DeepSeek Çin’e veri sızdırıyor olabilir!

Çin’in hızla popülerleşen yapay zeka sohbet botu DeepSeek AI, büyük bir güvenlik skandalıyla gündemde. Kanada merkezli siber güvenlik şirketi Feroot Security, uygulamanın giriş sayfasında şifrelenmiş bir kod tespit etti. İncelenen kod, DeepSeek’in kullanıcı bilgilerini Çin hükümetiyle bağlantılı olduğu bilinen China Mobile’a yönlendirdiğini ortaya koydu. Bu gelişme, veri gizliliği ve ulusal güvenlik endişelerini yeniden alevlendirdi.

DeepSeek, ABD’de En Çok İndirilen Uygulama Olmuştu

Ocak 2025’te piyasaya sürülen DeepSeek AI, kısa sürede milyonlarca kullanıcıya ulaştı. ABD App Store’da en çok indirilen uygulamalar listesine girerek ChatGPT gibi rakiplerini geride bıraktı. Ancak, şimdi ortaya çıkan sızıntı skandalı, DeepSeek’in güvenilirliğini ciddi şekilde sorgulatıyor.

Feroot Security araştırmacıları, uygulamanın web giriş sisteminde karmaşık ve şifrelenmiş bir kod keşfetti. Bu kodu çözen uzmanlar, sistemin doğrudan China Mobile sunucularına bağlandığını fark etti. Söz konusu kodun, kullanıcı hesap giriş bilgilerini toplayarak Çin’e yönlendirme ihtimali yüksek görünüyor. DeepSeek Çin hükümetine veri mi sızdırıyor?

ABD’li Yetkililer Derhal Harekete Geçti

Feroot Security CEO’su Ivan Tsarynny, “Amerikalıların bilgileri Çin tarafından izleniyor ve buna karşı hiçbir şey yapmıyoruz. Bu inanılmaz bir durum!” ifadelerini kullandı. ABD’li yetkililer de hızla harekete geçti. Temsilciler Meclisi üyeleri Darin LaHood ve Josh Gottheimer, DeepSeek uygulamasının devlet cihazlarında yasaklanması için yasa tasarısı hazırlıyor.

ABD Donanması ve NASA, DeepSeek’i çoktan yasaklayan kurumlar arasında yer alıyor. Texas eyaleti de hükümet çalışanlarının DeepSeek kullanmasını yasakladı. Avustralya, Güney Kore ve İtalya gibi ülkeler de benzer kararlar aldı.

Veri Güvenliği Tehlikede!

DeepSeek’in gizlilik politikası, verilerin Çin’de saklandığını açıkça belirtiyor. Ancak, uygulamanın China Mobile gibi devlet destekli bir firmayla doğrudan bağlantısının olması, veri güvenliğini daha büyük bir tehdit haline getiriyor.

Siber güvenlik uzmanları, DeepSeek AI gibi yabancı uygulamalara karşı dikkatli olunması gerektiğini vurguluyor. Yapay zeka teknolojisinin günlük hayatımızda giderek daha fazla yer kapladığı bu dönemde, veri gizliliği ve ulusal güvenlik endişeleri her zamankinden daha önemli hale geliyor.

Kullanıcılara Uyarı: Dikkatli Olun!

DeepSeek skandalı, yapay zeka uygulamalarına olan güvenin sarsılmasına neden oldu. Uzmanlar, kullanıcıların kişisel bilgilerini paylaşmadan önce uygulamaların güvenilirliğini sorgulaması gerektiğini vurguluyor. ABD ve diğer ülkelerde bu tür uygulamalara yönelik kısıtlamalar artarken, vatandaşların da bilinçli olması gerektiği belirtiliyor.

Japon araştırmacılar, dinamik elektrot geliştirmeyi başardı!

0

Japonya’daki Osaka Üniversitesi’nden araştırmacılar, elektronik cihazların performansını iyileştirmek amacıyla devrim niteliğinde bir teknoloji geliştirdi. ACS Applied Electronic Materials dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, bilim insanları, geleneksel silikon altyapısına vanadyum dioksit (VO₂) tabakası ekleyerek dinamik elektrotlar tasarladı. VO₂’nin en dikkat çekici özelliği, iletkenlik ve yalıtkanlık arasında dinamik geçiş yapabilmesi.

Japon araştırmacılar, resmen dinamik elektrot geliştirdi

Malzeme ısıtıldığında içinde metal benzeri küçük bölgeler oluşuyor ve genişleyerek elektrik sinyallerini yönlendirebilen “canlı ayarlanabilir elektrotlar” gibi davranıyor. Bu özellik, elektronik devrelerde daha hassas ve uyarlanabilir bileşenler oluşturulmasını sağlayabilir.

Japon araştırmacılar, resmen dinamik elektrot geliştirdi.
Japon araştırmacılar, resmen dinamik elektrot geliştirdi.

VO₂’nin bir diğer çarpıcı yönü ise elektrik akımını “çığ etkisi” ile güçlendirme yeteneği. Elektrik alanı metal bölgeler arasındaki küçük boşluklara odaklandığında zincirleme bir reaksiyon başlatıyor ve sinyalin büyük ölçüde artmasını sağlıyor. Araştırmacılar, bu özelliği test etmek için bir terahertz fotodetektör geliştirdi ve malzemenin en zayıf terahertz darbelerini bile güçlendirebildiğini keşfetti. Bu, özellikle yüksek hassasiyet gerektiren algılama sistemlerinde önemli bir avantaj sunuyor.

Bu yeni nesil elektrotların en büyük avantajlarından biri, mevcut yarı iletken teknolojilerine minimal değişiklikle entegre edilebilmesi. VO₂ tabanlı bileşenler, sıcaklık kontrollü faz değişimiyle elektronik sinyalleri dinamik olarak manipüle edebilir. Böylece yeniden yapılandırılabilir bilgisayarlar, gelişmiş görüntüleme sistemleri ve yeni nesil telekomünikasyon cihazları gibi birçok alanda kullanılabilir. Özellikle terahertz frekans aralığında çalışan bu teknoloji, 6G iletişim ağlarının gelişimi için kritik bir adım olarak görülüyor. Vanadyum dioksidin elektriksel özelliklerinin ince ayarlanabilir olması, kablosuz iletişimden yüksek hızlı bilgi işlem sistemlerine kadar geniş bir uygulama yelpazesine kapı aralıyor. Geliştirilen dinamik elektrotlar, elektronik cihazların geleceğinde büyük bir dönüşümü tetikleyebilir.

BAE, Fransa’ya 50 milyar euroluk yapay zeka yatırımı yapıyor!

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Fransa’da Avrupa’nın en büyük yapay zeka veri merkezini inşa etmek için 30 ila 50 milyar euro arasında devasa bir yatırım yapacağını duyurdu. Bu proje, iki ülke arasındaki geniş kapsamlı yapay zeka işbirliğinin en önemli adımlarından biri olarak görülüyor. Fransa Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, veri merkezi 1 GW (gigavat) kapasiteye sahip olacak ve aynı zamanda yeni bir yapay zeka kampüsünün temel taşını oluşturacak.

BAE, Fransa’ya 50 milyar euroluk yapay zeka yatırımı yapacak

Yatırımın hem Fransa’da hem de BAE’de yapay zeka altyapısını güçlendirmeye yönelik olduğu, ileri düzey çiplerin tedariki, veri merkezlerinin kurulması ve yetenek gelişimi gibi kritik alanları kapsadığı belirtildi.

BAE, Fransa'ya 50 milyar euroluk yapay zeka yatırımı yapacak.

BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid Al Nahyan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Paris’te bir araya gelerek işbirliğini daha da güçlendirmek adına resmi görüşmeler gerçekleştirdi. Elysee Sarayı’nda düzenlenen resmi davette taraflar, yapay zeka alanındaki stratejik ortaklıklarını ve potansiyel fırsatları ele aldı. Bu büyük yatırımın duyurusu, Paris’te önümüzdeki hafta düzenlenecek ve yaklaşık 100 ülkenin katılımıyla yapay zekanın geleceğinin masaya yatırılacağı uluslararası zirve öncesinde gerçekleştirildi.

Fransa ve BAE arasındaki bu ortaklık, Avrupa’nın küresel yapay zeka yarışında rekabet gücünü artırma çabasının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Projenin bir diğer dikkat çeken yönü ise her iki ülkede de yapay zeka ve bulut bilişim altyapılarını birbirine bağlayacak sanal veri elçiliklerinin kurulması. Bu sayede yapay zeka odaklı teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulanması için daha entegre bir ekosistem oluşturulması hedefleniyor. Fransa’nın teknoloji sektörüne önemli bir ivme kazandırması beklenen bu yatırım, ülkenin küresel yapay zeka pazarındaki konumunu güçlendirebilir ve Avrupa’nın bu alandaki açığını kapatmasına katkı sağlayabilir.

Amazon, 2025’te yapay zekaya 100 milyar dolar yatıracak!

Amazon, 2025 yılı için dev bir yatırım planı duyurdu ve bu yatırımın toplamda 100 milyar doları aşması bekleniyor. Amazon CEO’su Andy Jassy, bu büyük bütçenin çoğunun şirketin bulut hizmetleri platformu Amazon Web Services (AWS) aracılığıyla yapay zeka altyapısına harcanacağını belirtti. AWS, dünya çapında şirketlerin bulut tabanlı hizmetlerini kullanmalarını sağlayan ve özellikle yapay zeka uygulamaları için kritik bir rol oynayan bir platform olarak biliniyor. Amazon’un bu yatırımı, yapay zeka ve bulut bilişimin gelecekteki gelişiminde önemli bir rol oynamasını sağlayacak.

Amazon, 2025’te yapay zekaya rekor yatırım yapıyor

Bu hamle, Amazon’un teknoloji devleri arasındaki rekabetteki yerini güçlendirmeyi hedefliyor. Meta CEO’su Mark Zuckerberg, benzer şekilde uzun vadede yüz milyarlarca dolarlık bir yapay zeka yatırımını planladıklarını duyurdu. Meta, 2025 yılı için yalnızca yapay zeka yatırımlarına 60 milyar dolar harcama yapmayı taahhüt etti. Alphabet (Google) ise, yapay zeka harcamalarını yüzde 42 oranında artırarak 75 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor. Diğer bir teknoloji devi olan Microsoft, yalnızca yapay zeka veri merkezlerine 2025 yılı için 80 milyar dolar yatırım yapmayı planladığını açıkladı. Bu yatırımlar, yapay zekanın gelecekteki gelişimi ve rekabetçi pazarda öne çıkma açısından oldukça büyük anlam taşıyor.

Amazon’un bu büyük yatırımı, sektördeki diğer şirketlerin de hızla büyüyen yapay zeka pazarındaki yerlerini sağlamlaştırmalarına yardımcı olacak. Ancak, bu yatırımların maliyet etkisi üzerine de bazı tartışmalar mevcut. DeepSeek gibi bazı şirketler, yapay zeka teknolojilerinde ilerleme kaydederken, daha az bütçe harcayarak verimli sonuçlar elde edebileceklerini gösterdi. Bu, bazı analistlerin, yapay zeka teknolojilerinin daha ucuz hale gelmesinin teknoloji şirketlerinin gelirlerini olumsuz etkileyeceği görüşünü savunmalarına neden oldu.

Buna karşın, Amazon CEO’su Andy Jassy bu görüşe katılmadığını ve daha düşük maliyetlerin aslında daha fazla talep yaratacağını savundu. Jassy, maliyetlerin düşmesinin toplam teknoloji harcamalarını azaltacağı yönündeki varsayımın yanlış olduğunu ve geçmişte, özellikle internetin ve bulut bilişimin ilk yıllarında yaşanan büyüme sürecinin bir benzerinin yaşanacağını belirtti. Onun görüşüne göre, maliyetlerin düşmesi, daha fazla şirketin bu teknolojileri benimsemesine yol açacak ve toplam harcamalar zamanla artacak.

Microsoft CEO’su Satya Nadella da benzer bir perspektife sahip. Nadella, yapay zeka yatırımlarının uzun vadede kârlı olacağına inandığını ve bu yatırımların Jevons Paradoksu’na benzer bir etki yaratacağını belirtti. Jevons Paradoksu, bir teknolojinin maliyeti düştükçe, talebinin artmasına ve dolayısıyla toplam harcamaların artmasına yol açabileceğini öne sürer. Bu, teknoloji sektöründe maliyetlerin azalmasının genellikle daha fazla talep yaratması ve genel harcamaların artması anlamına gelir. Bu bağlamda, Amazon’un ve diğer büyük teknoloji devlerinin yapay zeka yatırımlarına yaptığı büyük harcamalar, sektörün gelişiminde uzun vadeli bir ivme yaratacak gibi görünüyor.

Bill Gates, Intel’in gidişatını eleştirdi!

0

Microsoft’un kurucu ortağı Bill Gates, Intel’in son yıllardaki performansına dair yaptığı açıklamada, şirketin çip sektöründeki lider konumunu kaybettiğini ve rakiplerinin gerisinde kaldığını belirtti. Gates, Intel’in geçmişte çip tasarımı ve üretiminde öncü bir firma olmasına rağmen son dönemde yaşadığı gecikmeler ve stratejik hatalar nedeniyle “yolunu kaybettiğini” söyledi. Özellikle AMD, Nvidia, Qualcomm ve TSMC gibi rakiplerin agresif büyümesine karşı Intel’in yeterli bir yanıt veremediğini vurgulayan Gates, şirketin çip üretim süreçlerindeki aksaklıklarının da ciddi sorunlara yol açtığını ifade etti.

Bill Gates, Intel’in rakiplerinin gerisinde kaldığını belirtti

Intel’in 14nm’den 10nm’ye, ardından 7nm üretim sürecine geçişte yaşadığı gecikmelerin pazar payını kaybetmesine neden olduğunu belirten Gates, Apple’ın kendi silikon çiplerine yönelmesinin de Intel için büyük bir kayıp olduğunu dile getirdi. Bunun yanı sıra, güvenlik açıkları ve Raptor Lake işlemcilerindeki sorunların Intel’in marka itibarını ciddi şekilde zedelediğini söyleyen Gates, firmanın mali sıkıntılarının da büyüdüğünü ve geçtiğimiz yıl CEO Pat Gelsinger’ın görevden alınmasının şirketin krizini daha da derinleştirdiğini düşündüğünü belirtti.

Intel i9 işlemcilerde

Bill Gates, Intel’in özellikle yapay zeka çipleri konusunda büyük bir fırsatı kaçırdığını ve Nvidia’nın bu alanda hızla yükselerek Intel’in pazar payını ele geçirdiğini söyledi. Gates, Gordon Moore’un döneminde Intel’in her zaman sektörün öncüsü konumunda olduğunu, ancak günümüzde hem çip tasarımında hem de üretimde liderliğini kaybettiğini ifade etti. Intel’in geleceğinin belirsiz olduğunu belirten Gates, firmanın mevcut durumda net bir çıkış yolu olmadığını ancak 18A üretim sürecinin başarılı olması halinde TSMC ile rekabet edebileceğini söyledi.

Intel’in ABD’deki üretim tesislerinin inşasına devam etmesi ve devlet destekleriyle ayakta kalmaya çalışması da firmanın toparlanma sürecinde kritik bir rol oynayabilir. Ancak mevcut tabloda, Gates’e göre Intel’in kısa vadede büyük bir dönüşüm yaşaması oldukça zor görünüyor.

Microsoft Edge, yapay zekayla riskli yazılımları engelliyor!

0

Microsoft, Edge tarayıcısına önemli bir güvenlik yeniliği ekledi. Yeni özellik, yapay zeka destekli bir “scareware” engelleyici olarak tanımlanıyor ve kullanıcıları korkutma amaçlı zararlı yazılımlara ve dolandırıcılık sitelerine karşı korumayı amaçlıyor. Scareware, kullanıcıları korkutarak onları dolandırmaya çalışan yazılımlar ve web siteleri olarak bilinir. Bu tür yazılımlar genellikle sahte uyarılar ve yanıltıcı mesajlarla kullanıcılara bilgisayarlarının virüs kaptığı veya ciddi şekilde zarar gördüğü gibi bilgiler sunarak, onları sahte güvenlik yazılımları satın almaya veya zararlı yazılımlar indirmeye ikna etmeye çalışır.

Microsoft Edge, yapay zekayla riskli yazılımlara engel getirecek

Microsoft’un bu yeni engelleyici, yerel makine öğrenimi modeli kullanarak dolandırıcılık yöntemlerini tespit ediyor ve kullanıcıyı koruyor. Bu özellik, Windows PC’lerde çalışarak, bilgisayarın kendi içindeki makine öğrenimi modelini kullanarak mevcut dolandırıcılıkları tanıyıp engelleyebiliyor. Özellik, tarayıcıda yapılan bir inceleme sonucu, kötü niyetli bir site veya yazılım tespit edilirse, Edge tarayıcısı otomatik olarak bu sayfayı tam ekran modundan çıkarıyor ve varsa ses oynatımını durduruyor. Ardından, kullanıcılara sayfanın küçük bir önizlemesi gösterilerek uyarı veriliyor. Bu, kullanıcıların kandırılmasını engelleyen bir savunma hattı olarak devreye giriyor.

Microsoft Edge, yapay zekayla riskli yazılımlara engel getirecek.

Scareware engelleyicisi, yerel bilgisayarda çalışan bir makine öğrenimi modeli kullanarak, dolandırıcıların oluşturduğu kötü niyetli sayfaları tespit edebiliyor. Bu model, dolandırıcılıkla mücadele topluluğunun paylaştığı binlerce örnekle karşılaştırmalar yaparak sahte uyarıların önüne geçiyor. Verilerin buluta gönderilmeden yerelde işlem yapılması, kullanıcı gizliliği açısından önemli bir güvenlik önlemi sunuyor.

Edge kullanıcıları, bu özelliği etkinleştirmek için tarayıcılarının “Gizlilik” ayarlarına giderek “Güvenlik” kısmında bulunan “scareware engelleyici” seçeneğini manuel olarak açmalı. Özellik aktif hale getirildikten sonra, tarayıcı yeniden başlatılmalı. Kasım ayında Ignite etkinliğinde duyurulan bu özellik, artık Edge’in son kararlı sürümünde önizleme olarak kullanılabiliyor ve bu sayede kullanıcılar, dolandırıcılık sitelerine karşı daha güvenli bir tarayıcı deneyimi yaşayabiliyor.

Dünyanın en uzun ahşap türbin kanatları teste giriyor!

Dünyada rüzgar enerjisinin sürdürülebilirliği ve maliyet etkinliği açısından önemli bir adım atılıyor. Alman Voodin Blade Technology ve Hintli üretici Senvion, 50 metreden uzun ahşap rüzgar türbini kanatlarını test etmek için iş birliği yapıyor. Bu testler, özellikle çevresel etkileri azaltma ve maliyetleri düşürme amacı taşıyan yeni bir teknolojiye odaklanıyor. Voodin Blade Technology, kanat üretiminde lamine kaplama kereste (LVL) kullanmayı hedefliyor. Bu malzeme, ince ahşap katmanlarının özel yapıştırıcılarla birleştirilmesiyle üretiliyor ve cam elyaf kompozitlerine benzer sertlik ve ağırlık oranına sahip.

Dünyanın en uzun ahşap türbin kanatları test ediliyor

LVL’nin en büyük avantajı, geleneksel kompozit malzemelere kıyasla daha çevre dostu ve daha düşük maliyetli olması. Voodin’in CEO’su Tom Siekmann, bu yeni üretim sürecinin, çevresel etkileri azaltmanın yanı sıra, maliyetleri %20 oranında düşürdüğünü belirtiyor. Bu da, daha ekonomik ve çevreci bir çözüm sunduğu anlamına geliyor.

Test süreci 2026’da başlayacak ve 2027’nin başlarına kadar Avrupa’da prototip bileşenlerin montajı ve test edilmesi planlanıyor. Kanatların uzunluğu henüz kesin olarak belirlenmemiş olsa da, 50 metreden uzun olacağı ifade ediliyor. Bu, dünyanın en uzun ahşap rüzgar türbini kanatları olarak kayıtlara geçecek.

Voodin, 2024 yılında Almanya’da 19.3 metrelik ilk ahşap türbin kanatlarını kurarak dikkat çekmişti. Yeni projeyle bu teknolojiyi daha büyük ölçekte uygulamayı hedefliyor. Senvion, bu kanatları 4.2 MW’lık türbinlerinde test edecek. Bu türbin, Hindistan pazarında öne çıkan büyük bir model olarak dikkat çekiyor.

Rüzgar enerjisi sektöründe ahşap malzeme kullanımı sadece kanatlarda değil, türbin kulelerinde de alternatif bir seçenek olarak değerlendiriliyor. Örneğin, rüzgar türbini devi Vestas tarafından desteklenen Modvion, türbin kulelerinde çelik ve beton yerine lamine ahşap kullanarak önemli bir yenilik yaratıyor. Ahşap, karasal rüzgar türbinlerinde giderek daha fazla öne çıkan bir malzeme haline geliyor. Bu gelişmeler, rüzgar enerjisi endüstrisinin çevre dostu ve maliyet verimli çözümler arayışında büyük bir adım olarak değerlendiriliyor.

Nissan, ortaklık için Foxconn ile görüşüyor olabilir!

0

Nissan‘ın, Honda ile birleşme görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından yeni ortaklıklar kurma yolunda adımlar attığı iddia ediliyor. Nissan ve Honda arasındaki birleşme görüşmelerinin sona ermesinin ardından, Nissan yönetimi, elektrikli araçlar ve yazılım odaklı otomobiller gibi gelişen teknolojilere ayak uydurabilmek için teknoloji şirketleriyle iş birliği yapmayı değerlendiriyor.

Nissan, ortaklık için Foxconn ile tekrar görüştü

Bu süreçte Tayvan merkezli teknoloji devi Foxconn’un Nissan için potansiyel bir ortak olarak gündeme geldiği öne sürülüyor. Foxconn, bilindiği üzere geçmişte otomotiv sektörüne giriş yapmış, Foxtron markasıyla elektrikli araç üretimine başlamış ve bu alandaki çalışmalarını genişletmişti.

Nissan'ın ortaklık için Foxconn ile tekrar görüştü.
Nissan’ın ortaklık için Foxconn ile tekrar görüştü.

Foxconn’un elektrikli araç bölümü, eski Nissan yöneticisi Jun Seki tarafından yönetiliyor, bu da iki şirket arasındaki iş birliğini daha da olası kılıyor. Başlangıçta, Foxconn’un Nissan ile iş birliği yapmayı düşündüğü ancak bu talebin reddedildiği bildirilmişti. Ancak, şimdi Nissan’ın bu görüşmeleri yeniden başlattığı iddia ediliyor. Nissan, bu potansiyel ortaklıkla özellikle Çinli üreticilere karşı rekabet edebilmek, yazılım odaklı araç üretimini artırmak ve elektrikli araç alanındaki pazar payını genişletmek amacı güdüyor.

Öte yandan, Nissan’ın bu ortaklıkla ilgili kararını önümüzdeki aylarda resmi olarak açıklaması bekleniyor. Bu karar, şirketin gelecekteki yeniden yapılanma planlarıyla da doğrudan ilişkili. Nissan, daha önce 9 bin çalışanını işten çıkarma ve küresel üretim kapasitesinin yüzde 20 oranında azaltılması gibi büyük değişiklikleri içeren planlarını duyurmuştu. Bu stratejik adımlar, şirketin hızla değişen otomotiv dünyasına uyum sağlamasında önemli bir rol oynayacak gibi görünüyor.

İnce film güneş hücrelerinde verimlilik yükseldi!

Almanya’nın Berlin Humboldt Üniversitesi ve HZB (Helmholtz-Zentrum Berlin) araştırma ekipleri, güneş enerjisi dönüşümünde önemli bir başarıya imza attı ve CIGS-perovskit tandem hücrelerinde yeni bir dünya rekoru kırdı. Yapılan ince film güneş hücresinin verimliliği yüzde 24,6’ya yükseldi ve bu başarı, Freiburg’daki bağımsız Fraunhofer Güneş Enerjisi Sistemleri Enstitüsü tarafından doğrulandı. CIGS (Bakır, İndiyum, Galyum ve Selenyum) tabanlı ince film hücreler, daha düşük enerji ve malzeme kullanımıyla çevre dostu bir alternatif olarak öne çıkıyor. Bu hücreler, geleneksel silikon bazlı güneş hücrelerine karşı daha esnek ve düşük çevresel etkisiyle dikkat çekiyor, aynı zamanda daha geniş yüzeylerde kullanılabilmesi ile büyük bir potansiyele sahip.

İnce film güneş hücrelerinde verimlilik artırıldı

Yapılan araştırmada, CIGS malzemesinden yapılan alt hücre ile perovskit malzemesinden yapılan üst hücreyi birleştiren yeni bir tandem hücre tasarımı geliştirilmiş. Bu yenilikçi tasarımda, alt ve üst hücreler arasındaki temas katmanlarını iyileştirerek, verimlilik oranı yüzde 24,6’ya çıkartılmış. Bu başarı, güneş enerjisi alanındaki rekordan sadece verimlilikle değil, aynı zamanda hücre teknolojisindeki ilerlemeyle de dikkat çekiyor. CIGS-perovskit tandem hücrelerinin, silikon tabanlı hücrelere göre birçok avantajı bulunuyor.

Özellikle, ayarlanabilir bant aralığı ve yüksek emilim katsayısı sayesinde, bu hücreler güneş ışığının daha geniş bir spektrumunu daha verimli bir şekilde emebiliyor. Ayrıca, bu hücreler radyasyon direncine sahip ve esnek alt tabakalara uygulanabiliyor, bu da onları binalara entegre edilebilen fotovoltaik sistemler gibi çeşitli uygulamalar için oldukça cazip hale getiriyor.

Araştırmacılar, bu hücrelerin teorik verimlilik sınırı olan Shockley-Queisser limitini aşma potansiyeline sahip olduğunu belirtiyor. Bu limit, tek katmanlı güneş hücrelerinin verimliliğinin maksimum seviyesini yaklaşık yüzde 33,7 olarak belirler. Ancak CIGS ve perovskit gibi tamamlayıcı bant aralığına sahip malzemelerin birleştirilmesiyle, tandem hücreler bu teorik sınırı aşabiliyor. Yapılan bu başarılı çalışmanın, CIGS-perovskit tandem hücrelerinin gelecekte yüzde 30 verimlilik sınırını aşarak daha da gelişebileceğini gösterdiği düşünülüyor. Bu, güneş enerjisi üretiminde yeni bir dönemin kapılarını aralıyor ve gelecekteki enerji üretimi için umut verici bir adım olarak kabul ediliyor.

Yapay zeka destekli Alexa yakında tanıtılıyor!

Amazon, uzun süredir üzerinde çalıştığı sesli asistanı Alexa’yı büyük bir güncellemeye tabi tutuyor. 2014 yılında piyasaya sürülen ve zamanla milyonlarca kullanıcının hayatına giren Alexa, son yıllarda sesli asistanlar arasında geri planda kalmıştı. Ancak Amazon, Alexa’yı üretken yapay zeka ile harmanlayarak daha akıllı ve gelişmiş bir hale getirmeyi planlıyor. 26 Şubat 2025 tarihinde düzenlenecek bir etkinlikte, bu yeni Alexa’nın tanıtılması bekleniyor.

Yapay zeka destekli Alexa, yakında karşımıza çıkacak

Yeni Alexa, üretken yapay zeka sayesinde daha doğal ve akıcı konuşmalar yapabilecek. Mevcut Alexa sürümü, yalnızca bir komutu yerine getirebiliyor; ancak yeni sürüm, aynı anda birden fazla isteği yerine getirme yeteneğine sahip olacak. Ayrıca, kullanıcı tercihlerine göre alışkanlıklar öğrenebilecek ve kullanıcıların sevdiği yemekleri, müzikleri veya favori restoranları hatırlayarak daha kişisel bir deneyim sunacak. Bu yenilik, Alexa’yı bir adım öteye taşıyacak ve daha önce manuel müdahale gerektiren işlemleri, örneğin rezervasyon veya bilet işlemlerini, kendi başına gerçekleştirebilecek.

Yapay zeka destekli Alexa, yakında karşımıza çıkacak

Amazon, dünya genelinde bir milyardan fazla Alexa destekli cihazın bu güncellemeyle daha işlevsel hale gelmesini hedefliyor. Ancak, mevcut cihazlarla uyumluluğun korunması da kritik bir mesele olacak. Yeni güncellenmiş Alexa, başlangıçta sınırlı sayıda kullanıcıya ücretsiz olarak sunulacak, ancak ilerleyen dönemlerde 5 ila 10 dolar arasında değişen bir abonelik ücreti ile sunulacağı tahmin ediliyor.

Mevcut “Klasik Alexa” sürümü ise ücretsiz olarak sunulmaya devam edecek. Bu yenilik, Amazon açısından büyük bir risk ve fırsat taşıyor; çünkü sesli asistan pazarındaki rekabet giderek kızışıyor.

Avrupa, yapay zeka yarışında arayı kapatmaya çalışıyor!

Yapay zeka yarışında ABD ve Çin’in gerisinde kalan Avrupa ülkeleri, bu alandaki konumlarını güçlendirmek için son dönemde yatırımlarını hızla artırıyor. Küresel güç dengelerinin yapay zeka teknolojileri etrafında şekillendiği günümüzde, Avrupa’daki endişeler giderek büyüyor. Özellikle ABD ve Çin’in açık ara liderliği karşısında Avrupa ülkeleri, aradaki farkı kapatmak adına stratejik hamleler yapmaya başladı. Bu kapsamda, önümüzdeki günlerde Fransa’da düzenlenecek Yapay Zeka Eylem Zirvesi büyük önem taşıyor. Zirve, Avrupa ülkelerinin liderleri ile küresel teknoloji devlerini bir araya getirerek, kıtanın yapay zeka alanında izleyeceği yol haritasını belirlemeyi amaçlıyor.

Avrupa, yapay zeka yarışında arayı kapatabilecek mi?

Zirve öncesinde Fransa’da yayınlanan önemli bir rapor, Avrupa’daki yapay zeka yatırımlarının geldiği noktayı gözler önüne serdi. Galion.exe, Revaia ve Chausson Partners’ın ortaklaşa hazırladığı Fransa AI Raporu’na göre, Avrupa merkezli yapay zeka girişimleri geçtiğimiz yıl toplamda 8 milyar dolar yatırım aldı. Bu miktar, bölgedeki yatırım şirketlerinin toplam yatırımlarının yaklaşık %20’sine denk geliyor ve önümüzdeki dönemde bu oranın daha da artması bekleniyor. Avrupa’da yapay zeka ekosistemi henüz gelişim aşamasında olduğu için yatırımların ivme kazanarak devam edeceği öngörülüyor.

Yapay zeka destekli siber güvenlik

Avrupa’da yapay zeka alanında en fazla yatırım çeken ülke Birleşik Krallık olurken, onu Almanya ve Fransa takip ediyor. İskandinav ülkeleri ise birleşik bir pazar olarak dördüncü sırada konumlanıyor. Avrupa merkezli yapay zeka şirketleri, doğrudan OpenAI veya Anthropic gibi büyük dil modeli geliştiricileriyle rekabet etmek yerine, daha uygulanabilir çözümler ve tamamlayıcı teknolojilere odaklanıyor. Mistral AI ve Poolside gibi önemli şirketler çıkmış olsa da kıtadaki girişimlerin büyük çoğunluğu veri işleme, sağlık teknolojileri ve iklim odaklı yapay zeka projeleri gibi alanlara yönelmiş durumda.

Bu durum, Avrupa’nın yapay zeka yarışına daha pragmatik bir yaklaşım benimsediğini gösteriyor. Bölgedeki girişimler, büyük oyuncularla doğrudan rekabet etmek yerine, belirli sektörlerde katma değer yaratarak ekosistemde kendilerine sağlam bir yer edinmeye çalışıyor. Ancak bu yaklaşım, sürpriz atılımlara da kapı aralayabilir. Örneğin, Çin’in yapay zeka alanında bu kadar hızlı mesafe kat edeceği önceden öngörülmemişti. Benzer şekilde Avrupa’daki yatırımların doğru yönlendirilmesi, bölgeden beklenmedik bir yapay zeka devinin çıkmasına zemin hazırlayabilir.

Avrupa, Airbus öncülüğünde uzay şirketi kuracak!

Avrupa, SpaceX’in uzay taşımacılığı ve uydu teknolojilerinde sağladığı ilerlemelere karşı kendi rekabet gücünü artırmak için dev bir havacılık ve uzay şirketi kurmaya hazırlanıyor. Bloomberg’in haberine göre Airbus’ın öncülüğünde geliştirilen bu proje, Avrupa’nın önde gelen havacılık ve savunma sanayi şirketlerini bir araya getirmeyi hedefliyor.

Avrupa, Airbus öncülüğünde uzay şirketi kurmaya hazırlanıyor

Thales ve Leonardo S.p.A. gibi büyük şirketlerin de dahil olması beklenen girişim, roket geliştirme, uydu üretimi, fırlatma hizmetleri ve uzay taşımacılığı alanlarında SpaceX ile rekabet etmeyi amaçlıyor. Airbus’ın, projenin finansal yönlerini değerlendirmek için Goldman Sachs ile danışmanlık anlaşması yaptığı bildiriliyor. Ancak yatırımcı arayışları sürüyor ve projenin detayları üzerinde müzakereler devam ediyor.

Avrupa, Airbus öncülüğünde uzay şirketi kurmaya hazırlanıyor.

Uzay sektöründe Avrupa’nın rekabet gücünü artıracak böylesine büyük bir oluşum, kıtadaki uzay projelerine finansal destek sağlayabilir. Ancak uzmanlar, büyük organizasyonların aşırı bürokrasi ve yavaş karar alma süreçleri nedeniyle rekabet avantajını kaybedebileceğini vurguluyor. SpaceX gibi dinamik ve sürekli inovasyon yapan şirketlerle rekabet etmenin, özellikle devlet destekli ve çok ortaklı bir yapılanma içinde zor olacağı düşünülüyor.

Avrupa’nın bu alandaki mevcut performansına bakıldığında da önemli bir fark görülüyor. 2024 yılında SpaceX 134 fırlatma gerçekleştirirken, Çin 68 ve Rusya 17 fırlatma yaptı. Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ise yalnızca 3 fırlatma gerçekleştirdi ve bunlardan biri kısmen başarısız oldu. Bu rakamlar, Avrupa’nın uzay yarışında ne kadar geri kaldığını ve bu açığı kapatmak için ciddi yatırımlar yapması gerektiğini gösteriyor. Airbus liderliğinde kurulması planlanan bu büyük uzay şirketinin başarıya ulaşıp ulaşamayacağı belirsizliğini korusa da, Avrupa’nın uzay alanındaki rekabet gücünü artırmak için büyük bir hamle yapmaya hazırlandığı kesin.

Eski Mac’lerde App Store krizi! Apple desteğini mi kesiyor?

Apple kullanıcıları, mağazaya giriş yapamazken, daha önce satın aldıkları uygulamaları bile indiremediklerini dile getiriyor.

Bu durum, Apple’ın eski macOS sürümlerine verdiği desteği kademeli olarak sonlandırdığı yönünde iddialara yol açtı. Şirket, konuyla ilgili resmi bir açıklama yapmazken, yaşanan problemler Apple ekosistemindeki eski cihaz sahiplerini zor durumda bırakıyor.

Eski Mac’ler için App Store artık kullanılamaz hale mi geliyor?

App Store erişim sorunları, kullanılan macOS sürümüne göre farklılık gösteriyor.

  • macOS Mojave (10.14) kullanıcıları mağazada gezinebiliyor ancak oturumları kapandığında tekrar giriş yapamıyor ve yeni uygulamalar satın alamıyor.
  • macOS High Sierra (10.13) sürümünde olanlar, mağazaya erişmeye çalışırken hata mesajlarıyla karşılaşıyor ve arayüzde çeşitli bozulmalar yaşıyor.
  • macOS Sierra (10.12) ve daha eski sürümler ise tamamen engellenmiş durumda; kullanıcılar mağazaya giriş yapamıyor ve hiçbir içerik indiremiyor.

Bu erişim sorunlarının, Appleın Mac App Store makbuz sisteminde yaptığı değişikliklerle aynı döneme denk gelmesi dikkat çekiyor. Apple, bu değişikliklerin nedenini açıklamazken, birçok kullanıcı bunun eski macOS sürümlerinin bilerek devre dışı bırakılmasının bir parçası olduğunu düşünüyor.

Apple kullanıcıları alternatif çözümler arıyor

App Store’a erişimini kaybeden eski Mac sahipleri, uygulama yüklemek için alternatif yöntemler aramaya başladı. Üçüncü taraf uygulama mağazalarına yönelen kullanıcılar, Apple’ın kendi ekosisteminden dışlanmış hissettiklerini belirtiyor.

Apple’ın resmi bir açıklama yapmaması, bu sorunun kalıcı olup olmadığı konusunda belirsizliğe neden oluyor. Ancak görünen o ki, eski macOS sürümlerine sahip cihazlar için Mac App Store artık eskisi gibi güvenilir bir platform değil. Bu da Apple’ın kullanıcıları yeni cihazlara yönlendirmek için bilinçli bir strateji izlediği yönündeki iddiaları güçlendiriyor.

Nükleer Enerjiye 700 Milyon Dolarlık Dev Yatırım!

X-Energy, 700 milyon dolarlık yatırım alarak nükleer enerji sektöründe büyük bir adım attı. Yeni fonlama turu, şirketin gelişmiş küçük modüler reaktör (SMR) teknolojisini ve TRISO-X yakıtını daha hızlı geliştirmesine olanak sağlayacak.

Segra Capital Management, Jane Street, Ares Management fonları ve Emerson Collective gibi önemli yatırımcılar bu finansman turuna katıldı. Amazon’un İklim Taahhüdü Fonu, Citadel CEO’su Ken Griffin’in bağlantılı olduğu bir yatırım fonu, Ares Management Corporation’ın iştirakleri, NGP ve Michigan Üniversitesi gibi önceki yatırımcılar da desteklerini sürdürdü.

X-Energy Nükleer Enerji Devrimi İçin Harekete Geçti

X-Energy Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Kam Ghaffarian, yeni yatırımcıları büyük bir heyecanla karşıladıklarını belirtti. Ghaffarian, “İleri seviye nükleer enerjinin geliştirilmesini hızlandırmak ve güvenilir, temiz enerji ihtiyacını karşılamak için çalışmaya devam ediyoruz” dedi.

Bu büyük fon, X-Energy’nin reaktör tasarımını tamamlamasına ve lisans süreçlerini hızlandırmasına yardımcı olacak. Ayrıca, Oak Ridge, Tennessee’deki TRISO-X yakıt üretim tesisinin ilk aşamasına finansman sağlanacak. TRISO-X yakıtı, yüksek sıcaklıklara dayanıklılığı ve güvenliğiyle dikkat çekiyor.

Xe-100: Geleceğin Modüler Nükleer Reaktörü

X-Energy’nin geliştirdiği Xe-100 reaktörü, nükleer enerji sektöründe devrim yaratmayı hedefliyor. Her bir reaktör ünitesi 80 megavat (MW) elektrik üretiyor. Çoklu ünite konfigürasyonu sayesinde 320 MW ile 960 MW arasında ölçeklenebilir üretim kapasitesi sunuyor. Modüler tasarımı, parçaların kara yoluyla taşınmasını ve hızlı kurulum yapılmasını sağlıyor.

Şirket, ilk Xe-100 santralini Texas Körfez Kıyısı’ndaki Dow UCC Seadrift üretim sahasında inşa ediyor. ABD Enerji Bakanlığı’nın Gelişmiş Reaktör Gösterim Programı tarafından desteklenen bu proje, Kuzey Amerika’daki ilk şebeke ölçekli ileri seviye nükleer reaktör olacak. Reaktör, sıfır karbon emisyonlu elektrik ve yüksek sıcaklıkta buhar sağlayarak sanayiye güç verecek.

Amazon ve X-Energy, Beş Gigavatlık Enerji Planını Hayata Geçiriyor

X-Energy, Amazon ile iş birliği yaparak 2039’a kadar ABD genelinde beş gigavatın üzerinde yeni enerji projesi hayata geçirmeyi planlıyor. Bu projeler, uzun vadeli elektrik satın alma anlaşmalarıyla Amazon’un operasyonlarına temiz enerji sağlayacak.

X-Energy’nin yenilikçi küçük modüler reaktör teknolojisi ve TRISO-X yakıt üretimi, şirketi temiz enerji sektöründe lider konuma taşıyor. Son finansman turu, yatırımcıların X-Energy’nin sıfır karbonlu enerji çözümlerine duyduğu güveni gösteriyor.

Apple, M5 serisi işlemcilerin üretimine başladı!

0

Apple, M5 serisi işlemcilerinin üretimine resmen başladı ve bu yeni nesil yongalar, özellikle yapay zeka performansına yönelik önemli geliştirmeler sunacak. Güney Koreli ETNews’in haberine göre, Apple’ın üretim ortakları, M5 yongalarının paketleme sürecine geçti. İşlemciler, TSMC’nin %5 performans artışı ve %5-10 güç verimliliği iyileştirmesi vaat eden 3nm (N3P) üretim süreciyle üretilecek. Bu nesilde özellikle NPU’nun güçlendirilmesiyle yapay zeka performansında ciddi bir artış sağlanması hedefleniyor.

Apple, M5 serisi işlemcilerin üretimine start verdi

Apple, M serisi işlemcilerinde tüm bileşenleri tek bir pakette birleştiren SoC (System-on-a-Chip) tasarımını kullanmaya devam edecek. Ancak M5 Pro, M5 Max ve M5 Ultra modellerinde TSMC’nin SoIC-MH (System-on-Integrated-Chips-Molding-Horizontal) adlı yeni paketleme teknolojisini kullanmayı planlıyor. Yatay Kalıplama olarak tanımlanan bu teknoloji, yongaların %30 ila %50 daha az alan kaplamasını sağlayarak ısı iletkenliğini artıracak.

Böylece işlemciler, ısınma nedeniyle performans düşüşü yaşamadan daha uzun süre maksimum hızda çalışabilecek. Ayrıca, Apple’ın çipleri anakarta monte etme sürecinde de yenilikler yapacağı ve yeni yapışkan katman sayesinde çiplerin daha verimli bir şekilde üst üste istiflenebileceği belirtiliyor.

M5 serisinin çip paketlemesi birden fazla şirket tarafından gerçekleştirilecek. İlk parti Tayvanlı ASE tarafından üretilirken, ABD’li Amkor ve Çinli JCET ise daha sonraki üretim aşamalarında devreye girecek. Apple’ın M5 işlemcili ilk cihazlarının bu yılın ilk yarısında piyasaya sürülmesi bekleniyor ve ilk olarak yeni iPad Pro modellerinin M5 işlemcilerle donatılacağı söyleniyor. Daha güçlü M5 Pro, M5 Max ve M5 Ultra versiyonlarının ise ilerleyen dönemde tanıtılması bekleniyor. Apple, M2’den bu yana Ultra serisini güncellememişti ve M5 Ultra modelinin 2026 yılında tanıtılacağı tahmin ediliyor. Bu durum, yeni Mac Studio ve Mac Pro modellerinin bu yıl piyasaya çıkmayabileceğini gösteriyor.

Havada patlayan Starship’in enkazı tartışma yarattı!

Geçtiğimiz ay gerçekleştirilen test sırasında havada infilak eden Starship’in enkazı, Turks ve Caicos Adaları’na düşerek yerel halkı zor durumda bıraktı. Ancak olayın üzerinden haftalar geçmesine rağmen SpaceX’in enkazı toplamaması, adada yaşayanların tepkisine neden oldu. Dünyanın geri kalanı bu olayı hızla unuturken, ada sakinleri hâlâ evlerinin önünde ve sahillerinde roketin parçalarıyla karşılaşıyor.

Havada patlayan Starship’in enkazı sorun yarattı

SpaceX tarafından geliştirilen ve tarihin en büyük uzay araçlarından biri olan Starship’in yedinci fırlatma testi sırasında yaşanan arıza, ikinci aşamada büyük bir soruna yol açtı. Yapısal bütünlüğü bozulan roket, Atlantik Okyanusu üzerinde infilak etti. Olayın hemen ardından gelen haberlerde, 52 metre uzunluğundaki Starship’in Turks ve Caicos Adaları yakınlarında patladığı belirtilmişti. Ancak roketin parçalarının doğrudan yaşam alanlarına düşmesi, ada halkı için büyük bir sorun haline geldi.

CNN’e konuşan ada sakinleri, gökyüzünde bu tür bir manzarayla karşılaştıklarında büyük bir şok yaşadıklarını belirtiyor. Bazıları için bu şaşkınlık kısa sürede endişeye dönüşmüş çünkü roketin parçaları doğrudan evlerin bahçelerine, sokaklara ve sahillere düşmüş. Uzay araçlarının testleri sırasında patlama yaşanma riski her zaman bulunduğundan bu testler genellikle insan yerleşiminden uzak bölgelerde gerçekleştiriliyor. Ancak bu kez patlama, Turks ve Caicos Adaları’na beklenenden daha yakın bir noktada gerçekleştiği için adada yaşayanlar doğrudan etkilenmiş durumda. Aslında halk, testin sonuçlarının böyle olabileceğini belirli ölçüde anlayışla karşılıyor. Ne de olsa hem Havacılık İdaresi hem de SpaceX, bu tür olası durumlarla ilgili daha önce kendilerini bilgilendirmişti. Ancak SpaceX’in haftalar geçmesine rağmen enkazı toplamaması ve herhangi bir çözüm sunmaması, asıl tepki çeken nokta oldu.

SpaceX’in kazadan sonra yeterince hızlı hareket etmediğini düşünen ada halkı, iletişim sürecinde de büyük aksaklıklar yaşandığını söylüyor. Ada sakinlerinden Lori Kaine, SpaceX’in kazadan sonra insanlarla iletişime geçerek enkaza dokunmamaları konusunda uyarıda bulunduğunu belirtiyor. Şirket, düşen parçaların tehlikeli olabileceğini söylemiş ancak bu bilgilendirme çok geç yapılmış. Kaine, bu uyarıyı almadan önce evinin önüne düşen bazı Starship parçalarını çoktan kaldırdığını ifade ediyor. Daha sonra durumu yetkililere bildirmek isteyen Kaine, SpaceX’in çağrı merkezine ulaşarak parçaların konumunu aktarmış ancak şirketin kendisine geri dönüş yapması bir haftayı bulmuş. Gelen yanıtta, olayla ilgili resmi rapor tutulmasının ise bir ay sürebileceği belirtilmiş. Şu anda garajında yaklaşık 100 kilo ağırlığında Starship enkazı bulunduğunu söyleyen Kaine, yetkililerin ne zaman harekete geçeceğini bilmediğini dile getiriyor.

SpaceX’in bu süreçteki kayıtsız tutumu, ada halkını giderek daha fazla rahatsız ediyor. İnsanların evlerinin önünde, sokaklarda ve sahillerde roket enkazıyla yaşamak zorunda kalması, şirketin bu durumu yeterince ciddiye almadığı yönünde eleştirileri beraberinde getiriyor. Halk, SpaceX’in daha hızlı ve sorumlu bir şekilde hareket etmesini beklerken, şirketin ne zaman müdahalede bulunacağı ise belirsizliğini koruyor.

NASA’nın kontrolü Elon Musk’a geçebilir!

Donald Trump’ın başkanlık döneminde, NASA’nın özel sektöre olan bağımlılığı büyük bir artış gösterdi. Özellikle SpaceX’in geliştirdiği yeniden kullanılabilir roketler sayesinde, uzay yolculuklarında verimlilik artmış ve uzay araştırmalarında büyük bir adım atılmıştı. Ancak, günümüzde özel sektör, NASA’dan daha büyük bir söz hakkına sahip durumda. Elon Musk’ın SpaceX’i, uzay programında giderek daha fazla yönlendirici bir rol oynamaya başlarken, NASA’nın bu özel sektör yönlendirmesine karşı nasıl bir tutum sergileyeceği belirsizliğe girmiş durumda.

NASA’nın kontrolü Elon Musk’a mı geçiyor?

Bu belirsizlik, özellikle NASA’nın gelecekteki projeleri ve stratejileri üzerinde önemli etkiler yaratabilir. En dikkat çekici projelerden biri, Ay’a geri dönmeyi amaçlayan Artemis projesiydi. Bu proje, NASA’nın büyük bir umutla beklediği ve insanlı uzay görevlerinin temeli olarak görülüyordu. Ancak Elon Musk, bu projeyi zaman kaybı olarak değerlendiriyor ve SpaceX’in geleceği için Mars’a odaklanmanın daha önemli olduğunu savunuyor. Musk’ın bu bakış açısı, NASA’nın Ay’a geri dönme planlarını belirsizliğe sürüklemiş olabilir. Zira SpaceX’in Mars’a yönelik projeleri, Ay görevi gibi klasik uzay araştırma projelerine kıyasla daha uzun vadeli ve stratejik olarak daha farklı bir vizyonu hedefliyor. Dolayısıyla, Musk’ın NASA üzerindeki artan etkisi, Artemis gibi projelerin yönünü değiştirebilir veya projelerin ertelenmesine yol açabilir.

Trump döneminde, Elon Musk’ın yanı sıra başka bir teknoloji milyarderi de NASA üzerinde önemli bir etki kurmaya hazırlanıyor: Jared Isaacman. Isaacman, daha önce SpaceX ile işbirliği yaparak uzaya iki kez seyahat etmiş ve SpaceX ile olan güçlü bağları sayesinde Elon Musk’ın önerilerini NASA’ya iletebilecek bir konumda. Trump, Isaacman’i NASA’nın başkanı olarak atamayı planlıyor ve bu durum, Musk’ın NASA üzerinde daha fazla kontrol sahibi olacağı anlamına geliyor. Isaacman’in, SpaceX’in liderliği ile olan güçlü bağları, onun yönetimindeki NASA’nın Musk’ın vizyonuna daha yakın olmasına neden olabilir. Bu da, Musk’ın uzay araştırmalarındaki stratejik kararlarının, NASA’nın geleceğini belirlemesine zemin hazırlayabilir.

Ayrıca, bu değişiklikler sadece NASA’nın iç yapısını etkilemekle kalmıyor; SpaceX’in rakipleri için de endişe verici bir durum yaratıyor. Boeing ve Jeff Bezos’un kurucusu olduğu Blue Origin gibi şirketler, SpaceX ile olan rekabetlerini daha da zorlaştırabilirler. Artık, NASA ile işbirliği yapmak isteyen bu şirketler, Musk ve SpaceX ile doğrudan iletişim kurmak zorunda kalabilir. SpaceX’in yönetimindeki bir NASA, rakipleriyle işbirliği yapmak için daha sıkı ve doğrudan temaslar gerektirebilir. Bu da uzay sektöründeki rekabeti kızıştırabilir ve yeni stratejik ittifakların ortaya çıkmasına neden olabilir.

NASA’nın geleceği, özellikle Elon Musk ve SpaceX’in yükselen etkisiyle büyük bir dönüm noktasına gelmiş durumda. Eğer Musk ve Isaacman’in birlikte çalışmaları devam ederse, NASA’nın uzay araştırmalarındaki vizyonu çok farklı bir yöne kayabilir. Bu süreç, özel sektörün daha fazla yönlendirici güç kazanacağı, NASA’nın ise daha fazla bir uyum sağlamaya çalışacağı bir dönemi başlatabilir.

AMD Radeon RX 9070 yakında geliyor! İşte özellikleri

0

AMD, teknoloji dünyasının merakla beklediği yeni ekran kartı serisi olan Radeon RX 9070’i resmen Mart başında piyasaya sürmeye hazırlanıyor. Şubat ayının sonunda gerçekleştirilecek özel bir etkinlikte, RDNA 4 mimarisiyle donatılmış bu yeni kartların tanıtılması bekleniyor. AMD CEO’su Lisa Su, yeni nesil kartların Mart başında satışa çıkacağını doğrulayarak, RDNA 4 mimarisinin önemli performans iyileştirmeleri sunduğunu ve özellikle yapay zeka destekli yükseltme teknolojisiyle yüksek kaliteli 4K oyun deneyimini daha geniş kitlelere ulaştırmayı amaçladıklarını belirtti.

AMD Radeon RX 9070 yakında karşımıza çıkacak

CES 2025’te duyurulan ancak detayların paylaşılmadığı RDNA 4 ve Radeon RX 9070 serisi, o dönemde beklenen ilgiyi görmemişti. Ancak AMD, bu serinin Mart ayında piyasaya sürüleceğini ve performans iyileştirmeleri üzerinde çalışıldığını belirtti. Yeni sızıntılara göre, RDNA 4 mimarisinin temel bileşeni olan Navi 48 GPU, 390 mm²’lik bir çipe sahip olacak. Bu, Nvidia’nın RTX 5080 modelinde kullanılan çipe göre biraz daha büyük bir yapıyı işaret ediyor.

Yeni RX 9070 serisi, Nvidia’nın RTX 5070 Ti ve RTX 5070 modelleriyle doğrudan rekabet edecek gibi görünüyor. Özellikle RX 9070 XT’nin, RTX 4080 Super ile benzer performans sergilemesi bekleniyor. Bu, AMD’nin fiyat-performans stratejisiyle rekabet avantajı sağlamasına olanak tanıyabilir. RDNA 4 mimarisiyle birlikte, AMD ayrıca FidelityFX Super Resolution (FSR) 4 teknolojisini de duyuracak. Bu yeni sürüm, yapay zeka destekli kare oluşturma teknolojisi sunacak ve sadece RDNA 4 ile uyumlu olacak. AMD’nin bu hamlesi, Nvidia’nın DLSS ve Intel’in XeSS gibi yapay zeka destekli yükseltme teknolojilerine karşı benzer bir strateji izlemesini sağlayacak.

Bu gelişmeler, AMD’nin oyun pazarındaki rekabet gücünü artırmaya yönelik önemli adımlar olarak değerlendiriliyor. Radeon RX 9070 serisi ve RDNA 4 mimarisi, hem performans hem de fiyat açısından sektördeki dengeleri değiştirebilir.

Galaxy S25 serisi, bu ülkede ön sipariş rekoru kırdı!

0

Samsung, Galaxy S25 serisi ile Güney Kore’de büyük bir başarıya imza attı. Şirket, yeni amiral gemisi serisinin 1,3 milyon ön sipariş aldığını duyurarak geçen yılın Galaxy S24 serisini geride bırakmayı başardı. Galaxy S24 serisinin aynı dönemde 1,21 milyon ön sipariş aldığı göz önüne alındığında, Galaxy S25 serisinin %7,4’lük bir artışla daha büyük bir ilgi gördüğü anlaşılıyor. Bu sonuçlar, Samsung’un premium akıllı telefon pazarında liderliğini sürdürdüğünü ve Güney Koreli tüketicilerin yeni seriye olan ilgisinin oldukça yüksek olduğunu gösteriyor.

Galaxy S25 serisi, Güney Kore’de ön sipariş rekoru elde etti

Ön sipariş verilerinde en dikkat çekici nokta, en pahalı model olan Galaxy S25 Ultra’nın büyük bir ilgi görmesi. Şirketin açıklamalarına göre, tüm siparişlerin %52’si bu modele ait. Galaxy S25 ve Galaxy S25+ modelleri ise sırasıyla %26 ve %22 oranında sipariş almış durumda. Galaxy S25 Ultra’nın bu kadar büyük bir pay almasının nedenleri arasında, cihazın sahip olduğu üstün donanım özellikleri ve tasarım iyileştirmeleri yer alıyor.

Samsung Galaxy S25 serisi, Güney Kore'de ön sipariş rekoru elde etti.

Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak, Galaxy S25 serisinin tamamı Qualcomm’un en güçlü yonga seti olan Snapdragon 8 Gen 3 Elite ile donatıldı. Galaxy S25 ve Galaxy S25+ modelleri, bu güçlü işlemcinin yanı sıra belirgin donanım iyileştirmeleri sunmazken, Galaxy S25 Ultra daha kapsamlı yeniliklerle dikkat çekiyor.

Yeni model, daha dayanıklı Gorilla Glass Armor 2 koruması, geliştirilmiş ultra geniş kamera, daha ince ve hafif bir gövde gibi önemli iyileştirmelerle geliyor. Samsung’un Ultra modeline gösterilen yoğun ilgi, premium segmentte kullanıcı beklentilerinin ne yönde evrildiğini ve amiral gemisi cihazların hala büyük bir talep gördüğünü ortaya koyuyor.