AMD yönetimi, Intel’in olası satışını engelleyebilir!

0

Son birkaç aydır Intel’in bölünmesi ya da satılması konusu gündemdeydi, ancak şu anda AMD, iki şirket arasındaki çapraz lisans anlaşması nedeniyle Intel’in bu tür bir durumu yaşamasını engelleyebilir. Bu durum, geçmişteki benzer bir sürecin yeniden gündeme gelmesini sağlıyor. 2009 yılında imzalanan bu anlaşma, AMD’nin zorlu bir döneminde yapılmıştı ancak günümüzde Intel’in zor zamanlar geçirdiği bir dönemde yeniden önem kazanıyor. AMD, tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini geçiren Intel’in olası satışını ya da bölünmesini engelleyebilir.

AMD yönetimi, Intel’in satışını engelleyecek mi?

Son yıllarda ciddi finansal ve operasyonel zorluklarla karşılaşan Intel, bu durum nedeniyle geleceği hakkında birçok spekülasyona yol açtı. Son çıkan söylentilere göre, Broadcom’un Intel’in ürün işini devralmaya istekli olduğu, hatta TSMC’nin de Intel’in çip üretim tesisleriyle ilgilendiği raporlanmıştı. Ancak, çoğu kişi tarafından göz ardı edilen bir engel bulunuyor: Intel ve AMD arasındaki çapraz lisans anlaşması. Bu anlaşma, her iki şirketin de birbirlerinin patentlerini kullanmalarına olanak tanıyor, bu sayede birbirlerine patent ihlalleri nedeniyle dava açmalarının önüne geçiliyor. Bu anlaşma, işlemci, grafik işleme birimi, FPGA gibi geniş bir portföyü kapsıyor. AMD, Intel’in x86 komut seti mimarisiyle uyumlu mikroişlemciler tasarlarken, Intel de AMD’nin IP’lerini kullanarak işlemciler üretebiliyor.

Ancak bu anlaşmanın bazı sınırlamaları da bulunuyor. Her iki şirket, rakiplerinin altyapısına uyumlu işlemciler üretmekten, örneğin aynı soket ya da anakartla uyumlu işlemciler yapmaktan kaçınmak zorunda. Ayrıca, bu anlaşmaya göre, iki şirketten birinin sahipliği değişirse, anlaşma otomatik olarak geçersiz hale geliyor. Bu durum, birleşme, ortaklık ya da birinin başka bir şirket tarafından satın alınması durumunda geçerli oluyor. Eğer böyle bir değişiklik olursa, her iki tarafın yeni bir lisans anlaşması yapması gerekiyor. Bu anlaşmanın kapsamı oldukça geniş olduğu için, AMD ve Intel’in ürünlerinin neredeyse tamamı bu durumdan etkilenebilir. Bu, her iki firma için de büyük bir kriz yaratabilir ve hatta x86’nın geleceği ciddi şekilde tehdit altına girebilir.

2010’lu yıllarda AMD’nin satışının gündeme gelmesiyle ilgili haberleri hatırlayacak olanlar, Intel’in bu lisans anlaşmasıyla süreci zorlaştırabileceği konusunda benzer yorumları görmüş olabilir. Şimdi, tarih tekerrür ederken, bu kez taraflar değişmiş durumda. AMD’nin gerçekten Broadcom ile masaya oturup yeni bir anlaşma yapmaya istekli olup olmadığı ise büyük bir soru işareti. Geçmişte ağırlıklı olarak ağ çözümleri ve kablosuz teknolojilerle tanınan Broadcom, bugün depolama, siber güvenlik ve altyapı yazılımları alanlarında da önemli bir oyuncu haline geldi. Ayrıca, yapay zeka işlemcilerinin geliştirilmesiyle ilgili büyük bulut hizmet sağlayıcılarıyla işbirliği yaparak CPU yetenekleri kazanan Broadcom, AMD için ciddi bir rakip olabilir.

Bugün, Broadcom’un hem CPU hem de yapay zeka işlemcileriyle donanmış olması, AMD için daha büyük bir tehdit oluşturuyor. Çünkü Intel’in yapay zeka stratejisi henüz netleşmiş değil. Broadcom, yapay zeka pazarındaki Nvidia hakimiyetine karşı AMD’ye yardımcı olmak yerine, veri merkezi pazarında kendini güçlendirmeyi hedefliyor gibi görünüyor. Intel’in büyük masaüstü PC işlemci pazarındaki hacmiyle desteklenen genel amaçlı veri merkezi işlemcisi işini alacak olan Broadcom, muhtemelen kendi yapay zeka veri merkezi platformunu geliştirmeye odaklanacaktır.

Ancak, bu çapraz lisans anlaşması doğrudan bir satın alım ya da birleşme engellemesi sağlamaz. Yani hem AMD hem de Intel, istedikleri gibi bölünebilir ya da satın alınabilir. Ancak bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaklardır. Bu engelleme, aslında böyle bir sahiplik değişikliğinden kaynaklanacak zorluklara atıfta bulunmaktadır. Bu lisans anlaşmalarının yenilenmesi, satın alımın kendisinden bile daha maliyetli olabilir. Bu durumda, AMD, Broadcom’dan finansal bir ödeme ya da stratejik taleplerde bulunabilir.

Apple, ABD’ye 500 milyar dolar yatırım yapacak!

Apple, önümüzdeki dört yıl boyunca ABD’ye toplamda 500 milyar dolar yatırım yapmayı planladığını duyurdu. Bu devasa yatırım, şirketin ülkedeki operasyonlarını genişletmek ve teknoloji altyapısını güçlendirmek amacıyla çeşitli projelere odaklanacak. Apple, Michigan, Texas, California, Arizona, Nevada, Iowa, Oregon, North Carolina ve Washington gibi çeşitli eyaletlerdeki ekip ve tesislerini geliştirecek ve bu süreçte 20 bin yeni istihdam yaratacak. Bu istihdam, özellikle araştırma ve geliştirme, çip mühendisliği ve yapay zeka gibi alanlarda olacak. Bu adımlar, Apple’ın inovasyon alanındaki liderliğini güçlendirmeyi ve ABD’deki üretim kapasitesini artırmayı hedefliyor.

Apple, ABD’ye 500 milyar dolar yatırım yapmayı planlıyor

Yatırımın bir kısmı, şirketin yeni veri merkezlerinin inşasına ve genişletilmesine odaklanacak. Apple, veri merkezlerinin kapasitelerini artırarak bulut bilişim altyapısını güçlendirmeyi amaçlıyor. Bu merkezlerden bazıları Arizona, Oregon, Iowa, Nevada ve Kuzey Carolina’da yer alacak ve bu bölgelerdeki veri merkezi altyapısı genişletilecek. Ancak, Apple’ın sunucu sistemlerine güç sağlayan M serisi işlemcilerin üretimi Tayvan’da devam edecek, bu durum, Apple’ın küresel tedarik zincirinin bir parçası olarak devam eden uluslararası üretim stratejisinin bir yansıması.

Bunun yanı sıra, Apple’ın Houston’da yeni bir sunucu tesisi kurma planları da bulunuyor. Bu tesis, özellikle şirketin sunucu altyapısının geliştirilmesine yönelik olacak ve bulut bilişim hizmetlerinin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir katkı sağlayacak. Michigan’da ise Apple, tedarikçileriyle daha yakın iş birliği içinde olmak için bir tedarikçi akademisi kuracak. Bu akademi, tedarikçilerin üretim süreçlerini iyileştirmeleri ve Apple’ın yüksek kalite standartlarına ulaşmalarına yardımcı olacak.

Detroit’te de daha küçük şirketlere yardımcı olacak bir üretim akademisi kurulacak. Bu akademi, özellikle küçük ölçekli üreticilerin seri üretim süreçlerinde verimliliği artırmalarına ve yüksek kaliteli ürünler üretmelerine destek sağlayacak. Bu eğitim merkezleri, Apple’ın tedarik zincirindeki esneklik ve verimliliği artırmaya yönelik önemli bir adım olarak öne çıkıyor.

Apple, bu yatırımlarla ABD ekonomisine büyük katkı sağlamayı hedefliyor. Şirket, geçtiğimiz yıllarda yaptığı açıklamalarda, ABD’deki araştırma ve geliştirme alanlarında 20 bin yeni çalışan alacağını belirtmişti. Bu yeni açıklama ise, Apple’ın Ar-Ge ve mühendislik faaliyetlerine verdiği önemin altını çiziyor. CEO Tim Cook ve Başkan Donald Trump arasında gerçekleşen toplantıdan kısa bir süre sonra yapılan bu açıklama, ABD’ye yapılacak yatırımların sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik olarak da önemli olduğunu gösteriyor. Bu yatırımlar, Apple’ın sadece kendi iş gücünü artırmayı değil, aynı zamanda ABD’deki teknoloji ekosistemini daha güçlü hale getirmeyi hedefliyor.

Apple, önceki yıllarda 2021’de 20 bin yeni Ar-Ge çalışanı işe aldığını ve 2023’te 430 milyar dolarlık bir yatırım planladığını duyurmuştu. Ancak, yeni açıklanan 500 milyar dolarlık yatırım, şirketin stratejik hedeflerinde bir güncelleme ve tarifelerle ilgili endişelere bir tepki olarak görülebilir. Bu artış, Apple’ın ürün fiyatlarındaki potansiyel yükselmelere karşı hazırlıklı olmasını ve satışları üzerinde olumsuz etkiler yaratmamak için önlemler almasını amaçladığı şeklinde yorumlanabilir. Bu durum, şirketin küresel tedarik zincirine olan bağımlılığını azaltma ve daha fazla yerli üretim yapma yönündeki adımlarının da bir göstergesi.

Honda, yeni hidrojen yakıt hücresi teknolojisini duyurdu!

Honda, Tokyo’da düzenlenen 23. Uluslararası Hidrojen ve Yakıt Hücresi Fuarı’nda, hidrojen yakıt hücreleri alanındaki en önemli atılımlarından birini tanıttı. Şirket, yeni nesil yakıt hücresi modülünü tamamen kendi mühendisleri tarafından tasarlayarak sektördeki en büyük geliştirmelerden birine imza atmış oldu. Honda’nın mevcut yakıt hücresi modülü, General Motors (GM) ile ortak bir çalışmanın ürünüydü, ancak bu yeni modül tamamen Honda’nın kendi mühendislik gücünü kullanarak geliştirildi. Yeni nesil modül, üretim maliyetlerini yüzde 50 oranında azaltırken, dayanıklılık açısından da önemli bir iyileşme sağladı. Önceki modele göre dayanıklılığı iki katına çıkarak, daha uzun ömürlü bir kullanım sunulması hedeflenmiş oldu. Bu gelişme, aynı zamanda maliyetlerin de düşmesine olanak sağladı ve böylece hidrojen yakıt hücreli araçların geleceği için daha erişilebilir bir seçenek sunuldu.

Honda yeni hidrojen yakıt hücresi teknolojisini tanıttı

Honda’nın yeni modülündeki en dikkat çekici gelişme, güç yoğunluğundaki artış oldu. Honda, yeni yakıt hücresinin güç yoğunluğunu üç katına çıkararak, çok daha kompakt ve esnek bir tasarım ortaya koydu. Yeni 150 kW’lık modül, yalnızca 73 cm genişliğinde, 70 cm yüksekliğinde ve 58 cm derinliğinde olup 250 kg ağırlığında. Bu kompakt tasarım, hem araçlar hem de sabit enerji sistemleri için daha kolay entegrasyon sağlıyor. Honda’nın bu yeni yakıt hücresinin verimlilik oranı da oldukça dikkat çekici: yüzde 59,8 gibi bir maksimum verimlilik oranına sahip. Üstelik, -30°C ile +60°C arasındaki sıcaklıklarda ve 3.500 metreye kadar olan yüksek irtifalarda verimli bir şekilde çalışabilmesi, bu teknolojinin çok çeşitli iklim koşullarında da etkin bir şekilde kullanılabilmesini mümkün kılıyor.

Honda, yeni hidrojen yakıt hücresi teknolojisini tanıttı.

Honda’nın yeni nesil yakıt hücresi modülleriyle ilgili planları da oldukça iddialı. Şirket, Kaliforniya pazarına odaklanarak, bu yakıt hücreleriyle donatılmış 300 adet CR-V modelini üretmeyi planlıyor. 2027 yılı itibarıyla ise bu yeni nesil yakıt hücrelerinin seri üretimine başlanması bekleniyor. Bu adım, Honda’nın hidrojen yakıt hücresi teknolojisini daha geniş bir pazara sunma ve bu alandaki etkinliğini artırma hedefinin bir parçası olarak görülüyor.

Bununla birlikte, Honda sadece araçlarda kullanılacak yakıt hücresi teknolojileriyle sınırlı kalmadı. Şirket, sanayi tesisleri ve iş yerleri için de çevre dostu bir çözüm sundu. Honda Yakıt Hücreli Jeneratör adı verilen bu yeni jeneratör, 250 kW’a kadar güç üretebiliyor ve birden fazla ünite bir araya getirilerek toplam kapasiteyi 1.000 kW veya daha fazlasına çıkarabiliyor. Bu jeneratörlerin en büyük avantajı, sıfır emisyon sağlamaları ve CO2 ile NOx salınımını tamamen ortadan kaldırmaları. Böylece, büyük sanayi kuruluşları için hem çevre dostu hem de sürdürülebilir bir enerji kaynağı sunulmuş oluyor.

Honda’nın hidrojen yakıt hücresi modülüne yaptığı bu yatırım, küresel ölçekteki hidrojen teknolojisi çalışmalarının önemli bir parçası. Toyota, geçtiğimiz günlerde üçüncü nesil yakıt hücresi sistemini duyurarak, önceki nesle göre yüzde 20 daha fazla menzil ve iki kat daha uzun ömür sunduğunu açıkladı. Ancak, hidrojen yakıt hücreli araçların önündeki en büyük engel, altyapı eksiklikleri olmaya devam ediyor. Son dönemde birçok hidrojen yakıt istasyonunun kapanması, bu teknolojinin yaygınlaşmasını ciddi şekilde zorlaştırıyor. Bu nedenle, hidrojen teknolojisinin geleceği, yalnızca üretim ve teknoloji alanındaki gelişmelerle değil, aynı zamanda bu teknolojiyi destekleyen altyapının da güçlendirilmesiyle şekillenecek gibi görünüyor.

WiseTech yönetici istifasının ardından battı

0

Avustralyalı yazılım üreticisi WiseTech Global, şirketin milyarder kurucusu ve eski CEO’su Richard White’ın rolüne ilişkin farklı görüşler nedeniyle dört yönetim kurulu üyesinin istifa etmeye karar verdiğini, bunun üzerine şirketin hisselerinin %18 düştüğünü açıkladı. Şirketin açıklanacak yarıyıl sonuçlarının ardından Lisa Brock, Richard Dammery, Michael Malone ve Fiona Pak-Poy’un istifa etmesi bekleniyor.

WiseTech yönetici istifasının ardından beklenen son

WiseTech, Ekim ayında White’ın, eski sevgilisine yaptığı ödemeler de dahil olmak üzere kişisel hayatıyla ilgili iddiaların medyada yer almasının ardından CEO görevinden istifa edeceğini açıklamıştı.

Şirket, geçiş sırasında geçici CEO olarak görev yapması için finans şefi Andrew Cartledge’ı atamıştı. 69 yaşındaki White, “kurucu ve kurucu CEO” unvanı altında, en az 10 yıllık bir sözleşmeyle danışman olarak 30 günlük bir aradan sonra WiseTech’e geri döndü. Daha sonra WiseTech harici bir yönetim incelemesi başlattı. İlk bulgular White’ı büyük ölçüde suçsuz buldu, ancak yönetim tarzının bazı çalışanlar tarafından korkutucu olarak algılanabileceğini kabul etti.

WiseTech Şubat ayında White’a karşı iddialarda bulunan bir çalışan ve bir tedarikçiden gelen iki gizli şikayet aldığını ancak ayrıntı vermediğini söyledi. Citi analistleri yayınladıkları notta, “Richard White’ın hâlâ şirkette olması olumlu bir gelişme olsa da, dört bağımsız yöneticinin ayrılması, yeni iddiaların ne olabileceği ve White’ın yeni rolüyle ilgili farklı görüşlerin neler olduğu konusunda soruları gündeme getiriyor” dedi.

Şirket hisseleri erken işlemlerde %18,6’ya varan düşüşle 99,1 Avustralya dolarına geriledi. ASX 200 endeksinin en kötü performansını gösterdi. WiseTech, Mike Gregg’i yönetici olarak atadı ve zamanı gelince daha fazla yöneticinin atanacağını söyledi. Şirket, bu yıl üç ürününün piyasaya sürülmesinde yaşanan gecikmeler nedeniyle tam yıl gelirinin 763,56 milyon dolarılık tahmin aralığının alt sınırında gerçekleşmesini beklediğini sözlerine ekledi.

Teknoloji şirketlerine kısıtlamalar artıyor

0

ABD, AB antitröst şefinden Büyük Teknoloji şirketlerini dizginleyen kuralları netleştirmesini talep ediyor. ABD Temsilciler Meclisi Yargı Komitesi Başkanı Jim Jordan, AB Antitröst Şefi Teresa Ribera’dan, Avrupa Birliği’nin teknoloji devlerini sınırlayan kurallarını nasıl uyguladığını açıklamasını istedi ve bu kuralların ABD şirketlerini hedef aldığı izlenimini verdiğini söyledi.

Teknoloji şirketlerine kısıtlamalar

Talep, ABD Başkanı Donald Trump’ın yönetiminin, “Amerikan şirketlerinin Avrupa Birliği’ndeki tüketicilerle nasıl etkileşim kuracağını belirleyen” AB’nin Dijital Piyasalar Yasası ve Dijital Hizmetler Yasası’nı inceleyeceği uyarısında bulunan bir muhtırayı imzalamasından iki gün sonra geldi.

Dijital Piyasalar Yasası, Alphabet için yapılması ve yapılmaması gerekenler listesini ortaya koyuyor, yeni sekme açar, Amazon, Apple, Booking.com, ByteDance, Meta Platformları Microsoft tüketicilere daha fazla seçenek sunmak ve eşit rekabet koşullarının sağlanması amaçlanıyor.

Jordan, Ribera’ya gönderdiği ve Reuters tarafından görülen mektupta: “DMA’nın Amerikan şirketlerini hedef alabileceği yönündeki endişelerimizi dile getirmek için yazıyoruz” ifadelerini kullanarak, kuralların şirketleri külfetli düzenlemelere tabi tuttuğunu ve Avrupa şirketlerine avantaj sağladığını söyledi.

İdari devlet, düzenleyici reform ve antitröst alt komitesinin başkanı Scott Fitzgerald da mektuba imza atanlar arasındaydı. Mektupta, DMA ihlalleri nedeniyle küresel yıllık gelirin yüzde 10’una kadar para cezası verilmesi eleştiriliyor. Jordan ve Fitzgerald, “Bu ağır para cezalarının iki amacı var gibi görünüyor: İşletmeleri dünya çapında Avrupa standartlarına uymaya zorlamak ve Amerikan şirketlerine yönelik bir Avrupa vergisi” dedi. Ayrıca DMA gerekliliklerine de gönderme yaparak, bunlardan bazılarının Çin’e fayda sağlayabileceğini söylediler. Mektupta, “Bunlar ve DMA’nın diğer hükümleri, yeniliği engelliyor, araştırma ve geliştirmeyi caydırıyor ve şirketlere ve düşman ülkelere büyük miktarda değerli özel veri sağlıyor” denildi.

Silikon Vadisi hedefi gerçeklikten uzak mı?

0

Palantir CEO’sunun yeni kitabında Silikon Vadisi’nin ‘yolunu kaybettiği’ yazıyor. Son on yılda, veri analitiği şirketi ABD ordusu ve istihbaratı için yaptığı çalışmalarla öne çıktıkça, Karp büyük ölçüde ilgi odağından uzak kaldı. Geçtiğimiz yıl, The New York Times ile yaptığı nadir bir röportajda, kendisini “ilerici ama uyanık değil” ve “tutarlı bir şekilde Batı yanlısı bir görüşe” sahip olarak tanımladı.

Silikon Vadisi hedefi

Şimdi, “Teknolojik Cumhuriyet: Sert Güç, Yumuşak İnanç ve Batı’nın Geleceği ” adlı kitapta Karp bir tür manifesto yazdı. Aslında, kendisi ve Zamiska bunu Palantir’in ardındaki “teorinin ifade edilmesinin başlangıcı” olarak tanımlıyor.

Anlattıklarına göre, Silikon Vadisi’nin erken başarısı teknoloji şirketleri ve ABD hükümeti arasındaki yakın bir ittifak tarafından yaratıldı. Bu ittifakın, hükümetin “bir sonraki çığır açıcı teknoloji dalgasını geliştirme zorluğunu özel sektöre devretmesiyle” parçalandığını, Silikon Vadisi’nin ise “daha büyük güvenliğimize ve refahımıza hitap eden ve bunları ele alan projeler yerine, enerjisini dar tüketici ürünlerine odaklayarak içe döndüğünü” savunuyorlar.

İkili, Silikon Vadisi’ndeki üretimin “çevrimiçi reklamcılık ve alışverişin yanı sıra sosyal medya ve video paylaşım platformları” tarafından domine edildiğini eleştirerek, bunun, neyin inşa edilmeye değer olduğunu veya nedenini sormadan bir şeyler inşa etmeyi yücelten bir endüstrinin sonucu olduğunu öne sürüyor. Karp ve Zamiska, “Bundan sonraki sayfalarda ileri sürdüğümüz temel argüman, yazılım sektörünün hükümetle ilişkisini yeniden kurması ve çabasını ve dikkatini, hepimizin karşı karşıya olduğu en acil zorlukları ele alacak teknoloji ve yapay zeka yeteneklerini oluşturmaya yönlendirmesi gerektiğidir” diye yazıyor.

Ayrıca Silikon Vadisi’nin “mühendislik elitinin” “ülkenin savunulmasına ve ulusal bir projenin ifade edilmesine katılma konusunda olumlu bir yükümlülüğü” olduğunu savunuyorlar – bu ülke nedir, değerlerimiz nelerdir ve neyi savunuyoruz.”

Veo 2 yapay zeka video için fiyatlandırmasını duyurdu

0

Google’ın yeni yapay zeka video modeli Veo 2’nin saniyesi 50 sent olacak. Google, Aralık ayında duyurduğu video üreten yapay zeka modeli Veo 2’nin fiyatını sessiz sedasız açıkladı.

Veo 2 yapay zeka video fiyatlandırması

Şirketin fiyatlandırma sayfasına göre, Veo 2’yi kullanmak saniye başına 50 sentlik bir videoya mal olacak ve bu da dakika başına 30 dolar veya saat başına 1.800 dolar anlamına geliyor. Google DeepMind araştırmacısı Jon Barron, bu fiyatlandırmayı, bildirilen yapım bütçesi 356 milyon dolar olan gişe rekorları kıran Marvel filmi “Avengers: Endogami” ile karşılaştırdı. Bu yapım saniye başına yaklaşık 32.000 dolarlık büyük bir bütçeye sahip.

Elbette, müşteriler Veo tarafından üretilen ve para ödedikleri videoların her saniyesini kullanmayacaklar; aynı şekilde Veo 2’nin yakın gelecekte üç saatlik “Avengers” destanları üretmesi de olası değil. Google’ın duyurusu, Veo 2’nin iki dakika veya daha uzun klipler oluşturma yeteneğini vurguladı.

Karşılaştırılacak bir diğer fiyat ise şu: OpenAI yakın zamanda Sora video üretim modelini, ChatGPT Pro aboneliği için ayda 200 dolar ödeyen abonelere sundu.

Google’ın amiral gemisi yapay zeka araştırma laboratuvarı olan Google DeepMind, video oluşturma oyununda OpenAI’yi yenmek istiyor. DeepMind, çeşitli stillerde klipler üretebilen modelin, fizik ve kamera kontrolleri konusunda gelişmiş bir “anlayış”a sahip olduğunu ve “daha net” görüntüler ürettiğini söylüyor. DeepMind, daha net derken kliplerdeki dokuların ve görüntülerin daha keskin olduğunu kastediyor. Özellikle çok fazla hareketin olduğu sahnelerde. İyileştirilmiş kamera kontrollerine gelince, Veo 2’nin ürettiği videolarda sanal “kamerayı” daha hassas bir şekilde konumlandırmasını ve bu kamerayı hareket ettirerek nesneleri ve insanları farklı açılardan yakalamasını sağlıyor.

Katı hal florür piller Toyota için umut oldu

0

Toyota’nın katı hal pil katodu enerji yoğunluğunda lityumu geride bıraktı. Araştırmacılar, tüm katı hal florür iyon pilleri için katot malzemesi olarak bakır nitrür (Cu3N) üzerine odaklandı. Tüm katı hal florür iyon piller için pozitif katotun hacim başına kapasitesini lityum iyon pillerin yaklaşık üç katına çıkardıkları bildirildi.

Katı hal florür piller ile yaşanan gelişme

Raporlar, bir pile dahil edildiğinde lityum iyon pillerden 2 kat daha fazla enerji yoğunluğuna sahip olmasının beklendiğini ortaya koydu. Tüm katı hal florür iyon piller (FIB’ler) için katot malzemesi, yaklaşık 550 mAh/g’lık geri dönüşümlü bir kapasite sağlıyor. Bir rapora göre bu, lityum iyon katotlar için tipik olan 120-250 mAh/g’ın iki katından fazla.

Florür iyon pilinin birkaç yıl sonra EV’ler için pratik kullanımın bir parçası olması bekleniyor. Kyoto Üniversitesi’nden araştırmacılar katotta bakır nitrür kullanıyor. Manganez ve lantan gibi diğer malzemeler de bir perovskit kristalinde kullanılıyor. Florür iyonları şarj işlemi sırasında NaCl levhaları boyunca hareket eder.

Bakır nitrürün azot ve florür iyonlarıyla reaksiyona girerek azot atomu başına üç elektron çıkarabildiğini ortaya koydular. Bu, hacim başına üç kat kapasite ve lityum iyon pillerin ağırlık başına iki katı kapasite sağlıyor. Ayrıca düzinelerce şarj/deşarj döngüsüne dayanacak kadar dayanıklı olduğu söyleniyor.

Araştırmacılar, tüm katı hal florür iyon pillerinin (FIB’ler) yeni nesil enerji depolama cihazları için aday olarak yoğun ilgi gördüğünü vurguladılar; ancak, yüksek enerji yoğunluğuna sahip umut verici katotlar hala eksik. Katı hal pillerde kullanımı, elektrikli araçların (EV) sürüş menzilini 600 km’den (372 mil) 1.200 km’ye (745 mil) çıkarabilir.

Son yıllarda florür iyon pillerinin, yeni nesil enerji depolamadaki potansiyeli göz önüne alındığında popülerlik kazandığını ortaya koyan raporlar var. Bu, büyük ölçüde katı elektrolitlerin ve hızlı florür iyon iletiminin varlığı göz önüne alındığında, gelişmiş güvenlik potansiyellerinin bir sonucudur. Tek değerlikli ve küçük olan florür iyonları katılarda hızla hareket eder. Ancak, önceki florür iyon katotlarının sınırlamaları vardı. Bu yeni Cu₃N malzemesi birden fazla sorunu ele alıyor gibi görünüyor.

TSMC, 2nm çip üretiminde yeni bir aşamaya geçti!

0

TSMC, yarı iletken üretiminde yeni bir döneme girerek 2nm N2 sürecinde önemli bir aşama kaydediyor. Şirketin deneme üretimi sürecinde yüzde 60 verimlilik oranına ulaştığı belirtilirken, bu oranın seri üretime geçiş için kritik bir eşik olduğu ifade ediliyor. Sektör kaynaklarına göre, TSMC’nin üretim kapasitesini hızla artırarak 2025 yılının sonuna kadar aylık 80.000 wafer üretimine ulaşma potansiyeli bulunuyor.

TSMC, 2nm çip üretiminde yeni bir döneme giriyor

Tayvan merkezli dev üreticinin Baoshan ve Kaohsiung’daki tesisleri, 2nm çiplerin seri üretimi için büyük önem taşıyor. Başlangıçta her iki tesis için belirlenen deneme üretim hedefi 5.000 wafer olarak açıklanmıştı, ancak son verilere göre şirketin yıl sonuna kadar aylık 50.000 wafer üretimine ulaşabileceği tahmin ediliyor. Eğer üretim süreci planlandığı gibi ilerlerse, bu kapasitenin daha da artarak 80.000 seviyesine çıkması mümkün görünüyor.

TSMC, 2nm çip üretiminde yeni bir döneme giriyor.

2nm teknolojisine olan talebin 3nm çiplere kıyasla çok daha yüksek olduğu belirtilirken, bu durum TSMC’nin üretim kapasitesini hızla artırmasının en önemli nedenlerinden biri olarak öne çıkıyor. Şirketin en büyük rakiplerinden biri olan Samsung, Exynos 2600’ün deneme üretiminde yalnızca yüzde 30 verimlilik oranına ulaşabildi.

Bu, TSMC’nin sektördeki lider konumunu daha da güçlendirdiğini gösteriyor. Diğer yandan Intel, 18A (1.8nm) sürecinin üretime hazır olduğunu duyurmasına rağmen verimlilik sorunları yaşadığı yönünde haberler geliyor. TSMC ise henüz üretim kapasitesiyle ilgili resmi bir açıklama yapmamakla birlikte sürecin planlandığı gibi ilerlediğini vurguluyor. 2nm çip üretimi konusundaki hızlı ilerleme, firmanın yarı iletken pazarındaki hakimiyetini pekiştirirken, aynı zamanda sektördeki rekabeti de daha da kızıştırıyor.

Güneş paneli fiyatları neden yükselişe geçti?

Güneş paneli fiyatlarında son iki yıldır süregelen düşüş eğilimi sona erdi ve fiyatlar yeniden yükselmeye başladı. Yılın başında yatay seyreden fiyatlar, özellikle yüksek verimli panellerin tedariğinde yaşanan sıkıntılar nedeniyle artışa geçti. Piyasada indirimli fiyatlarla satılan stokların hızla tükenmesi ve bazı distribütörlerin fiyat artışı beklentisiyle stok yapmaya yönelmesi, fiyatları yukarı çekiyor. Uzmanlar, fiyatların en azından gelecek çeyreğin başına kadar kademeli şekilde yükselmeye devam edeceğini öngörüyor.

Güneş paneli fiyatları yeniden yükselişte

Büyük ölçekli güneş enerjisi projeleri genellikle uzun vadeli planlamalar nedeniyle fiyat dalgalanmalarından daha az etkilenirken, orta ölçekli sistemler için yeni panellerin tedariğinde nisan veya mayıs ayına kadar gecikmeler yaşanabilir. Sektördeki genel üretim düşüşü tüm segmentleri etkiliyor ve modül üreticileri aynı tedarik zincirini paylaştığından, arz sıkıntısı tüm panel boyutlarına yansıyor. Bazı Çinli üreticiler yılbaşından bu yana üretimi durdurmuş durumda ve Çin Yeni Yılı sonrası üretime ne zaman dönecekleri belirsizliğini koruyor.

Küresel talebin artmaya devam etmesi beklenirken, büyüme hızının önceki yıllardaki %25-30 seviyelerinden %8-12 bandına gerileyeceği tahmin ediliyor. 2025 yılı itibarıyla 660-700 GW’lik talebe karşılık 1.400 GW seviyelerinde seyreden üretim kapasitesi, hâlâ ciddi bir arz fazlası oluşturuyor. Avrupa’da ise siyasi belirsizlikler ve yeni düzenlemeler nedeniyle güneş enerjisi talebi baskılanıyor. Almanya’nın 2024’te eklediği 15 GW’lık kapasitenin bu yıl %10 oranında azalması beklenirken, 2025’te enerji depolama ve esnek tüketim sistemlerinin daha fazla ön plana çıkacağı öngörülüyor.

Önümüzdeki dönemde yalnızca panel fiyatları değil, sistemlerin genel ekonomisi de daha fazla önem kazanacak. Düşük fiyat dönemi boyunca yaşanan kalite kayıpları, modüllerin güvenilirliğini sorgulanır hale getirirken, fiyatların yükselmesiyle birlikte üreticilerin daha kaliteli hammaddelere yönelmesi ve performans güvenilirliğinin artması bekleniyor.

Apple, İngiltere’de popüler iCloud özelliğini iptal edecek!

Apple, İngiltere’de iCloud’un Gelişmiş Veri Koruma (ADP) özelliğini devre dışı bırakma kararı alarak önemli bir adım attı. Bu kararın arkasında, İngiltere hükümetinin Apple’dan uçtan uca şifrelenmiş iCloud verilerine erişim sağlayabilmesi için bir arka kapı oluşturmasını talep etmesi yatıyor. Apple, bu talebe karşı koymak yerine ADP özelliğini tamamen kaldırarak hizmetin güvenlik seviyesini düşürme yoluna gitti.

Apple, İngiltere’de popüler iCloud özelliğini devre dışı bırakıyor

ADP, 2022 yılında kullanıma sunulduğunda Apple’ın iCloud verilerini uçtan uca şifreleyerek maksimum gizlilik sağlamasını mümkün kılmıştı. Bu özellik sayesinde, Apple bile kullanıcıların iCloud yedeklerine erişemez hale gelmişti. Ancak bu durum, İngiltere gibi hükümetlerin ulusal güvenlik ve kolluk kuvvetleri açısından bir tehdit olarak gördüğü bir meseleye dönüştü. İngiliz hükümeti, ülkenin Soruşturma Yetkileri Yasası kapsamında Apple’a bir “teknik yetenek bildirimi” göndererek şirketin gerektiğinde şifreli verilere erişim sağlayabilecek bir sistem oluşturmasını talep etti. Apple ise böyle bir arka kapı yaratmayı reddederek, özelliği tamamen kaldırma kararı aldı.

İngiltere’deki iPhone, iPad ve Mac kullanıcıları artık ADP’yi etkinleştiremezken, daha önce bu özelliği açmış olanlara Apple tarafından manuel olarak devre dışı bırakmaları yönünde bir bildirim gönderiliyor. Ancak bu değişiklik yalnızca iCloud özelinde geçerli. iMessage, sağlık verileri ve şifreler gibi diğer Apple hizmetlerinde uçtan uca şifreleme korunmaya devam ediyor. Apple ise bugüne kadar hiçbir ürününe arka kapı eklemediğini ve gelecekte de böyle bir şeyin söz konusu olmayacağını vurguladı.

Bu karar, Apple’ın kullanıcı gizliliğini savunma konusundaki duruşunda önemli bir geri adım olarak yorumlanıyor. Şirket, geçmişte ABD hükümeti de dahil olmak üzere pek çok devletle gizlilik konusunda çatışmış ve arka kapı taleplerini reddetmişti. Ancak İngiltere’deki bu yeni düzenlemeler, Apple’ın bazı pazarlarda hizmetlerini kısıtlama veya değiştirme yönünde hareket etmesine neden olabilir. Bu gelişme, diğer ülkelerin de benzer taleplerle Apple’a baskı yapmasına yol açabilir ve küresel ölçekte veri gizliliği politikalarına dair yeni tartışmaları tetikleyebilir.

Çin, üçüncü nesil yarı iletken atılımı yapacak!

0

Çinli araştırmacılar, gelişmiş elektroniklerde önemli bir rol oynayan üçüncü nesil yarı iletken malzeme olan galyum nitrürün (GaN) üretimindeki temel kusurları keşfetti. Pekin Üniversitesi’nden Profesör Huang Bing ve ekibi, GaN kristal büyümesi sırasında ortaya çıkan ve düşük performansa yol açan yer değiştirme kusurlarının kaynağını belirledi. Bu keşif, Çin’in teknoloji alanındaki rekabet gücünü artırabilir ve özellikle askeri uygulamalarda önemli etkiler yaratabilir.

Çin, üçüncü nesil yarı iletken atılımı yapmaya hazırlanıyor

GaN, silikonun yerini alabilecek potansiyele sahip, yüksek voltaj ve sıcaklık koşullarında çalışabilen bir malzeme olarak 5G, radar sistemleri, askeri haberleşme ve elektronik harp gibi alanlarda kullanılıyor. Ancak GaN’in üretimi, genellikle kristal yapısındaki kusurlar nedeniyle verimli olmuyordu. Silikon temelli yarı iletkenlerde kusurlar genellikle kayma hareketiyle (gliding) kontrol edilebiliyorken, GaN’deki kusurların büyük ölçüde tırmanma (climbing) adı verilen bir süreçten kaynaklandığı ortaya çıktı. Bu durum, GaN’ın altıgen atomik yapısının bir sonucu olarak, endüstride şimdiye kadar tam olarak anlaşılmamıştı.

Çin, üçüncü nesil yarı iletken atılımı yapmaya hazırlanıyor.
Çin, üçüncü nesil yarı iletken atılımı yapmayı planlıyor.

Ekip, Taramalı-Geçirimli Elektron Mikroskobu (STEM) teknolojisini kullanarak bu kusurları atomik ölçekle inceledi. Ardından, “Fermi seviyesi ayarı” adı verilen bir yöntemle bu kusurların oluşumunu kontrol edebileceklerini keşfettiler. Elektron enerjisini değiştirerek GaN kristalindeki yapısal kusurları minimize etmeyi başardılar. Bu yaklaşım, geleneksel yöntemlere göre daha derin bir çözüm sundu, çünkü geleneksel yöntemler yalnızca yüzeysel çözümler getirmekle kalıyordu.

GaN’in önemi, sadece yüksek performanslı elektroniklerde değil, aynı zamanda stratejik öneme sahip olmasıyla da ortaya çıkıyor. Çin, küresel galyum üretiminin %98’ini kontrol ediyor ve yakın zamanda bu elementin ihracatını yasakladı. Bu durum, özellikle ABD’nin gelişmiş çip teknolojilerinde GaN’e bağımlılığını zorlaştırarak maliyetleri artırmakta. Çin’in bu alandaki üstünlüğü, küresel teknoloji rekabetinde önemli bir avantaj sağlayabilir.

Türkiye’deki elektrikli araç sayısı 200 bine yaklaştı!

Türkiye‘deki elektrikli araç sayısı, 2025 yılının Ocak ayında 198 binin üzerine çıkarak önemli bir kilometre taşına ulaştı. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) verilerine göre, Türkiye’deki elektrikli araç sayısı, bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla %122 oranında bir artış gösterdi. Geçtiğimiz yıl Ocak ayında 88 bin civarındaki elektrikli araç sayısı, bu yıl 198 bin seviyelerine çıkmış durumda. Ocak 2025’te satılan elektrikli araç sayısı ise, önceki yıla göre %316 oranında bir artışla 12 bin 496 adede ulaştı.

Türkiye’deki elektrikli araç sayısı neredeyse 200 bin oldu

Bu büyümeye paralel olarak, elektrikli araçlar için şarj altyapısı da hızla gelişiyor. Türkiye’deki toplam şarj soketi sayısı Ocak 2025 itibarıyla 27 bine dayanmış durumda. Bu soketlerin yaklaşık 16 bin adedi AC (alternatif akım) yavaş şarj cihazlarına aitken, yaklaşık 10 bin adedi ise DC (doğru akım) hızlı şarj cihazlarına ait. Şarj soketlerindeki yıllık artış ise %105 seviyelerinde gerçekleşti.

Türkiye’deki elektrikli araç sayısı neredeyse 200 bin oldu.

AC soket sayısındaki artış, yaklaşık %77 seviyesinde kalırken, DC soketlerinin büyümesi %150’yi bulmuş. Bu eğilim devam ederse, 2025 yılı sonunda DC soketlerinin sayısının, AC soketlerinin sayısını geçmesi bekleniyor.

Elektrikli araçların şarj altyapısındaki büyümenin başlıca oyuncuları arasında ZES, eşarj, Voltrun ve Trugo yer alıyor. ZES, 4.309 soketle en fazla şarj soketine sahip şirket olarak öne çıkarken, onu sırasıyla eşarj (2.002 soket), Voltrun (1.592 soket) ve Trugo (1.431 soket) takip ediyor. DC şarj soketlerinde ise eşarj (1.635 soket), Trugo (1.279 soket) ve ZES (1.209 soket) önde gelen firmalar arasında bulunuyor. Bu gelişmeler, elektrikli araçların daha geniş bir kullanıcı kitlesine hitap etmesini ve Türkiye’deki yeşil dönüşüm sürecini hızlandıran önemli adımlar olarak değerlendiriliyor.

ALTAY tankının teslimat takvimi belli oldu!

Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün, ALTAY tankının seri üretim süreci ve teslimat takvimine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalara göre, Türkiye’nin en ileri teknolojilerle donatılmış yeni nesil ana muharebe tankı ALTAY, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde toplam 250 adetlik bir teslimatla envantere girecek. İlk etapta 2025 yılı itibarıyla 3 adet ALTAY T1 tankı teslim edilecek, bu teslimatlar ise Ağustos ayında gerçekleşmesi planlanıyor. Ardından 2026’da 11 adet, 2027’de ise 41 adet ALTAY tankı teslim edilecek. İlk 40 tankta, Güney Kore menşeli bir güç grubu kullanılacakken, ilerleyen süreçte yerli üretim olan 1500 beygirlik BATU motoruna geçilecek. 2028 yılından itibaren ise ALTAY tankının daha gelişmiş ve teknolojik T2 konfigürasyonu üretilecek ve toplamda 165 adetlik bir teslimat yapılacak. Bu yeni konfigürasyonda tank, daha modern ve gelişmiş sistemlerle donatılacak.

ALTAY tankının teslimat takvimi kesinlik kazandı

BMC Power’ın üretim tesislerinde yerli motor ve güç aktarma sistemlerinin üretileceği belirtiliyor. Tesislerde, 400 beygirden 1500 beygire kadar çeşitli motorlar üretilecek ve bu sayede yurt dışına bağımlılık en aza indirilecek. Ayrıca, ALTAY tanklarıyla birlikte üretilecek ALTUĞ 8X8 Zırhlı Muharebe Aracı için de üretim kapasitesi oluşturulacak. BMC, yeni zırhlı araç üretim fabrikasının üçüncü çeyrekte faaliyete geçirmeyi planlıyor.

Yeni ALTAY tankı, teknolojik özellikleriyle dikkat çekiyor. Tank, modern muharebe ortamında üstün performans gösteren yeni nesil bir araç olarak tasarlandı. Atış kontrol sistemi, lazer mesafe ölçer (LRF) ve hassas görüntü sabitleyici stabilizasyon sistemi gibi gelişmiş teknolojilerle donatılan ALTAY, uzun mesafelerde hedef tespiti yapabilme ve yüksek isabet oranıyla angajman sağlama yeteneğine sahip. Ayrıca, pasif koruma sağlayan gelişmiş zırh modüllerinin yanı sıra, AKKOR Aktif Koruma Sistemi de tankta yer almakta, bu sayede ALTAY 3+ nesil muharebe tankı seviyesine yükseltilmiş oluyor.

Tankın kritik sistemleri, yerli üretimle donatılarak, Türkiye’nin savunma sanayisindeki yerlilik oranı artırılmakta. Özellikle, 12,7 mm ve 7,62 mm silah sistemlerinden mühimmat raflarına, aktif koruma sistemlerinden periskoplara kadar birçok sistemin yerlileştirilmesi sağlandı. 23 Nisan 2023’te Türk Silahlı Kuvvetlerine teslim edilen 2 adet ALTAY tankının saha testleri de başarılı bir şekilde devam ediyor.

Bu gelişmeler, Türkiye’nin savunma sanayisindeki yerli üretim kapasitesini artırarak, dışa bağımlılığı azaltmayı hedefliyor ve ALTAY tankının ülke savunmasına önemli bir katkı sağlaması bekleniyor.

ChatGPT, Safari’nin varsayılan arama motoru olarak kullanılabilecek!

OpenAI, iPhone kullanıcıları için önemli bir yeniliğe imza atarak ChatGPT uygulamasına Safari uyumlu bir arama uzantısı ekledi. Bu güncelleme sayesinde, iOS cihazlarında Safari tarayıcısını kullananlar artık aramalarını varsayılan olarak Google veya diğer arama motorları üzerinden yapmak zorunda kalmadan, doğrudan ChatGPT ile gerçekleştirebiliyor. Daha önce Safari’de bir arama yapıldığında, sistem otomatik olarak Apple’ın sunduğu varsayılan arama motoruna yönlendirirken, artık kullanıcılar tercihlerine göre ChatGPT’yi de bir seçenek olarak kullanabiliyor.

ChatGPT, Safari’nin varsayılan arama motoru olarak kullanılabiliyor

Bu özelliği aktif hale getirmek için öncelikle ChatGPT uygulamasının en güncel sürümüne sahip olmak gerekiyor. Güncelleme yapıldıktan sonra, iPhone’un Ayarlar uygulamasına girip Safari sekmesine geçiş yaparak ChatGPT arama uzantısını manuel olarak etkinleştirmek mümkün. Uzantı aktif hale getirildiğinde, Safari arama çubuğuna yazılan her türlü sorgu, doğrudan ChatGPT’nin yapay zeka tabanlı arama sistemine yönlendiriliyor. Kullanıcılar Google, Bing veya DuckDuckGo gibi geleneksel arama motorları yerine ChatGPT’yi kullanarak bilgiye ulaşabiliyor.

Apple ChatGPT

Ancak bu özellik doğrudan Apple tarafından varsayılan bir arama motoru seçeneği olarak sunulmuyor. Yani kullanıcılar Safari ayarları içinden ChatGPT’yi kalıcı olarak varsayılan arama motoru olarak belirleyemiyor. Bunun yerine, uzantı bir ara katman görevi görerek, yapılan aramaların ChatGPT üzerinden işlenmesini sağlıyor. Ayrıca uzantının çalışabilmesi için kullanıcıların, varsayılan olarak belirlenmiş arama motorlarının (örneğin Google.com) sitelerine erişim izni vermesi gerekiyor. İzin verildiğinde, Safari içindeki tüm aramalar otomatik olarak ChatGPT tarafından yanıtlanıyor ve geleneksel arama motorlarına yönlendirme yapılmıyor.

Bu gelişme, ChatGPT’nin kullanım alanını daha da genişleterek onu geleneksel arama motorlarına alternatif bir bilgi kaynağı haline getiriyor. OpenAI’nin sunduğu bu yeni arama deneyimi, özellikle yapay zeka tabanlı sorgulara öncelik veren ve doğal dil işleme yeteneklerinden faydalanmak isteyen kullanıcılar için büyük bir yenilik olarak görülüyor. Bununla birlikte, Apple’ın ChatGPT’yi doğrudan Safari’nin kalıcı varsayılan arama motorları arasına dahil edip etmeyeceği ise belirsizliğini koruyor. Şimdilik bu uzantı, kullanıcıların ChatGPT’yi daha entegre bir şekilde kullanmasına olanak tanıyan geçici bir çözüm olarak değerlendiriliyor.

Grok, Elon Musk ve Trump için sansür uyguladı!

Elon Musk’ın sahibi olduğu xAI’ın geliştirdiği yapay zeka modeli Grok’un, Elon Musk ve Donald Trump hakkında belirli bilgileri sansürlediği ortaya çıktı. Kullanıcılar, Trump ve Musk’ın geçmişte yalan veya yanıltıcı bilgiler paylaştığı iddia edilen olaylara dair kaynak talep ettiğinde, Grok’un bu talepleri reddettiği fark edildi. Normal şartlarda yapay zeka modelleri, geniş bir veri kümesine dayanarak tarafsız yanıtlar vermekle yükümlü olsa da, Grok’un bu konuda sistematik bir şekilde bilgi paylaşmaktan kaçınması dikkat çekti. Bu durum sosyal medyada büyük yankı uyandırırken, xAI kısa süre içinde konuya ilişkin bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

Grok, Elon Musk ve Trump için resmen sansür uyguluyor

xAI yöneticisi Igor Babuschkin, Grok’un gerçekten de Musk ve Trump hakkında belirli bilgileri paylaşmaktan kaçınacak şekilde ayarlandığını doğruladı. Ancak bu kararın şirket yönetimi tarafından alınmadığını, xAI bünyesine yeni katılan eski bir OpenAI çalışanının kendi inisiyatifiyle böyle bir değişiklik yaptığını iddia etti. Babuschkin’e göre bu kişi, Grok’un kodlarında bazı düzenlemeler yaparak modelin Musk ve Trump’a dair belirli bilgileri filtrelemesini sağladı ancak bunu kötü niyetle değil, iyi bir amaç doğrultusunda gerçekleştirdiğini düşündü. Yine de Babuschkin, böyle bir müdahalenin şirketin tarafsızlık ilkesine aykırı olduğunu ve hatanın en kısa sürede giderileceğini belirtti. Ancak bu açıklama, olayın sorumluluğunu bireysel bir çalışana yükleme çabası olarak da yorumlandı.

Özellikle OpenAI ile xAI arasındaki rekabet göz önüne alındığında, xAI’ın yaptığı açıklamanın, OpenAI’da da benzer uygulamaların yapıldığına dair bir imada bulunma amacı taşıdığı düşünülüyor. Babuschkin’in ifadeleri, OpenAI’nın eski çalışanlarının, daha önce sansür mekanizmaları üzerinde çalışmış olabileceği yönünde spekülasyonları da beraberinde getirdi.

Grok’un daha önce Elon Musk ve Donald Trump’a dair oldukça eleştirel yanıtlar verdiği biliniyor. Öyle ki, geçtiğimiz haftalarda Grok’un, Musk ve Trump’ın idam cezasını hak ettiğini ima eden bir yanıt verdiği ve bu durumun büyük tartışmalara neden olduğu ortaya çıkmıştı. Şimdi ise tam tersine, Musk ve Trump’ı eleştiren bilgilerin kullanıcılara sunulmasını engelleyen bir sistemin uygulanması, şirketin kendi modeline yönelik müdahaleler konusunda dengesini kaybettiğini gösteriyor.

Bu gelişmeler, xAI’ın sansür uygulamalarına ne kadar müdahil olduğu ve Grok’un gerçekten tarafsız bir yapay zeka modeli olup olmadığı konusunda yeni tartışmaları da beraberinde getirdi. Elon Musk, daha önce OpenAI’ı belirli siyasi ve ideolojik çerçevede sansür uygulamakla suçlamış ve kendi geliştirdiği xAI’ı “tarafsız bir yapay zeka modeli” olarak tanımlamıştı. Ancak son yaşanan olaylar, xAI’ın da benzer bir sansür mekanizması kurduğunu ve şirketin bunu açıklamak için bireysel bir çalışana suç atmak zorunda kaldığını ortaya koyuyor. Şirketin bu konudaki duruşu ve Grok’un gelecekte nasıl bir politika izleyeceği ise merak konusu.

Ürün tasarımında Apple Vision Pro desteği!

0

Dassault Systèmes, Apple ile yaptığı iş birliğiyle Apple Vision Pro’yu 3DEXPERIENCE platformuna entegre ettiğini duyurdu. Bu entegrasyon, sanal ikizlerin kullanıcıların fiziksel alanlarına taşınmasını sağlayarak, gerçek zamanlı görselleştirme ve ekip iş birliğinde devrim yaratacak. Apple Vision Pro’nun gelişmiş kameraları, sensörleri ve izleme özellikleri sayesinde, sanal ikizler fiziksel dünyayla etkileşime girerek, ürün tasarımı ve üretim süreçlerinde bilimsel doğrulukla yeni bir boyut kazandıracak.

Sanal ikizler fiziksel ortama taşınacak

Dassault Systèmes’in “3DLive” adlı yeni visionOS uygulaması, bu yaz kullanıma sunulacak. Bu uygulama, 3DEXPERIENCE platformunda oluşturulan sanal ikizlerin, kullanıcıların fiziksel ortamlarına taşınmasına olanak tanıyacak. Bu sayede, mühendisler ve tasarımcılar, ürün modellerini gerçek dünyada deneyimleyerek, tasarım süreçlerini daha verimli ve etkili hale getirebilecekler.

Dassault Systèmes’in Kurumsal Strateji ve Platform Dönüşümü’nden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Elisa Prisner, Apple ile yapılan mühendislik iş birliğinin, gerçek ve sanal dünyaları birleştiren 3D UNIV+RSES’in gücünü ortaya koyduğunu belirtti. Prisner, bu entegrasyonun, müşterilere 3DEXPERIENCE platformunun sunduğu olanakları genişleterek, yeni nesil yapay zeka tabanlı deneyimlerle sanal ikiz verilerini daha etkin kullanma imkanı sunacağını ifade etti.

Apple’ın Vision Ürünleri Grubu Başkan Yardımcısı Mike Rockwell ise, Apple Vision Pro’nun mekansal bilişim alanında sınırları zorladığını ve mühendisler ile tasarımcıların 3D tasarımları daha önce mümkün olmayan şekillerde hayata geçirmelerini sağladığını söyledi. Rockwell, Dassault Systèmes ile yapılan iş birliğinin, 3DEXPERIENCE platformuna mekansal bilişim yetenekleri kazandırarak, kullanıcıların 3D tasarımları daha etkili bir şekilde deneyimlemelerine olanak tanıyacağını vurguladı.

Bu yenilikçi deneyime erişmek isteyen kurumsal müşteriler, bu yaz itibarıyla Dassault Systèmes’in yeni 3DLive uygulamasını Apple Vision Pro için indirebilecekler. Ayrıca, Dassault Systèmes, bugün itibarıyla Apple Vision Pro için “HomeByMe Reality” adlı yeni bir uygulama da sunuyor. Bu uygulama, kullanıcıların ev içi tasarımlarını keşfetmelerine ve görselleştirmelerine olanak tanırken, mobilya mağazaları veya showroom’larda da kullanılabilecek. Ayrıca, bu uygulama sayesinde kullanıcılar, gayrimenkul mülklerini sanal olarak gezebilecekler.

Bu duyuru, Dassault Systèmes’in Houston’da düzenlenen ve Kuzey Amerika’daki endüstriyel müşterilere adanmış yıllık etkinliği olan 3DEXPERIENCE Forum’da paylaşıldı. Etkinlikte, ürün tasarımı ve üretiminde mekansal bilişimin sunduğu yeni olanaklar ve bu teknolojinin farklı sektörlerde nasıl devrim yaratabileceği konuları ele alındı.

Dassault Systèmes ve Apple’ın bu stratejik iş birliği, ürün tasarımı ve üretim süreçlerinde yeni bir dönemin kapılarını aralıyor. Mekansal bilişim ve sanal ikiz teknolojilerinin birleşimi, şirketlerin inovasyon hızını artırırken, maliyetleri düşürmelerine ve ürün kalitesini yükseltmelerine olanak tanıyor. Bu entegrasyon, mühendisler ve tasarımcılar için daha önce mümkün olmayan deneyimler sunarak, ürün geliştirme süreçlerinde devrim niteliğinde bir değişim vaat ediyor.

Güneş’teki dev patlama Pasifik’te kesintilere yol açtı!

0

Güneş’te 24 Şubat 2025 tarihinde meydana gelen X2.0 sınıfı patlama, Pasifik Okyanusu üzerindeki kısa dalga radyo sinyallerinde önemli kesintilere yol açtı. Bu patlama, Türkiye saatiyle 22:27’de, Güneş’in kuzeybatı kenarındaki AR 4001 isimli güneş lekesi üzerinde gerçekleşti. X sınıfı güneş patlamaları, en güçlü patlamalar olarak kabul edilir ve her bir sınıf, bir öncekinden on kat daha güçlüdür. Bu bağlamda X2.0 patlaması, X sınıfının orta seviyesinde yer alan bir patlama olarak değerlendirilir. Patlama sırasında yüksek miktarda ultraviyole (UV) radyasyon yayıldı ve bu, özellikle Pasifik bölgesinde radyo iletişimi üzerinde etkiler yarattı. Kısa dalga radyo sinyalleri, Güneş’ten gelen bu yüksek enerjili ışınım nedeniyle geçici olarak kayboldu.

Güneş’teki dev patlama Pasifik’te kesintilere neden oldu

Güneş patlamaları, bilim insanları tarafından dört ana sınıfa ayrılır: B, C, M ve X. En zayıf patlamalar B sınıfına aittir, X sınıfı ise en güçlü patlamaları ifade eder. X2.0 patlaması, X sınıfı içinde orta derecede güçlü bir patlama olarak kabul edilir ve etkilerinin de bu seviyeye uygun şekilde belirgin olduğu söylenebilir. Güneş patlamaları, dünya üzerindeki iletişim, navigasyon sistemleri ve enerji altyapıları üzerinde potansiyel olarak büyük etkiler yaratabilir.

https://twitter.com/JAtanackov/status/1893749972027216078

Bu patlamayı izleyen süreçte, ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA) tarafından yapılan değerlendirmeye göre, olay R3 (“Güçlü”) kategorisinde yer aldı. Bu kategori, patlamanın “Aşırı” (R5) ve “Şiddetli” (R4) seviyelerinin altında, ancak yine de önemli etkiler yaratabilecek bir düzeyde olduğunu gösteriyor. NOAA, patlamanın bir koronal kütle atımı (CME) üretmediğini belirtti, bu da Dünya’ya yönelik doğrudan bir tehdit oluşturmadığı anlamına geliyor. CME’ler, Güneş’ten büyük miktarda plazma ve manyetik alanın uzaya fırlatılmasıyla oluşur ve eğer bu materyal Dünya’ya yönelseydi, büyük manyetik fırtınalar meydana gelebilir, enerji altyapısında aksaklıklar yaşanabilir, uydu sistemlerinde bozulmalar olabilir ve kutup ışıkları (aurora) daha düşük enlemlerde bile gözlemlenebilirdi. Ancak bu kez, CME’nin Dünya’ya doğru hareket etmediği için, doğrudan bu tür etkiler söz konusu olmadı.

Patlamanın etkisi, kısa dalga radyo sinyallerindeki kayıplarla sınırlı kaldı, ancak bu olay, Güneş’teki aktivitelerin ne kadar önemli olabileceğini bir kez daha gösterdi. NOAA uzmanları, benzer şiddette başka patlamaların meydana gelme olasılığının hafta ortasına kadar düşük olduğunu, ancak Güneş’teki aktivitelerin sıkı bir şekilde izlenmeye devam edileceğini belirtti. Güneş’in davranışları, uzay hava tahminlerinde kritik rol oynayan bir faktördür ve bu tür patlamalar, dünya üzerindeki teknolojik sistemler üzerinde etkiler yaratabilmektedir. Güneş’teki aktivitelerin izlenmesi, özellikle iletişim, navigasyon ve enerji sistemlerinin korunması açısından son derece önemlidir.

Xiaomi, yapay zeka destekli bilgisayarı ile geliyor!

Xiaomi, akıllı telefon alanındaki büyük başarısını henüz bilgisayar pazarında yakalayamamış olsa da, bu durumu değiştirmeyi planlıyor. Çinli teknoloji devi, yapay zeka destekli ilk dizüstü bilgisayarını tanıtmak üzere önemli adımlar atıyor. Şirketin Başkanı Lu Weibing, Xiaomi 15 Ultra etkinliğinde markanın ilk yapay zeka destekli dizüstü bilgisayarını duyurdu.

Xiaomi, yapay zeka destekli bilgisayarı ile karşımıza çıkacak

Bu bilgisayarın henüz resmi adı açıklanmamış olsa da, 99Wh kapasiteli büyük bir batarya ile geleceği ve havayolu taşımacılığı kurallarına uygun şekilde tasarlandığı belirtiliyor. Bu duyuru öncesinde ise, Xiaomi İletişim Teknolojileri Ürün Pazarlama Direktörü Ma Zhiyu, yeni bir Redmi dizüstü bilgisayarının kutusunu paylaşarak teknoloji meraklılarını heyecanlandırdı. Cihazın adı büyük ihtimalle Redmi Book Pro 2025 olacak ve Intel Core Ultra 5 işlemcisinden güç alması bekleniyor. Ancak, hangi model numarasının kullanılacağı henüz netlik kazanmadı. Xiaomi, bu bilgisayarı HyperOS Smart Connect teknolojisi ile donatacak, böylece cihaz, akıllı telefonlar, tabletler ve akıllı ev cihazlarıyla mükemmel bir entegrasyon sunacak.

Ayrıca, cihazda Xiao AI Asistanı ve Xiaomi PC Manager yazılımları da bulunacak. Bu yazılımlar sayesinde kullanıcı deneyimi yapay zeka destekli bir verimlilik anlayışıyla şekillenecek. Performans açısından, dizüstü bilgisayar oyun severlere hitap edecek özelliklere sahip olacak. Ma Zhiyu’nun yaptığı testlerde, Black Myth: Wukong oyununu sorunsuz şekilde çalıştıran cihaz, ortalama 67 fps ile oldukça akıcı bir performans sergiliyor.

En yüksek 75 fps’ye ulaşabilen cihaz, en düşük seviyede bile 59 fps’nin altına düşmüyor, bu da güçlü bir soğutma sistemi ve gelişmiş bir GPU’ya sahip olduğunu gösteriyor. Xiaomi’nin dizüstü bilgisayar stratejisi, rakiplerine kıyasla bazen düzensiz bir seyir izlese de, şirket, Redmi markasına yatırım yaparak bu alanda sağlam bir konum elde etmeye çalışıyor. Ma Zhiyu, Xiaomi markası altında yeni dizüstü bilgisayarların piyasaya sürüleceğini ancak bunun yakın zamanda gerçekleşmeyeceğini belirtti.