YouTube Premium Lite aboneliği yeniden sunuluyor!

0

Google, 2023 yılında kaldırdığı uygun fiyatlı YouTube Premium aboneliğini yeniden kullanıma sunmaya hazırlanıyor. YouTube Premium Lite adı verilen bu yeni abonelik modeli, ilk aşamada Amerika, Avustralya, Almanya ve Tayland’da kullanıcılarla buluşacak. Google, bu seçenekle YouTube videolarını reklamsız izlemek isteyen ancak Premium hizmetinin sunduğu tüm ek avantajlara ihtiyaç duymayan kullanıcılara hitap etmeyi amaçlıyor.

YouTube Premium Lite aboneliği yeniden kullanıma sunulacak

YouTube Premium Lite, standart YouTube Premium’a kıyasla daha ekonomik bir alternatif sunacak olsa da bazı önemli sınırlamalara sahip olacak. Kullanıcılar, YouTube’daki çoğu içeriği reklamsız izleyebilecek ancak müzik videolarında reklam gösterimi devam edecek. Yani YouTube Premium’un sunduğu gibi tam anlamıyla reklamsız bir deneyim sağlamayacak.

YouTube Premium Lite aboneliği yeniden kullanıma sunulacak.

Buna ek olarak, Premium Lite aboneleri arka planda oynatma ve YouTube Müzik uygulamasına erişim gibi özelliklerden yararlanamayacak. Bu durum, özellikle müzik dinlemek için YouTube’u aktif olarak kullanan kullanıcılar açısından önemli bir fark yaratıyor.

Google’ın, Premium Lite aboneliğini uygun fiyatlı bir alternatif olarak konumlandırması, YouTube Premium’un tam sürümüne yüksek ücret ödemek istemeyen ancak video izlerken reklamlardan rahatsız olan kullanıcıları cezbetmeyi hedeflediğini gösteriyor. Mevcut durumda YouTube Premium aboneliği ABD’de 13.99 dolar, Türkiye’de ise 79,99 TL fiyat etiketine sahip. Premium Lite aboneliğinin, standart Premium’a kıyasla daha düşük bir ücretle sunulması bekleniyor. Google’ın bu yeni modeli hangi fiyatlandırma ile sunacağı henüz netleşmese de, reklamları kısmen kaldıran ve belirli özellikleri barındırmayan bir aboneliğin, daha geniş bir kullanıcı kitlesine hitap etmesi amaçlanıyor.

Sony, Japonya’nın en değerli ikinci şirketi oldu!

0

Sony, son yıllarda gösterdiği finansal başarılarla Japonya’nın en değerli ikinci şirketi olma başarısını elde etti. Şirketin piyasa değeri, 149,32 milyar dolara ulaşarak, Toyota’nın gerisinde ikinci sıraya yerleşti. Toyota, 231,69 milyar dolarlık piyasa değeriyle Japonya’nın en büyük şirketi olarak birinci sıradaki konumunu korurken, Sony’nin elde ettiği bu başarı, şirketin stratejik büyüme hamlelerinin ve güçlü mali performansının bir göstergesi olarak öne çıkıyor. Bununla birlikte, Mitsubishi UFJ Financial, 146,46 milyar dolarlık piyasa değeriyle üçüncülüğü elde etti. Bu sıralama, Japonya’nın en büyük şirketleri arasında ciddi bir rekabeti ortaya koyuyor.

Sony, Japonya’nın en değerli ikinci şirketi olmayı başardı

Sony’nin piyasa değerindeki artış, özellikle oyun ve ağ hizmetlerinde gösterdiği üstün performansla yakından ilişkilidir. Oyun sektöründeki etkisi, özellikle PlayStation markasıyla kazandığı yüksek gelirle dikkat çekiyor. Sony’nin oyun işindeki önemli büyüme, şirketin genel mali tablosunda büyük bir iyileşmeye yol açtı. 2024 mali yılının üçüncü çeyrek kazanç raporu, bu büyümenin boyutlarını gözler önüne seriyor.

Sony, Japonya'nın en değerli ikinci şirketi olmayı başardı.

Rapora göre, oyun bölümü, Sony’nin gelirlerinin önemli bir kısmını oluşturuyor ve şirketin piyasa değerinin yükselmesinde en kilit faktörlerden biri haline gelmiş durumda. PlayStation konsollarının yanı sıra, şirketin oyun içi hizmet ve ağ çözümleri de büyüyen gelir potansiyelinin bir parçası olarak rol oynuyor.

Sony’nin yükselişi sadece oyun sektörüne dayalı değil; aynı zamanda şirketin televizyon ve eğlence sektörlerindeki güçlü varlığı da önemli bir etken. Ancak, şirketin oyun ve ağ hizmetleri alanındaki başarısı, ona büyük bir avantaj sağladı. Bu performans, Sony’yi Japonya’daki diğer devlerin önüne geçirmeye yardımcı oldu. Diğer yandan, Hitachi gibi elektronik ve inşaat ekipmanları devleri de Japonya’nın en değerli şirketleri arasında yer alıyor. Nintendo ise, Switch el konsolu ve bu konsola yönelik oyunlarla dünya çapında büyük bir satış başarısı yakalasa da, 89,78 milyar dolarlık piyasa değeriyle ancak onuncu sırada yer alabiliyor. Bu durum, Sony’nin oyun ve ağ hizmetlerine yaptığı yatırımın ne kadar doğru bir strateji olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

Yapay zekalı Bayraktar TB2T-AI testlere başladı!

Baykar, Türk savunma sanayisinin gözbebeği Bayraktar TB2’nin yeni versiyonu olan Bayraktar TB2T-AI’yi tanıtarak, insansız hava araçları (İHA) alanında önemli bir adım atmış oldu. Bayraktar TB2T-AI, önceki versiyonlarına göre daha ileri düzeyde bir yapay zeka teknolojisine ve turbo motor özelliklerine sahip. Test uçuşlarına başlayan bu yeni nesil SİHA, gökyüzünde yeni bir çağ başlatmayı hedefliyor. Bayraktar TB2T-AI, geliştirilmiş yapay zeka ve motor kapasitesiyle sadece hızını artırmakla kalmıyor, aynı zamanda modern savaş alanlarında otonom olarak daha etkili görevler yapabilme kabiliyetine sahip.

Yapay zekalı Bayraktar TB2T-AI test sürecine geçti

Bayraktar TB2T-AI’nin turbo motoru, bu SİHA’nın 25 dakika gibi kısa bir sürede 30.000 feet yüksekliğe ulaşmasını sağlıyor. Son test uçuşlarında 30.318 feet’e kadar yükselerek kendi rekorunu kıran TB2T-AI, ayrıca 300 km/s hızına ulaşabiliyor. Bu hız artışı, SİHA’nın uzun süreli görevlerde daha hızlı hareket etmesini ve daha etkili operasyonlar gerçekleştirmesini sağlıyor. Ek olarak, Bayraktar TB2T-AI’nin faydalı yük kapasitesi artırılmış, bu da daha fazla sensör ve silah taşıyabilmesini mümkün kılıyor.

En dikkat çekici yeniliklerinden biri, entegre edilen üç adet yapay zeka bilgisayarı ile kazanılan üstün otonom uçuş kabiliyeti. Bu sistem, Bayraktar TB2T-AI’yi elektronik harp ortamlarında bile güvenle operasyon yapabilecek bir seviyeye taşıyor. Yapay zeka, araziyi tanıyıp rota belirleyebiliyor ve görev sırasında manuel müdahale gerektirmeden devam edebiliyor. Ayrıca, gelişmiş hedef analiz sistemleri sayesinde tehditleri tespit edip, en uygun hareket planını oluşturabiliyor. Acil durum senaryolarında, sistem otonom güvenli dönüş yaparak üsse güvenli bir şekilde geri dönebilir. Bayraktar TB2T-AI aynı zamanda pistleri tanıyıp, otonom iniş ve kalkış yapabilme kapasitesine sahip.

Yeni nesil Bayraktar TB2T-AI, sadece hız, irtifa ve otonom uçuş kabiliyetiyle değil, aynı zamanda gelişmiş güvenlik özellikleriyle de dikkat çekiyor. Bu sayede savaş alanlarında, etkili ve güvenli görevler yaparak stratejik avantaj sağlayabilecek potansiyele sahip. Bu özellikler, Bayraktar TB2T-AI’yi sadece Türkiye’nin değil, dünya çapında önemli bir savunma aracı haline getiriyor.

MIT araştırmacıları, yeni nesil robot arılar tasarladı!

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) araştırmacılar, yapay tozlaşma alanında büyük bir ilerlemeye imza atarak yeni nesil robot arılar geliştirdi. Bal arılarından ilham alınarak tasarlanan ve bir gramdan daha hafif olan bu mikrorobotlar, yeniden yapılandırılan kanat sistemleri sayesinde 1000 saniyeye kadar kesintisiz uçuş yapabiliyor. Önceki versiyonlara kıyasla 100 kat daha uzun süre havada kalabilen bu robotlar, tarımda yapay tozlaşma süreçlerini dönüştürme potansiyeli taşıyor.

MIT araştırmacıları, yeni nesil robot arılar geliştirmeyi başardı

Araştırmacılar, yeni tasarımda önemli bir değişikliğe giderek kanat sayısını sekizden dörde düşürdü. Bu radikal yenilik, yalnızca uçuş süresini uzatmakla kalmayıp aynı zamanda robotların manevra kabiliyetlerini de belirgin şekilde artırdı. Saniyede 30 santimetre hızla hareket edebilen bu mikrorobotlar, havada takla atma ve sonsuzluk şekli çizme gibi karmaşık manevraları başarıyla gerçekleştirebiliyor.

Robot arıların temelinde, özel olarak geliştirilen yapay kas sistemi yer alıyor. Karbon nanotüp elektrotlar arasına yerleştirilen elastomer katmanlardan oluşan bu sistem, mekanik kuvvet oluşturarak kanatların çırpılmasını sağlıyor. 4 cm x 4 cm boyutlarındaki kompakt tasarım, daha uzun menteşeler kullanılarak kanat hareketlerinden kaynaklanan stresi daha verimli şekilde yönetebiliyor.

Bu teknolojik gelişme, özellikle küresel arı popülasyonundaki dramatik düşüş göz önüne alındığında büyük önem taşıyor. ABD’de yapılan araştırmalar, ticari arıcılık sektöründe arı kolonilerinin yarısından fazlasının yok olduğunu ve bunun 139 milyon dolardan fazla ekonomik zarara yol açtığını gösteriyor. Robot arılar, kapalı ortamlarda uygulanan dikey tarım sistemlerinde yapay tozlaşma imkanı sunarak bu soruna çözüm getirme potansiyeline sahip.

MIT ekibi, projenin gelecekteki aşamaları için çok daha iddialı hedefler belirlemiş durumda. Önümüzdeki süreçte uçuş süresinin 10.000 saniyeye çıkarılması, kanat tasarımında sağlanan alan avantajıyla pil ve sensörlerin entegre edilmesi ve çiçeklere hassas iniş yapabilme kabiliyetinin geliştirilmesi planlanıyor. Tüm bu yenilikler, robot arıların geniş ölçekli tarım alanlarında ve dikey çiftliklerde etkin şekilde kullanılmasının önünü açacak.

Tesla, ilk çeyrekte teslimat sayılarında dibi görebilir!

Tesla, son zamanlarda oldukça zor bir dönemden geçiyor ve şirketin satışlarıyla ilgili veriler, bu kötü gidişatın devam ettiğini gösteriyor. 2025 yılının ilk çeyreğinde Tesla’nın teslimatlarının, son iki yılın en düşük seviyelerine ulaşması bekleniyor. Şirketin, bu dönemde yaklaşık 359.000 araç teslim etmesi öngörülüyor. Bu rakam, geçen yılın aynı dönemine kıyasla %7’lik bir düşüşe işaret ederken, bir önceki çeyreğe göre ise %27’lik ciddi bir azalma anlamına geliyor. Tesla, son yıllarda böyle düşük teslimat rakamları gördüğü son çeyreği 2022’nin üçüncü çeyreği olarak kaydediyor. Bu veriler, Tesla’nın pazar payını ve talep seviyelerini doğrudan etkileyebilecek potansiyele sahip.

Tesla, ilk çeyrekte teslimat sayılarında çöküş yaşayabilir

Tesla’nın teslimatlarındaki düşüş, şirketin yatırımcıları açısından kaygı verici bir durum oluşturuyor. Çünkü otomobil sektöründeki büyük oyuncular için teslimat sayıları, şirketin genel performansını belirleyen en önemli göstergelerden biri. Özellikle finansal tahmin piyasalarındaki veriler, Tesla’nın teslimat performansına dair büyük bir belirsizlik yaratmış durumda. Bu tahminlerle ilgili olarak, özellikle Kalshi gibi büyük tahmin platformlarında Tesla’nın teslimatları üzerine yapılan işlemler son derece yoğun ve işlem hacmi yarım milyon doları aşmış durumda. Yani, yatırımcılar Tesla’nın geleceği hakkındaki tahminleri gerçek zamanlı olarak takip ediyor ve bu, Tesla’nın olası strateji değişikliklerini doğrudan etkiliyor.

Tesla’nın satışlarındaki bölgesel farklılıklar da önemli bir sorun teşkil ediyor. Avrupa pazarında, özellikle son çeyreklerde ciddi bir gerileme yaşanmış durumda. Şirketin Avrupa’daki satışları, önceki çeyreklere göre %50’ye kadar bir düşüş göstermiş. Avrupa pazarı, Tesla’nın küresel satışlarının önemli bir kısmını oluşturuyor, bu nedenle burada yaşanan bu kayıplar, şirketin gelirlerini ve pazar payını doğrudan etkiliyor. Öte yandan, Çin’deki satışlar yıllık bazda küçük bir gerileme yaşamış olsa da, Avrupa’daki kadar büyük bir düşüş göstermedi. Ancak, Çin pazarı da Tesla için stratejik önem taşıyan bir pazar olduğu için bu hafif düşüş dahi şirket için önemli bir sinyal.

Bununla birlikte, Tesla’nın ABD pazarındaki durumu ise oldukça belirsiz. Şirketin teslimat rakamları ve genel satış performansı, büyük ölçüde ABD pazarındaki talep ve üretim süreçlerine bağlı olacak. Bu pazarda yaşanacak gelişmeler, Tesla’nın global performansını belirleyecek ve yatırımcılar bu durumu dikkatle izliyor. ABD’deki potansiyel performans düşüşü, şirketin yıl sonu teslimat hedeflerini ciddi şekilde etkileyebilir ve bu da Tesla’nın değerini olumsuz yönde etkileyebilir.

Bu düşük teslimat rakamları ve bölgesel bazdaki düşüşler, Tesla’nın daha kapsamlı bir strateji değişikliğine gitmesini gerektirebilir. Şirket, küresel talep ve üretim süreçlerine dair yenilikçi çözümler aramak zorunda kalabilir. Tesla’nın araç fiyatlandırmasında, üretim verimliliğinde ya da yeni model ve özelliklerde değişiklik yapması gerekebilir. Bu tür bir strateji değişikliği, Tesla’nın rekabetçi pazarda ayakta kalmasını sağlamak adına kritik öneme sahip olabilir. Şirketin bu durumu nasıl yöneteceği ve hangi adımları atacağı ise önümüzdeki haftalarda yatırımcılar tarafından dikkatle takip edilecek. Bu, Tesla’nın gelecekteki büyüme ve sürdürülebilirlik stratejileri hakkında da önemli ipuçları verebilir.

Elon Musk, Uluslararası Uzay İstasyonu’nu hedef aldı!

Elon Musk, SpaceX’in kurucusu ve CEO’su olarak, Uluslararası Uzay İstasyonu’nun (ISS) geleceği hakkında son derece dikkat çekici bir açıklama yaptı. Musk, ISS’in “mümkün olan en kısa sürede” yörüngeden çıkarılması gerektiğini savundu. Sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda, ISS’in görevini tamamladığını ve artık çok az ek fayda sağladığını ifade etti. Musk, “Haydi Mars’a gidelim” diyerek, ISS’in emekliliğiyle birlikte kaynakların Mars görevlerine yönlendirilmesi gerektiğini ima etti. Bu açıklama, yalnızca uzay camiasında değil, NASA ve ABD hükümeti nezdinde de büyük tartışmalara yol açtı. Çünkü Musk’ın çağrısı, sadece bir öneri olmanın ötesinde, uzay politikası ve gelecekteki uzay araştırmalarına dair somut ve ciddi bir öneri olarak görülüyor.

Elon Musk, Uluslararası Uzay İstasyonu’nu ağır eleştirdi

NASA ise ISS’in faaliyetlerini en az 2030 yılına kadar sürdürecek bir plan üzerinde çalışıyor. Uluslararası işbirlikleri ve bilimsel araştırmalar, NASA’nın bu konuda kararlı olmasına neden oluyor. Özellikle ABD’nin ve diğer ülkelerin uzay ajanslarının yıllarca birlikte yürüttüğü projeler, ISS’in uzun vadeli varlığını savunuyor. Ancak ISS’in yaşlanması, Rus modüllerindeki sızıntılar ve giderek artan işletme maliyetleri, NASA’yı istasyonun ömrünü kısaltmayı düşünmeye itiyor. NASA, ISS’in ardından ticari uzay istasyonlarına geçiş yapmayı planlasa da, bu geçiş sürecinin finansal ve teknik açıdan büyük zorluklar içerdiği biliniyor. SpaceX, 2027 yılı itibariyle ISS’in emekliye ayrılmasını ve istasyonun Pasifik Okyanusu’na yönlendirilmesini öneriyor. Bu konuda NASA’ya yaptığı önerilerde, Musk, sürecin daha erken tamamlanmasını ve kaynakların Mars görevlerine kaydırılmasını savunuyor.

Musk’ın açıklaması, yalnızca ISS’in yaşlanmasıyla ilgili değil, aynı zamanda Mars’a yönelik uzun vadeli hedeflere yönelik daha fazla kaynak ayrılması gerektiğini de gösteriyor. Şu anki ISS operasyonları için NASA, yılda yaklaşık 3 milyar dolarlık bir bütçe harcıyor. Bu bütçenin büyük bir kısmı, SpaceX’in Dragon kapsülleriyle gerçekleştirilen kargo ve mürettebat taşımacılığına yönlendiriliyor. Eğer ISS operasyonları sonlandırılırsa, bu bütçenin bir kısmı, Mars’a insan gönderme projeleri gibi daha büyük hedeflere aktarılabilir. Musk’ın hedefi, SpaceX’in Starship uzay aracıyla Mars’a insan göndermek ve bu süreçte devlet ajanslarının kaynaklarını daha verimli kullanmak. Ayrıca, Starship’in geliştirilmesiyle, NASA’nın Artemis Ay görevlerinde kullanılacak yaşam destek sistemleri, ISS’in yerine geçebilecek bir yörünge platformu için de uyarlanabilir.

Musk’ın çağrısı, yalnızca NASA’yı değil, ABD Kongresi’ni ve diğer uzay ajanslarını da zor bir kararın eşiğine getirebilir. Özellikle Teksas Senatörü Ted Cruz, yıllardır ISS’in devamlılığını savunan önemli figürlerden biri ve Musk’ın bu önerisine karşı çıkması bekleniyor. Bu gelişme, ticari uzay istasyonları konusunda yatırım yapan şirketleri de etkileyebilir. NASA’nın ticari uzay istasyonlarına geçiş planları, özel sektöre yönelik bir geçişi hedeflese de, finansal zorluklar bu süreci daha karmaşık hale getirebilir. Eğer ISS beklenenden daha erken kapanırsa, NASA ve özel şirketler bu geçiş sürecini hızlandırmak zorunda kalacak ve yeni projelere daha fazla yatırım yapmaları gerekecek. Musk’ın önerisi, belki de uzay araştırmalarının daha iddialı ve hızla ilerlemesi için bir fırsat olabilir, ancak bu süreçte karşılaşılan engellerin aşılması kolay olmayacak gibi görünüyor.

Huawei ve SAIC, yapay zekalı elektrikli araçlar için ortaklık kurdu!

Çinli otomobil üreticisi SAIC Motor, teknoloji devi Huawei ile stratejik bir ortaklık kurarak akıllı elektrikli araçlar geliştirme yolunda önemli bir adım attı. Bu iş birliği, Çin otomotiv sektörünün küresel rekabet gücünü artırmayı hedefliyor. Huawei, son yıllarda akıllı sürüş teknolojilerinde büyük bir oyuncu haline geldi ve Changan, Dongfeng ve BAIC Motor gibi büyük Çinli otomobil üreticileriyle kurduğu ortaklıklar sayesinde elektrikli araç pazarındaki etkisini artırmıştı. SAIC ile yapılan anlaşma ise Huawei’nin otomotiv sektöründeki etkisini daha da pekiştirecek gibi görünüyor.

Huawei ve SAIC, yapay zekalı elektrikli araçlar için ortaklık kuruyor

Huawei’nin geliştirdiği akıllı sürücü destek sistemleri ve araç çözümleri, Çin’deki elektrikli araç satışlarının artmasında önemli bir rol oynamış durumda. Örneğin, Changan ile kurduğu ortaklık sonucu üretilen Avatr markalı elektrikli araçların satışları 2024 yılında iki katına çıkarken, Dongfeng destekli Seres’in Aito markalı araçlarının satışları ise üç kat arttı. Huawei’nin bu teknolojilerinin, SAIC ile yapılacak ortaklık sayesinde daha da yaygınlaşması bekleniyor.

Huawei ve SAIC, yapay zekalı elektrikli araçlar için ortaklık kuruyor.

SAIC Motor, geçtiğimiz yıl küresel satışlarında önemli düşüşler yaşadı ve Avrupa Birliği’nin Çinli otomobillere uyguladığı gümrük vergileri nedeniyle yurtdışı satışları da azaldı. Bu bağlamda, Huawei ile kurulan ortaklık, SAIC’in küresel rekabet gücünü artırmak için kritik bir adım olarak değerlendiriliyor. Ortaklık kapsamında, SAIC ve Huawei üretim, tedarik zinciri yönetimi ve satış hizmetleri alanlarında işbirliği yapacak. Ancak, hangi araç modellerinin geliştirileceğiyle ilgili henüz detaylı bir açıklama yapılmadı.

Ayrıca, ortaya çıkan iddialara göre, SAIC ve Huawei sadece bir model üretmekle kalmayıp, yeni bir otomotiv markası kurmayı da planlıyor. Bu markanın adı “Shangjie” olabilir ve Huawei’nin Harmony Intelligent Mobility Alliance (HIMA) iş modeli altında beşinci marka olarak piyasaya çıkabilir.

Dünyanın ilk sentetik kas ve iskelet sistemli robotu tanıtıldı!

0

Dünyanın ilk gerçek kas ve iskelet sistemine sahip insansı robotu, Clone Robotics tarafından tanıtıldı. Protoclone V1 olarak adlandırılan bu robot, geleneksel insansı robotlardan büyük bir farkla, insan anatomisini daha doğru bir şekilde taklit edebilen bir yapıya sahip. Protoclone V1, 200’den fazla serbestlik derecesi, 1.000 miyofiber ve 500 sensörle donatılmış olup, mevcut robotlardan çok daha gerçekçi bir hareket kabiliyeti sunuyor. Bu robot, Clone Robotics’in geliştirdiği Myofiber teknolojisi sayesinde, insanlardaki gibi kas ve iskelet sistemine benzer bir yapıyı taklit ederek, anatomik noktalara bağlanan yapay kaslarla iskeleti hareket ettiriyor.

Dünyanın ilk sentetik kas ve iskelet sistemli robotu görücüye çıktı

Protoclone V1’in geliştirilmesindeki en büyük yenilik, Myofiber teknolojisinin kullanılması. Bu teknoloji, suyla çalışan yapay kaslar sayesinde doğal hareketler elde edilmesini sağlıyor. Myofiber, kas-tendon ünitelerini anatomik olarak doğru noktalara bağlayarak tendon arızalarını ortadan kaldırmayı başarırken, robotun gerçek insan hareketlerine benzer şekilde yürümesini ve çeşitli pozisyonlar almasını mümkün kılıyor. Ayrıca, bu teknoloji 50 milisaniyenin altında tepki süresi, %30’dan fazla boşta kasılma oranı ve her bir kas lifi başına 1 kilogram kasılma gücü sağlıyor.

Dünyanın ilk sentetik kas ve iskelet sistemli robotu görücüye çıktı.

Protoclone V1’in sinir sistemi, kasları gerçek zamanlı olarak kontrol etmek için propriyoseptif ve görsel geri bildirim sistemlerini kullanıyor. Bu sayede robot, çevresindeki dünyayı daha iyi algılayarak, karmaşık hareketleri gerçekleştirebiliyor. Ayrıca robot, 70 eylemsizlik sensörü, 320 basınç sensörü ve 4 derinlik kamerası ile donatılmış ve bu sensörler, robotun hareketlerini mükemmel bir hassasiyetle yönlendiriyor.

Clone Robotics’in tasarımı, yalnızca hareket kabiliyeti değil, aynı zamanda estetik açıdan da dikkat çekici. Videolarda görülen Protoclone, yüzü siyah, yansıtıcı bir maske ile kapalı olup, atölyede çeşitli kol ve bacak hareketleri yapabiliyor. Şu an için pnömatik sistemler kullanan robotun, ilerleyen zamanlarda hidrolik sistemlere geçmesi planlanıyor. Bu gelişme, robotun daha verimli çalışmasını ve daha gerçekçi hareketler yapmasını sağlayacak.

Protoclone V1, sadece teknolojik açıdan değil, aynı zamanda tasarımıyla da insan anatomisini taklit eden yapısıyla dikkat çekiyor. Clone Robotics, biyomimetik robotik alanında geliştirdiği bu insansı robotla, insan elinin işlevselliğini ve doğal hareketlerini taklit etme konusunda büyük bir adım atmış oldu. Şirket, bu tür robotların gelecekte daha da geliştirileceğini ve insansı robotların gerçek dünya uygulamalarına daha yakın hale geleceğini öngörüyor.

Kompresörsüz katı hal ısı pompasında yüksek verime ulaşıldı!

0

Almanya‘daki Fraunhofer Fiziksel Ölçüm Teknikleri Enstitüsü (Fraunhofer IPM), kompresörsüz katı hal ısı pompaları geliştirme konusunda önemli bir başarıya imza attı. Geleneksel ısı pompalarında, kompresörler, soğutucu gazı hareket ettirerek ısı transferi sağlarken, Fraunhofer’ın geliştirdiği yeni sistemde elektrokalorik malzemeler kullanılıyor. Bu malzemeler, elektrik uygulandığında ısı transferini sağlayarak kompresör ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Bu yeni teknolojinin temel avantajı, verimliliği önemli ölçüde artırarak daha az enerji ile daha fazla ısı transferi yapılmasını mümkün kılması.

Kompresörsüz katı hal ısı pompasında yüksek verime erişildi

Fraunhofer’daki araştırmacılar, elektrokalorik ısı pompalarında verimliliği artırmak için aktif elastokalorik ısı boruları (AEH) kullanıyor. Bu ısı boruları, sıvıların elektrokalorik malzemenin yüzeyinde buharlaşmasını ve yoğunlaşmasını sağlayarak gizli ısı transferini elde ediyor. Bu sayede, sıvı saniyede on defaya kadar buharlaşıp yoğunlaşabiliyor, böylece çok daha hızlı çevrim yapılabiliyor ve daha az malzeme ile daha fazla ısı taşınabiliyor. Bu yenilik, düşük maliyetli sistemlerin geliştirilmesinin önünü açıyor.

Kompresörsüz katı hal ısı pompasında yüksek verim seviyesine erişildi.

Fraunhofer araştırma ekibi, bu sistemin verimliliğini artırmak için süper hidrofilik yüzey kaplamaları ve elektrokalorik segmentlerin elektrotlarını özel bir epoksi reçineye yerleştirerek elektriksel arızaların önüne geçiyor. Ayrıca, sistemin elektriksel verimliliğini %99,74’e çıkaran galyum nitrür (GaN) bazlı bir DC/DC dönüştürücü tasarlandı. Bu, daha önce %90 civarlarında olan dönüşüm verimliliğini ciddi şekilde artırdı.

Yapılan simülasyonlar, elektrokalorik ısı pompalarının verimliliğinin, kompresörlü sistemlerle karşılaştırıldığında eşit düzeylere ulaşabileceğini gösteriyor. Ancak, ticari kullanım için daha fazla geliştirme yapılması gerektiği belirtiliyor. Fraunhofer, bu yeniliklerin, gelecekte enerji verimli, düşük maliyetli ısı pompalarının piyasaya sürülmesine olanak tanıyabileceğini umuyor.

Samsung, Galaxy S25 serisinde kendi bellek yongalarını kullanmadı!

0

Samsung‘un Galaxy S25 serisinde Micron’un LPDDR5X DRAM ve UFS 4.0 depolama yongalarını kullanması, şirketin kendi bellek yongalarını kullanmama kararı, teknoloji dünyasında merak uyandırdı. Bunun arkasındaki temel sebep, Micron’un sunduğu yüksek enerji verimliliği olabilir. Böylece kullanıcı deneyimi de önemli ölçüde iyileştiriliyor.

Samsung, Galaxy S25 serisinde kendi bellek yongalarını kullanmıyor

Micron’un LPDDR5X DRAM yongaları, gelişmiş 1β (1-beta) işlem teknolojisi ile üretildi ve düşük voltaj seviyelerinde çalışacak şekilde optimize edildi. Bu tasarım, cihazların daha uzun pil ömrü sunmasına olanak tanıyan önemli bir avantaj sağlıyor.

Samsung, Galaxy S25 serisinde kendi bellek yongalarını kullanmıyor.
Samsung, Galaxy S25 serisinde kendi bellek yongalarını kullanmama kararı aldı.

Samsung, genellikle amiral gemisi telefonlarında kendi ürettiği RAM ve depolama yongalarını kullanıyordu, ancak Galaxy S25 serisi ile Micron’a yönelmesinin ardında, daha küçük batarya kapasitesine sahip olmasına rağmen Çinli rakipleri ile benzer pil ömrüne sahip olabilmesi de yatıyor. Micron’un bellek çiplerinin, özellikle enerji verimliliği açısından sağladığı katkı, Galaxy S25 serisinin batarya ömrünü önemli ölçüde uzatmış olabilir.

Ancak, dünyanın en büyük bellek üreticilerinden biri olan Samsung’un kendi yongalarını tercih etmeyip, rakip bir markanın ürünlerini kullanması, özellikle şirketin ürün stratejisinde ne gibi değişiklikler olduğu ve bu tercihin gelecekteki Samsung cihazları üzerindeki olası etkileri hakkında bazı soruları gündeme getiriyor.

Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi aşağıdaki yorumlar kısmından bizimle paylaşabilirsiniz.

Almanya negatif fiyatlar nedeniyle PV fiyatlandırmasını değiştiriyor

Almanya, negatif fiyatlar döneminde güneş enerjisi ücretlendirmesi için yeni kurallar getiriyor. Yeni düzenlemeler, spot piyasada faaliyet gösteren 2 kW’ın üzerindeki tüm PV sistemlerine uygulanacak. Alman Parlamentosu, geçen hafta, elektrik fiyatları negatif olduğunda spot piyasada faaliyet gösteren yeni PV sistemlerinin ücretlendirilmesini askıya alan Solarspitzen (Güneş Zirvesi) adlı planı onayladı.

Almanya negatif fiyatlar için endişeli

Yeni düzenlemeler, spot piyasada faaliyet gösteren 2 kW’ı aşan büyüklükteki tüm PV sistemlerine uygulanacak. Başlangıçta 2027 yılında yürürlüğe girmesi planlanan yeni düzenlemeler, yasanın Federal Kanun Gazetesi’nde yayımlanmasının ertesi günü, yani önümüzdeki günlerde veya haftalarda yürürlüğe girecek.

Yasada ayrıca, akıllı sayaç bulunmayan yeni fotovoltaik sistemlerin besleme gücünün yüzde 60 ile sınırlandırılması öngörülüyor. Düzenleme başlangıçta akıllı sayaçlarla donatılmamış 100 kW’den düşük yeni sistemler için geçerli olmayacak. Ancak, akıllı sayaçların zorunlu kurulumu için maliyet oranları artırılacak ve bu da yaygınlaştırmayı hızlandırmalı. Akıllı sayaç kuran PV sistem sahipleri, yeni kurallar kapsamında bir tazminat planından faydalanacak.

Alman PV derneği BSW, yeni önlemlerin yeni fotovoltaik sistemlerin karlılığını önemli ölçüde etkilemeyeceğini söyledi. BSW: “Bu, telafi mekanizmasından kaynaklanıyor. Dezavantaj, spot piyasada negatif elektrik fiyatlarının olduğu zamanlarda güneş enerjisinin akıllı kullanımı ve ara depolanması yoluyla ekonomik bir avantaja bile dönüştürülebilir” dedi.

Ayrıca mevcut fotovoltaik sistemlerin operatörlerinin gönüllü olarak yeni düzenlemeye geçebilecekleri belirtildi. Geçiş teşviki olarak, besleme tarifesinde 0,006 € (0,003 $)/kWh artış alacaklar.

Siber saldırılara karşı yapay zeka destekli savunma

0

Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Siber Güvenlik Görünümü’nde, 2025’teki siber tehdit manzarası yayınlandı. Fidye yazılımı, sosyal mühendislik ve yapay zeka destekli siber suçların en büyük endişeler olmaya devam ediyor.

Kimlik Hırsızlığı Kaynak Merkezi’nin izlediği 3.158 veri ihlaliyle 2024’te veri ihlalleri tarihi seviyelerde devam etti. Önceki rekor kıran yılla aynı seviyede. Ancak, kurban bildirimleri %211 artarak 1,3 milyara çıktı. Ancak bu büyük ölçüde her biri 100 milyondan fazla bildirimi tetikleyen beş mega ihlal etki oldu.

Siber saldırılara karşı yapay zeka

Rapor, kuruluşların %66’sının bu yıl yapay zekayı siber güvenlikte en büyük oyun değiştirici olarak görmesine rağmen, yalnızca %37’sinin kullanımdan önce yapay zeka araçlarını değerlendirmek için güvenlik önlemlerine sahip olduğunu buldu. Bu, yapay zeka riskleri konusundaki farkındalık ile denetimsiz benimsenmesi arasındaki boşluğu vurguluyor. Ayrıca ortaya çıkan teknolojilerin, yeni zorluklar yarattığı siber uzayın artan karmaşıklığına katkı sağlıyor.

Tedarik zinciri endişeleri: Büyük kuruluşların %54’ü, karmaşıklık ve tedarikçilerin güvenliğine ilişkin görünürlük eksikliği nedeniyle siber dayanıklılığa yönelik en büyük engel olarak tedarik zinciri zorluklarını gösteriyor.

Jeopolitik gerginlikler: Kuruluşların yaklaşık %60’ı jeopolitik sorunların siber güvenlik stratejilerini etkilediğini söylüyor. CEO’lar siber casusluk ve fikri mülkiyet hırsızlığı konusunda endişeli ve siber liderler operasyonların aksamasına odaklanıyor.

Yapay zeka benimseme riskleri: Birçok kuruluşta yapay zeka araçlarının güvenliğini değerlendirmek için süreçler bulunmuyor. Bu da ilişkili riskleri yönetmede bir boşluk yaratıyor.

Üretken yapay zeka ve siber suç: Kuruluşların neredeyse dörtte üçü artan siber riskler bildiriyor. Üretken yapay zeka daha karmaşık sosyal mühendislik ve fidye yazılımı saldırılarını körüklüyor. Ayrıca %42’si kimlik avı olaylarında artış gördü.

Düzenleyici zorluklar: Siber güvenlik düzenlemelerinin yargı bölgeleri arasında parçalanması da etkili oldu. Düzenlemelerin siber dayanıklılığı iyileştirmedeki rolüne rağmen CISO’ların %76’sı için uyumluluk zorlukları yaratıyor.

Siber yetenek kıtlığı: Siber beceri açığı 2024’te %8 arttı. Kuruluşların üçte ikisi orta ila kritik yetenek kıtlığıyla karşı karşıya kaldı. Yalnızca %14’ü mevcut ekibinin yeteneklerine güveniyor.

Bazı One UI 7 özellikleri eski telefonlarda çalışmıyor!

0

Samsung‘un yazılım şefi Sally, şirketin en yeni Android arayüzü One UI 7.0 ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Samsung’un bu güncellemeyi iki üç yıldır geliştirdiğini belirten yönetici, yapay zeka özelliklerinin büyük bir kısmının modern donanımlar gerektirdiğini ve bu nedenle eski Galaxy telefonlarda bazı işlevlerin desteklenmeyeceğini ifade etti. Özellikle NPU (Neural Processing Unit) gücü ve işlem kapasitesi yetersiz olan cihazların, yeni AI özelliklerinden tam anlamıyla yararlanamayacağı açıklandı.

Bazı One UI 7 özellikleri eski telefonlarda çalışmayacak

One UI 7 ile gelen en dikkat çekici yapay zeka yeniliklerinden biri Now Brief. Bu özellik, kullanıcıya gün boyunca kişiselleştirilmiş bilgiler ve öneriler sunarak günlük kullanım deneyimini daha akıllı hale getirmeyi amaçlıyor.

Bazı One UI 7 özellikleri eski telefonlarda çalışmayacak.

Ancak, bu özelliğin etkin şekilde çalışabilmesi için yüksek işlem gücü ve gelişmiş NPU desteği gerekiyor. Bu nedenle, daha eski donanımlara sahip Galaxy telefonlar ve bazı orta segment cihazlar Now Brief’ten mahrum kalacak. Samsung’un üst düzey amiral gemisi modellerine öncelik vereceği ve bu cihazların yapay zeka özelliklerinden tam kapasiteyle faydalanacağı belirtiliyor.

Buna karşın, Google’ın sunduğu Circle to Search özelliği büyük ölçüde bulut tabanlı çalıştığı için, güçlü donanım gerektirmeyen eski cihazlarda da kullanılabilir olacak. Kullanıcılar, ekran üzerinde herhangi bir nesneyi daire içine alarak hızlıca bilgi edinebilecek ve internet üzerinden ilgili aramaları yapabilecekler. Samsung’un hangi yapay zeka özelliklerini eski ve orta segment cihazlara getireceği ise henüz netlik kazanmış değil. Ancak şirketin mümkün olduğunca fazla cihazın bu yeni teknolojilerden faydalanmasını sağlamak için çalışmalarını sürdürdüğü ifade ediliyor. Gelecek güncellemelerde hangi AI özelliklerinin yalnızca amiral gemisi modellere özel olacağını görmek için beklemek gerekecek.

Çinli şirket, kritik öneme sahip lityum ihracatını durduracak!

Çin merkezli Jiangsu Jiuwu Hi-Tech şirketi, elektrikli araç bataryalarında kullanılan lityumu işlemek için kritik öneme sahip filtreleme ekipmanının ihracatını durdurma kararı aldı. Bu adım, Pekin’in lityum ve batarya teknolojilerine yönelik ihracat kısıtlamaları getirme planlarının daha resmileşmeden bile sektörü etkilemeye başladığını gösteriyor. Çin, küresel lityum işleme süreçlerinde en büyük oyunculardan biri olduğu için bu kararın batarya üretim zinciri üzerinde ciddi etkiler yaratabileceği belirtiliyor.

Çinli şirket, kritik öneme sahip lityum ihracatına son veriyor

Şirketin 1 Şubat itibarıyla sorbent adı verilen ve lityumun tuzlu su ya da diğer çözeltilerden ayrıştırılmasında kullanılan ekipmanların ihracatını durdurduğunu müşterilerine bildirdiği aktarılıyor. Çin’in bu alandaki küresel pazar payı tam olarak bilinmese de dünya çapında en büyük sorbent üreticisi konumunda olduğu için kararın tedarik zincirinde önemli değişikliklere yol açabileceği öngörülüyor. Ocak ayında Pekin yönetimi, lityum ve batarya teknolojilerinin ihracatına yönelik lisans gereklilikleri getiren bir düzenleme teklifini kamuoyuna sunmuştu. Henüz yürürlüğe girmemiş olmasına rağmen bu teklif, Çinli şirketlerin ihracat stratejilerini şimdiden etkilemeye başlamış durumda. Uzmanlar, Pekin’in bu hamlesinin ABD ve Avrupa ile olan ticaret gerilimlerinde bir baskı unsuru olarak kullanılabileceğini değerlendiriyor.

Çinli şirket, kritik öneme sahip lityum ihracatına son veriyor
Çinli şirket, kritik öneme sahip lityum ihracatına son veriyor

Sektör kaynaklarına göre, Jiangsu Jiuwu Hi-Tech ve sektörün önde gelen diğer firmalarından Sunresin New Materials, Çin hükümetiyle ihracat düzenlemeleri konusunda müzakereler yürütüyor. Sunresin’in başkanı, geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada yurt dışı genişleme planları kapsamında teknoloji transferini de içeren stratejiler düşündüklerini belirtmişti. Ancak yeni düzenlemeler, bu planları ciddi şekilde değiştirebilir. Çin Ticaret Bakanlığı, konuyla ilgili resmi bir açıklama yapmazken, bakanlık yetkililerinin lityum sektöründeki şirketlerle birebir görüşmeler yaparak yeni düzenlemeleri değerlendirdiği belirtiliyor. Hatta 1 milyar dolarlık büyük bir ihracat anlaşmasının iptal edilmesi konusunda şirketlere uyarıda bulunulduğu iddia ediliyor.

Çin’in kritik mineraller üzerindeki kontrolü yalnızca lityum ile sınırlı değil. Aralık ayında açıklanan antimuan ihracat yasağı, Batı’daki otomotiv sektörünü şimdiden etkileyerek bazı üreticileri alternatif kaynaklar aramaya itmişti. Şimdi ise lityum teknolojilerine getirilecek yeni kısıtlamalar, elektrikli araç üreticileri ve batarya üreticileri için yeni bir belirsizlik yaratıyor. Batı dünyasının bu süreçte Çin’e bağımlılığı azaltmak için alternatif tedarik zincirleri kurmaya çalıştığı ifade edilse de bunun kısa vadede zor olabileceği vurgulanıyor. Özellikle ABD’de planlanan bazı lityum üretim projelerinin, sorbent tedarikinin durması nedeniyle olumsuz etkilenebileceği öngörülüyor.

Dünyanın en kuzeyine yüzer güneş enerjisi santrali kurulacak!

Norveç, yenilenebilir enerji alanındaki önemli bir adım atarak, dünyanın en kuzeyindeki yüzer güneş enerjisi santralini kurmak üzere çalışmalarına başladı. Norveçli Alotta enerji şirketi, balık çiftliği sahibi Emilsen Fisk ile yaptığı anlaşma çerçevesinde, Bafjordstranda bölgesinde yer alacak Alotta Solar Hybrid 120 adlı yüzen güneş enerjisi sistemini inşa edecek. Bu santral, 160 kW gücünde olup, balık çiftliğinde kullanılan dizel yakıt ve CO2 emisyonlarını azaltmayı amaçlıyor.

Dünyanın en kuzeyine yüzer güneş enerjisi santrali inşa edilecek

Alotta Solar Hybrid 120, deniz şartlarına dayanıklı özel bir teknolojiye sahip olup, yıllık 80.000 kWh ile 90.000 kWh arasında enerji üretmesi bekleniyor. Bu enerji üretimi, Emilsen Fisk’in dizel tüketimini önemli ölçüde azaltarak çevre üzerindeki olumsuz etkileri minimize etmeyi hedefliyor.

Dünyanın en kuzeyine yüzer güneş enerjisi santrali inşa edilecek.
Dünyanın en kuzeyine yüzer güneş enerjisi santrali inşa edilecek.

Sistemin en verimli çalıştığı dönemler, uzun yaz gündüzleri ve yüksek güneş ışınımı nedeniyle yaz ayları olacak, ancak kışın da enerji üretimi düşse de dizel bağımlılığına katkı sağlamaya devam edecek.

Bu projeyle birlikte, yüzen güneş enerjisi sistemi balık çiftliği kafesinin üzerine kurulacak ve dizel jeneratörlerin yarattığı gürültüyü azaltarak daha sakin bir çalışma ortamı sunacak. Ayrıca, yakıt taşıma teknelerinin trafiğini azaltarak çevresel etkileri minimuma indirmeyi amaçlıyor. Projenin, özellikle balıkçılık sektöründe enerji verimliliği ve çevre dostu çözümler sunma açısından önemli bir kilometre taşı olduğu belirtiliyor.

Çin, dünyanın en uzun menzilli casus kamerasını geliştirdi!

0

Çinli bilim insanları, optik görüntüleme alanında devrim niteliğinde bir ilerleme kaydederek, çok uzak mesafelerden olağanüstü yüksek çözünürlüklü görüntüler yakalayabilen lazer tabanlı yeni bir teknoloji geliştirdi. Bu sistemin, 100 kilometre gibi büyük bir mesafeden milimetre seviyesinde detayları net bir şekilde algılayabildiği belirtiliyor. Geliştirilen teknoloji, Pekin’in yabancı askeri uyduları daha önce görülmemiş ayrıntılarla izleyebilmesine ve hatta alçak Dünya yörüngesindeki nesneleri, hatta insan yüzlerini dahi tespit edebilmesine olanak sağlayabilir.

Çin, dünyanın en uzun menzilli casus kamerasını görücüye çıkardı

Araştırmacılar, bu sistemin etkinliğini Çin’in kuzeybatısında yer alan Qinghai Gölü’nde gerçekleştirdikleri bir testle kanıtladı. Deney sırasında, gölün kuzey kıyısından 101.8 kilometre uzaklıktaki reflektör prizmalara lazer tabanlı sentetik açıklıklı lidar sistemi (SAL) ile odaklanarak son derece yüksek netlikte görüntüler elde edildi. Test sürecinde hava koşullarının son derece elverişli olduğu, gökyüzünün açık ve rüzgarın stabil olduğu belirtilirken, sistemin yalnızca 1.7 milimetrelik detayları algılayabildiği ve mesafe ölçümlerinde 15.6 milimetrelik bir doğruluk seviyesine ulaştığı ifade ediliyor. Bu performans, günümüzde kullanılan casus kameraların ve teleskopların sunduğu çözünürlüğün yaklaşık 100 kat üzerine çıkıyor.

Çin, dünyanın en uzun menzilli casus kamerasını görücüye çıkardı.

Bu büyük başarının arkasında, bir dizi kritik teknolojik yenilik bulunuyor. Lazer ışını, 4×4 mikro-lens dizisiyle bölünerek sistemin optik açıklığı 17.2 mm’den 68.8 mm’ye yükseltildi. Aynı zamanda, 10 GHz’in üzerinde frekansta sinyaller gönderebilen özel bir lazer modülü kullanıldı. Lazer ışınının dalga boyunun dar bir spektrumda tutulması sayesinde yatay detay algılama kapasitesi de önemli ölçüde artırıldı.

Bu yeni görüntüleme sisteminin hem askeri gözetleme hem de uzay gözlemi alanlarında çığır açabilecek bir potansiyele sahip olduğu belirtiliyor. Projenin başında bulunan Fan Zhongwei ve ekibi, lazer mühendisliği, fotonik diziler ve sinyal işleme gibi farklı disiplinlerdeki uzmanlıklarını bir araya getirerek bu üstün teknolojiyi ortaya çıkardı. Konuyla ilgili görüş belirten Pekin merkezli bir görüntüleme bilimcisi, bu gelişmenin yalnızca bir uyduyu izlemekle kalmayıp üzerindeki seri numarasını bile okuyabilecek kadar hassas bir teknoloji sunduğunu dile getirdi.

Sistemin kullandığı 103 watt gücündeki lazer, geleneksel lidar sistemlerinden çok daha güçlü olup, büyük miktarda veriyi gerçek zamanlı olarak işleyebilen gelişmiş bir dijital platformla destekleniyor. Mikrodalga bazlı sentetik açıklıklı radar sistemlerinin aksine, optik dalga boylarında çalışan bu teknoloji, görüntülerin çok daha keskin ve ayrıntılı olmasını sağlıyor.

Ancak bu büyük atılıma rağmen, bazı teknik zorlukların hala aşılması gerekiyor. Lazer görüntüleme, atmosferik koşullardan ciddi şekilde etkilenebilirken, bulut örtüsü, nem ve hava türbülansı görüntü kalitesini doğrudan etkileyen faktörler arasında yer alıyor. Ayrıca, sistemin 100 kilometre mesafeden hareketli nesneleri takip edebilmesi için olağanüstü hassas bir mekanik stabilizasyona ihtiyaç duyduğu belirtiliyor.

Intel, son 5 yıldaki en başarılı gününü yaşadı! Peki nasıl?

0

ABD merkezli yarı iletken devi Intel, tarihinin en zorlu dönemlerinden birini yaşarken borsada son beş yılın en büyük yükselişini kaydetti. Wall Street Journal’ın ortaya attığı olası bölünme senaryosu, şirketin hisselerinde yüzde 16,1’lik bir artışa yol açarak 27,39 dolardan kapanmasını sağladı. Bu sıçrama, Mart 2020’den bu yana Intel için en iyi günlük performans olarak kayıtlara geçti.

Intel, son 5 yıldaki en başarılı gününü geçirdi

Habere göre Broadcom ve TSMC, Intel’in bazı bölümlerini hedef alıyor. Broadcom’un özellikle çip tasarım ve pazarlama birimlerine ilgisi olduğu belirtilirken, TSMC’nin Intel’in fabrikalarında hisse almak veya bu tesislerin kontrolünü tamamen ele geçirmekle ilgilendiği öne sürüldü. Ancak bu görüşmelerin henüz resmi bir teklif aşamasına gelmediği, yalnızca gayriresmi temaslar olduğu ifade ediliyor. Yine de bu iddialar bile Intel’in hisselerinin hızla değer kazanmasına neden oldu. Şirket, yılın başından bu yana yüzde 31’lik bir yükseliş kaydetmesine rağmen, 2024’te yaşadığı yüzde 60’lık değer kaybını telafi etmeye çalışıyor.

Intel, son 5 yıldaki en başarılı gününü geçirdi.
Intel, son 5 yıldaki en başarılı gününü geçirdi.

Bir zamanların lider çip üreticisi olan Intel, yapay zeka çağında rakiplerinin gerisinde kalarak büyük bir değer kaybı yaşadı. 2024 yılı, şirket açısından oldukça zorlayıcı geçti; Ağustos ayında son 50 yılın en kötü piyasa günlerinden birini yaşamış, hisseleri 2013’ten bu yana en düşük seviyeye inmişti. Beklentilerin altında kalan finansal sonuçlar nedeniyle, şirket çalışanlarının yüzde 15’ini işten çıkaracağını açıklamıştı. Aynı dönemde Qualcomm’un Intel’i satın alma ihtimali gündeme gelmiş, ancak bu konuda somut bir adım atılmamıştı. Süregelen olumsuz gelişmelerin bir sonucu olarak Aralık ayında CEO Pat Gelsinger görevden alınmıştı.

Geçtiğimiz hafta ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, yapay zeka teknolojilerini korumak ve çip üretimini ülke içinde artırmak adına yeni adımlar atacaklarını duyurdu. En gelişmiş çiplerin ABD’de üretilmesini amaçlayan bu açıklama, Intel hisselerine yüzde 6’lık bir artış getirdi. Bu gelişmenin ardından Broadcom ve TSMC’nin Intel’e yönelik ilgisinin daha fazla gündeme gelmesi, şirketin borsa performansını olumlu yönde etkileyen faktörlerden biri oldu.

Mercedes, 1.000 km menzilli elektrikli araçlarını test ediyor!

Mercedes-Benz, katı hal batarya teknolojisine sahip elektrikli araçlarını test etmeye başlayarak menzil konusunda yeni bir döneme adım atıyor. Şirket, ABD merkezli Factorial Energy ile geliştirdiği bu batarya teknolojisi sayesinde menzili yaklaşık 1.000 km seviyesine çıkarmayı hedefliyor. Katı hal bataryalar, geleneksel lityum-iyon bataryalara kıyasla daha yüksek enerji yoğunluğu, daha hızlı şarj süresi ve daha uzun ömür sunuyor. Factorial Energy’nin geliştirdiği FEST (Factorial Electrolyte System Technology) tabanlı bataryalar, sülfür bazlı katı elektrolit kullanarak güvenliği ve verimliliği artırıyor. Eylül ayında tanıtılan Solstice bataryaları, 450 Wh/kg gibi oldukça yüksek bir enerji yoğunluğuna sahip olup, mevcut lityum-iyon bataryalara kıyasla yüzde 80 daha fazla menzil sağlayabiliyor.

Mercedes, 1.000 km menzilli elektrikli araçlarını test etmeye başladı

Mercedes’in katı hal bataryalı ilk test araçları İngiltere’de yollara çıkmış durumda. Mevcut EQS 450+ modelinin yaklaşık 820 km menzil sunduğu göz önüne alındığında, yeni batarya teknolojisi ile bu değerin 1.000 km seviyesini aşması bekleniyor. Testlerde, Brixworth’teki Formula 1 mühendisleri tarafından geliştirilen pnömatik aktüatörlere sahip yüzer hücre taşıyıcısı kullanılıyor.

Mercedes elektrikli araçlarda

Bu sistem, şarj ve deşarj sırasında batarya hücrelerinin genleşme ve büzülmesini yöneterek daha iyi stabilite ve uzun ömür sağlıyor. Mercedes’in geliştirdiği 12 modüllü batarya yapısı, farklı araç modellerine uyum sağlayabilecek esneklikte tasarlanırken, Factorial’ın verilerine göre bu yeni nesil bataryalar mevcut 90 kWh kapasiteli lityum-iyon bataryalara kıyasla yüzde 40 daha hafif olacak ve boyutları yüzde 33 oranında küçülecek.

Factorial, Aralık ayında Solstice bataryalarının 40 Ah kapasiteye ulaştığını açıklayarak önemli bir ilerleme kaydetti. Şirket, Mercedes’in yanı sıra Hyundai ve Stellantis ile de iş birliği yaparak bu teknolojiyi geniş çapta ticarileştirmeyi amaçlıyor. Mercedes’in baş teknoloji sorumlusu Markus Schäfer, Solstice bataryalarının menzil, maliyet ve performans açısından yeni standartlar belirleyeceğini ifade ederken, şirketin katı hal bataryalarının seri üretimine bu on yılın sonunda başlamayı planladığını belirtti. Yeni bataryaları kullanan Mercedes modellerinin de benzer dönemde piyasaya sürülmesi hedefleniyor. Bu gelişmeler, elektrikli araç piyasasında batarya teknolojisinin gelecekte nasıl şekilleneceğine dair önemli ipuçları sunuyor.

Stellantis, ilk otonom sürüş sistemini duyurdu!

Hollanda merkezli otomobil devi Stellantis, ilk “eller serbest, gözler kapalı” otonom sürüş sistemini tanıttı. Bu sistem, sürücülerin 65 km/sa hıza kadar yola konsantre olmadan araçlarını kullanabilmesini sağlıyor. STLA AutoDrive olarak adlandırılan bu teknoloji, 60 km/s hıza kadar Seviye 3 otonom sürüş özellikleri sunuyor. Bu da, sürücülerin araçlarını kontrol etmeleri gerekmeksizin, sistemin devreye girmesini sağlayarak yolda geçirdikleri zamanı farklı aktivitelerle değerlendirmelerine olanak tanıyor.

Stellantis, ilk otonom sürüş sistemini görücüye çıkardı

Sürücüler, araçlarıyla seyahat ederken başka işlerle meşgul olabilir ya da film izleyerek keyifli vakit geçirebilir. Ancak, sistemin tasarımı gereği sürücünün her an araç üzerindeki kontrolü yeniden ele almaya hazır olması bekleniyor.

Seviye 3 otonom sürüş, ilk olarak Mercedes tarafından tanıtılmıştı ve Stellantis de bu alandaki yerini alıyor. Ancak, Stellantis henüz bu özelliği ticari olarak piyasaya sürmüyor ve sistemin hangi modellerde kullanılacağına dair bir açıklama yapmış değil. Şirket, STLA AutoDrive sisteminin, sahip olduğu birçok marka için uygulanabilir ve ölçeklenebilir bir teknoloji olduğunu belirtiyor. Diğer otonom sürüş sistemlerinde olduğu gibi, yol verileri ve sistemin optimizasyonu için Stellantis’e geri gönderilen verilerle işlevsellik artırılacak.

STLA AutoDrive, gelişmiş bir sensör takımıyla destekleniyor. Bu sensörler, kameralar, radarlar ve ultrasonik sensörler gibi çeşitli teknolojileri içeriyor ve bu sayede kör nokta tespiti, şerit takip yardımı, park yardımı gibi işlevler sunuyor. Ancak, LiDAR sensörünün kullanımı hakkında bir bilgi verilmiş değil. Stellantis, bu sistemin gece ve kötü hava koşullarında da etkin bir şekilde çalıştığını, ilerleyen zamanlarda ise 95 km/s hızlarla ve arazi sürüşlerinde de kullanılabileceğini belirtiyor.