ASELSAN, yerli rüzgar türbinlerinin kurulumunu bu yıl tamamlayacak!

ASELSAN, savunma sanayisinin yanı sıra yenilenebilir enerji alanında da önemli projelere imza atmaya devam ediyor. 2023 yılı itibarıyla Türkiye’nin ilk MW üstü yerli rüzgar türbinlerinin üretimi için adımlar atan ASELSAN, bu projede büyük bir ilerleme kaydetti. Şimdi ise, Alaçatı’daki Rüzgar Enerji Santrali (RES) sahasında yerli üretim rüzgar türbinlerinin kurulumu için çalışmalarını tamamlamak üzere. Bu türbinlerin kurulumunun 2025 yılı içinde tamamlanarak devreye girmesi planlanıyor.

ASELSAN, yerli rüzgar türbinlerinin kurulumunu bu sene tamamlıyor

ASELSAN, Türkiye‘nin ilk yerli rüzgar türbininin önemli bileşenlerini – jeneratör, güç dönüştürücü, kontrol sistemi yazılımları ve SCADA sistemini – geliştirmiş durumda. Elektrik Üretim AŞ ile yapılan sözleşme kapsamında, yüksekliği 100 metre ve rotor çapı 136 metre olan iki rüzgar türbini Alaçatı RES sahasında kurulacak ve faaliyete geçecek.

ASELSAN, yerli rüzgar türbinlerinin kurulumunu bu sene tamamlıyor.

Bu yeni nesil türbinler, şimdiki eski türbinlerin yerine geçecek ve her biri 4.3 MW kurulu güce sahip olacak. Yerlilik oranları ise bir türbinin yüzde 80, diğerinin ise yüzde 65 olacak.

Mevcut durumda, 7.2 MW kurulu güce sahip olan ancak sık sık yedek parça temininde zorluk yaşanan ve düşük verimle çalışan 12 eski rüzgar türbini devre dışı bırakılacak. Bu türbinlerin yerini sadece iki yeni türbin alacak. ASELSAN’ın geliştirdiği bu yerli rüzgar türbinleri, Türkiye’nin enerji bağımsızlığını artırmada ve yenilenebilir enerji geçişinde dışa bağımlılığın azalmasında önemli bir rol üstlenecek. Ayrıca, ASELSAN Enerji Sistemleri, rüzgar türbinlerinin yanı sıra güneş enerjisi santralleri için farklı kapasitelerde eviriciler ve enerji depolama sistemlerinde kullanılabilecek güç elektroniği bileşenlerini de geliştirmeye devam ediyor.

Microsoft, Windows 11’e geçişleri hızlandırmayı hedefliyor!

0

Microsoft, Windows 10 kullanıcılarını Windows 11’e geçiş yapmaya teşvik etmek için yoğun çabalar sarf ediyor. Şirket, özellikle oyunseverlere yönelik olarak Windows 11’in sunduğu oyun özelliklerini tanıtarak yeni işletim sisteminin cazibesini artırmaya çalışıyor. Bu stratejinin yanı sıra, Windows 10’un destek süresinin sona ermek üzere olduğu konusunda yapılan uyarılar Microsoft’un web sitesinde sıkça yer almaya başladı. 2024’ün başlarında Microsoft, Windows 11’e geçiş ile ilgili yanlış anlamaları ve mitleri açıklığa kavuşturmak için bir makale yayımlayarak, kullanıcıları bilgilendirmeyi amaçladı.

Microsoft, Windows 11’e geçişleri hızlandırmayı amaçlıyor

Microsoft’un Windows 11 geçişine yönelik bir diğer önemli adımı ise, “Windows 11’e geçebilir miyim?” başlıklı destek sayfasının güncellenmesi oldu. Bu sayfa, kullanıcıların cihazlarının Windows 11 ile uyumlu olup olmadığını daha kolay bir şekilde kontrol etmelerini sağlamak amacıyla yeniden düzenlendi.

Artık sayfada, uyumlu bir Windows 10 sürümünün gerekli olduğu ve cihazların minimum donanım gereksinimlerini karşılaması gerektiği gibi net bilgilere yer veriliyor. Ayrıca, uyumluluk kontrollerini yapmak için kullanıcıların PC Sağlık Kontrolü uygulamasını indirerek çalıştırmaları veya Windows Update üzerinden uyumluluk kontrolü yapmaları öneriliyor.

Microsoft, uygun olmayan cihazlar için kullanıcılarına yeni bir bilgisayar almalarını tavsiye ediyor. Ayrıca, teknik bilgiye sahip kullanıcılar için Linux gibi alternatif işletim sistemleri de bir seçenek olarak sunuluyor. Ancak, bu seçeneklerin daha az deneyime sahip kullanıcılar için uygunluğu ise tartışma konusu. Bu çabalar, Windows 10’un desteği sona ermeden önce kullanıcılara Windows 11 geçişini hızlandırmak adına önemli bir strateji olarak değerlendiriliyor. Microsoft, yeni sayfasıyla özellikle teknoloji konusunda deneyimsiz kullanıcılara daha erişilebilir ve anlaşılır bir rehber sunmayı hedefliyor. Bu yenilikler, Windows 11’e geçmekte kararsız olan kullanıcıları cesaretlendirmeyi amaçlıyor.

Türkiye, yakın gelecekte enerji merkezi olabilir!

Türkiye’nin enerji merkezi olma yolunda attığı adımlar, Türkiye’de İş Dünyası dergisi tarafından düzenlenen yuvarlak masa toplantısında detaylı şekilde ele alındı. Etkinlik, 13 Ocak Pazartesi günü, enerji sektörünün önde gelen isimlerini bir araya getirdi. Toplantıya İnvesta Enerji ev sahipliği yaparken, moderatörlüğü derginin Genel Yayın Yönetmeni Celal Toprak üstlendi. Gündemin odak noktasını, Türkiye’nin enerji üssü olma potansiyeli ve sektörel iş birliğinin önemi oluşturdu.

İş Dünyası dergisi, Türkiye’deki enerji sektörünü masaya yatırıyor

SOCAR Türkiye İletişim Başkanı Mikayil Yusifov, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki enerji iş birliğinin, iki ülkenin küresel enerji sahnesindeki konumunu güçlendirdiğini vurguladı. Türkiye’nin, SOCAR’ın en büyük dış yatırımını gerçekleştirdiği ülke olduğunu belirten Yusifov, enerji alanında dikkatlerin Türkiye üzerinde toplandığına dikkat çekti.

Ev sahipliğini üstlenen İnvesta Enerji’nin danışmanlarından Enerji Uzmanı Baki Güngör, şirketin doğru projeleri destekleyerek finansal kolaylık sağlamayı hedeflediğini ifade etti. Orge Enerji Yenilenebilir Enerji Başkanı Mehmet Tahir Özsoy ise yenilenebilir enerji yatırımlarının bütüncül bir anlayışla ele alınmasının önemini dile getirirken, Smart Güneş Teknolojileri Sürdürülebilirlik ve Kurumsal İlişkiler Başkanı Filiz Avşar Aktaş, enerji yatırımlarının önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini belirtti.

Toplantıda görüşlerini paylaşan İnvesta Enerji Yönetim Kurulu Üyesi Barış Bedir, Türkiye’nin enerji yatırımları açısından avantajlı bir konumda bulunduğunu söyledi. Organizasyona katılan diğer sektör temsilcileri de bu görüşe destek verdi. Askon Enerji Komite Başkanı İsmail Çapak, Teksan Depolama Sistemleri Satış Müdürü Erhan Talaz, Mass Grup Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Onur Şahin ve birçok farklı alandan uzman isim, Türkiye’nin enerji yatırımları konusunda taşıdığı büyük potansiyele dikkat çekti. Bu toplantıda, enerji sektöründeki iş birliğinin artırılması gerektiği konusunda fikir birliğine varıldı.

Norveç’teki bu bina, harcadığından daha fazla enerji üretiyor!

Norveç’in Trondheim şehrinde inşa edilen ve “Powerhouse Brattørkaia” olarak adlandırılan bu devrim niteliğindeki yapı, sadece kendi enerji ihtiyacını karşılamakla kalmayıp, ihtiyaç fazlasını çevresine aktaran enerji pozitif bir bina olarak dikkat çekiyor. Güneş ışığının sınırlı olduğu ve kış sıcaklıklarının düşük seyrettiği bir bölgede böyle bir proje gerçekleştirerek karbon salınımı konusundaki standartları yeniden tanımlıyor. 200 daireyi kapsayan bu bina, inşasından itibaren ürettiği enerjiyle altı yıl içinde yapımında ve kullanımında oluşan tüm karbon emisyonlarını sıfırlayacak. Ekonomik ömrü boyunca ise çevresindeki diğer yapıların karbon ayak izini azaltmaya katkı sunacak.

Norveç’teki bu bina, tükettiğinden daha fazla enerji üretecek

Bu etkileyici proje, binanın tasarımında ve yapımında her detayın hassasiyetle ele alındığını gösteriyor. İnşaat malzemelerinin çıkarılmasından taşınmasına, işlenmesinden monte edilmesine kadar tüm karbon emisyonları hesaplanmış ve enerji pozitif dengeleme stratejisi oluşturulmuş. 18.200 metrekarelik alana sahip olan bu sekiz katlı bina, enerji üretimi için 3.000 metrekarelik bir çatı ve güney cephesine yerleştirilmiş güneş panellerini kullanıyor. Paneller, güneşe 19° açıyla yerleştirilerek maksimum enerji verimliliği sağlanmış. Bu sistem, binanın toplam enerji ihtiyacının iki katını üretme kapasitesine sahip.

Binanın enerji verimliliği, yalnızca üretimle sınırlı kalmıyor; tüketimi minimize etmek için ileri teknoloji çözümleri de devrede. Aydınlatmada kullanılan insan sensörleri, ışık sensörleri, otomatik perdeler ve ayarlanabilir LED lambalar enerji tasarrufuna katkıda bulunuyor. Isıtma sistemi ise yer altına kurulan enerji kuyuları ve deniz suyu kaynaklarını birleştiriyor. Her iki kaynaktan alınan anlık yüksek sıcaklık, ısı pompasıyla bina içinde kullanılıyor. Aynı şekilde soğutma sistemi de yazın deniz suyundan ve enerji kuyularının serinletici etkisinden yararlanarak enerji sarfiyatını azaltıyor.

Yapının havalandırma sistemleri de sürdürülebilirlik ilkelerine dayanıyor. Dışarıdan alınan taze hava ile içeriden dışarı atılan hava arasında ısı değişimi sağlanıyor, böylece dışarıya atılan enerji minimize ediliyor. Atık sudan elde edilen enerji de kanalizasyona aktarılmadan önce geri kazanılıyor. Tüm bu yenilikçi teknolojiler sayesinde yapı, karbon emisyonunun sıfırlandığı ve enerji fazlasının çevreye aktarıldığı bir merkez haline geliyor.

Snøhetta adlı mimarlık firması tarafından tasarlanan Powerhouse Brattørkaia, yalnızca bir bina değil, geleceğin sürdürülebilir mimarisi için bir model niteliğinde. Elde ettiği enerji fazlasıyla, çevresindeki binalara enerji aktarımı yaparak toplumsal fayda sağlıyor ve karbon nötr hedefine giden yolda önemli bir adım atıyor. Ayrıca, bu tür bir yapının zorlu iklim koşullarına sahip bir coğrafyada inşa edilmesi, dünyanın diğer bölgelerinde uygulanabilirliği konusunda güçlü bir örnek teşkil ediyor.

Girişimcilik ekosistemine 150 milyon Lira destek

0

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türk-Alman Üniversitesi’nde düzenlenen Uluslararası Yüzey Araştırmaları ve İnovasyon Merkezi ile Dijital Dönüşüm Mükemmeliyet Merkezi’nin açılış töreninde önemli açıklamalarda bulundu.

İstanbul Kalkınma Ajansı işbirliğiyle hayata geçirilen projeler kapsamında toplam 550 milyon liralık mali destek programları duyuruldu. Bakan Kacır, bu kaynakla dijital dönüşüm, yapay zeka teknolojileri ve kurumsal şirketler ile startuplar arasındaki işbirliklerinin güçlendirilmesinin hedeflendiğini belirtti.

Bakanlık tarafından sağlanacak destekler arasında İkiz Dönüşüm Mali Destek Programı dikkat çekiyor. Bu program ile sürdürülebilir arayüz yapılarının geliştirilmesi için 200 milyon lira ayrılacak. Aynı bütçe, İstanbul’un yapay zeka alanındaki inovasyon kapasitesini artırmayı hedefleyen Yapay Zeka Teknolojileri Mali Destek Programı için de tahsis edildi.

Ayrıca, kurumsal şirketler ile girişimciler arasındaki bağlantıları güçlendirmek amacıyla İşbirliği İstanbul programı kapsamında 150 milyon lira destek sağlanacağı açıklandı. Dijital dönüşüm sürecinde işletmelerin desteklenmesi için bugüne kadar Türkiye genelinde 10 model fabrika kuruldu.

Bu sayı yıl sonuna kadar 15’e çıkarılacak. Açılışı gerçekleştirilen Dijital Dönüşüm Mükemmeliyet Merkezi ise KOBİ’lerin teknik ve yönetsel kapasitelerini artırmak amacıyla hizmet verecek. Merkezde geliştirilen DX360-Dijital Dönüşüm Olgunluk Seviyesi Ölçüm Sistemi sayesinde sektörlerin dijital yetkinlik seviyelerinin analiz edilmesi mümkün olacak.

Bakan Kacır, Uluslararası Yüzey Araştırmaları Merkezi’nin ise yüzey testleri, fonksiyonel kaplamalar geliştirilmesi ve korozyon dayanımının artırılması gibi kritik alanlarda hizmet vereceğini ifade etti.

Merkez, özellikle otomotiv sektöründe Ar-Ge çalışmalarına destek sağlayarak Türkiye’nin ihracat kapasitesine katkı sunacak. Bakan, bu iki merkezin ülkenin teknoloji altyapısını güçlendireceğini ve Türkiye’yi küresel bir teknoloji merkezi haline getirme hedefleri doğrultusunda önemli bir adım olduğunu vurguladı.

Kacır, dijital dönüşüm ve ileri teknoloji alanındaki bu yatırımların, girişimcilik ekosisteminin yerel ve küresel bağlantılarını artırarak İstanbul’un inovasyon ve teknoloji üssü olma konumunu güçlendireceğini belirtti. İSTKA’nın desteğiyle bu projelerin sürdürüleceğini ifade eden Bakan, açıklamasını her iki merkezin İstanbul ve Türkiye için hayırlı olması temennisiyle tamamladı.

Kömür tüketimi rekor seviyeye ulaştı! Peki neden?

0

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) son raporuna göre, 2024 yılı, kömür kullanımı açısından yeni bir rekorla tamamlandı. Dünya genelinde 8,7 milyar tonla zirve yapan kömür tüketimi, COVID-19 pandemisiyle düşen talebin ardından yeniden toparlanarak hızla artış gösterdi. Bu artışın temelinde, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra küresel gaz piyasasında yaşanan fiyat yükselişleri bulunuyor.

Kömür tüketimi rekor seviyeye geldi

Özellikle Çin ve Hindistan gibi ülkelerde kömür talebindeki artış, bu yükselişte belirleyici oldu. Çin, bu yıl kömür talebinde yüzde 1’lik bir artışla 4,9 milyar ton seviyesine ulaşarak dünyadaki toplam talebin önemli bir kısmını oluşturdu. Hindistan ise kömür kullanımını yüzde 5 oranında artırarak 1,3 milyar tonluk seviyeye ulaştı.

2024 yılı aynı zamanda 1,5 derece sınırının ilk kez aşıldığı ve kaydedilen en sıcak yıl olarak iklim krizine dair endişeleri daha da artırdı. Kömür kullanımı nedeniyle artan karbon emisyonları, küresel ısınmayı tetikleyen önemli bir faktör olarak öne çıkarken, özellikle elektrik üretimi için kömüre olan yüksek talep dikkat çekiyor. Ajansa göre bu yüksek talebin 2027 yılına kadar sürebileceği ancak uzun vadede düşüşe geçebileceği öngörülüyor.

Gelişmiş ekonomilerde ise kömür talebi çoktan zirve yaptı ve gerileme sürecine girdi. ABD, Kanada ve Avrupa Birliği ülkelerinde doğal gazın daha ucuz bir enerji kaynağı olarak tercih edilmesi ve karbon azaltım politikalarının sıkılaşması, kömür kullanımını azaltıyor. Örneğin, 2024 yılında ABD’de kömürle enerji üretimi yüzde 5, Avrupa Birliği’nde ise yüzde 12 oranında düşüş gösterdi. Buna karşın, Çin’in yenilenebilir enerji ve nükleer santral yatırımlarını artırarak kömüre olan bağımlılığını azaltmaya yönelik stratejileri dikkat çekiyor. Ancak, mevcut durum, iklim hedeflerine ulaşmanın önündeki en büyük engellerden biri olmaya devam ediyor.

Dijital etik ve yapay zeka düzenlemeleri

0

Dijital teknolojiler hayatlarımızı sürekli değiştiriyor. Büyük miktarda veri üreterek, depolayarak, işleyerek ve yorumlayarak, ürün ve hizmet yelpazesini genişleterek hayatın her alanında sürekli olarak iyileştirmeler yaratıyoruz. Yeni teknolojiler birçok zorluğu ve süreci basitleştiriyor. Ancak, dijital teknolojiler ilerledikçe yasal ve etik risklerle karşılaşılıyor. Geçmişte, AI’nın geliştirilmesi veya kullanımında ayrımcılık olayları veya veri koruma düzenlemelerinin ihlalleri hakkında tekrarlanan raporlar vardı. Bu tür olaylar hem kullanıcı davranışını hem de dijital teknolojilerin sosyal kabulünü etkiliyor. Son olarak, AB AI Yasası gibi yeni yasal girişimler nedeniyle, müşterileriniz AI geliştiren veya uygulayan şirketler veya hükümet kurumları için etik ve yasal sorunları ele almanızı bekliyor.

Dijital etik ve yapay zeka

AB AI Yasası, yapay zekanın ele alınmasına ilişkin bir AB düzenlemesi taslağıdır. Büyük bir düzenleyici kurum tarafından çıkarılan ilk AI yasası olacaktır. Yasa, AI uygulamalarını farklı risk kategorilerine ayırıyor.

Ayrıca bu yasaların gerekliliğini farklı uygulama alanları ile daha iyi anlıyoruz. Örneğin işe alım prosedürünü ele alabiliriz. YZ teknolojilerinin kuruluşların işe alım ve seçme prosedürlerinde kullanımı iş uygulamalarında yaygın hale gelmiştir; buna bağlı olarak son yıllarda YZ işe alımı üzerine yapılan araştırmalar önemli ölçüde artmıştır. Ancak çeşitli makaleler YZ işe alımının potansiyel fırsatlarını ve etik risklerini vurgulamış olsa da konu henüz normatif olarak değerlendirilmemiştir.

Şirketler, başvuran işe alım sürecinin hızını ve verimliliğini artırmak için çalışıyor. Bunun için daha fazla yapay zeka (YZ) işe alım araçlarını kullanıyor. Özellikle Vodafone, KPMG, BASF veya Unilever gibi büyük şirketlerde bu uygulamaları görüyoruz. Çok sayıda gelen başvuruyu işlemek için YZ araçlarının kullanımı halihazırda iyi bir şekilde yerleşmiştir. Ancak YZ’nin işe alıma uygulanması,karar alma veetik normlar nedeniyle tartışma konusudur. Eleştiriler, insanların hayatlarını etkileyen önemli kararların YZ’ya verilmesinin sorunlu olduğunu düşünmektedir.

Yapay zeka destekli fintech çözümleri

Finansal hizmetlerde, AI)ve GenAI, bankacılık sektörünün stratejik ufuklarını yeniden tanımlıyor. Dönüştürücü değişimin temel taşı haline geldi. GenAI’nin yeni, orijinal içerik oluşturma kapasitesi yalnızca kademeli bir ilerleme değil. Aynı zamanda bankacılığı yenilik ve verimlilikle olgunlaşmış bir geleceğe doğru iten temel varsayımlarda bir değişikliktir.

Yapay zeka destekli fintech

GPT gibi dönüştürücü mimarisiyle GenAI modelleri, bilgiyi anlama odaklı AI’dan kuantum sıçraması anlamına geliyor. Bugün, bu modeller metin, görüntü, kod ve daha fazlasının mimarları ve bankacılıkta inovasyon çağını başlatıyor. GenAI’nin stratejik dağıtımı bir trendden çok daha fazlası. Bankaların sıradan görevleri kolaylaştırırken özel hizmetler ve yenilikçi çözümler sağlıyor. Bunun için operasyonların, ürün geliştirmenin ve risk yönetiminin kapsamlı bir şekilde yeniden tasarlanmasını içeriyor.

Yapay zekanın bankacılıktaki evrimi, temel kavramlardan karmaşık, yenilikçi uygulamaların yaratılmasına doğru ilerleyerek devrim niteliğinde olmuştur.

Bu dönüşüm, otomatik bilgi yönetiminden yatırım araştırmalarına ve özel bankacılık hizmetlerine kadar mevcut AI uygulamalarının geniş yelpazesinde belirgindir. Her biri GenAI’nin dikkate değer ilerlemelerini ve potansiyelini vurgular. Özellikle Kuzey Amerika’daki büyük bankalar, bu yolculukta öncü oldu. İnovasyona, yetenek geliştirmeye ve operasyonel şeffaflığa öncülük etmek için AI’ya önemli yatırımlar yapmıştır. Yatırım stratejileri, dolandırıcılık tespit mekanizmalarının ve müşteri hizmetleri sohbet robotlarının geliştirilmesi de dahil olmak üzere çok çeşitli uygulamaları kapsamaktadır. Odak noktaları, AI süreçleri için NVIDIA çipleri gibi kritik donanımlar edinmek ve insan ve teknolojik kaynaklara stratejik yatırımlar yapmaktır. Ayrıca mevcut süreçleri iyileştirme amacı, yüksek etkili AI kullanım durumlarını keşfetme ve bunlardan yararlanma, potansiyel faydaları risklere karşı dengeleme ve yenilikçi prototipleri sağlam çözümlere ölçekleme hırsıyla birleşerek bu stratejik değişimi yönlendirmektedir.

Nanoteknoloji ve malzeme biliminde devrimsel yaklaşımlar

0

Bir zamanlar bilim kurgu alanı olan nanoteknoloji, bugün hafife aldığımız teknolojinin çoğunun temelini oluşturuyor. Nanoteknoloji ve malzeme kullanımı olmadan, yarı iletkenler, hafif uçaklar, hatta birçok modern ilaç var olamazdı. Bu bilim ve mühendislik dalının kökleri, fizikçi Richard Feynman’ın 1959’daki ikonik sunumunda yataıyor. Sunumda, maddenin atom ölçeğinde nasıl manipüle edilebileceğini açıklamıştır. Feynman’ın çalışması 20 yıl sonrasına kadar tanınmadı, ancak artık bildiğimiz şekliyle nanoteknolojinin ‘babası’ olarak anılıyor.

Nanoteknoloji ve malzeme çalışmaları

ABD Ulusal Nanoteknoloji Girişimi’ne göre nanoteknoloji “1 ila 100 nanometrede yürütülen bilim, mühendislik ve teknoloji”dir. Bunu bağlamına oturtmak gerekirse, bir kağıt parçası 100.000 nm kalınlığındadır.

Nanoteknolojinin tam olarak kullanılabilmesi için kimyagerlerin Feynman’ın sunumu sırasında henüz var olmayan özel araçlara ihtiyacı vardı. Nanoteknoloji ve malzeme biliminde önemli bir gelişme altmışlı yıllarda atomik kuvvet mikroskobu (AFM, 1985), taramalı tünelleme mikroskobu (STM, 1981) gibi taramalı prob mikroskopi teknolojilerinin geliştirilmesiyle mümkün oldu. Bilim insanlarının nanopartikülleri görselleştirmesini sağladı. O zamandan beri yarı iletkenler yapmak için kullanılan bir teknik olan elektron ışını litografisi gibi nanopartiküller yapmak için üretim teknolojileri geliştirildi.

Yani, nano parçacıklar küçüktür. Nanoteknoloji ve malzeme bilimi çok sayıda fırsat ve uygulama sağlıyor. Çünkü bu boyuta ulaştığınızda, atomlar ve moleküller farklı davranmaya başlar. Ancak bu değişimler nano ölçekte meydana gelmesine rağmen, önemli bir değişime yol açma potansiyeline sahiptirler. Yenilikçi nanomalzemelerin yaratılması, malzeme mühendisleri nanoölçekte çalışmaya başladığında bu davranış değişikliklerinden yararlanır. Nanopartiküller elektronlarını hapsedecek kadar küçük olduğundan, kuantum etkileri yaşarlar. Nanoteknoloji, yüzey kaplamaları aracılığıyla hafif alaşımlara da uygulanabilir. Yüzey kaplamaları, örneğin sertliğini veya korozyona karşı direncini artırarak bir malzemenin davranışını değiştirebilir.

Artırılmış zeka (IA) ve iş süreçleri optimizasyonu

0

Modern iş dünyasında, yapay zekanın (AI) ve IA’in rolü anlamak kritik önemde. Ayrıca operasyonel verimlilik ve inovasyon için kritik öneme sahip. Her iki zeka türü de modern sistemlerde önemli roller oynuyor. Ancak uygulamaları ve işletmeler üzerindeki etkileri farklılık gösterir. Bu kılavuz, AI ve IA arasındaki farkları inceliyor. Ayrıca iş ortamları için belirli faydalarına odaklanmaktadır.

Artırılmış zeka ve iş optimizasyonu

Yapay zeka, genellikle insan zekası gerektiren görevleri yapana makineleri içeriyor. Buna muhakeme, öğrenme ve problem çözme gibi karmaşık süreçler dahildir. İş bağlamında, AI genellikle rutin görevleri otomatikleştirmek, veri analizini yönetiyor. Hatta genellikle insan müdahalesi gerektiren kararlar almak için kullanılır. AI, büyük miktarda bilginin insan yeteneğinin ötesinde işlenmesi gereken ortamlarda mükemmeldir. Üretkenliği ve maliyet etkinliğini önemli ölçüde artıran hız ve doğruluk sunar.

Artırılmış zeka, insan ve makine yeteneklerini birleştirerek, yapay zekadan farklı hareket ediyor. Teknolojiyi insan görevlerine entegre ediyor. Böylelikle insan gözetimine olan ihtiyacı ortadan kaldırmadan karar alma ve üretkenliği iyileştirir. İş dünyasındaki örnekler arasında gelişmiş iletişim için yardımcı teknolojiler var. Daha iyi karar desteği için gelişmiş analizler sağlıyor. Ayrıca insan girdisine ve etkileşimine izin verirken operasyonları kolaylaştıran sistemler yer alıyor.

Yapay zeka, makinelerin daha verimli performans gösterdiği görevlerde insan çabasının yerini almayı hedefliyor. IA, insan yeteneklerini tamamlamaya ve genişletmeye yarar. İşletmeler genellikle veri girişi, trend analizi ve operasyonel otomasyon gibi tekrarlayan ve veri yoğun görevler için yapay zekayı kullanır. Öte yandan IA, müşteri hizmetleri ve stratejik planlama gibi insan niteliklerinin kritik olduğu senaryolarda uygulanır.

Yapay zeka ile IA arasında seçim yapmak, bir işletmenin belirli ihtiyaçlarına ve hedeflerine bağlıdır. Yapay zeka, işlemleri işleme veya büyük veri kümelerini yönetme gibi otomasyonda faydalanan görevler için idealdir. IA, tasarım, inovasyon ve yönetim rolleri gibi insan sezgisi ve otomatik verimliliğin sinerjisini gerektiren alanlar için daha uygundur.

İklim değişikliği ile mücadele için teknolojik çözümler

0

İklim değişikliğini düşünmek bunaltıcı olabiliyor. Nedenlerinin onlarca yıldır farkındayız. Etrafımızda, topluluklarımız ve ekosistemlerimiz üzerindeki yıkıcı etkilerine tanık oluyoruz. Ancak iklim değişikliğiyle mücadele için artık ne gerektiğini biliyoruz. Ayrıca ölçebildiğimiz bir anlamlı ilerleme kaydediyoruz. Temiz enerji, elektrikli araç teknolojisi ve enerji verimliliğinde oyun değiştirici gelişmeler her gün ortaya çıkıyor. Çin, Hindistan ve ABD gibi ülkeler, bu sorun için koordinasyon ve iş birliği yapıyor.Bunun için mücadele eden ülkeler, örnek çalışmalarla liderlik ediyorlar.

İklim değişikliği ile mücadele için teknolojik uygulamalar

İklim değişikliğiyle mücadele etmek için yapabileceğimiz en önemli şey fosil yakıt tüketimimizi büyük ölçüde azaltmaktır. Mücadele, binalarımızda, endüstriyel süreçlerimizde ve ulaşımımızda kömür, petrol ve doğal gaz yakılması gezegeni ısıtan emisyonların büyük çoğunluğundan sorumlu. Birleşmiş Milletler’e göre %75’ten fazla. Kirli enerji, iklimi değiştirmenin yanı sıra kabul edilemez ekolojik ve insan sağlığı etkileriyle de gelir.

Kömür, petrol ve gazı temiz ve verimli enerji kaynaklarıyla değiştirmeliyiz. Neyse ki, her geçen yıl temiz enerji için kazanımlar elde ediyor. Ancak Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin 1,5°C Küresel Isınma Özel Raporu’na göre, bilim insanlarının iklim değişikliğinin en kötü, en ölümcül etkilerinden kaçınmak istiyorsak yapmamız gerektiğini söylediği, 2030’dan önce küresel karbon emisyonlarını 2010 seviyelerinin en az yüzde 45 altına düşürme hedefini karşılamak için daha hızlı hareket etmeliyiz. İklim değişikliği ile mücadele hedeflerine ulaşmalıyız.

Bununla birlikte mut verici işaretler var. Rüzgar ve güneş, elektrik üretiminde giderek daha büyük paylara sahip olmaya devam ediyor. 2021’de rüzgar ve güneş dünya çapında rekor seviyede %10 elektrik üretti. NRDC, temiz enerji ve nükleerin on yılın sonuna kadar ABD elektriğinin %80’ine kadarını karşılayabileceğini belirtiyor. Ayrıca bu dönüşüm gerçekleşirken, otomobil üreticileri ve hükümetler, yollardaki araçların çoğunun sıfır emisyon üreteceği bir geleceğe hazırlanıyor. Bu çalışmalar, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında büyük önem taşıyor.

Dijital sağlık ve teletıp teknolojileri

0

Dijital sağlık ve teletıp kavramları sıklıkla birbirinin yerine kullanılıyor. Ancak birbirlerinden farklı kavramlar. Her ikisi de sağlık hizmetleri için teknolojiyi kullanmaya odaklanıyor. Ancak farklı hedefleri ve yaklaşımları var. Dijital sağlık ve teletıp arasındaki üç temel fark şunlardır:

Tele tıp, tıbbi bakımı uzaktan sunmak için teknolojiyi açıkça kullanan dijital sağlığın bir alt kümesidir. Buna video konsültasyonları, hayati belirtilerin uzaktan izlenmesi ve diğer sanal bakım biçimleri dahil olabilir. Teletıp, genellikle ruh sağlığı danışmanlığı ve acil bakım gibi durumlar için kullanılıyor. Tele tıp ve dijital sağlık uygulamaları bu bağlamda oldukça işlevseldir.

Dijital sağlık ve teletıp farkı

Dijital sağlık ise cihazlar, mobil sağlık uygulamaları, elektronik sağlık kayıtları gibi teknolojileri kapsıyor. Bu, bakımı kolaylaştırıyor ve hasta katılımını iyileştiriyor. Ayrıca veri odaklı karar almayı kolaylaştırmak için teknolojiden yararlanarak genel sağlık sonuçlarını iyileştirmeyi amaçlamaktadır.

Dijital sağlık ile tele tıp arasındaki bir diğer önemli fark, hasta katılımına odaklanmalarıdır. Tele tıp öncelikli olarak uzaktan tıbbi bakım sağlamaya odaklanırken, dijital sağlık hastaları bakımlarına dahil etmeyi vurgular . Bu, hastaların sağlık bilgilerine erişmelerini, ilerlemelerini izlemelerini sağlıyor. Ayrıca bakım ekipleriyle iletişim kurmalarını sağlayan hasta portalları gibi araçları içerebiliyor. Dijital sağlık teknolojileri ayrıca genellikle sağlıklı davranışı ve kronik rahatsızlıkların kendi kendine yönetimini teşvik eden özellikler içerir.

Son olarak, dijital sağlık ve tele tıp, sağlık sistemleriyle entegrasyon düzeyleri bakımından da farklılık gösterir . Tele tıp, genellikle sağlık hizmeti sağlayıcıları tarafından, çoğunlukla teknoloji satıcılarıyla ortaklık halinde, bağımsız bir hizmet olarak sunuluyor. Öte yandan, dijital sağlık ve tele tıp konularında yapılan entegrasyon çalışmaları, genellikle doğrudan sağlık sistemlerine entegre ediliyor.

Yapay zeka destekli müşteri deneyimi çözümleri

0

Üretken yapay zeka, müşterileri daha kusursuz bir deneyimle nasıl memnun edebiliyor. Ayrıca kuruluşun üretkenliğini artırıyor. Böylelikle self servis, insan temsilcileri ve iletişim merkezi operasyonları iyileşiyor.

Yapay zeka destekli müşteri deneyimi

Yapay zeka destekli müşteri deneyimi sistemlerinin birkaç önemli faydası var. AI araçlarının temel faydalarından biri, müşterinin davranışına ilişkin değerli içgörüler sunması. Ayrıca bunları elde etmek için makine öğrenimi algoritmalarını kullanıyor. Teknoloji, şirketin bir müşterinin ilgi alanlarını ve tercihlerini izleyerek daha sonra önerileri uyarlamasına olanak tanır. Bu özel yaklaşım, müşteri sadakatini ve satış dönüşümlerini artırabiliyor.

Teknoloji geliştikçe AI destekli sohbet robotları popülerlik kazanıyor. AI yönlendirme artık belirli bir müşterinin neden yardım için ulaştığını tahmin edebiliyor. Sohbet robotları,   günün herhangi bir saatinde sorulara hızlı yanıtlıyor. Basit sorunları çözme yolları arayan müşteriler için iletişim merkezi görevi görmek üzere konuşma AI’sını kullanıyor.

Çevrimiçi, mağaza içi, mobil ve sosyal medya dahil olmak üzere birden fazla kaynaktan gelen verileri entegre edebilmesidir. Bu, müşterilere kanallar arasında istedikleri zaman kesintisiz geçiş yapma seçeneği sunar ve onları işletmeyle etkileşimde tutma olasılığı daha yüksektir. Müşteriler birçok farklı şekilde ve birçok farklı kanaldan geri bildirim sağlar. Yapay zeka, bu geri bildirimdeki metni analiz edebiliyor. Ayrıca duygu analizi yoluyla duyguyu belirleyebiliyor. Bu eylem, bir işletmenin müşterilerini daha derin bir düzeyde anlamasına ve bir müşterinin bir ürün hakkında nasıl hissettiğini gerçekten anlamasına yardımcı olabilir.

Günümüzde müşteriler gerçek zamanlı eylem bekliyor ve AI ile bir işletme müşteri yolculuğunu anında değiştirebiliyor. AI araçları bir web sitesinin içeriğini, müşterinin o anda aradığı şeyle daha uyumlu ürünleri vurgulayacak şekilde ayarlayabiliyor. Müşteri deneyimine yapay zeka eklemek, müşteri ilişkileri yönetimi  (CRM) sistemlerini  iyileştirebiliyor. Yapay zeka destekli bir CRM , veri girişi ve potansiyel müşteri puanlaması gibi görevleri otomatikleştirebilir ve satış temsilcilerinin hangi potansiyel müşterilerin dönüşüm olasılığını tahmin etmesine yardımcı olabiliyor. Bu, satış ekiplerinin karar alma süreçlerini iyileştirmelerine yardımcı olabiliyor.

Japonya, iki şehir arasına otonom kargo yolu kuracak!

Japonya, Tokyo ve Osaka arasındaki 500 kilometrelik mesafede bir otonom kargo yolu inşa ederek lojistik sektöründe devrim yaratmayı hedefliyor. Ülkede şoför eksikliğinin artmasıyla, hükümet bu duruma çözüm olarak 24 milyar dolarlık bu projeyi geliştirdi. Şoför çalışma sürelerini düzenleyen yasal değişiklikler nedeniyle şu anda yüzde 14 şoför açığı olan Japonya’da, bu oranın 2030’da yüzde 36’ya ulaşacağı ve ekonomiye 76 milyar dolarlık bir satış kaybı getireceği öngörülüyor. Bu durumun etkilerini hafifletmek ve büyüyen lojistik talebi karşılamak için insansız, karbon emisyonsuz bir otonom kargo sistemi planlanıyor.

Japonya, iki şehir arasına otonom kargo yolu inşa ediyor

Projenin ilk testleri 2027-2028 döneminde başlayacak ve 2034’te ilk fazın devreye alınması planlanıyor. Bu sistemde lojistik merkezlerine gelen koliler, otonom forkliftler tarafından 180 cm yüksekliğinde ve 110 cm² taşıma alanına sahip elektrikli otonom araçlara yüklenecek. Bu araçlar, üç şeritli yolda hareket edecek ve gerektiğinde orta şeritte bekletilerek hem lojistik merkezin iş yükünü azaltacak hem de kargonun bir kısmını geçici olarak depolayacak. Araçlar bekleme esnasında kablosuz şarj özelliğiyle enerji tedarikini sürdürecek, böylece daha küçük bataryalarla uzun menzil performansı sağlayacak.

Japonya, iki şehir arasına otonom kargo yolu inşa ediyor.

Bu sistem, hem lojistik operasyonları daha verimli hale getirecek hem de karbon emisyonlarını azaltacak. Ayrıca iş gücü talebini düşüreceği için azalan şoför sayısından kaynaklanan baskıyı hafifletecek. Sistem başarılı bulunursa, ülkenin diğer bölgelerine yaygınlaştırılarak internet satış platformlarının ve büyük lojistik merkezlerinin ağına entegre edilecek.

Tokyo’dan verilen siparişlerin otonom araçlarla Osaka’daki lojistik merkezine ulaştırılması bu teknolojinin bir parçası olacak; son aşamada kolilerin kapıya teslimi yine insanlar tarafından gerçekleştirilecek. Böylece 24 saat boyunca otomatik, hızlı ve çevre dostu bir dağıtım sistemi devreye girmiş olacak.

Uç bilişim (Edge computing) ve IoT geleceği

0

Edge bilişim, verileri kaynağına daha yakın işliyor. Böylelikle, gecikmeyi azaltıyor ve verimliliği artırıyor. Nesnelerin İnterneti’ni (IoT) devrim niteliğinde değiştiriyor. Bu paradigma değişimi, IoT sistemleri için daha hızlı karar alma yönünde etkiliyor. Ayrıca optimize kaynak kullanımı ve yüksek güvenlik sağlıyor. Geleneksel IoT kurulumlarında, cihazlar işleme için verileri merkezi bulut sunucularına iletir. Bu yöntem, özellikle gerçek zamanlı yanıtlar kritik olduğunda gecikmelere yol açabiliyor. Edge bilişim, verinin kaynağında veya yakınında veri analizini etkinleştiriyor. Anında karar almayı kolaylaştırarak ve merkezi sunuculardaki yükü azaltarak bu sorunu çözer.

Uç bilişim ve IoT çözümleri

Düşük Gecikme: Verilerin yerel olarak işlenmesi, endüstriyel otomasyon için hayati önem taşıyan daha hızlı yanıtları garanti eder.

Bant Genişliği Optimizasyonu: Verilerin yerinde analiz edilmesiyle yalnızca gerekli bilgiler buluta iletiliyor. Böylece bant genişliği korunuyor ve maliyetler düşürülüyor.

Gelişmiş Güvenlik: Yerel veri işleme, iletim sırasında veri ihlali riskini en aza indiriyor.

Edge bilişim pazarı önemli bir büyüme yaşıyor. 2020’de yaklaşık 4 milyar dolar değerindeydi. 2027’ye kadar %37,4’lük bileşik yıllık büyüme oranıyla (CAGR) 43,4 milyar dolara ulaşmasını bekliyoruz. Grand View Research’ün raporuna göre, uç bilişim pazarı büyüklüğü 2023 yılında 16,45 milyar dolardı. 2024’ten 2030’a kadar %37,9’luk bir bileşik yıllık büyüme oranıyla (CAGR) büyüyeceğini tahmin ediyoruz. Gerçek zamanlı veri işleme talebinin artması ve IoT cihazlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, uç bilişimin IoT ekosistemlerine entegrasyonunun genişlemesi bekleniyor. Bu evrim, çeşitli sektörlerde daha duyarlı ve verimli sistemlere yol açacak.

Vaka Çalışması: Akıllı Şehirler ve Trafik Yönetimi

Proje: Barselona’nın Akıllı Trafik Sistemi

Uygulama: Barselona şehri, kavşaklarda IoT özellikli kameralar ve sensörler kullanarak trafik akışını optimize etmek için uç bilişimi uyguladı. Bu sistem tıkanıklığı %25 oranında azalttı ve acil durum müdahale sürelerini %40 oranında iyileştirdi.

Detaylar:

Uç cihazlar, trafik sinyallerini dinamik olarak kontrol etmek için gerçek zamanlı trafik verilerini yerel olarak işler. Toplanan veriler daha sonra uzun vadeli şehir planlaması için merkezi sisteme gönderildi.

Çözüm

Edge bilişim, gecikme sorunlarına, bant genişliği kısıtlamalarına ve güvenlik endişelerine çözümler sunarak IoT ekosistemlerinin ilerlemesinde önemli bir rol oynamaya hazırdır. Sürekli gelişimi, veri işlemenin daha verimli, güvenli ve bağlı cihazların giderek artan taleplerine daha duyarlı olduğu bir gelecek vaat ediyor.

Trabzon’da içme suyundan elektrik üretimi başlıyor!

Trabzon’un Arsin ilçesinde, içme suyundan elektrik üretmeyi amaçlayan mikro/mini hidroelektrik santral projesi hayata geçiriliyor. TİSKİ’nin öncülüğünde ve TEMSAN tarafından geliştirilen HİDROTEM mini HES santrali teknolojisi kullanılarak, içme suyu isale hattından elde edilen suyla enerji üretimi hedefleniyor.

Trabzon’da içme suyundan elektrik üretimi resmen başlayacak

Elmaalan Mahallesi’nde kurulacak olan ve “Arsin İçme Suyu Maslak-1 Mikro HES” adı verilen proje, yıllık 3.885 GWh enerji üretme kapasitesine sahip olacak. Bu tesis, 0.610 MWm – 0.555 MWe kurulu gücünde planlanırken, toplamda 9,5 milyon TL’lik bir yatırımla tamamlanacak.

Trabzon'da içme suyundan elektrik üretimi resmen başlayacak.

Proje, DY2 su deposundan başlayarak 2.501,94 metrelik bir çelik boru hattı ile suyu türbinlere yönlendirip enerjiye dönüştürecek. Bu süreçte, Francis tipi türbinler kullanılacak ve 170 lt/s debiyle çalışacak. Üretilen enerji, otoprodüktör hücresi üzerinden ulusal elektrik şebekesine aktarılırken, su mevcut içme suyu hattına geri kazandırılacak. Böylece ne su tedarikinde bir kesinti olacak ne de hizmet akışı sekteye uğrayacak. Sistemin en dikkat çekici avantajlarından biri, içme suyu hattının normal işlevini koruyarak temiz enerji üretimine olanak sağlaması.

HİDROTEM mini HES, sadece içme suyu projelerinde değil, belediye isale hatları, su arıtma tesisleri, su depoları, deniz deşarj noktaları gibi alanlarda da kullanılabilecek şekilde tasarlanmıştır. İnşaat gerektirmeyen, kurulumu kolay bir yapıya sahip olan sistem, en düşük 0,5 kW’tan 1 MW’a kadar kurulu güç seçenekleri sunabiliyor. Bu, sistemin yaklaşık 200 evin elektrik ihtiyacını karşılayabileceği anlamına geliyor. Türkiye genelinde bu tip sistemler için 1.000 MW’tan fazla bir potansiyel olduğu tahmin edilmekte. Trabzon’da ve diğer şehirlerde uygulanmaya başlanan bu teknoloji, hem sürdürülebilir enerji kaynaklarını artırmayı hem de doğal kaynaklardan maksimum verim elde etmeyi amaçlıyor.

Bayraktar Kalkan DİHA 54. testini başarıyla tamamladı!

Türkiye’nin savunma sanayiinde öncü şirketlerinden Baykar tarafından geliştirilen Bayraktar Kalkan Dikey İniş Kalkışlı İnsansız Hava Aracı (DİHA), 54. test uçuşunu başarıyla tamamladı. Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar, Kalkan DİHA’nın uzun menzil haberleşme testi kapsamında 100 kilometrenin üzerinde iletişim menzilineulaştığını duyurdu.

Kalkan DİHA’dan önemli başarı

Bayraktar Kalkan DİHA, toplam uçuş süresini 175 saate çıkararak önemli bir dönüm noktasına ulaştı. Son test uçuşunda 8.000 feet irtifaya tırmanmayı başaran hava aracı, keşif ve istihbarat görevlerinde düşük maliyetli operasyonlar hedefleyen taktik bir platform olarak dikkat çekiyor. Bu başarısı, Bayraktar Kalkan DİHA için ciddi bir adımdı.

Teknik özellikler

Kalkan DİHA’nın öne çıkan teknik özellikleri şunlar:

  • Faydalı Yük Kapasitesi: 3 kilogram
  • Kanat Açıklığı: 5 metre
  • Operasyonel İrtifa: 8.000 feet
  • Servis Tavanı: 14.000 feet
  • Havada Kalma Süresi: 6 saat
  • Azami Kalkış Ağırlığı: 75 kilogram
  • Haberleşme Menzili: 100 kilometre

Hava aracı, Bayraktar Kalkan DİHA, hava aracı elektro-optik (EO) ve kızılötesi (IR) kamera modüllerilazer mesafe ölçer ve lazer işaretleyici gibi gelişmiş donanımlarla donatılmış durumda. Ayrıca, dijital veri ve video aktarımı sağlayan sistemleri sayesinde etkin bir haberleşme altyapısına sahip.

Üç farklı iniş opsiyonu

Bayraktar Kalkan DİHAdikey iniş, gövde üzerine iniş ve paraşütlü iniş olmak üzere üç farklı iniş modu sunuyor. Otonom kalkış, iniş ve yarı otonom seyir özellikleriyle donatılmış araç, hem yakıt motoru hem de elektrik motorlarıyla görev yapabiliyor. Bu özellikler, Bayraktar Kalkan DİHA’nın kullanımını oldukça esnek ve pratik hale getiriyor.

Baykar, Kalkan DİHA’nın keşif ve istihbarat görevlerinde etkin bir şekilde kullanılacağını ve savunma sanayii için yeni bir dönemin kapılarını aralayacağını belirtiyor.

Starlink, Los Angeles yangını için doğrudan hücresel bağlantı sunacak!

SpaceX‘in uydu internet birimi Starlink, T-Mobile ile iş birliği yaparak, Los Angeles’ta meydana gelen büyük yangınlar sırasında mağdurlara destek olmak amacıyla “doğrudan hücresel bağlantı” (Direct-to-Cell – DTC) hizmetini başlattı. Bu hizmet, özellikle yangınla mücadele sırasında iletişimin kesildiği bölgelerde kritik bir öneme sahip. Starlink, uydu üzerinden doğrudan acil durum mesajlaşmalarını, SMS ile uyarıları ve 911’e mesaj göndermeyi sağlıyor.

T-Mobile, altyapısının güçlendirildiğini ve ticari elektrik kesintilerinin etkisiyle devre dışı kalan istasyonların çoğunun yeniden hizmete girdiğini açıkladı. Ayrıca, bölgede devre dışı kalan yayın altyapısından etkilenen medya kuruluşları da Starlink aracılığıyla canlı yayın yapma imkanı buldu.

Starlink, Los Angeles yangınında doğrudan hücresel bağlantı sağlayacak.

Starlink’in DTC teknolojisi, sadece T-Mobile kullanıcıları için değil, bölgede bulunan herhangi bir kullanıcı için acil durum uyarıları ve tahliye bildirimlerini gönderebiliyor. Bu sistem, özellikle Android telefonların çoğu ve iPhone 14 serisi öncesi iPhone modelleriyle uyumlu. Ancak iPhone 14 ve sonraki modellerde, kullanıcılar Apple’ın Globalstar işbirliği sayesinde uydu üzerinden iMessage gönderebiliyor. Starlink ve T-Mobile, daha önce Milton ve Helene kasırgalarında da aynı teknolojiyi kullanmıştı. Bu teknolojinin üçüncü kez doğal afet sırasında devreye girmesi, acil durum iletişiminin hayati önem taşıyan alanlarda nasıl kritik olabileceğini bir kez daha gösteriyor.

T-Mobile, bu yeni hizmeti beta testine sunarken, Starlink ise yeni DTC özellikli uyduları fırlatarak ağını genişletmeyi planlıyor. Starlink’in bu tür hizmetlerle, çöken altyapıların yerini alarak doğal afetler sırasında iletişimi sürdürmeyi sağlaması, yardım süreçlerini hızlandırabilir ve daha geniş bir erişim imkanı sunabilir. Ancak şu anda Starlink Türkiye’de aktif değil ve ne zaman hizmet vereceğiyle ilgili bir açıklama yapılmamış durumda.

Casio, doğa dostu G-Shock Urban Utility serisini tanıttı!

Casio, sürdürülebilirliği ön plana çıkaran yeni G-Shock Urban Utility serisini tanıttı. Bu yeni koleksiyon, çevre dostu malzemeler ve yenilikçi üretim teknikleriyle dikkatleri üzerine çekiyor. G-Shock Urban Utility serisi, GD-010CE-5JF ve GA-010CE-2AJF modellerinden oluşuyor ve biyokütle plastik ile gıda atıklarından elde edilen doğal boyaların kullanımı ile üretildi. Bu saatler, hedefleyen tasarımıyla dikkat çekiyor.

Casio, doğa dostu G-Shock Urban Utility serisini duyurdu

Serinin ana bileşenlerinde kullanılan biyokütle plastik, sürdürülebilir malzemeler kullanılarak üretiliyor. Saatlerin kasa ve çerçeve bölümleri bu malzemeyle üretilirken, kayışlarında ise geri dönüştürülmüş Cordura ve PET iplikleriyle yapılmış CORDURA re/cor malzemesi kullanılıyor. Koleksiyonun dikkat çeken özelliklerinden biri de, FOOD TEXTILE teknolojisi ile gıda atıklarından elde edilen doğal boyalar kullanılması. Örneğin, GA-010CE modelinin kayışında kırmızı turptan, GD-010CE modelinde ise ekinezya özünden elde edilen boyalar tercih edilmiş.

Casio, doğa dostu G-Shock Urban Utility serisini duyurdu.

Teknolojik açıdan da oldukça gelişmiş olan Urban Utility serisi, verimli güç yönetimiyle 10 yıllık pil ömrü sunuyor. Karbon çekirdek koruma yapısıyla hafiflik ve dayanıklılık sağlarken, 200 metre derinliğe kadar su geçirmezlik özelliği taşıyor. Saatler ayrıca, gece görüşünü sağlayan LED aydınlatma, dünya saati gösterimi, kronometre, zamanlayıcı ve beş farklı alarm seçeneği gibi fonksiyonlarla da donatılmış. Neo Bright kaplama teknolojisi sayesinde karanlık ortamlarda dahi mükemmel görünürlük sağlanıyor. LCD ekranın okunabilirliğini artırmak için iğne geri çekme özelliği de bulunuyor.

G-Shock Urban Utility serisi, Ocak 2025’te satışa sunulacak ve fiyatları GD-010CE modeli için 110 dolar, GA-010CE modeli için ise 132 dolar olarak belirlenmiş. Bu yeni koleksiyon, Casio’nun çevresel sürdürülebilirlik vizyonunu teknolojik inovasyonla birleştiren önemli bir adım olarak öne çıkıyor.