Yapay zeka sayesinde 7 kat verimli rüzgar türbini geliştirildi!

İngiltere’de yapay zeka tarafından tasarlanan ve “Birmingham Blade” olarak adlandırılan dünyanın ilk kentsel rüzgar türbini, enerji verimliliğinde önemli bir devrim olarak tanıtıldı. EvoPhase ve KwikFab ortaklığıyla geliştirilen bu türbin, Birmingham gibi düşük rüzgar hızlarına sahip kentsel bölgelerde kullanılmak üzere tasarlandı. Yapay zeka tarafından oluşturulan 2.000’den fazla tasarım arasından seçilen nihai model, 3,6 m/sn gibi düşük rüzgar hızlarında bile çalışabiliyor. Bu, standart türbinlerin 10 m/sn hız gereksinimine kıyasla büyük bir avantaj sağlıyor. Ayrıca, çatı kurulumlarına uygun olacak şekilde kompakt ve hafif bir yapıya sahip olması, şehir içi kullanımı için ideal hale getiriyor.

Yapay zeka sayesinde 7 kat verimli rüzgar türbini tasarlandı

Türbinin geliştirilmesi sırasında EvoPhase’in yapay zeka sistemleri, doğal seçilimi simüle eden evrimsel bir tasarım süreci kullanarak birçok parametreyi eşzamanlı olarak optimize etti.

Yapay zeka sayesinde 7 kat verimli rüzgar türbini tasarlandı.
Yapay zeka sayesinde 7 kat verimli rüzgar türbini tasarlandı.

Bu yaklaşım, performans ve maliyet arasında geleneksel tasarım süreçlerinde ortaya çıkan tavizlerden kaçınmayı mümkün kıldı. EvoPhase’in baş teknoloji sorumlusu Leonard Nicusan, birkaç hafta gibi kısa bir sürede geniş bir tasarım yelpazesini analiz ederek üretim sürecini hızlandırdıklarını ve milyonlarca pound tasarruf sağladıklarını belirtti. Bu yöntem, geleneksel olarak yıllar sürebilecek bir sürecin kısa sürede tamamlanmasına olanak tanıdı.

Projenin ilk prototipi, KwikFab tarafından üretilen bir alüminyum model olarak Birmingham’da bir çatıya yerleştirilecek ve gerçek koşullar altında test edilecek. Birmingham Blade’in verimliliği, aynı bölgede kullanılan mevcut türbin tasarımlarına kıyasla 7 kat daha yüksek olarak ölçüldü. Bu, kentsel rüzgar enerjisi kullanımında önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Türbinin nihai ticari versiyonunun 2025 yılının sonlarında piyasaya sürülmesi planlanıyor ve enerji sektöründe sürdürülebilirlik ve verimlilik konularında önemli bir katkı sağlaması bekleniyor.

AWS Türkiye Genel Müdürü istifa etti!

0

Amazon Web Services (AWS) Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın, yaklaşık dört yıllık görev süresinin ardından şirketten ayrıldığını duyurdu. Aydın, ayrılığını kişisel LinkedIn hesabında yaptığı bir paylaşım ile kamuoyuna açıkladı. AWS’in Türkiye’deki büyümesine öncülük eden ve birçok yeniliğe imza atan Aydın’ın ayrılığı, teknoloji dünyasında dikkat çekti.

Paylaşımında AWS’nin Türkiye’deki dijital dönüşüm sürecinde oynadığı önemli role ve bu süreçte edindiği deneyimlere vurgu yapan Aydın ekip arkadaşlarına, iş ortaklarına ve müşterilere teşekkürlerini iletti. AWS’in global vizyonunu Türkiye’de uygulamaktan gurur duyduğunu belirtti ve bundan sonraki kariyerinde Türkiye’nin teknoloji dünyasında yeni hikayeler yazmaya devam edeceğini ifade etti.

Amazon Web Services (AWS) Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın
Amazon Web Services (AWS) Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın

AWS, Türkiye’de ne kadar önemli?

Amazon Web Services, dünya genelinde bulut bilişim alanında lider konumda olan bir teknoloji devi. Şirket bulut tabanlı altyapı hizmetleri sunarak bireysel kullanıcılardan büyük şirketlere kadar geniş bir müşteri yelpazesine hizmet veriyor.

AWS de düşük maliyetli veri depolama, uygulama geliştirme ve yapay zeka çözümleri gibi alanlarda müşterilerine güçlü araçlar sağlıyor. Türkiye’de ise dijital dönüşüm süreçlerinde firmaların yanındaki en güçlü oyunculardan biri oluyor.

Burak Aydın liderliğinde AWS Türkiye de yerel firmaların küresel teknoloji standartlarına uyum sağlamasına destek oldu. Aynı zamanda girişimciler ve start-up ekosistemi için sağladığı altyapı desteği ile inovasyonu teşvik etti. Özellikle e-ticaret, finans, sağlık ve üretim gibi sektörlerde AWS çözümleri, iş süreçlerinin modernleşmesinde önemli bir rol oynadı.

Gelecekte ne olacak?

Burak Aydın, açıklamasında kariyerine yeni bir yön verme kararı aldığını belirtirken, Türkiye’nin teknoloji dünyasında yeni projelerle yoluna devam edeceğinin sinyallerini verdi. AWS Türkiye’nin yeni lideri ise henüz açıklanmış değil. Ancak Aydın’ın ayrılığı sonrası şirket için bir dönemin sona erdiğini söyleyebiliriz.

Burak Aydın, açıklamasında şunları söyledi:

“Bugün, AWS Türkiye Genel Müdürü olarak üstlendiğim görevime veda ederken, bu yolculuğu birlikte yürüdüğüm tüm ekip arkadaşlarıma, iş ortaklarımıza ve müşterilerimize yürekten teşekkür ediyorum.

Son dört yıl, hem AWS’in Türkiye’de büyümesine liderlik ettiğim hem de Türkiye’deki dijital dönüşümün büyümesine tanıklık ettiğim, ilham verici bir süreç oldu. Bu süre boyunca yenilikçilik, teknoloji ve ekip çalışmasının şirketlerin ve ülkenin teknoloji ekosistemini nasıl dönüştürebileceğini deneyimleme fırsatım oldu.

AWS’nin global vizyonunu Türkiye’de hayata geçirirken, güçlü bir ekip ve destekçi bir topluluğun parçası olmaktan büyük bir gurur duydum. Hep birlikte sadece teknolojiyi değil, insanlar ve kurumlar için yeni fırsatları da şekillendirdik.

Yolculuğumuzun farklı yollarda kesişmeye devam edeceğine inancım tam. Bundan sonra da Türkiye’nin teknoloji dünyasında yeni hikayeler yazmaya çalışacağım.

Gelecek, yeniliklerle dolu olsun!”

Türkiye’de tam otonom araçlara özel yönetmelik geldi

0

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından bugün Resmi Gazete’de yayımlanan 32739 sayılı Tam Otonom Araçların Otonom Sürüş Sistemine İlişkin Motorlu Araçların Tip Onayı Hakkında Yönetmelik, Türkiye’de tam otonom araçların kullanımına yönelik yasal ve teknik altyapıyı düzenliyor.

Burada tam otonom araçların belirli teknik gerekliliklere uygun olarak üretimi, test edilmesi, onaylanması ve piyasaya sunulması için gereken usul ve esasların tanımlandığını görüyoruz. Belirtilene göre bu düzenleme Avrupa Birliği’nin 2022/1426 sayılı tüzüğü temel alınarak hazırlanmış olup, Türkiye’de M ve N kategorisindeki tam otonom araçların otonom sürüş sistemlerinin standartlarını belirliyor.

Daha önce otonom araçlarla ilgili Türkiye’de ayrıntılı bir yasal düzenleme bulunmuyordu. Araç üreticileri Avrupa Birliği standartlarına dayalı onay süreçlerine tabi olsa da tam otonom araçlar için özel test prosedürleri ve teknik gereklilikler belirlenmemişti.

Bu yönetmelik özellikle tam otonom araçlar için hazırlanmış test ve onay süreçlerini içeriyor. Artık bir araç otonom sürüş sistemiyle geliyorsa bu sistemlerin belirlenen kriterlere uygunluğunu göstermek için tip onayı alması gerekiyor.

Yönetmelik, tam otonom araçların kullanım alanlarını ve bu alanlara ilişkin detayları net şekilde açıklıyor. Belirlenen kategorilere göre tam otonom araçlar üç ana kullanım senaryosunda değerlendiriliyor: İnsan ve mal taşımacılığı için belirlenmiş alanlarda kullanılan araçlar, sabit güzergahlar arasında çalışan araçlar ve belirli otoparklarda otonom park sistemiyle araç park edebilen araçlar.

Bu araçlar otonom sürüş sırasında tüm dinamik sürüş görevlerini yerine getiriyor. Örneğin hızlanma, frenleme, şerit takibi, çevresel nesneleri algılama ve gerektiğinde risk azaltma manevrası yapma gibi işlemler tamamen sistem tarafından gerçekleştiriliyor.

Yeni düzenlemeyle araç üreticileri için teknik gereklilikler ve test prosedürleri ayrıntılı bir şekilde tanımlanıyor. Üreticiler otonom sürüş sistemiyle gelen araçlarının güvenliğini ve performansını kanıtlamak için belirli testlerden geçmek zorunda kalıyor. Ayrıca araçların sahada kullanım sırasında da izlenmesi gerekiyor.

Sistemlerin performansı düzenli olarak raporlanıyor ve herhangi bir arıza ya da sistem hatası durumunda uygulanacak prosedürler belirlenmiş durumda. Örneğin otonom araçlarda herhangi bir problem yaşandığında sistemin minimum risk durumu olarak tanımlanan güvenli bir durma pozisyonuna geçmesi gerekiyor.

Yönetmelik otonom sürüş sisteminin çalışabileceği sınırları ve bu sistemin hangi koşullarda nasıl çalışacağını da açıklıyor. “Operasyonel tasarım alanı” adı verilen bu sınırlar, sistemin çalışabileceği coğrafi, çevresel ve saat dilimlerini içeriyor.

Örneğin bir sistem yalnızca şehir içi yollar için tasarlanmışsa sistemin bu alanın dışında çalışmaması gerekiyor. Ayrıca araç içi operatörlerin ve uzaktan müdahale operatörlerinin görevleri de detaylandırılmış durumda. Araç içi operatör aracı manuel olarak sürmese bile otonom sistemi başlatmak, durdurmak veya sistemin önerdiği manevraları onaylamak gibi görevlerde bulunabiliyor.

Tip onayı süreci de bu yönetmelikle birlikte netleşti. Üreticiler araçların otonom sürüş sistemleri için belirlenen teknik özelliklere uygun olduğunu kanıtlamak için başvuru yapacak. Ardından araçlar Avrupa Birliği standartlarına uygun olarak test edilip onaylanacak.

Tip onay kuruluşları bu süreçte araçların gerekli standartları karşılayıp karşılamadığını değerlendirecek. Ayrıca otonom sürüş sistemleriyle ilgili yazılımlar için ayrı bir tanımlama sistemi oluşturuluyor. Bu sayede her aracın otonom sürüş sistemi ilgili yazılım özellikleriyle birlikte izlenebilecek.

Resmi Gazete’de yayınlanan 32739 sayılı yönetmelik için burayı tıklayabilirsiniz.

Tam otonom – FSD desteği bulunan Tesla deneyimimizi de burayı veya aşağıdaki bağlantıyı tıklayarak izleyebilirsiniz.

Türkiye’nin ilk dijital askeri CENGAVER ortaya çıktı!

0

Türkiye’nin ilk dijital askeri olarak tanımlanan CENGAVER, HAVELSAN tarafından sahaya çıkmaya hazır hale getirildi. Bu yenilikçi sistem, askeri personelin ekip içi ve çevresel farkındalığını artırmayı hedefleyen giyilebilir alt sistemlerle donatılmış bir proje olarak dikkat çekiyor. Özellikle Geleceğin Askeri 2024 etkinliğinde ilgi gören CENGAVER, uzun süredir devam eden çalışmaların bir ürünü olarak yüksek teknolojiyle sahada görev alacak. Projenin temelinde, geleneksel askeri yeteneklerin kablolu ve kablosuz haberleşme ağıyla desteklenerek dijitalleşmesi yatıyor.

Türkiye’nin ilk dijital askeri CENGAVER sahaya çıkıyor

CENGAVER’in sunduğu en önemli özelliklerden biri, ultra geniş bant (UWB) teknolojisi sayesinde GPS’in çalışmadığı alanlarda bile hassas konum belirleme kabiliyetidir. Sistem, askerlerin iç mekanlarda 1 metre, dış mekanlarda ise 6 metre hassasiyetle konumlarını tespit ederken, aynı zamanda takım arkadaşlarıyla iletişim ve komuta merkeziyle veri paylaşımı sağlar. Bu sayede sahadaki her asker hakkında anlık bilgiye ulaşılabilir. Ayrıca, CENGAVER’in bir diğer öne çıkan yönü, giyilebilir teknolojilerle donatılmış olmasıdır. Askerlerin sağlık durumu, akıllı saat aracılığıyla sürekli olarak takip edilir. Kan oksijen seviyesi, kalp ritmi, vücut sıcaklığı ve hareket durumu gibi veriler anlık olarak toplanarak yorgunluk, stres ya da yaralanma durumları tespit edilir ve gerekli müdahalelerin hızla yapılması sağlanır.

Minimalist bir tasarıma sahip olan CENGAVER, sahadaki askerlerin hareket kabiliyetini sınırlamamak adına az sayıda sensörle maksimum verim almayı hedefler. Proje ekibi, yalnızca bir akıllı saat aracılığıyla çok sayıda ihtiyacı karşılayabilecek bir çözüm sunmayı amaçlıyor. Sistemin prototipinin hazır olduğunu ve operasyonel testlerden geçtiğini belirten HAVELSAN, kullanıcı ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak nihai ürünü şekillendirmeyi planlıyor. Ayrıca, sistemin sadece askeri alanda değil, itfaiye, polis ve sağlık gibi sivil alanlarda da kullanılabilir şekilde tasarlandığı ifade ediliyor.

CENGAVER’in sahip olduğu modüler yapı, artırılmış gerçeklik desteği, platform bağımsız çalışma yeteneği ve mevcut sistemlerle entegrasyon kapasitesi, projenin esnek ve genişletilebilir bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Geliştiriciler, her kademedeki kullanıcıya özel bilgi erişimi sunarak müşterek durumsal farkındalık sağlamayı hedefliyor. Bu yerli ve milli teknoloji, savunma sanayisindeki bağımsızlık hedefine yönelik önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.

Samsung Galaxy S24 satışları beklentileri aşıyor!

0

Samsung, amiral gemisi Galaxy S serisiyle başarılarına bir yenisini daha ekledi. Yeni gelen raporlara göre, Galaxy S24 serisi, çıkışından bu yana 31 milyon adet satarak Galaxy S23 serisine göre yüzde 17’lik bir artış sağladı. Ekim 2024itibarıyla serinin en çok satan modeli, 14.65 milyon adetle Galaxy S24 Ultra oldu. Diğer modellerden Galaxy S24, 10.94 milyonGalaxy S24 Plus ise 6.27 milyon adet satışa ulaştı. Bu satış rakamları Samsung Galaxy S24 satışları açısından büyük bir başarı olarak öne çıkıyor.

Aynı dönemde Samsung Galaxy S23 serisi 27 milyon adet satmış, S23 Ultra 12.6 milyonS23 Plus 4.97 milyon ve S23 9.69 milyon satış rakamına ulaşmıştı. Yeni serinin özellikle Ultra modeli, hem güçlü özellikleri hem de yenilikçi tasarımıyla tüketicilerin ilk tercihi haline geldi. Samsung Galaxy S24 satışları, özellikle Ultra modelinin tercih edilmesiyle artmaya devam ediyor.

Katlanabilir telefon satışlarıda yükselişte

Samsung’un Galaxy Z Fold 6 ve Galaxy Z Flip 6 modelleri de güçlü bir performans sergiledi. Z Fold 6, 1.81 milyonZ Flip 6 ise 2.47 milyon adet satarak şirketin katlanabilir telefon satışlarında yüzde 9’luk bir artış sağladı. Geçen yılın modellerinden Z Fold 5, 1.44 milyonZ Flip 5 ise 2.51 milyon satmıştı. Özellikle Flip modelleri, kompakt tasarımı ve şık görünümüyle dikkat çekmeye devam ediyor.

Galaxy S25 serisi yolda

Samsung’un bir sonraki amiral gemisi Galaxy S25 serisi22 Ocak 2025 tarihinde tanıtılacak. Serinin, performans çıtasını daha da yukarı taşıyacak Snapdragon 8 Elite işlemciyle geleceği belirtiliyor. Samsung’un yeni serisi, merakla beklenirken şirketin pazar payını daha da artırması bekleniyor. Samsung Galaxy S24 satışları ele alındığında, yeni serinin de büyük bir ilgi görmesi bekleniyor.

Samsung, amiral gemisi ve katlanabilir telefon satışlarındaki başarısıyla mobil teknoloji sektöründe liderliğini pekiştiriyorGalaxy S25 serisinin, bu başarıyı nasıl daha ileri taşıyacağı ise şimdiden büyük bir merak konusu, özellikle Samsung Galaxy S24 satışlarıyla elde edilen başarı sonrasında.

Uber, abonelik hizmetiyle FTC’nin radarına girmeyi başardı!

Bloomberg’in haberine göre, bazı müşteriler, Uber tarafından otomatik olarak bu hizmete kaydedildiklerini ve üyeliklerini iptal etmenin gereksiz şekilde zorlaştırıldığını iddia etti. Bu şikayetlerin ardından FTC, yılın başında bir soruşturma başlattı.

Uber, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, üyelik iptal sürecinin hem yasalara hem de kullanıcı dostu tasarım ilkelerine uygun olduğunu savundu. Şirket, müşterilerin Uber One aboneliklerini yalnızca birkaç adımda, 20 saniyeden kısa bir sürede sonlandırabildiğini belirtti. Uber yetkilileri, hizmetlerini geliştirmeye devam ettiklerini ve kullanıcı deneyimini ön planda tuttuklarını ifade etti.

Ancak FTC, özellikle abonelik hizmeti sunan şirketlerin, kullanıcıların bu tür hizmetleri iptal etmesini kolaylaştırmasını talep ediyor. Bu bağlamda, Ekim ayında “tıklayarak iptal et” (click-to-cancel) kuralı olarak adlandırılan yeni bir düzenlemeyi yürürlüğe koydu. Bu düzenleme, streaming platformlarından spor salonu üyeliklerine kadar pek çok sektörü etkiliyor. Ancak bu yeni kural, bazı şirketlerin hukuki itirazlarına maruz kaldı ve şu anda yasal bir süreçten geçiyor.

FTC’nin yeni yaklaşımı ve Uber’in durumu

FTC’nin bu tür durumlarda genellikle kullanıcı şikayetlerini esas alarak hareket ettiği biliniyor. Komisyon, son yıllarda tüketicileri korumak için özellikle dijital platformların abonelik modellerine odaklanmış durumda. FTC’nin temel argümanı, aboneliklerin kolayca başlatılmasına rağmen, iptal süreçlerinin genellikle karmaşık ve caydırıcı olması.

Şirket, bu tür iddialara karşı kendisini savunsa da, FTC’nin önceki soruşturmalarda şirketlere büyük cezalar uyguladığı biliniyor. FTC’nin daha önceki davalarında, müşterilere hizmet iptalini zorlaştırdığı kanıtlanan şirketler yüksek tazminatlar ödemek zorunda kalmıştı. Bu bağlamda, Uber’in Uber One hizmetine yönelik iddiaların nasıl sonuçlanacağı sektör tarafından yakından takip ediliyor.

Uber’in FTC ile yaşadığı bu ilk gerilim değil. Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazandığı günlerde, FTC’nin Uber’den büyük bir para cezası içeren bir anlaşma talep ettiği bildirilmişti. Şirketin avukatları, bu talepleri “aşırı” olarak nitelendirmiş ve anlaşmaya yanaşmamıştı. O dönemde de FTC’nin Uber’e yönelik eleştirileri, şirketin müşteri verileri ve kullanıcı güvenliği konusundaki politikalarına odaklanmıştı.

Tüketici hakları ve dijital platformlar

Uber One örneği, dijital abonelik sistemlerinin tüketici hakları açısından ne kadar dikkatle ele alınması gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. FTC, dijital hizmet sağlayıcılarının, kullanıcıların üyeliklerini iptal etmelerini engelleyen ya da caydırıcı hale getiren uygulamalardan kaçınmasını sağlamak için baskıyı artırıyor.

Bu soruşturmanın sonucunda Uber’in nasıl bir karar alacağı ve FTC’nin uygulayacağı olası yaptırımlar, sektörde emsal teşkil edebilir. Dijital hizmet sağlayıcılarının, kullanıcı dostu politikalar geliştirmek ve şeffaflığı artırmak zorunda kalacağı bir döneme giriliyor gibi görünüyor. Uber’in, hem düzenleyicilerin hem de tüketicilerin beklentilerini karşılayacak bir yaklaşım benimseyip benimsemeyeceği merakla bekleniyor.

Bu süreç, dijital abonelik hizmetlerinin geleceği ve kullanıcı haklarının korunması açısından önemli bir sınav olarak görülüyor.

GeForce RTX 50 serisinin çıkış tarihi belli oldu

1

Nvidia’nın merakla beklenen GeForce RTX 50 serisi ekran kartlarının çıkış tarihi ile ilgili yeni bilgiler ortaya çıktı. Inno3D’nin Brezilya temsilcisi, YouTube’da gerçekleştirilen özel bir canlı yayın sırasında yaptığı açıklama ile teknoloji dünyasında heyecan yarattı. RTX 50 serisinin çıkışıyla ilgili paylaşılan bu bilgiler, CES 2025 etkinliğiöncesinde kartların üretim aşaması hakkında ipuçları verdi.

RTX 5090 ve RTX 5080 için Ocak 2025 işaret edildi

GeForce RTX 50 serisinin resmi tanıtımı, 7 Ocak 2025’te CES 2025 kapsamında gerçekleşecek. Nvidia’nın yeni nesil ekran kartı serisinde sahneye çıkacak ilk modeller ise RTX 5090 ve RTX 5080 olacak. Daha önceki sızıntılarda Nvidia’nın tüm kaynaklarını bu seriye yönlendirdiği bilgisi paylaşılmıştı.

“Üç hafta içinde” çıkış iddiası düzeltildi

Canlı yayında Inno3D temsilcisi, RTX 5090’ın “üç hafta içinde” piyasaya sürülebileceğini belirtse de bu açıklamayı kısa süre sonra düzeltti. Temsilci, kartların resmi duyurusunun CES 2025’te yapılacağını vurguladı. Ancak bu açıklama, RTX 5090’ın seri üretime geçtiğini ve test amaçlı örneklerin Inno3D gibi iş ortaklarına ulaşmış olabileceğinidüşündürüyor.

Sızdırılan lansman takvimi

Daha önce paylaşılan sızıntılara göre GeForce RTX 50 serisinin çıkış takvimi şu şekilde sıralanıyor:

  • RTX 5090 ve RTX 5080: Ocak 2025
  • RTX 5070 Ti ve RTX 5070: Şubat 2025
  • RTX 5060 Ti ve RTX 5060: Tahmini Mayıs 2025

Nvidia’nın yeni serisi, masaüstü sistemlerin yanı sıra dizüstü bilgisayarlar için de modeller sunacak. Ancak dizüstü varyantlarının çıkış tarihleri henüz netlik kazanmış değil.

GeForce RTX 50 serisi, Nvidia’nın yeni nesil Blackwell mimarisiyle geliştiriliyor. Kartlar, DLSS 4.0yüksek TGP (Toplam Grafik Gücü) değerleri ve yeni nesil PCB teknolojisi ile dikkat çekiyor. Bu teknolojiler, VRAM ile GPU arasındaki sinyal bütünlüğünü artırarak performans ve verimlilikte büyük bir sıçrama sağlayacak.

GeForce RTX 50 serisi hakkında daha fazla detay, CES 2025 etkinliğinde ortaya çıkacak. Nvidia’nın bu yeni nesil ekran kartları, teknoloji dünyasında şimdiden büyük bir merakla bekleniyor.

Intel’den yeni nesil ekran kartı hamlesi!

0

Intel, masaüstü ekran kartı pazarındaki iddiasını sürdürmek için hazırladığı yeni nesil “Battlemage” serisini tanıtmaya hazırlanıyor. Arc Alchemist serisiyle pazara giriş yapan şirket, şimdi de Battlemage ailesini kullanıcılarla buluşturmaya hazırlanıyor. Intel’den yeni nesil ekran kartı serisinin tanıtım tarihi ve teknik detaylarıyla ilgili ilk bilgiler sızdırıldı.

3 Aralık’ta tanıtım bekleniyor

Son sızıntılara göre IntelBattlemage serisi ekran kartlarını 3 Aralık 2024 tarihinde resmi olarak duyuracak. Bu tarih, Intel’i hem NVIDIA’nın GeForce RTX 50 serisinden hem de AMD’nin Radeon RX 8000 serisinden önce sahneye çıkarıyor. Intel’den yeni nesil ekran kartı bekleyen kullanıcılar tanıtımda ilk olarak Arc Battlemage B580 ve B570 modellerinin lanse edilmesini umuyor. Ayrıca, serinin “Limited Edition” modelleri de tanıtımda yer alacak.

Arc Battlemage B580 mzellikleri

Arc Battlemage B580’in teknik detayları büyük ilgi çekiyor:

  • Bellek: 12GB GDDR6

B580, performansıyla orta seviye ekran kartı pazarına iddialı bir giriş yapmayı hedeflerken, daha ekonomik bir seçenek olan B570 modeli için detaylar henüz netleşmiş değil. Ancak bu modelin, B580’e kıyasla daha düşük özelliklere sahip olması bekleniyor.

İnceleme ambargosu aralık ayında kalkacak

yeni nesil ekran kartı modelleri olan Battlemage ekran kartları, tanıtımdan kısa bir süre sonra incelemeye açılacak. Kullanıcılar, 12-13 Aralık itibarıyla hem Intel’in kendi modellerini hem de iş ortaklarının özel tasarımlarını detaylı şekilde görme fırsatı bulacak.

Üst seviye modeller yolda

Intel’in daha üst seviye Battlemage modelleri ise 2024 yılında duyurulabilir. Ancak bu modellerle ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmış değil.

Intel, yeni Battlemage serisiyle ekran kartı rekabetinde iddiasını artırmayı hedeflerken, kullanıcılar şimdiden yeni seriyi merakla beklemeye başladı. Intel’den yeni nesil ekran kartı lansmanını kaçırmak istemeyen teknoloji tutkunları, merakla bekliyorlar.

Sürdürülebilir moda: Teknoloji ile değişen trendler

0

Dünya çapında hazır giyim sektörü, 2022 yılında tahmini olarak 92 milyon ton tekstil atığı üretti. Bu yeni moda, bu atığı azaltmayı hedefliyor. Giyim üretimi ve taşımacılığı, küresel CO2 emisyonlarının yaklaşık %10’unu oluşturmaktadır. Konvansiyonel giyim üretimi, kesim sürecinde kumaşın %21’ine kadar israfa yol açıyor. Aynı zamanda satılan kıyafetlerin %15-20’si satılamayan stokta israf oldu. Ayrıca satın alınan kıyafetlerin %60’ı ise sadece bir yıl sonra atılıyor. Bu yeni moda anlayışı, bu israfı azaltacak.

Teknoloji ile gelen sürdürülebilir moda

Tekstil endüstrisinin tedarik zinciri yalnızca karmaşık olarak tanımlanabiliriz. Bu da modanın tasarımcılar ve mühendisler için geçerliliğini zorlaştırır. Ancak yüzyıllar sonra, birçok kişi moda konusunda umut görüyor. Şu anda, politika yapıcılar, malzeme tedarikçileri, üretim operasyonları, dağıtımcılar ve müşteriler tarafından yönlendirilen artan verimlilik ve şeffaflık talebinde sismik bir değişim yaşıyoruz. Endüstrinin dikey olarak organize edilmesi, dijitalleşmeye bağlı. Bu yeni moda anlayışı için dijitalleşme önemlidir.

İleride, şirketlerin tekstil sektöründe rekabet edebilmeleri için dijital teknolojilerin ve kritik öneme sahip verilerin dağıtımından yararlanmaları gerekiyor. Yeni nesil tüketiciler devamlı şekilde üretilen ürünler istiyor ve bu talebi karşılamak için işletmelerin satın alma alışkanlıklarında değişiklik yaratıyor. Bu nedenle şirketler sürdürülebilir moda uygulamalarına yönelmeli.

Tam dijitalleşme, tedarik zincirlerini ve üretim süreçlerini şeffaf hale getiriyor. Böylece bulut tabanlı iletişim sistemleri aracılığıyla bakımı daha kolay hale getirerek tekstil üretiminde sürdürülebilirliği ve kaynak verimliliğini değiştirecektir. Yerel merkezler aracılığıyla talep üzerine üretimi açığa çıkarmak için dijitalleşme gereklidir. Bu, üretimi komşu topluluklara geri getirecek ve malzemelerin dünya çapında taşınmasının karbon ayak izini azaltacak, müşterilere, tasarımcılara ve markalara daha iyi hizmet verirken tasarım yinelemesi ve üretim süreci sırasında atığı azaltacaktır. Bu süreç, sürdürülebilir moda için büyük bir adımdır.

Dijital dönüşüm, dünya genelindeki paydaşlar arasındaki iş birliğini kolaylaştıran uçtan uca bir çözüm sağlıyor. Herkesin daha verimli ve nihayetinde daha karlı bir şekilde birlikte çalışmasını sağlar. Dijital varlıklara geçiş, daha otomatik bir iş akışı anlamına geliyor. Ayrıca doğruluğu artırıyor, maliyetleri düşürüyor ve ürün üretimini hızlandırıyor. Böylece sürdürülebilir moda hız kazanıyor.

Dijital kimliklerin geleceği

0

Çevrimiçi ortamda yaptığımız her şey iz bırakır. İsimler, adresler, tercihler, tüketim alışkanlıkları birlikte kim olduğumuz hakkında çok şey söyleyen bir veri bolluğudur.

Dijital ekosistemlerin hızla büyümesiyle, bireyler düşük güvenlikli dijital etkileşimlerle daha fazla miktarda kişisel veri paylaşıyor. Bu durumda, gizliliklerinden ve güvenliklerinden ödün veriyorlar. Ayrıca, çevrimiçi dünyada, bir kimliğin oluşturulması daha esnek hale geldi. Örneğin, bir kişi kendi adına çok fazla bürokrasi olmadan farklı e-postalar oluşturabilir, ancak bu kimliklerden hangisi güvenilir olabilir?

Dijital kimliklerin geleceği ve kullanımı

Bu anlamda, dijital kimlik çözümleri geliştirdiğimizde, kullanıcılara kişisel verilerine erişim hakkı verirken aynı zamanda bu verilere kimin erişebileceği konusunda karar hakları ve kimin eriştiği konusunda şeffaflık sağlayan, aynı zamanda gizliliği ve güvenliği garanti altına alan entegre mekanizmalar sunma fırsatına da sahibiz. Dijital kimlik, kim olduğumuzu kanıtlamanın bir yoludur. Verimlilik, maliyet düşürme, dolandırıcılığın önlenmesi ve daha az bürokrasi, güvenli bir dijital kimlik kullanmanın faydalarından bazılarıdır.

Kullanıcılar için günlük kolaylıkların yanı sıra, dijital kimlik müşteri ile şirket arasında güven oluşturmaya yardımcı olabilirken, aynı zamanda şirketlerin süreçlerini yürütme biçimlerini uyarlamalarına da olanak tanır. Müşteriyi tanımak, yalnızca dolandırıcılıkla mücadeleye yardımcı olan kuruluşlar için bir güvenlik önlemi değil, aynı zamanda en iyi kullanıcı deneyimini ve mümkün olan en iyi dijital yolculuğu sunmak için kendilerini yönlendirmenin bir yolu.

Ayrıca, dijital kimlik, gerçek anlamda dijital bir toplumun yaratılmasıyla ilgili küresel bir eğilimin parçasıdır. Dijital bir toplum, iyileştirmeye ve yeni ürün ve hizmetlerin yaratılmasına yol açacak. Müşterilerinin hayatlarını her gün daha verimli hale getirecek.

Dijital kimliğe katılan kullanıcı sayısı artıyor. Juniper Research’e göre, bu sayı önümüzdeki birkaç yıl içinde %50’den fazla artacak. Ayrıca 2022’de 4,2 milyardan 2026’da 6.5 ​​milyara çıkacak. Bu şekilde, hükümet hizmetlerine erişim muhtemelen bu yapıda önemli olacak.

Toplumun bir bütün olarak dijitalleşmesiyle dijital kimlik, birçok ülke tarafından giderek daha fazla tanınmakta. Avrupa Komisyonu, bu yıl tüm Avrupa vatandaşları için dijital bir kimlik önerisini duyurdu. Böylelikle tüm resmi belgelerin dijital bir cüzdan aracılığıyla saklanmasına ve yönetilmesine olanak sağladı.

Diyanet işleri başkanlığı, yapay zeka çağına hazırlanıyor

Diyanet İşleri Başkanlığı, dijitalleşen dünyaya uyum sağlamak ve dini hizmetlerin etkinliğini artırmak için yapay zeka teknolojilerini kullanmaya hazırlanıyor. Başkan Ali Erbaşdini konularda bilgi sunabilecek yapay zekâ destekli sohbet robotlarının geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Ankara’da 26-28 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilen ve “Dijitalleşen Dünyada Diyanet Hizmetleri: Etkililik-Verimlilik-Sürdürülebilirlik” temasıyla düzenlenen 7. Din Şûrası sona erdi. Şûra kapsamında dijitalleşme ve teknolojik dönüşüm, Diyanet hizmetlerinin geleceği açısından ele alındı. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, yaptığı kapanış konuşmasında yapay zeka tabanlı teknolojilerle güçlendirilmiş bir hizmet modeli için önemli açıklamalarda bulundu.

Diyanet işleri başkanlığı

Dijital dönüşüm ve entegre platform hedefi

Başkan ErbaşDiyanet hizmetlerinin kalitesini artırmak ve çağın gerekliliklerine uygun hale getirmek amacıyla dijital teknolojilerin kullanımını teşvik ettiklerini belirterek, şu ifadeleri kullandı:

“Diyanet hizmetlerinin kalitesini artırmak, modern teknolojilerle güçlendirmek ve dijital dönüşümünü hızlandırmak amacıyla çağrı merkezi, içerik takip ve yayın analiz sistemi, yapay zekâ asistanı gibi teknoloji destekli hizmetlerin sunumuna imkan veren yapay zeka tabanlı bütünleşik bir platform kurulmalıdır.”

Diyanet İşleri Başkanlığı, yurt içi ve yurt dışındaki birimlerini entegre ederek, vatandaşların dini bilgi ve danışmanlık ihtiyaçlarına anında cevap verebilecek bir çözüm merkezi oluşturmayı planlıyor. Bu merkez, fetva, dini rehberlik ve destek alanlarında uzman personel ile 7/24 hizmet verecek şekilde tasarlanacak ve çok dilli hizmet sunacak.

Diyanet işleri başkanlığı

Yapay zeka destekli sohbet robotları

Erbaş, yapay zeka teknolojilerinin, dini bilgiye erişimde önemli bir kolaylık sağlayacağını ifade ederek, sahih dini bilgileri sunacak ve kültürel hassasiyetleri gözeten chatbotların geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Kullanıcı deneyimini ön planda tutan bu dijital çözümlerin, büyük veri analitiği ve yapay zeka algoritmalarına dayalı olarak tasarlanması gerektiğini söyledi.

Bilgi ontolojisi ve semantik web teknolojileri

Başkanlık, ürettiği dini içerikleri modern bilgi teknolojileriyle yeniden yapılandırmayı planlıyor. Bu kapsamda bir “bilgi ontolojisi” oluşturulacak ve içerikler sistematik bir varlık ağına dönüştürülecek. Ali Erbaş, bu süreçte şu teknolojilere vurgu yaptı:

  • Doğal Dil İşleme (NLP): Dini metinlerin analiz edilmesi ve işlenmesi.
  • Semantik Web: Bilgilerin daha etkin bir şekilde düzenlenmesi ve paylaşılması.
  • Bağlantılı Açık Veri (Linked Open Data): İçeriklerin erişilebilir ve makine tarafından işlenebilir hale getirilmesi.

“Başkanlık tarafından sunulan içerikler, yapay zeka algoritmaları dikkate alınarak yeniden planlanmalı. Bu süreçte hem modern teknolojilere hem de sahih bilgiye dayalı bir yapı oluşturulmalıdır,” dedi Erbaş.

Hibrit çalışma modelinin avantajları

0

Hibrit çalışma modelleri, son yıllarda popüler bir konu haline geldi. Peki hibrit çalışma modeli tam olarak nedir ve neden bu kadar çok şirket buna yöneliyor?

Hibrit çalışma modeli

Bu yaklaşım, şirketlerin artan üretkenlik ve azalan maliyetler gibi uzaktan çalışmanın faydalarından faydalanmalarını sağlar. Ayrıca, yerinde çalışmayla birlikte gelen yüz yüze etkileşim ve iş birliğinin faydalarını da korur.

Hibrit çalışma modelinin başlıca faydalarından biri artan üretkenliktir. Çalışmalar, uzaktan çalışanların genellikle işyerindeki meslektaşlarından daha üretken olduğunu göstermiştir. Yakın zamanda yaptığım çalışma, uzaktan çalışanlarının görevleri ofiste çalışanlara göre hızlı ve az hatayla tamamlayabildiklerini buldu. Bu artan üretkenlik, karda önemli bir artışa yol açabiliyor.

Hibrit çalışma modellerinin bir diğer faydası da maliyetlerin düşmesidir. Çalışanlarının evden veya diğer uzak konumlardan çalışmasına izin veren şirketler büyük avantaj sağlıyor. Böylelikle ofis alanı, kamu hizmetleri ve diğer masraflardan tasarruf edebiliyor. Orta ölçekli BT hizmetleri şirketler, hibrit çalışma modeli uygulayarak ofis alanlarını yüzde 30 oranında azalttı. Bu durum, yılda 1.2 milyon dolar tasarruf ettiler.

Bu çalışma modelinin birçok faydası var. Ancak, şirketlerin başarılı olmak için aşması gereken bazı zorluklar da vardır. Başlıca zorluklardan biri, çalışan katılımını ve iş birliğini sürdürmektir. Çalışanlar uzaktan çalışırken, ofiste çalışırkenkiyle aynı düzeyde etkileşim ve iş birliğini sürdürmek zor olabiliyor. Bu zorluğun üstesinden gelmek için şirketler, uzaktan çalışanları ekibin geri kalanıyla bağlantıda tutmanın ve önemli kararlara ve tartışmalara dahil olmalarını sağlamanın yollarını bulmalıdır.

Bilişsel önyargılar, hibrit bir çalışma modelinin başarısını da etkileyebiliyor. Özellikle, izolasyon önyargısı yöneticilerin uzaktan çalışmanın potansiyel faydalarını hafife almasına neden olabilir. Ek olarak, kullanılabilirlik kestirimi yöneticilerin yüz yüze etkileşimin önemini abartmasına ve uzaktan çalışmanın faydalarını göz ardı etmelerine yol açabiliyor.

Bu önyargıları ortadan kaldırmak için şirketler anketler, yöneticilerle birebir görüşmeler ve odak grupları kullanarak uzaktan çalışanlar hakkında veri toplamalı ve üretkenliklerini, katılımlarını ve memnuniyetlerini takip etmelidir. Bunu yaparak, uzaktan çalışmanın faydaları hakkında daha doğru bir anlayış kazanabilir ve bu çalışma modelleri hakkında daha iyi bilgilendirilmiş kararlar alabilirler.

Havacılıkta elektrik dönemi başlıyor: Heart X1, 2025’te gökyüzünde!

Havacılık sektörü, çevre dostu bir geleceğe adım atarken, İsveç merkezli girişim Heart Aerospace önemli bir yeniliğe imza atıyor. Şirket, tamamen elektrikli ilk test uçağı olan Heart X1’in 2025 yılı başlarında ilk uçuşunu gerçekleştireceğini duyurdu. Bu gelişme, havacılık endüstrisinin karbon emisyonlarını azaltma hedefine yönelik büyük bir adım olarak değerlendiriliyor. Havacılıkta elektrik teknolojileri büyük önem taşımaktadır.

Elektrikli havacılığın yeni dönemi

Göteborg merkezli Heart Aerospace2019 yılında kurulduğundan bu yana 145 milyon dolarlık yatırım toplayarak bölgesel havacılığa yeni bir soluk getirme hedefiyle çalışıyor. Şirket, Heart X1 prototip uçağını 2025’in ilk çeyreğinde New York’un kuzeyindeki Plattsburgh Uluslararası Havaalanı’nda test edecek. Bu şekilde, havacılıkta elektrik kullanımı artacaktır.

Heart X1, gelecekte ticari uçuşlarda kullanılacak 30 yolcu kapasiteli ES-30 modeline benzer boyutlara sahip olacak şekilde tasarlandı. 32 metre kanat açıklığına sahip olan uçak, kısa mesafeli kalkış ve inişler için özel olarak optimize edilen yüksek torklu elektrik motorlarıyla donatıldı.

ES-30 modeliyle çevre dostu uçuş

Heart Aerospace’in geliştirdiği ES-30 modeli1.100 metre uzunluğundaki kısa pistlerden kalkış yapabiliyor ve tamamen elektrikli sistemle 200 kilometre sıfır emisyon menziline ulaşabiliyor. Ayrıca hibrit sistemi sayesinde bu menzil 800 kilometreye kadar çıkarılabiliyor. Şirket, özellikle ulaşımın kısıtlı olduğu topluluklara hizmet vermeyihedefleyerek cep havalimanlarına yönelik çözümler sunmayı planlıyor. Havacılıkta elektrik kullanan bu model, çevreye duyarlı bireyler için cazip hale gelmiştir.

Heart Aerospace, X1’in ardından 2026’da geliştirilmiş bir versiyon olan X2 modelini tanıtmayı ve bu uçakta “Bağımsız Hibrit İtki” sistemini test etmeyi planlıyor. Şirket, gerekli test ve sertifikasyon süreçlerinin ardından ES-30 temelli ticari uçuşları 2028 yılında başlatmayı hedefliyor.

Bu gelişmeler, havacılıkta elektrikli araçların yaygınlaşmasıyla sektörün karbon emisyonlarını azaltma hedefine ulaşmasında önemli bir kilometre taşı olarak görülüyor. Heart Aerospace’in yenilikçi çözümleri, bölgesel uçuşlarda çevre dostu bir gelecek sunmaya hazırlanıyor. Genel olarak, havacılıkta elektrik kullanımı hızla artmaktadır.

Uganda merkez bankasına siber saldırı: 16,8 milyon dolarlık kayıp!

Uganda’da siber güvenlik tarihine geçen bir olay yaşandı. Yerel medya organlarının bildirdiğine göre, Uganda Merkez Bankası’nın bilgi teknolojileri sistemine sızan “Waste” adlı hacker grubu62 milyar Uganda şilini (yaklaşık 16,8 milyon dolar) çaldı. Banka yetkilileri, olayla ilgili polisin başlattığı soruşturmayı beklediklerini açıkladı. Uganda merkez bankasına yapılan bu saldırı büyük yankı uyandırdı.

Saldırının detayları

Ülkenin önde gelen gazetelerinden New Vision, saldırının Güneydoğu Asya merkezli bir hacker grubu tarafından gerçekleştirildiğini ve çalınan paranın bir kısmının Japonya’ya transfer edildiğini öne sürdü. Habere göre, Merkez Bankası çalınan miktarın yarısından fazlasını geri almayı başardı. Ancak yetkililer, saldırıya ilişkin net bir açıklama yapmaktan kaçınıyor. Uganda merkez bankasına yönelik bu saldırı endişeleri artırdı.

Merkez Bankası, Reuters’a gönderdiği bir e-postada, “Konuyla ilgili polis raporunu bekliyoruz” ifadelerini kullandı. Uganda polisi ise henüz resmi bir açıklamada bulunmadı. Uganda merkez bankasına yapılan siber saldırı hakkında daha fazla bilgi bekleniyor.

Bağımsız gazete Daily Monitor, bankanın bazı çalışanlarının hacker grubuyla iş birliği yapmış olabileceğini iddia etti. Daha önce de Uganda’daki bankalarda benzer siber hırsızlık olaylarının yaşandığını hatırlatan gazete, bazı finans kurumlarının müşterilerini kaybetme korkusuyla bu tür olayları kamuoyundan gizlediğini belirtti.

Devlet başkanı’ndan talimat

Olayın ulusal çapta büyük yankı uyandırmasının ardından, Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni, kapsamlı bir soruşturma başlatılması talimatı verdi. Yetkililer, bu saldırının finansal kurumların dijital güvenlik altyapılarındaki zayıflıklara işaret ettiğini vurgularken, uzmanlar dijital güvenliğin güçlendirilmesi gerektiği konusunda uyarılarda bulundu.

Siber saldırı, Uganda’da finansal sistemin güvenilirliği konusunda yeni soruları gündeme taşırken, ülke genelinde ekonomik etkilerinin ne olacağı merakla bekleniyor. Uganda merkez bankasına yapılan bu saldırı, dijital güvenliğin önemini bir kez daha gözler önüne serdi.

Veri bilimi ve iş dünyasındaki rolü

0

Büyük veri olarak bilinen veri hacmi , yetenekli veri bilimi profesyonellerine olan talebin artmasına neden oldu. ABD Çalışma İstatistikleri Bürosu, veri bilimcilerinin istihdamının 2029’a kadar yüzde 15 artması bekliyor. Bu, tüm meslekler için yüzde dörtlük ortalamadan çok daha hızlı. Yine de, büyük verinin gücünden yararlanma için veri bilimcisi olmak gerekmiyor.

Veri bilimi ve iş dünyasındaki önemi

Verilere erişimi olan herkes faydalarından yararlanabiliyor. Veri bilimi, davranışlar ve süreçler hakkında bilgi edinme konusunda önemli. Büyük miktarda bilgiyi hızlı ve verimli bir şekilde işleyen algoritmalar yazmak da bunlardan biri. Hassas verilerin güvenliğini ve gizliliğini artırmak ve veri odaklı karar almaya rehberlik etmek için kullanılabiliyor.

Veri eksikliğinin olmadığı bir iş dünyasında, bunlardan nasıl anlam çıkarılacağını, bunlarda gezinmek için kullanılan terminolojiyi ve olumlu bir etki yaratmak için bunları nasıl değerlendireceğinizi bilmek kariyerinizde paha biçilmez araçlar olabiliyor. Veri bilimi, anlam çıkarmak ve analiz etmek için veri kümelerini oluşturma, temizleme ve yapılandırma sürecidir. Verileri analiz etme ve yorumlama eylemi olan veri analitiği ile karıştırılmamalıdır. Bu süreçler birçok benzerliğe sahiptir ve her ikisi de iş yerinde değerlidir.

Veri bilimcileri büyük verileri toplama ve analiz etme için SQL ve R kodlama dillerinde algoritmalar yazıyor. Doğru şekilde tasarlanıp kapsamlı bir şekilde test edildiğinde, algoritmalar insanların kaçırdığı bilgileri veya eğilimleri yakalayabiliyor. Ayrıca veri toplama ve analiz etme süreçlerini önemli ölçüde hızlandırabilirler. Örneğin, MIT’deki araştırmacılar tarafından oluşturulan bir algoritma, MRI taramaları gibi 3B tıbbi görüntüleri inceliyor. BUnlar arasındaki farkları bir insandan bin kat daha hızlı tespit etmek için kullanılabiliyor. Bu tasarruf edilen zaman sayesinde doktorlar, taramalarda ortaya çıkan acil sorunlara yanıt verebiliyor. Böylelikle potansiyel olarak hastaların hayatlarını kurtarabiliyor.

Müşterilerinizle ilgili veriler, alışkanlıkları, demografik özellikleri, tercihleri, istekleri ve daha fazlası hakkında ayrıntılar ortaya çıkarabiliyor. Müşteri verilerinin bu kadar çok potansiyel kaynağı varken, veri biliminin temel anlayışı, anlamlandırmaya yardımcı olabiliyor.

Örneğin, bir müşteri web sitenizi veya fiziksel mağazanızı her ziyaret ettiğinde, onun hakkında veri toplayabilirsiniz. Her kaynaktan gelen verilerin doğru olduğundan emin olmalısınız. Daha sonra, bunları veri toplama adı verilen bir süreçte birleştirmeniz gerekir . Bu, bir müşterinin e-posta adresini kredi kartı bilgileri, sosyal medya hesapları, satın alma kimlikleriyle eşleştirmeyi içerebiliyor. Verileri bir araya getirerek sonuçlar çıkarabilir ve davranışlarındaki eğilimleri belirleyebilirsiniz.

Blockchain ile tedarik zinciri yönetimi

0

Verimli şekilde işletilen gıda tedarik zincirleri, dünya genelindeki toplulukları ve hayatları olumlu etkileyebiliyor. Gerçek zamanlı izleme sürdürülebilirliği destekliyor. Gıda israfını önler ve çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) standartlarına uyumu sağlıyor. Tedarik zinciri boyunca iletişim, üreticilerin çabaları için adil bir tazminat kazanmalarına yardımcı olabiliyor. Sonuç olarak, gıdayı kaynaktan mideye kadar takip edebilmek, her yerdeki toplulukların sağlığını ve refahını iyileştiriyor.

Buna karşılık, gıda tedarik zinciri yönetimine geleneksel yaklaşım benimseyen şirketler verimlilik, güvenlik konusunda zorluklar yaşıyor. Sonuçlar, gıda israfından kontaminasyon nedeniyle ölüme kadar korkunç olabiliyor.

Blockchain ile tedarik zinciri

Sadece gıda tedarik zinciri yönetimini iyileştirmekle kalmayıp aynı zamanda dyaşam kalitesini de artırabilecek çözüm var. Blockchain teknolojisi, çok ihtiyaç duyulan şeffaflığı, izlenebilirliği ve gizliliği mümkün hale getiriyor. Ayrıca farklı taraflar arasında koordinasyonu sağlıyor. Böylelikle küresel tedarik zincirinde daha fazla gıda erişimi ve kalite iyileştirmeleri gerekiyor.

Günümüzün tedarik zinciri yönetimi yaklaşımının zorluklarını hisseden şirketlerden biri Silal’dır . Kalite ve tazeliğe olan bağlılığıyla bilinen tarım teknolojisi alanında yerleşik bir oyuncu olmasına rağmen, Silal’ın taze ürün bölümü olan Silal Fresh, tedarik zinciri boyunca ürünlerini izlemekte zorluk çekiyordu. İzlenebilirlikteki boşluklar, gıda kalitesiyle ilgili sorunların nereden kaynaklandığını gösteriyor. Bunu belirleme açısından gıda güvenliği açısından zorluklar yaratabiliyor.

Ürünler tedarik zinciri boyunca temas noktasından temas noktasına geçse bile, genellikle aralarında iletişim eksikliği olur. Aslında, tedarik zinciri liderlerinin %45’i yalnızca birinci kademe tedarikçilerine görünürlüğe sahip. Ayrıca yalnızca %7’si çok kademeli şeffaflığa sahip. Bu, tedarik zinciri esnekliğinin eksikliğine neden olur. Perakendecilerin yalnızca geleceklerini bilmedikleri için kesintileri tahmin etmelerini zorlaştırır. Ayrıca, öğeleri gerçek zamanlı olarak verimli bir şekilde takip edememe ve izleme olanağının olmamasının yanı sıra ürünlerin menşeini kanıtlama zorluğuna da yol açar. Takip eksikliği, kalite güvencesinin eksikliğine ve kapsamlı uyumluluk raporlamasının yapılamamasına neden olur. Son olarak, iletişim eksikliği, alt akış finansörlerinden kopuk kalan üst akış tedarikçileri için finansmana erişim eksikliğine neden olabilir.

Günümüz tedarik zincirinde, bilgi paylaşımı söz konusu olduğunda bir simetri eksikliği var. Yukarı akış tedarikçilerinin rekabet avantajını korumak için operasyonları, fiyatlandırma ve kaynakları hakkında bilgi saklama olasılığı daha yüksek olacaktır. Ancak, aşağı akış perakendecileri ürünleri ve malları hakkında bu bilgileri bilmek istiyor. Ne yazık ki, eski veri yönetim araçları genellikle bilgi paylaşımı üzerinde bu tür ayrıntılı kontrol sağlama yeteneğinden yoksundur.

Mobil oyunların psikolojik etkileri

0

Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte teknolojik cihazlar ve mobil oyunlar hem yetişkinler hem de gençler ve çocuklar için önemli hale geldi. Ayrıca birçok işlevi yerine getirdi. Neredeyse hepimiz teknolojik cihazlarımızı hem eğlence hem de ihtiyaçlar için sıklıkla kullanıyoruz, teknolojiyi hayatımıza entegre ediyor ve uyarlıyoruz. Teknolojinin hayatımızda bu kadar yaygın olmasıyla birlikte oyun oynama kavramı da yeni bir biçime geldi.

Mobil oyunların psikolojik etkileri ve dikkat edilmesi gerekenler

Dijital alemde oyun oynamanın birçok yolu vardır; bilgisayarlar, konsollar, tabletler ve telefonlar en yaygın örneklerdir. Oyunlar tür, içerik, yaş kısıtlamaları ve maliyetler açısından farklılık gösterir. Bu nedenle, her yaş ve ilgi alanına uygun oyunlar mümkün. Ne yazık ki, bu çeşitlilik ve erişilebilirlik birçok potansiyel sorunu da beraberinde getirir.

Kontrolsüz dijital kullanım bireyleri, özellikle çocukları ve ergenleri olumsuz etkileyebilir. Medya genellikle yalnızca olumsuzlukları gösterse de, televizyon ve internete benzer şekilde çocuklara uygun yollarla tanıtıldığında, mobil oyunlar sağlıklı alışkanlıklar aşılamak ve olumlu yönlerinden fayda sağlamak için kullanılabilir.

Çocukların gelişimini ve eğitimini desteklemeyi amaçlayan mobil oyunlar, kontrollü zaman diliminde oynandığında çeşitli faydalar sunmaktadır:

  • Farklı alanlarda öğrenmeyi ve bilgi edinimini desteklerler.
  • Bilişsel ve dil gelişimini artırır.
  • Çocuklar, arkadaşlarından fiziksel olarak uzakta olsalar bile mobil oyunlar aracılığıyla birlikte oyun oynayabilir veya yeni arkadaşlar edinebilirler.
  • Eğlence, rahatlama ve stres atma imkânı sağlarlar.
  • Hayal gücünü beslerler.
  • Çocuklar çevrimiçi oyunlar aracılığıyla farklı kültürlerden insanlarla tanışıp etkileşime girebiliyorlar.
  • Kısa süreli hafızayı geliştirirler.
  • Stratejik düşünmeyi ve eleştirel akıl yürütmeyi teşvik ederler.
  • Problem çözme becerisine katkı sağlar.
  • Yabancı dil öğrenmeye yardımcı olurlar.
  • Yaratıcılığı teşvik ederler.
  • Kolay öğrenmeyi kolaylaştırır ve bilginin kalıcılığını destekler.

Oyun oynamak çocukların hayatlarının ve gelişimlerinin en önemli yönlerinden biridir. Çocuklar oyun oynayarak hayat hakkında birçok şey öğrenir ve karşılığında kendilerini geliştirirler.

Sosyalleşirler, çevrelerini gözlemlerler ve dil becerilerini geliştirirler. Tek başlarına oynarken bile geniş dünyalar ve senaryolar yaratarak hayal güçlerini geliştirirler.

Problem çözme ve sorgulama yeteneklerini geliştirebilirler. Oyunlara daha fazla dikkat verdikleri için oyun sırasında öğrendikleri bilgiler daha kalıcı ve anlaşılması daha kolaydır. Oyun oynamak çocukların kendilerini ifade etmelerini sağlıyor. Ayrıca duygularını öğrenmelerine ve başarı ve sağlıklı rekabet duygusunu beslemelerine yardımcı oluyor.

E-spor takımlarının yönetimi ve stratejileri

0

Bir espor takımını yönetmenin ilk adımı hedeflerinizi ve vizyonunuzu tanımlamaktır. Bir ekip olarak neyi başarmaya çalışıyorsunuz? Değerleriniz ve prensipleriniz nelerdir? Espor topluluğu tarafından nasıl algılanmak istiyorsunuz? Net ve paylaşılan bir vizyona sahip olmak, eylemlerinizi ve kararlarınızı istediğiniz sonuçlarla uyumlu hale getirmenize yardımcı olacaktır. Ayrıca beklentilerinizi ve standartlarınızı oyuncularınıza, sponsorlarınıza ve hayranlarınıza iletmenize yardımcı olacaktır. E-spor takımlarının yönetimi bu aşamada önemlidir.

E-spor takımlarının yönetimi için sonraki aşamalar

Bir espor takımını yönetmenin ikinci adımı doğru oyuncuları işe almak ve elde tutmaktır. Takımınızın vizyonuna ve kültürüne uyan becerilere, tutuma ve kişiliğe sahip oyuncuları aramanız gerekir. Ayrıca onlara en iyi performanslarını göstermeleri ve takımınıza sadık kalmaları için onları motive etmelisiniz. Bunun için destek, geri bildirim ve teşvikler sağlamanız gerekir. Ayrıca oyuncularınızın çeşitliliğini ve uyumluluğunu, ayrıca takım içindeki rollerini ve sorumluluklarını da göz önünde bulundurmalısınız. E-spor takımlarının yönetimi, bu unsurların hepsini kapsar.

Bir espor takımını yönetmenin üçüncü adımı bir eğitim ve gelişim planı geliştirmektir. Takımınızın performansı için gerçekçi ve ölçülebilir hedefler belirlemelisiniz. Ayrıca oyuncularınızın bunlara ulaşmalarına yardımcı olacak bir program ve müfredat tasarlamalısınız. Takımınızın gelişimini izlemeli ve değerlendirmelisiniz. Oyuncularınızın ve takımın bir bütün olarak güçlü ve zayıf yönlerini belirlemelisiniz. Ayrıca yapıcı ve zamanında geri bildirim sağlamalısınız. oyuncularınızı hatalarından ve başarılarından ders almaya teşvik etmelisiniz. Bu, e-spor takımlarının yönetimi için kritik bir adımdır.

Bir espor takımını yönetmenin dördüncü adımı etkili iletişim ve koordinasyon sağlamaktır. Oyuncularınızın birbirleriyle ve sizinle açık ve dürüst bir şekilde iletişim kurabileceği olumlu ve saygılı bir takım ortamı yaratmanız gerekir. Sohbet uygulamaları, ses kanalları ve proje yönetim yazılımları gibi iletişimi ve işbirliğini kolaylaştırmak için uygun araçları ve platformları kullanmanız gerekir. Ayrıca görevleri ve yetkiyi devretmeniz ve herkesin aynı sayfada olduğundan ve rollerini ve beklentilerini bildiğinden emin olmanız gerekir. E-spor takımlarının yönetimi, bu tür detaylara dikkat etmeyi gerektirir.

Bir espor takımını yönetmenin beşinci adımı, takımınızı ve markanızı tanıtmaktır. Canlı yayınlar, videolar, podcast’ler, bloglar ve sosyal medya gönderileri gibi ilgi çekici ve alakalı içerikler oluşturarak güçlü ve sadık bir hayran kitlesi oluşturmanız ve sürdürmeniz gerekir. Hayranlarınızla ve espor topluluğuyla etkileşime geçmeniz, yorumlarına ve sorularına yanıt vermeniz, etkinliklere ve hediyelere ev sahipliği yapmanız ve tartışmalara ve münazaralara katılmanız gerekir. Ayrıca sponsorluk anlaşmaları aramanız ve güvence altına almanız ve takımınızı ve markanızı profesyonel ve etik bir şekilde temsil etmeniz gerekir.

Panasonic, kurucusu Matsushita’yı yapay zeka ile yeniden canlandırdı

Panasonic Holdings, merhum kurucusu Konosuke Matsushita’yı yapay zeka teknolojisiyle adeta yeniden hayata döndürdü. Şirket, Matsushita’nın yazıları, konuşmaları ve 3.000’den fazla ses kaydından faydalanarak bir dijital klongeliştirdiğini açıkladı. “Yönetim Tanrısı” olarak anılan Matsushita’nın liderlik mirasını gelecek nesillere aktarmayı hedefleyen bu proje, Japon iş dünyasında büyük yankı uyandırdı.

Liderlik mirası yapay zeka ile yaşatılıyor

Panasonic, Matsushita’nın vizyonunu ve liderlik anlayışını nesilden nesile aktarabilmek için bu projeyi hayata geçirdi. Şirketten yapılan açıklamada, “Doğrudan Matsushita’dan eğitim alanların sayısı azalıyor. Bu nedenle, kurumsal vizyonumuzu ve yönetim ilkelerimizi geleceğe taşımak için üretken yapay zeka teknolojisinden yararlanmaya karar verdik” denildi.

Proje, Tokyo Üniversitesi’ne bağlı Matsuo Enstitüsü ile ortaklaşa geliştirildi. Yapay zeka modeli, bir bireyin düşünce yapısını, konuşma tarzını ve vizyonunu etkili bir şekilde yeniden üretebiliyor. Panasonic, dijital klonun yalnızca kurumsal eğitimde değil, aynı zamanda iş kararlarının alınmasında da kullanılabileceğini ve bu teknolojiyi daha da geliştirme hedefinde olduklarını belirtti.

İş dünyasında derin izler bırakan bir lider

1989 yılında hayatını kaybeden Matsushita, Panasonic’i global bir tüketici elektroniği devi haline getiren vizyoner bir liderdi. İş dünyasında liderlik ve etik konularındaki görüşleriyle tanınan Matsushita, Japonya’nın en saygın iş insanlarından biri olarak kabul ediliyor. Özellikle “The Path” (Yol) adlı kitabı, Japon iş dünyasında rehber niteliğinde bir eser olarak öne çıkıyor.

Panasonic’in bu hamlesi, yapay zekanın iş dünyasında nasıl kullanılabileceğine dair çığır açan bir örnek sunuyor. Matsushita’nın değerleri ve felsefesi, dijital bir formatta dahi geleceğe ışık tutmaya devam edecek gibi görünüyor.