Fintech sektörüne videolu kimlik doğrulama geliyor

Procat Customer Experience (PCX), Fraud.com ve İHS Teknoloji ortaklığıyla uzaktan kimlik tespitinde güvenlik, video kimlik doğrulama ile bir üst sıraya taşınacak. Fraud.com ve İHS Teknoloji ortaklığında geliştirilen Bulut KYC Platformu, PCX’in stratejik iş birliğiyle canlı operatör destekli Video KYC hizmeti sağlıyor. Bu ortaklık sonucunda, Fintech, sigorta ve tüm finansal operasyon şirketlerine MASAK, Merkez Bankası, SPK, BDDK ve BTK gibi düzenleyici kurumların gerekliliklerine tam uyumlu, güvenli ve erişilebilir bir kimlik doğrulama altyapısı sunulacak. PCX bu sayede, şirketlerin MASAK, Merkez Bankası, SPK, BDDK ve BTK gibi düzenleyici kurumlara karşı olan uyumluluk yükümlülüklerini etkin bir şekilde yönetmelerini sağlarken; uyumluluk hizmetleri, bu alanda uzmanlaşmış PCX sorumluları tarafından müşterilere sunulacak. İş birliği kapsamında, NFC uyumsuzluğu, belge doğrulama hataları veya özel gereksinimli kullanıcılar gibi durumlarda devreye giren PCX müşteri temsilcileri, doğrulama sürecini kesintisiz ve kullanıcı dostu hale getirerek dijital finansal hizmetlerin herkes için erişilebilir olmasına katkı sağlayacak.

Kimlik doğrulama süreçlerinde güvenlik ve hız

Kimlik doğrulama süreçlerinde güvenlik ve hız

Finansal teknolojiler sektöründe dijitalleşmenin hız kazanması, kimlik doğrulama süreçlerinde hem güvenliği hem de hızı ön plana çıkardı. Bu ihtiyaçtan yola çıkan Fraud.com ve İHS Teknoloji, geliştirdikleri Bulut KYC Platformu’nu, PCX iş birliğiyle canlı müşteri temsilcileri ile destekli Video KYC hizmetiyle güçlendiriyor. Alanında uzman üç şirketin bu stratejik iş birliği; MASAK, SPK, BDDK ve BTK gibi düzenleyici kurumların belirlediği standartlara tam uyum sağlayan, yüksek güvenlikli, ekonomik ve erişilebilir bir çözüm sunmayı hedefliyor.

Bulut KYC Platformu; NIST onaylı yüz tanıma, ISO 30107-3 uyumlu canlılık tespiti, deepfake analizi, cihaz parmak izi tanıma, zararlı yazılım tespiti ve ses tanıma gibi ileri teknolojilerle donatılmış durumda.

Finansal hizmetlerde sahteciliğin önlenmesine yönelik teknolojiler geliştiren Fraud.com, yapay zekâ ve makine öğrenimi tabanlı çözümleriyle hem güvenliği artırıyor hem de kullanıcı deneyimini iyileştiriyor. İHS Teknoloji ile birlikte geliştirilen Bulut KYC Platformu; NIST onaylı yüz tanıma, ISO 30107-3 uyumlu canlılık tespiti, deepfake analizi, cihaz parmak izi tanıma, zararlı yazılım tespiti ve ses tanıma gibi ileri teknolojilerle donatılmış durumda. Platformun teknolojik altyapısını tamamlayan en önemli adımlardan biri ise insan destekli doğrulama hizmeti. Bu alanda Türkiye’nin önde gelen çağrı merkezi ve operasyonel hizmet sağlayıcılarından PCX devreye girerek, Video KYC süreçlerinde canlı operatör altyapısını sağlayacak. Böylece NFC desteği olmayan cihazlar, özel gereksinimli kullanıcılar veya belge doğrulama sorunlarının yaşandığı senaryolarda kesintisiz ve mevzuata uygun bir kimlik doğrulama süreci mümkün olacak. PCX, Fraud.com ve İHS Teknoloji’nin ortak vizyonuyla geliştirilen bu çözüm sayesinde, Türkiye’deki Fintech Sigorta ve Tüm Finansal Operasyon Şirketlerine uluslararası güvenlik ve kullanıcı deneyimi standartlarını yakalaması hedefleniyor.

Mevzuata uygun, kesintisiz ve güvene dayalı bir hizmet 

Söz konusu iş birliğine dair görüşlerini dile getiren Procat Group Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Ersubaşı “Çağrı merkezi operasyonları ve yönetimindeki uzun yıllara dayanan deneyimimizle, Fintech Sigorta ve Tüm Finansal Operasyon Şirketlerine sektörünün hızla değişen dinamiklerine uyum sağlayacak esnek ve güvenilir çözümler sunuyoruz. Güçlü teknolojik altyapımız, eğitimli insan kaynağımız ve mevzuatlara tam uyumlu süreç yönetimimiz sayesinde, kimlik doğrulama gibi kritik öneme sahip operasyonlarda müşterilerimize kesintisiz, güvenli ve kullanıcı dostu bir hizmet sunmayı hedefliyoruz. Bu iş birliğiyle birlikte, dijital dönüşüm yolculuğunda yerli ve global Fintech Sigorta Ve Tüm Finansal Operasyon Şirketlerinin en güçlü destekçilerinden biri olmayı amaçlıyoruz” ifadelerini kullandı.

PCX CEO’su Mustafa Murat Gül ise açıklamasında, finansal teknolojiler alanında edindikleri bilgi birikimi ve yenilikçi yaklaşımla iş ortaklarının dijitalleşme süreçlerine stratejik değer katmayı hedeflediklerini belirtti. “Fraud.com ile gerçekleştirdiğimiz bu iş birliği, sadece operasyonel mükemmelliği değil, aynı zamanda müşteri deneyiminde de sürdürülebilir bir fark yaratma vizyonumuzu yansıtıyor. Regülasyonlara tam uyumlu, güvenilir ve ölçeklenebilir çözümlerimiz sayesinde, Fintech Sigorta ve Finansal Operasyon Şirketlerinin dinamik ihtiyaçlarına uçtan uca destek sağlayacak olmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz.” dedi.

IHS Teknoloji Yönetim Kurulu Başkanı Emre Sayın da ortaklığa dair memnuniyetini dile getirerek, “Bu iş birliğiyle, fintechler yasal düzenlemelerle uyumlu Video KYC hizmetlerine hızlı ve uygun maliyetle erişim sağlayabilecek. PCX’in sertifikalı Video KYC personeli, Fraud.com’un teknolojisi ve IHS Teknoloji’nin altyapısı sayesinde, fintechlere 7/24 kesintisiz Video KYC servisi sağlayacağız.” şeklinde konuştu.

Şirket İçi Yapay Zeka Eğitimi: Geleceğin İş Gücünü Güçlendirmek

Yapay zeka (AI), iş dünyasında devrim yaratırken, şirketlerin bu teknolojiyi etkin bir şekilde kullanabilmesi için çalışanlarının yetkinliklerini geliştirmesi gerekiyor. Şirket içi yapay zeka eğitimi, organizasyonların AI teknolojilerini anlamasını, uygulamasını ve optimize etmesini sağlayarak rekabet avantajı elde etmelerine olanak tanıyor. Bu makalede, şirket içi yapay zeka eğitiminin önemi, faydaları, uygulanma yöntemleri ve dikkat edilmesi gereken noktalar ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.

Şirket İçi Yapay Zeka Eğitimi Nedir?

Şirket içi yapay zeka eğitimi, bir organizasyonun çalışanlarına, yapay zeka teknolojileri, araçları ve uygulamaları hakkında bilgi ve beceri kazandırmak için düzenlediği özel eğitim programlarıdır. Bu eğitimler, teknik ekiplerden (yazılım geliştiriciler, veri bilimciler) yönetici kadrolara ve hatta teknik olmayan çalışanlara kadar geniş bir kitleyi kapsayabilir. Amaç, şirketin AI stratejilerini destekleyecek bir iş gücü oluşturmak ve bu teknolojinin iş süreçlerine entegrasyonunu hızlandırmaktır.

Şirket İçi Yapay Zeka Eğitimi Neden Önemli?

  1. Dijital Dönüşümün Hızlanması
    Yapay zeka, iş süreçlerini otomatikleştirme, veri analitiğini geliştirme ve müşteri deneyimini kişiselleştirme gibi alanlarda kritik bir rol oynuyor. Ancak, bu teknolojilerden tam anlamıyla faydalanabilmek için çalışanların AI’nın nasıl çalıştığını ve nasıl uygulanacağını anlaması gerekiyor.
  2. Yetenek Açığını Kapatma
    Küresel olarak AI uzmanlarına olan talep, arzı geride bırakıyor. Şirket içi eğitim, mevcut çalışanların becerilerini geliştirerek dış kaynaklı uzmanlara bağımlılığı azaltır.
  3. Şirket Kültürüne Uyum
    Dışarıdan alınan genel eğitimler, şirketin özel ihtiyaçlarına ve kültürüne tam olarak uymayabilir. Şirket içi eğitim, organizasyonun hedeflerine ve sektörel dinamiklerine göre özelleştirilebilir.
  4. İnovasyonun Teşvik Edilmesi
    AI hakkında bilgili çalışanlar, şirket içinde yeni fikirler üretebilir ve süreç iyileştirmeleri önerebilir. Bu, inovasyon kültürünü güçlendirir.

YZ Eğitiminin Faydaları

  1. Verimlilik Artışı
    Çalışanlar, AI araçlarını doğru şekilde kullanarak iş süreçlerini daha hızlı ve etkin bir şekilde yönetebilir. Örneğin, veri analitiği ekipleri AI modellerini daha verimli bir şekilde geliştirebilir.
  2. Maliyet Tasarrufu
    Dışarıdan uzman işe almak veya danışmanlık hizmeti almak yerine, mevcut çalışanların eğitimi uzun vadede daha ekonomik bir çözümdür.
  3. Çalışan Bağlılığı
    Eğitim fırsatları, çalışanların kendilerini değerli hissetmesini sağlar ve şirket bağlılığını artırır. Aynı zamanda, çalışanların kariyer gelişimine katkıda bulunur.
  4. Rekabet Avantajı
    AI teknolojilerini hızlı bir şekilde benimseyen ve uygulayan şirketler, rakiplerine karşı avantaj elde eder. Eğitimli bir iş gücü, bu süreci hızlandırır.
  5. Risk Azaltımı
    AI’nın etik kullanımı, veri gizliliği ve güvenlik gibi konularda eğitim alan çalışanlar, yanlış uygulamaların yol açabileceği riskleri en aza indirir.

Şirket İçi Yapay Zeka Eğitiminin Türleri

Şirketler, çalışanlarının rollerine ve ihtiyaçlarına göre farklı eğitim türleri sunabilir:

Şirketler, çalışanlarının rollerine ve ihtiyaçlarına göre farklı eğitim türleri sunabilir:

  1. Temel AI Eğitimi
    • Hedef Kitle: Teknik olmayan çalışanlar, yöneticiler.
    • İçerik: AI’nın temelleri, kullanım alanları, iş süreçlerine etkisi, etik ve güvenlik konuları.
    • Amaç: AI hakkında genel farkındalık oluşturmak.
  2. Teknik AI Eğitimi
    • Hedef Kitle: Yazılım geliştiriciler, veri bilimciler, IT ekipleri.
    • İçerik: Makine öğrenimi algoritmaları, veri işleme, model geliştirme, AI araçları (TensorFlow, PyTorch gibi).
    • Amaç: AI projelerini hayata geçirebilecek teknik yetkinlik kazandırmak.
  3. Sektöre Özel Eğitim
    • Hedef Kitle: Belirli departmanlar (pazarlama, finans, sağlık vb.).
    • İçerik: Şirketin sektörel ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş AI uygulamaları (örneğin, sağlık sektöründe teşhis algoritmaları).
    • Amaç: Sektörel sorunlara yönelik çözümler üretmek.
  4. Yönetici Odaklı Eğitim
    • Hedef Kitle: Üst düzey yöneticiler, karar vericiler.
    • İçerik: AI stratejileri, yatırım getirisi (ROI) analizi, organizasyonel dönüşüm.
    • Amaç: AI yatırımlarını doğru yönlendirmek ve stratejik kararlar almak.

Eğitim Programı Nasıl Tasarlanmalı?

Şirket içi yapay zeka Eğitim Programı Nasıl Tasarlanmalı?

Başarılı bir şirket içi AI eğitimi için şu adımlar izlenmelidir:

  1. İhtiyaç Analizi
    Şirketin AI hedefleri ve çalışanların mevcut bilgi seviyeleri değerlendirilmelidir. Hangi departmanların ne tür bir eğitime ihtiyaç duyduğu belirlenmelidir.
  2. Özelleştirilmiş İçerik Geliştirme
    Eğitim, şirketin sektörü, kültürü ve teknolojik altyapısına uygun olmalıdır. Örneğin, bir e-ticaret şirketi için öneri sistemleri, bir üretim şirketi için öngörücü bakım üzerine odaklanılabilir.
  3. Doğru Formatın Seçilmesi
    Eğitimler yüz yüze, çevrimiçi, hibrit veya atölye çalışmaları şeklinde olabilir. İnteraktif uygulamalar ve vaka çalışmaları, öğrenmeyi pekiştirir.
  4. Uzman Eğitmenler ve Araçlar
    Deneyimli eğitmenler veya AI platformlarıyla (Coursera for Business, Udemy for Business gibi) işbirliği yapılabilir. Şirket içinde AI uzmanları varsa, mentorluk programları düzenlenebilir.
  5. Sürekli Öğrenme Kültürü
    Eğitim tek seferlik bir etkinlik olmamalıdır. Çalışanların becerilerini güncel tutmak için düzenli eğitimler ve yenilikçi projeler teşvik edilmelidir.

Popüler Yapay Zeka Eğitim Araçları ve Platformları

Şirketler, eğitim süreçlerini desteklemek için çeşitli platformlardan faydalanabilir:

  1. Coursera ve edX: AI, makine öğrenimi ve veri bilimi üzerine kapsamlı kurslar sunar. Kurumsal paketlerle şirketlere özel çözümler sağlar.
  2. Google AI Eğitim: Google’ın ücretsiz ve ücretli AI eğitim kaynakları, özellikle TensorFlow ve bulut tabanlı AI araçları için idealdir.
  3. Microsoft Learn: Azure AI hizmetleriyle entegrasyon odaklı eğitimler sunar.
  4. Fast.ai: Pratik odaklı, ücretsiz makine öğrenimi kursları sağlar.
  5. Şirket İçi Çözümler: Büyük şirketler, kendi veri setleri ve projeleriyle özelleştirilmiş eğitim programları geliştirebilir.

Karşılaşılabilecek Zorluklar

  1. Direnç ve Adaptasyon Sorunları
    Bazı çalışanlar, AI teknolojilerine karşı önyargılı olabilir veya değişime direnebilir. Bu, açık iletişim ve farkındalık kampanyalarıyla aşılabilir.
  2. Kaynak Kısıtlamaları
    Eğitim programları zaman, bütçe ve uzmanlık gerektirir. Küçük ve orta ölçekli işletmeler için bu bir engel olabilir.
  3. Hızla Değişen Teknoloji
    AI teknolojileri hızla evrilmektedir. Eğitim programlarının güncel tutulması kritik önem taşır.
  4. Ölçülebilirlik Sorunları
    Eğitimin etkisini ölçmek için net KPI’lar (örneğin, proje teslim süreleri, hata oranları) belirlenmelidir.

AI teknolojileri geliştikçe, şirket içi eğitim programları da evrilecek. Gelecekte şu trendler öne çıkabilir:

  1. Kişiselleştirilmiş Eğitim
    AI destekli öğrenme platformları, çalışanların ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş eğitim yolları sunacak.
  2. Sanal ve Artırılmış Gerçeklik
    VR/AR tabanlı eğitimler, karmaşık AI kavramlarını daha etkileşimli bir şekilde öğretebilir.
  3. Sürekli Öğrenme Sistemleri
    Şirketler, çalışanların becerilerini sürekli güncel tutmak için abonelik tabanlı öğrenme platformlarına yönelecek.
  4. Etik ve Sorumlu AI Eğitimi
    AI’nın etik kullanımı, veri gizliliği ve toplumsal etkileri üzerine daha fazla odaklanılacak.

Şirket içi yapay zeka eğitimi, organizasyonların dijital çağda ayakta kalması ve büyümesi için vazgeçilmez bir yatırımdır. Doğru tasarlanmış bir eğitim programı, çalışanların AI teknolojilerini anlamasını ve uygulamasını sağlayarak şirketin inovasyon kapasitesini artırır. Ancak, bu süreçte şirketin ihtiyaçlarına uygun bir strateji belirlemek, güncel teknolojilere ayak uydurmak ve çalışan katılımını teşvik etmek kritik önem taşır. Gelecekte AI, iş dünyasının her alanında daha fazla yer bulurken, eğitimli bir iş gücü bu dönüşümün anahtarı olacak.

Yapay zeka ilk kez bir nükleer santralin kontrolünü ele aldı!

ABD’nin Maryland eyaletindeki *Constellation Energy* şirketiyle yapılan iş birliği sonucu, yapay zeka kontrollü bir sistem artık nükleer santralin operasyonlarına yön veriyor. Yapay zeka, santraldeki insan gözetimi altındaki rutin kontrol süreçlerine destek veriyor. Bu sistem, anlık veri analizleri sayesinde riskleri erken aşamada tespit edebiliyor. Aynı zamanda, ekipmanlarda yaşanabilecek olası arızaları önceden öngörerek bakım planlamasını optimize ediyor. Bu da sadece verimliliği değil, güvenliği de artırıyor.

Nükleer santral endüstrisinde yeni bir dönem başlatıyor

Sistemin adı: AI-Powered Operator (APO). Bu yazılım, onlarca sensörden gelen verileri saniyeler içinde işliyor. Karar verme sürecinde insan operatörlerle birlikte çalışıyor. Ancak zamanla daha da özerk hale gelmesi hedefleniyor. Proje yetkilileri, APO’nun nükleer santral güvenlik standartlarına tamamen uygun olduğunu vurguluyor.

ABD Enerji Bakanlığı, bu yapay zeka uygulamasını “öncü bir proje” olarak tanımlıyor. Bakanlık yetkilileri, benzer sistemlerin gelecekte tüm nükleer santrallerde kullanılabileceğini belirtiyor. Bu teknoloji sayesinde, enerji üretiminde daha az insan müdahalesi gerekecek ve hata payı düşecek.

Yapay zeka artık stratejik bir oyuncu

Yapay zeka artık stratejik bir oyuncu

Yapay zekanın bu görevlendirmesi, nükleer santral teknolojisinin geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Önceden yalnızca izleme ve analizle sınırlı olan sistemler, artık aktif karar süreçlerine dahil oluyor. Bu gelişme, enerji sektörü başta olmak üzere birçok endüstride yeni bir çağın kapısını aralıyor.

Bu gelişme, bazı tartışmaları da beraberinde getiriyor. Eleştirmenler, yapay zekanın nükleer santral gibi kritik alanlarda yetki sahibi olmasının etik ve güvenlik yönlerini sorguluyor. Ancak sektör temsilcileri, sistemin insanlarla birlikte çalıştığını ve hiçbir kararın tek başına alınmadığını söylüyor.

Yapay zeka destekli nükleer enerji üretimi, nükleer santral enerji güvenliği ve sürdürülebilirliği açısından büyük umut vaat ediyor. ABD’de başlayan bu uygulama, kısa süre içinde diğer ülkelere de yayılabilir.

Low-Code Geliştirme Araçları: Dijital Dönüşümün Yeni Yüzü

Low-code geliştirme araçları, yazılım geliştirme süreçlerini kolaylaştıran, hızlı ve erişilebilir bir yaklaşım sunarak işletmelerin ve bireylerin karmaşık uygulamaları minimum kodlama bilgisiyle oluşturmasını sağlıyor.

Low-Code Geliştirme Nedir?

Low-code geliştirme, görsel arayüzler, sürükle-bırak araçları ve önceden yapılandırılmış şablonlar kullanarak yazılım uygulamalarının geliştirilmesini sağlayan bir yöntemdir. Geleneksel yazılım geliştirmedeki yoğun kod yazma ihtiyacını azaltarak, hem profesyonel geliştiricilerin hem de teknik bilgisi sınırlı kullanıcıların uygulama oluşturmasına olanak tanır. Low-code platformlar, veritabanı entegrasyonları, kullanıcı arayüzü tasarımı ve iş mantığı oluşturma gibi süreçleri otomatikleştirir.

Low-Code Platformların Temel Özellikleri

  1. Görsel Geliştirme Arayüzü: Kod yazmak yerine, kullanıcılar sürükle-bırak yöntemiyle uygulamalarını tasarlar.
  2. Önceden Tanımlı Şablonlar ve Modüller: Yaygın iş süreçleri için hazır bileşenler sunar.
  3. Entegrasyon Yetenekleri: API’ler ve bağlayıcılar aracılığıyla diğer sistemlerle kolayca entegre olur.
  4. Hızlı Prototipleme: Uygulamaların hızlı bir şekilde prototipini oluşturup test etme imkanı sağlar.
  5. Ölçeklenebilirlik: Küçük projelerden kurumsal düzeyde uygulamalara kadar geniş bir kullanım yelpazesi sunar.
Low-Code Geliştirmenin Avantajları

Low-Code Geliştirmenin Avantajları

  1. Hızlı Geliştirme Süreci
    Low-code platformlar, geleneksel yöntemlere kıyasla uygulama geliştirme süresini %60-90 oranında kısaltabilir. Bu, işletmelerin pazara daha hızlı ürün sunmasını sağlar.
  2. Düşük Maliyet
    Daha az kod yazımı ve daha kısa geliştirme süreleri, hem geliştirici ihtiyacını hem de proje maliyetlerini azaltır.
  3. Erişim Kolaylığı
    Teknik bilgisi sınırlı olan “vatandaş geliştiriciler” (citizen developers), iş süreçlerini otomatikleştirmek için low-code araçlarını kullanabilir. Bu, IT ekiplerinin üzerindeki yükü hafifletir.
  4. Esneklik ve Özelleştirme
    Low-code platformlar, basit uygulamalardan karmaşık kurumsal çözümlere kadar geniş bir yelpazede özelleştirme imkanı sunar.
  5. Hata Azaltımı
    Önceden test edilmiş bileşenler ve otomatik süreçler, insan kaynaklı hataları en aza indirir.

Kullanım Alanları

Low-code araçları, farklı sektörlerde ve iş süreçlerinde geniş bir kullanım alanına sahiptir:

  1. Kurumsal Uygulamalar
    CRM, ERP, iş akışı yönetimi ve iç iletişim araçları gibi kurumsal çözümler hızlıca geliştirilebilir.
  2. Müşteri Deneyimi Uygulamaları
    Müşteri portalları, mobil uygulamalar ve e-ticaret platformları gibi kullanıcı odaklı çözümler.
  3. Veri Yönetimi ve Analitiği
    Veritabanı entegrasyonları, veri görselleştirme araçları ve raporlama sistemleri.
  4. Prototip ve MVP Geliştirme
    Start-up’lar ve yenilikçi ekipler, minimum uygulanabilir ürünlerini (MVP) hızlıca oluşturmak için low-code kullanır.
  5. Otomasyon ve Dijital Dönüşüm
    İş süreçlerini otomatikleştiren ve eski sistemleri modernize eden çözümler.

Popüler Low-Code Geliştirme Araçları

Piyasada birçok low-code platform mevcut, ancak bazıları öne çıkıyor:

  1. OutSystems
    • Özellikler: Kurumsal düzeyde uygulamalar için güçlü bir platform. Mobil ve web uygulamaları geliştirme, geniş entegrasyon seçenekleri.
    • Kullanım Alanı: Büyük ölçekli işletmeler ve karmaşık projeler.
    • Artılar: Güçlü performans, kapsamlı destek.
    • Eksiler: Yüksek maliyet.
  2. Mendix
    • Özellikler: İşbirlikçi geliştirme, bulut tabanlı çalışma ve yapay zeka destekli öneriler.
    • Kullanım Alanı: Orta ve büyük ölçekli işletmeler.
    • Artılar: Kullanıcı dostu arayüz, güçlü topluluk desteği.
    • Eksiler: Öğrenme eğrisi başlangıçta zorlayıcı olabilir.
  3. Microsoft Power Apps
    • Özellikler: Microsoft ekosistemiyle (Azure, Dynamics 365, Office 365) sıkı entegrasyon.
    • Kullanım Alanı: İş süreçlerini otomatikleştirmek isteyen işletmeler.
    • Artılar: Microsoft kullanıcıları için kolay entegrasyon, uygun fiyat.
    • Eksiler: Microsoft dışı sistemlerle sınırlı esneklik.
  4. Appian
    • Özellikler: İş süreci yönetimi (BPM) odaklı, hızlı geliştirme ve dağıtım.
    • Kullanım Alanı: Finans, sağlık ve kamu sektörleri.
    • Artılar: Güçlü otomasyon yetenekleri.
    • Eksiler: Özelleştirme için ileri düzey bilgi gerekebilir.
  5. Bubble
    • Özellikler: Kod yazmadan web uygulamaları oluşturma, start-up’lar için ideal.
    • Kullanım Alanı: Küçük işletmeler ve girişimler.
    • Artılar: Kullanımı kolay, uygun maliyet.
    • Eksiler: Büyük ölçekli projeler için sınırlı.

Low-Code Geliştirmenin Zorlukları ve Sınırlamaları

Her ne kadar low-code platformlar birçok avantaja sahip olsa da, bazı zorluklar da mevcut:

  1. Özelleştirme Sınırları
    Çok karmaşık veya özgün gereksinimlere sahip projelerde, low-code platformlar geleneksel kodlamaya kıyasla yetersiz kalabilir.
  2. Platform Bağımlılığı
    Kullanılan platformun özelliklerine ve güncellemelerine bağımlı kalma riski vardır. Platformun desteği kesilirse projeler etkilenebilir.
  3. Performans Sorunları
    Büyük ölçekli uygulamalarda, özellikle optimize edilmemişse, performans sorunları yaşanabilir.
  4. Güvenlik ve Uyumluluk
    Hassas verilerle çalışan işletmeler, platformların güvenlik protokollerini ve uyumluluk standartlarını dikkatle incelemelidir.

Low-code geliştirme, dijital dönüşümün hız kazandığı bir dünyada giderek daha fazla önem kazanıyor. Gartner’a göre, 2025 yılına kadar yeni uygulamaların %70’inden fazlası low-code veya no-code platformlarla geliştirilecek. Gelecekte low-code’un şu trendlerle evrilmesi bekleniyor:

  1. Yapay Zeka Entegrasyonu
    Yapay zeka destekli low-code araçlar, kod önerileri, hata ayıklama ve otomatik test gibi özelliklerle daha akıllı hale gelecek.
  2. No-Code ile Yakınlaşma
    Low-code ve no-code platformlar arasındaki sınırlar bulanıklaşarak, daha geniş bir kullanıcı kitlesine hitap edecek.
  3. Kurumsal Benimseme
    Büyük işletmeler, low-code’u yalnızca prototipleme için değil, kritik iş uygulamaları için de kullanacak.
  4. Açık Kaynak Low-Code
    Açık kaynak low-code platformlarının artması, maliyetleri düşürerek daha fazla girişime erişim sağlayacak.

Low-code geliştirme araçları, yazılım geliştirme süreçlerini demokratikleştirerek işletmelere hız, esneklik ve maliyet avantajı sunuyor. Hem teknik bilgisi sınırlı kullanıcılar hem de profesyonel geliştiriciler için güçlü bir çözüm olan low-code, dijital dönüşümün vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Ancak, her teknolojide olduğu gibi, low-code platformların da avantajları ve sınırlamaları dikkate alınarak doğru projelerde kullanılması gerekiyor. Gelecekte yapay zeka ve otomasyonla daha da güçlenecek olan low-code, işletmelerin rekabet avantajını artırmak için önemli bir araç olmaya devam edecek.

Dijitalleşme ekonomiye can suyu olacak!

Günümüzün hızla dijitalleşen iş dünyasında, kuruluşlar verimlilik artırma ve dijital dönüşüm süreçlerini hızlandırmak için model fabrikaları hayata geçirmeye devam ediyor. Model fabrikalarda, gerçek üretim ortamlarında deneyimsel öğrenme teknikleri kullanılarak, verimlilik temelli dönüşümün öğretilmesi ve yaygınlaştırılması amaçlanıyor. IAS, bu model fabrikaların dört tanesinde Ankara, Kayseri, Konya ve Bursa’da gerçekleştirdiği dijitalleşme projeleri ve teknoloji eğitimleriyle ülkemizin dijital dönüşümüne katkı sağlıyor.

Dijital Dönüşüm ve Model Fabrikalar: Üretimde Verimlilik ve Teknoloji Eğitimleri

Türkiye’de model fabrika alanındaki çalışmalar, 2015 yılında TC Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda başlatıldı. İlk etapta, ulusal ve uluslararası fonlar aracılığıyla Adana, Ankara, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin ve Samsun illerinde on adet model fabrika kuruldu. Bu model fabrikalara ek olarak, Denizli, Kocaeli, Malatya, Tekirdağ ve Trabzon’da da model fabrika kurulum çalışmaları devam ediyor. Model fabrikalar, işletmelere dönüşüm yolculuklarında rehberlik ederken, yalın üretim, eğitim ve danışmanlık gibi temel konularda faaliyet göstermekte ve dijital dönüşüm için altyapı ve insan kaynağı geliştirme çalışmalarını sürdürüyor.

KOBİ’lere Yalın Üretim İmkanı

Model fabrikaların, Türkiye’deki özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) için yalın üretim kavramlarıyla tanışma fırsatı sunduğu vurgulanıyor. IAS, Kayseri, Ankara, Bursa ve Konya’daki dört model fabrikada gerçekleştirdiği dijitalleşme projeleriyle, yalın üretim tekniklerini Endüstri 4.0 kavramlarıyla birleştirerek işletmelere önemli eğitim ve teknoloji desteği sundu. Bu süreç, 2022 yılında açılan dört model fabrikanın dijitalleşme ihalesinin kazanılmasıyla başladı. İhale kapsamında, bu fabrikaların yeni dijital teknolojilerle donatılması ve Endüstri 4.0 işlevleri açısından nasıl kullanılacaklarının gösterildiği eğitimler hazırlandı. Bu çalışmalar, Türkiye’deki tüm model fabrikalara yaygınlaştırılacak ve dijitalleşme eğitim müfredatından mümkün olduğunca çok işletmenin faydalanması sağlanacak.

Teknolojik Altyapı ve Eğitim Müfredatları

Dijitalleşme projeleri ile birlikte, model fabrikaların yalın dijital üretim kavramlarını öğretecek etkili bir müfredat oluşturuldu. Bu müfredat sayesinde özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler, dijitalleşme kavramlarıyla tanışarak, Endüstri 4.0 uygulamalarına başlamak için sağlam bir temel bulmuş oldular. İhale kapsamında model fabrikalar, sunucu, istemci, panel PC, tablet, dashboard, akıllı tahta, RFID okuyucu, antenler, akıllı saat, tepe lambaları, pick-by-lightgibi donanımlar ile donatıldı. Kurulan otomasyon ve IoT altyapısı ile tüm iş istasyonları, boyutsal ölçüm cihazları, pick-by-light, konveyör gibi yardımcı cihazlar birbirine bağlandı. ERP, MES ve tüm bağlı üretim makineleri ve cihazlardan oluşan entegre bir sistem kuruldu.

IAS’ın dijitalleşme projeleri ve model fabrikalarındaki uygulamaları, Türkiye ekonomisinin dijital dönüşümüne katkı sağlamayı sürdürüyor. Şirketler, bu projeler sayesinde üretim süreçlerini iyileştirerek Endüstri 4.0 uygulamalarını daha etkin bir şekilde benimseme fırsatı buluyor.

Can Karabiber
IAS Yönetim Kurulu Başkan Vekili

Can Karabiber Aiglon College’da fizik ve ekonomi eğitimi aldı. Business School Lausanne’da finans, ekonomi ve uluslararası ticaret, Dublin Business School’da pazarlama ve işletme konularında uzmanlaştı. London School of Economics’te Avrupa ekonomisi ve uluslararası ilişkiler üzerine ek eğitimler aldı. Satranç ve yelken sporlarına ilgi duyan Karabiber, inovasyon ve teknoloji konularına yoğunlaşarak, IAS Türkiye ve globalde başarılı projelere liderlik etmektedir.

Güney Afrika yenilenebilir enerji hedefini belirledi

Güney Afrika yılda 5 GW’a kadar yeni yenilenebilir enerji hedefliyor. Güney Afrika Yenilenebilir Enerji Ana Planı (SAREM), yılda en az 3 GW yeni yenilenebilir enerji santrali devreye almayı, bunu 2030 yılına kadar 5 GW’a çıkarmayı ve ülkenin yenilenebilir enerji ve depolama sektörlerinde 25.000 kişiye istihdam sağlamayı hedefliyor.

Güney Afrika yenilenebilir enerji stratejisi

Plan, Güney Afrika’nın yenilenebilir enerji ve depolama değer zincirlerinin endüstriyelleştirilmesini ve yerelleştirilmesini teşvik etmeyi ve ülkenin merkezi, karbon yoğun bir enerji modelinden merkezi olmayan, düşük karbonlu bir yapıya geçişini desteklemeyi amaçlıyor.

SAREM’in temel hedefleri arasında, her yıl en az 3 GW yeni yenilenebilir enerji projesiyle yerel endüstriyel kalkınmayı teşvik etmek ve bunu 2030 yılına kadar yılda 5 GW’a çıkarmak yer alıyor. Hükümet: “Çoğu bileşen üretiminin ekonomik olarak uygulanabilir olması için yıllık 1 GW veya daha az talep gerektirdiğini (en az beş yıllık bir süre boyunca) göz önünde bulundurarak, böyle bir ölçek yerel üretim operasyonlarının büyümesini desteklemek için yeterli olacaktır. Ülkenin enerji güvenliği ve iklim değişikliği hedeflerine ulaşma gereksinimi doğrultusunda herhangi bir ek uygulama, daha fazla endüstriyel gelişmeye olanak sağlayacaktır” dedi.

Plan ayrıca, on yılın sonuna kadar Güney Afrika’nın yerel yenilenebilir enerji sektöründe 25.000’e kadar iş yaratmayı hedefliyor; güneş panelleri, invertörler, rüzgar türbini kuleleri, kablolar ve piller gibi temel bileşenlerin yerel üretiminin geliştirilmesine odaklanılıyor. Ülkenin güneş enerjisi sektöründe 2030 yılına kadar yerli üretim içerik ve ilişkili hizmetlerin yüzde 50’sinin, depolama sektöründe ise yüzde 60’ının yerli olarak üretilmesi hedefleniyor.

Belgeyi onayladıktan sonra, Güney Afrika Bakanlar Kurulu, yatırımcıları yenilenebilir enerji tedarikçisi gelişimini finanse etmeye teşvik etmek için ek çalışmalar yapılması gerektiğini söyledi. Bakanlar ayrıca, 2030 yılına kadar havacılık ve denizcilik sektörlerinde %5 karışımlı yakıtın uluslararası yükümlülüğünü karşılamak için yeşil hidrojenin geliştirilmesi çağrısında bulundu.

Hükümet açıklamasında, acil odak noktasının uygulamaya yönelik olacağı belirtilirken, SAREM’in teknolojiler ve sektörel öncelikler geliştikçe uyarlanıp güncellenecek “yaşayan bir belge” olarak hizmet edeceği belirtildi.

Su bazlı pil havacılık için fırsatlar sunuyor

0

Bir araştırma ekibi, yeni elektrolit sistemleri sulu enerji depolamasında uzun süredir var olan teknik engelleri ortadan kaldırdığı için sulu pil elektrolitleri alanında yeni kilometre taşlarına ulaştı. Maryland Üniversitesi’ndeki (UMD) araştırmacılar tarafından geliştirilen yenilik, kurşun-asit ve nikel-metal hidrit gibi günümüzün ticari sulu pilleri ile son teknoloji sulu olmayan lityum iyon pilleri arasındaki boşluğu kapatabilir.

Su bazlı pil havacılık sektöründe kullanılabilir

UMD’deki Kimya ve Biyomoleküler Mühendislik Bölümü’nde profesör olan Çinli araştırmacı Wang Chunsheng liderliğindeki araştırma ekibi, yeni elektrolit sistemlerinin 0,0-4,9 V’luk benzeri görülmemiş bir voltajda çalışabildiğini ortaya koydu.

Bu yenilik, sulu elektrolitlerin uzun süredir devam eden indirgeme potansiyeli sınırını başarıyla aşarak (1,3 V’tan 0,0 V’a kadar) gerçek anlamda yüksek enerji yoğunluklu sulu pillere kapı açıyor. Araştırmacılar ayrıca, yeni elektrolit sistemini içeren model pillerinin 2.000’den fazla döngüden sonra bile istikrarlı performansını koruduğunu ve test sırasında olağanüstü uzun vadeli dayanıklılık gösterdiğini vurguladılar. Wang’ın laboratuvarında doktora sonrası araştırmacı ve makalenin ilk yazarı olan Xiyue Zhang: “Membransız sulu/organik çift katmanlı elektrolitler geliştirdik ve süper litofilik iyonoforlar ekleyerek sulu ve organik fazlar arasındaki arayüz direncini ve karışımı azalttık” dedi.

Su bazlı elektrolitlerin güvenli ve çevre dostu yapısı, pillerde kullanılan geleneksel elektrolitlere kıyasla büyük bir avantaj sunar. Bunlar, yeni nesil enerji depolama için daha iyi beklentiler sunuyor. Şimdi, en son yöntem bu zorluğun üstesinden geliyor ve araştırmacılar teknolojilerinin elektrikli havacılıktan büyük ölçekli düşük karbonlu şebeke depolamasına ve hatta deniz suyundan lityum çıkarımına kadar geniş bir uygulama yelpazesi için heyecan verici bir potansiyele sahip olduğunu iddia ediyor.

Nature Nanotechnology dergisinde yayınlanan araştırma, sulu/susuz elektrolitlerin Li iyonları iki fazlı arayüzü geçtiğinde iki fazlı karışım ve yüksek empedans sorunu yaşadığını ortaya koyuyor.

Trump’tan teknoloji savaşına yeni hamle: gümrük muafiyetleri kalıcı değil!

Ross, basın toplantısında net konuştu: “Firmalar hazırlıklı olmalı. Bu muafiyetler sonsuza kadar sürmeyecek,” dedi. Açıklama, Çin, Tayvan ve Güney Kore ile yürütülen ticaret müzakereleri sırasında geldi.

Kritik teknoloji bileşenleri için vergi muafiyetleri

Trump, geçtiğimiz ay kritik teknoloji bileşenleri için vergi muafiyetleri sunmuştu. Bu ürünler arasında gelişmiş çipler, OLED paneller ve nadir toprak elementleri yer alıyor. Ancak Ross bu adımı sadece Amerikan sanayisinin nefes alması için atıldığını vurguladı.

Piyasalar derhal tepki verdi. Nasdaq vadeli işlemleri yüzde 1,8 düştü. Apple, NVIDIA ve Intel gibi dev şirketlerin hisseleri değer kaybetti. Asya’daki teknoloji borsaları da karara olumsuz yanıt verdi.

Tayvan Yarı İletken Üretim Şirketi (TSMC) sözcüsü, “Politika belirsizliği planlamayı imkânsız hale getiriyor,” diyerek tedirginliği dile getirdi. Samsung yetkilileri de “Vergi oynaklığı, küresel inovasyonu tehdit ediyor,” açıklamasını yaptı.

ABD’li perakendeciler zora girdi. Best Buy CEO’su CNBC’ye konuştu: “Tedarik zincirini aniden değiştiremeyiz. Bu uzun vadeli bir yapı.”

Hedef, ABD’nin dışa bağımlılığını azaltmak

Ross, ABD’nin dışa bağımlılığını azaltma hedefini yineledi. “Teknolojide bağımsız olmalıyız. Ulusal çıkarlarımızı korumalıyız,” dedi. Trump da X hesabında şunları paylaştı: “Teknolojimizi yeniden eve getiriyoruz! Adaletsiz anlaşmalara son!”

Uzmanlar uyarıyor. Harvard Üniversitesi’nden Dr. Elaine Brooks, “Teknolojik izolasyon, inovasyonu yavaşlatır ve tüketiciyi zorlar,” dedi. Uluslararası iş birliğinin yapay zekâ ve kuantum teknolojilerinde kritik rol oynadığını vurguladı.

Kongre harekete geçmeye hazırlanıyor. Her iki partiden de temsilciler, kararın KOBİ’ler, istihdam ve Ar-Ge üzerindeki etkisini incelemek istiyor.

Dünyanın dört bir yanındaki teknoloji şirketleri şimdi gergin bekleyişte. Gümrük muafiyetleri kalkarsa, üretim maliyetleri artacak, tüketici fiyatları yükselecek.

Meta, yönetim kuruluna iki dikkat çekici ismi daha dahil ediyor!

Dina Powell McCormick, Meta öncesinde Goldman Sachs’ta 16 yıl boyunca üst düzey görevlerde bulunmuş ve Başkan George W. Bush döneminde Condoleezza Rice’ın yardımcısı olarak Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapmıştı. Ayrıca Trump yönetiminin ilk döneminde ulusal güvenlik danışman yardımcısı olarak Beyaz Saray’da bulunmuş bir isim.

Stripe’ın kurucu ortağı Patrick Collison ise daha önce Meta’nın dış danışma kurulu olan Meta Advisory Group’ta görev almıştı. Bu kurul, şirketin teknoloji ve ürün geliştirme stratejilerine yön veren danışmanlardan oluşuyor.

Meta CEO’su Mark Zuckerberg yaptığı açıklamada, “Patrick ekonomik fırsatları genişletme konusunda büyük bir bağlılık gösteriyor. Dina ise kariyeri boyunca ekonomik kalkınmayı savunmuş ve girişimcileri desteklemiştir.” sözleriyle yeni üyelerin katkılarına olan inancını dile getirdi.

Meta, politika ve yönetim tarzı hakkında değişim sinyalleri veriyor

Şirketin bu yeni atamaları, şirketin yıl başından bu yana yürüttüğü radikal politika değişimlerinin bir devamı niteliğinde. Şirket, ABD’deki haber doğrulama programını sonlandırmış, çeşitlilik politikalarını durdurmuş ve Cumhuriyetçi kimliğiyle bilinen Joel Kaplan’ı küresel ilişkilerden sorumlu baş yönetici pozisyonuna getirmişti.

Ocak ayında da UFC CEO’su Dana White gibi Trump’a yakınlığıyla bilinen isimler Meta yönetim kuruluna katılmıştı. Şu anda kurulda DoorDash CEO’su Tony Xu ve yatırım şirketi Andreessen Horowitz’in kurucularından Marc Andreessen gibi tanınmış isimler yer alıyor.

Şirketin bu yönetsel yapılanma değişiklikleri, hem politik hem ekonomik yönelimlerinde uzun vadeli stratejik dönüşümlerin işareti olarak görülüyor.

Deniz taşımacılığında karbon fiyatı için yeni karar!

Birleşmiş Milletler’in deniz taşımacılığını düzenleyen kuruluşu Uluslararası Denizcilik Örgütü, okyanus taşımacılığından kaynaklanan karbon emisyonlarına küresel bir sınır getirilmesi ve bu sınırı aşan kuruluşlara ceza uygulanması yönünde oy kullandı.

Deniz taşımacılığında karbon fiyatı

IMO Deniz Çevre Koruma Komitesi’nin bir haftalık toplantısı ve onlarca yıl süren görüşmelerin ardından ülkeler, emisyonlarda kademeli olarak azalan bir sınır ve bu sınırın aşılması durumunda uygulanacak cezalar da dahil olmak üzere bağlayıcı karbon azaltma hedeflerini uygulamaya koyma yönünde oy kullandı.

IMO, daha önce 2020 yılında tüm nakliye sektörünü düşük kükürtlü yakıtlara geçirerek bir başka önemli çevre hareketi daha yapmıştı. Bu hamleyle, büyük gemilerin insan sağlığına zarar veren ve asit yağmurlarına neden olan aşırı yüksek seviyelerde kükürt dioksit emisyonu üretmesiyle ilgili uzun süredir devam eden bir sorunu iyileştirmeye yönelik adımlar atılmıştı.

Anlaşma, nakliye sektörünü, küresel karbon fiyatıyla birlikte emisyonların azaltılması için uluslararası alanda zorunlu bir hedef üzerinde anlaşan ilk sektör haline getiriyor. Anlaşma, deniz taşımacılığı yakıtlarından kaynaklanan sera gazı yoğunluğuna ilişkin standartları içeriyor; bu standartlar 2028’de başlayacak ve 2035’e kadar azaltılacak. Nihai hedef, 2050 yılına kadar nakliyede net sıfır emisyona ulaşmak.

Standart tarafından belirlenen karbon limitlerini aşan şirketler, limitleri ne kadar aştıklarına bağlı olarak, aşırı ton emisyon başına 100$ veya 380$ ödemek zorunda kalacaklar. Bu sayılar, her ton karbon kirliliğinin toplum tarafından karşılandığı eşdeğer maliyeti belirleme girişimi olan, genel olarak kabul görmüş karbonun sosyal maliyetiyle kabaca aynı doğrultudadır.

Bu cezalardan elde edilen gelir, daha düşük emisyonlu gemileri ödüllendirecek, daha temiz yakıt araştırmalarını teşvik edecek ve iklim değişikliğinden etkilenen ülkeleri destekleyecek bir fona aktarılacak.

UPS BT altyapı modernizasyonu için iş birliği yaptı

0

UPS, veri merkezi sağlayıcısı NTT ile 10 yıllık bir ortaklık kapsamında yeni bir iş birliğine gittiğini duyurdu. Şirketler, bu ortaklığın UPS’in operasyonlarına yapay zeka ve bulut hizmetleri getireceğini söyledi.

UPS BT altyapı modernizasyonu yapacak

İşbirliğinin ayrıca UPS’in veri merkezlerinin modernizasyonu ve daha esnek, verimli BT çözümlerinin devreye alınması da dahil olmak üzere dijital dönüşüm çabalarını desteklemesi amaçlanıyor. Anlaşmanın bir parçası olarak NTT DATA, UPS’in kritik öneme sahip veri merkezlerinden birini satın alacak ve işletecek ve BT iş yüklerinin yerinde ortak konumlandırılmasını destekleyecek. Strateji, çevikliği ve ölçeklenebilirliği iyileştirmek için genel bulut ile şirket içi altyapının bir karışımını kullanmayı içerecek.

NTT DATA ayrıca UPS ile birlikte yeni dijital çözümler geliştirmek için çalışacak. UPS’in küresel bilgi teknolojisi kıdemli başkan yardımcısı Ken Finnerty: “NTT DATA, UPS’e dünya standartlarında veri merkezi ve altyapı hizmetleri getirecek. Bu düzenleme, UPS teknoloji ekiplerinin müşterilerin tedarik zinciri ihtiyaçlarını çözmek için dijital çözümler geliştirmeye odaklanmalarına olanak tanıyor” dedi.

NTT CEO’su Abhijit Dubey, şirketin veri ve altyapı hizmetlerinin UPS’in “yeni nesil BT altyapısını sunmasına ve dijital ürün gelişimini hızlandırmasına” yardımcı olmak için kullanılacağını söyledi.   Dubey, NTT DATA’nın küresel yeteneklerinin, UPS’in “geleceğin veri merkezi” vizyonunu gerçekleştirmede, BT modernizasyonunu ilerletmede ve dijital ürün geliştirmeyi hızlandırmada merkezi bir rol oynamasının beklendiğini sözlerine ekledi.

Dubey: “Dünyanın üçüncü büyük veri merkezi sağlayıcısı ve tam yığın dönüşüm hizmetleri sunan tek şirket olarak NTT DATA, UPS’in operasyonel maliyetleri ve riskleri azaltmasına, inovasyonu ve gelir büyümesini yönlendirmesine ve pazar liderliğini korumasına yardımcı olmak için iyi bir konumdadır. Bu iş birliği, müşterilerin pazarlara hızla ayak uydurmasına ve geleceğe hazırlanmasına yardımcı olma taahhüdümüzün bir kanıtıdır” dedi.

VoicePen, toplantı ve ders kayıtlarınızı notlara dönüştürecek!

VoicePen, OpenAI’nın güçlü yapay zekâ modeli Whisper ile çalışıyor ve bu sayede hem hızlı hem de oldukça doğru transkripsiyonlar sunuyor.

Uygulama yalnızca toplantı veya dersler için değil; aynı zamanda YouTube videoları, podcast’ler ve diğer çevrim içi içeriklerin metne dönüştürülmesinde de kullanılabiliyor. Uygulama, 2 saate kadar olan ses kayıtlarını destekliyor ve arka planda kayıt alma özelliği sayesinde uygulamanın açık olmasına da gerek kalmıyor.

Kaydın ardından, içerik otomatik olarak yazıya dökülüyor. Ayrıca kullanıcılar, transkripsiyonun tarzını kendi tercihlerine göre yeniden düzenleyebiliyor.

VoicePen, notlarınızı düzenli tutabilmeniz için klasör sistemi sunuyor. iCloud senkronizasyonu sayesinde tüm Apple cihazlarınızdan aynı notlara erişim sağlayabiliyorsunuz. Uygulamanın sunduğu ana ekran widget’ları, canlı etkinlik desteği ve Siri ile uyumlu komutlar da kullanım deneyimini bir üst seviyeye taşıyor. Özellikle uzaktan eğitim, online toplantı ve içerik üretimiyle ilgilenen kullanıcılar için VoicePen, zaman kazandıran pratik bir araç olarak öne çıkıyor.

VoicePen sesli içerikleri anlaşılır, düzenli ve kişiselleştirilebilir metinlere dönüştürerek üretkenliği artırmayı hedefliyor. Dijital not alma deneyimini yeniden tanımlayan bu uygulama, yoğun programlara sahip kullanıcılar için vazgeçilmez bir yardımcı olabilir.

VoicePen’in dikkat çeken bir diğer avantajı ise gizliliğe verdiği önem. Kayıtlar yerel olarak işlenebiliyor, bu da verilerin buluta yüklenmeden dönüştürülmesini sağlıyor. Bu özellik, özellikle hassas toplantılar ve özel ders kayıtları için güvenlik açısından önemli bir tercih sebebi olabilir. Ayrıca, kullanıcı dostu arayüzü sayesinde teknolojiyi çok iyi bilmeyen kişiler bile uygulamayı rahatlıkla kullanabiliyor.

X, İrlanda’da kullanıcı verileri konusunda soruşturmayla karşı karşıya!

Komisyon, Cuma günü yaptığı açıklamada, AB/AEA bölgesindeki kullanıcıların herkese açık paylaşımlarının Grok gibi üretken yapay zekâ modellerinin eğitimi için nasıl işlendiğini inceleyeceklerini duyurdu.

AB’nin katı Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) kapsamında yetkili olan İrlanda Veri Koruma Komisyonu, X’in Avrupa’daki faaliyetlerinin merkezi İrlanda’da bulunduğu için ana denetleyici kurum konumunda. DPC, küresel yıllık gelirin %4’üne kadar para cezası verme yetkisine sahip. Bu durum, X’in soruşturma sonucunda milyonlarca dolarlık bir cezayla karşı karşıya kalabileceği anlamına geliyor.

Soruşturma, geçen yıl açılan ve X’in AB kullanıcılarının kişisel verilerini rızaları alınmadan yapay zekâ sistemlerini eğitmek için kullanmasını engellemeye yönelik davanın devamı niteliğinde. O dönemde X, kullanıcıların açık rızası olmadan veri kullanmayacağını kabul etmiş ve DPC, davayı kısa süre sonra sonlandırmıştı. Ancak şimdi, bu taahhütlerin nasıl uygulandığı yeniden gündeme geliyor.

X’in sahibi Elon Musk, AB’nin çevrim içi içerikler üzerindeki düzenlemelerine karşı sık sık eleştirilerde bulunuyor. Musk, özellikle Brüksel merkezli düzenlemeleri ifade özgürlüğü açısından tehdit olarak nitelendiriyor. ABD Başkanı Donald Trump ve yönetimi de daha önce AB’nin Amerikan şirketlerine uyguladığı yaptırımları “dolaylı vergi” olarak tanımlamıştı.

İrlanda Grok eğitim

DPC, 2018’den bu yana Meta, TikTok, LinkedIn ve Microsoft gibi büyük teknoloji devlerine yönelik çeşitli cezalar uyguladı. Sadece Meta’ya verilen para cezalarının toplamı 3 milyar avroyu geçti. X ise en son 2020 yılında 450 bin avroluk bir ceza almıştı.

Yeni başlatılan bu soruşturma, hem Elon Musk’ın veri kullanım politikaları üzerindeki baskıyı artırıyor hem de AB’nin teknoloji devlerine yönelik denetim gücünü bir kez daha gündeme taşıyor. Sürecin sonucu, X’in Avrupa’daki veri işleme stratejisini kökten etkileyebilir.

BT güvenlik yatırımları için nasıl bir yol izlenmeli?

0

ABD Temsilciler Meclisi İç Güvenlik Komitesi üyeleri bir araya geldi. Özellikle Çin Komünist Partisi’nden (ÇKP) ülkenin kritik altyapı sektörüne yönelik değerlendirme yaptı. Artan siber tehditlerle mücadele etmek için yasa tasarısını yeniden gündeme getirdi. Tasarı, federal hükümetin, ÇKP’nin aktif veya örtük desteğiyle şekillendi. Özellikle Çin’den kaynaklanan ABD kritik altyapısına yönelik artan siber tehditleri değerlendirmesini ve azaltmasını gerektirecek.

BT güvenlik yatırımları

‘Devlet Destekli Tehditlere Karşı Siber Dayanıklılığı Güçlendirme Yasası’ tasarısı, kurumlar arası bir görev gücü kurdu. Çin Halk Cumhuriyeti devlet destekli siber aktörler tarafından ABD’nin kritik altyapısını hedef aldı. Saldırılar hakkında kapsamlı bir rapor talep ediyor. Diğer amaçlarla ABD’nin kritik altyapısının güvenliğini ve bütünlüğünü sağlamayı amaçlıyor.

Kurumlar arası görev gücünün, CCP ile ilişkili devlet destekli siber aktörlerin oluşturduğu yaygın siber güvenlik tehditlerini ele almak üzere Siber Güvenlik ve Altyapı Güvenlik Ajansı (CISA), Federal Soruşturma Bürosu (FBI) ve ilgili sektör risk yönetimi kuruluşlarının başkanları tarafından yönetilmesi bekleniyor. Mevzuat ayrıca görev gücünün beş yıl boyunca Kongre’ye kötü niyetli CCP siber faaliyeti ile ilgili bulguları ortaya koyuyor. Sonuçları ve önerileri hakkında gizli bir rapor ve brifing sunmasını gerektiriyor.

Görev gücü raporu, sektörleri etkileyen olaylarla ilgili sektöre özgü riskleri ortaya koyuyor. Ayrıca eğilimlerin mümkün olan en düşük sınıflandırmada ayrıntılı bir değerlendirmesini sağlayacaktır. ÇHC’den Volt Typhoon dahil devlet destekli siber aktörler taktikleri, teknikleri ve prosedürleri analiz edecektir . Rapor, federal departmanların ve ajansların bu aktörlerden kaynaklanan siber güvenlik tehdidine etkili bir şekilde karşı koyuyor. Bunun için ihtiyaç duyduğu ek kaynakları ve yetkileri belirleyecek.

Ayrıca, ÇHC’den gelen Volt Typhoon gibi devlet destekli siber aktörlerin, ÇHC ile ABD arasında büyük bir kriz veya çatışma durumunda ABD’nin kritik altyapısına verebileceği olası hasar, tehlike veya kesintiye ilişkin gizli bir değerlendirme sunacaktır. Ayrıca, Çin ile büyük bir kriz veya çatışma sırasında Çin’in Volt Typhoon gibi devlet destekli aktörlerden kaynaklanan siber güvenlik tehditlerine karşı koyma kabiliyetinin gizli bir değerlendirmesini de içerecek ve bu tehditleri azaltmaya yönelik siber güvenlik önlemlerine ve önerilerine odaklanacaktır.

ERP sistemleri karşılaştırma için nelere dikkat edilmeli?

0

İşletmeler operasyonlarını giderek daha fazla dijitalleştiriyor. Daha düşük maliyetlerle ve daha yüksek verimlilikle kendilerine etkili sonuçlar sağlayabilen çözümlere yöneliyor. ERP veya Kurumsal kaynak planlama çözümleri, işletmelerin iş operasyonlarını daha verimli yönetmelerini sağlıyor. ERP sistemleri karşılaştırma yapıldığında, ERP çözümleri artık kuruluşlar genelinde uygulanıyor. Böylece daha iyi karar almayı sağlıyor.

ERP sistemleri karşılaştırma

ERP veya Kurumsal Kaynak Planlaması, sektörler arasında kullandığı entegre iş yönetimi yazılımı koleksiyonunu ifade eder. Ürün planlama, üretim, satın alma ve hizmet sunumu gibi bir dizi iş faaliyetinden veri topluyor. Ayrıca depolamak, yönetmek ve yorumlamak için kullanılıyor. Bu nedenle, ERP sistemleri karşılaştırma için dikkate alınmalıdır.

ERP sistemleri eksiksiz, entegre platformlardır. Üretim tabanlı veya dağıtım işletmesinin tüm yönlerini yönetirler. Temel muhasebe fonksiyonunuzla birlikte bu sistemler tedarik zinciri yönetimi ve üretimin tüm yönlerini destekler. Kurumsal Kaynak Planlama sistemleri ayrıca tüm üretim, lojistik ve finansal yönleri izliyor. Böylelikle tüm iş sürecinizde şeffaflık sağlayacaktır. Bu entegre sistemler, uçtan uca iş akışı ve veriler için bir işletmenin merkezi merkezi görevi görerek çeşitli departmanların bunlara erişmesine olanak tanır, bu da ERP sistemleri karşılaştırma sürecinde göz önünde bulundurulmalıdır.

Teknoloji hizmet sağlayıcıları ve satıcıları, bu ERP yazılım çözümlerini kuruluşların büyüklüğüne ve iş gereksinimlerine göre sunar. ERP, farklı teknolojilerin işletmelerle ve bireylerle bağlantı kurmasına yardımcı olur ve maliyetli, yinelenen ve uyumsuz veya alakasız teknolojileri ortadan kaldırır.

ERP sistemi, bir departmanın işlevlerini kontrol etmek ve işletmekten sorumlu farklı işlevsel modülleri bünyesinde barındırır. Modül yapısının avantajı, modüllerin herhangi bir sorun olmadan ayrı ayrı çalışabilmesidir. Aynı zamanda, bilgi akışını ve operasyonel şeffaflığı sağlamak için mükemmel bir şekilde entegre olabilirler. İşletmenin dinamik yapısı ve sürekli yenilik yapma ihtiyacı göz önüne alındığında, kuruluşlar sürekli değişen bir ortama uyum sağlayabilen çözümlere ihtiyaç duyar. ERP yapısı, diğer araçlarla bağlantı kurma ve her modülün ayrı ayrı çalıştırılması yeteneğine dayalı esneklik sağlar. Ayrıca, ERP sistemleri karşılaştırma yaparken bu özellikleri göz önünde bulundurmak önemlidir.

İş dünyasında, gelişme ve büyüme genellikle ilişkilidir ve şirketler geliştikçe, bu süreçte onlara eşlik edebilecek araçlara ihtiyaç duyarlar. ERP sağlayıcıları, hizmetlerini her şirketin özel ihtiyaçlarına uyarlanmış işlevlere dayandırabilirler. Bu nedenle, ERP sistemleri en uygun çözüm için kritik bir adım.

Yapay zeka etik çerçevesi

0

Yapay zekanın iş süreçlerinde git gide etkin bir rol oynaması, bu alanda uygulanan stratejilerin ne kadar doğru olduğu konusunda da tartışmalara neden oluyor. Fransa merkezli danışmanlık şirketi Capgemini, yapay zekanın sektörel etkilerine yönelik bir araştırma yayınladı. Araştırma, yapay zeka etik çerçevesi oluşturmanın önemini vurguluyor.

Yapay zeka etik problemlerle karşı karşıya

Araştırma sonuçlarına göre yapay zeka destekli sistemler kullanan şirketlerin yüzde 90’ı, etik sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Ayrıca araştırma sonuçları, hem tüketicilerin hem de kuruluşların yapay zekadan yeteri kadar memnun olmadığını gösteriyor. Yine de pandemi nedeniyle müşterilerin temassız ve dijital sistemler arıyor olması, bu alandaki etkinin büyük olduğunu gösteriyor. Bu nedenle, yapay zeka etik çerçevesi oluşturmak daha da önemli hale geliyor.

Araştırma sonuçları, tüketicilerin yüzde 68’inin yapay zekanın adil ve ön yargısız olmasını istiyor. Ancak kuruluşların yüzde 53’lük bir kısmı müşterilerin bu isteğini önemsiyor. Ayrıca yüzde 46’lık bir kesin yapay zeka sistemleri bağımsız şirketler tarafından denetliyor. Ayrıca yapay zeka, şirketleri yasal inceleme konusunda da zor durumda bırakabiliyor. Yapay zekanın karlarıyla iş süreçlerini yönlendiren şirketlerin yüzde 60’ı yasal denetim gördü. AI etik çerçevesi eksikliğinin yasal sorunlara yol açabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Capgemini araştırması, şirketlerin yapay zeka çalışmalarında müşterilere bilgi vermekte geri kaldığını gösteriyor. 2019 yılında şirketlerin yüzde 73’ü tüketicilere bilgi verirken, 2020 yılında bu oran yüzde 59’a geriledi. Şirketlerin yapay zeka etik çerçevesi benimsemeleri, tüketici güvenini artırabilir.

IoT sensör teknolojileri için son trendler

Nesnelerin İnterneti ( IoT), ev aletlerinden taşıtlara, endüstriyel sistemlerden tarım ekipmanlarına kadar çeşitli fiziksel cihazları birleşik bir ağa bağlayarak dünyayla bağlantı kurma biçimimizi kökten değiştiriyor.

IoT sensör teknolojileri

IoT’nin yeteneklerinin merkezinde, ağın duyusal temeli olarak hizmet eden akıllı sensörler yer alır. Bu sensörler kritik çevresel verileri topluyor. Ayrıca cihazların gerçek zamanlı olarak iletişim kurmasını, işlemesini ve yanıt vermesini sağlar. IoT ile akıllı sensörler arasındaki endüstriler, ve günlük yaşam genelinde akıllı otomasyonu sağlıyor.

IoT, cihazlar, araçlar, aletler ve daha fazlası gibi fiziksel nesneleri birbirine bağlamakla ilgili. Böylece birbirleriyle veri toplayabilir ve paylaşabilirler. Genellikle “akıllı cihazlar” olarak adlandırılan bu nesneler, akıllı termostatlar gibi günlük ev aletlerinden akıllı saatler gibi giyilebilir teknolojilere ve hatta büyük endüstriyel makinelere ve ulaşım sistemlerine kadar birçok biçimde gelir. Bazı uzmanlar, IoT teknolojisi üzerine inşa edilmiş tüm “akıllı şehirleri” bile öngörüyor.

IoT ile bu cihazlar bir ağ üzerinden iletişim kurar ve veri paylaşır. Birbirleriyle ve akıllı telefonlar ve ağ geçitleri gibi diğer internete bağlı aygıtlarla bağlantı kurar. Bu ağ, cihazların çiftliklerdeki çevre koşullarını takip etmeyi sağlıyor. Akıllı araçlar ve altyapı ile trafiği yönetme, fabrikalardaki makineleri ve süreçleri kontrol ediyor. Ayrıca depolardaki envanteri ve sevkiyatları izlemeyi mümkün kılıyor. Bununla birlikte çeşitli görevleri kendi başlarına gerçekleştirmelerine olanak tanıyor.

IoT’nin olasılıkları sonsuzdur ve halihazırda imalat, ulaşım, sağlık ve tarım gibi sektörleri dönüştürmektedir. Daha fazla cihaz internete bağlandıkça, IoT’nin gelecekte nasıl yaşayacağımızı, çalışacağımızı ve bağlanacağımızı şekillendirmesi muhtemeldir.

Bir iş ortamında, IoT cihazları sıcaklık gibi faktörleri takip etmek için kullanılıyor. Bu gerçek zamanlı veriler, trendler ve potansiyel sorunlar hakkında içgörüler sunarak şirketlerin operasyonlarını kolaylaştırmalarına ve verimliliği artırmalarına yardımcı olur. Bir IoT sisteminin tüm yeteneklerini tanımak için, birincil katmanlarını anlamak esastır. Bu temel bileşenler (algılama/algılama katmanı, bağlantı/ağ katmanı, veri işleme katmanı ve kullanıcı arayüzü/uygulama katmanı) işlevsel ve verimli bir IoT sistemi oluşturmak için birlikte çalışır. IoT sensör teknolojileri gelişimle birlkte yeni bir dönem başlatıyor.

Endüstri 4.0 ve dijital ikiz uygulamaları

0

Endüstri 4.0 çağında, dijital ikiz kavramı, süreçleri anlama şeklimizi kökten değiştiren merkezi rol üstleniyor. Dijital ikiz, fiziksel bir nesnenin basit bir sanal temsilinden daha fazlasıdır. Bunun yerine, dijital dünyada gerçek karşılığının davranışını neredeyse doğru bir şekilde yansıtan ve fiziksel nesneye geri dönebilen yaşayan, gelişen bir varlıktır.

Endüstri 4.0 ve dijital ikiz

Dijital İkizin temel fikri, malzeme ile dijital dünya arasında bir köprü kurmaktır. Sadece görünümünü yeniden üretmekle kalmıyor. Aynı zamanda her etkileşimi, hareketi ve performans parametresini doğru bir şekilde taklit ediyor. Böylelikle endüstriyel bir makinenin veya tesisin doğru bir kopyasını yapabileceğinizi hayal edebilirsiniz. Bu dijital kopya, sensörlerden, IoT cihazlarından ve diğer kaynaklardan veri alarak gerçek zamanlı olarak güncellenebiliyor. Bu veriler Dijital İkizi beslemek ve gerçek nesnenin davranışını mümkün olduğunca doğru şekilde yansıtmak kullanılıyor.

Dijital İkiz’in faydaları çeşitli endüstrilere yayılmıştır. Örneğin üretimde Dijital İkiz, üretim süreçlerini optimize etmeye ve kaliteyi artırmaya yardımcı olabiliyor. Farklı çalışma koşullarını simüle ederek ve olası sorunları tahmin ediyor. Ayrıca üreticiler planlanmamış duruşları azaltmak ve çıktıyı üst düzeye çıkarmak için erken önlem alabilirler. Dijital İkiz, öngörücü bakım alanında da yeni olasılıklar sunar. Gerçek nesneden sürekli veri alarak, yaklaşan kusurları veya sorunları gösteren kalıpları tespit edebiliyor.

Üretim süreçlerini simüle ederek, Dijital İkiz verimliliği artırmak için makine operasyon optimizasyonu ve darboğaz tahmini sağlar. Bu, simülasyonun sunduğu birçok olasılıktan sadece biridir. Dijital ikiz (AAS/idari kabuk) ayrıca simülasyonun sonuçlarını doğrudan fiziksel dünyaya aktarma olasılığını da yaratır.

Dijital İkiz, kişiselleştirilmiş tedavi planları geliştirmek için organların ve biyolojik sistemlerin doğru modellerini oluşturarak kişiselleştirilmiş tıbbı devrim niteliğinde değiştirir. Örneğin, bireysel kanser tedavileriyle ilgili olarak, test ve üretim süreçleri çok karmaşıktır ve sabit bir oranda ele alınamaz.

Büyük veri stratejileri ve uygulama alanları

0

Büyük Veri günlük yaşamın bir parçası haline gelerek faaliyetlerimizi etkiliyor. Bu muazzam miktardaki verinin analizi önemli bir sektöre dönüşerek Büyük Veri analistlerine olan talebi artırdı. Bu alan oldukça yeni, bu nedenle yeni çok çeşitli bilgiler var. Neyse ki, temel Büyük Veri kavramlarını derinlemesine incelemek için pratik eğitim seçenekleri mevcut.

Büyük veri stratejileri

Büyük veri analizinden yararlanmak, işletmelerin gizli kalıpları, pazar eğilimlerini ve tüketici tercihlerini ortaya çıkarmasını sağlayarak bilinçli karar alma ve stratejik planlama yapmalarına olanak tanır.

Bu alanda başarılı olmak, karmaşık veri kümelerini eyleme dönüştürmeyi gerektiriyor. Bunun için teknik becerileri ve analitik yetenekleri birleştirmek gerekiyor..

Büyük veri alanı sürekli olarak gelişiyor. Güncel ve rekabetçi kalmak için yeni teknolojileri, araçları kullanmak gerekiyor. Ayrıca analitik yöntemleri öğrenmede sürekli eğitim ve esneklik gerektiriyor.

Büyük Veri Analizi, “büyük veri” olarak bilinen çeşitli veri kümelerini inceleyerek kalıpları, ilişkileri, pazar eğilimlerini içeriyor. Uygulanan analitik teknikler arasında istatistiksel analizler, veri madenciliği ve makine öğrenimi bulunuyor. Büyük veri, sosyal medya, ticari işlemler, çevrimiçi aramalar ve IoT cihazları gibi çeşitli kaynaklardan geliyor. Ayrıca genellikle hacimli, hız odaklı ve yapı bakımından çeşitli karmaşık veri kümeleri oluşturur.

Büyük Veri Analizinin amacı yalnızca verinin büyük hacmini ele almak değil. Aynı zamanda karar alma, stratejik planlama, operasyonel verimliliği iyileştirmek. Büyük miktarda veriyi analiz ederek daha bilinçli kararlar alınmasını sağlar. Finans, sağlık, perakende, lojistik ve daha fazlası dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde uygulamaları vardır ve işletmelerin stratejilerini müşteri taleplerini karşılayacak şekilde uyarlamalarına, operasyonları optimize etmelerine ve gelecekteki eğilimleri tahmin etmelerine olanak tanır. Büyük veri stratejileri için doğru seçim yapmak en önemli adım.