Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nin (ITU) Telekomünikasyon Ağları için Yerleşik Yapay Zeka Odak Grubu’nun (FG-AINN) ilk yüz yüze toplantısı İstanbul’da gerçekleşti. Etkinliğe Turkcell ev sahipliği yaptı. Türkiye’den Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı Ömer Abdullah Karagözoğlu ve ITU Standardizasyon Bürosu Direktörü Seizo Onoe’nin yanı sıra, dünya genelinden 100’ü aşkın sektör temsilcisi katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Turkcell Genel Müdürü Dr. Ali Taha Koç, dijital altyapılarda yapay zekâ tabanlı çözümlerin önemine dikkat çekti. Koç, bu tür toplantıların Türkiye’de düzenlenmesinin tesadüf olmadığını vurguladı.
Yeni nesil otonom karar mekanizmalarına sahip ağ yapılarının, gecikmesiz bağlantılarla daha etkin bir haberleşme ortamı oluşturduğunu belirtti. Koç, bu dönüşümün Turkcell’in yoğun Ar-Ge çalışmaları ve yeni nesil teknolojiler konusundaki katkılarıyla desteklendiğini ifade etti. Ayrıca kuantum, 6G ve yapay zeka gibi alanlarda yürütülen çalışmaların güncel standartları ileriye taşıyacak nitelikte olduğunu dile getirdi.
Etkinlik, 14 Nisan Dünya Kuantum Günü’nde düzenlendi. Koç, bu tarihsel çakışmanın da anlam taşıdığını söyledi. Kuantum teknolojilerinin iletişim altyapıları üzerindeki etkisine değinen Koç, Turkcell’in GSMA çatısı altında oluşturulan ve kuantum sonrası döneme hazırlık sağlayan kriptografi çözümlerine odaklanan uluslararası çalışma grubuna Türkiye’den katılan ilk ve tek şirket olduğunu açıkladı. Turkcell’in güçlü altyapısıyla sadece bugünün değil geleceğin haberleşme sistemleri için de hazırlık yaptığına dikkat çekti.
ITU Telekomünikasyon Standardizasyon Bürosu Direktörü Seizo Onoe, yapay zekânın küresel iletişim altyapılarına entegre edildiğini ve bu sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi için ortak standartların gerekliliğine dikkat çekti. Onoe, bu alanda faaliyet gösteren kurumların ortak çalışmalarda bulunmasının kritik önem taşıdığını belirtti.
BTK Başkanı Ömer Abdullah Karagözoğlu ise yapay zeka destekli ağların sadece teknolojik bir sıçrama değil, aynı zamanda sektörler arası yapısal bir dönüşüm olduğunu vurguladı. İstanbul’da gerçekleşen bu buluşmanın, yapay zeka odaklı ağların tanımı, teknik özellikleri ve olası uygulama senaryoları üzerinde ilerleme sağlamayı hedeflediğini belirtti. Karagözoğlu, bu dönüşümün ortak akılla ve iş birliğiyle inşa edilmesi gerektiğini söyledi.
Uzay güneş enerjisi girişimi 2026 için lazer ışınlı güç demosu hazırlıyor. Finansal hizmetler uygulaması Robinhood’un milyarder kurucu ortağı, Aetherflux adında yalnızca uydulardan Dünya’daki alıcılara güneş enerjisi göndermeye odaklanan yeni bir girişime sahip. Geçtiğimiz yıl duyuran Bhatt, şu anda bir grup Silikon Vadisi yatırımcısından Seri A finansmanında 50 milyon ABD doları topladı ve gelecek yıl bir test başlatmayı hedefliyor.
Uzay güneş enerjisi için demo çalışması
Son birkaç yıldır Dünya’ya güneş enerjisi ulaştırmak için başka çabalar da duyduk. 2022’de Çin, kablosuz olarak iletilen güneş enerjisi alma süreçlerine ilişkin araştırmaları mümkün kılmak için 246 fit (75 metre) yüksekliğinde bir ‘yer doğrulama sistemi’ inşa etti . Bu yılın Ocak ayında, uzayda 0,6 mil (1 km) genişliğinde bir güneş enerjisi istasyonu inşa etme planını açıkladı.
Avrupa Uzay Ajansı da bu konuda , İzlanda ile iş birliği yapan İngiltere merkezli bir girişim de var. 2023’te, Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü, diğer adıyla Caltech, mikrodalgalar kullanarak bir uydudan küçük miktarda gücü toplayıp bir yer alıcısına iletmek için bir sistemi başarıyla gösterdi. Aetherflux, laboratuvar ortamında güç iletimini başarıyla yönettiğini iddia ediyor. Ancak, işleri biraz farklı yapmayı planlıyor. Açıklamada: “Alçak Dünya Yörüngesinde küçük uydulardan oluşan bir takımyıldız inşa ediyoruz ve birlikte çalışarak birçok küçük yer istasyonuna güç iletiyoruz. Gücü mikrodalgalar aracılığıyla iletmek yerine, kızılötesi lazerler kullanacağız ve bu da daha yüksek güç çıkışı ve Dünya’da daha küçük ayak izlerine olanak tanıyacak” ifadeleri yer aldı.
Aetherflux’un amacı Güneş’in enerjisini kullanmak ve onu uzak adalara, doğal afetlerden etkilenen bölgelere ve dünyanın dört bir yanındaki aktif operasyonlarda bulunan ABD askeri güçlerine ışınlamak. Şirket, konuşmasında bu son kısmı yoğun bir şekilde vurguluyor ve programının bu mali yılda ABD Savunma Bakanlığı’nın Operasyonel Enerji Yetenek Geliştirme Fonu (OECIF) tarafından desteklenmesi için onay aldı.
Çinli GAC tarafından piyasaya sürülen Hyptec HL SUV, Qualcomm Snapdragon 8295P çipi ve DeepSeek-R1 AI entegrasyonuna sahip akıllı kokpit sistemiyle, sesli etkileşimi mümkün kılıyor. Çin devlet otomobil üreticisi GAC, Hyptec HL olarak adlandırılan yeni SUV’sini iki elektrikli varyantta piyasaya sürdü. GAC’nin üst düzey enerji bilinçli etiketi altındaki lansman, önceki Hyper’ın geçen yıl Ağustos ayında Hyptec olarak yeniden markalandırılmasını takip ediyor. Bu, Çin uzun menzilli elektrikli araç teknolojisindeki önemli bir adımdır.
Çin uzun menzilli elektrikli SUV ile ön planda
SUV, hem tamamen elektrikli (EV) hem de genişletilmiş menzilli elektrikli araç (EREV) versiyonlarında mevcuttur. ‘Kara yatı’ konsepti altında tasarlanan Hyptec HL, geniş lüksü hızlı süper şarj ve pürüzsüz çalıştırma teknolojisiyle birleştirmeyi hedefliyor. Çin uzun menzilli elektrikli SUV’lar arasında yenilikçi bir yaklaşımla yer alıyor.
SUV, gelişmiş sürücü destek özelliklerini etkinleştirmek için tavana monte edilmiş bir LiDAR, üç milimetre dalga radarı, 11 kamera ve 12 ultrasonik sensörle donatılmıştır. GAC’nin ADiGO sistemiyle desteklenen bu işlevler, yüksek çözünürlüklü bir haritaya ihtiyaç duymadan çalışır. Temel yetenekler arasında statik engel algılama, dar alanlarda park etme yardımı, otonom vale park etme, uzaktan park desteği ve kör nokta izleme bulunuyor. Çin uzun menzilli elektrikli araç teknolojisi ile donatılan bu özellikler kullanıcı deneyimini iyileştiriyor.
Tüm Hyptec HL modelleri standart olarak 800V hızlı şarj sistemiyle gelir. İki giriş seviyesi arkadan itişli EV varyantı, pilin sadece 15 dakikada %30’dan %80’e şarj olmasını sağlayan 3C şarj oranını destekler. Daha yüksek donanımlar daha hızlı 5C şarj oranını destekler ve aynı şarj süresini sadece 10 dakikaya düşürür.
Hyptec HL, performans için iki EV seçeneği sunuyor. Arkadan itişli (RWD) model, arkada 335 beygir gücünde bir elektrik motoruna sahip ve 0’dan 100 km hıza 6,5 saniyede ulaşıyor. Dört tekerlekten çekişli (AWD) versiyon, önde 174 beygir gücünde bir motorla arkada 335 beygir gücünde bir motoru birleştiriyor ve 4,5 saniyede 100 km hıza ulaşıyor. Bu modeller Çin uzun menzilli elektrikli SUV’ların performansını bir adım öteye taşıyor.
Elon Musk’ın xAI’ı Memphis tesisindeki yetkisiz gaz türbinleri nedeniyle eleştirildi. xAI’nin operasyonlarının önemli bir parçası olan Colossus süper bilgisayar tesisinde, izin verilen 15’in iki katından fazla olan 35 gaz türbini jeneratörünün çalıştırıldığı iddia ediliyor.
xAI gaz türbinleri nedeniyle sorun yaşadı
Son birkaç aydır şirketinin borsadaki değerinin düşüş eğilimiyle boğuşan Tesla CEO’su ve dünyanın en zengin adamı Elon Musk, yapay zeka şirketi xAI’nin Tennessee eyaletine bağlı Memphis kentindeki tesisinde izin verilen miktarın iki katından fazla olan 35 metan gazı türbini kurduğunun ortaya çıkmasının ardından kendini bir tartışmanın ortasında buldu.
Virginia merkezli kar amacı gütmeyen Southern Environmental Law Center (SELC) tarafından erişilen hava fotoğraflarına göre, X’in yapay zeka sohbet robotu Grok’a güç sağlayan xAI veri merkezi, 20 ek jeneratörü ‘yasadışı’ bir şekilde kurarak izni ihlal etti.
Musk’ın şirketi başlangıçta 150 MW civarında güç kullanan Colossus süper bilgisayarını 100.000 H100 GPU ile desteklemeyi planlamıştı, 200.000’e yükseltildiğinde daha da fazla. Ancak geçen yılın temmuz ayında, site yalnızca 8 megavat sağlayabildi ve bu da xAI’yi farkı telafi etmek için daha fazla gazla çalışan türbin kurmaya yöneltti.
Şirket başlangıçta yalnızca 15 gaz jeneratörü kurmak için izin başvurusunda bulundu. Bu durum çevre grupları ve yerel sakinler arasında endişelere yol açtı, çünkü ek üniteler gerekli onaylara sahip olmayabilir ve yerel toplumun sağlığı üzerinde uzun vadeli etkilere sahip olabilir.
Memphis Community Against Pollution’ın direktörü KeShaun Pearson, Shelby County Komiserler Kurulu’na xAI’nin sadece 15 tanesi için ruhsatı olmasına rağmen 35 metan gazı yakan türbin işlettiğini söyledi.
Geleneksel soğutucular soğutmayı sağlamak için sıvıdan gaza veya tam tersi şekilde hal değiştirmeye dayanırken, nikel-titanyum alaşımı gibi katı malzemeler bunu yapmak için yalnızca mekanik strese ihtiyaç duyar ve sürdürülebilir bir alternatif sunuyor. Slovenyalı araştırmacılar, zararlı soğutuculara ihtiyaç duymadan ısınan dünyada serin kalmanın daha sürdürülebilir bir yolunu sunan yeni bir soğutma teknolojisi yaklaşımı geliştiriyor.
Yeni nesil soğutma teknolojisi
Çoğu buzdolabı ve klimada kullanılan buhar sıkıştırma teknolojisi bir asırdan daha eski, nispeten verimsiz ve çevreye zararlıdır. En zararlı soğutucular 1989’da yasaklanmış olsa da bunların yerine kullanılan hidroflorokarbonların (HFC’ler) karbondioksitten binlerce kat daha fazla sera gazı etkisine sahip olduğu bulunmuştur.
Şimdi, Slovenya’daki Ljubljana Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesi’nde yardımcı doçent olan bilim insanı Jaka Tušek ve ekibi, toksik soğutucuları metal borularla değiştirmeyi amaçlayan bir teknolojiyi test ediyor. Tušek’in çalışması, üniversitede 2019’dan 2023’e kadar yürütülen SUPERCOOL adlı bir AB araştırma projesinin uzantısıdır.
Tusek, atmosfere sadece 2.2 pound belirli soğutucunun kaçması durumunda, çevresel etkinin yaklaşık 18.600 mil boyunca bir araba sürmeye eşdeğer olduğunu belirtiyor. Bu nedenle, hidroflorokarbonlar artık aşamalı olarak kullanımdan kaldırılıyor. Ancak, amonyak ve izobütan gibi doğal alternatifler, toksisite, yanıcılık ve sıcak iklimlerde azaltılmış verimlilik gibi kendi zorluklarıyla birlikte geliyor. Katı hal soğutma teknolojileri henüz erken aşamada olsa da, çevreye zarar vermeden daha güvenli, daha sessiz ve daha verimli bir soğutma sağlama potansiyeli sunuyor.
Araştırmacılar şu anda 2026’nın başına kadar sürecek olan E-CO-HEAT projesinin bir parçası olarak bu teknolojiyi pazara sunmak için çalışıyorlar. Bir patent hazırlıyorlar ve endüstri benimsemesi için bir strateji geliştiriyorlar. Sıcaklık kontrol teknolojilerinin verimliliğini ve sürdürülebilirliğini iyileştirmek, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın temel bir parçası olan AB’nin Isıtma ve Soğutma Stratejisi’nin temel odak noktasıdır.
En az üç Kaliforniya şehrindeki yaya geçidi düğmelerinin geçtiğimiz hafta sonu Tesla CEO’su Elon Musk ve Meta CEO’su Mark Zuckerberg’in yapay zeka tarafından oluşturulmuş seslerini vermek için hacklendiği anlaşılıyor. Çevrimiçi olarak yayınlanan videolarda, Musk’ın görünen sesi dinleyicilerden onun arkadaşı olmaları için yalvarıyor veya Zuckerberg’in sesi “demokrasiyi baltalamak” ve “büyükanne ve büyükbabalarımızın beyinlerini yapay zeka pisliğiyle pişirmek” ile övünüyor.
Yaya geçidi düğmeleri siber saldırı ile ses değişikliğine uğradı
Palo Alto, California şehir sözcüsü Palo Alto Online’a şehir çalışanlarının “12 şehir merkezi kavşağının etkilendiğini” belirlediğini ve onarımlar tamamlanana kadar yaya geçitlerinin ses özelliklerini devre dışı bıraktıklarını söyledi. Sinyallerin aksi halde olması gerektiği gibi çalıştığını söylediler.
Aynı şey Redwood City’de de yaşanıyor, bir belediye müdür yardımcısı The San Francisco Chronicle’a şehrin sorunu araştırdığını ve çözmeye çalıştığını söyledi . Menlo Park’taki yaya geçidi düğmelerinin de etkilendiği bildiriliyor.
Bu düğmelerin ses özellikleri, görme güçlüğü çeken kişilere rehberlik etmek, onlara ne zaman “beklemeleri” gerektiğini ve sokağın diğer ucundaki yürüyüş işaretinin ne zaman yandığını bildirmek için kullanılır. Simüle edilen seslerin buna ne kadar müdahale ettiğini söylemek zor, eğer varsa, ancak en azından fenomenin bazı videolarında, yerleşik güvenlik uyarılarının yerine değil, onlara ek olarak çalıyor gibi görünüyorlar.
Şimdilik küçük bir şaka gibi görünen bu siber saldırı aslında büyük bir riske dikkat çekiyor. Olası bir saldırıda trafik ışıklarının kontrolünün değiştirilmesi çok ciddi güvenlik problemlerine neden olabilir.
The Intercept’in yeni haberine göre, bir zamanlar hedefli reklamlar sunmak için yalnızca her hareketinizi izleyen bir şirket olan Google, artık ABD Gümrük ve Sınır Devriyesi’nin (CBP) yapay zeka gözetim sisteminde önemli bir oyuncu haline geldi.
Google sınır gözetimi için hükümet desteği de aldı
Teknoloji devi , Donald Trump’ın selefi Joe Biden tarafından başlatılan, Gümrük ve Sınır Koruma Teşkilatı’nın gözetleme kulelerini modernize etmek için çok sayıda şirketin katıldığı bir girişimin çekirdeğini oluşturuyor. Anlaşmaya göre Google, CBP’ye bulut bilişim programı ModulAr Cloud Platform Environment’ı sağlıyor.
The Intercept’e göre Equitus AI ve IBM’in Maximo Visual Inspection yazılımını birbirine bağlayan merkez görevi görüyor. Proje, öncelikle Tucson’daki ve çevresindeki kameralara AI yetenekleri kazandırmaya odaklanıyor, ancak iki partili bir sınır teknolojisi tasarısı Senato’ya giderken Temsilciler Meclisi’nden geçerken daha deneysel dağıtımlar muhtemel. Google’ın sunucuları, yaklaşan kişileri ve araçları tespit etmek için Tuscon bölgesindeki her CBP kamerasının video akışını işleyecek. The Intercept tarafından görüntülenen bir CBP belgesinde “Bu proje başlangıçta işlenmek üzere veri kaynağından gelen 100 eş zamanlı video akışına odaklanacak” yazıyordu.
Bu açıklama, Trump’ın Orta ve Güney Amerika’dan ABD’ye akın eden göçmenlere yönelik, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler tarafından inşa edilen baskısının ortasında geldi. Bu bağlam çok önemli: Trump yönetimi , yabancı uyrukluların sosyal medya hesaplarını taramak için yapay zekayı kullandı. Sınırı taramak için casus uydularını yeniden konumlandırdı ve yüzlerce sığınmacıyı El Salvador’un kötü şöhretli “Terörizm Gözaltı Merkezi”ne gönderdi. Google’ın CBP girişimi, birçoğu ABD dış politikası ve servet çıkarımının neden olduğu ekonomik zorluklar sonucu memleketlerinden kaçan sığınmacıları engellemek için teknolojinin en son kullanımı oldu.
Şirketin geçen hafta internet sitesinde yayınlanan destek sayfasına göre, OpenAI yakında kuruluşların belirli gelecekteki yapay zeka modellerine erişebilmeleri için kimlik doğrulama sürecini tamamlamalarını zorunlu hale getirebilir.
OpenAI kimlik doğrulama kısmını zorunlu yapacak
Sayfada, Doğrulanmış Kuruluş olarak adlandırılan doğrulama sürecinin “geliştiricilerin OpenAI platformundaki en gelişmiş modellere ve yeteneklere erişim sağlamaları için yeni bir yol” olduğu belirtiliyor. Doğrulama, OpenAI’ın API’si tarafından desteklenen ülkelerden birinden hükümet tarafından verilmiş bir kimlik gerektiriyor. OpenAI, bir kimliğin her 90 günde yalnızca bir kuruluşu doğrulayabileceğini ve tüm kuruluşların doğrulama için uygun olmayacağını söylüyor.
Açıklamada: “OpenAI’da, AI’nın hem geniş çapta erişilebilir olmasını hem de güvenli bir şekilde kullanılmasını sağlama sorumluluğumuzu ciddiye alıyoruz. Ne yazık ki, geliştiricilerin küçük bir azınlığı, kullanım politikalarımızı ihlal ederek kasıtlı olarak OpenAI API’lerini kullanıyor. Daha geniş geliştirici topluluğuna gelişmiş modeller sunmaya devam ederken AI’nın güvenli olmayan kullanımını azaltmak için doğrulama sürecini ekliyoruz” ifadeleri yer aldı.
Yeni doğrulama süreci, OpenAI’nin ürünleri daha karmaşık ve yetenekli hale geldikçe etrafındaki güvenliği artırmayı amaçlıyor olabilir. Şirket, Kuzey Kore’de olduğu iddia edilen gruplar da dahil olmak üzere modellerinin kötü amaçlı kullanımını tespit etme ve azaltma çabalarına ilişkin birkaç rapor yayınladı.
Ayrıca IP hırsızlığını önlemeyi de amaçlıyor olabilir. Bloomberg’in bu yılın başlarında yayınladığı bir rapora göre, OpenAI, Çin merkezli AI laboratuvarı DeepSeek ile bağlantılı bir grubun 2024 sonlarında API’si aracılığıyla büyük miktarda veriyi sızdırıp sızdırmadığını araştırıyordu. Bu muhtemelen eğitim modelleri içindi ve OpenAI’nin şartlarının ihlaliydi.
Türkiye’nin hızla büyüyen oyun sektörü, girişimciler için yeni finansman fırsatlarıyla dikkat çekiyor. “Oyun fon” destekleri, yerli oyun geliştiricilerinin projelerini hayata geçirmesine olanak sağlarken, sektörün global arenada rekabet gücünü artırıyor.
Son yıllarda Türkiye, 740’tan fazla aktif oyun stüdyosuyla Avrupa’nın en dinamik oyun ekosistemlerinden biri haline geldi. Bu büyüme, hem devlet destekli hem de özel sektör kaynaklı oyun fonlarının artmasıyla ivme kazanıyor. Ticaret Bakanlığı, oyun geliştirme projelerine 50 bin ila 600 bin dolar arasında değişen ihracat destek paketleri sunarken, TÜBİTAK’ın BİGG programı gibi girişimler, yenilikçi oyun projelerine tohum yatırımı sağlıyor.
Özel sektörde ise Ludus Ventures, Actera ve Alesta Yatırım gibi fonlar, 2024’te milyonlarca dolarlık yatırımla yerli stüdyoları destekledi. Örneğin, Mage Games’in 3,5 milyon dolarlık yatırımı ve Midas Games’in 1 milyon dolarlık fonu, Türkiye’de oyun fonlarının girişimcilere sunduğu potansiyeli gözler önüne seriyor.
Kitle Fonlaması Yükseliyor
Kitle fonlaması platformları da Türk oyun geliştiricileri için alternatif bir finansman kaynağı olarak öne çıkıyor. Kickstarter ve yerli platform Fonbulucu, bağımsız geliştiricilerin projelerini doğrudan oyuncularla buluşturarak yaratıcı kontrolü artırıyor. 2013-2023 arasında bu platformlarda başarılı olan projeler, Türk oyun sektöründe girişimciliğin önünü açtı.
Devletin Rolü ve Gelecek Vizyonu
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi’nin raporuna göre, Türkiye’de 10 üniversite oyun geliştirme üzerine eğitim programları sunuyor ve 5 özel oyun yatırım fonu faaliyet gösteriyor. Bu destekler, yeni nesil girişimcilerin mobil, PC ve konsol oyunları geliştirmesini teşvik ediyor. Sektör uzmanları, oyun fonlarının 2025’te daha da çeşitlenerek Türkiye’yi küresel bir oyun merkezi haline getirebileceğini öngörüyor.
Fraktal Games Studio gibi yenilikçi girişimler, oyun fonları sayesinde küresel pazarlara açılmayı hedefliyor. Kurucu ortak Ahmet Gürbüz, “Tohum yatırımları, vizyonumuzu gerçeğe dönüştürmek için kritik bir adım” diyor. Sektördeki bu hareketlilik, genç girişimciler için benzersiz bir fırsat sunuyor.
Türkiye’de oyun fonları, girişimcilerin hayallerini gerçeğe dönüştürmek için güçlü bir katalizör olmaya devam ediyor. Sektörün geleceği, bu desteklerle daha parlak görünüyor.
Türk teknoloji şirketi Beebird, dijital sağlık çözümlerindeki en yeni ürünlerini FIBO 2025 fuarında ziyaretçilerle buluşturdu. Almanya’nın Köln kentinde düzenlenen ve dünya çapında sağlık profesyonellerinin yoğun ilgi gösterdiği etkinlikte Beebird, entegre yazılım ve donanım çözümleriyle dikkat çekti. Şirketin kişiselleştirilebilir mobil sağlık uygulaması ve yenilikçi IoT cihazları, spor merkezlerinden kliniklere kadar farklı profesyonel alanlara hitap ediyor.
Kölnmesse fuar alanındaki 5.2C52 numaralı stantta sergilenen ürünler arasında, kalp ritmi, uyku kalitesi ve günlük aktivite verilerini gerçek zamanlı takip edebilen akıllı yüzük öne çıktı. Ergonomik tasarımı ve zarif görünümüyle dikkat çeken bu giyilebilir cihaz, sağlık verilerini mobil uygulamaya senkronize şekilde iletiyor. Aynı zamanda 20’den fazla vücut ölçüm parametresini analiz edebilen akıllı tartılar da kullanıcıların sağlık takibini derinlemesine yapabilmesini sağlıyor.
Beebird’in tanıttığı bir diğer ürün olan Scaleist KS-01 model akıllı mutfak tartısı ise 2 milyondan fazla gıdaya ait kalori, karbonhidrat, protein ve yağ verisini anlık olarak göstererek hem diyetisyenlerin hem de bireysel kullanıcıların beslenme kontrolünü kolaylaştırıyor.
Ev ve klinik kullanımı için tasarlanan yüksek doğruluklu akıllı tansiyon aleti ile Bluetooth bağlantılı şeker ölçüm cihazı ise hastaların sağlık verilerini doğrudan mobil uygulamaya aktarıyor. Bu sayede doktorlar veya sağlık uzmanları, web tabanlı profesyonel panel üzerinden kullanıcı verilerini uzaktan izleyip analiz edebiliyor, kişiye özel tavsiyelerde bulunabiliyor.
Tüm bu cihazlar, Beebird’in mobil uygulamasıyla entegre çalışıyor. Kullanıcılar BMI, vücut yağı, kan şekeri, tansiyon, kalp ritmi ve beslenme gibi pek çok veriyi aynı anda takip edebiliyor. Sağlık uzmanları için geliştirilen kontrol paneli ise bireysel sağlık yönetimini profesyonel seviyeye taşıyor.
Fuar süresince Beebird standını ziyaret eden profesyonellere ürün demoları ve pilot kurulum fırsatları sunuldu. Şirket CEO’su Ali Murat Arıkuşu, tanıtımların ardından yaptığı açıklamada, giyilebilir teknoloji, beslenme takibi ve uzaktan sağlık yönetiminin artık birlikte ele alınması gerektiğine dikkat çekti. Beebird’in sunduğu cihaz ve platformların, dijital sağlık alanında yeni bir standardı temsil ettiğini vurguladı.
Uzaktan hasta takibi, yapay zekâ destekli sağlık platformları ve giyilebilir cihazlar konusunda uzmanlaşan Beebird, sağlık teknolojilerinde yerel üretim gücünü uluslararası sahneye taşıyarak dikkat çekmeye devam ediyor. FIBO 2025’te sergilenen ürünler, teknolojinin kişisel sağlık yönetiminde geldiği noktayı açık şekilde ortaya koydu.
Yeni nesil modeller, güvenlik yönetimini kolaylaştıran yapısıyla, kurulumdan itibaren kapsamlı koruma sağlıyor. Bulut ve yerel güvenlik hizmetlerini birleştiriyor.
USG FLEX H serisi, Zyxel’in Nebula bulut platformu ile cihazların yerel yönetim arayüzü arasında “Smart Sync” özelliğiyle çalışıyor. Bu teknoloji sayesinde ağ politikaları, nesneler ve yüksek erişilebilirlik ayarları otomatik olarak senkronize ediliyor. Böylece manuel işlemlere gerek kalmadan tutarlı ve ölçeklenebilir bir güvenlik altyapısı kurulabiliyor.
Koruma kurulumla birlikte başlıyor
Yeni cihazlar, Zyxel’in Giriş Savunma Paketi (EDP) ile birlikte sunuluyor. Bu paket içinde İtibar Filtresi, SecuReporter analitiği ve Öncelikli Destek gibi hizmetler yer alıyor. EDP, KOBİ’lere daha ilk günden itibaren güncel tehditlere karşı kapsamlı bir savunma sağlıyor.
Yeni seri, önceki modellere kıyasla 3 kata kadar daha yüksek güvenlik duvarı, VPN ve UTM performansı sunuyor. 1G’den 10G’ye kadar desteklenen gigabit hızlarıyla, yoğun ağ trafiğine karşı yüksek kapasite sağlanıyor. USG FLEX H serisi, yapay zeka destekli çok katmanlı bir yapı sunarak sandboxing, anti-malware, DNS/IP/URL filtreleme, IPS ve uygulama devriyesi gibi özelliklerle gelişmiş tehditlere karşı koruma sunuyor.
Kimlik doğrulamada ekstra güvenlik
Nebula entegrasyonu sayesinde cihazlar, iki faktörlü kimlik doğrulama (2FA) desteğiyle geliyor. Ayrıca, Microsoft Entra ID üzerinden yapılan oturum açma zorunluluğu sayesinde yalnızca yetkili kullanıcılar sisteme erişebiliyor. Bu özellik, özellikle şirket ağlarına uzaktan erişimlerde ekstra güvenlik katmanı oluşturuyor.
Zyxel Networks Başkanı Ken Tsai, yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Yükseltilmiş USG FLEX H serisi, müşterilerimizin artan güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlandı. Karmaşıklığı azaltan bu çözüm, KOBİ’lerin modern ağ tehditlerini kolayca yönetmesini sağlıyor.”
Yeni USG FLEX H güvenlik duvarları, Nebula 19.00 ve uOS v1.32 yazılım sürümleriyle birlikte Nisan 2025’ten itibaren kullanıma sunuldu.
Procat Customer Experience (PCX), Fraud.com ve İHS Teknoloji ortaklığıyla uzaktan kimlik tespitinde güvenlik, video kimlik doğrulama ile bir üst sıraya taşınacak. Fraud.com ve İHS Teknoloji ortaklığında geliştirilen Bulut KYC Platformu, PCX’in stratejik iş birliğiyle canlı operatör destekli Video KYC hizmeti sağlıyor. Bu ortaklık sonucunda, Fintech, sigorta ve tüm finansal operasyon şirketlerine MASAK, Merkez Bankası, SPK, BDDK ve BTK gibi düzenleyici kurumların gerekliliklerine tam uyumlu, güvenli ve erişilebilir bir kimlik doğrulama altyapısı sunulacak. PCX bu sayede, şirketlerin MASAK, Merkez Bankası, SPK, BDDK ve BTK gibi düzenleyici kurumlara karşı olan uyumluluk yükümlülüklerini etkin bir şekilde yönetmelerini sağlarken; uyumluluk hizmetleri, bu alanda uzmanlaşmış PCX sorumluları tarafından müşterilere sunulacak. İş birliği kapsamında, NFC uyumsuzluğu, belge doğrulama hataları veya özel gereksinimli kullanıcılar gibi durumlarda devreye giren PCX müşteri temsilcileri, doğrulama sürecini kesintisiz ve kullanıcı dostu hale getirerek dijital finansal hizmetlerin herkes için erişilebilir olmasına katkı sağlayacak.
Kimlik doğrulama süreçlerinde güvenlik ve hız
Finansal teknolojiler sektöründe dijitalleşmenin hız kazanması, kimlik doğrulama süreçlerinde hem güvenliği hem de hızı ön plana çıkardı. Bu ihtiyaçtan yola çıkan Fraud.com ve İHS Teknoloji, geliştirdikleri Bulut KYC Platformu’nu, PCX iş birliğiyle canlı müşteri temsilcileri ile destekli Video KYC hizmetiyle güçlendiriyor. Alanında uzman üç şirketin bu stratejik iş birliği; MASAK, SPK, BDDK ve BTK gibi düzenleyici kurumların belirlediği standartlara tam uyum sağlayan, yüksek güvenlikli, ekonomik ve erişilebilir bir çözüm sunmayı hedefliyor.
Finansal hizmetlerde sahteciliğin önlenmesine yönelik teknolojiler geliştiren Fraud.com, yapay zekâ ve makine öğrenimi tabanlı çözümleriyle hem güvenliği artırıyor hem de kullanıcı deneyimini iyileştiriyor. İHS Teknoloji ile birlikte geliştirilen Bulut KYC Platformu; NIST onaylı yüz tanıma, ISO 30107-3 uyumlu canlılık tespiti, deepfake analizi, cihaz parmak izi tanıma, zararlı yazılım tespiti ve ses tanıma gibi ileri teknolojilerle donatılmış durumda. Platformun teknolojik altyapısını tamamlayan en önemli adımlardan biri ise insan destekli doğrulama hizmeti. Bu alanda Türkiye’nin önde gelen çağrı merkezi ve operasyonel hizmet sağlayıcılarından PCX devreye girerek, Video KYC süreçlerinde canlı operatör altyapısını sağlayacak. Böylece NFC desteği olmayan cihazlar, özel gereksinimli kullanıcılar veya belge doğrulama sorunlarının yaşandığı senaryolarda kesintisiz ve mevzuata uygun bir kimlik doğrulama süreci mümkün olacak. PCX, Fraud.com ve İHS Teknoloji’nin ortak vizyonuyla geliştirilen bu çözüm sayesinde, Türkiye’deki Fintech Sigorta ve Tüm Finansal Operasyon Şirketlerine uluslararası güvenlik ve kullanıcı deneyimi standartlarını yakalaması hedefleniyor.
Mevzuata uygun, kesintisiz ve güvene dayalı bir hizmet
Söz konusu iş birliğine dair görüşlerini dile getiren Procat Group Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Ersubaşı “Çağrı merkezi operasyonları ve yönetimindeki uzun yıllara dayanan deneyimimizle, Fintech Sigorta ve Tüm Finansal Operasyon Şirketlerine sektörünün hızla değişen dinamiklerine uyum sağlayacak esnek ve güvenilir çözümler sunuyoruz. Güçlü teknolojik altyapımız, eğitimli insan kaynağımız ve mevzuatlara tam uyumlu süreç yönetimimiz sayesinde, kimlik doğrulama gibi kritik öneme sahip operasyonlarda müşterilerimize kesintisiz, güvenli ve kullanıcı dostu bir hizmet sunmayı hedefliyoruz. Bu iş birliğiyle birlikte, dijital dönüşüm yolculuğunda yerli ve global Fintech Sigorta Ve Tüm Finansal Operasyon Şirketlerinin en güçlü destekçilerinden biri olmayı amaçlıyoruz” ifadelerini kullandı.
PCX CEO’su Mustafa Murat Gül ise açıklamasında, finansal teknolojiler alanında edindikleri bilgi birikimi ve yenilikçi yaklaşımla iş ortaklarının dijitalleşme süreçlerine stratejik değer katmayı hedeflediklerini belirtti. “Fraud.com ile gerçekleştirdiğimiz bu iş birliği, sadece operasyonel mükemmelliği değil, aynı zamanda müşteri deneyiminde de sürdürülebilir bir fark yaratma vizyonumuzu yansıtıyor. Regülasyonlara tam uyumlu, güvenilir ve ölçeklenebilir çözümlerimiz sayesinde, Fintech Sigorta ve Finansal Operasyon Şirketlerinin dinamik ihtiyaçlarına uçtan uca destek sağlayacak olmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz.” dedi.
IHS Teknoloji Yönetim Kurulu Başkanı Emre Sayın da ortaklığa dair memnuniyetini dile getirerek, “Bu iş birliğiyle, fintechler yasal düzenlemelerle uyumlu Video KYC hizmetlerine hızlı ve uygun maliyetle erişim sağlayabilecek. PCX’in sertifikalı Video KYC personeli, Fraud.com’un teknolojisi ve IHS Teknoloji’nin altyapısı sayesinde, fintechlere 7/24 kesintisiz Video KYC servisi sağlayacağız.” şeklinde konuştu.
Yapay zeka (AI), iş dünyasında devrim yaratırken, şirketlerin bu teknolojiyi etkin bir şekilde kullanabilmesi için çalışanlarının yetkinliklerini geliştirmesi gerekiyor. Şirket içi yapay zeka eğitimi, organizasyonların AI teknolojilerini anlamasını, uygulamasını ve optimize etmesini sağlayarak rekabet avantajı elde etmelerine olanak tanıyor. Bu makalede, şirket içi yapay zeka eğitiminin önemi, faydaları, uygulanma yöntemleri ve dikkat edilmesi gereken noktalar ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.
Şirket İçi Yapay Zeka Eğitimi Nedir?
Şirket içi yapay zeka eğitimi, bir organizasyonun çalışanlarına, yapay zeka teknolojileri, araçları ve uygulamaları hakkında bilgi ve beceri kazandırmak için düzenlediği özel eğitim programlarıdır. Bu eğitimler, teknik ekiplerden (yazılım geliştiriciler, veri bilimciler) yönetici kadrolara ve hatta teknik olmayan çalışanlara kadar geniş bir kitleyi kapsayabilir. Amaç, şirketin AI stratejilerini destekleyecek bir iş gücü oluşturmak ve bu teknolojinin iş süreçlerine entegrasyonunu hızlandırmaktır.
Şirket İçi Yapay Zeka Eğitimi Neden Önemli?
Dijital Dönüşümün Hızlanması Yapay zeka, iş süreçlerini otomatikleştirme, veri analitiğini geliştirme ve müşteri deneyimini kişiselleştirme gibi alanlarda kritik bir rol oynuyor. Ancak, bu teknolojilerden tam anlamıyla faydalanabilmek için çalışanların AI’nın nasıl çalıştığını ve nasıl uygulanacağını anlaması gerekiyor.
Yetenek Açığını Kapatma Küresel olarak AI uzmanlarına olan talep, arzı geride bırakıyor. Şirket içi eğitim, mevcut çalışanların becerilerini geliştirerek dış kaynaklı uzmanlara bağımlılığı azaltır.
Şirket Kültürüne Uyum Dışarıdan alınan genel eğitimler, şirketin özel ihtiyaçlarına ve kültürüne tam olarak uymayabilir. Şirket içi eğitim, organizasyonun hedeflerine ve sektörel dinamiklerine göre özelleştirilebilir.
İnovasyonun Teşvik Edilmesi AI hakkında bilgili çalışanlar, şirket içinde yeni fikirler üretebilir ve süreç iyileştirmeleri önerebilir. Bu, inovasyon kültürünü güçlendirir.
YZ Eğitiminin Faydaları
Verimlilik Artışı Çalışanlar, AI araçlarını doğru şekilde kullanarak iş süreçlerini daha hızlı ve etkin bir şekilde yönetebilir. Örneğin, veri analitiği ekipleri AI modellerini daha verimli bir şekilde geliştirebilir.
Maliyet Tasarrufu Dışarıdan uzman işe almak veya danışmanlık hizmeti almak yerine, mevcut çalışanların eğitimi uzun vadede daha ekonomik bir çözümdür.
Çalışan Bağlılığı Eğitim fırsatları, çalışanların kendilerini değerli hissetmesini sağlar ve şirket bağlılığını artırır. Aynı zamanda, çalışanların kariyer gelişimine katkıda bulunur.
Rekabet Avantajı AI teknolojilerini hızlı bir şekilde benimseyen ve uygulayan şirketler, rakiplerine karşı avantaj elde eder. Eğitimli bir iş gücü, bu süreci hızlandırır.
Risk Azaltımı AI’nın etik kullanımı, veri gizliliği ve güvenlik gibi konularda eğitim alan çalışanlar, yanlış uygulamaların yol açabileceği riskleri en aza indirir.
Şirket İçi Yapay Zeka Eğitiminin Türleri
Şirketler, çalışanlarının rollerine ve ihtiyaçlarına göre farklı eğitim türleri sunabilir:
Temel AI Eğitimi
Hedef Kitle: Teknik olmayan çalışanlar, yöneticiler.
İçerik: AI’nın temelleri, kullanım alanları, iş süreçlerine etkisi, etik ve güvenlik konuları.
Amaç: AI hakkında genel farkındalık oluşturmak.
Teknik AI Eğitimi
Hedef Kitle: Yazılım geliştiriciler, veri bilimciler, IT ekipleri.
İçerik: Makine öğrenimi algoritmaları, veri işleme, model geliştirme, AI araçları (TensorFlow, PyTorch gibi).
Amaç: AI projelerini hayata geçirebilecek teknik yetkinlik kazandırmak.
Sektöre Özel Eğitim
Hedef Kitle: Belirli departmanlar (pazarlama, finans, sağlık vb.).
İçerik: Şirketin sektörel ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş AI uygulamaları (örneğin, sağlık sektöründe teşhis algoritmaları).
Amaç: Sektörel sorunlara yönelik çözümler üretmek.
Yönetici Odaklı Eğitim
Hedef Kitle: Üst düzey yöneticiler, karar vericiler.
İçerik: AI stratejileri, yatırım getirisi (ROI) analizi, organizasyonel dönüşüm.
Amaç: AI yatırımlarını doğru yönlendirmek ve stratejik kararlar almak.
Eğitim Programı Nasıl Tasarlanmalı?
Başarılı bir şirket içi AI eğitimi için şu adımlar izlenmelidir:
İhtiyaç Analizi Şirketin AI hedefleri ve çalışanların mevcut bilgi seviyeleri değerlendirilmelidir. Hangi departmanların ne tür bir eğitime ihtiyaç duyduğu belirlenmelidir.
Özelleştirilmiş İçerik Geliştirme Eğitim, şirketin sektörü, kültürü ve teknolojik altyapısına uygun olmalıdır. Örneğin, bir e-ticaret şirketi için öneri sistemleri, bir üretim şirketi için öngörücü bakım üzerine odaklanılabilir.
Doğru Formatın Seçilmesi Eğitimler yüz yüze, çevrimiçi, hibrit veya atölye çalışmaları şeklinde olabilir. İnteraktif uygulamalar ve vaka çalışmaları, öğrenmeyi pekiştirir.
Uzman Eğitmenler ve Araçlar Deneyimli eğitmenler veya AI platformlarıyla (Coursera for Business, Udemy for Business gibi) işbirliği yapılabilir. Şirket içinde AI uzmanları varsa, mentorluk programları düzenlenebilir.
Sürekli Öğrenme Kültürü Eğitim tek seferlik bir etkinlik olmamalıdır. Çalışanların becerilerini güncel tutmak için düzenli eğitimler ve yenilikçi projeler teşvik edilmelidir.
Popüler Yapay Zeka Eğitim Araçları ve Platformları
Şirketler, eğitim süreçlerini desteklemek için çeşitli platformlardan faydalanabilir:
Coursera ve edX: AI, makine öğrenimi ve veri bilimi üzerine kapsamlı kurslar sunar. Kurumsal paketlerle şirketlere özel çözümler sağlar.
Google AI Eğitim: Google’ın ücretsiz ve ücretli AI eğitim kaynakları, özellikle TensorFlow ve bulut tabanlı AI araçları için idealdir.
Microsoft Learn: Azure AI hizmetleriyle entegrasyon odaklı eğitimler sunar.
Fast.ai: Pratik odaklı, ücretsiz makine öğrenimi kursları sağlar.
Şirket İçi Çözümler: Büyük şirketler, kendi veri setleri ve projeleriyle özelleştirilmiş eğitim programları geliştirebilir.
Karşılaşılabilecek Zorluklar
Direnç ve Adaptasyon Sorunları Bazı çalışanlar, AI teknolojilerine karşı önyargılı olabilir veya değişime direnebilir. Bu, açık iletişim ve farkındalık kampanyalarıyla aşılabilir.
Kaynak Kısıtlamaları Eğitim programları zaman, bütçe ve uzmanlık gerektirir. Küçük ve orta ölçekli işletmeler için bu bir engel olabilir.
Hızla Değişen Teknoloji AI teknolojileri hızla evrilmektedir. Eğitim programlarının güncel tutulması kritik önem taşır.
Ölçülebilirlik Sorunları Eğitimin etkisini ölçmek için net KPI’lar (örneğin, proje teslim süreleri, hata oranları) belirlenmelidir.
AI teknolojileri geliştikçe, şirket içi eğitim programları da evrilecek. Gelecekte şu trendler öne çıkabilir:
Kişiselleştirilmiş Eğitim AI destekli öğrenme platformları, çalışanların ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş eğitim yolları sunacak.
Sanal ve Artırılmış Gerçeklik VR/AR tabanlı eğitimler, karmaşık AI kavramlarını daha etkileşimli bir şekilde öğretebilir.
Sürekli Öğrenme Sistemleri Şirketler, çalışanların becerilerini sürekli güncel tutmak için abonelik tabanlı öğrenme platformlarına yönelecek.
Etik ve Sorumlu AI Eğitimi AI’nın etik kullanımı, veri gizliliği ve toplumsal etkileri üzerine daha fazla odaklanılacak.
Şirket içi yapay zeka eğitimi, organizasyonların dijital çağda ayakta kalması ve büyümesi için vazgeçilmez bir yatırımdır. Doğru tasarlanmış bir eğitim programı, çalışanların AI teknolojilerini anlamasını ve uygulamasını sağlayarak şirketin inovasyon kapasitesini artırır. Ancak, bu süreçte şirketin ihtiyaçlarına uygun bir strateji belirlemek, güncel teknolojilere ayak uydurmak ve çalışan katılımını teşvik etmek kritik önem taşır. Gelecekte AI, iş dünyasının her alanında daha fazla yer bulurken, eğitimli bir iş gücü bu dönüşümün anahtarı olacak.
ABD’nin Maryland eyaletindeki *Constellation Energy* şirketiyle yapılan iş birliği sonucu, yapay zeka kontrollü bir sistem artık nükleer santralin operasyonlarına yön veriyor. Yapay zeka, santraldeki insan gözetimi altındaki rutin kontrol süreçlerine destek veriyor. Bu sistem, anlık veri analizleri sayesinde riskleri erken aşamada tespit edebiliyor. Aynı zamanda, ekipmanlarda yaşanabilecek olası arızaları önceden öngörerek bakım planlamasını optimize ediyor. Bu da sadece verimliliği değil, güvenliği de artırıyor.
Nükleer santral endüstrisinde yeni bir dönem başlatıyor
Sistemin adı: AI-Powered Operator (APO). Bu yazılım, onlarca sensörden gelen verileri saniyeler içinde işliyor. Karar verme sürecinde insan operatörlerle birlikte çalışıyor. Ancak zamanla daha da özerk hale gelmesi hedefleniyor. Proje yetkilileri, APO’nun nükleer santral güvenlik standartlarına tamamen uygun olduğunu vurguluyor.
ABD Enerji Bakanlığı, bu yapay zeka uygulamasını “öncü bir proje” olarak tanımlıyor. Bakanlık yetkilileri, benzer sistemlerin gelecekte tüm nükleer santrallerde kullanılabileceğini belirtiyor. Bu teknoloji sayesinde, enerji üretiminde daha az insan müdahalesi gerekecek ve hata payı düşecek.
Yapay zeka artık stratejik bir oyuncu
Yapay zekanın bu görevlendirmesi, nükleer santral teknolojisinin geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Önceden yalnızca izleme ve analizle sınırlı olan sistemler, artık aktif karar süreçlerine dahil oluyor. Bu gelişme, enerji sektörü başta olmak üzere birçok endüstride yeni bir çağın kapısını aralıyor.
Bu gelişme, bazı tartışmaları da beraberinde getiriyor. Eleştirmenler, yapay zekanın nükleer santral gibi kritik alanlarda yetki sahibi olmasının etik ve güvenlik yönlerini sorguluyor. Ancak sektör temsilcileri, sistemin insanlarla birlikte çalıştığını ve hiçbir kararın tek başına alınmadığını söylüyor.
Yapay zeka destekli nükleer enerji üretimi, nükleer santral enerji güvenliği ve sürdürülebilirliği açısından büyük umut vaat ediyor. ABD’de başlayan bu uygulama, kısa süre içinde diğer ülkelere de yayılabilir.
Low-code geliştirme araçları, yazılım geliştirme süreçlerini kolaylaştıran, hızlı ve erişilebilir bir yaklaşım sunarak işletmelerin ve bireylerin karmaşık uygulamaları minimum kodlama bilgisiyle oluşturmasını sağlıyor.
Low-Code Geliştirme Nedir?
Low-code geliştirme, görsel arayüzler, sürükle-bırak araçları ve önceden yapılandırılmış şablonlar kullanarak yazılım uygulamalarının geliştirilmesini sağlayan bir yöntemdir. Geleneksel yazılım geliştirmedeki yoğun kod yazma ihtiyacını azaltarak, hem profesyonel geliştiricilerin hem de teknik bilgisi sınırlı kullanıcıların uygulama oluşturmasına olanak tanır. Low-code platformlar, veritabanı entegrasyonları, kullanıcı arayüzü tasarımı ve iş mantığı oluşturma gibi süreçleri otomatikleştirir.
Önceden Tanımlı Şablonlar ve Modüller: Yaygın iş süreçleri için hazır bileşenler sunar.
Entegrasyon Yetenekleri: API’ler ve bağlayıcılar aracılığıyla diğer sistemlerle kolayca entegre olur.
Hızlı Prototipleme: Uygulamaların hızlı bir şekilde prototipini oluşturup test etme imkanı sağlar.
Ölçeklenebilirlik: Küçük projelerden kurumsal düzeyde uygulamalara kadar geniş bir kullanım yelpazesi sunar.
Low-Code Geliştirmenin Avantajları
Hızlı Geliştirme Süreci Low-code platformlar, geleneksel yöntemlere kıyasla uygulama geliştirme süresini %60-90 oranında kısaltabilir. Bu, işletmelerin pazara daha hızlı ürün sunmasını sağlar.
Düşük Maliyet Daha az kod yazımı ve daha kısa geliştirme süreleri, hem geliştirici ihtiyacını hem de proje maliyetlerini azaltır.
Erişim Kolaylığı Teknik bilgisi sınırlı olan “vatandaş geliştiriciler” (citizen developers), iş süreçlerini otomatikleştirmek için low-code araçlarını kullanabilir. Bu, IT ekiplerinin üzerindeki yükü hafifletir.
Esneklik ve Özelleştirme Low-code platformlar, basit uygulamalardan karmaşık kurumsal çözümlere kadar geniş bir yelpazede özelleştirme imkanı sunar.
Hata Azaltımı Önceden test edilmiş bileşenler ve otomatik süreçler, insan kaynaklı hataları en aza indirir.
Kullanım Alanları
Low-code araçları, farklı sektörlerde ve iş süreçlerinde geniş bir kullanım alanına sahiptir:
Kurumsal Uygulamalar CRM, ERP, iş akışı yönetimi ve iç iletişim araçları gibi kurumsal çözümler hızlıca geliştirilebilir.
Müşteri Deneyimi Uygulamaları Müşteri portalları, mobil uygulamalar ve e-ticaret platformları gibi kullanıcı odaklı çözümler.
Veri Yönetimi ve Analitiği Veritabanı entegrasyonları, veri görselleştirme araçları ve raporlama sistemleri.
Prototip ve MVP Geliştirme Start-up’lar ve yenilikçi ekipler, minimum uygulanabilir ürünlerini (MVP) hızlıca oluşturmak için low-code kullanır.
Otomasyon ve Dijital Dönüşüm İş süreçlerini otomatikleştiren ve eski sistemleri modernize eden çözümler.
Popüler Low-Code Geliştirme Araçları
Piyasada birçok low-code platform mevcut, ancak bazıları öne çıkıyor:
OutSystems
Özellikler: Kurumsal düzeyde uygulamalar için güçlü bir platform. Mobil ve web uygulamaları geliştirme, geniş entegrasyon seçenekleri.
Kullanım Alanı: Büyük ölçekli işletmeler ve karmaşık projeler.
Artılar: Güçlü performans, kapsamlı destek.
Eksiler: Yüksek maliyet.
Mendix
Özellikler: İşbirlikçi geliştirme, bulut tabanlı çalışma ve yapay zeka destekli öneriler.
Kullanım Alanı: Orta ve büyük ölçekli işletmeler.
Artılar: Kullanıcı dostu arayüz, güçlü topluluk desteği.
Eksiler: Öğrenme eğrisi başlangıçta zorlayıcı olabilir.
Microsoft Power Apps
Özellikler: Microsoft ekosistemiyle (Azure, Dynamics 365, Office 365) sıkı entegrasyon.
Kullanım Alanı: İş süreçlerini otomatikleştirmek isteyen işletmeler.
Artılar: Microsoft kullanıcıları için kolay entegrasyon, uygun fiyat.
Eksiler: Microsoft dışı sistemlerle sınırlı esneklik.
Appian
Özellikler: İş süreci yönetimi (BPM) odaklı, hızlı geliştirme ve dağıtım.
Kullanım Alanı: Finans, sağlık ve kamu sektörleri.
Artılar: Güçlü otomasyon yetenekleri.
Eksiler: Özelleştirme için ileri düzey bilgi gerekebilir.
Bubble
Özellikler: Kod yazmadan web uygulamaları oluşturma, start-up’lar için ideal.
Kullanım Alanı: Küçük işletmeler ve girişimler.
Artılar: Kullanımı kolay, uygun maliyet.
Eksiler: Büyük ölçekli projeler için sınırlı.
Low-Code Geliştirmenin Zorlukları ve Sınırlamaları
Her ne kadar low-code platformlar birçok avantaja sahip olsa da, bazı zorluklar da mevcut:
Özelleştirme Sınırları Çok karmaşık veya özgün gereksinimlere sahip projelerde, low-code platformlar geleneksel kodlamaya kıyasla yetersiz kalabilir.
Platform Bağımlılığı Kullanılan platformun özelliklerine ve güncellemelerine bağımlı kalma riski vardır. Platformun desteği kesilirse projeler etkilenebilir.
Performans Sorunları Büyük ölçekli uygulamalarda, özellikle optimize edilmemişse, performans sorunları yaşanabilir.
Güvenlik ve Uyumluluk Hassas verilerle çalışan işletmeler, platformların güvenlik protokollerini ve uyumluluk standartlarını dikkatle incelemelidir.
Low-code geliştirme, dijital dönüşümün hız kazandığı bir dünyada giderek daha fazla önem kazanıyor. Gartner’a göre, 2025 yılına kadar yeni uygulamaların %70’inden fazlası low-code veya no-code platformlarla geliştirilecek. Gelecekte low-code’un şu trendlerle evrilmesi bekleniyor:
Yapay Zeka Entegrasyonu Yapay zeka destekli low-code araçlar, kod önerileri, hata ayıklama ve otomatik test gibi özelliklerle daha akıllı hale gelecek.
No-Code ile Yakınlaşma Low-code ve no-code platformlar arasındaki sınırlar bulanıklaşarak, daha geniş bir kullanıcı kitlesine hitap edecek.
Kurumsal Benimseme Büyük işletmeler, low-code’u yalnızca prototipleme için değil, kritik iş uygulamaları için de kullanacak.
Açık Kaynak Low-Code Açık kaynak low-code platformlarının artması, maliyetleri düşürerek daha fazla girişime erişim sağlayacak.
Low-code geliştirme araçları, yazılım geliştirme süreçlerini demokratikleştirerek işletmelere hız, esneklik ve maliyet avantajı sunuyor. Hem teknik bilgisi sınırlı kullanıcılar hem de profesyonel geliştiriciler için güçlü bir çözüm olan low-code, dijital dönüşümün vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Ancak, her teknolojide olduğu gibi, low-code platformların da avantajları ve sınırlamaları dikkate alınarak doğru projelerde kullanılması gerekiyor. Gelecekte yapay zeka ve otomasyonla daha da güçlenecek olan low-code, işletmelerin rekabet avantajını artırmak için önemli bir araç olmaya devam edecek.
Günümüzün hızla dijitalleşen iş dünyasında, kuruluşlar verimlilik artırma ve dijital dönüşüm süreçlerini hızlandırmak için model fabrikaları hayata geçirmeye devam ediyor. Model fabrikalarda, gerçek üretim ortamlarında deneyimsel öğrenme teknikleri kullanılarak, verimlilik temelli dönüşümün öğretilmesi ve yaygınlaştırılması amaçlanıyor. IAS, bu model fabrikaların dört tanesinde Ankara, Kayseri, Konya ve Bursa’da gerçekleştirdiği dijitalleşme projeleri ve teknoloji eğitimleriyle ülkemizin dijital dönüşümüne katkı sağlıyor.
Dijital Dönüşüm ve Model Fabrikalar: Üretimde Verimlilik ve Teknoloji Eğitimleri
Türkiye’de model fabrika alanındaki çalışmalar, 2015 yılında TC Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda başlatıldı. İlk etapta, ulusal ve uluslararası fonlar aracılığıyla Adana, Ankara, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin ve Samsun illerinde on adet model fabrika kuruldu. Bu model fabrikalara ek olarak, Denizli, Kocaeli, Malatya, Tekirdağ ve Trabzon’da da model fabrika kurulum çalışmaları devam ediyor. Model fabrikalar, işletmelere dönüşüm yolculuklarında rehberlik ederken, yalın üretim, eğitim ve danışmanlık gibi temel konularda faaliyet göstermekte ve dijital dönüşüm için altyapı ve insan kaynağı geliştirme çalışmalarını sürdürüyor.
KOBİ’lere Yalın Üretim İmkanı
Model fabrikaların, Türkiye’deki özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) için yalın üretim kavramlarıyla tanışma fırsatı sunduğu vurgulanıyor. IAS, Kayseri, Ankara, Bursa ve Konya’daki dört model fabrikada gerçekleştirdiği dijitalleşme projeleriyle, yalın üretim tekniklerini Endüstri 4.0 kavramlarıyla birleştirerek işletmelere önemli eğitim ve teknoloji desteği sundu. Bu süreç, 2022 yılında açılan dört model fabrikanın dijitalleşme ihalesinin kazanılmasıyla başladı. İhale kapsamında, bu fabrikaların yeni dijital teknolojilerle donatılması ve Endüstri 4.0 işlevleri açısından nasıl kullanılacaklarının gösterildiği eğitimler hazırlandı. Bu çalışmalar, Türkiye’deki tüm model fabrikalara yaygınlaştırılacak ve dijitalleşme eğitim müfredatından mümkün olduğunca çok işletmenin faydalanması sağlanacak.
Teknolojik Altyapı ve Eğitim Müfredatları
Dijitalleşme projeleri ile birlikte, model fabrikaların yalın dijital üretim kavramlarını öğretecek etkili bir müfredat oluşturuldu. Bu müfredat sayesinde özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler, dijitalleşme kavramlarıyla tanışarak, Endüstri 4.0 uygulamalarına başlamak için sağlam bir temel bulmuş oldular. İhale kapsamında model fabrikalar, sunucu, istemci, panel PC, tablet, dashboard, akıllı tahta, RFID okuyucu, antenler, akıllı saat, tepe lambaları, pick-by-lightgibi donanımlar ile donatıldı. Kurulan otomasyon ve IoT altyapısı ile tüm iş istasyonları, boyutsal ölçüm cihazları, pick-by-light, konveyör gibi yardımcı cihazlar birbirine bağlandı. ERP, MES ve tüm bağlı üretim makineleri ve cihazlardan oluşan entegre bir sistem kuruldu.
IAS’ın dijitalleşme projeleri ve model fabrikalarındaki uygulamaları, Türkiye ekonomisinin dijital dönüşümüne katkı sağlamayı sürdürüyor. Şirketler, bu projeler sayesinde üretim süreçlerini iyileştirerek Endüstri 4.0 uygulamalarını daha etkin bir şekilde benimseme fırsatı buluyor.
Can Karabiber IAS Yönetim Kurulu Başkan Vekili
Can Karabiber Aiglon College’da fizik ve ekonomi eğitimi aldı. Business School Lausanne’da finans, ekonomi ve uluslararası ticaret, Dublin Business School’da pazarlama ve işletme konularında uzmanlaştı. London School of Economics’te Avrupa ekonomisi ve uluslararası ilişkiler üzerine ek eğitimler aldı. Satranç ve yelken sporlarına ilgi duyan Karabiber, inovasyon ve teknoloji konularına yoğunlaşarak, IAS Türkiye ve globalde başarılı projelere liderlik etmektedir.
Güney Afrika yılda 5 GW’a kadar yeni yenilenebilir enerji hedefliyor. Güney Afrika Yenilenebilir Enerji Ana Planı (SAREM), yılda en az 3 GW yeni yenilenebilir enerji santrali devreye almayı, bunu 2030 yılına kadar 5 GW’a çıkarmayı ve ülkenin yenilenebilir enerji ve depolama sektörlerinde 25.000 kişiye istihdam sağlamayı hedefliyor.
Güney Afrika yenilenebilir enerji stratejisi
Plan, Güney Afrika’nın yenilenebilir enerji ve depolama değer zincirlerinin endüstriyelleştirilmesini ve yerelleştirilmesini teşvik etmeyi ve ülkenin merkezi, karbon yoğun bir enerji modelinden merkezi olmayan, düşük karbonlu bir yapıya geçişini desteklemeyi amaçlıyor.
SAREM’in temel hedefleri arasında, her yıl en az 3 GW yeni yenilenebilir enerji projesiyle yerel endüstriyel kalkınmayı teşvik etmek ve bunu 2030 yılına kadar yılda 5 GW’a çıkarmak yer alıyor. Hükümet: “Çoğu bileşen üretiminin ekonomik olarak uygulanabilir olması için yıllık 1 GW veya daha az talep gerektirdiğini (en az beş yıllık bir süre boyunca) göz önünde bulundurarak, böyle bir ölçek yerel üretim operasyonlarının büyümesini desteklemek için yeterli olacaktır. Ülkenin enerji güvenliği ve iklim değişikliği hedeflerine ulaşma gereksinimi doğrultusunda herhangi bir ek uygulama, daha fazla endüstriyel gelişmeye olanak sağlayacaktır” dedi.
Plan ayrıca, on yılın sonuna kadar Güney Afrika’nın yerel yenilenebilir enerji sektöründe 25.000’e kadar iş yaratmayı hedefliyor; güneş panelleri, invertörler, rüzgar türbini kuleleri, kablolar ve piller gibi temel bileşenlerin yerel üretiminin geliştirilmesine odaklanılıyor. Ülkenin güneş enerjisi sektöründe 2030 yılına kadar yerli üretim içerik ve ilişkili hizmetlerin yüzde 50’sinin, depolama sektöründe ise yüzde 60’ının yerli olarak üretilmesi hedefleniyor.
Belgeyi onayladıktan sonra, Güney Afrika Bakanlar Kurulu, yatırımcıları yenilenebilir enerji tedarikçisi gelişimini finanse etmeye teşvik etmek için ek çalışmalar yapılması gerektiğini söyledi. Bakanlar ayrıca, 2030 yılına kadar havacılık ve denizcilik sektörlerinde %5 karışımlı yakıtın uluslararası yükümlülüğünü karşılamak için yeşil hidrojenin geliştirilmesi çağrısında bulundu.
Hükümet açıklamasında, acil odak noktasının uygulamaya yönelik olacağı belirtilirken, SAREM’in teknolojiler ve sektörel öncelikler geliştikçe uyarlanıp güncellenecek “yaşayan bir belge” olarak hizmet edeceği belirtildi.
Bir araştırma ekibi, yeni elektrolit sistemleri sulu enerji depolamasında uzun süredir var olan teknik engelleri ortadan kaldırdığı için sulu pil elektrolitleri alanında yeni kilometre taşlarına ulaştı. Maryland Üniversitesi’ndeki (UMD) araştırmacılar tarafından geliştirilen yenilik, kurşun-asit ve nikel-metal hidrit gibi günümüzün ticari sulu pilleri ile son teknoloji sulu olmayan lityum iyon pilleri arasındaki boşluğu kapatabilir.
Su bazlı pil havacılık sektöründe kullanılabilir
UMD’deki Kimya ve Biyomoleküler Mühendislik Bölümü’nde profesör olan Çinli araştırmacı Wang Chunsheng liderliğindeki araştırma ekibi, yeni elektrolit sistemlerinin 0,0-4,9 V’luk benzeri görülmemiş bir voltajda çalışabildiğini ortaya koydu.
Bu yenilik, sulu elektrolitlerin uzun süredir devam eden indirgeme potansiyeli sınırını başarıyla aşarak (1,3 V’tan 0,0 V’a kadar) gerçek anlamda yüksek enerji yoğunluklu sulu pillere kapı açıyor. Araştırmacılar ayrıca, yeni elektrolit sistemini içeren model pillerinin 2.000’den fazla döngüden sonra bile istikrarlı performansını koruduğunu ve test sırasında olağanüstü uzun vadeli dayanıklılık gösterdiğini vurguladılar. Wang’ın laboratuvarında doktora sonrası araştırmacı ve makalenin ilk yazarı olan Xiyue Zhang: “Membransız sulu/organik çift katmanlı elektrolitler geliştirdik ve süper litofilik iyonoforlar ekleyerek sulu ve organik fazlar arasındaki arayüz direncini ve karışımı azalttık” dedi.
Su bazlı elektrolitlerin güvenli ve çevre dostu yapısı, pillerde kullanılan geleneksel elektrolitlere kıyasla büyük bir avantaj sunar. Bunlar, yeni nesil enerji depolama için daha iyi beklentiler sunuyor. Şimdi, en son yöntem bu zorluğun üstesinden geliyor ve araştırmacılar teknolojilerinin elektrikli havacılıktan büyük ölçekli düşük karbonlu şebeke depolamasına ve hatta deniz suyundan lityum çıkarımına kadar geniş bir uygulama yelpazesi için heyecan verici bir potansiyele sahip olduğunu iddia ediyor.
Nature Nanotechnology dergisinde yayınlanan araştırma, sulu/susuz elektrolitlerin Li iyonları iki fazlı arayüzü geçtiğinde iki fazlı karışım ve yüksek empedans sorunu yaşadığını ortaya koyuyor.
Ross, basın toplantısında net konuştu: “Firmalar hazırlıklı olmalı. Bu muafiyetler sonsuza kadar sürmeyecek,” dedi. Açıklama, Çin, Tayvan ve Güney Kore ile yürütülen ticaret müzakereleri sırasında geldi.
Kritik teknoloji bileşenleri için vergi muafiyetleri
Trump, geçtiğimiz ay kritik teknoloji bileşenleri için vergi muafiyetleri sunmuştu. Bu ürünler arasında gelişmiş çipler, OLED paneller ve nadir toprak elementleri yer alıyor. Ancak Ross bu adımı sadece Amerikan sanayisinin nefes alması için atıldığını vurguladı.
Piyasalar derhal tepki verdi. Nasdaq vadeli işlemleri yüzde 1,8 düştü. Apple, NVIDIA ve Intel gibi dev şirketlerin hisseleri değer kaybetti. Asya’daki teknoloji borsaları da karara olumsuz yanıt verdi.
Tayvan Yarı İletken Üretim Şirketi (TSMC) sözcüsü, “Politika belirsizliği planlamayı imkânsız hale getiriyor,” diyerek tedirginliği dile getirdi. Samsung yetkilileri de “Vergi oynaklığı, küresel inovasyonu tehdit ediyor,” açıklamasını yaptı.
ABD’li perakendeciler zora girdi. Best Buy CEO’su CNBC’ye konuştu: “Tedarik zincirini aniden değiştiremeyiz. Bu uzun vadeli bir yapı.”
Hedef, ABD’nin dışa bağımlılığını azaltmak
Ross, ABD’nin dışa bağımlılığını azaltma hedefini yineledi. “Teknolojide bağımsız olmalıyız. Ulusal çıkarlarımızı korumalıyız,” dedi. Trump da X hesabında şunları paylaştı: “Teknolojimizi yeniden eve getiriyoruz! Adaletsiz anlaşmalara son!”
Uzmanlar uyarıyor. Harvard Üniversitesi’nden Dr. Elaine Brooks, “Teknolojik izolasyon, inovasyonu yavaşlatır ve tüketiciyi zorlar,” dedi. Uluslararası iş birliğinin yapay zekâ ve kuantum teknolojilerinde kritik rol oynadığını vurguladı.
Kongre harekete geçmeye hazırlanıyor. Her iki partiden de temsilciler, kararın KOBİ’ler, istihdam ve Ar-Ge üzerindeki etkisini incelemek istiyor.
Dünyanın dört bir yanındaki teknoloji şirketleri şimdi gergin bekleyişte. Gümrük muafiyetleri kalkarsa, üretim maliyetleri artacak, tüketici fiyatları yükselecek.