Polonya’da yapılan yeni bir araştırmada, akustik ve sinirbilimi alanında uzmanlaşmış araştırmacılar, Trump ve fosil yakıt bağlantılı gruplar tarafından desteklenen, rüzgar çiftliklerinden gelen sesin zihinsel hastalıklara, kansere hatta ölüme yol açtığını öne süren, asılsız bir korku hikayesi olan sözde “rüzgar türbini sendromu”nun, yollardaki trafik gürültüsünden daha “stresli veya rahatsız edici” olduğuna dair hiçbir kanıt bulamadılar. Rüzgar türbini sesleri bu sendromun iddialarını desteklemiyor.
Rüzgar türbini sesleri araç trafiğinden daha zararsız
Bunun yerine, Adam Mickiewicz Üniversitesi araştırmacılarının Humanities and Social Sciences Communication dergisi için hazırladıkları makale için ilgili çalışmaları incelerken buldukları gibi bu sözde bilimsel “durum” yanlış bilgilendirme kampanyaları yoluyla yayılan toplumsal bir bulaşmanın sonucu gibi görünüyor. Rüzgar türbini sesleri hakkında bu yanlış bilgilendirme kampanyaları, toplumsal bir korku yaratmaktan başka bir şey değil.
Çok disiplinli bilim insanlarından oluşan ekibin belirttiği gibi, “geviş getirmeye meyilli veya düşünme ve belirsizlik toleransı düşük” olan kişiler (aslında huysuz kişiler) bile laboratuvarda yel değirmeni seslerine maruz kaldıklarında gerçek bir bilişsel tepki vermiyor gibi görünüyor. Bu sonuçlara ulaşmak için araştırmacılar, 18 ila 25 yaş aralığında 30 kadın ve 15 erkekten oluşan 45 sağlıklı üniversite öğrencisini işe aldılar. Bu katılımcılar, yakın zamanda yapılan bir meta-analiz çalışmasının da gösterdiği gibi, gürültüye yaşlı akranlarına göre daha duyarlı olma eğiliminde olan bir yaş grubundaki “olgun bireylerden” oluşan bir örneklem grubuydu.
Katılımcılara çalışmanın amacını veya ne tür seslere maruz kalacaklarını söylemeden, araştırmacılar gruba yel değirmeni sesleri, trafik gürültüsü veya sessizlik dinlettiler. Daha sonra yel değirmeni seslerine maruz kalan gruba ne tür bir ses duydukları soruldu ve hiçbiri bunu beyaz gürültüden başka bir şey olarak tanımlayamadı. Rüzgar türbini sesleri onlar için belirgin bir farklılık yaratmadı.
Bu çalışma, “rüzgar türbini sendromu” olgusunun bilişsel veya akustik bilimde köklü olmadığı sonucuna varan ilk çalışma olmaktan uzaktır ve Polonya’da yürütülmüş olması nedeniyle, arkasındaki bilim insanları akademik fonlarını kaybetme endişesi duymadan bunu söyleyebilmiştir. Rüzgar türbini sesleri hakkındaki bu yanlış bilgilendirme, Polonya’daki araştırmacılar tarafından net bir şekilde çürütülmüştür. Ancak ABD’de bu tür bir araştırmanın kamu kuruluşlarında finanse edilmesi neredeyse kesinlikle mümkün olmayacaktır.