Yeni Tesla Model Y, bu özelliğiyle çığır açabilir!

Tesla, yenilenmiş Model Y’nin üretimini hızlandırarak yeni donanım ve yazılım geliştirmeleriyle birlikte araçlarını teslim etmeye hazırlanıyor. Tesla’nın güvenlik konusundaki en son yeniliği, araç içine entegre edilen 4D radar sistemi oldu. Bu gelişmiş teknoloji, kabin içi güvenliği artırarak araç içerisindeki yolcuların varlığını, hareketlerini ve hatta yaşamsal belirtilerini tespit edebiliyor. 4D radarın sunduğu en dikkat çekici özelliklerden biri, yolcu boyutuna göre hava yastıklarının açılma şiddetini ve zamanlamasını ayarlayabilmesi. Bu sayede, küçük çocuklar veya daha hassas yolcular için hava yastıkları gerektiği şekilde çalıştırılarak güvenliği maksimum seviyeye çıkarıyor.

Yeni Tesla Model Y, 4D radar sistemiyle devrim yapacak

Tesla, 2022’den bu yana araçlarında kabin içi radar teknolojisini kullanıyordu, ancak bu yeni nesil 4D radar çok daha gelişmiş yeteneklere sahip. Önceki versiyonlar sadece koltuklarda bir yolcunun olup olmadığını algılayabilirken, yeni sistem yolcunun boyutunu, oturma pozisyonunu, hareketlerini ve hatta solunum ile kalp atışlarını bile takip edebiliyor. Bu sayede, araç içinde bir çocuk bırakıldığında Tesla uygulaması aracılığıyla ebeveyne anında bildirim gönderiliyor. Eğer ebeveyn yanıt vermezse, sistem otomatik olarak klima sistemini devreye sokarak sıcaklık düzenlemesi yapıyor. Acil bir durumda ise, Tesla’nın 4D radar destekli güvenlik teknolojisi, yerel yetkililere aracın konumunu bildirerek hızlı müdahale sağlıyor.

Tesla Model Y’nin iç mekanında yapılan diğer yenilikler arasında arka koltukların sektördeki en hızlı katlanma mekanizmasına sahip olması dikkat çekiyor. Şirketin iddiasına göre, yeni arka koltuklar yalnızca dört saniyede tamamen düz bir hale getirilebiliyor ve bu süre, sektördeki standartlardan üç saniye daha hızlı. Ayrıca, Tesla kullanıcıların yoğun eleştirileri sonrası geleneksel sinyal kolunu geri getirerek direksiyon simidindeki düğme tabanlı sinyal kontrollerinden vazgeçti. Yeni Model Y’de daha sessiz kapanan kapılar, geliştirilmiş bardak tutucular ve bagaj kapağı gibi yaşam kalitesine yönelik küçük ama önemli iyileştirmeler yapıldı. HVAC (ısıtma, havalandırma ve klima) sisteminde de büyük bir güncelleme bulunuyor. Yeni Airwave 2.0 teknolojisi, otomatik salınımlı fanlar ile hava akışını optimize ederek daha verimli bir iklimlendirme sunuyor.

Yeni Model Y’nin üretimi başlamış olsa da, 4D radar ve gelişmiş güvenlik özellikleri Mart 2025’te teslim edilecek araçlarda bulunacak ancak yazılım güncellemeleriyle birlikte yılın üçüncü çeyreğinde aktif hale gelecek. Yani, bu teknolojilerin tamamen işlevsel olması için yaz sonunu beklemek gerekecek. Avrupa pazarında Model Y, eCall sistemi ile doğrudan acil servislere bağlanabilirken, ABD ve Kanada’da böyle bir özellik henüz bulunmuyor. Tesla’nın ilerleyen süreçte bu pazarlara yönelik de benzer bir entegrasyon sağlaması bekleniyor. Bu gelişmeler, Tesla’nın güvenlik alanında sektördeki liderliğini korumak için attığı önemli adımlardan biri olarak değerlendiriliyor.

TSMC, Çin’e karşı yeni kısıtlamalar getirecek!

0

Donald Trump’ın başkanlık döneminde yeniden alevlenen ticaret savaşları, teknoloji sektöründe de büyük etkiler yaratmaya devam ediyor. Özellikle Çin’e yönelik uygulanan ek vergiler ve kısıtlamalar, dünya ekonomisinde önemli dengesizliklere yol açarken, Tayvan merkezli çip üreticisi TSMC de kendisini bu yeni gelişmelere karşı korumak için adımlar atmaya başladı. Şirket, özellikle Çin’e yönelik üretimini kısıtlama kararı aldı ve bu karar, büyük bir ticaret değişiminde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.

TSMC, Çin’e karşı yeni kısıtlamalar getirme kararı aldı

TSMC’nin yeni aldığı karara göre, ABD Güvenlik Ofisi tarafından onaylanmış firmalarla birleşim ve test yapılmış yongaların 16nm ve daha ileri üretim teknikleri için dökümüne onay verilecek. Ancak, eğer tasarımcılar bu onayı almamışlarsa, yalnızca 16nm ve daha olgun üretim süreçleriyle çip üretimi yapılabilecek.

TSMC, Çin’e karşı yeni kısıtlamalar getirme kararı aldı.

Bu durum, özellikle Çin’in 16nm ve 18nm üretim süreçlerinde büyük miktarlarda çip ürettiren tasarımcılar için ciddi bir sıkıntı oluşturacak. Çinli firmalar, ABD’nin bu kısıtlamalarını aşmak için onaylı firmalarla iletişime geçmeye başladılar ve yeni üretim süreçlerini devreye almak adına çözüm arayışına girmiş durumdalar.

Bir diğer problem, bazı Çinli tasarımcıların ABD ve Avrupa araç üreticilerine yönelik çipler geliştirmeleri. Bu çipler, özellikle otomotiv sektöründe kullanılan ve yüksek performans gerektiren yongalar olarak büyük öneme sahip. Ancak, kara liste uygulamalarının daha da sıkılaştırılması, çip sektöründeki arz ve talep dengesini olumsuz yönde etkiliyor. Bu kısıtlamalar, özellikle üretim süreçlerini aksatacak ve çiplerin tedarik zincirini zorlaştıracaktır. Sonuç olarak, TSMC’nin alacağı bu önlemler, yalnızca Çin’in teknoloji sektörü için değil, dünya çapında birçok büyük şirketin üretim süreçleri üzerinde de önemli bir etki yaratabilir.

Galaxy S25 Ultra’nın kamera halkası çıkarılabiliyor!

0

Samsung’un Galaxy S25 serisi, genel tasarım çizgileri açısından seleflerinden büyük farklar taşımasa da, özellikle arka kamera düzeninde kullanılan metal halkalar ile dikkat çekiyor. Galaxy S25 Ultra modeline yapılan dayanıklılık testleri, bu halkaların aslında sanıldığı kadar sağlam olmadığını ve oldukça kolay bir şekilde çıkarılabildiğini ortaya koydu. Samsung’un bu modelde kamera modüllerini belirginleştirmek için kullandığı metal halkalar, tasarıma şık bir dokunuş katıyor gibi görünse de, yapılan incelemeler sonucunda bir jilet yardımıyla neredeyse zahmetsizce yerinden sökülebildiği anlaşıldı. Dayanıklılık testini gerçekleştiren kişiye göre, bu halkaları çıkarmak sahte kirpik takmak kadar basit bir işlem. Bu da Samsung’un, kamera halkalarını yerleştirirken büyük ihtimalle yapıştırıcı bazlı bir montaj yöntemi kullandığını gösteriyor. Normal kullanımda halkaların yerinde kalacağı düşünülse de, bu parçaların bu kadar kolay çıkarılabiliyor olması, dayanıklılık konusunda bazı soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Samsung’un amiral gemisi bir modelde böyle bir tasarım tercihini benimsemesi ise birçok kullanıcı için şaşırtıcı bir detay oldu.

Samsung Galaxy S25 Ultra’nın kamera halkası çıkabiliyor

Galaxy S25 Ultra’nın tasarımındaki dikkat çeken tek nokta kamera halkalarının kolayca sökülebilmesi değil. Yapılan testlerde, ekranın çizilmeye karşı direncinin selefi Galaxy S24 Ultra’ya göre biraz daha düşük olduğu gözlemlendi. Bu da günlük kullanımda ekranın daha kolay çizilebileceği anlamına geliyor. Bununla birlikte, modelin pil bölmesine erişim olmasına rağmen S Pen’in Bluetooth işlevinin olmaması, cihazın sunduğu bazı özellikler açısından kısıtlamalar getirebilir.

Galaxy S25 Ultra’nın çerçevesinde titanyum kullanıldığı belirtilmiş olsa da, detaylara bakıldığında titanyum yapının yalnızca belirli alanlarla sınırlı olduğu görülüyor. Yan tuşların titanyum olmaması da bu durumu destekleyen bir başka unsur. Kullanıcıların premium bir cihazda daha fazla titanyum kaplama beklentisi içinde olduğu düşünüldüğünde, bu tercihin bazı hayal kırıklıklarına yol açabileceği söylenebilir.

Galaxy S25 Ultra’nın tasarımında yapılan bu küçük değişiklikler, cihazın kullanım deneyimini doğrudan etkilemese de, bazı noktalarda dayanıklılık ve malzeme kalitesiyle ilgili endişeler yaratıyor. Kamera halkalarının beklenenden daha kolay çıkarılabiliyor olması, uzun vadede bu parçaların yerinden çıkması ya da kaybolması gibi potansiyel sorunlara neden olabilir. Ayrıca ekranın çizilmeye karşı daha hassas olması, günlük kullanımda ekran koruyucu takmayı zorunlu hale getirebilir. Samsung’un bu modelde bazı premium malzeme kullanımı konularında yaptığı kısıtlamalar, markanın önceki modellerine kıyasla bazı tasarım değişiklikleri konusunda daha temkinli davrandığını da gösteriyor.

Evrenin en büyük yapısı ”Quipu” tespit edildi!

0

Gökbilimciler, evrenin şimdiye kadar keşfedilen en büyük yapısını buldu. Quipu adı verilen bu devasa süper yapı, İnka medeniyetinin düğümlü iplerle oluşturduğu ölçüm sisteminden esinlenerek adlandırıldı. Quipu’nun kütlesi tam 200 katrilyon Güneş kütlesine eşit olup, uzunluğu 1,3 milyar ışık yılını aşıyor. Max Planck Enstitüsü’nden Hans Bohringer ve ekibi tarafından yapılan bu keşif, evrenin büyük ölçekli yapısının kozmolojik ölçümler üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçlayan bir araştırma projesinin parçası.

Evrenin en büyük yapısı ”Quipu” bulundu

Bu süper yapı, ok sayıda gökada kümesi ve süperkümesi içinde barındıran devasa kozmik yapılar olarak tanımlanıyor. Quipu ve keşfedilen diğer dört süper yapı, evrendeki gökada kümelerinin yüzde 45’ini, gökadaların yüzde 30’unu ve maddenin yüzde 25’ini içeriyor. Ancak, bu yapılar evrenin sadece yüzde 13’ünü kapsıyor, ama yine de kozmolojik dengeyi büyük ölçüde etkiliyor. Bu süper yapıların içinde galaksi yoğunluğu ile izole gökada kümeleri arasında belirgin farklar bulunuyor. Bilim insanları, süper yapı içindeki kümelerin daha büyük ve kütleli olduğu için bu farkların oluştuğunu öne sürüyor.

Quipu’nun keşfi, X-ışını gökada kümelerinin analiz edildiği CLASSIX araştırması kapsamında yapıldı. Bu gözlemler, X-ışını ışımalarından yararlanarak gökada kümelerinin daha net bir şekilde belirlenmesine olanak sağlıyor. Süper yapıların filament benzeri yapısı, İnka kültüründeki düğümlü ip sistemine benzerliği nedeniyle “Quipu” adı verilmesine ilham oldu.

Bu süper yapılar, kozmik mikrodalga arka plan ışıması (CMB) üzerinde dalgalanmalara yol açabiliyor. CMB, Büyük Patlama’dan kalan elektromanyetik bir radyasyon olarak kabul ediliyor ve evrenin en uzak köşelerinden geliyor. Quipu ve benzeri süper yapılar, CMB fotonlarının enerjisinin değişmesine neden olarak, CMB’nin doğru bir şekilde analiz edilmesini zorlaştırıyor. Ayrıca, evrenin genişleme hızını belirlemek için kullanılan Hubble sabitinin ölçümleri de bu yapılar tarafından etkileniyor. Quipu gibi yapılar, gökadaların özel hızlarını değiştirerek genişleme hızının net olarak ölçülmesini zorlaştırıyor.

Süper yapıların bir diğer önemli etkisi de büyük ölçekli kütleçekimsel merceklenme. Bu yapılar, arka plandaki gökadaların ışığını bükerek görüntülerini bozar ve şekillerini değiştirir. Bu etki, gökyüzü haritalarındaki ölçümlerde hata paylarını artırabilir. Araştırmacılar, Lambda-CDM modeli ile yapılan simülasyonlarda, evrenin büyük ölçekli yapısının Quipu gibi süper yapıları oluşturduğunu göstermiştir. Ancak, bu yapıların kalıcı olmadığı ve kozmik zaman ölçeğinde daha küçük parçalara ayrılarak çökmeye başlayacağı öngörülüyor.

Elon Musk, ABD ordusunun savaşa hazır olmadığını söyledi!

Elon Musk, son açıklamalarında ABD‘nin silahlanma stratejisini sert bir şekilde eleştirdi ve bu stratejinin gelecekteki savaşlara karşı hazırlıklı olmadığını vurguladı. Musk’a göre, ABD’nin mevcut ordu yapısı ve silah üretim stratejisi geçmişteki çatışmalar için uygun olsa da, modern savaşların gereksinimlerini karşılamaktan uzak. Özellikle yapay zeka (AI) ve insansız hava araçları (İHA) gibi teknolojilerin savaşları köklü şekilde dönüştürdüğünü belirten Musk, bu yeni teknolojilere uyum sağlamayan bir ordu stratejisinin, ABD’nin bir sonraki büyük savaşı kaybetmesine neden olabileceğini savunuyor.

Elon Musk, ABD ordusunun savaşa hazır olmadığını vurguladı

Musk, insanlı savaş uçaklarının ve diğer eski teknolojilerin giderek demode hale geldiğini, bunun yerine insansız sistemlerin ön planda olacağını ifade etti. Ukrayna’daki savaşın, zaten bir insansız hava aracı savaşına dönüştüğünü belirten Musk, gelecekte savaşların nasıl evrileceği konusunda güçlü bir uyarı yaptı. Bunun yanı sıra, yapay zekanın kontrolsüz gelişiminin büyük riskler taşıyabileceğini ve bu durumun “Terminatör senaryosu” gibi felaketlere yol açabileceğini belirtti.

Elon Musk, ABD ordusunun savaşa hazır olmadığını vurguladı.

Musk, ayrıca uzay tabanlı iletişim sistemlerinin, özellikle Starlink gibi teknolojilerin, savaşta kritik öneme sahip olduğunu düşünüyor. Musk, ABD’nin bu alandaki stratejilerinin daha hızlı bir şekilde adapte olması gerektiğini ve bu değişikliklerin acil bir şekilde yapılmaması durumunda ülkenin bir sonraki savaşta büyük bir yenilgi alabileceğini vurguladı.

Musk’ın bu açıklamaları, silahlanma stratejilerindeki köklü değişikliklerin savunulmasının gerekliliğini ve teknolojinin gelecekteki savaşlardaki rolünü bir kez daha gündeme getirdi.

Google, işe alım politikasını değiştiriyor!

0

Google, ABD Başkanı Donald Trump’ın “çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık” (DEI) programını sona erdiren kararnamesinin ardından işe alım politikalarını yeniden düzenleyerek iş gücündeki temsiliyeti artırmaya yönelik hedef belirleme uygulamasını kaldırdı. Alphabet’in yıllık raporunda yapılan değişiklikler, bu yeni yaklaşımın ilk işaretlerini verdi. Şirketin raporlarında yer alan “çeşitliliği, eşitliği ve kapsayıcılığı yaptığımız her şeyin bir parçası haline getirmeye ve hizmet verdiğimiz kullanıcıları temsil eden bir iş gücü yetiştirmeye kararlıyız” ifadesinin silinmesi, bu politikadaki değişimin resmiyet kazandığını gösterdi.

Google, işe alım politikasını resmen değiştirecek

Google, işe alımlarda artık belirli bir çeşitlilik kotası veya hedefi koymayacağını belirtirken, yeterince temsil edilmeyen grupları destekleme ve farklı bölgelerde ofis açma çalışmalarına devam edeceğini açıkladı. Benzer bir politika değişikliği Meta tarafından da duyuruldu. Facebook ve Instagram’ın ana şirketi Meta, DEI programına dayalı işe alım politikalarını durduracağını belirtti.

Google, işe alım politikasını resmen değiştirecek.

Google, 2020 yılında George Floyd ve diğer siyahi Amerikalıların polis şiddeti sonucu hayatını kaybetmesinin ardından, daha kapsayıcı politikalar geliştirme konusunda öncü şirketlerden biri olmuştu. CEO Sundar Pichai, 2025 yılına kadar yöneticilerin %30’unun yeterince temsil edilmeyen gruplardan seçilmesini hedeflediklerini duyurmuştu. O dönemde Google’ın ABD’deki yöneticilerinin %96’sı beyaz veya Asyalıydı ve dünya çapında çalışanlarının %73’ü erkekti.

DEI, yani “çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık” programı, iş yerleri ve eğitim kurumlarında daha adil bir ortam sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir inisiyatifti. Ancak zamanla bazı kesimler tarafından belirli ideolojik yaklaşımları dayattığı ve siyasi bir araç haline geldiği gerekçesiyle eleştirildi. Başkan Trump, göreve geldiği 20 Ocak 2025 tarihinde, bu programın fazla radikal ve gereksiz harcamalara yol açtığını savunarak DEI’yi sona erdiren bir kararnameyi imzaladı. Google ve Meta gibi teknoloji devlerinin bu değişime hızla uyum sağlaması, önümüzdeki yıllarda Silikon Vadisi’ndeki iş gücü politikalarının nasıl şekilleneceği konusunda yeni bir döneme işaret ediyor.

Apple, bu uygulamaları neden mağazadan kaldırdı?

0

Apple, Kaspersky tarafından yayımlanan bir güvenlik raporunun ardından, iPhone kullanıcılarını hedef alan SparkCat adlı kötü amaçlı yazılımı içeren uygulamaları App Store’dan kaldırdı. Raporda, SparkCat’in, cihazlardaki ekran görüntülerini ve fotoğrafları analiz ederek kullanıcıların hassas bilgilerini ele geçirmeye yönelik bir sistem kullandığı belirtilmişti.

Apple, bu uygulamaları resmen mağazadan kaldırıyor

Apple, bu tehdide hızlı bir şekilde müdahale ederek, kötü amaçlı yazılım barındıran 11 uygulamayı ve bu uygulamalarla ilişkili dolandırıcılık politikalarını ihlal eden 89 uygulamayı daha mağazasından sildi. Bununla birlikte, söz konusu uygulamaları geliştiren hesaplar da Apple tarafından kapatıldı.

Apple, bu uygulamaları resmen mağazadan kaldırıyor.

Kaldırılan uygulamalar arasında ComeCome, WeTink ve AnyGPT gibi isimler bulunuyor. Bu uygulamalar, kullanıcılardan fotoğraf erişim izni alarak, cihazda depolanan görüntüler üzerindeki yazıları tarayabilen OCR (Optical Character Recognition) teknolojisini kullanıyordu. Bu yöntemle saldırganlar, özellikle kripto para cüzdanlarına ait kurtarma ifadelerini çalmayı hedefliyordu. Bilindiği üzere, kripto cüzdanların güvenliği açısından kurtarma ifadeleri son derece kritik bir rol oynuyor. Bir saldırgan, bu ifadeye eriştiğinde, kullanıcının kripto varlıklarını tamamen ele geçirebiliyor.

Apple’ın hızlı müdahalesiyle SparkCat içerikli uygulamalar App Store’dan tamamen kaldırılmış olsa da, bu tür saldırılar kullanıcıların güvenlik bilincini artırması gerektiğini gösteriyor. Kullanıcıların, özellikle güvenilmeyen veya bilinmeyen geliştiricilerin uygulamalarına geniş kapsamlı fotoğraf erişimi izni vermemesi ve uygulamaların gizlilik raporlarını incelemesi öneriliyor. Apple, kullanıcıların hangi uygulamaların hangi verilere eriştiğini görmesini sağlayan iOS gizlilik raporları ile ekstra güvenlik önlemleri sunmaya devam ediyor. Ayrıca, Apple’ın bu olaydan sonra App Store’daki güvenlik denetimlerini daha da sıkılaştırması bekleniyor.

Google’ın kuantum bilgisayarları, yakında işlevsel hale gelebilir!

0

Google, kuantum bilgisayarların 5 yıl içinde gerçek dünya uygulamalarında kullanılabilecek seviyeye ulaşacağını öne sürerek bu alandaki beklentileri yeniden yükseltti. Google Quantum AI’nın kurucusu ve lideri Hartmut Neven, Nvidia’nın kuantum bilgisayarların 20 yıldan önce ticari olarak kullanılamayacağı yönündeki tahminine karşı çıkarak, bu sürecin çok daha hızlı ilerlediğini belirtti. Kuantum bilişimin malzeme bilimi, enerji depolama, ilaç keşfi ve finans gibi alanlarda devrim yaratabileceğini vurgulayan Google, özellikle elektrikli araçlar için yeni nesil batarya teknolojileri ve süperiletken malzemeler üzerinde önemli keşifler yapılabileceğini savunuyor.

Google’ın kuantum bilgisayarları, 5 yıl içinde işlevsel hale gelecek

Kuantum bilgisayarlar, geleneksel bilgisayarların işlem gücünün çok ötesine geçerek karmaşık hesaplamaları dakikalar içinde tamamlayabilme potansiyeline sahip. Klasik bilgisayarlar bilgiyi ikili sistemle işlerken, kuantum bilgisayarlar “kübitler” kullanarak aynı anda birden fazla değeri temsil edebiliyor. Bu özellik, günümüz bilgisayarlarının çözmekte zorlandığı optimizasyon, kimyasal simülasyon ve büyük veri analizi gibi problemlerde büyük bir avantaj sağlıyor. Özellikle hükümetler ve büyük teknoloji şirketleri, kuantum bilişimin siber güvenlik, finans modellemeleri ve tıbbi araştırmalar gibi alanlarda nasıl bir etki yaratacağını yakından takip ediyor.

Google kuantum çalışmaları

Kuantum bilişim alanındaki gelişmeler, yapay zekanın ticari olarak kullanılabilir hale gelmesine benzer bir süreçten geçebilir. ChatGPT’nin 2022’de piyasaya sürülmesinden önce, yapay zeka büyük ölçüde akademik bir alan olarak görülüyordu ve pratik uygulamaları sınırlıydı. Ancak kısa sürede yapay zekanın ticari kullanımı yaygınlaştı ve büyük bir dönüşüm yaşandı. Kuantum bilgisayarlar için de benzer bir sıçrama yaşanabileceğini belirten uzmanlar, önümüzdeki yıllarda bu teknolojinin birçok sektörde devrim niteliğinde değişiklikler yaratabileceğini düşünüyor.

Nvidia CEO’su Jensen Huang, Ocak ayında düzenlenen CES 2025 etkinliğinde, kuantum bilgisayarların ticari olarak kullanılmasının en az 20 yıl süreceğini söylemiş ve bu açıklama, kuantum bilişim üzerine çalışan birçok şirketin hisselerinde düşüşe neden olmuştu. Ancak Google, Aralık 2024’te yeni kuantum işlemcileriyle büyük bir teknik engeli aştığını duyurarak bu alandaki gelişmelerin hızlandığını gösterdi. Google, 2012’den bu yana kuantum hesaplama üzerine çalışmalarını sürdürüyor ve geliştirdiği işlemcilerle klasik bilgisayarların milyarlarca yıl sürebilecek bazı hesaplamaları dakikalar içinde gerçekleştirmeyi başardığını öne sürüyor. Bu gelişmeler, kuantum çağının beklenenden daha erken başlayabileceğine işaret ediyor.

DeepSeek Çin’e veri sızdırıyor olabilir!

Çin’in hızla popülerleşen yapay zeka sohbet botu DeepSeek AI, büyük bir güvenlik skandalıyla gündemde. Kanada merkezli siber güvenlik şirketi Feroot Security, uygulamanın giriş sayfasında şifrelenmiş bir kod tespit etti. İncelenen kod, DeepSeek’in kullanıcı bilgilerini Çin hükümetiyle bağlantılı olduğu bilinen China Mobile’a yönlendirdiğini ortaya koydu. Bu gelişme, veri gizliliği ve ulusal güvenlik endişelerini yeniden alevlendirdi.

DeepSeek, ABD’de En Çok İndirilen Uygulama Olmuştu

Ocak 2025’te piyasaya sürülen DeepSeek AI, kısa sürede milyonlarca kullanıcıya ulaştı. ABD App Store’da en çok indirilen uygulamalar listesine girerek ChatGPT gibi rakiplerini geride bıraktı. Ancak, şimdi ortaya çıkan sızıntı skandalı, DeepSeek’in güvenilirliğini ciddi şekilde sorgulatıyor.

Feroot Security araştırmacıları, uygulamanın web giriş sisteminde karmaşık ve şifrelenmiş bir kod keşfetti. Bu kodu çözen uzmanlar, sistemin doğrudan China Mobile sunucularına bağlandığını fark etti. Söz konusu kodun, kullanıcı hesap giriş bilgilerini toplayarak Çin’e yönlendirme ihtimali yüksek görünüyor. DeepSeek Çin hükümetine veri mi sızdırıyor?

ABD’li Yetkililer Derhal Harekete Geçti

Feroot Security CEO’su Ivan Tsarynny, “Amerikalıların bilgileri Çin tarafından izleniyor ve buna karşı hiçbir şey yapmıyoruz. Bu inanılmaz bir durum!” ifadelerini kullandı. ABD’li yetkililer de hızla harekete geçti. Temsilciler Meclisi üyeleri Darin LaHood ve Josh Gottheimer, DeepSeek uygulamasının devlet cihazlarında yasaklanması için yasa tasarısı hazırlıyor.

ABD Donanması ve NASA, DeepSeek’i çoktan yasaklayan kurumlar arasında yer alıyor. Texas eyaleti de hükümet çalışanlarının DeepSeek kullanmasını yasakladı. Avustralya, Güney Kore ve İtalya gibi ülkeler de benzer kararlar aldı.

Veri Güvenliği Tehlikede!

DeepSeek’in gizlilik politikası, verilerin Çin’de saklandığını açıkça belirtiyor. Ancak, uygulamanın China Mobile gibi devlet destekli bir firmayla doğrudan bağlantısının olması, veri güvenliğini daha büyük bir tehdit haline getiriyor.

Siber güvenlik uzmanları, DeepSeek AI gibi yabancı uygulamalara karşı dikkatli olunması gerektiğini vurguluyor. Yapay zeka teknolojisinin günlük hayatımızda giderek daha fazla yer kapladığı bu dönemde, veri gizliliği ve ulusal güvenlik endişeleri her zamankinden daha önemli hale geliyor.

Kullanıcılara Uyarı: Dikkatli Olun!

DeepSeek skandalı, yapay zeka uygulamalarına olan güvenin sarsılmasına neden oldu. Uzmanlar, kullanıcıların kişisel bilgilerini paylaşmadan önce uygulamaların güvenilirliğini sorgulaması gerektiğini vurguluyor. ABD ve diğer ülkelerde bu tür uygulamalara yönelik kısıtlamalar artarken, vatandaşların da bilinçli olması gerektiği belirtiliyor.

Japon araştırmacılar, dinamik elektrot geliştirmeyi başardı!

0

Japonya’daki Osaka Üniversitesi’nden araştırmacılar, elektronik cihazların performansını iyileştirmek amacıyla devrim niteliğinde bir teknoloji geliştirdi. ACS Applied Electronic Materials dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, bilim insanları, geleneksel silikon altyapısına vanadyum dioksit (VO₂) tabakası ekleyerek dinamik elektrotlar tasarladı. VO₂’nin en dikkat çekici özelliği, iletkenlik ve yalıtkanlık arasında dinamik geçiş yapabilmesi.

Japon araştırmacılar, resmen dinamik elektrot geliştirdi

Malzeme ısıtıldığında içinde metal benzeri küçük bölgeler oluşuyor ve genişleyerek elektrik sinyallerini yönlendirebilen “canlı ayarlanabilir elektrotlar” gibi davranıyor. Bu özellik, elektronik devrelerde daha hassas ve uyarlanabilir bileşenler oluşturulmasını sağlayabilir.

Japon araştırmacılar, resmen dinamik elektrot geliştirdi.
Japon araştırmacılar, resmen dinamik elektrot geliştirdi.

VO₂’nin bir diğer çarpıcı yönü ise elektrik akımını “çığ etkisi” ile güçlendirme yeteneği. Elektrik alanı metal bölgeler arasındaki küçük boşluklara odaklandığında zincirleme bir reaksiyon başlatıyor ve sinyalin büyük ölçüde artmasını sağlıyor. Araştırmacılar, bu özelliği test etmek için bir terahertz fotodetektör geliştirdi ve malzemenin en zayıf terahertz darbelerini bile güçlendirebildiğini keşfetti. Bu, özellikle yüksek hassasiyet gerektiren algılama sistemlerinde önemli bir avantaj sunuyor.

Bu yeni nesil elektrotların en büyük avantajlarından biri, mevcut yarı iletken teknolojilerine minimal değişiklikle entegre edilebilmesi. VO₂ tabanlı bileşenler, sıcaklık kontrollü faz değişimiyle elektronik sinyalleri dinamik olarak manipüle edebilir. Böylece yeniden yapılandırılabilir bilgisayarlar, gelişmiş görüntüleme sistemleri ve yeni nesil telekomünikasyon cihazları gibi birçok alanda kullanılabilir. Özellikle terahertz frekans aralığında çalışan bu teknoloji, 6G iletişim ağlarının gelişimi için kritik bir adım olarak görülüyor. Vanadyum dioksidin elektriksel özelliklerinin ince ayarlanabilir olması, kablosuz iletişimden yüksek hızlı bilgi işlem sistemlerine kadar geniş bir uygulama yelpazesine kapı aralıyor. Geliştirilen dinamik elektrotlar, elektronik cihazların geleceğinde büyük bir dönüşümü tetikleyebilir.

BAE, Fransa’ya 50 milyar euroluk yapay zeka yatırımı yapıyor!

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Fransa’da Avrupa’nın en büyük yapay zeka veri merkezini inşa etmek için 30 ila 50 milyar euro arasında devasa bir yatırım yapacağını duyurdu. Bu proje, iki ülke arasındaki geniş kapsamlı yapay zeka işbirliğinin en önemli adımlarından biri olarak görülüyor. Fransa Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, veri merkezi 1 GW (gigavat) kapasiteye sahip olacak ve aynı zamanda yeni bir yapay zeka kampüsünün temel taşını oluşturacak.

BAE, Fransa’ya 50 milyar euroluk yapay zeka yatırımı yapacak

Yatırımın hem Fransa’da hem de BAE’de yapay zeka altyapısını güçlendirmeye yönelik olduğu, ileri düzey çiplerin tedariki, veri merkezlerinin kurulması ve yetenek gelişimi gibi kritik alanları kapsadığı belirtildi.

BAE, Fransa'ya 50 milyar euroluk yapay zeka yatırımı yapacak.

BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid Al Nahyan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Paris’te bir araya gelerek işbirliğini daha da güçlendirmek adına resmi görüşmeler gerçekleştirdi. Elysee Sarayı’nda düzenlenen resmi davette taraflar, yapay zeka alanındaki stratejik ortaklıklarını ve potansiyel fırsatları ele aldı. Bu büyük yatırımın duyurusu, Paris’te önümüzdeki hafta düzenlenecek ve yaklaşık 100 ülkenin katılımıyla yapay zekanın geleceğinin masaya yatırılacağı uluslararası zirve öncesinde gerçekleştirildi.

Fransa ve BAE arasındaki bu ortaklık, Avrupa’nın küresel yapay zeka yarışında rekabet gücünü artırma çabasının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Projenin bir diğer dikkat çeken yönü ise her iki ülkede de yapay zeka ve bulut bilişim altyapılarını birbirine bağlayacak sanal veri elçiliklerinin kurulması. Bu sayede yapay zeka odaklı teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulanması için daha entegre bir ekosistem oluşturulması hedefleniyor. Fransa’nın teknoloji sektörüne önemli bir ivme kazandırması beklenen bu yatırım, ülkenin küresel yapay zeka pazarındaki konumunu güçlendirebilir ve Avrupa’nın bu alandaki açığını kapatmasına katkı sağlayabilir.

Amazon, 2025’te yapay zekaya 100 milyar dolar yatıracak!

Amazon, 2025 yılı için dev bir yatırım planı duyurdu ve bu yatırımın toplamda 100 milyar doları aşması bekleniyor. Amazon CEO’su Andy Jassy, bu büyük bütçenin çoğunun şirketin bulut hizmetleri platformu Amazon Web Services (AWS) aracılığıyla yapay zeka altyapısına harcanacağını belirtti. AWS, dünya çapında şirketlerin bulut tabanlı hizmetlerini kullanmalarını sağlayan ve özellikle yapay zeka uygulamaları için kritik bir rol oynayan bir platform olarak biliniyor. Amazon’un bu yatırımı, yapay zeka ve bulut bilişimin gelecekteki gelişiminde önemli bir rol oynamasını sağlayacak.

Amazon, 2025’te yapay zekaya rekor yatırım yapıyor

Bu hamle, Amazon’un teknoloji devleri arasındaki rekabetteki yerini güçlendirmeyi hedefliyor. Meta CEO’su Mark Zuckerberg, benzer şekilde uzun vadede yüz milyarlarca dolarlık bir yapay zeka yatırımını planladıklarını duyurdu. Meta, 2025 yılı için yalnızca yapay zeka yatırımlarına 60 milyar dolar harcama yapmayı taahhüt etti. Alphabet (Google) ise, yapay zeka harcamalarını yüzde 42 oranında artırarak 75 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor. Diğer bir teknoloji devi olan Microsoft, yalnızca yapay zeka veri merkezlerine 2025 yılı için 80 milyar dolar yatırım yapmayı planladığını açıkladı. Bu yatırımlar, yapay zekanın gelecekteki gelişimi ve rekabetçi pazarda öne çıkma açısından oldukça büyük anlam taşıyor.

Amazon’un bu büyük yatırımı, sektördeki diğer şirketlerin de hızla büyüyen yapay zeka pazarındaki yerlerini sağlamlaştırmalarına yardımcı olacak. Ancak, bu yatırımların maliyet etkisi üzerine de bazı tartışmalar mevcut. DeepSeek gibi bazı şirketler, yapay zeka teknolojilerinde ilerleme kaydederken, daha az bütçe harcayarak verimli sonuçlar elde edebileceklerini gösterdi. Bu, bazı analistlerin, yapay zeka teknolojilerinin daha ucuz hale gelmesinin teknoloji şirketlerinin gelirlerini olumsuz etkileyeceği görüşünü savunmalarına neden oldu.

Buna karşın, Amazon CEO’su Andy Jassy bu görüşe katılmadığını ve daha düşük maliyetlerin aslında daha fazla talep yaratacağını savundu. Jassy, maliyetlerin düşmesinin toplam teknoloji harcamalarını azaltacağı yönündeki varsayımın yanlış olduğunu ve geçmişte, özellikle internetin ve bulut bilişimin ilk yıllarında yaşanan büyüme sürecinin bir benzerinin yaşanacağını belirtti. Onun görüşüne göre, maliyetlerin düşmesi, daha fazla şirketin bu teknolojileri benimsemesine yol açacak ve toplam harcamalar zamanla artacak.

Microsoft CEO’su Satya Nadella da benzer bir perspektife sahip. Nadella, yapay zeka yatırımlarının uzun vadede kârlı olacağına inandığını ve bu yatırımların Jevons Paradoksu’na benzer bir etki yaratacağını belirtti. Jevons Paradoksu, bir teknolojinin maliyeti düştükçe, talebinin artmasına ve dolayısıyla toplam harcamaların artmasına yol açabileceğini öne sürer. Bu, teknoloji sektöründe maliyetlerin azalmasının genellikle daha fazla talep yaratması ve genel harcamaların artması anlamına gelir. Bu bağlamda, Amazon’un ve diğer büyük teknoloji devlerinin yapay zeka yatırımlarına yaptığı büyük harcamalar, sektörün gelişiminde uzun vadeli bir ivme yaratacak gibi görünüyor.

Bill Gates, Intel’in gidişatını eleştirdi!

0

Microsoft’un kurucu ortağı Bill Gates, Intel’in son yıllardaki performansına dair yaptığı açıklamada, şirketin çip sektöründeki lider konumunu kaybettiğini ve rakiplerinin gerisinde kaldığını belirtti. Gates, Intel’in geçmişte çip tasarımı ve üretiminde öncü bir firma olmasına rağmen son dönemde yaşadığı gecikmeler ve stratejik hatalar nedeniyle “yolunu kaybettiğini” söyledi. Özellikle AMD, Nvidia, Qualcomm ve TSMC gibi rakiplerin agresif büyümesine karşı Intel’in yeterli bir yanıt veremediğini vurgulayan Gates, şirketin çip üretim süreçlerindeki aksaklıklarının da ciddi sorunlara yol açtığını ifade etti.

Bill Gates, Intel’in rakiplerinin gerisinde kaldığını belirtti

Intel’in 14nm’den 10nm’ye, ardından 7nm üretim sürecine geçişte yaşadığı gecikmelerin pazar payını kaybetmesine neden olduğunu belirten Gates, Apple’ın kendi silikon çiplerine yönelmesinin de Intel için büyük bir kayıp olduğunu dile getirdi. Bunun yanı sıra, güvenlik açıkları ve Raptor Lake işlemcilerindeki sorunların Intel’in marka itibarını ciddi şekilde zedelediğini söyleyen Gates, firmanın mali sıkıntılarının da büyüdüğünü ve geçtiğimiz yıl CEO Pat Gelsinger’ın görevden alınmasının şirketin krizini daha da derinleştirdiğini düşündüğünü belirtti.

Intel i9 işlemcilerde

Bill Gates, Intel’in özellikle yapay zeka çipleri konusunda büyük bir fırsatı kaçırdığını ve Nvidia’nın bu alanda hızla yükselerek Intel’in pazar payını ele geçirdiğini söyledi. Gates, Gordon Moore’un döneminde Intel’in her zaman sektörün öncüsü konumunda olduğunu, ancak günümüzde hem çip tasarımında hem de üretimde liderliğini kaybettiğini ifade etti. Intel’in geleceğinin belirsiz olduğunu belirten Gates, firmanın mevcut durumda net bir çıkış yolu olmadığını ancak 18A üretim sürecinin başarılı olması halinde TSMC ile rekabet edebileceğini söyledi.

Intel’in ABD’deki üretim tesislerinin inşasına devam etmesi ve devlet destekleriyle ayakta kalmaya çalışması da firmanın toparlanma sürecinde kritik bir rol oynayabilir. Ancak mevcut tabloda, Gates’e göre Intel’in kısa vadede büyük bir dönüşüm yaşaması oldukça zor görünüyor.

Microsoft Edge, yapay zekayla riskli yazılımları engelliyor!

0

Microsoft, Edge tarayıcısına önemli bir güvenlik yeniliği ekledi. Yeni özellik, yapay zeka destekli bir “scareware” engelleyici olarak tanımlanıyor ve kullanıcıları korkutma amaçlı zararlı yazılımlara ve dolandırıcılık sitelerine karşı korumayı amaçlıyor. Scareware, kullanıcıları korkutarak onları dolandırmaya çalışan yazılımlar ve web siteleri olarak bilinir. Bu tür yazılımlar genellikle sahte uyarılar ve yanıltıcı mesajlarla kullanıcılara bilgisayarlarının virüs kaptığı veya ciddi şekilde zarar gördüğü gibi bilgiler sunarak, onları sahte güvenlik yazılımları satın almaya veya zararlı yazılımlar indirmeye ikna etmeye çalışır.

Microsoft Edge, yapay zekayla riskli yazılımlara engel getirecek

Microsoft’un bu yeni engelleyici, yerel makine öğrenimi modeli kullanarak dolandırıcılık yöntemlerini tespit ediyor ve kullanıcıyı koruyor. Bu özellik, Windows PC’lerde çalışarak, bilgisayarın kendi içindeki makine öğrenimi modelini kullanarak mevcut dolandırıcılıkları tanıyıp engelleyebiliyor. Özellik, tarayıcıda yapılan bir inceleme sonucu, kötü niyetli bir site veya yazılım tespit edilirse, Edge tarayıcısı otomatik olarak bu sayfayı tam ekran modundan çıkarıyor ve varsa ses oynatımını durduruyor. Ardından, kullanıcılara sayfanın küçük bir önizlemesi gösterilerek uyarı veriliyor. Bu, kullanıcıların kandırılmasını engelleyen bir savunma hattı olarak devreye giriyor.

Microsoft Edge, yapay zekayla riskli yazılımlara engel getirecek.

Scareware engelleyicisi, yerel bilgisayarda çalışan bir makine öğrenimi modeli kullanarak, dolandırıcıların oluşturduğu kötü niyetli sayfaları tespit edebiliyor. Bu model, dolandırıcılıkla mücadele topluluğunun paylaştığı binlerce örnekle karşılaştırmalar yaparak sahte uyarıların önüne geçiyor. Verilerin buluta gönderilmeden yerelde işlem yapılması, kullanıcı gizliliği açısından önemli bir güvenlik önlemi sunuyor.

Edge kullanıcıları, bu özelliği etkinleştirmek için tarayıcılarının “Gizlilik” ayarlarına giderek “Güvenlik” kısmında bulunan “scareware engelleyici” seçeneğini manuel olarak açmalı. Özellik aktif hale getirildikten sonra, tarayıcı yeniden başlatılmalı. Kasım ayında Ignite etkinliğinde duyurulan bu özellik, artık Edge’in son kararlı sürümünde önizleme olarak kullanılabiliyor ve bu sayede kullanıcılar, dolandırıcılık sitelerine karşı daha güvenli bir tarayıcı deneyimi yaşayabiliyor.

Dünyanın en uzun ahşap türbin kanatları teste giriyor!

Dünyada rüzgar enerjisinin sürdürülebilirliği ve maliyet etkinliği açısından önemli bir adım atılıyor. Alman Voodin Blade Technology ve Hintli üretici Senvion, 50 metreden uzun ahşap rüzgar türbini kanatlarını test etmek için iş birliği yapıyor. Bu testler, özellikle çevresel etkileri azaltma ve maliyetleri düşürme amacı taşıyan yeni bir teknolojiye odaklanıyor. Voodin Blade Technology, kanat üretiminde lamine kaplama kereste (LVL) kullanmayı hedefliyor. Bu malzeme, ince ahşap katmanlarının özel yapıştırıcılarla birleştirilmesiyle üretiliyor ve cam elyaf kompozitlerine benzer sertlik ve ağırlık oranına sahip.

Dünyanın en uzun ahşap türbin kanatları test ediliyor

LVL’nin en büyük avantajı, geleneksel kompozit malzemelere kıyasla daha çevre dostu ve daha düşük maliyetli olması. Voodin’in CEO’su Tom Siekmann, bu yeni üretim sürecinin, çevresel etkileri azaltmanın yanı sıra, maliyetleri %20 oranında düşürdüğünü belirtiyor. Bu da, daha ekonomik ve çevreci bir çözüm sunduğu anlamına geliyor.

Test süreci 2026’da başlayacak ve 2027’nin başlarına kadar Avrupa’da prototip bileşenlerin montajı ve test edilmesi planlanıyor. Kanatların uzunluğu henüz kesin olarak belirlenmemiş olsa da, 50 metreden uzun olacağı ifade ediliyor. Bu, dünyanın en uzun ahşap rüzgar türbini kanatları olarak kayıtlara geçecek.

Voodin, 2024 yılında Almanya’da 19.3 metrelik ilk ahşap türbin kanatlarını kurarak dikkat çekmişti. Yeni projeyle bu teknolojiyi daha büyük ölçekte uygulamayı hedefliyor. Senvion, bu kanatları 4.2 MW’lık türbinlerinde test edecek. Bu türbin, Hindistan pazarında öne çıkan büyük bir model olarak dikkat çekiyor.

Rüzgar enerjisi sektöründe ahşap malzeme kullanımı sadece kanatlarda değil, türbin kulelerinde de alternatif bir seçenek olarak değerlendiriliyor. Örneğin, rüzgar türbini devi Vestas tarafından desteklenen Modvion, türbin kulelerinde çelik ve beton yerine lamine ahşap kullanarak önemli bir yenilik yaratıyor. Ahşap, karasal rüzgar türbinlerinde giderek daha fazla öne çıkan bir malzeme haline geliyor. Bu gelişmeler, rüzgar enerjisi endüstrisinin çevre dostu ve maliyet verimli çözümler arayışında büyük bir adım olarak değerlendiriliyor.

Nissan, ortaklık için Foxconn ile görüşüyor olabilir!

0

Nissan‘ın, Honda ile birleşme görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından yeni ortaklıklar kurma yolunda adımlar attığı iddia ediliyor. Nissan ve Honda arasındaki birleşme görüşmelerinin sona ermesinin ardından, Nissan yönetimi, elektrikli araçlar ve yazılım odaklı otomobiller gibi gelişen teknolojilere ayak uydurabilmek için teknoloji şirketleriyle iş birliği yapmayı değerlendiriyor.

Nissan, ortaklık için Foxconn ile tekrar görüştü

Bu süreçte Tayvan merkezli teknoloji devi Foxconn’un Nissan için potansiyel bir ortak olarak gündeme geldiği öne sürülüyor. Foxconn, bilindiği üzere geçmişte otomotiv sektörüne giriş yapmış, Foxtron markasıyla elektrikli araç üretimine başlamış ve bu alandaki çalışmalarını genişletmişti.

Nissan'ın ortaklık için Foxconn ile tekrar görüştü.
Nissan’ın ortaklık için Foxconn ile tekrar görüştü.

Foxconn’un elektrikli araç bölümü, eski Nissan yöneticisi Jun Seki tarafından yönetiliyor, bu da iki şirket arasındaki iş birliğini daha da olası kılıyor. Başlangıçta, Foxconn’un Nissan ile iş birliği yapmayı düşündüğü ancak bu talebin reddedildiği bildirilmişti. Ancak, şimdi Nissan’ın bu görüşmeleri yeniden başlattığı iddia ediliyor. Nissan, bu potansiyel ortaklıkla özellikle Çinli üreticilere karşı rekabet edebilmek, yazılım odaklı araç üretimini artırmak ve elektrikli araç alanındaki pazar payını genişletmek amacı güdüyor.

Öte yandan, Nissan’ın bu ortaklıkla ilgili kararını önümüzdeki aylarda resmi olarak açıklaması bekleniyor. Bu karar, şirketin gelecekteki yeniden yapılanma planlarıyla da doğrudan ilişkili. Nissan, daha önce 9 bin çalışanını işten çıkarma ve küresel üretim kapasitesinin yüzde 20 oranında azaltılması gibi büyük değişiklikleri içeren planlarını duyurmuştu. Bu stratejik adımlar, şirketin hızla değişen otomotiv dünyasına uyum sağlamasında önemli bir rol oynayacak gibi görünüyor.

İnce film güneş hücrelerinde verimlilik yükseldi!

Almanya’nın Berlin Humboldt Üniversitesi ve HZB (Helmholtz-Zentrum Berlin) araştırma ekipleri, güneş enerjisi dönüşümünde önemli bir başarıya imza attı ve CIGS-perovskit tandem hücrelerinde yeni bir dünya rekoru kırdı. Yapılan ince film güneş hücresinin verimliliği yüzde 24,6’ya yükseldi ve bu başarı, Freiburg’daki bağımsız Fraunhofer Güneş Enerjisi Sistemleri Enstitüsü tarafından doğrulandı. CIGS (Bakır, İndiyum, Galyum ve Selenyum) tabanlı ince film hücreler, daha düşük enerji ve malzeme kullanımıyla çevre dostu bir alternatif olarak öne çıkıyor. Bu hücreler, geleneksel silikon bazlı güneş hücrelerine karşı daha esnek ve düşük çevresel etkisiyle dikkat çekiyor, aynı zamanda daha geniş yüzeylerde kullanılabilmesi ile büyük bir potansiyele sahip.

İnce film güneş hücrelerinde verimlilik artırıldı

Yapılan araştırmada, CIGS malzemesinden yapılan alt hücre ile perovskit malzemesinden yapılan üst hücreyi birleştiren yeni bir tandem hücre tasarımı geliştirilmiş. Bu yenilikçi tasarımda, alt ve üst hücreler arasındaki temas katmanlarını iyileştirerek, verimlilik oranı yüzde 24,6’ya çıkartılmış. Bu başarı, güneş enerjisi alanındaki rekordan sadece verimlilikle değil, aynı zamanda hücre teknolojisindeki ilerlemeyle de dikkat çekiyor. CIGS-perovskit tandem hücrelerinin, silikon tabanlı hücrelere göre birçok avantajı bulunuyor.

Özellikle, ayarlanabilir bant aralığı ve yüksek emilim katsayısı sayesinde, bu hücreler güneş ışığının daha geniş bir spektrumunu daha verimli bir şekilde emebiliyor. Ayrıca, bu hücreler radyasyon direncine sahip ve esnek alt tabakalara uygulanabiliyor, bu da onları binalara entegre edilebilen fotovoltaik sistemler gibi çeşitli uygulamalar için oldukça cazip hale getiriyor.

Araştırmacılar, bu hücrelerin teorik verimlilik sınırı olan Shockley-Queisser limitini aşma potansiyeline sahip olduğunu belirtiyor. Bu limit, tek katmanlı güneş hücrelerinin verimliliğinin maksimum seviyesini yaklaşık yüzde 33,7 olarak belirler. Ancak CIGS ve perovskit gibi tamamlayıcı bant aralığına sahip malzemelerin birleştirilmesiyle, tandem hücreler bu teorik sınırı aşabiliyor. Yapılan bu başarılı çalışmanın, CIGS-perovskit tandem hücrelerinin gelecekte yüzde 30 verimlilik sınırını aşarak daha da gelişebileceğini gösterdiği düşünülüyor. Bu, güneş enerjisi üretiminde yeni bir dönemin kapılarını aralıyor ve gelecekteki enerji üretimi için umut verici bir adım olarak kabul ediliyor.

Yapay zeka destekli Alexa yakında tanıtılıyor!

Amazon, uzun süredir üzerinde çalıştığı sesli asistanı Alexa’yı büyük bir güncellemeye tabi tutuyor. 2014 yılında piyasaya sürülen ve zamanla milyonlarca kullanıcının hayatına giren Alexa, son yıllarda sesli asistanlar arasında geri planda kalmıştı. Ancak Amazon, Alexa’yı üretken yapay zeka ile harmanlayarak daha akıllı ve gelişmiş bir hale getirmeyi planlıyor. 26 Şubat 2025 tarihinde düzenlenecek bir etkinlikte, bu yeni Alexa’nın tanıtılması bekleniyor.

Yapay zeka destekli Alexa, yakında karşımıza çıkacak

Yeni Alexa, üretken yapay zeka sayesinde daha doğal ve akıcı konuşmalar yapabilecek. Mevcut Alexa sürümü, yalnızca bir komutu yerine getirebiliyor; ancak yeni sürüm, aynı anda birden fazla isteği yerine getirme yeteneğine sahip olacak. Ayrıca, kullanıcı tercihlerine göre alışkanlıklar öğrenebilecek ve kullanıcıların sevdiği yemekleri, müzikleri veya favori restoranları hatırlayarak daha kişisel bir deneyim sunacak. Bu yenilik, Alexa’yı bir adım öteye taşıyacak ve daha önce manuel müdahale gerektiren işlemleri, örneğin rezervasyon veya bilet işlemlerini, kendi başına gerçekleştirebilecek.

Yapay zeka destekli Alexa, yakında karşımıza çıkacak

Amazon, dünya genelinde bir milyardan fazla Alexa destekli cihazın bu güncellemeyle daha işlevsel hale gelmesini hedefliyor. Ancak, mevcut cihazlarla uyumluluğun korunması da kritik bir mesele olacak. Yeni güncellenmiş Alexa, başlangıçta sınırlı sayıda kullanıcıya ücretsiz olarak sunulacak, ancak ilerleyen dönemlerde 5 ila 10 dolar arasında değişen bir abonelik ücreti ile sunulacağı tahmin ediliyor.

Mevcut “Klasik Alexa” sürümü ise ücretsiz olarak sunulmaya devam edecek. Bu yenilik, Amazon açısından büyük bir risk ve fırsat taşıyor; çünkü sesli asistan pazarındaki rekabet giderek kızışıyor.

Avrupa, yapay zeka yarışında arayı kapatmaya çalışıyor!

Yapay zeka yarışında ABD ve Çin’in gerisinde kalan Avrupa ülkeleri, bu alandaki konumlarını güçlendirmek için son dönemde yatırımlarını hızla artırıyor. Küresel güç dengelerinin yapay zeka teknolojileri etrafında şekillendiği günümüzde, Avrupa’daki endişeler giderek büyüyor. Özellikle ABD ve Çin’in açık ara liderliği karşısında Avrupa ülkeleri, aradaki farkı kapatmak adına stratejik hamleler yapmaya başladı. Bu kapsamda, önümüzdeki günlerde Fransa’da düzenlenecek Yapay Zeka Eylem Zirvesi büyük önem taşıyor. Zirve, Avrupa ülkelerinin liderleri ile küresel teknoloji devlerini bir araya getirerek, kıtanın yapay zeka alanında izleyeceği yol haritasını belirlemeyi amaçlıyor.

Avrupa, yapay zeka yarışında arayı kapatabilecek mi?

Zirve öncesinde Fransa’da yayınlanan önemli bir rapor, Avrupa’daki yapay zeka yatırımlarının geldiği noktayı gözler önüne serdi. Galion.exe, Revaia ve Chausson Partners’ın ortaklaşa hazırladığı Fransa AI Raporu’na göre, Avrupa merkezli yapay zeka girişimleri geçtiğimiz yıl toplamda 8 milyar dolar yatırım aldı. Bu miktar, bölgedeki yatırım şirketlerinin toplam yatırımlarının yaklaşık %20’sine denk geliyor ve önümüzdeki dönemde bu oranın daha da artması bekleniyor. Avrupa’da yapay zeka ekosistemi henüz gelişim aşamasında olduğu için yatırımların ivme kazanarak devam edeceği öngörülüyor.

Yapay zeka destekli siber güvenlik

Avrupa’da yapay zeka alanında en fazla yatırım çeken ülke Birleşik Krallık olurken, onu Almanya ve Fransa takip ediyor. İskandinav ülkeleri ise birleşik bir pazar olarak dördüncü sırada konumlanıyor. Avrupa merkezli yapay zeka şirketleri, doğrudan OpenAI veya Anthropic gibi büyük dil modeli geliştiricileriyle rekabet etmek yerine, daha uygulanabilir çözümler ve tamamlayıcı teknolojilere odaklanıyor. Mistral AI ve Poolside gibi önemli şirketler çıkmış olsa da kıtadaki girişimlerin büyük çoğunluğu veri işleme, sağlık teknolojileri ve iklim odaklı yapay zeka projeleri gibi alanlara yönelmiş durumda.

Bu durum, Avrupa’nın yapay zeka yarışına daha pragmatik bir yaklaşım benimsediğini gösteriyor. Bölgedeki girişimler, büyük oyuncularla doğrudan rekabet etmek yerine, belirli sektörlerde katma değer yaratarak ekosistemde kendilerine sağlam bir yer edinmeye çalışıyor. Ancak bu yaklaşım, sürpriz atılımlara da kapı aralayabilir. Örneğin, Çin’in yapay zeka alanında bu kadar hızlı mesafe kat edeceği önceden öngörülmemişti. Benzer şekilde Avrupa’daki yatırımların doğru yönlendirilmesi, bölgeden beklenmedik bir yapay zeka devinin çıkmasına zemin hazırlayabilir.