Google, 2018’de belirlediği yapay zeka ilkelerinde önemli bir değişikliğe gitti. Şirket, o dönemde yapay zekayı silah sistemleri ve gözetleme teknolojilerinde kullanmama taahhüdü vermişti. Ancak bu taahhüt, en son yapılan güncellemeyle kaldırıldı. Eski “peşine düşmeyeceğimiz uygulamalar” bölümünde, Google’ın doğrudan insanlara zarar verme amacı gütmeyen silah sistemleri ve etik olmayan gözetim teknolojilerinden kaçınacağı belirtiliyordu.
Google, yapay zekayı resmen silah olarak kullanabilir
Ancak şimdi bu taahhüt ortadan kalktı ve yerine “sorumlu geliştirme ve dağıtım” gibi daha geniş ve yoruma açık bir çerçeve yerleştirildi.
Google, yapay zekayı resmen silah olarak kullanabilir
Google, yeni ilkelerinde yapay zeka teknolojilerinin gelişimi ve dağıtımında uygun insan denetimi, titiz inceleme süreçleri ve geri bildirim mekanizmaları kullanacağını belirtiyor. Bu değişiklik, şirketin önceki yaklaşımını terk ederek, daha esnek ve geniş bir politika benimsediği anlamına geliyor. Şirketin bu kararı, etik tartışmaları yeniden gündeme getirmişken, teknoloji dünyasında önemli tepkilere yol açtı.
Google’ın geçmişteki askeri projelere karşı duruşu, 2018’deki Project Maven tartışmalarının ardından büyük bir iç direnişe yol açmıştı. Ancak 2021’de Pentagon ile büyük çaplı bir bulut bilişim anlaşmasına imza atarak askeri projelere yeniden yönelmeye başlamıştı. Yeni yıl itibarıyla ise Google, İsrail Savunma Bakanlığı ile işbirliklerini artırmaya yönelik çalışmalar yaptığı yönünde haberler yayıldı. Bu gelişmeler, şirketin yapay zekayı askeri ve güvenlik amaçlı kullanma konusunda daha esnek bir yaklaşım benimsediğini gösteriyor.
Toyota, Amerika’da Kuzey Karolina eyaletinde kurduğu batarya üretim tesisinde üretime başladı. Bu tesis, Toyota’nın Japonya dışındaki ilk kendi batarya üretim tesisi olma özelliğini taşıyor. Toyota Battery Manufacturing North Carolina (TBMNC) adı verilen bu fabrikada, şirketin hibrit, şarj edilebilir hibrit ve tamamen elektrikli araçları için batarya üretilecek. 2025 yılı itibarıyla ilk batarya paketlerinin araçlarda kullanılmaya başlanması planlanıyor. Şirket, 2021 yılında ABD’deki batarya üretim planlarını ilk kez duyurmuştu. O günden bu yana yapılan yatırımlar ve stratejiler doğrultusunda, 2023 yılında bu tesis için yapılan yatırım 13,9 milyar dolara çıkarıldı. Bu yatırım, Toyota’nın elektrikli ve hibrit araç üretimindeki kapasitesini artırma hedefiyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirildi.
Toyota’nın batarya üretim sürecinde, LG Chem ile bir anlaşma imzalayarak, Kuzey Karolina’daki tesise katot malzemeleri temin etmeyi planlıyor. Bu işbirliği, LG Chem’in 2025 yılından itibaren Toyota’ya yıllık 20 GWh kapasitesinde, NCMA tipi yüksek nikel içerikli kese hücreli batarya modülleri tedarik etmesiyle başlayacak. Bu bataryalar, Toyota’nın Amerika’da üretilen elektrikli araçlarında kullanılacak.
Toyota’nın elektrikli araç stratejisinde başka önemli gelişmeler de yaşanıyor. Şirketin, ABD’deki ilk tamamen elektrikli aracının üretimi, 2025 yılında Kentucky’deki üretim hattında başlamayı planlıyordu. Ancak, Ekim 2024’te yapılan açıklamada bu modelin piyasaya sürülmesinin 2026 yılına ertelendiği duyuruldu. Bu araç, Toyota’nın elektrikli araç serisinin önemli bir parçası olarak, üç sıra koltuklu bir SUV modeline dönüşecek.
Çin’de ise Toyota, kendi başına bir elektrikli araç üretim tesisi kurma kararı aldı. Şirket, Lexus markasının elektrikli modellerini üretecek olan bu fabrikanın 2027 yılında üretime başlamasını planlıyor. İlk etapta yıllık 100 bin araç üretmeyi ve bu projede 1000 kişiye istihdam sağlamayı hedefliyor. Toyota, bu fabrikayı Çinli FAW Group ve Guangzhou Otomobil Grubu ile olan ortaklıklarından bağımsız olarak kurmayı tercih etti. Şanghay’da yapılacak bu tesis, Toyota’nın Çin pazarındaki büyüme hedeflerini destekleyecek ve şirketin küresel elektrikli araç üretim stratejisinin önemli bir ayağını oluşturacak.
Toyota’nın bu iki büyük yatırımının, hibrit ve elektrikli araç üretimindeki kapasitesini önemli ölçüde artırması bekleniyor. Ayrıca, batarya üretimindeki bu yeni adımlar, şirketin elektrikli araç teknolojilerine olan bağlılığını ve bu alandaki rekabetçi konumunu güçlendirecek.
Otomotiv endüstrisi, Türkiye’nin ocak ayındaki ihracat liderliğini sürdürüyor ve bu yıl, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 8 artışla 3 milyar dolar ihracat gerçekleştirdi. Türkiye’nin toplam ihracatındaki payı ise yüzde 14,2 olarak kaydedildi.
Otomotiv sektörü, Ocak ayı ihracatında rekora imza attı
Sektörün en büyük ürün grubu olan tedarik endüstrisi, ocak ayında bir önceki yıla kıyasla yüzde 8 artarak 1 milyar 257 milyon dolara ulaştı. Binek otomobillerin ihracatı yüzde 23 artarak 951 milyon dolara çıktı. Diğer yandan, eşya taşımaya mahsus motorlu taşıtlar ihracatında yüzde 12 azalma yaşandı.
Otomotiv sektörü, Ocak ayı ihracatında rekora imza attı.
Almanya, tedarik endüstrisindeki en büyük pazar olmaya devam ederken, ihracatta yüzde 2,5 artış görüldü. Fransa, ABD, Romanya ve İspanya gibi önemli pazarlarda ise ihracat oranları sırasıyla yüzde 26, yüzde 23, yüzde 50 ve yüzde 42 arttı. Binek otomobillerde ise Birleşik Krallık, Fransa, İspanya ve diğer bazı ülkelere önemli artışlar kaydedildi. Örneğin, Fransa’ya yüzde 42, İspanya’ya ise yüzde 81 oranında artış yaşandı.
Ocak ayında en büyük pazar olan Almanya’ya ihracat yüzde 11 artarak 462 milyon dolara ulaşırken, Birleşik Krallık’a ihracat yüzde 1 azalarak 330 milyon dolara geriledi. Fransa’ya yapılan ihracat ise yüzde 20 artışla 325 milyon dolar oldu. Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ihracat, toplamda yüzde 13 artarak 2 milyar 115 milyon dolara yükseldi. Ayrıca Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi’ne yapılan ihracat da yüzde 21 arttı. Bu artışlar, Türkiye’nin otomotiv sektöründeki güçlü ihracat performansını pekiştirdi.
Elektrikli otomobil sektörünün en büyük isimlerinden biri olan Tesla, yıllardır liderliğini sürdürdüğü en önemli pazarlardan biri olan Kaliforniya’da ciddi bir düşüş yaşadı. Şirketin 2024 yılı itibarıyla satışları yıllık bazda yüzde 11,6 oranında gerileyerek yaklaşık 27 bin daha az araç teslim edildi. Kaliforniya Yeni Araba Bayileri Derneği (CNCDA) tarafından yayımlanan verilere göre, Tesla’nın eyaletteki pazar payı 2023’te yüzde 60 seviyesindeyken, 2024’te yüzde 52,5’e düştü. Bu kayıpla birlikte Tesla, eyalette hâlâ en büyük elektrikli araç üreticisi olma unvanını koruyor ancak pazardaki konumu artık eskisi kadar güçlü değil.
Tesla, hiç beklenmedik bir pazarda başarısızlık yaşıyor
Tesla’nın düşüş yaşadığı bu dönemde elektrikli araç pazarı ise büyümeye devam etti. 2024 yılında Kaliforniya’da elektrikli araç satışları genel olarak yüzde 1,2 artarken, Tesla hariç tutulduğunda diğer markaların satışları yüzde 20 oranında yükseldi. Elektrikli araçların toplam otomotiv pazarındaki payı ise yüzde 22’ye ulaşarak yeni bir rekora imza attı. Bu durum, Tesla’nın yaşadığı gerilemenin sadece pazarın genel durumundan kaynaklanmadığını, markaya özgü bazı faktörlerin de etkili olduğunu gösteriyor.
Tesla’nın pazar kaybında birçok etkenin rol oynadığı düşünülüyor. Artan rekabet, özellikle Çinli üreticilerin agresif fiyatlandırma stratejileri ve yeni oyuncuların sunduğu inovatif teknolojiler, Tesla’nın pazardaki hakimiyetini zorlamaya başladı. Tüketici tercihlerindeki değişimler, Tesla’nın fiyat politikalarındaki dalgalanmalar ve şirketin üretim ile teslimat süreçlerinde gerçekleştirdiği stratejik değişiklikler de bu düşüşü tetikleyen faktörler arasında yer alıyor.
Kaliforniya, Tesla için sadece ABD içindeki en büyük pazar değil, aynı zamanda küresel çapta şirketin en önemli kalelerinden biri olarak öne çıkıyor. Dolayısıyla buradaki pazar kaybı, Tesla’nın genel satış performansına da doğrudan etki edebilir. Şirketin bu trendi tersine çevirmek için nasıl bir strateji izleyeceği ise büyük merak konusu. Tesla’nın fiyat indirimleri, yeni model duyuruları veya farklı teşviklerle bu kaybı telafi etmeye çalışıp çalışmayacağı önümüzdeki dönemde netleşecek. Ancak görünen o ki, elektrikli araç pazarındaki rekabet giderek daha da kızışacak ve Tesla, eskisi kadar rahat bir şekilde liderliğini sürdüremeyecek.
Japon otomobil üreticileri Honda ve Nissan arasındaki birleşme görüşmeleri, beklenmedik bir şekilde sonlandırıldı. Aralık ayında birleşme planlarını açıklayan iki dev firma, dünya çapında üçüncü en büyük otomotiv üreticisini yaratmayı hedefliyordu. Ancak, taraflar arasında yaşanan ciddi anlaşmazlıklar nedeniyle bu süreç iptal edildi. Honda’nın, birleşme sonrası Nissan’ın bir yan kuruluşu olmasını talep etmesi, anlaşmazlıkların başlıca nedeni olarak gösteriliyor. Bu durum, birleşme sürecinin daha önce öngörülen şekliyle ilerlemeyeceğini ortaya koyuyor.
Nissan ile Honda, birleşme görüşmelerini resmen noktaladı
Birleşmenin iptali, piyasalarda büyük yankı uyandırdı. Nissan hisseleri Tokyo Borsası’nda %4’ün üzerinde değer kaybetti ve işlemler geçici olarak durduruldu. Buna karşılık, Honda hisseleri %8’in üzerinde değer kazandı, yatırımcıların birleşme kararının iptalinden memnun olduğu anlaşıldı.
Bu gelişme, Nissan için kritik bir dönemi işaret ediyor. Şirket, geçtiğimiz yıllarda yaşadığı krizlerle sarsılmış ve yeniden yapılanma sürecine girmişti. Bu süreçte 9.000 çalışanını işten çıkarmayı ve küresel üretim kapasitesini %20 oranında azaltmayı planlıyordu. Ancak birleşmenin iptali, bu planların geleceği konusunda belirsizlikler yaratmış durumda. Ayrıca, Nissan, ABD-Meksika arasındaki gümrük tarifelerinden en çok etkilenecek Japon otomobil üreticilerinden biri olarak görülüyor, bu da şirketin toparlanma sürecini zorlaştırabilir.
Bir Nissan sözcüsü, Nikkei raporunun şirket tarafından açıklanan bilgilere dayanmadığını ve sürecin Şubat ortasına kadar netleşeceğini belirtti. Honda sözcüsü ise, Nissan’dan birleşme için yapılan mutabakat zaptından çekilme kararı hakkında herhangi bir bilgi almadıklarını ifade etti.
Pipistrel’in uzun menzilli hibrit VTOL (dikey kalkış ve iniş) aracı ilk havada asılı kalma uçuşunu gerçekleştirdi. İnsansız Nuuva V300 hibrit-elektrikli uçan araç, 300 deniz mili menzile sahip ve 600 kilogramlık yük taşıyabiliyor. Uçan araç, Honeywell’in fly-by-wire uçuş kontrol sistemiyle çalışıyor.
Honeywell uçan aracı
2022’de Textron’un bir parçası olan 30 yıllık bir şirket olan Pipistrel’in yanı sıra Honeywell Aerospace; Archer Aviation, Lilium , Hyundai’nin Supernal ve Vertical Aerospace gibi büyük elektrikli hava aracı (EAV) üreticileriyle de ortaklık kurdu. Pipistrel Başkanı ve Genel Müdürü Gabriel Massey: “Bugünkü dönüm noktası, Pipistrel ekibimizin sıkı çalışmasının ve yenilikçi ruhunun bir kanıtıdır. Nuuva’nın ilk uçuşu, Pipistrel’in elektrikli tahrik konusundaki gücünü ve araştırma programlarına aktif katılımımız ve düzenleyici kurumlarla başarılı iş birliğimiz, buna İtalyan Sivil Hava Otoritesi’nden (ENAC) aldığımız son operasyonel yetki de dahil olmak üzere, havacılık sektörünü ilerletme konusundaki özverisini ortaya koyuyor” dedi.
Asfalt veya asfalt olmayan zeminlere inebilen EAV, kargonun gövdenin burnundan yüklenmesi için tasarlanmıştır. Nuuva’nın elektrikli dikey kalkış güç aktarma organı bulunuyor ancak ayrı bir seyir tahrik sistemi bulunuyor ve yer kontrol istasyonundan uzaktan izlenebiliyor. Bu sistem Textron Systems ile birlikte geliştirildi ve tıklamalı-tıklamalı işlemleri içeriyor.
EAV ayrıca otomatik görüş hattının ötesinde (BVLOS) uçuş kabiliyetine sahip olup, dikey uçuştan ileri uçuşa geçiş yapabiliyor. Honeywell’in fly-by-wire, yedekli uçuş kontrol sistemiyle çalışan ilk Nuuva V300 EAV’nin ardından, bu yılın ilerleyen zamanlarında uçuş programına bir Nuuva V300 EAV’nin daha katılması bekleniyor. Textron eAviation Başkanı ve CEO’su Kriya Shortt: “Yeni ortaya çıkan teknoloji ve gelişmiş hava mobilitesindeki liderliğimizin yanı sıra çok amaçlı havacılık çözümlerine olan bağlılığımızın bir göstergesi olan Nuuva V300’ün ilk uçuşuna tanık olmaktan heyecan duyuyoruz” dedi.
Elektrikli araçlardaki lityum iyon pillerin geri dönüştürülmesi zorluğunun üstesinden gelmek için kuantum teknolojisi ve yapay zekayı (AI) bir araya getiren yeni bir araştırma başlatıldı. QuaLiProM projesi, kullanılmış pillerin kalan gücünü ve kullanım ömrünü belirlemek için hızlı ve tahribatsız bir yöntem oluşturmayı ve böylece bunların elektrikli araçlarda veya diğer uygulamalarda yeniden kullanılmasını sağlamayı amaçlıyor.
Sürdürülebilir pil geri dönüşümü ne anlama geliyor?
Lityum iyon piller zamanla bozulur, kapasite kaybeder ve iç direnci artar. Bir pilin ne kadar eskidiğini gösteren Sağlık Durumunu (SoH) değerlendirmek zaman alıcı elektrokimyasal ölçümler gerektirir. Bu geleneksel yöntemler yerel kusurları veya şarj noktalarını belirleyemez. Almanya Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı (BMBF) tarafından finanse edilen QuaLiProM projesi, pil hücrelerinin manyetik alanını ölçmek için elmas tabanlı kuantum sensörleriyle atomik manyetometreyi kullanıyor. Bu tahribatsız yöntem kusurları, safsızlıkları ve şarj durumunu tespit edebilir. Geleneksel yöntemlerden çok daha hızlıdır ve hem hücre üretimine hem de geri dönüşüm süreçlerine entegre edilebilir.
Manyetik alan verileri daha sonra pilin SoH’siyle ilişkili özellikleri belirlemek için derin öğrenme AI yöntemleri kullanılarak analiz edilir ve hücreler sağlıklı, bozulmuş veya arızalı olarak sınıflandırılır. Bu işlem, artık EV’ler için uygun olmayan ancak daha az zorlu alanlarda ikinci yaşam uygulamaları için hala potansiyele sahip hücreleri tespit edebilir.
QuaLiProM projesine katılan ortaklar Industrial Dynamics, Friedrich-Alexander-Universität Erlangen-Nürnberg (FAU), Nehlsen, Sekels, Battery Dynamics ve Fraunhofer Üretim Teknolojisi ve Gelişmiş Malzemeler Enstitüsü’dür (IFAM). Her ortak, kuantum sensör geliştirme ve veri analizinden geri dönüşüm sistemi tasarımına ve ekolojik değerlendirmeye kadar belirli uzmanlıklar sunar. 30 Kasım 2026’ya kadar devam etmesi planlanan proje, pil hücrelerinin sürdürülebilir ve kaynak açısından verimli kullanımını teşvik etmeyi ve yeni yöntemlerin endüstriye aktarılmasını hızlandırmayı amaçlıyor.
Norveç merkezli Opera, zihinsel sağlığa ve farkındalığa odaklanan yeni tarayıcısı Opera Air’i duyurdu. Bu yeni tarayıcı, kullanıcıların stres yönetimini iyileştirmesine ve odaklanmasına yardımcı olmak amacıyla mola hatırlatıcıları, nefes egzersizleri ve rahatlatıcı sesler gibi özellikler sunuyor. Minimalist İskandinav tasarım anlayışıyla geliştirilen Opera Air, yarı saydam vurgulara ve yüzen bir kenar çubuğuna sahip olup, estetik olarak da rahatlatıcı bir deneyim sunmayı hedefliyor.
Tarayıcının en dikkat çeken özelliklerinden biri olan Boosts, kullanıcıların konsantrasyonunu artırmak için ortam sesleri, müzik ve binaural ritimler sunuyor. Binaural ritimler, her iki kulağa farklı frekansta sesler göndererek beyinde üçüncü bir frekansın algılanmasını sağlıyor ve bu şekilde rahatlama ya da odaklanmaya yardımcı oluyor. Kullanıcılar, bu rahatlatıcı sesleri 15 dakika veya sınırsız bir süre boyunca dinleyebiliyor ve kenar çubuğundaki kontrol paneliyle yönetebiliyor.
Opera Air ayrıca, kullanıcıların sağlıklı bir tarayıcı deneyimi yaşaması için mola hatırlatıcıları sunuyor. Kenar çubuğundan yönetilebilen bu özellik, dört farklı mola modu içeriyor: nefes egzersizleri, boyun egzersizleri, meditasyon ve tüm vücut taraması. Özellikle tüm vücut taraması, farkındalık pratiği olarak bilinen ve kişinin bedeninin farklı bölgelerine odaklanarak hislerini gözlemlemesine dayanan bir meditasyon tekniğini içeriyor.
Bunların yanı sıra, Opera Air standart Opera tarayıcısında bulunan pek çok işlevi de barındırıyor. Yerleşik reklam engelleyici, ücretsiz VPN hizmeti ve ChatGPT destekli Aria AI asistanı gibi özellikler, tarayıcıyı daha işlevsel ve güvenli hale getiriyor. Mac ve Windows kullanıcıları için ücretsiz olarak indirilebilen Opera Air, dijital deneyimi zihinsel sağlıkla entegre eden yeni nesil bir tarayıcı olarak dikkat çekiyor.
Windows 10’un resmi destek süresinin sona ermesi, kullanıcıları önemli bir karar verme aşamasına getirdi. Ekim ayında sonlanacak bu destek, dünya genelindeki yaklaşık 850 milyon Windows kullanıcısını doğrudan etkileyebilir. Microsoft, bu geçiş sürecinde Windows 11’e olan geçişi hızlandırmak için yoğun çaba sarf ederken, pek çok kullanıcı bu yükseltmeyi yapmak konusunda tereddüt ediyor.
Windows 11’e geçişler oldukça hızlandı
Windows 10 kullanıcılarına, eğer cihazları uygun donanım gereksinimlerini karşılıyorsa, Windows 11’e ücretsiz yükseltme imkanı sunuluyor. Ancak, donanımı uyumsuz olan kullanıcılar için Microsoft, 30 dolarlık bir ödeme karşılığında bir yıl ek destek sağlama seçeneği sunuyor. Bu ek destek, Windows 10’un kullanım süresini bir yıl daha uzatacak, fakat kullanıcılar sonunda bir karar vermek zorunda kalacak.
Son zamanlarda Windows 11’e geçiş oranlarında bir duraklama gözlemlenirken, Ocak ayında yapılan bir araştırma, bu geçişlerin hızlandığını gösteriyor. Statcounter tarafından yayımlanan verilere göre, sadece son 31 gün içinde yaklaşık 40 milyon kişi Windows 10’dan Windows 11’e geçti. Bu oran, Windows kullanıcı tabanının yaklaşık %2,5’ine denk geliyor. Microsoft’un geçen ay yayımladığı ve daha sonra kaldırılan bir blog yazısında, Windows 11’e ücretsiz yükseltmenin süresiz olarak sunulmayabileceği belirtilmişti. Bu açıklamanın, kullanıcıları yükseltme işlemini hızlandırmaya yönlendirmiş olabileceği düşünülüyor.
Microsoft’un Windows 10 kullanıcılarını Windows 11’e geçişe teşvik etmek için sunduğu seçenekler, bazı kullanıcılar için yeterli olsa da, donanım uyumsuzluğu nedeniyle geçiş yapamayanlar için çözüm önerileri belirsizliğini koruyor. Gelecek aylarda, bu geçiş sürecinin nasıl şekilleneceği ve Microsoft’un bu kullanıcılar için hangi ek destek paketlerini sunacağı merak ediliyor.
Intel, ABD Ticaret Bakanlığı’ndan Çip ve Bilim Yasası çerçevesinde toplamda 7.8 milyar dolarlık hibe alacak. Şirket, 2024 yılı sonunda 1.1 milyar dolarlık ilk hibeyi alırken, 2025 yılı Ocak ayında ise 1.1 milyar dolarlık ek bir hibe daha aldı. Bu hibeler, belirli projelerdeki başarılar ve kilometre taşlarına ulaşıldıkça dağıtılacak. Şirketin geçici CEO’su ve mali işler müdürü Dave Zinsner, kalan 5.66 milyar dolarlık hibenin henüz verilmediğini belirtti. Bu hibeler, Intel’in üretim süreçlerine, gelişmiş paketleme teknolojilerine ve birden fazla çipin tek bir paket içinde birleştirilmesi gibi yenilikçi teknolojilere yatırım yapmasına olanak tanıyacak.
Intel, ABD Ticaret Bakanlığı’ndan yeni bir hibe alacak
Yatırımların büyük bir kısmı, Intel’in Amerika’daki Arizona, New Mexico, Ohio ve Oregon eyaletlerinde bulunan tesislerine yapılacak. Çip üreticilerine yönelik bu sübvansiyon, Biden yönetimi tarafından Çip ve Bilim Yasası çerçevesinde sağlanmış olup, yerli çip üretiminin artırılması ve ABD’nin teknolojik bağımsızlığını güçlendirilmesi amaçlanıyor.
Intel için bu hibe, şirketin son dönemde yaşadığı zorlukların ardından önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Hibeyle birlikte şirket, teknolojik altyapısını güçlendirmeyi ve daha ileri üretim tekniklerine sahip olmayı planlıyor.
Çip ve Bilim Yasası, ABD’deki çip üreticilerine 52 milyar dolar değerinde sübvansiyon ayıran bir yasa olarak 2022 yılında imzalanmıştı. Bu yasa, ülkedeki çip üretiminin artırılmasını ve küresel çip tedarik zincirinde yerli üretimin güçlendirilmesini amaçlıyor. Ancak, eski Başkan Donald Trump yönetimi, bu fonları dondurmak için adımlar atmıştı; ancak bu çabalar bir federal yargıç tarafından engellenmişti. Intel, bu konuda iyimser yaklaşarak, ABD’nin teknolojik liderliğini artırma çabalarına katkı sağlamak için hem mevcut yönetimle hem de eski yönetimle iletişimi sürdürmeyi planladığını ifade etti.
Sony, önemli bir yönetim değişikliği gerçekleştirdi ve başkan Hiroki Totoki, 1 Nisan itibarıyla şirketin CEO’su olarak atandı. Mevcut CEO Kenichiro Yoshida, Totoki’ye CEO’luk görevini devrettikten sonra yönetim kurulu başkanlığına devam edecek. Bu görev değişimi, şirketin gelecekteki stratejileri ve büyüme hedefleri doğrultusunda önemli bir adım olarak görülüyor. Yoshida, Totoki’nin şirket içindeki liderliğini ve inovasyonlara öncülük etme yeteneğini vurgulayarak, onun bu rol için uygun bir aday olduğunu belirtti. Totoki’nin liderliğinde, Sony’nin eğlence sektöründeki büyümesinin hızlandırılması hedefleniyor.
Hiroki Totoki, Sony’nin yeni CEO’su oldu
Totoki, 1987 yılında Sony Group’a katıldığından bu yana şirketin önemli pozisyonlarında görev yaptı. COO ve CFO olarak görev almasının yanı sıra, PlayStation 5 konsolunun geliştirilmesinde de kritik bir rol üstlendi. Ayrıca Sony Bank’ın kurulmasına öncülük etti. Şirketin büyüme stratejilerinin merkezinde yer alan Totoki, gelecekte de Sony’nin iddialı hedeflerine ulaşması için yoğun bir çalışma sürdüreceğini belirtti. Hissedarlar da bu gelişme üzerine Sony’nin hisselerinin %3.6 oranında değer kazandığını gözlemledi.
Totoki’nin CEO olarak atanmasının ardından, şirketin CFO koltuğu da değişti. Lin Tao, Totoki’nin yerine CFO olarak atandı ve Sony’nin 80 yıllık tarihindeki ilk kadın CFO oldu. Ayrıca, Sony Interactive Entertainment bölümü de yeni bir lider kazandı. Hideaki Nishino, bu bölümün CEO’su olarak göreve başladı.
Bu atamalar, Sony’nin gelecekteki büyüme stratejilerini şekillendirmek amacıyla yapılan önemli değişiklikler olarak dikkat çekiyor. Totoki’nin liderliğinde, şirketin teknoloji ve eğlence alanlarındaki inovasyonlarının devam etmesi bekleniyor.
Akbank, kurum içi girişimcilik programı Akbank+ kapsamında iki yeni yatırım yaptı. Bu yatırımlar, bankanın inovasyon ve girişimcilik ekosistemine olan bağlılığını bir kez daha gösteriyor. Akbank, elektrikli araç kullanıcı deneyimi sağlayan Voltla’ya 200 bin dolar, e-ticaret şirketlerine finansal çözümler sunan Fundero’ya ise 400 bin dolar yatırım yaptı.
Akbank, Voltla ve Fundero’ya yatırım yapıyor
Voltla, elektrikli araç kullanıcılarının tüm markalardaki şarj istasyonlarına erişmesini sağlayan bir mobil uygulama geliştiriyor. Kullanıcılar, uygulama sayesinde şarj istasyonlarının müsaitlik durumlarını görebiliyor, istasyon bilgilerine ulaşabiliyor ve istasyonlar için rota oluşturabiliyor. Esra Gül Korkmaz ve Özgür Barış tarafından kurulan Voltla, elektrikli araç şarj altyapısına kolay erişim sağlayarak kullanıcı deneyimini iyileştirmeyi hedefliyor.
Fundero ise e-ticaret şirketlerine hızlı ve esnek finansman çözümleri sunuyor. Uğur Emre Baykal, Tarık Hayat ve Mehmet Bore Aydın tarafından kurulan bu girişim, şirketlerin aylık tekrar eden gelirlerini analiz ederek finansman ihtiyaçlarını belirliyor ve kredi başvurularını 48 saat içinde sonuçlandırıyor. Fundero’nun sunduğu krediler, banka kredi puanı veya teminat gerektirmiyor ve 12 aya kadar esnek ödeme seçenekleri sunuyor. Bu özellikleri ile Fundero, e-ticaret sektöründe finansal erişim sağlamayı kolaylaştırıyor.
Akbank+, Akbank’ın inovasyon merkezi Akbank LAB altında kurulan ve bankanın çalışanlarının girişimcilik yapmalarını teşvik eden bir program olarak dikkat çekiyor. Program, girişimcilerin kariyerlerine yön vermek için mentorluk ve eğitim süreçleriyle destekleniyor. Akbank, önceki dönemlerde Waste Log ve Metriqus gibi girişimlere de yatırım yapmıştı. Akbank+ sayesinde toplamda dört girişim, bankanın desteğiyle büyümek için finansal kaynaklara ulaşmış oldu.
Akbank’ın Bireysel Bankacılık ve Dijital Çözümler Genel Müdür Yardımcısı Burcu Civelek Yüce, Akbank+ programının, bankanın inovasyon kültürünün güçlü bir yansıması olduğunu belirtti ve yenilikçi girişimlerin desteklenmeye devam edileceğini vurguladı. Akbank İnsan ve Kültür Genel Müdür Yardımcısı Pınar Anapa ise girişimcilik ruhunu desteklemenin Akbank’ın kültürünün bir parçası olduğunu belirterek, Fundero ve Voltla gibi girişimlerle toplumsal, çevresel ve ekonomik değer yaratmaktan duydukları memnuniyeti ifade etti.
Bu yatırımlar, Akbank’ın geleceğe yönelik teknolojik çözümler ve sürdürülebilir iş modellerine olan ilgisinin bir göstergesi olarak, hem girişimcilerin hem de sektördeki yeniliklerin gelişmesine katkı sağlıyor.
Afyon Kocatepe Üniversitesi bünyesindeki Zafer Teknopark’ta geliştirilen Neurosound adlı işitsel algı sistemi yazılımı eğitim ve psikoloji alanlarında küresel ölçekte dikkat çekiyor. Türk akademisyenler, mühendisler ve psikologların iş birliğiyle geliştirilen bu sistem, Türkiye’de 50’den fazla şehirde ve yurt dışında birçok ülkede kullanılmaya başlandı.
Teknopark’ta geliştirildi, 50’den fazla şehirde kullanılıyor!
Neurosound çocukların ve yetişkinlerin bilişsel, akademik, psikolojik ve duygusal alanlarda gelişimlerine katkı sağlamayı amaçlıyor. Özel bir dinleti cihazı yardımıyla işlenmiş sesler kullanarak nöral sistemi uyaran yazılım, bireylerin ihtiyacına göre özelleştirilmiş programlar sunuyor. Bu özellikleri sayesinde dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, öfke kontrolü, gecikmiş konuşma ve otizm gibi birçok problemin çözümünde etkili bir destek sunuyor.
Sistemin kurucularından biri olan Afyon Kocatepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yusuf Karaca, Neurosound’u geliştirirken elde ettikleri bilginin önemine vurgu yaparak, “Programımız, hem çocukların eğitim sorunlarının çözümüne katkı sağlıyor hem de onların sağlıklı bireyler olarak yetişmesine destek oluyor” ifadelerini kullandı.
Neurosound, sadece Türkiye’de değil, Azerbaycan, Kazakistan, Katar, Makedonya, Kosova ve İngiltere gibi ülkelerde de eğitim kurumları, psikolojik danışmanlık merkezleri ve psikiyatri klinikleri tarafından kullanılıyor. Sistem, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri gibi alanlarda da yaygın bir şekilde tercih ediliyor.
Bu yenilikçi yazılım, eğitim ve psikoloji alanında bireylerin gelişim süreçlerini desteklerken, zeka geriliği, okuma güçlüğü, motor beceri zayıflığı ve takıntılar gibi sorunların çözümünde önemli bir araç olarak öne çıkıyor. Neurosound, Türk mühendislik ve akademisinin uluslararası alanda tanınırlığını artırırken, dünya genelinde eğitim ve psikoloji alanlarında çığır açmaya devam ediyor.
Repsol, geleneksel petrol ve doğalgaz sektöründe faaliyet gösteren bir şirket olarak, son dönemde enerji üretimi ve satışının ötesine geçerek dijitalleşme ve veri yönetimi alanlarında da güçlü bir varlık oluşturmayı hedefliyor. Şirket, bu strateji doğrultusunda, İspanya’nın kuzeyinde yer alan Zaragoza şehri yakınlarında, 4 milyar euroya kadar bir yatırım yaparak büyük bir veri merkezi inşa etmeyi planlıyor. Bu yatırım, Repsol için hem bir dönüşüm hem de yeni gelir kaynakları yaratma fırsatı anlamına geliyor.
Petrol şirketi Repsol, İspanya’ya tam 4 milyar euro yatırım yapacak
Şirket, kuracağı bu veri merkezini yalnızca kendi dijital altyapısı için kullanmakla kalmayacak, aynı zamanda bulut hizmetleri gibi dijital iş alanlarında da dışarıya kiralayarak yeni iş kolları açmayı hedefliyor. Böylece Repsol, enerji üretiminden geleneksel gelirlerinin dışına çıkarak dijitalleşme ve veri yönetimi alanında da söz sahibi olmak istiyor.
Zaragoza’nın bu projeye ev sahipliği yapması, bölgenin büyük bir stratejik öneme sahip olmasını sağlıyor. Amazon ve Microsoft gibi dev teknoloji şirketlerinin de veri merkezi kurmayı tercih ettiği bu bölge, daha fazla yatırımı cezbetme potansiyeline sahip. Bu nedenle Zaragoza’nın, ilerleyen yıllarda büyük bir bulut bilişim merkezi haline gelmesi bekleniyor. Repsol, bu projeyle sadece veri yönetimi altyapısına sahip olmayı değil, aynı zamanda bir bulut bilişim merkezi kurarak, uluslararası düzeyde de dijital hizmetler sunmayı hedefliyor.
Repsol’ün bu yatırımı, enerji sektöründeki güçlü köklerini dijital teknolojilerle birleştirmesini sağlayacak. Şirket, dijitalleşme yolunda attığı bu adımla, enerji ve teknoloji arasındaki sınırları aşarak geleceğin iş modellerine ayak uydurmayı amaçlıyor. Bu dijitalleşme süreci, Repsol’ün sadece enerji üretimiyle değil, aynı zamanda teknolojik altyapılarla da sektördeki konumunu sağlamlaştırmasını sağlayacak. Şirketin bu yeni yönelimi, enerji ve teknoloji sektörlerinde gelecekteki gelişmelere öncülük etme amacını taşıyor ve aynı zamanda dijital çözümleri ile müşterilerine daha fazla katma değer sunmayı hedefliyor.
ASELSAN, Orta Doğu ve Körfez bölgesindeki varlığını genişletmek amacıyla Umman’ın başkenti Muskat’ta yeni bir ofis açtı. Açılış törenine Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün, Türkiye’nin Muskat Büyükelçisi Prof. Dr. Muhammet Hekimoğlu, ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol, TUSAŞ Genel Müdürü Dr. Mehmet Demiroğlu, HAVELSAN Genel Müdürü Dr. Mehmet Akif Nacar ve ROKETSAN Genel Müdürü Murat İkinci katıldı.
ASELSAN artık Umman’da!
ASELSAN daha önce Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Ürdün’de açtığı ofislerle bölgedeki etkinliğini artırdı. Şimdi de Umman’da bir ofis açtı. ASELSAN bu genişleme ile ileri teknolojiye sahip savunma çözümlerini daha geniş bir pazara sunarak ihracat kapasitesini artırıyor.
ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol, Umman ofisinin açılışında yaptığı konuşmada, Muskat ofisinin pazarlama ve ticaret konularına odaklanacağını belirtti. ASELSAN teknolojilerinin geliştirilmesi, müşteri memnuniyeti ve satış sonrası destek sağlanmasıyla Umman’ın yanı sıra komşu ülkelerin güvenliğine ve teknolojik gelişimine katkıda bulunacaklarını ifade etti.
Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün açılış töreninde yaptığı konuşmada Türk savunma sanayiinin son yıllarda geliştirdiği teknolojiler ve artan ihracat kapasitesiyle küresel çapta önemli bir başarıya ulaştığını vurguladı. Görgün, ASELSAN’ın Muskat ofisinin Körfez bölgesiyle bağları güçlendireceğini ve Türkiye ile Umman arasındaki iş birliğini derinleştireceğini belirtti.
ASELSAN savunma sanayiinde uluslararası ölçekte önemli adımlar atarak geliştirdiği ileri teknoloji sistemleriyle küresel pazarda yer alıyor. Umman’daki yeni ofis şirketin ihracat odaklı büyüme faaliyetleri kapsamında bölgedeki pazarlama ve satış çalışmalarını yönetecek. ASELSAN’ın Umman’daki varlığı, bölgedeki askeri ve savunma sanayi sektörüne katkı sağlarken aynı zamanda iki ülke arasında stratejik iş birliklerinin gelişmesine olanak tanıyacak.
Çinli elektrikli araç üreticisi Yadea, son yıllarda yaşanan batarya yangınları nedeniyle kullandığı batarya teknolojisini değiştirme kararı aldı. Çin, dünya çapında elektrikli bisiklet ve motosiklet üretiminde 350 milyon adetle lider konumda olsa da, bu araçların bataryalarındaki aşırı ısınma ve yangın riski, ciddi güvenlik sorunlarına yol açıyordu. Bu sebeple, Çin hükümeti ve firmalar, batarya teknolojisini daha güvenli alternatiflerle değiştirmeyi hedefliyor. Yadea da, eski ve tehlikeli kurşun asit bazlı bataryalardan kaçınarak, sodyum bazlı batarya teknolojisine geçiş yapmaya karar verdi.
Çinli elektrikli araç üreticisi sodyum bazlı batarya teknolojisine geçecek
2001 yılında kurulan Yadea, bugüne kadar 100 milyon adet araç üretmiş ve dünya çapında en büyük elektrikli araç üreticilerinden biri olmayı başarmıştır. Ancak son zamanlarda şirket, teknolojisini de daha ileriye taşımak amacıyla önemli Ar-Ge çalışmalarına imza atıyor. Şirket, sodyum bazlı batarya teknolojisi ile geleceğin enerji depolama ihtiyaçlarına uygun çözümler sunmayı hedefliyor.
Sodyum bazlı bataryalar, genellikle düşük batarya yoğunluğu ve sınırlı şarj döngüsü ile bilinse de, Yadea, bu batarya teknolojisinin zayıf yönlerini kendi özel batarya sistemleri ile aşmayı başardı. Şirket, geliştirdiği yeni bataryaları 1500 şarj döngüsüne kadar desteklerken, 145 Ws/kg yoğunluk seviyesine ulaşmayı başardı. Bunun yanı sıra, soğuk hava koşullarında da iyi performans gösteren bu bataryalar, -20 °C gibi düşük sıcaklıklarda bile %92’lik bir performans oranını koruyor. Bu, özellikle soğuk iklimlerdeki kullanıcılar için büyük bir avantaj sağlıyor.
Sodyum bazlı bataryaların en büyük avantajlarından biri de güvenlik konusunda sağladığı iyileştirmelerdir. Yadea’nın yeni bataryaları, delme, ezilme ve yırtılma gibi testlerde dayanıklılık gösterdi ve yangına karşı oldukça dirençli olduğu tespit edildi. Bununla birlikte, bu bataryalar çok hızlı şarj edilebiliyor. %10’dan %80’e kadar şarj olma süresi yalnızca 15 dakika sürüyor. Bu hızlı şarj özelliği, elektrikli motosiklet kullanıcıları için büyük bir kolaylık sağlıyor ve bu bataryalar, oldukça kısa bir sürede enerji alabiliyor.
Yadea, bu hızlı şarj özelliklerini desteklemek amacıyla özel şarj istasyonları kurmayı planlıyor. Şirket, 2025 yılı itibariyle Çin genelinde 1000 hızlı şarj istasyonu kurmayı hedefliyor. Bu istasyonlar, batarya bağlıyken, herhangi bir anormallik tespit edilirse, bataryayı sisteme kilitleyerek güvenliği artırmayı amaçlıyor. Böylece, batarya arızaları önlenmiş olacak.
Son olarak, sodyum bazlı bataryaların en dikkat çekici özelliklerinden biri, kullanılan malzemenin sofra tuzunun ana bileşeni olan sodyum olmasıdır. Lityum gibi nadir ve çıkarılması zor olan metallerin yerine sodyum kullanılması, bu teknolojiyi daha sürdürülebilir hale getiriyor. Sodyum, dünya çapında bol miktarda bulunuyor ve bu da batarya üretiminin maliyetlerini düşürmeye yardımcı olabilir. Yadea’nın bu geçişi, yalnızca Çin için değil, dünya çapında diğer ülkeler için de önemli bir gelişme olabilir. Bu yeni batarya teknolojisi, enerji verimliliği, güvenlik ve maliyet açısından büyük bir potansiyele sahip ve elektrikli araçların geleceği açısından önemli bir adım olarak görülüyor.
Samsung Başkanı Jay Y. Lee, 2015 birleşme davasında tüm suçlamalardan aklandı. Seul temyiz mahkemesi, Samsung Electronics Yönetim Kurulu Başkanı Jay Y. Lee’nin, iki Samsung iştiraki Cheil Industries ve Samsung C&T’nin tartışmalı 2015 birleşmesiyle ilgili bir davada muhasebe dolandırıcılığı ve hisse senedi manipülasyonu suçlamalarından beraatini onayladı. Samsung Başkanı beraat etti.
Samsung Başkanı beraat kararıyla rahatladı
Seul Yüksek Mahkemesi, iki iştirakin tartışmalı 2015 birleşmesiyle ilgili Finansal Yatırım Hizmetleri ve Sermaye Piyasaları Yasası kapsamında haksız ticaret ve hisse senedi fiyat manipülasyonuyla ilgili 19 suçlamayla karşı karşıya olan Lee’yi ilgilendiren davadaki savcılığın itirazını reddetti. Savcılar, birleşmenin Güney Kore’nin en büyük elektronik devi üzerindeki kontrolünü güçlendirmeyi amaçladığını iddia ettiler. Ayrıca, Samsung’un birleşme sürecinin Samsung C&T hissedarlarını olumsuz etkilediğini söylediler. Karar, Güney Kore alt mahkemesinin Lee’yi haksızlıktan beraat ettirmesinden bir yıl sonra ve Lee’nin Eylül 2020’de suçlanmasından yaklaşık dört yıl beş ay sonra geldi. Bu süreçte, Samsung Başkanı beraat için uzun bir hukuk mücadelesi verdi.
Eylül 2020’de, o zamanlar Samsung Electronics’in başkan yardımcısı olan Lee, diğer eski Samsung yöneticileriyle birlikte, teknoloji devinin yönetim kontrollerini devralmak üzere 2015 yılında Samsung’un tekstil iştiraki olan Cheil Industries’in inşaat birimi olan Samsung C&T ile birleşmesini savundukları için suçlandı.
Eski Samsung yöneticilerinin hiçbiri Seul temyiz mahkemesi tarafından suçlamalardan suçsuz bulundu. Kasım 2023’teki duruşmada Lee, suistimal iddialarını reddetti ve birleşme sürecinin şirketin standart operasyonel prosedürlerini izlediğini belirtti. Geçtiğimiz yılın Kasım ayında, Güney Kore’deki savcılar, Samsung Electronics lideri Jay Y. Lee için temyiz mahkemesinde beş yıl hapis cezası ve 500 milyon KRW (yaklaşık 375.000 dolar) para cezası talep etti. Karar, Lee için yaklaşık on yıllık yasal anlaşmazlıkları sonlandırıyor; bunlardan biri, 2015’te kurumsal yönetimle ilgili sorunları vurgulayan bir birleşmeye odaklanmıştı. Samsung Başkanı beraat etti ve uzun süren davalar sona erdi.
Jet Zero, havacılık sektöründe köklü bir değişimin öncüsü olmaya hazırlanıyor. Günümüzde uçak tasarımlarında yapılan ufak iyileştirmeler verimliliği artırsa da, artık bu gelişim süreci sınırlara dayanmış durumda. Bu nedenle havacılıkta tamamen yeni bir tasarıma geçişin kaçınılmaz olduğu belirtiliyor. Jet Zero’nun sunduğu yeni konsept, geleneksel uçak yapısından uzaklaşarak yüzde 50’ye varan yakıt tasarrufu sağlayacak. Uçak tasarımları, ticari uçuşların başladığı 1950’li yıllardan bu yana tüp gövde, kanatlar ve kuyruk stabilizatörleri üzerine kurulu bir düzene dayanıyordu. Geçmişte mekanik sistemlerin uçuş kararlılığı sağlaması için bu tasarım gerekliydi, ancak günümüzde bilgisayar destekli sistemler sayesinde pilotların daha çok yönetici rolüne büründüğü bir yapı ortaya çıkıyor.
Amerikan merkezli Jet Zero firması, geleneksel uçak tasarımını tamamen değiştirerek askeri havacılıkta kullanılan uçan kanat teknolojisini ticari havacılığa entegre etmeyi planlıyor. Bu teknoloji, özellikle radara yakalanmayan askeri uçaklarda uzun süredir kullanılıyor, ancak yolcu uçaklarında bugüne kadar uygulanmamıştı. Bu dönüşümün önündeki en büyük engellerden biri, ticari uçaklarda kullanılan büyük jet motorlarının gerekli itkiyi sağlayamamasıydı. Askeri uçaklar daha küçük ve özel motorlarla çalışırken, ticari uçaklar dev, harici, bakımı kolay ve verimli motorlara ihtiyaç duyuyordu. Ancak günümüz motor teknolojisi sayesinde küçük boyutlu motorlardan yüksek itki almak artık mümkün hale geldi. Jet Zero, bu avantajı kullanarak motorları uçağın kuyruk kısmına monte edip bağlantı aparatlarını ortadan kaldırarak ek bir ağırlık avantajı sağlamış durumda.
Bu yeni tasarımın en büyük farkı, geniş gövdeli uçakların sunduğu yolcu kapasitesini dar gövdeli uçaklarda sunabilmesi. Devasa kanatların sağladığı kaldırma kuvvetiyle, dar gövdeli uçak motorları kullanılarak 200 ila 300 yolcu taşıyabilen bir model geliştirilebiliyor. Yakıt tasarrufunun en önemli unsurlarından biri de kuyruk bölümünün tamamen kaldırılması. Geleneksel uçaklarda stabilite ve yönlendirme işlevi gören kuyruk yerine, kanatlar üzerine yerleştirilen kontrol yüzeyleri ile aynı işlev sağlanıyor. Bu dönüşüm, uçağın tamamen bilgisayar destekli bir uçuş sistemine geçmesine neden oluyor. Artık pilotlar uçağı doğrudan hidrolik sistemlerle yönetmek yerine, kontrol kumandasından gelen sinyallerin bilgisayar tarafından hesaplanıp en uygun hareketlerin gerçekleştirilmesini sağladığı bir sisteme güveniyor.
Tüm bu yenilikler sayesinde yakıt tüketimi yüzde 50 oranında azalıyor ve ilerleyen dönemlerde bu oranın daha da artırılması hedefleniyor. Tamamen sıfır emisyonlu bir sistem geliştirme planları da gündemde, ancak mevcut öncelik elektrikli motorlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilmiş sürdürülebilir havacılık yakıtı (SAF) kullanmak. SAF, şu anda ticari uçuşlarda kullanılan bir alternatif yakıt olmasına rağmen oldukça pahalı. Bunun yanı sıra, hidrojen yakıtlı motorlar da seçenekler arasında yer alıyor ve Jet Zero’nun geliştirdiği uçaklar bu tip yakıtlarla uyumlu olacak şekilde tasarlanıyor.
Jet Zero, sadece yolcu uçaklarıyla sınırlı kalmayıp farklı alanlarda da yenilikçi projeler geliştirmeyi hedefliyor. Bunlardan biri, diğer uçaklara havada yakıt ikmali yapabilen uçan tanker modeli. Geleneksel yakıt tankerlerine kıyasla çok daha yüksek menzil sunabilmesi nedeniyle ABD Hava Kuvvetleri, Jet Zero’ya 235 milyon dolarlık bir hibe sağlayarak bu projenin geliştirilmesini destekledi. Pathfinder adı verilen bu proje kapsamında, 2027 yılında 1/8 ölçekli bir prototip üretilerek hem uçuş testleri hem de mürettebat için gerekli basınçlı kabin testleri gerçekleştirilecek.
Bir diğer model ise kargo taşımacılığı için geliştiriliyor. Yapılan hesaplamalara göre, bu modelde yakıt tasarruf oranı yüzde 52’ye kadar ulaşabilecek. İlk yolcu uçağının hizmete girmesi için belirlenen tarih 2030 olarak öngörülüyor. Ancak bu sürecin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için önce askeri uçan tanker modelinin tamamlanması, ardından kargo versiyonunun ticari uçuşlara başlaması ve en son aşamada yolcu uçağı modeline geçiş yapılması planlanıyor. Bu aşamalı geçiş süreci, pazara entegrasyonu daha sağlam ve sorunsuz hale getirecek.
Tayvanlı yarı iletken devi TSMC, çip üretiminde yeni bir kilometre taşına ulaşmak için önemli bir adım atarak 1nm üretim süreci için hazırlıklara başladı. Şirket, yarı iletken sektöründeki liderliğini pekiştirmek amacıyla Tayvan’da yeni üretim tesisleri kurmayı planlıyor. Özellikle yapay zeka ve yüksek performanslı işlemciler için çip üretiminde kritik bir rol oynayan TSMC, Samsung ve Intel gibi rakiplerine karşı üstünlüğünü sürdürmek adına 1nm sürecine geçişi büyük bir fırsat olarak görüyor. Nvidia gibi büyük müşterilerinin artan yapay zeka çipi talepleri de bu yatırımların hızlandırılmasında etkili oluyor.
TSMC, 1nm üretim süreci için çığır açacak
Tainan kentinde kurulacak olan “Fab 25” adlı yeni üretim tesisi, 12 inçlik wafer üretimine odaklanacak ve toplam altı üretim hattına sahip olacak. Bununla birlikte şirket, 1nm’nin yanı sıra 2nm ve 1.4nm üretim süreçleri için de yeni tesisler inşa etmeyi planlıyor. Tayvan hükümetinin yarı iletken sektörünü desteklemek adına sunduğu teşvikler ve bölgenin bir “yarı iletken vadisi” haline gelmesi, bu stratejik kararın alınmasında önemli rol oynuyor.
TSMC, 1nm sürecine geçiş için net bir zaman çizelgesi belirlemiş durumda. Geçtiğimiz yıl düzenlenen IEDM konferansında şirket, 1nm üretim teknolojisini 2030’a kadar tamamlamayı hedeflediğini açıklamıştı. Bu süreçte “trilyon transistör” seviyesine ulaşarak çok katmanlı 3D yonga teknolojisini entegre etmeyi amaçlıyor. Ancak bu gelişmelerin önünde bazı ciddi zorluklar bulunuyor. Üretim verimliliği ve tedarik zinciri sıkıntıları gibi endüstri genelinde yaşanan problemler, TSMC’nin planlarını etkileyebilecek unsurlar arasında yer alıyor. Ayrıca, üretim maliyetlerinin oldukça yüksek olacağı öngörülüyor. Daha önce yapılan tahminlere göre TSMC’nin 1nm sürecine yönelik yatırımlarının toplam maliyetinin 32 milyar doları aşması bekleniyor.
Bu gelişmeler, TSMC’nin küresel yarı iletken pazarındaki hakimiyetini daha da güçlendirme potansiyeline sahip olsa da, rekabetin giderek arttığı bir dönemde şirketin karşılaşacağı maliyetler ve üretim zorlukları büyük önem taşıyor. TSMC’nin 1nm sürecine başarılı bir şekilde geçiş yapması, hem yapay zeka hem de mobil işlemci pazarlarında devrim niteliğinde bir ilerlemeye yol açabilir.