İlk olarak geçtiğimiz yıl Instagram’da kullanıma sunulan bu özellik, şimdi de ABD, İngiltere, Avustralya ve Kanada’da Facebook ve Messenger kullanıcıları için devreye alındı. Meta, bu özelliği ilerleyen süreçte dünya genelinde yaygınlaştırmayı planlıyor.
Genç Hesaplar özelliği, 16 yaş altındaki kullanıcıların platform deneyimini otomatik olarak bazı sınırlamalarla şekillendiriyor. Bu sınırlamalar sayesinde uygunsuz içeriklere erişim ve tanımadıkları kişilerden gelen mesajlar engelleniyor. Ayrıca, 16 yaş altındaki gençlerin bu ayarları değiştirebilmesi için ebeveyn onayı gerekiyor.
Meta tarafından yapılan açıklamaya göre genç kullanıcılar, yalnızca daha önce takip ettikleri veya mesajlaştıkları kişilerden mesaj alabilecek. Hikayelerini ise sadece arkadaşları görebilecek ve bu kişiler cevap verebilecek. Etiketleme, bahsetme ve yorum yapma gibi etkileşimler de sadece arkadaşlarla sınırlı olacak.
Instagram’da ekstra koruma, Messenger ve Facebook’ta sessiz mod
Meta’nın getirdiği yeni düzenlemeler sadece iletişim kısıtlamalarıyla sınırlı değil. Genç Hesap sahipleri, sosyal medya uygulamalarında günde bir saatten fazla zaman geçirdiklerinde uygulamadan çıkmaları yönünde hatırlatmalar alacak. Ayrıca, gece saatlerinde otomatik olarak “Sessiz Mod” devreye girerek bildirimler kapatılacak.
Instagram tarafında ise 16 yaş altı kullanıcıların canlı yayın yapabilmesi için ebeveyn izni şartı getirildi. Aynı şekilde, doğrudan mesajlarda çıplaklık içeren görsellerin bulanıklaştırılmasını devre dışı bırakmak isteyen gençler de ailelerinin onayını almak zorunda kalacak.
Meta, bu yeniliklerin sosyal medya kullanımının gençler üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmayı hedeflediğini belirtiyor. Şirketin paylaştığı verilere göre, şu ana kadar 54 milyon genç kullanıcı Instagram’da Genç Hesaplar sistemine taşındı ve bu gençlerin %97’si yerleşik koruma özelliklerini aktif şekilde kullanmaya devam ediyor.
Öte yandan, Meta tarafından Ipsos’a yaptırılan bir araştırmaya göre, ebeveynlerin %94’ü bu yeni özellikleri faydalı bulurken, %85’i ise Genç Hesaplar sayesinde çocuklarının sosyal medyada daha olumlu bir deneyim yaşadığını düşünüyor.
Meta, sosyal medya platformlarının genç kullanıcılar üzerindeki etkilerinin yoğun şekilde tartışıldığı bu dönemde, attığı bu adımlarla hem ebeveynlerin hem de resmi kurumların güvenini kazanmaya çalışıyor.
Robotaksi şirketi Waymo’nun araçların iç kameralarından gelen verileri kullanarak yapay zekayı eğitebileceği ve yolculara hedefli reklamlar satabileceği yönünde söylentiler dolaştı. Ancak şirket, Waymo kamera verilerine dayalı reklam hedeflemeyeceği konusunda ısrar ederek endişeleri yatıştırmaya çalıştı.
Waymo kamera verilerine dayalı reklam paylaşıyor mu?
Durum, araştırmacı ve mühendis Jane Manchun Wong’un Waymo’nun gizlilik politikasının yayınlanmamış bir versiyonu, robotaksi şirketinin jeneratif AI’yi eğitmek için araçlarından gelen verileri kullanmaya başlayabileceğini öne sürüyordu. Taslak politika, müşterilerin Waymo’nun “kişisel bilgilerinizi (kimliğinizle ilişkili iç kamera verileri dahil) GAI eğitimi için kullanmasını” reddetmelerine olanak tanıyan bir dile sahipti. Wong’un keşfi ayrıca Waymo bu şekilde bir reklam için bu görüntüleri sürücülere kişiselleştirilmiş reklamlar satmak için kullanabileceğini öne sürüyordu.
Waymo sözcüsü Julia Ilina: “Waymo’nun makine öğrenimi sistemleri bu verileri tek tek kişileri tanımlamak için kullanmak üzere tasarlanmamıştır ve bu şekilde bir reklam planları yoktur” dedi.
Ilina, Wong tarafından bulunan sürümün “özelliğin amacını doğru bir şekilde yansıtmayan yer tutucu metin” içerdiğini ve özelliğin hala geliştirilme aşamasında olduğunu belirtti. Ilina: “Waymo’nun Gizlilik Politikasında herhangi bir değişiklik getirmeyecek, bunun yerine Kamera verilerine dayalı reklam yerine sürücülere ML eğitim amaçları için veri toplamayı devre dışı bırakma fırsatı sunacak” dedi. Waymo’nun bu şekilde reklam stratehisini uygulamayacağını belirtmesi, şirketin sürdürülebilirliği için büyük önem taşıyor. Gizlilik endişeleri kullanıcı tarafında cephe alınmasına neden olabilirdi.
Amazon, yapay zeka video modelinin artık dakikalarca uzunlukta klipler üretebileceğini söylüyor. Aralık 2024’te duyurulan Nova Reel, Amazon’un jeneratif video alanına ilk girişimiydi. Hızla kalabalıklaşan bir pazarda OpenAI, Google ve diğerlerinin modelleriyle rekabet ediyor.
Amazon yapay zeka video çalışmalarını artırıyor
En son Nova Reel olan Nova Reel 1.1, AWS geliştirici savunucusu Elizabeth Fuentes’in bir blog yazısında açıkladığı gibi, çekimler arasında “tutarlı stil” ile “çoklu çekim” videoları üretebilir. Kullanıcılar, altı saniyelik çekimlerden oluşan iki dakikalık bir video üretmek için 4.000 karaktere kadar uzunlukta bir istem sağlayabilir.
Nova Reel 1.1 ayrıca “Multishot Manual” adlı yeni bir mod sunuyor. Bu modda, model bir video çekiminin kompozisyonu üzerinde daha fazla kontrol sağlamak için bir komutla birlikte bir görüntüye başvurabilir. Fuentes’e göre, 1280 x 720 çözünürlüklü bir görüntü ve 512 maksimum karakterlik bir komut verildiğinde, Multishot Manual 20 çekime kadar içeren videolar üretebilir.
Nova Reel yalnızca Bedrock, Amazon’un AI dev suite’i de dahil olmak üzere AWS platformları ve hizmetleri aracılığıyla kullanılabilir ve müşterilerin erişim talebinde bulunması gerekir. Çoğu üretken AI sisteminde olduğu gibi, Reel’in etik açıdan sağlam yöntemler kullanılarak geliştirilip geliştirilmediği konusunda sorular var. Video üreten modeller, yeni klipler üretmek için bu videolardaki kalıpları “öğrenmek” üzere çok sayıda video örneği üzerinde eğitilir. Bazı şirketler, sahiplerinden veya yaratıcılarından izin almadan modelleri telif hakkıyla korunan videolar üzerinde eğitir ve bu modeller telif hakkıyla korunan fotoğrafları ” tekrarladığında “, modellerin kullanıcılarını fikri mülkiyet davalarına maruz bırakır.
Amazon, Reel’in eğitim verilerinin kaynağını açıklamadı ve ayrıca, modellerin veri kümelerini videolarıyla besleyen yaratıcıların vazgeçmeleri için açık bir yol sağlamadı. Ancak şirket, tazminat politikasına uygun olarak, modelleri tarafından oluşturulan medyayla telif hakkını ihlal etmekle suçlanan tüm AWS müşterilerini koruyacağını söyledi.
Mobil cihazlarımızın her yerde, hatta doğada bile mevcut olduğu bir çağda, güvenilir, taşınabilir enerji çözümlerine olan ihtiyaç artıyor. Shine 2.0 üçü bir arada taşınabilir rüzgar türbini, hem açık hava meraklıları hem de acil durumlara hazırlananlar için uygun kompakt bir formda yenilenebilir enerji sağlıyor.
Taşınabilir rüzgar türbini
Shine 2.0, 1 litrelik bir su şişesine benzer kompakt bir boyuta katlanarak sırt çantasında taşınmasını kolaylaştırır. Sadece yaklaşık 3 pound (1,36 kg) ağırlığındadır ve rahatlık ve hareketlilik için tasarlanmıştır. Ayrıca türbin, çeşitli dış mekan koşullarında dayanıklılık sağlayan IP54 standartlarına göre hava koşullarına karşı sızdırmazdır.
Üç adet 23,6 inç (60 cm) kompozit takviyeli kanatla donatılan Shine 2.0, entegre bir seviyeyle birlikte 6 fit yüksekliğinde bir kule montajıyla eşleştirilebilir. Türbin rüzgarla otomatik olarak hizalanır ve rüzgarlar 28 mil/saat (45 km/saat) hıza ulaştığında 50 watt’a kadar güç üretebilir. Üreticiye göre bu enerji, bir akıllı telefonu sadece 17 dakikada tamamen şarj etmek veya bir dizüstü bilgisayarı 2 saatten kısa sürede çalıştırmak için yeterlidir. Ancak, 8 mil/saatlik bir esinti gibi daha hafif rüzgar koşullarında, bir dizüstü bilgisayarı şarj etmek 75 saatten fazla sürebilir.
Aurea’nın kurucu ortağı Rachel Carr: “İster şebekeden bağımsız bir alanda keşif yapıyor olun, ister evinizde elektrik kesintisi yaşıyor olun, bu türbin cihazlarınızı en çok ihtiyaç duyduğunuz anda hızlı bir şekilde şarj etmek için yenilenebilir enerji sağlıyor” diyor.
Shine 2.0, Aurea’nın taşınabilir türbinlere ikinci girişimini temsil ediyor ve orijinal modeli Kickstarter aracılığıyla başarıyla finanse edildi. Şirket, bu güncellenmiş sürüm için kitle fonlaması platformuna geri döndü ve taahhütler 356 dolardan başlıyor. Kitle fonlaması her zaman içsel riskler taşısa da, her şey plana göre giderse, sevkiyatın Mayıs 2025’te başlaması bekleniyor.
Washington eyaletinde bulunan drone şirketi Freefly Systems tarafından üretilen Flying Sun 1000 kiti, firmanın mevcut Alta X ağır yük taşıma quadcopter’ı temel alınarak üretildi. Kullanılmadığında katlanan özel titreşim sönümleyici pervanelere sahip olan uçak, 15 kg’a (33 lb) kadar yük kaldırabilir. Flying-Sun dışındaki uygulamalarda, iki adet 16-Ah lityum pil paketinin bir şarjının, yük ağırlığına bağlı olarak 20 ila 50 dakikalık uçuş süresi için yeterli olduğu iddia edilmektedir.
Mobil drone aydınlatma sistemi
Flying Sun 1000 paketi, Alta X’in pervane kollarının alt taraflarına dört adet 72 LED aydınlatma paneli ekler. Bu 288 aşağı bakan ışık, toplamda 300.000 lümenlik bir çıkışa sahiptir ve inşaat, güvenlik, arama ve kurtarma, acil müdahale ve film/televizyon prodüksiyonu gibi uygulamalar için alttaki zemini parlak bir şekilde aydınlatıyor.
Elbette, tüm bu LED’ler çok fazla güç çekiyor. Bu nedenle, paket, drone/ışıkların bir elektrikli araç, taşınabilir jeneratör veya başka bir harici güç kaynağı tarafından çalıştırılmasına olanak tanıyan bir bağlama kablosu içeriyor. Kurulumun, gerekirse yaklaşık beş ila 10 dakika boyunca yalnızca drone’un pil gücüyle çalışabileceği belirtiliyor. Durum ne olursa olsun, tüm bu işin tek bir kişi tarafından birkaç dakika içinde yapılabildiği söyleniyor.
Flying Sun 1000 paketi şu anda ön siparişe açık ve Haziran ayında gönderilmesi gerekiyor. Ve 59.995 ABD doları fiyat etiketiyle kesinlikle ticari ve/veya hükümet kullanımına yönelik. Daha düşük özelliklere sahip bir Flying Sun 500 kiti de mevcut, ancak yine de size 49.995 dolara mal olacak.
IBM, yapay zeka çağına uygun yeni bir bilgisayar piyasaya sürüyor. IBM, yapay zekanın benimsenmesini hızlandırmayı amaçlayan yeni güncellemeleri içeren ana bilgisayar donanımının en son sürümünü piyasaya sürüyor.
IBM yapay zeka bilgisayarı
Donanım ve danışmanlık şirketi Pazartesi günü ana bilgisayar donanımının en son sürümü olan IBM z17’yi duyurdu. Şirket, bu tamamen şifrelenmiş ana bilgisayarın bir IBM Telum II işlemcisi tarafından desteklendiğini ve AI aracıları ve üretken AI dahil olmak üzere 250’den fazla AI kullanım durumu için tasarlandığını söylüyor.
Ana bilgisayarlar eski bir şey gibi görünebilir, ancak bir kaynağa göre bugün Fortune 500 şirketlerinin %71’i tarafından kullanılıyor . Danışmanlık şirketi Market Research Future’a göre, 2024’te ana bilgisayar pazarının değeri tahmini 5.3 milyar dolardı. z17, 2022’de piyasaya sürülen ve şirketin orijinal Tellum işlemcisinde çalışan selefi IBM z16’ya göre %50 artışla günde 450 milyar çıkarım işlemini işleyebilir. Sistem, diğer donanım, yazılım ve açık kaynaklı araçlarla tam olarak entegre olabilecek şekilde tasarlanmıştır.
IBM Z’nin Ürün Yönetimi ve Tasarım Başkan Yardımcısı Tina Tarquinio, TechCrunch’a yaptığı açıklamada, bu ana bilgisayar yükseltmesinin beş yıldır üzerinde çalışıldığını, bunun da Kasım 2022’de OpenAI’nin ChatGPT’sinin piyasaya sürülmesiyle başlayan mevcut yapay zeka çılgınlığından çok önce gerçekleştiğini söyledi.
IBM, z17’yi oluştururken 100’den fazla müşteriden geri bildirim almak için 2.000’den fazla araştırma saati harcadığını söyledi. Şimdi ise beş yıl sonra, aldıkları geri bildirimlerin pazarın gittiği yerle uyumlu olduğunu görmek ilginç olduğunu düşünüyor. Tarquinio: “Bir AI hızlandırıcısı tanıttığımızı bilmek ve özellikle 2022’nin ikinci yarısında AI ile ilgili sektördeki tüm değişiklikleri görmek çılgıncaydı. Gerçekten heyecan vericiydi. Bence en büyük nokta, neyin geleceği hakkında bilmediğimizi bilmediğimiz [ey, değil mi? Yani AI’nın bize ne yapabileceği konusunda olasılıklar gerçekten sınırsız” dedi.
Google’ın, rakiplerine katılmak yerine bir yıl boyunca hiçbir şey yapmamaları için bazı yapay zeka çalışanlarına para ödediği iddia ediliyor. Google yapay zeka çalışanları, OpenAI ve diğer büyük şirketler arasındaki kıyasıya rekabet ortamında en iyi yapay zeka yeteneklerini elde tutmak oldukça zor.
Google yapay zeka çalışanları için diğer şirketlere transferlerini istemiyor
Google’ın yapay zeka bölümü DeepMind, İngiltere’deki bazı yapay zeka çalışanları için bir yıla kadar rakip şirketler için çalışmalarını engelleyen “agresif” rekabet etmeme anlaşmaları kullanmaya başladı. Google yapay zeka çalışanları, bu süre zarfında, uzun bir PTO süresine denk gelen bir sürede ödeme alıyor. Ancak bu uygulama, araştırmacıların yapay zeka ilerlemesinin hızlı temposundan dışlanmış hissetmelerine neden olabilir. ABD’de FTC geçen yıl çoğu rekabet dışı anlaşmayı yasakladı ancak bu durum DeepMind’ın Londra merkez ofisi için geçerli değil.
Geçtiğimiz ay Microsoft’un Yapay Zeka Başkan Yardımcısı, X’te Google yapay zeka çalışanları olan DeepMind çalışanlarının rekabet etmeme maddelerinden kurtulma mücadelesi karşısında “çaresizlik içinde” kendisine ulaştıklarını anlatan bir yazı paylaştı. Yazıda şu ifadeler yer aldı:
Sevgili @GoogDeepMind kullanıcıları, Öncelikle yeni etkileyici modelleriniz için tebrikler. Her hafta biriniz bana umutsuzluk içinde ulaşıp ihbar sürelerinizden ve rekabet etmeme koşullarınızdan nasıl kurtulacağımı soruyor. Ayrıca yöneticinizin terfi almanın yolunun bu olduğunu açıklaması nedeniyle benden iş istiyorsunuz, ama konudan uzaklaşıyorum. Lütfen bana ulaşmayın. Bunun yerine birbirinize ulaşın. Bunun sorumlusu liderlerinizdir. Onlarla konuşun. @koraykv ve @douglas_eck ikisi de buna karşı olduklarını söylediler, bu yüzden belki de oradan başlayabilirsiniz. Her şeyden önce bu sözleşmeleri imzalamayın. Hiçbir Amerikan şirketinin, özellikle Avrupa’da, bu kadar gücü olmamalı. Bu, hiçbir sonu haklı çıkarmayan bir güç kötüye kullanımıdır.
Togg’un şarj ağı markası Trugo, Türkiye genelinde yüksek hızlı şarj altyapısı hedefini tamamladı. Trugo, 81 ilde 1000’inci Yüksek Hızlı DC şarj cihazını İstanbul Eyüp’teki tarihi Pierre Loti Tepesi’nde devreye aldı. Şirket, bu son kurulumla birlikte 150 kW ve üzeri şarj kapasitesine sahip cihaz sayısında Türkiye genelinde lider konumuna ulaştı.
Trugo’nun kurduğu şarj ağı, Türkiye’nin dört bir yanında elektrikli araç kullanıcılarına kesintisiz ve yüksek performanslı hizmet sunuyor. 1000 adetlik DC cihaz kurulumunun tamamlanmasının ardından istasyonlardaki toplam soket sayısı 2000’i geçti. Şirket, bu altyapının yanı sıra AC şarj cihazlarına da yatırım yapıyor. Mevcut durumda 500’ün üzerinde AC soketle kullanıcılara alternatif şarj seçenekleri sunuluyor.
Trugo istasyonlarında yer alan ultra hızlı şarj cihazları, elektrikli araçların bataryalarını 30 dakikadan daha kısa sürede yüzde 20’den yüzde 80’e kadar doldurabiliyor. Tüm bu süreçte kullanılan enerji, sertifikalı %100 yenilenebilir kaynaklardan sağlanıyor. Bu özellik, Trugo’nun yalnızca erişim alanını değil, çevresel duyarlılığını da öne çıkaran bir unsur haline geldi.
Trugo’nun sunduğu dijital hizmetler de sistemin önemli bir parçası. Kullanıcılar, App Store ve Google Play üzerinden erişilebilen Trugo mobil uygulamasıyla Türkiye genelindeki tüm istasyonları harita üzerinden görüntüleyebiliyor.
Uygulama üzerinden en yakın istasyonu bulmak, şarj sürecini anlık olarak takip etmek, şarjın tamamlandığına dair bildirim almak, geçmiş işlemleri görüntülemek ve ödeme yapmak mümkün hale geliyor. Aynı zamanda kullanıcılar, istasyon ararken çevredeki eczane, AVM, restoran, kafe ve çocuk oyun alanı gibi lokasyonlara göre filtreleme yapabiliyor.
Trugo, 81 ilde 1000 yüksek hızlı DC cihaz hedefini tamamladıktan sonra, şarj istasyonlarının sayısını artırmaya ve elektrikli araç kullanıcılarına yönelik hizmetlerini çeşitlendirmeye devam ediyor. Bu gelişmeyle birlikte Türkiye’de elektrikli araç kullanımına dair altyapı erişimi önemli ölçüde genişledi.
Shopify CEO’su Tobi Lütke, çalışanlara gönderdiği bir notta, ekiplerin daha fazla personel veya kaynak talep etmeden önce “yapay zeka kullanarak istediklerini neden yapamadıklarını” göstermeleri gerektiğini söyledi.
Lutke, X’te yayınladığı notta, “Otonom AI ajanları zaten ekibin bir parçası olsaydı bu alan nasıl görünürdü? Bu soru gerçekten eğlenceli tartışmalara ve projelere yol açabilir,” diyor. CNBC, notun geçen ayın sonlarında gönderildiğini söylüyor.
Daha geniş kapsamlı yazıda, “yansıtıcı AI kullanımının” şirkette “temel beklenti” olduğu anlatılıyor. Lütke, yazıda AI’nın “kariyerimde gördüğüm işin yapılış biçimindeki en hızlı değişim” olduğunu ve “AI’yı iyi kullanmanın, onu çok kullanarak dikkatlice öğrenilmesi gereken bir beceri” olduğunu söylüyor.
Lütke’ye göre AI’yı etkili bir şekilde kullanmak “artık Shopify’daki herkesin temel beklentisi”. AI kullanım soruları ayrıca “performans ve akran değerlendirme anketimize” eklenecek. Lütke: “Başarılı olmak için ihtiyacımız olan şey, zanaatımızı tüccarlarımızın yararına uygulama konusundaki toplam becerimiz ve hırsımızın yapay zeka ile çarpılmasıdır” diyor. Çevrimiçi perakendecilerin satışlarını yönetmelerine ve operasyonlarını yürütmelerine yardımcı olan web tabanlı yazılımlar satan şirketin, performans değerlendirmelerinde yapay zeka kullanımını dikkate alacağını sözlerine ekledi.
Yönerge, teknoloji şirketlerinin bu yıl AI geliştirmeye yatırım yapmak için toplu olarak yüzlerce milyar dolar ayırmasıyla birlikte geldi. Shopify, Sidekick adlı bir sohbet robotu ve “Shopify Magic” adını verdiği bir otomasyon araçları paketi de dahil olmak üzere tüccarları için AI araçları kullanıma sundu. Tıpkı yapay zekaya para yatırdıkları gibi, teknoloji şirketleri de para kaybettiren projeleri durdurarak veya işten çıkarmalar yoluyla diğer alanlardaki maliyetleri azaltmanın yollarını arıyorlar. Layoffs.fyi’ye göre 2024′te 549 teknoloji şirketinde yaklaşık 152.000 rol ortadan kaldırıldı.
Boston merkezli Elephant VC’nin liderlik ettiği yatırım turuna dünyanın önde gelen fintek’lerinden Revolut’un CEO’su Nik Storonsky’nin kurucusu olduğu QuantumLight VC katıldı. Söz konusu değerleme tutarıyla Türkiye fintek sektöründeki en yüksek değerlemeye ulaşan Sipay, bu yatırımla global genişlemesini hızlandıracak.
Sipay, Haziran 2024’te global yatırım şirketi Anfa VC’nin liderlik ettiği ilk yatırım turunda 15 milyon dolar yatırım almıştı. Fintek sektörünün önde gelen isimlerinden yoğun ilgi gören yatırım turuna Citrus Pay ve Jupiter’den Jitendra Gupta, Pine Labs’ten Amrish Rau, CRED’den Kunal Shah, Khatabook’tan Ravish Naresh ve Pareto Holdings’ten Edward Lando’nun yanı sıra çok sayıda tecrübeli yatırımcı katılmıştı.
Cirosunu 5’e katladı
2019 yılında kurulan Sipay, işletmelerin ve bireylerin tüm finansal ihtiyaçlarına uygun ürün ve servisleri yenilikçi teknolojilerle hayata geçiriyor. Tüm ödeme alma türleri için tek noktadan çözüm sunan Sipay’in geniş müşteri yelpazesinde global kurumsal şirketlerin yanı sıra geleneksel bankalar, sanayi ve teknoloji şirketleri de bulunuyor. Sardis Awards 2024’te 2 ödüle birden layık görülen ve PSM Awards 2024’te 2 altın ödülün sahibi olan Sipay, son 2 yıldır Deloitte Teknoloji Fast 50 Türkiye Programı’nda e-para ve ödeme kuruluşları arasında zirvede yer alıyor. Kârlı bir şekilde büyümesini sürdüren Sipay, cirosunu son 1 yılda 5’e katlarken, yıllık gelir beklentisi de 600 milyon doların üzerinde seyrediyor.
Türk fintek girişimlerine 5 yılda yapılan yatırım 400 milyon doları aştı
Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi Başkanı Burak Dağlıoğlu ise şunları söyledi: “Dünyanın Bağlantı Noktası olan Türkiye, artık finansal teknolojiler alanında da Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden biri konumunda. Fintek sektörü ekonomik büyüme, istihdam oluşturma ve dijital finansal hizmetlerin erişilebilirliğini artırma konusunda önemli bir rol oynuyor. Genç ve dijital odaklı nüfusumuz, girişimcilik ruhumuz ve yenilikçi kapasitemiz ile Türk fintek sektörünü küresel bir cazibe merkezi haline getiriyor. Bugün Türkiye’de 901 fintek girişimi bulunuyor; bunların 731’i aktif olarak faaliyet gösteriyor. Son beş yılda, fintek girişimlerine 174 yatırım turunda toplam 411,1 milyon ABD doları yatırım yapıldı. Bu veriler, Türk fintek ekosisteminin küresel ölçekte rekabetçi gücünü net bir şekilde gösteriyor. Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi olarak, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde, uluslararası doğrudan yatırımların artırılması ve yatırım ortamının iyileştirilmesi için tüm gücümüzle çalışmaya devam ediyoruz. Sipay’ın aldığı yatırım, hedeflerimize ulaşmak için azmimizi artırırken, Türkiye’nin potansiyeline olan inancı ve artan yatırımcı ilgisini gözler önüne seriyor. Türk fintek ekosisteminin küresel yükselişini ortaya koyan bu önemli başarıda emeği geçen herkesi içtenlikle tebrik ediyorum.”
Finansal çözümlerin herkes için erişilebilir olduğu bir dünya
Sipay Kurucu ve Global CEO’su Nezih Sipahioğlu
Sipay Kurucu ve Global CEO’su Nezih Sipahioğlu, yeni yatırımın küresel ödeme ekosistemini yeniden tanımlama hedeflerine katkıda bulunacağının altını çizerek, şöyle konuştu: “Sipay olarak finansal çözümlerin herkes için erişilebilir olduğu bir dünya öngörüyoruz. Fintek inovasyonundaki öncü yaklaşımımızla tüm finansal çözümlere tek noktadan erişim sağlıyor, şirketlere ve bireylere tam anlamıyla finansal özgürlük sunuyoruz. Dikkat çekici büyümemizin altında yatan temel etken de bu. Bu yatırım turunda Türkiye fintek sektöründeki en yüksek değerlemeye ulaştık. Aldığımız yatırım Türkiye’deki başarımızı yurt dışına taşımamıza katkı sağlayacak. Gelişmekte olan pazarlarda yeni ortaklıklar ve ağlar kurmamıza imkân tanıyacak.”
Elephant VC Ortağı Peter Fallon da şu değerlendirmede bulundu: “Bugünün hızla evrilen dijital ekonomisi hızlı ve güvenli ödeme çözümlerini hiç olmadığı kadar kritik bir konuma getirdi. Sipay kapsayıcı, güvenli ve verimli çözümleriyle finans dünyasının yeniden şekillenmesinde hayati bir rol oynuyor. Sektörde küreselleşme hızlanırken, Sipay’in sınır ötesi ödeme çözümlerine odaklanması uluslararası büyüme ve ticaretin gelişimine yardımcı olacak. Sipay’in Türkiye’deki başarısını yeni pazarlara taşımasına destek olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz.”
Henley & Partners ve New World Wealth işbirliğiyle hazırlanan “Dünyanın En Zengin Şehirleri 2025 Raporu” bugün yayınlandı. Rapora göre, ABD listede yer alan ilk 50 şehir arasında 11 şehirle zirvedeki yerini koruyor.
New York, 818 centi-milyoner (100 milyon dolardan fazla serveti olanlar) ve 66 milyarder dahil olmak üzere toplam 384.500 yüksek net servete sahip bireyle listenin zirvesindeki konumunu güçlendirdi. New York’u, 342.400 milyoner ile San Francisco ve Silikon Vadisi’ni kapsayan Bay Area takip etti. Bay Area, 82 milyarder ile New York’u geride bıraktı. Teknoloji zenginliğinin küresel merkezi olarak öne çıktı. Son 10 yılda %98’lik etkileyici bir büyüme kaydetti.
Son 10 yılda milyoner nüfusunda en hızlı büyüme yaşanan şehirler sırasıyla Shenzhen (%142), Hangzhou (%108) ve Dubai (%102) oldu. Dubai, geçtiğimiz yıl 21. sıradan 18. sıraya yükselerek listede en büyük sıçramayı gerçekleştirdi. Emirlikte şu anda 81.200 milyoner, 237 centi-milyoner ve 20 milyarder yaşıyor.
Çin listede yükseliyor
Çin, “En Zengin 50 Şehir” listesindeki yükselişini sürdürüyor. Geçtiğimiz yıl 5 şehir ile temsil edilen Çin, bu yıl Guangzhou’nun da eklenmesiyle 6 şehirle ABD’nin ardından ikinci sıraya yerleşti.
Londra ise sıralamadaki düşüşünü sürdürüyor. Geçtiğimiz yıl 5. sıraya gerileyen Londra, bu yıl 215.700 milyonerle 6. sırada yer alıyor. Son 10 yılda %10’u aşan bir düşüş yaşayan Londra ile birlikte Moskova da geçtiğimiz 10 yılda %25’lik düşüşle 40. sıraya kadar geriledi.
Tokyo 292.300 milyonerle 3. sıradaki yerini korurken, Singapur 242.400 milyonerle 4. sırada yer alıyor. Los Angeles ise 220.600 milyonerle Londra’yı geçerek 5. sıraya yükseldi.
Henley & Partners CEO’su Dr. Juerg Steffen, “Yatırım özgürlüğü ile yaşam kalitesi sunabilen şehirler, mobil sermaye yarışında öne geçiyor” değerlendirmesinde bulundu. İlk 10’daki 7 şehir, yatırım yoluyla oturum programları sunan ülkelerde bulunuyor.
Ortalama servetin 20 milyon dolar seviyesini aştığı Monako, kişi başına servet bazında dünyanın en zengin şehri ve aynı zamanda en pahalı şehri konumunda. Monako’da lüks dairelerin metrekare fiyatı 38.800 dolara ulaşıyor.
Türkiye Dünyanın en zengin şehirleri listesinde nerede?
Türkiye’ye ilişkin veriler de raporda yer aldı. 2024 sonu itibarıyla Türkiye’de toplam 40.200 milyoner, 131 centi-milyoner ve 16 milyarder bulunuyor. İstanbul, bu servetin merkezinde yer alarak 15.000 milyoner, 58 centi-milyoner ve 10 milyardere ev sahipliği yapıyor. Türkiye’deki toplam likit servet yaklaşık 945 milyar dolar seviyesinde.
Henley & Partners Türkiye Yönetici Ortağı Burak Demirel, “İstanbul ve Bodrum, küresel servet haritasında her geçen yıl daha görünür hale geliyor. Türkiye, uluslararası yatırımcılar için artık sadece bir tatil destinasyonu değil, aynı zamanda güçlü bir alternatif yaşam ve varlık merkezi” açıklamasında bulundu.
Merkez, start-up’lar, akademik kurumlar ve klinik iş ortaklarıyla iş birliği yaparak sağlık teknolojilerinde yenilikçi çözümler geliştirecek. Innovation Center İstanbul, Almanya, Çin ve Hindistan’daki merkezleriyle sinerji içinde çalışacak. Siemens Healthineers Türkiye’nin genel merkezinde gerçekleşen Innovation Center Istanbul açılışına Siemens Healthineers global CEO’su Bernd Montag, Teknoloji ve İnovasyon ve Teknoloji Başkanı Amira Romani, Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Enis Sonemel ile İnovasyon Yönetiminden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Gürdal Şahin katıldı. Açılış töreninde Montag, şirketin Türkiye’deki stratejik vizyonunu ve inovasyona olan bağlılığını vurguladı.
Türkiye sağlıkta inovasyon yaratacak büyük potansiyele sahip
Bernd Montag yaptığı konuşmada, “Türkiye, dinamik girişimcilik ruhu, güçlü sağlık profesyonelleri ve donanımlı akademik altyapısı ile sağlıkta inovasyon yaratacak büyük potansiyele sahip. Siemens Healthineers olarak, Innovation Center Istanbul ile bu potansiyeli global ölçekte değerlendirmeyi amaçlıyoruz. Açık inovasyon yaklaşımımız sayesinde, sağlık alanında yenilikçi çözümler üretmek ve bunları dünya çapında ölçeklendirmek için güçlü ortaklıklar kuracağız” dedi.
İnovasyon merkezinin Türkiye’nin sağlık teknolojilerine olan yoğun talebini karşılamak ve yerel start-up ekosistemiyle güçlü iş birlikleri kurmak amacıyla tasarlandığını aktaran Siemens Healthineers Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Enis Sonemel ise, “Uzun yıllardır ülkemizin tıbbi teknoloji alanındaki ekosistemini ve gücünü ileriye taşıma hedefiyle, sağlık profesyonelleri, girişimciler, üniversiteler ve araştırma merkezleriyle hali hazırda hayata geçirdiğimiz iş birliklerimizi inovasyon merkezimizle bir adım öteye taşıyoruz. Siemens Healthineers Türkiye olarak, global stratejik hedeflerimizle uyumlu şekilde, girişimlerle daha yakın iş birlikleri yapacağız. Bu kapsamda, demo günleri, start-up yarışmaları, girişimcilere özel mentorluk oturumlarının yanında eğitim modülleri ve medikal teknolojilerde kapasite oluşturmayı destekleyeceğiz” diye konuştu.
Global inovasyon ağının dördüncü ayağı
Innovation Center Istanbul, Siemens Healthineers’ın tıbbi teknoloji alanındaki açık inovasyon konsepti doğrultusunda sağlık girişimcileri, akademik kurumlar ve klinik ortaklarla iş birliğini teşvik eden bir platform olarak konumlandırılıyor. Merkez, özellikle dijital sağlık çözümleri, yapay zeka, hassas ve kişiselleştirilmiş sağlık teknolojileri alanlarına odaklanarak, Türkiye’deki sağlık inovasyonuna katkı sağlamayı hedefliyor.
Merkezin açılışıyla ilgili konuşan Siemens Healthineers İnovasyon ve Strateji Ekosistemi Başkan Yardımcısı Amira Romani görüşlerini şöyle ifade etti: “Açık inovasyon yaklaşımımız yerel ve global ölçekte güçlü bir ekosistem yaratmak ve bu ekosistemdeki bağlantıları güçlendirmek üzerine kurulu. Innovation Center İstanbul’un, Erlangen, Şanghay ve Bengaluru’daki mevcut inovasyon merkezlerimiz arasına eklenmesi, inovasyonu daha geniş kitlelere ulaştırmak adına önemli bir adım oldu.”
Siemens Healthineers’ın global inovasyon ağı olan SHIFT platformunun bir parçası olarak tasarlanan Innovation Center Istanbul, şirketin Almanya, Çin ve Hindistan’daki inovasyon merkezleriyle sinerji içinde çalışacak. Yerel start-up ekosistemi ile aktif iş birlikleri geliştiren merkez, Siemens Healthineers’ın stratejik önceliklerine uygun projeler üzerinde çalışacak. Merkez, Türkiye’de sağlık sektörüne yönelik araştırma ve geliştirme teşviklerinden faydalanarak, yerelleştirilmiş üretim ve inovasyon konusunda da güçlü bir yapı sunacak.
Innovation Center Istanbul’un açılışı, Siemens Healthineers’ın Türkiye’deki sağlık teknolojileri alanındaki büyüme stratejisinin önemli bir adımı olarak öne çıkıyor. Yeni merkez, sadece yerel inovasyonu teşvik etmekle kalmayacak, aynı zamanda küresel sağlık çözümlerinin gelişimine katkı sağlayarak sağlık sektöründe dönüşümü hızlandıracak.
Yapay zekâ destekli interaktif hikâye anlatım teknolojisi geliştiren ABD ve Avrupa merkezli girişim PhilosopherKing, 212 ve 468 Capital’in eş liderliğinde gerçekleşen yatırım turunda 3 milyon dolarlık yatırım aldı. Türkiye’nin ilk girişim sermayesi fonu olan 212, bu yatırımla birlikte oyun teknolojileri alanında bir adım daha attı. PhilosopherKing, aldığı yatırımı teknoloji geliştirme, ekip büyütme ve oyun başta olmak üzere farklı alanlara açılma süreçlerinde kullanıyor.
PhilosopherKing, oyuncuların kararlarına göre şekillenen dinamik hikâyeler, görevler ve karakter etkileşimleri sunan yapay zekâ destekli bir platform geliştiriyor. Geliştirilen teknoloji, her oyun deneyimini benzersiz kılacak biçimde çalışıyor. Platform, yalnızca oyun alanında değil, aynı zamanda eğitim, işe alım ve kurumsal öğrenme gibi sektörlerde de kullanılabilecek bir yapı sunuyor.
PhilosopherKing’in geliştirdiği sistem, oyunculara önceden belirlenmiş senaryolardan seçim yapma imkânı sunan geleneksel yapıya kıyasla, gerçek zamanlı olarak değişen ve gelişen anlatılar oluşturuyor. Bu yapı, kullanıcıların kararlarına göre ilerleyen, tekil ve kişiselleştirilmiş deneyimler yaratıyor. Yapay zekâ ile senaryo oluşturma ve hikâye işleme süreçlerini birleştiren platform, mevcut oyun anlatımı biçimlerine alternatif sunuyor.
2011 yılından bu yana teknoloji girişimlerine yatırım yapan ve girişimcilik ekosistemine yön veren 212, bugüne kadar birçok küresel teknoloji firmasına destek verdi. 212 Kurucu Ortağı Ali Karabey, PhilosopherKing’in sunduğu teknolojinin, klasik seçim tabanlı oyun yapılarının ötesine geçtiğini ve yalnızca oyun endüstrisinde değil, eğitim gibi sektörlerde de kullanılabilirliğinin yüksek olduğunu belirtti.
Şirketin kurucularından Sadok Kohen ise PhilosopherKing adının, düşünce liderliği ve dönüştürücü vizyon fikrinden yola çıkarak seçildiğini açıkladı. Kohen, platformun sadece oyun değil, oyuncunun kendisi için de dönüştürücü bir deneyim sunduğunu belirtti. Oyunculara gerçek zamanlı kararlarının sonuçlarını deneyimleme imkânı veren sistemin, hikâye anlatımında çığır açtığını ifade etti.
Alınan 3 milyon dolarlık yatırım, şirketin teknolojik altyapısını geliştirmesi, kadrosunu genişletmesi ve farklı sektörlere yönelik çözümler üretmesi için kullanılacak. PhilosopherKing, yapay zekâ destekli interaktif anlatım teknolojisiyle oyun dünyasında ve ötesinde yeni nesil kullanıcı deneyimleri tasarlamaya devam ediyor.
Teknoloji artık hayatımızın merkezinde. Özellikle yapay zeka uygulamaları günlük işlerimizi kolaylaştırıyor. Ancak bu rahatlık, bazı büyük tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Kullanıcılar farkında olmadan çok önemli verileri internete saçıyor.
AgileBlue tarafından yayımlanan dikkat çekici bir rapor, ChatGPT gibi yapay zeka sohbet botlarına verilen bilgilerin ciddi riskler barındırdığını ortaya koydu. Uzmanlar, kullanıcıların yaptığı bazı yaygın hatalara karşı uyarıyor. Bu hatalar sadece veri güvenliğini değil, kişisel hayatı da tehdit ediyor.
İşte ChatGPT ile asla paylaşmamanız gereken 5 hassas bilgi:
1. Kişisel Kimlik Bilgileri
Ad, soyad, adres, telefon numarası, kimlik numarası gibi veriler kesinlikle paylaşılmamalı. Bu bilgiler, dolandırıcıların hedef listesine girmenize neden olabilir. Yapay zeka uygulamaları, bu bilgileri kalıcı olarak saklamasa da, üçüncü kişiler tarafından takip edilebilir. Dijital ayak iziniz büyüdükçe risk de artar.
2. Finansal Veriler
Kredi kartı numarası, IBAN bilgisi, şifreler veya banka hesap hareketleri… Bunlar kesinlikle gizli kalmalı. ChatGPT, bu tür bilgileri işleyebilecek şekilde programlanmadı. Ancak kötü niyetli kişiler bu açıklıkları kullanabilir. Birçok kullanıcı, farkında olmadan finansal bilgilerini ifşa ediyor.
3. İşe Özel Gizli Belgeler
Şirket içi stratejiler, müşteri bilgileri, finansal tablolar veya projeler asla paylaşılmamalı. Bazı çalışanlar, iş yükünü azaltmak için yapay zekadan yardım alıyor. Ancak bu alışkanlık, şirket sırlarının dışarı sızmasına neden olabilir. Bu durum, hem kişisel kariyerinizi hem de şirketinizi zor durumda bırakır.
4. Sağlık Verileri
Tıbbi geçmişiniz, raporlarınız, ilaç kullanım detayları veya hastalık öykünüz… Bu bilgiler de çok özel. Paylaşıldığında, sigorta şirketleri ve diğer kurumlar bu verileri kötüye kullanabilir. Yapay zeka her zaman güvenli bir ortam sunmaz. Bilgilerinizin üçüncü taraflara ulaşması uzun sürmez.
5. Şifreler ve Giriş Bilgileri
E-posta, sosyal medya, iş ağı hesapları… Bu alanlara ait kullanıcı adları ve şifreler hiçbir şekilde yazılmamalı. Yapay zeka uygulamaları bu bilgileri “unutsa” bile, bu veriler sistem geçmişinde geçici de olsa iz bırakabilir. Bu da büyük bir güvenlik açığına yol açar.
Yapay Zeka Konforlu Ama Dikkatli Olunmalı
AgileBlue güvenlik uzmanları, “ChatGPT gibi araçlar mükemmel yardımcılar olabilir. Ama güvenlik ihlallerine açık hale gelebilirsiniz,” diyor. Kullanıcıların, sadece bilgi istemekle kalmaları, ancak bilgi vermemeleri öneriliyor.
Yapay zeka ile çalışanların özellikle dikkatli olması gerekiyor. Şirketlerin, çalışanlara eğitim vermesi hayati önem taşıyor. Siber güvenlik uzmanları, “Bu tarz bilgiler sızdığında geri dönüşü yok,” diye uyarıyor.
Yapay zekaya güvenin. Ama sınırsız bilgi paylaşımı yapmayın. Unutmayın, veri sizin kontrolünüzdeyken güvendedir.
Apple, ABD’nin Çin’den ithal edilen ürünlere uyguladığı yeni gümrük vergileri karşısında ani bir strateji değişikliğine gitti. Şirket, bu yüksek maliyetli vergilerden kaçmak için Hindistan’dan iPhone ithalatını ciddi şekilde artırmayı planlıyor.
Amerika Birleşik Devletleri, Çin’den gelen ürünlere yüzde 54’e varan ek gümrük vergileri getirdi. Bu durum, Apple’ın Çin merkezli üretim zincirini tehdit eder hale geldi. Şirket, bu krizi aşmak için Hindistan’daki üretim tesislerinden faydalanmaya hazırlanıyor.
Apple, Hindistan’da bu yıl yaklaşık 25 milyon iPhone üretmeyi hedefliyor. Eğer bu cihazlar ABD’ye ithal edilirse, şirket ülke içindeki talebin yarısını karşılayabilecek. Bu hamle, Apple’ın Çin’e olan bağımlılığını azaltma planlarının bir parçası.
Hindistan’dan ithalat halen yüzde 26’lık bir vergiye tabi. Ancak bu oran, Çin’e kıyasla daha düşük olduğu için Apple’a maliyet avantajı sağlıyor. Örneğin, iPhone 16 Pro modelinin ithalat maliyeti 550 dolardan 850 dolara çıkabilir. Bu artış, ya satış fiyatına yansıyacak ya da şirketin kâr marjı azalacak.
Apple’ın uzun vadeli planı ise üretimi yalnızca Hindistan’a kaydırmakla sınırlı değil. Vietnam gibi diğer ülkeler de şirketin radarında. Apple, tedarik zincirini daha esnek ve politik gelişmelere karşı daha dirençli hale getirmek istiyor.
Ancak bu tür büyük değişimler kısa sürede gerçekleşmiyor. Bu nedenle, kısa vadeli çözüm olarak Hindistan’dan yapılan iPhone ithalatının artırılması en hızlı seçenek gibi duruyor. Şirket, ABD’deki kullanıcıların yeni modellere erişimini sürdürmek için bu geçici yolu benimsiyor.
Apple, ticaret savaşlarının etkilerinden sıyrılmak için stratejik ve hızlı adımlar atıyor. Hem maliyet kontrolü hem de rekabetçi fiyatlar açısından bu tür değişimler kritik önem taşıyor. Hindistan, bu süreçte Apple için daha da önemli bir üretim üssü haline geliyor.
Türkiye’nin yüzde yüz yerli poliüretan sistem evi Kimpur, globalleşme yolculuğunda önemli bir adım daha atarak Turquality Marka Destek Programı’na dahil oldu. 5 kıtada 55’ten fazla ülkeye ihracat yaparak sektöründe ihracat rekortmeni olan şirket, sürdürülebilir büyüme stratejisi doğrultusunda uluslararası pazarlardaki etkinliğini artırma yönünde önemli bir destek elde etmiş oldu.
19 Kasım’da onaylanan ön başvurunun ardından, 9-10 Ocak tarihlerinde gerçekleştirilen detaylı denetim süreci başarıyla tamamlandı ve Kimpur bu prestijli destek programına kabul edildi. Bu program, yalnızca Kimpur’un küresel pazarlarda büyümesini desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda şirketin kurumsal yapısının, stratejisinin ve operasyonel mükemmeliyetinin uluslararası standartlara uygunluğunu tescilleyerek ne kadar güçlü ve kurumsal bir marka olduğunu da ortaya koyuyor.
Turquality ile Küresel Hedeflere Güçlü Adımlar
TURQUALITY® Programı kapsamında gerçekleştirilen detaylı denetim sürecinde, marka yönetimi, finansal performans, yeni ürün tasarımı ve inovasyon, pazarlama ve satış, tedarik zinciri yönetimi, insan kaynakları, kurumsal yönetişim ve dijitalleşme gibi birçok alanda Kimpur’un performansı başarılı bulundu.
Bu destekle birlikte Kimpur, 2025 yılı için toplam 190.775.302 TL teşvik tutarından faydalanmaya hak kazandı. Şirket, ürün geliştirme, sürdürülebilirlik, dijital pazarlama ve dijital dönüşüm gibi stratejik alanlara yaptığı yatırımları artırarak hedef pazarlarında rekabet avantajını güçlendirmeyi amaçlıyor.
Bu doğrultuda, sürdürülebilir finans yönetimi, marka bilinirliğini artırma, operasyonel mükemmeliyet ve kurumsal gelişimi destekleme stratejileri çerçevesinde beş yıllık planlarını oluşturdu ve belirlenen hedefleri çalışanlarının performans yönetim sistemine entegre etti.
Kimpur CEO’su Cavidan Karaca, TURQUALITY® Marka Destek Programına dahil olmanın şirketin global hedeflerine ulaşması açısından önemli bir gelişme olduğunu belirterek şunları söyledi: “Kimpur olarak, Turquality Marka Destek Programı’na dahil olmanın gururunu yaşıyoruz. Denetim sürecini başarıyla tamamlamış olmamız, uluslararası standartlarda bir marka olduğumuzu ortaya koymaktadır.
Bu program sayesinde, poliüretan sistemlerinde inovatif ürünler ve sıra dışı çözümler sunarak küresel ölçekte takip edilen bir firma olma vizyonumuza bir adım daha yaklaşıyoruz. Turquality desteğiyle global marka olma sürecimizi hızlandırarak sürdürülebilir büyümemizi daha da güçlendireceğiz. Yenilikçi ve çevre dostu çözümlerimizle uluslararası pazarlardaki konumumuzu pekiştirmek için çalışmalarımıza kararlılıkla devam edeceğiz.”
Yapay zeka destekli navigasyon hizmeti Yandex Maps, Türkiye’de kamyonlara özel navigasyon ile rota belirleme özelliği sunarak sürücülerin yolculuklarını araç kısıtlamalarına göre planlamalarını kolaylaştırıyor. Bu yeni özellik, toplam ağırlık, aks yükü, taşıma kapasitesi, araç boyutları, römork ve emisyon sınıfı gibi çok sayıda parametreyi dikkate alıyor. Bu özellik rota güvenliğini artırıyor, trafik cezası riskini en aza indiriyor ve yerel yol düzenlemelerine uyumun sağlanmasına yardımcı oluyor.
Yandex Maps rotaları kamyonlara göre ayarlıyor
Rotalar, kamyonların mevcut özelliklerine göre kullanamayacakları yollardan kaçınacak şekilde hesaplanıyor. Örneğin yol üzerinde alçak köprü veya üst geçit gibi olası bir engel varsa, bu engel önceden rotada açıkça işaretlenerek sürücülerin buna göre hazırlanmasına yardımcı oluyor.
Kamyon navigasyonunu yapılandırmak için, bir sürücünün Yandex Maps’de herhangi bir rota oluşturması ve ilgili ayarı açması yeterli. Burada 3,5 tona kadar, 3,5 ila 12 ton veya 12 ton üzeri gibi önceden tanımlanmış kamyon kategorilerinden birini seçebiliyorlar. Sistem standart parametreleri otomatik olarak dolduruyor ve sonrasında kullanıcı belirli araca ve yüke uyacak şekilde ince ayar yapabiliyor. Daha fazla kolaylık için ayarlar birden fazla kamyona uygun olacak şekilde kaydedilebiliyor. Böylece gelecekteki yolculuklar için bunları yeniden girmeye gerek kalmıyor.
Sokak Görünümü ile yolların ön izlemesi yapılabiliyor
İstanbul, İzmir, Ankara ve Antalya gibi büyük şehirler de dahil olmak üzere Türkiye genelinde 10’dan fazla büyükşehir belediyesinde hem şehiriçi hem de önemli şehirler arası güzergahlar dahil olmak üzere kamyon yönlendirmesi mevcut. Sürücüler ayrıca yola çıkmadan önce yol kalitesini ve diğer koşulları değerlendirmek için Sokak Görünümü ile yolların ön izlemesini yapabiliyor; ayrıca Yandex Maps, Şubat ayı başında Türkiye’nin büyük metropollerinde sanal tur sunabilen güncellenmiş Sokak Görünümü görüntülerini duyurmuştu.
Kamyon yönlendirme özelliği hem Android hem de iOS’ta Yandex Maps ve Yandex Navi’de mevcut. Bu özelliğe erişmek için kullanıcıların uygulamayı en son sürüme güncellemeleri gerekiyor.
Cocoa Motors’un yeni WalkCar’ını ilk duyduğumuzdan bu yana 10 yıl geçti. Bu araç daha çok bir Segway gibi kullanılıyordu ve bir dizüstü bilgisayardan çok daha büyük değildi. Şimdi ise yeni ve geliştirilmiş bir halefi var. WalkCar mobilite çözümleri sunuyor. WalkCar’ın orijinal versiyonu dört küçük tekerleğe, alüminyum bir gövdeye sahipti ve kullanılmadığında birlikte verilen çantada taşınmak üzere tasarlanmıştı.
WalkCar mobilite tarafında güçlü iyileştirmeler sağlıyor
Direksiyon, ağırlığınızı kaydırarak sağlanırken, hızlanma ve frenleme, üzerine bastığınızda veya indiğinizde otomatik olarak gerçekleşti. En yüksek hızı 10 km/sa (6,2 mil/sa) idi ve dahili bataryasının USB üzerinden şarj olması üç saat sürdü ve 12 km (7,5 mil) menzil sağladı.
WalkCar’ın oldukça cılız görünmesine rağmen, tekerlekli sandalyedeki bir kişiyi yokuş yukarı itebilecek kadar güçlü olduğu ve 120 kg’a (265 lb) kadar yükleri kaldırabildiği söyleniyordu. WalkCar mobilite teknolojisi ile 2025’e hızlıca ilerleyelim, orijinal WalkCar üretime geçmekle kalmadı, aynı zamanda karbon fiber gövdeli WalkCar 2 Pro modelinin de piyasaya sunulacağı duyuruldu. 2.9 kg ağırlığında, 15 km/sa azami hıza ve 60 dakikalık şarjla 8 km pil menziline sahip. Bu model 1.499 ABD dolarına mal olacak. Daha kısa menzilli bir temel model WalkCar 2 de 1.299 ABD doları karşılığında mevcut.
Aşağıdaki video ile WalkCar mobilite hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.
Edge Computing altyapısı, günümüzün hızla dijitalleşen dünyasında veri işleme ve depolama süreçlerini dönüştüren yenilikçi bir teknoloji olarak öne çıkıyor. Nesnelerin İnterneti (IoT), 5G ağları ve yapay zeka (AI) gibi teknolojilerin yaygınlaşmasıyla birlikte, veri işleme ihtiyaçları da katlanarak artıyor. Geleneksel bulut bilişim modelleri, bu devasa veri akışını yönetmekte zorlanırken, Edge Computing altyapısı devreye girerek verimliliği artırıyor ve işletmelere rekabet avantajı sağlıyor. Bu makalede, Edge Computing altyapısının ne olduğunu, nasıl çalıştığını, avantajlarını ve sektörlerdeki uygulamalarını SEO odaklı bir şekilde ele alacağız.
Edge Computing Altyapısı Nedir?
Edge Computing, verilerin üretildiği kaynağa yakın bir yerde işlenmesini ve depolanmasını sağlayan dağıtık bir bilişim mimarisidir. Geleneksel bulut bilişimde, veriler genellikle merkezi bir veri merkezine gönderilir ve orada işlenir. Ancak bu süreç, yüksek gecikme süreleri, bant genişliği maliyetleri ve güvenlik riskleri gibi sorunlara yol açabilir. Edge Computing altyapısı ise verileri kaynağa yakın bir yerde, yani “uçta” (edge) işleyerek bu sorunları ortadan kaldırır.
Bu altyapı, uç cihazlar (edge devices), uç düğümler (edge nodes) ve merkezi bulut sistemleri arasında bir köprü görevi görür. Uç cihazlar, IoT sensörleri, akıllı telefonlar, güvenlik kameraları veya otonom araçlar gibi veri üreten cihazlar olabilir. Uç düğümler ise bu cihazlara yakın konumda bulunan yerel sunucular veya ağ geçitleri olarak tanımlanır. Bu yapı, verilerin buluta gönderilmeden önce yerel olarak işlenmesini sağlayarak hem hız hem de verimlilik sunar.
Edge Computing Altyapısının Temel Bileşenleri
Uç Cihazlar (Edge Devices): Veri üreten cihazlardır. Örneğin, bir fabrikadaki sensörler, bir akıllı şehirdeki trafik kameraları veya bir hastanedeki tıbbi cihazlar.
Uç Düğümler (Edge Nodes): Yerel veri işleme ve depolama görevini üstlenen cihazlardır. Bu düğümler, ağ geçitleri, mikro veri merkezleri veya özel sunucular olabilir.
Merkezi Bulut veya Veri Merkezi: Daha karmaşık analizler ve uzun vadeli depolama için kullanılan merkezi sistemlerdir. Edge Computing, yalnızca gerekli verileri buluta gönderir, böylece bant genişliği kullanımı optimize edilir.
Edge Computing Altyapısının Avantajları
Edge Computing altyapısı, işletmelere ve bireylere birçok fayda sağlar. İşte bu teknolojinin en önemli avantajları:
1. Düşük Gecikme Süresi (Low Latency)
Edge Computing, verilerin kaynağa yakın bir yerde işlenmesini sağlayarak gecikme sürelerini minimuma indirir. Otonom araçlar, artırılmış gerçeklik gibi düşük gecikme gerektiren uygulamalarda büyük bir avantaj sağlar.
2. Bant Genişliği Tasarrufu
Verilerin tamamını buluta göndermek yerine, yalnızca gerekli verilerin iletilmesi bant genişliği kullanımını azaltır. Bu, özellikle büyük veri hacimleriyle çalışan işletmeler için maliyet tasarrufu anlamına gelir.
3. Güvenlik ve Gizlilik
Edge Computing, hassas verilerin yerel olarak işlenmesini sağlayarak veri güvenliğini artırır. Örneğin, sağlık sektöründe hasta verileri buluta gönderilmeden yerel bir sunucuda işlenebilir. Böylece veri ihlali riski azalır.
4. Gerçek Zamanlı Veri İşleme
Edge Computing altyapısı, verilerin anında analiz edilmesini ve hızlı kararlar alınmasını mümkün kılar. Bu, özellikle endüstriyel otomasyon, akıllı şehirler ve perakende gibi alanlarda kritik bir öneme sahiptir.
5. Kesintisiz Çalışma
Ağ bağlantısı kesilse bile, Edge Computing altyapısı yerel olarak çalışmaya devam edebilir. Bu, özellikle uzak konumlarda veya güvenilir internet erişiminin sınırlı olduğu alanlarda büyük bir avantajdır.
Edge Computing altyapısı, birçok sektörde devrim yaratıyor. İşte bu teknolojinin en yaygın kullanıldığı alanlar:
1. Akıllı Şehirler
Akıllı şehir projelerinde, trafik yönetimi, enerji tüketimi ve güvenlik sistemleri gibi alanlarda Edge Computing altyapısı kullanılıyor. Örneğin, trafik kameraları anlık verileri analiz ederek trafik akışını optimize edebilir.
2. Sağlık Sektörü
Hastanelerde, Edge Computing altyapısı sayesinde hasta izleme cihazları ve tıbbi sensörler gerçek zamanlı veri analizi yapabilir. Bu, acil durumlarda hızlı müdahale imkanı sağlar ve hasta bakımını iyileştirir.
3. Endüstri 4.0 ve Üretim
Fabrikalarda, Edge Computing sensörlerden gelen verileri anında analiz ederek üretim süreçlerini optimize eder. Bu, arıza tespiti, bakım planlaması ve verimlilik artışı gibi konularda büyük fayda sağlar.
4. Perakende
Perakende sektöründe, Edge Computing altyapısı güvenlik kameralarını ve envanter yönetim sistemlerini destekler. Örneğin, bir mağazada kameralar anlık olarak müşteri hareketlerini analiz edebilir. Yalnızca önemli verileri buluta gönderebilir.
5. Otonom Araçlar
Otonom araçlar, çevreden topladıkları verileri anında işlemek zorundadır. Edge Computing, bu araçların gerçek zamanlı kararlar almasını sağlayarak güvenliği ve performansı artırır.
Edge Computing Altyapısının Zorlukları
Edge Computing altyapısı birçok avantaja sahip olsa da, bazı zorlukları da beraberinde getiriyor:
Güvenlik Riskleri: Dağıtık bir yapıya sahip olduğu için siber saldırılara karşı daha fazla dikkat gerektirir.
Yönetim Karmaşıklığı: Çok sayıda uç cihaz ve düğümün yönetimi, teknik uzmanlık gerektirebilir.
Maliyet: İlk kurulum maliyetleri, özellikle küçük ölçekli işletmeler için yüksek olabilir.
Edge Computing ve 5G: Mükemmel Bir İkili
5G teknolojisinin yaygınlaşması, Edge Computing altyapısının potansiyelini daha da artırıyor. 5G, yüksek hız ve düşük gecikme süreleriyle Edge Computing’in gerçek zamanlı uygulamalarını destekliyor. Örneğin, 5G destekli Edge Computing altyapısı, akıllı şehirlerde otonom araçların birbirleriyle iletişim kurmasını ve trafik akışını optimize etmesini sağlayabilir.
Edge Computing altyapısı, önümüzdeki yıllarda daha da yaygınlaşacak. Gartner’a göre, 2025 yılına kadar kurumsal verilerin %75’i merkezi veri merkezlerinin dışında, yani uçta üretilecek ve işlenecek. Bu, Edge Computing’in işletmeler için bir seçenek olmaktan çıkıp bir zorunluluk haline geleceğini gösteriyor. Ayrıca, yapay zeka ve makine öğrenimi ile entegre edilen Edge Computing altyapıları, daha akıllı ve otonom sistemlerin geliştirilmesine olanak tanıyacak.
Edge Computing Altyapısı İşletmenize Nasıl Değer Katar?
Edge Computing altyapısı, veri işleme süreçlerini hızlandırarak, maliyetleri düşürerek ve güvenliği artırarak işletmelere büyük bir değer katıyor. Düşük gecikme süreleri, gerçek zamanlı veri analizi ve bant genişliği tasarrufu gibi avantajlara sahip. Bu teknoloji özellikle IoT, 5G ve yapay zeka odaklı projelerde vazgeçilmez bir rol oynuyor. İşletmenizin dijital dönüşüm yolculuğunda Edge Computing altyapısını değerlendirmek, rekabet avantajı elde etmenize yardımcı olabilir.