Honeywell uçan aracı testi başarıyla geçti

0

Pipistrel’in uzun menzilli hibrit VTOL (dikey kalkış ve iniş) aracı ilk havada asılı kalma uçuşunu gerçekleştirdi. İnsansız Nuuva V300 hibrit-elektrikli uçan araç, 300 deniz mili menzile sahip ve 600 kilogramlık yük taşıyabiliyor. Uçan araç, Honeywell’in fly-by-wire uçuş kontrol sistemiyle çalışıyor.

Honeywell uçan aracı

2022’de Textron’un bir parçası olan 30 yıllık bir şirket olan Pipistrel’in yanı sıra Honeywell Aerospace; Archer Aviation, Lilium , Hyundai’nin Supernal ve Vertical Aerospace gibi büyük elektrikli hava aracı (EAV) üreticileriyle de ortaklık kurdu. Pipistrel Başkanı ve Genel Müdürü Gabriel Massey: “Bugünkü dönüm noktası, Pipistrel ekibimizin sıkı çalışmasının ve yenilikçi ruhunun bir kanıtıdır. Nuuva’nın ilk uçuşu, Pipistrel’in elektrikli tahrik konusundaki gücünü ve araştırma programlarına aktif katılımımız ve düzenleyici kurumlarla başarılı iş birliğimiz, buna İtalyan Sivil Hava Otoritesi’nden (ENAC) aldığımız son operasyonel yetki de dahil olmak üzere, havacılık sektörünü ilerletme konusundaki özverisini ortaya koyuyor” dedi.

Asfalt veya asfalt olmayan zeminlere inebilen EAV, kargonun gövdenin burnundan yüklenmesi için tasarlanmıştır. Nuuva’nın elektrikli dikey kalkış güç aktarma organı bulunuyor ancak ayrı bir seyir tahrik sistemi bulunuyor ve yer kontrol istasyonundan uzaktan izlenebiliyor. Bu sistem Textron Systems ile birlikte geliştirildi ve tıklamalı-tıklamalı işlemleri içeriyor.

EAV ayrıca otomatik görüş hattının ötesinde (BVLOS) uçuş kabiliyetine sahip olup, dikey uçuştan ileri uçuşa geçiş yapabiliyor. Honeywell’in fly-by-wire, yedekli uçuş kontrol sistemiyle çalışan ilk Nuuva V300 EAV’nin ardından, bu yılın ilerleyen zamanlarında uçuş programına bir Nuuva V300 EAV’nin daha katılması bekleniyor. Textron eAviation Başkanı ve CEO’su Kriya Shortt: “Yeni ortaya çıkan teknoloji ve gelişmiş hava mobilitesindeki liderliğimizin yanı sıra çok amaçlı havacılık çözümlerine olan bağlılığımızın bir göstergesi olan Nuuva V300’ün ilk uçuşuna tanık olmaktan heyecan duyuyoruz” dedi.

Sürdürülebilir pil geri dönüşümü için yeni fırsat

0

Elektrikli araçlardaki lityum iyon pillerin geri dönüştürülmesi zorluğunun üstesinden gelmek için kuantum teknolojisi ve yapay zekayı (AI) bir araya getiren yeni bir araştırma başlatıldı. QuaLiProM projesi, kullanılmış pillerin kalan gücünü ve kullanım ömrünü belirlemek için hızlı ve tahribatsız bir yöntem oluşturmayı ve böylece bunların elektrikli araçlarda veya diğer uygulamalarda yeniden kullanılmasını sağlamayı amaçlıyor.

Sürdürülebilir pil geri dönüşümü ne anlama geliyor?

Lityum iyon piller zamanla bozulur, kapasite kaybeder ve iç direnci artar. Bir pilin ne kadar eskidiğini gösteren Sağlık Durumunu (SoH) değerlendirmek zaman alıcı elektrokimyasal ölçümler gerektirir. Bu geleneksel yöntemler yerel kusurları veya şarj noktalarını belirleyemez. Almanya Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı (BMBF) tarafından finanse edilen QuaLiProM projesi, pil hücrelerinin manyetik alanını ölçmek için elmas tabanlı kuantum sensörleriyle atomik manyetometreyi kullanıyor. Bu tahribatsız yöntem kusurları, safsızlıkları ve şarj durumunu tespit edebilir. Geleneksel yöntemlerden çok daha hızlıdır ve hem hücre üretimine hem de geri dönüşüm süreçlerine entegre edilebilir.

Manyetik alan verileri daha sonra pilin SoH’siyle ilişkili özellikleri belirlemek için derin öğrenme AI yöntemleri kullanılarak analiz edilir ve hücreler sağlıklı, bozulmuş veya arızalı olarak sınıflandırılır. Bu işlem, artık EV’ler için uygun olmayan ancak daha az zorlu alanlarda ikinci yaşam uygulamaları için hala potansiyele sahip hücreleri tespit edebilir.

QuaLiProM projesine katılan ortaklar Industrial Dynamics, Friedrich-Alexander-Universität Erlangen-Nürnberg (FAU), Nehlsen, Sekels, Battery Dynamics ve Fraunhofer Üretim Teknolojisi ve Gelişmiş Malzemeler Enstitüsü’dür (IFAM). Her ortak, kuantum sensör geliştirme ve veri analizinden geri dönüşüm sistemi tasarımına ve ekolojik değerlendirmeye kadar belirli uzmanlıklar sunar. 30 Kasım 2026’ya kadar devam etmesi planlanan proje, pil hücrelerinin sürdürülebilir ve kaynak açısından verimli kullanımını teşvik etmeyi ve yeni yöntemlerin endüstriye aktarılmasını hızlandırmayı amaçlıyor.

Opera, zihin sağlığına odaklanan tarayıcı geliştirdi!

0

Norveç merkezli Opera, zihinsel sağlığa ve farkındalığa odaklanan yeni tarayıcısı Opera Air’i duyurdu. Bu yeni tarayıcı, kullanıcıların stres yönetimini iyileştirmesine ve odaklanmasına yardımcı olmak amacıyla mola hatırlatıcıları, nefes egzersizleri ve rahatlatıcı sesler gibi özellikler sunuyor. Minimalist İskandinav tasarım anlayışıyla geliştirilen Opera Air, yarı saydam vurgulara ve yüzen bir kenar çubuğuna sahip olup, estetik olarak da rahatlatıcı bir deneyim sunmayı hedefliyor.

Opera, zihin sağlığına odaklanan tarayıcısını duyurdu

Tarayıcının en dikkat çeken özelliklerinden biri olan Boosts, kullanıcıların konsantrasyonunu artırmak için ortam sesleri, müzik ve binaural ritimler sunuyor. Binaural ritimler, her iki kulağa farklı frekansta sesler göndererek beyinde üçüncü bir frekansın algılanmasını sağlıyor ve bu şekilde rahatlama ya da odaklanmaya yardımcı oluyor. Kullanıcılar, bu rahatlatıcı sesleri 15 dakika veya sınırsız bir süre boyunca dinleyebiliyor ve kenar çubuğundaki kontrol paneliyle yönetebiliyor.

Opera, zihin sağlığına odaklanan tarayıcısını duyurdu

Opera Air ayrıca, kullanıcıların sağlıklı bir tarayıcı deneyimi yaşaması için mola hatırlatıcıları sunuyor. Kenar çubuğundan yönetilebilen bu özellik, dört farklı mola modu içeriyor: nefes egzersizleri, boyun egzersizleri, meditasyon ve tüm vücut taraması. Özellikle tüm vücut taraması, farkındalık pratiği olarak bilinen ve kişinin bedeninin farklı bölgelerine odaklanarak hislerini gözlemlemesine dayanan bir meditasyon tekniğini içeriyor.

Bunların yanı sıra, Opera Air standart Opera tarayıcısında bulunan pek çok işlevi de barındırıyor. Yerleşik reklam engelleyici, ücretsiz VPN hizmeti ve ChatGPT destekli Aria AI asistanı gibi özellikler, tarayıcıyı daha işlevsel ve güvenli hale getiriyor. Mac ve Windows kullanıcıları için ücretsiz olarak indirilebilen Opera Air, dijital deneyimi zihinsel sağlıkla entegre eden yeni nesil bir tarayıcı olarak dikkat çekiyor.

Windows 11’e geçişler hız kazandı! Peki neden?

0

Windows 10’un resmi destek süresinin sona ermesi, kullanıcıları önemli bir karar verme aşamasına getirdi. Ekim ayında sonlanacak bu destek, dünya genelindeki yaklaşık 850 milyon Windows kullanıcısını doğrudan etkileyebilir. Microsoft, bu geçiş sürecinde Windows 11’e olan geçişi hızlandırmak için yoğun çaba sarf ederken, pek çok kullanıcı bu yükseltmeyi yapmak konusunda tereddüt ediyor.

Windows 11’e geçişler oldukça hızlandı

Windows 10 kullanıcılarına, eğer cihazları uygun donanım gereksinimlerini karşılıyorsa, Windows 11’e ücretsiz yükseltme imkanı sunuluyor. Ancak, donanımı uyumsuz olan kullanıcılar için Microsoft, 30 dolarlık bir ödeme karşılığında bir yıl ek destek sağlama seçeneği sunuyor. Bu ek destek, Windows 10’un kullanım süresini bir yıl daha uzatacak, fakat kullanıcılar sonunda bir karar vermek zorunda kalacak.

Son zamanlarda Windows 11’e geçiş oranlarında bir duraklama gözlemlenirken, Ocak ayında yapılan bir araştırma, bu geçişlerin hızlandığını gösteriyor. Statcounter tarafından yayımlanan verilere göre, sadece son 31 gün içinde yaklaşık 40 milyon kişi Windows 10’dan Windows 11’e geçti. Bu oran, Windows kullanıcı tabanının yaklaşık %2,5’ine denk geliyor. Microsoft’un geçen ay yayımladığı ve daha sonra kaldırılan bir blog yazısında, Windows 11’e ücretsiz yükseltmenin süresiz olarak sunulmayabileceği belirtilmişti. Bu açıklamanın, kullanıcıları yükseltme işlemini hızlandırmaya yönlendirmiş olabileceği düşünülüyor.

Microsoft’un Windows 10 kullanıcılarını Windows 11’e geçişe teşvik etmek için sunduğu seçenekler, bazı kullanıcılar için yeterli olsa da, donanım uyumsuzluğu nedeniyle geçiş yapamayanlar için çözüm önerileri belirsizliğini koruyor. Gelecek aylarda, bu geçiş sürecinin nasıl şekilleneceği ve Microsoft’un bu kullanıcılar için hangi ek destek paketlerini sunacağı merak ediliyor.

Intel, ABD Ticaret Bakanlığı’ndan yeni hibe alıyor!

0

Intel, ABD Ticaret Bakanlığı’ndan Çip ve Bilim Yasası çerçevesinde toplamda 7.8 milyar dolarlık hibe alacak. Şirket, 2024 yılı sonunda 1.1 milyar dolarlık ilk hibeyi alırken, 2025 yılı Ocak ayında ise 1.1 milyar dolarlık ek bir hibe daha aldı. Bu hibeler, belirli projelerdeki başarılar ve kilometre taşlarına ulaşıldıkça dağıtılacak. Şirketin geçici CEO’su ve mali işler müdürü Dave Zinsner, kalan 5.66 milyar dolarlık hibenin henüz verilmediğini belirtti. Bu hibeler, Intel’in üretim süreçlerine, gelişmiş paketleme teknolojilerine ve birden fazla çipin tek bir paket içinde birleştirilmesi gibi yenilikçi teknolojilere yatırım yapmasına olanak tanıyacak.

Intel, ABD Ticaret Bakanlığı’ndan yeni bir hibe alacak

Yatırımların büyük bir kısmı, Intel’in Amerika’daki Arizona, New Mexico, Ohio ve Oregon eyaletlerinde bulunan tesislerine yapılacak. Çip üreticilerine yönelik bu sübvansiyon, Biden yönetimi tarafından Çip ve Bilim Yasası çerçevesinde sağlanmış olup, yerli çip üretiminin artırılması ve ABD’nin teknolojik bağımsızlığını güçlendirilmesi amaçlanıyor.

Intel, ABD Ticaret Bakanlığı’ndan yeni bir hibe alacak.

Intel için bu hibe, şirketin son dönemde yaşadığı zorlukların ardından önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Hibeyle birlikte şirket, teknolojik altyapısını güçlendirmeyi ve daha ileri üretim tekniklerine sahip olmayı planlıyor.

Çip ve Bilim Yasası, ABD’deki çip üreticilerine 52 milyar dolar değerinde sübvansiyon ayıran bir yasa olarak 2022 yılında imzalanmıştı. Bu yasa, ülkedeki çip üretiminin artırılmasını ve küresel çip tedarik zincirinde yerli üretimin güçlendirilmesini amaçlıyor. Ancak, eski Başkan Donald Trump yönetimi, bu fonları dondurmak için adımlar atmıştı; ancak bu çabalar bir federal yargıç tarafından engellenmişti. Intel, bu konuda iyimser yaklaşarak, ABD’nin teknolojik liderliğini artırma çabalarına katkı sağlamak için hem mevcut yönetimle hem de eski yönetimle iletişimi sürdürmeyi planladığını ifade etti.

Hiroki Totoki, Sony CEO’su olarak atandı!

0

Sony, önemli bir yönetim değişikliği gerçekleştirdi ve başkan Hiroki Totoki, 1 Nisan itibarıyla şirketin CEO’su olarak atandı. Mevcut CEO Kenichiro Yoshida, Totoki’ye CEO’luk görevini devrettikten sonra yönetim kurulu başkanlığına devam edecek. Bu görev değişimi, şirketin gelecekteki stratejileri ve büyüme hedefleri doğrultusunda önemli bir adım olarak görülüyor. Yoshida, Totoki’nin şirket içindeki liderliğini ve inovasyonlara öncülük etme yeteneğini vurgulayarak, onun bu rol için uygun bir aday olduğunu belirtti. Totoki’nin liderliğinde, Sony’nin eğlence sektöründeki büyümesinin hızlandırılması hedefleniyor.

Hiroki Totoki, Sony’nin yeni CEO’su oldu

Totoki, 1987 yılında Sony Group’a katıldığından bu yana şirketin önemli pozisyonlarında görev yaptı. COO ve CFO olarak görev almasının yanı sıra, PlayStation 5 konsolunun geliştirilmesinde de kritik bir rol üstlendi. Ayrıca Sony Bank’ın kurulmasına öncülük etti. Şirketin büyüme stratejilerinin merkezinde yer alan Totoki, gelecekte de Sony’nin iddialı hedeflerine ulaşması için yoğun bir çalışma sürdüreceğini belirtti. Hissedarlar da bu gelişme üzerine Sony’nin hisselerinin %3.6 oranında değer kazandığını gözlemledi.

Totoki’nin CEO olarak atanmasının ardından, şirketin CFO koltuğu da değişti. Lin Tao, Totoki’nin yerine CFO olarak atandı ve Sony’nin 80 yıllık tarihindeki ilk kadın CFO oldu. Ayrıca, Sony Interactive Entertainment bölümü de yeni bir lider kazandı. Hideaki Nishino, bu bölümün CEO’su olarak göreve başladı.

Bu atamalar, Sony’nin gelecekteki büyüme stratejilerini şekillendirmek amacıyla yapılan önemli değişiklikler olarak dikkat çekiyor. Totoki’nin liderliğinde, şirketin teknoloji ve eğlence alanlarındaki inovasyonlarının devam etmesi bekleniyor.

Akbank, Voltla ve Fundero’ya yatırım yapacak!

Akbank, kurum içi girişimcilik programı Akbank+ kapsamında iki yeni yatırım yaptı. Bu yatırımlar, bankanın inovasyon ve girişimcilik ekosistemine olan bağlılığını bir kez daha gösteriyor. Akbank, elektrikli araç kullanıcı deneyimi sağlayan Voltla’ya 200 bin dolar, e-ticaret şirketlerine finansal çözümler sunan Fundero’ya ise 400 bin dolar yatırım yaptı.

Akbank, Voltla ve Fundero’ya yatırım yapıyor

Voltla, elektrikli araç kullanıcılarının tüm markalardaki şarj istasyonlarına erişmesini sağlayan bir mobil uygulama geliştiriyor. Kullanıcılar, uygulama sayesinde şarj istasyonlarının müsaitlik durumlarını görebiliyor, istasyon bilgilerine ulaşabiliyor ve istasyonlar için rota oluşturabiliyor. Esra Gül Korkmaz ve Özgür Barış tarafından kurulan Voltla, elektrikli araç şarj altyapısına kolay erişim sağlayarak kullanıcı deneyimini iyileştirmeyi hedefliyor.

Fundero ise e-ticaret şirketlerine hızlı ve esnek finansman çözümleri sunuyor. Uğur Emre Baykal, Tarık Hayat ve Mehmet Bore Aydın tarafından kurulan bu girişim, şirketlerin aylık tekrar eden gelirlerini analiz ederek finansman ihtiyaçlarını belirliyor ve kredi başvurularını 48 saat içinde sonuçlandırıyor. Fundero’nun sunduğu krediler, banka kredi puanı veya teminat gerektirmiyor ve 12 aya kadar esnek ödeme seçenekleri sunuyor. Bu özellikleri ile Fundero, e-ticaret sektöründe finansal erişim sağlamayı kolaylaştırıyor.

Akbank+, Akbank’ın inovasyon merkezi Akbank LAB altında kurulan ve bankanın çalışanlarının girişimcilik yapmalarını teşvik eden bir program olarak dikkat çekiyor. Program, girişimcilerin kariyerlerine yön vermek için mentorluk ve eğitim süreçleriyle destekleniyor. Akbank, önceki dönemlerde Waste Log ve Metriqus gibi girişimlere de yatırım yapmıştı. Akbank+ sayesinde toplamda dört girişim, bankanın desteğiyle büyümek için finansal kaynaklara ulaşmış oldu.

Akbank’ın Bireysel Bankacılık ve Dijital Çözümler Genel Müdür Yardımcısı Burcu Civelek Yüce, Akbank+ programının, bankanın inovasyon kültürünün güçlü bir yansıması olduğunu belirtti ve yenilikçi girişimlerin desteklenmeye devam edileceğini vurguladı. Akbank İnsan ve Kültür Genel Müdür Yardımcısı Pınar Anapa ise girişimcilik ruhunu desteklemenin Akbank’ın kültürünün bir parçası olduğunu belirterek, Fundero ve Voltla gibi girişimlerle toplumsal, çevresel ve ekonomik değer yaratmaktan duydukları memnuniyeti ifade etti.

Bu yatırımlar, Akbank’ın geleceğe yönelik teknolojik çözümler ve sürdürülebilir iş modellerine olan ilgisinin bir göstergesi olarak, hem girişimcilerin hem de sektördeki yeniliklerin gelişmesine katkı sağlıyor.

Türk yazılımı dünyada eğitim ve psikoloji alanında ses getirdi

0

Afyon Kocatepe Üniversitesi bünyesindeki Zafer Teknopark’ta geliştirilen Neurosound adlı işitsel algı sistemi yazılımı eğitim ve psikoloji alanlarında küresel ölçekte dikkat çekiyor. Türk akademisyenler, mühendisler ve psikologların iş birliğiyle geliştirilen bu sistem, Türkiye’de 50’den fazla şehirde ve yurt dışında birçok ülkede kullanılmaya başlandı.

Teknopark’ta geliştirildi, 50’den fazla şehirde kullanılıyor!

Neurosound çocukların ve yetişkinlerin bilişsel, akademik, psikolojik ve duygusal alanlarda gelişimlerine katkı sağlamayı amaçlıyor. Özel bir dinleti cihazı yardımıyla işlenmiş sesler kullanarak nöral sistemi uyaran yazılım, bireylerin ihtiyacına göre özelleştirilmiş programlar sunuyor. Bu özellikleri sayesinde dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, öfke kontrolü, gecikmiş konuşma ve otizm gibi birçok problemin çözümünde etkili bir destek sunuyor.

Sistemin kurucularından biri olan Afyon Kocatepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yusuf Karaca, Neurosound’u geliştirirken elde ettikleri bilginin önemine vurgu yaparak, “Programımız, hem çocukların eğitim sorunlarının çözümüne katkı sağlıyor hem de onların sağlıklı bireyler olarak yetişmesine destek oluyor” ifadelerini kullandı.

Neurosound, sadece Türkiye’de değil, Azerbaycan, Kazakistan, Katar, Makedonya, Kosova ve İngiltere gibi ülkelerde de eğitim kurumları, psikolojik danışmanlık merkezleri ve psikiyatri klinikleri tarafından kullanılıyor. Sistem, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri gibi alanlarda da yaygın bir şekilde tercih ediliyor.

Bu yenilikçi yazılım, eğitim ve psikoloji alanında bireylerin gelişim süreçlerini desteklerken, zeka geriliği, okuma güçlüğü, motor beceri zayıflığı ve takıntılar gibi sorunların çözümünde önemli bir araç olarak öne çıkıyor. Neurosound, Türk mühendislik ve akademisinin uluslararası alanda tanınırlığını artırırken, dünya genelinde eğitim ve psikoloji alanlarında çığır açmaya devam ediyor.

Petrol şirketi Repsol, İspanya’ya 4 milyar euro yatırım yapıyor!

Repsol, geleneksel petrol ve doğalgaz sektöründe faaliyet gösteren bir şirket olarak, son dönemde enerji üretimi ve satışının ötesine geçerek dijitalleşme ve veri yönetimi alanlarında da güçlü bir varlık oluşturmayı hedefliyor. Şirket, bu strateji doğrultusunda, İspanya’nın kuzeyinde yer alan Zaragoza şehri yakınlarında, 4 milyar euroya kadar bir yatırım yaparak büyük bir veri merkezi inşa etmeyi planlıyor. Bu yatırım, Repsol için hem bir dönüşüm hem de yeni gelir kaynakları yaratma fırsatı anlamına geliyor.

Petrol şirketi Repsol, İspanya’ya tam 4 milyar euro yatırım yapacak

Şirket, kuracağı bu veri merkezini yalnızca kendi dijital altyapısı için kullanmakla kalmayacak, aynı zamanda bulut hizmetleri gibi dijital iş alanlarında da dışarıya kiralayarak yeni iş kolları açmayı hedefliyor. Böylece Repsol, enerji üretiminden geleneksel gelirlerinin dışına çıkarak dijitalleşme ve veri yönetimi alanında da söz sahibi olmak istiyor.

Zaragoza’nın bu projeye ev sahipliği yapması, bölgenin büyük bir stratejik öneme sahip olmasını sağlıyor. Amazon ve Microsoft gibi dev teknoloji şirketlerinin de veri merkezi kurmayı tercih ettiği bu bölge, daha fazla yatırımı cezbetme potansiyeline sahip. Bu nedenle Zaragoza’nın, ilerleyen yıllarda büyük bir bulut bilişim merkezi haline gelmesi bekleniyor. Repsol, bu projeyle sadece veri yönetimi altyapısına sahip olmayı değil, aynı zamanda bir bulut bilişim merkezi kurarak, uluslararası düzeyde de dijital hizmetler sunmayı hedefliyor.

Repsol’ün bu yatırımı, enerji sektöründeki güçlü köklerini dijital teknolojilerle birleştirmesini sağlayacak. Şirket, dijitalleşme yolunda attığı bu adımla, enerji ve teknoloji arasındaki sınırları aşarak geleceğin iş modellerine ayak uydurmayı amaçlıyor. Bu dijitalleşme süreci, Repsol’ün sadece enerji üretimiyle değil, aynı zamanda teknolojik altyapılarla da sektördeki konumunu sağlamlaştırmasını sağlayacak. Şirketin bu yeni yönelimi, enerji ve teknoloji sektörlerinde gelecekteki gelişmelere öncülük etme amacını taşıyor ve aynı zamanda dijital çözümleri ile müşterilerine daha fazla katma değer sunmayı hedefliyor.

ASELSAN’ın bir ayağı artık Umman’da! 

0

ASELSAN, Orta Doğu ve Körfez bölgesindeki varlığını genişletmek amacıyla Umman’ın başkenti Muskat’ta yeni bir ofis açtı. Açılış törenine Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün, Türkiye’nin Muskat Büyükelçisi Prof. Dr. Muhammet Hekimoğlu, ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol, TUSAŞ Genel Müdürü Dr. Mehmet Demiroğlu, HAVELSAN Genel Müdürü Dr. Mehmet Akif Nacar ve ROKETSAN Genel Müdürü Murat İkinci katıldı.

ASELSAN artık Umman’da!

ASELSAN daha önce Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Ürdün’de açtığı ofislerle bölgedeki etkinliğini artırdı. Şimdi de Umman’da bir ofis açtı. ASELSAN bu genişleme ile ileri teknolojiye sahip savunma çözümlerini daha geniş bir pazara sunarak ihracat kapasitesini artırıyor.

ASELSAN

ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol, Umman ofisinin açılışında yaptığı konuşmada, Muskat ofisinin pazarlama ve ticaret konularına odaklanacağını belirtti. ASELSAN teknolojilerinin geliştirilmesi, müşteri memnuniyeti ve satış sonrası destek sağlanmasıyla Umman’ın yanı sıra komşu ülkelerin güvenliğine ve teknolojik gelişimine katkıda bulunacaklarını ifade etti.

Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün açılış töreninde yaptığı konuşmada Türk savunma sanayiinin son yıllarda geliştirdiği teknolojiler ve artan ihracat kapasitesiyle küresel çapta önemli bir başarıya ulaştığını vurguladı. Görgün, ASELSAN’ın Muskat ofisinin Körfez bölgesiyle bağları güçlendireceğini ve Türkiye ile Umman arasındaki iş birliğini derinleştireceğini belirtti.

ASELSAN savunma sanayiinde uluslararası ölçekte önemli adımlar atarak geliştirdiği ileri teknoloji sistemleriyle küresel pazarda yer alıyor. Umman’daki yeni ofis şirketin ihracat odaklı büyüme faaliyetleri kapsamında bölgedeki pazarlama ve satış çalışmalarını yönetecek. ASELSAN’ın Umman’daki varlığı, bölgedeki askeri ve savunma sanayi sektörüne katkı sağlarken aynı zamanda iki ülke arasında stratejik iş birliklerinin gelişmesine olanak tanıyacak.

Çinli elektrikli araç üreticisi, sodyum bazlı bataryaya geçiyor!

Çinli elektrikli araç üreticisi Yadea, son yıllarda yaşanan batarya yangınları nedeniyle kullandığı batarya teknolojisini değiştirme kararı aldı. Çin, dünya çapında elektrikli bisiklet ve motosiklet üretiminde 350 milyon adetle lider konumda olsa da, bu araçların bataryalarındaki aşırı ısınma ve yangın riski, ciddi güvenlik sorunlarına yol açıyordu. Bu sebeple, Çin hükümeti ve firmalar, batarya teknolojisini daha güvenli alternatiflerle değiştirmeyi hedefliyor. Yadea da, eski ve tehlikeli kurşun asit bazlı bataryalardan kaçınarak, sodyum bazlı batarya teknolojisine geçiş yapmaya karar verdi.

Çinli elektrikli araç üreticisi sodyum bazlı batarya teknolojisine geçecek

2001 yılında kurulan Yadea, bugüne kadar 100 milyon adet araç üretmiş ve dünya çapında en büyük elektrikli araç üreticilerinden biri olmayı başarmıştır. Ancak son zamanlarda şirket, teknolojisini de daha ileriye taşımak amacıyla önemli Ar-Ge çalışmalarına imza atıyor. Şirket, sodyum bazlı batarya teknolojisi ile geleceğin enerji depolama ihtiyaçlarına uygun çözümler sunmayı hedefliyor.

Sodyum bazlı bataryalar, genellikle düşük batarya yoğunluğu ve sınırlı şarj döngüsü ile bilinse de, Yadea, bu batarya teknolojisinin zayıf yönlerini kendi özel batarya sistemleri ile aşmayı başardı. Şirket, geliştirdiği yeni bataryaları 1500 şarj döngüsüne kadar desteklerken, 145 Ws/kg yoğunluk seviyesine ulaşmayı başardı. Bunun yanı sıra, soğuk hava koşullarında da iyi performans gösteren bu bataryalar, -20 °C gibi düşük sıcaklıklarda bile %92’lik bir performans oranını koruyor. Bu, özellikle soğuk iklimlerdeki kullanıcılar için büyük bir avantaj sağlıyor.

Sodyum bazlı bataryaların en büyük avantajlarından biri de güvenlik konusunda sağladığı iyileştirmelerdir. Yadea’nın yeni bataryaları, delme, ezilme ve yırtılma gibi testlerde dayanıklılık gösterdi ve yangına karşı oldukça dirençli olduğu tespit edildi. Bununla birlikte, bu bataryalar çok hızlı şarj edilebiliyor. %10’dan %80’e kadar şarj olma süresi yalnızca 15 dakika sürüyor. Bu hızlı şarj özelliği, elektrikli motosiklet kullanıcıları için büyük bir kolaylık sağlıyor ve bu bataryalar, oldukça kısa bir sürede enerji alabiliyor.

Yadea, bu hızlı şarj özelliklerini desteklemek amacıyla özel şarj istasyonları kurmayı planlıyor. Şirket, 2025 yılı itibariyle Çin genelinde 1000 hızlı şarj istasyonu kurmayı hedefliyor. Bu istasyonlar, batarya bağlıyken, herhangi bir anormallik tespit edilirse, bataryayı sisteme kilitleyerek güvenliği artırmayı amaçlıyor. Böylece, batarya arızaları önlenmiş olacak.

Son olarak, sodyum bazlı bataryaların en dikkat çekici özelliklerinden biri, kullanılan malzemenin sofra tuzunun ana bileşeni olan sodyum olmasıdır. Lityum gibi nadir ve çıkarılması zor olan metallerin yerine sodyum kullanılması, bu teknolojiyi daha sürdürülebilir hale getiriyor. Sodyum, dünya çapında bol miktarda bulunuyor ve bu da batarya üretiminin maliyetlerini düşürmeye yardımcı olabilir. Yadea’nın bu geçişi, yalnızca Çin için değil, dünya çapında diğer ülkeler için de önemli bir gelişme olabilir. Bu yeni batarya teknolojisi, enerji verimliliği, güvenlik ve maliyet açısından büyük bir potansiyele sahip ve elektrikli araçların geleceği açısından önemli bir adım olarak görülüyor.

Samsung Başkanı beraat etti

0

Samsung Başkanı Jay Y. Lee, 2015 birleşme davasında tüm suçlamalardan aklandı. Seul temyiz mahkemesi, Samsung Electronics Yönetim Kurulu Başkanı Jay Y. Lee’nin, iki Samsung iştiraki Cheil Industries ve Samsung C&T’nin tartışmalı 2015 birleşmesiyle ilgili bir davada muhasebe dolandırıcılığı ve hisse senedi manipülasyonu suçlamalarından beraatini onayladı. Samsung Başkanı beraat etti.

Samsung Başkanı beraat kararıyla rahatladı

Seul Yüksek Mahkemesi, iki iştirakin tartışmalı 2015 birleşmesiyle ilgili Finansal Yatırım Hizmetleri ve Sermaye Piyasaları Yasası kapsamında haksız ticaret ve hisse senedi fiyat manipülasyonuyla ilgili 19 suçlamayla karşı karşıya olan Lee’yi ilgilendiren davadaki savcılığın itirazını reddetti. Savcılar, birleşmenin Güney Kore’nin en büyük elektronik devi üzerindeki kontrolünü güçlendirmeyi amaçladığını iddia ettiler. Ayrıca, Samsung’un birleşme sürecinin Samsung C&T hissedarlarını olumsuz etkilediğini söylediler. Karar, Güney Kore alt mahkemesinin Lee’yi haksızlıktan beraat ettirmesinden bir yıl sonra ve Lee’nin Eylül 2020’de suçlanmasından yaklaşık dört yıl beş ay sonra geldi. Bu süreçte, Samsung Başkanı beraat için uzun bir hukuk mücadelesi verdi.

Eylül 2020’de, o zamanlar Samsung Electronics’in başkan yardımcısı olan Lee, diğer eski Samsung yöneticileriyle birlikte, teknoloji devinin yönetim kontrollerini devralmak üzere 2015 yılında Samsung’un tekstil iştiraki olan Cheil Industries’in inşaat birimi olan Samsung C&T ile birleşmesini savundukları için suçlandı.

Eski Samsung yöneticilerinin hiçbiri Seul temyiz mahkemesi tarafından suçlamalardan suçsuz bulundu. Kasım 2023’teki duruşmada Lee, suistimal iddialarını reddetti ve birleşme sürecinin şirketin standart operasyonel prosedürlerini izlediğini belirtti. Geçtiğimiz yılın Kasım ayında, Güney Kore’deki savcılar, Samsung Electronics lideri Jay Y. Lee için temyiz mahkemesinde beş yıl hapis cezası ve 500 milyon KRW (yaklaşık 375.000 dolar) para cezası talep etti. Karar, Lee için yaklaşık on yıllık yasal anlaşmazlıkları sonlandırıyor; bunlardan biri, 2015’te kurumsal yönetimle ilgili sorunları vurgulayan bir birleşmeye odaklanmıştı. Samsung Başkanı beraat etti ve uzun süren davalar sona erdi.

Jet Zero, yeni tasarımıyla havacılık sektörünü değiştirecek!

Jet Zero, havacılık sektöründe köklü bir değişimin öncüsü olmaya hazırlanıyor. Günümüzde uçak tasarımlarında yapılan ufak iyileştirmeler verimliliği artırsa da, artık bu gelişim süreci sınırlara dayanmış durumda. Bu nedenle havacılıkta tamamen yeni bir tasarıma geçişin kaçınılmaz olduğu belirtiliyor. Jet Zero’nun sunduğu yeni konsept, geleneksel uçak yapısından uzaklaşarak yüzde 50’ye varan yakıt tasarrufu sağlayacak. Uçak tasarımları, ticari uçuşların başladığı 1950’li yıllardan bu yana tüp gövde, kanatlar ve kuyruk stabilizatörleri üzerine kurulu bir düzene dayanıyordu. Geçmişte mekanik sistemlerin uçuş kararlılığı sağlaması için bu tasarım gerekliydi, ancak günümüzde bilgisayar destekli sistemler sayesinde pilotların daha çok yönetici rolüne büründüğü bir yapı ortaya çıkıyor.

Jet Zero, yenilikçi tasarımıyla havacılık sektörünü değiştirebilir

Amerikan merkezli Jet Zero firması, geleneksel uçak tasarımını tamamen değiştirerek askeri havacılıkta kullanılan uçan kanat teknolojisini ticari havacılığa entegre etmeyi planlıyor. Bu teknoloji, özellikle radara yakalanmayan askeri uçaklarda uzun süredir kullanılıyor, ancak yolcu uçaklarında bugüne kadar uygulanmamıştı. Bu dönüşümün önündeki en büyük engellerden biri, ticari uçaklarda kullanılan büyük jet motorlarının gerekli itkiyi sağlayamamasıydı. Askeri uçaklar daha küçük ve özel motorlarla çalışırken, ticari uçaklar dev, harici, bakımı kolay ve verimli motorlara ihtiyaç duyuyordu. Ancak günümüz motor teknolojisi sayesinde küçük boyutlu motorlardan yüksek itki almak artık mümkün hale geldi. Jet Zero, bu avantajı kullanarak motorları uçağın kuyruk kısmına monte edip bağlantı aparatlarını ortadan kaldırarak ek bir ağırlık avantajı sağlamış durumda.

Bu yeni tasarımın en büyük farkı, geniş gövdeli uçakların sunduğu yolcu kapasitesini dar gövdeli uçaklarda sunabilmesi. Devasa kanatların sağladığı kaldırma kuvvetiyle, dar gövdeli uçak motorları kullanılarak 200 ila 300 yolcu taşıyabilen bir model geliştirilebiliyor. Yakıt tasarrufunun en önemli unsurlarından biri de kuyruk bölümünün tamamen kaldırılması. Geleneksel uçaklarda stabilite ve yönlendirme işlevi gören kuyruk yerine, kanatlar üzerine yerleştirilen kontrol yüzeyleri ile aynı işlev sağlanıyor. Bu dönüşüm, uçağın tamamen bilgisayar destekli bir uçuş sistemine geçmesine neden oluyor. Artık pilotlar uçağı doğrudan hidrolik sistemlerle yönetmek yerine, kontrol kumandasından gelen sinyallerin bilgisayar tarafından hesaplanıp en uygun hareketlerin gerçekleştirilmesini sağladığı bir sisteme güveniyor.

Tüm bu yenilikler sayesinde yakıt tüketimi yüzde 50 oranında azalıyor ve ilerleyen dönemlerde bu oranın daha da artırılması hedefleniyor. Tamamen sıfır emisyonlu bir sistem geliştirme planları da gündemde, ancak mevcut öncelik elektrikli motorlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilmiş sürdürülebilir havacılık yakıtı (SAF) kullanmak. SAF, şu anda ticari uçuşlarda kullanılan bir alternatif yakıt olmasına rağmen oldukça pahalı. Bunun yanı sıra, hidrojen yakıtlı motorlar da seçenekler arasında yer alıyor ve Jet Zero’nun geliştirdiği uçaklar bu tip yakıtlarla uyumlu olacak şekilde tasarlanıyor.

Jet Zero, sadece yolcu uçaklarıyla sınırlı kalmayıp farklı alanlarda da yenilikçi projeler geliştirmeyi hedefliyor. Bunlardan biri, diğer uçaklara havada yakıt ikmali yapabilen uçan tanker modeli. Geleneksel yakıt tankerlerine kıyasla çok daha yüksek menzil sunabilmesi nedeniyle ABD Hava Kuvvetleri, Jet Zero’ya 235 milyon dolarlık bir hibe sağlayarak bu projenin geliştirilmesini destekledi. Pathfinder adı verilen bu proje kapsamında, 2027 yılında 1/8 ölçekli bir prototip üretilerek hem uçuş testleri hem de mürettebat için gerekli basınçlı kabin testleri gerçekleştirilecek.

Bir diğer model ise kargo taşımacılığı için geliştiriliyor. Yapılan hesaplamalara göre, bu modelde yakıt tasarruf oranı yüzde 52’ye kadar ulaşabilecek. İlk yolcu uçağının hizmete girmesi için belirlenen tarih 2030 olarak öngörülüyor. Ancak bu sürecin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için önce askeri uçan tanker modelinin tamamlanması, ardından kargo versiyonunun ticari uçuşlara başlaması ve en son aşamada yolcu uçağı modeline geçiş yapılması planlanıyor. Bu aşamalı geçiş süreci, pazara entegrasyonu daha sağlam ve sorunsuz hale getirecek.

TSMC, 1nm üretim süreci için hazırlık yapıyor!

0

Tayvanlı yarı iletken devi TSMC, çip üretiminde yeni bir kilometre taşına ulaşmak için önemli bir adım atarak 1nm üretim süreci için hazırlıklara başladı. Şirket, yarı iletken sektöründeki liderliğini pekiştirmek amacıyla Tayvan’da yeni üretim tesisleri kurmayı planlıyor. Özellikle yapay zeka ve yüksek performanslı işlemciler için çip üretiminde kritik bir rol oynayan TSMC, Samsung ve Intel gibi rakiplerine karşı üstünlüğünü sürdürmek adına 1nm sürecine geçişi büyük bir fırsat olarak görüyor. Nvidia gibi büyük müşterilerinin artan yapay zeka çipi talepleri de bu yatırımların hızlandırılmasında etkili oluyor.

TSMC, 1nm üretim süreci için çığır açacak

Tainan kentinde kurulacak olan “Fab 25” adlı yeni üretim tesisi, 12 inçlik wafer üretimine odaklanacak ve toplam altı üretim hattına sahip olacak. Bununla birlikte şirket, 1nm’nin yanı sıra 2nm ve 1.4nm üretim süreçleri için de yeni tesisler inşa etmeyi planlıyor. Tayvan hükümetinin yarı iletken sektörünü desteklemek adına sunduğu teşvikler ve bölgenin bir “yarı iletken vadisi” haline gelmesi, bu stratejik kararın alınmasında önemli rol oynuyor.

TSMC, 1nm sürecine geçiş için net bir zaman çizelgesi belirlemiş durumda. Geçtiğimiz yıl düzenlenen IEDM konferansında şirket, 1nm üretim teknolojisini 2030’a kadar tamamlamayı hedeflediğini açıklamıştı. Bu süreçte “trilyon transistör” seviyesine ulaşarak çok katmanlı 3D yonga teknolojisini entegre etmeyi amaçlıyor. Ancak bu gelişmelerin önünde bazı ciddi zorluklar bulunuyor. Üretim verimliliği ve tedarik zinciri sıkıntıları gibi endüstri genelinde yaşanan problemler, TSMC’nin planlarını etkileyebilecek unsurlar arasında yer alıyor. Ayrıca, üretim maliyetlerinin oldukça yüksek olacağı öngörülüyor. Daha önce yapılan tahminlere göre TSMC’nin 1nm sürecine yönelik yatırımlarının toplam maliyetinin 32 milyar doları aşması bekleniyor.

Bu gelişmeler, TSMC’nin küresel yarı iletken pazarındaki hakimiyetini daha da güçlendirme potansiyeline sahip olsa da, rekabetin giderek arttığı bir dönemde şirketin karşılaşacağı maliyetler ve üretim zorlukları büyük önem taşıyor. TSMC’nin 1nm sürecine başarılı bir şekilde geçiş yapması, hem yapay zeka hem de mobil işlemci pazarlarında devrim niteliğinde bir ilerlemeye yol açabilir.

Volvo’nun elektrikli SUV modeli, Avrupa’da satış başarısı yakaladı!

Volvo’nun kompakt elektrikli SUV modeli EX30, Avrupa’da büyük bir başarı yakalayarak 2024’te en çok satan üçüncü elektrikli araç oldu. Tesla Model Y ve Model 3’ün ardından gelen EX30, Skoda Enyaq ve Volkswagen ID.4 gibi rakiplerini geride bırakmayı başardı. 2023’ün sonunda teslimatlarına başlanan model, yıl boyunca 78.000’den fazla satılarak Volvo’nun elektrikli araç pazarındaki iddiasını güçlendirdi. EX30’un ardından gelen Volvo EX40 ise 2024’te 39.955 satışla 13. sıraya yerleşti.

Volvo’nun elektrikli SUV modeli, Avrupa pazarındaki satışlarıyla dikkat çekiyor

EX30’un Avrupa’daki başarısının ardından Volvo, modeli ABD pazarına da sundu. 2025 model EX30 Twin Motor Performance versiyonu, 44.900 dolarlık başlangıç fiyatıyla satışa çıkarken, daha fazla donanım isteyenler için Ultra paketi 46.600 dolara sunuluyor. Ultra paketi, Park Pilot Assist, 360 derece kamera ve Pilot Assist gibi ek özellikleri içerirken, panoramik tavan güneşliği, çekme kancası ve iklim paketi gibi opsiyonlar da sunuluyor. Türkiye’de de satışa sunulması beklenen modelin yerel fiyatlandırması ise henüz açıklanmadı.

EX30 Twin Motor Performance, 422 beygir gücüne sahip olup Volvo’nun en hızlı hızlanan aracı olarak öne çıkıyor. 0’dan 100 km/s hıza sadece 3,4 saniyede ulaşan model, 407 km menzil sunuyor. 153 kW DC hızlı şarj desteği sayesinde %10’dan %80’e sadece 26,5 dakikada şarj edilebiliyor. Kompakt boyutlarıyla şehir içi kullanım için ideal olan EX30, 12,3 inçlik tablet tarzı bilgi-eğlence ekranı, ergonomik koltuklar ve akıllı saklama çözümleriyle donatılmış. Aracın boyutları 424 cm uzunluk, 183 cm genişlik ve 155 cm yükseklik şeklinde belirlenmiş olup, dingil mesafesi ise 264 cm. Chevrolet Bolt EV ile benzer ölçülere sahip olan EX30, şehir içi sürüşlerde yüksek manevra kabiliyeti sunuyor.

Volvo, yıl içinde daha uygun fiyatlı Single Motor EX30 modelini ABD’ye getirmeyi planlıyor. Bu versiyonun başlangıç fiyatı yaklaşık 34.950 dolar olarak belirlenmiş durumda. Bunun yanı sıra, markanın üç sıralı koltuk düzenine sahip ilk elektrikli SUV modeli olan EX90 da ABD’de satışa sunuldu. 111 kWh batarya kapasitesine sahip olan EX90, 499 km menzil sunarken, %10’dan %80’e hızlı şarj süresi 30 dakika olarak belirtiliyor.

2024’ün en fazla ihracat yapan yerli savunma firmaları belli oldu!

Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün, 2024 yılı itibarıyla Türkiye’nin en fazla ihracat gerçekleştiren savunma ve havacılık şirketlerini duyurdu. Türkiye’nin savunma sanayii ihracatı, 2024 yılında 7 milyar 154 milyon dolara ulaşarak tüm zamanların en yüksek seviyesine çıktı. Bu süreçte Türk savunma sanayi ürünleri toplam 180 farklı ülkeye ihraç edilirken, özellikle insansız hava araçları (İHA), zırhlı kara araçları, roket ve füze sistemleri ile mühimmat teknolojilerine büyük ilgi gösterildi.

2024’ün en fazla ihracat yapan yerli savunma firmaları ortaya çıktı

2024 yılının ihracat lideri, son yıllarda geliştirdiği yüksek teknolojiye sahip insansız hava araçlarıyla dikkat çeken Baykar oldu. 2023 yılında 1 milyar 766 milyon dolar ihracat gerçekleştiren Baykar, 2024’te bu rakamı 1 milyar 831 milyon dolara yükseltti. Bayraktar TB2 ve Bayraktar Akıncı gibi sistemlerle dünya çapında geniş bir müşteri kitlesine ulaşan firma, özellikle Orta Doğu, Afrika, Asya ve Avrupa’da yoğun talep görmeye devam ediyor.

Baykar’ın ardından en yüksek ihracatı yapan ikinci şirket, 750 milyon dolar ile Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ) oldu. TUSAŞ, yerli üretim savaş uçağı KAAN, insansız hava araçları ANKA ve AKSUNGUR ile HÜRJET gibi projeleriyle önemli ihracat anlaşmaları gerçekleştirdi. Ayrıca, GÖKBEY genel maksat helikopteri ve çeşitli havacılık yapısalları da TUSAŞ’ın ihracat kalemleri arasında yer aldı.

Üçüncü sırada yer alan ASFAT, 644 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi. ASFAT, askeri tersane ve fabrika modernizasyonları, zırhlı araç üretimi ve mühimmat teknolojileri alanlarında öne çıkıyor. Özellikle Türk Deniz Kuvvetleri için geliştirilen MİLGEM savaş gemilerinin yurt dışına satışı, ASFAT’ın ihracat rakamlarını artırdı.

Makine ve Kimya Endüstrisi (MKE), 2024 yılında 610 milyon dolarlık ihracatla dördüncü sırada yer aldı. Şirketin ürettiği ağır makineli tüfekler, obüs sistemleri ve mühimmat çeşitleri küresel pazarda ilgi görmeye devam etti. Beşinci sıraya ise 600 milyon dolarlık ihracat geliriyle ARCA Savunma yerleşti. Şirket, gelişmiş kara savunma sistemleri, radar ve optik teknolojileri ile adından söz ettiriyor.

Havacılık motorları alanında faaliyet gösteren TUSAŞ Motor Sanayii (TEI), 390 milyon dolarlık ihracatla altıncı sırada yer aldı. TEI’nin ürettiği yerli ve milli havacılık motorları, insansız hava araçları ve jet motorları projeleri ile dikkat çekti. Elektronik ve savunma sistemleri alanında Türkiye’nin en büyük üreticilerinden biri olan ASELSAN ise 217 milyon dolarlık ihracat yaparak yedinci sırada kendine yer buldu. Şirket, radar sistemleri, haberleşme teknolojileri, elektro-optik sistemler ve elektronik harp çözümleriyle birçok ülkeye satış gerçekleştirdi.

Zırhlı kara aracı üreticisi Otokar, 193 milyon dolar ihracat gerçekleştirerek sekizinci sırada yer aldı. Şirketin geliştirdiği Cobra, Arma ve Tulpar gibi zırhlı araçlar farklı ülkeler tarafından tercih edildi. Roket ve füze sistemleri geliştiren Roketsan, 179 milyon dolarlık ihracatla dokuzuncu sıraya yerleşti. Şirketin ürettiği uzun menzilli füze sistemleri, güdümlü roketler ve hava savunma çözümleri küresel pazarda giderek daha fazla talep görüyor.

Samsun Yurt Savunma, 166 milyon dolarlık ihracat yaparak ilk 10’da kendine yer buldu. Hafif silah üretimi konusunda uzmanlaşan şirket, özellikle CANiK marka tabancaları ve makineli tüfekleriyle uluslararası pazarda büyük bir müşteri kitlesine ulaşmış durumda.

2025 yılı ise ihracatta hızlı bir başlangıç yaptı. Ocak ayı verilerine göre, 2024’ün aynı dönemine kıyasla yüzde 16’lık bir artışla 383 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirildi. Savunma ve havacılık sanayiindeki büyümenin, 2025 boyunca devam ederek Türkiye’nin küresel pazardaki etkinliğini daha da artırması bekleniyor.

İstanbul’un merkezinde bir girişimcilik merkezi!

İstanbul’un kalbinde konumlanan Lonca Girişimcilik Merkezi, yenilikçi fikirleri destekleyerek girişimciliği teşvik eden önemli bir merkez. Lonca Girişimcilik Merkezi’ni ziyaret ettik ve Dijital Bankacılık ve Ödeme Sistemlerinden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Dr. Okan Acar ile bu merkezin girişimcilere sağladığı imkanları ve girişim ekosistemine sunduğu katkıları konuştuk.

Lonca Girişimcilik Merkezi’nin Faaliyetleri ve Desteği

2017 yılında faaliyete geçen Lonca Girişimcilik Merkezi, bugüne kadar 90 girişime destek sağlayarak ekosistemde önemli bir rol oynadı. Merkez, girişimciler için mentorluk, eğitim ve iş planlaması desteği sunarak yenilikçi fikirlerin gerçeğe dönüşmesini sağlıyor. Merkez sadece teorik bilgi sunmuyor, aynı zamanda pratik uygulamalarla girişimcilerin pazar şartlarına adapte olmalarına yardımcı oluyor. 2024 sonunda 100 girişim desteğini tamamlayan Lonca, girişimcilerin pazara hazırlanması konusunda kararlı bir strateji izliyor.

Lonca’da Sunulan Olanaklar

Lonca Girişimcilik Merkezi

Girişimciler, Lonca’da sunulan ofis alanları, etkinlikler ve müşteri görüşmeleri için uygun ortamlar gibi birçok imkanlardan faydalanabiliyor. Girişimciler, pazar girişi öncesinde “can suyu” olarak nitelendirilen ilk desteklere ihtiyaç duyuyor. Bu kapsamda, Lonca Girişimcilik Merkezi belirli kriterleri sağlayan girişimlere geri ödemesiz hibeler sunuyor.

Finansal Destek ve İş Birliği Fırsatları

Lonca Girişimcilik Merkezi, girişimcilerine finansal destek sağlamanın yanı sıra, fuarlar ve tanıtım etkinliklerine katılımları için de yardımcı oluyor. Kuveyt Türk, kendi müşterileri ile girişimcileri buluşturarak çeşitli iş birliklerine kapı aralıyor. Ayrıca, merkez tarafından desteklenen girişimlere öncelik vererek bu ekosistemin sürekliliğini sağlıyor.

Girişim Seçim Kriterleri

Lonca, yenilikçi teknolojileri ve pazarda kendine yer bulabilecek iş fikirlerini desteklemeyi önceliklendiriyor. Ayrıca, sosyal sorumluluk projelerine katkı sağlayabilecek ve operasyonel kapasitesi kısıtlı olan girişimlere de destek veriliyor. Merkez, kurulduğu günden bugüne kadar 5.000’e yakın başvuru aldı ve toplamda 10 program düzenledi. Her dönem yaklaşık 500 başvuru arasından sadece 10 girişim programa kabul ediliyor.

Yenilikçi Teknolojilere Odaklanma

Yapay zeka gibi günümüzde giderek daha fazla sektörde kullanılan teknolojilere odaklanan Lonca, girişimcilerin bu teknolojileri iş modellerine entegre etmelerini teşvik ediyor. Sadece finansal alanla sınırlı kalmıyor. Yapay zeka, toplumsal fayda sağlayabilecek her alanda değer yaratma potansiyeline sahip.

Empatika: Nöropazarlama Laboratuvarı

Lonca’nın yenilikçi adımlarından biri de Empatika isimli nöropazarlama laboratuvarı oldu. Bu laboratuvar, müşteri deneyimini bilimsel metotlarla analiz ederek geliştirme amacı taşıyor. Müşterilerin bir ürün veya hizmet ile etkileşimi sırasında verdikleri tepkileri ölçerek, daha olumlu deneyimler sunulması hedefleniyor.

2024 ve 2025 yıllarında, Lonca’nın hibeler konusunda daha fazla kaynak ayırarak girişimcileri destekleme planı bulunuyor. 2025’te 10. dönem mezunlarını verecek olan merkez, mezun girişimlere pazar sürecinde de destek sunmaya devam edecek. Ayrıca, uluslararası açılım stratejisi doğrultusunda yurtdışında programlar düzenleyerek girişimcilerin küresel arenada da yer edinmesini sağlamaya yönelik planlar yapılıyor.

Lonca Girişimcilik Merkezi, girişimcilik ekosistemine sunduğu fırsatlarla, yeni nesil girişimcileri desteklemeye devam ediyor. Dr. Okan Acar, girişimcilik alanında fark yaratmak isteyenleri Lonca’nın 11. dönemine başvurmaya davet ediyor. Bu desteklerden yararlanmak isteyenlerin Lonca’nın resmi web sitesini ziyaret edebilirler. Girişimciler için büyük bir fırsat sunan bu program, iş fikirlerini gerçeğe dönüştürmek isteyen herkese açık.

Yapay zeka girişimi Krutrim için büyük yatırım!

0

SoftBank destekli milyarder, Hintli yapay zeka girişimi Krutrim’e 230 milyon dolar yatırım yapacak. Ola’nın kurucusu Bhavish Aggarwal , ülkesinin ABD ve Çin firmalarının hakim olduğu bir alanda kendini kanıtlama çabaları kapsamında kurduğu bir yapay zeka girişimine 230 milyon dolar yatırım yapıyor.

Yapay zeka girişimi Krutrim yatırımcıların dikkatini çekiyor

Aggarwal, konuya yakın bir kaynağın TechCrunch’a verdiği bilgiye göre, Hint dilleri için LLM’ler inşa eden Krutrim’e yapılan yatırımı büyük ölçüde aile ofisi aracılığıyla finanse ediyor. Aggarwal, Salı günü X’te yaptığı bir paylaşımda , Krutrim’in gelecek yıla kadar 1,15 milyar dolarlık bir yatırım çekmeyi hedeflediğini söyledi. Kaynak, kalan sermayeyi dış yatırımcılardan toplamaya çalışacağını söyledi.

Finansman duyurusu, unicorn girişimi Krutrim’in yapay zeka modellerini açık kaynaklı hale getirmesi ve Nvidia ortaklığıyla Hindistan’ın en büyük süper bilgisayarını inşa etmeyi planladığını açıklamasıyla aynı zamana denk geldi. Laboratuvar, Hint dillerini işlemede güçlü performans gösteren 12 milyar parametreli bir dil modeli olan Krutrim-2’yi yayınladı. Krutrim’in Salı günü paylaştığı duygu analizi testlerinde , kod oluşturma görevlerinde %80 başarı oranı elde ederken, rakip modellere kıyasla 0,70’e kıyasla 0,95 puan aldı. Laboratuvar, görüntü işleme, konuşma çevirisi ve metin arama sistemleri de dahil olmak üzere, hepsi Hint dilleri için optimize edilmiş çeşitli özel modelleri açık kaynaklı hale getirdi. Diğer girişimleri SoftBank tarafından desteklenen Aggarwal, X’te “Henüz küresel ölçütlere yakın değiliz ancak bir yılda iyi bir ilerleme kaydettik” diye yazdı. “Modellerimizi açık kaynaklı hale getirerek, tüm Hint AI topluluğunun dünya standartlarında bir Hint AI ekosistemi yaratmak için işbirliği yapmasını umuyoruz” ifadelerimi kullandı.

Girişim, Hindistan’ın ABD ve Çin şirketlerinin hakim olduğu yapay zeka ortamında kendini kurma çabasıyla geldi. İddiaya göre mütevazı bir bütçe üzerine inşa edilen DeepSeek’in R1 “akıl yürütme” modelinin yakın zamanda piyasaya sürülmesi , teknoloji sektöründe şok dalgaları yarattı.

Hindistan geçen hafta DeepSeek’in ilerlemesini övdü ve ülkenin Çin AI laboratuvarının büyük dil modellerini yerel sunucularda barındıracağını söyledi. Krutrim’in bulut kolu geçen hafta DeepSeek’i Hindistan sunucularında sunmaya başladı. Krutrim ayrıca, öncelikli olarak İngilizce ve Çince’ye odaklanan mevcut ölçütlerdeki boşluğu gidermek amacıyla, yapay zeka modellerinin Hint dillerindeki yeterliliğini değerlendirmek için BharatBench adlı kendi değerlendirme çerçevesini geliştirdi .

KARSAN’ın otonom otobüsü Madrid yollarına çıktı!

Türk otomotiv sektörü için önemli bir kilometre taşı olan Karsan Otonom e-ATAK, İspanya’nın başkenti Madrid’de yollara çıkarak Avrupa’daki varlığını güçlendirdi. Karsan ve teknoloji partneri ADASTEC iş birliğiyle geliştirilen bu Seviye 4 otonom elektrikli otobüs, Madrid’de trafiğe açık alanlarda yolcu taşımaya başladı. Bu gelişme, Türkiye’nin otonom ulaşım teknolojilerinde küresel çapta iddialı bir oyuncu haline geldiğini gösterirken, Karsan e-ATAK aynı zamanda Madrid’in ilk Seviye 4 otonom otobüsü unvanını kazandı.

KARSAN’ın otonom otobüsü Madrid’de hizmete başlıyor

52 yolcu kapasiteli bu yenilikçi araç, Madrid’de belirlenen 2,3 kilometrelik bir güzergahta dört durak arasında sefer yapacak ve güvenlik önlemi olarak bir sürücü her an kontrolü ele alabilecek şekilde araçta bulunacak. Tek şarjla 300 km menzil sunabilen Karsan e-ATAK, ADASTEC’in gelişmiş sensör, kamera ve yapay zeka sistemleriyle donatılmış olup, yolculuk sırasında maksimum güvenlik sağlamayı hedefliyor.

KARSAN'ın otonom otobüsü e-ATAK, Madrid'de hizmete başlıyor.

Karsan İspanya Genel Müdürü Ángel Luis Estrella, projenin tanıtımı sırasında yaptığı açıklamada, otonom sürüş teknolojilerinin şehir içi ulaşımda devrim yaratacağını ve karbon emisyonlarının azaltılmasına önemli katkılar sağlayacağını vurguladı.

Karsan’ın otonom otobüsleri, İspanya’nın yanı sıra ABD, Finlandiya ve İsveç gibi ülkelerde de faaliyet gösteriyor. Şirketin elektrikli otobüsleri ise birçok farklı ülkede toplu taşıma sistemlerinde yer alıyor. Ancak bu teknolojik ilerlemelere rağmen, Türkiye’de henüz hiçbir şehirde otonom şehiriçi ulaşım hizmeti başlamış değil. Madrid’de hayata geçirilen bu proje, Avrupa’nın otonom toplu taşıma çözümlerine daha hızlı adapte olduğunu gösterirken, Türkiye’nin de bu alandaki potansiyelini değerlendirmesi gerektiğini ortaya koyuyor.