İyonik rüzgar teknolojisi soğutma verimliliği sağlayacak

0

İyonik rüzgar teknolojisi ile veri merkezinin soğutma enerjisi tüketiminde yüzde 60 azalma meydana gelecek. Start-up, soğutma enerjisi tüketimini yüzde 60’a kadar azaltabilecek bir teknoloji olan İyonik Rüzgar Amplifikatörünü geliştirdi.

İyonik rüzgar teknolojisi nasıl çalışıyor?

Veri merkezleri çok fazla enerjiye ihtiyaç duyuyor ve bu enerjinin büyük bir kısmı mikroişlemcileri soğutmak için kullanılıyor. Ionic Wind Technologies adlı İsviçreli bir girişim, çok fazla güç kullanan makineleri soğutmak için yeni bir teknoloji yarattı ve bunun şu anda sahip olduğumuzdan daha verimli olduğunu söylüyorlar. Girişim, soğutma enerjisi tüketimini yüzde 60’a kadar azaltabilecek bir teknoloji olan Ionic Wind Amplifier’ı geliştirdi.

Start-up kurucusu Donato Rubinetti: “Havayı doğrudan elektrikle şarj ederek hızlandırıyoruz. Elektrik akımı doğrudan hava akımına dönüştürüldüğünden, motor, rotor veya fan kanadı aracılığıyla enerji tüketen ve gürültülü ara adımlar ortadan kalkıyor” diyor.

İyonik rüzgar teknolojisi hava akımı yaratmak için elektrostatik alanlar kullanır. Ancak şimdiye kadar, hava akışının düşük hızı yaygın kullanımını sınırlıyordu. Ionic Wind Technologies patentli bir amplifikatör ile bu zorluğun üstesinden geldi. Amplifikatörün temel bileşeni, iyonik rüzgarı önceki tel tabanlı sistemlerden çok daha verimli bir şekilde üretmek için özel olarak tasarlanmış iğne elektrotları.

Hava akımı amplifikatörünün iyonik rüzgarı, yeni elektrotlar ve akış için optimize edilmiş muhafaza sayesinde hızlandırılmıştır. Coandă etkisinden yararlanan benzersiz gövde tasarımı, hava akışını daha da güçlendirir.

Rubinetti: “Bu iki yenilik bir araya geldiğinde ileriye doğru büyük bir adım oluşturuyor ve önemli ölçüde daha iyi performansla tamamen yeni uygulama alanları açan İyonik Rüzgar Amplifikatörünü oluşturmak için birleşiyor” dedi. Şirket tarafından geliştirilen özel tasarım iğne uçları, daha az enerjiyle iki kat daha fazla hava akış hızı elde ediyor.  Hava akımı amplifikatörü için ilk tasarımlarda simülasyonlarda teller kullanılıyordu. Ancak tellerin gerçek dünya testlerinde simülasyonlarda öngörülenden farklı performans göstermesi, ekibin iğne uçlarına geçmesine yol açtı.

Ekip, performansı en üst düzeye çıkarmak için iğne uçlarının her yönü, hatta ucundaki mikroskobik eğri üzerinde çalıştı. Bu elektrotlar, hava akışını yönlendiren ve güçlendiren güçlü, asimetrik bir elektrik alanı yaratıyor. Sivri uçları aynı zamanda geleneksel tel elektrotlara göre daha kompakt bir muhafaza sağlıyor.

Xiaomi 15 Ultra’nın fotoğrafçılık kiti ortaya çıktı!

0

Xiaomi’nin merakla beklenen yeni amiral gemisi modeli 15 Ultra, fotoğrafçılık yetenekleriyle dikkat çekmeye devam ediyor. Son sızıntılar, cihazın fotoğrafçılık kitinin de önemli bir rol oynayacağını ortaya koyuyor. Xiaomi 15 Ultra, FCC sertifikasyon sürecinden geçti ve Çin’deki 3C sertifikasında fotoğrafçılık kitinin de yer aldığı bildirildi. Bu kit, önceki modeldeki özellikleri barındırırken, yeni eklemeler ve yenilikler olup olmayacağı henüz netleşmiş değil.

Xiaomi 15 Ultra’nın fotoğrafçılık kiti gündem oldu

Geçtiğimiz yıl piyasaya sürülen modelde bir kamera tutacağı, lens adaptör halkaları, lens kapağı ve askı kayışı gibi unsurlar bulunuyordu. Bu yılki modelde ek özelliklerin olup olmayacağı ise merak konusu.

Xiaomi 14 k

Xiaomi 15 Ultra’nın teknik özellikleri de oldukça iddialı. Cihaz, Qualcomm Snapdragon 8 Elite işlemcisinden güç alacak ve 16 GB RAM ile 512 GB depolama alanı sunacak. 6.7 inç LTPO OLED ekranı, 120 Hz yenileme hızıyla kullanıcıya yüksek performans sunacak. Kamera tarafında ise, 50 MP çözünürlüğünde bir ana sensör, 50 MP ultra geniş açılı lens, 50 MP 3x telefoto lens ve 200 MP periskop telefoto lens ile donatılacak. Bu periskop lens, makro çekim özellikleri ve 4.3x optik zoom sunacak. Xiaomi’nin, bu kamera sistemiyle profesyonel düzeyde fotoğrafçılık deneyimi vaat ettiği görülüyor.

Pil kapasitesi olarak ise 6.000 mAh batarya, 90W kablolu ve 80W kablosuz şarj desteği sunacak. Ayrıca ekran altı ultrasonik parmak izi sensörü ve çift uydu bağlantısı gibi premium özelliklere sahip olacak. Xiaomi 15 Ultra’nın küresel pazarda Mart 2025’te satışa sunulması bekleniyor. Xiaomi, bu güçlü özellikleriyle amiral gemisi modelini piyasaya sürdüğünde, akıllı telefon dünyasında büyük bir yankı uyandırması muhtemel görünüyor.

Gmail’in iPhone uygulaması yeni tasarımıyla karşımıza çıkıyor!

0

Google, iOS cihazlarında Gmail uygulamasını Materyal Tasarım 3 (Material You) ile güncelleyerek önemli bir görsel değişim gerçekleştirdi. Materyal Tasarım 3, kullanıcı arayüzlerini daha modern, şık ve uyumlu hale getirmeyi amaçlayan bir tasarım dili olarak, Google’ın uygulamalarında görsel bütünlüğü artıran ve kullanıcı deneyimini iyileştiren bir dizi yeniliği içeriyor. Gmail uygulamasındaki bu güncelleme, özellikle arayüzdeki renkler, simgeler ve buton tasarımlarında belirgin değişiklikler getiriyor.

Gmail’in iPhone uygulaması yeni tasarımıyla geliyor

Ana ekranındaki arama çubuğu, önceki yuvarlatılmış dikdörtgen formundan farklı olarak, daha modern bir şekilde tasarlanarak hap şeklinde bir yapıya bürünmüş. Bu, uygulamanın genel tasarımında daha yumuşak hatların ve daha modern bir estetiğin hakim olmasını sağlıyor. Ayrıca, Google Chat ve Google Meet gibi diğer iletişim araçlarında da benzer tasarım değişiklikleri yapılmış. Bu ekranlarda da arama çubuğunun ve genel tasarım ögelerinin şekli, daha yuvarlak ve minimal bir hale getirilmiş.

Gmail'in iPhone uygulaması yeni tasarımıyla geliyor.
Gmail’in iPhone uygulaması yeni tasarımıyla geliyor.

Görsel olarak, Materyal Tasarım 3’ün en dikkat çekici özelliği renk paletindeki değişiklikler. Özellikle mavi tonları daha belirgin bir şekilde öne çıkarılmış, kırmızı renk ise daha az kullanılmış. Bu değişiklik, uygulamanın daha modern ve uyumlu görünmesini sağlıyor. Ayrıca, Gmail uygulamasının temalarına bağlı olarak, açık ve koyu modda renk tonlarında da farklılıklar görülebiliyor. Örneğin, koyu modda arayüzde kullanılan mavi tonları daha belirgin ve dikkat çekici bir şekilde tasarlanırken, açık modda daha yumuşak geçişler ve tonlar tercih ediliyor.

E-posta oluşturma butonunda da önemli bir değişiklik yapılmış. Koyu modda, e-posta oluştur butonu artık daha canlı bir mavi renkte yuvarlak bir dikdörtgen şeklinde tasarlanmış. Bu, butonun daha kolay fark edilmesini ve kullanıcının dikkatini çekmesini sağlıyor. Aynı zamanda, e-posta okuma ekranında sağ üst köşedeki taşma simgesi de değiştirilmiş. Artık bu simge, önceki üç dikey noktadan oluşan tasarım yerine, daire içine yerleştirilmiş yatay noktalar şeklinde bir tasarım sunuyor. Bu simge tasarımı, hem görsel olarak daha uyumlu hem de kullanıcı dostu bir hale getirilmiş.

Google, Gmail uygulamasını sadece görsel açıdan değil, işlevsellik açısından da geliştirmiş. Google Chat, yakın zamanda Materyal You tasarımı ile güncellenmişken, diğer Workspace uygulamaları (Drive, Dökümanlar, E-tablolar, Slaytlar ve Meet) henüz Materyal Tasarım 3 ile güncellenmedi. Ancak, Gmail uygulamasındaki bu değişiklik, diğer uygulamalara dair bir ön izleme niteliği taşıyor. Google’ın ayrıca Arama, Haritalar, Fotoğraflar, Çeviri ve Gemini gibi uygulamalarında da Materyal Tasarım 3’ün özellikleri aktif durumda.

Son olarak, Gmail uygulamasının yeni sürümü 6.0.250119 numarasıyla kullanıcıların erişimine sunuldu. Bu sürüm, Materyal Tasarım 3 ile uyumlu görsel değişikliklerin yanı sıra, uygulamanın genel hız ve verimliliğini de artıracak geliştirmeler içeriyor. Yeni tasarım, yalnızca estetik açıdan değil, aynı zamanda kullanıcıların uygulamayı daha rahat ve verimli kullanmalarını sağlayacak işlevsel güncellemeler de sunuyor.

DeepSeek’e engel geldi!

İtalya, kişisel verilerin korunmasına yönelik endişeler nedeniyle Çinli yapay zeka uygulaması DeepSeek’e erişim engeli getirdi ve konuyla ilgili soruşturma başlattı. İtalyan Kişisel Verilerin Korunması Kurumu (GPDP), DeepSeek’in kullanıcı verilerini nasıl işlediğine dair yeterli bilgi sağlamadığını belirterek, uygulamanın Apple ve Google mağazalarından kaldırılmasına karar verdi. Yetkililer, DeepSeek’in chatbot hizmetini sağlayan Çinli şirketlerden gelen açıklamaların yetersiz bulunmasının ardından bu adımı attıklarını duyurdu.

İtalya, Çinli DeepSeek’in uygulamasına resmen engel getirdi

Daha önce OpenAI’nin ChatGPT uygulaması da benzer nedenlerle İtalya’da engellenmişti. Mart 2023’te GPDP, ChatGPT’nin kişisel veri toplama politikalarının ihlal edildiğinden şüphelenerek soruşturma başlatmış ve uygulamanın erişimini geçici olarak durdurmuştu. OpenAI, kullanıcı gizliliğini daha iyi koruyacağını ve veri işleme süreçlerine şeffaflık getireceğini taahhüt ettikten sonra, Nisan 2023’te yasak kaldırılmıştı.

İtalya, Çinli DeepSeek'in uygulamasına engel getirdi.

DeepSeek, ChatGPT ve diğer Batılı rakiplerine kıyasla çok daha düşük maliyetle benzer performans sunmasıyla dikkat çeken bir yapay zeka modeli olarak öne çıkıyor. Apple’ın uygulama mağazasında kısa sürede zirveye yerleşen bu yapay zeka, büyük teknoloji şirketlerinin hisselerinde düşüşe yol açarak piyasada yankı uyandırmıştı. Ancak, İtalyan yetkililerin aldığı karar, DeepSeek’in Avrupa pazarındaki geleceğini belirsiz hale getirirken, kullanıcı verilerinin güvenliği konusunda uluslararası düzeyde yeni tartışmaların fitilini ateşledi.

Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yanıtlarınızı aşağıdaki yorumlar kısmından bizimle kolayca paylaşabilirsiniz. Görüşleriniz bizim için gerçekten çok değerli.

Robotaksi şirketi Waymo, 10 yeni şehre açılıyor!

Waymo, 2025 yılında otonom sürüş sistemlerini geliştirmek amacıyla 10 yeni şehirde test süreçlerine başlayacağını duyurdu. İlk etapta Las Vegas ve San Diego’da gerçekleştirilecek testler, şirketin farklı sürüş koşullarına ve bölgesel trafik dinamiklerine adapte olmasını sağlamayı hedefliyor. Test araçları başlangıçta manuel olarak kullanılacak ve bu operasyonlar doğrudan ticari bir robotaksi hizmetinin başlatılacağı anlamına gelmese de, gelecekte böyle bir adımın atılmasını da tamamen dışlamıyor.

Robotaksi şirketi Waymo, 10 yeni şehre daha açılacak

Las Vegas, kendine özgü yol yapısı ve yoğun turistik trafiği nedeniyle Waymo’nun otonom sistemlerini zorlayacak önemli bir test alanı olarak seçildi. Şehirde geleneksel şerit çizgileri yerine yol yüzeyine yerleştirilen Botts noktaları bulunuyor ve bu durum, otonom araçların algılayıcıları için farklı bir zorluk oluşturuyor. Ayrıca otel-vale giriş çıkışlarının karmaşıklığı, sistemin şehir içi trafiğe adaptasyonu açısından önemli bir deneyim sağlayacak. San Diego ise şirketin daha önce operasyon yürüttüğü diğer bölgelere benzediğinden, mevcut teknolojinin farklı bölgelerde ne kadar iyi çalıştığını test etmek için seçildi.

Sürücüsüz Waymo

Waymo, bu genişleme kapsamında Austin, Atlanta ve Miami gibi şehirlerde de test süreçlerine başlamayı planlıyor. Şirketin amacı, daha fazla veri toplayarak yapay zeka tabanlı sürüş sistemlerini geliştirmek. Örneğin, farklı şehirlerdeki acil durum araçlarının tasarımları değişiklik gösterdiğinden, Waymo araçlarının bu detayları nasıl algıladığı test edilecek.

Şirket, her test şehrine en fazla 10 araç göndermeyi ve bu araçları birkaç ay boyunca manuel olarak ticari merkezlerde kullanmayı planlıyor. Test sürecinin ne kadar mesafe kat edileceğine dair kesin bir bilgi paylaşılmasa da, istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar elde edilmesi hedefleniyor.

Galaxy S25’in kamera yenilikleri eski modellere de gelecek!

0

Samsung’un Galaxy S25 serisi, özellikle Pro kullanıcıların ilgisini çekecek yeni kamera özellikleriyle tanıtıldı. Galaxy Unpacked etkinliğinde duyurulan bu seri, önceki modellere kıyasla büyük yenilikler sunmasa da, gelişmiş kamera yetenekleriyle öne çıkıyor. Başlangıçta yalnızca Galaxy S25 modellerine özgü olacağı düşünülen bu özelliklerin, One UI 7.1 güncellemesiyle eski Galaxy cihazlarına da gelebileceği belirtiliyor.

Galaxy S25’in kamera yenilikleri eski modeller için de sunulacak

Samsung, One UI 7 güncellemesiyle fotoğraflara nostaljik bir hava katan altı yeni filtre dahil olmak üzere toplam on yeni filtre ekledi. Kullanıcılar artık bu filtreleri renk sıcaklığı ve kontrast gibi ayarlarla özelleştirebiliyor. Ayrıca, yapay zeka destekli bir özellik sayesinde, farklı ışık ve renk ayarlarında profesyonel görünümlü fotoğraflar çekmek daha kolay hale geliyor.

Video tarafında ise Samsung, renkler üzerinde daha fazla kontrol imkanı sunan “Log Video” formatını kullanıma sundu. Bu format, videoların renk tonları üzerinde ince ayarlar yapmaya olanak tanıyor. Varsayılan olarak yalnızca Pro video modunda aktif olan bu özellik, kullanıcılar tarafından özelleştirildiğinde standart video modunda da kullanılabiliyor. Bunun yanı sıra, artık standart hale gelen 10 bit HDR video kaydı sayesinde videolar daha zengin renklere ve daha gerçekçi bir görünüme kavuşuyor.

Galaxy S25 serisine eklenen dikkat çekici bir diğer yenilik ise sanal diyafram özelliği. Bu özellik, fotoğraflardaki arka plan bulanıklığını daha ayrıntılı bir şekilde ayarlamayı sağlıyor ve yalnızca raw formatında kullanılabiliyor. Portre moduna kıyasla daha hassas bulanıklık kontrolü sunan bu özellik, profesyonel fotoğrafçılık deneyimi isteyen kullanıcılar için büyük bir avantaj sağlıyor.

One UI 7.1 güncellemesi yayınlandığında, bu yeni kamera özelliklerinin eski Galaxy cihazlarda da kullanılabilir hale gelmesi bekleniyor. Böylece Samsung’un kamera tarafındaki en yeni teknolojilerinden yalnızca Galaxy S25 sahipleri değil, daha önceki Galaxy modellerini kullananlar da faydalanabilecek.

Windows 11, iPhone’la dosya paylaşımını kolaylaştırıyor!

0

Microsoft, Windows 11 ile iPhone kullanıcıları için büyük bir adım atarak Phone Link uygulamasına iPhone entegrasyonu ekledi. Bu yeni özellik sayesinde iPhone sahipleri, telefonlarına doğrudan Windows 11’in Başlat menüsünden erişebilecek. Uzun süredir Android cihazlarla çalışan Phone Link, şimdi iPhone’ları da destekleyerek Windows ekosisteminde daha kapsamlı bir mobil bağlantı sunuyor.

Windows 11, iPhone’la dosya paylaşımını resmen kolaylaştıracak

Yeni entegrasyon, AirDrop benzeri bir kullanım sunarak kullanıcıların arama, mesajlar, bildirimler, müzik kontrolü, pil durumu ve paylaşılan dosyalara erişmesine olanak tanıyor. Böylece Windows 11, iPhone sahipleri için daha kullanıcı dostu hale geliyor.

Windows 11, iPhone'la dosya paylaşımını resmen kolaylaştıracak.

Ancak bu özellikten faydalanmak isteyenlerin bazı gereksinimleri karşılaması gerekiyor. Öncelikle Windows Insider programında Dev veya Beta kanalında yer almak şart. Kullanıcıların Windows 11 Build 4805 veya daha yeni bir sürüme, Phone Link 1.24121.30.0 versiyonuna ve bir Microsoft hesabına sahip olması gerekiyor. Ayrıca Bluetooth Low Energy (LE) desteği de entegrasyon için zorunlu. Şu an için yalnızca test kullanıcılarına açık olan bu özelliğin, önümüzdeki aylarda tüm Windows 11 kullanıcılarına sunulması bekleniyor.

Her ne kadar bu yeni entegrasyon iPhone sahipleri için önemli bir gelişme olsa da, Apple’ın macOS ve iOS arasındaki sıkı entegrasyonu hâlâ rakipsiz. Mac kullanıcıları, iPhone’larını doğrudan ekran yansıtma ile kullanabilirken, Windows tarafında bu tür bir destek bulunmuyor. Microsoft’un bu alanda daha fazla yenilik yapması beklenirken, Windows 11 ve iPhone bağlantısının gelecekte nasıl gelişeceği merak konusu.

DeepSeek eğitim maliyeti söylendiği gibi değilmiş!

Araştırma DeepSeek’in yapay zeka eğitim maliyetinin 6 milyon dolar değil, 1.3 milyar dolar olduğunu ortaya koyuyor. Dolaşımda olan en önemli iddialardan biri, DeepSeek V3’ün yaklaşık 6 milyon dolarlık bir eğitim maliyetine neden olduğudur. Bağımsız bir araştırma şirketi olan SemiAnalysis, son raporunda yapay zeka dünyasının yükselen oyuncularından DeepSeek’i mercek altına aldı.

DeepSeek eğitim maliyetinde hangi giderler var?

SemiAnalysis, DeepSeek’in maliyetlerini çevreleyen bazı yaygın anlatılara meydan okuyor ve bunları pazardaki rakip teknolojilerle karşılaştırıyor. Dolaşımda olan en önemli iddialardan biri, DeepSeek V3’ün yaklaşık 6 milyon dolarlık bir eğitim maliyetine neden olduğudur. Ancak SemiAnalysis raporu, bu rakamı yapısöküme uğratmakta ve birkaç kritik faktörü hesaba katmadığını belirtmektedir.

6 milyon dolarlık tahmin öncelikle GPU’nun eğitim öncesi masraflarını dikkate almakta, araştırma ve geliştirme, altyapı ve şirkete tahakkuk eden diğer temel maliyetlere yapılan önemli yatırımları göz ardı etmektedir. Rapor, DeepSeek’in toplam sunucu sermaye harcamalarının (CapEx) 1,3 milyar dolar gibi şaşırtıcı bir rakama ulaştığını vurguluyor.

Bu mali taahhüdün büyük bir kısmı, hesaplama gücünün bel kemiği olan kapsamlı GPU kümelerinin işletilmesine ve bakımına yöneliktir. DeepSeek’in yaklaşık 50.000 Hopper GPU’ya erişimi olduğu bildiriliyor ve bu da sektörde bazı yanlış anlamalara yol açıyor. SemiAnalysis, bazılarının daha önce çıkardığı gibi bunun 50.000 H100’e sahip olmak anlamına gelmediğini açıklığa kavuşturuyor.

Bunun yerine, GPU envanteri H800’ler, H100’ler ve NVIDIA tarafından ABD ihracat kısıtlamalarına yanıt olarak üretilen ülkeye özgü H20’ler dahil olmak üzere çeşitli modellerden oluşmaktadır. Donanım envanterine ilişkin bu incelikli anlayış, DeepSeek’teki kaynak bulma ve operasyonel verimlilik konusundaki stratejik kararların altını çiziyor. Raporun dikkate değer bir yönü de DeepSeek’in organizasyon yapısını yansıtmasıdır. Bazı büyük YZ laboratuvarlarının aksine, DeepSeek veri merkezlerini işletiyor ve çeviklik ve verimliliğine yardımcı olan modern bir model kullanıyor. YZ ortamı giderek daha rekabetçi hale geldikçe, bu hızlı uyum sağlama yeteneği hayati bir varlık haline geliyor.

Tesla’nın sürücüsüz robotaksi hizmeti Haziran’da başlayacak!

Tesla, 2025 yılının Haziran ayında Austin, Teksas’ta sürücüsüz robotaksi hizmetini başlatacağını duyurdu. CEO Elon Musk, şirketin 2024 mali sonuçlarını açıklarken yaptığı bu duyuruda, hizmetin ilk etapta sınırlı bir bölgede test edileceğini belirtti. Musk, önceliklerinin güvenlik olduğunu vurgulayarak, sistemin kademeli olarak genişletileceğini ifade etti. Bu hizmet, Tesla’nın kendi sahip olduğu araçlarla gerçekleştirilecek ve müşterilere ait otomobiller başlangıçta sisteme dahil edilmeyecek. Yolculuklar ücretli olacak ve araçlar tamamen sürücüsüz şekilde hizmet verecek. Tesla’nın bu araçları, firmanın henüz piyasaya sürmediği Tam Otonom Sürüş (FSD) yazılımının denetimsiz sürümünü kullanacak. Şirketin planına göre, mevcut Tesla sahipleri araçlarını 2026 itibarıyla bu filoya ekleyebilecek.

Tesla’nın sürücüsüz robotaksi hizmeti Haziran’da start verecek

Musk uzun süredir tam otonom sürüş teknolojisinin yakında gerçeğe dönüşeceğini iddia etse de, bu vaatler sürekli ertelenmişti. Ancak bu kez, tam otonom robotaksi hizmetinin yalnızca birkaç ay uzağında olduğunu belirtiyor. Tesla, 2024 yılı boyunca yapay zeka eğitim kapasitesini dört kat artırarak otonom sürüş sistemini daha gelişmiş hale getirmeye çalıştı. Şirketin paylaştığı verilere göre, Ocak ayı itibarıyla Tesla müşterileri, “Denetimli Tam Otonom Sürüş” sistemiyle toplamda 4,8 milyar kilometre yol katetti. Ancak bu sistem halen sürücü denetimi gerektiriyor ve tam anlamıyla bağımsız değil.

Tesla'nın robotaksileri

Tesla’nın planları yalnızca Austin ile sınırlı kalmayacak. 2025’ten itibaren Kaliforniya ve Teksas’ta ücretli bir robotaksi hizmeti sunmayı hedefleyen şirket, bunun için düzenleyici onay bekliyor. Ayrıca, 2026’da üretime girmesi beklenen ve tamamen otonom olması planlanan Cybercab modeli de bu ekosistemin bir parçası olacak. Musk, Tesla’nın 2025 yılı içinde Kaliforniya ve diğer ABD eyaletlerinde denetimsiz FSD’yi kullanıma sunacağından emin olduğunu söyledi.

Ancak Tesla’nın bu yaklaşımı bazı güvenlik endişeleri doğuruyor. Şirket, araçlarının çevreyi algılaması için yalnızca kameralar kullanıyor ve lidar gibi ek sensörlere yer vermiyor. Bu durum, bazı uzmanlar tarafından eleştirilirken, Tesla’nın sunduğu güvenlik istatistiklerinin yeterince şeffaf olmadığı iddia ediliyor. Öte yandan, mevcut “Tam Otonom Sürüş” sisteminin hala yağmurlu yollar ve güneş parlaması gibi çevresel koşullarda zorlandığı belirtiliyor. Tesla’nın sürücüsüz robotaksi hizmetinin gerçekten güvenli ve verimli olup olmayacağı, hizmet başladıktan sonra netleşecek.

X’in dikey video özelliği Türkiye’ye geldi!

0

X (eski adıyla Twitter), dikey video formatına geçiş yaparak TikTok ve Instagram Reels’e rakip olacak yeni bir özelliği Türkiye’de kullanıma sundu. Platforma eklenen “Video” sekmesi, kullanıcıların içerikleri tıpkı TikTok ve Instagram’da olduğu gibi dikey bir akış halinde keşfetmesini sağlıyor. X’in bu adımı, özellikle kısa video formatlarının giderek daha popüler hale gelmesi ve kullanıcıların içerik tüketim alışkanlıklarının değişmesiyle doğrudan bağlantılı. X, uzun süredir videolu içeriklere daha fazla önem verdiğini gösteren güncellemeler yapıyordu.

X’in dikey video özelliği Türkiye’ye giriş yaptı

Daha önce, platformda herhangi bir videoyu izlerken aşağı kaydırarak yeni bir videoya geçiş yapmak mümkündü. Ancak bu özellik, belirli videolar için geçerliydi ve kullanıcılar rastgele içeriklerle karşılaşıyordu. Şimdi ise “Video” sekmesinin eklenmesiyle birlikte, kullanıcılar doğrudan dikey formatta önerilen içerikleri keşfedebilecek. Bu, X’in içerik keşfini daha akıllı hale getirerek, video izleme deneyimini daha sürükleyici hale getirme hedefinde olduğunu gösteriyor.

X Türkiye’nin resmi hesabından yapılan duyuruda, bu yeni özelliğin ülkemizde aktif hale getirildiği belirtildi. Şu an için iOS ve belirli Android kullanıcıları bu özelliğe erişebiliyor. Video sekmesinde öncelikli olarak dikey videolar yer alsa da, yatay videoların da desteklendiği görülüyor. Kullanıcıların ilgi alanlarına göre videoların sıralanıp sıralanmayacağı, algoritmanın TikTok’a benzer bir kişiselleştirme sunup sunmayacağı konusunda net bir bilgi bulunmuyor. Ancak bu hamle, X’in video odaklı içeriklere daha fazla yatırım yapacağının sinyallerini veriyor.

Bu gelişme, TikTok’un ABD’de yasaklanma riskiyle karşı karşıya olduğu bir dönemde gerçekleşti. ABD hükümeti, TikTok’un Çin merkezli ana şirketi ByteDance’in platformu ABD’li bir şirkete satmasını zorunlu kılacak yasal düzenlemeler üzerinde çalışıyor. Bu durum, TikTok’un geleceğini belirsiz hale getirirken, sosyal medya platformları arasındaki rekabeti de artırıyor. Öne çıkan iddialara göre, TikTok’un satışıyla ilgilenen şirketler arasında X’in sahibi Elon Musk da yer alıyor. Musk’ın bu konudaki planları netlik kazanmamış olsa da, X’in video içeriklerine yaptığı yatırımlar, platformun önümüzdeki dönemde daha fazla kısa video odaklı hale gelebileceğini gösteriyor. TikTok’un olası bir yasaklama veya satış süreci yaşaması, X’in bu yeni video sekmesiyle daha fazla kullanıcı çekmesine olanak sağlayabilir. X’in ilerleyen dönemde bu özelliği daha da geliştirerek içerik üreticilere yönelik yeni araçlar sunup sunmayacağı merak konusu olmaya devam ediyor.

OpenAI, nükleer bombayı geliştiren “Los Alamos” ile işbirliği yapacak!

OpenAI, ABD Ulusal Laboratuvarları ile ortaklık kurarak bilimsel araştırmalar ve nükleer güvenlik alanında yeni projeler geliştirmeye başladığını duyurdu. Bu ortaklık kapsamında Los Alamos Ulusal Laboratuvarı da bulunuyor; burası, II. Dünya Savaşı sırasında Manhattan Projesi kapsamında dünyanın ilk nükleer bombasını geliştiren ekip tarafından kullanılmıştı.

OpenAI, nükleer bombayı geliştiren “Los Alamos” ile işbirliğine gidiyor

OpenAI, Microsoft iş birliğiyle Los Alamos’un Nvidia Grace Hopper destekli süper bilgisayarı Venado üzerinde en yeni yapay zeka modellerini çalıştırarak enerji altyapısının siber saldırılara karşı korunması, yeni hastalık tedavilerinin geliştirilmesi ve temel fizik yasalarının daha iyi anlaşılması gibi kritik araştırmalara katkı sağlamayı amaçlıyor.

OpenAI, nükleer bombayı geliştiren “Los Alamos” ile işbirliğine gidiyor.

OpenAI, yapay zekanın ulusal güvenlik açısından kritik rol oynayacağı yeni bir döneme girildiğini belirterek, bu teknolojinin ABD hükümeti tarafından yürütülen girişimleri destekleyeceğini vurguladı. Özellikle nükleer güvenlik konusunda, OpenAI’nin yapay zeka modellerinin nükleer savaş riskini azaltmak, nükleer materyallerin güvenliğini sağlamak ve denetim mekanizmalarını geliştirmek için kullanılacağı ifade ediliyor. Bunun yanı sıra, OpenAI’nin ABD hükümeti için özel olarak geliştirilen ChatGPT Gov adlı modeli tanıtmasının ardından, devletle olan bağlarını güçlendirdiği gözlemleniyor.

Los Alamos Ulusal Laboratuvarı’nın zaten GPT-4o gibi modelleri biyobilimsel araştırmalarda kullanmaya başladığı biliniyor. Buradaki bilim insanları, yapay zekayı genetik araştırmalardan malzeme bilimine kadar geniş bir yelpazede değerlendiriyor. Manhattan Projesi döneminden itibaren bilim dünyasında önemli bir yere sahip olan Los Alamos, şimdi de OpenAI’nin en yeni yapay zeka modelleriyle nükleer güvenlik ve bilimsel inovasyon alanlarında yeni bir döneme giriyor.

Tayvan DeepSeek’i yasakladı!

0

Tayvan, Çin merkezli yapay zeka hizmeti DeepSeek’in kamu kurumları ve kritik altyapı tesislerinde kullanımını yasakladı. Dijital İşler Bakanlığı, DeepSeek’in veri güvenliği riskleri taşıdığını belirterek, tüm devlet dairelerinin ve kritik altyapıların bu hizmeti kullanmaması gerektiğini vurguladı.

DeepSeek, geçtiğimiz ay R1 adlı sohbet robotunu piyasaya sürdü ve ABD’deki yapay zeka liderleriyle rekabet edebileceğini iddia etti. Ancak, Güney Kore, İrlanda, Fransa, Avustralya ve İtalya gibi ülkeler, şirketin veri uygulamalarını sorguladı.

Tayvan Dijital İşler Bakanlığı, DeepSeek’in Çin menşeli bir ürün olduğunu ve operasyonlarının sınır ötesi veri aktarımı ve bilgi sızıntısı gibi güvenlik endişelerini içerdiğini belirtti. Bakanlık, “DeepSeek’in yapay zeka hizmeti, ülkenin bilgi güvenliğini tehlikeye atan bir üründür” açıklamasını yaptı.

Çin’in Tayvan üzerindeki egemenlik iddiaları ve askeri tehditler

Tayvan, 2019’dan bu yana, ulusal bilgi güvenliğini tehdit eden bilgi ve iletişim teknolojisi ürünlerinin ve hizmetlerinin devlet kurumlarında kullanımını yasaklıyor. Bu politika, Çin’in Tayvan üzerindeki egemenlik iddiaları ve askeri tehditleri nedeniyle daha da önem kazandı.

DeepSeek’in R1 sohbet robotu, ABD’li rakibi ChatGPT’yi geride bırakarak Apple’ın uygulama mağazasında en çok indirilen ücretsiz yapay zeka asistanı oldu. Bu gelişme, ABD teknoloji hisselerinde büyük bir düşüşe neden oldu ve Nvidia’nın piyasa değerinde rekor bir kayıp yaşandı.

Güney Kore’nin bilgi gizliliği denetleyicisi, DeepSeek’e kullanıcıların kişisel bilgilerinin nasıl yönetildiği konusunda sorular yönelteceğini açıkladı. Fransa, İtalya ve İrlanda gibi ülkeler de şirketin veri kullanımını incelemeye aldı.

DeepSeek’in hızlı yükselişi, yapay zeka alanında küresel bir etki yarattı. Ancak, şirketin veri güvenliği ve gizlilik konusundaki uygulamaları, uluslararası alanda endişelere yol açtı. Tayvan’ın aldığı bu önlem, diğer ülkelerin de benzer adımlar atmasına neden olabilir.

Tayvan hükümeti, bilgi güvenliği politikalarını güncelleyerek, teknolojik gelişmeleri yakından takip edeceğini ve ulusal güvenliği korumak için gerekli önlemleri alacağını belirtti. Bu yasak, Tayvan’ın Çin menşeli teknolojilere karşı temkinli yaklaşımının bir parçası olarak görülüyor.

DeepSeek’in gelecekteki adımları ve diğer ülkelerin bu konuda alacağı kararlar, yapay zeka teknolojilerinin uluslararası ilişkilerdeki rolünü daha da belirgin hale getirecek gibi görünüyor.

Yüksek depolama alanlı iPhone’lar daha az tercih ediliyor!

0

ABD’de son dönemde yeni iPhone modellerine olan talep ve kullanıcı tercihlerinde önemli bir değişiklik gözlemleniyor. Consumer Intelligence Research Partners (CIRP) tarafından yayımlanan araştırmaya göre, 2023 ve 2024 yıllarında satın alınan iPhone’ların depolama tercihlerinde düşüş yaşandı. Bu değişiklik, özellikle daha yüksek depolama kapasitesine sahip iPhone modellerine olan talebin azalmasıyla kendini gösteriyor. Örneğin, 2024 yılında iPhone 16 Pro serisini satın alan kullanıcıların %44’ü daha büyük depolama alanına sahip modelleri tercih etti. Ancak, 2023’te aynı seriyi tercih edenlerin %48’i, daha yüksek kapasiteye sahip cihazları seçmişti. Bu oranın azalması, iPhone kullanıcılarının daha düşük depolama kapasitesine sahip modelleri daha fazla tercih etmeye başlamalarını gösteriyor. Aynı şekilde, iPhone 16 ve 16 Plus modellerinde de belirgin bir düşüş yaşandı. 2023’te iPhone 15 ve 15 Plus kullanıcılarının %48’i daha fazla depolama alanı talep ederken, 2024’te bu oran iPhone 16 ve 16 Plus modellerinde %42’ye gerilemiş durumda.

Yüksek depolama alanlı iPhone’lar daha az satın alınıyor

Bu değişimin ardında, kullanıcıların depolama ihtiyaçlarının zaman içinde nasıl evrildiği yatıyor. Özellikle 128 GB ve 256 GB gibi temel depolama kapasitesine sahip cihazlar, çoğu kullanıcı için artık yeterli görünüyor. Bu durumun en büyük sebeplerinden biri, bulut depolama hizmetlerinin kullanımının yaygınlaşması. Kullanıcılar, fotoğraf ve video gibi büyük dosyalarını iCloud veya diğer bulut platformlarında saklayarak telefonlarında daha az yer kaplamayı tercih ediyor. Bu sayede, daha fazla depolama kapasitesine sahip cihazlara olan talep azalmış durumda. Ayrıca, mobil uygulamaların daha verimli hale gelmesi ve uygulama verilerinin de bulut üzerinden erişilebilir olması, depolama alanı ihtiyacını daha da azaltan faktörler arasında yer alıyor.

Ancak, eski iPhone modelleri söz konusu olduğunda durum tam tersi bir şekilde gelişiyor. 2024 yılı itibariyle, iPhone SE (2022), iPhone 14 ve iPhone 15 gibi önceki nesil cihazları satın alan kullanıcıların %48’i, daha yüksek depolama kapasitesine sahip modelleri tercih etti. Bir önceki yıl bu oran %38 civarındaydı. Bu artış, eski telefonların depolama alanlarının kullanıcıların ihtiyaçlarını karşılamadığına dair bir işaret olarak yorumlanabilir. Daha eski iPhone’lar, genellikle daha düşük depolama seçenekleriyle piyasaya sürüldüğünden, kullanıcılar yeni telefon aldıklarında daha geniş depolama alanına sahip cihazları tercih etme eğiliminde. Bu durum, kullanıcıların geçmişte yaşadıkları depolama sıkıntılarını tekrar yaşamamak için daha fazla kapasiteye sahip modellere yönelmelerine neden oluyor. Ayrıca, eski telefonlarında depolama kapasitesinin hızla dolması, kullanıcıların yeni cihaz alırken bu sorunu çözme arzusunu pekiştiriyor. Bu nedenle, eski cihazlarını yenileyen kullanıcılar, yeni iPhone’larda daha geniş depolama alanı arayışına giriyorlar.

Sonuç olarak, iPhone kullanıcılarının depolama tercihleri, bulut depolama hizmetlerinin yaygınlaşması ve daha fazla veri yönetim aracının ortaya çıkmasıyla değişiyor. Temel depolama kapasitesine sahip cihazlar, çoğu kullanıcı için yeterli hale gelirken, eski modellerde depolama kapasitesinin yetersizliği, daha geniş depolama seçeneklerine sahip cihazların daha fazla tercih edilmesine yol açıyor. Bu trend, Apple’ın gelecekteki modellerinde depolama seçenekleri konusunda nasıl bir strateji izleyeceği konusunda ipuçları verebilir.

YouTube Premium’a yeni özellikler eklendi!

0

YouTube, Premium abonelerine yönelik yeni deneysel özellikleri duyurmaya devam ediyor. Kullanıcı deneyimini geliştirmeye odaklanan bu yenilikler, özellikle hızlandırılmış oynatma, Shorts içerikleri için akıllı indirme ve yüksek kaliteli ses desteği gibi çeşitli iyileştirmeler içeriyor. Android ve iOS kullanıcıları için sunulan en dikkat çekici yeniliklerden biri, videoların 4 kat hızlandırılmasına olanak tanıyan 4x oynatma hızı seçeneği oldu. Standart hızlandırma seçeneklerine alışık olan kullanıcılar için bu oldukça radikal bir değişiklik olarak değerlendiriliyor. 26 Şubat’a kadar test edilecek olan bu özellik, belirli bir test sürecinin ardından kalıcı olarak platforma eklenebilir.

YouTube Premium yepyeni özellikler kazandı

Bununla birlikte, Shorts içerikleri için de önemli geliştirmeler sunuluyor. Shorts izleyen kullanıcılar için getirilen resim içinde resim modu (Picture-in-Picture), iOS kullanıcılarının aynı anda farklı uygulamaları kullanabilmesine olanak tanıyacak. Böylece YouTube Shorts içeriklerini izlerken başka bir uygulamada gezinmek mümkün hale gelecek. Bu özellik 19 Şubat’a kadar sınırlı bir test sürecinde olacak. Shorts içerikleriyle ilgili bir diğer yenilik ise akıllı indirme özelliği. Bu özellik sayesinde, Premium aboneler için YouTube’un algoritması kullanıcıların ilgisini çekebilecek Shorts videolarını önceden indirerek internet bağlantısı olmadan bile izleme imkanı sağlayacak.

YouTube Premium

Web kullanıcılarını ilgilendiren en önemli yeniliklerden biri ise “Jump Ahead” (İleri Atla) butonu. Normalde mobil uygulamada, bir videonun herhangi bir noktasına çift dokunduğunuzda ileri sarma işlemi yapılıyordu. Yeni eklenen “Jump Ahead” butonu sayesinde, YouTube’un yapay zeka destekli algoritması videodaki en önemli anları belirleyerek izleyicilerin hızlıca bu bölümlere ulaşmasını sağlayacak. Web tarayıcılar için sunulan bu özellik, 5 Şubat’a kadar test edilecek.

Bunların yanı sıra, Premium aboneler için daha kaliteli bir ses deneyimi sunuluyor. YouTube, hem iOS hem de Android kullanıcıları için 256kbps ses akışı desteğini test etmeye başladı. Böylece müzik ve video içeriklerinde daha net ve detaylı bir ses kalitesi sunulması hedefleniyor. 22 Şubat’a kadar test aşamasında olacak bu yenilik, başarılı olması halinde Premium abonelere kalıcı olarak sunulabilir.

YouTube, Premium abonelik hizmetini daha cazip hale getirmek için sürekli olarak yeni özellikler eklemeye devam ediyor. Şu anda test sürecinde olan bu yeniliklerin tamamı, kullanıcı geri bildirimlerine göre değerlendirilecek ve olumlu sonuçlar alınması halinde platformda kalıcı hale getirilebilecek. Özellikle 4x hızlandırma, yapay zeka destekli ileri sarma ve yüksek kaliteli ses desteği gibi özellikler, Premium aboneler için YouTube deneyimini daha akıcı ve verimli hale getirmeyi amaçlıyor.

Elektrikli feribotlar, İspanya ile Fas’ı birbirine bağlıyor!

İspanyol feribot operatörü Baleària, İspanya ile Fas arasındaki deniz ulaşımını daha çevre dostu hale getirmek amacıyla önemli bir projeye imza atıyor. Bu proje kapsamında, her iki ülke arasındaki mesafeyi elektrikli feribotlarla kat etmek için inşa edilecek olan iki yeni gemi, sürdürülebilir ulaşım çözümleriyle deniz taşımacılığını dönüştürmeyi hedefliyor. Baleària, bu projeyle, çevre dostu ulaşımın gelişimine katkıda bulunarak, bölgedeki ilk yeşil koridoru oluşturmayı amaçlıyor. Tarifa şehri ile Fas’ın Tanca şehri arasında hizmet verecek olan elektrikli feribotlar, en sürdürülebilir rotada seyahat ederek çevresel etkileri minimize etmeyi hedefliyor.

Elektrikli feribotlar, İspanya ile Fas’ı resmen birbirine bağlayacak

Bu feribotlar, oldukça yüksek performanslı ve çevre dostu özelliklere sahip olacak. Gemiler, her biri 16 MW güce sahip dört elektrikli tahrik ünitesine sahip olacak şekilde inşa edilecek. Ayrıca, gemilerin batarya kapasitesi 11,5 MWh olacak ve 8 MWh’lik kısmı kullanılabilir durumda olacak. Bu güçle donatılan feribotlar, tam batarya ile 29 kilometreye kadar yol alabilecek.

Ancak bu mesafe, tamamen elektrikli sistemle yapılan seyahatlerde gemilerin verimli çalışmasını sağlayacak. Gemiler, güvenlik açısından da önemli önlemlerle donatılacak; acil durumlar için her bir gemiye, toplamda 11.200 kW’lık dört dizel jeneratör eklenmiş olacak. Bu jeneratörler, herhangi bir elektrikli güç kaybı durumunda devreye girerek gemilerin çalışmasını sürdürebilecek.

Feribotların inşası, Gijón’daki Armon tersanesinde başlayacak ve bu süreç, önümüzdeki iki buçuk yıl boyunca devam edecek. Feribotların, limanlarda geçirecekleri kısa süreli duraklamalar sırasında bataryalarının tam olarak şarj edilmesi gerekecek. Bunun için, Tarifa ve Tangier limanlarına yerleştirilecek özel güç kaynakları kullanılacak. Tarifa limanına 5 MW, Tangier limanına ise 8 MW gücünde kıyı güç kaynakları sağlanarak, şarj süresinin 40 dakikaya kadar kısaltılması hedeflenecek. Bu sayede, gemiler limanda uzun süre beklemeden yeniden sefere çıkabilecek ve zaman kaybı yaşanmayacak. Toplamda, bu sistemle birlikte 39 MWh’lik batarya kapasitesine sahip bir elektrikli feribot filosu oluşturulacak.

Feribotların tasarımında, yolcu konforunu ön planda tutan bir yaklaşım benimsenmiş. Katamaran tipi olan bu feribotlar, özellikle deniz koşullarında dikey hareketleri minimize eden bir T-Foil sistemiyle donatılacak. Bu sistem, gemilerin daha istikrarlı bir şekilde hareket etmelerini sağlarken, yolcuların konforunu artıracak ve denizdeki sarsıntıların etkisini azaltacak. Ayrıca, her bir feribot, 804 yolcu ve 225 araç kapasitesine sahip olacak ve maksimum 26 knot hızla seyahat edebilecek. Bu özellikleriyle, elektrikli feribotlar yalnızca çevre dostu olmanın yanı sıra, hızlı ve verimli bir ulaşım aracı olma özelliği taşıyacak. Projenin tamamlanmasının ardından, İspanya ile Fas arasındaki deniz yolu taşımacılığı, tamamen elektrikli feribotlarla gerçekleştirilen ilk deniz ulaşım projesi olacak ve bu, bölgenin sürdürülebilir ulaşım altyapısının geliştirilmesine önemli bir katkı sağlayacak.

DeepSeek, kullanıcı verilerini internete sızdırmış olabilr!

Çinli yapay zeka platformu DeepSeek, kullanıcı verilerinin korunmasında ciddi bir güvenlik açığıyla gündeme geldi. Amerikan siber güvenlik firması Wiz’in yaptığı analizlere göre, DeepSeek’in veritabanı dış erişime tamamen açık durumdaydı ve herhangi bir parola koruması bulunmuyordu.

Çinli DeepSeek, kullanıcı verilerini internete mi sızdırdı?

Wiz araştırmacıları, DeepSeek platformunda 8123 ve 9000 numaralı iki açık port tespit ederek bu portlar aracılığıyla şifreleme veya ek güvenlik önlemi olmadan doğrudan veritabanına erişimin mümkün olduğunu ortaya çıkardı. Elde edilen verilere göre, veritabanında kullanıcı oturum zaman kayıtları, sohbet geçmişleri, API anahtarları, sunucu verileri ve meta veriler gibi 976 bin satırlık log kaydı bulunuyordu. Özellikle API anahtarlarının ve sohbet içeriklerinin korunmasız biçimde erişilebilir olması, DeepSeek kullanıcılarının verilerinin saldırganlar tarafından ele geçirilme riskini artırıyor.

Çinli DeepSeek, kullanıcı verilerini resmen internete sızdırmış olabilir.

DeepSeek’in veritabanına doğrudan erişim sağlanabilmesi, saldırganların sohbet mesajlarını, şirket sunucularındaki şifreleri ve diğer hassas dosyaları çalabilme ihtimalini ortaya çıkarıyor. Ancak, sızan verilerin doğrudan kullanıcı hesaplarıyla bağlantılı olup olmadığı veya anonim hale getirilip getirilmediği konusunda henüz net bir bilgi bulunmuyor.

Olayın duyulmasının ardından güvenlik açığı kapatılmış olsa da, DeepSeek yetkilileri şu ana kadar herhangi bir resmi açıklama yapmadı. Bu durum, platformun güvenlik önlemleri ve kullanıcı gizliliğine verdiği önem konusunda soru işaretleri yaratıyor. Yapay zeka sektöründe hızla yükselen bir platformun böyle büyük bir güvenlik açığına sahip olması, hem kullanıcılar hem de yatırımcılar açısından endişe verici bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Meta’nın Ray-Ban akıllı gözlükleri satış rekoru kırdı!

0

Meta, Ray-Ban iş birliğiyle geliştirdiği akıllı gözlüklerinin 2024 yılı boyunca 1 milyondan fazla sattığını duyurdu. Bu rakam, şirketin giyilebilir teknoloji pazarında önemli bir başarı yakaladığını gösterirken, Meta CEO’su Mark Zuckerberg, 2025 yılı için satışların hızla artmasını hedeflediklerini belirtti. Şirket içi bir toplantıda konuşan Zuckerberg, bu yıl satış rakamlarının 2 milyon mu yoksa 5 milyona mı ulaşacağını merak ettiklerini ifade ederek, Meta’nın bu alanda büyük bir avantaja sahip olduğunu vurguladı. Rakiplerinin henüz güçlü bir şekilde sahneye çıkmadığını belirten CEO, bu durumu Meta için büyük bir fırsat olarak değerlendiriyor ve mümkün olduğunca fazla kullanıcıya akıllı gözlüklerini ulaştırmayı amaçlıyor.

Meta’nın Ray-Ban akıllı gözlükleri satış rekoru kırmayı başardı

Ray-Ban Meta akıllı gözlükleri, ilk olarak 2023 yılında piyasaya sürüldü ve yapay zeka destekli çeviri, sesli komutlar, görsel işleme ve gelişmiş kamera özellikleriyle dikkat çekti. Kullanıcılar, gözlükler üzerinden ellerini kullanmadan mesaj gönderebiliyor, çeviri yapabiliyor ve çeşitli yapay zeka destekli işlemleri gerçekleştirebiliyor. Meta, bu alanda henüz güçlü bir rakibin ortaya çıkmadığını ve şu an için pazarda büyük bir fırsata sahip olduklarını belirtiyor. Zuckerberg’e göre, diğer büyük teknoloji şirketleri bu pazara adım atmadan önce Meta’nın mümkün olan en fazla kullanıcıya ulaşması kritik bir öneme sahip. Şirketin, Ray-Ban dışında yeni iş birlikleri ile ürün yelpazesini genişletmeyi planladığı da konuşuluyor.

Meta'nın Ray-Ban akıllı gözlükleri satış rekoru kırmayı başardı.

Meta’nın giyilebilir teknolojilere olan ilgisi yalnızca Ray-Ban akıllı gözlükleriyle sınırlı değil. Şirket, 2025 yılında piyasaya sürülmesi beklenen ve “Hypernova” kod adıyla geliştirilen yeni bir akıllı gözlük modeli üzerinde çalışıyor. Bu modelin, artırılmış gerçeklik (AR) teknolojisini daha gelişmiş seviyeye taşıyarak kullanıcı deneyimini daha da iyileştirmesi bekleniyor. Ayrıca, Bloomberg’in raporuna göre, Meta ve spor gözlükleriyle tanınan Oakley arasında bir ortaklık görüşmesi devam ediyor ve bu iş birliği sonucunda yeni bir akıllı gözlük modelinin piyasaya sürülme ihtimali bulunuyor.

Öte yandan, Meta’nın akıllı gözlüklerden doğrudan kar elde edip etmediği belirsizliğini koruyor. Ancak bu cihazların da dahil olduğu Reality Labs birimi, sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik projeleri nedeniyle geçtiğimiz yıl 16 milyar dolardan fazla zarar etti. Son çeyrekte Meta’nın Reality Labs birimi 5 milyar dolar daha zarar yazdı ve bu durum, şirketin bu alandaki büyük yatırımları karşısında finansal baskı yaşadığına işaret ediyor. Buna rağmen, Meta giyilebilir teknolojilere yönelik uzun vadeli stratejisinden vazgeçmiyor ve akıllı gözlük pazarında liderliği elinde tutmaya kararlı görünüyor.

Meta’nın sanal gerçeklik birimi yine zarar etti!

0

Meta, sanal gerçeklik (VR) ve artırılmış gerçeklik (AR) alanlarına büyük yatırımlar yaparak geliştirdiği metaverse projeleriyle büyük kayıplar yaşamaya devam ediyor. Şirket, 2024 yılı dördüncü çeyrek mali sonuçlarını açıkladığında, Reality Labs biriminin tam olarak 4,97 milyar dolar işletme zararı kaydettiğini duyurdu. Bu, Reality Labs birimi için bildirilen en büyük zarar olma özelliğini taşıyor. Ancak, bu büyük zarara rağmen Reality Labs, 1,1 milyar dolarlık satış yapmayı başardı.

Meta’nın sanal gerçeklik birimi zarar etmeyi sürdürüyor

Reality Labs, Meta’nın sanal gerçeklik başlıkları olan Quest ve Ray-Ban Meta akıllı gözlükleri gibi cihazları geliştiren ve metaverse için gereken teknolojileri üreten birim olarak çalışıyor. Meta CEO’su Mark Zuckerberg, 2014 yılında Oculus’u 2 milyar dolara satın alarak şirketin VR alanındaki çalışmalarına başlamıştı. O zamandan beri Zuckerberg, metaverse’ü dijital dünyanın geleceği olarak görmekte ve VR ile AR teknolojilerinin bu gelecekte merkezi bir rol oynayacağını belirtiyor. Ancak, Reality Labs’in kaydettiği zararlar, metaverse vizyonunun şu anda büyük bir finansal yük getirdiğini gösteriyor. 2020’den bu yana Reality Labs, toplamda 60 milyar doların üzerinde işletme zararı yazdı.

Meta’nın genel mali durumu ise Reality Labs’in büyük zararına rağmen oldukça sağlam. Şirketin 2024’ün dördüncü çeyreğindeki toplam gelirleri 48,39 milyar dolara ulaşarak bir önceki yılın aynı dönemine göre %22’lik bir artış gösterdi. Net kâr ise %43 artışla 20,8 milyar dolara çıktı. Bu, Meta’nın ana iş kollarından, özellikle sosyal medya ve reklam gelirlerinden elde ettiği güçlü gelirle mümkün oldu. Şirketin mali durumu, Reality Labs’in zararlarını telafi edecek kadar güçlü bir pozisyonda.

Meta, gelecekteki yatırımlarına yön vermek amacıyla büyük bir bütçe ayırmayı planlıyor. 2025 yılı için sermaye harcamalarını 60 ila 65 milyar dolar arasında tutmayı hedefliyor. Bu yatırımların büyük bir kısmı, şirketin yapay zeka (AI) altyapısını güçlendirmeye yönelik olacak. Zuckerberg, yapay zekayı şirketin metaverse stratejisinin merkezine koymuş durumda. Meta, ayrıca geçen yıl tanıttığı Orion adlı artırılmış gerçeklik başlığı gibi cihazlarla AR alanındaki yatırımlarını da sürdürmeye devam ediyor. Bu cihaz, dijital nesnelerin bir kullanıcının gerçek görüş alanına entegre edilmesini sağlayan bir teknolojiye sahip ve gelecekteki artırılmış gerçeklik deneyimlerine yönelik önemli bir adım olarak görülüyor.

Meta’nın metaverse vizyonu büyük bir finansal yatırım gerektirse de şirket, bu uzun vadeli projeye olan inancını koruyor ve bu alanda lider olma hedefini sürdürüyor. Ancak Reality Labs biriminin durumu, Meta’nın gelecekteki yatırımlarının sadece finansal değil, stratejik bir risk taşıdığını da gözler önüne seriyor.

Samsung Galaxy S25 Ultra, yeni nesil ekranıyla fark yaratabilir!

0

Samsung’un yeni amiral gemisi Galaxy S25 Ultra, donanım açısından büyük değişiklikler sunmasa da selefi Galaxy S24 Ultra’da bulunan bazı önemli ekran sorunlarını gidererek kullanıcı deneyimini iyileştirmeyi hedefliyor. Cihazda, önceki modelde kullanılan M13 OLED panel korunuyor ve maksimum parlaklık seviyesinde bir değişiklik yapılmıyor.

Samsung Galaxy S25 Ultra, yeni nesil ekranıyla öne çıkıyor

Ancak Samsung, özellikle düşük parlaklık seviyelerinde görülen ekran problemlerine yönelik bazı düzeltmeler gerçekleştirdi. S24 Ultra kullanıcıları, düşük parlaklık seviyelerinde ekranda belirginleşen “kumlanma” efektinden şikayetçiydi. Karanlık ortamlarda veya düşük ışıkta ekrana yakından bakıldığında fark edilen bu problem, S25 Ultra ile birlikte giderilmiş gibi görünüyor. Şirket, yeni modelde ekranın daha temiz ve pürüzsüz bir görüntü sunduğunu belirtiyor.

Bunun yanı sıra, selefinde eleştirilen bir diğer ekran sorunu olan renk geçişlerindeki yetersizlik de giderildi. S24 Ultra kullanıcıları, özellikle gün batımı, gökyüzü veya degrade içeren sahnelerde renklerin düzgün bir şekilde harmanlanmadığını ve keskin geçişler nedeniyle görüntünün doğal görünmediğini dile getiriyordu. Galaxy S25 Ultra’da bu sorun giderildi ve renk geçişleri artık daha akıcı ve doğal hale getirildi. Görsel deneyimi önemseyen kullanıcılar için bu geliştirme önemli bir artı olarak değerlendiriliyor. Samsung, bu iyileştirmelerin yazılım optimizasyonlarıyla sağlandığını belirtiyor.

Bunun dışında, cihazın ön yüzünde Corning Gorilla Armor 2 cam teknolojisi kullanılıyor. Samsung, bu yeni camın, mobil cihazlarda yansımayı azaltan ilk seramik cam olduğunu söylüyor. Önceki model olan S24 Ultra’da da yansımayı engelleyen bir kaplama bulunuyordu ancak bazı kullanıcılar, birkaç ay sonra bu kaplamanın soyulmaya başladığını rapor etmişti. Gorilla Armor 2’nin uzun vadede bu sorunu çözüp çözemeyeceği ise kullanıcıların deneyimleriyle netleşecek. Samsung’un donanımsal yeniliklerden çok yazılım ve yapay zeka destekli iyileştirmelere odaklanması, cihazın pazardaki konumunu nasıl etkileyeceği konusunda merak uyandırıyor. Özellikle ekran tarafındaki gelişmelerin, uzun vadeli kullanımda nasıl bir fark yaratacağını zaman gösterecek.