Samsung, uzun süredir beklenen Project Moohan XR başlığını resmen duyurdu ve bu cihazın tanıtımı için bir tarih verdi. Şirket, Mobil Dünya Kongresi (MWC) 2025 etkinliğinde, Google ile ortaklaşa geliştirdiği bu yeni XR başlığını tanıtacak. Project Moohan, Android XR platformunu kullanarak yapay zeka destekli gelişmiş etkileşim özellikleri sunmayı hedefliyor.
Samsung, yeni nesil XR başlığı için resmen tarih verdi
Tasarım açısından Apple Vision Pro’ya benzeyen kayak gözlüğü tarzında bir yapıya sahip olan başlık, Vision Pro’nun dış ekran özelliği yerine, Google’ın eski Daydream View VR aksesuarından izler taşıyor. Ancak, Samsung’un dış ekran desteği sunup sunmayacağı henüz kesinleşmiş değil.
Samsung, yeni nesil XR başlığı için resmen tarih verdi.
Donanım tarafında ise başlık, Qualcomm’un en güçlü VR işlemcisi olan Snapdragon XR2 Plus Gen 2’yi barındırıyor. Bu çipset, ultra düşük gecikme süresi sunarak (12ms’ye kadar) daha doğal ve akıcı bir deneyim vaat ediyor. Bu sayede kullanıcılar, sanal dünyayla daha gerçekçi bir etkileşim kurabilecek ve tepki süresi hızlanacak.
MWC 2025 etkinliği sırasında Project Moohan’ın fiyatı ve çıkış tarihi hakkında kesin bilgiler verilmesi beklenmiyor, ancak katılımcılar cihazı deneyimleme şansı bulacak. Bu, başlığın yetenekleri hakkında daha fazla bilgi edinmemizi sağlayacak. XR teknolojisinin giderek daha fazla ilgi gördüğü bu dönemde, Project Moohan’ın sektörde nasıl bir etki yaratacağı büyük merak konusu.
Elektrikli otomobil pazarındaki hızlı büyüme, köklü markaların adaptasyon sürecini zorlaştırıyor ve bazıları bu süreçte geri kalıyor. Son olarak, lüks otomobil üreticisi Aston Martin, finansal baskıların arttığı bir dönemde çalışanlarının yüzde 5’ini işten çıkaracağını duyurdu. Bu adımın, yaklaşık 31,7 milyon dolarlık bir tasarruf sağlamayı hedeflediği belirtiliyor.
Zor günler geçiren Aston Martin, toplu işten çıkarma yapacak
2024 yılı, Aston Martin için zorlu geçti; şirketin yıllık satışları yüzde 9 oranında düşerken, vergi öncesi zararları ise dört katına çıktı. Bunun yanı sıra, borç yükü 1,47 milyar dolara ulaşmış durumda. CEO Adrian Hallmark, bu finansal gerilemeyi küresel tedarik sorunlarına ve Çin’deki ekonomik durgunluğa bağlarken, Çin’deki toptan satışlarının yarıya düşmesi de zorlukları artırdı.
Aston Martin’in elektrikli araç pazarına giriş süreci de planlandığı gibi ilerlemedi ve markanın ilk EV modelinin lansmanı daha önce 2024’ten 2026’ya ertelenmişti. Şu an için modelin piyasaya çıkışı belirsiz bir tarihe kaydırıldı. Bunun yerine, marka hibrit Valhalla modeli ile dikkat çekmeyi planlıyor. Orta motorlu plug-in hibrit süper otomobil, bu yıl sınırlı sayıda üretilecek ve ilk 999 adetlik üretim partisinin şimdiden tükenmiş olduğu bildirildi. Ancak, Aston Martin’in durumu yalnızca kendine özgü değil; Porsche, Ford, Nissan, Stellantis ve Volkswagen gibi diğer büyük otomobil markaları da özellikle Çin pazarındaki kayıplar nedeniyle benzer adımlar atıyor.
Mercedes-Benz de, 2027’ye kadar Çin’deki çalışanlarının yüzde 15’ini işten çıkaracağını duyurdu. Çin’deki satışları geçen yıl yüzde 7 düşerken, yerel üreticiler daha uygun fiyatlı ve teknolojik olarak gelişmiş modeller sunarak bu markalara zemin kaybettiriyor. Elektrikli dönüşüm sürecinin kritik bir dönemece girdiği bu dönemde, köklü markaların nasıl bir strateji izleyeceği ve bu süreci nasıl yönetecekleri büyük merak konusu.
Honor, yapay zeka alanındaki çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor ve bu doğrultuda oldukça büyük bir yatırım yapma kararı aldı. Şirket, ”Alpha Planı” çerçevesinde önümüzdeki beş yıl içinde yapay zeka teknolojilerine 10 milyar dolar ayıracağını duyurdu. Bu açıklama, Barselona’daki Mobil Dünya Kongresi’nde yapıldı ve Honor’un sadece akıllı telefon üreticiliğiyle sınırlı kalmayıp, kapsamlı bir yapay zeka ekosistemi oluşturma amacını güçlendirdiği bir dönemi işaret ediyor. Huawei’den 2020’de ayrıldıktan sonra bağımsız olarak büyüyen Honor, küresel pazarda yerini sağlamlaştırmak için yenilikçi ürünlerle öne çıkıyor.
Honor, yapay zeka için dev bir bütçe ayırıyor
Şirket, özellikle katlanabilir telefonlar konusunda dikkat çekse de, global akıllı telefon pazarında hâlâ küçük bir oyuncu. Ancak 2024 itibarıyla Çin dışındaki pazar payını %2,3’e çıkaran Honor, rakiplerine karşı ciddi bir rekabet gösteriyor. Alpha Planı’nın, uzun dönemde şirketin rekabet gücünü artıracağı öngörülüyor.
Bu büyük yatırımın büyük kısmı, yapay zekanın donanımlara entegre edilmesi ve gelişmiş yapay zeka asistanları geliştirilmesine odaklanacak. Honor, yalnızca kendi cihazları için değil, diğer markaların yapay zeka destekli ürünleriyle de uyumlu bir sistem kurmayı hedefliyor. Şirket, cihazlar arası etkileşimi artırarak kullanıcılar için daha kesintisiz bir deneyim sunmayı amaçlıyor. Ayrıca, gelecekteki gelişmiş yapay zeka teknolojileri için ayrılan bir kısmın, İnsan Üstü Yapay Zeka (AGI) araştırmalarına da katkı sağlaması bekleniyor. Honor, Google ve Qualcomm ile de yakın işbirliği içinde çalıştığını duyurarak, kullanıcıların günlük işlerini kolaylaştıracak bir yapay zeka asistanı üzerinde çalıştıklarını belirtti. Bu asistan, örneğin kullanıcıların restoran rezervasyonu yapabilmesi gibi özelliklere sahip olacak ve Google’ın Gemini AI teknolojisinden faydalanacak.
Honor’un Google ile güçlendirdiği işbirliği, özellikle Çinli üreticiler için dikkat çekici bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Bu ortaklık, Honor’un Google ve Samsung gibi devlerle aynı seviyede rekabet etmeye başladığının bir göstergesi olarak görülüyor. Şirket ayrıca, Magic serisi akıllı telefonları için yedi yıl boyunca Android güncellemeleri ve güvenlik desteği sunacağını duyurdu, bu da Honor’u uzun vadeli yazılım desteği sağlayan ender markalardan biri haline getiriyor. Peki siz Honor’un yeni Alpha Planı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Apple, iPad Pro ve MacBook Pro modellerini M4 işlemcisiyle güncelledikten sonra, şimdi de MacBook Air serisini M4 desteği ile donatmaya hazırlanıyor. Yeni MacBook Air modellerinin bu hafta tanıtılması bekleniyor. Apple, geçtiğimiz yıllarda Intel işlemcilerden tamamen ayrılarak ARM tabanlı M1, M2, M3 ve M4 işlemcilerini geliştirmişti.
M4 işlemcili MacBook Air, bu hafta karşımıza çıkıyor
Bu işlemciler, yüksek performans, verimlilik ve grafik özelliklerini tek bir paket içinde sunarak birçok Mac ve iPad ürününe güç verdi. M4 işlemcisi, iPad Pro ve MacBook Pro serilerinde tanıtılmıştı ve şimdi de MacBook Air ailesi ile tanışacak.
Apple’a yakın kaynaklardan Mark Gurman, Bloomberg’in Power On bülteninde yeni MacBook Air modelleri hakkında bilgiler verdi. Gurman, Apple’ın iPhone 16e’nin tanıtımının ardından odağını MacBook Air serisine kaydırdığını ve bu modellerin bu hafta içinde tanıtılabileceğini belirtti. Tanıtım için kesin bir tarih verilmezken, Apple’ın hafta içinde Apple Mağazası’nı güncellemesi bekleniyor.
Mevcut M3 işlemcili MacBook Air, M4 güncellemesiyle birlikte daha yüksek performans ve verimlilik sunacak. Donanımsal bir sınırlama yapılmazsa, giriş seviyesi MacBook Air modelinin 10 CPU çekirdeğine sahip olması bekleniyor. Ayrıca, bellek kapasitesinin 24GB’tan 32GB’a çıkması ve bellek bant genişliğinin 100GB/sn’den 120GB/sn’ye yükseltilmesi olasılık dahilinde. Yeni MacBook Air modellerinin 12MP Center Stage destekli bir kamera ile geleceği de iddialar arasında yer alıyor. M4 işlemcili MacBook Air serisinin tanıtılmasıyla birlikte, M3 işlemcili MacBook Air modelinde fiyat indirimi yapılması bekleniyor.
Hyundai, Türkiye’de elektrikli araç üretimine başlayacak. Hyundai Motor Türkiye Genel Müdürü Murat Berkel, İzmit’teki üretim tesisinde tamamen elektrikli otomobil üretmeye karar verdiklerini duyurdu. Bu hamle, Togg’dan sonra Türkiye’de elektrikli araç üretimine başlayan ikinci marka olmalarını sağlayacak ve şirket, Çinli BYD’yi geçmeyi hedefliyor. Elektrikli aracın üretimine 2026’nın ikinci yarısında başlanacak ve aynı zamanda benzinli araç üretimi de devam edecek. Üretilecek elektrikli araçlar, hem Türkiye hem de Avrupa pazarlarında satışa sunulacak.
Hyundai, Türkiye’de elektrikli otomobil üretimine başlıyor
Ancak, üretilecek ilk elektrikli model hakkında henüz ayrıntılar verilmiş değil. Berkel, modelin segmentinin şu an için belirlenmediğini ancak bu aracın tamamen elektrikli olacağını söyledi. Ayrıca, bu aracın Güney Kore’de üretilmeyecek, Inster adıyla bir model olmayacak ve üretiminin detayları henüz açıklanmayacak. Bakanlıkla teşvikler konusunda görüşmelerin sürdüğünü belirten Berkel, henüz teşviklerle ilgili netleşmiş bir durum olmadığını da vurguladı.
Hyundai Motor Türkiye’nin yeni başkanı YongJin Alex Kim, üretilecek yeni elektrikli otomobilin 40’tan fazla ülkeye ihraç edileceğini açıkladı. Ayrıca, Hyundai Türkiye’deki mevcut üretim hatlarında değişiklikler yaparak elektrikli araca geçiş yapacak. Hyundai, Türkiye’de i10, i20 ve Bayon modellerinin üretimine devam etmekte ve i10 üretimini ilerleyen dönemlerde sonlandırmayı planlıyor. Ancak, yeni elektrikli model üretimi için fabrikanın kapasitesini artırmayı düşünmüyorlar.
1997 yılından bu yana Türkiye’de üretim yapan Hyundai, İzmit’te bugüne kadar 3 milyon araç üretmiş durumda. Şirketin dünya genelinde 11 üretim tesisi bulunuyor ve İzmit fabrikasının yıllık üretim kapasitesi 245 bin araç.
OpenAI, yapay zeka destekli video üretim modeli Sora’yı ChatGPT ile entegre etmeyi planlıyor. Bu entegrasyon, metin girdileriyle doğrudan video oluşturma imkanı sunarak, içerik üretimini daha erişilebilir hale getirecek. Şu anda Sora, bağımsız bir web uygulaması olarak çalışıyor ve 20 saniyeye kadar sinematik videolar üretebiliyor. Ancak OpenAI, bu teknolojiyi ChatGPT’ye dahil ederek kullanıcıların doğrudan sohbet arayüzü üzerinden video oluşturmasına olanak tanıyacak. Sora’nın ChatGPT içindeki versiyonunun bağımsız sürüme kıyasla bazı kısıtlamalara sahip olabileceği belirtiliyor. Özellikle uzun ve yüksek işlem gücü gerektiren videoların üretimi sınırlanabilir.
ChatGPT, Sora ile video üretmeye başlayacak
Bu gelişme, ChatGPT’nin giderek daha kapsamlı bir yapay zeka platformuna dönüşmesine katkı sağlayacak. OpenAI, metin tabanlı sohbetin ötesine geçerek görüntü ve ses üretme yeteneklerini artırıyor. Halihazırda ChatGPT’de DALL-E 3 ile görsel üretimi ve sesli sohbet desteği bulunuyor. Video üretiminin eklenmesiyle birlikte, kullanıcılar tek bir platform üzerinden çok yönlü içerikler oluşturabilecek. OpenAI, Sora’yı ChatGPT Plus ve GPT-4 Turbo gibi premium abonelik hizmetleriyle entegre ederek, ücretli modellerine olan ilgiyi artırmayı hedefliyor.
Bunun yanı sıra, OpenAI’ın Sora için bağımsız bir mobil uygulama geliştirmeyi planladığı da ortaya çıktı. Şirket, bu projeye yönelik olarak mobil uygulama geliştiricileri aradığını duyurdu. Eğer bu uygulama hayata geçerse, kullanıcılar doğrudan mobil cihazlarından yapay zeka destekli videolar oluşturabilecek ve düzenleyebilecek. Bu, TikTok, Instagram Reels ve YouTube Shorts gibi kısa video platformlarında içerik üreten kullanıcılar için büyük bir avantaj sağlayabilir.
Ayrıca, OpenAI’ın Sora teknolojisini yalnızca video üretimiyle sınırlı tutmayarak, yeni bir görüntü oluşturma modeli geliştirmeyi planladığı da öne sürülüyor. Halihazırda DALL-E 3 modeli ile görüntü üretimi sunan şirket, Sora tabanlı bir modelle daha fotogerçekçi ve detaylı görseller oluşturabilir. Eğer bu gerçekleşirse, pazarlama, reklamcılık, oyun geliştirme ve sinema sektörlerinde önemli bir dönüşüm yaşanabilir.
OpenAI’ın bir diğer projesi ise “Sora Turbo” adını taşıyan gelişmiş bir sürüm üzerinde çalışması. Bu versiyonun, daha hızlı ve yüksek kaliteli video üretme yeteneğine sahip olması bekleniyor. Özellikle Hollywood yapımcıları, reklam ajansları ve oyun geliştiricileri, Sora’nın hız ve kalite avantajlarından faydalanarak içerik üretim süreçlerini optimize edebilir.
Tüm bu gelişmeler, OpenAI’ın yapay zeka destekli içerik üretiminde lider olmayı hedeflediğini gösteriyor. ChatGPT ile Sora’nın entegrasyonu, video, görüntü ve metin üretimini tek bir platformda toplayarak, Adobe, Canva ve Google gibi rakiplere karşı büyük bir avantaj sağlayabilir. Başarılı bir entegrasyon, yapay zeka destekli video üretiminin yaygınlaşmasına ve içerik üreticileri, pazarlamacılar ile medya profesyonelleri için yeni fırsatlar doğmasına neden olabilir. OpenAI’ın Sora mobil uygulaması ve Sora Turbo projeleri de firmanın hem bireysel hem de kurumsal kullanıcılara yönelik geniş bir strateji izlediğini gösteriyor. Önümüzdeki aylarda yapılacak duyurular, OpenAI’ın üretken yapay zeka alanındaki konumunu daha da güçlendirebilir.
Amazon, geçtiğimiz kasım ayında Amerika Birleşik Devletleri’nde başlattığı uygun fiyatlı alışveriş platformu Haul’u küresel ölçekte genişletmeyi planlıyor. Şirketin bu yıl içinde Haul’u Avrupa ve Meksika gibi büyük pazarlara taşıması bekleniyor. Haul, Amazon’un Shein ve Temu gibi Çin merkezli e-ticaret devlerine rakip olarak hayata geçirdiği bir platform olarak dikkat çekiyor. Bu platform, özellikle düşük maliyetli ürünleri tek bir yerde sunarak, uygun fiyatlı alışveriş deneyimi arayan kullanıcıları hedefliyor. Amazon, Haul’u sadece mobil uygulama üzerinden erişilebilen bir platform olarak tanıtıyor ve çoğu ürünün 20 doların altında fiyatlandırıldığı belirtiliyor.
Haul’un sunduğu ürünler arasında, 1 dolarlık kirpik kıvırıcılar, 2,99 dolarlık zirkon yüzükler gibi uygun fiyatlı kozmetik ve moda ürünleri öne çıkıyor. Bu ürünler, Temu ve Shein’in agresif fiyatlandırma politikalarına karşılık olarak geliştirilmiş bir model olarak değerlendiriliyor. Haul’un sunduğu düşük fiyatlı ürünler, geçmişteki “bir milyoncu” pazarlarının internet ortamına taşınmış hali olarak tanımlanabilir. Amazon, Haul’un küresel pazarlarda genişlemesi için yeni yazılım mühendisleri ve ürün yöneticileri işe almayı sürdürüyor. Ayrıca, şirketin üst yönetimi, Haul’un bu yıl önemli bir çıkış yapmasını bekliyor.
Amazon, Haul’u büyütmek için farklı gelir modellerini de devreye sokuyor. Temu ve Shein’in kullandığı stratejilere benzer şekilde, Amazon platformundaki arama sonuçlarında sponsorlu ürünleri öne çıkarmaya başlamış. Bunun yanı sıra, TikTok influencer’larıyla işbirliği yaparak, platformda onların önerdiği ürünlerin yer aldığı özel mağazalar oluşturuyor. Bu strateji, sosyal medyanın alışveriş üzerindeki etkisini kullanmayı hedefliyor.
Ancak Haul’un Avrupa’daki lansmanı, Amazon’un sürdürülebilirlik politikaları açısından bazı zorluklarla karşılaşabilir. Şirket, geçtiğimiz yıl Avrupa’da plastik ambalaj kullanımını bırakıp geri dönüştürülebilir kağıt ve karton paketlemeye geçtiğini duyurmuştu. Ancak, Haul’daki düşük maliyetli ürünlerin çoğunda plastik ambalajların kullanılması, bu geçişi zorlaştırabilir. Bu durum, Amazon’un çevre dostu ambalaj politikası ile Haul’un düşük maliyetli ürünlerinde kullanılan ambalajlar arasında bir denge kurmayı gerektirecek.
Sonuç olarak, Amazon’un Haul’u küresel pazarlara taşımak için yaptığı bu hamle, şirketin e-ticaret alanındaki rekabetçi stratejilerini pekiştiriyor. Ancak bu süreç, sürdürülebilirlik ve ambalaj yönetimi gibi zorluklarla da karşı karşıya kalacak gibi görünüyor. Yine de, Haul’un uygun fiyatlı ürünleriyle geniş kitlelere hitap etme potansiyeli, Amazon’un küresel pazarda güçlü bir oyuncu olmaya devam etmesini sağlayabilir.
Çin’in Nanjing şehrindeki TSMC’nin Fab 16 fabrikası yakınlarında yaşanan ilginç bir olay, yarı iletken üretiminin karmaşıklığını ve çip üretimindeki “chip binning” kavramını gündeme getirdi. Reddit kullanıcısı AVX512-VNNI, bu fabrikanın yakınlarında bir çöp kutusunda 12nm’lik bir TSMC silikon plakası (wafer) buldu. Bu durum, yarı iletken endüstrisinde kalite kontrol ve atık yönetimi süreçlerinin ne kadar önemli olduğunu gözler önüne serdi.
TSMC’nin silikon test plakası çöpte ortaya çıktı
Silikon plakaları, çiplerin üretildiği ana materyaller olup, karmaşık üretim süreçlerinin ilk aşamalarından biridir. Bu plakalar, genellikle çok sayıda mikro çipin inşa edilmesi için kullanılır ve bu çipler, daha sonra test ve sınıflandırma işlemlerine tabi tutulur. Burada devreye “chip binning” adı verilen bir süreç girer. Bu süreçte, çiplerin performanslarına göre bir sınıflandırma yapılır; en yüksek performans gösteren çipler üst sınıflara, daha düşük performanslı veya kısmen kusurlu çipler ise alt sınıflara ayrılır. Bu alt sınıf çipler genellikle daha düşük fiyatlarla satılır ve hâlâ belirli görevler için kullanılabilir. Örneğin, bir çipin bir çekirdeği arızalıysa, bu çip sekiz çekirdekli yerine yedi çekirdekli olarak piyasaya sürülebilir.
Ancak, bu olayda bulunan 12nm’lik test plakası, müşteri tasarımları içermediği için herhangi bir gizli tasarım veya teknolojik bilgi açığa çıkmadı. Bu plakalar, aslında litografi makinelerinin kalibrasyonu için kullanılan ve üzerinde gerçek çip tasarımları bulunmayan örneklerdi. Yani, bu plaka sadece test amaçlıydı ve bu nedenle herhangi bir değerli bilgi barındırmıyordu. Yine de, silikon plakalarının değerli olduğu ve üretim süreçlerinde kritik bir yere sahip olduğu düşünüldüğünde, çöp kutusunda bulunmuş olması şaşırtıcıydı.
Reddit kullanıcıları, bu durumu esprili bir şekilde yorumlayarak, buldukları bu plakanın değerini fark eden bazı kullanıcılar, plakayı kurtarma fikrini ortaya attılar. Bunun yanı sıra, bazı kullanıcılar bu buluntuyu çerçeveleyip duvara asmayı önererek durumu eğlenceli bir şekilde değerlendirdiler. Bu tür tepkiler, çip üretimi ve bu alandaki teknolojilerin nasıl dikkatle kontrol edildiğini gösterirken, aynı zamanda endüstrideki atık yönetimi ve kalite kontrol süreçlerinin önemini de vurgulamış oldu.
Bu olay, ayrıca çip üretimindeki hassasiyetin ve karmaşıklığın altını çiziyor. Yarı iletken endüstrisi, oldukça detaylı ve hassas bir üretim süreci gerektiriyor. Çipler, mikro düzeyde işlenen çok sayıda işlemden geçiyor ve her bir hata, yüksek maliyetlere yol açabiliyor. Bu nedenle, her bir test plakasının bile doğru bir şekilde yönetilmesi ve israfın önlenmesi oldukça önemlidir. Çip üretiminde ortaya çıkan bu tür atıklar, sadece üreticiler için değil, aynı zamanda çevre açısından da önemli bir konu olabilmektedir. Bu buluntu, aslında çip üretiminde atık yönetimi süreçlerinin ne kadar dikkatlice işlenmesi gerektiğini gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, bu olay sadece bir tesadüf olmanın ötesinde, çip üretiminde karşılaşılan zorlukları, kalite kontrolün önemini ve endüstriyel süreçlerin ne kadar karmaşık olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor. Ayrıca, bu tür olayların çevrimiçi platformlarda mizahi bir şekilde paylaşılması, teknoloji dünyasında ne denli dikkatli olunduğunu ve üretim süreçlerinin dikkatle izlendiğini de gösteriyor.
Baykar tarafından geliştirilen Bayraktar AKINCI Taarruzi İnsansız Hava Aracı (TİHA), ASELSAN tarafından üretilen MURAD AESA Radarı ile ilk test uçuşunu gerçekleştirdi. Bu önemli gelişme, hem Türk savunma sanayisi hem de Bayraktar AKINCI TİHA için stratejik bir adım olarak nitelendiriliyor. Uçuşu, Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar duyurdu ve ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol, test uçuşunu “Gökyüzünde oyun değiştirecek milli ikili” olarak tanımladı.
AKINCI, MURAD AESA radarıyla ilk uçuşunu gerçekleştirdi
Bayraktar AKINCI TİHA’nın ASELSAN MURAD AESA Radarı ile gerçekleştirdiği ilk uçuş, savunma sanayisinde bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün, bu başarıyı “savunma sanayiimizde çığır açan bir başarı” olarak nitelendirdi ve Baykar ile ASELSAN’ın mühendislerine, teknisyenlerine ve tüm katkı sağlayanlara teşekkür etti. Bu gelişme, İHA’ların sahada daha keskin gözlere ve üstün görev kabiliyetlerine sahip olmasını sağlayarak, savunma sanayisinde oyun değiştirici bir yetenek kazandıracak.
MURAD AESA Radarı, modern muharip uçakları ve insansız hava araçlarını donatmak için geliştirilen ileri seviye bir radar teknolojisi. Özellikle AESA (Aktif Elektronik Taramalı Anten Dizisi) mimarisiyle çevik elektronik hüzme yönlendirme yeteneği sunuyor. Bu radar, hem hava-hava hem de hava-yer angajmanlarını eşzamanlı olarak gerçekleştirebilen bir atış kontrol radar sistemi olarak büyük önem taşıyor. MURAD 100-A, görüş ötesi (BVR) füze güdüm yeteneği ile hava-hava angajman kabiliyeti sunarak, modern hava muharebelerinde stratejik avantaj sağlıyor.
MURAD AESA Radarı, hem muharip jet uçaklarına hem de İHA platformlarına entegre edilebiliyor. Bu esneklik, insansız hava araçlarının savaş alanındaki etkisini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda hem İHA’ların hem de geleneksel savaş uçaklarının operasyonel üstünlük sağlamada kritik bir rol oynamasına olanak tanıyor.
Fransız girişimi Constellation Technologies & Operations (CTO), 5G mmWave uydu internet hizmetini dünyaya sunmak için büyük bir adım atıyor. Şirket, Çok Alçak Dünya Yörüngesi (VLEO) uydu takımyıldızını kullanarak, karasal internet hızlarına yaklaşan internet hizmetini geniş alanlara sağlamayı hedefliyor. Haziran 2025’te gerçekleştirilecek fırlatma, bu yeni nesil internet bağlantısının başlangıcını simgeliyor ve 5G mmWave teknolojisini uzaydan dünyaya iletmek için ilk denemeyi yapacak.
Dünyanın ilk 5G mmWave uydu internet hizmeti start verecek
CTO’nun planladığı uydu ağı, 24 GHz ile 100 GHz arasındaki frekanslarda çalışacak olan 5G mmWave teknolojisini kullanacak. Bu teknoloji, özellikle kablosuz internetin çok daha hızlı hale gelmesini sağlayan yüksek frekanslı radyo dalgalarına dayanıyor. 5G’nin modern versiyonları 3.5 GHz bandını kullanarak kapasiteyi artırsa da, mmWave teknolojisi çok daha yüksek hızlar ve düşük gecikme süreleri sunmak için 24 GHz ila 100 GHz frekans aralıklarını hedefliyor. Ancak, daha yüksek frekanslar kullanıldığında, ağın daha geniş alanlara yayılması ve bağlantı kalitesinin yüksek olması sağlanabilir.
Uydu operatörlerinin genellikle 26,5 GHz ile 40 GHz arasındaki Ka ve Ku frekans bantlarına güvenmesine rağmen, bu bantlarda yoğunlaşma yaşanıyor. SpaceX ve Amazon gibi büyük oyuncuların, büyük uydu takımyıldızlarıyla pazara girmesi, bu frekansların hızla dolmasına yol açtı. CTO, bu sorunları aşmak amacıyla, 5G mmWave spektrumunu doğrudan uydulardan kullanmayı planlıyor. Ayrıca, bu hedefe ulaşmak için 1.500 uyduya ihtiyaç duyulacağı belirtiliyor.
CTO’nun oluşturmayı planladığı paylaşımlı uydu ağı, birkaç telekom operatörünün aynı altyapıyı kullanmasına olanak tanıyacak. Bu sayede, yeni büyük uydu ağları kurmaya gerek kalmadan, telekom operatörleri CTO’nun paylaşılan uydu altyapısını kullanarak internet hizmetlerini uzak bölgelere genişletebilecek. Bu teknoloji, farklı operatörlere rekabet etme fırsatı sunarak, daha büyük uydu ağları kurmanın önünü açıyor.
Bu proje, yalnızca yer tabanlı internet altyapılarının ötesine geçmekle kalmayıp, aynı zamanda uzak ve ulaşılması zor bölgelere de yüksek hızlı internet sunma potansiyeline sahip. CTO’nun paylaşımlı uydu ağı, telekom operatörlerine kendi uydu takımyıldızlarını kurmak yerine mevcut uydu altyapısından faydalanma fırsatı sunacak ve bu da internetin küresel ölçekte daha erişilebilir hale gelmesini sağlayacak.
San Francisco merkezli yapay zeka girişimi Mercor, son yatırım turunda 2 milyar dolar değerlemeye ulaşarak, 100 milyon dolar yatırım aldı. Bu yatırım, girişimin yükselen potansiyelini ve iş modelinin başarısını bir kez daha kanıtlar nitelikte. Mercor, işe alım süreçlerine yapay zekayı entegre ederek, iş dünyasında büyük bir değişim yaratmayı hedefliyor. Kurucusu 21 yaşındaki Brendan Foody tarafından 2023 yılında kurulan Mercor, henüz genç bir girişim olmasına rağmen hızlı bir şekilde sektörde dikkat çekti.
Yapay zeka girişimi Mercor, 2 milyar dolar değerlemeye ulaşmayı başardı
Mercor, geçtiğimiz yıl Eylül ayında, melek yatırımcılar arasında tanınan önemli isimlerin yer aldığı bir yatırım turu gerçekleştirmişti. Peter Thiel, Jack Dorsey ve Larry Summers gibi teknoloji dünyasının önde gelen isimleri bu turda yer almış, şirket 250 milyon dolar değerleme üzerinden yatırım almıştı. Bu tura katılan yatırımcılar, Mercor’un geleceğine olan güvenlerini dile getirerek, girişimi destekleme kararı almışlardı. Ancak Mercor’un son yatırım turu, çok daha büyük bir başarıyı simgeliyor. Felicis’in liderlik ettiği yeni yatırım turu ile birlikte şirket, 2 milyar dolar değerlemeye ulaştı ve toplamda 100 milyon dolar yatırım aldı. Bu turda General Catalyst, DST Global, Benchmark ve Menlo Ventures gibi büyük yatırımcılar da yer aldı. Bu büyük yatırımcılar, Mercor’un gelecekteki büyüme potansiyeline olan güvenlerini gösteriyor.
Mercor’un bu kadar hızlı bir şekilde yüksek bir değerlemeye ulaşmasının ardında, girişimin kârlı operasyonları yatıyor. Brendan Foody, Bloomberg’e verdiği demeçte, Mercor’un aylık net gelirinin 1 milyon dolar olduğunu ve toplamda 7 milyon dolar gelir elde ettiklerini belirtti. Bu rakam, Mercor’un iş modelinin ne kadar etkili olduğunu ve hızlı bir şekilde büyüme potansiyeline sahip olduğunu ortaya koyuyor. Foody, gelirlerinin hızla artarak, ekibin büyümesine olanak sağlayacak bir noktaya geleceğini ve bu artışın daha fazla yatırım almasını hızlandıracağını dile getirdi. Şirket, yalnızca iş modelinin değil, aynı zamanda liderlik ekibinin de başarılı yönetimiyle bu hızlı büyümeyi sürdürüyor.
Mercor’un kurucusu Brendan Foody, aynı zamanda Peter Thiel tarafından kurulan ve genç girişimcilere üniversiteyi bırakmaları şartıyla maddi destek sağlayan Thiel Fellowship’in geçen yılki kazananlarından biriydi. Bu program, birçok başarılı girişimciyi yetiştirmiş ve bu girişimcilerin büyük başarılara imza atmalarına yardımcı olmuştur. Foody, yeni yatırım sayesinde 75 kişilik mevcut ekibini yıl sonuna kadar 100’ün üzerine çıkarmayı hedeflediklerini açıkladı. Bu ekip büyümesi, Mercor’un hızla gelişen iş modelinin daha da güçlenmesini sağlayacak ve şirketin sektördeki etkisini artıracak.
Mercor’un büyüme planları, sadece iş gücünü artırmakla sınırlı kalmayacak. Yatırım sayesinde, şirketin yapay zeka çözümlerinin daha geniş bir kitleye ulaşması ve küresel pazarda daha hızlı bir şekilde yayılması bekleniyor. Bu hızlı büyüme, şirketin ürünlerini daha fazla sektöre entegre etmesine olanak tanıyacak ve sonuç olarak, Mercor’un daha fazla müşteriye hitap etmesini sağlayacak. Bu tür yatırımlar, Mercor gibi genç bir girişimin hızla olgunlaşmasını ve büyük ölçekli bir oyuncuya dönüşmesini mümkün kılıyor.
Mercor’un başarısı, sadece finansal büyüme değil, aynı zamanda teknoloji dünyasında yaptığı yeniliklerle de dikkat çekiyor. Yapay zeka destekli işe alım süreçlerini daha verimli ve etkili hale getirmeyi amaçlayan şirket, bu alandaki büyük bir boşluğu dolduruyor. Mercor’un sunduğu çözümler, şirketlerin daha doğru ve verimli işe alım kararları almasına olanak tanırken, aynı zamanda iş gücü piyasasında daha şeffaf ve adil bir ortamın oluşmasına katkı sağlıyor. Bu tür yenilikler, Mercor’un sektördeki uzun vadeli başarısını garanti altına alabilir.
ABD merkezli elektrikli araç şarj çözümleri sağlayıcısı Splitvolt, Vestel Ventures’tan yatırım aldı. Bu yatırım, finansal detaylar kamuoyu ile paylaşılmasa da Splitvolt’un, elektrikli araç sahiplerine evlerinde uygun maliyetli şarj düzeneği kurma imkanı sunduğu biliniyor. Şirket, kullanıcıların aynı anda iki aracı şarj etmelerine olanak tanıyan Splitvolt Splitter Switch cihazı ile dikkat çekiyor. Bu cihaz, mevcut çamaşır kurutma makinelerinin soketini elektrikli araç şarj cihazlarına bağlayarak yeni bir 220V-240V devresi kurmaya gerek kalmadan şarj işlemi yapabilmelerini sağlıyor.
Splitvolt Inc. kurucusu ve CEO’su Daniel Liddle, Vestel Mobilite ve Vestel Ventures ile bu stratejik ticari ve yatırım ortaklığını kurmaktan büyük mutluluk duyduklarını belirtti. Liddle, Vestel’in Avrupa ve ötesindeki küresel başarısının ortada olduğunu ve bu ortaklığın her iki taraf için de teknoloji sinerjisi sağlamaya ve yeni pazarlara açılma fırsatları yaratmaya olanak tanıyacağını vurguladı.
Zorlu Holding Teknoloji ve İş Geliştirme Grubu Başkanı Burak Aydın, Vestel’in elektrikli araç ekosistemi ve mobilite alanındaki gücünü artırmak amacıyla ABD merkezli Splitvolt’a yatırım yaptıklarını söyledi.
Bu yatırımla Splitvolt’un satış hacminin ve erişiminin daha da genişletilmesi hedefleniyor. Vestel Mobilite Genel Müdürü Ender Yüksel ise bu yatırımla birlikte Vestel Mobilite’nin ABD pazarındaki varlığını güçlendireceklerini ve Splitvolt ile iş birliğinin Amerikan pazarına daha hızlı ve etkili bir şekilde ulaşmalarını sağlayacağını ifade etti.
Estonya merkezli yerli girişim Pointship, dijital varlık yönetimi ve oyun içi varlık ticareti alanında sunduğu yenilikçi çözümlerle dikkat çekiyor. Son olarak 1.9 milyon dolar yatırım alan Pointship, kullanıcıların dijital varlık sahipliği ticaretinde karşılaştığı güvenlik açıkları, değer kaybı ve verimsizlik gibi temel sorunlara çözüm odaklı bir yaklaşım getiriyor. Girişim, dijital varlıkların daha güvenli, şeffaf ve kullanıcı dostu bir ekosistemde yönetilmesini sağlayarak, bu varlıkların değerini korumayı ve kullanıcıların kazançlarını artırmayı amaçlıyor.
Varlık yönetim platformu Pointship, 1.9 milyon dolar yatırım alıyor
Pointship’in sunduğu platformlardan biri olan “Pointship”, seyahat sektöründeki kullanılmayan sadakat ödüllerinin değerlendirilmesini sağlarken, “Gameship” adı verilen diğer platform ise oyun içi varlıkların güvenli bir şekilde ticaretini yapabileceği bir pazaryeri oluşturuyor. 2021 yılında kurulan girişim, şu anda 11 kişilik bir ekibe ve 100 bin kişilik bir kullanıcı topluluğuna sahip.
Yatırım sayesinde Pointship, global pazarda büyümeyi hedefliyor. Özellikle Avrupa’daki genişleme stratejisini desteklemek, platformunun teknolojik altyapısını güçlendirmek ve kullanıcı deneyimini iyileştirmek için çalışacak. Pointship’in kurucu ortağı ve CEO’su Merter Ünsal, yeni yatırımla birlikte ekibi genişletmeyi, platformu daha da güçlendirmeyi ve uluslararası pazarda hızla büyümeyi amaçladıklarını belirtti.
Seyahat ve oyun sektörlerinde dijital varlık yönetimini dönüştürme hedefi doğrultusunda çalışmalarına devam edeceklerini vurgulayan Ünsal, bu yeni adımla birlikte hem yerel hem de küresel düzeyde önemli bir etki yaratmayı planladıklarını ifade etti.
Flow48, gelir bazlı finansman hizmetleri sunarak işletmelerin büyümesini hızlandıran bir girişim olarak, 212’nin katılımıyla gerçekleştirdiği Seri A turunda 69 milyon dolar yatırım aldı. Breega VC’nin liderlik ettiği tura, Speedinvest, Daphni, Endeavor Catalyst, Evolution Ventures ve +VC gibi yatırımcılar da eşlik etti. Flow48’in önceki yatırım turu ise 2023’te 25 milyon dolar yatırım ile tamamlanmıştı. Bu turda, 212’nin yanı sıra Speedinvest, Endeavor Catalyst ve diğer yatırımcılar yer almıştı.
Flow48, Seri A turunda 69 milyon dolar yatırım almayı başardı
Idriss Al Rifai tarafından kurulan Flow48, özellikle Orta Doğu ve Güney Afrika pazarlarında faaliyet gösteriyor ve küçük ile orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) büyümesine destek oluyor. Flow48, bu işletmelere gelecekteki gelirlerini esnek koşullarla peşin sermayeye dönüştürme imkânı sunuyor.
Flow48, Seri A turunda 69 milyon dolar yatırım almayı başardı.
Ayrıca, gelir bazlı finansman dışında alternatif veriler ve gelişmiş risk analiz araçları kullanarak, fatura indirimi gibi ek avantajlar da sağlıyor.
Şirketin BAE ve Güney Afrika’da güçlü bir varlığı bulunuyor ve yeni yatırım sayesinde Suudi Arabistan pazarına açılmayı hedefliyor. Bu genişleme, Flow48’in bölgedeki en büyük KOBİ pazarına ulaşmasını sağlayacak. 212 Managing Director’ı Numan Numan, Flow48’in bu yeni yatırımla başladığı 2025 yılına dair yaptığı açıklamada, yıl boyunca portföy girişimlerinin daha fazla yatırım turu kapamasını beklediklerini belirtti. Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
BYD, elektrikli otomobil pazarındaki hızlı yükselişini sürdürerek, küresel pazarda dikkatleri üzerine çekiyor. 2025 yılının ilk iki ayında, toplamda 322.846 araç satan şirket, Ocak ayına göre satışlarını %8,9 oranında artırdı. Ancak, en dikkat çekici gelişme, şirketin ihracatındaki devasa artış oldu. 2025 yılının Şubat ayında, yurt dışına 67.025 araç gönderen BYD, bu alanda geçen yılın aynı dönemine kıyasla tam %187,8’lik bir artış kaydetti. Ocak ve Şubat aylarında toplamda 133.361 araç ihraç ederek yıllık bazda %124’lük bir büyüme elde etti.
BYD, elektrikli araç satış rakamlarıyla göz doldurdu
Bu rekor satış rakamları, BYD’nin küresel pazardaki etkisini her geçen gün artırdığına işaret ediyor ve şirketin kısa süre içinde elektrikli araç pazarının lideri olabileceğini gösteriyor.
BYD’nin küresel büyümesindeki önemli bir etken, Avrupa pazarında sunduğu yeni modeller. Özellikle Atto 2 modeli, markanın bu pazardaki başarısına önemli katkı sağlıyor. Atto 2, kompakt bir elektrikli crossover olarak, rakiplerine kıyasla daha uygun maliyetli bir alternatif sunarak büyük bir ilgi görüyor. Blade batarya teknolojisi ve e-Platform 3.0 altyapısıyla üretilen bu model, gelişmiş sürücü destek sistemleri, panoramik sunroof, 8,8 inçlik sürücü ekranı ve Apple CarPlay ile Android Auto desteği gibi modern özelliklere sahip. Bu özellikler, Atto 2’yi segment liderlerinden biri olan Volvo EX30 gibi araçlarla doğrudan rekabete sokuyor.
BYD’nin uluslararası pazarlardaki agresif genişleme stratejisi, şirketin büyüme hızını daha da ivmelendiriyor. Avrupa’daki başarılarının yanı sıra, diğer global pazarlarda da etkili bir şekilde yer almak için yenilikçi teknolojiler ve stratejik hamleler gerçekleştiriyor. Bu durum, rakiplerini ciddi şekilde zorlayan ve küresel elektrikli araç pazarında liderlik için güçlü bir aday olan BYD’yi daha da güçlendiriyor.
Yerli mobil oyun stüdyosu Surpass Games, 2025 yılının Ocak ayında Ensar Kelez tarafından kuruldu ve hybrid-casual oyun alanında yenilikçi projeler geliştirmeye odaklandı. Surpass Games, geçtiğimiz günlerde tohum öncesi yatırım turunda Laton Ventures’tan 1.5 milyon dolar değerinde bir yatırım aldı. Bu yatırım, Surpass Games’in ekibini hızla büyütmeyi, oyun geliştirme süreçlerini hızlandırmayı ve iş planındaki projeleri hayata geçirmeyi amaçlıyor. Girişim, yatırımın ardından oyun geliştirme sürecine ivme katmayı ve hybrid-casual pazarında lider olmayı hedefliyor.
Yerli oyun stüdyosu Surpass Games, 1.5 milyon dolar yatırım alıyor
Ensar Kelez, Surpass Games’in kurucusu ve CEO’su olarak, yatırımın önemine dikkat çekerek, bu fon ile ekiplerini genişletmeyi ve yeni oyun projelerini hızla hayata geçirmeyi planladıklarını belirtti. Ayrıca, şirketlerinin oyunları her açıdan optimize ederek, daha kaliteli ve yenilikçi deneyimler sunmayı amaçladığını vurguladı. Kelez, hybrid-casual pazarında lider olma yolunda hızla ilerlemek için oyunlarını daha fazla geliştireceklerini ve oyunculara unutulmaz deneyimler yaşatmayı hedeflediklerini ifade etti. Bu süreçte Laton Ventures’ın verdiği desteğin, Surpass Games için önemli bir fırsat olduğunu ve bu yatırımın şirketlerinin geleceğini şekillendireceğini söyledi.
Laton Ventures Kurucu Ortağı Görkem Türk, Surpass Games’in kurucusu Ensar Kelez’in, önceki projelerdeki başarıları ve tecrübesine dayanarak oldukça güçlü bir ekip kurduğunu belirtti. Türk, Surpass Games’in kısa sürede sektörün öncü şirketlerinden biri haline geldiğini ve bu tür başarılı ekiplerin desteklenmesi gerektiğini vurguladı. Laton Ventures olarak, oyun sektöründeki yenilikçi girişimlere yatırım yapmayı sürdürdüklerini ve Surpass gibi potansiyeli yüksek ekipleri desteklemeye devam edeceklerini söyledi.
Surpass Games’in yatırımla birlikte hedeflediği ana noktalar arasında, oyun geliştirme süreçlerini daha verimli hale getirmek, oyuncu deneyimini daha kaliteli ve etkili bir şekilde optimize etmek yer alıyor. Girişim, yenilikçi oyun fikirlerini hayata geçirerek, sektördeki en hızlı büyüyen ve lider konumda olan şirketlerden biri olmayı amaçlıyor. Hybrid-casual oyunların giderek daha popüler hale geldiği bu dönemde, Surpass Games, bu alandaki tecrübesi ve güçlü vizyonu ile sektörde önemli bir oyuncu olma yolunda ilerliyor.
Teknoloji odaklı yatırımlarıyla tanınan ABD merkezli risk sermayesi şirketi Andreessen Horowitz (a16z), eski Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Patrick McHenry’i kıdemli danışman olarak bünyesine kattı. Kuzey Karolina’nın 10. Kongre Bölgesi’ni 20 yıl boyunca temsil eden McHenry, özellikle finans ve bankacılık düzenlemeleri konusunda önemli roller üstlenmiş bir isim olarak biliniyor.
ABD merkezli VC a16z, eski kongre üyesini danışman olarak işe aldı
Ocak ayında siyaseti bırakarak yeniden aday olmayacağını açıklayan McHenry, şimdi özel sektöre geçiş yaparak teknoloji dünyasında politika ile girişimciliği birleştiren bir rol üstlenmeye hazırlanıyor.
Yeni göreviyle ilgili olarak X hesabından bir paylaşım yapan McHenry, a16z’ye katılmaktan duyduğu heyecanı dile getirerek, teknolojinin ekonomik büyümenin geleceği olduğunu ve girişimcilerin inovasyon yapabilmeleri için politika dünyasında yollarını bulmalarına yardımcı olmayı hedeflediğini belirtti. McHenry, Washington’daki uzun yıllara dayanan tecrübesiyle, teknoloji girişimlerinin düzenleyici çerçevede daha sağlam bir yer edinmesine ve politika yapıcılarla daha güçlü bağlar kurmasına destek olmayı amaçlıyor.
2009 yılında Marc Andreessen ve Ben Horowitz tarafından kurulan a16z, erken aşama teknoloji şirketlerine yaptığı yatırımlarla dikkat çekiyor. Fintech, yapay zeka, biyoteknoloji, blok zinciri, oyun ve bulut bilişim gibi birçok sektörde aktif olan VC, büyük kazançlar elde ettiği yatırımlarıyla Silikon Vadisi’nin en etkili yatırım firmalarından biri haline geldi. Portföyünde Facebook (Meta), Twitter (X), Airbnb, Coinbase, Stripe ve OpenAI gibi dev şirketleri bulunduran firma, aynı zamanda ABD merkezli ve Türk kuruculara sahip Upstash ve fal gibi girişimlere de yatırım yaparak küresel ölçekte genişlemeye devam ediyor. McHenry’nin şirkete katılmasıyla birlikte, a16z’nin teknoloji şirketlerinin düzenleyici engelleri aşmasına daha fazla odaklanması ve kamu politikalarıyla olan ilişkilerini güçlendirmesi bekleniyor.
Renault, Rusya pazarından çekildikten sonra geri dönmek için önemli bir mali yükümlülükle karşı karşıya kalabilir. Fransız otomobil devi, 2022 yılında Rusya’daki faaliyetlerini durdurarak, AvtoVAZ’daki %68 hissesini sembolik bir rakamla, yani 1 Ruble karşılığında Rusya Otomotiv ve Motor Araştırmaları Enstitüsü’ne (NAMI) devretmişti. Ancak, Renault bu hisseleri geri alma hakkına sahip olup, 6 yıl içerisinde bu fırsatı değerlendirme hakkına sahip olacak. Eğer Renault, AvtoVAZ’daki hisselerini geri almak isterse, 112,5 milyar ruble yani yaklaşık 1,3 milyar dolar ödeme yapmak zorunda kalacak.
Renault, Rusya’ya geri dönmek için 1,3 milyar dolar ödemek zorunda kalacak
AvtoVAZ CEO’su Maxim Sokolov, Renault’un Rusya’dan çekilmesinden sonra, NAMI’nin AvtoVAZ’a büyük miktarda yatırım yaptığını belirtiyor. Sokolov’un açıklamalarına göre, 2023’te 27,5 milyar ruble (311 milyon dolar) ve 2024’te ise 40 milyar ruble (453 milyon dolar) yatırım yapılmış ve 2025’te de 45 milyar ruble (510 milyon dolar) daha yatırım yapılması planlanıyor.
Bu yatırımlar, Renault’un AvtoVAZ’dan ayrılmadan önce yıllık yaklaşık 20-22 milyar ruble (226-249 milyon dolar) yatırım yaptığı miktarları aşmaktadır. Bu nedenle, Sokolov, Renault’un geri dönmek isterse bu yatırımları da karşılaması gerektiğini düşünüyor.
Renault, Rusya’dan ayrıldığında, AvtoVAZ birlikteliği sayesinde ülkedeki otomobil pazarının yaklaşık %30’unu kontrol ediyordu. Bu, Renault için önemli bir pazar payıydı ve gelecekte, Rusya’ya geri dönme planları yapılması durumunda, yeniden büyük bir fırsat sunabilir. Ancak, şu an için Renault’un Rusya’ya dönüş konusunda kısa vadede bir değişiklik öngörmediği belirtiliyor.
Katı hal batarya teknolojisi, elektrikli araçların geleceği için devrim niteliği taşıyan bir gelişme olarak büyük beklentilere yol açtı. Ancak bu teknoloji, henüz tam anlamıyla olgunlaşmış değil ve otomotiv devleri arasındaki rekabet de hızla artıyor. Hyundai ve Kia, katı hal bataryalarını ticarileştirme konusunda oldukça temkinli bir yaklaşım benimsemiş durumda. Hyundai Motor Group’un küresel üretim planlama şefi Spencer Cho, katı hal bataryalarının beklenenden çok daha karmaşık olduğunu belirterek, bu teknolojiyi 2030 yılına kadar ticarileştirmenin pek mümkün görünmediğini ifade etti. Bu süreçte, Hyundai ve Kia’nın mevcut batarya teknolojilerini geliştirmeye odaklanarak, lityum demir fosfat (LFP) ve lityum nikel mangan kobalt (NMC) bataryalarına yatırım yapmayı sürdürecekleri belirtiliyor.
Hyundai ve Kia, katı hal batarya teknolojisinde geri kalmış olabilir
Diğer taraftan, bazı rakip üreticiler katı hal bataryalarının ticari üretimine daha erken başlamak için çalışmalarını hızlandırmış durumda. Mercedes-Benz, Factorial Energy ile birlikte geliştirdiği yeni nesil katı hal bataryalarıyla donatılmış ilk elektrikli aracını test etmeye başladı. Şirket, bu bataryaların menzili %80 oranında artırarak, yaklaşık 1.000 kilometrelik bir sürüş mesafesi sunacağını duyurdu. Volkswagen ve Stellantis gibi diğer otomotiv devleri de katı hal batarya teknolojisine büyük yatırımlar yapmayı planlıyor. Stellantis, 2026 yılında Dodge Charger modellerini katı hal bataryalarla piyasaya sürmeyi hedefliyor.
Toyota, Honda ve Nissan gibi Japon üreticiler de bu alanda ciddi yatırımlar yaparak, 2027-2028 yılları arasında ticari üretime başlamayı planlıyor. Toyota, batarya üretiminde kullanılacak lityum sülfür tedarikini güvence altına almak için Japon petrol şirketi Idemitsu ile iş birliği yapıyor. Ayrıca, Çinli devler BYD ve CATL de bu alanda hızla ilerliyor. BYD’nin CTO’su Sun Huajun, 2027’de ilk katı hal bataryalı aracını piyasaya süreceklerini, ancak bu teknolojinin yaygınlaşmasının 2030’u bulacağını ifade etti.
Katı hal bataryaları, elektrikli araçlarda menzil, güvenlik ve şarj süresi gibi kritik konularda büyük avantajlar sağlayabilir. Ancak, teknolojinin tam anlamıyla yaygınlaşması için otomotiv sektörü birkaç yıl daha beklemek zorunda kalacak gibi görünüyor. Bu süreçte, Hyundai ve Kia’nın bu alanda geri kalmış olmaları, rakiplerinin hızla bu teknolojiyi kullanıma sunma çabalarıyla daha belirgin hale gelebilir.