Son gelişmeler, Apple yönetiminin bu strateji kapsamında Brezilya’daki üretim kapasitesini artırmaya başladığını gösteriyor.
Brezilya’da üretilen iPhone 16e modelleri, piyasaya sunulduğu ilk günden itibaren yerel fabrikalarda montajlanıyor. Daha önceki modellerde Apple, yeni bir cihazı Brezilya’da üretmeden önce birkaç ay bekliyordu. Ancak bu yaklaşım, iPhone 16e ile birlikte değişti.
Kullanıcılar, cihaz kutularında “Brezilya’da montajlandı” ibaresini görmeye başladı. Apple’ın resmi Brezilya mağazasında satılan ürünlerin model numaralarının sonunda yer alan “BR/A” kodu da bu bilgiyi doğruluyor. Diğer yandan “BE/A” kodlu ürünler, ithal cihazları temsil ediyor.
Apple, yerel üretimle vergi avantajı elde ediyor
Brezilya’nın telekom düzenleyici kurumu Anatel tarafından yayımlanan belgelerde, iPhone 16e’nin Brezilya, Çin ve Hindistan’da üretildiği doğrulandı. Brezilya’da bir iPhone 16e’nin satış fiyatı yaklaşık 890 dolar seviyesinde başlasa da, yerel üretim kaynaklı vergi muafiyetleri sayesinde bazı perakendecilerde 670 dolara kadar düşmüş durumda.
Bu da, Apple’ın yerel montajla yalnızca ABD’ye ihracat değil, aynı zamanda Brezilya iç pazarında da rekabetçi fiyatlar sunmasına imkân tanıyor. Cihazın ABD’deki başlangıç fiyatı ise 600 dolar.
Apple’ın üretim ortağı Foxconn ile birlikte Brezilya’daki tesislerin kapasitesini artırmayı planladığı bildiriliyor. ABD yönetimi, Çin’den ithal edilen ürünlere uyguladığı gümrük vergilerinde bazı istisnalara gitmiş olsa da, Beyaz Saray tarafından yayımlanan son bir belge, Çin’e yönelik tarifelerin %245’e kadar çıkabileceğini gösteriyor. Buna karşılık Brezilya’dan yapılan ithalata yalnızca %10 oranında vergi uygulanıyor. Bu nedenle Apple, Çin yerine Brezilya’dan ithalat yapmanın daha avantajlı olduğunu düşünüyor.
Tarifelerin yürürlüğe girmesinden hemen önce Apple’ın, Hindistan ve Çin’den ABD’ye çok sayıda ürün taşıyan kargo uçuşları düzenlediği de gelen bilgiler arasında. Bu hamleler, şirketin üretim zincirinde nasıl hızlı ve esnek kararlar alabildiğinin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.
“Daha İyi Bir Dünya İçin Çözüm Üretiriz” şirket amacı ile Türkiye dışındaki operasyonları Kafkasya ve Orta Asya’da bulunan Türkiye merkezli Borusan Cat, 1 Nisan 2025 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, Türkiye Genel Müdürü görevine Uğur Tarık Gül’ün atamasını gerçekleştirdi.
Borusan Cat ailesine 1995 yılında İzmir Bölge Satış Temsilcisi olarak katılan Uğur Tarık Gül, Ülke Satış Müdürlüğü, Satış ve Pazarlama Müdürlüğü ve GCI (Genel İnşaat) Ürün Grubu Müdürlüğü gibi üst düzey pozisyonlarda görev aldı. Ülke ve global organizasyonda farklı endüstri ve coğrafyalarda edindiği deneyimle Borusan Cat’in dönüşüm sürecine ve inşaat endüstrisinin gelişimine katkı sağladı. Son olarak, Türkiye İnşaat Endüstrisi Ürün Lideri olarak inşaat sektöründeki dönüşüme odaklandı ve şirketin Türkiye segmentasyonu ile Retail (Perakende) stratejilerinin şekillendirilmesinde önemli rol oynadı.
Uğur Gül, şirketin orta ve uzun vadeli planlarını kapsayan sürecin devamlılığı ve şirketin dönüşümünde etkili olacak gelecek vizyonunun uygulanması ile büyüme hedeflerinin gerçekleşmesinden sorumlu olacak.
2022-2025 yılları arasında Borusan Cat Türkiye Genel Müdürü olarak görev yapan Özer Şahin, Borusan Cat’te kariyerine Global İnşaat Endüstrisi Büyüme (Growth) Lideri olarak devam edecek. Borusan Cat Türkiye Genel Müdürü olarak üstlendiği son görevinde, değişen pazar dinamikleri ve zorlu ekonomik koşullara rağmen başarılı işlere imza atmıştır ve şirketimizin dönüşüm yolculuğunda önemli rol oynamıştır. Şahin yeni görevinde, İş Makinası Ana Ürün ve Müşteri Destek stratejilerinden sorumlu olarak Borusan Cat’in temsilcisi olduğu Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya’dan sorumlu olarak çalışacaktır.
Kentsel trafik sıkışıklığı, işe gidip gelme sürelerinden karbon emisyonlarına ve tedarik zinciri güvenilirliğine kadar her şeyi etkileyen maliyetli ve kalıcı bir sorun. Şehirler büyüdükçe ve ulaşım ağları artan talep altında zorlandıkça, karmaşıklık artar ve trafik akışını yönetmek için kullanılan geleneksel araçlar sınırlarına ulaşıyor. Bu sorunu çözmek için Melbourne Üniversitesi ve Ford Motor Company’den araştırmacılar kuantum hesaplamaya yöneldi. Kuantum bilgisayar trafik sorunlarına yenilikçi çözümler getirebilir.
Kuantum bilgisayar trafik sıkışıklığı problemlerine çare olacak mı?
arXiv’de yayınlanan yeni araştırmaları, hibrit kuantum-klasik yaklaşımın, günümüzün gürültülü ve sınırlı kuantum donanımlarını kullanarak bile şehir ortamlarında trafik hareketini optimize etmeye nasıl yardımcı olabileceğini araştırıyor. Kuantum bilgisayar trafik yönetiminde büyük umut vadediyor.
Çalışmanın merkezinde, karmaşık optimizasyon problemlerini çözmek için bir kuantum yöntemi olan Kuantum Yaklaşık Optimizasyon Algoritması (Quantum Approximate Optimization Algorithm) yer alıyor. Ekip, kentsel trafik akışını bir MaxCut problemi olarak modelleyerek tıkanıklığı etkili bir şekilde matematiksel bir zorluğa dönüştürdü: Araçlara aşırı kalabalık ve çatışma noktalarından kaçınacak şekilde rotalar nasıl atanır?
Bunu mevcut gürültülü orta ölçekli kuantum aygıtlarında uygulanabilir kılmak için araştırmacılar, alan-özgü başlatma tekniklerini tanıttı. Bu teknikler, algoritmaya trafik örüntülerinden bilgi alan daha akıllı bir başlangıç noktası vererek sistemin daha az kuantum işlemiyle daha iyi çözümlere ulaşmasını sağladı. Ayrıca, günümüzün kuantum işlemcileri için bilinen bir zorluk olan uzun menzilli iki kübit etkileşimlerinden kaçınan gürültüye dayanıklı bir QAOA çeşidi geliştirdiler. Bu versiyon bazı eniyilikten ödün verse de, IBM Quantum donanımında daha sağlam olduğu ve gerçek cihazların bağlantı kısıtlamalarına daha uygun olduğu kanıtlandı. Bu, kuantum bilgisayar trafik çözümlerinde önemli bir ilerleme oldu.
Hibrit sistem, standart QAOA devrelerinden daha iyi performans gösterdiği ve rota verimliliğinde iyileştirmeler gösterdiği simüle edilmiş 3×3 Manhattan tarzı bir trafik şebekesinde test edildi. Klasik bir trafik simülatörünü bir kuantum iyileştiriciyle entegre ederek, çalışma gerçek zamanlı trafik kontrolü, akıllı mobilite ve lojistik planlamada gelecekteki uygulamalara işaret ediyor.
Kuantum bilgisayar trafik akışını düzene sokarak kentiçi ulaşımı daha verimli hale getirebilir. Kuantum bilişim için bu, anlamlı iş kullanım örneklerinin beklenenden daha erken ortaya çıkabileceğinin bir başka işareti. Bu sayede, tam hata toleranslı sistemleri beklemeden gerçek dünya zorluklarının üstesinden gelinebilecek, dikkatlice tasarlanmış hibrit çözümler kullanılabiliyor.
Microsoft araştırmacıları, şimdiye kadarki en büyük ölçekli 1-bit yapay zeka modelini geliştirdi. Bu modelin adı BitNet b1.58 2B4T. Açık kaynaklı ve MIT lisansı altında yayınlandı. Üstelik bu model, GPU’ya gerek duymadan Apple M2 işlemcili cihazlarda bile çalışabiliyor.
BitNet modelleri, hafif donanımlar için özel olarak tasarlanıyor. Bu modeller, klasik yapay zeka modelleri gibi büyük ve ağır değil. Tersine, ağırlıklı değerleri yalnızca -1, 0 ve 1 olacak şekilde sadeleştiriliyor. Bu da hem bellek tüketimini azaltıyor, hem de hesaplama hızını artırıyor.
33 milyon kitaba eşdeğer veri seti
Microsoft’un duyurduğu yeni yapay zeka modeli tam 2 milyar parametreye sahip. Bu parametreler, modelin iç yapısını tanımlayan temel unsurlar. BitNet b1.58 2B4T, 4 trilyon token ile eğitildi. Bu veri miktarı, yaklaşık 33 milyon kitaba eşdeğer.
Araştırma sonuçlarına göre BitNet, performans açısından da öne çıkıyor. Meta’nın Llama 3.2 1B, Google’ın Gemma 3 1B ve Alibaba’nın Qwen 2.5 1.5B modellerinden daha başarılı sonuçlar verdi. Bu testler arasında GSM8K (ilkokul düzeyinde matematik soruları) ve PIQA (fiziksel mantık testleri) bulunuyor.
Ancak bu kadarla bitmiyor. Microsoft yapay zeka modeli BitNet, rakip modellerle karşılaştırıldığında iki kat daha hızlı çalışıyor. Üstelik aynı işleri çok daha az bellek kullanarak yapıyor.
Ama bazı kısıtlamalar da var. BitNet’in yüksek verimliliğe ulaşabilmesi için bitnet.cpp adlı özel bir framework gerekiyor. Bu framework, şu an sadece belirli CPU’larla uyumlu. GPU desteği bulunmuyor, ki bu da yaygın kullanım için bir engel oluşturabilir.
Sonuç olarak, BitNet modelleri az kaynak tüketen cihazlar için umut vadediyor. Ancak donanım uyumluluğu hâlâ önemli bir sorun. Yine de bu gelişme, yapay zekanın daha erişilebilir hale gelmesinde büyük bir adım olarak kabul ediliyor.
Hugging Face, Pollen Robotics’i satın aldıktan sonra açık kaynaklı robotlar satmayı planlıyor. Şirket, dokuz yıldır açık kaynaklı robotlar ve donanımlar geliştiren Pollen Robotics şirketini satın aldığını duyurdu.
Hugging Face’in kurucu ortağı ve baş bilim insanı Thomas Wolf, duyuruda şirketin robotik alanının “yapay zeka tarafından açılacak yeni sınır” olabileceğine inandığını ve bunun “açık, uygun fiyatlı ve özel” olması gerektiğini söyledi.
Hugging Face insansı robot satışı için harekete geçti
Wolf: “Vizyonumuz amatörlerden girişimcilere kadar toplumdaki herkesin, kapalı, uzaktan kumandalı donanımlar yerine açık çözümlerden başlayarak robot asistanları veya oyunları inşa edebileceği veya kullanabileceği bir gelecek” dedi. Pollen’in kurucu ortağı Matthew Lapeyre, Pollen Robotics’in temelinde açık kaynak olduğunu ve “robotların yaşamlarımızda derin bir rol oynayacağına ve yapay zeka ile fiziksel dünya arasında bir arayüz görevi göreceğine olan inancımızdan” güç aldığını söyledi.
Hugging Face, ortak bir hedefi paylaştığımız için büyümemiz için doğal bir yuvadır: Yapay zekayı ve robotiği herkesin eline vermek” dedi. Satın almanın ardından Hugging Face, Reachy 2 insansı robotunun piyasaya sürüldüğünü duyurdu. Araştırma ve eğitim için tasarlanan insansı robot, “son teknoloji AI etkileşimi ve teleoperasyon” için gelişmiş görüş, ses ve aktüatör sistemleri kullanıyor.
Reachy 2 insansısı halihazırda Cornell ve Carnegie Mellon gibi laboratuvarlarda kullanılıyor. Açık kaynaklı ve fiyatı 70.000 dolar. Nisan ayrıca Hugging Face’in gerçek dünya robotik LeRobot kütüphanesi için son teknoloji makine öğreniminin birinci yıl dönümünü de işaret etti. Eski Tesla lideri Remi Cadene liderliğindeki şirket, “modeller, veri kümeleri, alanlar ve kütüphanelerle açık robotik için en yaygın kullanılan merkez ve yazılım platformu haline geldiğini” söyledi.
Bloomberg ve diğer kaynakların haberlerine göre Meta CEO’su, TikTok’un 2018’deki yükselişiyle birlikte şirketin büyümesinin ciddi şekilde yavaşladığını itiraf etti.
Bu açıklamalar, sosyal medya devine karşı açılan davanın ilk haftasında dikkat çeken gelişmelerden biri oldu. FTC, Meta’nın tekel oluşturduğunu savunuyor. Eğer mahkeme FTC lehine karar verirse, Instagram ve WhatsApp’ın Meta’dan ayrılması ve bağımsız şirketler olarak faaliyet göstermeleri gündeme gelebilir.
Zuckerberg’in ifadesine göre, ByteDance’ın 2017’de Musical.ly’yi satın alıp TikTok ile birleştirmesi, Meta için önemli bir dönüm noktası oldu. O dönem Facebook adıyla faaliyet gösteren şirket, kullanıcı sayısındaki duraklamayı gizlemek için raporlama yöntemini değiştirmiş ve artık Facebook, Instagram ve WhatsApp’ı kapsayan uygulama ailesi metriğini kullanmaya başlamıştı.
Zuckerberg ayrıca, sosyal medya platformlarının büyümesinde geleneksel ağ etkisi kavramının önemini yitirdiğini belirtti. Eskiden arkadaş ve aile bağlantıları uygulamaların büyümesinde ana faktörken, günümüzde kullanıcılar içerik keşfi için uygulamaları kullanıyor ve bu içerikleri farklı mesajlaşma platformlarına taşıyorlar. Zuckerberg, bu durumu şu sözlerle açıkladı:
“Uygulamalar artık esas olarak birer keşif motoru haline geldi. İnsanlar içerikleri daha sonra mesajlaşma uygulamalarına taşıyor.”
Meta, eski kimliğine dönmek istiyor
Her ne kadar Zuckerberg ağ etkisinin öneminin azaldığını söylese de, Meta’nın bu etkileşimi yeniden canlandırma çabası da dikkat çekiyor. Şirket, Facebook’un özüne dönüş stratejisi kapsamında arkadaşlarla bağlantı kurmayı kolaylaştıracak yeni özellikler sunmaya başladı. Özellikle yeniden tasarlanan Arkadaşlar sekmesi ile kullanıcıların arkadaş isteklerini ve etkileşimleri daha kolay takip etmesi hedefleniyor. Zuckerberg, 2025 için en önemli hedeflerinden birinin OG Facebook’a dönüş olduğunu daha önce yatırımcılara açıklamıştı.
FTC’nin Meta’ya yönelik açtığı bu dava, yalnızca bir şirketin pazar gücünü değil, aynı zamanda sosyal medya endüstrisinin geleceğini şekillendirebilecek potansiyel değişimleri de beraberinde getiriyor. TikTok’un yarattığı rekabet, Meta’yı radikal dönüşümlere zorlarken, bu sürecin nasıl sonuçlanacağı merak konusu.
Hollandalı bir şirket, ana destek yapısı olarak devre dışı bırakılmış bir rüzgar türbini kanadını yeniden kullanan 3 boyutlu yazdırılmış modüler bir köprü tasarlayarak çığır açıcı bir gelişmeye imza attı.
Rüzgar türbini kanadı köprü tasarımıyla yeniden canlandı
Kompozit işleme konusunda uzmanlığıyla bilinen Werkendam merkezli Poly Products şirketi, Altyapı ve Su Yönetimi Bakanlığı’nın öncülüğünde yürütülen bir girişim olan Dairesel Viyadük projesinin bir parçası olarak Almere’deki yapıyı kurdu. Eneco’nun Herkingen Rüzgar Santrali’ndeki devre dışı bırakma operasyonlarını ziyaret ettikten sonra ortaya çıkan yenilikçi köprünün tasarımı için şirket, mühendislik danışmanlık şirketi Antea Group, yer, yol ve su yolu altyapısı konusunda uzman olan GKB Group ve Amsterdam Uygulamalı Bilimler Üniversitesi ile yakın bir şekilde iş birliği yaptı.
Poly Products’ın yönetici müdürü Michiel den Bruijcker: “Neyin mümkün olduğunu göstermek istiyoruz. Kompozit malzemeleri işlemede 55 yıllık deneyimimizle, mümkün olduğunca orijinal şekli koruyarak yeniden kullanımda nasıl bir rol oynayabileceğimizi araştırmak ilginç” diyor.
Uzman ekip, geçen yılı yaklaşık 12 metre (39 feet) açıklığında, 3 metre (10 feet) genişliğinde ve zaman zaman 5 tona kadar yükleri destekleyebilen tam ölçekli prototipi geliştirmek ve iyileştirmek için harcadı. Bruijcker: “Yeniden kullanım projelerinde, malzemelerin yalnızca orijinal işlevini değil, aynı zamanda potansiyellerini de dikkate almak önemlidir” dedi. Rüzgar türbini kanatlarındaki kompozitin güçlü, hafif ve hava koşullarına karşı oldukça dayanıklı olduğunu da sözlerine ekledi.
Türbin kanatları, montajından önce herhangi bir zayıf noktayı belirlemek için Heerenveen’de test edildi ve ardından güçlendirildi. Ekip ayrıca, termoplastik ve termoset bileşenler de dahil olmak üzere yapının her yerine geri dönüştürülmüş malzemeler ve yeniden kullanılmış sac kazıklardan yapılmış bir güverte yüzeyi ekledi. Rüzgar türbini kanadının kavisli şekline uyması ve onu modüler yol güvertesine bağlaması için ekip, büyük formatlı 3D baskı kullandı. Güverteye destek veren, korkuluğu tutan ve köprünün genişliğini sağlayan mekanik süreklilik ve modüler uyarlanabilirlik sağlayan özel 3D baskılı şaftlar oluşturdular.
Dünyanın ilk kıtalararası hidrojen koridoru Avrupa ve Orta Doğu’yu birbirine bağlayacak. Anlaşma, hidrojen değer zincirindeki on bir önemli oyuncuyu bir araya getiriyor. Umman, Hollanda ve Almanya’yı birbirine bağlayacak, sıvı hidrojen ithalatına yönelik dünyanın ilk özel koridorunun oluşturulması için yeni bir anlaşma imzalandı.
Kıtalararası hidrojen koridoru
Koridor, Umman’ın Duqm limanından Amsterdam limanı ve Duisburg iç limanı gibi önemli Avrupa merkezlerine yenilenebilir, biyolojik olmayan kökenli sıvı hidrojenin ticari ölçekte teslimatını sağlayacak. Anlaşma, Umman Kralı’nın Hollanda’ya yaptığı resmi ziyaret sırasında resmileştirildi.
Bunlar arasında Hydrom (Umman’ın ulusal hidrojen otoritesi), OQ (Umman’ın entegre enerji şirketi), Tata Steel Nederland, Hynetwork, Hamburger Hafen und Logistik AG, ECOLOG ve diğerleri yer alıyor.
Görevleri arasında sıvı hidrojen üretmek, sıvılaştırmak, nakletmek, ithal etmek ve dağıtmak yer alıyor. Yük kaybını önleyen ve nakliye maliyetlerini düşüren ECOLOG gemi teknolojisi, hidrojenin kaynama nedeniyle herhangi bir kayba uğramadan taşınmasını sağlıyor. Bu yenilik, koridorun verimli ve ticari olarak uygulanabilir olması açısından önemlidir. Anlaşmanın hidrojen ekonomisinin inşasına odaklanan üç ana bölümü var.
Umman, ilk olarak Duqm Limanı’nda merkezi bir sıvılaştırma ve ihracat terminali inşa edecek. Bu tesis Umman’da üretilen yeşil hidrojeni işleyecek ve Avrupa’ya gönderilmesine olanak tanıyacak. Bu altyapı, Umman’ı küresel hidrojen pazarında önemli bir oyuncu yapmak için hayati önem taşıyor. İkinci olarak Umman, Amsterdam bölgesindeki alıcıların yanı sıra Hollanda ve Almanya’daki alıcılar için sözleşme müzakereleri yapacak. EnBW, çelik ve ulaştırma gibi sektörlerde hidrojen arzının endüstriyel taleple uyumlu hale getirilmesine yardımcı olacak.
Son olarak Duqm, Amsterdam ve Duisburg’da lojistik koridoru oluşturularak ihracat ve ithalat operasyonları iyileştirilecek. Bu koridor, hidrojenin boru hatları, demir yolu ve mavnalarla dağıtılmasına olanak sağlayacak.
Tarımda işgücü sıkıntısını çözmek için Osaka Metropolitan Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, yüksek yataklı yetiştirme ortamlarında gezinme ve çalışma gibi karmaşık görevleri yerine getirmek üzere tasarlanmış otonom robotlar geliştiriyorlar. Mühendislik Fakültesi’nden Yardımcı Doçent Takuya Fujinaga ve ekibinin son buluşu, tarım robotlarını özel bir algoritmayla donatıyor.
Tarımda robot kullanımı ile yeni nesil çalışanlar
Algoritma, onların iki farklı modda hareket etmelerine olanak tanıyor: Hedef noktalara seyahat etmek ve yükseltilmiş ekim yataklarının konturlarını takip etmek. Bu otomasyon atılımının merkezinde, genellikle üst düzey akıllı telefonlarda ve otonom araçlarda görülen bir algılama yöntemi olan lidar teknolojisi yer alıyor.
Yüksek yatak ekimi, ekim yüzeylerini yerden yükselterek insan işçiler üzerindeki fiziksel zorlanmayı azaltır. Ancak bu gelişmeye rağmen, çilek, domates ve diğer hassas ürünlerin hasadı emek yoğun olmaya devam ediyor. Fujinaga’nın çözümü, halen büyük oranda manuel çalışmaya dayanan bir ortamda otomasyonu devreye sokarak bu açığı kapatmayı amaçlıyor. Yeni geliştirilen robot, çevresini lazer darbeleriyle tarayan lidar (Işık Algılama ve Mesafe Belirleme) sensörlerini kullanıyor.
Bu, robotun nokta bulutları olarak bilinen ayrıntılı 3B haritalar oluşturmasını sağlar ve ona arazi, bitkiler ve herhangi bir engel hakkında net bir görüş sağlar. Geleneksel GPS navigasyonuyla karşılaştırıldığında, lidar dar sıralarda veya engebeli arazide çalışırken çok daha fazla hassasiyet sunuyor.
Algoritma, robotun iki temel navigasyon stili arasında geçiş yapmasına olanak tanır. Hasat bölgesi gibi belirli bir hedefe otonom olarak gidebilir veya sabit, optimum bir mesafeyi korurken yükseltilmiş bir yatağın yanından geçebilir. Bu esneklik, tarım alanlarının değişken ve çoğu zaman öngörülemeyen düzenini tutarlı bir şekilde ele almasını sağlar.
Ekip, robotun performansını hem sanal simülasyonlarda hem de gerçek dünya alanlarında yaptığı deneylerle doğruladı. Denemeler, yatak yükseklikleri değiştiğinde veya arazi koşulları değiştiğinde bile robotun düzgün, güvenilir hareketi sürdürebileceğini doğruladı. Bu düzeydeki uyarlanabilirlik, robotu gerçek çiftlik operasyonlarına entegrasyon için güçlü bir aday haline getiriyor.
Amazon CEO’su Andy Jassy, Amazon hissedarlarına yazdığı yıllık mektupta, yapay zekanın etkisinin giderek artması nedeniyle şirketlerin yapay zekaya “agresif” bir şekilde yatırım yapması gerektiğini söyledi. Jassy, bu ayın başlarında yayınlanan mektupta, şirketlerin müşteri deneyimi çerçevelerine akıllı yapay zeka modelleri entegre etmeleri gerektiğini, aksi takdirde geride kalma riskiyle karşı karşıya kalacaklarını söyledi.
Amazon yapay zeka yatırımları için dikkat çekti
Jassy: “Her şey bir veya iki yılda gerçekleşmeyecek, ancak on yıl da sürmeyecek. Teknolojinin şimdiye kadar gördüğü hemen hemen her şeyden daha hızlı ilerliyor” dedi. Jassy, değişimin hızlı temposuna ayak uydurmak için veri merkezleri, çipler ve donanım gibi varlıklara “önemli” sermaye yatırımı gerektiğini de söyledi. Bu tür harcamaların, Amazon gibi şirketlerin gelecekte yatırımlarından güçlü getiriler elde edebilmeleri için elzem olduğunu söyledi.
Jassy, ”Müşterilerinizin hayatlarını her geçen gün daha iyi ve daha kolay hale getirme misyonunuz varsa ve her müşteri deneyiminin yapay zeka tarafından yeniden icat edileceğine inanıyorsanız, yapay zekaya derinlemesine ve kapsamlı bir şekilde yatırım yapacaksınız” dedi. Amazon’un şu anda “alışveriş, kodlama, kişisel asistanlar, video ve müzik akışı, reklamcılık, sağlık hizmetleri, okuma ve ev cihazları” gibi alanlarda müşteri deneyimini iyileştirmek için 1.000’den fazla üretken yapay zeka uygulaması geliştirdiğini de sözlerine ekledi.
Jassy ayrıca mektubunda AWS’nin Amazon SageMaker ve Bedrock’ta esnek çıkarım hizmetleri, Amazon Nova’da sınır modelleri ve aracı oluşturma ve yönetme yetenekleri de dahil olmak üzere yapay zeka geliştirme için yapı taşlarını geliştirdiğini söyledi. Yorumlar, Amazon’un 2025 yılında sermaye harcamalarına 100 milyar dolardan fazla harcayacağını duyurmasının hemen ardından geldi. Jassy, Amazon’un Şubat ayında gerçekleştirdiği dördüncü çeyrek kazanç görüşmesinde yaptığı açıklamada, yatırımın büyük oranda yapay zeka araçlarına gideceğini söyledi.
Sudan temiz enerji üretmeye gelince, akla ilk gelen şey kesinlikle hidroelektrik oluyor. Ancak kamu hizmeti düzeyindeki türbinlerle ilgili sorun, çalışmak için büyük su akışlarına ihtiyaç duymalarıdır. Bu nedenle kurulum yerleri sınırlıdır. Dalga enerjisi de giderek daha fazla kullanılıyor, ancak yine de bu tür güç üretimi çok yere özgüdür.
Yağmurdan elektrik üretimi
Gezegenimizin neredeyse tamamını bir zamanlar kaplayan başka bir su türü daha var: yağmur damlaları. Şimdi Singapur Ulusal Üniversitesi’nden araştırmacılar, damlaları belirli bir şekilde yönlendirerek güç üretmenin bir yolu olabileceğini gösterdiler. Yeni çalışmanın ilgili yazarı Siowling Soh: “Dikey bir tüpten akan su, belirli bir su akış düzenini kullanarak önemli miktarda elektrik üretir: fiş akışı. Bu fiş akış düzeni, temiz ve yenilenebilir elektrik üretmek için yağmur enerjisinin toplanmasına olanak tanıyabilir” dedi.
Soh’un referans verdiği desen, ekibin laboratuvarındaki yağmur suyu simülasyon cihazı aracılığıyla oluşturuldu. Araştırmacılar, yağmur büyüklüğündeki su damlalarının damlamasına izin veren metalik bir iğneyle kaplı bir kule oluşturdular. Bunun altına, çapı 2 mm (0,07 inç) olan 32 cm yüksekliğinde bir tüp (12 inç) yerleştirdiler. Tüp, elektriksel olarak iletken bir polimerden yapılmıştı. Damlalar bu tüpün tepesine çarptığında, aralarında hava bulunan parçalara ayrıldılar.
Hava ve su tüplerden aşağı doğru hareket ettikçe, sudaki elektrik yükleri ayrıştı ve tüpün tepesine ve altındaki bir toplama kabına bağlı teller ortaya çıkan elektriği topladı. Fiş akış sistemi, sabit su akışıyla test edilen bir sistemden beş kat daha etkiliydi. Sonunda düşen sudan gelen enerjinin yaklaşık %10’unu elektriğe dönüştürebildi.
Daha ileri testler, iki tüp kullanmanın elektrik üretimini iki katına çıkardığını, 12 LED’i 20 saniye boyunca sürekli olarak çalıştırmaya yetecek kadar olduğunu gösterdi. Bu Hoover Barajı olmasa da araştırmacılar, sistemlerinin sonunda kentsel çatılar gibi alanlara toplu olarak kurulabileceğine ve bir binanın genel temiz enerji tedarikine katkıda bulunabileceğine inanıyorlar. Ayrıca sistemlerinden akan damlacıkların gerçek yağmurdan çok daha yavaş bir hızda çalıştığını, bu nedenle sistemin gerçek dış mekan koşullarında da aynı şekilde çalışması gerektiğini söylüyorlar.
New England Patriots’ın sahibi olan Kraft Group, taraftar deneyimini iyileştirmekten, antrenörler ve oyuncular için son teknoloji bir BT çerçevesi sunmaya kadar uzanan teknoloji altyapısını elden geçirmek için NWN ile çok yıllık bir ortaklık imzaladı.
Yapay zeka destekli teknoloji sağlayıcısı, Kraft Group’a “New England Patriots, New England Revolution ve Gillette Stadyumu’nun sahibi olarak spor ve eğlence işletmeleri, kağıt ve paketleme işletmesi ile gayrimenkul ve özel sermaye yatırım şirketleri de dahil olmak üzere tüm bağlı şirketlerinde uzun vadeli başarıyı yönlendiren yeni nesil teknoloji” sağlamayı planlıyor.
NFL Stadyumu yapay zeka ile altyapısını güçlendiriyor
2026 yılında açılması planlanan yeni Patriots antrenman tesisi de son teknoloji güncellemesinden faydalanacak. Kraft Group’un, saha içinde ve dışında stadyum deneyimini iyileştireceğini söylediği bu yeni teknoloji yatırımları arasında ağ bağlantısında yapılan iyileştirmeler, modern, bulut tabanlı iş birliği araçları ve yapay zeka destekli uygulamalar yer alıyor.
NWN Başkanı ve CEO’su Jim Sullivan: “Kraft Group’un resmi teknoloji altyapı ortağı olarak, kuruluşla birlikte ölçeklenebilen ve uzun vadeli iş hedeflerini destekleyen yenilikçi ve güvenli bir BT çerçevesi tasarlamak ve sunmaktan heyecan duyuyoruz” dedi.
NWN’nin Baş Strateji ve Pazarlama Sorumlusu Andrew Gilman, IoT World Today’e teknoloji altyapısını dönüştürme kararının Kraft Group’un tutarlı bir teknoloji yükseltme döngüsünde kalma konusundaki uzun süreli bağlılığına dayandığını söyledi. Ancak bu yükseltmeyi farklı kılan şey yapay zekanın kullanılmasıdır.
Gilman: “Hayran, oyuncu ve çalışan deneyimini iyileştirmek için yapay zekanın inovasyonunu serbest bırakmaya yardımcı olacak bir ortak arıyorlardı. Bu avantajların kilidini açmak için, bu yeni kullanım durumlarını destekleyecek yeni bir altyapıya ihtiyaç var. NWN, teknoloji ve operasyon açısından bu benzersiz yetenekleri destekleyecek bir ölçek ve kapsam kazanmış bir şirkettir ve dünyanın en büyük ve en yenilikçi kuruluşlarından bazılarına hizmet vermektedir” dedi.
NWN, Gillette gibi mekanlarda teknolojiyi yükseltmeye yabancı değil. Şirket daha önce Boston College ile kampüs genelinde iletişim, ağlar ve güvenlik sistemleri gibi teknolojileri devreye almak ve yönetmek için çalışmıştı. Geçtiğimiz Aralık ayında NWN, Dorchester Boys & Girls Club’daki öğrencilerle şehrin ilk Yapay Zeka Atletizm Günü’nü başlatmak için New England Patriots Foundation ve Intel ile iş birliği yaptı.
2016’dan bu yana yürüttüğü İTÜ Çekirdek Growth Programı ile 270 girişim ve 533 girişimciye destek sunan; 181 milyon doları aşkın yatırımın önünü açan İTÜ ARI Teknokent, yeni dönemde pazarlama alanına da odaklanarak girişimcilere stratejik yetkinlikler kazandırmayı hedefliyor. Bu doğrultuda hayata geçirilen “Pazarlama Koçluğu” projesi, İTÜ ARI Teknokent ve Marketing Türkiye iş birliğiyle kurgulandı. 34 teknoloji girişimi, alanının önde gelen 28 pazarlama lideri (CMO) ile birebir eşleşerek sektöre özel koçluk almaya başladı. Bu iş birliği, teknoloji ile pazarlamanın kesiştiği, karşılıklı öğrenmeye dayalı yeni nesil bir gelişim fırsatı sunuyor.
Teknoloji firmalarına ve girişimcilere, çözümlerini geliştirmeleri ve ticarileştirmeleri için en uygun ortamı sunan İTÜ ARI Teknokent’in kuluçka merkezi İTÜ Çekirdek, girişimcilik ekosistemine stratejik katkılar sunmaya devam ediyor. Bu vizyon doğrultusunda hayata geçirilen Growth Programı, ölçeklenme aşamasındaki girişimlere yıl boyunca kapsamlı bir hızlandırma desteği sağlıyor. 2025 yılı itibarıyla programa katılmaya hak kazanan 34 girişim, (Enerji, Öğrenme/Yetenek, Otomotiv ve Mobilite, Yaşam Bilimleri, Yapay Zekâ ve Makine Öğrenimi, E-Ticaret ve Platformlar ile ITU Seed) olmak üzere, 7 farklı sektör dikeyde faaliyet gösteriyor. Bu yılın en dikkat çekici yeniliklerinden biri olarak, girişimler ilk kez birebir eşleşme modeliyle 28 deneyimli pazarlama liderinden sektör odaklı koçluk desteği almaya başladı. Girişimlerin pazarlama becerilerini geliştirerek markalarını daha doğru konumlandırmalarını ve hedef kitleleriyle etkili iletişim kurmalarını sağlamak amacıyla tasarlanan bu yapı, Growth Programı’nın stratejik vizyonunu derinleştiriyor. Girişimciler ve pazarlama liderlerini bir araya getiren koçluk süreci, bilgi aktarımının yanı sıra; karşılıklı öğrenme, deneyim paylaşımı ve birlikte değer üretme yaklaşımıyla ilerliyor.
Girişimcilere pazarlama desteği! İTÜ Çekirdek Growth Programı ile 270 girişim ve 533 girişimciye destek sunan; 181 milyon doları aşkın yatırımın önünü açan İTÜ ARI Teknokent, yeni dönemde pazarlama alanına da odaklanarak girişimcilere stratejik yetkinlikler kazandırmayı… pic.twitter.com/i2lczE5gQA
“Karşılıklı öğrenme” girişimlerin bakış açılarını genişletecek
İTÜ ARI Teknokent’in ileri seviye girişimcilere özel olarak geliştirdiği İTÜ Çekirdek Growth Programı, Türkiye girişimcilik ekosistemindeki değerini her geçen yıl daha da pekiştiriyor. Bu doğrultuda, İTÜ ARI Teknokent ve Marketing Türkiye iş birliğiyle bu yıl ilk kez hayata geçirilen “Pazarlama Koçluğu Projesi”, girişimlerin pazarlama alanındaki yetkinliklerini artırmayı hedefliyor. Enerjiden sağlığa, lojistikten perakendeye kadar yedi farklı sektörde faaliyet gösteren 34 girişim, alanında uzman 28 pazarlama liderinden birebir koçluk alarak projelerini daha geniş kitlelere ulaştırma yolunda stratejik kazanımlar elde ediyor.
Proje, klasik bir eğitim sürecinden öte, karşılıklı öğrenmeye dayalı etkileşimli bir platform olma özelliği taşıyor. Örneğin enerji verimliliği çözümleri geliştiren bir girişim, tüketici davranışları konusunda uzman bir CMO’dan strateji desteği alırken; yapay zekâ destekli bir sağlık girişimi, sektörün önde gelen pazarlama profesyonelleriyle doğrudan çalışarak pazardaki konumunu güçlendirme fırsatı buluyor.
İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. Attila Dikbaş
İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. Attila Dikbaş konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin teknoloji ihracatını yalnızca teknik yetkinliklerle değil, güçlü pazarlama becerileriyle destekleyerek global ölçekte daha etkili hale getirmek istiyoruz. Bu proje, girişimcilerimiz için olduğu kadar pazarlama dünyası için de yenilikçi fikirlerin beslendiği bir alan oluyor. Yeni başarı hikayeleri yaratacağımıza yürekten inanıyoruz,” ifadelerine yer verdi.
Programa değinen Marketing Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Günseli Özen ise şunları dile getirdi: “Ülkemizde genel kanı ürün ve üretim fikrinin paha biçilmez olduğudur. Oysa ki en parlak iş fikirleri kendi sürdürülebilirliğini sağlamak üzere talep yaratmaya muhtaçtır. Bu talebin yanıtı pazarlamadan gelir. Uzun yıllar ürünü odağa alan üretim, arzın fazla talebin azaldığı dönemlerde insanı ve beklentilerini öne çıkardı. Bugün ise pazarlamanın ‘sürükleyici’ etkisini konuşuyoruz. İTÜ Çekirdek Growth Programı’nda yer alan girişimlerin unicorn olmasının önündeki tek engel ürünlerin ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması. Marketing Türkiye 13 yıldan bu yana mesleki bir platform olarak konumladığı C Level Club topluluğunun üyesi olan pazarlama liderlerinin yetkinlikleriyle, ülkemizde başarılarıyla anılacak teknoloji girişimleri ile yol yürümekten onur duyuyor. Bu projede yer alan Club üyelerimize teşekkür ediyorum.”
“Pazarlama Koçluğu” Projesi Koç-Girişim Eşleşmeleri Şu Şekilde Gerçekleşti:
Enerji (Energy Stage)
Arda Kılıç, Unilever / Aylara Güç Çözümleri: Alçak gerilim (AG) şebekelerinde gerilim düşümü/artışı, harmonikler, dengesizlik ve reaktif güç tüketimi problemlerini çözen güç elektroniği cihazları geliştirir ve elektrik dağıtım şirketlerine, endüstriyel tesislere ve hizmet sektörüne yönelik çözümler sunar.
Gamze Numanoğlu, Aktif Bank / Bluearf: Yapay zekâ destekli sürdürülebilirlik yönetim platformu sayesinde karmaşık görevlere, uzmanlığa ve ön hesaplamalara ihtiyaç duymadan şirketlerin hesaplama, analiz ve raporlama yapabilmelerini sağlar.
Sezin Mızraklı Avalin, CMO / Deepwise Teknoloji: Lokasyon bazlı servis veren Enerji dağıtım, Telekom ve Yerel Yönetim kurumlarının gerçek ölçekli dijital ikizini kuran, yapay zekâ destekli görüntü işleme teknolojisi ile uzaktan erişim becerisi kazandıran bir platformdur.
Arda Kılıç, Unilever / Exar: İşletmelere sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojileriyle daha etkin ve etkileyici deneyimler sunarak dijital dönüşümlerini hızlandıran bir teknoloji şirketidir.
İlkay Keleş, White Panda / MIOTE: Endüstriyel elektrikli cihazların arızalanmasını engelleyen bakım asistanıdır.
M. Naz Atmaca Özdurak, CMO / SENSED AI: Uydu tabanlı sentetik açıklıklı radar (SAR) verilerini ve ileri yapay zeka algoritmalarını kullanarak binaların ve kritik altyapıların fiziksel bütünlüğü ve sağlığı hakkında düzenli bilgiler sunar. Geliştirilen teknoloji, binalar ve kritik altyapılardaki potansiyel anomalileri izler, yavaş deformasyonları, doğal veya insan kaynaklı felaketlerden kaynaklanan ani değişiklikleri ve sürekli yapısal düzensizlikleri tespit eder.
Osman Badur, Vestel / SmartIR: Yapay zekâ tabanlı çözümleriyle sürücü davranışlarını analiz ederek güvenli sürüş ve sağlık risklerini değerlendiren derin teknoloji odaklı bir şirkettir.
Şirin Işık, HUMM Organic / Elaves: 0-3 yaş arası çocukların bilişsel gelişimine uygun, çoklu dil edinimini destekleyen ekransız akıllı oyuncaklar ve ebeveynler için yönetim uygulaması geliştiren bir eğitim ve teknoloji şirketidir.
Gülnur Uluğ, Muratbey Gıda / Meetgate: Yapay zekâ destekli işe alım platformu olarak, şirketlerin daha hızlı ve verimli işe alım süreçleri yürütmesini sağlarken, adayların yeteneklerini geliştirip iş fırsatlarına ulaşmalarına olanak tanır.
Sezin Mızraklı Avalin, CMO / Remote Tech Work: İşe alım süreçlerindeki zorlukları çözmek, süreci sadeleştirip hızlandırmak ve şeffaflık sağlamak amacıyla teknoloji şirketleriyle uzaktan çalışan yetenekleri buluşturmak için kurulmuş; güçlü yapay zekâ stratejisi sayesinde işe alımı basitleştirerek ve yetenek yönetimini optimize ederek en iyi seviyede önden sınav sonuçları belli olan yazılımcılar ile şirketleri bir araya getiren bir pazar yeri ürünü sunmaktadır.
Şirin Işık, HUMM Organic / Sorbil: Yapay zekâ destekli abonelik tabanlı organize eğitim; kişiselleştirilmiş öğrenim yolculukları ve interaktif yapay zekâyla öğrenim hedeflerine ulaşamayan insanların efektif bir şekilde öğrenmesini sağlar.
Otomotiv/ Mobilite (Automotive & Mobility Stage):
Emre Kurtoğlu, Teknosa / BBA VTOL: Zorlu coğrafyalarda kullanılmak üzere, dikey kalkış ve iniş (VTOL) yeteneğine sahip gözlem ve kargo dronları geliştirerek ve üreterek özellikle sağlık ve savunma sektörlerinde, ulaşılması güç alanlara hızlı, güvenilir ve etkin çözümler sunuyor, kritik malzemelerin taşınmasını ve çevresel gözlemlerin yapılmasını sağlar.
Feray Karaman, Casper Türkiye / Digiforming: Görüntü işleme ile sürekli izleme yapan, makine öğrenmesiyle süreç bozulmalarını erken tahmin eden, ideal pres parametrelerini hesaplayan ve kalite hatalarını önlemek için presi otonom olarak kontrol eden bir üretim teknolojisidir.
Esra Arslanbaş Kaynak, CMO FIRE-STOPPER: Türkiye’nin ilk endüstriyel simbiyoz örneklerinden olan FIRE-STOPPER, maden atıkları kullanılarak yerli imkânlarla ve yeşil yöntemle geliştirilen nano yangın önleyicilerdir.
İlknur Aksoy Şen, Tchibo Türkiye / Genoride: Elektrikli bisikletler için geliştirdiği pedal destek sistemini, çocuk bisikletine entegre edip piyasaya sürerek bir ilki gerçekleştiren Genoride, yine kendi teknolojini içeren e-quad platformu ile mikromobilite sektörüne inovatif bir yaklaşım sunan bir üretim girişimidir.
M. Naz Atmaca Özdurak, Blu TV, Warner Bros Discovery / Infotainment Studio: 10 adet “benzersiz” teknolojik fonksiyonu olan, Otomotiv Sektörü ve Yapım Şirketleri/Sanatçılar arasında Yeni İş Modeli yaratan, araçların infotainment sistemleri için gelişmiş Ses/Müzik işleme teknolojisi.
Gülsün Mersin, CMO / Pomeco: Nar kabuğu atıklarından biyo-bazlı deri üreten ve döngüsellik ile çevresel etki üzerine odaklanan sürdürülebilir bir biyo-malzeme girişimidir.
Yaşam Bilimleri (Life Science & Wellbeing Stage):
Tolga Unvan, MediaMarkt Türkiye / Boly: Kullanıcıların kendilerine yakın sahaları keşfedebilecekleri, yetenek seviyelerine göre rakiplerle eşleşebilecekleri ve oynadıkça ödül kazanabilecekleri bir mobil uygulamadır.
Selda Sakaroğlu Solak, Jumbo Türkiye / Corpowid: Web sitelerini herkes için erişilebilir hale getirerek, engelli bireylerin dijital dünyaya eşit erişimini sağlamaktadır.
Gökçe Kunt, Flo Grup / Omica: Omica Araştırma ve İnovasyon, biyoteknoloji alanında yenilikçi çözümler sunan ve yerli olarak geliştirilen non-animal test platformlarıyla küresel pazarda liderliği hedefleyen bir araştırma ve inovasyon şirketidir.
Özlem Zülal, Bupa Türkiye / Viseur AI: Sağlık uzmanlarının radyoloji ve dijital patoloji alanında tanı ve tedavi amaçlı kendi yapay zekâ ürünlerini geliştirerek kendi iş ortamlarında kullanabileceği bir ekosistem (SaaS) sağlamaktadır.
Yapay Zekâ ve Makine Öğrenimi (Machinery & AI Stage):
Nazım Erdoğan, Sahibinden.com / Connected Wise: Akıllı trafik işaretleri ve düşük maliyetli araç içi cihazlarıyla araçların bağlı altyapı dışındaki seyahatlerinde iletişimi sürdüren görüntü tabanlı teknolojiler sunar.
Zümrüt Tamer, CMO / Optimimax: İmalat endüstrisindeki firmaların ürün tasarım süreçlerinde çevresel etkileri tahmin ederek minimize etmelerine ve sürdürülebilir üretim gerçekleştirmelerine olanak tanıyan yapay zekâ destekli yenilikçi bir eko tasarım yazılımıdır.
Emre Kurtoğlu, Teknosa / Remora: Yat, tekne ve gemilerin karaya çıkartılmadan yüzey temizliği ve tahribatsız muayene işlemlerini yapabilen insansız su altı robotlarının üretimini yapar.
Oğuzhan Aslan, Sisal Şans / Rownd Precision: Endüstride profesyoneller tarafından kullanılabilen üretim tezgâhlarını herkesin ulaşabileceği ve kolaylıkla kullanabileceği şekilde tasarlayıp, geliştiren bir girişimdir.
E-Ticaret ve Platformlar (E-COMM & Platforms Stage):
Tuğba Şen Demirci, Mado / GlanceAI: Çeşitli in-house teknoloji geliştirmeleri sayesinde, müşterilerine uçtan uca 3D İçerik Üretimi alanında hizmetler, teknolojiler ve API sağlayan bir SaaS Platformdur.
Zeynep Ege Dura, Edenred Türkiye / Nodify Bilişim: Kurumların kendilerine özgü iş süreçlerini kod yazmadan uyarlayarak operasyonlarını verimli bir şekilde dijitalleştirmelerini sağlayan, ERP ve CRM’ler ile kolaylıkla entegre edilebilen, süreç otomasyonu ve doküman yönetimi platformudur.
Pınar Togay, Beymen Club / Omnitive: Çevrimiçi ile çevrimdışı arasında bağlantı kuran ve müşterilerle tüm kanallarda envanteri mümkün olan en verimli şekilde bağlayan kapsamlı, esnek, bulut tabanlı bir Çok Kanallı Perakende Satış Platformudur (ORP).
Murat Nur Çolakoğlu, L’Oréal Türkiye / Pushouse: E-ticaret işletmeleri için WhatsApp üzerinden otomatik pazarlama mesajları ve müşteri iletişimi sunan bir platformdur.
Aslı Eren Şengezer, Sagra Grup / Waste Log: Kaynağında ayrıştırılmış atıkları doğru lisanslı firmalar ile bir araya getirebilen mobil uygulamadır.
ITU SEED:
Nazım Erdoğan, Sahibinden.com / Bitloops: Figma tasarımlarını profesyonel, duyarlı React koduna dönüştüren ve görüntüleri, fontları ve stilleri otomatik olarak yöneten bir Frontend Yardımcısı.
Cemil Hayri Durgun, Ex-Peyman / Fanera: Dünya çapındaki futbol hayranlarını etkileşimli, web3 destekli içerik ve para kazanma fırsatlarıyla bir araya getirmektedir.
Gökçen Akyol Yamaner, Flormar / TailorCast: E-ticaret için alıcıların ihtiyaçlarına ve bağlama göre kişiselleştirilmiş ürün sayfası listeleri oluşturmakta, web siteleri veya mobil uygulamalarda doğru teklifi gerçek zamanlı olarak görüntülemektedir.
Elon Musk’ın liderliğindeki uzay şirketi SpaceX, son haftalarda Starbase’te büyük bir dönüşüm sürecine girdi.
Şirketin yeni projesi GigaBay için alanda temizlik ve yıkım çalışmaları devam ediyor. Bu kapsamda, Starbase’in en eski yapılarından biri olan High Bay’in sökümüne başlandı. High Bay, geçmişte Starship roketlerinin tank ve burun konileri birleştirilirken kullanılan önemli bir binaydı. Ancak MegaBay’lerin ve Starfactory’nin devreye girmesiyle birlikte artık ihtiyaç duyulmayan yapılar arasına girdi.
Mid Bay ve Low Bay gibi diğer destek yapıları da aynı kaderi paylaştı. SpaceX, bu eski binaları yıkarak yerlerine çok daha verimli ve büyük bir tesis kurmayı hedefliyor. GigaBay tamamlandığında, aynı anda 12 Starship ya da Super Heavy roketi üzerinde işlem yapılabilecek. Bu kapasite, mevcut üretim alanının iki katından fazla.
Yeni GigaBay’in yükseldiği alanda, daha önce University of Texas Rio Grande Valley’e ait olan Stargate isimli araştırma tesisi bulunuyordu. Bu yapı, SpaceX’in bölgedeki ilk test uçuş kontrol merkezi olarak kullanıldıktan sonra geçtiğimiz Aralık ayında tamamen tahliye edildi ve kısa sürede yıkıldı. Binada sergilenen Raptor ve Merlin motorları da sökülerek başka bir alana taşındı.
GigaBay yalnızca Starbase’te değil, Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’nde yer alan Roberts Road tesisinde de inşa ediliyor. Florida’daki yapı, inşaat sürecinde Starbase’in önünde gidiyor ve bu yılın sonlarına doğru tamamlanması bekleniyor. Bu tesis de tıpkı Starbase gibi Starfactory ile entegre olacak ve Florida’ya özel Starship üretiminde önemli rol oynayacak.
Teksas’taki GigaBay’in ise 2026 yılının sonlarına doğru tamamlanması planlanıyor. SpaceX, bu dev yapılarla birlikte uzay yolculuğunu daha verimli ve sürdürülebilir hale getirmeyi amaçlıyor.
Rekabet hukuku uzmanı Or Brook tarafından açılan dava, 1 Ocak 2011’den dava tarihine kadar Google tarafından sunulan reklam hizmetlerini kullanan yüz binlerce İngiltere merkezli işletmeyi kapsıyor. Dava, Google’ın rakip arama motorlarını dışlayarak çevrim içi reklam pazarındaki hâkimiyetini artırdığı ve reklam maliyetlerini yapay olarak yükselttiği iddiasına dayanıyor.
Brook yaptığı açıklamada, “Bugün İngiltere’deki büyük küçük tüm işletmelerin, ürün ve hizmetlerini tanıtmak için neredeyse tek seçeneği Google reklamları. Google, genel arama ve reklam pazarındaki baskın konumunu kullanarak reklamverenlere fahiş fiyatlar ödetti.” ifadelerine yer verdi.
Dava dilekçesinde Google’ın rekabeti sınırlayıcı adımlar attığı öne sürülüyor. Bu adımlar arasında, Android işletim sistemli telefonlarda Google Arama ve Chrome’un ön yüklü olması için üreticilerle yapılan anlaşmalar, Apple’a milyarlarca dolar ödeme yaparak Safari tarayıcısında Google’ı varsayılan arama motoru haline getirmesi ve kendi reklam ürünlerine öncelik tanıyan yazılımlar kullanması yer alıyor.
İngiltere Rekabet ve Piyasalar Kurumu’nun (CMA) 2020 tarihli bir raporuna göre, arama motoru reklam gelirlerinin %90’ı Google tarafından elde ediliyor. Bu oran, şirketin sektördeki neredeyse “tam hâkimiyetini” ortaya koyuyor.
Google ise iddiaları reddederek, davayı “spekülatif ve fırsatçı bir girişim” olarak nitelendirdi. Şirketten yapılan açıklamada, “Tüketiciler ve reklamverenler Google’ı faydalı buldukları için kullanıyor, başka seçenek olmadığı için değil.” denildi.
Teknoloji devleri baskı altında
Google’a açılan bu dava, teknoloji devlerine yönelik küresel ölçekte artan yasal ve düzenleyici baskının son örneği. Avrupa Birliği, 2018 yılında Android işletim sistemindeki rekabet ihlalleri nedeniyle Google’a 4.3 milyar euro ceza kesmişti. Şirket hâlâ bu cezaya itiraz ediyor.
Öte yandan ABD’de de Meta’ya karşı açılan davada, Federal Ticaret Komisyonu’nun Instagram ve WhatsApp’ın elden çıkarılmasını talep ettiği kritik bir duruşma süreci devam ediyor.
İngiltere’de yalnızca Google değil, Microsoft ve Amazon gibi diğer teknoloji devleri de bulut hizmetleri üzerinden rekabet ihlalleriyle ilgili soruşturmaların odağında. Bu gelişmeler, dijital pazarlarda büyük oyuncuların güçlerinin daha sıkı denetim altına alınacağı yeni bir döneme işaret ediyor.
Amerikalı yarı iletken üreticisi AMD, Çin’e yapılan çip ihracatına yönelik getirilen yeni sınırlamaların şirketi önemli ölçüde etkileyeceğini duyurdu. Şirket, bu düzenlemeler nedeniyle stok, satın alma taahhütleri ve ayrılan rezervlerle bağlantılı olarak yaklaşık 800 milyon dolarlık bir maliyetle karşı karşıya kalabileceğini belirtti.
ABD Ticaret Bakanlığı, Nvidia’nın H20 ve AMD’nin MI308 adlı üst düzey işlemcileri de dahil olmak üzere bazı ileri teknoloji çiplerin ihracatı için yeni lisans gereklilikleri getirdi. Bu adım, özellikle Çin pazarıyla yoğun iş yapan yarı iletken üreticileri için ciddi bir darbe anlamına geliyor.
AMD’nin 2024 yılında Çin’den elde ettiği gelir 6.23 milyar dolara ulaşarak toplam satışlarının %24’ünden fazlasını oluşturdu. Bu durum, Çin’in şirket için ne kadar kritik bir pazar olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Nvidia da benzer şekilde, bu kısıtlamalar nedeniyle 5.5 milyar dolarlık bir zarar açıklarken, hem AMD hem de Nvidia hisseleri yüzde 5’in üzerinde değer kaybetti. Küresel teknoloji hisselerinde de bu gelişmeyle birlikte ciddi bir gerileme yaşandı.
AMD yaptığı açıklamada, MI308 işlemcilerinin de bu ihracat kontrollerine tabi olduğunu doğruladı ve lisans başvurusunda bulunmayı planladığını ifade etti. Ancak şirket, lisans alma konusunda herhangi bir garanti veremeyeceğini de belirtti.
Analistlere göre, şimdiye kadar grafik işlem birimlerinin (GPU) Çin’e sevkiyatı için ABD tarafından hiçbir lisans verilmedi. Bu da şirketin lisans başvurusundan olumlu sonuç alma ihtimalinin düşük olduğunu gösteriyor.
Ticaret savaşlarının giderek tırmandığı bir dönemde, bu tür yaptırımlar teknoloji sektöründeki belirsizliği artırırken, şirketlerin küresel stratejilerini de yeniden şekillendirmelerine neden olabilir. AMD’nin önümüzdeki süreçte Çin pazarıyla nasıl bir ilişki kuracağı, tüm yarı iletken sektörü açısından yakından takip edilecek.
Dünya Günü yaklaşırken Apple, Apple 2030 adıyla duyurduğu sürdürülebilirlik hedeflerine dair son verileri kamuoyuyla paylaştı.
Çevre, Politika ve Sosyal Girişimler Başkan Yardımcısı Lisa Jackson, yaptığı açıklamada bu gelişmeden duydukları memnuniyeti dile getirirken, önümüzdeki yılların daha zorlu geçeceğine dikkat çekti:
“Apple 2030 hedefimiz doğrultusunda işimizin her alanında büyük ilerleme kaydediyoruz. Daha önce hiç olmadığı kadar temiz enerji ve geri dönüştürülmüş malzeme kullanıyoruz. Su tasarrufu sağlıyor, atıkları önlüyor ve doğaya yatırım yapıyoruz. 2030’a yaklaştıkça işimiz zorlaşıyor ancak bu zorluğa yenilik, iş birliği ve kararlılıkla yanıt veriyoruz.”
Apple, yenilenebilir enerji ve atık yönetiminde rekor seviyelere geldi!
Apple’ın 2030 planının temel taşlarından biri, 2015 seviyelerine kıyasla sera gazı emisyonlarını %75 oranında azaltmak. Kalan emisyonlar ise yüksek kaliteli karbon kredileri ile dengelenerek karbon nötrlüğü sağlanacak.
Şirketin açıkladığı son verilere göre:
Apple’ın küresel tedarik zincirinde 17.8 gigawatt yenilenebilir enerji kullanılıyor.
2024 yılında, bu enerji kullanımı sayesinde 21.8 milyon metrik ton sera gazı salımı engellendi. Bu oran, bir önceki yıla göre %17’den fazla artış gösterdi.
Tedarikçilerle yapılan verimlilik çalışmaları, yaklaşık 2 milyon metrik ton emisyonun önüne geçti.
Apple’ın Sıfır Atık programına katılan tedarikçiler, 2024’te 600 bin metrik ton atığın çöplüklere gitmesini engelledi.
2013’te başlatılan Temiz Su Programı sayesinde ise bugüne kadar 90 milyar galondan fazla tatlı su tasarrufu sağlandı.
Apple ayrıca bu açıklamaları desteklemek amacıyla yıllık Çevresel İlerleme Raporu’nu da yayımladı. Raporda şirketin çevre politikaları, sürdürülebilirlik projeleri ve önümüzdeki beş yıl içinde karbon nötr hale gelmek için atacağı adımlar detaylı şekilde yer alıyor.
Apple, teknoloji devleri arasında çevresel sorumluluk konusunda öne çıkan örneklerden biri olmayı sürdürüyor. 2030 hedefi, yalnızca kendi faaliyetlerini değil, tüm tedarik zincirini kapsayacak şekilde şekillendiriliyor.
Google, reklam güvenliği alanındaki bu büyük adımı, yapay zekâ teknolojilerinden özellikle de büyük dil modellerinden (LLM) yararlanarak attı. Şirket, işletme taklidi, sahte ödeme bilgileri gibi işaretleri kullanarak şüpheli hesapların büyük bir kısmını henüz reklam yayınlamadan önce tespit edebildiğini belirtti.
Google Reklam Güvenliği Genel Müdürü Alex Rodriguez, çevrim içi olarak düzenlenen basın toplantısında, 100’ü aşkın uzmandan oluşan çok disiplinli bir ekibin bu süreçte görev aldığını söyledi. Bu ekipte, Ads Safety, Trust & Safety bölümleri ile DeepMind araştırmacıları da yer aldı. Özellikle kamuya mal olmuş kişilerin taklit edildiği deepfake reklam dolandırıcılıklarına karşı geliştirilen teknik önlemlerle, şikayetlerin %90 oranında azaldığı belirtildi.
Google, küresel ölçekte temizlik başlattı
Google, 2024 yılında toplamda 5,1 milyar reklamı engellediğini ve 1,3 milyar sayfayı yayından kaldırdığını duyurdu. Şirketin en çok hesap askıya aldığı ülke 39,2 milyon ile ABD olurken, ikinci sırada 2,9 milyon ile Hindistan yer aldı.
Sadece Hindistan’da 247 milyondan fazla reklam yayından kaldırıldı. Bu ülkede en çok ihlal edilen kurallar; finansal hizmetler, marka ihlali, reklam ağı suistimali, kişiselleştirilmiş reklamlar ve kumar içerikleri oldu.
Öne çıkan bazı veriler ise şöyle:
5 milyon hesap doğrudan dolandırıcılıkla bağlantılı olduğu gerekçesiyle askıya alındı.
Sahtekârlıkla ilişkili yaklaşık yarım milyar reklam yayından kaldırıldı.
8.900’den fazla seçim reklamcısı doğrulandı.
10,7 milyon seçim reklamı yayından kaldırıldı.
9,1 milyar reklam çeşitli nedenlerle kısıtlandı.
Kurallar şeffaflaştırıldı ve itiraz süreci genişletildi
Google, büyük çaplı hesap askıya alma işlemlerinin zaman zaman yanlış anlaşılmalara neden olabileceğini kabul etti. Rodriguez, bazı kullanıcıların neden askıya alındıklarını yeterince açık şekilde öğrenemediklerini belirtti. Bu nedenle 2024 yılı boyunca politikaların daha şeffaf hale getirilmesi ve bildirim sistemlerinin geliştirilmesi için önemli güncellemeler yapıldığını söyledi.
Şirket, hesap kapatma kararlarına itiraz hakkı tanıyan bir süreç sunduğunu ve bu süreçte insan değerlendirmesine yer verdiğini de vurguladı. Google, erken tespit ve önleme kabiliyetlerinin artması sayesinde kötü niyetli reklamların kullanıcıya ulaşmadan önce engellenebildiğini belirtiyor.
Google’ın bu adımı, dijital reklam alanında artan sahtekârlıklara karşı yapay zekâ destekli mücadelede ne kadar ileri gidildiğini göstermesi açısından dikkat çekici.
Xiaomi, mobil işlemci geliştirme hedeflerinde büyük bir adım daha attı ve tamamen kendi yonga setini üretmeye yönelik çalışmalarında vites yükseltti. Şirket, 3nm üretim sürecine sahip yeni nesil bir mobil işlemci geliştirmek üzere özel bir ekip kurduğunu resmen duyurdu. Bu yeni çip departmanı, doğrudan CEO Lei Jun’a bağlı olarak çalışacak ve başında daha önce Qualcomm’da yöneticilik yapmış olan Qin Muyun yer alacak. Bu hamle, Xiaomi’nin donanım alanındaki bağımsızlık stratejisinde yeni bir dönemin habercisi olarak değerlendiriliyor.
Xiaomi kendi işlemcisi ile geliyor
Xiaomi’nin kendi çip yolculuğu aslında 2017’de geliştirilen 28nm’lik Pengpai S1 ile başlamıştı. Bu ilk girişimden sonra şirket, görüntü işleme (C serisi), hızlı şarj yönetimi (P serisi), güç yönetimi (G serisi), sinyal kontrolü (T serisi) ve ekran sürücüsü (D serisi) gibi yardımcı donanım çipleri üzerinde odaklanmıştı. Ancak son gelişmeler, Xiaomi’nin artık genel amaçlı ve rekabetçi bir mobil yonga seti üretme noktasında olduğunu gösteriyor.
Yeni işlemcinin teknik detayları da yavaş yavaş netleşiyor. Sızıntılara göre, işlemci sekiz çekirdekli bir yapıya sahip olacak. Ana çekirdek olarak 3.2GHz hızında çalışan Cortex-X925 yer alacak ve buna üç adet 2.6GHz Cortex-A725 ile dört adet 2.0GHz Cortex-A520 çekirdeği eşlik edecek. Bu yapı, performans açısından MediaTek’in Dimensity 9400 modeliyle benzerlik gösterse de, genel anlamda şu anki amiral gemisi işlemcilerin bir adım gerisinde kalabilir.
Grafik tarafında ise 1.3GHz frekansında çalışan Imagination Technologies imzalı IMG DXT72 GPU yer alacak. Bu grafik birimi, Qualcomm’un Snapdragon 8 Gen 2 işlemcisinde bulunan Adreno 740 ile eşdeğer ya da daha yüksek performans sunabilecek düzeyde olacak. Bu da Xiaomi’nin grafik gücü anlamında iddialı bir hamle yaptığına işaret ediyor.
Xiaomi’nin bu alandaki hamlesi, yalnızca rekabetçi olmakla kalmıyor, aynı zamanda şirketin uzun vadeli stratejik bağımsızlık hedefini de destekliyor. Özellikle ABD’nin Huawei’ye uyguladığı yaptırımlar sonrasında, Çinli teknoloji devlerinin kendi yarı iletkenlerini üretmeye yönelmesi kritik hale geldi. Xiaomi’nin yeni nesil işlemcisi, şirketin dışa bağımlılığı azaltma yolunda attığı en somut adımlardan biri olarak dikkat çekiyor.
Henüz piyasaya sürülme tarihi açıklanmamış olsa da, işlemcinin ilk olarak 2025’in son çeyreğinde tanıtılacak bir Xiaomi modelinde kullanılması bekleniyor. Bu gelişmeyle birlikte Xiaomi, Qualcomm ve MediaTek gibi devlerle rekabet edebilecek bir konuma hızla yaklaşıyor.