Amerikalı yarı iletken üreticisi AMD, Çin’e yapılan çip ihracatına yönelik getirilen yeni sınırlamaların şirketi önemli ölçüde etkileyeceğini duyurdu. Şirket, bu düzenlemeler nedeniyle stok, satın alma taahhütleri ve ayrılan rezervlerle bağlantılı olarak yaklaşık 800 milyon dolarlık bir maliyetle karşı karşıya kalabileceğini belirtti.
ABD Ticaret Bakanlığı, Nvidia’nın H20 ve AMD’nin MI308 adlı üst düzey işlemcileri de dahil olmak üzere bazı ileri teknoloji çiplerin ihracatı için yeni lisans gereklilikleri getirdi. Bu adım, özellikle Çin pazarıyla yoğun iş yapan yarı iletken üreticileri için ciddi bir darbe anlamına geliyor.
AMD’nin 2024 yılında Çin’den elde ettiği gelir 6.23 milyar dolara ulaşarak toplam satışlarının %24’ünden fazlasını oluşturdu. Bu durum, Çin’in şirket için ne kadar kritik bir pazar olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Nvidia da benzer şekilde, bu kısıtlamalar nedeniyle 5.5 milyar dolarlık bir zarar açıklarken, hem AMD hem de Nvidia hisseleri yüzde 5’in üzerinde değer kaybetti. Küresel teknoloji hisselerinde de bu gelişmeyle birlikte ciddi bir gerileme yaşandı.
AMD yaptığı açıklamada, MI308 işlemcilerinin de bu ihracat kontrollerine tabi olduğunu doğruladı ve lisans başvurusunda bulunmayı planladığını ifade etti. Ancak şirket, lisans alma konusunda herhangi bir garanti veremeyeceğini de belirtti.
Analistlere göre, şimdiye kadar grafik işlem birimlerinin (GPU) Çin’e sevkiyatı için ABD tarafından hiçbir lisans verilmedi. Bu da şirketin lisans başvurusundan olumlu sonuç alma ihtimalinin düşük olduğunu gösteriyor.
Ticaret savaşlarının giderek tırmandığı bir dönemde, bu tür yaptırımlar teknoloji sektöründeki belirsizliği artırırken, şirketlerin küresel stratejilerini de yeniden şekillendirmelerine neden olabilir. AMD’nin önümüzdeki süreçte Çin pazarıyla nasıl bir ilişki kuracağı, tüm yarı iletken sektörü açısından yakından takip edilecek.
Dünya Günü yaklaşırken Apple, Apple 2030 adıyla duyurduğu sürdürülebilirlik hedeflerine dair son verileri kamuoyuyla paylaştı.
Çevre, Politika ve Sosyal Girişimler Başkan Yardımcısı Lisa Jackson, yaptığı açıklamada bu gelişmeden duydukları memnuniyeti dile getirirken, önümüzdeki yılların daha zorlu geçeceğine dikkat çekti:
“Apple 2030 hedefimiz doğrultusunda işimizin her alanında büyük ilerleme kaydediyoruz. Daha önce hiç olmadığı kadar temiz enerji ve geri dönüştürülmüş malzeme kullanıyoruz. Su tasarrufu sağlıyor, atıkları önlüyor ve doğaya yatırım yapıyoruz. 2030’a yaklaştıkça işimiz zorlaşıyor ancak bu zorluğa yenilik, iş birliği ve kararlılıkla yanıt veriyoruz.”
Apple, yenilenebilir enerji ve atık yönetiminde rekor seviyelere geldi!
Apple’ın 2030 planının temel taşlarından biri, 2015 seviyelerine kıyasla sera gazı emisyonlarını %75 oranında azaltmak. Kalan emisyonlar ise yüksek kaliteli karbon kredileri ile dengelenerek karbon nötrlüğü sağlanacak.
Şirketin açıkladığı son verilere göre:
Apple’ın küresel tedarik zincirinde 17.8 gigawatt yenilenebilir enerji kullanılıyor.
2024 yılında, bu enerji kullanımı sayesinde 21.8 milyon metrik ton sera gazı salımı engellendi. Bu oran, bir önceki yıla göre %17’den fazla artış gösterdi.
Tedarikçilerle yapılan verimlilik çalışmaları, yaklaşık 2 milyon metrik ton emisyonun önüne geçti.
Apple’ın Sıfır Atık programına katılan tedarikçiler, 2024’te 600 bin metrik ton atığın çöplüklere gitmesini engelledi.
2013’te başlatılan Temiz Su Programı sayesinde ise bugüne kadar 90 milyar galondan fazla tatlı su tasarrufu sağlandı.
Apple ayrıca bu açıklamaları desteklemek amacıyla yıllık Çevresel İlerleme Raporu’nu da yayımladı. Raporda şirketin çevre politikaları, sürdürülebilirlik projeleri ve önümüzdeki beş yıl içinde karbon nötr hale gelmek için atacağı adımlar detaylı şekilde yer alıyor.
Apple, teknoloji devleri arasında çevresel sorumluluk konusunda öne çıkan örneklerden biri olmayı sürdürüyor. 2030 hedefi, yalnızca kendi faaliyetlerini değil, tüm tedarik zincirini kapsayacak şekilde şekillendiriliyor.
Google, reklam güvenliği alanındaki bu büyük adımı, yapay zekâ teknolojilerinden özellikle de büyük dil modellerinden (LLM) yararlanarak attı. Şirket, işletme taklidi, sahte ödeme bilgileri gibi işaretleri kullanarak şüpheli hesapların büyük bir kısmını henüz reklam yayınlamadan önce tespit edebildiğini belirtti.
Google Reklam Güvenliği Genel Müdürü Alex Rodriguez, çevrim içi olarak düzenlenen basın toplantısında, 100’ü aşkın uzmandan oluşan çok disiplinli bir ekibin bu süreçte görev aldığını söyledi. Bu ekipte, Ads Safety, Trust & Safety bölümleri ile DeepMind araştırmacıları da yer aldı. Özellikle kamuya mal olmuş kişilerin taklit edildiği deepfake reklam dolandırıcılıklarına karşı geliştirilen teknik önlemlerle, şikayetlerin %90 oranında azaldığı belirtildi.
Google, küresel ölçekte temizlik başlattı
Google, 2024 yılında toplamda 5,1 milyar reklamı engellediğini ve 1,3 milyar sayfayı yayından kaldırdığını duyurdu. Şirketin en çok hesap askıya aldığı ülke 39,2 milyon ile ABD olurken, ikinci sırada 2,9 milyon ile Hindistan yer aldı.
Sadece Hindistan’da 247 milyondan fazla reklam yayından kaldırıldı. Bu ülkede en çok ihlal edilen kurallar; finansal hizmetler, marka ihlali, reklam ağı suistimali, kişiselleştirilmiş reklamlar ve kumar içerikleri oldu.
Öne çıkan bazı veriler ise şöyle:
5 milyon hesap doğrudan dolandırıcılıkla bağlantılı olduğu gerekçesiyle askıya alındı.
Sahtekârlıkla ilişkili yaklaşık yarım milyar reklam yayından kaldırıldı.
8.900’den fazla seçim reklamcısı doğrulandı.
10,7 milyon seçim reklamı yayından kaldırıldı.
9,1 milyar reklam çeşitli nedenlerle kısıtlandı.
Kurallar şeffaflaştırıldı ve itiraz süreci genişletildi
Google, büyük çaplı hesap askıya alma işlemlerinin zaman zaman yanlış anlaşılmalara neden olabileceğini kabul etti. Rodriguez, bazı kullanıcıların neden askıya alındıklarını yeterince açık şekilde öğrenemediklerini belirtti. Bu nedenle 2024 yılı boyunca politikaların daha şeffaf hale getirilmesi ve bildirim sistemlerinin geliştirilmesi için önemli güncellemeler yapıldığını söyledi.
Şirket, hesap kapatma kararlarına itiraz hakkı tanıyan bir süreç sunduğunu ve bu süreçte insan değerlendirmesine yer verdiğini de vurguladı. Google, erken tespit ve önleme kabiliyetlerinin artması sayesinde kötü niyetli reklamların kullanıcıya ulaşmadan önce engellenebildiğini belirtiyor.
Google’ın bu adımı, dijital reklam alanında artan sahtekârlıklara karşı yapay zekâ destekli mücadelede ne kadar ileri gidildiğini göstermesi açısından dikkat çekici.
Xiaomi, mobil işlemci geliştirme hedeflerinde büyük bir adım daha attı ve tamamen kendi yonga setini üretmeye yönelik çalışmalarında vites yükseltti. Şirket, 3nm üretim sürecine sahip yeni nesil bir mobil işlemci geliştirmek üzere özel bir ekip kurduğunu resmen duyurdu. Bu yeni çip departmanı, doğrudan CEO Lei Jun’a bağlı olarak çalışacak ve başında daha önce Qualcomm’da yöneticilik yapmış olan Qin Muyun yer alacak. Bu hamle, Xiaomi’nin donanım alanındaki bağımsızlık stratejisinde yeni bir dönemin habercisi olarak değerlendiriliyor.
Xiaomi kendi işlemcisi ile geliyor
Xiaomi’nin kendi çip yolculuğu aslında 2017’de geliştirilen 28nm’lik Pengpai S1 ile başlamıştı. Bu ilk girişimden sonra şirket, görüntü işleme (C serisi), hızlı şarj yönetimi (P serisi), güç yönetimi (G serisi), sinyal kontrolü (T serisi) ve ekran sürücüsü (D serisi) gibi yardımcı donanım çipleri üzerinde odaklanmıştı. Ancak son gelişmeler, Xiaomi’nin artık genel amaçlı ve rekabetçi bir mobil yonga seti üretme noktasında olduğunu gösteriyor.
Yeni işlemcinin teknik detayları da yavaş yavaş netleşiyor. Sızıntılara göre, işlemci sekiz çekirdekli bir yapıya sahip olacak. Ana çekirdek olarak 3.2GHz hızında çalışan Cortex-X925 yer alacak ve buna üç adet 2.6GHz Cortex-A725 ile dört adet 2.0GHz Cortex-A520 çekirdeği eşlik edecek. Bu yapı, performans açısından MediaTek’in Dimensity 9400 modeliyle benzerlik gösterse de, genel anlamda şu anki amiral gemisi işlemcilerin bir adım gerisinde kalabilir.
Grafik tarafında ise 1.3GHz frekansında çalışan Imagination Technologies imzalı IMG DXT72 GPU yer alacak. Bu grafik birimi, Qualcomm’un Snapdragon 8 Gen 2 işlemcisinde bulunan Adreno 740 ile eşdeğer ya da daha yüksek performans sunabilecek düzeyde olacak. Bu da Xiaomi’nin grafik gücü anlamında iddialı bir hamle yaptığına işaret ediyor.
Xiaomi’nin bu alandaki hamlesi, yalnızca rekabetçi olmakla kalmıyor, aynı zamanda şirketin uzun vadeli stratejik bağımsızlık hedefini de destekliyor. Özellikle ABD’nin Huawei’ye uyguladığı yaptırımlar sonrasında, Çinli teknoloji devlerinin kendi yarı iletkenlerini üretmeye yönelmesi kritik hale geldi. Xiaomi’nin yeni nesil işlemcisi, şirketin dışa bağımlılığı azaltma yolunda attığı en somut adımlardan biri olarak dikkat çekiyor.
Henüz piyasaya sürülme tarihi açıklanmamış olsa da, işlemcinin ilk olarak 2025’in son çeyreğinde tanıtılacak bir Xiaomi modelinde kullanılması bekleniyor. Bu gelişmeyle birlikte Xiaomi, Qualcomm ve MediaTek gibi devlerle rekabet edebilecek bir konuma hızla yaklaşıyor.
Google, yapay zeka destekli asistanı Gemini’yi daha da işlevsel hale getirecek önemli bir adım attı. Yeni güncellemeyle birlikte Gemini, artık Google Fotoğraflar entegrasyonuna sahip. Bu sayede kullanıcılar, fotoğraf galerilerinde doğal dil komutlarıyla görsel arama yapabilecek. Örneğin, “Ankara’daki tatilde çektiğimiz fotoğrafları göster” ya da “Ali ile çekildiğim doğum günü fotoğrafları” gibi spesifik sorgularla doğrudan ilgili içeriklere ulaşmak mümkün hale geliyor.
Gemini, Google Fotoğraflar ile entegre hale geliyor
Entegrasyon yalnızca basit aramalarla sınırlı değil. Gemini, görselleri anlayarak daha karmaşık soruları da cevaplayabiliyor. Örneğin, “Geçen yaz Bergamo’da gördüğüm Ferrari’nin plakası neydi?” gibi sorular yöneltildiğinde, yedeklenen fotoğraflar analiz edilerek plaka bilgisi gibi detaylar verilebiliyor. Bu özellik, Google’ın görsel tanıma ve yapay zeka teknolojilerini nasıl günlük kullanıcı deneyimine entegre ettiğinin yeni bir örneği olarak öne çıkıyor.
Gemini’nin Google Fotoğraflar desteği şu anda Android cihazlarda kademeli olarak kullanıma sunuluyor. Özellikten yararlanmak isteyen kullanıcılar, uygulamanın sağ üst köşesindeki profil menüsünden “Uygulamalar” bölümüne, ardından “Medya” sekmesine girerek Google Fotoğraflar entegrasyonunu manuel olarak aktif edebiliyor. Şu an için yalnızca ABD’deki kullanıcılar bu entegrasyona erişebiliyor ancak Google, yakın zamanda bu özelliği küresel çapta kullanıma açmayı planlıyor.
Bu gelişme, yapay zeka asistanlarının kişisel veri yönetiminde daha aktif roller üstleneceğini gösterirken, aynı zamanda kullanıcıların dijital arşivlerine ulaşma ve yönetme biçiminde de köklü değişiklikler yaratabilir.
Çin merkezli elektrikli araç üreticisi Xpeng, otonom sürüş teknolojilerinde dışa bağımlılığı azaltmak ve kendi teknoloji ekosistemini kurmak adına önemli bir adım attı. Şirket, Turing adını verdiği kendi geliştirdiği yapay zeka çipini 2025 yılının ikinci çeyreğinde seri üretime alarak elektrikli araçlarında kullanmaya başlayacak. İlk olarak yeni bir Xpeng modelinde yer alacak olan Turing, markanın sürücüsüz araç teknolojilerinde rekabet avantajı sağlamayı hedeflediği en kritik unsurlardan biri olarak öne çıkıyor.
Çinli Xpeng, otonom sürüş için kendi çipini kullanmaya hazırlanıyor
Xpeng’in Turing çipi, özellikle otonom sürüş uygulamalarında yüksek performans sunmak üzere tasarlandı. Çip, şirketin geliştirdiği iki adet sinir ağı işlem ünitesiyle donatılmış durumda ve genel amaçlı otomotiv çiplerine kıyasla yaklaşık yüzde 20 daha verimli çalışıyor. Bu yüksek verimlilik, özellikle büyük ölçekli yapay zeka modellerini çalıştırmak için büyük önem taşıyor. Turing, 30 milyar parametreye kadar veri işleyebilen kapasitesiyle, sektördeki mevcut çözümlerden çok daha iddialı bir pozisyonda. Karşılaştırmak gerekirse, rakip şirket Li Auto’nun VLA modeli yalnızca 2,2 milyar parametre içeriyor.
Turing çipinin işlem gücü yaklaşık 700 TOPS (trilyon işlem/saniye) seviyesinde. Bu, Nvidia’nın piyasada sunduğu Drive Thor platformuna oldukça yakın bir değer. Her ne kadar Thor’un hedefi 2.000 TOPS olsa da, şu anda ticari olarak erişilebilen versiyonlar 750 TOPS seviyelerinde çalışıyor. Dolayısıyla Xpeng’in kendi geliştirdiği bu çip, Nvidia gibi global teknoloji devlerine gerçek bir alternatif oluşturma potansiyeline sahip.
Ancak bu kadar büyük modelleri çalıştırmak beraberinde bazı zorlukları da getiriyor. Özellikle gecikme süresi (latency) gibi teknik sorunların nasıl çözüleceği henüz netleşmiş değil. Xpeng’in bu konudaki yaklaşımı ilerleyen dönemde açıklanması beklenen teknik detaylarla daha iyi anlaşılabilecek.
Turing çipinin kullanım alanı yalnızca otomobillerle sınırlı değil. Xpeng CEO’su He Xiaopeng’in açıklamalarına göre bu yüksek performanslı yapay zeka çipi; robotlar, uçan araçlar ve diğer akıllı mobilite çözümleri için de kullanılabilecek. Bu çok yönlü kullanım vizyonu, çipin sadece otonom sürüşe değil, aynı zamanda akıllı kokpit sistemleri gibi araç içi teknolojilere de hizmet edecek şekilde geliştirildiğini ortaya koyuyor.
Xpeng’in bu hamlesi, Çinli otomotiv üreticilerinin giderek artan bir şekilde dikey entegrasyona yöneldiğini gösteriyor. Nio ve Li Auto gibi diğer markalar da benzer şekilde kendi çip çözümlerini geliştirerek dışa bağımlılığı azaltma stratejisi izliyor. Örneğin, Nio geçtiğimiz aylarda 5 nm üretim sürecine sahip Shenji NX9031 adlı otonom sürüş çipini piyasaya sürmüş ve ET9 modelinde kullanmaya başlamıştı. Li Auto da kendi geliştirdiği çipte üretim aşamasına geldiğini açıklamıştı.
Sonuç olarak, Xpeng’in Turing çipiyle sahaya inmesi, yalnızca markanın teknolojik gelişimini değil, aynı zamanda Çin’in genel olarak elektrikli araç ve yapay zeka alanında bağımsızlık hedefini de yansıtıyor. Nvidia gibi küresel teknoloji devlerine olan bağımlılığın azalması, Çinli üreticilere daha hızlı inovasyon yapma, donanım ve yazılım uyumunu artırma ve yeni modelleri çok daha kısa sürede pazara sunma imkânı tanıyor. Bu gelişme, elektrikli araç pazarında yaşanmakta olan teknolojik dönüşümün ne denli derin ve kapsamlı olduğunu da gözler önüne seriyor.
İsveç’teki Linköping Üniversitesi’nden araştırmacılar, geleneksel batarya teknolojilerini kökten değiştirme potansiyeli taşıyan, diş macunu kıvamında akışkan bir batarya geliştirdi. Bilim dünyasında ses getiren bu yenilik, bataryaların sert ve kalıba bağlı yapısından kaynaklanan tasarım sınırlamalarını ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Science dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, geliştirilen batarya formu sayesinde enerji depolama sistemleri artık istenilen şekle sokulabilecek, hatta 3D yazıcılarla üretilebilecek hale geliyor.
Diş macunu kıvamında akışkan batarya tasarlandı
Bu yeni batarya teknolojisinin en dikkat çekici özelliği, elektrotlarının sıvı halde bulunması. Geleneksel bataryalarda sabit yapıdaki katı elektrotlar yerine, bu çalışmada elektrik iletebilen plastik türlerinden olan konjuge polimerler ve kağıt endüstrisinin atık ürünü olan lignin kullanıldı. Hem ucuz hem de çevre dostu bu malzemeler, bataryayı sadece esnek değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir enerji çözümüne dönüştürüyor.
Yapısı diş macununu andıran bu batarya, boyutunun iki katına kadar esnetildiğinde bile 500 kez şarj-deşarj döngüsüne dayanabiliyor. Önceki esnek batarya girişimlerinin aksine, burada hem düşük maliyet hem de yüksek biçimlendirme esnekliği bir arada sunuluyor. Özellikle giyilebilir teknoloji, tıbbi implantlar, esnek ekranlar ve şekle duyarlı cihazlarda büyük avantaj sağlayabileceği öngörülüyor.
Şu an için geliştirilen prototip batarya, yaklaşık 0.9 volt gerilim üretebiliyor. Bu seviye, günlük cihazlarda kullanılan AA piller (1.2-1.5V) ve akıllı telefon bataryaları (3.7-4.2V) ile karşılaştırıldığında daha düşük kalsa da, araştırmacılar farklı kimyasal bileşenlerle çalışarak bu değeri artırmayı hedefliyor.
Sonuç olarak, şekle girebilen akışkan batarya teknolojisi, sadece mobil cihazlar değil; aynı zamanda robotik sistemler, medikal ekipmanlar ve yeni nesil taşınabilir teknolojiler için de devrim niteliğinde bir enerji çözümünün kapısını aralıyor.
Yapay zeka alanındaki rekabet gün geçtikçe daha da kızışırken, bu yarışta öne çıkan şirketlerden biri olan Anthropic, geliştirdiği Claude adlı yapay zekasına yeni bir özellik eklemeye hazırlanıyor. Claude, son dönemde özellikle Claude 3.7 Sonnet modeliyle kullanıcıların ilgisini çekmiş ve doğal dil işleme yetenekleriyle dikkatleri üzerine toplamıştı. Şimdi ise şirket, bu gelişmiş yapay zekayı daha erişilebilir, daha doğal ve daha etkileşimli hale getirecek sesli konuşma özelliğini devreye sokmaya hazırlanıyor.
Claude yapay zeka modeli, sesli konuşma özelliği sunacak
Bloomberg’in haberine göre, Anthropic çok yakında Claude için sesli sohbet modunu aktif hâle getirecek. Henüz resmi bir çıkış tarihi duyurulmasa da bu özelliğin Nisan ayı içinde kullanıcılarla buluşturulması bekleniyor. Bu yeni özellikle birlikte, kullanıcılar Claude ile yalnızca yazılı olarak değil, sesli komutlar aracılığıyla da iletişim kurabilecek. Bu sayede Claude, yalnızca metin bazlı bir sohbet aracı olmaktan çıkarak, sesli asistan özelliklerine sahip çok yönlü bir dijital yardımcıya dönüşecek.
Sesli sohbet modu, başlangıçta yalnızca İngilizce dilinde kullanılabilecek. Kullanıcı deneyimini daha da kişiselleştirmek adına üç farklı ses seçeneği sunulacak: Airy, Mellow ve Buttery. Her bir ses, farklı bir tonlama ve konuşma stiline sahip olacak. Örneğin daha yumuşak ve sakin bir etkileşim isteyen kullanıcılar Mellow sesini tercih ederken, daha enerjik bir ses tonu arayanlar Airy ya da Buttery seslerine yönelebilecek. Bu çeşitlilik, kullanıcılara yapay zekayla olan etkileşimlerinde kendilerine en uygun deneyimi yaşama olanağı sunacak.
Anthropic’in bu hamlesi, yapay zekanın sadece metin üretmek ya da soruları yanıtlamakla kalmayıp, aynı zamanda insanlarla çok daha doğal bir şekilde etkileşim kurmasını sağlayacak önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu gelişme, Claude’u yalnızca bir bilgi kaynağı değil, aynı zamanda günlük yaşamda aktif olarak kullanılabilecek bir sesli asistan haline getiriyor. ChatGPT, Siri, Alexa gibi dijital asistanlara benzer şekilde işlev göstermeye başlayacak olan Claude, sahip olduğu gelişmiş dil modeli sayesinde bu platformlardan çok daha etkili ve insansı bir iletişim deneyimi sunabilir.
Bu tür bir sesli etkileşim teknolojisi, özellikle ellerin meşgul olduğu ya da yazılı iletişimin mümkün olmadığı durumlarda büyük avantaj sağlayacak. Aynı zamanda, teknolojik okuryazarlığı sınırlı olan kullanıcılar için de kullanım kolaylığı yaratacak. Örneğin yaşlı bireyler ya da ekran kullanmakta zorlanan kişiler, Claude ile yalnızca konuşarak bilgiye ulaşabilecek, günlük işlerini kolaylıkla halledebilecek.
Claude’un sesli modla birlikte kazandığı bu yeni boyut, Anthropic’in OpenAI gibi dev rakipleriyle olan rekabetinde önemli bir koz olarak değerlendiriliyor. Bugüne kadar daha çok teknoloji çevrelerinde bilinen Claude, bu güncelleme ile çok daha geniş bir kullanıcı kitlesine hitap edebilecek bir forma bürünüyor. Yalnızca sesli etkileşim sunmakla kalmayan Claude, sahip olduğu gelişmiş yapay zeka altyapısıyla kullanıcılarına hem bilgiye erişim hem de destek anlamında güçlü bir dijital partner deneyimi vaat ediyor.
Anthropic’in bu adımı, yapay zekanın geleceğinde sesli etkileşimin ne denli merkezi bir rol üstleneceğini bir kez daha gösteriyor. Teknolojinin bu yönde gelişmesiyle birlikte yapay zekalar, yalnızca yazılı komutlara yanıt veren araçlar olmaktan çıkıp, gündelik yaşamın ayrılmaz birer parçası hâline gelecek gibi görünüyor. Bu değişimin merkezinde yer alan Claude ise, önümüzdeki dönemde daha çok konuşulacak gibi duruyor.
Avustralya merkezli Q-CTRL şirketi, konum belirleme teknolojilerinde çığır açacak yeni nesil bir sistemin gerçek dünya testlerini başarıyla tamamladı. “Ironstone Opal” adı verilen bu kuantum navigasyon sistemi, geleneksel GPS sistemlerinin aksine uydulara bağımlı değil ve konum belirleme işlemini tamamen Dünya’nın doğal manyetik alanını kullanarak gerçekleştiriyor. Şirket, bu teknolojiyle mevcut tüm sistemlere kıyasla 50 kat daha hassas sonuçlar elde ettiklerini açıkladı.
GPS’ten 50 kat hassas kuantum navigasyon sistemi geliştirildi
Sistemin en büyük avantajlarından biri, pasif yapıda çalışması. Yani herhangi bir sinyal yayımı gerçekleştirmiyor ve bu nedenle tespit edilmesi ya da engellenmesi mümkün değil. GPS sistemleri askeri çatışmalar, siber saldırılar veya teknik arızalar gibi nedenlerle devre dışı kalabildiği için, Q-CTRL’nin teknolojisi özellikle güvenlik açısından büyük önem taşıyor. Şirketin verilerine göre, GPS sinyalinin bozulması her gün yaklaşık 1.000 uçuşu doğrudan etkiliyor ve bu durumun küresel ekonomiye günlük maliyetinin yaklaşık 1 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.
Ironstone Opal sistemi, Dünya’nın manyetik alanındaki konuma özgü küçük değişimleri tespit edebilen son derece hassas kuantum sensörler kullanıyor. Bu alan değişimleri bir nevi “manyetik parmak izi” gibi çalışıyor ve sensörler bu verilerden cihazın bulunduğu yeri milimetrik hassasiyetle belirleyebiliyor. Kuantum sensörlerle birlikte çalışan yapay zeka tabanlı özel yazılım ise dış etkenler nedeniyle oluşabilecek titreşimleri ve elektromanyetik parazitleri filtreleyerek sistemin kararlılığını artırıyor.
Q-CTRL’nin gerçekleştirdiği saha testlerinde, sistem hem yerde hem de havada başarılı şekilde çalıştı. Özellikle uçaklar gibi elektromanyetik parazit seviyesinin yüksek olduğu ortamlarda bile, mevcut navigasyon sistemlerinden 11 kat daha hassas konum verisi sunduğu belirtildi. Bu da “kuantum avantajı” olarak bilinen durumun pratikte ilk kez gözlemlendiği anlamına geliyor.
Ayrıca sistemin kompakt yapısı sayesinde dronelardan otonom araçlara, hatta denizaltılara kadar çok çeşitli araçlara entegre edilmesi mümkün hale geliyor. Özellikle okyanus altı, dağlık bölgeler veya GPS sinyallerinin sınırlı olduğu alanlarda konum belirlemenin ciddi zorluklar taşıdığı göz önüne alındığında, Ironstone Opal gibi çözümler kritik öneme sahip olabilir.
Teknolojinin askeri uygulamalarda yaratacağı etki dışında, ticari havacılık, otonom taşıma sistemleri, insansız hava araçları ve altyapı izleme gibi pek çok alanda da kısa vadede kullanıma geçmesi bekleniyor. GPS’e bağımlılığı azaltacak bu tür sistemlerin yaygınlaşması, gelecekte navigasyon teknolojilerinde büyük bir paradigma değişiminin habercisi olabilir.
9 Nisan’da GEN Academy tarafından düzenlenen online sertifika programı kapsamında, Walther Kranz CEO’su Samet Özetçi ve Account Manager Emir Bilal Özkan’ın gerçekleştirdiği “Satış, Pazarlama ve Marka Yaratma” eğitimiyle katılımcılara markalaşma süreci tüm detaylarıyla aktarıldı. Eğitim boyunca, kurumsal kimliğin oluşturulmasından başlayarak markanın inşa edilmesi, halkla ilişkiler stratejileriyle güçlendirilmesi ve iş süreçlerinde bu değerlerin sürdürülebilir hale getirilmesi gibi aşamalar uygulamalı örneklerle ele alındı.
GEN Academy, katılımcılarına markalaşma süreci hakkında bilgi verdi
Markalaşma alanında güçlü projelerle tanınan Özetçi ve Özkan, eğitimde yalnızca teorik bilgi sunmakla kalmayarak, katılımcıları gerçek sektör deneyimleriyle buluşturdu. Öğrenciler, iletişim ve pazarlama dünyasına dair merak ettikleri soruları doğrudan yöneltme imkânı buldu. Gerçek vaka analizleri üzerinden yürütülen interaktif tartışmalar, oturuma düşünsel bir derinlik kazandırdı.
Samet Özetçi, gençlerle aynı platformda olmanın her zaman ilham verici olduğunu belirterek, bu eğitimin yalnızca bilgi aktarımı değil, karşılıklı bir öğrenme süreci olduğunu ifade etti. Gençlerin iletişim sektörünün geleceğini şekillendirecek potansiyelde olduğunu vurgulayan Özetçi, bu etkileşimin kendileri açısından da değerli olduğunu dile getirdi.
Eğitime dair değerlendirmede bulunan Emir Bilal Özkan ise, markalaşma alanında kariyer planlayan öğrencilere iç görü sunmanın ve onların yaratıcı bakış açılarıyla etkileşimde bulunmanın önemine dikkat çekti. Katılımcılardan gelen soruların, sektörün hangi yönde evrildiğine dair anlamlı ipuçları verdiğini belirten Özkan, gençlerle kurulan bu bağın sektör için önemli bir kazanım olduğunu söyledi.
GEN Academy tarafından sunulan bu eğitim programı, iletişim ve pazarlama alanlarında kariyer hedefleyen katılımcılar için nitelikli bir başlangıç niteliği taşıdı. Gerçek sektör deneyimlerinin aktarılması sayesinde uygulamaya dönük bir içerikle desteklenen program, genç profesyonellerin markalaşma gibi stratejik alanlarda bilgi ve donanım kazanmalarını sağlayarak kariyer yolculuklarında sağlam bir temel oluşturdu.
Fethiye’de girişimcilik alanında bir ilki temsil eden LİDEA Girişimcilik Programı’nın Demo Day final etkinliği, bölgedeki ekosisteme önemli bir canlılık kattı. 12 Nisan 2025 Cumartesi günü DSİ Konferans Salonu’nda yoğun katılımla gerçekleşen etkinlik, 20 Ekim’de başlayan ve 60’tan fazla başvuru alan 24 haftalık ücretsiz programın doruk noktası oldu. Toplam 15 girişimci, geliştirdikleri projeleri yatırımcılar, jüri üyeleri ve geniş bir izleyici kitlesi karşısında sundu. Likya İş İnsanları Derneği (LİİDER), Hipokampüs ve Teknoloji Oyunlaştırma ve Eğitim Derneği (TOYED) iş birliğiyle düzenlenen bu program, genç ve yenilikçi girişimcileri kamuoyuyla buluşturdu.
LİDEA Girişimcilik Programı Demo Day Finali gerçekleştirildi
Etkinlikte, alanında uzman kuruluşlar ve sektör temsilcileri de yer aldı. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, İstanbul Üniversitesi Teknokent, Avrupa Teknoloji ve İnovasyon Enstitüsü, Güney Ege Kalkınma Ajansı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Teknokent, Fethiye İşletme Fakültesi, Biruni Üniversitesi Teknokent, Key of Change, Atlas Hub ve Nar Fon Yatırım gibi önemli isimler deneyimlerini katılımcılarla paylaştı. Sunuculuğunu gazeteci yazar Yeşim Sarıtaş ve LİDEA ekibinden Altan Türel’in yaptığı program, Fethiye’nin girişimcilik ve inovasyon odağı olma hedefini net bir şekilde ortaya koydu. Program süresince 50’den fazla eğitmenle toplamda 200 saati aşkın mentorluk verilerek bölgedeki girişimcilik kültürünün gelişimine katkı sağlandı.
Açılışta konuşan Likya İş İnsanları Derneği Başkanı Volkan Büber, bu tür bir organizasyonun Fethiye’de ilk kez gerçekleştiğini vurgulayarak, yönetim kurulunun bu yenilikçi fikri cesurca desteklediğini belirtti. Programın profesyonel bir yapıya kavuşmasında TOYED’in katkısının büyük olduğunu ifade eden Büber, girişimciliğe olan desteklerinin devam edeceğini ve bölgesel kalkınmada yenilikçi projelerin hayati rol oynadığını dile getirdi. Hipokampüs Kurucusu Av. Eşref Aktaş ise bu programın temellerinin 2020 yılında atıldığını ve bugün sahnede hayata geçtiğini vurgulayarak Fethiye’yi küresel girişimcilik arenasına dahil etme hayalinin gerçekleştiğini söyledi. TOYED Başkanı Ercan Altuğ Yılmaz da programın iki aşamalı olarak kurgulandığını, altı ay boyunca 15 girişimcinin eğitim ve mentorluklarla hazırlandığını belirtti ve katkı sunan tüm eğitmenlere teşekkür etti.
Etkinliğe katılan Muğla Milletvekili Yakup Otgöz, Fethiye Belediye Başkanı Alim Karaca ve GESİFED Başkanı Hakan Urhan, girişimciliğin yerel kalkınmadaki önemine dikkat çekti. Sunumlarda 15 farklı girişimci ekip, projelerini üç dakikalık sunumlarla jüriye tanıttı ve ardından yapılan soru-cevap oturumlarıyla detaylı bilgi verdi. Projeler, oyunlaştırma, sürdürülebilirlik, sağlık teknolojileri ve mobil uygulamalar gibi çeşitli alanları kapsayan yenilikçi fikirleri içeriyordu. Jüri üyeleri arasında Avrupa Teknoloji ve İnovasyon Enstitüsü Mentörü Dr. Elif Güngör Reis, Triple Helix Teknoloji Transfer Ofisi Kurucusu Dilara Tunca, Av. Gürbüz Sarı, Av. Tolga Sevinç ve danışman Rıza Gürler yer aldı.
Etkinlikte dört girişim özel ödüllere layık görüldü. LİİDER Özel Ödülleri Akrepp App ve Heimer Clean projelerine, TOYED Özel Ödülü Api Air projesine ve Hipokampüs Özel Ödülü Journiary projesine takdim edildi. Bu ödüller, girişimcilerin fark yaratan projelerini teşvik etmek amacıyla verildi.
Jüri değerlendirmesi sonucunda Demo Day’de üç girişim para ödülüyle onurlandırıldı. Birincilik ödülü olan 50.000 TL’yi Helimore kazanırken, insansız hava araçlarıyla tarımsal ilaçlama projesiyle dikkat çekti. İkincilik ödülü olan 30.000 TL Oyedu projesine verilirken, eğitim odaklı oyun yaklaşımı övgü aldı. Üçüncülük ödülü olan 10.000 TL ise Linqi App adlı yabancı dil öğrenim uygulamasına takdim edildi.
Yaratıcı girişim projeleri, ekonomik ve toplumsal dönüşümde önemli bir rol üstlenerek istihdam yaratmakta, teknolojik ilerlemeye katkı sağlamakta ve yerel ekonomilere canlılık kazandırmaktadır. Bu tür programlar genç girişimcilerin fikirlerini gerçeğe dönüştürmesine olanak tanıyarak, ülkenin rekabet gücünü ve geleceğe olan hazırlığını artırmaktadır. LİDEA Girişimcilik Programı hakkında daha fazla bilgi almak ve yeni dönem başvurularını takip etmek isteyenler lideagirisim.com adresini ziyaret edebilir.
İstanbul’un Göztepe semtinde inşa edilen Medeniyet Teknopark, Türkiye’nin teknoloji ve dijitalleşme alanındaki yeni adımı olarak yükseliyor. İstanbul Medeniyet Üniversitesi öncülüğünde yürütülen proje, yalnızca bir teknoloji yerleşkesi değil; girişimcilik, inovasyon ve uluslararası iş birliklerinin merkezi olma amacıyla tasarlanıyor. Lokasyonu, altyapısı ve kapsadığı teknoloji alanlarıyla, Türkiye’nin küresel rekabet gücünü artırma hedefinin somut adımlarından biri olarak hayata geçiriliyor.
Medeniyet Teknopark, resmen inşa edilmeye başladı
Finansal teknolojiler, yapay zeka, siber güvenlik, büyük veri ve oyun teknolojileri gibi geniş bir alana hizmet vermesi planlanan teknopark, girişimciler, yatırımcılar ve teknoloji profesyonelleri için güçlü bir buluşma noktası oluşturuyor. Sadece ofis alanları sunmakla kalmayan yapı, prototipleme atölyeleri, ortak çalışma alanları, gelişmiş ofis sistemleri ve 7 gün 24 saat açık sosyal yaşam alanlarıyla, klasik teknopark anlayışının ötesinde bir model sunuyor.
Kapsamlı sosyal donatılar arasında kapalı spor salonları, restoranlar, etkinlik alanları ve dinlenme odaları gibi imkanlar yer alıyor. Bu yapısıyla, teknopark sadece çalışma alanı değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir yaşam ve üretim merkezi olarak kurgulanıyor.
Medeniyet Teknopark, Avrasya Tüneli’nin girişinde, metrobüs ve metro hatlarının kesiştiği noktada yer alıyor. Bu konum, hem İstanbul içinden hem de uluslararası düzeyde erişim açısından avantaj sağlıyor. Özellikle yabancı yatırımcılar ve teknoloji uzmanları için cazip hale gelen bu lokasyon, merkezin çekim gücünü artırıyor.
Teknopark bünyesinde kurulacak olan gelişmiş veri merkezi, yapay zeka, büyük veri ve bulut teknolojilerine odaklanan firmalar için yüksek güvenlikli ve kesintisiz hizmet altyapısı sunacak. Dijital hizmet sağlayıcılar için kritik öneme sahip bu merkez, yerli teknoloji üretiminin gelişmesinde rol oynayacak.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Genel Sekreteri ve Medeniyet Teknopark Genel Müdürü Ali Ramazan Tak, proje hakkında yaptığı açıklamada, merkezin Türkiye’nin teknoloji ve girişimcilik alanındaki geleceğine doğrudan etki edeceğini belirtti. Tak, teknoparkın yalnızca fiziksel bir yapı olmadığını, girişimcilere her aşamada destek sunan ve fikirleri somut çözümlere dönüştüren bir ekosistem olarak tasarlandığını ifade etti. Yapay zeka, büyük veri ve siber güvenlik gibi alanlarda uluslararası rekabeti güçlendirecek bir merkez oluşturduklarını vurguladı.
Göztepe’de yükselen Medeniyet Teknopark, Türkiye’nin dijital dönüşüm vizyonunun bir yansıması olarak dikkat çekiyor. Sunduğu olanaklar, konumu ve teknik altyapısıyla sadece İstanbul’un değil, ülkenin teknolojik gelişimine yön verecek projeler arasında yer alıyor.
22 yaşındaki Andean Medjedovic, kripto dünyasında eşi benzeri görülmemiş bir skandala imza attı. ABD mahkemelerine göre Medjedovic, merkeziyetsiz finans (DeFi) platformlarında yaptığı karmaşık yazılım saldırılarıyla toplamda 65 milyon dolardan fazla kripto para çaldı. Genç hacker hâlâ bulunamadı.
Kanada’dan çıkan bir matematik dehası, ABD’yi alarma geçirdi.
Henüz 18 yaşındayken Waterloo Üniversitesi’nden yüksek lisans derecesiyle mezun olan Medjedovic, bir DeFi platformu olan Indexed Finance üzerinde ciddi bir açık buldu. Bu açığı kullanarak, yalnızca birkaç işlemle 16.5 milyon dolarlık dijital token’ı platformun likidite havuzlarından çekti.
Yöneticiler ona ulaştı, “paranın %90’ını geri ver, kalan senin ödülün olsun” dediler. Ancak Medjedovic bunu kabul etmedi. Ona göre kurallar belliydi: Kod neye izin veriyorsa, o yasaldı. Bu, DeFi camiasında tartışmalı bir yaklaşım olarak bilinen “Code is Law” felsefesiydi.
Polisler Hamilton’daki aile evine baskın yaptığında Medjedovic çoktan elektronik cihazlarını toplayıp ortadan kaybolmuştu.
İkinci büyük vurgun 2023’te geldi. ABD belgelerine göre, Medjedovic bu kez başka bir DeFi platformunu hedef aldı. Aynı yöntemi kullanan genç hacker, bu kez yaklaşık 48.4 milyon dolarlık bir vurgunla sistemden sıyrıldı.
Artık FBI dahil olmak üzere pek çok kurum onun peşinde. 2025 başında kamuya açıklanan federal dava dosyasına göre Medjedovic, şu suçlamalarla yargılanacak:
Elektronik dolandırıcılık
Gasp girişimi
Kara para aklama
Eğer yakalanır ve suçlu bulunursa, onlarca yıl hapis cezası alabilir.
Ancak önce onu bulmaları gerekiyor. Uluslararası seyahatlerle izini kaybettiren Medjedovic, sosyal medyada bile iz bırakmıyor.
Apple, kullanıcıların verilerini doğrudan toplamadan yapay zekâ modellerini iyileştirmek amacıyla sentetik veri ve farklılaştırılmış gizlilik yaklaşımını bir araya getiriyor.
Apple’ın pazartesi günü yayımladığı teknik blog yazısına göre, bu yöntem sayesinde kullanıcı verilerinin gizliliği korunurken, yapay zekâ sistemlerinin performansı da artırılabilecek. Özellikle bildirim özetleri ve yazım araçları gibi ürünlerde yaşanan performans sorunlarını aşmayı hedefleyen şirket, bu yöntemi daha geniş bir alanda uygulamayı planlıyor.
Apple, önce çeşitli konularda sentetik e-postalar oluşturarak işe başlıyor. Bu e-postalar, kullanıcıların gerçek e-postalarına benzer biçimde dil yapısı, konu başlığı ve uzunluk gibi temel özellikleri taşıyor ancak hiçbir şekilde gerçek kullanıcı içeriği içermiyor. Her sentetik mesajdan, onun temel niteliklerini özetleyen bir gömme (embedding) çıkarılıyor. Bu gömmeler, sadece cihaz analizine izin veren kullanıcıların cihazlarına gönderiliyor.
Bu noktada kullanıcı cihazları, Apple’ın gönderdiği sentetik veri temelli gömmeleri, cihazda bulunan örnek e-postalarla karşılaştırarak en isabetli olanları tespit ediyor. Bu işlem, Apple’ın kullanıcı verilerine doğrudan erişmeden modellerini eğitmesine ve iyileştirmesine olanak sağlıyor.
Apple, bu yöntemi şimdiden Genmoji isimli emojileri kullanıcı metinlerine göre özelleştiren modeli için kullanmaya başladığını açıkladı. Önümüzdeki dönemde bu yöntem; Image Playground, Image Wand, Memories Creation, Writing Tools ve Visual Intelligence gibi daha geniş bir ürün yelpazesinde de uygulanacak.
Ayrıca, e-posta özetleme gibi özelliklerin doğruluğunu artırmak amacıyla da aynı yöntemle kullanıcı cihazlarından geri bildirim toplanacağı belirtildi.
Bu gelişmeler, Apple’ın veri gizliliğinden ödün vermeden yapay zekâ yarışına yeniden dahil olma çabalarının bir göstergesi olarak yorumlanıyor. Rakipleri gibi doğrudan kullanıcı verisi toplayamayan Apple, farklılaştırılmış gizlilik ve sentetik veri stratejisiyle bu açığı kapatmaya çalışıyor.
Apple’ın yaklaşımı, gelecekte kullanıcı mahremiyetini koruyarak güçlü ve kişiselleştirilmiş yapay zekâ deneyimleri sunma yolunda önemli bir örnek teşkil edebilir.
Güney Kore tarafından atılan bu adım, ABD eski Başkanı Donald Trump’ın ithal yarı iletkenlere yönelik yeni vergi uygulamaları başlatabileceği yönündeki açıklamaları sonrasında geldi.
Trump, geçtiğimiz hafta bazı ithal ürünlere uygulanan gümrük vergilerinden yarı iletkenleri geçici olarak muaf tutmuştu. Ancak pazartesi günü sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, tüm elektronik tedarik zincirinin ulusal güvenlik kapsamında inceleneceğini ve yeni tarife oranlarının yakında açıklanacağını duyurdu.
ABD Ticaret Bakanlığı da yarı iletken ithalatlarının ulusal güvenliğe etkileri üzerine resmi bir soruşturma başlatıldığını açıkladı.
Güney Kore Maliye Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, yeni destek paketinin geçen yılki tutarın yaklaşık %25 üzerinde olduğu belirtildi. Paket kapsamında, yarı iletken kümelenmelerine yer altı enerji hatları döşenmesi için devlet sübvansiyonu sağlanacak ve sanayi bölgelerindeki altyapı yatırımlarına verilen destek oranı %30’dan %50’ye çıkarılacak.
Ayrıca, 2025 ile 2027 yılları arasında çip üreticilerine verilecek düşük faizli kredilerin toplam tutarı 20 trilyon wona yükseltilecek. Bu rakam mevcut dönemde 17 trilyon won seviyesindeydi.
Eğitim ve araştırma ayağında da adımlar atan hükümet, yüksek lisans ve doktora seviyesindeki öğrencilere yönelik yeni burs ve eğitim programları ile uluslararası araştırma iş birliklerini artırmayı hedefliyor.
Yarı iletken ihracatı Güney Kore için kritik öneme sahip
Güney Kore, dünyanın en büyük çip üreticilerinden bazılarına ev sahipliği yapıyor. Samsung Electronics ve SK Hynix gibi devler, ülkenin 2024 yılı ihracatının %20’sinden fazlasını oluşturan yarı iletken sektörünün temel aktörleri. Sadece geçen yıl çip ihracatı 141,9 milyar dolara ulaştı.
ABD, Güney Kore’nin ikinci büyük ihracat pazarı konumunda. 2024 yılında ABD’ye yapılan ihracat %10,5 artarak 127,8 milyar dolara ulaştı ve üst üste yedinci yıl rekor kırdı. Ancak Trump’ın olası yeni tarifeleri, bu ekonomik ilişkinin geleceğini belirsiz hâle getiriyor.
Asya ülkesinde geçici olarak devlet başkanlığı görevini yürüten Han Duck-soo, yerel basına yaptığı açıklamada Trump’ın idaresine Güney Kore ile acil gümrük görüşmeleri başlatılması talimatı verdiğini belirtti.
Yuanta Securities’in küresel yatırım departmanı başkanı Daniel Yoo ise bu adımı, “Güney Kore’nin çip sektöründe liderliğini koruma çabası” olarak değerlendirdi. Yoo’ya göre özellikle küçük ve orta ölçekli üreticilerin ABD’ye taşınması gerektiğinde, hükümet desteği büyük önem taşıyor.
Trump’ın yeniden başa geçme ihtimalinin gölgesinde, bu tür önlemler Güney Kore için hem ekonomik hem de jeopolitik bir sigorta görevi görebilir.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından düzenlenen “Ulaşan ve Erişen Türkiye 2053 Üniversiteler Arası Fikir Yarışması” sonuçlandı. Yıldız Teknik Üniversitesi, dört farklı proje ile yarışmaya damga vurdu. Daha önce TÜBİTAK’ın üniversite öğrencileri araştırma projeleri destek programında üç yıl üst üste birincilik elde eden YTÜ, bu kez Ulaştırma Bakanlığı’nın yarışmasında iki birincilik, bir üçüncülük ve bir mansiyon ödülü aldı.
Törende konuşan Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu, 62 üniversiteden 205 öğrencinin geliştirdiği toplam 115 projenin yarıştığını belirtti. Ödül kazanan ve yarışmaya katılan tüm öğrencileri kutlayan Uraloğlu, gençlerin ortaya koyduğu fikirlerin Türkiye’nin ulaşım ve iletişim alanındaki geleceğine yön vereceğini söyledi. Bakan, konuşmasında son 23 yılda yerli ve milli üretim alanında atılan adımları hatırlattı; TÜRKSAT 6A’nın hizmete alınmasıyla uydu iletişimi kapsamının 5 milyar kişiye ulaşacağını vurguladı.
YTÜ öğrencilerinden Tunahan Delisalioğlu, “Zorlu Koşullarda Otonom Drone Tabanlı Haberleşme Ağı” projesiyle birincilik ödülüne layık görüldü. Ecem Nur Özen ve Emre Uslu’nun birlikte geliştirdiği “Şehrin Sesi” projesi de aynı kategoride birincilik aldı. Mustafa Sürmeli’nin “Sürdürülebilir ve İnovatif Raylı Taşıma Ağı (SİRTA)” projesi üçüncülük kazanırken, Mehmet Keskin, Muzaffer Arda Yelbey, Eren Turhan ve Enes Dinçay’ın geliştirdiği “Cerbe UUV (İnsansız Su Altı Aracı)” projesi mansiyonla ödüllendirildi.
Yıldız Teknik Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz’ın da katıldığı ödül töreninde gençlerin başarısı bir kez daha sahnede karşılık buldu. Üniversitenin bilimsel üretimdeki sürekliliği ve öğrenci projelerine verdiği destek, farklı platformlarda elde edilen başarılarla pekişti.
Şirket, Atlantik benekli yunusların çıkardığı tıklama, ıslık ve sesleri analiz edebilen yeni bir yapay zekâ modeli geliştirdi. Google tarafından DolphinGemma adı verilen bu model, türler arası iletişim kurma yolunda atılmış önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
Projenin temelinde, 1985 yılından bu yana denizlerde süren en uzun soluklu araştırma olan Wild Dolphin Project (WDP) tarafından toplanan etiketlenmiş büyük veri setleri yer alıyor. Google, bu sesleri DolphinGemma’ya yükleyerek yapay zekânın yunusların iletişimindeki gizli yapıları ve olası anlamları keşfetmesini hedefliyor. Geliştirilen model, sesleri analiz etmek için Google’ın SoundStream sistemini kullanıyor ve insan kulağının ayırt edemediği nüansları algılayabiliyor.
WDP’nin kurucusu ve araştırma direktörü Dr. Denise Herzing, “40 yıldır bu anı bekliyordum.” diyerek heyecanını dile getiriyor. Herzing’e göre, DolphinGemma sayesinde yunusların öncelikleri, ne hakkında ‘konuştukları’ gibi detaylar daha net anlaşılabilecek.
Google, sadece dinlemeyi değil, konuşmayı da hedefliyor
Araştırmacılar yalnızca yunusları anlamakla yetinmek istemiyor; aynı zamanda onlarla iletişime geçmenin yollarını da arıyor. Bu bağlamda DolphinGemma’nın yanı sıra CHAT (Cetacean Hearing Augmentation Telemetry) adlı bir sistem de geliştirildi. Georgia Teknoloji Enstitüsü tarafından oluşturulan CHAT, yunuslara yapay sesler öğreterek belirli nesnelerle ilişkilendirmeyi amaçlıyor. Örneğin, yosun ya da şal gibi nesneler belirli seslerle eşleştiriliyor ve yunuslar bu sesleri taklit ederek nesneleri isteyebiliyor.
DolphinGemma, CHAT sistemiyle birlikte çalışarak yunusların sesleri taklit etme sürecinde erken tahminlerde bulunabiliyor. Bu da araştırmacıların daha hızlı ve etkili yanıt vermesini sağlıyor. Google, bu sistemin Pixel telefonlarda da çalışabildiğini belirterek, donanım maliyetlerinin düşürülebileceğine dikkat çekiyor.
Bu sezon sahada kullanılmaya başlanacak olan DolphinGemma’nın gelecekte yalnızca Atlantik benekli yunuslarla sınırlı kalmayıp, burunlu yunuslar ve dönen yunus türleri gibi diğer deniz memelilerine de uygulanması hedefleniyor. Ancak her tür için ses yapısına özel uyarlamalar yapılması gerekecek.
Google’ın bu projesi, insanlık ile diğer zeki canlılar arasında yepyeni bir iletişim kapısı açma potansiyeli taşıyor. Türler arası diyaloğun mümkün olup olmadığını zaman gösterecek, ancak DolphinGemma ile ilk ciddi adımlar atılmış durumda.
OpenAI, yapay zeka odaklı yeni bir sosyal medya platformu geliştirmeye başladı. Şirket, bu yeni platformla X (eski adıyla Twitter) gibi devlere doğrudan rakip olmayı hedefliyor. OpenAI yöneticileri, topluluk odaklı ve yapay zeka destekli bir sosyal medya deneyimi sunmak istiyor.
Şirketin bu adımı, Elon Musk’un X üzerinde gerçekleştirdiği değişikliklere bir yanıt niteliği taşıyor. OpenAI, kullanıcıların fikir alışverişi yapabileceği, bilgi paylaşabileceği ve yapay zeka ile etkileşime geçebileceği bir platform vizyonu çiziyor. Bu proje, yalnızca bir sosyal medya hamlesi değil. Aynı zamanda bilgi ekosistemini dönüştürmeye yönelik büyük bir strateji.
ChatGPT’nin gelişmiş sürümüyle entegre çalışacak
OpenAI’ye yakın kaynaklar, yeni platformun ChatGPT’nin gelişmiş sürümüyle entegre çalışacağını söylüyor. Kullanıcılar, yorum yaparken ya da içerik üretirken yapay zekadan gerçek zamanlı destek alabilecek. Böylece hem içerik kalitesi artacak hem de yanlış bilgi yayılımı azalacak.
OpenAI, bu platformda kullanıcı güvenliğini en üst düzeye çıkarma sözü veriyor. Algoritmalar, toksik içerikleri engellemek ve sağlıklı tartışma ortamları oluşturmak için özel olarak eğitilecek. Şirket, reklam gelirine dayalı klasik modele alternatif olarak etik ve sürdürülebilir gelir kaynakları arayışında.
Öte yandan, Elon Musk’ın liderliğindeki X cephesinden henüz resmi bir açıklama gelmedi. Ancak Musk’ın geçmişte OpenAI ile yaşadığı anlaşmazlıklar göz önüne alındığında, bu hamlenin yeni bir rekabet fitilini ateşleyebileceği düşünülüyor.
Yeni sosyal medya platformunun adı, tasarımı ve ne zaman erişime açılacağı ise henüz belli değil. Ancak OpenAI’nin mevcut teknolojik altyapısı ve kullanıcı kitlesi, platformun büyük bir ilgiyle karşılanacağını gösteriyor. Sektör uzmanları, bu girişimin sosyal medya dünyasında yeni bir çağ başlatabileceğini söylüyor.
OpenAI, daha önce GPT modelleriyle içerik üretimini, araştırmayı ve eğitim süreçlerini kökten değiştirmişti. Şimdi aynı devrimci yaklaşımı sosyal medya alanına taşıyor. Teknoloji dünyası bu gelişmeyi heyecanla takip ediyor.
Çin devletinin resmi haber ajansı Xinhua tarafından paylaşılan rapora göre, söz konusu saldırılar enerji, ulaşım, su yönetimi, iletişim ve savunma sanayi araştırma kurumlarını hedef aldı.
Harbin Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada, saldırıların Çin’in kritik bilgi altyapısını sabote etme, toplumsal kaos yaratma ve gizli bilgileri ele geçirme amacı taşıdığı ifade edildi. Çinli yetkililer, üç ABD vatandaşını siber saldırılarla doğrudan ilişkilendirerek arananlar listesine ekledi. Ayrıca, California Üniversitesi ve Virginia Teknoloji Enstitüsü’nün de saldırılara dâhil olduğu iddia edildi; ancak üniversitelerin nasıl bir rol oynadığına dair detay verilmedi.
Raporda yer alan bilgilere göre, saldırılar sırasında NSA’nın, Çin’deki bazı sistemlere önceden yerleştirilmiş arka kapıları aktif hâle getirdiği ve Microsoft Windows işletim sistemi üzerinden erişim sağladığı öne sürüldü. Aynı zamanda, bu kişilerin Huawei başta olmak üzere Çinli teknoloji firmalarına da siber saldırılar düzenlediği iddialar arasında yer aldı.
Çin ve ABD arasındaki karşılıklı suçlamalar artıyor
Çin’in bu çıkışı, Pekin ile Washington arasında süregelen ticaret savaşının dijital cepheye taşındığına işaret ediyor. ABD, uzun süredir Çinli devlet destekli hacker gruplarını kamu kurumlarına ve özel sektör altyapılarına yönelik saldırılarla suçluyor. Geçtiğimiz ay da ABD, Çin bağlantılı birçok kişiye yönelik iddianameler hazırlayarak, Savunma İstihbarat Dairesi ve Ticaret Bakanlığı gibi kurumlara yapılan saldırıları gündeme getirmişti.
Ancak Çin tarafı bu suçlamaları sürekli reddediyor ve son yıllarda ABD’yi benzer faaliyetlerde bulunmakla itham ediyor. Aralık ayında da Çin, iki ABD kaynaklı siber saldırıyı tespit ettiğini ve bu saldırıların Çinli teknoloji şirketlerinden ticari sırları çalmak amacıyla yapıldığını açıklamıştı.
Bu son gelişme, iki ülke arasında yalnızca ekonomik değil, dijital güvenlik açısından da gerilimin derinleştiğini gösteriyor. ABD Büyükelçiliği ise konuya ilişkin henüz bir açıklamada bulunmadı. Siber güvenlik alanında yaşanan bu karşılıklı suçlamaların, önümüzdeki dönemde teknoloji iş birliklerini ve küresel diplomatik dengeleri daha da karmaşıklaştırması bekleniyor.