Galaxy S26’da devrim niteliğinde batarya!

Samsung’un henüz Galaxy S25 serisini bile tanıtmadığı bir dönemde, Galaxy S26 serisiyle ilgili dikkat çekici bir iddia gündeme geldi. Galaxy S26’da şirketin, bir sonraki amiral gemisi modeli için silisyum-karbon batarya teknolojisini kullanmayı planladığı öne sürülüyor. Eğer bu söylentiler doğruysa, Samsung’un akıllı telefon batarya teknolojisinde devrim yaratması bekleniyor.

Silisyum-karbon batarya nedir?

Silisyum-karbon bataryalar, klasik lityum-iyon bataryalardan farklı olarak silisyum ve karbon bileşenleri kullanıyor. Galaxy S26’da bu yenilikçi teknoloji, yüzde 12,8 daha fazla enerji depolayabilme kapasitesine sahip. Aynı zamanda enerji kullanımını daha verimli hale getirerek cihazın pil ömrünü uzatıyor.

Önemli bir diğer avantaj ise bu artan kapasiteye rağmen bataryaların fiziksel boyutlarının değişmemesi. Galaxy S26’da bu durum, akıllı telefonlarda kompakt tasarımları mümkün kılıyor. Samsung’un batarya üretim kolu Samsung SDIyığılmış hücre teknolojisiyle batarya kapasitesini yüzde 10 oranında artırmayı hedefliyor. Bu da Galaxy S26’nın 5500 mAh gibi etkileyici bir batarya kapasitesine sahip olabileceği anlamına geliyor.

Samsung’un rekabet gücünü artırabilir

Silisyum-karbon bataryalar, ilk olarak Honor tarafından 2023 yılında tanıtılmış ve Çinli üreticiler arasında hızla yaygınlaşmıştı. Samsung’un bu teknolojiye geçiş yapması, şirketin hem Apple hem de diğer rakipleri karşısında güçlü bir pozisyon elde etmesini sağlayabilir.

5500 mAh kapasitesindeki bir bataryanın özellikle katlanabilir telefonlar ve yapay zeka destekli uygulamalardaki performansı artıracağı tahmin ediliyor. Samsung’un bu hamlesi, Galaxy S26’da akıllı telefon batarya teknolojisinde çıtayı bir üst seviyeye taşıyabilir.

Samsung’un Galaxy S25 serisini tanıtmasının ardından, Galaxy S26 ile ilgili bu ve benzeri gelişmelerin netleşmesi bekleniyor. Şirketin silisyum-karbon teknolojisini kullanıp kullanmayacağı ise önümüzdeki dönemde daha fazla detayla ortaya çıkacak.

Anduril, ABD’nin en büyük otonom silah fabrikası için kolları sıvadı!

Anduril, Arsenal-1 olarak adlandırılan bu yeni fabrikanın, Columbus, Ohio’da inşa edileceğini duyurdu. Yaklaşık 464 bin metrekare bir alana yayılacak olan bu tesis, yılda on binlerce otonom askeri sistem üretme kapasitesine sahip olacak.

Anduril CEO’su Brian Schimpf, Arsenal-1’in, savunma sanayi için otonom sistem ve silah üretiminde bir dönüm noktası olacağını ifade etti. Schimpf, tesiste kullanılacak yazılım destekli üretim yöntemleriyle esnek ve hızlı üretim yapılacağını belirtti. Fabrikanın yazılım altyapısını, Anduril’in Arsenal OS adlı özel bir işletim sistemi oluşturacak. Bu sistem, tasarım, geliştirme ve üretim süreçlerini bir araya getirerek farklı ürünlere hızlı geçiş yapılmasını sağlayacak.

Schimpf açıklamasında, “Arsenal-1, ülkemizin ve müttefiklerimizin güvenliği için gereken silah ve sistemleri üretme kapasitemizi bir üst seviyeye taşıyor. Yazılım tabanlı ve ölçeklenebilir üretim yaklaşımımız, geleceğin mücadelelerine yanıt verme standartlarını belirleyecek.” dedi.

Anduril’in yatırımı, bütün eyaleti etkileyecek

Anduril, fabrikanın inşası için yaklaşık 1 milyar dolarlık bir yatırım yapacağını duyurdu. Şirket, bu projeyi desteklemek amacıyla 2022’de 1,5 milyar dolarlık bir fon topladığını da açıkladı. Columbus’un güneyinde, Rickenbacker Havalimanı yakınında inşa edilecek tesis, 500 dönümlük genişleme alanıyla uzun vadeli büyüme planlarına da açık olacak.

Ohio Valisi Mike DeWine, Arsenal-1’in eyalet ekonomisine büyük bir katkı sağlayacağını belirtti. Projenin Ohio’nun GSYİH’sine 1 milyar dolarlık, eyalet vergi gelirine ise 800 milyon dolarlık bir katkı yapması bekleniyor. DeWine, “Ohio, havacılık ve uzay endüstrisinde yenilikçi bir güç olmaya devam ediyor. Bu proje, eyaletimizin vizyoner liderliğini bir kez daha ortaya koyuyor.” dedi.

4.000 yeni istihdam bekleniyor

Fabrikanın 2026 yılında üretime başlaması hedeflenirken, 2035 yılına kadar 4.000 kişiye istihdam sağlaması planlanıyor. DeWine, bu projenin Ohio tarihindeki en büyük maaş ve iş yaratma girişimi olacağını vurguladı.

Ohio, geçmişte Pas Kuşağı olarak adlandırılan bölgelerde yaşanan sanayi kayıplarından büyük ölçüde etkilenmişti. Ancak, Arsenal-1 gibi projelerin, bölgedeki ekonomik ve üretimsel toparlanma için önemli bir rol oynayacağı düşünülüyor. Ayrıca, eyaletin mevcut altyapısı, ABD Hava Kuvvetleri’nin önemli üslerine, NASA’nın Glenn Araştırma Merkezi’ne ve Hava Kuvvetleri Araştırma Laboratuvarı’na ev sahipliği yapıyor.

Bu devasa proje, hem savunma sanayinde hem de Ohio’nun ekonomik kalkınmasında önemli bir dönüm noktası olma potansiyeli taşıyor.

MiniMax’ten devlere rakip yapay zeka modelli

Çin merkezli yapay zekâ girişimi MiniMax, Google, Meta, OpenAI gibi teknoloji devlerinin yapay zekâ modellerine rakip olarak geliştirdiği yeni modellerini duyurdu. Alibaba ve Tencent gibi büyük firmaların desteğini alan MiniMax, bu yeni modellerle yapay zekâ sektöründe iddialı bir yer edinmeyi hedefliyor.

Şirketin tanıttığı modeller; MiniMax-Text-01MiniMax-VL-01 ve T2A-01-HD olarak adlandırıldı. Bu modeller, metin işlemegörsel ve metin analizi ile ses teknolojileri gibi alanlara odaklanıyor.

MiniMax-Text-01: 4 milyon token bağlam penceresi ile dikkat çekiyor

Metin odaklı olarak geliştirilen MiniMax-Text-01456 milyar parametreye sahip. Şirketin açıklamasına göre, bu model matematik temelli sorunlarda Google’ın Gemini 2.0 Flash modeli gibi güçlü rakipleri geride bırakabiliyor. En dikkat çeken özelliklerden biri ise modelin 4 milyon tokenlik bağlam penceresi. Bu, modelin tek seferde 3 milyon kelimeyi analiz edebileceği anlamına geliyor. Bu bağlamda MiniMax-Text-01, OpenAI’ın GPT-4o ve Meta’nın Llama 3.1 modellerinden 30 kat daha büyük bir bağlam penceresine sahip.

MiniMax-VL-01: görsel ve metin analizinde iddialı

MiniMax-VL-01 modeligörsel ve metin verilerini analiz edebilen bir yapay zekâ olarak geliştirildi. Bu model, özellikle Anthropic’in Claude 3.5 Sonnet modeliyle rekabet etmek üzere tasarlandı. Ancak yapılan test sonuçlarına göre, MiniMax-VL-01’in Gemini 2.0 Flash, GPT-4o ve InternVL2.5 gibi modellere benzer bir performans sunduğu belirtiliyor. Bu nedenle, kullanıcıların bu modeli tercih etmeleri için çok güçlü bir neden sunmuyor.

T2A-01-HD: ses teknolojilerinde yenilikçi özellikler

T2A-01-HD17 farklı dilde ses üretimi yapabilen bir yapay zekâ modeli. Kullanıcılar, üretilen seslerin ritim ve tonunu özelleştirebiliyor. Ayrıca bu model, yalnızca 10 saniyelik bir ses kaydıyla ses klonlaması yapabiliyor. İngilizce ve Çince başta olmak üzere birçok dilde etkili bir performans sunan T2A-01-HD, ses üretim teknolojilerinde yeni bir standart belirlemeyi hedefliyor.

MiniMax’in bu yeni modelleri, açıklanan özellikleri gerçekleştirebilirse yapay zekâ sektöründe önemli bir yer edinme potansiyeline sahip. Ancak şirketin vadettiklerini ne ölçüde gerçekleştirebileceği, zamanla ve kullanıcı deneyimleriyle ortaya çıkacak.

İsveç nükleer atıklar için kalıcı depolama tesisi inşa ediyor

İsveçnükleer atıkları kalıcı olarak depolamak amacıyla dünyanın en gelişmiş tesislerinden birini inşa ediyor. Dünyada türünün ikinci örneği olan bu tesis, nükleer atıkları 100 bin yıl boyunca güvenli bir şekilde saklayabilecek.

Tesis yerin 500 metre altında inşa edilecek

Forsmark nükleer santralinin yanında, Söderviken bölgesinde inşa edilen tesis, yerin 500 metre altındaki 1,9 milyar yıllık kaya tabanına kurulacak. Tehlikeli nükleer atıkların çevreden izole edilmesi bu sayede sağlanacak. Tesisin yılda 12 bin ton kullanılmış nükleer atık depolama kapasitesine sahip olacağı bildirildi.

Dünya Nükleer Birliği, dünya çapında yaklaşık 300 bin ton kullanılmış nükleer yakıtın bertaraf edilmesi gerektiğini tahmin ediyor. Ancak bu yakıtların büyük bir kısmı, şu anda reaktörlerin yakınındaki geçici depolama havuzlarındabekletiliyor. Bu durum, uzun vadede ciddi riskler oluşturabilir. Uzmanlar, nükleer enerjinin yaygınlaşması halinde nükleer atıkların bertaraf edilmesinin daha büyük bir sorun haline geleceğini belirtiyor.

Finlandiya’nın izinden gidiliyor

Finlandiya, bu alanda Onkalo kalıcı nükleer atık depolama tesisiyle lider ülke konumunda bulunuyor. 2026 yılında hizmete girmesi planlanan Onkalo tesisi, yüksek seviyeli nükleer atıkların güvenli bir şekilde bertaraf edilmesinde önemli bir model sunuyor.

İsveç’te inşa edilen Forsmark tesisi ise 60 kilometre uzunluğunda tünel ağına sahip olacak. Kullanılmış nükleer yakıtlar, korozyona dayanıklı 5 metre uzunluğundaki bakır kapsüller içinde saklanacak. Daha sonra bu kapsüller kil içine gömülerek güvenlik seviyesi artırılacak. Tesisin 6000’den fazla bakır kapsül depolama kapasitesi bulunuyor ve 2030’ların sonlarında atık almaya başlaması planlanıyor.

Tamamlanması 2080 yılını bulacak

Projenin karmaşıklığı ve yüksek güvenlik gereksinimleri nedeniyle inşaat ve sızdırmazlık işlemlerinin 2080 yılı civarında tamamlanması bekleniyor. Yaklaşık 2,3 milyon metreküp kayanın çıkarılacağı projede, özel tasarlanmış makinelerle kullanılmış yakıt kapsülleri depoya yerleştirilecek. Bu makineler, uzaktan kontrol edilerek maksimum güvenlik sağlayacak. Tesis tamamlandığında, tüm depolama alanları kalıcı olarak kapatılacak.

Forsmark nükleer atık depolama tesisinin tahmini maliyeti 1,08 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Proje, nükleer atıkların güvenli ve uzun vadeli bertaraf edilmesi konusunda İsveç’in önemli bir adımı olarak değerlendiriliyor.

Hindistan, uzayda uydu kenetleyen dördüncü ülke olmayı başardı!

Hindistan, 15 Ocak 2025 tarihinde gerçekleştirdiği tarihi bir başarı ile uzayda uydu kenetleme teknolojisini başarıyla test eden dördüncü ülke oldu. Hindistan Uzay Araştırma Organizasyonu (ISRO), SpaDeX adı verilen bu önemli deney kapsamında, tamamen yerli olarak geliştirdiği otomatik kenetlenme teknolojisini kullanarak Dünya yörüngesinde iki uyduyu başarıyla kenetledi.

Hindistan, uzayda uydu kenetleyen dördüncü ülke oldu

Bu teknoloji, Hindistan’ın gelecekteki uzay projeleri için kritik bir rol oynayacak, özellikle Ay’dan örnek toplama misyonları, Bharatiya Antariksh Station (BAS) adı verilen uzay istasyonu projeleri ve çoklu roket fırlatmaları gibi ileri düzey uzay görevlerinde büyük önem taşıyor.

Hindistan, uzayda uydu kenetleyen dördüncü ülke oldu.

ISRO, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Çin’in ardından uzayda uydu kenetleme becerisine sahip dördüncü ülke olarak bu tarihi başarıya imza atmış oldu. SpaDeX deneyinde, 220 kilogramlık iki uydu, “Target” ve “Chaser”, 6 Ocak’ta planlanan ancak yapılan ek testler ve simülasyonlarla ertelenen görevde önce 15 metre mesafeye kadar yaklaşıp ardından sadece 3 metre mesafeye kadar getirilerek başarıyla kenetlendi. İki uydu artık tek bir obje olarak yönetilebiliyor. ISRO, bu başarılı kenetleme sonrası güç transferi ve ayrılma testlerini de tamamlamayı planlıyor.

Hindistan’ın uzaydaki bu ilerlemeleri, 2035 yılına kadar tamamlanması beklenen BAS uzay istasyonu ile daha da ileriye gidecek. Ayrıca 2028’de fırlatılması planlanan Chandrayaan-4 misyonu ile Ay’dan örnekler toplayarak Hindistan’ın uzay araştırmalarındaki etkinliği güçlendirilecek. Bu gelişmeler, Hindistan’ın uzun vadeli uzay hedeflerinin başarılı bir şekilde uygulanmasını sağlayacak.

Nokia’nın tasarım arşivi dijital olarak açıldı: bir döneme damga vuran markanın yolculuğu

0

Bir zamanlar telefon dünyasına yön veren Nokia, 1990’lardan 2017’ye kadar olan dönemdeki tasarım sürecini gözler önüne seren kapsamlı bir dijital arşivle teknoloji tutkunlarını geçmişe götürüyor. Aalto Üniversitesi tarafından hazırlanan Nokia Tasarım Arşivi, markanın efsanevi cihazlarının arkasındaki hikayeyi detaylı şekilde keşfetme fırsatı sunuyor.

Arşiv, 1990’ların ortalarından 2017’ye kadar uzanan geniş bir dönemi kapsıyor. İçeriğinde Nokia’nın üretim süreçlerine dair eskizler, ürün fotoğrafları, konsept tasarımlar, kullanıcı araştırmaları, sunumlar ve röportajlar gibi 20.000 parçalık bir koleksiyon bulunuyor. Ayrıca arşiv, Nokia’nın en ikonik modellerinden 3310 ve N-Gage gibi cihazların yanı sıra, Snake gibi mobil oyunların doğuşuna dair önemli detaylar da içeriyor.

Tasarım Sürecine Yakından Bakış

Arşiv, yalnızca cihazların son halini değil, tasarım süreçlerinin başlangıç noktalarını da mercek altına alıyor. Erken dönem konsept çizimleri, kullanıcı davranışlarını analiz eden mood board’lar ve ürün geliştirme sunumları, bu süreçlerin arkasındaki yaratıcı düşünceyi ortaya koyuyor.

700’den Fazla Küratörlü İçerik

Arşivde küratörlü 700’den fazla içerik yer alıyor ve bu sayı gelecekte daha da artacak. Projenin geliştirilme sürecinde tasarımcılar, tarihçiler ve akademisyenlerden oluşan bir ekip görev aldı. Ekip, arşive düzenli olarak yeni materyaller ekleyerek koleksiyonu genişletmeyi planlıyor.

Bu dijital müze, hem nostalji yaşamak isteyen teknoloji meraklılarına hem de tasarım ve tarih alanında çalışan araştırmacılara benzersiz bir kaynak sunuyor. Nokia’nın inovasyon dolu geçmişine tanıklık etmek için arşive hemen göz atabilirsiniz.

Arşive ulaşmak için: Buraya tıklayın.

S25 Ultra, yapay zeka ile geliyor

Samsung, amiral gemisi Galaxy S25 serisini tanıtmaya hazırlanırken, serinin en üst modeli Galaxy S25 Ultra, yapay zeka destekli yenilikçi özellikleriyle teknoloji dünyasının dikkatini şimdiden üzerine çekti. Samsung’un yapay zeka entegrasyonunda önemli bir adım attığı bu model, One UI 7 arayüzüyle en iyi Galaxy AI deneyimini sunmayı hedefliyor.

Galaxy AI ile gelişmiş özellikler

Samsung Galaxy S25 Ultra, gündelik kullanımı daha kolay ve etkili hale getirecek bir dizi yapay zeka destekli özellikle geliyor. İşte öne çıkan yenilikler:

  • YouTube Notes: Kullanıcılar, herhangi bir YouTube videosunu izlerken, videonun özetini otomatik olarak oluşturabilecek. Bu özetler, doğrudan Samsung Notlar uygulamasına aktarılabilecek ve eğitimden iş hayatına kadar birçok alanda kullanıcıların işini kolaylaştıracak.
  • Müzik Arama: Şarkının adını ya da sanatçısını bilmediğinizde, bu özellik şarkıyı analiz ederek hem adını hem de söyleyen kişiyi saniyeler içinde bulacak. Spotify ve benzeri uygulamalarla uyumlu çalışması beklenen bu özellik, müzikseverlerin vazgeçilmezi olabilir.
  • Home Work AI: Matematiksel problemleri çözerken hem doğru sonuca ulaşacak hem de bu çözümün her adımını kullanıcıya öğretecek. Öğrenciler ve matematikle uğraşan profesyoneller için oldukça yararlı bir araç olacak.
  • Rutinler: Yapay zeka, kullanıcıların günlük alışkanlıklarını öğrenerek ihtiyaç duyabilecekleri müzikler, program önerileri ve GPS tariflerini sunacak. Özellikle araç kullanırken sürücülere büyük kolaylık sağlayacak.
Screenshot

Lansman ve özel etkinlikler

Samsung Galaxy S25 serisi, 22 Ocak 2025 tarihinde düzenlenecek özel bir tanıtım etkinliğiyle kullanıcıların beğenisine sunulacak. Şirket, bu yıl bir yeniliğe imza atarak etkinliğin hemen ardından influencerlara özel bir Unpacked Night etkinliği de gerçekleştirecek. Bu organizasyonun, sosyal medyada cihazın daha geniş bir kitleye tanıtılmasında önemli bir rol oynaması bekleniyor.

One UI 7 ile yeni deneyim

Samsung’un yeni One UI 7 arayüzü, yapay zeka özelliklerini daha akıcı bir şekilde deneyimlemek için optimize edilmiş. Galaxy S25 Ultra’nın donanım ve yazılım uyumuyla, kullanıcıların günlük yaşamında ciddi bir fark yaratması hedefleniyor.

Samsung Galaxy S25 Ultra, yalnızca bir akıllı telefon değil, yapay zeka destekli bir kişisel asistan olarak tasarlanmış gibi görünüyor. Bu yeniliklerle, akıllı telefon pazarında standartları bir kez daha belirlemesi bekleniyor.

Huawei, robotik kollu şarj ünitesini duyurdu!

Huawei, elektrikli araçlar için geliştirdiği robotik kollu otomatik dolum şarj ünitesini tanıtarak bu alanda önemli bir yeniliğe imza attı. 2025’in ikinci çeyreğinde seri üretimine başlanması planlanan bu şarj ünitesi, maksimum 600 kW güce sahip ve sadece 10 dakikada 100 kWsa enerji sağlayabilme kapasitesine sahip olmasıyla dikkat çekiyor. Mevcut şarj istasyonlarının manuel işlem gerektiren süreçlerine alternatif olarak geliştirilen bu sistem, araç sahiplerinin konforunu artırmayı hedefliyor.

Huawei, robotik kollu şarj ünitesini tanıttı

Yeni robotik kol sistemi sayesinde, sürücünün araçtan inmesine ve şarj kablosunu manuel olarak takmasına gerek kalmıyor. Özellikle zorlu hava koşullarında bu otomasyonun sürücülere önemli bir kolaylık sağlayacağı belirtiliyor. Huawei’nin ekosisteminde yer alan Maextro S800 gibi araçlar, insansız şarj fonksiyonu ile boş bir şarj noktası bulup otomatik olarak park ediyor.

Daha sonra robotik kol, şarj kablosunu girişe takarak dolum sürecini başlatıyor ve işlem bittiğinde kabloyu çıkararak işlemi tamamlıyor. Ödeme işlemi de otomatik olarak gerçekleştirildikten sonra araç, istasyondan ayrılıyor.

Robotik kol, Huawei’nin yüksek hızlı şarj cihazına entegre edilmiş bir sistem olarak öne çıkıyor. Bu cihaz, sunduğu 600 kW’lık yüksek güç sayesinde sektörde dikkat çeken bir yenilik. Huawei’nin Supercharging Alliance adlı şarj ağına dahil olan BYD ve Xpeng gibi 11 marka arasında bu sistemin yaygınlaşabileceği düşünülüyor. Ancak hangi markaların bu cihazları kullanacağı konusunda henüz resmi bir açıklama yapılmadı. Robotik şarj süreçleri konusunda ilk deneme Huawei’ye ait olmasa da, önceki yıllarda Hyundai ve Volkswagen gibi markaların da benzer projelere imza attığı biliniyor. Huawei’nin bu alandaki hamlesi, sektörde rekabeti yeni bir seviyeye taşımaya hazırlanıyor.

Samsung Teksas’taki çip fabrikasında 2026’da üretime başlıyor

Samsung, ABD’nin Teksas eyaletine bağlı Taylor şehrinde gelişmiş bir yarı iletken çip fabrikası kurma hazırlığında. Yakın zamanda ABD hükümetinden 4,74 milyar dolar teşvik alan teknoloji devi, 2026 yılında tesiste seri üretimebaşlamayı planlıyor. Yeni fabrikada, 2nm ve 3nm üretim teknolojisi ile çipler üretilecek.

TSMC ile rekabet kızışıyor

Samsung Foundry2026’nın başlarında fabrikaya gerekli ekipmanları getirecek ve yıl sonuna kadar son teknoloji çiplerin seri üretimine geçecek. Bu fabrikada, şirketin Gate All Around (GAA) teknolojisi kullanılarak 2nm ve 3nm süreçleriyle üretim yapılacak.

Bu hamle, Samsung’un en büyük rakibi olan TSMC’nin Arizona fabrikasındaki ilerlemesine karşı bir adım olarak değerlendiriliyor. TSMC, yakın zamanda 4nm çip üretimine başladı ve yıl sonunda 2nm ve 3nm üretimine hazır olmayı hedefliyor. TSMC3nm üretimi için EUV teknolojisini2nm için ise GAA sürecini kullanacağı belirtiliyor.

Anahtar teslim hizmeti ile fark yaratacak

Samsung, rekabette öne geçmek için fabrikasında AI çipleri için optimize edilmiş ‘anahtar teslim’ hizmeti sunmayı planlıyor. Bu hizmet, fabrikasız şirketlerin geliştirme ve üretim sürelerini %20 oranında azaltmayı vaat ediyor. Şirket, tüm hizmetleri tek çatı altında sunarak rakiplerinden ayrışmayı hedefliyor.

Samsung, birkaç yıl önce açıkladığı Vision 2030 planıyla yarı iletken üretiminde dünya lideri olmayı hedeflemişti. Ancak teknolojik zorluklarstratejik aksaklıklar ve politik engeller, bu hedefe ulaşmayı güçleştirdi.

Samsung Foundry’nin geleceği tartışma konusu

Bazı analistler, Samsung Foundry’nin Samsung Electronics’ten ayrılması durumunda daha başarılı olabileceğini savunuyor. Ancak Samsung Electronics Yönetim Kurulu Başkanı Lee Jay-yong, dökümhane bölümünü ayırma planlarının olmadığını birkaç ay önce net bir şekilde açıkladı.

Samsung’un Teksas’taki bu yeni yatırımı, şirketin küresel yarı iletken pazarındaki konumunu güçlendirme hedefi doğrultusunda önemli bir adım olarak görülüyor. Vision 2030 hedefine ulaşmak için Samsung’unTSMC ile rekabette stratejik hamlelerini artırması bekleniyor.

Nvidia Blackwell sunucularında ısınma ve donma sorunları baş gösterdi: devler siparişleri iptal ediyor

Nvidia’nın 2024 yılına damga vurması beklenen Blackwell yapay zekâ mimarisi, önemli teknik sorunlar nedeniyle büyük bir darbe aldı. Geçtiğimiz yılın sonlarında müşterilere tedarik edilmeye başlanan Nvidia GB200 sunucularında, aşırı ısınma ve donma problemleri yaşandığı rapor ediliyor. Bu durum, Nvidia’nın yapay zekâ ve veri merkezi pazarındaki liderlik hedeflerine ciddi şekilde zarar verebilir.

10 Milyar dolarlık siparişler iptal edildi

Microsoft, Meta, Google ve Amazon gibi teknoloji devleri, Blackwell tabanlı sunucularda karşılaşılan sorunlar nedeniyle siparişlerini iptal etmeye başladı. Bu büyük firmalar, bu sorunları geçici bir çözüm olarak, yapay zekâ uygulamaları için eski teknolojilere yönelerek aşmayı hedefliyor. İptal edilen siparişlerin toplam değerinin 10 milyar doları aştığı belirtiliyor. Bu, Nvidia için ciddi bir kayıp anlamına geliyor ve şirketin piyasada güven tazeleyebilmesi için sorunlara hızlı bir şekilde çözüm bulması gerekiyor. Dev şirketlerin Hopper mimarisine geri dönmeyi tercih etmeleri, Blackwell’in beklentileri karşılamada yaşadığı zorlukları gözler önüne seriyor.

Sorunun kaynağı nedir?

Sektör kaynaklarına göre, Blackwell mimarisinde karşılaşılan sorunların kaynağı, Nvidia GB200 yongalarını birbirine bağlayan aktarım hatlarında yer alıyor. Bu hatlardaki aşırı ısınma ve donma sorunları, sunucuların verimli çalışmasını engelliyor ve önemli kesintilere yol açabiliyor. Bununla birlikte, bazı uzmanlar, bu problemin TSMC’nin gelişmiş paketleme süreci sırasında ortaya çıktığını öne sürüyor. Ancak, Nvidia, konuya ilişkin henüz resmi bir açıklama yapmadı. Şirketin bu konuda nasıl bir çözüm geliştireceği, ilerleyen dönemde büyük bir merak konusu olacak.

Blackwell yolunda engeller bitmiyor

Blackwell mimarisi, daha önce de teknik zorluklarla gündeme gelmişti. Başlangıçta GB100 yongasında yaşanan sorunlar nedeniyle bu model iptal edilmiş ve GB200 ile yola devam edilmişti. Ancak GB200’ün piyasaya sürülmesi, daha önce planlanan tarihlerden çok daha geç gerçekleşti. Blackwell tabanlı sunucuların piyasaya çıkışı, bu teknik aksaklıklar nedeniyle yıl sonuna kadar gecikti. Bu da, Nvidia’nın teknoloji dünyasında en güçlü rakipleri karşısında liderlik pozisyonunu zayıflatabilir.

Blackwell mimarisindeki bu sorunların devam etmesi, Nvidia’nın bu yılki yapay zekâ sunucu pazarındaki başarısını ciddi şekilde tehlikeye atabilir. Şirketin Blackwell’in karşılaştığı teknik problemleri çözme konusunda nasıl bir strateji izleyeceği, yalnızca Nvidia’nın geleceği değil, aynı zamanda tüm sektördeki dengeleri de etkileyecek. Eğer sorunlar çözülmezse, Nvidia’nın pazar liderliği tehlikeye girebilir ve rakip firmalar bu fırsattan yararlanabilir.

New York’ta düşük gelirliler için uygun fiyatlı internet dönemi başladı

New York Eyaleti’nde yürürlüğe giren Uygun Fiyatlı Genişbant Yasası (Affordable Broadband Act – ABA), düşük gelirli hanelere uygun fiyatlarla yüksek hızlı internet erişimi sunmayı zorunlu hale getirdi.

New York eyaleti, dijital eşitsizliği azaltmak ve düşük gelirli hanelerin internet hizmetlerine erişimini kolaylaştırmak adına önemli bir adım attı. Yıllarca süren hukuki süreçlerin ardından, Uygun Fiyatlı Genişbant Yasası, 15 Ocak 2025itibarıyla yürürlüğe girdi. Bu yasa, internet servis sağlayıcılarını (ISS), düşük gelirli müşterilere uygun fiyatlarla internet hizmeti sunma zorunluluğuna tabi kılıyor.

25 Mbps internet, 15 dolara sunulacak

Yeni yasa kapsamında, en az 20.000 aboneye sahip ISS’ler, düşük gelirli müşterilere vergiler ve diğer ücretler dahil olmak üzere aylık 15 dolar karşılığında en az 25 Mbps hızında internet hizmeti sunmak zorunda. Alternatif olarak, sağlayıcılar 200 Mbps hızında interneti aylık 20 dolara sunarak da bu düzenlemeye uyum sağlayabilir. Yasaya uymayan sağlayıcılara her ihlal için 1.000 dolara kadar ceza kesilebilecek.

Bu düzenleme sayesinde, yaklaşık 1.7 milyon New Yorklu hane uygun fiyatlı internet erişiminden yararlanabilecek. Ayrıca, FCC’nin (Federal İletişim Komisyonu) daha önce düşük gelirli haneler için sunduğu ve 2024 ortalarında sona eren indirim programının yerini alabilecek nitelikte görülüyor.

Diğer ülkeler için örnek niteliğinde

Dijital eşitsizlikle mücadelede büyük bir adım olarak değerlendirilen bu yasa, diğer ülkeler için de örnek teşkil edebilir. Halihazırda bazı ISS’ler düşük gelirli müşterilere uygun fiyatlı çözümler sunuyor olsa da bu hakkın yasal güvence altına alınması, bu tür düzenlemelerin yaygınlaşmasının önünü açabilir.

İnternet hızları ve kullanıcı beklentileri

Günümüzde, internet hızları konusunda 5 Mbps’nin altındaki bağlantılar yavaş kabul ediliyor. 4K video akışı ve çevrimiçi oyunlar için 20-40 Mbps hız yeterli görülürken, 40-100 Mbps arası bağlantılar “iyi” olarak nitelendiriliyor. 100 Mbps ve üzeri bağlantılar hızlı kabul edilirken1 Gbps bağlantılar ise çoklu cihaz kullanımı ve yüksek performanslı internet deneyimi için ideal olarak değerlendiriliyor.

Uygun Fiyatlı Genişbant Yasası, sadece düşük gelirli haneler için değil, aynı zamanda dijital çağın gerekliliklerine uyum sağlamak için de önemli bir adım olarak öne çıkıyor. New York eyaletinin bu girişimi, dijital eşitsizlikle mücadelede yeni bir dönemi başlatabilir.

Türkiye’nin en büyük enerji depolama anlaşması imzalandı!

Polat Enerji, Türkiye’nin en büyük enerji depolama projesini hayata geçirmek amacıyla Rolls-Royce ile önemli bir işbirliği anlaşması imzaladı. Yalova’daki Göktepe Rüzgar Enerji Santrali’nde uygulanacak olan bu proje kapsamında, 132 MWh kapasiteli Batarya Enerji Depolama Sistemi (BESS) tedarik edilecek. Bu anlaşma, hem kapasitesi hem de stratejik önemi bakımından Türkiye’nin enerji sektörü için bir dönüm noktası niteliği taşıyor.

Türkiye’nin en büyük enerji depolama anlaşmasına imza atıldı

Şirket tarafından yapılan açıklamada, bu projenin Türkiye’nin enerji bağımsızlığı hedeflerine ve çevresel sürdürülebilirlik vizyonuna önemli katkılar sağlayacağı vurgulandı. 132 MWh kapasiteli bu batarya depolama sistemi, rüzgar enerjisi üretiminin verimliliğini artıracak ve enerji şebekesinin daha kararlı bir şekilde çalışmasını sağlayacak. Bu tür sistemler, enerji üretiminin zirve yaptığı dönemlerde fazla enerjiyi depolayarak talebin yüksek olduğu zamanlarda şebekeye aktarabiliyor. Bu da hem enerji kaynaklarının daha etkin kullanılmasına hem de sürdürülebilir bir enerji sistemine destek oluyor.

Polat Enerji, yılda yaklaşık 1,7 milyar kWh elektrik üreterek 610 bin kişiye temiz enerji sağlıyor. Bu üretim, yaklaşık 50 milyon ağacın emisyon azaltımına eşdeğer bir etki yaratarak yıllık 1,2 milyon ton karbon emisyonunu engelliyor. Halihazırda 5 şehirde 5 santralle faaliyet gösteren şirketin toplam kurulu gücü 662,8 MWe olup, Göktepe Rüzgar Enerji Santrali’nin ise 118,4 MW’lık bir kapasitesi bulunuyor.

Polat Enerji Yönetim Kurulu Üyesi Neşet Özgür Cireli, bu projenin sadece bugünün enerji taleplerine yanıt vermekle kalmayıp geleceğin enerji dönüşümüne de öncülük edeceğini ifade ederek anlaşmadan duyduğu gururu dile getirdi. Rolls-Royce Sustainable Power Solutions Başkanı Andreas Görtz ise batarya çözümlerinin şebeke dengelemede önemli bir rol oynadığını belirterek bu projenin Türkiye’nin sürdürülebilir enerji tedarikine katkıda bulunacağını vurguladı. Türkiye’nin enerji sektörü tarihindeki en büyük dönüşüm adımlarından biri olan bu anlaşma, hem yerel hem de küresel enerji dinamikleri için kritik bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’nin Amerika’daki teknoloji diasporası!

Teknoloji dünyasının kalbinin attığı Silikon Vadisi’nin bulunduğu San Francisco’da canlı bir Türk girişimci topluluğu bulunuyor. Mobile Action CEO’su Aykut Karaalioğlu ve ekibi tarafından kurulan “Turks in Tech” girişimi ise, Türk profesyonellerin teknoloji alanında kariyerlerini ilerletmelerine yardımcı olan destek ve kaynaklar sunarak bu topluluğu 11.000 üyeli küresel bir ağa dönüştürdü. Üyeleri, San Francisco, New York, Toronto, Londra, Berlin, Amsterdam, İstanbul ve Ankara’da etkinliklerde bir araya geldi.

Türkiye’nin Amerika’daki teknoloji diasporası içinde girişimciliği ve ağ kurma fırsatlarını teşvik etmek için yurtdışındaki bağlantıları sağlamlaştırmaya yönelik kolektif bir coşkuyla bir araya gelen “Turks in Tech” nasıl ortaya çıktı? Belli aralıklarla bir araya gelen topluluğa mikrofonumuzu uzattık ve yaygın ekonomik zorluklara rağmen ayakta kalan ve seslerini duyuran girişimcilerin ilham verici hikayelerini dinlendik. Smartlex, ACA, Aepnus Teknoloji, Grape LAW bizlerleydi.

Yurtdışında edinilen bilgiyi Türkiye’ye geri getirmeyi, iş fırsatları yaratmayı ve gençler arasında girişimciliği teşvik etmeyi hedefleyen “Turks in Tech” girişimlerinin hikayelerin çok ilginizi çekeceğinizi düşünüyoruz.

Mercedes-Benz Türk, PEP Staj Programı başvurularını almaya başladı!

Mercedes-Benz Türk, gençleri geleceğe hazırlamak amacıyla sunduğu PEP (Professional Experience Program) uzun dönem staj programının başvurularını 15 Ocak 2025 tarihi itibarıyla kabul etmeye başladı. 2002 yılından bu yana sürdürülen bu program, üniversitelerin son sınıf öğrencilerine ve yüksek lisans yapan öğrencilere yönelik olarak tasarlandı. Programın amacı, öğrencilerin profesyonel hayata geçiş süreçlerini kolaylaştırmak ve onları iş dünyasına hazırlamak.

Mercedes-Benz Türk, PEP Staj Programı başvurularını almaya başlıyor

PEP programına başvuran öğrenciler, çevrimiçi başvuru sürecini tamamladıktan sonra, yabancı dil testi, genel yetenek testi, insan kaynakları mülakatı ve değerlendirme merkezi uygulamaları gibi adımlardan geçiyor. Başvuru sürecini başarıyla tamamlayan adaylar, ilgi duydukları ve potansiyel olarak başarılı olabilecekleri alanlarda yarı zamanlı çalışma fırsatı elde ediyor. PEP takımı, 11 ay süresince projelerde görev alarak, kendilerini profesyonel alanda geliştirme şansı bulmakta.

Mercedes-Benz Türk, PEP Staj Programı başvurularını almaya başlıyor.

Stajyerler, üretim, satış-pazarlama, Ar-Ge, satış sonrası hizmetler, bilgi teknolojileri, finans, muhasebe, insan kaynakları, satın alma ve kurumsal iletişim gibi birçok farklı departmanda çalışabiliyor. Yaz tatillerinde tam zamanlı, dönemin geri kalanında ise haftada üç gün çalışma koşulu ile görev yapıyor. Ayrıca, bu programda yer alan gençler için organizasyon, vaka çalışmaları, eğitimler, mentorluk oturumları, yetenek kampları, kariyer sohbetleri ve fabrika turları gibi pek çok etkinlik düzenlenmekte.

Bu program, başarılı öğrenciler için uzun vadede iş olanakları sunmakta olup, potansiyel geleceğin mezun istihdamı için öncelikli aday havuzları oluşturuyor. Mercedes-Benz Türk, PEP staj programı aracılığıyla, öğrencilerinin teorik bilgilerini iş hayatında uygulamaya geçirebilmelerini sağlıyor ve onlara değerli deneyimler kazandırarak profesyonel gelişimlerini destekliyor.

Amazon, 200’den fazla Mercedes eActros satın alıyor!

0

Amazon, bugüne kadarki en büyük elektrikli kamyon siparişini vererek, 200’ü aşkın Mercedes-Benz eActros 600 modelini filosuna katmaya hazırlanıyor. Yeni nesil sıfır emisyonlu bu araçların, özellikle İngiltere ve Almanya’da orta mesafeli taşımacılık operasyonlarında kullanılması hedefleniyor. Planlar doğrultusunda, bu elektrikli kamyonların faaliyete geçmesiyle yılda 350 milyon paketin taşınması bekleniyor. Şirket, bu operasyonları desteklemek adına 40 tonluk kamyonların %20’den %80’e sadece bir saatten biraz uzun bir sürede şarj edilebileceği 360 kW kapasiteli özel şarj istasyonları kurmayı planlıyor. Ayrıca Amazon, daha uzun menzilli taşımalar için paydaşlarla harici şarj altyapılarının geliştirilmesi konusunda iş birliği yapıyor.

Amazon, 200’ün üzerinde Mercedes eActros satın alacak

Mercedes-Benz eActros 600, 600 kWh’lik devasa batarya kapasitesi ve 500 kilometrelik menzili ile markanın elektrikli ağır vasıta segmentindeki en ileri modeli olarak öne çıkıyor. Bu kamyonların üretimi, kısa süre önce Mercedes-Benz’in Almanya’nın Wörth kentindeki fabrikasında başladı ve gelecekte MW şarj hızına olanak tanıyan MCS sistemini de entegre etmesi planlanıyor. Bu yenilikler, Mercedes-Benz Trucks’ın çevre dostu ve yüksek verimlilik hedeflerini destekliyor.

Amazon, filosunda elektrikli araçların kullanımını giderek artırarak sektörde lider bir konuma ulaşmayı hedefliyor. Almanya’da Rivian markalı elektrikli minibüslerinin sayısını 600’ün üzerine çıkaran şirket, geçen yıl sadece Berlin’de elektrikli kargo bisikletleriyle 1,5 milyon paket teslim etti. Ayrıca, mikromobilite merkezlerini Almanya’nın en büyük şehirlerine ve diğer Avrupa ülkelerine yayarak teslimat süreçlerini daha verimli ve çevre dostu hale getirmeyi planlıyor. Amazon’un Avrupa genelindeki bu dönüşümü desteklemek için 1 milyar avrodan fazla yatırım yaptığı biliniyor.

Şirket, halihazırda Avrupa’da 38, Kaliforniya’da ise 50 elektrikli kamyon kullanıyor. Elektrikli teslimat araçlarının toplamı Avrupa çapında 3.000’in üzerine çıkmış durumda ve bu sayının 2025 yılı sonunda 10.000’i aşması bekleniyor. Mikromobilite merkezlerinin ise 2022 yılında yer aldığı 20 şehirden, Belfast, Madrid, Roma ve Viyana gibi önemli noktaların eklenmesiyle birlikte 2024 yılı sonuna kadar 45 şehirde faaliyet göstermesi planlanıyor. Amazon’un bu geniş çaplı elektriklendirme stratejisi, şirketin lojistik ağı içinde karbon salınımını azaltma hedefiyle uyumlu bir adım olarak dikkat çekiyor.

BMW Group 2024 yılında elektrikli modelleriyle büyüme kaydetti

0

BMW Group, 2024 yılında elektrikli modelleriyle dikkat çeken bir performans sergiledi. Şirket, dünya genelinde toplam 2.450.804 teslimat gerçekleştirerek bir önceki yıla oranla %13,5 artışla 426.594 elektrikli otomobil satışı yaptı.

Türkiye’de Borusan Otomotiv’in distribütörlüğünde faaliyet gösteren BMW Group, elektrikli otomobil segmentinde önemli satış rakamlarına ulaştı. BMW, Türkiye elektrikli premium araç pazarında lider olurken, MINI ise binek otomobil segmentinde %80,59 büyüyerek en çok büyüyen markalar arasında yer aldı. BMW Motorrad ise tüm zamanların en yüksek ikinci satış rakamını elde etti.

BMW markası, 2024 yılında dünya genelinde 2.200.177 araç teslim etti. Elektrikli otomobil satışlarında 368.523 adede ulaşan BMW, premium segmentteki liderliğini sürdürdü. BMW M serisi ise 206.582 araç teslim ederek satışlarını %2,1 artırdı ve yeni bir rekor kırdı.

MINI, 2024 yılında dünya çapında 244.915 adet satış gerçekleştirdi. Yılın son çeyreğinde elektrikli otomobil satışlarını neredeyse iki katına çıkaran MINI, 29.698 tamamen elektrikli araç satışıyla öne çıktı. MINI Türkiye, %76,4 oranında tamamen elektrikli satış payıyla dünya genelinde ilk sırada yer aldı. Elektrikli MINI Countryman modeli, Türkiye’de 3.624 adet satışla elektrikli otomobil pazarında en çok tercih edilen modeller arasında yer aldı.

Borusan Otomotiv, Türkiye’de toplam 13.816 elektrikli otomobil satışı gerçekleştirdi. Bu satışların 10.181 adedini elektrikli BMW modelleri, 3.635 adedini ise elektrikli MINI modelleri oluşturdu. BMW’nin Türkiye’deki toplam satışlarının %39,5’i, MINI’nin ise %76,4’ü tamamen elektrikli modellerden oluştu. Borusan Otomotiv, BMW Group’un dünya genelinde en çok elektrikli araç satan üç distribütöründen biri oldu.

BMW Motorrad, Türkiye’de 3.980 motosiklet ve scooter satışı gerçekleştirerek önemli bir başarıya imza attı. Marka, 500 cc üstü motosiklet segmentinde 3.519 adet satışla rekor kırdı. Elektrikli motosiklet pazarında ise BMW Motorrad Türkiye, 340 adetlik satışla liderliğini korudu. BMW R 1300 GS modeli, 1.169 adetlik satış performansıyla 500 cc üstü motosiklet segmentinde en çok tercih edilen model oldu.

BMW Group, geniş ürün portföyü ve elektrikli modellerle dünya genelinde önemli satış rakamlarına ulaştı. Şirket, Avrupa’da artan siparişlerin ve Türkiye’deki yüksek satış oranlarının katkısıyla elektrikli araç segmentinde büyümeye devam etti. BMW, MINI ve BMW Motorrad markalarının performansı, elektrikli araçlara yönelik artan talebin altını çizdi.

Bill Gates’in ilk nükleer reaktörü, önemli aşama kaydetti!

0

Bill Gates’in kurduğu nükleer enerji şirketi TerraPower, sodyum soğutmalı ve 345 MW kapasiteye sahip Natrium nükleer reaktör projesi için Wyoming Endüstriyel Yerleşim Konseyi’nden (ISC) önemli bir onay almayı başardı. Bu izin, Kemmerer Güç İstasyonu’ndaki enerji adası inşaatının başlatılmasını kapsıyor ve özellikle nükleer olmayan birimler, erimiş tuz enerji depolama tankları ile türbinlerin inşasına odaklanıyor. Bu adım, ABD Nükleer Düzenleme Komisyonu’nun yetki alanına girmeyen operasyonları hızlandırma imkânı sunuyor.

Bill Gates’in ilk nükleer reaktörü, önemli bir onay aldı

Natrium teknolojisi, 345 MW kapasiteli bir sodyum soğutmalı hızlı reaktör ile gigawatt ölçeğinde erimiş tuz tabanlı enerji depolama sistemini bir araya getirerek enerji verimliliğinde çığır açıyor. Sistem, enerji ihtiyacına göre üretim kapasitesini 500 MWe’ye kadar artırabiliyor ve bu seviyeyi 5,5 saat boyunca sürdürebiliyor. Bu teknolojide kullanılan yüksek oranda düşük zenginleştirilmiş uranyum (HALEU) yakıtı, yenilenebilir enerji kaynakları ile entegrasyonu kolaylaştırırken enerji şebekesinin dayanıklılığını da artırıyor.

Bill Gates’in ilk nükleer reaktörü, önemli bir onay aldı.

Wyoming’den alınan bu onayla birlikte TerraPower, Kemmerer Eğitim Merkezi ve enerji adası inşaatına 2025 yılında başlamayı planlıyor. Bunun yanı sıra, 2024 yılında başlatılan sodyum test ve dolum tesisindeki çalışmalar da devam edecek. Şirketin CEO’su Chris Levesque, bu iznin ticari ölçekte geliştirilen ilk ileri düzey nükleer projeye verilen bir eyalet onayı olduğunu belirterek TerraPower ekibinin bu alandaki çığır açan çalışmalarına vurgu yaptı. Şirket, projenin tamamlanmasıyla emekli bir kömür santralinin yerine Natrium santralini konuşlandırarak kömürden nükleere dönüşümü gerçekleştiren ilk örnek olmayı hedefliyor. Tesisin 2031 yılında tamamlanması bekleniyor.

TerraPower ayrıca, Natrium reaktörlerinde kullanılan HALEU yakıtının üretimi için Güney Afrika’da yenilikçi lazer tabanlı teknolojilerle bir zenginleştirme tesisi kurmayı planlıyor. ASP Isotopes ile iş birliği yapılan bu proje, ABD’nin nükleer yakıt tedarikinde Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmayı amaçlıyor. ABD Enerji Bakanlığı tarafından desteklenen bu projeyle, TerraPower ileri düzey nükleer teknolojilerde küresel bir öncü olma konumunu sağlamlaştırmayı hedefliyor.

TSMC, Exynos işlemcilerin üretimini yapmayacak!

0

TSMC‘nin, Samsung’un 3nm üretim sürecindeki sorunları nedeniyle Exynos işlemcilerinin üretimi için gelen teklifi reddetmiş olabileceği iddiası gündeme oturdu. Samsung’un kendi üretim tesislerinde karşılaştığı teknik problemler, şirketi yeni nesil amiral gemisi Exynos işlemciler için alternatif arayışına itmişti. Ancak, TSMC’nin bu teklife olumlu yanıt vermediği öne sürülüyor.

TSMC, Exynos işlemcilerin üretimini yapmak istemiyor

İddialara göre, TSMC’nin kararının arkasındaki nedenlerden biri, üretim sürecindeki teknolojik sırların Samsung tarafından öğrenilme ve kullanılması endişesi olabilir. Bu durum, Samsung ile doğrudan rekabet içinde olan TSMC’nin kendi teknolojik avantajlarını koruma stratejisiyle ilişkilendiriliyor. İki şirket arasındaki bu potansiyel anlaşmazlık, Exynos işlemcilerinin gelecekteki üretim planları için Samsung’un yalnızca kendi teknolojisine güvenmek zorunda kalacağını gösteriyor.

TSMC, Exynos işlemcilerin üretimini yapmak istemiyor.
TSMC firması, Exynos işlemcilerin üretimini yapmayacak mı?

Son dönemlerde Samsung’un 3nm üretim teknolojisindeki sorunları aşmaya başladığı yönünde haberler çıkmış olsa da bu sürecin somut sonuçlara yansıması sınırlı. Galaxy Watch Ultra için üretilen Exynos W1000 dışında bu teknolojiyle üretilmiş başka bir işlemci henüz piyasaya sürülmedi.

Ayrıca, Samsung’un Galaxy S26 serisinde tamamen Exynos çiplere geçiş yapmayı hedeflediği ve 2nm teknolojisi üzerinde çalışmaları yoğunlaştırdığı ifade ediliyor. Bu çalışmaların ne ölçüde başarılı olacağını ve Samsung’un ileri üretim süreçlerinde rekabet gücünü artırıp artırmayacağını ise zaman gösterecek. Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yanıtlarınızı aşağıdaki yorumlar kısmından bizimle kolayca paylaşabilirsiniz.

Las Vegas güneş enerjisine geçmeyi hedefliyor!

Las Vegas, çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için önemli bir adım atarak, Las Vegas Strip’teki resort oteller ve büyük kumarhaneleri tamamen yenilenebilir enerjiye geçirmeyi planlıyor. Bu bölge, yılda milyonlarca ziyaretçiye ev sahipliği yapıyor ve şerit boyunca yapılan enerji tüketimi, Las Vegas şehrinin toplam elektrik tüketiminin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor. Bu nedenle, bölgenin enerji tüketiminde önemli değişiklikler yaparak karbon ayak izini azaltmak, Las Vegas için kritik bir öncelik haline gelmiş durumda.

Las Vegas güneş enerjisine geçecek

Las Vegas Strip’indeki işletmeler, enerji ihtiyaçlarını karşılamak için güneş enerjisi kullanmak amacıyla Nevada merkezli Estuary Power şirketi ile büyük bir anlaşma imzaladı. Bu 340 milyon dolarlık anlaşma, Escape Solar and Storage Project adı verilen dev bir projeyi hayata geçirecek. Proje, hem güneş enerjisi üretimini hem de bu enerjiyi depolamayı hedefliyor. 180 MW kapasiteye sahip JinkoSolar güneş panelleriyle, bölgedeki otellerin enerji ihtiyacı büyük ölçüde güneş enerjisinden sağlanacak. Ayrıca, 400 MWs kapasitesine sahip Tesla bataryalar, Las Vegas Strip’teki otellerin sürekli enerji teminini garanti altına alacak.

MGM Resorts International, bu projeden büyük bir pay alacak ve enerji ihtiyacının çoğunu (115 MW) güneş enerjisinden karşılayacak. Geri kalan enerji ise bölgedeki diğer resort otellere ve genel elektrik şebekesine dağıtılacak. MGM, 2030 yılına kadar tamamen yenilenebilir enerjiye geçmeyi hedefliyor. Nevada eyaleti, 2030’a kadar otellerin elektrik ihtiyacının en az yüzde 50’sinin yenilenebilir enerjiden sağlanmasını zorunlu kılarken, bölgedeki diğer işletmeler de benzer yenilenebilir enerji projelerine yöneliyor.

Bu projenin bir başka dikkat çekici yanı, yerel olarak geliştirilip kurulacak olması. Las Vegas’ın hemen kuzeyindeki Lincoln County’de yapılacak proje, bölgeye 80 milyon dolarlık bir gelir sağlanmasını bekliyor ve 2025 yılı içinde faaliyete geçmesi hedefleniyor. Bu girişim, Las Vegas’ın yenilenebilir enerjiye geçişinde önemli bir kilometre taşı olurken, şehri gelecekteki enerji talepleri için sürdürülebilir bir seçenek haline getirmeyi amaçlıyor.