Sudan temiz enerji üretmeye gelince, akla ilk gelen şey kesinlikle hidroelektrik oluyor. Ancak kamu hizmeti düzeyindeki türbinlerle ilgili sorun, çalışmak için büyük su akışlarına ihtiyaç duymalarıdır. Bu nedenle kurulum yerleri sınırlıdır. Dalga enerjisi de giderek daha fazla kullanılıyor, ancak yine de bu tür güç üretimi çok yere özgüdür.
Yağmurdan elektrik üretimi
Gezegenimizin neredeyse tamamını bir zamanlar kaplayan başka bir su türü daha var: yağmur damlaları. Şimdi Singapur Ulusal Üniversitesi’nden araştırmacılar, damlaları belirli bir şekilde yönlendirerek güç üretmenin bir yolu olabileceğini gösterdiler. Yeni çalışmanın ilgili yazarı Siowling Soh: “Dikey bir tüpten akan su, belirli bir su akış düzenini kullanarak önemli miktarda elektrik üretir: fiş akışı. Bu fiş akış düzeni, temiz ve yenilenebilir elektrik üretmek için yağmur enerjisinin toplanmasına olanak tanıyabilir” dedi.
Soh’un referans verdiği desen, ekibin laboratuvarındaki yağmur suyu simülasyon cihazı aracılığıyla oluşturuldu. Araştırmacılar, yağmur büyüklüğündeki su damlalarının damlamasına izin veren metalik bir iğneyle kaplı bir kule oluşturdular. Bunun altına, çapı 2 mm (0,07 inç) olan 32 cm yüksekliğinde bir tüp (12 inç) yerleştirdiler. Tüp, elektriksel olarak iletken bir polimerden yapılmıştı. Damlalar bu tüpün tepesine çarptığında, aralarında hava bulunan parçalara ayrıldılar.
Hava ve su tüplerden aşağı doğru hareket ettikçe, sudaki elektrik yükleri ayrıştı ve tüpün tepesine ve altındaki bir toplama kabına bağlı teller ortaya çıkan elektriği topladı. Fiş akış sistemi, sabit su akışıyla test edilen bir sistemden beş kat daha etkiliydi. Sonunda düşen sudan gelen enerjinin yaklaşık %10’unu elektriğe dönüştürebildi.
Daha ileri testler, iki tüp kullanmanın elektrik üretimini iki katına çıkardığını, 12 LED’i 20 saniye boyunca sürekli olarak çalıştırmaya yetecek kadar olduğunu gösterdi. Bu Hoover Barajı olmasa da araştırmacılar, sistemlerinin sonunda kentsel çatılar gibi alanlara toplu olarak kurulabileceğine ve bir binanın genel temiz enerji tedarikine katkıda bulunabileceğine inanıyorlar. Ayrıca sistemlerinden akan damlacıkların gerçek yağmurdan çok daha yavaş bir hızda çalıştığını, bu nedenle sistemin gerçek dış mekan koşullarında da aynı şekilde çalışması gerektiğini söylüyorlar.
New England Patriots’ın sahibi olan Kraft Group, taraftar deneyimini iyileştirmekten, antrenörler ve oyuncular için son teknoloji bir BT çerçevesi sunmaya kadar uzanan teknoloji altyapısını elden geçirmek için NWN ile çok yıllık bir ortaklık imzaladı.
Yapay zeka destekli teknoloji sağlayıcısı, Kraft Group’a “New England Patriots, New England Revolution ve Gillette Stadyumu’nun sahibi olarak spor ve eğlence işletmeleri, kağıt ve paketleme işletmesi ile gayrimenkul ve özel sermaye yatırım şirketleri de dahil olmak üzere tüm bağlı şirketlerinde uzun vadeli başarıyı yönlendiren yeni nesil teknoloji” sağlamayı planlıyor.
NFL Stadyumu yapay zeka ile altyapısını güçlendiriyor
2026 yılında açılması planlanan yeni Patriots antrenman tesisi de son teknoloji güncellemesinden faydalanacak. Kraft Group’un, saha içinde ve dışında stadyum deneyimini iyileştireceğini söylediği bu yeni teknoloji yatırımları arasında ağ bağlantısında yapılan iyileştirmeler, modern, bulut tabanlı iş birliği araçları ve yapay zeka destekli uygulamalar yer alıyor.
NWN Başkanı ve CEO’su Jim Sullivan: “Kraft Group’un resmi teknoloji altyapı ortağı olarak, kuruluşla birlikte ölçeklenebilen ve uzun vadeli iş hedeflerini destekleyen yenilikçi ve güvenli bir BT çerçevesi tasarlamak ve sunmaktan heyecan duyuyoruz” dedi.
NWN’nin Baş Strateji ve Pazarlama Sorumlusu Andrew Gilman, IoT World Today’e teknoloji altyapısını dönüştürme kararının Kraft Group’un tutarlı bir teknoloji yükseltme döngüsünde kalma konusundaki uzun süreli bağlılığına dayandığını söyledi. Ancak bu yükseltmeyi farklı kılan şey yapay zekanın kullanılmasıdır.
Gilman: “Hayran, oyuncu ve çalışan deneyimini iyileştirmek için yapay zekanın inovasyonunu serbest bırakmaya yardımcı olacak bir ortak arıyorlardı. Bu avantajların kilidini açmak için, bu yeni kullanım durumlarını destekleyecek yeni bir altyapıya ihtiyaç var. NWN, teknoloji ve operasyon açısından bu benzersiz yetenekleri destekleyecek bir ölçek ve kapsam kazanmış bir şirkettir ve dünyanın en büyük ve en yenilikçi kuruluşlarından bazılarına hizmet vermektedir” dedi.
NWN, Gillette gibi mekanlarda teknolojiyi yükseltmeye yabancı değil. Şirket daha önce Boston College ile kampüs genelinde iletişim, ağlar ve güvenlik sistemleri gibi teknolojileri devreye almak ve yönetmek için çalışmıştı. Geçtiğimiz Aralık ayında NWN, Dorchester Boys & Girls Club’daki öğrencilerle şehrin ilk Yapay Zeka Atletizm Günü’nü başlatmak için New England Patriots Foundation ve Intel ile iş birliği yaptı.
2016’dan bu yana yürüttüğü İTÜ Çekirdek Growth Programı ile 270 girişim ve 533 girişimciye destek sunan; 181 milyon doları aşkın yatırımın önünü açan İTÜ ARI Teknokent, yeni dönemde pazarlama alanına da odaklanarak girişimcilere stratejik yetkinlikler kazandırmayı hedefliyor. Bu doğrultuda hayata geçirilen “Pazarlama Koçluğu” projesi, İTÜ ARI Teknokent ve Marketing Türkiye iş birliğiyle kurgulandı. 34 teknoloji girişimi, alanının önde gelen 28 pazarlama lideri (CMO) ile birebir eşleşerek sektöre özel koçluk almaya başladı. Bu iş birliği, teknoloji ile pazarlamanın kesiştiği, karşılıklı öğrenmeye dayalı yeni nesil bir gelişim fırsatı sunuyor.
Teknoloji firmalarına ve girişimcilere, çözümlerini geliştirmeleri ve ticarileştirmeleri için en uygun ortamı sunan İTÜ ARI Teknokent’in kuluçka merkezi İTÜ Çekirdek, girişimcilik ekosistemine stratejik katkılar sunmaya devam ediyor. Bu vizyon doğrultusunda hayata geçirilen Growth Programı, ölçeklenme aşamasındaki girişimlere yıl boyunca kapsamlı bir hızlandırma desteği sağlıyor. 2025 yılı itibarıyla programa katılmaya hak kazanan 34 girişim, (Enerji, Öğrenme/Yetenek, Otomotiv ve Mobilite, Yaşam Bilimleri, Yapay Zekâ ve Makine Öğrenimi, E-Ticaret ve Platformlar ile ITU Seed) olmak üzere, 7 farklı sektör dikeyde faaliyet gösteriyor. Bu yılın en dikkat çekici yeniliklerinden biri olarak, girişimler ilk kez birebir eşleşme modeliyle 28 deneyimli pazarlama liderinden sektör odaklı koçluk desteği almaya başladı. Girişimlerin pazarlama becerilerini geliştirerek markalarını daha doğru konumlandırmalarını ve hedef kitleleriyle etkili iletişim kurmalarını sağlamak amacıyla tasarlanan bu yapı, Growth Programı’nın stratejik vizyonunu derinleştiriyor. Girişimciler ve pazarlama liderlerini bir araya getiren koçluk süreci, bilgi aktarımının yanı sıra; karşılıklı öğrenme, deneyim paylaşımı ve birlikte değer üretme yaklaşımıyla ilerliyor.
Girişimcilere pazarlama desteği! İTÜ Çekirdek Growth Programı ile 270 girişim ve 533 girişimciye destek sunan; 181 milyon doları aşkın yatırımın önünü açan İTÜ ARI Teknokent, yeni dönemde pazarlama alanına da odaklanarak girişimcilere stratejik yetkinlikler kazandırmayı… pic.twitter.com/i2lczE5gQA
“Karşılıklı öğrenme” girişimlerin bakış açılarını genişletecek
İTÜ ARI Teknokent’in ileri seviye girişimcilere özel olarak geliştirdiği İTÜ Çekirdek Growth Programı, Türkiye girişimcilik ekosistemindeki değerini her geçen yıl daha da pekiştiriyor. Bu doğrultuda, İTÜ ARI Teknokent ve Marketing Türkiye iş birliğiyle bu yıl ilk kez hayata geçirilen “Pazarlama Koçluğu Projesi”, girişimlerin pazarlama alanındaki yetkinliklerini artırmayı hedefliyor. Enerjiden sağlığa, lojistikten perakendeye kadar yedi farklı sektörde faaliyet gösteren 34 girişim, alanında uzman 28 pazarlama liderinden birebir koçluk alarak projelerini daha geniş kitlelere ulaştırma yolunda stratejik kazanımlar elde ediyor.
Proje, klasik bir eğitim sürecinden öte, karşılıklı öğrenmeye dayalı etkileşimli bir platform olma özelliği taşıyor. Örneğin enerji verimliliği çözümleri geliştiren bir girişim, tüketici davranışları konusunda uzman bir CMO’dan strateji desteği alırken; yapay zekâ destekli bir sağlık girişimi, sektörün önde gelen pazarlama profesyonelleriyle doğrudan çalışarak pazardaki konumunu güçlendirme fırsatı buluyor.
İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. Attila Dikbaş
İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. Attila Dikbaş konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin teknoloji ihracatını yalnızca teknik yetkinliklerle değil, güçlü pazarlama becerileriyle destekleyerek global ölçekte daha etkili hale getirmek istiyoruz. Bu proje, girişimcilerimiz için olduğu kadar pazarlama dünyası için de yenilikçi fikirlerin beslendiği bir alan oluyor. Yeni başarı hikayeleri yaratacağımıza yürekten inanıyoruz,” ifadelerine yer verdi.
Programa değinen Marketing Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Günseli Özen ise şunları dile getirdi: “Ülkemizde genel kanı ürün ve üretim fikrinin paha biçilmez olduğudur. Oysa ki en parlak iş fikirleri kendi sürdürülebilirliğini sağlamak üzere talep yaratmaya muhtaçtır. Bu talebin yanıtı pazarlamadan gelir. Uzun yıllar ürünü odağa alan üretim, arzın fazla talebin azaldığı dönemlerde insanı ve beklentilerini öne çıkardı. Bugün ise pazarlamanın ‘sürükleyici’ etkisini konuşuyoruz. İTÜ Çekirdek Growth Programı’nda yer alan girişimlerin unicorn olmasının önündeki tek engel ürünlerin ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması. Marketing Türkiye 13 yıldan bu yana mesleki bir platform olarak konumladığı C Level Club topluluğunun üyesi olan pazarlama liderlerinin yetkinlikleriyle, ülkemizde başarılarıyla anılacak teknoloji girişimleri ile yol yürümekten onur duyuyor. Bu projede yer alan Club üyelerimize teşekkür ediyorum.”
“Pazarlama Koçluğu” Projesi Koç-Girişim Eşleşmeleri Şu Şekilde Gerçekleşti:
Enerji (Energy Stage)
Arda Kılıç, Unilever / Aylara Güç Çözümleri: Alçak gerilim (AG) şebekelerinde gerilim düşümü/artışı, harmonikler, dengesizlik ve reaktif güç tüketimi problemlerini çözen güç elektroniği cihazları geliştirir ve elektrik dağıtım şirketlerine, endüstriyel tesislere ve hizmet sektörüne yönelik çözümler sunar.
Gamze Numanoğlu, Aktif Bank / Bluearf: Yapay zekâ destekli sürdürülebilirlik yönetim platformu sayesinde karmaşık görevlere, uzmanlığa ve ön hesaplamalara ihtiyaç duymadan şirketlerin hesaplama, analiz ve raporlama yapabilmelerini sağlar.
Sezin Mızraklı Avalin, CMO / Deepwise Teknoloji: Lokasyon bazlı servis veren Enerji dağıtım, Telekom ve Yerel Yönetim kurumlarının gerçek ölçekli dijital ikizini kuran, yapay zekâ destekli görüntü işleme teknolojisi ile uzaktan erişim becerisi kazandıran bir platformdur.
Arda Kılıç, Unilever / Exar: İşletmelere sanal ve artırılmış gerçeklik teknolojileriyle daha etkin ve etkileyici deneyimler sunarak dijital dönüşümlerini hızlandıran bir teknoloji şirketidir.
İlkay Keleş, White Panda / MIOTE: Endüstriyel elektrikli cihazların arızalanmasını engelleyen bakım asistanıdır.
M. Naz Atmaca Özdurak, CMO / SENSED AI: Uydu tabanlı sentetik açıklıklı radar (SAR) verilerini ve ileri yapay zeka algoritmalarını kullanarak binaların ve kritik altyapıların fiziksel bütünlüğü ve sağlığı hakkında düzenli bilgiler sunar. Geliştirilen teknoloji, binalar ve kritik altyapılardaki potansiyel anomalileri izler, yavaş deformasyonları, doğal veya insan kaynaklı felaketlerden kaynaklanan ani değişiklikleri ve sürekli yapısal düzensizlikleri tespit eder.
Osman Badur, Vestel / SmartIR: Yapay zekâ tabanlı çözümleriyle sürücü davranışlarını analiz ederek güvenli sürüş ve sağlık risklerini değerlendiren derin teknoloji odaklı bir şirkettir.
Şirin Işık, HUMM Organic / Elaves: 0-3 yaş arası çocukların bilişsel gelişimine uygun, çoklu dil edinimini destekleyen ekransız akıllı oyuncaklar ve ebeveynler için yönetim uygulaması geliştiren bir eğitim ve teknoloji şirketidir.
Gülnur Uluğ, Muratbey Gıda / Meetgate: Yapay zekâ destekli işe alım platformu olarak, şirketlerin daha hızlı ve verimli işe alım süreçleri yürütmesini sağlarken, adayların yeteneklerini geliştirip iş fırsatlarına ulaşmalarına olanak tanır.
Sezin Mızraklı Avalin, CMO / Remote Tech Work: İşe alım süreçlerindeki zorlukları çözmek, süreci sadeleştirip hızlandırmak ve şeffaflık sağlamak amacıyla teknoloji şirketleriyle uzaktan çalışan yetenekleri buluşturmak için kurulmuş; güçlü yapay zekâ stratejisi sayesinde işe alımı basitleştirerek ve yetenek yönetimini optimize ederek en iyi seviyede önden sınav sonuçları belli olan yazılımcılar ile şirketleri bir araya getiren bir pazar yeri ürünü sunmaktadır.
Şirin Işık, HUMM Organic / Sorbil: Yapay zekâ destekli abonelik tabanlı organize eğitim; kişiselleştirilmiş öğrenim yolculukları ve interaktif yapay zekâyla öğrenim hedeflerine ulaşamayan insanların efektif bir şekilde öğrenmesini sağlar.
Otomotiv/ Mobilite (Automotive & Mobility Stage):
Emre Kurtoğlu, Teknosa / BBA VTOL: Zorlu coğrafyalarda kullanılmak üzere, dikey kalkış ve iniş (VTOL) yeteneğine sahip gözlem ve kargo dronları geliştirerek ve üreterek özellikle sağlık ve savunma sektörlerinde, ulaşılması güç alanlara hızlı, güvenilir ve etkin çözümler sunuyor, kritik malzemelerin taşınmasını ve çevresel gözlemlerin yapılmasını sağlar.
Feray Karaman, Casper Türkiye / Digiforming: Görüntü işleme ile sürekli izleme yapan, makine öğrenmesiyle süreç bozulmalarını erken tahmin eden, ideal pres parametrelerini hesaplayan ve kalite hatalarını önlemek için presi otonom olarak kontrol eden bir üretim teknolojisidir.
Esra Arslanbaş Kaynak, CMO FIRE-STOPPER: Türkiye’nin ilk endüstriyel simbiyoz örneklerinden olan FIRE-STOPPER, maden atıkları kullanılarak yerli imkânlarla ve yeşil yöntemle geliştirilen nano yangın önleyicilerdir.
İlknur Aksoy Şen, Tchibo Türkiye / Genoride: Elektrikli bisikletler için geliştirdiği pedal destek sistemini, çocuk bisikletine entegre edip piyasaya sürerek bir ilki gerçekleştiren Genoride, yine kendi teknolojini içeren e-quad platformu ile mikromobilite sektörüne inovatif bir yaklaşım sunan bir üretim girişimidir.
M. Naz Atmaca Özdurak, Blu TV, Warner Bros Discovery / Infotainment Studio: 10 adet “benzersiz” teknolojik fonksiyonu olan, Otomotiv Sektörü ve Yapım Şirketleri/Sanatçılar arasında Yeni İş Modeli yaratan, araçların infotainment sistemleri için gelişmiş Ses/Müzik işleme teknolojisi.
Gülsün Mersin, CMO / Pomeco: Nar kabuğu atıklarından biyo-bazlı deri üreten ve döngüsellik ile çevresel etki üzerine odaklanan sürdürülebilir bir biyo-malzeme girişimidir.
Yaşam Bilimleri (Life Science & Wellbeing Stage):
Tolga Unvan, MediaMarkt Türkiye / Boly: Kullanıcıların kendilerine yakın sahaları keşfedebilecekleri, yetenek seviyelerine göre rakiplerle eşleşebilecekleri ve oynadıkça ödül kazanabilecekleri bir mobil uygulamadır.
Selda Sakaroğlu Solak, Jumbo Türkiye / Corpowid: Web sitelerini herkes için erişilebilir hale getirerek, engelli bireylerin dijital dünyaya eşit erişimini sağlamaktadır.
Gökçe Kunt, Flo Grup / Omica: Omica Araştırma ve İnovasyon, biyoteknoloji alanında yenilikçi çözümler sunan ve yerli olarak geliştirilen non-animal test platformlarıyla küresel pazarda liderliği hedefleyen bir araştırma ve inovasyon şirketidir.
Özlem Zülal, Bupa Türkiye / Viseur AI: Sağlık uzmanlarının radyoloji ve dijital patoloji alanında tanı ve tedavi amaçlı kendi yapay zekâ ürünlerini geliştirerek kendi iş ortamlarında kullanabileceği bir ekosistem (SaaS) sağlamaktadır.
Yapay Zekâ ve Makine Öğrenimi (Machinery & AI Stage):
Nazım Erdoğan, Sahibinden.com / Connected Wise: Akıllı trafik işaretleri ve düşük maliyetli araç içi cihazlarıyla araçların bağlı altyapı dışındaki seyahatlerinde iletişimi sürdüren görüntü tabanlı teknolojiler sunar.
Zümrüt Tamer, CMO / Optimimax: İmalat endüstrisindeki firmaların ürün tasarım süreçlerinde çevresel etkileri tahmin ederek minimize etmelerine ve sürdürülebilir üretim gerçekleştirmelerine olanak tanıyan yapay zekâ destekli yenilikçi bir eko tasarım yazılımıdır.
Emre Kurtoğlu, Teknosa / Remora: Yat, tekne ve gemilerin karaya çıkartılmadan yüzey temizliği ve tahribatsız muayene işlemlerini yapabilen insansız su altı robotlarının üretimini yapar.
Oğuzhan Aslan, Sisal Şans / Rownd Precision: Endüstride profesyoneller tarafından kullanılabilen üretim tezgâhlarını herkesin ulaşabileceği ve kolaylıkla kullanabileceği şekilde tasarlayıp, geliştiren bir girişimdir.
E-Ticaret ve Platformlar (E-COMM & Platforms Stage):
Tuğba Şen Demirci, Mado / GlanceAI: Çeşitli in-house teknoloji geliştirmeleri sayesinde, müşterilerine uçtan uca 3D İçerik Üretimi alanında hizmetler, teknolojiler ve API sağlayan bir SaaS Platformdur.
Zeynep Ege Dura, Edenred Türkiye / Nodify Bilişim: Kurumların kendilerine özgü iş süreçlerini kod yazmadan uyarlayarak operasyonlarını verimli bir şekilde dijitalleştirmelerini sağlayan, ERP ve CRM’ler ile kolaylıkla entegre edilebilen, süreç otomasyonu ve doküman yönetimi platformudur.
Pınar Togay, Beymen Club / Omnitive: Çevrimiçi ile çevrimdışı arasında bağlantı kuran ve müşterilerle tüm kanallarda envanteri mümkün olan en verimli şekilde bağlayan kapsamlı, esnek, bulut tabanlı bir Çok Kanallı Perakende Satış Platformudur (ORP).
Murat Nur Çolakoğlu, L’Oréal Türkiye / Pushouse: E-ticaret işletmeleri için WhatsApp üzerinden otomatik pazarlama mesajları ve müşteri iletişimi sunan bir platformdur.
Aslı Eren Şengezer, Sagra Grup / Waste Log: Kaynağında ayrıştırılmış atıkları doğru lisanslı firmalar ile bir araya getirebilen mobil uygulamadır.
ITU SEED:
Nazım Erdoğan, Sahibinden.com / Bitloops: Figma tasarımlarını profesyonel, duyarlı React koduna dönüştüren ve görüntüleri, fontları ve stilleri otomatik olarak yöneten bir Frontend Yardımcısı.
Cemil Hayri Durgun, Ex-Peyman / Fanera: Dünya çapındaki futbol hayranlarını etkileşimli, web3 destekli içerik ve para kazanma fırsatlarıyla bir araya getirmektedir.
Gökçen Akyol Yamaner, Flormar / TailorCast: E-ticaret için alıcıların ihtiyaçlarına ve bağlama göre kişiselleştirilmiş ürün sayfası listeleri oluşturmakta, web siteleri veya mobil uygulamalarda doğru teklifi gerçek zamanlı olarak görüntülemektedir.
Elon Musk’ın liderliğindeki uzay şirketi SpaceX, son haftalarda Starbase’te büyük bir dönüşüm sürecine girdi.
Şirketin yeni projesi GigaBay için alanda temizlik ve yıkım çalışmaları devam ediyor. Bu kapsamda, Starbase’in en eski yapılarından biri olan High Bay’in sökümüne başlandı. High Bay, geçmişte Starship roketlerinin tank ve burun konileri birleştirilirken kullanılan önemli bir binaydı. Ancak MegaBay’lerin ve Starfactory’nin devreye girmesiyle birlikte artık ihtiyaç duyulmayan yapılar arasına girdi.
Mid Bay ve Low Bay gibi diğer destek yapıları da aynı kaderi paylaştı. SpaceX, bu eski binaları yıkarak yerlerine çok daha verimli ve büyük bir tesis kurmayı hedefliyor. GigaBay tamamlandığında, aynı anda 12 Starship ya da Super Heavy roketi üzerinde işlem yapılabilecek. Bu kapasite, mevcut üretim alanının iki katından fazla.
Yeni GigaBay’in yükseldiği alanda, daha önce University of Texas Rio Grande Valley’e ait olan Stargate isimli araştırma tesisi bulunuyordu. Bu yapı, SpaceX’in bölgedeki ilk test uçuş kontrol merkezi olarak kullanıldıktan sonra geçtiğimiz Aralık ayında tamamen tahliye edildi ve kısa sürede yıkıldı. Binada sergilenen Raptor ve Merlin motorları da sökülerek başka bir alana taşındı.
GigaBay yalnızca Starbase’te değil, Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’nde yer alan Roberts Road tesisinde de inşa ediliyor. Florida’daki yapı, inşaat sürecinde Starbase’in önünde gidiyor ve bu yılın sonlarına doğru tamamlanması bekleniyor. Bu tesis de tıpkı Starbase gibi Starfactory ile entegre olacak ve Florida’ya özel Starship üretiminde önemli rol oynayacak.
Teksas’taki GigaBay’in ise 2026 yılının sonlarına doğru tamamlanması planlanıyor. SpaceX, bu dev yapılarla birlikte uzay yolculuğunu daha verimli ve sürdürülebilir hale getirmeyi amaçlıyor.
Rekabet hukuku uzmanı Or Brook tarafından açılan dava, 1 Ocak 2011’den dava tarihine kadar Google tarafından sunulan reklam hizmetlerini kullanan yüz binlerce İngiltere merkezli işletmeyi kapsıyor. Dava, Google’ın rakip arama motorlarını dışlayarak çevrim içi reklam pazarındaki hâkimiyetini artırdığı ve reklam maliyetlerini yapay olarak yükselttiği iddiasına dayanıyor.
Brook yaptığı açıklamada, “Bugün İngiltere’deki büyük küçük tüm işletmelerin, ürün ve hizmetlerini tanıtmak için neredeyse tek seçeneği Google reklamları. Google, genel arama ve reklam pazarındaki baskın konumunu kullanarak reklamverenlere fahiş fiyatlar ödetti.” ifadelerine yer verdi.
Dava dilekçesinde Google’ın rekabeti sınırlayıcı adımlar attığı öne sürülüyor. Bu adımlar arasında, Android işletim sistemli telefonlarda Google Arama ve Chrome’un ön yüklü olması için üreticilerle yapılan anlaşmalar, Apple’a milyarlarca dolar ödeme yaparak Safari tarayıcısında Google’ı varsayılan arama motoru haline getirmesi ve kendi reklam ürünlerine öncelik tanıyan yazılımlar kullanması yer alıyor.
İngiltere Rekabet ve Piyasalar Kurumu’nun (CMA) 2020 tarihli bir raporuna göre, arama motoru reklam gelirlerinin %90’ı Google tarafından elde ediliyor. Bu oran, şirketin sektördeki neredeyse “tam hâkimiyetini” ortaya koyuyor.
Google ise iddiaları reddederek, davayı “spekülatif ve fırsatçı bir girişim” olarak nitelendirdi. Şirketten yapılan açıklamada, “Tüketiciler ve reklamverenler Google’ı faydalı buldukları için kullanıyor, başka seçenek olmadığı için değil.” denildi.
Teknoloji devleri baskı altında
Google’a açılan bu dava, teknoloji devlerine yönelik küresel ölçekte artan yasal ve düzenleyici baskının son örneği. Avrupa Birliği, 2018 yılında Android işletim sistemindeki rekabet ihlalleri nedeniyle Google’a 4.3 milyar euro ceza kesmişti. Şirket hâlâ bu cezaya itiraz ediyor.
Öte yandan ABD’de de Meta’ya karşı açılan davada, Federal Ticaret Komisyonu’nun Instagram ve WhatsApp’ın elden çıkarılmasını talep ettiği kritik bir duruşma süreci devam ediyor.
İngiltere’de yalnızca Google değil, Microsoft ve Amazon gibi diğer teknoloji devleri de bulut hizmetleri üzerinden rekabet ihlalleriyle ilgili soruşturmaların odağında. Bu gelişmeler, dijital pazarlarda büyük oyuncuların güçlerinin daha sıkı denetim altına alınacağı yeni bir döneme işaret ediyor.
Amerikalı yarı iletken üreticisi AMD, Çin’e yapılan çip ihracatına yönelik getirilen yeni sınırlamaların şirketi önemli ölçüde etkileyeceğini duyurdu. Şirket, bu düzenlemeler nedeniyle stok, satın alma taahhütleri ve ayrılan rezervlerle bağlantılı olarak yaklaşık 800 milyon dolarlık bir maliyetle karşı karşıya kalabileceğini belirtti.
ABD Ticaret Bakanlığı, Nvidia’nın H20 ve AMD’nin MI308 adlı üst düzey işlemcileri de dahil olmak üzere bazı ileri teknoloji çiplerin ihracatı için yeni lisans gereklilikleri getirdi. Bu adım, özellikle Çin pazarıyla yoğun iş yapan yarı iletken üreticileri için ciddi bir darbe anlamına geliyor.
AMD’nin 2024 yılında Çin’den elde ettiği gelir 6.23 milyar dolara ulaşarak toplam satışlarının %24’ünden fazlasını oluşturdu. Bu durum, Çin’in şirket için ne kadar kritik bir pazar olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Nvidia da benzer şekilde, bu kısıtlamalar nedeniyle 5.5 milyar dolarlık bir zarar açıklarken, hem AMD hem de Nvidia hisseleri yüzde 5’in üzerinde değer kaybetti. Küresel teknoloji hisselerinde de bu gelişmeyle birlikte ciddi bir gerileme yaşandı.
AMD yaptığı açıklamada, MI308 işlemcilerinin de bu ihracat kontrollerine tabi olduğunu doğruladı ve lisans başvurusunda bulunmayı planladığını ifade etti. Ancak şirket, lisans alma konusunda herhangi bir garanti veremeyeceğini de belirtti.
Analistlere göre, şimdiye kadar grafik işlem birimlerinin (GPU) Çin’e sevkiyatı için ABD tarafından hiçbir lisans verilmedi. Bu da şirketin lisans başvurusundan olumlu sonuç alma ihtimalinin düşük olduğunu gösteriyor.
Ticaret savaşlarının giderek tırmandığı bir dönemde, bu tür yaptırımlar teknoloji sektöründeki belirsizliği artırırken, şirketlerin küresel stratejilerini de yeniden şekillendirmelerine neden olabilir. AMD’nin önümüzdeki süreçte Çin pazarıyla nasıl bir ilişki kuracağı, tüm yarı iletken sektörü açısından yakından takip edilecek.
Dünya Günü yaklaşırken Apple, Apple 2030 adıyla duyurduğu sürdürülebilirlik hedeflerine dair son verileri kamuoyuyla paylaştı.
Çevre, Politika ve Sosyal Girişimler Başkan Yardımcısı Lisa Jackson, yaptığı açıklamada bu gelişmeden duydukları memnuniyeti dile getirirken, önümüzdeki yılların daha zorlu geçeceğine dikkat çekti:
“Apple 2030 hedefimiz doğrultusunda işimizin her alanında büyük ilerleme kaydediyoruz. Daha önce hiç olmadığı kadar temiz enerji ve geri dönüştürülmüş malzeme kullanıyoruz. Su tasarrufu sağlıyor, atıkları önlüyor ve doğaya yatırım yapıyoruz. 2030’a yaklaştıkça işimiz zorlaşıyor ancak bu zorluğa yenilik, iş birliği ve kararlılıkla yanıt veriyoruz.”
Apple, yenilenebilir enerji ve atık yönetiminde rekor seviyelere geldi!
Apple’ın 2030 planının temel taşlarından biri, 2015 seviyelerine kıyasla sera gazı emisyonlarını %75 oranında azaltmak. Kalan emisyonlar ise yüksek kaliteli karbon kredileri ile dengelenerek karbon nötrlüğü sağlanacak.
Şirketin açıkladığı son verilere göre:
Apple’ın küresel tedarik zincirinde 17.8 gigawatt yenilenebilir enerji kullanılıyor.
2024 yılında, bu enerji kullanımı sayesinde 21.8 milyon metrik ton sera gazı salımı engellendi. Bu oran, bir önceki yıla göre %17’den fazla artış gösterdi.
Tedarikçilerle yapılan verimlilik çalışmaları, yaklaşık 2 milyon metrik ton emisyonun önüne geçti.
Apple’ın Sıfır Atık programına katılan tedarikçiler, 2024’te 600 bin metrik ton atığın çöplüklere gitmesini engelledi.
2013’te başlatılan Temiz Su Programı sayesinde ise bugüne kadar 90 milyar galondan fazla tatlı su tasarrufu sağlandı.
Apple ayrıca bu açıklamaları desteklemek amacıyla yıllık Çevresel İlerleme Raporu’nu da yayımladı. Raporda şirketin çevre politikaları, sürdürülebilirlik projeleri ve önümüzdeki beş yıl içinde karbon nötr hale gelmek için atacağı adımlar detaylı şekilde yer alıyor.
Apple, teknoloji devleri arasında çevresel sorumluluk konusunda öne çıkan örneklerden biri olmayı sürdürüyor. 2030 hedefi, yalnızca kendi faaliyetlerini değil, tüm tedarik zincirini kapsayacak şekilde şekillendiriliyor.
Google, reklam güvenliği alanındaki bu büyük adımı, yapay zekâ teknolojilerinden özellikle de büyük dil modellerinden (LLM) yararlanarak attı. Şirket, işletme taklidi, sahte ödeme bilgileri gibi işaretleri kullanarak şüpheli hesapların büyük bir kısmını henüz reklam yayınlamadan önce tespit edebildiğini belirtti.
Google Reklam Güvenliği Genel Müdürü Alex Rodriguez, çevrim içi olarak düzenlenen basın toplantısında, 100’ü aşkın uzmandan oluşan çok disiplinli bir ekibin bu süreçte görev aldığını söyledi. Bu ekipte, Ads Safety, Trust & Safety bölümleri ile DeepMind araştırmacıları da yer aldı. Özellikle kamuya mal olmuş kişilerin taklit edildiği deepfake reklam dolandırıcılıklarına karşı geliştirilen teknik önlemlerle, şikayetlerin %90 oranında azaldığı belirtildi.
Google, küresel ölçekte temizlik başlattı
Google, 2024 yılında toplamda 5,1 milyar reklamı engellediğini ve 1,3 milyar sayfayı yayından kaldırdığını duyurdu. Şirketin en çok hesap askıya aldığı ülke 39,2 milyon ile ABD olurken, ikinci sırada 2,9 milyon ile Hindistan yer aldı.
Sadece Hindistan’da 247 milyondan fazla reklam yayından kaldırıldı. Bu ülkede en çok ihlal edilen kurallar; finansal hizmetler, marka ihlali, reklam ağı suistimali, kişiselleştirilmiş reklamlar ve kumar içerikleri oldu.
Öne çıkan bazı veriler ise şöyle:
5 milyon hesap doğrudan dolandırıcılıkla bağlantılı olduğu gerekçesiyle askıya alındı.
Sahtekârlıkla ilişkili yaklaşık yarım milyar reklam yayından kaldırıldı.
8.900’den fazla seçim reklamcısı doğrulandı.
10,7 milyon seçim reklamı yayından kaldırıldı.
9,1 milyar reklam çeşitli nedenlerle kısıtlandı.
Kurallar şeffaflaştırıldı ve itiraz süreci genişletildi
Google, büyük çaplı hesap askıya alma işlemlerinin zaman zaman yanlış anlaşılmalara neden olabileceğini kabul etti. Rodriguez, bazı kullanıcıların neden askıya alındıklarını yeterince açık şekilde öğrenemediklerini belirtti. Bu nedenle 2024 yılı boyunca politikaların daha şeffaf hale getirilmesi ve bildirim sistemlerinin geliştirilmesi için önemli güncellemeler yapıldığını söyledi.
Şirket, hesap kapatma kararlarına itiraz hakkı tanıyan bir süreç sunduğunu ve bu süreçte insan değerlendirmesine yer verdiğini de vurguladı. Google, erken tespit ve önleme kabiliyetlerinin artması sayesinde kötü niyetli reklamların kullanıcıya ulaşmadan önce engellenebildiğini belirtiyor.
Google’ın bu adımı, dijital reklam alanında artan sahtekârlıklara karşı yapay zekâ destekli mücadelede ne kadar ileri gidildiğini göstermesi açısından dikkat çekici.
Xiaomi, mobil işlemci geliştirme hedeflerinde büyük bir adım daha attı ve tamamen kendi yonga setini üretmeye yönelik çalışmalarında vites yükseltti. Şirket, 3nm üretim sürecine sahip yeni nesil bir mobil işlemci geliştirmek üzere özel bir ekip kurduğunu resmen duyurdu. Bu yeni çip departmanı, doğrudan CEO Lei Jun’a bağlı olarak çalışacak ve başında daha önce Qualcomm’da yöneticilik yapmış olan Qin Muyun yer alacak. Bu hamle, Xiaomi’nin donanım alanındaki bağımsızlık stratejisinde yeni bir dönemin habercisi olarak değerlendiriliyor.
Xiaomi kendi işlemcisi ile geliyor
Xiaomi’nin kendi çip yolculuğu aslında 2017’de geliştirilen 28nm’lik Pengpai S1 ile başlamıştı. Bu ilk girişimden sonra şirket, görüntü işleme (C serisi), hızlı şarj yönetimi (P serisi), güç yönetimi (G serisi), sinyal kontrolü (T serisi) ve ekran sürücüsü (D serisi) gibi yardımcı donanım çipleri üzerinde odaklanmıştı. Ancak son gelişmeler, Xiaomi’nin artık genel amaçlı ve rekabetçi bir mobil yonga seti üretme noktasında olduğunu gösteriyor.
Yeni işlemcinin teknik detayları da yavaş yavaş netleşiyor. Sızıntılara göre, işlemci sekiz çekirdekli bir yapıya sahip olacak. Ana çekirdek olarak 3.2GHz hızında çalışan Cortex-X925 yer alacak ve buna üç adet 2.6GHz Cortex-A725 ile dört adet 2.0GHz Cortex-A520 çekirdeği eşlik edecek. Bu yapı, performans açısından MediaTek’in Dimensity 9400 modeliyle benzerlik gösterse de, genel anlamda şu anki amiral gemisi işlemcilerin bir adım gerisinde kalabilir.
Grafik tarafında ise 1.3GHz frekansında çalışan Imagination Technologies imzalı IMG DXT72 GPU yer alacak. Bu grafik birimi, Qualcomm’un Snapdragon 8 Gen 2 işlemcisinde bulunan Adreno 740 ile eşdeğer ya da daha yüksek performans sunabilecek düzeyde olacak. Bu da Xiaomi’nin grafik gücü anlamında iddialı bir hamle yaptığına işaret ediyor.
Xiaomi’nin bu alandaki hamlesi, yalnızca rekabetçi olmakla kalmıyor, aynı zamanda şirketin uzun vadeli stratejik bağımsızlık hedefini de destekliyor. Özellikle ABD’nin Huawei’ye uyguladığı yaptırımlar sonrasında, Çinli teknoloji devlerinin kendi yarı iletkenlerini üretmeye yönelmesi kritik hale geldi. Xiaomi’nin yeni nesil işlemcisi, şirketin dışa bağımlılığı azaltma yolunda attığı en somut adımlardan biri olarak dikkat çekiyor.
Henüz piyasaya sürülme tarihi açıklanmamış olsa da, işlemcinin ilk olarak 2025’in son çeyreğinde tanıtılacak bir Xiaomi modelinde kullanılması bekleniyor. Bu gelişmeyle birlikte Xiaomi, Qualcomm ve MediaTek gibi devlerle rekabet edebilecek bir konuma hızla yaklaşıyor.
Google, yapay zeka destekli asistanı Gemini’yi daha da işlevsel hale getirecek önemli bir adım attı. Yeni güncellemeyle birlikte Gemini, artık Google Fotoğraflar entegrasyonuna sahip. Bu sayede kullanıcılar, fotoğraf galerilerinde doğal dil komutlarıyla görsel arama yapabilecek. Örneğin, “Ankara’daki tatilde çektiğimiz fotoğrafları göster” ya da “Ali ile çekildiğim doğum günü fotoğrafları” gibi spesifik sorgularla doğrudan ilgili içeriklere ulaşmak mümkün hale geliyor.
Gemini, Google Fotoğraflar ile entegre hale geliyor
Entegrasyon yalnızca basit aramalarla sınırlı değil. Gemini, görselleri anlayarak daha karmaşık soruları da cevaplayabiliyor. Örneğin, “Geçen yaz Bergamo’da gördüğüm Ferrari’nin plakası neydi?” gibi sorular yöneltildiğinde, yedeklenen fotoğraflar analiz edilerek plaka bilgisi gibi detaylar verilebiliyor. Bu özellik, Google’ın görsel tanıma ve yapay zeka teknolojilerini nasıl günlük kullanıcı deneyimine entegre ettiğinin yeni bir örneği olarak öne çıkıyor.
Gemini’nin Google Fotoğraflar desteği şu anda Android cihazlarda kademeli olarak kullanıma sunuluyor. Özellikten yararlanmak isteyen kullanıcılar, uygulamanın sağ üst köşesindeki profil menüsünden “Uygulamalar” bölümüne, ardından “Medya” sekmesine girerek Google Fotoğraflar entegrasyonunu manuel olarak aktif edebiliyor. Şu an için yalnızca ABD’deki kullanıcılar bu entegrasyona erişebiliyor ancak Google, yakın zamanda bu özelliği küresel çapta kullanıma açmayı planlıyor.
Bu gelişme, yapay zeka asistanlarının kişisel veri yönetiminde daha aktif roller üstleneceğini gösterirken, aynı zamanda kullanıcıların dijital arşivlerine ulaşma ve yönetme biçiminde de köklü değişiklikler yaratabilir.
Çin merkezli elektrikli araç üreticisi Xpeng, otonom sürüş teknolojilerinde dışa bağımlılığı azaltmak ve kendi teknoloji ekosistemini kurmak adına önemli bir adım attı. Şirket, Turing adını verdiği kendi geliştirdiği yapay zeka çipini 2025 yılının ikinci çeyreğinde seri üretime alarak elektrikli araçlarında kullanmaya başlayacak. İlk olarak yeni bir Xpeng modelinde yer alacak olan Turing, markanın sürücüsüz araç teknolojilerinde rekabet avantajı sağlamayı hedeflediği en kritik unsurlardan biri olarak öne çıkıyor.
Çinli Xpeng, otonom sürüş için kendi çipini kullanmaya hazırlanıyor
Xpeng’in Turing çipi, özellikle otonom sürüş uygulamalarında yüksek performans sunmak üzere tasarlandı. Çip, şirketin geliştirdiği iki adet sinir ağı işlem ünitesiyle donatılmış durumda ve genel amaçlı otomotiv çiplerine kıyasla yaklaşık yüzde 20 daha verimli çalışıyor. Bu yüksek verimlilik, özellikle büyük ölçekli yapay zeka modellerini çalıştırmak için büyük önem taşıyor. Turing, 30 milyar parametreye kadar veri işleyebilen kapasitesiyle, sektördeki mevcut çözümlerden çok daha iddialı bir pozisyonda. Karşılaştırmak gerekirse, rakip şirket Li Auto’nun VLA modeli yalnızca 2,2 milyar parametre içeriyor.
Turing çipinin işlem gücü yaklaşık 700 TOPS (trilyon işlem/saniye) seviyesinde. Bu, Nvidia’nın piyasada sunduğu Drive Thor platformuna oldukça yakın bir değer. Her ne kadar Thor’un hedefi 2.000 TOPS olsa da, şu anda ticari olarak erişilebilen versiyonlar 750 TOPS seviyelerinde çalışıyor. Dolayısıyla Xpeng’in kendi geliştirdiği bu çip, Nvidia gibi global teknoloji devlerine gerçek bir alternatif oluşturma potansiyeline sahip.
Ancak bu kadar büyük modelleri çalıştırmak beraberinde bazı zorlukları da getiriyor. Özellikle gecikme süresi (latency) gibi teknik sorunların nasıl çözüleceği henüz netleşmiş değil. Xpeng’in bu konudaki yaklaşımı ilerleyen dönemde açıklanması beklenen teknik detaylarla daha iyi anlaşılabilecek.
Turing çipinin kullanım alanı yalnızca otomobillerle sınırlı değil. Xpeng CEO’su He Xiaopeng’in açıklamalarına göre bu yüksek performanslı yapay zeka çipi; robotlar, uçan araçlar ve diğer akıllı mobilite çözümleri için de kullanılabilecek. Bu çok yönlü kullanım vizyonu, çipin sadece otonom sürüşe değil, aynı zamanda akıllı kokpit sistemleri gibi araç içi teknolojilere de hizmet edecek şekilde geliştirildiğini ortaya koyuyor.
Xpeng’in bu hamlesi, Çinli otomotiv üreticilerinin giderek artan bir şekilde dikey entegrasyona yöneldiğini gösteriyor. Nio ve Li Auto gibi diğer markalar da benzer şekilde kendi çip çözümlerini geliştirerek dışa bağımlılığı azaltma stratejisi izliyor. Örneğin, Nio geçtiğimiz aylarda 5 nm üretim sürecine sahip Shenji NX9031 adlı otonom sürüş çipini piyasaya sürmüş ve ET9 modelinde kullanmaya başlamıştı. Li Auto da kendi geliştirdiği çipte üretim aşamasına geldiğini açıklamıştı.
Sonuç olarak, Xpeng’in Turing çipiyle sahaya inmesi, yalnızca markanın teknolojik gelişimini değil, aynı zamanda Çin’in genel olarak elektrikli araç ve yapay zeka alanında bağımsızlık hedefini de yansıtıyor. Nvidia gibi küresel teknoloji devlerine olan bağımlılığın azalması, Çinli üreticilere daha hızlı inovasyon yapma, donanım ve yazılım uyumunu artırma ve yeni modelleri çok daha kısa sürede pazara sunma imkânı tanıyor. Bu gelişme, elektrikli araç pazarında yaşanmakta olan teknolojik dönüşümün ne denli derin ve kapsamlı olduğunu da gözler önüne seriyor.
İsveç’teki Linköping Üniversitesi’nden araştırmacılar, geleneksel batarya teknolojilerini kökten değiştirme potansiyeli taşıyan, diş macunu kıvamında akışkan bir batarya geliştirdi. Bilim dünyasında ses getiren bu yenilik, bataryaların sert ve kalıba bağlı yapısından kaynaklanan tasarım sınırlamalarını ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Science dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, geliştirilen batarya formu sayesinde enerji depolama sistemleri artık istenilen şekle sokulabilecek, hatta 3D yazıcılarla üretilebilecek hale geliyor.
Diş macunu kıvamında akışkan batarya tasarlandı
Bu yeni batarya teknolojisinin en dikkat çekici özelliği, elektrotlarının sıvı halde bulunması. Geleneksel bataryalarda sabit yapıdaki katı elektrotlar yerine, bu çalışmada elektrik iletebilen plastik türlerinden olan konjuge polimerler ve kağıt endüstrisinin atık ürünü olan lignin kullanıldı. Hem ucuz hem de çevre dostu bu malzemeler, bataryayı sadece esnek değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir enerji çözümüne dönüştürüyor.
Yapısı diş macununu andıran bu batarya, boyutunun iki katına kadar esnetildiğinde bile 500 kez şarj-deşarj döngüsüne dayanabiliyor. Önceki esnek batarya girişimlerinin aksine, burada hem düşük maliyet hem de yüksek biçimlendirme esnekliği bir arada sunuluyor. Özellikle giyilebilir teknoloji, tıbbi implantlar, esnek ekranlar ve şekle duyarlı cihazlarda büyük avantaj sağlayabileceği öngörülüyor.
Şu an için geliştirilen prototip batarya, yaklaşık 0.9 volt gerilim üretebiliyor. Bu seviye, günlük cihazlarda kullanılan AA piller (1.2-1.5V) ve akıllı telefon bataryaları (3.7-4.2V) ile karşılaştırıldığında daha düşük kalsa da, araştırmacılar farklı kimyasal bileşenlerle çalışarak bu değeri artırmayı hedefliyor.
Sonuç olarak, şekle girebilen akışkan batarya teknolojisi, sadece mobil cihazlar değil; aynı zamanda robotik sistemler, medikal ekipmanlar ve yeni nesil taşınabilir teknolojiler için de devrim niteliğinde bir enerji çözümünün kapısını aralıyor.
Yapay zeka alanındaki rekabet gün geçtikçe daha da kızışırken, bu yarışta öne çıkan şirketlerden biri olan Anthropic, geliştirdiği Claude adlı yapay zekasına yeni bir özellik eklemeye hazırlanıyor. Claude, son dönemde özellikle Claude 3.7 Sonnet modeliyle kullanıcıların ilgisini çekmiş ve doğal dil işleme yetenekleriyle dikkatleri üzerine toplamıştı. Şimdi ise şirket, bu gelişmiş yapay zekayı daha erişilebilir, daha doğal ve daha etkileşimli hale getirecek sesli konuşma özelliğini devreye sokmaya hazırlanıyor.
Claude yapay zeka modeli, sesli konuşma özelliği sunacak
Bloomberg’in haberine göre, Anthropic çok yakında Claude için sesli sohbet modunu aktif hâle getirecek. Henüz resmi bir çıkış tarihi duyurulmasa da bu özelliğin Nisan ayı içinde kullanıcılarla buluşturulması bekleniyor. Bu yeni özellikle birlikte, kullanıcılar Claude ile yalnızca yazılı olarak değil, sesli komutlar aracılığıyla da iletişim kurabilecek. Bu sayede Claude, yalnızca metin bazlı bir sohbet aracı olmaktan çıkarak, sesli asistan özelliklerine sahip çok yönlü bir dijital yardımcıya dönüşecek.
Sesli sohbet modu, başlangıçta yalnızca İngilizce dilinde kullanılabilecek. Kullanıcı deneyimini daha da kişiselleştirmek adına üç farklı ses seçeneği sunulacak: Airy, Mellow ve Buttery. Her bir ses, farklı bir tonlama ve konuşma stiline sahip olacak. Örneğin daha yumuşak ve sakin bir etkileşim isteyen kullanıcılar Mellow sesini tercih ederken, daha enerjik bir ses tonu arayanlar Airy ya da Buttery seslerine yönelebilecek. Bu çeşitlilik, kullanıcılara yapay zekayla olan etkileşimlerinde kendilerine en uygun deneyimi yaşama olanağı sunacak.
Anthropic’in bu hamlesi, yapay zekanın sadece metin üretmek ya da soruları yanıtlamakla kalmayıp, aynı zamanda insanlarla çok daha doğal bir şekilde etkileşim kurmasını sağlayacak önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu gelişme, Claude’u yalnızca bir bilgi kaynağı değil, aynı zamanda günlük yaşamda aktif olarak kullanılabilecek bir sesli asistan haline getiriyor. ChatGPT, Siri, Alexa gibi dijital asistanlara benzer şekilde işlev göstermeye başlayacak olan Claude, sahip olduğu gelişmiş dil modeli sayesinde bu platformlardan çok daha etkili ve insansı bir iletişim deneyimi sunabilir.
Bu tür bir sesli etkileşim teknolojisi, özellikle ellerin meşgul olduğu ya da yazılı iletişimin mümkün olmadığı durumlarda büyük avantaj sağlayacak. Aynı zamanda, teknolojik okuryazarlığı sınırlı olan kullanıcılar için de kullanım kolaylığı yaratacak. Örneğin yaşlı bireyler ya da ekran kullanmakta zorlanan kişiler, Claude ile yalnızca konuşarak bilgiye ulaşabilecek, günlük işlerini kolaylıkla halledebilecek.
Claude’un sesli modla birlikte kazandığı bu yeni boyut, Anthropic’in OpenAI gibi dev rakipleriyle olan rekabetinde önemli bir koz olarak değerlendiriliyor. Bugüne kadar daha çok teknoloji çevrelerinde bilinen Claude, bu güncelleme ile çok daha geniş bir kullanıcı kitlesine hitap edebilecek bir forma bürünüyor. Yalnızca sesli etkileşim sunmakla kalmayan Claude, sahip olduğu gelişmiş yapay zeka altyapısıyla kullanıcılarına hem bilgiye erişim hem de destek anlamında güçlü bir dijital partner deneyimi vaat ediyor.
Anthropic’in bu adımı, yapay zekanın geleceğinde sesli etkileşimin ne denli merkezi bir rol üstleneceğini bir kez daha gösteriyor. Teknolojinin bu yönde gelişmesiyle birlikte yapay zekalar, yalnızca yazılı komutlara yanıt veren araçlar olmaktan çıkıp, gündelik yaşamın ayrılmaz birer parçası hâline gelecek gibi görünüyor. Bu değişimin merkezinde yer alan Claude ise, önümüzdeki dönemde daha çok konuşulacak gibi duruyor.
Avustralya merkezli Q-CTRL şirketi, konum belirleme teknolojilerinde çığır açacak yeni nesil bir sistemin gerçek dünya testlerini başarıyla tamamladı. “Ironstone Opal” adı verilen bu kuantum navigasyon sistemi, geleneksel GPS sistemlerinin aksine uydulara bağımlı değil ve konum belirleme işlemini tamamen Dünya’nın doğal manyetik alanını kullanarak gerçekleştiriyor. Şirket, bu teknolojiyle mevcut tüm sistemlere kıyasla 50 kat daha hassas sonuçlar elde ettiklerini açıkladı.
GPS’ten 50 kat hassas kuantum navigasyon sistemi geliştirildi
Sistemin en büyük avantajlarından biri, pasif yapıda çalışması. Yani herhangi bir sinyal yayımı gerçekleştirmiyor ve bu nedenle tespit edilmesi ya da engellenmesi mümkün değil. GPS sistemleri askeri çatışmalar, siber saldırılar veya teknik arızalar gibi nedenlerle devre dışı kalabildiği için, Q-CTRL’nin teknolojisi özellikle güvenlik açısından büyük önem taşıyor. Şirketin verilerine göre, GPS sinyalinin bozulması her gün yaklaşık 1.000 uçuşu doğrudan etkiliyor ve bu durumun küresel ekonomiye günlük maliyetinin yaklaşık 1 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.
Ironstone Opal sistemi, Dünya’nın manyetik alanındaki konuma özgü küçük değişimleri tespit edebilen son derece hassas kuantum sensörler kullanıyor. Bu alan değişimleri bir nevi “manyetik parmak izi” gibi çalışıyor ve sensörler bu verilerden cihazın bulunduğu yeri milimetrik hassasiyetle belirleyebiliyor. Kuantum sensörlerle birlikte çalışan yapay zeka tabanlı özel yazılım ise dış etkenler nedeniyle oluşabilecek titreşimleri ve elektromanyetik parazitleri filtreleyerek sistemin kararlılığını artırıyor.
Q-CTRL’nin gerçekleştirdiği saha testlerinde, sistem hem yerde hem de havada başarılı şekilde çalıştı. Özellikle uçaklar gibi elektromanyetik parazit seviyesinin yüksek olduğu ortamlarda bile, mevcut navigasyon sistemlerinden 11 kat daha hassas konum verisi sunduğu belirtildi. Bu da “kuantum avantajı” olarak bilinen durumun pratikte ilk kez gözlemlendiği anlamına geliyor.
Ayrıca sistemin kompakt yapısı sayesinde dronelardan otonom araçlara, hatta denizaltılara kadar çok çeşitli araçlara entegre edilmesi mümkün hale geliyor. Özellikle okyanus altı, dağlık bölgeler veya GPS sinyallerinin sınırlı olduğu alanlarda konum belirlemenin ciddi zorluklar taşıdığı göz önüne alındığında, Ironstone Opal gibi çözümler kritik öneme sahip olabilir.
Teknolojinin askeri uygulamalarda yaratacağı etki dışında, ticari havacılık, otonom taşıma sistemleri, insansız hava araçları ve altyapı izleme gibi pek çok alanda da kısa vadede kullanıma geçmesi bekleniyor. GPS’e bağımlılığı azaltacak bu tür sistemlerin yaygınlaşması, gelecekte navigasyon teknolojilerinde büyük bir paradigma değişiminin habercisi olabilir.
9 Nisan’da GEN Academy tarafından düzenlenen online sertifika programı kapsamında, Walther Kranz CEO’su Samet Özetçi ve Account Manager Emir Bilal Özkan’ın gerçekleştirdiği “Satış, Pazarlama ve Marka Yaratma” eğitimiyle katılımcılara markalaşma süreci tüm detaylarıyla aktarıldı. Eğitim boyunca, kurumsal kimliğin oluşturulmasından başlayarak markanın inşa edilmesi, halkla ilişkiler stratejileriyle güçlendirilmesi ve iş süreçlerinde bu değerlerin sürdürülebilir hale getirilmesi gibi aşamalar uygulamalı örneklerle ele alındı.
GEN Academy, katılımcılarına markalaşma süreci hakkında bilgi verdi
Markalaşma alanında güçlü projelerle tanınan Özetçi ve Özkan, eğitimde yalnızca teorik bilgi sunmakla kalmayarak, katılımcıları gerçek sektör deneyimleriyle buluşturdu. Öğrenciler, iletişim ve pazarlama dünyasına dair merak ettikleri soruları doğrudan yöneltme imkânı buldu. Gerçek vaka analizleri üzerinden yürütülen interaktif tartışmalar, oturuma düşünsel bir derinlik kazandırdı.
Samet Özetçi, gençlerle aynı platformda olmanın her zaman ilham verici olduğunu belirterek, bu eğitimin yalnızca bilgi aktarımı değil, karşılıklı bir öğrenme süreci olduğunu ifade etti. Gençlerin iletişim sektörünün geleceğini şekillendirecek potansiyelde olduğunu vurgulayan Özetçi, bu etkileşimin kendileri açısından da değerli olduğunu dile getirdi.
Eğitime dair değerlendirmede bulunan Emir Bilal Özkan ise, markalaşma alanında kariyer planlayan öğrencilere iç görü sunmanın ve onların yaratıcı bakış açılarıyla etkileşimde bulunmanın önemine dikkat çekti. Katılımcılardan gelen soruların, sektörün hangi yönde evrildiğine dair anlamlı ipuçları verdiğini belirten Özkan, gençlerle kurulan bu bağın sektör için önemli bir kazanım olduğunu söyledi.
GEN Academy tarafından sunulan bu eğitim programı, iletişim ve pazarlama alanlarında kariyer hedefleyen katılımcılar için nitelikli bir başlangıç niteliği taşıdı. Gerçek sektör deneyimlerinin aktarılması sayesinde uygulamaya dönük bir içerikle desteklenen program, genç profesyonellerin markalaşma gibi stratejik alanlarda bilgi ve donanım kazanmalarını sağlayarak kariyer yolculuklarında sağlam bir temel oluşturdu.
Fethiye’de girişimcilik alanında bir ilki temsil eden LİDEA Girişimcilik Programı’nın Demo Day final etkinliği, bölgedeki ekosisteme önemli bir canlılık kattı. 12 Nisan 2025 Cumartesi günü DSİ Konferans Salonu’nda yoğun katılımla gerçekleşen etkinlik, 20 Ekim’de başlayan ve 60’tan fazla başvuru alan 24 haftalık ücretsiz programın doruk noktası oldu. Toplam 15 girişimci, geliştirdikleri projeleri yatırımcılar, jüri üyeleri ve geniş bir izleyici kitlesi karşısında sundu. Likya İş İnsanları Derneği (LİİDER), Hipokampüs ve Teknoloji Oyunlaştırma ve Eğitim Derneği (TOYED) iş birliğiyle düzenlenen bu program, genç ve yenilikçi girişimcileri kamuoyuyla buluşturdu.
LİDEA Girişimcilik Programı Demo Day Finali gerçekleştirildi
Etkinlikte, alanında uzman kuruluşlar ve sektör temsilcileri de yer aldı. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, İstanbul Üniversitesi Teknokent, Avrupa Teknoloji ve İnovasyon Enstitüsü, Güney Ege Kalkınma Ajansı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Teknokent, Fethiye İşletme Fakültesi, Biruni Üniversitesi Teknokent, Key of Change, Atlas Hub ve Nar Fon Yatırım gibi önemli isimler deneyimlerini katılımcılarla paylaştı. Sunuculuğunu gazeteci yazar Yeşim Sarıtaş ve LİDEA ekibinden Altan Türel’in yaptığı program, Fethiye’nin girişimcilik ve inovasyon odağı olma hedefini net bir şekilde ortaya koydu. Program süresince 50’den fazla eğitmenle toplamda 200 saati aşkın mentorluk verilerek bölgedeki girişimcilik kültürünün gelişimine katkı sağlandı.
Açılışta konuşan Likya İş İnsanları Derneği Başkanı Volkan Büber, bu tür bir organizasyonun Fethiye’de ilk kez gerçekleştiğini vurgulayarak, yönetim kurulunun bu yenilikçi fikri cesurca desteklediğini belirtti. Programın profesyonel bir yapıya kavuşmasında TOYED’in katkısının büyük olduğunu ifade eden Büber, girişimciliğe olan desteklerinin devam edeceğini ve bölgesel kalkınmada yenilikçi projelerin hayati rol oynadığını dile getirdi. Hipokampüs Kurucusu Av. Eşref Aktaş ise bu programın temellerinin 2020 yılında atıldığını ve bugün sahnede hayata geçtiğini vurgulayarak Fethiye’yi küresel girişimcilik arenasına dahil etme hayalinin gerçekleştiğini söyledi. TOYED Başkanı Ercan Altuğ Yılmaz da programın iki aşamalı olarak kurgulandığını, altı ay boyunca 15 girişimcinin eğitim ve mentorluklarla hazırlandığını belirtti ve katkı sunan tüm eğitmenlere teşekkür etti.
Etkinliğe katılan Muğla Milletvekili Yakup Otgöz, Fethiye Belediye Başkanı Alim Karaca ve GESİFED Başkanı Hakan Urhan, girişimciliğin yerel kalkınmadaki önemine dikkat çekti. Sunumlarda 15 farklı girişimci ekip, projelerini üç dakikalık sunumlarla jüriye tanıttı ve ardından yapılan soru-cevap oturumlarıyla detaylı bilgi verdi. Projeler, oyunlaştırma, sürdürülebilirlik, sağlık teknolojileri ve mobil uygulamalar gibi çeşitli alanları kapsayan yenilikçi fikirleri içeriyordu. Jüri üyeleri arasında Avrupa Teknoloji ve İnovasyon Enstitüsü Mentörü Dr. Elif Güngör Reis, Triple Helix Teknoloji Transfer Ofisi Kurucusu Dilara Tunca, Av. Gürbüz Sarı, Av. Tolga Sevinç ve danışman Rıza Gürler yer aldı.
Etkinlikte dört girişim özel ödüllere layık görüldü. LİİDER Özel Ödülleri Akrepp App ve Heimer Clean projelerine, TOYED Özel Ödülü Api Air projesine ve Hipokampüs Özel Ödülü Journiary projesine takdim edildi. Bu ödüller, girişimcilerin fark yaratan projelerini teşvik etmek amacıyla verildi.
Jüri değerlendirmesi sonucunda Demo Day’de üç girişim para ödülüyle onurlandırıldı. Birincilik ödülü olan 50.000 TL’yi Helimore kazanırken, insansız hava araçlarıyla tarımsal ilaçlama projesiyle dikkat çekti. İkincilik ödülü olan 30.000 TL Oyedu projesine verilirken, eğitim odaklı oyun yaklaşımı övgü aldı. Üçüncülük ödülü olan 10.000 TL ise Linqi App adlı yabancı dil öğrenim uygulamasına takdim edildi.
Yaratıcı girişim projeleri, ekonomik ve toplumsal dönüşümde önemli bir rol üstlenerek istihdam yaratmakta, teknolojik ilerlemeye katkı sağlamakta ve yerel ekonomilere canlılık kazandırmaktadır. Bu tür programlar genç girişimcilerin fikirlerini gerçeğe dönüştürmesine olanak tanıyarak, ülkenin rekabet gücünü ve geleceğe olan hazırlığını artırmaktadır. LİDEA Girişimcilik Programı hakkında daha fazla bilgi almak ve yeni dönem başvurularını takip etmek isteyenler lideagirisim.com adresini ziyaret edebilir.
İstanbul’un Göztepe semtinde inşa edilen Medeniyet Teknopark, Türkiye’nin teknoloji ve dijitalleşme alanındaki yeni adımı olarak yükseliyor. İstanbul Medeniyet Üniversitesi öncülüğünde yürütülen proje, yalnızca bir teknoloji yerleşkesi değil; girişimcilik, inovasyon ve uluslararası iş birliklerinin merkezi olma amacıyla tasarlanıyor. Lokasyonu, altyapısı ve kapsadığı teknoloji alanlarıyla, Türkiye’nin küresel rekabet gücünü artırma hedefinin somut adımlarından biri olarak hayata geçiriliyor.
Medeniyet Teknopark, resmen inşa edilmeye başladı
Finansal teknolojiler, yapay zeka, siber güvenlik, büyük veri ve oyun teknolojileri gibi geniş bir alana hizmet vermesi planlanan teknopark, girişimciler, yatırımcılar ve teknoloji profesyonelleri için güçlü bir buluşma noktası oluşturuyor. Sadece ofis alanları sunmakla kalmayan yapı, prototipleme atölyeleri, ortak çalışma alanları, gelişmiş ofis sistemleri ve 7 gün 24 saat açık sosyal yaşam alanlarıyla, klasik teknopark anlayışının ötesinde bir model sunuyor.
Kapsamlı sosyal donatılar arasında kapalı spor salonları, restoranlar, etkinlik alanları ve dinlenme odaları gibi imkanlar yer alıyor. Bu yapısıyla, teknopark sadece çalışma alanı değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir yaşam ve üretim merkezi olarak kurgulanıyor.
Medeniyet Teknopark, Avrasya Tüneli’nin girişinde, metrobüs ve metro hatlarının kesiştiği noktada yer alıyor. Bu konum, hem İstanbul içinden hem de uluslararası düzeyde erişim açısından avantaj sağlıyor. Özellikle yabancı yatırımcılar ve teknoloji uzmanları için cazip hale gelen bu lokasyon, merkezin çekim gücünü artırıyor.
Teknopark bünyesinde kurulacak olan gelişmiş veri merkezi, yapay zeka, büyük veri ve bulut teknolojilerine odaklanan firmalar için yüksek güvenlikli ve kesintisiz hizmet altyapısı sunacak. Dijital hizmet sağlayıcılar için kritik öneme sahip bu merkez, yerli teknoloji üretiminin gelişmesinde rol oynayacak.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Genel Sekreteri ve Medeniyet Teknopark Genel Müdürü Ali Ramazan Tak, proje hakkında yaptığı açıklamada, merkezin Türkiye’nin teknoloji ve girişimcilik alanındaki geleceğine doğrudan etki edeceğini belirtti. Tak, teknoparkın yalnızca fiziksel bir yapı olmadığını, girişimcilere her aşamada destek sunan ve fikirleri somut çözümlere dönüştüren bir ekosistem olarak tasarlandığını ifade etti. Yapay zeka, büyük veri ve siber güvenlik gibi alanlarda uluslararası rekabeti güçlendirecek bir merkez oluşturduklarını vurguladı.
Göztepe’de yükselen Medeniyet Teknopark, Türkiye’nin dijital dönüşüm vizyonunun bir yansıması olarak dikkat çekiyor. Sunduğu olanaklar, konumu ve teknik altyapısıyla sadece İstanbul’un değil, ülkenin teknolojik gelişimine yön verecek projeler arasında yer alıyor.
22 yaşındaki Andean Medjedovic, kripto dünyasında eşi benzeri görülmemiş bir skandala imza attı. ABD mahkemelerine göre Medjedovic, merkeziyetsiz finans (DeFi) platformlarında yaptığı karmaşık yazılım saldırılarıyla toplamda 65 milyon dolardan fazla kripto para çaldı. Genç hacker hâlâ bulunamadı.
Kanada’dan çıkan bir matematik dehası, ABD’yi alarma geçirdi.
Henüz 18 yaşındayken Waterloo Üniversitesi’nden yüksek lisans derecesiyle mezun olan Medjedovic, bir DeFi platformu olan Indexed Finance üzerinde ciddi bir açık buldu. Bu açığı kullanarak, yalnızca birkaç işlemle 16.5 milyon dolarlık dijital token’ı platformun likidite havuzlarından çekti.
Yöneticiler ona ulaştı, “paranın %90’ını geri ver, kalan senin ödülün olsun” dediler. Ancak Medjedovic bunu kabul etmedi. Ona göre kurallar belliydi: Kod neye izin veriyorsa, o yasaldı. Bu, DeFi camiasında tartışmalı bir yaklaşım olarak bilinen “Code is Law” felsefesiydi.
Polisler Hamilton’daki aile evine baskın yaptığında Medjedovic çoktan elektronik cihazlarını toplayıp ortadan kaybolmuştu.
İkinci büyük vurgun 2023’te geldi. ABD belgelerine göre, Medjedovic bu kez başka bir DeFi platformunu hedef aldı. Aynı yöntemi kullanan genç hacker, bu kez yaklaşık 48.4 milyon dolarlık bir vurgunla sistemden sıyrıldı.
Artık FBI dahil olmak üzere pek çok kurum onun peşinde. 2025 başında kamuya açıklanan federal dava dosyasına göre Medjedovic, şu suçlamalarla yargılanacak:
Elektronik dolandırıcılık
Gasp girişimi
Kara para aklama
Eğer yakalanır ve suçlu bulunursa, onlarca yıl hapis cezası alabilir.
Ancak önce onu bulmaları gerekiyor. Uluslararası seyahatlerle izini kaybettiren Medjedovic, sosyal medyada bile iz bırakmıyor.
Apple, kullanıcıların verilerini doğrudan toplamadan yapay zekâ modellerini iyileştirmek amacıyla sentetik veri ve farklılaştırılmış gizlilik yaklaşımını bir araya getiriyor.
Apple’ın pazartesi günü yayımladığı teknik blog yazısına göre, bu yöntem sayesinde kullanıcı verilerinin gizliliği korunurken, yapay zekâ sistemlerinin performansı da artırılabilecek. Özellikle bildirim özetleri ve yazım araçları gibi ürünlerde yaşanan performans sorunlarını aşmayı hedefleyen şirket, bu yöntemi daha geniş bir alanda uygulamayı planlıyor.
Apple, önce çeşitli konularda sentetik e-postalar oluşturarak işe başlıyor. Bu e-postalar, kullanıcıların gerçek e-postalarına benzer biçimde dil yapısı, konu başlığı ve uzunluk gibi temel özellikleri taşıyor ancak hiçbir şekilde gerçek kullanıcı içeriği içermiyor. Her sentetik mesajdan, onun temel niteliklerini özetleyen bir gömme (embedding) çıkarılıyor. Bu gömmeler, sadece cihaz analizine izin veren kullanıcıların cihazlarına gönderiliyor.
Bu noktada kullanıcı cihazları, Apple’ın gönderdiği sentetik veri temelli gömmeleri, cihazda bulunan örnek e-postalarla karşılaştırarak en isabetli olanları tespit ediyor. Bu işlem, Apple’ın kullanıcı verilerine doğrudan erişmeden modellerini eğitmesine ve iyileştirmesine olanak sağlıyor.
Apple, bu yöntemi şimdiden Genmoji isimli emojileri kullanıcı metinlerine göre özelleştiren modeli için kullanmaya başladığını açıkladı. Önümüzdeki dönemde bu yöntem; Image Playground, Image Wand, Memories Creation, Writing Tools ve Visual Intelligence gibi daha geniş bir ürün yelpazesinde de uygulanacak.
Ayrıca, e-posta özetleme gibi özelliklerin doğruluğunu artırmak amacıyla da aynı yöntemle kullanıcı cihazlarından geri bildirim toplanacağı belirtildi.
Bu gelişmeler, Apple’ın veri gizliliğinden ödün vermeden yapay zekâ yarışına yeniden dahil olma çabalarının bir göstergesi olarak yorumlanıyor. Rakipleri gibi doğrudan kullanıcı verisi toplayamayan Apple, farklılaştırılmış gizlilik ve sentetik veri stratejisiyle bu açığı kapatmaya çalışıyor.
Apple’ın yaklaşımı, gelecekte kullanıcı mahremiyetini koruyarak güçlü ve kişiselleştirilmiş yapay zekâ deneyimleri sunma yolunda önemli bir örnek teşkil edebilir.