Musk’ın Cyborg şirketi Neuralink ilk insanlı deneyini yaptı

0

Elon Musk, dün X’te yayınladığı ve daha sonra Neuralink tarafından da paylaşılan mesajında “İlk insana dün @Neuralink implant ıtakıldı ve durumu iyiye gidiyor. İlk bulgular umut verici nöron artış tespitini gösteriyor” duyurusunda bulundu. Hastaya ilişkin ayrıntılar verilmedi, ancak Neuralink’in ilk insan denemesi olan Precise Robotically Implanted Brain-Computer Interface (PRIME) çalışması olarak bilinen altı yıllık programın insan deneyleri izni Mayıs ayında verilmiş ve firma Eylül ayında denek kabul programını başlatmıştı.

Programa giriş başvurularında ALS hastaları ve omurilik yaralanmaları öncelikli ancak programa giriş ALS ya da omurilik yaralanması ile sınırlı değil. Çalışmanın işe alım broşüründe “Kuadriplejiniz (kol ve bacakların his ve hareket kabiliyetini yitirmesi ile oluşan felç) varsa ve bilgisayarınızı kontrol etmenin yeni yollarını keşfetmekle ilgileniyorsanız, hak kazanabilirsiniz” ifadesi yer alıyor.

PRIME çalışmasında kullanılan ve beyne yerleştirilebilen beyin bilgisayar arayüzü (BCI), beyin aktivitesinden amaçlanan hareket sinyallerini çözmek ve ardından harekete yardımcı olan cihazları kontrol etmek için tasarlanmış durumda. BCI, her biri bir insan saçından daha ince olan 64 ipliğe dağıtılmış 1024 elektrot aracılığıyla aktiviteleri kaydediyor.

Neuralink’in bu deneylerdeki öncelikli hedefi, PRIME’ın N1 olarak bilinen BCI implantının, R1 olarak bilinen cerrahi robotun ve felçli bireylerin harici cihazları kontrol etmesini sağlamak için N1 Kullanıcı Uygulaması olarak bilinen ilgili yazılımın güvenliğini ve etkinliğini değerlendirmek. Musk ilk duyurusunun ardından ilk Neuralink ürününün adının “Telepati” olduğunu açıkladı ve “Telefonunuzu ya da bilgisayarınızı ve bunlar aracılığıyla neredeyse tüm cihazları sadece düşünerek kontrol etmenizi sağlıyor. İlk kullanıcılar uzuvlarını kullanamayanlar olacak” dedi. Seri girişimci daha sonra ideal bir kullanıcıyı göstermek için merhum teorik fizikçi Stephen Hawking’in imajını çizdi.

Musk, Neuralink gibi bir aracın tekerlekli sandalyeye bağlı bilim adamının “hızlı bir daktilocudan ya da müzayedeciden daha hızlı iletişim kurmasını sağlayacağını söyledi. Amaç bu.” Tüm bunlar kulağa çok asil gelse de, zihin kontrolü anlatısıyla ilgili komplo teorilerinin yanı sıra bazı çok daha gerçekçi endişeler de var.

Birincisi, araştırma ekibi klinik deneyler için ABD Gıda ve İlaç Dairesi’nden (FDA) ancak birçok gecikmeden sonra onay alabilmiş olması.  Kurumdan gelen endişeler, çıkarıldığında beynin zarar görmesinden, çiplerin aşırı ısınmasına, beyne lityum iyon pil yerleştirmenin genel risklerine ve kabloların “göç edebileceği” korkusuna kadar uzanıyordu.

Bu arada Neuralink ürününü maymunlar üzerinde test etti ki testlerde kullanılan bazı primatların enfeksiyon kapması ya da ölmesi üzerine hayvanlara zulüm suçlamaları gündeme geldi. Neuralink sonunda canlı bir maymunun beyniyle pong oynadığı bir video yayınladı.

Ya implantlar bir şekilde hacklenirse?

Konunun güvenlik boyutu ve beyin bilgisayar arayüzü (BCI) ile ilgili sistemlerinin güvenliğinin nasıl sağlanacağı net değil. Günümüzde siber saldırıların sınır tanımadığı ve hızla yayıldığı düşünülürse, bu konuda nasıl bir yol haritası izleneceği merak konusu.

Bu arada hemen belirtmeliyiz ki Neuralink bir insana BCI yerleştirme çabasındaki ilk şirket değil. Hem kamu hem de özel klinik araştırmaların veritabanı olan ClinicalTrials.gov’da yapılan bir arama, dünya çapında BCI ile ilgili tamamlanmış ve devam eden bir dizi çalışmayı ortaya çıkarıyor. Ancak, ilginç bir şekilde Neuralink ile ilgili herhangi bir sonuç çıkmıyor – bu da Musk’ın ayrıntıları gizli tutmak istediğini göstermekte.

DeBa Ventures, 30 milyon dolarlık yeni fonunu duyurdu!

iyzico’nun başarı hikayesi ile Türkiye girişim ekosisteminin yakından tanıdığı Barbaros Özbugutu’nun kurucusu olduğu DeBa Ventures, 30 milyon dolarlık yeni fonunu duyurdu. DeBa Ventures, önümüzdeki dört yıl içinde erken aşama girişimlere yatırım yapmayı hedefliyor.

Türkiye fintech pazarının yakından tanıdığı Barbaros Özbuğutu, 30 milyon dolar sermeyaye sahip yeni fonunu duyurusunu gerçekleştirdi. Fon, önümüzdeki dört yıl içinde erken aşama girişimlere yatırım yapmayı hedefliyor.

Lüksemburg merkezli DeBa Ventures’ın ana odağında erken aşama fintech ve B2B teknoloji girişimleri yer alıyor. Fon, Türkiye başta olmak üzere, coğrafya kısıtlaması olmadan gerçek problemler üzerine çalışan yerli ve yabancı girişimlere yatırım yapmayı hedefliyor.

DeBa Ventures’ın General Partner pozisyonu, 1 Mart 2024 tarihi itibariyle, Startup Wise Guys’da yaklaşık beş yıldır görev yapan ve 2022’den beri 130’dan fazla yerli ve yabancı erken aşama girişime yatırım yapan Günce Önür’e emanet edilecek.

Girişimci kökenli fon sayısının artması gerekiyor

DeBa Ventures Kurucu Ortağı Barbaros Özbuğutu
DeBa Ventures Kurucu Ortağı Barbaros Özbuğutu

DeBa Ventures’ın yeni 30 milyon dolarlık fonuyla ilgili olarak şirketin kurucu ortağı olan Barbaros Özbugutu, “Girişimcilik serüvenimde en verimli çalıştığım fonların başında hep girişimcilik yapmış fon yöneticileri vardı. Dünyada girişimci geçmişli fon sayısının artması gerektiğine inanıyorum. DeBa Ventures’ı kurarken, bu sorumluluğu hissederek harekete geçtik. Girişimcileri odak noktamıza alıp, finansal destek sağlamanın ötesinde, liderlik, strateji, uygulama ve zihinsel sağlık konularında kurucuların yanında olmayı hedefliyoruz” dedi.

DeBa Ventures General Partner’i Günce Önür:“Girişimcileri merkeze koyan global bir yatırım fonuyuz“

Şirketin kuruluş aşamasında Barbaros Özbuğutu ile birlikte farklı ekosistemlerdeki örnekleri analiz ettiklerini belirten Günce Önür,  “Amacımız bir venture capital fonunun ötesinde, hem girişimcilik ve exit hem de global yatırım tecrübelerimizi harmanlayarak, girişimcilerin kendisini merkeze koyan bir global yatırım fonu olmak. Aktif olarak yatırımlara başladığımız bu dönemde erken aşama girişimlerle tanışmak için sabırsızlanıyoruz” şeklinde konuştu.

Ekip, yatırım yaptıkları erken aşama girişimlere sadece finansal destek sunmakla kalmayıp aynı zamanda mentorluk, geniş bir yatırımcı ağına erişim ve küresel genişlemeye rehberlik etme taahhüdünde bulunuyor.

Barbaros Özbugutu’nun iyzico şirketinin PayU tarafından 2019’da satın alınmasının ardından, FinTech sektöründe özellikle sahip olduğu deneyimler, DeBa Ventures’ın portföy şirketlerine sunduğu değeri gösteren önemli bir etken olarak öne çıkıyor. DeBaVentures ekibi, finansal yatırımların yanı sıra girişimcilerin zihinsel sağlığına odaklanan çeşitli destek programlarını da paylaşmaya hazırlanıyor.

Yapay zeka, televizyon teknolojisini yeniden şekillendiriyor!

Teknoloji dünyasında yaşanan hızlı değişimlerle birlikte, gelecekteki televizyonlarımızın büyük olasılıkla yapay zeka ile donatılacağı bir gerçek haline geliyor. CES 2024 etkinliğindeki lansmanlar, yapay zekanın televizyon sektöründeki etkisini açıkça ortaya koydu. Yapay zeka, bir televizyonun sadece bir cihazdan beklenenleri değil, aynı zamanda özel bir deneyimi optimize etme kapasitesini artırıyor.

TCL‘nin pazarlama ve geliştirmeden sorumlu başkan yardımcısı Scott Ramirez, şirketin yapay zeka destekli işlemcileri hakkında, “Daha iyi işleme daha iyi bir görüntü sağlar” diyerek, bu teknolojinin görüntü kalitesini önemli ölçüde iyileştirdiğini belirtti. Yapay zeka destekli yükseltmeler, özellikle TCL‘nin S5, Q6, QM7, QM8, ve devasa QM89 televizyon modellerinde kullanılarak tüketici deneyimini zirveye taşıyor.

Hisense, CES basın toplantısında Hi-View Engine yonga setlerini tanıtarak, “Taahhüdümüz üstün görüntü kalitesi ve performansın ötesine uzanıyor. Bu, tüm aile için özel deneyimler yaratmakla ilgili” dedi. Hisense, yapay zeka işleme yetenekleriyle, görüntü optimizasyonundan yüz tanıma özelliklerine kadar geniş bir yelpazede yenilikçi özellikler sunmayı hedefliyor.

LG, yapay zekayı sadece bir özellik değil, tüm varoluş biçiminin merkezine yerleştirerek, “Düzenlenmiş zeka” kavramını benimsiyor. Şirketin CEO’su William (Joowan) Cho, “Yapay zeka beyni, müşterilerin ihtiyaçlarına odaklanmakla başlıyor ve nihayetinde somut eylemleri harekete geçirmek için en uygun çözümleri üretiyor” diyor. LG‘nin Alpha 11 işlemcisi, kullanıcıları seslerinden tanıyarak kişiselleştirilmiş deneyimler sunmayı amaçlıyor.

Samsung ise yapay zekayı tüm ürün portföyüne entegre ederek, normal tüketicilerin yapay zeka birimlerinin etkisini fark etmelerini sağlamayı hedefliyor. Samsung Visual Display Business başkan yardımcısı Jay Kim, “NPU’ların gücünü fark etmelerine yardımcı olacak deneyimleriyle birleşen olağanüstü yeni bir deneyim yaşayacaklarını düşünüyorum” diyor. Samsung‘un yapay zeka destekli cihazları, kullanıcıların sağlık uygulamalarından egzersiz değerlendirmelerine kadar geniş bir yelpazede kullanım sunuyor.

Yapay zeka, televizyon teknolojisinde sadece görüntü kalitesini artırmakla kalmayıp, aynı zamanda kullanıcı deneyimini kişiselleştirmeye ve optimize etmeye odaklanarak, gelecekteki televizyonlarımızı daha akıllı ve etkileşimli hale getiriyor. CES 2024‘te yapılan tanıtımlar, yapay zekanın televizyon sektöründeki önemini bir kez daha vurguluyor.

Oracle Java’ya yeni özellikler ekliyor!

Oracle, dünyanın en popüler programlama dillerinden biri olan Java’nın 2024 geliştirme planlarını duyurdu. Nicolai Parlog tarafından 18 Ocak’ta yayınlanan bir video üzerinden paylaşılan bilgilere göre, Oracle’ın projeleri, daha küçük, üretkenlik odaklı özelliklerden GPU’lar gibi yabancı programlama modellerine kadar geniş bir yelpazede iyileştirmeleri içeriyor.

Projelerin başında “Babylon” geliyor

Project Babylon kapsamında, Oracle, kod yansıtma, yansıma API’sini genişletme ve Java kodunun bir yöntem içinde dönüştürülmesine izin verme planları üzerinde çalışıyor. Bu sayede geliştiriciler, yazdıkları Java kodunu daha sonra matematiksel bir işlev olarak değerlendirebilecekleri bir yapıya kavuşacak.

Leyden ve Amber projeleriyle başlangıç süreleri ve dil iyileştirmeleri hedefleniyor

Project Leyden, başlangıç sürelerini geliştirmeyi amaçlıyor ve 2024 planları, prototip kondansatörlerin üretim aşamasına geçişine odaklanıyor. Aynı zamanda Project Amber, önizlemede bulunan bazı özellikleri içeriyor. Bu özellikler arasında string şablonları, basitleştirilmiş ana yöntem ve this() ve super() öncesi ifadeler yer alıyor.

Valhalla ve Lilliput projeleriyle performans ve bellek ayak izinde iyileştirmeler

Project Valhalla, Java nesne modelini uzun süredir devam eden performans darboğazlarını ortadan kaldırmak için değer nesneleriyle büyütmek üzerinde çalışıyor. Ayrıca, Project Lilliput, HotSpot JVM’deki Java nesne başlıklarını küçültmeyi ve bellek ayak izini azaltmayı amaçlıyor.

Project Loom, Java VM ve API özelliklerini geliştirmeye odaklanıyor. Gelişmelerin ikinci önizleme aşamasına ulaşması beklenen Loom Projesi, yapılandırılmış eşzamanlılık ve kapsamlı değerler API’leri ile dikkat çekiyor.

Oracle, bu projelerin birçoğunun 2024 içinde tamamlanabileceğini ancak bazı iyileştirmelerin 2025 veya daha sonrasında kullanıma sunulacağını belirtiyor. Geliştiriciler, Java’nın geleceğine dair bu planlar doğrultusunda ilerlemeleri bekliyor.

Generali Sigorta’nın CTO’su değişti!

0

Yaklaşık 19 yıldır Türkiye sigorta sektöründe şirket ve danışmanlık tarafında farklı pozisyonlarda çalışan, 4 yıldan fazladır da Generali Sigorta’da Aktüeryal Fiyatlandırma ve Tarife Yönetimi Kıdemli Müdürü olarak görev yapan Cenk Yalçın, yeni dönemde şirketin teknik süreçlerinden sorumlu olacak.

1979 yılında Ankara’da dünyaya gelen Yalçın, Kadıköy Anadolu Lisesi’nin ardından Yıldız Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Endüstri Mühendisliği üzerine yüksek lisans derecesi de bulunan Yalçın, uzun yıllardır sigorta sektöründe farklı görevlerde bulundu. Hazine Sicili’ne kayıtlı aktüer olan Yalçın aynı zamanda halen Aktüerler Derneği Başkan Yardımcılığı görevi de yürütüyor.

Generali Sigorta’nın yeni CTO’su Cenk Yalçın yaptığı açıklamada önümüzdeki dönemde teknolojik altyapılarını daha da güçlendireceklerini belirterek şunları söyledi: “Generali Sigorta olarak 2024 yılında da şimdiye kadar olduğu gibi müşterilerimize en yüksek kalitede hizmet verme ve yüksek teknik performans ile çalışma ve büyüme arzusundayız.”

Enerji verimliliği girişimi Apollo IoT 810.000 dolar yatırım aldı

Enerji sektörüne yönelik fatura kontrol, optimizasyon ve tahmin modelleriyle enerji verimliliğini artıran bulut tabanlı bir platform olan Türk girişimi Apollo IoT, girişimci ve melek yatırımcı Nevzat Aydın’ın da dahil olduğu bir yatırım turunda 13,5 milyon dolar değerleme üzerinden 810 bin dolar yatırım aldı.

Enerji izleme ve sürdürülebilirlik alanında yapay zekâ tabanlı çözümler sunan Apollo IoT, sektördeki diğer oyunculardan farklı olarak enerji ve sürdürülebilirliği bütünsel bir bakış açısıyla ele alıyor. Kendi alanında öncü olma iddiasındaki firma Türkiye’nin ilk dijital enerji platformu olduğunu söylüyor. Yapı Kredi, Arçelik, Hitachi, Henkel, Memorial, Medicana, Koç Üniversitesi Hastanesi gibi referanslara sahip firma yeni işbirliklerine de imza atmaya devam ediyor.

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümü mezunu Ezgi Eylül Hasvatan Gavas ve Koç Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümü mezunu Burak Gavas tarafından 2020 yılında İzmir’de kurulan Apollo IoT daha sonra merkezini İstanbul’a taşıdı. Herhangi bir yatırım maliyeti olmadan enerji kullanımını sadece tüketim bazında değil maliyet bazında da izleyebilen tek platform olma iddiasındaki şirket hızla yatırım almayı başardı. Geçtiğimiz yıl Yapı Kredi Fast FRWRD Hızlandırma Programına katılmaya hak kazanan firma, işletmelerin enerji giderlerinin teknik ve finansal analizini, optimizasyonunu ve gelecekteki tüketim ve maliyet tahminini yapabilen yapay zekâ tabanlı bir çözüm sunuyor.

10 günlük ücretsiz demo sunumu olan Apollo IoT, Apple ve Google’ın uygulama mağazalarında da mobil uygulaması ile yer alıyor. Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS), GES kullanan bir gıda işletmecisi ve Medicana sağlık grubu ile yaptıkları projeleri de vaka analizi olarak yayınlamış durumda. Firma, ismindeki IoT kısmını Nesnelerin İnterneti (IoT) kavramından alıyor ve çevresel değişkenleri algılama, veri toplama ve analiz etme, bilgi işleme ve cihazları kontrol etme bağlamında IoT projelerine büyük önem veriyor. “IoT cihazları dünyaya ve işletmelere muazzam bir potansiyel sunuyor. Ama aynı zamanda zorlukları ve dikkate alınması gereken konuları da beraberinde getiriyor,” diyen firma çevik metodolojiler ve Nesnelerin İnterneti dağıtımlarında Şelale Metodolojisi ile başarılı IoT projeleri yönetilebileceğinin altını çiziyor.

Bağlantılı araçlarda veri güvenliğine dikkat!

100 yılı aşkın köklü bir geçmişe sahip otomobiller, nitelikli verileri işleyecek yüksek teknolojiye sahip işletim sistemleri ve yazılımlarla “akıllı cihaza” dönüşürken, yeni tehditleri ve fırsatları da beraberinde getirmeye başladı.

Parmak izi veya yüz tanımadan trafik levhası-şerit veya asfalt yapısını tanımaya, sürüş güzergahlarını öğrenerek daha tutarlı sürüş sunmaya değin birçok yeniliğe sahne olan yeni nesil otomobillerle ilgili olarak konuşan Motor Aşin CEO’su Saim Aşçı “Sürücünün ve otomobilin verileri artık yeni otomobillerde teknolojilerin gelişimi için çok kıymetli hale geldi. Ancak acil durum için paylaşılan konum bilgisinden parmak izine kadar birçok verinin paylaşımı, halen Avrupa dahil birçok bölgede hukuki bir zemine oturmuş değil ve bunun haklı sebepleri var. Örneğin büyük afetler veya savaş durumlarında araç üreticilerinin uzaktan erişimle araçları tamamen kullanım dışı bırakması imkânsız görünmesin. Koltuk ısıtma gibi basit donanımların abonelik yöntemiyle uzaktan erişimle açılıp kapatılması bile bu riskler hakkında ipucu veriyor. En küçük veri ihlali otomotivde tüm dengeleri alt üst edebilir. Ne var ki E-mobility’nin temel unsurları olan Connectivity, Otonom Sürüş, Electric (Elektrikle Çalışma) ve Share (Paylaşım) dijitalleşme ile önem kazanmıştır. Bu unsurların başarıyla uygulanabilmesi ve kullanıcı deneyimini artırabilmesi için özel verilerin toplanması kaçınılmaz.” yorumunu yaptı.

Ülkemiz otomotiv endüstrisinde 50 yılı aşkın süredir var olan Motor Aşin, yeni nesil otomobillerin getirdiği avantajları ve tehditleri gözler önüne serdi. Güvenlik ve kullanım konforu anlamında çok gelişmiş özelliklere sahip olan yeni otomobiller, hayatı kolaylaştırsa da bazı riskleri beraberinde getiriyor.

Hukuki süreçlerdeki belirsizlik e-mobiliteye engel oluyor

Dev üreticilerin önemli yatırımlarını ertelemesindeki temel unsurun hukuki süreçler olduğunu aktaran Aşçı, “Birçok üretici tam otonom sürüşten veri işleyen gelişmiş farklı teknolojilere değin yatırımlarını belirsizlikler nedeniyle erteliyor. Bu bir anlamda sürücülerin yeni teknolojilerden mahrum kalması anlamına gelirken, diğer taraftan karmaşık bir sürecin yönetimi hakkında soru işaretleri bulunuyor. Örneğin tam otonom bir araç bir kazaya karıştığında suçlu sürücü mü, otomobil mi, yazılım şirketi mi, yerel yönetim mi olacak? Büyük bir belirsizlik. Yine paylaştığınız parmak izleri, sürüş verileri ne amaçla kullanılacak? Bir savaş veya afet halinde uzaktan erişimle araçların kullanım dışı bırakılması imkânsız değil. Öyle ki abonelik sistemiyle uzaktan koltuk ısıtmayı kapatıp açacak bir network, yine uzaktan erişimle otomobilleri istediği gibi yönetebilme riskini beraberinde getiriyor. En ufak veri ihlali otomotivde dengeleri alt üst edebilir.” dedi.

Türkiye’deki bazı araçlarda E-Call / SOS veya gelişmiş uygulamalar kullanım dışı

Otomobillerde veri güvenliği konusunda Türkiye’nin de birkaç yıl evvel belirli adımlar attığına dikkat çeken Motor Aşin CEO’su Saim Aşçı, “Bazı marka ve modeller ülkemize E-Call problemleri nedeniyle ithal edilmedi. Konum bilgisi gibi kritik seviyede önem arz eden verilerin, üreticinin ülkemizde kuracağı bir merkezde depolanması isteniyor. Veri toplama ve kullanma konusunda küresel standart eksikliği ve hukuki belirsizlik ise önemli sorunlara yol açıyor. Farklı ülkelerdeki düzenlemeler nedeniyle bazı markalar, veri merkezlerini ülke dışında konumlandırıyor. Türkiye’de ise bu durum, premium markaların bazı özelliklerinin kullanılamamasına neden oluyor. Veri merkezlerinin ülke sınırlarında olması talebi, güvenlik ve kontrol açısından gerekli olabilir. Ancak bu düzenlemelerin desteklenmesi ve uluslararası uyum, küresel oyuncuların pazarda etkin olabilmesi için önemli bir faktör. Burada hem hükümetlere hem de araç markalarına önemli görevler düşüyor.” ifadelerine yer verdi.

Oyun sektörüne hukuki düzenleme şart!

İstanbul merkezli web3 oyun oyun geliştiricisi ve yayıncısı Unipoly Games, oyuncu dünyasının büyük ilgi gösterdiği Raidfield 2 oyununun web3 entregrasyonun tamamlanarak yeni versiyonunun canlıya alındığı düzenlediği lansman etkinliğinde duyurdu. Unipoly’nin yeni yapısıyla ilgili detayların ve geliştirdiği yapay zeka merkezli teknolojilerin de paylaşıldığı etkinlik, oyun ve web3 sektörünün önde gelen isimlerini ve şirketin iş birliği yaptığı firmaların temsilcilerin ağırladı. Unipoly’nin hukuki taraftaki çözüm ortaklarından Gökçe Avukatlık Ortaklığı Kurucu ve Yönetici Ortağı Av. Görkem Gökçe yerinde takip ettiği etkinlikle ilgili yaptığı değerlendirmede Unipoly’nin sunduğu çözümlerin web3’ün oyun deneyimini dönüştürme potansiyeline çok iyi bir örnek olduğunun altını çizdi ve oyun sektörünün web3 entegrasyonunda hukukun kritik rolüne dikkat çekti.

Oyun tutkunlarını blok zinciri destekli oyunlarla buluşturmak için yola çıkan İstanbul merkezli Uniploy, oyun geliştiricisi ve yayıncı kimliğinin yanı sıra bir teknoloji şirketi olarak oyun sektörünün dinamiklerini şekillendirecek ve stüdyolara birçok avantaj sağlayacak servisler geliştiriyor.

Yenilikçi oyun girişimi, web3 entregrasyonu tamamlanan Raidfield 2’nin yeni versiyonunu canlıya alarak 2 milyon üzerinde kullanıcının deneyimine sunduğunu düzenlediği lansman etkinliğinde duyurdu. Oyun deneyiminin web2’den web3’e taşınması konusunda sunduğu yenilikçi çözümlerle dikkat çeken girişim, Raidfield2’nin yanı sıra geliştirilmesi devam eden Raidfield3, Six Cube Mystery ve Xdriver Pro isimli 3 farklı oyununu da 2024 yılı içerisinde yayınlayacağının bilgisini paylaştı. Unipoly, aynı zamanda Six Cube Mystery isimli korku oyununun film çekimlerine de 2024 yılında başlayarak tarihte ilk defa bir oyunu filmi ile eş zamanlı kullanıcılarının deneyimine sunmaya hazırlanıyor.

“Unipoly, oyun sektörünün dönüşümüne öncülük ediyor”

Av. Görkem Gökçe
Av. Görkem Gökçe

Unipoly’in partnerlerinden Gökçe Avukatlık Ortaklığı Kurucu ve Yönetici Ortağı Görkem Gökçe hukuki tarafta danışmanlık verdikleri Unipoly ve sunduğu çözümlerle ilgili değerlendirmeleri yaptı: Unipoly, AI ve web3 teknolojilerini entegre ederek oyun deneyimlerini geliştiren kapsamlı bir geliştirme platformu sunuyor. Entegrasyonu kolaylaştıran güçlü bir arka plan dağıtım sistemi ve güvenlik SDK’ları ile de dikkat çeken bu teknoloji platformu, oyun stüdyolarının bütün temel ihtiyaçlarına kapsamlı çözümler sunarak ciddi maliyet ve zamandan tasarruf etmelerine imkân sunuyor. Biz de Gökçe olarak bir oyun yayıncısından çok daha fazlasını vadeden bu girişimin hukuk danışmanlığını üstleniyoruz ve aynı zamanda başlıca yatırım süreçleri ile yakından ilgileniyoruz. Oyunlarının kullanıcı bazındaki hukuki zemininin oturtulmasında, sözleşmelerinin hazırlığı, iyileştirilmesi ve oyunlardaki yeni özelliklere göre sözleşmelerinin güncellenmesi noktasında devamlı destek sağlıyoruz.”

Unipoly Games, dünya çapında çok sayıda oyun stüdyosuyla anlaşmalar başlatarak oyun endüstrisinin geleceğini aktif olarak şekillendiriyor. Şirket, çeşitli ülkelerden gelen başvurularla büyük ilgi görüyor. Bu ortaklıklar, yerel yetenekleri dünya çapındaki oyuncu kitlesine tanıtarak küresel bir oyun topluluğu yaratmaya hazırlanıyor. Unipoly ayrıca web2 oyun dünyasının web3 entegrasyonunu sağlayan öncülerinden biri olmak için Kanada merkezli oluşturduğu akademik ve teknik ARGE ekibi ile 2024 yılında kendi blockchain altyapısını oyun stüdyolarına sunmaya hazırlanıyor.

“Sektör, blockchain tabanlı varlıkların kullanımı için uygun yasal çerçeveleri oluşturmalı”

Unipoly’nin temsil ettiği yeni nesil küresel oyun ekosisteminde sektörün geleceğinin hızla web3’e doğru evrildiğini söylemek mümkün. Bu hızla değişimin arkasında web3 teknolojilerinin, oyun deneyimini daha önce görülmemiş bir şekilde dönüştürme potansiyelinin olduğunu belirten Av. Görkem Gökçe, web2 oyun dünyasının web3 entegrasyonu sürecinde hukukçulara önemli bir rol düştüğünün altını da çiziyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “Oyun içeriği, karakter tasarımları ve diğer varlıklar genellikle oyun şirketlerinin tasarruf alanına dahildir. Web3 entegrasyonuyla birlikte, bu varlıklar blockchain üzerine taşınabilir, ancak bu durumun fikri mülkiyet haklarına olan etkisi net değildir. Oyun şirketleri ve içerik üreticileri, blockchain tabanlı varlıkların sahipliğini ve kullanımını belirlemek için uygun yasal çerçeveleri oluşturmalıdır. Diğer bir sorun ise veri gizliliği ve güvenliği konusundaki endişelerdir. web3, merkezi olmayan yapısıyla öne çıksa da, kişisel verilerin blockchain üzerinde taşınması ve depolanmasıyla ilgili hukuki standartlar belirlenmelidir. Oyuncuların kişisel verilerin güvenliği ve gizliliği konusundaki endişeler göz önünde bulundurularak, bu entegrasyon süreci hukuki düzenlemelerle korunmalıdır.”

Cep telefonlarında büyük güvenlik açığı: Reklamları kullanarak bilgi çalıyorlar!

Bu hafta akıllı telefon kullanıcılarının gizliliği ve güvenliği açısından oldukça çarpıcı bir hafta oldu. Özellikle iki araştırma, akıllı telefon reklamcılığı ve iOS’un bildirim sistemiyle ilgili rahatsız edici gizlilik endişelerini ortaya çıkardı. Bunlardan ilkinde yapılan bir araştırma, Patternz adlı bir şirketin akıllı telefonlardaki reklam dağıtım sistemini silah olarak kullanarak uygulamalar aracılığıyla bilgi topladığını ve daha sonra bunları teklif verenlere gönderdiğini ortaya çıkardı.

Rapor Patternz’i “reklam endüstrisi aracılığıyla milyarlarca telefon profilini takip edebilen gizli bir casus aracı” olarak tanımlıyor. Patternz, kötü niyetli veri toplama işlemleri için 9Gag ve bir dizi popüler arayan kimliği uygulaması gibi popüler uygulamalardaki bir boru hattını kullanıyor. Patternz’in müşterilerine, reklam yayınlayabilen hemen her uygulamayı izleyebileceğini söylediği bildirildi.

Şirketin CEO’su, yarım milyondan fazla uygulamayı kapsayan araç bir kez kullanıldığında, telefonun “fiili bir izleme bileziğine” dönüştüğünü söylüyor. Çarpıcı bir araştırmaya göre, 5 milyardan fazla kullanıcının profilini çıkarıyor ve bu bilgileri gerçek zamanlı teklif (RTB) pazarını kullanan müşterilere satıyor. İster iPhone ister Android telefonunuz olsun, bu sizi etkileyebilecek bir şey.

Patternz’in arkasındaki gözetim şirketi ISA, bu verileri Google ve eski adıyla Twitter olarak bilinen X gibi RTB oyuncularından topluyor. Sattığı veri kümesi, kullanıcı konum bilgisinden hareket modelinin geçmişine ve hatta kimlerle buluştuğuna kadar her şeyi içerebiliyor.

Devasa bir gözetleme ağı

Bu tür araçların varlığı, Apple’ın yoğun bir şekilde pazarladığı ve bu tür reklam destekli takibi engellemeyi amaçlayan Uygulama Takip Şeffaflığı özelliğinin etkinliğini de sorgulatıyor. Siber güvenlik uzmanları, bu tür araçların devlet gözetimine de olanak sağladığını ve ISA gibilerinin zaten ulusal güvenlik kurumlarına hizmetlerinin reklamını yaptığını söylüyor. Dolayısıyla veri toplama işi bir tesadüf değil. Ulusal Güvenlik Ajansı Başkanı bile NSA’nın kişilere ait internette gezinme verilerini arama izni gerekmeksizin veri simsarlarından satın aldığını kabul etmişti.

Bomba gibi doğrulama, Senatör Ron Wyden’ın (D-OR) NSA’in yeni direktörü Timothy Haugh’un adaylığını beklemeye alması ve kurumun Amerikalıların konum ve internet verilerini toplama uygulamaları hakkında yanıtlar talep etmesinin ardından gelmişti.

Üç yıldır NSA’in Amerikalıların internet kayıtlarını satın aldığını ortaya çıkarmaya çalışan Wyden, 11 Aralık’ta mevcut NSA Direktörü Paul Nakasone’den bu satın alımları doğrulayan bir mektup almıştı.

Bildirimler kötü niyetli olabilir

Ancak reklamlar gizlilik ve mahremiyet sorununun sadece yarısı. Mysk tarafından yapılan bir başka araştırma, kötü niyetli kişilerin iPhone’lardaki anlık bildirimlerden yararlanarak tanılama ve özelleştirilmiş veri dağıtımı için önemli veriler topladıklarını da ortaya çıkardı.

Bir uygulama anlık bildirim aldığında, iOS kısa bir süreliğine telefonu uyandırıyor ve kullanıcıya göstermeden önce bildirimi kişiselleştirmesi için kısa bir süre veriyor. İstilacı veri toplama alışkanlıklarıyla ünlü çeşitli sosyal uygulamaların anlık bildirimlerin sağladığı bu arka plan çalışma zamanından faydalanması şaşırtıcı değil.

Geliştiriciler bu boşluğu akıllıca kullanarak, sadece anlık bildirimler göndererek istedikleri zaman arka planda kod çalıştırabiliyor. Çok sayıda uygulama, arka planda çalışırken kapsamlı cihaz verilerini gizlice göndermek için bu işlevi kullanıyor ve cihazların parmak izini almak için etkili bir sistem çalıştırıyor.

Uzmanlar ne diyor?

Uzmanlara göre bu gizlilik sorununun şimdilik tek ve en etkili çözümü tüm anlık bildirimleri (push notifications) devre dışı bırakmak.

Küresel siber güvenlik firması Trend Micro’nun CEO’su Jon Clay, Digital Trends’e verdiği demeçte, “Son zamanlarda düşmanlar, kurbanı cihazlarına casus yazılım yüklemeye teşvik edebilecek bildirim pencerelerini ve reklamları kullanıyor gibi görünüyor” dedi.

Peki, ortalama bir insan, konum ve yerel veriler gibi tanımlayıcı ayrıntıları iletebilen bu tür yasadışı gözetimden kaçınmak için ne yapabilir?  Appdome’da güvenlik ürünleri başkan yardımcısı olan Alan Bavosa, “Bu tür saldırılar oldukça sinsi ve son derece endişe verici” diyor. Kullanıcıların bu tür saldırılar karşısında genellikle savunmasız bir konumda olduklarını, çünkü ilk etapta cihazlarında neler olup bittiğinin farkında olmadıklarını belirtiyor.

Bavosa, “Kullanıcıların işleri daha da kötüleştirmemek için yapabilecekleri bazı tedbirler mevcut. Örneğin sadece standart uygulama mağazalarından uygulama indirmek ve cihazlarını değiştirmemek (jailbreak veya root) gibi küçük şeyler. Ancak bu önlemler iyileştirici değil, katkı sağlayıcıdır” diyor.

Ne yazık ki, sonuçta sorumluluk kullanıcıya düşüyor gibi görünüyor. Siber güvenlik uzmanlarının ortak önerisi, ayarlar uygulamasına manuel olarak girip belirli uygulamalar ve belki de cihaz sensörleri için bildirim uygulamalarını devre dışı bırakmak.

Hugging Face ve Google Cloud, açık kaynaklı AI’yı güçlendiriyor!

Google Cloud, açık kaynaklı yapay zeka modelleri ve uygulamalarına odaklanan Hugging Face platformu ile stratejik bir ortaklık kurarak yapay zeka alanında demokratik erişimi teşvik etmeyi hedefliyor. Bu işbirliği, yapay zeka ekosistemine katkıda bulunan birçok paydaşa avantaj sağlamayı amaçlamaktadır.

Hugging Face nedir?

Hugging Face, açık kaynaklı yapay zeka modelleri ve uygulamalarına odaklanan bir platformdur. Bu platform, yaratıcıların çalışmalarını paylaşabileceği ve herkesin erişip üzerinde geliştirmeler yapabileceği bir kütüphane gibi düşünülebilir. Hugging Face tamamen açık kaynaklıdır, yani çoğu model ve araç ücretsiz olarak herkesin kullanımına açıktır.

Hugging Face ve Google Cloud

İşbirliği detayları

Google Cloud ve Hugging Face işbirliği, Google’ın transformatörler üzerine araştırmalarına ve Hugging Face’in geniş model ve veri kümeleri kitaplığına erişimi artırmayı hedeflemektedir. Bu ortaklık, araştırma iş birliğini kolaylaştırarak yeni yapay zeka uygulamalarının daha hızlı geliştirilmesine katkı sağlamayı amaçlamaktadır.

Google Cloud müşterileri, Hugging Face modellerini Google Kubernetes Engine (GKE) ve Vertex AI aracılığıyla eğitmek ve dağıtmak için yeni seçeneklere sahip olacak. Ayrıca, Google’ın yüksek performanslı donanımları olan TPU’lar, A3 VM’ler ve C3 VM’ler gibi kaynaklara erişebilecekler, bu da eğitim ve çıkarım sürelerini potansiyel olarak kısaltabilecek bir avantaj sağlayacaktır.

Kullanıcı faydaları

Hugging Face kullanıcıları, işbirliğinin sonucunda ortaya çıkan yeni özelliklerden faydalanacaklar. Örnek olarak, Google Cloud Inference Endpoints aracılığıyla dağıtım seçenekleri ve TPU’lar tarafından desteklenen Hugging Face Spaces ile geliştirilmiş uygulama hızlandırma gibi avantajlar bulunmaktadır. Ayrıca, Enterprise Hub aboneliklerini Google Cloud hesapları üzerinden yönetmek, daha büyük kuruluşlar için iş akışını kolaylaştırabilir.

Bu ortaklığın temel odak noktası, şirketlere ve bireylere, önde gelen açık kaynak teknolojilerini ve hazır kaynakları kullanarak yapay zeka çözümleri geliştirme olanağı tanımaktır. Potansiyel faydalar umut verici olsa da, işbirliğinin tam etkisinin zaman içinde ortaya çıkacağını ve belirli ilerlemelerin ve özelliklerin 2024 boyunca duyurulacağını belirtmek önemlidir.

Çin’e 53.000 ABD çipi gönderen kaçakçılık operasyonu çökertildi!

0

Güney Kore gümrük idaresi, 11,6 milyon dolar değerinde 53.000 çipi kapsayan bir çip kaçakçılığı operasyonunda şimdiye kadarki en büyük çip kaçakçılığı baskınını gerçekleştirdi. ABD teknolojisini kullanan stratejik çiplerin Kore üzerinden Çin’e yönlendirildiği tespit edildi. Bu kaçakçılık operasyonu o kadar büyüktü ki, arkasında tek bir kişi yerine sadece ‘Şirket A’ olarak bilinen bütün bir şirket vardı. Şirketteki tüm yöneticiler, üç yıl boyunca işlenen suç nedeniyle savcılar tarafından suçlanıyor.

Ağustos 2020’den Ağustos 2023’e kadar ‘A Şirketi’ ABD yapımı çipleri yasal olarak satın aldı ve yine yasal olarak Güney Kore’ye ithal etti. Bu çiplerin bir kısmı daha sonra 144 ayrı seferde gümrüğe beyan edilmeyerek hava yoluyla Çin’e kaçırıldı. Geçmişte birçok küçük ölçekli kaçakçı Çin’e tüketici CPU’ları ve GPU’ları sokmaya çalışmış olsa da, bu operasyon analog sinyalleri dijitale dönüştürmek için üretilen çipleri içeriyordu. Bu çipler kitle imha silahları için kullanılabileceğinden, 2020 yılından bu yana ihracat ve ithalat kısıtlamaları altında bulunuyor.

Elbette, ‘A Şirketi’ bu çipleri satın alırken bir evrak izi bırakacaktı, ancak şirket yasal bir işin kaymağını yiyerek planını gizli tutmayı başardı. ‘A Şirketi’ iletişim işlemcisinin resmi distribütörlerinden gerçekte ihtiyaç duyduğundan daha fazla çip sipariş etti. Bu çiplerin her biri Çin’e kaçırılıyor olsaydı, şüpheler çok daha erken uyanırdı

Bu kaçakçılık operasyonu hem değer hem de miktar açısından Güney Kore’de şimdiye kadar yakalanan en büyük çip kaçakçılığı. Bir önceki rekor, Hong Kong’dan Çin’e 4 milyon dolar değerinde CPU, SSD ve diğer elektronik eşyaları kaçırma girişimiydi. Kaçakçı, mallarını gümrük yetkililerine benzer şekilde yanlış beyan etmiş, gümrük yetkilileri de buna kanmayarak planı bozmuşlardı. Güney Kore’deki bu kaçakçılık operasyonunun diğerlerine kıyasla en önemli farkı, malların tamamının başarılı bir şekilde kaçırılmış olması ve suçun aylar sonra ortaya çıkarılmış olması. ‘A Şirketi’nin CEO’su ve yöneticileri muhtemelen ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalacak olsa da, çipler muhtemelen şimdiye kadar bilinmeyen amaçlar için kullanılmaya başlandı bile.

WordPad dönemi resmen sona eriyor

Duyurulmasından aylar sonra Microsoft nihayet WordPad’in kaldırıldığı yeni bir Windows 11 Canary Derlemesi yayınladı. Microsoft, WordPad’i ‘Kullanımdan Kaldırılmış Özellik’ olarak tanımlayarak artık geliştirilmediğini ve bu nedenle yazılım devinin onu sonraki Windows 11 sürümlerine dahil etmeyeceğini belirtti. Windows 11 Canary Build yalnızca Windows Insider’lar için indirilebilir durumda ancak kitlelere yönelik yaklaşan değişiklikleri yansıtıyor.

Microsoft WordPad’in kaldırılma nedenini de açıkladı. Açıklamada, “Bu yapıdan başlayarak, işletim sistemi temiz bir şekilde yüklendikten sonra WordPad ve People uygulamaları artık yüklenmeyecek. Gelecekteki tam sürümlerde, WordPad bir yükseltme sırasında kaldırılacaktır. WordPad yeniden yüklenemeyecektir. WordPad kullanımdan kaldırılmış bir Windows özelliğidir.”

WordPad uzun yıllar boyunca işletim sistemiyle birlikte gelen ve aslında Windows 95 dönemine kadar uzanan ücretsiz bir kelime işlemciydi. Basit zengin metin belgeleri oluşturmak veya düzenlemek için de birçok kişi tarafından tercih edilmektedir. Ancak onun yerine önerilen başka bir kelime işlemci var. Microsoft Cuma günü yaptığı açıklamada, “.doc ve .rtf gibi zengin metin belgeleri için Microsoft Word’ü ve .txt gibi düz metin belgeleri için Windows Notepad’i öneriyoruz” dedi.

Windows 11 Insider Preview Build 26020’de Cortana’nın da kaldırılacak olması şaşırtıcı değil çünkü Microsoft, Co-Pilot yapay zekasını bir asistandan daha fazlası olmaya zorluyor ve bu da klavye üreticilerinin bir Co-Pilot tuşuna sahip olmasını zorunlu hale getiriyor ve bu tuş yeniden dirilen çevre birimleri serisine dahil edilecek.

Microsoft U Dönüşü Yapacak mı?

Beş yıl önce Microsoft, Windows Paint’i kaldırmayı planlamış ve Windows 10 Fall Creator Update uygulamasız ilk sürüm olmuştu. Ancak Microsoft, popüler talep nedeniyle yumuşadı ve piksel boyama uygulamasını Microsoft Store üzerinden yüklenebilir bir seçenek haline getirdi. Sonunda MS Paint, Windows 11 ile önemli ölçüde yeniden geliştirildi. Belki, eğer talep olursa, Microsoft aynı şeyi WordPad için de yapabilir. En iyi ihtimalle Microsoft’un WordPad’i uygulama mağazası üzerinden yüklenebilir hale getirdiğini görebiliriz. Birçok alternatif olsa da WordPad varsayılan olarak geliyordu ve NotePad’den çok daha fazla kelime işlem özelliğine sahipti.

Birçok kullanıcının bu konuda farklı görüşleri var, ancak birçok yazarın bu aracı kullandığını söylemek yeterli. Yazmaya başladığımdan beri WordPad’i kullanıyorum, çünkü bir kelime işlemciden ihtiyaç duyacağım tüm temel özelliklerle başlatmak çok daha hızlı. Microsoft Office’in Word’ünü ya da hatta LibreOffice Writer’ı düşünmeye çok hevesli olmayabilirsiniz, ancak zamanla her şey gibi insanlar da diğer araçlara adapte olacaktır. Dahası, MS Word bir defaya mahsus ücret ya da abonelik gerektiren ticari bir yazılımdır. Notepad++ gibi başka araçlar da var, ancak WordPad’in bazıları tarafından takdir edilmesini sağlayan şey, işletim sistemi kurulumuna dahil olması ve hızlı başlatılmasıydı.

Bu nedenle, WordPad birçok kişi için her zaman özel bir yere sahip olacaktır. Belki de Microsoft’un fikrini değiştirdiğini veya gelecekte bu uygulamayı yeniden dirilttiğini görebiliriz.

Yüzer Güneş ve rüzgar enerjisi kanunu TBMM’de!

0

Türkiye, enerji alanında yenilenebilir çözümlere milyonlarca liralık yatırımlar ayırıyor. Bu kapsamda yüzen güneş ve rüzgar enerjisi santralleri için de yeni bir kanun teklifi hazırlandı. Enerji alanında önemli düzenlemeler içeren 15 maddelik teklif, TBMM’ye sunulmuş durumda.

Yüzen Güneş ve rüzgar enerjisi kanunu Meclis’te

Türkiye’nin enerji kaynaklarına ilişkin yeni düzenlemeler yolda. TBMM’ye sunulan yeni kanun teklifi kapsamında birçok alanda değişikliğe gidilecek. Teklifle getirilen önemli değişikliklerden biri, Güneş ve rüzgar enerji sistemlerinin su kaynakları dışına kurulabilmesi olacak.

Yeni teklife göre Güneş ve rüzgar enerjisi santralleri baraj, göl ve gölet alanlara yerleştirilmesine olanak tanınacak. Böylece yenilenebilir enerji yatırımlarının kapsamı genişletilecek ve bu alanlardan faydalanılması mümkün olacak.

Yüzer yenilenebilir enerjisi sistemleri Akdeniz’deki birçok ülkede test aşamasında. Karasal bölgelerin dışına yenilenebilir santraller yerleştirerek hem alandan hem de maliyetten tasarruf sağlanması hedefleniyor. Ayrıca su üzerinde enerji üreterek suyun buharlaşmasının önüne geçiliyor.

Düzenlemeyle birlikte enerji verimliliği projelerinin desteklenmesi, Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı (YEKA) yarışmaları için yeni yatırımlar, doğal gazın sıvılaştırılması ve LNG ihracatına yönelik değişiklikler de uygulanacak.

Teklifin ilk olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda görüşüleceği belirtildi. Komisyondan geçen teklif, Genel Kurul gündemine gelerek kabul edilmesi halinde yasalaşacak.

Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce sulak alanlara enerji paneli kurulması doğru mu? Görüşlerinizi yorumlar kısmında bizimle paylaşmayı unutmayın

Tanrı’nın emriyle kripto dolandırıcılığı yapan papaz, merhamet bekliyor!

Colorado menkul kıymetler yetkilileri, geçen yıl INDXcoin adlı kripto token’ı başlatan Papaz Eli Regalado ve eşi Kaitlyn Regalado‘yu 1,3 milyon dolarlık kripto gelirini çalmakla suçluyor. Colorado Menkul Kıymetler Yetkilisi Tung Chan, çifti 300’den fazla yatırımcının paralarını geri almanın mümkün olmadığı bir durumda bırakmakla itham ediyor.

Regalado, INDXcoin projesini Tanrı’nın kendisine emrettiğini iddia ediyor ve hükümet yetkililerinin suçlamalarını kabul ediyor. Projeyi, Tanrı’nın yönlendirmesiyle başlattıklarını ve yatırımcılara koydukları parayı on katına çıkarma sözü verdiğini açıklıyor. Ancak Colorado yetkilileri, Regalado’nun kripto dolandırıcılığı projesinin bir aldatmaca olduğunu ve kendi Hıristiyan topluluğunun güvenini suistimal ettiğini düşünüyor.

Regalado ve eşi, proje için toplanan 3 milyon doların 1,3 milyon dolarını şahsi harcamalara yönlendirdiklerini itiraf ediyor. Bu harcamalar arasında yaklaşık 500.000 dolar’ın İç Gelir Hizmetleri’ne, “birkaç yüz bin” dolar’ın ise “Tanrı’nın onlara yapmalarını emrettiği” bir ev tadilat projesine ayrıldığını söylüyor.

kripto dolandırıcılığıProjenin başarısızlığına rağmen, Regalado, “Tanrı’nın bunu nasıl tersine çevireceğini bilmiyorum” diyor. Colorado eyalet mahkemesinde yapılacak olan duruşma, 29 Ocak tarihinde planlanıyor.

INDXcoin web sitesindeki yorumlar, Regalado’yu İncil’den alıntılar yaparak ve suçlamalara verdiği ilginç yanıtları överek destekliyor. “Her zaman Tanrı’nın sağlayacağı, kaynağın hiç bitmeyeceği izlenimi altındaydık” diyen Regalado, bu durumun “korkunç göründüğünü” bildiğini ancak bundan sonra ne olacağını bilmediğini söylüyor.

Kaliforniya yeni yasa tasarısıyla araç hızlarını kontrol altına alıyor

0

Kaliforniya, eyalet genelinde trafik güvenliğini artırmak amacıyla yeni bir yasa tasarısı üzerinde çalışıyor. Senatör Scott Wiener tarafından önerilen tasarı, 2027 ve daha yeni araçların hızlarını sınırlamayı hedefliyor. Bu tasarıya göre, 2027 model yılı ve sonrasında üretilen veya satılan araçlar, 10 mil/saat üzerindeki hızları engelleyen bir hız sınırlayıcı sistemle donatılmalıdır.

Eyaletin mevcut maksimum hız sınırı saatte 70 mil olarak belirlenmiş durumda, bu da saatte 80 mil ve üzeri hızların yasak olduğu anlamına geliyor. “SAFER Kaliforniya Sokakları” adını taşıyan yasa tasarısı paketi, SB 961’i içeriyor ve 2027’den itibaren üretilen yeni otomobil ve kamyonlarda hız sınırlayıcıların zorunlu hale gelmesini öngörüyor.

Wiener, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Hız sınırlarımız var, çoğu insan hız sınırlarını destekliyor çünkü insanlar hızın öldürdüğünü biliyor” dedi. Tasarı, Kaliforniya’da 2019’dan 2022’ye kadar trafik ölümlerinde %22’lik bir artış olduğunu ele alarak, hızla bağlantılı ölümleri azaltmaya yönelik bir çaba olarak öne çıkıyor.

Hız sınırlayıcı teknoloji, acil durum araçları için geçerli olmayacak ve sürücüler tarafından geçici olarak devre dışı bırakılabilecek. Ancak tasarıda bu durumun hangi koşullarda geçerli olabileceği belirsizliğini koruyor. Ayrıca, otomobil üreticilerinin hız sınırlayıcıyı devre dışı bırakma yetkisi, muhtemelen sadece yetkili acil durum araçları için geçerli olacak şekilde belirtilmiştir.

Eğer tasarı yasalaşırsa, Kaliforniya, ülkede hız sınırlayıcı bir cihazı zorunlu kılan ilk eyalet olacak. Bu adımın diğer eyaletler üzerinde nasıl bir etki yaratacağı ise zaman içinde ortaya çıkacak bir soru olarak ön plana çıkıyor.

Apple Vision Pro’nun yeni reklamı yayınlandı

Apple, dünya genelinde büyük bir heyecanla beklenen Vision Pro cihazının lansmanına sadece birkaç gün kala, 70 saniyelik etkileyici bir reklamla kullanıcılarına bir ön bakış sunuyor. Pazar günü Apple’ın YouTube kanalında yayınlanan reklam, 1974 tarihli Supertramp şarkısı “Dreamer” ile senkronize bir şekilde, 3.499 dolarlık karma gerçeklik başlığının çeşitli kullanım senaryolarını gözler önüne seriyor.

Reklam, ev işlerini halleden bir adamın cihazı kullanmasıyla başlıyor ve odak noktası, Vision Pro’nun el hareketleri, ses ve göz hareketleriyle nasıl kontrol edilebileceği üzerinde yoğunlaşıyor. Özellikle, cihazın ekranında gözlerin dijital temsilini kullanarak gerçek bir göz teması kurabilme yeteneği vurgulanıyor, bu da kullanıcıya cihazı çıkarmadan etkileşim sağlama imkanı tanıyor.

Vision Pro’nun evde film izleme deneyimini bir üst seviyeye taşıma yeteneği de reklamda ön plana çıkıyor. Ayrıca, sanal sinema ekranının boyutunu çimdik hareketiyle büyüterek kullanıcılara etkileyici bir sinema deneyimi sunuyor. Reklamda dikkat çeken bir başka senaryo ise, Vision Pro ile FaceTime görüşmelerini gerçekleştiren bir kadın ve arkadaşı arasındaki etkileşimi gösteriyor.

Reklamın belirgin sloganı, “Merhaba Apple Vision Pro,” kullanıcılarına cihazın geniş uygulama yelpazesini keşfetme çağrısı yapıyor.

Apple’ın 2015 yılındaki Apple Watch’tan bu yana piyasaya sürdüğü en önemli ürün olan Vision Pro, teknoloji devinin birçok hayranını cezbetmeye aday gibi görünüyor. Ancak, 3.499 dolarlık fiyat etiketi, bazı potansiyel kullanıcılar için bir engel olabilir.

Vision Pro, ilk olarak 2 Şubat Cuma günü ABD’de satışa sunulacak ve diğer ülkelerin de bu lansmanı kısa süre içinde takip etmesi bekleniyor.

Hubble teleskopu, en küçük dünyayı keşfetti! Su açısından zengin!

Almanya’nın Heidelberg kentindeki Max Planck Astronomi Enstitüsü’nden eş-baş araştırmacı Laura Kreidberg, Hubble tarafından yapılan çalışmalar hakkında “Bu kadar küçük bir gezegende su, dönüm noktası niteliğinde bir keşif.” diye ekledi. 

Gerçekten Dünya benzeri dünyaları karakterize etmeye her zamankinden daha da yaklaşıyor.

Ancak GJ 9827d, Dünya’nın çapının yalnızca iki katı kadar ve yıldızının etrafındaki yörüngesi yalnızca 6,2 günlük olup Merkür’ünkinin yalnızca bir kısmı kadar uzakta; gerçekten sıcak. Ekibin gözlemleri doğruysa bu; gezegenin, insanların eğlenebileceği bir okyanus zevk dünyasından ziyade, buharlı bir güneş yörünge aracına benzediği anlamına geliyor. 

Montreal Üniversitesi Trottier Ötegezegen Araştırma Enstitüsü’nden Björn Benneke, “Bu, su açısından zengin atmosfere sahip bu gezegenlerin aslında diğer yıldızların etrafında var olabileceğini atmosferik bir tespit yoluyla doğrudan gösterebileceğimiz ilk sefer olacak.” dedi. “Bu, kayalık gezegenlerdeki atmosferlerin yaygınlığını ve çeşitliliğini belirlemeye yönelik önemli bir adım.

Ekibin keşiflerini detaylandıran bir makalesi Astrophysical Journal Letters’da yayınlandı.

Dünya’dan yaklaşık 97 ışıkyılı uzaklıkta, Balık takımyıldızı yönünde bulunan GJ 9827d’nin atmosferinin; üç yıl içinde güneşinin önünden 11 kez geçtiği gözlemlendi. Bir yıldızın önünden geçmek iyi bir spektrografik analize olanak sağladığından, geçişler genellikle ötegezegenlerin atmosferik yapısını tespit etmek için kullanılır. 

Peki bu ne tür bir gezegen?

Takım, GJ 9827d’nin atmosferinde su buharı keşfinde güvenli olsalar da, hâlâ onun bir su dünyası mı yoksa hidrojen ve helyumun hakim olduğu, suyun küçük bir bileşeni olduğu minyatür Neptün benzeri bir gaz gezegeni mi olduğundan emin değiller.

İkinci durumda, hidrojen henüz tespit edilememiştir. Araştırmaya katılan Max Planck Astronomi Enstitüsü’ne göre tespit, onu tespit etmekte başarısız olmuş olabilir.

Benneke, “Bir noktada, daha küçük gezegenleri incelerken, bu küçük dünyalarda artık hidrojenin olmadığı ve karbondioksitin hakim olduğu Venüs’e benzeyen atmosferlere sahip oldukları bir geçiş olması gerekir.” dedi. 

Yaklaşık altı milyar yıl olduğuna inanılan GJ 9827d’nin yaşı, yerel yıldıza olan yakınlığıyla birleştiğinde, güneş ışınımının uzun süren bombardımanı nedeniyle hidrojeninin kaybolmuş olabileceğini gösteriyor. 

Benneke, daha ilginç alternatifin ise gezegenin daha çok sıcak bir Avrupa’ya benzemesi ve kayalık çekirdeğinin su veya su buharıyla kaplı olması olduğunu söyledi. Eğer durum buysa, GJ 9827d muhtemelen ev sahibi yıldızından daha uzakta oluşmuş ve yaklaşmadan önce bir buz topuna dönüşmüştü. 

NASA Ames Araştırma Merkezi astrofizikçisi Thomas Greene, James Webb Uzay Teleskobu’nun ve üstün gözlem gücünün burada devreye girdiğini söyledi. 

Greene, “JWST, karbon monoksit, karbon dioksit ve metan gibi karbon taşıyan moleküller de dahil olmak üzere ek kızılötesi gözlemlerle çok daha fazlasını görebilir.” dedi. “Bir gezegenin elementlerinin tam bir envanterini aldığımızda, bunları yörüngesindeki yıldızla karşılaştırabilir ve nasıl oluştuğunu anlayabiliriz.

Benneke, JWST kullanarak uzak dünyanın son gözlemlerini yapan baş araştırmacı olduğundan, GJ 9827d gezegeninin ne tür bir gezegen olduğunu yakında öğrenebiliriz.

Max Planck Enstitüsü’nün dış gezegenlerin atmosferik fiziği bölümünün yöneticisi Kreidberg, “Bu verilerin neyi ortaya çıkaracağını görmek için sabırsızlanıyoruz.” dedi. “Umarım artık su dünyaları sorununu kesin olarak çözebiliriz.

Netflix, büyük bütçeli filmlerine elveda diyecek mi?

Netflix, film departmanının başındaki isim Scott Stuber ile yollarını ayırdıktan sonra film stratejisinde değişikliğe gidiyor. Şirket, büyük bütçeli filmlerin sayısını azaltarak daha çok dizi ve düşük maliyetli filmlere odaklanacak.

Netflix’in orijinal film stratejisi zaman içinde birçok evrim geçirdi. Başlangıçta daha prestijli projelere odaklanarak sinema dünyasında kendine yer bulmaya çalışan şirket, son yıllarda kendi yüksek bütçeli filmlerini üreterek Hollywood stüdyolarıyla rekabet etmeye karar verdi. Ancak, bu stratejiyi sürdürmek maliyetli olabilir.

Son yedi yıldır Netflix’in film departmanının başında bulunan Scott Stuber’ın ayrılmasıyla birlikte, şirketin yeni bir döneme girdiği belirtiliyor. Netflix’in artık daha az sayıda büyük bütçeli filme imza atacağı ve bunun yerine dizi ve daha düşük maliyetli filmlere odaklanacağı konuşuluyor.

Netflix

Şirketin ürettiği orijinal film sayısındaki düşüş de dikkat çekiyor. 2018’de 90 orijinal film yayınlayan Netflix ,büyük bütçeli geçtiğimiz yıl 49 orijinal filmle yetindi. Bu yıl için şu ana kadar 36 film açıklandı. Ancak, şirketin film üretimini azaltması, dizilere ve lisanslı eski dizilere odaklanma eğilimini güçlendiriyor.

Red Notice ve Extraction gibi büyük yapım filmleri Netflix’te geniş kitlelerce izleniyor olsa da, şirketin en güçlü kozunun hala orijinal diziler olduğu düşünülüyor. Bu nedenle, Netflix’in film yatırımlarını azaltıp dizi ve lisanslı içeriklere daha fazla odaklanması bekleniyor.

Netflix’in strateji değişikliği, platformun abone çekme ve kullanıcıları elde tutma hedefleri doğrultusunda yapılmış gibi görünüyor. Yüksek maliyetli filmlerin yanı sıra, özgün ve çeşitli dizi içeriğiyle rakiplerine karşı rekabet avantajını sürdürmeyi amaçlıyor.

iOS 17.4: Podcast’ler artık yazıya dökülebilecek

Apple, iOS 17.4 güncellemesiyle birlikte Apple Podcast uygulamasına heyecan verici bir özellik ekliyor. Yeni güncelleme, kullanıcılara podcast yayınlarını dinlemeden önce içeriğini görebilme imkanı sunuyor.

AB’de App Store değişikliklerini içeren iOS 17.4 beta sürümü, özellikle AB kullanıcıları için önemli yenilikler içeriyor. Ancak, Apple Podcast uygulamasındaki transkript özelliği tüm kullanıcıları ilgilendiriyor. Bu özellik, Apple Müzik’teki şarkı sözü özelliğine benzer şekilde çalışarak, podcast yayınlarını yazıya dökme imkanı tanıyor.

iOS 17.4

iOS 17.4 güncellemesiyle Apple Podcast uygulaması, transkript seçeneği sunarak yayınların yazılı içeriğini anlık olarak görüntüleme fırsatı veriyor. Transkriptler otomatik olarak oluşturuluyor ve yayın boyunca söylenenlerin yazıya dökülmesi sadece birkaç saniye sürüyor. Bu sayede kullanıcılar, belirli bir kelimeyi aratmanın yanı sıra o kelimenin geçtiği bölüme hızlıca atlayabiliyor.

Ancak, şu anda transkript özelliğinin tüm podcastlerde desteklenmediği unutulmamalıdır. Transkriptler, İngilizce, Fransızca, Almanca ve İspanyolca dillerinde otomatik olarak oluşturulurken, yayıncılar istedikleri takdirde kendi transkriptlerini de yükleyebiliyorlar.

iOS 17.4 güncellemesi, şu anda geliştiricilerin kullanımına açık durumda. Genel kullanıcılara sunulması ise Mart ayında bekleniyor. Bu güncelleme ile podcast dinleme deneyiminin daha interaktif ve bilgilendirici hale gelmesi bekleniyor.