OpenAI’ın yıllık gelirinin geçtiğimiz yılki yaklaşık 5.5 milyar dolar seviyesinden 10 milyar dolara ulaştığı belirtiliyor. Bu tutar, şirketin tüketici ürünleri, ChatGPT iş ürünleri ve API’sinden elde edilen geliri içeriyor. OpenAI şu anda haftalık 500 milyondan fazla aktif kullanıcıya ve 3 milyon ücretli iş müşterisine hizmet veriyor.
OpenAI geliri 10 milyar doları aştı
Gelirdeki bu önemlide kilometre taşı, OpenAI’ın popüler sohbet robotu platformu ChatGPT’yi piyasaya sürmesinden yaklaşık iki buçuk yıl sonra geldi. Şirket, 2029’a kadar 125 milyar dolar gelir hedefliyor.
OpenAI gelirini hızla artırmak için bir miktar baskı altında. Şirket, AI ürünleri üzerinde çalışacak yetenekleri işe almak ve işe almak ve AI sistemlerini eğitmek ve çalıştırmak için gerekli altyapıyı sağlamak için her yıl milyarlarca dolar harcıyor. OpenAI, işletme giderlerini veya karlılığa yakın olup olmadığını açıklamadı.
Konuya yakın bir kişiye göre, OpenAI ayrıca 2029′a kadar 125 milyar dolar gelir hedefliyor. Ayrıntılar gizli olduğu için isminin açıklanmasını istemeyen bir kaynak. Information ilk olarak OpenAI’ın gelir hedeflerini bildirdi. Yeni gelir ölçümleri OpenAI’ın devasa değerlemesine dair biraz bağlam sağlıyor. OpenAI Mart ayında 40 milyar dolarlık bir finansman turunu kapatarak kayıtlardaki en büyük özel teknoloji anlaşmasını gerçekleştirdi. Bugünkü ölçümlere göre OpenAI gelirinin yaklaşık 30 katı olarak değerlendiriliyor ve bu da en büyük yatırımcılarından bazılarının aşırı büyüme beklentilerini vurguluyor.
OpenAI’ın hizmetleri, şirketin 2022 sonlarında ChatGPT’yi piyasaya sürmesinden bu yana popülerlik kazandı. Şirket, çeşitli araçlara abonelikler satıyor ve üretken AI patlamasının çoğunu destekleyen büyük dil modellerinden oluşan GPT ailesini lisanslıyor.
Google, kullanıcıların özel telefon numaralarını ifşa edebilecek hatayı düzeltti. Bir güvenlik araştırmacısı, sahibine haber vermeden hemen hemen her Google hesabının özel kurtarma telefon numarasını ifşa edebilen ve kullanıcıları gizlilik ve güvenlik risklerine maruz bırakabilen bir hata keşfetti.
Google telefon numarası ifşası için güvenlik önlemi aldı
Google, araştırmacının nisan ayında şirketi uyarmasının ardından hatayı düzelttiğini doğruladı. Brutecat kullanıcı adını kullanan ve bulgularını blog’da paylaşan bağımsız araştırmacı, yaptığı açıklamada, şirketin hesap kurtarma özelliğindeki bir hatadan yararlanarak bir Google hesabının kurtarma telefon numarasını elde edebildiklerini söyledi.
Bu istismar, hedeflenen bir hesabın tam görüntü adını sızdırmak ve Google’ın parola sıfırlama isteklerinin kötü amaçlı spam’ini önlemek için uyguladığı bir anti-bot koruma mekanizmasını atlatmak da dahil olmak üzere birlikte çalışan birkaç ayrı işlemden oluşan bir “saldırı zincirine” dayanıyordu. Oran sınırını atlatmak, araştırmacının kısa bir süre içinde bir Google hesabının telefon numarasının her olası permütasyonunu dolaşmasına ve doğru rakamlara ulaşmasına olanak sağladı.
Araştırmacı, saldırı zincirini bir komut dosyasıyla otomatikleştirerek, telefon numarasının uzunluğuna bağlı olarak 20 dakika veya daha kısa bir sürede bir Google hesap sahibinin kurtarma telefon numarasının kaba kuvvetle ele geçirilmesinin mümkün olduğunu söyledi.
Özel kurtarma telefon numarasının ifşa edilmesi, anonim Google hesaplarını bile ele geçirme girişimleri gibi hedefli saldırılara maruz bırakabilir. Örneğin, birinin Google hesabıyla ilişkili özel bir telefon numarasının belirlenmesi, yetenekli bilgisayar korsanlarının SIM takas saldırısı yoluyla bu telefon numarasının kontrolünü ele geçirmesini kolaylaştırabilir. Bu telefon numarasının kontrolüyle, saldırgan bu telefon numarasıyla ilişkili herhangi bir hesabın şifresini, o telefona gönderilen şifre sıfırlama kodlarını üreterek sıfırlayabilir.
Apple yöneticileri, bu yılki Dünya Geliştiriciler Konferansı’nda, neredeyse tüm platformlarda kullanıcı deneyimini geliştirmek için tasarlanmış düzinelerce ince ayar, değişiklik ve iyileştirmeyi sergiledi. Apple yöneticilerinin bu yılki Dünya Geliştiriciler Konferansı’nda (WWDC) vurguladığı yeni kullanıcı arayüzü tasarımı, biraz göz yorsa da kurumsal kullanıcılar unutulmadı ve iş dünyasında fark yaratabilecek duyurular yapıldı.
Apple’ın WWDC açılış konuşması, duyurulan değişikliklerin sayısı göz önüne alındığında, pek çok kişinin beklediği hayal kırıklığından uzaktı. Tüm Apple ürünlerinde görünecek ve Liquid Glass olarak adlandırılan yeni kullanıcı arayüzüne ek olarak, geliştiricilerin yazılımlarına AI eklemelerine yardımcı olmak için tasarlanmış API’ler de vardı. Sonuncusu, şirketin geçen yılki WWDC’de vaat edilen Apple Intelligence’ı sergilemek için gösterdiği yavaş çabalara bir göndermedir.
Apple ekosistemi ile gelen yenilikler
Spotlight gelişiyor
Apple, Kısayollar’da, bunları oluşturma kapasitesi ve Spotlight’ı kullanarak bunları tanımlama ve çağırma yeteneği de dahil olmak üzere iyileştirmeler yayınladı. Oluşturduğunuz Kısayollar tüm cihazlarınız arasında senkronize edilebildiğinden, kullanıcılar bir cihazda güçlü üretkenlik kısayolları oluşturabilecek ve desteklendikleri başka bir cihazda kullanabilecekler. Bu entegrasyon, elbette, Mac’ten tablete ve iPhone’a geçerken gerçek bir aşinalık hissi yaratması gereken Liquid Glass UI tarafından da yansıtılıyor.
Apple ayrıca Mac’te Spotlight aramasında Kısayollar ve Apple Intelligence etrafında oluşturulmuş akıllı eylemler, Spotlight eylemleri ve hızlı tuşlar gibi büyük değişiklikler duyurdu. İkincisi, Spotlight tarafından seçilen bir öğeyle yapmak isteyebileceğiniz eylemleri otomatik olarak ortaya çıkarır ve bu eylemleri arama içinden gerçekleştiriyor. Yazılım ayrıca sizin yaptıklarınızdan da öğrenebilir ve yapmak isteyebileceğiniz şeyler için kişiselleştirilmiş eylemler sunabilir.
Apple, “Bir arama sırasında dosyalar, klasörler, etkinlikler, uygulamalar, mesajlar ve daha fazlası dahil olmak üzere tüm sonuçlar artık birlikte listeleniyor ve kullanıcı için ilgiye göre akıllıca sıralanıyor” dedi. Yeni filtreleme seçenekleri, aramaları hızla kullanıcının tam olarak aradığı şeye, örneğin PDF’lere veya Mail mesajlarına daraltıyor. Spotlight ayrıca üçüncü taraf bulut sürücülerinde depolanan belgeler için sonuçları da ortaya çıkarabilir.
Vision Pro
İşletmeler zaten Vision Pro cihazlarını kullanıyor ve Apple WWDC açılış konuşmasında mekansal bilgi işlem başlığından bahsetti. Bu cihazların maliyeti (3.499 $) göz önüne alındığında, artık bunları çalışma gruplarında paylaşmanın çok daha kolay olması hoş bir değişiklik; her kullanıcı kendi vision OS profilini iPhone’una kaydedebilir ve ardından vision cihazını buna uygun şekilde ayarlayabilir. Apple ayrıca bir içerik parçasını Korunmuş İçerik olarak kaydetmenize olanak tanıyan yeni bir Vision Pro aracını duyurdu.
Canlı çeviri
Mesajlar, FaceTime ve iPhone’a entegre edilmiştir ve tamamen cihazda çalışır. Kullanımda, mesajları diller arasında otomatik olarak çevirebilir, FaceTime aramalarında çevrilmiş canlı altyazılar sunabilir veya telefon görüşmesi sırasında bir konuşma sırasında çeviriyi yüksek sesle söyleyebilir.
WWDC’de Apple, macOS 26 Tahoe’nun Intel’i destekleyen son macOS sürümü olacağını duyurdu. Bu, önümüzdeki yıldan itibaren Apple’ın masaüstü işletim sisteminin büyük yeni sürümlerinin yalnızca Apple Silicon Mac’lerde (yani 2020 M1 modelleri ve daha yenileri) çalışacağı anlamına geliyor.
Apple Intel desteğinden vazgeçiyor
Elbette Intel Mac’ler bundan sonra bir süre daha kritik güvenlik güncellemeleri almaya devam edecek. Ancak kullanıcılar macOS 27’den itibaren yeni özellikler elde etmek için güncelleme yapmayı beklememeli çünkü macOS 27’de hiçbir Intel Mac desteklenmeyecek.
Apple, bazı açılardan ürün serisindeki Apple dışı bazı Silicon modellerine desteğini çoktan sonlandırdı. Örneğin macOS Tahoe, hiçbir Intel MacBook Air veya Mac mini ile çalışmıyor. Ancak Tahoe hala bazı Intel Mac’leri destekliyor. Buna 2019 16 inç MacBook Pro, 2020 Intel 13 inç MacBook Pro, 2020 iMac ve 2019 Mac Pro ile uyumluluk da dahil.
Apple’ın uyarısına dayanarak, macOS 27’nin tüm bu eski makineler için desteğini bırakacağını ve bu nedenle macOS 26’nın son uyumlu sürüm olacağını bekleyebilirsiniz. Ancak bu cihazlar üç yıl daha güvenlik güncellemeleri almaya devam edecek.
Bundan sonra, minimum destek donanım nesilleri 2020’den itibaren olacak, çünkü Apple o zaman M1 ile Apple Silicon geçişini başlattı. M1 Pro ve M1 Max MacBook Pro’lar 2021’de bunu takip etti. Apple Intel ile olan süreçte karar değiştirerek kritik bir hamle yapıyor. Bu yeni dönemde Apple’ın dışarıya daha da kapalı olması sürpriz olmayacak.
OpenAI, kötü amaçlı yazılım yaymak için kullanılan ChatGPT hesaplarına baskı yapıyor. ChatGPT gibi araçlar, tehdit aktörleri tarafından kampanyaları otomatikleştirmek ve güçlendirmek için kullanılıyor.
OpenAI kötü amaçlı yazılım ile mücadele ediyor
OpenAI, yapay zeka araçlarının kötü amaçlı kullanımını önlemeye devam ederken, devlet destekli tehdit aktörleriyle bağlantılı çok sayıda ChatGPT hesabını kapattı. Şirket, geçen hafta sonu yaptığı açıklamada, Çin, Rusya ve İran’daki gruplarla bağlantıları bulunan yasaklı 10 hesabın siber suç kampanyalarını desteklemek amacıyla kullanıldığını açıkladı.
OpenAI, kaldırma işlemini ayrıntılarıyla açıkladığı blog yazısında: “Uzman soruşturma ekiplerimiz için yapay zekayı bir güç çarpanı olarak kullanarak, son raporumuzdan bu yana geçen üç ayda sosyal mühendislik, siber casusluk, aldatıcı istihdam planları, gizli etki operasyonları ve dolandırıcılık gibi kötüye kullanım faaliyetlerini tespit edebildik, engelleyebildik ve ifşa edebildik” dedi.
Kampanyalardan dördünün Çin’de başlatıldığı, İngilizce, Çince ve Urduca paylaşımlar yapıldığı ve bunların TikTok, X, Reddit ve Facebook gibi sosyal medya sitelerinde paylaşıldığı görülüyor. Konu başlıkları arasında Tayvan, özellikle Çin Komünist Partisi’ne karşı direnişi anlatan bir video ve masa oyunu olan Reversed Front’a yönelik saldırılar ve Belucistan’daki Çin yatırımlarını ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın (USAID) kapatılmasını açıkça eleştiren Pakistanlı aktivist Mahrang Baloch’a yönelik paylaşımlar yer aldı.
Bu arada, Rusça konuşan bir tehdit aktörü tarafından işletildiği anlaşılan bir grup ChatGPT hesabı yasaklandı. OpenAI, bunların Windows cihazlarını hedef almayı amaçlayan kötü amaçlı yazılım türlerini geliştirmek ve iyileştirmek için kullanıldığını söyledi. Tehdit aktörleri ayrıca chatbot’u birden fazla dilde kodları hata ayıklamak ve komuta-kontrol altyapılarını kurmak için kullandılar. Çin bağlantılı diğer hesaplar ABD politikaları, özellikle de gümrük vergileri hakkında sosyal medya paylaşımları yapmak için kullanıldı.
Starlink uyduları astronomiyi mahvedebilecek radyo sinyalleri sızdırıyor. İlk yıldızların oluşmaya başladığı zamandan kalma zayıf radyo sinyallerini inceleme yeteneğimiz, gökbilimcilerin teleskoplarını alt eden radyo sinyallerini istemeden sızdıran SpaceX’in Starlink uyduları tarafından tehdit ediliyor.
Starlink uydu sinyalleri astronomiyi mahvediyor
Gök bilimciler, SpaceX’in Starlink uydularının erken evreni inceleme ve anlama yeteneğimizi tehdit edebilecek düzeyde radyo dalgaları sızdırdığını söylüyor. Yörüngede küresel bir internet hizmeti sağladıkları binlerce Starlink uydusundan kaynaklanan parazit, uzay aracından gelen radyo emisyonlarının uzak ve sönük radyo kaynaklarını gözlemleyen hassas teleskopları etkileyebileceğini söyleyen gökbilimciler için sürekli bir endişe kaynağı oldu. SpaceX, önemli teleskopların üzerinden uçarken internet ileten ışınlarını kapatarak bu paraziti önlemek için gökbilimcilerle birlikte çalıştı, ancak bunun yeterli olmadığı ortaya çıkmıştır.
Evreni gözlemleyen radyo teleskopları, alçak Dünya yörüngesindeki binlerce uydudan kaynaklanan elektromanyetik girişim nedeniyle artan zorluklarla karşı karşıyadır. Şimdi, SpaceX’in Starlink uydularını içeren deneyler, bu sorunun bir biçiminin nasıl neredeyse ortadan kaldırılacağını göstermişti.
Bu tür uydular gezegenin etrafında hızla hareket ederken, internet ve iletişim hizmetleri sağlamak için Dünya’ya sözde downlink sinyalleri gönderirler. Radyo teleskoplarının gözlem yaptığı gökyüzü alanlarından geçtiklerinde, bu güçlü sinyallerden kaynaklanan geçici kesintiler potansiyel olarak saatlerce soruna neden oluyor.
Geçtiğimiz yıl gökbilimciler, pahalı teleskopların binlerce Starlink uydusundan kaynaklanan parazitlerden kaçınmasına yardımcı olmak için umut verici bir çözüm bulmak amacıyla SpaceX ile iş birliği yaptı.
Mayıs ortasında, bir güvenlik araştırmacısı 184 milyon parola içeren şifrelenmemiş bir veritabanının keşfedildiğini duyurdu. Bir web sitesinde barındırıldığı bulunan girdiler arasında Google, Microsoft, Facebook ve Apple gibi büyük hizmetler yer alıyordu. Ayrıca banka ve devlet hizmetlerine de uzanıyordu.
Neredeyse en büyük parola sızıntısı
47 GB’lık devasa veritabanı, web sitesi sunucusuna bildirildikten sonra artık çevrimdışı hale geldi. Ancak varlığı hala görmezden gelmemeniz gereken iki tehlikeyi işaret ediyor. Bu raporun teknoloji sitelerinde ve ana akım medyada haberlerde kalmasının nedeni bunlar.
Öncelikle, bu veriler büyük ihtimalle doğrudan kullanıcılardan infostealers, bir tür kötü amaçlı yazılım aracılığıyla çalındı. Bu şüpheli yazılım bir PC veya telefonda birkaç farklı şekilde ortaya çıkabilir ve şu anda, günlük hayatınıza derin zarar verme potansiyeline rağmen, daha az tartışılan bir saldırı yöntemidir. İkinci olarak, etkilenen hesaplar ele geçirilmeye veya istismara karşı savunmasız kalır. Sonuç, bir hesap kilitlenmesi, hassas verilerin sızdırılması (örneğin, vergi bilgileri veya gizli iş planları) veya çalınan nakit olabilir.
Bir bilgi hırsızı, bilgisayarınızda depolanan veya yazılan verileri kopyalayan ve ardından hepsini saldırgana geri gönderen bir yazılımdır. Buna parolalar da dahildir; bilgisayar korsanları genellikle oturum açma kimlik bilgileri, çerezler, kripto cüzdan bilgileri ve otomatik doldurma verileri gibi tarayıcınızdan kaydedilen verileri hedefler. Cihazınız tehlikeye girerse, banka bilgilerinizi, ev ve iş adreslerinizi, vergi bilgilerinizi ve evet, e-posta hesabınızın şifresini kaybedebilirsiniz. Şifrenizin gücü, tamamen çalınırsa önemli olmayacaktır.
Güvenliğiniz için yapabileceğiniz üç kritik işlem bulunuyor. Bunlar;
Hesaplarınızda, özellikle de en önemlilerinizde iki faktörlü kimlik doğrulamayı (diğer adıyla çok faktörlü kimlik doğrulama) etkinleştirin. Bu, bir saldırganın hesabınıza erişmek için geçmesi gereken ikinci bir kontrol noktası görevi görür. Sadece parolanızın olması yeterli olmayacaktır.
Passkeys kullanmaya başlayın. Parolaların aksine, bu oturum açma yöntemi saldırganlar tarafından çalınamaz ve paylaşılamaz. Ayrıca ezberleme gerektirmediği için kullanımı daha basittir.
En hassas hesaplarınızın parolalarını değiştirin. Bu işlem, hem güçlü, benzersiz bir parola oluşturacak hem de sizin için kaydedecek bir parola yöneticisi kullanırsanız en kolayıdır.
Londra Teknoloji Haftası kapsamında Başbakan Keir Starmer ile birlikte konuşan Nvidia CEO’su, İngiltere’nin “kendi altyapısına sahip olmayan en büyük yapay zekâ ekosistemi” olduğunu vurguladı.
İngiltere, dünyanın önde gelen üniversitelerine, yenilikçi girişimlerine ve yapay zekâya yatırım yapan üçüncü büyük girişim sermayesi piyasasına sahip. Ancak Huang’a göre bu güçlü akademik ve ticari yapı, gelişmiş süper bilgisayar altyapısıyla desteklenmediği sürece potansiyelinin çok altında kalacak.
Jensen Huang, İngiltere’nin bilgi işlem kapasitesini 20 kat artırmayı hedefleyen ve bu amaçla 1 milyar sterlinlik yatırım öngören hükümet planını övdü. Huang, “Bu süper bilgisayarları burada inşa edebilme kabiliyeti, doğal olarak daha fazla girişimi çekecek ve araştırmacı ekosistemini güçlendirecektir.” diyerek İngiltere’yi “yatırım yapmak için muazzam bir yer” olarak tanımladı.
Bu kapsamda İngiltere’nin finansal düzenleyici kurumu FCA (Financial Conduct Authority), Nvidia ile iş birliği yaparak yeni bir yapay zekâ test ortamı kuracağını duyurdu. Bu ortam, finansal kuruluşların yapay zekâyı erken aşamada güvenli bir şekilde denemelerine olanak tanıyacak. FCA, programa katılan firmalara gelişmiş bilgi işlem gücü, kaliteli veri setleri ve teknik danışmanlık sunulacağını açıkladı.
Maliye Bakanı Rachel Reeves ise büyümeyi teşvik edecek düzenlemelere öncelik verilmesini istediğini belirtti. Reeves, Nisan ayında yaptığı açıklamada FCA ve İngiltere Merkez Bankası’na bağlı denetim otoritesinin bürokratik engelleri azaltma yönündeki çabalarından memnuniyet duyduğunu ifade etmişti.
Başbakan Starmer da etkinlikte yaptığı konuşmada, İsrailli fintech şirketi Liquidity Group’un Avrupa genel merkezini Londra’da açacağını duyurdu. Bu yatırımın İngiltere ekonomisine 1.5 milyar sterlin katkı sağlaması bekleniyor.
İngiltere, yapay zekâda küresel bir lider olmayı hedeflerken, Huang’ın uyarısı hükümetin teknolojik altyapı yatırımlarını hızlandırma yönünde adımlar atmasını daha da kaçınılmaz hâle getiriyor.
Protestolar sırasında Waymo’nun birden fazla otonom aracı ateşe verildi. Yaşanan olayların sayısının artması ile Los Angeles Polis Departmanı (LAPD), şirketten bölgedeki hizmetini geçici olarak durdurmasını istedi. Sosyal medyada paylaşılan videolarda, Waymo’nun Jaguar I-PACE model elektrikli araçlarının alevler içinde kaldığı görülüyor.
Edinilen bilgilere göre, araçlar kullanıcılar tarafından uygulama üzerinden çağrılıyor ancak yolcu taşımak yerine kasıtlı olarak ateşe veriliyor. Olayların, son dönemdeki göçmen karşıtı uygulamalara tepki olarak düzenlenen protestolar sırasında meydana geldiği belirtiliyor. Twitter/X üzerinden güvenlik haberleri paylaşan @ScannerPacific adlı hesaba göre en az beş Waymo aracı yakılarak kullanılamaz hâle getirildi.
Waymo, otonom araç teknolojisini en sorunsuz ve güvenli şekilde uygulayan şirketlerden biri olarak öne çıkıyor. San Francisco, Austin, Miami ve Silikon Vadisi gibi şehirlerde hizmet veren şirket, Los Angeles’ta da başarılı bir şekilde yayılmıştı. Ancak artan saldırılar, bu başarıyı gölgede bırakmış durumda.
Waymo’nun araçları sadece güvenlik değil, aynı zamanda verimlilik açısından da rakiplerine göre tercih ediliyordu. Yakılan araçların olay anında yolcu taşımadığı, doğrudan saldırı amacıyla kullanıldığı belirtiliyor. Bu durum hem şirketin hem de şehirdeki ulaşım sistemlerinin güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Olaylardan Lime firmasının elektrikli scooter hizmeti de etkilendi. Lime’nin de bazı scooter’larının yakıldığı bildiriliyor.
Waymo, büyüme planlarını askıya alabilir
Waymo, geçtiğimiz aylarda sürücüsüz araç filosunu iki katına çıkarmayı ve 2.000’den fazla yeni aracı hizmet ağına dahil etmeyi planladığını açıklamıştı. Bu araçların üretimi için özel bir tesis kurma kararı alınmıştı. Ancak Los Angeles’taki bu şiddet olayları, şirketin genişleme stratejisini sekteye uğratabilir.
LAPD’nin talebi doğrultusunda Waymo’nun Los Angeles’taki hizmetini geçici olarak durdurması bekleniyor. Şirketin bu konuda nasıl bir adım atacağı ve olayların yasal boyutunun nasıl gelişeceği önümüzdeki günlerde netlik kazanacak. Ancak yaşananlar, sürücüsüz ulaşım teknolojilerinin toplumla uyumu açısından yeni tartışmaları da beraberinde getirecek gibi görünüyor.
Qualcomm satın almasının duyulmasıyla birlikte Alphawave’in hisseleri pazartesi günü %22’den fazla yükseldi. Yonga üreticisinin bu adımı, sadece mobil cihazlara bağımlı kalmadan farklı sektörlere açılma stratejisinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Alphawave, veri merkezleri için yüksek hızlı bağlantı ve işlem teknolojileri geliştirmesiyle biliniyor. Qualcomm CEO’su Cristiano Amon, bu teknolojilerin şirketin düşük enerji tüketimli işlemci ve yapay zekâ birimleriyle tamamlayıcı nitelikte olduğunu söyledi. Amon ayrıca, “Alphawave Semi’nin satın alınması, Qualcomm’un veri merkezi alanındaki büyümesini hızlandıracak ve bu alana kritik teknolojiler kazandıracak.” ifadelerini kullandı.
Qualcomm, Apple ve Android’e olan bağımlılığını azaltıyor
Qualcomm hâlen Apple, Xiaomi ve diğer büyük Android üreticilerine mobil işlemciler tedarik ediyor. Ancak Apple’ın kendi işlemcilerini üretmeye başlaması ve mobil pazarda yaşanan durağanlık, şirketi kişisel bilgisayar ve veri merkezi gibi yeni alanlara yönlendirdi. Bu doğrultuda Alphawave satın alması, Qualcomm’un ürün çeşitliliğini artırma yolunda stratejik bir hamle olarak görülüyor.
Alphawave hissedarlarına hisse başına 183 peni ödenecek. Bu rakam, Qualcomm’un ilgisini resmen açıklamasından önceki kapanış fiyatına göre yaklaşık %96 prim anlamına geliyor. Qualcomm, pazartesi günü ayrıca iki farklı hisse bazlı teklif de sundu ancak Alphawave yönetimi nakit teklifi hissedarlara oybirliğiyle tavsiye etmeye hazırlanıyor.
Satın almanın gelecek yılın ilk çeyreğinde tamamlanması bekleniyor
Jefferies analistlerine göre, Alphawave’in Çin’deki ortak girişimi WiseWave’den çıkmış olması nedeniyle satın almanın ciddi bir regülasyon engeline takılması beklenmiyor. Anlaşmanın 2026 yılının ilk çeyreğinde tamamlanması öngörülüyor.
Öte yandan, SoftBank çatısı altındaki Arm da daha önce Alphawave’le ilgilenmiş ancak Nisan ayında Reuters’ın aktardığına göre bu plandan vazgeçmişti.
Yonga üreticisinin bu hamlesi, yalnızca bir satın alma değil; aynı zamanda veri merkezleri, yapay zekâ ve yüksek performanslı bilgi işlem gibi alanlarda küresel rekabetin bir parçası olma hedefinin somut bir göstergesi.
Amazon, bu kapsamda biri Philadelphia’nın kuzeyinde, diğeri ise eyaletin kuzeydoğusunda bulunan Susquehanna Nükleer Santrali’nin hemen yanında olmak üzere iki büyük veri merkezi kompleksi inşa edecek.
Bu stratejik konumlandırma, ABD federal kurumlarının ilgi odağı oldu; çünkü Amazon, enerji düzenlemesi ile nükleer santrale doğrudan bağlanmayı planlıyor ve bu plan oldukça tartışmalı.
Amazon Küresel Veri Merkezlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Kevin Miller, Associated Press’e yaptığı açıklamada, Fairless Hills bölgesinde eski bir çelik fabrikasının yer aldığı Keystone Ticaret Merkezi’nde de bir tesis kurulacağını belirtti. Pensilvanya Valisi Josh Shapiro ise bu yatırımı eyalet tarihinin “en büyük sermaye yatırımı” olarak niteledi.
Yapay zekâ ve bulut büyümesi enerji talebini katlıyor
Yatırımın temel nedeni, yapay zekâ ve bulut bilişim hizmetlerine olan talebin hızla artması. Bu sistemler, binlerce sunucu, veri depolama altyapısı, ağ sistemleri ve soğutma ekipmanının sürekli çalışmasını gerektirdiğinden yüksek enerji ihtiyacı doğuruyor. Amazon, bu ihtiyacı karşılamak adına daha önce Mississippi, Indiana, Ohio ve Kuzey Carolina’da da toplamda 40 milyar dolarlık veri merkezi projeleri başlatmıştı.
Susquehanna Nükleer Santrali’nin çoğunluk hissesine sahip olan Talen Energy, geçen yıl veri merkezi altyapısını Amazon’a 650 milyon dolara sattı. Bu satışla birlikte Amazon’un, santralin toplam üretim kapasitesinin yaklaşık %40’ını (yani 960 megavatı) doğrudan kendi veri merkezlerine yönlendirmesi planlandı. Bu miktar, yarım milyondan fazla konutun enerji ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde.
Ancak bu şebeke dışı bağlantı olarak bilinen yöntem, Federal Enerji Düzenleme Komisyonu (FERC) tarafından şu an için prosedürel nedenlerle durdurulmuş durumda. Düzenleyiciler, büyük müşterilere bu tarz özel erişimler sunmanın hem şebeke üzerindeki adaleti bozabileceği hem de diğer kullanıcıların enerjiye erişimini tehlikeye atabileceği yönünde endişeler taşıyor.
Pensilvanya, yeni bir veri merkezi üssü olma yolunda
Amazon’un yanı sıra Microsoft da Pensilvanya’daki kapatılmış Three Mile Island Nükleer Santrali’ni yeniden devreye sokmak üzere bir enerji tedarik anlaşması imzaladı. Ayrıca eyaletin en büyük eski kömür santrallerinden biri olan bir tesisin, 10 milyar dolarlık doğalgaz destekli bir veri merkezi kampüsüne dönüştürülmesi planlanıyor.
Tüm bu gelişmeler, Pensilvanya’yı yapay zekâ ve bulut teknolojileri için stratejik bir enerji ve altyapı üssü hâline getiriyor. Ancak regülasyonların şekillendireceği yeni dönem, büyük teknoloji firmalarının enerjiye erişim biçimlerini de yeniden tanımlayabilir.
Apple, sürüm adlandırma sistemini de değiştirerek tüm platformlarda yılı yansıtan bir numaralandırmaya geçti. Yani, iOS, iPadOS, macOS, watchOS, visionOS ve tvOS artık 26 sürüm numarasını taşıyor.
Yeni sistemin en dikkat çekici yanı, Liquid Glass adını taşıyan yeni tasarım dili oldu. Apple’ın 2013’teki iOS 7’den bu yana yaptığı en büyük görsel güncelleme olan bu tasarım, daha fazla derinlik ve gerçekçilik vadediyor. Apple, bu yeni görünümün Mac’ın erken dönemlerinde kullanılan Aqua tasarım dilinden esinlendiğini, ancak daha modern, akıcı ve dinamik bir deneyim sunduğunu belirtiyor.
Uygulama simgeleri, widget’lar, gezinme çubukları ve kontrol merkezine kadar tüm sistem genelinde Liquid Glass etkisi hissediliyor. Özellikle kilit ekranı ve ana ekran, bu yeni tasarım anlayışıyla daha kişisel ve etkileyici bir hâl almış durumda. Kilit ekranındaki saat konumu, arka plan görsellerine göre dinamik olarak değişiyor; bu da daha canlı ve üç boyutlu bir etki yaratıyor.
iOS 26’nın kalbinde Apple Intelligence yer alıyor
Tasarımın ötesinde, iOS 26’nın merkezinde Apple Intelligence olarak adlandırılan yapay zekâ entegrasyonu yer alıyor. Tamamen cihaz üzerinde çalışan Apple üretimi modellerle desteklenen bu sistem, hem kullanıcı gizliliğini koruyor hem de bağlantıya ihtiyaç duymadan güçlü özellikler sunuyor.
Canlı Çeviri özelliği, FaceTime, Telefon ve Mesajlar uygulamalarında gerçek zamanlı çeviri yapabiliyor. Ayrıca, görsel zekâ ile kullanıcı ekranındaki içerikleri analiz edip eylem önerilerinde bulunabiliyor. Örneğin, ekrandaki bir etkinliği algılayarak takvime eklemeyi önerebiliyor.
Sistem genelinde çalışan bu zeka, artık e-postalardaki sipariş bilgilerini otomatik olarak tanıyıp kullanıcıya takip özeti sunabiliyor. Genmoji ve Image Playground özellikleri sayesinde kullanıcılar, kendi emojilerini oluşturabiliyor veya kişiye özel görsellerle mesajlaşmalarını zenginleştirebiliyor.
Ayrıca, kısayollar da yapay zekâ desteğiyle daha akıllı hâle getirildi. Yeni Apple Intelligence destekli eylemler sayesinde kullanıcılar, yazma araçlarından görsel üretime kadar pek çok işlevi hızlıca gerçekleştirebiliyor.
Haberleşme deneyimi iyileşecek
iOS 26 ile birlikte Telefon ve Mesajlar uygulamaları da yeniden tasarlandı. Artık favoriler, son aramalar ve sesli mesajlar tek bir ekran altında birleştirildi. Çağrı Eleme özelliği, arayan kişinin kimliğini ve neden aradığını göstererek kullanıcının çağrıyı yanıtlayıp yanıtlamayacağına karar vermesini sağlıyor. Beklemeye alındığında ise, Hold Assist özelliği devreye girerek canlı temsilci hatta bağlandığında kullanıcıyı uyarıyor.
Mesajlar uygulamasında bilinmeyen gönderenlerin mesajları ayrı bir klasöre yönlendirilerek rahatsız edici içerikler önleniyor. Ayrıca grup sohbetlerinde anket oluşturma, kişiye özel arka planlar ve yazma göstergeleri gibi özellikler de eklendi.
Apple, CarPlay kullanıcılarını da unutmadı
Apple, CarPlay tarafında ise arayüzü sadeleştirme yoluna gitti. Gelen çağrılar için kompakt bir görünüm sunulurken, mesajlar kısmına sabitlenen konuşmalar ve Tapback tepkileri geldi. Canlı etkinlikler ve widget desteği sayesinde sürüş sırasında dikkat dağılmadan daha fazla bilgiye ulaşmak mümkün oldu.
Ayrıca, Apple Haritalar artık ziyaret edilen yerleri takip ederek kullanıcıların günlük güzergâhlarını anlamlandırabiliyor ve bu bilgiler uçtan uca şifrelenerek güvenli bir şekilde saklanabiliyor.
iOS 26 ile gelen yepyeni bir diğer uygulama da Apple Games. Kullanıcılar, bu uygulama ile tüm oyunlarını tek bir merkezden yönetebiliyor. Apple Arcade dâhil olmak üzere geniş oyun içeriği sunan bu uygulama, arkadaşlarla oyun paylaşımını ve önemli etkinlikleri takip etmeyi kolaylaştırıyor.
Son olarak, Apple tüm bu yeniliklerin geliştiricilere de ulaşması için Liquid Glass materyalini ve yeni arayüz öğelerini SwiftUI, UIKit ve AppKit gibi geliştirme ortamlarına entegre etti. Böylece geliştiriciler, kendi uygulamalarında da bu dinamik ve canlı tasarımı kullanabilecek.
iOS 26, sadece bir yazılım güncellemesi değil; Apple’ın tasarım anlayışı, yapay zekâ entegrasyonu ve kullanıcı deneyimini bir adım öteye taşıma çabasının kapsamlı bir yansıması.
Blue Origin CEO’su Dave Limp, pazartesi günü X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, ikinci fırlatmanın en erken 15 Ağustos’ta gerçekleşeceğini duyurdu. Daha önce mart ayında yapılan açıklamada, fırlatmanın ilkbaharın sonlarına doğru yapılmasının hedeflendiği söylenmişti. Bu yeni takvim, birkaç aylık bir gecikmeye işaret ediyor.
New Glenn’in ilk uçuşu 16 Ocak’ta gerçekleştirilmişti. Roketin üst kademesi yörüngeye başarıyla ulaşsa da, asıl dikkat çeken sorun, roketin alt kademesinin okyanustaki insansız platforma iniş yapmaya çalışırken infilak etmesi olmuştu. Bu başarısız iniş denemesinin ardından ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA) tarafından zorunlu kılınan soruşturmada Blue Origin, yedi farklı düzeltici eylem belirlediğini açıklamıştı.
Blue Origin’in başarılı bir inişle prestijini geri kazanmak istiyor
Blue Origin, ikinci uçuşta bu hataları telafi etmek ve roketin alt kademesini güvenli bir şekilde geri getirmek istiyor. Dave Limp, yapılacak ikinci denemede yine iniş ve kurtarma manevrasının hedeflendiğini belirtti. Bu, New Glenn roketinin yeniden kullanılabilirliği açısından kritik bir test niteliğinde olacak.
İlk olarak 2016 yılında duyurulan New Glenn projesi, aslında 2021 yılında fırlatılmak üzere planlanmıştı. Ancak maliyetli ve karmaşık yapısı nedeniyle sürekli ertelendi. Bu süreçte Elon Musk’ın şirketi SpaceX, hem fırlatma pazarında liderliği ele geçirdi hem de kendi dev roketi Starship’in geliştirme sürecinde önemli ilerleme kaydetti.
Blue Origin için Ağustos ayındaki fırlatma, yalnızca teknik bir sınav değil; aynı zamanda rekabette geri kalan şirketin prestijini ve iddiasını yeniden ortaya koyması için önemli bir fırsat olacak.
Yazılım Mühendisliğinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Craig Federighi tarafından tanıtılan Foundation Models isimli yeni framework ile artık geliştiriciler Apple’ın yapay zeka modellerine çevrimdışı olarak erişebilecek. Apple Intelligence ailesine ait bu modeller, iOS’un birçok özelliğini destekleyen temel yapay zeka altyapısını oluşturuyor.
Federighi, sahnede yaptığı sunumda bu teknolojinin günlük kullanımda nasıl fark yaratabileceğini örneklerle açıkladı. Örneğin, bir öğrenci sınava hazırlanırken, Kahoot gibi bir uygulama, notlardan yola çıkarak kişiye özel bir test hazırlayabilecek. Üstelik bu işlem tamamen cihaz üzerinde gerçekleştiği için hem bulut API maliyetleri ortadan kalkıyor hem de kullanıcı verilerinin gizliliği korunmuş oluyor.
Yeni framework, Apple’ın programlama dili ile doğal bir uyum içerisinde
Apple’ın resmi blog yazısına göre, Foundation Models framework, Apple’ın programlama dili Swift ile doğal uyum içinde çalışıyor. Geliştiriciler yalnızca birkaç satır kodla bu yapay zeka modellerine erişebiliyor. Ayrıca yönlendirilmiş metin üretimi (guided generation), araç çağırma (tool calling) gibi birçok yetenek de framework içerisinde yer alıyor.
Apple, bu teknolojiyi halihazırda bazı iş ortaklarının kullanmaya başladığını da duyurdu. Günlük tutma uygulaması Day One, Foundation Models framework’ünü entegre eden ilk örneklerden biri oldu.
Bugünden itibaren Apple Developer Program aracılığıyla test edilebilen framework’ün, gelecek ay kamuya açık beta sürümüyle daha geniş bir geliştirici kitlesine ulaşması bekleniyor. Bu hamle, Apple’ın yapay zekayı kullanıcı mahremiyetini önceleyen bir yaklaşımla nasıl sistemlerine entegre ettiğini gözler önüne seriyor.
Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) yeni raporunu yayımladı. Rapora göre veri merkezleri dünya genelindeki enerji tüketiminin yüzde 8’ini tek başına üstleniyor. Uzmanlar, bu oranın 2030’a kadar iki katına çıkabileceğini söylüyor.
Dünya enerji tüketiminin yüzde 8’ini veri merkezleri harcıyor
Veri merkezleri, internetin çalışmasını sağlarken devasa enerji kullanıyor. Her video izleme, her yapay zeka sorgusu, her sosyal medya etkileşimi bu merkezlerde işlem görüyor. Ancak artık bu görünmez güç, dünyanın enerji krizine katkı sağlıyor.
Rapor, enerji tüketimi artışının en büyük sebebini yapay zeka ve büyük veri işleme olarak tanımlıyor. Özellikle ChatGPT benzeri sohbet botları ve büyük dil modelleri, geleneksel sistemlerden daha fazla işlem gücü gerektiriyor. Bu da enerji harcamasını katlıyor.
Bazı ülkeler, bu hızlı artıştan endişe duyuyor. Özellikle Avrupa’daki veri merkezleri, sürdürülebilirlik kriterlerini karşılayamayan operasyonları nedeniyle kapatılma riskiyle karşı karşıya. Hollanda, İrlanda ve Almanya gibi ülkeler, yeni veri merkezi izinlerini sınırlamaya başladı.
ITU, veri merkezleri için acil çözüm çağrısında bulundu:
Yenilenebilir enerji kullanımını artırın.
Verimlilik odaklı mimarilere geçin.
Sıcak hava salınımını kontrol altına alın.
Ayrıca rapor, veri merkezlerininsoğutma sistemleri yüzünden su tüketimini de artırdığını vurguladı. Özellikle sıcak bölgelerde kurulan veri merkezleri, milyonlarca litre temiz suyu işlemci soğutmak için harcıyor. Bu durum, iklim krizini derinleştiren etmenler arasında sayılıyor.
Teknoloji devleri, artan baskıya rağmen veri merkezlerini genişletmeye devam ediyor. Microsoft, Amazon ve Google gibi şirketler, 2025’e kadar yüzlerce yeni tesis açmayı planlıyor.
Bu büyüme trendi devam ederse, uzmanlar dijitalleşmenin çevreye verdiği zararın görmezden gelinemeyeceğini söylüyor. Kullanıcılar da artık dijital hizmetlerin arka planında neler olduğunu sorgulamaya başladı. “İnterneti kullanırken kaç watt harcıyorum?” sorusu giderek yaygınlaşıyor.
Veri merkezleri, dijital çağın altyapısı olmanın ötesine geçerek küresel enerji politikalarının baş aktörü haline geliyor.
FBI, IoT cihazlarını hedef alan yeni bir siber tehdidi kamuoyuyla paylaştı. BADBOX 2 isimli bu gelişmiş botnet, özellikle Çin merkezli üreticilerden gelen ucuz cihazlar üzerinden yayılıyor. Güvenlik uzmanları, dünyada milyonlarca akıllı cihazın kontrol altına alınmış olabileceğini belirtiyor.
FBI, önceden kötü amaçlı yazılımla yüklenmiş cihazların özellikle ABD’deki bireyleri ve kurumları tehdit ettiğini vurguladı. BADBOX 2, piyasaya “normal” olarak sürülen birçok medya oynatıcı, tablet ve akıllı cihazda gizli biçimde yer alıyor. Kullanıcılar cihazları kurduklarında, fark etmeden botnet ağına bağlanıyor.
BADBOX 2 ağ bilgilerini çalıyor ve sisteme dışarıdan erişim sağlıyor
Kötü amaçlı yazılım, kurulu cihazlardan ağ bilgilerini çalıyor, sisteme dışarıdan erişim sağlıyor ve kötü amaçlı trafik yaratıyor. Siber saldırganlar, bu cihazları kullanarak DDoS saldırıları, spam e-posta yayma, kimlik avı girişimleri ve hatta gizli kamera erişimi sağlıyor.
BADBOX 2’nin arkasındaki siber çete, cihaz üreticileriyle bağlantı kurmadan, tedarik zincirine sızarak bu yazılımları yerleştiriyor. FBI, bu yapının büyük ihtimalle Çin merkezli aktörler tarafından yönetildiğini düşünüyor. Uzmanlar, ucuz cihazların tercih edilmesinin hem ekonomik hem de güvenlik açısından ciddi bir risk oluşturduğunu söylüyor.
FBI yetkilileri, vatandaşlara ve kurumlara şu uyarılarda bulundu:
Tanınmamış üreticilerden gelen cihazları kullanmayın.
Cihazların firmware’lerini düzenli olarak güncelleyin.
Wi-Fi ağına bağlı tüm cihazların güvenliğini test edin.
Şüpheli davranışlar gösteren cihazları ağdan çıkarın.
Ayrıca FBI, üreticilerin tedarik zincirlerini denetlemelerini, yazılım güvenliği testlerini sıklaştırmalarını ve donanım içi güvenlik denetimlerini zorunlu hale getirmelerini istedi.
BADBOX 2 tehdidi, akıllı ev cihazlarının güvenliği konusunu yeniden gündeme taşıdı. Kullanıcıların sadece özelliklere değil, güvenlik sertifikalarına da dikkat etmesi gerekiyor. Güvenlik firmaları, bu botnet’in büyümeye devam ettiğini, hatta yeni varyantlar geliştirilmiş olabileceğini bildiriyor.
Bu gelişme, bir kez daha “ucuz cihaz” alırken ödenen gerçek bedelin veri güvenliği olabileceğini kanıtlıyor.
Meta, yapay zekâ rekabetinde vites yükseltti. Şirket, yapay zekâ veri etiketleme devi Scale AI ile masaya oturdu. Görüşmelerin hedefi net: Milyarlarca dolarlık dev bir yatırım. Teknoloji dünyası bu hamleyi, Meta’nın OpenAI ve Google’a doğrudan cevabı olarak yorumladı.
Scale AI, yapay zekâ sistemlerinin ham maddesini sağlıyor
Scale AI, yapay zekâ model eğitimi için veri etiketleme hizmetleri sunuyor. Şirket, özellikle otonom araçlar, savunma ve büyük dil modelleri alanında kritik rol üstleniyor. OpenAI, Anthropic, Microsoft ve ABD Savunma Bakanlığı gibi dev müşterilerle çalışıyor. Bu durum, Scale AI’yi yapay zekâ ekosisteminin kalbine yerleştiriyor.
Meta’nın bu yatırımla hedeflediği şey çok net: Yapay zekâ modelleri için daha fazla ve daha kaliteli veri. Şirket, bu sayede yapay zekâ araçlarını hızla eğitip pazara sunmayı planlıyor.
Meta, veri sorununu çözmek istiyor
Meta’nın yapay zekâ projeleri, son dönemde veri eksikliği nedeniyle yavaşladı. Şirket, özellikle Instagram ve Facebook içeriklerini AI modellerinde kullanmak için hukuki engellerle karşılaştı. Bu yüzden dışarıdan güvenilir ve büyük hacimli veri sağlayabilecek firmalarla iş birliği şart hâline geldi.
Scale AI’nin CEO’su Alexandr Wang, geçen ay yaptığı açıklamada şu ifadeyi kullandı: “Veri, modern yapay zekânın nükleer yakıtıdır. Kimin en çok verisi varsa, yarışı o kazanır.”
Google ve OpenAI ile rekabet kızışıyor
Meta, bu yatırımı yaparak yalnızca altyapı güçlendirmiyor. Aynı zamanda Google ve OpenAI gibi rakiplere karşı pozisyon alıyor. OpenAI, ChatGPT ile bireysel kullanıcıya hitap ediyor. Google, Gemini ile arama motorlarını dönüştürüyor. Meta ise Facebook, Instagram ve WhatsApp gibi ürünlerde yapay zekâyı entegre etmeye odaklanıyor.
Meta CEO’su Mark Zuckerberg, geçen ayki açıklamasında şunu söylemişti: “Yapay zekâyı herkes için erişilebilir kılacağız. Bu bir sosyal misyon.”
Henüz anlaşma resmiyet kazanmadı. Ancak kaynaklara göre Meta, müzakerelerde ileri aşamaya geçti. Anlaşma gerçekleşirse bu, Meta’nın bugüne kadarki en büyük yapay zekâ yatırımlarından biri olacak.
Beyaz Saray tarafından yayımlanan bilgi notunda, eski ABD Başkanı Biden’ın görevinin son günlerinde imzaladığı 14144 sayılı kararname “siber güvenlik politikası içerisine sorunlu ve dikkat dağıtıcı konular yerleştirme girişimi” olarak nitelendirildi.
Trump’ın yeni kararnameyle doğrudan müdahale ettiği alanlardan biri, kamu yararına hizmetlerde kimlik doğrulamada dijital kimlik belgelerinin kabul edilmesine yönelik Biden düzenlemesi oldu. Beyaz Saray, bu uygulamanın “yasadışı göçmenlerin kamu yardımlarına usulsüz erişimini kolaylaştırabileceğini” öne sürdü ve ilgili hükmü yürürlükten kaldırdı.
Ancak bu karara yönelik eleştiriler de gecikmedi. Siyasi düşünce kuruluşu Foundation for Defense of Democracies’in Siber ve Teknoloji İnovasyonu Merkezi Kıdemli Direktörü Mark Montgomery, bu değişikliği “siber güvenlik açısından kanıtlanmış faydalar yerine, tartışmalı göçmenlik faydalarına öncelik vermek” olarak değerlendirdi.
Trump ayrıca, Biden’ın enerji altyapısının korunmasında yapay zekânın test edilmesi, AI güvenliği konusunda federal araştırmaların fonlanması ve Savunma Bakanlığı’nın yapay zekâ tabanlı güvenlik uygulamaları geliştirmesi yönündeki talimatlarını da iptal etti. Yeni kararnamede bu politikaların sansür odaklı olduğu iddia edilirken, Trump yönetimi AI stratejisinin “açık tehdit yönetimi ve güvenlik açıklarının belirlenmesine” odaklandığını belirtti.
Şifreleme ve yazılım güvenliği protokolleri de hedefte
Trump’ın kararnamesi, Biden döneminde başlatılan kuantuma dayanıklı şifreleme teknolojilerine geçiş zorunluluğunu da ortadan kaldırdı. Ayrıca federal tedarikçilerin yazılım güvenliğini belgelemesini öngören kurallar da kaldırıldı. Beyaz Saray bu uygulamaları “güvenliğe gerçek yatırım yerine sadece uyum kontrol listelerini ön plana çıkaran yüklü ve sonuçsuz süreçler” olarak tanımladı.
Daha da geriye gidilerek, Obama döneminde siber saldırılara karşı uygulamaya alınan yaptırım politikaları da yürürlükten kaldırıldı. Yeni düzenlemeye göre yaptırımlar yalnızca “yabancı kötü niyetli aktörlere” uygulanabilecek. Bu değişikliğin, “yaptırımların iç siyasi rakiplere karşı kötüye kullanılmasını önlemek” ve “seçim faaliyetlerinin bu kapsama girmediğini açıkça belirtmek” amacı taşıdığı ifade edildi.
ABD genelinde güvenlik altyapısının zayıflayabileceği endişesihakim
Siber güvenlik uzmanları, bu geri adımların, özellikle AI ve dijital kimlik gibi yükselen teknoloji alanlarında ABD’nin güvenlik altyapısını zayıflatabileceği uyarısında bulunuyor. Federal kurumlar için güvenli yazılım ve şifreleme standartlarının kaldırılması, hassas verilerin korunmasındaki riskleri artırabilir.
Trump yönetimi bu adımları, “aşırı bürokratikleşmiş ve siyasi yönlendirmelere açık güvenlik politikalarını sadeleştirme” gerekçesiyle savunurken, eleştirmenler bu hamlelerin uzun vadede siber tehditlere karşı ülkenin daha savunmasız hale gelmesine yol açabileceğini belirtiyor.
Bu başkanlık kararnamesi yalnızca teknik bir düzenleme değil, aynı zamanda ABD’nin siber güvenlik vizyonunda köklü bir siyasi yön değişikliği anlamına geliyor.
Edinburgh Instruments, perovskit ve organik güneş hücreleri için spektroflorometreyi tanıttı. Yeni FS5 v2 Spektroflorometre, floresan spektroskopisi için bir tezgah üstü sistem olarak mevcut. İskoçya merkezli bir spektroskopi cihazı üreticisi olan Edinburgh Instruments, Spektrometre organik güneş hücreleri için yeni bir tezgah üstü sistem piyasaya sürdü. FS5 v2 Spektroflorometre, perovskit güneş hücreleri, organik PV ve kuantum nokta karakterizasyonu için uygun.
Spektrometre organik güneş hücrelerine destek verecek
Üreticiye göre Spektrometre organik güneş hücreleri için uygun konfigürasyon, görünür aralıktaki floresan spektrumları için bir foton sayma fotoçoğaltıcı tüp (PMT) dedektörü ve bir emilim dedektörünü tek bir cihazda içeriyor ve böylece birden fazla cihaza olan ihtiyacı ortadan kaldırıyor.
Işık kaynağı 150 W Xenon ark lambasıdır. Sistem kontrolü ve deneylerin otomasyonu, veri toplama ve analiz görevleri için Fluoracle yazılımı standart olarak dahil edilmiştir. FS5 v2, endüstriyel ve araştırma laboratuvarları için üretilmiştir ve spektrometre organik güneş hücrelerini, organik PV’yi ve kuantum noktalarını karakterize etmek için kullanılabilir. Edinburgh Instrument sözcüsü: “Edinburgh Instruments’ın bu alanda Türkiye, Çin, Avustralya ve Kore’yi içeren bölgelerde faaliyet gösteren bir dizi müşterisi var” dedi.
Ekipman, katı ve tozların yanı sıra diğer tipteki sıvı çözeltiler için de kullanılabilir. FS5 v2 sinyal-gürültü oranı 12.000:1 olup, “en zayıf sinyallerin bile” algılanmasını sağlar. Spektrometre organik güneş hücreleri için standart spektral kapsama uyarma aralığı < 230 nm ila 1000 nm iken, spektral kapsama emisyon aralığı 200 nm ila >870 nm’dir. Dalga boyu doğruluğu ± 0,5 nm’dir. Spektral kapsam görünürden yakın kızılötesine (NIR) kadar 2,05 μm’ye kadar uzanır.
Kompakt ünite 104 cm x 59 cm x 32 cm boyutlarında ve 65 kg ağırlığındadır. Üreticiye göre, sistemin destekleyecek şekilde yapılandırılabileceği ölçüm türlerinden bazıları sabit durum floresansı, zamana bağlı ölçümler, kuantum verimi ve fosforesanstır.
Ekipmanlar, Edinburgh Instruments’ın Kuzey ve Güney Amerika, Batı, Orta ve Doğu Avrupa, Afrika, Asya ve Avustralya’daki distribütörleri aracılığıyla temin edilebiliyor. 1971 yılında kurulan Edinburgh Instruments, fotolüminesans, Raman, UV-vis ve geçici absorpsiyon dahil olmak üzere çeşitli spektroskopi pazarları için spektroskopik sistemler tasarlar ve üretir. Spektrometre organik güneş hücreleri için geliştirilen sistemler, 1971 yılında kurulan Edinburgh Instruments tarafından fotolüminesans, Raman, UV-vis ve geçici absorpsiyon dahil olmak üzere çeşitli spektroskopi pazarları için tasarlanmakta ve üretilmektedir.