NASA, uzay için yeni nükleer enerji sistemi kurdu!

NASA Glenn Araştırma Merkezi ve İngiltere’deki Leicester Üniversitesi iş birliğiyle geliştirilen yeni nesil bir nükleer enerji sistemi, derin uzay görevlerinde enerji temininde devrim niteliğinde bir adım attı. Bilim insanları, geleneksel plütonyum-238 yerine amerikyum-241 izotopunu kullanan ilk radyoizotop güç sisteminin prototipini başarıyla test etti.

NASA, uzay için yeni nükleer enerji sistemi geliştirdi

Yeni sistem, Güneş ışığının ulaşamadığı uzak görevlerde enerji sağlayan radyoizotop güç sistemlerinin (RPS) daha uygun maliyetli ve sürdürülebilir bir alternatifi olarak tasarlandı. Elektrikle ısıtılan amerikyum-241 simülatörleri ve gelişmiş Stirling dönüştürücülerinin bir araya getirildiği masaüstü jeneratör prototipi, birden fazla motoru besleyerek sürekli elektrik üretimi sağladı. Bu teknoloji, dünya genelinde amerikyum temelli ilk çalışan güç üretim sistemi olarak kayıtlara geçti.

NASA, uzay için yeni nükleer enerji sistemi geliştirdi

Geleneksel RPS sistemlerinde uzun yıllardır plütonyum-238 kullanılıyordu. Ancak bu izotopun yüksek üretim maliyeti ve sınırlı bulunabilirliği, alternatif enerji kaynaklarının araştırılmasını zorunlu hale getirdi. Amerikyum-241 ise nükleer atıkların yeniden işlenmesiyle elde edilebiliyor ve Los Alamos Ulusal Laboratuvarı’na göre watt başına enerji üretim maliyeti bakımından plütonyumdan beş kat daha ucuz.

Sistem yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda teknik açıdan da güvenli ve esnek bir yapı sunuyor. Projede kullanılan Stirling motorlarının birinin arızalanması durumunda sistemin çalışmaya devam edebilmesi, görev sürekliliği açısından önemli bir avantaj olarak değerlendiriliyor. Bu özellik, gelecekte Ay yüzeyinde kurulacak üslerde ya da Mars’a yönelik insanlı görevlerde kritik enerji ihtiyacını karşılamaya aday bir çözüm sunuyor.

NASA ve Leicester Üniversitesi tarafından geliştirilen bu yenilikçi enerji sistemi, gelecekte uzay habitatlarının desteklenmesinde, robotik keşif araçlarında ve uzun vadeli derin uzay görevlerinde kullanılması planlanan güvenilir bir enerji altyapısı olarak görülüyor. Testlerin başarıyla tamamlanması, amerikyum-241’in yalnızca bir alternatif değil, yeni nesil uzay enerjisi teknolojisinin temel taşı olabileceğini ortaya koyuyor.

Galaxy Zoom serisi geri geliyor! Büyük sürpriz

0

Samsung, mobil fotoğrafçılıktaki gelişmelere paralel olarak değiştirilebilir lens teknolojisini akıllı telefonlarına entegre etmeye hazırlanıyor. Ortaya çıkan bilgilere göre şirket, aksesuar yerine doğrudan cihazın içine yerleştirilecek bir modül aracılığıyla lens değişimini mümkün kılacak yeni bir akıllı telefon projesi üzerinde çalışıyor.

Galaxy Zoom serisi geri dönüyor

Günümüzde premium segmente yönelik bazı markalar değiştirilebilir lens seçeneklerini test etmeye başlasa da bu fikir, teknoloji dünyası için yeni değil. Sony’nin E-mount lens modülü ve Samsung’un Galaxy S4 Zoom ile başlattığı optik yakınlaştırma odaklı Galaxy Zoom serisi hâlâ kullanıcıların hafızasında yer alıyor. Samsung şimdi bu geçmiş deneyimini, daha gelişmiş bir sistemle yeniden gündeme taşımaya hazırlanıyor.

Galaxy Zoom serisi geri dönüyor.
Galaxy Zoom serisi geri dönüyor.

Yeni projede yer alacak modül, sensör, hareket motoru ve lens birimini bir arada içeren entegre bir yapıdan oluşuyor. Böylece telefon, harici bir aparat kullanmadan farklı lenslerle çalışabilecek ve profesyonel fotoğrafçılık işlevlerine daha yakın bir deneyim sunabilecek.

Samsung’un bu yeni sistem için Galaxy Zoom markasını yeniden kullanması ya da doğrudan Galaxy S serisine entegre etmesi gündemde. Ancak şirketten resmi bir doğrulama ya da çıkış takvimiyle ilgili bir açıklama yapılmış değil. Geliştirilen modülün prototip aşamasında olduğu tahmin ediliyor.

Mobil fotoğrafçılıkta kullanıcı beklentileri her geçen gün artarken, Samsung’un bu alana yönelik yeniden konumlanma çabası, sektörde rekabetin yönünü değiştirebilecek önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.

YouTube, cinsel içerikli videoların küçük resimlerini bulanıklaştıracak!

0

YouTube, platformdaki içerik güvenliğini artırmak amacıyla cinsel temalar içeren video küçük resimlerini (thumbnail) bulanıklaştıran yeni bir özelliği test etmeye başladı. Kullanıcıların arama sonuçlarında karşılaşabileceği hassas içeriklerin doğrudan görüntülenmesini önlemeye yönelik bu özellik, şu an için sınırlı bir kullanıcı grubuna sunulmuş durumda.

YouTube, cinsel içerikli videoların küçük resimlerini bulanıklaştırıyor

YouTube’un Topluluk bölümünde yapılan güncellemeye göre, sistem hangi içeriklerin bulanıklaştırılacağını belirlemek için çeşitli sinyalleri kullanıyor. Ancak hangi tür cinsel temaların bu filtrelemeyi tetiklediği konusunda henüz net bir açıklama yapılmadı. Yeni sistem, yalnızca küçük resimleri bulanık hale getiriyor; video başlıkları, açıklamalar ve kanal adları görünür olmaya devam ediyor. Dileyen kullanıcılar, bulanıklaştırmayı manuel olarak devre dışı bırakabiliyor.

YouTube, cinsel içerikli videoların küçük resimlerini bulanıklaştırıyor
YouTube, cinsel içerikli videoların küçük resimlerini bulanıklaştırıyor.

Bu özellik, Topluluk Kurallarına uygun olmasına rağmen bazı kullanıcılar için rahatsız edici olabilecek görsellerin yanlışlıkla görüntülenmesini engellemeyi amaçlıyor. Ancak Google arama motorunda bulunan “Güvenli Arama” özelliğinden farklı olarak, bu sistem sonuçları tamamen gizlemiyor. Yalnızca görsel önizlemeyi bulanıklaştırarak, içerikten habersiz kullanıcıların olası uygunsuz görüntülerle doğrudan karşılaşmasının önüne geçiliyor.

Test süreci boyunca YouTube, bu sistemin ne ölçüde etkili olduğunu değerlendirerek daha geniş bir kullanıcı kitlesine yayma konusundaki kararını şekillendirecek. Özellik, özellikle genç kullanıcılar ve hassas izleyiciler için arama deneyimini daha güvenli hale getirmeyi hedefleyen ek bir filtreleme katmanı olarak oldukça dikkat çekiyor.

Dünyanın en büyük füzyon reaktörünün mıknatıs sistemi tamamlandı!

0

Uluslararası Termonükleer Deneysel Reaktör (ITER), füzyon enerjisi alanında önemli bir eşiği daha geride bıraktı. Kurum, dünyanın en büyük ve en güçlü darbeli süperiletken elektromıknatıs sisteminin tüm bileşenlerinin tamamlandığını resmen açıkladı. Bu sistem, Fransa’nın güneyinde inşa edilen dev Tokamak reaktörünün “elektromanyetik kalbi” olarak görev yapacak.

Dünyanın en büyük füzyon reaktörünün mıknatıs sistemi hazır!

Tamamlanan son bileşen, Amerika Birleşik Devletleri’nde üretimi ve test süreci gerçekleştirilen altıncı merkezi Solenoid modülü oldu. Bu bileşen, montaj tamamlandığında reaktör sisteminin en güçlü mıknatısı olarak çalışacak ve bir uçak gemisini kaldırabilecek kadar yüksek bir manyetik kuvvet üretebilecek kapasiteye sahip olacak.

Dünyanın en büyük füzyon reaktörünün mıknatıs sistemi hazır!

Sistem, toplamda 3.000 ton ağırlığa ulaşacak. Merkezi Solenoid modülü, Rusya, Çin ve Avrupa’nın katkısıyla geliştirilen 6 adet halka şeklindeki Poloidal Alan (PF) mıknatısıyla birlikte entegre biçimde çalışacak. Süperiletken mıknatıslar, füzyon süreci sırasında yüksek sıcaklıktaki plazmayı oluşturmak ve kontrol altında tutmak için yoğun manyetik alanlar üretecek. Bu sayede plazmanın reaktör duvarlarına temas etmesi engellenecek ve süreç kararlı biçimde sürdürülebilecek.

İşlem, Tokamak odasına birkaç gram döteryum ve trityum gazı enjekte edilmesiyle başlıyor. Mıknatıs sistemi, bu gazı iyonize ederek plazmaya dönüştürüyor. Sonrasında harici ısıtma sistemleri devreye girerek plazmayı 150 milyon santigrat dereceye, yani Güneş’in çekirdeğinden 10 kat daha yüksek sıcaklığa çıkarıyor. Bu aşamada, plazmadaki atom çekirdekleri birleşerek (füzyon) devasa bir enerji açığa çıkarıyor.

ITER’in tam kapasitede çalıştığında yalnızca 50 MW giriş gücüyle 500 MW füzyon gücü üretmesi bekleniyor. Bu, füzyon tepkimesinin büyük ölçüde kendi kendine sürdüğü ve “yanan plazma” olarak tanımlanan bir duruma ulaşılması anlamına geliyor. Bu verimlilik, ticari ölçekte füzyon enerjisi üretiminin mümkün olup olmayacağı sorusuna önemli bir yanıt sağlayacak.

ITER, Çin, Avrupa, Hindistan, Japonya, Kore, Rusya ve ABD olmak üzere 7 ülke ve birlik tarafından yürütülen uluslararası bir proje. Reaktör, dünya genelinde 30’dan fazla ülkenin katkısıyla inşa ediliyor. Projeye binlerce mühendis ve bilim insanı destek verirken, yüzlerce fabrika reaktörün parçalarını üreterek tek bir sistemde birleştiriyor.

2024’te inşaat hedeflerinin %100’üne ulaşıldığı duyurulan ITER’de, 2025 Nisan ayında ilk vakum kabı sektör modülü planlanandan önce Tokamak çukuruna başarıyla yerleştirildi. Bu montaj, reaktörün aktif hale gelmesi yolunda atılan ilk somut adım olarak kayıtlara geçti. ITER’in ilk plazmayı 2033 yılında üretmesi hedefleniyor. Bu başarı, insanlık tarihinde sürdürülebilir füzyon enerjisine geçişte dönüm noktalarından biri olarak değerlendiriliyor.

53 yıllık Sovyet uzay aracı Dünya’ya düşecek!

1972 yılında Sovyetler Birliği tarafından Venüs’e gönderilmek üzere fırlatılan Kosmos 482 isimli uzay aracı, 53 yıl sonra kontrolsüz bir şekilde Dünya atmosferine yeniden girmeye hazırlanıyor. Görevin daha başlangıç aşamasında başarısız olması nedeniyle yörüngede kalan aracın, Mayıs ayının ikinci haftasında atmosfere giriş yapması bekleniyor.

Sovyet uzay aracı Dünya’ya düşebilir

Kosmos 482, 31 Mart 1972 tarihinde Kazakistan’daki Baykonur Uzay Üssü’nden fırlatıldı. Venüs’e ulaşmak üzere planlanan bu görevde, uzay aracının itki sisteminde yaşanan bir arıza nedeniyle gerekli hız elde edilemedi. Bunun sonucunda araç, Venüs yörüngesine ulaşmak yerine Dünya’nın düşük yörüngesinde kaldı. Görev kapsamında kullanılan taşıyıcı araç ve iniş sondasının toplam ağırlığı yaklaşık 500 kilogramdı.

Sovyet uzay aracı Dünya’ya düşebilir.

Fırlatmadan sadece birkaç gün sonra, aracın bazı parçaları Dünya’ya düşerken, yüksek ısıya dayanıklı olarak üretilmiş ana modül ise 50 yılı aşkın süredir yörüngede dönmeye devam ediyor.

Uydu izleme çalışmaları yürüten Hollandalı araştırmacı Marco Langbroek’in tahminlerine göre, Kosmos 482’nin atmosfere girişi 2025 yılı Mayıs ayının ikinci haftasında gerçekleşecek. Ancak Güneş’in mevcut yüksek aktivite fazı nedeniyle atmosferde yaşanan genleşme, bu tarihin daha da erkene çekilmesine yol açabilir.

Uzay aracı, Venüs atmosferine girmeye yönelik olarak özel olarak tasarlandığı için, yüksek sıcaklıklara karşı olağanüstü direnç gösteriyor. Bu nedenle, atmosferde tamamen yanarak yok olması beklenmiyor. Yüksek ısıya dayanıklı bileşenlerin, parçalanarak yeryüzüne ulaşması olasılığı bulunuyor.

Uzay aracının tam olarak nereye düşeceği ise hâlâ netleşmiş değil. Atmosferdeki sürtünme ve yörüngedeki değişkenlikler nedeniyle iniş zamanı ve yeri tahmin edilemiyor. Ancak uzmanlar, parçaların büyük olasılıkla denizlere veya okyanuslara düşeceğini değerlendiriyor.

Kosmos 482, insanlık tarihinde başarısız olan erken dönem gezegen keşif görevlerinin, bugünün uzay güvenliği ve yörünge çöpü sorununun nasıl şekillendiğini gösteren somut bir örneği olarak dikkat çekiyor.

Samsung Galaxy S25 FE yakında geliyor!

0

Samsung, Galaxy S25 serisinin ardından seriye uygun fiyatlı bir alternatif daha eklemeye hazırlanıyor. Yeni sızıntılara göre Galaxy S25 FE, 2025’in son çeyreğinde kullanıcılarla buluşacak. Modelin donanım ve yazılım tarafına dair ilk bilgiler şimdiden netleşmeye başladı.

Galaxy S25 FE yakında karşımıza çıkacak

Galaxy S25 FE’nin, “R13” kod adıyla ve “SM-S731B” model numarasıyla geliştirildiği doğrulandı. En dikkat çeken detay ise cihazın işlemcisi oldu. Samsung, bu modelde Qualcomm yerine yine kendi üretimi olan Exynos 2400e yonga setini tercih ediyor. 4nm üretim süreciyle geliştirilen bu işlemci, günlük kullanım için yeterli performans sunarken; yeni nesil Snapdragon 8s Gen 4 ile kıyaslandığında hem güç hem de verimlilik açısından geride kalıyor. Bu tercih, Exynos 2500 serisinin henüz üretim açısından hazır olmadığını da ortaya koyuyor.

Galaxy S25 FE yakında karşımıza çıkacak.

Yazılım tarafında ise Galaxy S25 FE güncel kalmaya devam edecek. Cihaz, Android 16 tabanlı One UI 8 arayüzüyle birlikte gelecek. Bu yeni yazılım deneyiminin, Temmuz ayında Galaxy Z Fold 7 ve Z Flip 7 modelleriyle tanıtılması bekleniyor. Galaxy S25 FE de bu güncellenmiş arayüzle kutudan çıkacak.

Ekran ve batarya özellikleri henüz resmiyet kazanmasa da, Galaxy S24 FE’deki 6.7 inç AMOLED panel (1.900 nit parlaklık) ve 4.700 mAh batarya kapasitesinin bu modelde de korunacağı tahmin ediliyor. Samsung’un Fan Edition serisi, daha önceki örneklerde olduğu gibi üst seviye yazılım ve amiral gemisi tasarımını daha erişilebilir fiyatlarla sunmayı hedefliyor.

Galaxy S25 FE’nin, Exynos tabanlı donanımıyla performans konusunda bazı kullanıcıları sınırlayabileceği değerlendiriliyor. Ancak yazılım güncelliği ve muhtemel fiyat avantajı, cihazı geniş bir kitle için cazip hale getirebilir. Tanıtımın Eylül ya da Ekim ayında yapılması bekleniyor.

Elon Musk’ın Tesla’daki koltuğu sallanıyor!

0

Tesla yönetim kurulu, şirketin son dönemde yaşadığı mali gerileme ve kamuoyu algısındaki zayıflama nedeniyle Elon Musk’ın yerine geçebilecek yeni bir lider arayışına başladı. Wall Street Journal tarafından paylaşılan bilgilere göre bu süreç, yaklaşık bir ay önce gizli şekilde başlatıldı. Yönetim kurulu, üst düzey yönetici adaylarını belirlemek için yetenek avı firmalarıyla temas kurdu.

Elon Musk, Tesla’daki koltuğunu kaybedebilir

Yönetim kurulu üyeleri, Musk ile yapılan birebir görüşmelerde Tesla’ya olan ilgisinin azaldığına yönelik endişelerini açıkça dile getirdi. Musk’tan şirkete daha fazla zaman ayırması ve bu yönde kamuoyuna açık bir taahhütte bulunması istendi. Musk, bu talebe başlangıçta olumsuz yaklaştı ancak kısa süre sonra yatırımcılara yaptığı açıklamada, Mayıs ayı itibarıyla Tesla’ya “çok daha fazla zaman ayıracağını” belirtti.

Elon Musk, Tesla'daki koltuğunu kaybedebilir

Elon Musk’ın son dönemde Washington’daki siyasi faaliyetleri, Tesla’nın işleyişini doğrudan etkiledi. ABD hükümetine yönelik harcama kesintisi çağrıları ve Trump’a yakınlığı, markanın finansal verileri kadar kamuoyundaki algısını da olumsuz etkiledi. Şirket, 2024 yılında on yılı aşkın süredir ilk kez yıllık bazda satış düşüşü yaşadı. Ayrıca Tesla’nın Aralık 2024’te 1,5 trilyon dolar ile zirveye ulaşan piyasa değeri, bu süreçte 900 milyar dolara geriledi.

Geçtiğimiz hafta açıklanan 2025 birinci çeyrek finansal sonuçları da düşüş trendini doğruladı. Tesla, geçen yılın aynı dönemine kıyasla kârında yüzde 71, gelirlerinde ise yüzde 9 azalma yaşandığını bildirdi. Buna rağmen Musk, şirketin krizden uzak olduğunu savundu. “Uçurumun kenarında değiliz, yakın bile değiliz” diyerek iyimserliğini sürdürdü.

WSJ’nin aktardığına göre, yönetim kurulunun halef arayışı henüz netleşmiş değil. Musk’ın bu arayıştan haberdar olup olmadığı da kesin değil. Yaklaşık 20 yıldır Tesla’nın CEO’su olan Musk, halen şirketin yönetim kurulunda görev alıyor. 2018 yılında kuruldaki başkanlık görevinden ayrılmıştı.

Elon Musk konuya dair herhangi bir açıklama yapmazken, ABD Başkanı Trump ise geçtiğimiz günlerde yaptığı bir kabine toplantısında Musk’a teşekkür ederek “Sanırım arabalarına geri dönmek istiyor” ifadelerini kullandı.

Tesla’nın yönetimi, Musk’ın görev süresine ilişkin de yeni düzenlemeler üzerinde çalışıyor. Şirketin yaklaşık yüzde 13’üne sahip olan Musk, son yedi yıldır maaş almadan çalışıyor ve 56 milyar dolarlık maaş paketini almak için hukuki mücadele veriyor. Bu bağlamda Tesla yönetim kurulu, CEO tazminatını ele almak üzere özel bir komite kurdu.

Musk’ın Tesla dışında doğrudan yönettiği dört şirket daha bulunuyor. Tesla’da ise en az 20 üst düzey yönetici doğrudan kendisine bağlı olarak çalışıyor. Musk, kısa süre önce yaptığı bir açıklamada, maaş paketinin iptalinin ardından şirkette hâlâ aralıksız çalışmaya devam etmekten yorulduğunu kabul etmişti.

Yönetim, hem şirketin geleceği hem de Musk’ın Tesla’daki rolü konusunda kritik bir sürece girmiş durumda.

Opet Pay, akaryakıt sektöründe dijitalleşme sürecini hızlandırıyor!

OPET, akaryakıt sektöründeki dijitalleşme sürecini yeni ödeme platformu Opet Pay ile bir adım ileri taşıdı. Mobil uygulama üzerinden erişilebilen bu yeni dijital cüzdan sistemi, kullanıcılara hızlı, kolay ve avantajlı ödeme olanakları sunarken; “Şimdi Al, Sonra Öde” ve “Yükle & Öde” gibi seçeneklerle ödeme alışkanlıklarında dönüşüm başlatıyor.

Opet Pay, akaryakıt sektöründe dijitalleşme sürecini hızlandıracak

Opet Pay, mobil uygulama içinde sadece birkaç dakikada hesap oluşturularak aktif hale geliyor. Kullanıcılar, bu platform üzerinden dijital cüzdanla ödeme yapabiliyor; anlık harcama takibi, bildirim alma ve ödeme erteleme gibi işlemleri tek noktadan yönetebiliyor. Aynı zamanda, banka kartı gibi kullanılabilen sistem, anlaşmalı iş yerlerinde de geçerli ödeme aracı olarak çalışıyor.

Yeni özellik sayesinde, kredi kartı ile yapılan bakiye yüklemelerinde yüzde 3, havale ile yapılan yüklemelerde ise yüzde 5 oranında nakit iade sağlanıyor. “Şimdi Al, Sonra Öde” seçeneğini tercih eden kullanıcılar ise 30 gün boyunca vade farksız ve masrafsız şekilde ödeme erteleme imkanından faydalanabiliyor.

OPET Genel Müdürü Özgür Kahramanzade, uygulamanın yalnızca bir ödeme yöntemi değil, aynı zamanda modern yaşam temposuna uyum sağlayan çok yönlü bir platform haline geldiğini ifade etti. Kahramanzade, “Opet Pay ile sadece ödeme kolaylığı değil, kullanıcıların alışveriş davranışlarını etkileyen yeni bir deneyim sunuyoruz. Uygulama üzerinden akaryakıt alımından araç yıkamaya kadar birçok işlemi tek merkezde toplayarak müşteri memnuniyetini artırmayı hedefliyoruz” dedi.

Uygulamanın lansman dönemine özel olarak kullanıcılar, 500 TL’ye varan Yakıt Puan ve 150 TL değerinde Temizlik Puanı kazanıyor. Ödül sistemi ilerleyen dönemde market alışverişi ve araç yıkama işlemlerini de kapsayacak şekilde genişletilecek. Ayrıca, “Arkadaşını Davet Et” fonksiyonu da yeni bir modül olarak kullanıcıların hizmetine sunulacak.

Opet Pay, Google Play ve App Store’dan indirilebilen OPET Mobil Uygulaması üzerinden erişilebiliyor. Gelişmiş mobil ödeme deneyimi, geri ödeme avantajları ve dijital kontrol imkânlarıyla Opet Pay, akaryakıt sektöründe dijital dönüşümün yeni yüzü olarak öne çıkıyor.

AirPlay güvenlik açıkları cihazları etkiliyor

0

Siber güvenlik firması Oligo’daki araştırmacılar milyonlarca Apple cihazını ve Apple cihazlarına bağlanan aksesuarları etkileyen bir dizi AirPlay güvenlik açığını özetledi. Apple son birkaç ayda çıkan güvenlik güncellemelerindeki kusurları gidermiş olsa da ‌AirPlay‌’i destekleyen bazı üçüncü taraf cihazlar hala güvenlik açığına sahip.

AirPlay güvenlik açıkları

“Airborne” olarak adlandırılan ‌AirPlay‌ güvenlik açıkları, saldırganların ‌AirPlay‌’i destekleyen cihazların kontrolünü ele geçirerek, enfekte cihazın bağlandığı herhangi bir yerel cihazdaki diğer cihazlara kötü amaçlı yazılım yaymalarına olanak sağladı. Bir saldırganın, hedeflenen kurbanla aynı Wi-Fi ağında olması gerekir. Bu da halka açık Wi-Fi noktalarını, işletmeleri ve diğer yüksek trafiğe sahip alanları daha fazla riske sokar.

Oligo araştırmacıları, ‌AirPlay‌ kusurlarının “casusluk, fidye yazılımı, tedarik zinciri saldırıları ve daha fazlasıyla ilgili karmaşık saldırılara” yol açabileceğini söyledi. Güvenlik açıkları, Uzaktan Kod Yürütme, kullanıcı etkileşimi atlama, Hizmet Reddi saldırıları, Aracı saldırıları ve daha fazlası gibi “çeşitli olası saldırı vektörü” için bağımsız olarak veya birlikte zincirleme olarak kullanılabilir.

Apple, güvenlik açıklarını belirlemek ve düzeltmek için Oligo ile birlikte çalıştı. Oligo 23 ayrı güvenlik açığı buldu ve Apple bunları gidermek için 17 CVE yayınladı. Her güvenlik açığına ilişkin bilgiler Oligo’nun web sitesinde özetlendi. Apple ayrıca üçüncü taraf üreticiler için ‌AirPlay‌ SDK’sı için düzeltmeler dağıttı.

Aynı Airborne güvenlik açıkları , bilgisayar korsanlarının bir arabadaki otomotiv bilgisayarını ele geçirmesine izin verebilecek CarPlay’i de etkiler. Bu saldırı vektörü, saldırganın doğrudan arabada olmasını ve arabanın Bluetooth’una veya araç içi bir USB portuna bağlı olmasını gerektirir. Oligo, kullanıcıların kendilerini bu güvenlik açıklarından korumak için iOS, iPadOS, macOS, tvOS ve visionOS’un en son sürümlerine yükseltme yapmalarını öneriyor. ‌AirPlay‌’i destekleyen diğer cihazlar hala güvenlik açığına sahip olabilir, bu nedenle kullanıcılar Mac’lerde ‌AirPlay‌ Receiver özelliğini devre dışı bırakmak ve ‌AirPlay‌’i tüm kullanıcılar yerine geçerli kullanıcıyla sınırlamak gibi adımlar atmalıdır.

Duolingo yapay zeka destekli 148 yeni ders açtı!

Duolingo, yapay zeka destekli içerik üretiminde büyük bir adım attı. Şirket, tam 148 yeni dil kursunu tamamen yapay zeka ile oluşturduğunu duyurdu. Bu gelişme, dil öğrenme dünyasında yepyeni bir dönemi başlatıyor.

Duolingo, geçtiğimiz haftalarda serbest çalışan eğitmenlerle yollarını ayırma planını açıklamıştı. O planın ilk adımı artık hayata geçti. Yeni kursların tamamını OpenAI teknolojileriyle geliştirdiler. Bu sayede hem maliyetleri düşürdüler hem de içerik üretim süresini hızlandırdılar.

Yeni kurslar; İspanyolca, Fransızca, Almanca gibi popüler dillerin yanı sıra daha az bilinen Katalanca, Gallerce ve Svahili gibi dilleri de kapsıyor. Bu geniş yelpaze, Duolingo’nun küresel erişimini artırmayı hedefliyor.

Kişiselleştirilmiş öğrenim deneyimi

Duolingo yetkilileri, yapay zekanın sadece içerik üretiminde değil, kişiselleştirilmiş öğrenim deneyimlerinde de kullanıldığını belirtti. Yeni sistem, kullanıcıların hata yaptığı konuları analiz ediyor ve bu alanlarda ek alıştırmalar sunuyor.

Bu yapay zeka hamlesi, Duolingo’nun kurucusu Luis von Ahn’ın uzun vadeli vizyonunun bir parçası. Von Ahn, “İnsan öğretmenlerin kalitesini yakalayacak içerikler üretmek mümkün” diyerek, bu dönüşümün arkasındaki inancı açıkça gösterdi.

Duolingo eğitmenleri tepki gösteriyor

Ancak bu radikal değişim bazı eleştirileri de beraberinde getirdi. Birçok eski eğitmen, işlerinden oldukları gerekçesiyle şirkete tepki gösterdi. Eğitmenler, yapay zekanın kaliteyi düşürebileceğini ve insan dokunuşunun eksik kalacağını savunuyor.

Duolingo ise tam tersini iddia ediyor. Yapay zekayla geliştirilen derslerin, kullanıcı geri bildirimlerine göre optimize edildiğini söylüyorlar. Ayrıca, deneme sürecinde kullanıcıların %86’sı bu dersleri daha anlaşılır bulduğunu belirtmiş.

Yapay zeka destekli eğitim, artık deneysel bir fikir değil. Duolingo gibi dünya çapında milyonlarca kullanıcıya sahip platformlar, bu teknolojiyi merkezine yerleştiriyor. Önümüzdeki yıllarda eğitimde insan-robot işbirliği daha da yaygınlaşacak gibi görünüyor.

Wikipedia editörlerini yapay zeka ile mi değiştirecek?

Wikipedia 20 yılı aşkın süredir milyonlarca gönüllü editörün emeğiyle büyüyen ve gelişen dev bir bilgi kaynağı. Son dönemde yapay zeka (AI) teknolojilerinin hızlı yükselişi, akıllara önemli bir soruyu getirdi: Wikipedia, editörlerini yapay zeka ile mi değiştirecek?

Wikimedia Vakfı, bu endişelere yanıt olarak 30 Nisan 2025 tarihinde bir basın açıklaması yayımladı. Açıklamada, vakfın yeni AI stratejisinin detayları ve yol haritası anlatıldı. Vakıf, açık ve net bir şekilde şunu vurguladı: Yapay zeka, editörlerin yerine geçmeyecek; onları destekleyen bir araç olacak.

Yapay zekâ stratejisinin Kalbinde İnsanlar Var

Wikimedia Vakfı’na göre, Wikipedia’yı benzersiz kılan şey teknolojisi değil, topluluk ruhu. Gönüllü editörler, yıllardır içerik oluşturuyor, düzeltiyor ve doğruluyor. AI stratejisi, bu gönüllü emeği ortadan kaldırmayı hedeflemiyor; tam aksine, daha iyi çalışabilmeleri için araçlar sunmayı amaçlıyor. 

Yeni strateji şunlara odaklanıyor: 

✅ Editörlerin zamanını boşa harcayan tekrarlı işlerin azaltılması 

✅ İçerik kalitesini artırmaya yönelik otomatik öneri ve kontrol sistemleri 

✅ Topluluk içi karar alma süreçlerinde AI’nin sadece bir asistan olarak görev yapması 

Wikimedia, yapay zekanın editör kararlarının üzerine çıkmayacağını, nihai yetkinin insanlarda kalacağını özellikle belirtti. 

Wikipedia’da Yapay Zeka Nerelerde Kullanılacak? Wikimedia, şu anda birkaç önemli AI aracı üzerinde çalışıyor. Bu araçların bazıları şunlar:

  • Metin Öneri Sistemleri: Editörlere yeni içerik fikirleri veya eksik bilgiler hakkında öneriler sunacak.
  • Otomatik Tutarlılık ve Gerçeklik Kontrolleri: Makalelerdeki hatalı ya da çelişkili bilgileri tespit edecek ve editörleri uyaracak.
  • Kolaylaştırılmış Moderasyon: Yıkıcı veya kötü niyetli değişiklikleri daha hızlı tespit ederek editörlerin iş yükünü azaltacak.

Bu araçların hiçbiri, içerik üretme sürecinin merkezine geçmeyecek. AI, yalnızca yardımcı el olacak.

Topluluk Katılımı ve Etik Yaklaşım

Wikimedia, topluluk katılımının bu süreçte olmazsa olmaz olduğunu vurguluyor. Yeni AI araçları, topluluk üyelerinin geri bildirimleriyle şekillenecek. Ayrıca şeffaflık, güvenilirlik ve etik ilkeler, stratejinin temel taşları arasında yer alıyor.

Vakfın açıklamasına göre, yapay zeka geliştirme süreci şu ilkelere dayanıyor:
🔹 Şeffaflık: Kullanılan algoritmalar ve işleyiş yöntemleri açıkça paylaşılacak.
🔹 Denetlenebilirlik: AI önerileri, editörler tarafından gözden geçirilebilecek ve onaylanabilecek.
🔹 Sorumluluk: Nihai kararlar ve içerik onayı her zaman insanlara ait olacak.

Wikimedia’dan Mesaj: “Geleceği Birlikte İnşa Edelim”

Wikimedia Vakfı, AI stratejisini bir devrimden çok, evrim olarak görüyor. Yani amaç, topluluğun gücünü azaltmak değil; onu güçlendirmek. Vakıf, topluluk üyelerini sürecin her aşamasına katılmaya ve geri bildirim vermeye davet ediyor.

Wikimedia CEO’su açıklamasında şöyle dedi:

“Wikipedia’yı bugüne getiren, gönüllülerin tutkusu ve emeği oldu. Yapay zeka, onların yerine geçmek için değil, onların yanında çalışmak için var.”

Bu açıklama, AI’nin gelecekte bilgi platformlarında oynayacağı rol hakkında önemli bir örnek teşkil ediyor. Wikipedia, makineyi merkeze koyan değil, insanı merkeze alan bir dijital gelecek tasavvur ediyor.

Wikipedia, insan editörlerden vazgeçmiyor; onları daha güçlü, hızlı ve etkili hale getirmek için AI araçlarını devreye sokuyor. Bu, bilgi dünyasının geleceğinde hem insan hem de makinenin uyum içinde çalışabileceğinin umut verici bir işareti.

Meta bağımsız yapay zeka uygulaması başlattı

0

Meta, ChatGPT ile rekabet etmek için bağımsız bir yapay zeka uygulaması başlattı. Meta AI’yı WhatsApp, Instagram, Facebook ve Messenger’a entegre ettikten sonra Meta, bağımsız bir AI uygulaması sunuyor. Meta’nın LlamaCon etkinliğinde tanıtılan bu uygulama, kullanıcıların ChatGPT uygulaması ve diğer AI asistan uygulamalarına benzer şekilde bir uygulamada Meta AI’ya erişmesini sağlıyor.

Meta bağımsız yapay zeka uygulaması

Meta, kullanıcıları kazanmak için OpenAI ve Anthropic gibi şirketlerden farklı kılan özelliklerden yararlanmaya çalışıyor: Meta, Facebook veya Instagram’da muhtemelen yıllardır paylaştığınız verilere dayanarak kim olduğunuzu, nelerden hoşlandığınızı ve kiminle takıldığınızı önceden biliyor.

Şirket, Meta’nın AI uygulamasının mevcut AI asistanlarından farklılaşabileceğini, çünkü “Meta ürünlerinde paylaşmayı seçtiğiniz bilgilerden yararlanabileceğini” örneğin profiliniz ve etkileşim kurduğunuz içerik gibi bilgileri kullanabileceğini söyledi. Şimdiye kadar, bu kişiselleştirilmiş yanıtlar ABD ve Kanada’da mevcut olacak. Ayrıca, Meta’ya gelecekteki yapay zeka görüşmelerinde hatırlaması için kendiniz hakkında daha fazla bilgi verebilirsiniz. Örneğin, yapay zekaya laktoz intoleransınızın olduğunu söyleyebilirsiniz.

Herhangi bir AI ürününde olduğu gibi, kullanıcılar Meta’nın sohbet robotlarıyla paylaştıkları verileri nasıl kullanabileceğinin farkında olmalıdır. Meta, gelirinin büyük kısmını oluşturan hedefli reklamcılık işini desteklemek için kullanıcı verilerinin zenginliğine güvenir.

Meta’nın AI uygulaması ayrıca, AI’yı nasıl kullandığınızı arkadaşlarınızla paylaşabileceğiniz bir Keşfet akışı sunuyor. Meta, bir maket görüntüde, birinin AI’dan kendisini üç emojiyle tanımlamasını istediğini ve ardından bunu arkadaşlarıyla paylaştığını gösteriyor. Bir kullanıcının Meta AI ile etkileşimleri, yalnızca bunu yapmayı seçerse akışta paylaşılacak. Bu akış, insanların kendilerini Barbie bebekleri veya Studio Ghibli karakterleri gibi göstermeye çalıştığı son trend gibi belirli üretken AI trendlerini güçlendirebilir.

Yapay zeka çalışma arkadaşları daha fazla güven veriyor!

Microsoft’un bir raporuna göre, bazı çalışanlar itibarsızlaşmaktan endişe ettiği için yapay zekayı insan iş arkadaşlarına tercih ediyor. Yapay zeka çalışma ortamında, çalışanların yapay zeka ajanlarının “patronu” olmaları ve teknolojiyi sadece bir araç olarak değil, “dijital iş arkadaşları” olarak kabul etmeleri gerekecek.

Yapay zeka çalışma arkadaşları yaygınlaşacak

Microsoft, 2025 Çalışma Trendleri Endeksi için küresel çapta 31.000 kişiyle yaptığı anketi, Microsoft 365 Telemetrisini ve LinkedIn işe alım trendlerini kullanarak, teknolojinin kuruluşların çalışma şeklini nasıl etkileyeceğini inceleyen yıllık bir rapor olan 2025 Çalışma Trendleri Endeksi’nde işin geleceğini tahmin etti. Bu tahminler, gelecekte yapay zeka çalışma düzenlerinin nasıl şekilleneceğini de içeriyor.

Araştırmaya göre, ankete katılan küresel iş gücünün %80’i işlerini yapmak için zaman veya enerjiye sahip olmadıklarını bildirirken, liderlerin %82’si bu tür endişeleri gidermek ve önümüzdeki yıl veya daha kısa sürede iş güçlerini genişletmek için “dijital iş gücü” kullanmayı planladıklarını söyledi. Yapay zeka çalışma yaşamına entegre edilerek bu sorunları çözmeye katkı sağlayacak.

Microsoft tarafından ankete katılan liderlerin %46’sı, şirketlerinin özellikle müşteri hizmetleri, pazarlama ve ürün geliştirme alanlarında iş akışlarını veya iş süreçlerini tamamen otomatikleştirmek için aracılar kullandığını bildirdi. Ancak kuruluşların yeni bir temel ölçütü, yani insan-aracı oranını dikkate alması gerektiği de eklendi.

Microsoft’un AI at Work CMO’su Jared Spartaro bir blog yazısında: “Bu oranı doğru ayarlamak kritik ve göreve özgü olacak. İster bir müşteri görüşmesi, ister stratejik bir karar, ister bir ürün lansmanı olsun, doğru insan ve temsilci karışımını nasıl oluşturacağınızı bilmek, işin nasıl yapıldığını ve başarının nasıl ölçüldüğünü belirleyecektir” dedi. Microsoft, bunun yanında her çalışanın patron olacağını öngörmüştü; ancak bu, düz bir organizasyon şemasına veya tüm çalışanlar için eşitliğe aniden geçiş anlamına gelmiyor. Yapay zeka çalışma düzenlerinin bu dengeyi iyi planlaması gerekecek.

Bunun yerine, çalışanların AI ajanlarını nasıl yöneteceklerini, bunları oluşturmayı, görevleri devretmeyi ve çıktıyı yönetmeyi öğrenmeleri gerekecektir. Araştırma, on liderden dördünün personelinin dört yıl içinde ajanları eğitip yöneteceğine inandığını gösterdi.

HiSilicon Ascend 910D AI işlemci rekabetçi olacak

0

Huawei’nin yeni nesil HiSilicon Ascend 910D AI işlemcisinin Nvidia’nın H100’ünden daha iyi performans sunması bekleniyor. Yeni işlemci, Nvidia’nın Blackwell B200 ve Blackwell Ultra B300 GPU’larına kıyasla çip bazında daha yavaş olacak, gelecek yıl piyasaya sürülmesi planlanan yeni nesil Rubin GPU’larından bahsetmiyoruz bile. Ancak, Huawei’nin yüzlerce işlemcili pod’lar üretme yaklaşımı, Ascend 910D’nin Nvidia’nın mevcut Blackwell ve gelecek Rubin GPU’larına dayalı pod’larla rekabet etmesini sağlamalı.

HiSilicon Ascend 910D AI işlemci özellikleri

Huawei, Nvidia’nın H100’ünü geçme ve ABD ihracat kısıtlamaları ortasında yerel bir alternatif sunma performans hedefi ile en gelişmiş yapay zeka işlemcisi Ascend 910D’nin testlerine başlamaya hazırlanıyor. Kaynaklara göre, Huawei yeni Ascend 910D çipinin performans ve dağıtım gereksinimlerini karşılayıp karşılamadığını değerlendirmek için birkaç yerel şirketle görüştü. İlk örneklerin Mayıs ayı sonuna kadar gelmesi bekleniyor.

Huawei, önümüzdeki ayın başlarında, çift çipli Ascend 910C AI işlemcilerinin büyük ölçekli sevkiyatlarını Çinli müşterilere (ve muhtemelen çiplere dayalı tam sistemlere) başlatmayı planlıyor. Bu işlemcilerin çoğunun, TSMC tarafından üçüncü taraf bir şirket için üretildiği bildirildi. Ascend 910D’nin Çin merkezli SMIC tarafından mı yapılacağı yoksa ABD hükümetinin Huawei’nin öncü yarı iletken üretim yeteneklerine erişimini kısıtlamasından yaklaşık beş yıl sonra, Huawei’nin bir kez daha ABD yaptırımlarını aşmanın bir yolunu bulup bulmayacağı henüz belli değil.

Nvidia H100 performans seviyelerine ulaşmak Huawei için kolay olmayacak. Şirketin en son çift çipli Ascend 910C’si yaklaşık 780 BF16 TFLOPS performans sunarken, Nvidia’nın H100’ü yaklaşık 2.000 BF16 TFLOPS sunabiliyor. Huawei, H100 performans seviyelerine ulaşmak için Ascend 910D’nin dahili mimarisini yeniden tasarlamak ve muhtemelen hesaplama yongalarının sayısını artırmak zorunda kalacak.

Amazon, Starlink’e rakip olan projesi için 27 uydu fırlattı!

Amazon, projenin ilk 27 uydusunu Florida’daki Cape Canaveral Uzay Kuvvetleri İstasyonu’ndan başarılı bir şekilde uzaya gönderdi. United Launch Alliance (ULA) tarafından gerçekleştirilen fırlatma, daha önce kötü hava koşulları nedeniyle ertelenmişti.

ULA sistem mühendisi Caleb Weiss, canlı yayında yaptığı açıklamada “Sorunsuz bir geri sayım, harika bir hava ve muhteşem bir kalkış yaşadık. Atlas V roketi, 27 Kuiper uydusunu yörüngeye taşımak üzere yoluna çıktı.” diyerek görevin ilk aşamasının başarıyla tamamlandığını duyurdu.

Uydular, Dünya yüzeyinden yaklaşık 450 kilometre yüksekte roketten ayrıldı. Şimdi Amazon’un önündeki ilk hedef, bu uyduların bağımsız hareket edip Dünya’daki kontrol ekipleriyle sağlıklı iletişim kurabildiğini doğrulamak olacak.

Amazon için hedef: 2026’ya kadar 1.618 uydu fırlatmak

Amazon, altı yıl önce duyurduğu Project Kuiper ile dünya çapında yüksek hızlı internet erişimi sağlamayı amaçlıyor. Şirketin bu hamlesi, halihazırda yaklaşık 8.000 uyduyla pazara liderlik eden Elon Musk’ın Starlink ağına doğrudan rakip olacak. ABD Federal İletişim Komisyonu (FCC), Amazon’a bu yarışta belli bir takvim de koymuş durumda: Şirketin Temmuz 2026’ya kadar toplam 3.236 uyduluk ağının en az yarısını, yani 1.618’ini fırlatmış olması gerekiyor.

Bu hedef doğrultusunda Amazon, 80’den fazla fırlatma görevi planladı. Bu görevler yalnızca ULA ile sınırlı değil; Amazon aynı zamanda Musk’ın sahibi olduğu SpaceX, Avrupa merkezli Arianespace ve Jeff Bezos’un uzay girişimi Blue Origin ile de anlaşmalar yaptı.

Yaklaşık 10 milyar dolarlık bir yatırım bütçesi ayrılan Kuiper projesi, hem bireysel kullanıcılara hem de kurumsal ve kamuya yönelik internet hizmeti sunmayı hedefliyor. Amazon, ticari hizmete bu yıl içinde başlamayı planlıyor.

CEO Andy Jassy, bu ayın başlarında hissedarlara yazdığı mektubunda Kuiper’in ilk etapta büyük sermaye gerektireceğini, ancak uzun vadede şirket için önemli bir faaliyet geliri ve yatırım getirisi sağlayacağını belirtti. Amazon’un ilk çeyrek finansal sonuçlarını açıklayacağı gün, Kuiper’e dair yatırımcı yorumları da merakla bekleniyor.

Amazon’un uzaydan internet projesi, dijital eşitsizliği azaltma potansiyeliyle dikkat çekerken, Starlink’in karşısında nasıl bir performans göstereceği önümüzdeki yıllarda daha net görülecek.

PayPal, tüm ekonomik belirsizliklere rağmen beklentileri aşmayı başardı!

PayPal, hisse başına 1,33 dolarlık düzeltilmiş kâr açıklayarak, LSEG tarafından derlenen 1,16 dolarlık piyasa beklentisinin üzerinde bir performans sergiledi.

Şirketin Mali İşler Direktörü Jamie Miller, ABD’de tüketici harcamalarının tarifeler nedeniyle öne çekildiğini ve iş gücü piyasasının dayanıklılığını koruduğunu belirtti. Miller ayrıca, yılın ikinci yarısına ilişkin öngörülerde ekonomideki belirsizliklere karşı esneklik payı bıraktıklarını ifade etti. Yıllık düzeltilmiş kâr hedefi 4,95 ila 5,10 dolar aralığında sabit tutuldu.

CEO Alex Chriss liderliğinde, PayPal stratejik bir yön değişikliğine giderek agresif büyüme hedeflerinden ziyade, yüksek marjlı alanlara odaklanmaya başladı. Chriss, “Stratejimiz işe yarıyor; bu, art arda beşinci kârlı çeyreğimiz.” diyerek istikrarlı büyümeye dikkat çekti.

Ancak yatırımcıların radarında başka bir konu daha var: Branded checkout (markalı ödeme) hizmetlerinin büyüme hızı. PayPal ve Venmo gibi hizmetlerin büyüme oranlarının düşmesi, büyük teknoloji şirketlerinin (Apple, Google) rekabetiyle birleşince, yatırımcıların temkinli durmasına neden oldu. Şirket, Şubat ayında bu segmentteki büyümeyi 2027’ye kadar %8 ila %10 aralığına çıkarmayı hedeflediğini açıklamıştı.

İlk çeyrekte, PayPal’ın markalı ödeme hacmi (TPV) %6 oranında artış gösterdi (artık yıl etkisi hariç). Bu oran, geçen yılki %5’lik artışa göre hafif bir yükselişi temsil etse de analist Adam Frisch, bu artışın henüz istikrarlı bir ivme yakalamadığını ifade etti.

PayPal müşteri hesapları

PayPal, rekabet gücünü korumak için yeni ürünler ve iş birliklerine yöneldi. Özellikle Fastlane adlı misafir ödeme seçeneği ve Venmo uygulamasının daha iyi gelir modelleriyle değerlendirilmesi gibi adımlar, şirketin öne çıkma çabalarının bir parçası.

PayPal hisseleri, bu gelişmelerin ardından borsada %0,4’lük hafif bir artış yaşadı. Ekonomik belirsizlikler ışığında temkinli bir iyimserlik içinde ilerleyen şirket, ikinci çeyrek ve sonrasına dair güçlü sinyaller vermeyi sürdürüyor. Ancak yatırımcıların kalıcı ilgisini çekebilmesi için büyüme ivmesinin daha da güçlenmesi gerektiği açık.

Mercedes-Benz, Luminar anlaşması ile otonom sürüşte çağ atlayacak!

Mercedes ve Luminar arasındaki bu anlaşma, daha önce tedarik odaklı olan iş birliğinden farklı olarak, Luminar’ın yeni nesil Halo lidar sensörlerinin geliştirilmesini ve entegrasyonunu kapsayan bir ortak çalışma niteliği taşıyor.

Luminar CEO’su Austin Russell, Mercedes ile yapılan bu anlaşmanın küresel ölçekte geçerli olduğunu ve nihai hedefin, bu yeni sensör teknolojisinin seri üretime geçirilmesi olduğunu belirtti. Bu iş birliği, Luminar’ın daha küçük, daha verimli ve aracın tavan hattına ya da ön camın arkasına yerleştirilebilen Halo sensörleri için yapılan ilk geliştirme anlaşması olma özelliği taşıyor.

Mercedes-Benz, lidar teknolojisi konusunda yalnızca Luminar ile değil, Fransız Valeo ve Çinli Hesai gibi firmalarla da çalışmalar yürütüyor. Şirketten yapılan açıklamada, “Mercedes-Benz, birden fazla lidar tedarikçisiyle çalışmaktadır ve Luminar ile de gelecek nesil lidar teknolojisini değerlendirmek üzere iş birliği içerisindedir.” denildi. Ancak Reuters’ın haberine göre Mercedes, küresel pazarlar için Çinli lidar üreticisi Hesai ile de ayrı bir tedarik anlaşması imzaladı.

Fiyat ve ölçeklenebilirlik bu tercihte belirleyici rol oynuyor. Hesai’nin yeni nesil ATX lidar sensörleri yaklaşık 200 dolarlık birim maliyetle dikkat çekerken, Luminar’ın Halo sensörleri için hedeflenen fiyat 500 dolar seviyesinde. Bu fark, Mercedes gibi otomobil üreticilerini tedarik riskini azaltmak amacıyla birden fazla üreticiyle çalışmaya yöneltiyor.

Otonom sürüşte yeni dönem başlıyor

Mercedes, geçtiğimiz yıllarda Luminar’ın Iris sensörlerini bazı üst segment modellerine entegre etmeyi planlamıştı. Ancak bu proje rafa kaldırılarak, daha ileri bir teknolojiye sahip olan Halo sensörlerine odaklanılma kararı alındı. Luminar ile yapılan yeni anlaşma, ilk etapta bir geliştirme sürecini kapsıyor ve bu, doğrudan bir tedarik garantisi anlamına gelmiyor. Ancak iş birliği olumlu sonuçlanırsa, bu sensörlerin 2026 itibarıyla Mercedes araçlarında yer alması hedefleniyor.

Mercedes’in üst segment bazı araçlarında hali hazırda Valeo lidar teknolojisi bulunuyor ve bu sistemler belirli koşullar altında sürücüsüz şekilde ilerleyebiliyor. Şirketin hedefi, bu tür gelişmiş sürüş destek sistemlerini daha geniş araç yelpazesine yaymak.

Bu gelişmeler, küresel otomotiv sektöründe otonom sürüş teknolojilerine yönelik rekabetin hız kazandığını ve lidar teknolojisinin bu yarışta merkezi bir rol oynamaya devam ettiğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Starlink, Uganda pazarına giriş için ilk adımı attı!

0

Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni, Starlink temsilcileriyle yaptığı görüşmenin verimli geçtiğini açıklayarak şirketin ülkede faaliyet göstermesine olumlu yaklaştıklarını belirtti. Museveni, X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, “Ulaşılması zor bölgelere uygun maliyetli internet sağlama taahhütlerini takdir ediyorum. Uganda’da yer edinme isteklerini memnuniyetle karşılıyoruz.” ifadelerini kullandı.

Starlink, Musk’ın uzay şirketi SpaceX’in bir alt birimi olarak faaliyet gösteriyor ve dünya genelinde özellikle kırsal ve internet altyapısı yetersiz bölgelerde yüksek hızlı internet hizmeti sunuyor. Afrika kıtasında büyümesini hızla sürdüren şirket, geçtiğimiz günlerde Somali ve Lesotho’dan faaliyet lisansı alarak bu ülkelerde de hizmet vermeye başladı. Uganda ise sıradaki hedef olabilir.

Ugandalı kullanıcılar, uzun süredir yüksek fiyatlı ve düşük kaliteli internet hizmetlerinden şikâyetçi. Bu durumun başlıca nedeni olarak sektördeki rekabet eksikliği gösteriliyor. Ülkede veri pazarının büyük bölümünü Güney Afrika merkezli MTN grubunun birimi elinde bulundururken, Hindistanlı Bharti Airtel’in alt firması ikinci büyük oyuncu konumunda. Alternatiflerin az olması, tüketicilerin yeni teknolojiye sahip, rekabetçi fiyatlar sunabilecek bir oyuncuya ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.

Ancak Starlink’in Uganda’da faaliyet gösterebilmesi için Uganda İletişim Komisyonu’ndan (UCC) resmi lisans alması gerekiyor. Şu ana kadar bu konuda herhangi bir başvuru yapılıp yapılmadığı netleşmiş değil.

Şirketin Afrika stratejisi genişliyor

Afrika kıtası, Starlink’in küresel genişleme planlarında önemli bir yer tutuyor. Kırsal alanların çoğunda fiber altyapının olmaması, uydu interneti çözümlerini cazip hale getiriyor. Starlink, bu boşluğu doldurmak ve dijital uçurumu kapatmak amacıyla Afrika ülkeleriyle temaslarını artırıyor.

Uganda ile gerçekleştirilen bu görüşme, Starlink’in yalnızca ticari değil, sosyal etki hedefleri de taşıdığını gösteriyor. Girişim, özellikle eğitim, sağlık ve küçük ölçekli işletmelerin dijitalleşmesi açısından önemli bir rol oynayabilir.

Starlink’in Uganda’ya girişi henüz resmi bir adımla tamamlanmamış olsa da, devlet düzeyindeki olumlu yaklaşımlar şirketin kısa süre içinde bu pazarda yer alabileceğini gösteriyor. Gelişmeler, Doğu Afrika’da internet erişiminin geleceği açısından dikkatle takip ediliyor.

Google, yapay zekayla ücretsiz dil öğretecek!

0

Google, yapay zekâ destekli dil eğitimi hizmetini dünya genelinde kullanıma sundu. Şirketin Google Labs platformu üzerinden erişime açılan bu yeni sistem, kullanıcıların yabancı dil pratiği yapabilmesi için üç farklı modül içeriyor. Türkiye dahil olmak üzere 16 dilde destek sağlayan modüller, ücretsiz olarak kullanılabiliyor.

Google, yapay zekayla ücretsiz dil eğitimi veriyor

Yeni sistem, farklı öğrenme biçimlerine yönelik geliştirilen üç ayrı yapıdan oluşuyor. “Tiny Lesson” isimli ilk modül, kullanıcının günlük hayatta karşılaşabileceği ifadelere odaklanıyor. Bu bölüm, temel konuşma ihtiyaçlarına hızlı çözümler sunarak öğrenme sürecini hızlandırmayı hedef alıyor. Günlük ifadelerin doğrudan aktarılması sayesinde, kullanıcıların belirli durumlara uygun dili anında öğrenmesi sağlanıyor.

İkinci modül olan “Slang Hang”, dilin resmi kurallarından ziyade gündelik hayatta kullanılan sokak dili ve argo ifadeler üzerine yoğunlaşıyor. Bu yapı, özellikle sosyal bağlamlarda dili etkin kullanmak isteyen kişiler için geliştirilmiş durumda. Argo ifadelerin ve yerel deyimlerin öğretildiği bu modülde, kültürel bağlamların da dil kullanımına nasıl etki ettiği gösteriliyor.

Üçüncü modül olan “Word Cam”, telefon kamerası aracılığıyla çalışan ve görsel tanıma teknolojisinden faydalanan bir sistem sunuyor. Kullanıcılar çevrelerindeki nesneleri kamerayla taratarak, bu nesnelere karşılık gelen kelimeleri anında öğrenebiliyor. Artırılmış gerçeklik benzeri bir yöntemle geliştirilen bu modül, öğrenme sürecine fiziksel çevreyi dâhil ederek kullanıcıyla daha doğrudan bir etkileşim kuruyor.

Google, sistemin hâlen geliştirme aşamasında olduğunu ve bazı eksiklerinin bulunduğunu belirtti. Şirket, bu modüllerin başka dil öğrenme araçlarıyla birlikte kullanılmasının daha etkili sonuçlar doğurabileceğini ifade etti.

Google Labs üzerinden erişilebilen bu üç modül; Arapça, Çince, İngilizce, Fransızca, Almanca, Yunanca, İbranice, Hintçe, İtalyanca, Japonca, Korece, Portekizce, Rusça, İspanyolca ve Türkçe dâhil olmak üzere toplam 16 dilde çalışıyor.

Google’ın ücretsiz dil derslerine buradan ulaşabilirsiniz.