Yeni nesil ısı pompası, -29 derecede çalışmayı başardı!

ABD merkezli iklimlendirme şirketi Lennox, aşırı soğuk hava koşullarına dayanabilen ve yüksek verimlilikle çalışan yeni ısı pompası modelini tanıttı. SL22KLV adı verilen bu ısı pompası, -29 dereceye kadar düşük sıcaklıklarda bile etkili bir şekilde ısıtma sağlayabiliyor. Bu özellik, özellikle soğuk iklimlerde yaşayanlar için büyük bir avantaj sunuyor. Lennox, SL22KLV modelinin, geleneksel ısı pompalarına kıyasla daha düşük sıcaklıklarda yüzde 150 daha yüksek verimlilik sunduğunu belirtiyor. Yani, soğuk havalarda bile evinizi ısıtmak için daha az enerji harcanıyor.

Yeni nesil ısı pompası, -29 derecede bile çalışıyor

SL22KLV modeli, enerji verimliliği açısından oldukça güçlü bir performans sergiliyor. Cihaz, 21 SEER2 (Seasonal Energy Efficiency Ratio), 13.2 EER2 (Energy Efficiency Ratio) ve 10.5 HSPF2 (Heating Seasonal Performance Factor) gibi yüksek enerji verimliliği değerlerine sahip. Bu sayede, hem soğutma hem de ısıtma işlemleri sırasında enerji tasarrufu sağlanabiliyor. R-454B soğutucu akışkanını kullanan bu ısı pompası, çevre dostu bir özellik de taşıyor çünkü bu akışkan, daha düşük küresel ısınma potansiyeline sahip ve çevre üzerindeki etkisi diğer geleneksel soğutucu akışkanlara göre daha az.

SL22KLV, 2 tondan 5 tona kadar değişen kapasite seçenekleriyle sunuluyor. Burada “ton” terimi, cihazın ağırlığıyla değil, bir evin ihtiyaç duyduğu ısı kapasitesiyle ilgili. Soğutma kapasitesi 22.000 Btuh (British thermal unit per hour) ile 56.000 Btuh arasında değişirken, ısıtma kapasitesi ise 21.600 Btuh ile 60.000 Btuh arasında yer alıyor. Bu geniş kapasite aralığı, cihazın farklı büyüklükteki evler için uygun olmasını sağlıyor. Boyutları ise 908 mm x 1.010 mm x 1.181 mm olarak belirlenmiş, bu da cihazın yer kaplamasının oldukça uygun olduğunu gösteriyor.

Yeni ısı pompası, enerji verimliliğini artıran ve enerji maliyetlerini düşüren birkaç ileri teknolojiye sahip. Bunların başında, elektronik soğutucu enjeksiyon (ERI) teknolojisi geliyor. Bu teknoloji, cihazın dış ortam sıcaklıklarına göre enerji tüketimini dinamik bir şekilde ayarlamasını sağlıyor. Örneğin, hava ne kadar soğuk olursa, cihaz kendisini en verimli şekilde çalışacak şekilde ayarlayabiliyor, bu da enerji tasarrufu sağlıyor. Aynı zamanda, değişken hızda çalışan kompresör, cihazın verimliliğini artırarak, daha az enerji tüketimi ile daha fazla ısı üretmesini mümkün kılıyor.

Cihazın ses seviyesine de büyük önem verilmiş. Lennox, SL22KLV modelinin yalnızca 59 desibel (dB) seviyesinde çalıştığını belirtiyor. Bu, cihazın oldukça sessiz çalıştığı anlamına geliyor, bu da evin içinde gürültü kirliliğini azaltıyor ve daha konforlu bir yaşam alanı sağlıyor. Ayrıca, hassas dengelenmiş doğrudan tahrikli fan ve gelişmiş ses yalıtım sistemi sayesinde, cihaz çalışırken minimal bir gürültü seviyesi oluşturuyor. Bu da, cihazın düşük sıcaklıklarda bile sessiz ve verimli bir şekilde çalışmasını sağlıyor.

SL22KLV, hem verimli hem de çevre dostu bir çözüm sunarak, özellikle soğuk iklim koşullarında yüksek performans ve enerji tasarrufu sağlamak isteyenler için ideal bir seçenek haline geliyor. Lennox’un bu yeni modeli, ısı pompası teknolojisinde önemli bir adım olarak kabul ediliyor ve piyasada dikkat çeken bir ürün olarak öne çıkıyor.

Nomagic, AI destekli robotik kolları için 44 milyon dolar yatırım aldı!

Nomagic, 44 milyon dolarlık yeni bir yatırım turunu tamamladığını duyurdu. Bu finansman, şirketin hem teknoloji geliştirmesi hem de Avrupa dışındaki ilk pazar genişlemesi olan Kuzey Amerika açılımını destekleyecek.

Bu yatırım, yalnızca Nomagic’in büyümesi açısından değil, Avrupa ve ABD’nin endüstriyel gücünü yeniden inşa etme çabaları açısından da kritik bir adım olarak değerlendiriliyor. Özellikle fabrikaların kapanması ve üretimin Çin gibi ülkelere kaydırılmasının ardından, Batı’da sanayiyi canlandırmak için büyük yatırımlar yapılıyor. Otomasyon ve robotik çözümler, bu dönüşümün merkezinde yer alıyor.

Nomagic’in yatırım turuna Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) girişim sermayesi kolu liderlik etti. Bu, hükümetlerin ve finans kuruluşlarının, özel sektörle iş birliği yaparak sanayiye yönelik teknolojileri teşvik etme çabasının bir göstergesi olarak görülüyor.

EBRD Yatırım Direktörü Bruno Lusic, yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Nomagic, yapay zeka ve robotik teknolojilerini başarılı bir şekilde uygulayarak büyük bir büyüme ivmesi yakaladı. Bu dinamik sektörde öncü bir rol oynuyor ve biz de bu yenilikçi şirketi desteklemekten heyecan duyuyoruz.”

Nomagic, donanım değil, yazılım odaklı bir yaklaşım sergiliyor

Nomagic, yenilikçi bir robotik donanım geliştirmek yerine, mevcut donanımlara gelişmiş yazılım entegre etmeye odaklanıyor. Şirketin CEO’su Kacper Nowicki, robotlarının çoğunun piyasada bulunan standart donanımlar üzerine kurulu olduğunu belirtiyor.

Bu robotlar, bilgisayarlı görme (computer vision), makine öğrenimi ve otomasyon teknolojileri kullanarak nesneleri algılayabiliyor, taşıyabiliyor ve paketleyebiliyor. Nomagic’in en büyük farkı, geliştirdiği geniş nesne kütüphanesi sayesinde farklı sektörlere hızlıca adapte olabilmesi. Şirketin CTO’su Marek Cygan, insan benzeri robotlar üretme fikrine sıcak bakmadıklarını, endüstriyel alanlarda tekerlekli robotların daha verimli olduğunu ifade etti.

Büyüme ve gelecek planları

Nomagic, son bir yılda yıllık tekrarlayan gelirlerini %220 artırdığını ve 2025’te %200 ek büyüme beklediğini duyurdu. Şirketin mevcut müşterileri arasında Apo.com, Arvato, Asos, Brack, Fiege, Komplett ve Vetlog.one gibi büyük isimler bulunuyor.

Şirketin en büyük rakiplerinden biri olan Covariant, 2024’te Amazon ile büyük bir lisans anlaşması yapmış ve kurucu ekibini Amazon’a devretmişti. Bu durum, robotik alanında büyük bir fırsat olduğunu ve dev şirketlerin bile bu teknolojiyi kendi başlarına geliştirmekte zorlandığını gösteriyor.

Gelecekte, Nvidia, SoftBank ve büyük teknoloji şirketlerinin de bu pazara daha fazla yatırım yapması bekleniyor. Avrupa, ABD ve diğer bölgelerde hükümetlerin sanayiyi güçlendirmek için artan yatırımları, robotik ve yapay zeka destekli otomasyon çözümlerinin daha da yaygınlaşmasını sağlayacak.

İtalyan devi Leonardo, Baykar ile üretim ortaklığı yapacak!

İtalya’nın savunma devi Leonardo, Türkiye’nin insansız hava aracı üreticisi Baykar ile stratejik bir ortaklık kurma yolunda önemli adımlar atıyor. Bu ortaklık, Avrupa’nın insansız hava aracı üretim kapasitesini önemli ölçüde artırma potansiyeline sahip. Leonardo ve Baykar, önümüzdeki hafta bir niyet mektubu imzalayarak işbirliklerinin temel koşullarını belirlemeyi planlıyor. Financial Times’a göre, bu işbirliği Baykar’ın yapay zeka destekli insansız hava aracı üretimindeki küresel liderliğini, Leonardo’nun teknolojisiyle birleştirerek Avrupa’da İHA üretiminde önemli bir sıçrama yaratmayı hedefliyor.

İtalyan şirketi Leonardo, Baykar ile üretim ortaklığı yapıyor

Leonardo, küresel düzeyde önemli projelerde yer alan bir şirket olarak, İngiliz BAE Systems ve Japon JAIEC ile birlikte Küresel Muharebe Hava Programı (GCAP) çerçevesinde yeni nesil savaş uçakları geliştirilmesine katılmakta. Bu bağlamda, Ekim ayında Mitsubishi ve BAE Systems, GCAP’a entegre edilebilecek insansız hava araçlarının modellerini sergilemişti.

Baykar ile Leonardo arasındaki işbirliğinin detayları henüz netleşmiş olmasa da, Leonardo’nun teknoloji altyapısı ile Baykar’ın gelişmiş platformlarının birleşimi, altıncı nesil platformlarda kullanılabilecek yüksek teknolojiye sahip insansız hava araçlarının geliştirilmesine yol açabilir. Bu ortaklık ayrıca Baykar için Avrupa pazarına erişim sağlama konusunda stratejik bir fırsat yaratıyor. Baykar, geçtiğimiz ay İtalyan Piaggio’nun hava araçları departmanını satın almış ve bu hamleyle Avrupa havacılık pazarındaki gücünü artırmayı hedeflemişti. Baykar ile Leonardo arasındaki görüşmelerin Piaggio’nun satın alımının ardından başladığı belirtiliyor.

Leonardo CEO’su Roberto Cingolani ve Baykar kurucusu Selçuk Bayraktar, son bir ay içinde karşılıklı ziyaretlerde bulunarak işbirliği konusunda fikir alışverişinde bulunmuşlardı. Ancak anlaşmanın kesin detayları hakkında henüz bir açıklama yapılmadı. Leonardo Başkanı Stefano Pontecorvo, Baykar hakkında yaptığı açıklamada, Baykar’ın sektördeki başarılarına ve mükemmel düzeydeki iş yapışına dikkat çekti. Pontecorvo, Baykar’ın 12 yıl içinde dünya lideri konumuna gelmesinin, şirketin ciddiyetini ve başarısını gösterdiğini vurguladı.

Pontecorvo, ayrıca “Türklerin satın aldığı Piaggio ile muhtemel işbirliği konusunda yakında çok güzel haberler alacağız” diyerek bu ortaklığın potansiyeline olan güvenini ifade etti. Leonardo’nun Baykar ile İHA’lar konusunda işbirliği yapma niyetinin, her iki taraf için de prestijli bir adım olacağı öngörülüyor.

Baibars, Mersin’de aylık 100 İHA üretimi yapıyor!

Baibars Mekatronik Havacılık, Türkiye’nin insansız hava aracı (İHA) üretimindeki yükselişine önemli bir katkı sağlıyor. Şirket, Mersin’de kurduğu yeni üretim tesisinde aylık 100 İHA üretim kapasitesine ulaşarak üretime başladı. Baibars, özellikle tarım, yangın söndürme ve lojistik alanlarında kullanılan döner kanatlı İHA’larıyla dikkat çekiyor ve 9 farklı ülkeye ihracat yaparak küresel pazarda kendine sağlam bir yer edinmeyi başarmış durumda. Japonya’dan aldığı yatırım ise şirketin uluslararası işbirliklerini güçlendiren önemli bir adım olmuş.

Baibars, Mersin’de aylık 100 İHA üretimine başladı

2015 yılında Çukurova’da kurulan şirket, tarımda kullanılan otonom dronlar ve yangın müdahale dronları gibi inovatif ürünlerle sektörde kendini gösteriyor. Şirket, Mersin’deki tesisinde zirai, yangın müdahale ve ikmal/kargo dronları üretmenin yanı sıra, enerji sistemleri ve itki sistemleri geliştirme çalışmalarına da devam ediyor. Baibars, Ar-Ge’ye büyük bir önem vererek mühendislik odaklı bir çalışma prensibine sahip. Şirketin çalışanlarının büyük bir kısmı mühendislerden oluşuyor ve bu da inovasyon ve gelişen teknolojilere katkı sağlıyor.

Baibars, Mersin’de aylık 100 İHA üretimine başladı.

Baibars CEO’su Çağlayan Erguvan, şirketin döner kanatlı İHA’lardaki tecrübelerine dikkat çekerek, otonom tarım dronlarında yüzde 60 yerliliğe ulaştıklarını ve bu sayede çiftçilerin girdi maliyetlerini azaltarak rekabet güçlerini artırdıklarını belirtti. Ayrıca, Cesur isimli yangın müdahale dronlarının Türkiye ve Avrupa’daki itfaiyecilere destek olduğuna da vurgu yaptı. Şirketin portföyünde Cesur’un yanı sıra Dost (kablolu aydınlatma İHA’sı), Boran (taktiksel ikmal İHA’sı) ve CT33s ile CT50s (otonom tarım dronları) gibi çeşitli İHA modelleri bulunuyor.

Baibars, ihracat odaklı sürdürülebilir bir büyüme hedefliyor ve Türk İHA’larının uluslararası alanda giderek daha fazla başarı elde ettiğini belirtiyor. Şirketin bu yeni tesisle çiftçiler ve itfaiyeciler için önemli bir destek sağlamayı sürdürmeyi planladığı ifade ediliyor.

Golf sahaları, güneş enerjisi santrallerinden daha fazla yer kaplıyor!

Bu çalışma, arazi kullanımının verimliliği konusunda önemli bir tartışma başlatıyor. Golf sahalarının, özellikle yenilenebilir enerji kapasitesine kıyasla oldukça geniş alanlar kapladığını ortaya koyan araştırma, gelecekte bu alanların daha sürdürülebilir kullanımına dair yeni fikirleri gündeme getirebilir. Dünya genelinde 38.000’den fazla golf sahası bulunurken, bunların %80’i yalnızca 10 ülkede yoğunlaşmış durumda.

Golf sahaları, güneş enerjisi santrallerinden daha fazla alana sahip

ABD, 16.000 saha ile başı çekerken, İngiltere ve Japonya gibi ülkeler de önemli bir paya sahip. Çalışmanın en dikkat çeken noktalarından biri, bu sahaların yalnızca %25 ila %75’inin güneş enerjisi panelleriyle değerlendirilmesi halinde 281 GW ile 842 GW arasında ek kapasite sağlanabileceği. Bu rakam, mevcut kurulu güneş kapasitesinden bile daha yüksek.

Golf sahalarının çevresel etkileri de göz ardı edilemeyecek boyutta. Bu sahalar, büyük ölçekte su tüketimi ve kimyasal kullanım gerektirdiği için doğaya zarar verebiliyor. Araştırmacılar, golf sahalarının tamamen kaldırılmasını savunmasa da, bu arazilerin çok daha geniş bir kesime fayda sağlayabilecek şekilde değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiyorlar. Özellikle güneş panellerinin rüzgar türbinlerine kıyasla daha az yer kaplaması ve yüksek enerji verimliliği sağlaması, arazi kullanımı açısından yenilenebilir enerji yatırımlarının daha cazip hale gelmesini sağlayabilir.

Sonuç olarak, araştırma, mevcut arazi kullanımına dair bir perspektif sunarak, enerji ihtiyacının giderek arttığı dünyamızda daha sürdürülebilir çözümler geliştirilmesi gerektiğine işaret ediyor. Golf sahalarının yalnızca küçük bir kesime hizmet ettiği göz önüne alındığında, yenilenebilir enerji yatırımları için bu tür geniş arazilerin daha etkin kullanılabileceği fikri giderek daha fazla önem kazanabilir.

İçerik üreticileri ve turizm sektörünü buluşturan yeni platform

0

İçerik üreticileri ve turizm sektöründeki markaları barter iş birliğinde bir araya getiren yerli girişim Stay Loop, Stay Influence’ın 9 yıllık tecrübesiyle hayata geçirildi. Platform, sık seyahat eden influencer’ların ulaşım, konaklama ve restoran gibi seyahat süreçlerinde ihtiyaç duyduğu hizmetleri, iş birlikleri aracılığıyla elde etmelerine imkan tanıyor.

Dijital dünyada markalar, hedef kitlelerine ulaşmak için içerik üreticileri ile iş birlikleri yapmayı tercih ediyor. Bu iş birlikleri, hem maliyet hem de zaman açısından avantaj sağlıyor.

Ancak sık seyahat eden içerik üreticileri için, genellikle kendi ülkelerindeki markalarla çalışma imkanlarıyla sınırlı kalmak bir dezavantaj oluşturuyor. Stay Loop, bu noktada devreye girerek içerik üreticilerinin seyahat ettikleri destinasyonlardaki markalarla iş birliği yapabilmelerini sağlıyor. Platform, markaların hedef kitlesi olan ülkelerden gelen influencer’ları görmesini ve doğrudan iletişime geçerek hizmetlerini tanıtmalarını mümkün kılıyor.

Stay Loop, kullanıcı dostu bir yapıya sahip. Platforma içerik üreticisi veya marka olarak kayıt olmak mümkün. İçerik üreticileri, planladıkları seyahatleri profillerine ekleyerek markaların kendileriyle iletişime geçmesini sağlayabiliyor.

Aynı şekilde markalar da platform üzerinden içerik üreticilerinin profillerini görüntüleyerek doğrudan iş birliği teklifinde bulunabiliyorlar. Ayrıca, markalar içerik üreticilerini bulundukları destinasyonlara gelmeleri için davet edebiliyor.

Test sürecini başarıyla tamamlayan Stay Loop, platforma ilk kayıt olan ve bekleme listesine alınan marka ve içerik üreticilerinin kullanımına açıldı. Barter iş modeline yeni bir yaklaşım getiren girişim, sunduğu mevcut özellikler ve gelecekte ekleyeceği yeniliklerle markalar ve içerik üreticileri için önemli bir platform olma yolunda ilerliyor.

Amazon Web Services, ilk kuantum bilgi işlem çipini geliştirdi

0

Amazon Web Services (AWS), kuantum hata düzeltme maliyetlerini yüzde 90’a kadar azaltabilen birinci nesil kuantum bilgi işlem çipi Ocelot’u tanıttı. California Teknoloji Enstitüsü AWS Kuantum Bilgi İşlem Merkezi tarafından geliştirilen bu çip, hata toleranslı kuantum bilgisayarların geliştirilmesi amacıyla üretildi.

Kuantum bilgisayarlar, klasik bilgisayarlardan farklı olarak hesaplama işlemlerini bitler yerine kuantum bitleri (kübitler) ile gerçekleştiriyor. Kübitler, aynı anda hem 1 hem de 0 değerini taşıyabilen kuantum süperpozisyon özelliğine sahip olup, karmaşık problemlerin çözümünde kullanılıyor.

Ancak kuantum bilgisayarların çevresel faktörlere karşı hassasiyeti nedeniyle hata oranları yüksek olabiliyor. AWS’in geliştirdiği Ocelot çipi, bu hataları minimize etmek için yeni nesil kuantum hata düzeltme yöntemleri kullanıyor.

Ocelot, AWS’in kuantum hata düzeltmeyi daha verimli hale getirmek amacıyla geliştirdiği bir mimariye sahip. Geleneksel yöntemlere kıyasla hata düzeltme için gereken kaynakları 5 ila 10 kat azaltabilme potansiyeline sahip olan çip, kedi kübitleri adı verilen özel bir kübit teknolojisini kullanıyor.

Kedi kübitleri, belirli hata türlerini bastırarak kuantum hata düzeltmesini basitleştiriyor ve kaynak tüketimini düşürüyor. AWS, bu teknoloji ile kuantum bilgisayarların büyük ölçekli üretimi için mikroçip entegrasyonunun mümkün olduğunu gösterdi.

Ocelot çipi, iki entegre silikon mikroçipten oluşuyor ve her biri yaklaşık 1 cm² büyüklüğünde. Çipler, kuantum devresi elemanlarını içeren süper iletken malzeme katmanlarına sahip.

14 temel bileşenden oluşan devre yapısı, 5 kedi kübiti, 5 tampon devre ve 4 hata tespit kübitini içeriyor. Ocelot’un bilgi işlemi için kullandığı osilatörler, Tantal adı verilen süper iletken ince film bir malzemeden üretildi. AWS malzeme bilimcileri, osilatörlerin performansını artırmak için özel bir üretim yöntemi geliştirdi.

AWS Kuantum Donanımı Başkanı Oskar Painter, Ocelot’un kuantum bilgisayarlar için hata düzeltme işlemlerini verimli bir şekilde gerçekleştirdiğini belirtti. Painter, “Pratik kuantum bilgisayarlar geliştirmek için hata düzeltmenin temel bir gereklilik olduğunu düşünüyoruz ve Ocelot bu konuda ilerleme sağlıyor.” dedi.

Ocelot’un hata düzeltme işlemlerini verimli bir şekilde gerçekleştirdiğini kanıtlamak amacıyla gerçekleştirilen deneylerde, çipin mantıksal kübit düzeyinde bilgiyi uzun süre saklayabildiği gözlemlendi.

AWS Uygulamalı Bilimler Direktörü Fernando Brandao, kuantum hata düzeltmenin başarılı olması için fiziksel kübitlerin sürekli olarak iyileştirilmesi gerektiğini ifade etti. Brandao, “Geleneksel üretim yöntemleriyle sınırlı kalamayız. Daha az kusurlu malzemeleri bir araya getirerek daha dayanıklı üretim süreçleri geliştirmemiz gerekiyor.” dedi.

Ocelot’un pratik kuantum bilgi işlem teknolojisine geçiş sürecinde kullanılması hedefleniyor. Ancak, AWS yetkilileri, bu çipin hala bir laboratuvar prototipi olduğunu ve tam ölçekli kuantum bilgisayarlara ulaşmadan önce birçok mühendislik zorluğunun aşılması gerektiğini belirtiyor. AWS, temel araştırmalara ve akademik iş birliklerine yatırım yaparak kuantum bilgi işlem teknolojisini geliştirmeye devam edeceğini açıkladı.

Çin’de Nvidia H20 siparişleri yükselişe geçti! Peki neden?

Çin’de Nvidia’nın H20 çiplerine olan talep, DeepSeek’in düşük maliyetli yapay zeka modellerine olan ilginin artmasıyla büyük bir yükseliş gösterdi. Çinli teknoloji devleri Tencent, Alibaba ve ByteDance, DeepSeek’in gelişmiş yapay zeka modellerini desteklemek için Nvidia’nın H20 çiplerini büyük miktarlarda sipariş etmeye başladı. Bu gelişme, DeepSeek’in pazara girişiyle Nvidia’nın Çin’deki satışlarının azalacağı yönündeki endişeleri boşa çıkardı ve aksine, Nvidia’nın pazar hakimiyetini pekiştirdi.

Çin’de Nvidia H20 siparişleri yükseliş eğiliminde

DeepSeek’in yapay zeka modelleri, özellikle “çıkarım” (inference) odaklı çalıştığı için, ham işlem gücünden çok verimliliğe dayanıyor. Bu durum, yapay zeka tabanlı hizmetleri daha uygun maliyetle sunmayı mümkün kılıyor ve Çin’deki birçok teknoloji firmasının ilgisini çekiyor. Çin’de büyük şirketler yalnızca kendi yapay zeka altyapılarını güçlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda bulut bilişim hizmetleri üzerinden daha küçük ölçekli firmalara da bu çözümleri sunuyor. Böylece, DeepSeek’in sunduğu yapay zeka teknolojileri sağlık ve eğitim gibi sektörlerde de yaygınlaşmaya başlıyor.

DeepSeek eğitim

Nvidia’nın H20 çipi, ABD’nin ihracat kısıtlamaları nedeniyle Çin’e satılabilen en güçlü yapay zeka çipi olarak öne çıkıyor. 2024 yılında Nvidia’nın 1 milyon adet H20 çipi sevk ettiği ve bu satışlardan 12 milyar doların üzerinde gelir elde ettiği tahmin ediliyor. ABD yönetiminin, Nvidia’nın Çin’e çip satışını daha da kısıtlamayı düşündüğü konuşulurken, şu an için H20 çipi Çin pazarındaki en önemli yapay zeka işlemcisi konumunda. Çinli üreticiler, DeepSeek’in geliştirdiği yapay zeka modelleriyle pazarda rekabet gücünü artırmayı hedeflese de, Nvidia’nın H20 ile liderliğini sürdürdüğü görülüyor.

DeepSeek’in piyasaya sürülmesiyle bazı analistler, bilgi işlem gücüne olan talebin azalabileceğini öne sürmüştü, ancak tam tersi bir durum yaşanıyor. Yapay zekanın günlük hayatın daha fazla alanına entegre edilmesiyle birlikte, çıkarım işlemlerine olan talep giderek artıyor. Bu da Nvidia’nın çip satışlarını güçlü bir şekilde sürdürmesine olanak tanıyor.

Türkiye, son model Eurofighter Typhoon satın alabilir!

Türkiye’nin Eurofighter Typhoon Tranche 4 modelini tedarik etmeye yönelik görüşmelerde son aşamaya gelindiğine dair haberler, ülkenin hava kuvvetleri modernizasyon stratejisi açısından büyük önem taşıyor. Eurofighter Typhoon, İngiltere, Almanya, İspanya ve İtalya ortaklığında geliştirilen ve Avrupa’nın en gelişmiş savaş uçakları arasında yer alan bir platform olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin daha önce gündeme gelen Tranche 1 modelinden ziyade, en yeni varyant olan Tranche 4’ü almayı tercih etmesi, ülkenin hava gücünü daha ileri bir seviyeye taşımayı hedeflediğini gösteriyor. Tranche 4, gelişmiş radar sistemleri, daha güçlü aviyonikleri ve modernize edilmiş silah entegrasyonlarıyla dikkat çekerken, 5. nesil savaş uçaklarına yaklaşan kabiliyetler sunuyor. Türkiye’nin tedarik edeceği 40 adet Eurofighter Typhoon’un teslimatlarının 2028’den önce başlayabileceği belirtilirken, bu sürecin hızlandırılmasının mümkün olup olmadığı konusunda İngiltere ile temaslar sürüyor.

Türkiye, son model Eurofighter Typhoon alımı yapabilir

Türkiye’nin Eurofighter alımıyla ilgili olarak İngiltere ile yürütülen müzakereler, sadece savaş uçaklarıyla sınırlı kalmayıp daha geniş çaplı bir savunma iş birliği çerçevesinde değerlendiriliyor. Türk Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu liderliğindeki heyetin geçtiğimiz hafta İngiltere’ye yaptığı kritik ziyaret, bu sürecin önemini gösteriyor. İngiltere Kraliyet Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Sir Richard Knighton ile yapılan görüşmelerde, Eurofighter tedarik sürecinin yanı sıra Türkiye’nin yerli savaş uçağı KAAN’ın geliştirilmesi, askeri nakliye uçaklarının temini ve savunma sanayii alanındaki ortak projeler de ele alındı. Özellikle İngiltere’nin son dönemde Baykar Teknoloji ve diğer Türk savunma sanayii firmalarıyla yakın temas içinde olması, Türkiye’nin bu alandaki kabiliyetlerini Avrupa pazarına entegre etme stratejisinin bir parçası olarak görülüyor.

Türkiye’nin hava kuvvetleri modernizasyon planı, üç farklı savaş uçağı platformunun entegrasyonunu içeriyor. Eurofighter Typhoon Tranche 4’ün yanı sıra, ABD’den tedarik edilmesi planlanan 40 adet F-16 Block 70 ve yerli üretim KAAN savaş uçağı, Türkiye’nin gelecekteki hava savunma mimarisinin temel taşlarını oluşturuyor. F-16 Block 70’in tedarik sürecinde yaşanan gecikmeler, Türkiye’yi alternatif çözümler aramaya yöneltirken, Eurofighter’ın ABD üretimi F-16’lardan daha erken teslim edilme ihtimali dikkat çekiyor. Ayrıca, F-35 programından çıkarılmasına rağmen Türkiye’nin bu projeye yeniden dahil olma ihtimali de zaman zaman gündeme geliyor.

Eurofighter Typhoon Tranche 4 ile birlikte gelecek olan Meteor hava-hava füzeleri, Türkiye’nin uzun menzilli hava muharebesi kabiliyetini ciddi şekilde artıracak. Meteor füzeleri, AIM-120 AMRAAM füzelerine kıyasla daha yüksek menzil ve daha gelişmiş hedefleme sistemleri sunuyor. Bu bağlamda, ABD’den alınacak F-16 Block 70’lerle birlikte teslim edilecek AMRAAM AIM-120C-8 füzeleriyle birlikte Türk Hava Kuvvetleri, hava-hava angajmanlarında çok daha etkili bir kapasiteye sahip olacak. Aynı zamanda, ROKETSAN tarafından geliştirilen yerli mühimmat sistemlerinin Eurofighter Typhoon’a entegre edilip edilemeyeceği konusu da merak ediliyor. Bu entegrasyon gerçekleşirse, Türkiye’nin savunma sanayii ürünlerinin Avrupa pazarında daha fazla yer bulması da mümkün olabilir.

Öte yandan, Türkiye’nin İngiltere’den 12 adet Lockheed Martin üretimi C-130 Super Hercules askeri nakliye uçağı tedarik etmeye yönelik görüşmeleri de devam ediyor. C-130 Super Hercules, geniş operasyonel kabiliyetiyle öne çıkan bir platform olup, özellikle taktiksel hava taşımacılığı ve lojistik destek görevlerinde etkin şekilde kullanılıyor. Türk Hava Kuvvetleri’nin bu uçakları tedarik etmesi, lojistik kapasitesini artırarak uzun menzilli hava operasyonlarında daha güçlü bir altyapı oluşturmasını sağlayacak. Bu sürecin olumlu ilerlediği ve kısa süre içinde resmi duyuruların yapılabileceği belirtiliyor.

Türkiye’nin Avrupa ile savunma sanayii alanında giderek artan iş birliği, genel stratejik denklemin önemli bir parçası haline geliyor. İngiltere’nin Eurofighter tedarik sürecine yönelik olumlu yaklaşımı, Türkiye’nin savunma sanayii alanındaki uluslararası konumunu güçlendiren bir etken olarak görülüyor. Türkiye’nin son dönemde İtalya’dan Piaggio Aerospace’i satın alması, İspanya ile savunma iş birliklerini artırması ve İngiltere ile yürüttüğü temaslar, Avrupa merkezli savunma projelerine daha fazla dahil olma niyetini gösteriyor. Airbus CEO’su Guillaume Faury’nin Avrupa’nın savunma sanayiinde ABD’ye karşı daha güçlü bir konum elde etmek için iş birliklerini artırması gerektiğine dair açıklamaları, bu sürecin daha da derinleşebileceğini işaret ediyor. Özellikle Thales ve Leonardo gibi büyük Avrupa savunma şirketleriyle yürütülen görüşmeler, Türkiye’nin uzun vadede Avrupa merkezli projelerde daha aktif bir rol oynayabileceğini gösteriyor.

Sonuç olarak, Türkiye’nin Eurofighter Typhoon Tranche 4 tedariki, yalnızca hava kuvvetlerinin güçlendirilmesi açısından değil, aynı zamanda Avrupa ile savunma sanayi iş birliklerinin derinleştirilmesi açısından da büyük önem taşıyor. Eurofighter’ın yanı sıra F-16 Block 70, KAAN ve uzun vadede F-35 gibi platformlarla birlikte şekillenecek olan yeni hava gücü konsepti, Türkiye’yi bölgesel havacılık ve savunma alanında daha stratejik bir konuma taşıyacak gibi görünüyor.

ElevenLabs, konuşmaları metne döken AI modeli Scribe’ı tanıttı!

3,3 milyar dolar değerlemeye ulaşan ElevenLabs, Scribe adını verdiği bağımsız modelini piyasaya sürdü.

ElevenLabs, 99’dan fazla dili destekleyen Scribe modeliyle, Google Gemini 2.0 Flash ve OpenAI’nin Whisper Large V3 modellerini çeşitli testlerde geride bıraktığını iddia ediyor. Şirket, özellikle 25 dilde modelin kelime hata oranını %5’in altında tutarak mükemmel doğruluk sağladığını belirtiyor. İngilizce için doğruluk oranı %97 olarak açıklanırken, Fransızca, Almanca, Hintçe, Endonezce, Japonca, Kannada, Malayalam, Lehçe, Portekizce, İspanyolca ve Vietnamca gibi diller de yüksek doğruluk kategorisinde yer alıyor.

Diğer diller ise yüksek doğruluk (5-10% hata oranı), iyi doğruluk (10-20% hata oranı) ve orta doğruluk (25-50% hata oranı) şeklinde kategorilere ayrılmış durumda.

ElevenLabs CEO’su Mati Staniszewski, bu modelin geliştirilme süreciyle ilgili şunları söyledi:

“Konuşmada ne söylendiğini daha iyi anlamak istiyoruz. Yapay zeka artık yalnızca içerik üretmekten çıkıp konuşmayı anlamalı ve doğru şekilde metne dökebilmeli. Birçok kişi konuşmadan metne dönüştürmenin artık çözüldüğünü düşünüyor, ancak pek çok dilde bu teknoloji hâlâ yetersiz. Biz, verileri kendi ekibimizle etiketleyerek ve hızlı geri bildirim alarak daha iyi modeller geliştirebiliriz.”

Scribe’ın öne çıkan özellikleri

Scribe modeli yalnızca konuşmayı metne dönüştürmekle kalmıyor, aynı zamanda akıllı konuşmacı ayrımı (diarization) yaparak kimlerin konuştuğunu belirleyebiliyor. Ayrıca, kelime bazında zaman damgaları ekleyerek altyazılar için yüksek doğruluk sağlıyor ve gülme, alkış gibi ses olaylarını otomatik olarak etiketleyebiliyor.

Şirket, bu özelliklerle video içeriklerin otomatik altyazıya çevrilmesini de kolaylaştırmayı amaçlıyor. Ancak, şu an için Scribe yalnızca önceden kaydedilmiş sesler üzerinde çalışıyor. Gerçek zamanlı konuşma algılama sürümü ise yakında piyasaya sürülecek.

Fiyatlandırma ve rekabet

ElevenLabs, Scribe için saatlik 0,40 dolar ücret belirledi. Bu rakam piyasadaki rakiplerinden bazılarına kıyasla rekabetçi olsa da, daha düşük fiyatlarla hizmet sunan alternatifler de bulunuyor. Şirket, kaliteli transkripsiyon hizmetiyle pazarda fark yaratmayı hedefliyor.

Scribe, Gladia, Speechmatics, AssemblyAI, Deepgram ve OpenAI’nin Whisper modelleriyle doğrudan rekabet edecek. Yapay zeka destekli konuşmadan metne dönüştürme alanında büyük bir yarış başlarken, ElevenLabs’ın bu pazardaki başarısı merakla bekleniyor.

Sosyal medya ile Türk saç sanatı dünya sahnesinde

0

Türk saç sanatını dünya sahnesine taşıyan Kadir Alkan ve Ahmet Çoban, sosyal medyanın etkileyici gücünü arkasına alarak Dubai’de gerçekleştirilen büyük bir etkinlikte Türkiye’yi temsil etti. Wella Professionals iş birliğiyle, Sassoon Akademisi’nin en prestijli renk ve kesim uzmanlarıyla birlikte sahneye çıkan ikili, sanatsal yetenekleri ve sosyal medyadaki etkinlikleriyle öne çıktı.

Sosyal medyada Türkiye’nin saç sanatına global ilgi!

Sanat ve moda sektörlerinde sosyal medya platformları, global ölçekte tanınırlık kazanmanın en etkili yollarından biri haline geldi. Ahmet Çoban ve Kadir Alkan, Instagram, YouTube ve TikTok gibi kanalları kullanarak saç sanatını ve mesleki deneyimlerini geniş kitlelere ulaştırıyor. Dubai’de sahneye çıkmadan önce ve etkinlik sırasında yapılan paylaşımları da sektör profesyonelleri ve saç sanatına ilgi duyan takipçiler tarafından yoğun ilgi gördü.

Türk kuaförlük sektörü geleneksel ve modern teknikleri birleştirerek farklı bir tarz sunuyor. Ahmet Çoban ve Kadir Alkan da bu bilgi birikimini dijital ortama taşıyarak uluslararası alanda adlarını duyurdu. Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlar, etkinlikten önce ve sonra geniş bir kitleye ulaştı. Etkinlik sırasında yapılan yayınlar da dünyanın farklı noktalarındaki takipçileri tarafından takip edildi.

Etkinlik sonrası yaptıkları açıklamada Alkan ve Çoban, sosyal medyanın meslekleri üzerindeki etkisini vurgulayarak patentli metotlarını dünya genelindeki meslektaşlarıyla paylaştıklarını belirtti. Sosyal medyanın etkisiyle mesleki bilgi akışının daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladıklarını ifade ettiler. Kadir Alkan ve Ahmet Çoban, Dubai’deki etkinliğin ardından yeni projeler üzerinde çalışmalarını sürdürüyor.

Kadir Alkan ve Ahmet Çoban sonrasında şu açıklamalarda bulundu:

“Türk saç sanatını global arenada sergilemek her zaman en büyük tutkularımızdan biri oldu. Şimdi, Wella Professionals iş birliğiyle Sassoon Akademisi’nin usta isimleriyle birlikte Dubai’de sahneye çıkmak, ülkemizin yeteneklerini dünyaya tanıtmak anlamına geliyor.

Bu yolculuk sadece bizim değil, Türkiye’nin yeteneklerini dünyaya tanıtma yolculuğu. Hep birlikte ülkemizi en iyi şekilde temsil etmeye devam edeceğiz. İkimiz de patentli metotlara sahip kuaförleriz.

Bu metotları dünyadaki tüm meslektaşlarımızla paylaşıp, Türk kuaförlüğünün trendleri belirleyen otorite bir ülke olmasını hayal ediyoruz. Bizi takipte kalın, çünkü bu sadece başlangıç. Yeni projeler ve uluslararası sahnelerdeki başarılar için çalışmalarımıza devam edeceğiz.

OKX borsası, 505 milyon dolar ceza ödeyecek!

OKX borsası, son dönemde ABD düzenleyicileriyle yaşadığı yasal sıkıntılar nedeniyle büyük bir ceza ile karşı karşıya kaldı. Seyşeller merkezli Aux Cayes FinTech Co. tarafından yönetilen OKX, 2018 ile 2024 yılları arasında ABD’de lisanssız işlem yaparak, Amerikan pazarında faaliyet göstermeye devam ettiğini kabul etti. Bu dönemde borsa, ABD’li kullanıcılara 1 trilyon dolardan fazla işlem fırsatı sundu ve oldukça büyük bir işlem hacmi elde etti. Yine de, OKX’in faaliyetleri yalnızca bu işlemlerle sınırlı kalmadı. Borsa, 5 milyar dolardan fazla şüpheli işlem gerçekleştirildiği ve bunun yanı sıra kullanıcıların yasaları aşabilmek için sahte bilgiler sağlamaya teşvik edildiği iddialarına da maruz kaldı. Bu durum, ABD hükümetinin kripto para platformlarına karşı sert tutumunun bir örneği olarak ortaya çıkmış oldu.

OKX borsası, 505 milyon dolar ceza ödemek zorunda

Borsa, başlatılan soruşturma sonucunda ABD hükümetiyle uzlaşma yoluna gitmeye karar verdi ve 505 milyon dolar tazminat cezasını ödemeyi kabul etti. Bu ceza, OKX’in yasal sorunlarını çözmek amacıyla attığı bir adım oldu. Tazminat ödemesinin yanı sıra, borsa, gelecekte bu tür yasal aksaklıkların yaşanmaması adına bir uyumluluk danışmanı tutma kararı aldı. Böylece, şirketin gelecekteki faaliyetleri daha şeffaf ve yasal düzenlemelere uyumlu hale getirilmek isteniyor.

OKX’in ceza ödeme kararı, aslında daha önce kripto para dünyasında büyük yankılar uyandıran Binance ve FTX gibi platformların yaşadığı benzer sorunlarla da bağlantılı. Binance eski CEO’su CZ ve FTX’in eski kurucusu Sam Bankman-Fried de ABD yasalarına karşı geldikleri gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılmıştı. OKX, bu süreçte kendi faaliyetlerinin yasal zeminlerde sürdürülebilir olabilmesi için büyük bir finansal bedel ödeyecek olsa da, bu hareket aynı zamanda şirketin uyum sağlama çabalarını simgeliyor.

Borsa, bu gelişmelerin ardından, özellikle Amerikan pazarındaki güveni yeniden kazanmak ve yasal sorunları aşabilmek için daha sıkı denetimler ve kontrollerle ilerlemeyi amaçlıyor. Ayrıca, mevcut düzenlemelere uymak ve uluslararası alanda daha güvenli bir operasyon yapabilmek adına yasal uyum konusunda atılacak adımlar, OKX’in itibarını geri kazandırması açısından kritik bir öneme sahip olacak.

Sonuç olarak, OKX’in karşı karşıya kaldığı bu ceza, kripto para sektörü için önemli bir dönüm noktası teşkil etmekte. Yasal düzenlemelere uymayan platformlara karşı sert bir tutum sergileyen ABD hükümeti, bundan sonra da benzer platformlarla ilgili adımlar atmaya devam edebilir. OKX’in bu durumu nasıl yöneteceği, diğer kripto para platformları için de bir örnek teşkil edecektir.

Mars’ta eskiden okyanus olduğuna dair işaretler bulundu!

Çin’in Zhurong keşif aracından elde edilen veriler üzerinde çalışan bilim insanları, Mars’ın bir zamanlar geniş okyanuslara ve sahil şeritlerine ev sahipliği yapmış olabileceğine dair önemli kanıtlar keşfetti. Günümüzde kurak, dondurucu ve yoğun radyasyona maruz kalan Kızıl Gezegen’in geçmişine dair yeni ipuçları, özellikle kuzeydeki alçak düzlüklerde gömülü kıyı oluşumlarına işaret ediyor.

Mars’ta eskiden okyanus olduğuna dair kanıtlar bulundu

Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan araştırmada, bilim insanları Zhurong’un yüzey altı radar görüntülerini analiz ederek Mars’ta bir zamanlar sığ suların ve kıyı bölgelerinin varlığını düşündüren tortul yapılar tespit etti. Yer altındaki malzemelerin eğimli ve düşük kotlu alanlara doğru yönlendiğini belirleyen araştırmacılar, bu oluşumların Dünya’daki eski kıyı şeritlerine oldukça benzediğini ortaya koydu.

Mars’ta eskiden okyanus olduğuna dair bulgular tespit edildi.

Penn State Üniversitesi’nden Dr. Benjamin Cardenas, radarın tortul yapıların boyutundaki ince değişimleri dahi algılayabildiğini belirterek, bu durumun gelgitlerin, dalgaların ve muhtemelen yakınlarda tortu sağlayan bir nehrin varlığını gösterdiğini ifade etti. Üstelik tüm bu süreçlerin uzun bir zaman dilimi boyunca aktif olduğu düşünülüyor.

Bilim insanları yıllardır Mars’ın bir zamanlar okyanuslara sahip olup olmadığı konusunda çeşitli teoriler öne sürerken, geçmişte gezegende akarsular ve göllerin varlığına dair güçlü kanıtlar elde edilmişti. Günümüzde ise Mars yüzeyinin derinliklerinde sıvı halde su bulunma ihtimali hala tartışılıyor. Son araştırma, Kızıl Gezegen’in geçmişinde suyun önemli bir rol oynadığını ve potansiyel olarak yaşam için uygun koşullara sahip olabileceğini bir kez daha gündeme getiriyor.

Dünyanın en büyük roketi yeniden fırlatılacak!

Elon Musk’ın uzay şirketi SpaceX, insanlığı Mars’a ve ötesine taşıma hedefi doğrultusunda geliştirdiği Starship roketini sekizinci kez fırlatmaya hazırlanıyor. 28 Şubat’ta gerçekleşmesi planlanan bu fırlatma, SpaceX’in tekrar kullanılabilir roket teknolojisini test etme sürecinde büyük bir aşamayı temsil ediyor. Dünyanın en büyük ve en güçlü roketi olarak kabul edilen Starship, fırlatma penceresinin Türkiye saatiyle 02:30’da açılmasıyla birlikte Teksas’taki Starbase tesisinden uzaya gönderilecek. Bu önemli anlar, SpaceX’in X platformundaki resmi hesabından canlı yayınlanacak.

Dünyanın en büyük roketi tekrar fırlatılıyor

123 metre uzunluğundaki Starship, bugüne kadar gerçekleştirilen yedi test uçuşuyla önemli veriler toplamış olsa da, önceki görevlerde çeşitli teknik sorunlarla karşılaşıldı. Son fırlatma, 16 Ocak’ta gerçekleştirilmiş ve görevin yalnızca bir kısmı başarıyla tamamlanmıştı. O uçuşta, roketin devasa birinci kademe itici bölümü olan Super Heavy, Starbase fırlatma kulesinin “chopstick” olarak adlandırılan dev mekanik kollarıyla yakalanmıştı. Ancak Starship’in üst kademe bölümü, yani asıl uzay aracı, bir yakıt sızıntısı nedeniyle iniş gerçekleştiremeden Atlantik Okyanusu üzerinde parçalanmıştı.

Bu sekizinci test uçuşu, önceki görevde başarısız olan kritik hedeflerin yeniden değerlendirilmesi açısından büyük önem taşıyor. SpaceX, bu kez Super Heavy iticisinin bir kez daha chopstick kolları tarafından başarılı bir şekilde yakalanmasını hedefliyor. Bunun yanı sıra, Starship’in dört sahte Starlink uydusunu alt yörüngeye bırakması planlanıyor. Bu maket uydular, Starship ile aynı yörüngede konumlanacak ve atmosfere giriş sırasında yanarak yok olacak. Bu test, gelecekteki gerçek uydu yerleştirme görevleri için önemli bir adım olarak görülüyor.

Fırlatma sırasında gerçekleştirilecek bir diğer kritik test ise Starship’in uzaydayken Raptor motorlarından birini yeniden ateşlemesi olacak. Uzay ortamında motorun yeniden çalıştırılması, uzun süreli derin uzay görevlerinde büyük bir gereklilik olduğu için, bu testin başarılı olması SpaceX için büyük bir teknik kazanım sağlayacak. Ayrıca, sekizinci fırlatma öncesinde hem Starship’in hem de Super Heavy’nin donanım, yazılım ve yapısal sistemlerinde çeşitli iyileştirmeler yapıldı. Bu değişikliklerin, sistemin güvenilirliğini artırarak roketin tekrar kullanılabilirliğini bir adım daha ileriye taşıması bekleniyor.

SpaceX’in nihai hedefi, Starship’i hem insanlı hem de insansız görevlerde kullanılabilir hale getirerek, Dünya yörüngesine kargo ve uydu taşımanın yanı sıra Ay ve Mars’a yolculukları mümkün kılmak. NASA ile yapılan anlaşma kapsamında Artemis programı için özel olarak uyarlanan bir Starship versiyonunun, Ay yüzeyine astronot taşıması planlanıyor. Bu nedenle, gerçekleştirilen her test uçuşu, yalnızca SpaceX’in değil, insanlığın derin uzay keşfi yolundaki en önemli aşamalardan biri olarak görülüyor.

Volkswagen ID.4, Amerikan elektrikli otomobil pazarında sürpriz yaptı!

Volkswagen’in elektrikli SUV modeli ID.4, ABD pazarında yeniden yükselişe geçerek ocak ayında en çok satan üçüncü elektrikli araç konumuna ulaştı. Tesla Model Y ve Model 3’ün ardından gelen ID.4, geçtiğimiz yıl üretim sürecinde yaşanan duraksamaları hızla telafi ediyor. 4.979 adetlik satış rakamına ulaşan model, geçen yılın aynı dönemine kıyasla %653 oranında bir artış gösterdi. 2024 genelinde yalnızca 17.000 adet satılabilen ID.4, dördüncü çeyrekte sadece 646 adetlik bir satış başarısı yakalayabilmişti. Ancak mevcut ivme devam ederse, 2025 yılı sonunda 60.000 adetlik satış rakamına ulaşması bekleniyor.

Volkswagen ID.4, Amerikan elektrikli otomobil pazarında yükselişe geçti

Cox Automotive’in raporuna göre, ABD’de en çok satan beş elektrikli araç sırasıyla Tesla Model Y, Model 3, Volkswagen ID.4, Tesla Cybertruck ve Honda Prologue oldu. Bu beş model, ülkedeki toplam elektrikli araç satışlarının %54’ünü oluşturdu. Ocak ayında toplam 102.200 adet EV satışı gerçekleşirken, bu rakam geçen yılın aynı dönemine göre %30’luk bir büyümeye işaret ediyor. Aralık ayında satılan 132.392 adede kıyasla bir düşüş yaşansa da, bu durum mevsimsel dalgalanmalar nedeniyle normal kabul ediliyor.

Volkswagen ID.4, Amerikan elektrikli otomobil pazarında yükselişe geçti.

Özellikle Honda’nın elektrikli SUV modeli Prologue da pazarda etkisini hissettirmeye başladı. Ocak ayında 3.744 adetlik satış rakamına ulaşan model, 2024 yılında toplamda 33.000 adet satarak en çok tercih edilen yedinci elektrikli araç olmuştu. Volkswagen ise ID.4’ü yeniden güçlü bir konuma getirerek ABD ve Kanada pazarındaki etkisini artırmayı hedefliyor. 2025 model yılı için ID.4 RWD Pro versiyonu 45.095 dolardan, dört tekerlekten çekişli AWD Pro versiyonu ise 48.995 dolardan satışa sunuluyor.

82 kWh kapasiteli bataryaya sahip modeller, yaklaşık 468 km menzil sunuyor. Volkswagen ayrıca yıl içinde 62 kWh batarya seçeneğini de piyasaya sürmeyi planlıyor. ID.4’ün bu güçlü satış performansını devam ettirip ettiremeyeceği ise önümüzdeki aylarda netleşecek.

Intel, 18A üretim sürecinde verimlilik sorunu mu yaşıyor?

0

Intel, uzun zamandır üzerinde çalıştığı 18A (1.8nm) üretim sürecinin hazır olduğunu ve yılın ikinci yarısında seri üretime geçileceğini duyursa da, sektörden gelen son bilgiler sürecin ciddi verimlilik sorunları yaşadığını gösteriyor. Özellikle ünlü analist Ming-Chi Kuo’nun endüstri anketlerine dayanarak yaptığı açıklamalar, 18A sürecindeki verimin yalnızca %20 ila %30 seviyelerinde olduğunu ve bunun seri üretim için büyük bir engel teşkil ettiğini belirtiyor. Bu düşük verim oranı, Intel’in yeni nesil işlemcileri olan Panther Lake ve sunucu sınıfı Clearwater Forest modellerinin üretiminde ciddi sıkıntılar doğurabilir.

Intel, 18A üretim sürecinde verimlilik problemi yaşıyor

Intel’in üretim sürecindeki teknik zorlukların yanı sıra, şirketin dökümhane bölümündeki organizasyon yapısı, tedarik zinciri yönetimi ve genel işleyişi de dışarıdan sipariş almayı zorlaştıran unsurlar arasında yer alıyor. Şu anda Panther Lake’in mühendislik örnekleri PC üreticileri tarafından test ediliyor olsa da, düşük verimlilik iddiaları sektörde Intel’in sürecinin gerçekten hazır olup olmadığı konusunda soru işaretleri yaratmış durumda. Bununla birlikte, 18A sürecinin Intel 3’e kıyasla %30 daha fazla çip yoğunluğu ve watt başına %15 daha yüksek performans sunacağı belirtiliyor.

Teknoloji açısından bakıldığında, 18A süreci, Intel’in gate-all-around (GAA) transistör tasarımına getirdiği RibbonFET teknolojisini kullanıyor. Bu tasarım, elektrik akımını daha hassas bir şekilde kontrol etmeye olanak tanırken, güç sızıntısını azaltarak daha yüksek performans ve enerji tasarrufu sağlıyor. Ayrıca PowerVia adlı arka taraf güç dağıtımı teknolojisi sayesinde güç iletim bileşenleri çipin alt kısmına taşınıyor, böylece enerji verimliliği ve alan kazanımı elde ediliyor.

Bu noktada Intel’in en büyük rakibi olan TSMC de 2nm (N2) sürecinde GAA transistör teknolojisini kullanmaya hazırlanıyor. Ancak TSMC’nin bu süreçte hacimli üretime ancak 2025’in sonlarında başlaması ve ilk 2nm çiplerin 2026 ortasında piyasaya sürülmesi bekleniyor. Bunun yanında, TSMC’nin PowerVia’ya rakip olacak kendi güç dağıtımı çözümünün 2026 yılında A16 (1.6nm) süreciyle devreye alınacağı belirtiliyor. Intel’in verimlilik sorunlarını aşması halinde 18A sürecinde rakiplerine karşı avantaj sağlayabileceği düşünülse de, şu an için yaşanan sorunlar bu sürecin planlandığı gibi ilerleyip ilerleyemeyeceğine dair şüpheleri artırıyor.

Anthropic, hibrit akıl yürütme modelini görücüye çıkardı!

Anthropic, yapay zeka dünyasında rekabeti daha da kızıştıracak önemli bir yenilikle karşımıza çıkıyor. Firmanın tanıttığı Claude 3.7 Sonnet, sektörün ilk hibrit akıl yürütme modelini sunuyor. Bu model, karmaşık görevlerde önemli bir gelişim kaydederek, hem hızlı yanıtlar verebilen hem de adım adım düşünme yeteneğine sahip bir yapay zeka çözümü sunuyor. Özellikle matematik, finans ve hukuk gibi alanlarda önceki sürümlerine göre çok daha iyi bir performans sergileyen Claude 3.7 Sonnet, örneğin basit sorulara hızla yanıt verirken, daha karmaşık talepleri de başarıyla yerine getirebiliyor.

Anthropic, hibrit akıl yürütme modelini resmen tanıttı

Modelin bir diğer dikkat çeken özelliği ise, kullanıcıların modelin düşünme sürecini kontrol edebilmesidir. Bu özellik, kullanıcıların modelin yanıtlarını daha hızlı ya da daha derinlemesine alabilmesini sağlıyor. Ayrıca Claude 3.7 Sonnet’in bilgi kesim tarihi Ekim 2024 olarak belirlenmiş, bu da onu güncel bilgiler açısından rakipleriyle rekabet edebilecek bir seviyeye taşıyor. Ancak, gerçek zamanlı web arama desteği henüz bulunmuyor, bu da bir eksiklik olarak belirtiliyor.

Claude 3.7 Sonnet, hibrit akıl yürütme anlayışıyla OpenAI’ın modellerine bir gönderme yapıyor. OpenAI, akıl yürütme işlevselliğini ayrı modellerde sunarken, Anthropic, tüm bu işlevselliği tek bir modelde entegre etmeyi tercih ediyor. Bu, gelecekteki yapay zeka sistemlerinin daha verimli ve güçlü olmasını sağlayabilir. Ayrıca, Claude 3.7 Sonnet’in test edilmesi için yapılan bir Pokemon oyunundaki test, modelin planlama, problem çözme ve uzun vadeli hedefler belirleme yeteneklerini gözler önüne serdi.

Bu gelişmelere ek olarak, Claude Code adlı yeni bir yapay zeka destekli kodlama aracı da tanıtıldı. Yazılım geliştiricilerine yönelik bu araç, kodları okuma, düzenleme ve test etme gibi işlemleri yapabiliyor. Bu, geliştiricilerin iş süreçlerinde daha verimli olmalarını sağlarken, Claude Code’un daha bağımsız ve eylem odaklı bir iş ortağı olarak konumlandırılması da önemli bir adım. Bu özellik, sadece pasif bir yardımcı olmaktan çıkıp, bağımsız kararlar alabilen yapay zeka iş ortakları dönemini başlatıyor.

Anthropic, Claude 3.7 Sonnet ve Claude Code’u, API, Amazon Bedrock ve Google Cloud Vertix AI üzerinden geliştiricilerin kullanımına sunmuş durumda. Modelin fiyatı ise önceki sürümle aynı seviyede tutulmuş. Bu gelişmeler, yapay zeka dünyasında önemli bir rekabetin ve yenilikçi çözümlerin önünü açıyor.

ChatGPT’nin gelişmiş insansı konuşma özelliği ücretsiz oldu!

OpenAI, ChatGPT’nin Gelişmiş Ses Modu’nu (Advanced Voice Mode) artık ücretsiz kullanıcılar için de erişime açtı. Daha önce yalnızca ChatGPT Plus ve diğer ücretli sürümlerde sunulan bu özellik, artık önizleme sürümüyle ücretsiz kullanıcılar tarafından da belirli bir süre boyunca deneyimlenebilecek. Bu özellik, yapay zeka ile daha doğal ve kesintisiz konuşmalar yapılmasını sağlarken, kullanıcıların yanıtları yönlendirmesine ve ChatGPT’nin konuşmasını bölerek daha akıcı bir diyalog oluşturmasına olanak tanıyor.

ChatGPT’nin gelişmiş insansı konuşma özelliği artık ücretsiz

OpenAI, Gelişmiş Ses Modu’nun ücretsiz kullanıcılar için tam olarak ne kadar süreyle kullanılabileceğini açıklamasa da, ChatGPT Plus abonelerinin bu sınırın beş katı kadar erişim hakkına sahip olacağını belirtti. Pro kullanıcıları ise bu özelliğe sınırsız erişim sağlayacak ve ek olarak video ve ekran paylaşımı gibi daha yüksek kullanım limitlerine sahip olacak.

ChatGPT’nin gelişmiş insansı konuşma özelliği artık ücretsiz.

Daha önce ücretsiz kullanıcılar için yalnızca ayda 10 dakika boyunca erişime açılan bu özelliğin, artık günlük belirli bir süre boyunca kullanılabilir olması, geniş bir kullanıcı kitlesi için önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.

Gelişmiş Ses Modu, ücretsiz kullanıcılar için OpenAI’ın ChatGPT-4o mini modeli ile çalışacak. ChatGPT Plus aboneleri ise ChatGPT-4o modeline erişerek, daha gelişmiş bir ses deneyimi yaşayabilecek. Ancak ses modu açısından iki model arasında büyük bir fark bulunmuyor; mini model, OpenAI için daha düşük maliyetli bir seçenek olarak tercih ediliyor. Bu gelişmeyle birlikte OpenAI, sesli yapay zeka asistanı deneyimini daha fazla kullanıcıya sunarak, etkileşimlerin daha doğal ve insansı hale gelmesini sağlamayı hedefliyor.

Amy Gleason: Yeni DOGE Yöneticisi Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Beyaz Saray, Elon Musk’ın Hükümet Verimliliği Departmanı (DOGE) için yeni bir yönetici atadı. Bu haber, birçok kişinin dikkatini çekti ve DOGE’nin geleceği hakkında merak uyandırdı. Peki, Amy Gleason kimdir ve bu atama ne anlama geliyor?

Amy Gleason Kimdir?

Amy Gleason, daha önce ABD Dijital Hizmetleri’nde (USDS) görev yapmış bir isim. USDS, DOGE’nin çabalarına hizmet etmek üzere dönüştürüldü. Gleason ayrıca Russell Street Ventures adlı sağlık yatırım firmasında da çalıştı. Bu deneyimler, onun DOGE’deki rolü için önemli bir temel oluşturuyor.

DOGE’nin Geleceği

DOGE, hükümet verimliliğini artırmayı hedefleyen bir departman olarak dikkat çekiyor. Ancak, bu departmanın liderliği ve işleyişi hakkında birçok soru işareti bulunuyor. Beyaz Saray Basın Sekreteri Karoline Leavitt, resmi bir yönetici ismi açıklamaktan kaçındı. Bu durum, DOGE’nin geleceği hakkında belirsizlik yaratıyor.

Elon Musk’ın Rolü

Elon Musk, DOGE’nin genel operasyonlarını denetleyen bir isim olarak tanımlanıyor. Ancak, resmi bir bağlantısı olmadığı belirtiliyor. Bu durum, Musk’ın DOGE üzerindeki etkisini sorgulayanlar için bir muamma yaratıyor. Mahkeme belgelerinde Musk’ın DOGE’de “resmi bir yetkisi” olmadığı vurgulanıyor.

Hukuki Zorluklar

DOGE, hassas verilere erişim ve hükümet fonlarının dondurulması gibi konularda sürekli yasal zorluklarla karşı karşıya. Bu durum, Gleason’ı potansiyel bir hedef haline getiriyor. Ancak, bu zorluklar karşısında DOGE’nin nasıl bir yol izleyeceği merak konusu.

Sonuç olarak, Amy Gleason’ın DOGE’nin yeni yöneticisi olarak atanması, birçok soruyu beraberinde getiriyor. DOGE’nin geleceği ve Elon Musk’ın rolü hakkında belirsizlikler devam ederken, bu gelişmelerin nasıl şekilleneceği merakla bekleniyor.