Dünyanın önde gelen enerji depolama tesisi, yangına teslim oldu!

0

Kaliforniya’nın kuzeyinde yer alan ve dünyanın en büyük lityum tabanlı batarya enerji depolama tesislerinden biri olarak kabul edilen Moss Landing Elektrik Santrali’nde büyük bir yangın çıktı. Bu olay, çevrede yaşayan en az 1.500 kişinin tahliye edilmesine neden oldu. İtfaiye ekipleri yangına müdahale ederken bölge sakinlerine, olası sağlık riskleri nedeniyle kapı ve pencerelerini kapalı tutmaları tavsiye edildi. Yangın sırasında yayılan zehirli gazlar ve yoğun duman, tahliyelerin yanı sıra geniş çaplı önlemleri de zorunlu kıldı.

Dünyanın önde gelen enerji depolama tesisinde yangın çıktı

Vistra Energy’ye ait olan bu dev tesis, 2023 yılındaki kapasite artışından sonra 750 megawatt enerji ve 3.000 megawatt-saatlik bir depolama kapasitesine ulaşarak, bu alanda dünyanın en büyüğü unvanını almıştı. Şirket, tesisin Kaliforniya’nın enerji şebekesinin dengelenmesinde kritik bir rol oynadığını ve özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektriği depolama amacıyla faaliyet gösterdiğini vurgulamıştı. Ancak yangının bu devasa yapı üzerinde ciddi hasarlara yol açtığı belirtiliyor. Yapılan açıklamalara göre, yangın 300 MW kapasiteli bir binadan başlamış ve bataryaların bulunduğu alanın %40’ını kullanılamaz hale getirmiş durumda.

Dünyanın önde gelen enerji depolama tesisinde yangın çıktı

Yetkililer, yangının tesisin sınırlarını aşmadığını ve kontrollü bir şekilde müdahale edilmeye çalışıldığını ifade ediyor. Ancak lityum bataryalarla ilgili yangınlar, doğası gereği söndürülmesi son derece zor ve yüksek riskli durumlardır. Bu durum, yangının kontrol altına alınma çabalarını da oldukça karmaşık bir hale getiriyor. İtfaiye ve acil durum ekiplerinin ilk önceliği, yangının yayılmasını engellemek ve kontrol altına almak olarak belirlenmiş durumda.

Şirket tarafından yapılan açıklamada, tesiste çalışan tüm personelin güvenli bir şekilde tahliye edildiği ve can kaybının önüne geçildiği duyuruldu. Yangın tamamen söndürüldükten sonra olayın nedeni hakkında bir soruşturma başlatılacağı ifade ediliyor. Moss Landing gibi devasa batarya depolama tesisleri, yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinde hayati bir öneme sahip olmasına rağmen, bu tarz büyük çaplı olaylar enerji sektöründeki güvenlik açıklarını yeniden gündeme getiriyor. Batarya teknolojilerindeki yangın riskleri ve alınması gereken önlemler, bu olayla birlikte bir kez daha dikkat çekmiş durumda.

Türkiye YouTube kaldırma taleplerinde ilk 3’te

Son yıllarda hükümetlerin dijital platformlardan içerik kaldırma talepleri önemli ölçüde artış gösterdi. YouTube ve Google gibi platformlar, özellikle video içeriklerinin denetimi konusunda sık sık resmi başvurularla karşılaşıyor. VPN sağlayıcısı Surfshark tarafından yayımlanan bir rapor, bu durumun boyutlarını ortaya koydu.

Rapora göre, Google’ın son beş yılda aldığı 300.000’den fazla içerik kaldırma talebinin %54’ü YouTube içeriklerine yönelik. Google Arama sonuçlarına yönelik talepler %31’de kalırken, geri kalan %15’lik oran Google’ın diğer hizmetlerini kapsıyor.

Türkiye YouTube’da üçüncü sırada

İçerik kaldırma taleplerinde ilk sırayı Rusya alırken, YouTube özelinde Hindistan 8.000 taleple ikinci sırada yer aldı. Türkiye ise YouTube’da toplam 6.000 içerik kaldırma talebiyle üçüncü sırada bulunuyor. Google Arama sonuçları açısından ise Güney Kore, Rusya’nın ardından 16.000 taleple dikkat çekiyor.

Ulusal güvenlik ilk sırada

Raporda, içerik kaldırma taleplerinin gerekçelerinin ülkeden ülkeye farklılık gösterdiği belirtildi. Son beş yılın verilerine göre, 96.000 başvuruyla “ulusal güvenlik” en sık dile getirilen sebep oldu. 2020 yılında en çok görülen gerekçe itibar zedeleme iken, 2023’te dolandırıcılık öne çıktı.

ABD üst sıralarda yer almadı

Raporda dikkat çeken bir diğer unsur, ABD’nin YouTube ve Google Arama üzerindeki içerik kaldırma taleplerinde üst sıralarda yer almaması oldu.

Raporda bazı sınırlamalar olduğu da ifade edildi. Verilerin yalnızca 150 ülkeyi kapsadığı ve 2024 yılına ait bilgilerin yalnızca haziran ayına kadar toplandığı belirtildi. Ayrıca toplam başvuru hacmi ölçüldüğü için daha az talepte bulunan ülkelerin daha fazla içerik kaldırmış olması mümkün.

Şarj istasyonları artık daha güvende

Elektrikli araç şarj istasyonlarında kablo hırsızlığını önlemek amacıyla harekete geçen ChargePoint, yeni nesil kesilmeye dayanıklı kablolarını ve ChargePoint Protect isimli alarm sistemini tanıttı. Özellikle ABD’de yaygınlaşan kablo hırsızlıkları, şarj cihazlarının bakır içeriği nedeniyle büyük bir sorun oluşturuyor. Bu durumu engellemek için ChargePoint, hem teknolojik hem de fiziksel önlemlerle kullanıcı güvenliğini artırmayı hedefliyor.

Kesilmeye dayanıklı kablolar

ChargePoint, yeni kablo tasarımının kesilmeye karşı yüksek direnç sunduğunu belirtiyor. Şirket, kablo içeriğiyle ilgili teknik detayları paylaşmasa da, bu kabloların kesilmesinin oldukça zaman alacağını ve bu durumun hırsızlar üzerinde caydırıcı bir etki yaratacağını ifade ediyor. Ayrıca, kablonun dayanıklılığına rağmen esnekliği korunarakşarj işlemlerinin kolay bir şekilde yapılabileceği vurgulanıyor.

Bu yeni kablolar, tüm ticari ve filo şarj istasyonlarında kullanılmaya başlanacak. ChargePoint, bu dayanıklı kablo tasarımını diğer üreticilere de lisanslamayı planlıyor ve böylece çözümün yaygınlaşmasını hedefliyor.

ChargePoint Protect alarm sistemi

Yeni duyurulan ChargePoint Protect sistemi, şarj istasyonlarında kabloya müdahale tespit edildiğinde otomatik olarak devreye giren bir alarm sistemi. Bu sistem, şarj istasyonundaki hoparlör, ekran ve ışıklar aracılığıyla hırsızları caydırıcı uyarılar veriyor.

ChargePoint Protect’in bir diğer önemli özelliği ise istasyon sahiplerini SMS ve e-posta yoluyla anlık olarak bilgilendirebilmesi. Bu sayede istasyon sahipleri, durumu hızlıca polisle paylaşarak hırsızların yakalanmasınısağlayabiliyor. Protect sistemi, belirli ChargePoint şarj cihazları için ücretsiz bir yazılım güncellemesiyle kullanıma sunulacak.

Hırsızlığa karşı daha güvenli şarj istasyonları

ChargePoint’in yeni kablosu ve alarm sistemi, elektrikli araç şarj istasyonlarının daha güvenli bir hale gelmesi için önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Hem dayanıklı kablo hem de akıllı alarm sistemielektrikli araç kullanıcılarının ve şarj istasyonu sahiplerinin güvenliğini artırmayı amaçlıyor.

Çinli platformlar AB’de GDPR ihlali iddiasıyla hedefte

Avusturya merkezli gizlilik savunucusu NOYB (None of Your Business), Çinli teknoloji devleri TikTok, Temu, Xiaomi, Shein, AliExpress ve WeChat’e karşı Avrupa Birliği’nin Genel Veri Koruma Tüzüğü’nü (GDPR) ihlal ettikleri gerekçesiyle şikayette bulundu. Örgüt, bu şirketlerin Avrupalı kullanıcıların bilgilerini yasa dışı bir şekilde Çin’deki taraflarla paylaştığını iddia ediyor.

AB veri koruma standartları ve Çin tartışması

GDPR, AB dışına veri aktarımını ancak hedef ülkede veri koruma standartlarının yeterli olduğu durumlarda izin veriyor. Ancak NOYB, Çin’i “otoriter bir gözetim devleti” olarak nitelendirerek, bu ülkeye yapılan veri transferlerinin durdurulması gerektiğini savundu. Örgüt, AliExpress, Shein, TikTok ve Xiaomi’nin doğrudan Çin’e veri aktardığınıTemu ve WeChat’in ise “üçüncü ülkelere” veri transferi yaptığını ifade etti. Bu ülkelerin büyük olasılıkla Çin’i içerdiği belirtiliyor.

Ağır para cezası talebi

Şikayet kapsamında NOYB, Çin’e yapılan veri aktarımlarının tamamen durdurulmasını ve bu şirketlere küresel gelirlerinin yüzde 4’üne kadar varan para cezaları verilmesini talep ediyor. Bu oran, GDPR kapsamında öngörülen maksimum ceza sınırını ifade ediyor ve şirketler için ciddi bir mali yaptırım anlamına geliyor. Şikayetler Yunanistan, Hollanda, Belçika, İtalya ve Avusturya’da sunulmuş durumda.

NOYB’un lideri Max Schrems, daha önce Apple ve Meta gibi Amerikan teknoloji devlerine karşı yürüttüğü başarılı davalarla biliniyor. Schrems’in Facebook’a karşı açtığı davalar, GDPR’ın uygulanmasında dönüm noktaları olarak kabul ediliyor ve milyarlarca dolar cezalarla sonuçlanmıştı. Şimdi ise dikkatler, Çin merkezli platformlara çevrilmiş durumda.

Çinli şirketler için risk büyük

Bu yeni veri koruma mücadelesi, Çinli teknoloji devleri için ciddi bir yasal ve mali risk oluşturuyor. GDPR ihlalleri nedeniyle ağır cezalar alma ihtimali, Avrupa pazarındaki operasyonlarını önemli ölçüde etkileyebilir. Avrupa Birliği’nde kullanıcı gizliliğini koruma adına alınan bu önlemler, diğer bölgelere de ilham verebilir.

Hindistan uzayda tarih yazdı: uydu kenetlemede dördüncü ülke oldu

Hindistan Uzay Araştırma Organizasyonu (ISRO), uzay teknolojilerinde önemli bir aşamayı geride bırakarak tarihi bir başarıya imza attı. Hindistan, 15 Ocak’ta gerçekleştirdiği Uzay Kenetlenme Deneyi (SpaDeX) kapsamında iki uyduyu Dünya yörüngesinde başarıyla kenetledi. Bu başarıyla birlikte Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Çin’in ardından uzayda uydu kenetlemeyi başaran dördüncü ülke oldu.

SpaDeX deneyi ve tarihi başarı

30 Aralık’ta Hindistan’ın PSLV roketiyle fırlatılan SpaDeX misyonu, tamamen yerli teknolojilerle geliştirilen otomatik kenetlenme sistemini test etmek amacıyla yürütüldü. ISRO, SpaDeX kapsamında “Target” ve “Chaser”adını verdiği 220 kilogram ağırlığındaki iki uydunun kenetlenmesini başarıyla gerçekleştirdi. Planlanan kenetlenme tarihi 6 Ocak olmasına rağmen, daha fazla test ve simülasyon yapılması adına deneme 15 Ocak’a ertelendi. Bu dikkatli yaklaşım, başarıyı garantileyen önemli bir faktör oldu.

ISRO, X platformunda yaptığı paylaşımda, “Uzay aracı kenetlenmesi başarıyla tamamlandı! Tarihi bir an. Tüm ekibi tebrik ediyoruz! Hindistan’a tebrikler!” ifadelerini kullandı.

Gelecek uzay misyonları için kritik adım

SpaDeX misyonu, Hindistan’ın uzay teknolojilerindeki yerli üretim kapasitesini ve ilerlemesini bir kez daha gözler önüne serdi. ISRO yetkilileri, bu teknolojinin özellikle Ay’dan örnek toplama misyonlarıBharatiya Antariksh Station (BAS) adı verilen uzay istasyonu projeleri ve çoklu roket fırlatmaları gibi gelecekteki projelerde kritik önemesahip olduğunu belirtiyor.

SpaDeX misyonu sırasında, Target ve Chaser uyduları arasındaki mesafe önce 15 metreden 3 metreye kadar düşürüldü. Ardından iki uydu başarıyla kenetlendi ve tek bir obje olarak yönetilmeye başlandı. ISRO, kenetlenme sonrası güç transferi ve ayrılma testlerinin de yakında tamamlanacağını açıkladı.

Uzun vadeli uzay hedefleri

Hindistan, uzay teknolojilerinde elde ettiği bu başarının ardından gelecekteki projelerine odaklanmaya devam ediyor. 2035 yılına kadar tamamlanması planlanan BAS uzay istasyonu ve 2028’de gerçekleştirilmesi hedeflenen Chandrayaan-4 misyonu, Hindistan’ın uzay yarışındaki yerini sağlamlaştıracak önemli projeler arasında yer alıyor.

Hindistan’ın bu tarihi başarısı, uzay teknolojilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak nitelendiriliyor. ISRO’nun yerli üretime dayalı kenetlenme teknolojisi, ülkenin uzay araştırmaları alanında öncü bir güç olma yolundaki kararlılığını bir kez daha gösterdi.

Honor CEO’su görevinden ayrıldı! Şirketin yeni yol haritası ne olacak?

Honor’un yeni CEO’su, dört yıldır şirketin çeşitli üst düzey yönetim pozisyonlarında görev yapan Jian Li olacak.

Çin medyasına sızdırılan ve Honor yetkilileri tarafından doğrulanan bir iç yazışmada Zhao, sağlık sorunları nedeniyle istifa ettiğini ve dinlenmek, iyileşmek ve ailesiyle daha fazla vakit geçirmek istediğini belirtti. Zhao, bu kararı “Hayatımın en zor kararı” ifadeleriyle tanımladı.

Honor’un yol haritası ne olacak?

George Zhao’nun ayrılığı, Honor’un 2023 yılında duyurduğu halka arz (IPO) planlarını hayata geçirmeye çalıştığı bir döneme denk geldi. Honor, 2020 yılında Huawei’den ayrılarak bağımsız bir şirket haline gelmiş ve bu sayede Huawei’e uygulanan ABD yaptırımlarından etkilenmekten kurtulmuştu.

Honor, Zhao liderliğinde yüksek segment cihazlara odaklanarak uluslararası pazarda genişleme hedefiyle önemli adımlar attı. Şirket, özellikle katlanabilir akıllı telefonlar gibi yenilikçi ürünlerle dikkat çekmeye çalıştı. Counterpoint Research verilerine göre, şirketin Çin’deki pazar payı 2020’de %9,8 iken 2024’te %15’in üzerine çıktı. Çin dışında ise pazar payı 2020’de %1’in altındayken 2024’te %2,3’e yükseldi.

Şirket ayrıca, cihazlarında yapay zeka teknolojileri sunarak rakipleriyle rekabet etmeyi sürdürdü. Counterpoint Research ortağı Neil Shah, şirketin yüksek segment cihazlar ve yenilikçi teknolojilere odaklanmasının, yeni lider Jian Li döneminde de devam edeceğini öngörüyor.

Yeni CEO’ya zorlu görevler düşüyor

Jian Li’nin öncelikli görevleri arasında, Honor’un yurt dışındaki varlığını genişletmek ve markanın küresel bilinirliğini artırmak yer alıyor. Shah’a göre, şirketin Çin dışında tanınırlığı hâlâ düşük ve bu durumun aşılması için daha fazla zaman, yatırım ve ürün farklılaştırması gerekiyor.

Honor’un özellikle Avrupa gibi premium pazarlarda markasını güçlendirmek için yenilikçi katlanabilir tasarımlar ve ileri yapay zeka özellikleri sunmaya devam etmesi gerektiği belirtiliyor. Li’nin liderliğinde şirketin uluslararası pazarda Samsung ve Apple gibi devlerle rekabet edebilmek için farklılaşma stratejilerine ağırlık vermesi bekleniyor.

George Zhao’nun ardından Honor’un nasıl bir yol izleyeceği ve Jian Li’nin şirketi hangi noktalara taşıyacağı merakla bekleniyor.

BYD 2025’de tüm modellerinde akıllı sürüş sunmaya başlayacak

Çin merkezli otomobil üreticisi BYD2025 itibarıyla tüm araçlarında NOA (Navigate on Autopilot) akıllı sürüş özelliğini sunmaya hazırlanıyor. Şirket, yalnızca premium modellerinde değil, Seagull gibi 9.500 dolardan başlayan uygun fiyatlı araçlarında bile Seviye 2 ve üzeri otonom sürüş teknolojilerini hayata geçirmeyi planlıyor. Bu adım, BYD’nin otonom sürüş teknolojilerinde rakipleriyle arasındaki farkı kapatma hedefinin bir parçası.

BYD yazılım ve akıllı sürüşe odaklanıyor

Elektrikli araç satışlarında Çin pazarında lider olan BYD, bugüne kadar yazılım, ADAS (Gelişmiş Sürücü Destek Sistemi) ve akıllı sürüş teknolojilerinde rakiplerinin gerisinde kalmıştı. Ancak son iki yıldır yazılım yatırımlarına hız veren şirket, 2025 yılında bu alandaki açığını kapatmayı hedefliyor. DJI ve Huawei gibi firmalarla iş birliği yapan BYD, gelişmiş sürüş destek sistemlerini yalnızca birkaç modelinde sunabiliyordu. Şimdi ise bu sistemlerin yaygınlaştırılması için büyük bir atılım yapmaya hazırlanıyor.

13,6 Milyar dolarlık dev yatırım

BYD, gelişmiş sürüş sistemleri geliştirmek için Eylül 2023’te bir ekip kurdu ve şu anda bu ekibin büyüklüğü 1.300 kişiyeulaştı. Şirket, Ocak 2024’te ADAS geliştirmeye 13,6 milyar dolar yatırım yapacağını duyurdu. ADAS ekibi, özellikle kentsel otonom sürüş ve otoyol otonom sürüş teknolojileri geliştirmeye odaklanıyor.

Çin Sanayi ve Bilişim Teknolojileri Bakanlığı’na yapılan başvurulara göre, BYD13 bin dolarlık araçlarında bile 7/11 kamera kurulumları ve üç gözlü görüş kameraları kullanacak. Bu sistemdeki 11 kameradan 7’si uzun menzillive 4’ü geniş açılı park kameraları olacak şekilde tasarlanıyor.

BYD’nin üç seviyeli DiPilot sistemi

BYD’nin sürüş yardım sistemleri şu anda üç ana kategoriye ayrılıyor:

  • DiPilot 100: 100 TOPS işlem gücüne sahip giriş seviyesi ADAS. Nvidia’nın Drive N Orin çipiyle destekleniyor ve temel yardımcı işlevler sunuyor.
  • DiPilot 300: Tek lidar, tek Nvidia Orin X çipi ve 300 TOPS işlem gücüyle orta seviye ADAS. Yarı otonom otoyol sürüşü gerçekleştirebiliyor.
  • DiPilot 600: Çoklu lidar, iki Nvidia Orin X çipi ve 508 TOPS gücüyle şehir içi ve otoyolda Seviye 3 otonom sürüş sunuyor.

Ucuz modellerde bile otonom sürüş teknolojisi

BYD2025 yılından itibaren uygun fiyatlı araçları da dahil olmak üzere tüm modellerinde otonom sürüş özelliklerini yaygınlaştırmayı planlıyor. Bu kapsamda, şirket yıl sonuna kadar ürün gamındaki tüm araçlarda farklı seviyelerde akıllı sürüş teknolojilerini kullanıma sunmayı hedefliyor.

AMD Ryzen 5 7400F görücüye çıktı! İşte özellikleri

0

AMD, Ryzen 7000 serisine bütçe dostu bir seçenek olarak Ryzen 5 7400F modelini ekledi. Ryzen 5 7500F’e benzeyen bu işlemci, düşük fiyatıyla dikkat çekiyor ve performanstan ödün vermeden uygun maliyetli sistemler kurmayı hedefleyen kullanıcılar için güçlü bir alternatif sunuyor. 6 çekirdek ve 12 iş parçacığına sahip olan Ryzen 5 7400F, temel saat hızı olarak 3,7 GHz, boost frekansı olarak ise 4,7 GHz değerleriyle geliyor. Boost frekansı, Ryzen 5 7500F ile karşılaştırıldığında 300 MHz daha düşük, ancak bu farkın genel kullanım ve oyun performansı üzerinde çok büyük bir etkisi olmayacağı belirtiliyor.

AMD Ryzen 5 7400F resmen tanıtıldı

İşlemci, 6 MB L2 ve 32 MB L3 önbellekle birlikte geliyor ve 65W TDP değerine sahip. B650 ve yeni nesil B840/B850 gibi AM5 platformlarıyla uyumlu olan bu model, düşük bütçeli oyuncu bilgisayarları için cazip bir seçenek sunuyor. Ancak entegre grafik birimine sahip olmadığı için harici bir ekran kartı gerektiriyor. Bununla birlikte, Wraith Stealth soğutucu ile birlikte sunulması da kullanıcılar için maliyet açısından bir avantaj sağlıyor.

AMD Ryzen 5 7400F resmen tanıtıldı.

Yeni B840 çipseti, overclock desteği sunmamasına rağmen Ryzen 5 7400F, overclock edilebilir bir işlemci olarak B650 veya B850 çipsetlerle daha iyi bir performans sergileyebilir. Özellikle bu özellikler göz önüne alındığında, Ryzen 5 7400F’nin oyun ve günlük kullanımda güçlü bir performans sunması bekleniyor.

AMD, Ryzen 5 7400F modelini Almanya’daki sitesinde listelemiş durumda ve global pazarda da yakında satışa sunulması planlanıyor. Fiyat aralığı 149-169 dolar arasında değişecek olan bu işlemci, bütçesine dikkat eden kullanıcılar için güçlü ve erişilebilir bir seçenek olmayı vaat ediyor.

Tesla, Türkiye’de yeni Supercharger istasyonu açtı!

Tesla, Türkiye’deki elektrikli araç kullanıcılarının ihtiyaçlarını karşılamak için Supercharger ağını genişletmeye devam ediyor. Son olarak, İzmir-İstanbul otoyolunun İzmir yönünde, Balıkesir’in girişine yakın O204 Oksijen dinlenme tesisinde yeni bir Tesla Supercharger şarj istasyonu açıldı. Bu yeni istasyon, 8 adet Supercharger soketi ile donatılmış durumda ve saatte 250 kW’a kadar şarj hızı sağlıyor. Bu özellik, Tesla araçlarının daha hızlı bir şekilde şarj olmasına olanak tanıyarak uzun yolculuklardaki şarj süresini önemli ölçüde kısaltıyor. Balıkesir’deki bu yeni istasyonun açılışıyla birlikte, Türkiye’deki Supercharger noktalarının sayısı toplam 11’e ulaştı. Bunun yanı sıra, İzmir-İstanbul yönünde yer alan diğer bir Supercharger istasyonunun yakın bir gelecekte açılması planlanıyor.

Tesla, Türkiye’de yeni Supercharger istasyonu kurdu

Tesla’nın mevcut Supercharger istasyonları, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde stratejik olarak konumlandırılmış durumda. İstanbul’da, hem Avrupa Yakası’nda (Gayrettepe) hem de Anadolu Yakası’nda (Libadiye Caddesi) istasyonlar bulunuyor. Ayrıca, Ankara, Bolu, Edirne, Çankırı, Akhisar ve Gemlik gibi şehirlerde de Supercharger istasyonları hizmet veriyor. Supercharger ağı, otoyollar üzerindeki noktalarda yoğunlaşırken, kullanıcıların özellikle uzun yolculuklarda rahatlıkla şarj ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlıyor.

Tesla’nın Türkiye genelinde açmayı planladığı yeni Supercharger istasyonları arasında, İzmir, Bursa, Aydın, Denizli, Antalya, Burdur, Bilecik ve Samsun gibi büyük şehirler yer alıyor. Tesla, elektrikli araçlar için yaygın şarj alt yapısını oluşturma konusunda oldukça hızlı ilerliyor, ancak bu yeni istasyonların hangi tarihlerde faaliyete geçeceğiyle ilgili bir açıklama yapılmadı.

Supercharger ağının genişlemesi, Türkiye’deki elektrikli araç kullanıcıları için büyük önem taşıyor. Tesla’nın hedefi, daha geniş bir kullanıcı kitlesi için elektrikli araçların kullanımını teşvik etmek ve şarj erişimini daha erişilebilir hale getirmektir. Bu yeni şarj istasyonları, Tesla kullanıcılarının Türkiye’nin farklı şehirleri ve bölgeleri arasında daha rahat seyahat etmelerini sağlamak için önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Tesla, bu istasyonlar sayesinde elektrikli araç kullanıcılarının batarya seviyeleri konusunda endişe duymadan uzun mesafeleri kat etmelerini mümkün kılmayı amaçlıyor.

2024 yılının en güvenli otomobilleri belli oldu!

2024 yılı Euro NCAP güvenlik testleri sonuçlandı ve yıl boyunca test edilen 44 farklı model arasında en iyi güvenlik performansı sergileyen otomobiller belirlenerek kategorilerine göre ödüllendirildi. Testlerde genel güvenlik performansı en yüksek araca verilen ödülü Mercedes-Benz E-Serisi kazandı. Premium bir model olan bu araç, dört ana güvenlik kategorisinde (yetişkin yolcu koruması, çocuk yolcu koruması, savunmasız yol kullanıcılarının korunması ve güvenlik yardımcıları) ağırlıklı ortalamada en iyi sonucu elde ederek dikkatleri üzerine çekti.

2024 yılının en güvenli otomobilleri ortaya çıktı

Sınıflara göre bakıldığında ise kompakt SUV kategorisinde, Çinli üreticiler büyük başarı elde etti. Zeekr X, bu sınıfta Avrupa ve Japon üreticilerin önüne geçerek “Sınıfının En İyisi” seçildi ve aynı zamanda 2024’ün en güvenli tam elektrikli aracı olarak ödül kazandı. Büyük SUV kategorisinde ise Mazda CX-80, Audi Q6 e-tron ile yarışarak sınıfının lideri olmayı başardı. Büyük aile otomobilleri kategorisinde, Volkswagen Passat ve Škoda Superb ikilisi, ortak platform avantajını etkili kullanarak üstün güvenlik performanslarıyla öne çıktılar ve “Sınıfının En İyisi” ödülüne layık görüldüler.

2024 yılının en güvenli otomobilleri ortaya çıktı.
2024 yılının en güvenli otomobilleri ortaya çıktı.

2024’te ayrıca Çinli üreticilerin elektrikli pick-up sınıfındaki ilerlemesi de gözlerden kaçmadı. Maxus eTERRON 9, Avrupa’daki testlerde yüksek skorlar alarak Çinli markaların güvenlik teknolojilerindeki gelişimini bir kez daha gözler önüne serdi. Bununla birlikte küçük aile otomobilleri kategorisinde aday bulunmaması dikkat çekti. Bu sınıfta test edilen araçlar yeterli güvenlik standartlarına ulaşamadıkları için ödüle layık görülmedi.

Euro NCAP’in 2024 yılı testleri, araç güvenliği konusunda Çin, Almanya ve Japonya gibi ülkelerden üreticilerin öne çıktığını ve özellikle elektrikli araçların güvenlik standartlarında ciddi bir ilerleme kaydettiğini gösteriyor.

MrBeast, TikTok’u satın almak istiyor!

0

TikTok’un ABD’deki varlıklarına yönelik yasak tehdidiyle birlikte, platformun kaderi ülkedeki büyük finansal güçlerin ve girişimcilerin rekabetine sahne olmaya başladı. Son günlerde ortaya çıkan en dikkat çekici haberlerden biri, ünlü içerik üreticisi ve girişimci MrBeast’in TikTok’u satın almak için ciddi adımlar attığı yönünde. Kendi YouTube kanalıyla dünya çapında ün kazanan ve içerik üretim sektöründe önemli bir figür haline gelen MrBeast’in, ByteDance’in elindeki TikTok ABD varlıklarını satın alma niyetiyle fon arayışına girmesi, sosyal medya dünyasında geniş yankı uyandırdı.

MrBeast, TikTok’u satın almak için girişimlere başladı

Başlangıçta bu açıklamalar bir şaka veya etkileşim çabası olarak yorumlanmış olsa da MrBeast, milyarderlerle yaptığı toplantılardan bahsederek iddialarının arkasında durduğunu gösterdi. Özellikle ByteDance’in bu konuda kendilerine bir fırsat tanıması gerektiğini vurgulayan açıklamaları, hamlesinin ciddi bir girişim olabileceğini kanıtlıyor. ABD Yüksek Mahkemesi’nde TikTok yasağının temyize taşınması gündeme gelmiş olsa da, ülkedeki iş insanları ve şirketler bu durumdan kârlı çıkabilecekleri bir satın alma için zaman kaybetmeden harekete geçiyor.

MrBeast, TikTok’u satın almak için girişimlere başladı.

Diğer yandan, Elon Musk’ın da TikTok’u satın almakla ilgilendiği iddiaları spekülasyonları daha da alevlendiriyor. Twitter’ı satın almasının ardından sosyal medya alanında genişlemeyi düşünen Musk, bu yarışta büyük bir rakip olarak dikkat çekiyor. TikTok’un ABD’deki varlıkları, hızla gelişen dijital ekonomi ve geniş kullanıcı tabanıyla dev bir yatırım fırsatı olarak görülüyor.

ABD’de TikTok’un yasaklanması kararının ertelenme ihtimali bulunsa da, bu süreçte oluşan belirsizlik zengin yatırımcılar ve büyük şirketler için bir fırsat alanı yaratmış gibi görünüyor. MrBeast’in böylesi büyük bir projeye girmesi, içerik üreticilerinin geleneksel sınırları aşarak medya dünyasında nasıl yeni oyuncular haline geldiğini de gözler önüne seriyor. ByteDance’in bu duruma nasıl bir yanıt vereceği ise önümüzdeki süreçte belirleyici olacak.

Çimento üretimi, çevre dostu hale geliyor!

0

Dünya genelinde karbon emisyonunun yüzde 8’inden sorumlu olan çimento üretimi, sürdürülebilirlik adına önemli bir dönüm noktasına ulaşabilir. Michigan Üniversitesi’ndeki bilim insanları, çimento üretiminden kaynaklanan karbon salınımını önemli ölçüde azaltabilecek yeni bir elektrokimyasal yöntem geliştirdi. Bu yöntem, çimento üretim sürecindeki en büyük karbon kaynağı olan kireçtaşının parçalanması sırasında açığa çıkan karbondioksiti yakalamayı ve bunu tekrar kullanmayı hedefliyor. Özellikle kentleşme ve artan altyapı projeleriyle birlikte çimento talebinin önümüzdeki yıllarda yüzde 50 oranında artmasının beklendiği göz önüne alındığında, bu buluşun çevresel etkisi çok daha kritik bir hâl alıyor.

Çimento üretimi, çevre dostu hale gelecek

Günümüzde en yaygın kullanılan Portland çimentosu, kireçtaşının yüksek sıcaklıklarda kil ile karıştırılmasıyla üretiliyor. Ancak bu süreç, hem fırınların fosil yakıtlarla ısıtılması hem de kireçtaşının kimyasal olarak parçalanması nedeniyle büyük miktarda karbon salınımına yol açıyor. Yeni yöntem ise fırınlarda kullanılan enerjiyi en aza indiren ve süreçte havadaki karbondioksiti doğrudan yakalayıp faydalı ürünlere dönüştüren bir elektrokimyasal mekanizma içeriyor. Araştırmacılar, bu yöntemde kalsiyum karbonatı geri dönüştürülmüş beton veya bazalt gibi düşük maliyetli materyallerle üretmenin mümkün olduğunu ve böylece çimento üretimini hem ekonomik hem de çevre dostu hâle getirmenin yollarını bulduklarını belirtiyor.

Sistemin temelinde, kalsiyum karbonat oluşturmak için havadaki karbondioksitin sudaki hidroksit iyonlarıyla reaksiyona sokulması yatıyor. Bu süreç, mevcut çimento üretim altyapısına entegre edilebilecek şekilde tasarlandığından, herhangi bir büyük yeniden yapılanma ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Dahası, bu yeni yöntemin kullanılmasıyla, çimento üretiminden kaynaklanan karbon emisyonlarının yüzde 8’den yüzde 3’e düşürülmesi mümkün olabilir. Bu da küresel ölçekte her yıl yaklaşık üç gigaton karbondioksitin atmosfere salınmasının önüne geçebilecek potansiyel bir iyileşme anlamına geliyor.

Projeyi yöneten bilim insanlarından Jiaqi Li, bu yöntemin hem düşük maliyetli hem de geniş çapta uygulanabilir bir çözüm sunduğunu vurguluyor. Özellikle, şantiyelerden elde edilen geri dönüştürülmüş beton ve bazalt gibi dünyanın hemen her bölgesinde bulunabilen malzemelerin kullanımı, yöntemin benimsenmesini daha kolay hale getiriyor. Bu yenilik, çimento endüstrisinde yalnızca çevresel bir dönüşüm değil, aynı zamanda ekonomik açıdan da önemli bir değişimin habercisi olarak görülüyor.

NASA, uzaya devasa büyüklükte radyatör gönderiyor!

NASA, uzay araştırmalarında devrim yaratacak bir adım atarak, nükleer elektrikli tahrik sistemi için devasa bir radyatör gönderme hazırlığında. Mars’a yolculuğu hızlandırmayı hedefleyen bu proje, günümüzde kullanılan teknolojilerin sınırlarını aşarak daha kısa sürede uzak gezegenlere ulaşmayı mümkün kılmayı amaçlıyor.

NASA, uzaya devasa büyüklükte radyatör gönderecek

Bu tür bir sistemin etkin bir şekilde çalışabilmesi için uzay boşluğunda futbol sahası büyüklüğünde bir radyatörün monte edilmesi gerekiyor. NASA, bu devasa yapıyı tek bir parça olarak uzaya göndermek yerine, modüller halinde taşıyıp uzayda robotik teknolojilerle birleştirmeyi planlıyor. Proje, bu alandaki lojistik ve mühendislik zorluklarını aşmayı hedeflerken, uzay montajı konusundaki teknolojik yaklaşımları da yeniden tanımlıyor.

NASA, uzaya devasa büyüklükte radyatör gönderecek

Bu yenilikçi girişim, “MARVL” (Modüler Assembled Radiators for Nuclear Electric Propulsion Vehicles) adı verilen sistem üzerinden ilerliyor. MARVL, nükleer reaktörlerin ürettiği atık ısının etkin bir şekilde uzaya salınmasını sağlamak amacıyla tasarlanmış, modüler bir radyatör dizisini temsil ediyor. NASA’nın çözümü oldukça etkileyici: Radyatörler, modül modül taşındıktan sonra robotlar tarafından uzayda birleştirilecek. Bunun ardından, bir sıvı metal soğutucu olan sodyum-potasyum alaşımı devreye girerek radyatörlerin atık ısıyı dışarı taşımasını sağlayacak. NASA Langley Araştırma Merkezi’nden Julia Cline, MARVL projesinin yalnızca bu sistemin değil, uzay araçları tasarımı konusundaki tüm süreçlerin yeniden değerlendirilmesine yol açabileceğini ifade ediyor.

Uzaydaki montajın getirdiği avantajlar, Mars’ın çok ötesine yapılacak görevler için de kapı aralayabilir. MARVL, tam ölçekli nükleer uzay araçları için şimdilik yalnızca bir ilk adım olarak görülse de bu proje kapsamında toplanacak bilgiler, geleceğin uzay araçlarının tasarımı ve mühendisliği açısından oldukça değerli. NASA, önümüzdeki iki yıl boyunca bu projenin erken aşama araştırmalarına finansman sağlayarak teoriyi pratiğe dönüştürme fırsatını yakalamayı hedefliyor. Her ne kadar bu girişim gerçekleşmeyebilir gibi görünse de proje sürecinde elde edilecek bulgular, uzay yolculuklarını kolaylaştıracak ve yeni nesil teknolojilere önemli bir temel oluşturacak.

Dijital sağlık ve yapay zeka tanı sistemleri

0

Sağlık sektörü, yapay zekanın hastalıkları teşhis etme ve tedavi etme biçimimizi dönüştürmesiyle dönüşüm içerisinde. Yapay zekanın büyük miktarda veriyi hızlı ve doğru bir şekilde işleme yeteneği, manzarayı yeniden şekillendiriyor. Ayrıca küresel olarak sağlık sonuçlarını iyileştirmek için yeni yollar sunuyor. Ancak, kültürel açıdan hassas ve kapsayıcı etkili ve doğru çözümler oluşturmak gerekiyor. Bunun için ihtiyaç duyulan beceri setlerinin bolluğu arasında iş birliği gerektirir. Sonuç, sağlık çözümlerine daha iyi ve daha hızlı erişimdir.

Dijital sağlık ve yapay zeka

Yapay zekanın sağlık hizmetlerindeki potansiyeli, öngörücü analizlerden ve özel tedavi planlarından oluşuyor. Bununla birlikte teşhis doğruluğunu iyileştirmeye kadar geniş bir yelpazededir. Hasta kayıtları, klinik denemeler, tıbbi görüntüleme insan uygulayıcılar için bunaltıcı olabiliyor.

Yapay zeka bu verileri analiz edip öğrenebiliyor. Böylelikle, insan gözlerinin fark etmediği kalıplar ve korelasyonlar tespit edilebiliyor. Bu, hasta sonuçlarını iyileştirmede çok önemli olan daha erken ve daha doğru teşhislere yol açar. Yapay zekanın sağlık hizmetlerindeki en umut verici alanlarından biri teşhistir. Geleneksel tanı yöntemleri genellikle tıp uzmanlarının öznel yorumlarına dayanıyor. Bu da bazen sonuçlarda değişkenliğe yol açabiliyor. Yapay zeka, tutarlı, veri odaklı içgörüler sağlayarak bu değişkenliği azaltabilir. Ayrıca daha güvenilir tanılara yol açabiliyor.

Yapay zeka geliştirmede iş birliği, yapay zeka mühendisleri, veri bilimcileri ve alan uzmanları dahil olmak üzere dünyanın en acil sorunlarına etkili, etik ve etkili çözümler oluşturmak için olmazsa olmazdır. İşbirlikçi bir yapay zeka platformu olan Omdena’nın CEO’su Rudradeb Mitra, “Farklı sektörlerden ve bölgelerden gelen kişiler arasında bu tür bir iş birliği, daha etik ve güvenilir yapay zeka çözümleri oluşturmaya yardımcı oluyor” diyor.

Sağlık sektöründe Omdena, özellikle yetersiz hizmet alan topluluklarda tanı süreçlerine yapay zeka uyguluyor. Bu modeller, tıp uzmanlarının tüberküloz ve diyabetik retinopati gibi hastalıkları daha doğru bir şekilde ve daha erken aşamalarda tespit etmelerine yardımcı olarak başarılı tedavi şansını artırıyor. Bu projeler, yapay zeka algoritmalarının büyük tıbbi görüntü veri kümeleri üzerinde eğitilmesini içerir. İşbirlikçi bir yaklaşım benimsemek, yapay zeka modellerinin sağlam, kültürel açıdan hassas ve çeşitli sağlık ortamlarına uyarlanabilir olmasını sağlar.

Yapay zeka ile sürdürülebilir tarım çözümleri

0

Tarım ve Biyolojik Mühendislik geleneksel çiftçiliğin çok ötesine uzanıyor. Gıda güvenliği, Yapay zeka ile sürdürülebilir tarım, koruma konularındaki kritik zorlukları ele alıyor. Böylelikle bu alanlardaki günümüz yeniliklerini kapsıyor. Veri odaklı içgörüler ve mühendislik ilkeleri, sürdürülebilirliği sağlarken küresel zorlukları ele alma şeklimizde devrim yaratıyor.

Yapay zeka ile sürdürülebilir tarım

Illinois Urbana-Champaign Üniversitesi Tarım ve Biyolojik Mühendislik Bölümü (ABE), iki kolejin güçlü yönlerini birleştiriyor. Bunlar Tarım, Tüketici ve Çevre Bilimleri Koleji (ACES) ve Grainger Mühendislik Koleji. Ayrıca işbirliği, öğrencilere her iki kolejden de dünya standartlarında uzmanlığa erişim sağlayarak farklı fırsatlar yaratır.

ABE’de öğrenciler, gıda üretimi, tarım, enerji ve çevreyi destekleyen karmaşık sistemleri analiz ediyor. Bunun için temel mühendislik becerilerini uygulamalı eğitimle birleştiriyor. Grainger Mühendislik Koleji ile ACES arasındaki disiplinler arası işbirliği, küresel zorlukları ele alıyor. Ayrıca genellikle birkaç disiplini birleştiren endüstri ihtiyaçlarını karşılayan konsantrasyondan yararlanabileceğiniz anlamına gelir.

ABET akreditasyonlu bir mühendislik programı olan Tarım ve Biyolojik Mühendislik ana dalı, kaynak güvenliğini ele alıyor. Yapay zeka ile sürdürülebilir tarım ve daha sağlıklı iç ve dış ortamları garanti ediyor. Böylelikle sistemleri tasarlamanız ve yönetmeniz için sizi hazırlıyor.

Biyoproses Mühendisliği ve Endüstriyel Biyoteknoloji konsantrasyonunda, gıda, biyoyakıt ve daha fazlasını işlemek için sistemler geliştirmeyi öğrenirsiniz. Veya tarım ve inşaat için ekipman ve kontrol sistemleri tasarlamak ilginizi çekiyorsa, o zaman Off-Highway Araç ve Ekipman Mühendisliği konsantrasyonunu seçebilirsiniz.

Çevre dostu teknolojik inovasyon örnekleri

0

Yapay zekanın hızla evrimleşmesiyle dijital dönüşüm, hem benzeri görülmemiş fırsatlar ve önemli zorluklara neden oluyor. YZ ilerlemeye devam ettikçe, giderek daha sofistike veri merkezleri ve yüksek performanslı bilgi işlem yetenekleri talep ediyor. Bu da çevresel etkisiyle ilgili kritik endişeleri artırıyor. CIO’lar ve BT liderleri için zorunluluk açık. Yeniliği yönlendirmek, sürdürülebilirliğe güçlü bir bağlılıkla el ele gitmelidir.

Çevre dostu teknolojik inovasyon

Gerçek yenilik, doğası gereği sürdürülebilirdir; aksi takdirde kısa ömürlü ve zararlı olma riski vardır. Sürdürülebilir yenilik kavramının devreye girdiği yer burasıdır. IEEE, sürdürülebilir yeniliği, kuruluşların çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerini iyileştirmeleri için bir çerçeve olarak tanımlıyor.

Bu çerçeve, iş operasyonlarını dönüştüren ve sürdürülebilirliğe katkıda bulunan yeni ürünler, hizmetler içeriyor. Sürdürülebilirliği yenilik stratejilerine entegre eden kuruluşlar, ortaya çıkan net sıfır ekonomisinde sektörlerine liderlik etmeye hazırdırlar.

Yapay zekanın çevresel zorlukları ele alma konusunda muazzam bir potansiyeli vardır. İklim krizine ilişkin anlayışımızı geliştirebiliyor. Biyolojik çeşitliliğin korunmasına yardımcı olabilir ve çevre korumayı hedefleyen inovasyonu teşvik edebiliyor. Örneğin, yapay zeka destekli iklim modelleri çevresel değişiklikleri daha büyük bir doğrulukla tahmin edebiliyor ve daha proaktif önlemler alınmasını sağlayabiliyor.

İnsansız hava araçlarının kullanımıyla yapay zeka teknolojisi ormansızlaşmayı ve kaçak avcılığı azaltmaya yardımcı olabilirken, hareket algılayan kameralar büyük miktarda biyolojik çeşitlilik verisi toplayabiliyor. Ayrıca yapay zeka kaynak kullanımını ve enerji tüketimini optimize ediyor daha sürekli uygulamalara yol açabiliyor. Dahası, Nesnelerin İnterneti (IoT), makine öğrenimi ve blok zincirinin birleşimi kentsel su yönetimini destekleyebiliyor. Ancak, yapay zeka teknolojilerinin dağıtımı oldukça kaynak yoğun bir işlemdir. BİT sektörü bir bütün olarak küresel emisyonların yaklaşık %3-4’ünü oluşturur ve veri merkezleri soğutma için büyük miktarda su kullanır.

Uzay turizmi ve özel şirket teknolojileri

0

Uzay yeni bir sınıra yaklaşıyor. Yeni rapora göre, uydu ve roket destekli teknolojiler giderek daha yaygın hale geliyor. Böylelikle uzay ekonomisinin 2035 yılına kadar 1,8 trilyon dolar değerinde olması bekleniyor. Bu değer artışı, uzay ekonomisi ve uzay turizmi için büyük fırsatlar yaratacak.

Uzay turizmi ve sektörün geleceği

Uzay destekli teknolojiler halihazırda hava durumu tahminlerinden akıllı saatler gibi giderek daha yaygın hale geliyor. Böylelikle akıllı cihazlara kadar her şeyi yönlendiriyor. Ancak uzay teknolojileri, perakende, tüketim malları ve yaşam tarzı; yiyecek ve içecekler; tedarik zincirleri ve ulaşım; ve afet azaltma gibi endüstrilerin uzay yeniliklerinden faydalanmaya hazır olmasıyla daha geniş bir paydaş yelpazesine de fayda sağlıyor.

Dünya Ekonomik Forumu “Küresel Ekonomik Büyüme İçin 1,8 Trilyon Dolarlık Fırsat” adlı yeni rapor yayınladı. Rapor, önümüzdeki on yıl boyunca uzayı ve ilgili endüstrileri şekillendirecek temel gelişmeleri ana hatlarıyla açıklıyor. Özellikle uzay turizmi bu dönemde önemli bir rol oynayacaktır.

Rapor, uzay ve diğer endüstrilerden uzmanları bir araya getiriyor. Böylelikle hem uzay teknolojisinin gelecekteki gidişatına hem de teknolojik yetenekleri öne çıkarıyor. Ayrıca hızla iyileştirerek ve genişleterek diğer sektörleri etkiliyor. Çoğunlukla dolaylı olarak, nasıl etkileyeceğine dair bugüne kadarki en ayrıntılı resmi sağlıyor. Bu durum uzay turizmi açısından da büyük bir fırsat anlamına geliyor.

2035’e kadar uzay ekonomisinin 2023’teki 630 milyar dolardan 1,8 trilyon dolara ulaşması ve yıllık ortalama %9 büyüme oranına ulaşması bekleniyor. Bu rakam küresel GSYİH’nin büyüme oranının önemli ölçüde üzerinde. İletişim; konumlandırma, navigasyon ve zamanlama; ve Dünya gözlem hizmetleri gibi uzay tabanlı ve/veya etkinleştirilmiş teknolojilerin bu büyümenin temel itici güçleri olması bekleniyor. Bu büyümenin bir diğer önemli bileşeni de uzay turizmi olacaktır.

Geleneksel donanım ve servis sağlayıcılarının toplam uzay ekonomisinden aldığı pay, uydular gibi uzay tabanlı teknolojilere dayanan araç çağırma uygulamaları gibi diğer servislerin lehine yavaş yavaş azalacaktır. Ancak uzay turizmi, geleneksel uzay ekonomisinin aksine daha fazla ilgi çekecektir.

Biyoteknoloji ve yapay zeka ile ilaç keşfi

0

Yaşam bilimleri sektörü, sağlığımızı, tarımımızı ve çevremizi iyileştirmenin merkezinde yer alır ve gelişmektedir. Küreselde 2 trilyon doların üzerinde değere sahip sektörden bahsedebiliriz. Sağlık hizmetlerine olan ihtiyacın arttığı yaşlanan küresel nüfus ve yeni teknolojilerin hızla ilerlemesiyle 2025 yılına kadar önemli ölçüde büyümesi öngörülüyor.

Biyoteknoloji ve yapay zeka

Sektör, özellikle COVID-19 salgınının zorluklarıyla karşı karşıya kaldığında gücünü de gösterdi. Geleceğe baktığımızda, biyoteknoloji ve yapay zeka yaşam bilimleri sektörü sağlık hizmetlerinin nasıl gelişeceğinde önemli rol oynuyor.

Yaşam bilimleri sektöründe heyecan verici zamanlar yaşanıyor, bunun başlıca nedeni dijital hızlanma. Biyoteknoloji ve yapay zeka, genomikteki gelişmeler ilaç keşfi alanında önemli ilerlemelere yol açıyor. Ayrıca tele tıp gibi dijital sağlık teknolojileri sağlık hizmetlerini dönüştürüyor. Bu gelişmelere daha derinlemesine bakalım.

Biyoteknoloji ve yapay zeka, yaşam bilimleri sektörünün itici güçleridir. Tıbbi cihazların daha doğru, verimli ve özel olmasına yardımcı oluyorlar. Yapay zeka ayrıca, hastalıkları araştırmak, yeni ilaçlar keşfetmek ve sağlık sorunlarını gerçekleşmeden önce tahmin etmek gibi şeyler için hayati önem taşıyan büyük veri kümelerindeki kalıpları bulmada inanılmaz derecede iyidir. Erken benimseyenlerin üretkenlik avantajları elde etmesiyle, iş operasyonlarında da faydalı olduğu kanıtlanıyor. Ancak fikri mülkiyet ve veri gizliliği etrafında ele alınması gereken büyük yasal sorular var. Etik standartları ve adaleti korumak için bu sorunları çözmek önemlidir.

Geçmişte doktorlar, hastalar için tedavi planlarını belirlemek için yaş ve cinsiyet gibi genel ölçütler kullanıyordu. Şimdi, biyoteknoloji ve yapay zekanın yardımıyla, bireysel hastalar için en etkili tedavileri tahmin etmek için çok miktarda sağlık verisini analiz etmek mümkün.

Bu, özellikle kronik hastalıkların yönetiminde etkili oldu. Genellikle daha az yan etkiye neden olmuştur. Daha iyi sonuçlara ve daha fazla verimliliğe yol açtı. Bu nedenle, hassas tıbbın 2030 yılına kadar sağlık hizmetlerinin temel taşı haline gelmesini bekleyebilirsiniz.

Yapay zeka destekli yazılım geliştirme araçları

0

Yapay zeka destekli yazılım geliştirmenin kapsamı, Siri ve Alexa gibi sanal asistanların işlevlerinin çok ötesine uzanır. Karmaşık görevleri ele almak için insan zekasını simüle eden çok çeşitli araçları kapsar. NLP makine öğrenimi çerçeveleri için en yaygın kullanılan yapay zeka araçlarından bazıları şunlardır:

Yapay zeka destekli yazılım sektörü

Doğal Dil İşleme (NLP), makinelerin insan dilini anlamasını, yorumlamasını ve oluşturmasını sağlıyor. Yapay zeka destekli yazılımının geliştirilmesinde önemlidir. Sanal asistanlar, sohbet robotları ve dil çeviri sistemlerinin çeşitli modern yapay zeka uygulamalarının temelini oluşturur.

Finansal hizmetler sektörü, LLM’ler tarafından yönlendirilen yapay zeka destekli yazılım geliştirmeyi hızla benimsiyor. Bu modeller, büyük miktarda finansal veriyi analiz etmek için doğal dil işleme kullanıyor. Ayrıca makine öğreniminden yararlanarak daha kesin içgörüler ve daha iyi karar alma sağlar.

LLM’ler, risk değerlendirmesini optimize ediyor. Ayrıca dolandırıcılığı tespit etmek, düzenleyici uyumluluğu sağlamak ve yatırım stratejilerini geliştirmek için çok önemlidir. Karmaşık görevleri otomatikleştirerek ve gerçek zamanlı, doğru bilgiler sağlıyor. LLM’ler operasyonel verimliliği önemli ölçüde artırıyor. İnsan hatasını azaltır ve finansal kurumların hızla gelişen bir pazarda rekabetçi kalıyor.

Makine öğrenimi, birçok AI destekli yazılım sistemine güç veren motordur. Makinelerin verilerden öğrenmesini ve zaman içinde performansı iyileştirmesini sağlar. Ayrıca ML araçları, geliştiricilerin insan müdahalesi olmadan uyarlanan ve iyileşen tahmini modeller ve sistemler oluşturması için gereken çerçeveleri sağlar.

Bilgisayarlı görme, makinelerin dünyadaki görsel bilgileri yorumlamasını ve anlamasını sağlamaya odaklanan bir AI destekli yazılım dalıdır. Özellikle otonom sürüş, sağlık ve güvenlik gibi alanlarda yapay zeka yazılım geliştirmede önemli bir rol oynar.