Türkiye’de veri merkezi dönemi başlıyor

0

2025 Data Center Eurasia Fuarı ve Konferansı’nın lansmanı İstanbul’da gerçekleştirildi. Türkiye’de bu kapsamda ilk kez düzenlenecek olan etkinliğin tanıtım toplantısına veri merkezleri sektörünün önde gelen şirketlerinden üst düzey yöneticiler katıldı.

Lansmanda fuarın kapsamı ve hedefleri hakkında detaylı bilgiler paylaşıldı. Avrasya bölgesinin ilk ve tek veri merkezi fuarı olma özelliğine sahip Data Center Eurasia, Türkiye’nin dijitalleşme hedefleri açısından önemli bir adımı temsil ediyor.

Lansman toplantısına Açık Holding, Alkazar Teknoloji, Akted, Amazon Web Services, Altay Grup, Boreas, Chillcore, Daikin, EAE, Huawei, HyperDC, Lande, Legrand, Nokia, Otomatica, Siemens, Systemair, Turkcell, TSE gibi sektörün öncü şirketlerinden temsilciler katıldı.

2025 Data Center Eurasia Fuarı ve Konferansı'nın lansmanı İstanbul'da gerçekleştirildi.

Yapılan açıklamalarda fuarın, Türkiye’nin dijital dönüşümünde veri merkezlerinin artan rolüne dikkat çektiği belirtildi. Etkinliğin, ülkeyi bu alanda bölgesel bir merkez haline getirme vizyonuna katkı sunması bekleniyor.

Marmara Fuarcılık Kurucu Ortağı ve Genel Müdürü Ferhat Bayram, lansmanda yaptığı açıklamada Data Center Eurasia’nın Türkiye için stratejik bir eşik olduğuna dikkat çekti. Bayram, fuarın global ve yerel ölçekte veri trafiğinin güvenli, sürdürülebilir ve erişilebilir biçimde yönetilmesine katkı sağlayacağını, aynı zamanda kamu ve özel sektör arasında iş birliğini güçlendireceğini ifade etti.

Veri merkezlerinin sanayi, finans, e-ticaret ve kamu hizmetleri gibi pek çok alanda kritik rol oynadığını belirten Bayram, bu organizasyonla Türkiye’nin veri altyapısında bölgesel bir çekim merkezi haline geleceğini söyledi.

Data Center Eurasia, 8-11 Ekim 2025 tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Etkinlik, Orta Doğu, Avrupa, Türki Cumhuriyetler, Uzak Doğu ve Afrika’dan katılımcılarla, veri merkezleri alanında bölgenin önde gelen uluslararası buluşma noktası olmayı hedefliyor.

Fuar boyunca veri merkezi altyapıları, bulut teknolojileri, siber güvenlik çözümleri, enerji yönetimi ve yapay zeka destekli veri işleme gibi başlıklar ele alınacak. Canlı teknoloji gösterimleri ve yatırım fırsatlarıyla desteklenecek organizasyon, dijital dönüşüm stratejilerinde veri merkezlerinin önemini ön plana çıkaracak.

Etkinlik kapsamında düzenlenecek konferans programı ise Türkiye’nin dijital geleceği, kamu-özel sektör yaklaşımları, veri güvenliği ve regülasyonlar, enerji ve soğutma çözümleri ile yapay zeka destekli yönetim sistemleri gibi çeşitli başlıklarda oturumlara ev sahipliği yapacak.

Uygulama mağazalarına yaş doğrulama zorunluluğu geliyor!

Teksas eyaletinde çalışmaları sürdürülen Senato Tasarısı 2420, uygulama mağazalarının kullanıcıların yaşını doğrulamasını ve 18 yaş altı kişiler için ebeveyn onayı almasını zorunlu kılıyor. Bu yasa, özellikle Apple ve Google gibi teknoloji devlerini yakından ilgilendiriyor.

Tasarıya göre, bir kullanıcı 18 yaşın altındaysa, hem uygulama indirmeleri hem de uygulama içi satın alımlar için ebeveyn izni gerekecek. Teksas, bu düzenlemeyi hayata geçiren ilk eyalet değil; benzer bir yasa bu yılın başlarında Utah’ta da kabul edilmişti. Ancak Teksas yasası, hem uygulama mağazalarına hem de sosyal medya platformlarına yönelik ek kısıtlamalar içermesi bakımından dikkat çekici.

Tasarı, eyalet meclisinden büyük çoğunlukla geçti ve şimdi Vali Greg Abbott’ın imzasını bekliyor. Vali, çocukların dijital ortamda güvenliğini öncelik olarak gördüğünü belirtmiş olsa da, teknoloji şirketlerinden gelen baskılar karar sürecini etkileyebilir.

Tasarının yasalaşmasına en sert tepki Apple’dan geldi. Şirketin CEO’su, bizzat Vali Abbott’ı arayarak tasarının ya veto edilmesini ya da içeriğinin değiştirilmesini istedi. Apple yaptığı açıklamada, “Bu yasa yürürlüğe girerse, sıradan hava durumu veya spor uygulamaları dahi kullanıcıdan hassas kimlik bilgileri talep etmek zorunda kalacak. Bu hem mahremiyet açısından büyük bir risk yaratıyor hem de kullanıcı deneyimini baltalıyor.” dedi.

Google ise daha dengeli bir tutum sergileyerek, yaş doğrulamanın gerekli olduğunu ancak bunun kapsamının sınırlı ve hedefli olması gerektiğini vurguladı. Google Kamu Politikaları Direktörü Kareem Ghanem, “Yasa tasarısının temel kaygısı doğru. Ancak hedef sosyal medya platformları olmalı, tüm uygulama mağazaları değil.” diye konuştu.

Apple ve Google, kullanıcıların yalnızca yaş aralığına dair bilgilerin, gerçekten ihtiyaç duyan uygulamalarla paylaşılması gerektiğini savunuyor.

Teksas eyaletindeki reşit olmayan bireylerin sosyal medya kullanımı da yasaklanabilir

Teksas’ta görüşülen başka bir yasa tasarısı ise sosyal medya kullanımına doğrudan yasak getiriyor. Eğer kabul edilirse, 18 yaş altındaki bireylerin sosyal medya hesabı kullanması yasaklanacak. Ayrıca, ebeveynler çocuklarının hesaplarını silmeleri için doğrudan platformlara başvurabilecek ve şirketler 10 gün içinde bu talebi yerine getirmek zorunda olacak.

Yasa tasarısına göre, bu kurallara uymayan platformlar “hileli ticari uygulama” kapsamında değerlendirilecek ve hem para cezaları hem de sivil davalarla karşı karşıya kalabilecek.

Google Gemini AI kullanımı

Bu düzenlemeler, yalnızca Teksas’ta değil, ABD genelinde büyük destek görüyor. Pew Research tarafından yapılan 2023 anketine göre, Amerikalıların %81’i çocukların sosyal medya hesapları açabilmesi için ebeveyn onayının zorunlu olmasını destekliyor.

Dünyada da benzer adımlar atılıyor. Avustralya, sosyal medya kullanımını 16 yaş altına yasakladı. Norveç gibi ülkeler ise daha sıkı düzenlemeler getirmeyi tartışıyor.

Eğer Teksas valisi bu yasaları onaylarsa, eyalet, dijital çocuk güvenliği alanında ABD’deki en katı düzenlemelere sahip bölge haline gelecek. Ancak bu adımlar, teknoloji devlerinin direnişiyle karşı karşıya ve hem yasal hem de etik boyutlarıyla tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor.

Sateliot, Avrupalı ordulara uydu üzerinden 5G hizmeti sunacak!

Uydu teknolojileri alanında faaliyet gösteren ve kısa süre önce 70 milyon euroluk yatırım alan Sateliot, cep telefonu kapsama alanının bulunmadığı bölgelerde küçük cihazlara dar bant 5G bağlantısı sunmayı hedefliyor.

Şirket CEO’su Jaume Sanpera, Sateliot’un Avrupa ülkeleri tarafından ilgi gördüğünü belirterek, bu ülkelerin Starlink gibi Avrupalı olmayan firmalara bağımlılığı azaltma amacında olduğunu vurguladı. CTO Marco Guadalupi ise teknolojilerinin özellikle savaş alanı lojistiği gibi uygulamalara uygun olduğunu ve bu kapsamda bazı devletlerle iletişime geçtiklerini söyledi. Ancak, hangi ülkelerle görüşüldüğü konusunda bilgi verilmedi.

Sateliot’un hizmetlerinden sadece savunma sektörü değil, lojistik firmaları, çiftçiler, petrol platformları ve çevresel uygulamalar gibi birçok farklı sektör de yararlanabilecek. Şirketin planları arasında önümüzdeki iki ay içerisinde ticari hizmete başlaması ve dünya genelindeki yerel mobil operatörlere uydu bağlantısı sağlaması yer alıyor. Nihai kullanıcılar, günde sadece birkaç dakika bağlantı kurmak için ayda yaklaşık 2,50 euro ödeyecek.

2028 yılına kadar yaklaşık 100 uydu fırlatmayı ve 2030 itibarıyla 1 milyar euroluk gelir elde etmeyi hedefleyen Sateliot, uydu sayısını artırdıkça bağlantı kalitesini de geliştirerek sesli mesaj iletimini mümkün kılmak istiyor. Şirketin şu anda alçak yörüngede çalışan beş nano uydusu bulunuyor. Bu uydular mikrodalga fırın boyutunda ve halihazırda 12 test müşterisine hizmet veriyor.

Son yatırım turunun ardından, İspanyol devletinin şirketteki payı yüzde 20’ye ulaşmış durumda. Bu da Sateliot’un Avrupa merkezli bir çözüm olarak konumunu güçlendirirken, stratejik öneme sahip savunma ve iletişim teknolojileri alanında kıtanın dışa bağımlılığını azaltma hedeflerine katkı sunuyor.

Kolektif House 10 yaşında!

10 yıl önce esnek ve ilham verici çalışma alanları yaratma hayaliyle yola çıkan Kolektif House, bugün ekosistemiyle büyümeyi sürdürüyor. Lokasyon sayısını 30’un üzerine taşıyan Kolektif House, şu anda yüzde 30 seviyesinde bulunan pazar payını önümüzdeki dönemde yüzde 50’ye taşımayı hedefliyor.

Ofisin ötesinde bir dünya

Kolektif House Kurucu Ortağı ve CEO’su Ahmet Onur, 2015’te Sanayi Mahallesi’nde çıktıkları yolculukla ofis kavramını yeniden tanımladıklarını vurgulayarak, şunları söyledi: “Ofisleri yalnızca bir mekân olmaktan çıkararak paylaşım merkezlerine dönüştürdük. 10 yıldır da birlikte üretmenin gücünü yaşatıyoruz. Geleceğe uzanan bu yolculukta; birlikte üretmeye, ilham olmaya ve daha da önemlisi birlikte hayal kurmaya devam edeceğiz.”

Kolektif House Kurucu Ortağı ve CEO’su Ahmet Onur
Kolektif House Kurucu Ortağı ve CEO’su Ahmet Onur

İşin geleceğine yön veriyor

Kolektif House olarak bugün yalnızca fiziksel mekânları değil, iş yapma biçimlerini de dönüştürdüklerine işaret eden Ahmet Onur “Hibrit çalışma modeliyle birlikte esnek ofisler artık yalnızca bir konfor unsuru değil, aynı zamanda stratejik bir ihtiyaç haline geldi. Bizler de bugün girişimcilerden global markalara kadar farklı ölçeklerden ekipleri; esnekliğin, ilhamın ve iş birliğinin merkezinde buluşturuyoruz. İnsanların daha özgür, üretken ve yaratıcı hissedeceği bu alanlarda kurumları da daha çevik, ölçeklenebilir ve sürdürülebilir yapılara kavuşturuyoruz” dedi.

Kolektif House yeni nesil çözümler getiriyor

Hazır ofis pazarındaki liderliklerinin yalnızca sayılara değil, yarattıkları etkiye dayandığına vurgu yapan Ahmet Onur, sözlerini şöyle tamamladı: “Bugün 30’u aşkın lokasyonda etkinliklerimiz, içeriklerimiz ve iş birliklerimizle yarattığımız değeri kalıcı ve sürdürülebilir hale getiriyoruz. Türkiye’de büyümeye devam ederken, global açılım için yakın pazarlara yöneliyor, teknolojiyle desteklenmiş yeni nesil çözümler geliştiriyoruz. Amacımız, yalnızca sektörde yer almak değil, ona yön veren küresel bir marka olmak.”

AMD, yapay zeka hedefleri doğrultusunda yeni bir şirket satın aldı!

Satın almanın mali detayları açıklanmazken, AMD bu adımın AI sistemleri için birlikte paketlenmiş optik çözümleri hızlandırmak amacıyla atıldığını vurguladı.

Silisyum fotonik, veriyi elektrik yerine ışık aracılığıyla ileten ve böylece daha hızlı ve verimli veri akışı sağlayan bir teknoloji olarak öne çıkıyor. Bu teknolojinin, özellikle büyük ölçekli yapay zekâ modellerinin gerektirdiği yüksek veri iletim kapasiteleri karşısında kritik rol oynaması bekleniyor. AMD’nin Teknoloji ve Mühendislik Kıdemli Başkan Yardımcısı Brian Armick, konu ile ilgili yaptığı açıklamada “Yapay zekâ modelleri büyüdükçe ve karmaşıklaştıkça, daha hızlı ve verimli veri aktarımına olan ihtiyaç da artıyor. Enosemi ile daha önce dış geliştirici olarak yürüttüğümüz başarılı iş birliğini, artık şirket bünyesinde daha ileriye taşıyoruz.” ifadelerini kullandı.

2023 yılında Ari Novack ve Matthew Streshinsky tarafından kurulan Enosemi, fotonik bileşenler içeren entegre devreler tasarlıyor. Girişim, veri merkezlerinde bilgi işlem ve ağ bileşenlerini optik bağlantılarla entegre eden çözümler sunuyor. AMD ile daha önce Ar-Ge düzeyinde iş birliği yürüten Enosemi, satın almayla birlikte artık AMD’nin fotonik sistemlerdeki kapasitesini doğrudan büyütecek bir iç kaynak haline geliyor.

Satın alma sonrası Enosemi’nin kurucularından Ari Novack, LinkedIn profilinde artık “AMD Silikon Tasarımı Mühendisliği Üyesi” olarak yer alıyor. Şirketin Mayıs ayı itibarıyla sadece 16 çalışanı vardı ve kuruluşundan bu yana 150.000 dolarlık girişim sermayesi toplamıştı.

Rapt AI ve AMD’den Yapay Zeka Altyapısında Güç Birliği

AI yatırımlarında stratejik bir derinleşme yaşanıyor

Bu hamle, AMD’nin kısa süre önce yaklaşık 4.9 milyar dolara satın aldığı ZT Systems anlaşmasının ardından gerçekleştirdiği ilk şirket alımı oldu. AMD, bu büyük satın almanın ardından sunucu üretim birimini bu ay başında 3 milyar dolara elden çıkardığını açıklamıştı. Şirketin dikkatini yeniden yapay zekâ alanındaki teknolojilere çevirmesi, stratejik önceliklerinin değiştiğini gösteriyor.

CEO Lisa Su’nun Şubat ayındaki açıklamasına göre, AMD’nin 2024 yılı AI çip gelirleri 5 milyar dolara ulaştı. Enosemi yatırımı ise bu büyümeyi sürdürülebilir hale getirecek altyapının bir parçası olarak değerlendiriliyor.

AMD’nin bu satın alması, sadece teknolojik gelişim değil, aynı zamanda veri merkezlerinin geleceği ve yüksek kapasiteli yapay zekâ altyapılarının verimliliği açısından da kritik bir dönüm noktası olabilir.

Yerli ve küresel finans dünyasını ortak platformda buluşturuyor!

90’ların sonunda “yazılım” yeni konuşulmaya başlamışken, iki genç mühendis Orkun Barın ve Mehmet Erdinç Özel tarafından kurulan Rasyonet, o günden bu yana ”veri”nin, geleceğin dili olacağı vizyonuyla çalışmalarını sürdürüyor. 25 yıl boyunca Türkiye’nin ekonomik dönüşümü ve sermaye piyasalarının gelişiminin yanı sıra, küresel finans sektöründeki benzersiz değişimlere de tanıklık eden Rasyonet, geçen süre zarfında teknoloji üretmenin yanı sıra kullanıcılarının hayatını kolaylaştıran, onların kararlarına değer katan, onları daha güçlü kılan çözümler geliştirmeyi de başardı.

Rasyonet’in Çözüm ve Gelişim Direktörü İhsan Dehmen, Türkiye’nin ekonomik dönüşümü ve sermaye piyasalarının gelişimini değerlendirdi.

25 yıla yayılan keyifli yolculuk

Kuruldukları günden bu yana attıkları her adımda, değişen ihtiyaçlara kulak vererek çözüm üreten, yerli ve küresel finans dünyasını ortak platformda buluşturan bir vizyonla ilerlediklerine değinen Rasyonet Kurucusu ve Genel Müdürü Orkun Barın, “Kuruluşumuzun hemen ardından ülkemizde yaşanan 2001 büyük ekonomik krizi, Türkiye finans sisteminde derin yaralar açtı. Ancak aynı zamanda bir yeniden yapılanma sürecini de beraberinde getirdi. Bu dönemin tartışmasız en önemli gelişmelerinden biri olan internetin yaygınlaşması ile 2000’lerin başında yalnızca yüz binlerle ifade edilen Türkiye’deki internet kullanıcı sayısı 2005’e gelindiğinde 10 milyon barajını aştı. Bu dijital devrim, Rasyonet’in “verinin geleceğin dili” olduğu öngörüsünü doğrular nitelikteydi. Biz de Rasyonet olarak ilk adımımızı, veri analitiğini demokratikleştirme inancıyla attık. Türkiye’nin ilk yerli hisse analiz yazılımlarından biri olan Traders’ Focus uygulamasını geliştirerek, öncelikle piyasa profesyonellerine güvenilir, erişilebilir ve görsel destekli analiz araçları sunmaya başladık” dedi.

Rasyonet Kurucusu ve Genel Müdürü Orkun Barın

Teknoloji ve Rasyonet hızla gelişiyor

Rasyonet’in teknolojik altyapısını da köklü biçimde yenilediği, İTÜ ARI Teknokent’e taşınarak, Ar-Ge odaklı büyüme stratejisini hayata geçirdiği yılların ardından yeni uygulamalara yöneldiklerine vurgu yapan Barın, “2008 krizine rağmen vizyonumuzu bir adım öteye taşıyarak StockGround Finansal Analiz Uygulaması’nı 2008’de, tam da krizin tepe noktasında piyasaya sunduk. 2010 yılında tamamladığımız PRP Fon Analiz Uygulaması ise Türkiye’de fon analizi konusunda dönüm noktası oldu. PRP sayesinde fon performansları, risk-getiri profilleri ve karşılaştırmalı raporlar sistematik bir biçimde sunulmaya başlandı. Böylece yatırım fonlarının şeffaflık ilkesiyle değerlendirilmesine ciddi şekilde katkıda bulunduk” şeklinde görüş belirtti.

Türkiye’den dünyaya açılan bir teknoloji

2010’lu yıllarla birlikte finansal teknolojiler açısından büyük gelişmelerin yaşandığını belirten Orkun Barın o dönem hakkında şunları söyledi:

“2010’larla birlikte mobil bankacılık ana akım haline geldi, ödeme sistemleri dijitalleşti ve finansal hizmetlere erişim kolaylaştı. Apple Pay ve Google Wallet gibi mobil ödeme sistemleri ile bu dönemde tanıştık. API ve dijital müşteri kimlik doğrulama sistemleri bu dönemin öne çıkan temalarıydı. Biz de 2013 yılında Odifin Stratejik Danışmanlık Hizmetleri AŞ iş birliği ile geliştirdiğimiz BondGround uygulamamızla bu noktada kurumların operasyonel yüklerini azaltmayı hedefledik. Yine Odifin iş birliği ile geliştirdiğimiz ve 2014 yılında piyasaya sunduğumuz Risk Yönetim Sistemi, kurumların risk yönetim süreçlerini dijitalleştiren ilk yerli platformlardan biri oldu. Rasyonet’in sermaye piyasalarındaki tüm araçlara ilişkin tarihsel olarak tam ve kapsamlı veri kurulumunun üzerine inşa edilen bu sistem sayesinde, kurumlar manuel iş yükü ve bunun getirdiği hata risklerinden korunarak verimliliklerini artırdılar. Bu hamlelerin ardından dünyaya açılmaya karar verdik ve ilk adım olarak StockGround Finansal Analiz Uygulamasını Güney Afrika, Polonya, Romanya gibi ülkelere ihraç etmeye başladık.”

Bulutla birlikte Rasyonet de güçleniyor

2015-2020 döneminde dijitalleşme ile birlikte kurumların uçtan uca dönüşüm beklentilerinin öne çıktığı bir zaman dilimi yaşandığının altını çizen Barın, “Türkiye’de yatırım fonları ve emeklilik fonlarının sayıları artar ve buna paralel olarak portföy yönetimi şirketleri büyürken; Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Takasbank ve Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) gibi düzenleyici kurumların teknolojik altyapılara verdiği önem de gözle görülür biçimde arttı. Dijital bankacılık hızla yaygınlaştı, mobil ödeme sistemleri gelişti. Blokzincir teknolojisi finans sektöründe çeşitli uygulamalarda kullanılmaya başlandı. Dijital bankalar ve fintek şirketleri geleneksel bankacılığa meydan okumaya başladı. Bu dönemde biz de altyapı güncellemelerini önceliğimiz haline getirdik. 2017 yılında piyasaya sunduğumuz, EquityRT Finansal Analiz Uygulaması bulut altyapısına taşınarak, yerli ve küresel hisse senedi piyasalarıyla +200 ülkeye ait makroekonomik göstergeleri aynı çatı altında toplayan kapsamlı bir analiz platformuna dönüştü. Hemen ardından PortfolioBase Entegre Portföy Yönetim Sistemi hız, kullanım kolaylığı ve mevzuat uyumunu merkezine alacak şekilde tasarlanarak yine bulut tabanlı olarak piyasaya sunuldu. Yatırım ve emeklilik fonları için uçtan uca portföy yönetimi sağlayan; emir yönetimi, performans raporlaması, regülasyon uyumluluğu, iç kontrol ve risk analizi gibi tüm süreçleri kapsayan bu sistem, kurumların operasyonel verimliliğini artırırken stratejik içgörü üretmelerine de katkı sağlamakta” şeklinde konuştu.

Yapay zekâ çağı hoşgeldi

Tüm dünyada pandemi sonrası dengelerin yeniden kurulduğu, dijitalleşmenin kaçınılmaz hâle geldiği ve yapay zekanın etkisinin yoğun şekilde hissedildiği günler yaşıyoruz. Uzaktan erişim, mobilite, güvenlik ve hız tüm kurumlar için tercih değil zorunluluk haline geldi. Son yıllarda yapay zekâ gibi yenilikçi kavramların da hayatımıza girmesiyle fintek süreçlerinin de değerinin arttığını belirten Orkun Barın, sözlerini şu şekilde noktaladı:

“Gelinen noktada dijitalleşen dünyada kurumların iç ve dış müşterilerine yönelik olarak gerçekleştirdikleri projelerde yoğun olarak rol alıyoruz. Web tabanlı ve/veya mobil uygulamaları anahtar teslim geliştirdiğimiz gibi birçok projenin arka planında yer alan finansal verileri API ve Web Servis çözümlerimizle beslemekteyiz. Hemen Rapor uygulamamız finansal raporların ve yatırım bültenlerinin hazırlık süreçlerini otomatikleştirerek büyük ölçüde zaman tasarrufu sağlamak amaçlı kurgulandı. Veri entegrasyonu, görselleştirme ve formatlama gibi adımları, insan müdahalesi olmadan yürüten bu yenilikçi uygulama, özellikle araştırma ve raporlama ekiplerinin operasyonel verimliliğini arttırmayı hedefliyor. Yüz binlerce veriden oluşan “Büyük Veritabanı”mız sayesinde sektöre rakipsiz ve güvenilir bir veri kaynağı sağlamaktan gurur duyuyoruz. Bugün Türkiye’de profesyonel portföy yöneticileri tarafından yönetilen fonların toplam büyüklüğünün yüzde 95’i Rasyonet’in risk altyapısına güveniyor. Platformlarımız 120 borsada 130 binden fazla hisse, binlerce hisse endeksi, binlerce ETF ve fona ilişkin kapsamlı veri sağlıyor. 8 ülkede 200’e yakın kurum ve 2000’den fazla kullanıcı finansal analiz, karar alma, risk ve portföy yönetim süreçlerinde Rasyonet çözümlerinden faydalanıyor. Bu başarı; yalnızca mühendislik değil, iş birliği, vizyon, inanç ve tutku ile birlikte inşa edilen değerlerle mümkün oldu. 25 yıl boyunca yanımızda olan, bize güvenen müşterilerimize, iş ortaklarımıza ve ekip arkadaşlarımıza birlikte ürettiklerimiz ve başardıklarımız için teşekkür ediyoruz.”

Microsoft, oyunculara özel bir AI aracını kullanıma sunmaya hazırlanıyor!

Microsoft tarafından sınırlı sayıda ülkede ve yalnızca 18 yaş üstü kullanıcılar için İngilizce olarak sunulan bu deneyim, oyunseverlere oyun geçmişleri, başarıları ve tercihleri doğrultusunda kişiselleştirilmiş destek sağlamayı hedefliyor.

Xbox Baş Program Yöneticisi Taylor O’Malley’nin açıklamasına göre, Copilot for Gaming bu erken sürümde ikinci bir ekran üzerinden çalışıyor ve ana oyun deneyimini bölmeden bilgi sağlıyor. Kullanıcılar, “Korku filmlerini seviyorum, hangi oyunu oynamalıyım?” ya da “Starfield’da son başarım neydi?” gibi sorular sorarak asistanla etkileşime geçebiliyor. Copilot, bu sorulara hem kullanıcının oyun geçmişinden hem de Bing’in açık kaynaklı verilerinden yararlanarak yanıt veriyor.

Gelecek Vaat Eden Özellikler ve Yaygınlaşma Planları

Copilot, ilk etapta temel sorulara yanıt verebilen bir yapı sunarken, Microsoft gelecekte bu sistemi daha gelişmiş özelliklerle donatmayı planlıyor. Planlanan yenilikler arasında, oyuncunun performansına göre öneriler sunan proaktif koçluk sistemleri ve daha gelişmiş kişiselleştirme araçları yer alıyor. Bu sayede yapay zekâ, yalnızca soruları yanıtlayan bir yardımcı olmaktan çıkıp, oyun becerilerini geliştirmeye yönelik bir mentora dönüşecek.

Beta sürüm şu anda Türkiye dâhil olmak üzere 60’tan fazla ülkede test ediliyor. Microsoft, bu deneyimi zamanla daha fazla bölgeye açmayı ve farklı dil desteği sunmayı planlıyor. Bu gelişme, şirketin yalnızca oyun platformlarını değil, oyun deneyiminin tüm boyutlarını kapsayan bir yapay zekâ stratejisine yöneldiğini gösteriyor.

Oyun Dünyasında Yeni Bir Dönemin Kapısı mı Açılıyor?

Copilot for Gaming, oyun oynama biçimimizi dönüştürebilecek potansiyele sahip. Oyun içi rehberlik, kişisel başarı takibi ve tercih odaklı öneriler gibi özelliklerle, oyun deneyimini daha erişilebilir ve tatmin edici hale getirmesi bekleniyor. Microsoft’un bu adımı, oyuncularla etkileşimi artırırken aynı zamanda yapay zekânın eğlence dünyasındaki rolünü de genişletiyor.

Yapay zekâ destekli oyun asistanları, önümüzdeki yıllarda oyun sektörünün standart bir parçası haline gelebilir. Copilot for Gaming, bu dönüşümün öncülerinden biri olma yolunda ilerliyor.

OLED ekranlar çok kanallı sese olanak tanıyor

0

Ekran teknolojileri çözünürlük, yüksek dinamik aralık ve renk doğruluğu açısından önemli ilerlemelerle evrim geçirirken (özellikle OLED’ler ve QD destekli ekranlarla), sektör artık yalnızca görüntü kalitesini değil aynı zamanda kullanıcı deneyiminin gerçekçiliğini ve sürükleyiciliğini de artıran çığır açıcı yeniliklere ihtiyaç duyuyor.

OLED ekranlar çok kanallı sesle bir araya geliyor

Görsel teknolojiler olgunluğa yaklaşırken, görme, duyma ve dokunma gibi çok duyulu girdileri ekranlara entegre etmek yeni bir sınır haline geldi. Bu nedenle, artık ekranlar yalnızca görüntüleri gösteren pasif paneller değil; birden fazla insan duyusunu harekete geçiren sürükleyici arayüzlere dönüşüyorlar. Bunlar arasında ses kritik bir rol oynuyor: Araştırmalar, işitsel-görsel senkronizasyonun algılanan daldırmanın yaklaşık %90’ını oluşturduğunu gösteriyor.

Günümüz ekranlarının çoğu halen harici ses çubuklarına veya çok kanallı hoparlörlere ihtiyaç duyuyor; bu da hacim katıyor ve özellikle birden fazla hoparlörün entegre edilmesinin zor olduğu araç içi gibi kompakt ortamlarda tasarım zorlukları yaratıyor. Bunu ele almak için araştırmacılar, ince ve esnek form faktörleriyle bilinen OLED panellere doğrudan gelişmiş ses yeteneklerini entegre etmeye odaklandılar. Şirketler, uyarıcıları televizyonların arkasına takmayı veya OLED’leri hoparlörlerin etrafına bükmeyi araştırırken (MWC 2024’te Samsung ve OLED panel hoparlörü LG tarafından görüldüğü gibi), bu yöntemler hala hantal donanımlara dayanıyor ve doğru ses yerelleştirmesinde zorluklarla karşı karşıya kalıyor.

Yüksek kaliteli OLED ekranlar artık entegre ince ve çok kanallı sese olanak sağlıyor. Bir araştırma ekibi dünyanın ilk Piksel Tabanlı Yerel Ses OLED teknolojisini geliştirdi. Bu çığır açan gelişme, bir OLED ekranın her pikselinin aynı anda farklı sesler çıkarmasını sağlayarak ekranın esasen çok kanallı bir hoparlör dizisi olarak işlev görmesini sağlıyor. Ekip, teknolojiyi dizüstü bilgisayarlarda ve tabletlerde kullanılanlara eşdeğer 13 inçlik bir OLED panelde başarıyla gösterdi.

Sonuç olarak, her piksel bağımsız bir ses kaynağı olarak hareket edebilir ve Piksel Tabanlı Yerel Ses teknolojisini etkinleştirebilir. Araştırmacılar ayrıca, ses çapraz konuşmasını tamamen ortadan kaldıran bir yöntem geliştirdiler ve ekranın farklı bölgelerinden gelen birden fazla sesin birbirleriyle karışmamasını sağladılar; bu, daha önce çok kanallı kurulumlarda elde edilemeyen bir şeydi. Bu yenilik, gerçekten yerelleştirilmiş ses deneyimlerine olanak tanır. Örneğin, bir arabada, sürücü navigasyon talimatlarını duyabilirken yolcu müzik dinleyebilir — hepsi aynı ekrandan. Sanal gerçeklikte veya akıllı telefonlarda, mekansal ses kullanıcının baş veya el hareketlerine dinamik olarak uyum sağlayarak gerçekçiliği ve daldırmayı artırabilir.

Elon Musk DOGE departmanından istifa etti

0

Elon Musk, ABD hükümetindeki görevinden ayrıldığını sosyal medya üzerinden duyurdu. Tesla CEO’su Musk, özel hükümet çalışanı olarak görev süresinin sona erdiğini belirterek, eski Başkan Donald Trump’a, “gereksiz harcamaları azaltma fırsatı verdiği için teşekkür ediyorum” ifadesini kullandı.

Musk, Trump yönetiminde üstlendiği “hükümet verimliliği departmanı” görevini DOGE misyonu olarak adlandırarak, bunun hükümet çapında bir yaşam biçimine dönüşerek güçleneceğini söyledi.

Musk, Trump hükümetinde geldiği DOGE departmanını bıraktı!

Musk’ın görevden ayrılması Beyaz Saray tarafından da doğrulandı. Bir Beyaz Saray yetkilisi verdiği demeçte Musk’ın ayrılığının gerçek olduğunu ve ayrılık sürecinin başladığını belirtti. Bu süreç herhangi bir resmi görüşme yapılmadan gerçekleşti ve kaynaklara göre karar üst düzey personel seviyesinde alındı.

Tesla’nın milyarder CEO’su Musk, Trump yönetiminde geçirdiği yaklaşık 130 günlük özel görev süresi boyunca, federal hükümetin bazı bölümlerini küçültme ve yeniden yapılandırma konusunda geniş yetkilere sahipti. Görev süresi 30 Mayıs civarında sona erecek olan Musk, özellikle DOGE olarak bilinen “hükümet verimliliği departmanı”nın çalışmalarına ilişkin memnuniyetsizliğini sıkça dile getirdi.

Geçtiğimiz günlerde Musk, Trump’ın bütçe harcama planını eleştirerek, bu planın aşırı maliyetli olduğunu ve hükümeti daha verimli hale getirme çabalarını baltaladığını savundu. Washington Post’a verdiği röportajda federal bürokrasinin durumunun beklediğinden çok daha kötü olduğunu belirten Musk, Washington’daki koşulların düzeltilmesinin zorluğunu vurguladı. Ayrıca DOGE’nin Beyaz Saray’daki sorunların sebebi olarak sık sık hedef gösterildiğini de söyledi.

Musk’ın hükümetteki dönemi boyunca bazı kabine yetkilileri ile özel görüş ayrılıkları yaşadığı ve Beyaz Saray Ticaret Danışmanı Peter Navarro’yu, ABD ile Avrupa arasında sıfır tarife uygulaması önerisini küçümsemesi nedeniyle “aptal” olarak nitelendirdiği kamuoyuna yansımıştı.

Son dönemde Musk’ın hayal kırıklıklarından biri de, sahibi olduğu AI şirketinin rakibi olan Sam Altman liderliğindeki OpenAI’nin Abu Dabi ile yaptığı anlaşmaydı. Wall Street Journal’a göre Musk, bu anlaşmaya kendi şirketinin dahil edilmesini talep etmiş ancak bu gerçekleşmemişti.

Öte yandan Musk’ın siyasetle ilgili yaşadığı hayal kırıklığının sebepleri arasında, desteklediği Wisconsin yargı adayı seçimlerini kaybetmesi de bulunuyor. Musk, adayın kampanyasına yaklaşık 25 milyon dolar harcamıştı.

Trump yönetimi, DOGE girişimleri ile federal sivil işgücünün yaklaşık yüzde 12’sini, yani 2.3 milyon çalışan içinden 260 bin kişiyi çeşitli teşvik ve emeklilik planlarıyla azalttı.

Musk’ın siyasi faaliyetleri yatırımcılar ve kamuoyu tarafından eleştirilere maruz kalmış, bazı yatırımcılar Musk’ın Tesla’ya daha fazla odaklanmasını istemişti. Musk daha önce Trump’ın başkanlık kampanyasına ve Cumhuriyetçilere yaklaşık 300 milyon dolar bağış yapmıştı. Katar’da düzenlenen ekonomik bir forumda artık siyasi harcamalarını önemli ölçüde azaltacağını açıklayan Musk, bu konuda yeterince katkı yaptığını düşündüğünü ifade etmişti.

Outset derin teknoloji yatırımları destek alıyor

Rocket Lab destekçisi Outset, Yeni Zelanda’nın derin teknolojiye yönelik çalışmalarını finanse etmek için 25 milyon dolar topladı. Yeni Zelanda’nın derin teknoloji hedeflerine 25 milyon dolarlık destek sağlandı.

Outset derin teknoloji için finansman topluyor

Rocket Lab ve LanzaTech gibi unicorn’ları piyasaya süren Auckland merkezli girişim şirketi ve kuluçka merkezi Outset Ventures, ikinci fonunu 41.5 milyon Yeni Zelanda Doları tutarında aşırı taleple kapattı.

Fonun misyonu, ortaklarının Yeni Zelanda’nın liderlik etmeye benzersiz bir şekilde uygun olduğuna inandığı teknolojiler olan zorlu bilim ve mühendislik atılımları üzerinde çalışan girişimleri desteklemektir. Buna havacılıktan tıbbi teknolojiye kadar her şey dahildir, ancak Outset özellikle enerji üretimi ve depolamaya odaklanmıştır. Şirket, Yeni Zelanda’nın yapay zekanın ön saflarında oynamak için çok küçük olmasına rağmen, yapay zekanın halihazırda zorlamaya başladığı alt akış enerji ve altyapı sorunlarıyla başa çıkabileceğine bahse girmektedir.

Outset ortağı Angus Blair yaptığı açıklamada: “Yapay zekanın büyümesinin önündeki en büyük engelin, en fazla kurulu enerjiyi en hızlı şekilde kimin elde edebileceği olduğunu biliyoruz. Bu nedenle dikkatimizi daha çok bu konuya yoğunlaştırdık” dedi.  Blair’e göre Outset’in grubundaki girişimlerin çoğu, enerji üretmenin ve depolamanın daha ucuz ve daha temiz yollarını sunmaya, ısı atıklarını geri dönüştürmeye ve yapay zekanın zaten zorladığı altyapı darboğazlarını ele almaya odaklanıyor.

Yükselen bir Kiwi lideri, havada asılı dipol reaktörler üzerinde çalışan bir nükleer füzyon girişimi olan OpenStar oldu ve Outset’in Fon I kohortundan Fon II’den de fon alan birkaç kişiden biri. Şirket geçen Kasım ayında yaklaşık 540.000 derece Fahrenheit sıcaklıkta aşırı ısıtılmış plazma ürettiğinde önemli bir dönüm noktasına ulaştı.

OpenStar ve EnergyBank, Outset’in küresel ölçekte ölçeklendirmeyi hedeflediği türden büyük hedeflere yönelik bahislerin sadece iki örneği. Fund I, derin teknolojiyi Kiwi girişimleri için uygulanabilir bir yol olarak doğrularken, Fund II, Outset’i özünde sert bilim ve muazzam uluslararası hırs bulunan şirketler için bir fırlatma rampası olarak konumlandırıyor.

Ay yüzeyinden helyum hasadı prototip haline ulaştı

0

Ay yüzeyinden helyum-3 hasadı planı prototipleme aşamasına ulaştı. ABD’li bir girişim, Dünya’daki kaynak açığını kapatmak için en yakın uydumuza bakıyor. Helyum-3 karada nadir bulunur, ancak Ay’ın regolitinde bol miktarda olduğu düşünülüyor. Interlune şimdi, Ay Harvester’ının önemli bir bileşenini oluşturan tam ölçekli bir ekskavatör prototipini ortaya çıkardı.

Enerji üretiminden tıbbi araştırmalara kadar uzanan uygulamalar için önemli olan kararlı bir helyum izotopu olan helyum-3 kıtlığı ilk olarak ABD’de 2008’in ortalarına doğru tespit edildi. ABD hükümeti sorunu 2009’un başlarında resmen kabul etti ve hafifletme çabaları başlatıldı.

Ay yüzeyinden helyum hasadı

2014’te Ulusal İzotop Geliştirme Merkezi bülteninin girişinde: “ABD’nin 3He arzı, nükleer silah kompleksimiz nedeniyle büyük miktarlarda sahip olduğumuz trityumun (3H) bozunmasından kaynaklanmaktadır; ancak, trityum stokları son yıllarda radyoaktif bozunma yoluyla azalmıştır ve trityum talebinin azalması nedeniyle gelecekte de azalması beklenmektedir” ifadeleri yer aldı.

Dünya’daki helyum-3 miktarı yetersiz olsa da Ay’ın “Güneş rüzgarları tarafından büyük miktarda helyum-3 ile bombalandığı” düşünülüyor. Interlune, bu keşfedilmemiş kaynağı çıkarmayı ve Dünya’ya taşımayı hedefliyor ve çıkarma ve ayırma teknolojilerini geliştirmek için ABD Enerji Bakanlığı ve NASA’nın yanı sıra Ulusal Bilim Vakfı’ndan da destek aldı.

Interlune hasat süreci dört ana aşamadan oluşur: kazı, ayıklama, çıkarma ve ayırma. Şirket ilk aşama için ağır sanayi makineleri üreticisi Vermeer ile ortaklık kurdu ve geçen yılın ortalarında alt ölçekli bir prototip geliştirildi ve test edildi. Şimdi iş birliği, “geleneksel hendek kazma tekniklerine kıyasla çekme kuvvetini, güç tüketimini ve tozu” azaltmak için tasarlanmış tam ölçekli bir prototipi ortaya çıkardı.

Prototipin gerçek detayları biraz eksik, ancak elektrikli ekskavatörün regolitin içine kazma ve her saat 100 metrik tona kadar çıkarma kapasitesine sahip olması ve sürekli çalışması bekleniyor. Son tasarım Interlune Harvester’a dahil edilecek ve kaynağın çıkarılması ve ayrılmasından önce regolit sıralama bileşenine yönlendirilecek. Soyulmuş regolit daha sonra ay yüzeyine geri döndürülecek.

Interlune, bu diğer bileşenleri simüle edilmiş ay yerçekiminde ve şirketin Seattle merkezinde bulunan kriyojenik laboratuvarında aktif olarak geliştirdiğini ve test ettiğini söylüyor. Geliştirme takvimi, 2027’de helyum-3 konsantrasyonlarını doğrulamak için bir ay görevinin ardından 2029’a kadar Ay’da bir pilot hasat tesisi olmasını öngörüyor. Tam operasyon ve müşterilere satışların 2030’ların başından itibaren başlaması bekleniyor.

Lityum demir fosfat hızlı şarj sağlıyor

0

Yeni pil hücresi, performans, uzun ömür ve verimlilikte yeni standartlar belirlerken sektörün önemli ihtiyaçlarını da karşılıyor. Lityum demir fosfat (LFP) pil teknolojisinde uzmanlaşmış öncü bir Sırp şirketi, elektrikli araçları (EV) sadece 12 dakikada yüzde 80’e kadar şarj eden çığır açıcı bir hücreyi tanıttı.

Lityum demir fosfat teknolojisi

Subotica merkezli ElevenEs tarafından üretilen yeni Edge574 Blade Cell, yalnızca ultra hızlı şarj sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda yaklaşık 310.000 mil (500.000 kilometre) değerinde etkileyici bir çevrim ömrü sunarak hız ve dayanıklılığı tek bir yüksek performanslı çözümde bir araya getiriyor.

Bu yenilik, elektrikli mobilite sektöründeki en acil zorluklardan bazılarını ele alarak kıtada sürdürülebilir EV’ler için yeni bir çağın kapılarını açmak üzere tasarlandı. Bu zorluklar arasında uzun şarj süreleri, sınırlı pil ömrü ve verimsiz alan kullanımı yer alıyor.

Pilin hızlı şarj yöntemi, 25 santigrat derece veya üzeri sıcaklıklarda çalışırken yaklaşık 12 dakikada yüzde 10’dan yüzde 80’e kadar kapasiteye ulaşmasını sağlıyor. Bu sayede, arıza süresi önemli ölçüde azalıyor ve elektrikli araç kullanıcıları için verimlilik artıyor.

Şirket, bunun dakikada tahmini 41 mil (66 kilometre) sürüş menzili veya her saniye şarj için 0,6 milden (bir kilometre) fazla eklendiği anlamına geldiğini söyledi. Dahası, hücre daha soğuk koşullarda bile etkileyici performansını sürdürüyor. ElevenEs ayrıca pilin 50 derece Fahrenheit’ta (10 derece Santigrat) sadece 18 dakikada yüzde 80’e ulaşabileceğini ve 650 kilowatt (kW) güçle şarj edilebileceğini ortaya koydu. Ancak, 32 derece Fahrenheit’ta (0 derece Santigrat) çalışırken işlemi 25 dakikada tamamlıyor ve 415 kW’lık bir tepe şarj gücü var.

210 hücreyle tam kapasitede çalışırken sistemin tepe şarj gücü bir MW’a kadar ulaşıyor. ElevenEs’e göre bu, hızlı EV dönüş süreleri ve önemli ölçüde daha verimli şarj altyapısı için yeni olanaklar sunuyor.

Nokia, Alman ordusu için yeni nesil taktik ağ geliştirecek

Rheinmetall’in yüzde 51 oranında hissedar olduğu blackned ile Nokia arasında gerçekleştirilen bu iş birliği, sahada güvenli ve kesintisiz bağlantı sağlayacak ileri düzey çözümleri hayata geçirmeyi amaçlıyor.

Taraflar, kendi ürün ve çözümlerini entegre ederek, Almanya’nın askeri ihtiyaçlarına özel olarak tasarlanmış, aynı zamanda diğer ülkelerde de uyarlanabilecek bir iletişim sistemi geliştirecek. Nokia’nın 5G taktik iletişim teknolojisi, blackned’in yazılım tabanlı savunma çözümleriyle birleştirilerek, Rheinmetall’in Battlesuite dijital savaş platformuyla tam uyumlu bir yapı sunacak.

Yeni geliştirilecek taşınabilir taktik ağlar; farklı savaş sahası koşullarına hızla uyum sağlayabilen, mobil ve yüksek veri aktarım kapasitesine sahip sistemler olarak tanımlanıyor. Bu ağlar, yazılım tanımlı savunma paradigmasına katkı sağlayarak, durumsal farkındalığı artırıyor, karar alma süreçlerini hızlandırıyor ve birimlerin koordinasyonunu iyileştiriyor.

Sistemin temel avantajları arasında yüksek güvenlikli bağlantı, hızlı kurulum kapasitesi ve uzun menzilli iletişim altyapısı bulunuyor. Bu sayede, düzenli altyapının bulunmadığı veya yok edildiği alanlarda bile askeri operasyonların kesintisiz olarak sürdürülmesi mümkün hale geliyor.

Nokia’nın sivil alandaki güçlü teknolojik altyapısını savunma sektörüne taşımaya yönelik bu adımı, Avrupa’nın artan savunma yatırımlarıyla paralel ilerliyor. Aynı zamanda Almanya gibi stratejik öneme sahip ülkelerin dışa bağımlılığı azaltma ve kendi teknolojik kapasitesini güçlendirme hedeflerine de doğrudan katkı sağlıyor.

Bu ortaklık, yalnızca teknolojik bir gelişme değil, aynı zamanda Avrupa savunma sanayisinin dijital dönüşümünde önemli bir kilometre taşı olarak öne çıkıyor.

Japonya’da yapay kan geliştirildi!

Kan nakilleri hayat kurtarıyor, ancak kan grubu uyumu zorunluluğu ve kısa raf ömrü gibi ciddi sınırlamalar, acil durumlarda hayatla ölüm arasındaki çizgiyi belirleyebiliyor. İşte Japonya’dan gelen bu çığır açıcı gelişme, tüm bu sorunlara kökten bir çözüm sunuyor.

Japonya Ulusal Savunma Tıp Koleji’nden Dr. Manabu Kinoshita liderliğindeki ekip, kan grubu ayrımı yapmadan herkes için güvenli olan yapay kan üretmeyi başardı. Bu gelişme, ilk kez 2019 yılında Transfusion dergisinde yayınlandı ve 2022’de tamamlanan Faz 1 insan denemeleriyle büyük bir adım daha atıldı.

Yapay kan nasıl çalışıyor?

Yapay kan, “hemoglobin vezikülleri” adı verilen ve sadece 250 nanometre genişliğinde olan oksijen taşıyıcı mikrokapsüller ile üretildi. Bu mikrokapsüller, hücre zarından türetilen liposomlar içerisinde yer alıyor ve doğal kırmızı kan hücreleri gibi oksijen taşıyabiliyor, kan pıhtılaşmasına katkı sağlıyor.

Testlerde, ciddi kan kaybı yaşayan tavşanlar üzerinde uygulanan bu yapay kanın, gerçek kanla aynı hayatta kalma oranlarını sağladığı (10 tavşandan 6’sı hayatta kaldı) ve hiçbir yan etki gözlenmediği bildirildi.

En büyük avantajı ise pratik kullanım: Bu yapay kan, oda sıcaklığında 1 yıldan uzun süre saklanabiliyor. Bu da acil durum ekiplerinin kan grubu beklemeden anında müdahale edebilmesi anlamına geliyor. Özellikle uzak bölgeler, felaket alanları ve askeri operasyonlar gibi geleneksel kan bankacılığının mümkün olmadığı durumlarda hayat kurtarıcı olabilir.

İnsansı ev robotu rekabeti kızıştı

0

Çin’in UBTech şirketi, 20 bin dolarlık insansı ev robotuyla Tesla’ya doğrudan saldırıyor. UBTech, Çin’in yaşlanan nüfusunu hedefleyen 20.000 dolarlık bir insansı robotla endüstriyel robotlardan ev arkadaşlarına geçiyor.

İnsansı ev robotu yarışı

İnsansı robotları evlere sokma yarışı kızışıyor ve büyük teknoloji şirketleri, tüketici teknolojisinde bir sonraki sınır olarak görülen şeye bahse giriyor. Tesla, Figure AI ve Çin, ABD ve Japonya’daki girişimler, ev işlerini yapmak üzere tasarlanmış robotlar geliştiriyor. Yaşlanan nüfus ve işgücü eksikliğinin talebi artırmasıyla, insansılar hızla bilim kurgu olmaktan çıkıp ticari gerçekliğe dönüşüyor.

Şimdi ise Çinli firma UBTech Robotics Corp., bu yılın ilerleyen dönemlerinde piyasaya sürülmesi planlanan 20.000 dolarlık bir ev arkadaşı robotuyla bu akıma katılıyor. Üst düzey endüstriyel robotlarıyla tanınan Shenzhen merkezli şirket, tüketici kullanımına yöneliyor.

Bloomberg’e konuşan Marka Sorumlusu Michael Tam, Makao’daki BEYOND Expo’da: “Ev arkadaşı robotlar, kısmen yaşlı bakımına olan ihtiyacın artması nedeniyle Çin’de parlak bir nokta” dedi. UBTech, 2025 yılında yeni robotun yaklaşık 1.000 adetini göndermeyi bekliyor. Bir çıkış tarihi açıklanmasa da şirket, 2026 yılına kadar üretimi on kat artırmayı planlıyor. Ancak Tam, tam bakım verebilecek bir robotun ortaya çıkmasının yıllar alacağını söyledi.

UBTech, BYD Co. ve Foxconn Technology Group gibi firmaların kullandığı endüstriyel insansı robotlarla ün kazandı. Bu robotlar her biri yaklaşık 100.000 dolara satılıyor. Şirket ayrıca eğitim robotları da pazarlıyor, ancak şimdi evlere girmeyi hedefliyor. Tesla rakip olarak öne çıkıyor. Elon Musk geçen yıl Tesla’nın Optimus robotunun ev işlerini yapacağını ve 2026 yılına kadar 20.000 ila 30.000 dolara satılabileceğini söylemişti.

Meta, iPad için özel geliştirilen WhatsApp uygulamasını kullanıma sundu

Yeni WhatsApp uygulaması, hem bireysel kullanıcılar hem de profesyonel gruplar için önemli özellikler sunarak iPad deneyimini yepyeni bir seviyeye taşıyor.

WhatsApp’ın iPad versiyonu; 32 kişiye kadar video ve sesli arama, ekran paylaşımı ve ön/arka kamera desteği gibi gelişmiş özelliklerle geliyor. Bu sayede, ister bir arkadaş grubuyla görüşme yapın, ister bir proje toplantısı düzenleyin, WhatsApp iPad uygulaması ihtiyaçlara cevap verecek nitelikte.

Yeni WhatsApp uygulaması iPadOS’nin gücünden tam kapasiteyle kullanıyor

Yeni uygulama, iPadOS’nin çoklu görev (multitasking) özelliklerini de tam kapasiteyle kullanıyor. Kullanıcılar, Stage Manager, Split View ve Slide Over gibi araçlar sayesinde WhatsApp’ta mesajlaşırken başka bir uygulamada araştırma yapabiliyor veya bir çağrı sırasında seyahat planlaması gibi işlemleri eş zamanlı sürdürebiliyor. Bu özellikler, mobil cihazlarda mümkün olmayan bir esneklik sunuyor.

Meta, uygulamanın Apple Pencil ve Magic Keyboard ile de uyumlu olduğunu belirtiyor. Böylece not alma, mesaj yazma veya medya düzenleme gibi işlemler çok daha kolay hale geliyor.

WhatsApp iPad uygulaması, tüm cihazlar arasında kusursuz senkronizasyon vadediyor. iPhone, Mac ve diğer cihazlarda başlatılan mesajlar ve aramalar, iPad üzerinden de sorunsuzca devam ettirilebilecek. Uçtan uca şifreleme özelliği sayesinde mesajlar ve aramalar yine güvenli kalacak.

Meta, iPad’e daha fazla uygulama getirebilir

WhatsApp’ın resmi X (eski adıyla Twitter) hesabı, uygulamanın çıkışından bir gün önce yaptığı gizemli bir paylaşımla lansmanı önceden haber vermişti. Bu adım, Meta’nın Apple ekosistemine yönelik ilgisinin bir parçası olabilir. Şirketin bir diğer popüler uygulaması olan Instagram için de bir iPad versiyonu üzerinde çalıştığı konuşuluyor.

Yeni WhatsApp uygulaması, şu an itibarıyla App Store üzerinden indirilebilir durumda. Geniş ekran ve iPad’in sunduğu ekstra özelliklerle birleşen bu uygulama, özellikle aktif WhatsApp kullanıcıları için büyük bir konfor sunuyor. Uzun zamandır beklenen bu adım, iPad kullanıcıları için mobil iletişimi daha işlevsel ve çok yönlü bir hale getirecek gibi görünüyor.

SpAItial AI 3D model için çalışıyor

0

OpenAI’ın 4o’dan Stable Diffusion’a kadar, bir metin isteminden gerçekçi görüntüler oluşturan AI temel modelleri artık bol miktarda bulunuyor. Buna karşılık, bir metin isteminden tam, tutarlı 3B çevrimiçi ortamlar üretebilen temel modeller henüz yeni ortaya çıkıyor.

SpAItial AI 3D model

Yine de bu modellerin kolayca erişilebilir hale gelip gelmeyeceği sorusu değil, ne zaman olacağı sorusudur. Şu anda Avrupa’nın en önde gelen AI 3D model araştırmacılarından biri olan Matthias Niessner, Münih Teknik Üniversitesi’ndeki görsel hesaplama ve AI laboratuvarından girişimcilik izni alarak bu alanda çalışan bir girişim olan SpAItial’ı kurdu.

Daha önce 2.1 milyar dolar değerindeki gerçekçi AI avatar girişimi Synthesia’nın kurucu ortağı olan Niessner, 13 milyon dolarlık bir Avrupa girişimi için alışılmadık derecede büyük bir tohum turu topladı. Tur, Speedinvest ve birkaç yüksek profilli melek yatırımcının katılımıyla önde gelen bir Avrupa erken aşama yatırımcısı (örneğin UiPath, PeakGames’in destekçileri) olan Earlybird Venture Capital tarafından yönetildi.

SpAItial’in henüz dünyaya sunacağı pek bir şey olmadığı, sadece yakın zamanda yayınlanan ve bir metin isteminin 3 boyutlu bir oda oluşturabileceğini gösteren bir tanıtım videosu olduğu düşünüldüğünde, bu yuvarlak boyut daha da etkileyici hale geliyor. Ancak Niessner’in bir araya getirdiği teknik ekip de var: Daha önce Google’ın şu an Beam adını taşıyan 3 boyutlu telekonferans platformunda çalışan Ricardo Martin-Brualla ve Meta’da altı yıl geçiren ve şirketin metinden 3 boyutlu varlık oluşturma projesine liderlik eden David Novotny.

Toplu uzmanlıkları, fotogerçekçiliğe benzer bir odaklanmaya sahip bazı rakiplerin halihazırda bulunduğu bir alanda onlara bir mücadele şansı verecek. 27 milyon dolar toplayan ve eğlence amaçlı kullanım durumlarının peşinde olan Odyssey var. Ancak AI öncüsü Fei-Fei Li tarafından kurulan ve halihazırda 1 milyar doların üzerinde değere sahip olan girişim World Labs da var.

AB sahte indirimler için inceleme başlattı

0

Avrupa Birliği, Shein’ı, “sahte indirimler” sunmak ve müşterileri sahte teslim tarihleriyle satın alımları tamamlamaya zorlamak da dahil olmak üzere, uygulamalarının birçoğunun AB tüketici koruma yasasını ihlal ettiği konusunda uyardı. AB’nin Tüketici Koruma İş Birliği (CPC) Ağı, hızlı moda perakendecisinin uygulamalarını yasayla uyumlu hale getirmesi gerektiğini, aksi takdirde para cezasıyla karşı karşıya kalacağını söyledi.

AB sahte indirimler ile mücadele edecek

CPC tarafından yapılan soruşturmada, bir ürünün önceki fiyatını doğru bir şekilde yansıtmayan fiyat indirimleri göstermesinin yanı sıra, Shein’in kullanıcıları, “ilgili özelliğin yasa tarafından zorunlu kılınması” durumunda, bir ürünün özel özelliklere sahip olduğunu düşünmeleri için kandırmak amacıyla “aldatıcı” ürün etiketleri kullandığı tespit edildi.

Soruşturma ayrıca Shein’in “yanlış veya aldatıcı” sürdürülebilirlik iddiaları gösterdiğini ve bir müşterinin malları iade etme ve para iadesi alma hakları hakkında “eksik ve yanlış” bilgiler verdiğini buldu. AB, Shein’in iletişim bilgilerini gizlediğini ve müşterilerin şirketle iletişime geçmesini zorlaştırdığını söylüyor.

Geçtiğimiz yıl, AB Shein’i “çok büyük bir çevrimiçi platform” olarak belirledi. Bu da Dijital Hizmetler Yasası (DSA) kapsamındaki kurallara tabi olduğu anlamına geliyor. Yasa, Shein, Amazon, AliExpress, Meta ve TikTok gibi sitelerin platformlarından yasadışı malları, hizmetleri veya içerikleri kaldırmasını gerektiriyor. Kuralları ihlal eden şirketler, küresel cirolarının yüzde 6’sına kadar para cezasıyla karşı karşıya kalabilir.

Ürünlerinin çoğunu Çin’de üreten Shein, ABD’de de zorluklarla karşı karşıya. Perakendeci, geçen ay Başkan Donald Trump’ın tarifelerine ve daha önce Çin’den gelen düşük maliyetli paketlerin ABD’ye gümrüksüz girmesine izin veren bir kuralın kaldırılmasına yanıt olarak fiyatlarını artırdı. AB ayrıca Shein’den yanıltıcı ürün sıralamaları, incelemeleri ve derecelendirmelerine karşı yasalara nasıl uyduğuna dair daha fazla bilgi istedi. Shein’in AB’nin talebini yerine getirmek için bir ayı var.

Salesforce, yapay zekâ hedefleri için 8 milyar dolara şirket satın aldı!

Salesforce, bu adımla yapay zekâya dayalı çözümlerini güçlendirmek ve veri altyapısını daha sağlam bir temele oturtmak istiyor.

Anlaşma kapsamında şirket, Informatica’nın A ve B-1 sınıfı hisseleri için hisse başına 25 dolar nakit ödeme yapacak. Bu satın alma, Salesforce’un halihazırda şirkette sahip olduğu yatırımlar dikkate alınarak yapılandırıldı.

1993 yılında kurulan ve 100’den fazla ülkede 5.000’den fazla müşteriye hizmet veren Informatica, özellikle büyük ölçekli veri işleme ve yönetişim çözümleriyle öne çıkıyor. Şirketin satın alındığı tarihteki piyasa değeri yaklaşık 7,1 milyar dolardı. Bu satın alma, Salesforce’un yalnızca pazarda daha güçlü bir konuma gelmesini değil, aynı zamanda yapay zekâ uygulamalarını daha güvenli, şeffaf ve ölçeklenebilir şekilde sunabilmesini hedefliyor.

Salesforce CEO’su Marc Benioff, yaptığı açıklamada, bu satın almanın Agentforce, Data Cloud, Tableau, MuleSoft ve Customer 360 gibi ürünler için ciddi bir dönüşüm yaratacağını belirtti. Benioff, yapay zekâ destekli ajanların işletmelerin her alanında bağlamsal ve güvenli şekilde görev yapabileceğini vurgularken, bu adımın şirketin “güvenilir, sorumlu ve kurumsal ölçekte AI” vizyonunun temel taşlarından biri olduğunu ifade etti.

Aslında bu satın alma süreci bir yıl öncesine kadar uzanıyor. 2024 Nisan ayında iki şirket arasındaki olası bir anlaşma iddiaları gündeme gelmiş, bu da her iki firmanın hisse fiyatlarında düşüşe neden olmuştu. Informatica o dönemde satış iddialarını reddetse de arka planda görüşmelerin sürdüğü ve şimdi nihayet sonuca ulaşıldığı değerlendiriliyor.

Salesforce’un veri yönetimi konusundaki yatırımları yalnızca Informatica ile sınırlı değil. Şirket, geçtiğimiz yıl Own Company isimli veri güvenliği firmasını da 1,9 milyar dolar karşılığında satın almıştı. Bu adımla özellikle veri koruma ve yedekleme alanlarında çözüm portföyünü genişletmişti. Salesforce yöneticileri, veri güvenliğinin günümüz dijital çağında daha önce hiç olmadığı kadar kritik bir hale geldiğini ve bu tür yatırımların şirketin uzun vadeli vizyonunun önemli parçaları olduğunu vurguluyor.

Informatica’nın Salesforce çatısı altına girmesi, sadece iki şirketin birleşmesi olarak değil, aynı zamanda kurumsal yapay zekâ teknolojilerinin geleceğini şekillendirecek stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor. Salesforce, bu satın almayla birlikte yapay zekânın sadece akıllı çözümler üretmesini değil, aynı zamanda doğru verilerle, güvenli ve denetlenebilir biçimde çalışmasını sağlayacak bir altyapı inşa etmeyi hedefliyor.