Sony FromSoftware’in ana şirketi Kadokawa’yı satın alıyor!

SonyDark Souls ve Elden Ring gibi popüler oyunların geliştiricisi FromSoftware’in bağlı olduğu Kadokawa Group’u satın alma niyetini resmen doğruladı. Japon teknoloji devi, Kadokawa ile görüşmelerini sürdürüyor. Sony‘nin bu hamlesi, oyun dünyasında büyük yankı uyandırdı.

Sony, Yahoo Japan’a yaptığı açıklamada, “İlk niyet beyanında bulunduğumuz doğrudur. Ancak, şu aşamada daha fazla yorum yapmaktan kaçınmamızı anlayışla karşılamanızı rica ederiz” ifadelerini kullandı. Bu açıklama, satın alma sürecinin henüz başlangıç aşamasında olduğunu ortaya koydu. Kadokawa ise geçtiğimiz ay Sony’den bir niyet mektubu aldıklarını doğruladı ancak şu ana kadar resmi bir karar almadıklarını belirtti.

Kadokawa çalışanları üzgün

Japonya’nın tanınmış haber platformlarından Bunshun’un haberine göre, Kadokawa çalışanları arasında bu gelişmeye yönelik farklı görüşler mevcut. Bazı çalışanlar, Sony gibi büyük bir şirketin bünyelerine katılma ihtimalini heyecanla karşılarken, bazıları ise mevcut CEO Takeshi Natsuno yönetiminden duydukları memnuniyetsizlik nedeniyle bu gelişmeyi olumlu değerlendiriyor. Ancak satın alma planına şüpheyle yaklaşanların sayısı da az değil. Bazı analistler, Kadokawa’nın Sony çatısı altına girdikten sonra bağımsız yapısını kaybedip daha katı bir yönetim anlayışı benimseyebileceğini öne sürüyor.

Sony ve Kadokawa’nın mevcut ilişkisi

Sony, halihazırda Kadokawa Group’un %2 oranında hissesine sahip. Ayrıca FromSoftware’de de %15 civarında bir azınlık hissesi bulunuyor. Eğer satın alma gerçekleşirse, Sony, oyun dünyasındaki etkisini daha da artırabilir ve PlayStation ekosistemini ciddi şekilde güçlendirebilir.

Olası satın alım, oyun ve medya sektöründe Sony’nin pozisyonunu bir adım öteye taşıyabilecek bir hamle olarak değerlendiriliyor. Sürecin nasıl ilerleyeceği ise şimdilik belirsizliğini koruyor.

Dünyanın en büyük rüzgar türbininin kanatları kırıldı!

Çin’in Hainan bölgesinde Ağustos ayında kurulan dünyanın en büyük kapasiteli rüzgar türbini MySE18.X-20MW’nin kanatları kırıldı. Çinli rüzgar türbini üreticisi Mingyang Smart Energy tarafından geliştirilen ve 20 MW gücündeki bu dev açık deniz rüzgar türbini, tayfunlara dayanıklı olmasıyla dikkat çekiyordu. Ancak yaşanan olay, bu dayanıklılık iddiasını tartışmaya açtı.

Dev kanat parçaları yere düştü

Recaharge News’in haberine göre, türbinin dönerken dev kanat parçaları koparak yere düştü. Kanat kırılmasının neden gerçekleştiği henüz açıklığa kavuşmadı. Olayın, türbinin dayanıklılığıyla ilgili soru işaretlerine yol açtığı belirtiliyor.

Süper tayfundan sağ kurtulmuştu

İlginç bir şekilde, MySE18.X-20MW açık deniz türbini, Eylül ayında Asya’yı etkisi altına alan süper tayfun Yagi’den zarar görmeden çıkmayı başarmıştı. Aynı bölgede bulunan başka bir rüzgar çiftliği ciddi hasar alırken, MySE18.X-20MW’nin herhangi bir sorunla karşılaşmadığı bildirilmişti.

Mingyang’dan açıklama

Mingyang Smart Energy kazayla ilgili yaptığı açıklamada, türbinin hala prototip aşamasında olduğunu ve aşırı, anormal koşullar altında test edildiğini belirtti. Şirket, yaşanan bu sorunun kendilerine yeni modeli geliştirirken değerli bilgiler sunduğunu vurguladı.

Yüksek kapasiteli türbinin özellikleri

28 Ağustos’ta kurulan MySE18.X-20MW açık deniz türbini260-292 metrelik rotor çapına ve modüler, hafif bir tasarıma sahip. Ortalama 8,5 m/s rüzgar hızında, yılda 80 milyon kWh enerji üreterek yaklaşık 96.000 kişinin elektrik ihtiyacını karşılayabiliyor.

Daha büyük bir türbin yolda

Mingyang Smart Energy22 MW gücünde daha büyük bir türbin üzerinde çalışıyor. Yeni türbinin 310 metre rotor çapına ve karbon fiber kanatlara sahip olacağı belirtiliyor. Bu proje, rüzgar enerjisinde teknolojik yeniliklerin sınırlarını zorlamayı hedefliyor.

Yaşanan bu olay, yenilikçi türbinlerin prototip aşamasında karşılaşabileceği zorlukları ve enerji sektöründeki gelişim sürecini bir kez daha gözler önüne serdi.

Jeotermal enerji geleceğin enerji kaynağı olabilir

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) yeni raporu, jeotermal enerjinin küresel elektrik talebini karşılamada kilit rol oynayabileceğini ortaya koyuyor.

Jeotermal Enerjinin Geleceği” başlıklı rapora göre, yeni teknolojilerle birlikte maliyetlerin düşmesi, bu temiz ve sürdürülebilir enerji kaynağını daha geniş bir kullanım alanına taşıyabilir. Jeotermal enerji, 2050 yılına kadar küresel elektrik talep artışının %15’ini karşılayabilecek potansiyele sahip.

800 GW kapasite eklenebilir

Rapor, 2050 yılına kadar 800 GW’a kadar jeotermal enerji kapasitesinin devreye alınabileceğini öngörüyor. Bu kapasite, ABD ve Hindistan’ın mevcut yıllık elektrik talebine eşdeğer bir üretim anlamına geliyor. Jeotermal enerji, özellikle rüzgar ve güneş gibi kesintili yenilenebilir enerji kaynaklarını desteklerken, nükleer enerji gibi düşük emisyonlu kaynakları da tamamlıyor. Görünen o ki jeotermal enerji geleceğin yol haritasında önemli bir yer tutacak.

Halihazırda küresel elektrik talebinin yalnızca %1’i jeotermal enerjiyle karşılanıyor. Ancak yeni nesil teknolojiler, bu oranı önemli ölçüde artırabilir. IEA’nın Project InnerSpace ile işbirliğiyle gerçekleştirdiği analiz, jeotermalin teknik potansiyelinin küresel elektrik ve ısı talebini defalarca karşılayabileceğini ortaya koyuyor. Bu gelişmeler, jeotermal enerji geleceğin güçlü bir kaynağı yapabilir.

Petrol ve gaz sektörüyle işbirliği fırsatı

Jeotermal enerji, petrol ve gaz sektörlerinin uzmanlığı ve mevcut teknolojilerinden faydalanarak maliyetleri düşürebilir. IEA İcra Direktörü Fatih Birol, bu işbirliğinin önemine dikkat çekerek, “Jeotermal enerji, hızla büyüyen elektrik talebini güvenli ve temiz bir şekilde karşılama fırsatı sunuyor. Ayrıca, petrol ve gaz endüstrisinin teknik birikiminden yararlanmak, jeotermalin önünü açabilir,” dedi. Bu şekilde, jeotermal enerji geleceğin hızlı ve güvenli kaynaklarından biri olarak değerlendirilmelidir.

Raporda, jeotermal enerji maliyetlerinin 2035 yılına kadar %80 oranında düşebileceği ve megavat saat başına 50 dolara kadar gerileyebileceği belirtiliyor. Bu da jeotermalin hidroelektrik ve nükleer santrallerle aynı maliyet düzeyine ulaşabileceği anlamına geliyor.

Türkiye’nin jeotermal enerji potansiyeli

Türkiye, jeotermal enerji kurulu gücü bakımından Avrupa’da birinci, dünyada ise dördüncü sırada yer alıyor.Ülkenin toplam kurulu gücü 1726 MW (1,7 GW) seviyesinde. Jeotermal kaynakların büyük bir kısmı (%90) düşük ve orta sıcaklıkta olup ısıtma, termal turizm ve endüstriyel uygulamalar için kullanılıyor. Elektrik üretimi için uygun olan yüksek sıcaklıklı kaynakların oranı ise %10. Ki bu durum da jeotermal enerji geleceğin en umut verici kaynaklarından biri haline getiriyor.

Türkiye’nin mevcut jeotermal enerji potansiyeli, elektrik üretimi için 4500 MW, ısı potansiyeli için ise 35.500 MWtolarak tahmin ediliyor. Yeni sondaj teknikleri ve teknolojilerle bu potansiyelin daha da artırılması mümkün.

Jeotermalin geleceği için yatırımlar artacak

Raporda, jeotermal enerji sektöründeki toplam yatırımın 2035 yılına kadar 1 trilyon dolar, 2050’ye kadar ise 2,5 trilyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Ayrıca, hızla büyüyen dijital ekonomi ve veri merkezleri gibi istikrarlı enerji gereksinimi olan sektörlerde jeotermalin önemli bir rol oynayabileceği belirtiliyor. Ancak, bu potansiyelin hayata geçirilebilmesi için bürokratik süreçlerin hızlandırılması gerektiği vurgulanıyor. Bu yatırımlar, jeotermal enerji geleceğin sürdürülebilir çözümleri arasında olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Jeotermal enerji, hem sürdürülebilir bir gelecek için hem de enerji güvenliğinin artırılması adına kritik bir seçenek olarak öne çıkıyor. İlerleyen yıllarda, bu temiz enerji kaynağının daha geniş bir coğrafyada kullanılabilmesi için gerekli teknolojik ve finansal adımların hızla atılması bekleniyor.

WhatsApp, yeni güncellemesiyle arama deneyimini iyileştirecek!

0

WhatsApp, yılbaşı öncesinde sesli ve görüntülü arama özelliklerini geliştiren önemli bir güncelleme yayınladı. Bu yenilikler hem mobil hem de masaüstü uygulamalara geliyor. İlk olarak, grup sohbetlerindeki aramalar için katılımcıları seçme özelliği dikkat çekiyor. Daha önce grup üyelerine toplu davet gönderen sistem yerine, kullanıcılar artık görüntülü aramalara özel olarak belirledikleri kişileri davet edebilecek. Gruptaki diğer kişiler aramanın başladığını görebilecek ve dilerlerse sonradan katılabilecekler. Bu, gereksiz rahatsızlıkları önleyerek daha kişisel bir iletişim deneyimi sunuyor.

WhatsApp, yeni güncellemesiyle arama deneyimini iyileştiriyor

Bir diğer yenilik, görüntülü aramalarda kullanılan video efektleri oldu. WhatsApp, gerçek zamanlı olarak uygulanabilecek komik animasyonlar ve filtreler ekleyerek aramaları daha eğlenceli hale getiriyor. Ayrıca, görüntülerin renk tonları için yeni ayar seçenekleri de mevcut. Bu özellik, özellikle sosyal ve eğlenceli aramalar yapan kullanıcıların ilgisini çekecek nitelikte.

WhatsApp, yeni güncellemesiyle arama deneyimini iyileştiriyor.

WhatsApp’ın masaüstü uygulamasına da büyük bir yenilik getirildi. Görüntülü aramalar artık kullanıcılar için daha erişilebilir hale geldi. Yenilenen arayüz sayesinde, masaüstü uygulamasından hızlıca görüntülü arama başlatmak, arama bağlantıları oluşturmak veya direkt olarak bir numara aramak mümkün. Ancak, bu iyileştirmeler sadece masaüstü uygulamasına özel; WhatsApp Web sürümünde şimdilik bu tür bir geliştirme bulunmuyor.

Son olarak, WhatsApp aramalardaki video kalitesini iyileştirdiğini duyurdu. Güncellemeyle birlikte kullanıcılar daha yüksek çözünürlükte ve net görüntü kalitesiyle görüntülü arama yapabilecek. Bu iyileştirmenin birebir ve grup görüntülü görüşmeler için geçerli olduğu belirtiliyor, ancak kesin çözünürlük bilgisi henüz açıklanmadı.

WhatsApp’ın bu yeni özellikleri, kullanıcılar arasında daha kaliteli ve eğlenceli bir iletişim deneyimi yaratmayı hedefliyor ve şu anda tüm kullanıcılar için erişime açılmış durumda.

Şişecam Otomotiv, Lüleburgaz fabrikasında rüzgar enerjisine geçiyor!

Şişecam Otomotiv, yenilenebilir enerji hedefleri doğrultusunda Kırklareli Lüleburgaz’daki üretim tesisinde önemli bir projeye imza atıyor. Şirket, fabrikanın enerji ihtiyacını karşılamak için tesis sahasına 4 MW kapasiteli bir rüzgar türbini kurmayı planlıyor. Bu proje, 37.2 milyon TL’lik bir yatırımla hayata geçirilecek ve üretim tesisinin tüm enerji ihtiyacını rüzgar enerjisinden karşılayacak. Şişecam Otomotiv’in çevresel sürdürülebilirlik stratejisinin önemli bir parçası olan bu proje, doğrudan fabrikanın enerji tüketimini karşılama amacı taşıyor ve tamamen Şişecam tarafından işletilecek.

Şişecam Otomotiv, Lüleburgaz fabrikasında rüzgar enerjisine geçecek

Projeye ilişkin çevresel değerlendirme süreçleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın onayını alarak başlatıldı. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci tamamlandıktan sonra türbinin kurulumu gerçekleşecek ve faaliyete geçecek.

Şirket, sürdürülebilirliği iş modeli ve operasyonel yaklaşımının merkezinde konumlandırdığını belirterek tüm yatırımlarını sosyal ve çevresel etkileri dikkate alarak planladığını ifade ediyor. Bu rüzgar türbini yatırımı, Şişecam’ın karbon nötr hedefleri kapsamında yenilenebilir enerjiye geçiş konusundaki taahhüdünü güçlendiren bir adım.

Türkiye’nin genel enerji vizyonuna bakıldığında, rüzgar enerjisinin bu alandaki dönüşümde önemli bir rol oynadığı görülüyor. Türkiye, 2035 yılına kadar 120 gigavatlık yenilenebilir enerji kapasitesine ulaşmayı ve bunun %40’ını rüzgar enerjisinden karşılamayı hedefliyor. Ülkenin mevcut 13 gigavatlık rüzgar enerjisi kapasitesinin ise 2030’a kadar ikiye katlanması planlanıyor. Şişecam’ın bu girişimi, hem şirketin hem de Türkiye’nin temiz enerji hedefleri doğrultusunda güçlü bir katkı sunuyor ve rüzgar enerjisinin sanayi tesislerinde kullanımına örnek teşkil ediyor.

Küresel elektrikli araç satışları rekor kırıyor!

0

Kasım ayında küresel elektrikli araç (EV) satışları, 1,83 milyon adede ulaşarak rekor kırdı. Araştırma şirketi Rho Motion’un verilerine göre, bu rakam bir önceki aya kıyasla 100 binlik bir artışı ifade ediyor ve 2024 yılında üçüncü kez aylık satış rekorunun kırıldığını gösteriyor. Yıl başından bu yana toplamda 15,2 milyon elektrikli araç satışı gerçekleşirken, bu rakam geçen yılın aynı dönemine göre %25’lik bir artışı temsil ediyor. Elektrikli araçlar, otomotiv sektöründeki dönüşümün hızlandığını bir kez daha kanıtladı.

Küresel elektrikli araç satışları rekor kırmayı sürdürüyor

Bölgesel olarak, Çin bu dönüşüme liderlik etmeye devam ediyor. Ocak-Kasım döneminde ülkede 9,7 milyon elektrikli araç satışı gerçekleştirildi ve bu, geçen yıla göre %40’lık bir büyüme anlamına geliyor. Çin’de özellikle bataryalı elektrikli araçların satışlarındaki artış dikkat çekiyor, hibrit araç satışları ise daha istikrarlı bir seyir izliyor.

Öte yandan, ABD ve Kanada’da elektrikli araç satışları %10 artışla 1,6 milyon adede ulaştı. Avrupa’da ise EV pazarında bir miktar daralma yaşandı; satışlar %3 düşerek 2,7 milyon olarak kaydedildi. Avrupa’daki bu düşüşte, hükümetlerin teşvikleri azaltmasının etkili olduğu belirtiliyor. Buna karşın, dünyanın diğer bölgelerinde %25’lik bir büyümeyle 1,1 milyon satış rakamına ulaşıldı.

ABD’de elektrikli araç teşviklerine yönelik politikalar da pazar üzerinde önemli bir etkiye sahip. Trump yönetiminin teşvikleri kaldırma planı, Aralık ve Ocak aylarında geçici bir talep artışı yaratabilir. Ancak, teşviklerin tamamen kaldırılması durumunda, ABD pazarının da Avrupa’da görülen durgunluk sürecine girebileceği öngörülüyor. Genel olarak, küresel EV satışlarının artış eğilimini sürdüreceği tahmin ediliyor, özellikle de batarya maliyetlerinin düşmesi ve şarj altyapısının yaygınlaşmasıyla birlikte. Çin’in liderliği ve teknolojik yenilikler bu trendin en güçlü itici güçlerinden olmaya devam edecek.

Samsung, Galaxy S26 serisinde Exynos işlemciye dönebilir!

0

Samsung, Exynos işlemcilerini eski günlerine döndürme kararlılığını, Galaxy S26 serisi ile birlikte bir kez daha ortaya koyabilir. Şirket, Galaxy S25 serisinde ağırlıklı olarak Qualcomm’un Snapdragon 8 Elite yonga setine yönelirken, Galaxy S26 serisinde tamamen Exynos işlemcilerle devam etme hedefinde olabilir.

Samsung, Galaxy S26 serisinde Exynos işlemciye mi dönüyor?

Bu kararın, Exynos çiplerinin uzun yıllardır karşı karşıya kaldığı performans sorunları nedeniyle alınan yeniden yapılandırma sürecinden güç aldığı belirtiliyor. Samsung’un özellikle 2nm üretim sürecine odaklanarak Thetis kod adlı yeni yongalarında enerji verimliliğini artırmayı ve performansı iyileştirmeyi amaçladığı ifade ediliyor. Yeni 2nm çiplerin, mevcut nesillere kıyasla %12 performans artışı, %25 enerji tasarrufu ve %8 daha az alan gereksinimi sunacağı öngörülüyor.

Galaxy S26 serisi aynı zamanda isimlendirme değişiklikleriyle de dikkat çekebilir. Temel modelin kaldırılarak, Ultra versiyonun “S26 Note” adıyla ve S26+ modelinin de “S26 Pro” olarak yeniden isimlendirileceği yönündeki iddialar bu yenilenme sürecine işaret ediyor. Ancak bu bilgiler henüz Samsung tarafından doğrulanmadı.

Galaxy S25 serisine gelecek olursak, bu serinin büyük ölçüde Snapdragon yonga setleriyle piyasaya çıkması bekleniyor. Sızıntılara göre, Exynos 2500 yalnızca Galaxy Z Flip7 ve Galaxy Z Flip FE modellerinde kullanılacak. Exynos’un Snapdragon karşısında tarihsel olarak daha düşük performans ve enerji verimliliği sorunları yaşadığı biliniyor. Dolayısıyla, Samsung’un tamamen Exynos’a geçişi ciddi bir mühendislik başarısını gerektiriyor ve bu süreç firmanın 2nm üretim süreci ve çip mimarisi üzerindeki başarısına bağlı olacak. Samsung’un, Exynos ile Qualcomm’a olan bağımlılığını azaltmayı hedeflediği açık; ancak kullanıcılar için sonuçların, performans ve enerji verimliliği noktasında belirleyici olacağı kesin.

Intel, çip üretim departmanını resmen ayırabilir!

0

Intel, son dönemde yaşadığı büyük değişimlerle dikkat çekiyor. CEO Pat Gelsinger’in sürpriz bir şekilde görevden alınmasının ardından, şirketin çip tasarım ve üretim bölümlerinin ayrılması gibi önemli kararlar gündeme gelmiş durumda. Geçici eş-CEO’lar Michelle Johnston Holthaus ve David Zinsner, düzenlenen bir konferansta yaptıkları açıklamalarda, Intel Foundry Services’ın diğer iş birimlerinden bağımsız yönetildiğini, ancak tam bir ayrılığın henüz netleşmediğini belirtti.

Intel, çip üretim departmanını ayıracak mı?

Zinsner, bu konuda kesin bir karar olmadığını ifade ederken, Holthaus ise bölümlerin tamamen koparılmasının pratikte faydalı olmadığını savundu ve bu kararın gelecekte bir başka CEO’ya bırakılacağını belirtti.

Intel, çip üretim departmanını resmen ayırabilir.

Intel’in yeni atanacak CEO’su, çip üretim biriminin bağımsızlaştırılması meselesiyle karşı karşıya kalacak. Şirketin Lunar Lake çiplerinin üretiminde yaşadığı problemler ve 13. ile 14. nesil işlemcilerin piyasa beklentilerini karşılayamaması, bu konudaki stratejik değerlendirmelerin önemini artırıyor. Intel’in aynı zamanda ABD hükümetinden aldığı CHIPS ve Bilim Yasası fonlarına tabi olması, böyle bir bölünmenin yalnızca iş açısından değil, siyasi ve düzenleyici açıdan da sıkı denetim gerektirdiğini gösteriyor. Ticaret Bakanlığı’nın bu süreçte dikkatli bir şekilde gözlem yapacağı açık.

Finansal zorluklarla da mücadele eden şirket, bu yıl 100 milyar dolardan fazla değer kaybetti. Ancak, hem çip tasarlayıp hem üreten benzersiz bir yapıya sahip olan Intel, bu avantajını koruyarak yeniden yükselişe geçmeyi hedefliyor. Öte yandan, şirketin 18A üretim süreci ile ilgili olumlu sinyaller verdiği ve ilk mühendislik örneklerini müşterilere gönderdiği biliniyor. Yeni CEO, bu üretim sürecinin başarılı bir şekilde uygulanmasını sağlamanın yanı sıra, şirketin rekabet gücünü artırmak için stratejik bir yön çizmek zorunda kalacak.

Apple, iPhone 17 serisinde kendi Wi-Fi ve Bluetooth çiplerini kullanacak!

0

Apple, iPhone 17 serisiyle birlikte önemli bir adım atarak Bluetooth ve Wi-Fi bağlantıları için kendi geliştirdiği çipleri kullanmaya hazırlanıyor. Şirketin, dışa bağımlılığı azaltma stratejisinin bir parçası olarak bu hamleyi gerçekleştirdiği ifade ediliyor.

Apple, iPhone 17 serisinde kendi Wi-Fi ve Bluetooth çiplerini kullanıyor

Qualcomm’dan 5G modemleri tedarik etmeye olan bağımlılığı sonlandırmayı amaçlayan Apple, aynı zamanda şu an Broadcom tarafından sağlanan Bluetooth ve Wi-Fi çiplerini de kendi geliştirdiği çözümlerle değiştirecek. Yeni çiplerin, iPhone SE 4’te kullanılacak olan Apple imzalı 5G modem ile başlatılan bu sürecin bir devamı olduğu görülüyor.

Apple, iPhone 17 serisinde kendi Wi-Fi ve Bluetooth çiplerini kullanıyor.

Apple’ın kendi bünyesinde geliştirdiği bu Bluetooth ve Wi-Fi çiplerine “Proxima” adı verildiği belirtiliyor. İlk olarak 2025’te iPhone 17 modellerinde yer alacak bu çiplerin, ilerleyen dönemlerde Mac ve iPad modellerine de entegre edilmesi planlanıyor. “Proxima” çipleri, Wi-Fi ve Bluetooth bağlantılarını tek bir yonga üzerinde birleştirerek yalnızca donanım açısından yer tasarrufu sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda enerji verimliliğini de artıracak. Bu yenilikle birlikte, cihazların pil ömründe gözle görülür bir iyileşme sağlanması hedefleniyor.

Daha önce Apple’ın 5G, Wi-Fi ve Bluetooth’u birleştiren entegre bir çip üzerinde çalıştığı, ancak bu planın ileri bir tarihe ertelendiği duyulmuştu. Bunun yerine, Apple şimdilik Wi-Fi ve Bluetooth çiplerini entegre ederek piyasaya sürmeyi tercih etmiş görünüyor. Bu adım, daha fazla bağımsızlık sağlamayı ve donanım geliştirme sürecinde şirket içi optimizasyon avantajını maksimize etmeyi hedefleyen Apple için stratejik bir ilerleme olarak değerlendiriliyor. Apple’ın yıllar önce A serisi mobil işlemciler ve daha sonra Intel çiplerinden kendi M serisi işlemcilerine geçişteki başarısından sonra, bu yeni girişimi de teknoloji dünyasında yakından takip ediliyor.

Rusya, kendini küresel internetten koparabilir!

0

Rusya, küresel internetten kopma planlarını hayata geçirme yolunda hızla ilerliyor. Yapılan testler ve uygulanan kısıtlamalar, ülkenin “egemen internet” sistemini devreye almak için ciddi adımlar attığını gösteriyor. Özellikle VPN kullanımına yönelik sınırlamalar, kullanıcıların internet sansürlerini aşmasını büyük ölçüde engellerken, bu durum Kuzey Kore’deki internet kontrolüne benzer bir tablo ortaya koyuyor. Roskomnadzor’un yürüttüğü testlerde, yabancı kaynaklı birçok site ve uygulamaya erişimin engellenmesi denendi. Bu testler sırasında Dağıstan, Çeçenistan ve İnguşetya gibi bölgelerde popüler hizmetlere erişimde ciddi sorunlar yaşandı ve kullanıcıların WhatsApp, Telegram, YouTube gibi platformlara ulaşmakta güçlük çektiği görüldü.

Rusya, kendini küresel internetten koparacak!

Rusya’da VPN’lerin büyük bir kısmı etkisiz kalırken, bazıları hala belirli düzeyde erişim sağlamayı sürdürüyor. Ancak bu VPN servislerinin detayları paylaşılmadı ve hükümetin VPN kullanımına karşı sert önlemler aldığı biliniyor. Örneğin, ülkede şimdiye kadar yaklaşık 197 VPN servisinin yasaklanması ve birçok uygulamanın App Store’dan kaldırılması dikkat çekiyor. Buna ek olarak, Mart ayında çıkarılan bir yasayla internet kısıtlamalarını aşmaya yönelik bilgilerin paylaşılması suç sayıldı. Tüm bu önlemler, insan hakları ve ifade özgürlüğü açısından endişe verici olarak değerlendiriliyor.

Rusya’nın bu “egemen internet” girişimleri, Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesinden çok önceye, Kırım’ın ilhak edildiği dönemlere kadar uzanıyor. 2019’da yapılan testlerle, federal ve ticari telekomünikasyon operatörlerinin ülkeyi küresel internetten izole edebilme kapasitesi değerlendirildi. Son dönemde ise 648 milyon dolarlık bir yatırımla internet trafiği üzerindeki teknik kontrol yeteneklerini geliştiren Rusya, Batılı sosyal medya platformlarından vatandaşlarını uzaklaştırarak daha kolay denetlenebilen yerel alternatiflere yönlendirme çabalarını yoğunlaştırıyor.

Ayrıca, Rusya hükümeti yabancı internet servis sağlayıcılarını ve hosting platformlarını kendi sansür yasalarına uyum sağlamaları konusunda baskı altına almaya çalışıyor. Roskomnadzor, bu kapsamda Amazon Web Services, GoDaddy ve HostGator gibi büyük uluslararası şirketlerin yasaları ihlal etmeleri halinde ülkede yasaklanabileceğini açıkladı. Tüm bu gelişmeler, Rusya’nın internetin geri kalanıyla bağlantısını tamamen koparma olasılığını her geçen gün artırıyor.

Anduril’in otonom denizaltısı Dive-XL yeni bir rekor kırdı!

Amerikan savunma teknolojileri şirketi Anduril Industries, ticari amaçlarla geliştirdiği ekstra büyük otonom su altı aracı (XL-AUV) Dive-XL’in, tek seferde 100 saat boyunca su altında kalarak tarihi bir başarıya imza attığını duyurdu. Bu performans, kendi sınıfındaki araçlar için şimdiye kadar gerçekleştirilen en uzun süreli görev olarak dikkat çekiyor ve Anduril’in otonom denizaltısı için büyük bir adım oluşturuyor.

İnsansız denizaltılar geleceğin teknolojisi

Dive-XL, hem Avustralya hem de ABD‘de düzenli olarak testlerden geçiyor. Araç, Avustralya Kraliyet Donanması’nın Ghost Shark Programı kapsamında egemen bir kapasiteye dönüştürülürken, ABD de bu ileri teknolojiyi kendi deniz kuvvetlerine entegre etme olanaklarını araştırıyor. Ayrıca, Dive-XL’nin hem insanlı hem de insansız deniz araçlarıyla uyumlu bir destek platformu olarak kullanılması hedefleniyor. Anduril’in otonom denizaltısı her iki ülkede de kullanılması için önemli testlere tabi tutuluyor.

1.000 deniz mili hedefi

100 saatlik kesintisiz dalış başarısının ardından Dive-XL, 2025’in ilk yarısında 1.000 deniz mili (1.852 km) mesafeyi tamamen su altında kalarak kat etmeyi planlıyor. Bu görev de başarıyla tamamlanırsa, cihazın binlerce millik tam ölçekli görevlere hazır olması bekleniyor. Anduril’in otonom denizaltısı daha fazla görev için hazır hale gelecek.

Dive-XL, tamamen elektrikli güç aktarım sistemiyle haftalarca su altında operasyon yapabilen bir yapı sunuyor. Hibrit sistemlere sahip insansız denizaltıların aksine, yüzeye çıkma ihtiyacı duymayan bu araç, gizlilik ve operasyonel esneklik açısından üstün bir performans sergiliyor. Modüler yük kapasitesi, cihazın hızlı bir şekilde farklı görevler için özelleştirilmesine olanak tanıyor. Anduril’in otonom denizaltısı, esnekliği ve uyarlanabilirliği ile öne çıkıyor.

Araç, bir seferde üç faydalı yük veya bir ekstra büyük faydalı yük taşıyabiliyorKeşif-gözetleme (ISR) kabiliyetlerinden büyük sensör paketlerineiletişim sistemlerinden saldırı yüklerine kadar geniş bir donanım yelpazesine sahip olan Dive-XL, aynı zamanda açık sistem mimarisi sayesinde üçüncü taraf ekipmanlarla da kolayca uyum sağlayabiliyor.

Düşük maliyet ve kolay konuşlanma

Dive-XL, mürettebatlı denizaltılara kıyasla çok daha düşük maliyetli bir alternatif olarak öne çıkıyor. 12 metrelik standart nakliye konteynerlerine sığacak şekilde tasarlanmış olması, minimal altyapı gereksinimiyle kolayca konuşlandırılabilmesini sağlıyor. Gövdesinin, alüminyum ve fiberglas gibi ticari denizcilik malzemelerinden üretilmiş olmasımaliyetleri düşürürken sürdürülebilir bir tedarik zinciri sunuyor.

Dive-XL’nin bu başarısı, otonom denizaltıların deniz operasyonlarında devrim yaratabilecek bir teknoloji olduğunubir kez daha kanıtlıyor. Anduril’in otonom denizaltısı ile ulaşabileceği yeni yetenekler, denizaltı teknolojisinde yepyeni bir çağın kapılarını aralayacak. 2025’teki hedeflerini de gerçekleştirmesi durumunda, denizaltı teknolojisinde yepyeni bir çağın kapıları aralanacak.

Yapay zeka başarısı için anahtar konu güvenlik

0

NetApp, yapay zeka alanında başarıya ulaşmak için stratejilerini optimize etmeye çalışan kuruluşların dünya genelinde karşılaştığı acil sorunlara ışık tuttu. NetApp Pazarlama Direktörü Gabie Boko: “Kuruluşların deneylerden yapay zeka yeteneklerini ölçeklendirmeye geçiş yapmasıyla 2025, yapay zeka için belirleyici bir yıl olacak. İşletmeler inovasyonu ve verimliliği artırmak için önemli yatırımlar yapıyor, ancak bu çabalar yalnızca küresel teknoloji yöneticileri artan veri karmaşıklığı, güvenlik ve sürdürülebilirlik zorluklarını ele alabilirse başarılı olacak” dedi.

Yapay zeka başarısı

NetApp’in son Veri Karmaşıklığı Raporu’nun bulguları, işletmelerin yapay zeka yolculuklarında şu anda nerede durdukları ve teknolojinin geleceğini şekillendirecek temel trendler hakkında ayrıntılı bir resim çiziyor.Dünya çapındaki işletmelerin üçte ikisi, verilerinin AI amaçları için “tamamen veya çoğunlukla optimize edildiğini” iddia ediyor ve verileri erişilebilir, doğru ve iyi belgelenmiş hale getirmede büyük iyileştirmeler olduğunu vurguluyor. Yine de çalışma AI olgunluğuna giden yolculuğun daha fazla önemli yatırım gerektirdiğini ortaya koyuyor.

Dünya çapındaki teknoloji yöneticilerinin yüzde 40’ı gibi çarpıcı bir oran, yalnızca yapay zeka ve veri yönetimi yeteneklerini geliştirmek için 2025 yılında “benzeri görülmemiş bir yatırım” gerekeceğini öngörüyor. Önemli ilerlemeler kaydedilmiş olsa da, etkili atılımlar elde etmek finansal ve altyapısal kaynaklarda daha da büyük bir taahhüt gerektiriyor. Yapay zekanın potansiyelini yakalamak ucuz olmayabilir, ancak yatırım yapmaya hazır liderler inovasyon ve verimlilikte önemli ödüller elde edebilir.

Raporda tanımlanan başlıca engellerden biri verinin parçalanmasıdır. Küresel teknoloji yöneticilerinin ezici bir çoğunluğu (yüzde 79), verilerini birleştirmenin, siloları azaltmanın ve sorunsuz bir şekilde birbirine bağlanmayı sağlamanın, yapay zekanın tüm potansiyelini açığa çıkarmanın anahtarı olduğunu belirtmektedir.

Birleşik veri depolamayı benimseyen şirketler bu engeli aşmak için daha iyi bir konumdadır. Veriyi türü veya konumundan bağımsız olarak (hibrit çoklu bulut ortamları arasında) bağlayarak sürekli erişilebilirliği garanti altına alır ve parçalanmayı en aza indirirler. Raporda, veri birleştirmeye öncelik veren kuruluşların 2025 yılında yapay zeka hedeflerine ulaşma olasılıklarının önemli ölçüde daha yüksek olduğu belirtiliyor. Birleştirmeye öncelik vermeyen işletmelerin neredeyse üçte biri (yüzde 30) hedeflerine ulaşamayacaklarını öngörürken, bunu stratejilerinin merkezine koyanların oranı yalnızca yüzde 23 oldu.

Firefox kullanıcı kaybı artık önlenemiyor!

0

Bir zamanlar popüler olan Firefox’u her zamankinden daha az kişi kullanıyor, ancak Mozilla Google sayesinde kârlılığını sürdürüyor. Adalet Bakanlığı’nın Google’ın peşine düşmesiyle bu trend ne kadar devam edebilir?

Firefox kullanıcı kaybı hız kazandı

2010’da, Firefox pazarın yüzde 34,1’i tarafından kullanılıyordu. Günümüzde, ABD federal hükümetinin Dijital Analitik Programı (DAP), ABD hükümetinin web sitesi ziyaretlerinin son 90 gününün sürekli sayımıyla, en güvenilir web tarayıcısı anketi, Firefox’u yalnızca yüzde 2,8 ile göstermektedir.

Bu, Firefox’un tüm zamanların en düşük seviyesi değil, ancak yine de içler acısı. Tahmin edebileceğiniz gibi Chrome, yüzde 54,5 ile lider, ardından iPhone’lar sayesinde Safari yüzde 24 ve Edge yüzde 14,2 ile geliyor. Sadece Internet Explorer iyi bilinen tarayıcılardan daha az sayıda kullanıcıya sahip, ve yüzde 1,7’lik dilime hitap ediyor.

Chrome’un rakamları ilk bakışta göründüğünden bile daha büyük. Açık kaynaklı temeli Chromium, Microsoft Edge’i de destekliyor. Safari ve Mozilla Firefox hariç, Opera, Vivaldi ve Brave gibi önemli diğer tüm web tarayıcıları Chromium üzerinde çalışıyor . Bu alternatif tarayıcıların hepsi birlikte Firefox’un pazar payına yüzde 2,8 oranında eşit.

Firefox’un ana kuruluşu Mozilla bile Firefox’un sayılarının azaldığını gösteriyor. Mart 2020’den bu yana Firefox, 50 milyondan fazla aylık aktif kullanıcı (MAU) kaybetti ve Temmuz 2024 itibarıyla 206 milyondan 155 milyona düştü. Peki, bu düşüş neden oldu? Aslında her şey Google’ın Chrome’u piyasaya sürmesiyle başladı. Bulut güvenlik şirketi Nira’nın CEO’su Hiten Shah’ın gözlemlediği gibi, Google tarayıcıyı temelden yeniden icat etti. Google, 2008’de uzantıları ve uygulamalarıyla bulut tabanlı açık bir web için tamamen yeni bir işletim sistemi oluşturmaya başladı. Bunu gerçekleştirmek için Google, Ian Hickson, Darin Fisher, Pam Greene ve Brian Ryner gibi Firefox’tan en iyi web tarayıcısı geliştiricilerini “kaptı”. Microsoft ve Mozilla Vakfı hazırlıksız yakalandı ve ikisi de yetişemedi.

Sonunda Mozilla ne olduğunu anladı. 2017’de, Chrome’un ortaya çıkmasından neredeyse on yıl sonra, o zamanki Mozilla CEO’su Chris Beard, “Firefox pazara ve insanların gerçekten istediklerine ayak uyduramadı. Çok sayıda sıkı Firefox hayranı artık mutlu Chrome kullanıcıları”  diye itiraf etti.

Airbus ve Quantum dolaylı iş birliği yapıyor

0

Havacılık ve uzay şirketi Airbus, hesaplamalı akışkanlar dinamiği (CFD) için kuantum simülasyonları geliştirmek amacıyla kuantum şirketleri Quanscient ve Oxford Ionics ile ortaklık kuruyor. CFD, akışkanların nasıl hareket ettiğini tahmin etmek için bilgisayar simülasyonu ve analizi kullanır. Havacılık endüstrisi, uçak tasarımında CFD’yi, farklı koşullar altında kaldırma kuvveti, sürüklenme, gürültü, yapısal yük kapasitesi ve yakıt verimliliği dahil olmak üzere uçağın performansını tahmin etmek için kullanıyor.

Airbus ve Quantum birlikteliği

CFD hesaplama yoğunlukludur ve klasik yüksek performanslı bilgisayarların sınırlarını zorlar. Kuantum hesaplama genel CFD doğruluğunu iyileştirebilir ve hesaplama süresini ve maliyetini önemli ölçüde azaltabilir.

Oxford Ionics, kuantum donanımında yararlı CFD simülasyonlarına doğru bir yol haritası sağlamak için güçlü kuantum bilgisayarlarını Quanscient’ın CFD algoritmalarıyla birleştirecek. Airbus’ın son kullanıcı geri bildirimi sağlamasıyla, kanat profili tasarımları ve araç aerodinamiği için kuantum simülasyonlarını değerlendirecekler.

Oxford Ionics, lazerler yerine elektroniği kullanarak kübitlerini kontrol eden “Elektronik Kübit Kontrolü” adlı patentli bir teknolojiye öncülük etti. Bu, teknolojinin standart yarı iletken fabrikalarında üretilen küçük bir elektronik çipe entegre edilebileceği ve kolayca ölçeklenebileceği anlamına geliyor.Şirkete göre donanımı rekor seviyede kübit doğruluğu sağlıyor, bu da daha az hataya neden olarak onu gerçek dünya kullanım senaryolarına doğru götürüyor.

Oxford Ionics’in kurucu ortağı ve CEO’su Chris Balance: “Güçlü kuantum bilgisayarları, CFD gibi karmaşık hesaplama zorluklarına yaklaşımımızı kökten değiştirmeye hazırlanıyor. Soru artık bu değerin açığa çıkıp çıkmayacağı değil, ne zaman çıkacağıdır” dedi. Balance: “Bu geleceği gerçeğe dönüştürmek için temel adımlar atmak üzere Quanscient ve Airbus ile çalışmaktan heyecan duyuyoruz. Birlikte kurduğumuz ortaklık sayesinde, havacılık endüstrisinin bugün karşı karşıya olduğu en zorlu zorluklardan bazılarına gerçekten çığır açıcı çözümler bulmayı dört gözle bekliyoruz” ifadelerini kullandı.Program, yeni kuantum uygulamaları keşfetmeyi amaçlayan İngiltere Ulusal Kuantum Hesaplama Merkezi’nin (NQCC) SparQ girişiminin bir parçası oldu.

Küresel internet trafiğinde yeni rekor kırıldı!

0

Cloudflare’ın 2024 yılına ait Küresel İnternet Trafiği raporu, internet kullanımında rekor seviyelere ulaşıldığını ortaya koyarken, liderlik sıralamasında beklenen isimlerin öne çıktığını gösteriyor. İnternet trafiği, bu yıl %17,2 oranında büyüme kaydederek dikkat çekti.

Küresel internet trafiğinde yeni bir rekor daha!

Bu artış, yılın ilk yarısında nispeten yavaş bir seyir izlese de, kasım ayına kadar hızlı bir ivme kazandı. Google, internet dünyasındaki hakimiyetini sürdürerek listenin zirvesinde yer aldı. Onu sırasıyla Facebook (Meta), Apple, TikTok ve Starlink takip etti. Bu sıralama, internetin en çok kullanılan hizmet sağlayıcıları arasındaki güçlü rekabeti bir kez daha gözler önüne seriyor.

Raporda, mobil cihazların internet trafiğindeki payının giderek arttığı belirtiliyor. 2024 yılında küresel internet trafiğinin %40’tan fazlasını mobil cihazlar oluşturdu. Bölgesel farklılıklar olsa da, Android cihazlar 25’ten fazla ülke ve bölgede mobil trafiğin %90’ından fazlasına sahip. iOS ise Danimarka gibi bazı ülkelerde güçlü bir konumda; Danimarka’daki iOS cihazların mobil trafik payı %66’ya ulaştı. Bu veriler, mobil cihazların internet ekosistemindeki önemini daha da pekiştiriyor.

Starlink ise uydu internetiyle önemli bir büyüme yakaladı. Özellikle ABD ve Brezilya’da kayda değer bir artış gösteren Starlink’in trafiği, ABD’de %2,5, Brezilya’da ise %17 oranında arttı. Amazon gibi güçlü rakipleri bulunmasına rağmen, SpaceX şu anda uydu internet hizmetleri alanında lider konumda. Bu gelişmeler, internetin farklı platform ve teknolojiler üzerinden genişlemeye devam ettiğini ve kullanıcı alışkanlıklarının hızla değiştiğini açıkça ortaya koyuyor.

Dijital bankaların yükselişi ve geleneksel bankalar üzerindeki etkileri

0

Brezilya, 2023’te beklenen 2,13 trilyon ABD doları GSYİH ile Latin Amerika ekonomisine hakim. Bu da onu dünyanın dokuzuncu büyük ekonomisi haline getiriyor. Dijitalleşme ve ekonomik çeşitlendirme, ülkenin orta sınıfının sürekli genişlemesini sağlıyor. Nakitten dijital ödemelere geçiş hızlanıyor. Brezilyalılara hem çevrimiçi hem de çevrimdışı işlem yapmanın daha hızlı bir yolunu sağlıyor. Dijital bankaların yükselişi ile birlikte, bu geçiş daha da hızlanıyor.

Dijital bankaların yükselişi

165 milyon sakinin internete bağlı olmasıyla, daha yeni dijital ödemeler, işletmelerin çevrimiçi olarak gelişmesini sağlıyor. Küresel olarak genişlemesi, ürünlerini çeşitlendirmesi ve gelirini artırması için önemli fırsatlar sağlıyor. Dijital bankaların yükselişi bu fırsatları daha da genişletiyor.

Dijitalleşmenin ötesinde, Brezilya kurumsal yapılarını ve düzenlemelerini düzene sokuyor. Özellikle KOBİ’ler ve yabancı işletmeler için operasyonları basitleştiriyor. Bu stratejik revizyon idari engelleri azaltıyor ve daha iş dostu bir ortam sağlıyor. Elbette dijital bankaların yükselişi bu süreçte önemli bir rol oynuyor.

Brezilya’nın yabancı işletmeler için çekiciliği yadsınamaz. 2022’de ülke, en önemli iki ticaret ortağı olan ABD ve Çin ile 88,7 milyar ABD doları ve 150 milyar ABD doları tutarında önemli ticaret hacimleri kaydetti. Bu çekicilik kısmen, soya fasulyesi, demir cevheri, ham petrol ve tarım ürünleri gibi önemli ihracatlar da dahil olmak üzere Brezilya’nın bol doğal kaynaklarından kaynaklanmaktadır.

Nüfusun %61,4’ünü temsil eden büyüyen bir orta sınıf tarafından desteklenen Brezilya’nın geniş tüketici pazarı, aynı zamanda işletmeler için bir mıknatıs görevi görmektedir. 2023’te perakende satışları bir önceki yıla göre %3,2 büyüyerek beklentileri altüst etti. Bu büyümede dijital bankaların yükselişi büyük etkisi oldu.

Dijital işletmelerin ekonomiyi ilerletmede etkisini kabul eden hükümet, bürokrasiyi azaltarak ve vergileri basitleştirerek yanıt verdi. Son on yılda Brezilya, 13.000’den fazla yeni girişime ev sahipliği yaptı. Bunlardan yedisi Latin Amerika’nın en iyi 10 unicorn şirketi arasında yer aldı.

Yeni veri güvenliği yasalarının iş dünyasına etkisi

0

Çin’in katı 2022 veri gizliliği düzenlemeleri, birçok çokuluslu kuruluşun yeniden düzenleme için çabalamasına neden oluyor. Ancak, Hindistan, Brezilya, Rusya gibi irçok ülkenin girişimler önermesi veya değerlendirmesiyle durum değişiyor. Gelecek yılın veri koruması için önemli bir yıl olmasını bekliyorıuz. Burada bireysel eyaletler bir kurallar karmaşası yaratıyor.

Çin’in son yaptırım eylemlerinin gösterdiği gibi jeopolitik sonuçlara ve fikri mülkiyetin korunmasına uzanacak. Düzenlemeler, kısmen yapay zeka analitiğindeki gelişmelerle etkinleştirilen şirketler, topladıkları verileri kullanmanın daha fazla yolunu buldukça ortaya çıkıyor. Daha verimli çalışmak, risklerini yönetmek, müşteri hizmetlerini geliştirmek, yeni iş modelleri oluşturmak hedefler arasında.

Yeni veri güvenliği yasaları ne anlama geliyor?

Veri güvenliği, birçok işletmenin hala mücadele ettiği bir şey. Dünya çapında yapılan ankette iş liderlerinin yarısı, kuruluşlarının veri güvenliği konusunda kendilerini güvende hissetmediklerini söyledi. AB’nin Genel Veri Koruma Yönetmeliği ve CCPA birkaç yıl önce ortaya çıktıklarında dalga yarattı.

Ancak çok uluslu kuruluşlar artık rekabet eden çıkarları olan ülkelerden farklı veri koruma ve güvenlik yasalarıyla karşı karşıya. Bunlar arasında başarılı bir şekilde gezinme için, birkaç faktörü göz önünde bulundurmalısınız.

Şimdiye kadar yaygınlaşan düzenlemeler arasında Çin’in Veri Güvenliği Yasası ve Kişisel Bilgi Koruma Yasası (PIPL) kapsamındaki Sınır Ötesi Veri Transferi (CBDT) kuralı yer alıyor. Bu kural, kişisel verilerin Çin sınırları üzerinden gönderilmesini veya erişilmesini potansiyel olarak tehlikeli hale getiriyor. 1 Mart 2023’e kadar siber güvenlik değerlendirmesinden geçilmesini ve uyulmaması durumunda ceza verilmesini gerektiriyor. Hindistan, Brezilya ve Rusya da kendi veri koruma yasalarına çalışıyor.

Yüzeyin altında kaynayan jeopolitik gündemler, çok uluslu şirketler için tabloyu karmaşıklaştırabiliyor. Veriler ekonomik rekabet ve ulusal güvenlik için daha önemli hale geliyor.

Giyilebilir teknolojilerde 2024 trendleri

0

Teknoloji gelişmeye devam ettikçe, bu cihazlar günlük yaşam için daha sofistike ve faydalı hale geliyor. Özellikle de yaşlı bakım topluluklarında etkili oluyor. İşte bu teknolojilerde 2024 en önemli trendlere ve bunların sağlık, zindelik ve günlük yaşamı nasıl iyileştireceğine bir göz atın.

Giyilebilir teknolojilerde 2024

2024’te akıllı teknoloji sağlık izleme yeteneklerinde büyük gelişmeler gördü. Giyilebilir teknolojilerde 2024 yılında, kalp atış hızı, kan şekeri seviyeleri gibi sağlık göstergeleri takip edildi. Bu gelişmeler, sakinlerin sağlıklarını daha proaktif bir şekilde yönetmelerine yardımcı oldu. Ayrıca gerçek zamanlı izleme ve zamanında tıbbi müdahalelere olanak tanıdı.

Bu teknolojilerde 2024 yılında, Yapay Zeka (AI) önemli bir oyuncu haline geldi. Gelecek yıl, AI toplanan sağlık verilerini analiz ederek ve kişiselleştirilmiş öneriler sundu. Ayrıca bu cihazların işlevselliğini artırdı. Örneğin, bir akıllı saat, her bir sakinin ihtiyaçlarına göre uyarlanabiliyor. Bireysel fitness seviyelerine göre uyku düzenini iyileştirme konusunda tavsiyelerde bulunabiliyor.

Fitness takipçileri basit adım saymanın ötesine geçiyor. Bu teknolojilerde 2024 yılında, kas iyileşmesini izleyen, ayrıntılı uyku analizi sunan cihazlar görmeyi bekleyin. Ek olarak, gömülü sensörlere sahip akıllı giysiler fiziksel performans hakkında öneriler sağlıyor. Kullanıcıların egzersiz rutinlerini ve genel sağlıklarını optimize etmelerine yardımcı olacak.

En heyecan verici trendlerden biri bu cihazların diğer akıllı cihazlarla artan entegrasyonudur. 2024’te bu cihazlar ev otomasyon sistemleriyle sorunsuz bir şekilde çalışacak. Örneğin, bir akıllı saat aktivite seviyelerine göre akıllı bir termostatı ayarlayabiliyor. Ayrıca sağlık uygulamalarıyla senkronize olarak sağlık verilerinin kapsamlı bir görünümünü sağlayabiliyor. Bu entegrasyon günlük görevleri basitleştirecek ve topluluk içindeki genel bağlantıyı artıracaktır.

Sınır ötesi e-ticaret geleceği: Türkiye için fırsatlar

0

Türkiye, genç, teknoloji meraklısı nüfusu, sağlam lojistik altyapısı ve Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan stratejik konumuyla önemli bir paydaş. Hızla birinci sınıf bir e-ticaret pazarı olarak ortaya çıktı. Türkiye, artan internet penetrasyonu, dijital ödemelerin benimsenmesiyle e-ticarette etkileyici bir büyüme gördü. Bu kılavuz, Türkiye’deki e-ticaret ortamının ayrıntılı bir genel görünümünü sağlıyor. Fırsatlar, temel sektörler, trendler, düzenlemeler ve Türkiye’de başarılı bir e-ticaret işi kurmak için ipuçları içerir.

Sınır ötesi e-ticaret

Türk e-ticaret pazarı katlanarak büyüdü. 2023’te 30 milyar dolarlık tahmini bir değere ulaştı ve önümüzdeki yıllarda istikrarlı bir şekilde artması bekleniyor. 80 milyondan fazla internet kullanıcısı, yüksek akıllı telefon penetrasyon oranı ve çevrimiçi alışverişe olan tercihiyle Türkiye’nin e-ticaret sektörü Avrupa ve Orta Doğu’nun en hızlı büyüyen pazarlarından biridir.

Türk e-ticaretindeki temel sektörler şunlardır:

Moda ve Giyim: Giyim ve aksesuarlar en çok satan kategorilerdir.

Elektronik ve Teknoloji: Akıllı telefonlar, aletler ve teknoloji aksesuarları oldukça popülerdir.

Bakkal ve Ev Ürünleri: Çevrimiçi bakkal alışverişi, özellikle COVID-19 sonrası arttı.

Güzellik ve Kişisel Bakım: Türk tüketiciler hem yerel hem de küresel güzellik markalarına ilgi duyuyor.

Büyük ve Çeşitli Pazar: Türkiye’nin nüfusu ağırlıklı olarak genç ve dijital olarak meşgul. Ayrıca e-ticaret girişimleri için geniş bir kitle sunmaktadır.

Yüksek oranda kredi kartı ve mobil ödeme kullanımıyla, Türkiye pazarı sorunsuz bir çevrimiçi ödeme deneyimini desteklemektedir.

ürkiye’nin konumu, Avrupa, Orta Doğu ve Orta Asya pazarlarına kolay erişim sağlıyor. Böylelikle küresel olarak genişlemeyi hedefleyen e-ticaret işletmeleri için idealdir.

Türkiye hükümeti, özellikle ihracat ve dijital inovasyona odaklanan e-ticaret işletmelerine destek ve teşvikler sunmaktadır.