Lityum kükürt piller elektrikli araçların geleceğini değiştirecek

Stellantis, elektrikli araçlarda yeni nesil batarya teknolojilerini hayata geçirmek amacıyla ABD merkezli Zeta Energyile iş birliği anlaşması imzaladı. İki şirketin ortak hedefi, 2030 yılına kadar maliyeti yarı yarıya düşen lityum kükürt (Li-S) pilleri piyasaya sürmek. Bu yeni lityum kükürt piller elektrikli araçların menzilini artırma ve üretim maliyetlerini düşürmepotansiyeli taşıyor.

Lityum kükürt pillerin avantajları

kükürt piller, nikel ve kobalt gibi pahalı malzemelere ihtiyaç duymadıkları için daha düşük maliyetlerle üretilebiliyor. Bunun yanı sıra, yüksek enerji yoğunluğu ile dikkat çekiyor. Geleneksel lityum iyon (Li-ion) pillerinyoğunluğu 200-250 Wh/kg arasında değişirken, lityum kükürt piller bu değeri 400-600 Wh/kg aralığına taşıyabiliyor. Bu özellik, lityum kükürt piller elektrikli araçların menzilini önemli ölçüde artırma potansiyelini beraberinde getiriyor.

Ayrıca, pillerin daha basit bir kimyasal yapıya sahip olması, enerji transferlerini hızlandırıyor ve bu sayede daha hızlı şarj imkanı sunuyor. Geleneksel pillerde lityum iyonlarının yavaş hareketine dayalı kimyasal reaksiyonlar yerine, lityum ve kükürt arasında doğrudan reaksiyon gerçekleşiyor. Daha düşük voltajlarda çalışmaları, enerji kaybını minimize ediyor ve güvenlik risklerini azaltıyor.

Üretim planları ve gelecek yatırımları

Stellantis ve Zeta Energy, bu pilleri Avrupa ve Kuzey Amerika’daki mevcut lityum iyon üretim teknolojisiyle üretmeyi hedefliyor. Bu strateji, yerel tedarik zincirlerine uyum sağlayarak maliyetleri daha da düşürecek.

Stellantis, lityum kükürt piller konusundaki çabalarını yalnızca Zeta Energy ile sınırlı tutmuyor. Şirket, 1 milyar dolarlık yatırım ile Nevada’da dünyanın ilk lityum kükürt pil gigafabrikasını inşa etmeye hazırlanan Lyten girişiminin de yatırımcıları arasında bulunuyor. Stellantis ve Zeta Energy, lityum kükürt piller elektrikli araç pazarı için büyük önem taşıyor.

Stellantis ve Zeta Energy, ortak geliştirecekleri lityum kükürt piller sayesinde elektrikli araç pazarında daha uygun maliyetli ve yüksek performanslı bir alternatif sunmayı hedefliyor. Bu yenilik, hem üreticiler hem de tüketiciler için lityum kükürt piller elektrikli araçların geleceğini daha erişilebilir ve sürdürülebilir bir hale getirebilir.

TSMC 2nm çip üretiminde verimlilik rekoru kırdı!

0

Tayvan merkezli yarı iletken üreticisi TSMC, çip endüstrisindeki liderliğini 2nm üretim süreciyle pekiştiriyor. Şirket, deneme üretimlerinde %60’ın üzerinde bir verimlilik oranına ulaşarak sektörde yeni bir başarıya imza attı. Bu verimlilik oranı, TSMC’yi rakiplerinden bir adım öne çıkarıyor ve seri üretim öncesinde büyük bir avantaj sağlıyor. TSMC 2nm çip teknolojisiyle öne çıkıyor.

Seri üretim 2025’de başlayacak

TSMC2nm süreci için seri üretime 2025 yılında geçmeyi planlıyor. Şirket, yeni nesil çip üretim sürecine olan talebin mevcut 3nm düğümünden bile fazla olduğunu belirtiyor. Deneme üretimlerinde ulaşılan %60 verimlilik oranının, seri üretim başladığında %70’e kadar çıkması bekleniyor ve bu TSMC 2nm çip üretim sürecini destekleyecek.

Rakiplerden büyük fark

TSMC’nin en büyük rakipleri Samsung ve Intel2nm ve 1.8nm üretim süreçlerinde ciddi sorunlarla karşı karşıya. Raporlara göre, her iki şirketin de verimlilik oranları %10 seviyelerinde seyrediyor. Bu durum, TSMC’nin pazardaki liderliğini daha da pekiştirecek gibi görünüyor. TSMC 2nm çip üretiminde bu liderlik devam edecek.

Apple ilk müşteri olacak

TSMC’nin 2nm çiplerini üreteceği iki yeni tesisin tam kapasiteyle çalışmasıyla birlikte, aylık 40.000 adetlik bir plaka (wafer) üretim kapasitesine ulaşılması bekleniyor. Yeni teknolojiye sahip çipleri ilk kullanacak müşterinin Apple olacağı bildiriliyor. Ancak ünlü analist Ming-Chi Kuo’ya göre, Apple’ın 2nm çiplerini 2025’te çıkacak iPhone 18 serisiyle birlikte piyasaya sürmesi bekleniyor. Bu süreçte TSMC 2nm çip kullanacak.

2nm üretim sürecindeki bu gelişmeler, çip endüstrisinde devrim niteliğinde bir adım olarak değerlendiriliyor. TSMC’nin başarısı, hem teknoloji dünyasında hem de rekabet ortamında önemli değişimlere yol açabilir.

Tesla ABD’de en yüksek ölümcül kaza oranına sahip marka oldu

Tesla, ABD’de ölümcül trafik kazalarına dair yapılan bir araştırmada dikkat çekici bir şekilde zirveye yerleşti. Araştırma, Tesla’nın güvenli araç algısına rağmen, ölümcül kazalarda neden ön sıralarda yer aldığını sorguluyor. Tesla ABD’de en yüksek ölümcül kaza yaşayan marka olarak dikkat çekiyor.

Oranlar ortalama üzerinde

iSeeCars tarafından gerçekleştirilen ve 2017-2022 yıllarını kapsayan çalışmaya göre, Tesla’nın araçları milyar araç mili başına 5,6 ölüm oranıyla lider konumda. Bu oran, genel ortalamanın neredeyse iki katı. Diğer markalardan Kia 5,5Buick 4,8 ve Dodge ise 4,4 ölüm oranıyla sıralandı.

En yüksek ölüm oranı olan modeller

Araştırma, sadece markaları değil, modelleri de analiz etti. Hyundai Venue, milyar araç mili başına 13,9 ölüm oranıyla listenin en üst sırasında yer aldı. Tesla Model Y ise 10,6 ölüm oranıyla altıncı sırada. Tesla ABD’de en yüksek ölümcül kaza oranlarına sahiptir.

İlk 10 model ve ölüm oranları

SıraModelÖlümcül Kaza Oranı (Milyar Araç Mili Başına)
1Hyundai Venue13,9
2Chevrolet Corvette13,6
3Mitsubishi Mirage13,6
4Porsche 91113,2
5Honda CR-V Hybrid13,2
6Tesla Model Y10,6
7Mitsubishi Mirage G410,1
8Buick Encore GX9,8
9Kia Forte8,1
10Buick Envision8,0

Yüksek riskin sebepleri neler?

Araştırmanın analistleri, yüksek ölüm oranlarının araç tasarımından ziyade sürücü davranışlarından kaynaklandığını belirtiyor. Tesla sürücülerinin agresif sürüş, dikkatsizlik ya da Otopilot’a aşırı güvenme eğilimleri, bu oranların yükselmesinde etkili. Tesla ABD’de en yüksek ölümcül kaza oranlarına sahiptir çünkü sürücüler dikkatli davranmıyor.

Ayrıca, küçük araçların daha büyük araçlara kıyasla çarpışmalarda daha fazla zarar gördüğünü vurgulayan analistler, fiziksel faktörlerin de bu oranlara katkıda bulunduğunu ifade etti. Çarpışma testlerinde yüksek puanlar alan araçların bu listelerde yer alması ise, güvenli araçların bile yanlış kullanımda tehlikeli olabileceğini gösteriyor.

Küçük araçlar daha riskli

Alt kompakt ve kompakt otomobillerin ölüm oranlarında üst sıralarda yer almasının sebebi, bu araçların daha büyük araçlarla çarpışmalarda fiziksel olarak dezavantajlı olması.

Elektrikli araçlar şebekeye güç verecek

Elektrikli otomobiller, yalnızca sürdürülebilir ulaşımın değil, aynı zamanda daha dayanıklı ve ekonomik bir elektrik şebekesinin de anahtarı olacak. Kullanmadığınız zamanlarda aracınızı şarj istasyonuna bağlayarak şebekeye enerji sağlayabilir ve bu sayede gelir elde edebilirsiniz. Bu devrim niteliğindeki teknoloji, araçlardan şebekeye elektrik akışı anlamına gelen V2G (Vehicle-to-Grid) sistemiyle gerçekleşiyor.

CCS standardı ile çift yönlü akım geliyor

V2G teknolojisi daha önce CHAdeMO tipi DC (doğru akım) soketler ile sadece belirli araçlarda, özellikle Nissan Leafmodellerinde kullanılıyordu. Ancak dünya genelinde artık CCS (Combined Charging System) standardı yaygın olarak kullanılıyor. Şimdiye kadar CCS ile çift yönlü akım sağlanamıyordu2025 yılı itibarıyla CCS standardına AC (alternatif akım) üzerinden çift yönlü akış desteği eklenecek.

Elektrikli araçlar şebekeye

Bu gelişme, hem altyapı maliyetlerini önemli ölçüde azaltacak hem de çift yönlü AC şarj cihazlarının tek yönlü cihazlarla aynı maliyette olmasını sağlayacak. Böylece elektrikli araç sahipleri, araçlarını şarj ettikten sonra şebekeye enerji geri aktararak kazanç elde edebilecekler.

Elektrik şebekesine tasarruf

Elektrikli araçların şebekeye enerji sağlama kapasitesi, elektrik ihtiyacındaki ani artışları karşılamak için pahalı bataryalar veya doğalgaz çevrim santralleri kullanma ihtiyacını azaltacak. Bu durum, fosil yakıt tüketimini ve karbon salınımınıdüşürürken elektrik üretim maliyetlerini de azaltacak. Özellikle akşam saatlerinde yüksek talep nedeniyle devreye giren doğalgaz santralleri yerine, araçlardan gelen enerji kullanılabilecek.

İngiltere’de V2G denemeleri başlıyor

İngiltere, bu teknolojiyi ilk uygulayacak ülkelerden biri olacak. Eylül 2024-Mart 2025 tarihleri arasında gerçekleştirilecek deneme sürecinde, çift yönlü AC şarj cihazları kullanılacak. Bu projeye Kia, Hyundai ve MG marka elektrikli araç sahipleri katılabilecek. En az iki araca sahip olanlar başvuru yapabilecekler.

Deneme kapsamında, JLR firmasının 7 kW gücündeki çift soketli şarj istasyonları kullanılacak. Projenin finansmanı, İngiltere hükümeti tarafından desteklenirken, uygulamayı CrowdCharge firması yönetecek.

Ne Kadar tasarruf sağlanabilir?

Bu sistemle İngiltere’deki elektrikli araç sahiplerinin yıllık 150-500 £ (yaklaşık 7.000-22.000 TL) arasında tasarruf edebileceği öngörülüyor. Türkiye’de elektrik fiyatlarının daha düşük olması nedeniyle tasarruf miktarının daha düşük olabileceği belirtiliyor.

İngiltere’de 1 milyonun üzerinde elektrikli araç bulunuyor. Ortalama 50 kWh bataryaya sahip bu araçlar, toplamda 5 GWh’lik bir depolama kapasitesi sağlıyor. Anlık olarak bir araçtan 11 kW güç çekilebileceği düşünüldüğünde, şebekeye 1.1 GW’lık enerji sağlanabilir. Bu, bir nükleer reaktörün sağladığı güçle eşdeğer.

Elektrikli araçların sayısının artması ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması halinde, bu potansiyel daha da büyüyecek. Elektrikli araçlar, yalnızca çevre dostu bir ulaşım aracı olmakla kalmayıp, aynı zamanda enerji şebekelerinin daha güvenli ve ekonomik olmasına katkıda bulunacak.

Yapay zeka çevreyi tüketiyor!

Son yıllarda üretken yapay zekâ teknolojilerinin hızlı yükselişi, çevresel etkiler konusunda ciddi soruları beraberinde getiriyor. Yapay zeka çevreyi tüketiyor. Yonga üretimindeki artışenerji tüketiminin devasa boyutlara ulaşması ve su kaynaklarının aşırı kullanımı, doğal kaynakların sürdürülebilirliği açısından büyük endişeler doğurdu.

Bir arama yarım litre su harcıyor

Yapay zekâ sistemlerinin çevresel etkilerine dikkat çeken Avustralyalı uzman Prof. Kate Crawford, popüler yapay zekâ platformu ChatGPT’nin haftalık 300 milyon aktif kullanıcıya ulaştığını ve tek bir aramanın yarım litre su tükettiğini belirtti. Crawford, bu durumun gezegeni gizlice yeniden şekillendirdiğini ve karbon salınımının azaltılmasının kritik bir öneme sahip olduğunu vurguladı. Ancak, yapay zeka çevreyi tüketiyor, bu nedenle dikkatli olunmalı.

Teknoloji devlerinin çevre duyarsızlığı

Yapay zekâ teknolojilerinin popülerleşmesiyle, teknoloji firmalarının çevre duyarlılığını bir kenara bıraktığıgözlemleniyor. Çip üretimi ve enerji talebindeki devasa artışJaponya’nın yıllık enerji tüketimine eş bir seviyeye ulaştı. Ayrıca, üretim süreçlerinde kullanılan tonlarca su, doğayı hızlı bir şekilde tüketmeye devam ediyor. Çünkü yapay zeka çevreyi tüketiyor.

Gelecek için harekete geçilmeli

Crawford, yapay zekâ sistemlerinin insanlığa katkı sağlamak amacıyla tasarlanmasının önemine dikkat çekerken, gelecekte bu teknolojilerin insanlık için yaratacağı problemlerin de analiz edilmesi gerektiğinin altını çizdi. “Bu sorunların çözümü için hızlı ve etkili önlemler alınmalı,” diyen uzman, karbon ayak izini azaltmanın ve doğal kaynakları korumanın acil bir gereklilik olduğunu belirtti. Yapay zeka çevreyi tüketiyor ve hızlı çözüm gerekiyor.

Microsoft Windows 11 batarya simgesini yeniden tasarlıyor

MicrosoftWindows 11 işletim sisteminde yeniden tasarlanmış bir batarya simgesini test etmeye başladı. Yeni simge, şu anda Dev Channel’daki 26120.2510 numaralı derlemede kullanıcıların deneyimine sunuluyor ve bir dizi yenilik içeriyor.

Daha büyük ve renkli tasarım

Yeni batarya simgesi, önceki sürüme kıyasla daha büyük bir tasarıma sahip. Ayrıca, eski siyah-beyaz görünümünden vazgeçilerek artık renkli bir yapıya geçiş yapıldı. Cihaz şarj olurken simge yeşilgüç tasarrufu modu etkinleştirildiğinde ise turuncu renkte görünüyor.

Microsoft Windows 11 batarya

Kullanıcı şikayetlerine yanıt

Windows 11 kullanıcıları, eski batarya simgesinin okunması zor ve kafa karıştırıcı olduğundan şikayetçiydi. Microsoft, bu geri bildirimlere kulak vererek gerekli düzenlemeleri yapma kararı aldı. Ancak, şimdilik yeni simge yalnızca görev çubuğunda görüntüleniyor. Kilit ekranındaki simge ise eski tasarımı koruyor.

Kararlı sürümde ne zaman yayınlanacak?

Yenilenen batarya simgesininWindows 11’in kararlı sürümlerine ne zaman geleceği henüz netleşmiş değil. Şirket, kullanıcı deneyimini geliştirmek için çalışmalarını sürdürüyor.

Windows 11’in bu önemli görsel değişikliği, sistemin genel kullanıcı dostu tasarımına katkı sağlamayı hedefliyor.

Kuantum çip Willow süper bilgisayarları geride bırakıyor

0

Google’ın yeni kuantum çipi ‘Willow’ süper bilgisayarları 10 septilyon yıl geride bırakıyor. Google’ın Willow çipi, kuantum hesaplamayı pratik kullanıma daha da yakınlaştırıyor, standart kıyaslamalarda olağanüstü performans ve hata azaltma gösteriyor.

Kuantum çip Willow

Hesaplama gücünün çarpıcı bir göstergesi olarak, Google’ın en son 105-kübitlik ‘Willow’ kuantum çipi dünyanın en gelişmiş süper bilgisayarlarını geride bıraktı. ‘Willow’, en hızlı süper bilgisayarların evrenin bir katrilyon ömrü boyunca çözmesi gereken şeyi dakikalar içinde çözdü. Ek olarak, gelişmiş çip, sistem genişledikçe hata oranlarını önemli ölçüde azaltarak kuantum gürültüsünü yönetme konusunda olağanüstü bir yetenek sergiliyor. Bu hayati gelişme, kuantum hesaplamalarının doğruluğunu artırıyor ve daha büyük, daha karmaşık sorunları benzeri görülmemiş bir doğrulukla ele almayı mümkün kılıyor.

Uzmanlar, bu başarılara rağmen Willow’un henüz deneysel aşamada olduğunu ve gerçek dünya uygulamalarına yönelik yeteneklerinin henüz tam olarak ortaya çıkmadığını belirtiyor.Kuantum bilgisayarlar doğası gereği “gürültülü” çalışıyor. Yani gelişmiş hata düzeltme teknolojileri olmadan, kuantum bilgisayarlarının temel yapı taşları olan her 1.000 kübitten biri arızalanıyor.

Bu gürültü, paralel işlem hesaplamaları için kritik öneme sahip olan kübitlerin süperpozisyon durumunda kalabilme süresini önemli ölçüde sınırlandırıyor. Ancak Willow, daha fazla kübit ekleyerek hata oranlarını katlanarak azaltma becerisini göstermiştir. Bu atılım, sistemin 3×3’lük bir ızgaradan 5×5’lik bir ızgaraya ve son olarak 7×7’lik bir ızgaraya kadar daha büyük kübit dizilerini işlemesine olanak tanıyan ve her ölçek artışında hata oranını sürekli olarak yarıya indiren gelişmiş kuantum hata düzeltme teknikleri aracılığıyla elde edilmiştir.

Buna karşılık, geleneksel bilişimde, 1 milyar milyar bitin her biri başarısız oluyor. Bu başarı, kuantum hata düzeltmesinin 1995’te Peter Shor tarafından kavramsallaştırılmasından bu yana devam eden bir engeli aşıyor ve kuantum bilgisayarlarını ölçeklendikçe daha az hataya eğilimli hale getiriyor. Willow’un etkinliği, kuantum hesaplama yetenekleri için önemli bir test olan Rastgele Devre Örneklemesi (RCS) kıyaslamasındaki performansıyla çarpıcı bir şekilde vurgulanmaktadır. Bu kıyaslama, kuantum işlemciler için en zorlayıcı olanlardan biridir ve kuantum sistemlerinin belirli görevlerde klasik bilgisayarlardan daha iyi performans gösterip gösteremeyeceğini belirlemek için bir turnusol testi görevi görür.

Panasonic İngiltere’deki fabrikasını %100 yenilenebilir enerjiye geçiriyor!

Panasonic, İngiltere’deki mikrodalga fırın ve diğer ürünlerin üretildiği fabrikasında tamamen yenilenebilir enerjiye geçiş sağlamak için hidrojen yakıt hücrelerinden oluşan yeni bir sistem kurdu. Şirket, fabrikanın enerji ihtiyacını güneş panellerihidrojen yakıt hücreleri ve bataryaların entegre edildiği yenilikçi bir sistemle karşılayacak.

Güneş ve Hidrojenle çalışan bir üretim tesisi

Fabrikaya 21 adet, her biri 5 kW gücünde hidrojen yakıt hücresi jeneratörü kuruldu. Daha önce fabrikanın çatısına yerleştirilen 372 kW’lık güneş panelleri ve 1 MWh kapasiteli batarya sistemiyle birlikte bu altyapı, tesisin enerjisinin %100’ünün yenilenebilir kaynaklardan sağlanmasına olanak tanıyacak.

Şirket, hidrojen yakıt hücrelerinin kullanım sürelerini eşitleyen bir enerji yönetim sistemiyle kesintisiz bakım yapılacağını ve sürdürülebilirliğin artırılacağını belirtti. Ayrıca, İngiltere’de üretilen yeşil hidrojen sayesinde fabrikanın karbon salınımı tamamen sıfırlanacak.

Enerji verimliliğinde yeni seviyeler

Hidrojen yakıt hücreleri, yalnızca elektrik üretmekle kalmayıp, üretim sırasında açığa çıkan ısıyı da değerlendiriyor. Bu ısı, fabrikanın ısıtma, sıcak su ihtiyacı ve su sirkülasyonlu klima sistemleri için kullanılacak. Bu sayede hidrojen sisteminden %95’e varan enerji verimliliği sağlanması hedefleniyor.

Panasonic, bu yenilikçi yaklaşımıyla sadece enerji dönüşümünde bir adım öne geçmekle kalmıyor, aynı zamanda İngiltere’deki hava koşullarına ve fabrikanın enerji talebindeki değişikliklere uyum sağlayan bir enerji yönetim sistemiyle operasyonel verimliliği artırmayı hedefliyor.

Finlandiya nükleer enerjiyle şehiri ısıtacak

Finlandiya merkezli bir girişim olan Steady Energy, dünyanın en basit ticari nükleer reaktörlerini geliştirdiğini duyurdu. Elektrik üretmek yerine yalnızca ısı üretmeye odaklanan bu reaktörler, Finlandiya nükleer şehirlerin merkezi ısıtma sistemlerinde kullanılmak üzere tasarlandı. Şirket, çevre dostu ve maliyet açısından rekabetçi bir çözüm sunduğunu belirterek, bu reaktörlerin yer altında inşa edileceğini açıkladı.

LDR-50: çevreci ve verimli bir ısı kaynağı

“LDR-50” adı verilen bu yenilikçi reaktör, 50 MW termal çıktı sağlayabiliyor ve maksimum 150°C sıcaklıkta çalışıyor. Finlandiya nükleer reaktörü, geleneksel nükleer santrallerin aksine enerji yoğun soğutma sistemlerine ihtiyaç duymayan LDR-50, doğal dolaşım yöntemiyle soğutuluyor. Bu yenilik, enerji tasarrufu ve düşük işletme maliyetleri sağlarken, çevresel etkileri de minimize ediyor.

Steady Energy, suyu 150°C’ye kadar ısıtmanın tek başına küresel karbon emisyonlarının %10‘unu oluşturduğunu belirtiyor. LDR-50’nin bu emisyonları azaltarak, merkezi ısıtma sistemleri, endüstriyel süreçler ve hatta deniz suyu arıtma tesisleri gibi çeşitli alanlarda sürdürülebilir bir çözüm sunması bekleniyor.

Kompakt ve güvenli tasarım

Kargo konteyneri boyutlarında olan reaktör, kompakt tasarımı sayesinde yer tasarrufu sağlıyor. Finlandiya nükleer enerjisi sayesinde şehirlerde güvenliği artırmak ve kıymetli alanları korumak amacıyla tamamen yer altında kurulacak olan LDR-50, inşaat sürecini ve maliyetleri de ciddi ölçüde azaltıyor.

2029 yılında ilk tesis geliyor

Geçen yıl Finlandiya’daki VTT araştırma merkezinden bağımsız bir girişim haline gelen Steady Energy, Finlandiya’da 15 adet LDR-50 reaktörü için anlaşma imzaladı. Finlandiya nükleer projeleri kapsamında ilk reaktörün inşaatına 2029 yılına kadar başlanması hedefleniyor. Şirket, bu süreçte Belçikalı mühendislik firması Tractebel’den tasarım ve güvenlik desteği alıyor.

Reaktörde kullanılacak nükleer yakıt türü hakkında henüz detaylı bir bilgi verilmedi ancak düşük seviyede zenginleştirilmiş uranyumun tercih edileceği tahmin ediliyor. Ulusal ve uluslararası düzenlemeler doğrultusunda bir “ağır kaza yönetim programı” geliştiren şirket, Finlandiya’nın nükleer denetim kurumu tarafından denetleniyor.

Eğer Steady Energy’nin planları başarıyla hayata geçerse, bu yenilikçi nükleer teknoloji, önümüzdeki birkaç yıl içinde Finlandiya’nın mahallelerini çevreci bir şekilde ısıtabilir. Şirketin vizyonu, Finlandiya nükleer teknolojisini küresel enerji sistemine entegre ederek karbon emisyonlarının azaltılmasında önemli bir rol oynamak.

Steady Energy’nin reaktörleri, hem sürdürülebilir enerji çözümlerine hem de nükleer enerji teknolojisinin geleceğine yönelik umut vaat ediyor.

ABD Çin telekom ekipmanlarının kaldırılması için 3 milyar dolarlık bütçeyi oylayacak

ABD Temsilciler Meclisi, Çin menşeli telekomünikasyon ekipmanlarının ülke altyapısından çıkarılmasına yönelik önemli bir adım atmaya hazırlanıyor. ABD Çin telekom ekipmanlarının kaldırılması planlanıyor. Ulusal güvenlik gerekçesiyle Huawei ve ZTE gibi Çinli teknoloji devlerinin ekipmanlarının Amerikan kablosuz ağlarından kaldırılmasını hedefleyen tasarı, önümüzdeki hafta oylanacak. Tasarı, yaklaşık 3 milyar dolarlık bir bütçe tahsisini de içeriyor.

Ulusal güvenlik endişesi ön planda

ABD Federal İletişim Komisyonu (FCC), Huawei ve ZTE ekipmanlarının ulusal güvenliği tehdit ettiğini savunuyor. Bu doğrultuda, ABD Çin telekom ekipmanlarının “sök ve değiştir” programı kapsamında kaldırılması için FCC tarafından 4,98 milyar dolarlık bir maliyet öngörülüyor. Ancak Kongre, şimdiye kadar bu amaçla yalnızca 1,9 milyar dolar tahsis etmiştiYeni tasarıyla, FCC’nin belirttiği 3,08 milyar dolarlık bütçe açığının kapatılması hedefleniyor.

Çin’e karşı ek önlemler tasarıda yer alıyor

Tasarı, yalnızca telekom ekipmanlarını değil, ABD Çin telekom ekipmanlarına karşı Çin’e yönelik başka önlemleri de içeriyor. 1.800 sayfalık metinde, Çin’in ABD ulusal güvenlik düzenlemelerinden kaçınma çabalarına dair bir rapor hazırlanması ve Çin’in biyoteknoloji kapasitesinin değerlendirilmesi gibi maddeler de bulunuyor.

Huawei ve ZTE’nin küresel rolü tartışılıyor

Huawei ve ZTE, özellikle 5G teknolojisi geliştirme alanında küresel liderler arasında yer alıyor. Ancak ABD, bu firmaların ekipmanlarının casusluk ve siber güvenlik riskleri taşıdığını belirtiyor. FCC, 2019 yılında aldığı bir kararla federal sübvansiyon alan telekom operatörlerine Çin menşeli ekipmanları ağlarından kaldırma zorunluluğu getirmişti. Program kapsamında şu ana kadar 126 telekom operatörünün bu durumdan etkilendiği açıklandı. ABD Çin telekom ekipmanlarının kaldırılmasını hızlandıracaktır.

ABD’nin müttefiklerine çağrısı

ABD, sadece kendi sınırları içerisinde değil, ABD Çin telekom ekipmanlarının müttefik ülkelerde de Huawei ve ZTE ekipmanlarının kaldırılması  için çağrıda bulunuyor. Tasarının onaylanması durumunda, ABD’nin Çin menşeli telekomünikasyon ekipmanlarına karşı daha kapsamlı önlemler alması bekleniyor.

Empatika Nöropazarlama Araştırma Merkezi açıldı

Kuveyt Türk, bankacılık sektöründe bir yenilik gerçekleştirerek müşteri davranışlarını bilimsel yöntemlerle analiz etmek ve pazarlama stratejilerini geliştirmek üzere Empatika Nöropazarlama Araştırma Merkezi’ni kurdu.

Bu merkezde, beyin aktivitesi, göz hareketleri, yüz ifadeleri ve deri iletkenliği gibi nöropazarlama teknikleri kullanılarak müşterilerin duygusal, dürtüsel ve bilişsel davranışları inceleniyor. Elde edilen veriler, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve müşteri odaklı çözümler üretmek için temel oluşturuyor.

Müşteri davranışlarının daha iyi anlaşılmasını sağlayacak

Kuveyt Türk Dijital Bankacılık Grup Müdürü Dr. Okan Acar, Empatika’nın müşteri davranışlarının daha iyi anlaşılmasını sağlayacağını belirtti. Acar, bu merkezin dijital kanallardaki kullanıcı deneyiminden ürün tasarımı süreçlerine kadar geniş bir alanda yenilikçi hizmetlerin geliştirilmesine olanak tanıyacağını ifade etti. Çalışmalar, bilimsel temellere dayalı bir yaklaşımla gerçekleştiriliyor ve çeşitli alanlarda uygulamalı sonuçlar üretiyor.

Empatika, dijital pazarlama, müşteri deneyimi, bireysel içgörü ve kurumsal iletişim gibi farklı birimlerden uzmanların yer aldığı 11 kişilik bir ekip tarafından yönetiliyor. Çalışmalar sırasında etik değerler ve veri güvenliği ön planda tutuluyor. Tüm müşteri verileri anonim şekilde işleniyor ve şeffaflık ilkesi doğrultusunda değerlendiriliyor.

Bu süreçlerin nörobilim alanındaki bilimsel literatüre katkı sağlaması hedefleniyor. Kuveyt Türk tarafından hayata geçirilen Empatika Nöropazarlama Araştırma Merkezi, bankacılık sektöründe yeni bir yaklaşımın kapısını aralıyor.

Bilimsel analizlerin pazarlama ve müşteri deneyimi süreçlerine entegre edilmesiyle birlikte, sektörde fark yaratacak bir örnek oluşturuluyor. Kuveyt Türk, bu merkezde gerçekleştirdiği çalışmalarla insan odaklı çözümler sunarak sektördeki yeniliklere öncülük ediyor.

Samsung Galaxy S25 serisi, videolarda gürültüyü yok edecek!

0

Samsung’un yeni Galaxy S25 serisi, Android 15 tabanlı One UI 7 ile önemli yeniliklerle kullanıcıların karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Bu yeniliklerin en dikkat çekeni, video kayıtlarındaki arka plan gürültüsünü yok etmeyi hedefleyen “Audio Eraser” özelliği. Yapay zeka destekli bu teknoloji, rüzgar, trafik gibi istenmeyen sesleri büyük ölçüde azaltırken insan seslerini net bir şekilde koruyacak. Bu yenilik, içerik üreticilerinden günlük kullanıcıya kadar geniş bir kitleye hitap ederek video kalitesinde devrim yaratabilir.

Samsung Galaxy S25 serisi, videolarda gürültüyü yok ediyor

One UI 7, Samsung’un en kapsamlı güncellemelerinden biri olarak öne çıkıyor ve sadece kamera deneyiminde değil, genel kullanıcı deneyiminde de çığır açıcı değişiklikler sunacak. Örneğin, Galaxy AI destekli Yazma Yardımı Araçları, metin özetleme, yazım denetimi ve notları otomatik biçimlendirme özellikleriyle üretkenliği artırmayı amaçlıyor.

Samsung Galaxy S25 serisi, videolarda gürültüyü yok ediyor.

Ayrıca, Otomatik Çağrı Dökümü özelliği, arama kayıtlarını metne dönüştürerek manuel not alma ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Yenilenen bildirim sistemi “NowBar” ise kilit ekranı üzerinden bildirimlere daha kolay erişim sağlayarak kullanıcı deneyimini geliştiriyor.

Galaxy S25 serisinin, hem güçlü donanım hem de bu tür yenilikçi yazılım özellikleriyle pazarda önemli bir fark yaratması bekleniyor. Samsung’un kamera arayüzü ve diğer işlevlerde yaptığı iyileştirmeler, cihazın hem gündelik hem de profesyonel kullanıcılar için ideal bir seçenek olmasını sağlayabilir. Galaxy S25’in tanıtılmasıyla birlikte bu özelliklerin gerçek dünyadaki performansı merakla bekleniyor.

Dünyanın ilk 3.5D F2F teknolojisi geliştirildi!

0

Broadcom, yapay zeka uygulamalarına yönelik devrim niteliğinde bir yenilik sunuyor: Dünyanın ilk 3.5D Face-to-Face (F2F) teknolojisini tanıttı. Şirket, bu yenilikçi 3.5D eXtreme Dimension System in Package (XDSiP) platformunu geliştirdi. Bu platform, gelişmiş özel hızlandırıcılar (XPU’lar) üretmeyi amaçlayan yapay zeka şirketlerinin ihtiyaçlarına cevap vermek için tasarlandı. Yapay zeka alanında artan işlem gücü taleplerine yanıt olarak Broadcom, bu yeni teknolojinin sunduğu yüksek verimlilik ve güç ile dikkat çekiyor.

Dünyanın ilk 3.5D F2F teknolojisi görücüye çıktı

3.5D XDSiP platformu, 6000 mm²’lik silikon alanını ve 12 yüksek bant genişliğine sahip bellek (HBM) yığınını tek bir pakette entegre ediyor. Bu tasarım, enerji verimliliğini artırmakla birlikte, büyük ölçekli yapay zeka uygulamaları için gerekli olan gücü sağlıyor. Geleneksel Moore Yasası’nın yetersiz kaldığı günümüzde, karmaşık yapay zeka modellerinin eğitiminde gereken işlem gücü, milyonlarca XPU’yu içeriyor. 3.5D teknolojisi, 2.5D paketleme ve 3D silikon istifleme avantajlarını birleştirerek bu talebi karşılıyor.

Dünyanın ilk 3.5D F2F teknolojisi görücüye çıktı.

Platformun en dikkat çeken özelliği, çiplerin üst metal katmanlarını doğrudan bağlayan Face-to-Face (F2F) istifleme yöntemi. Bu yöntem, elektriksel parazitleri minimuma indiriyor ve mekanik dayanıklılığı artırıyor. Geleneksel Face-to-Back (F2B) yöntemine göre, F2F istifleme ile kalıptan kalıba arayüzlerde güç tüketimi 10 kat azalıyor, sinyal yoğunluğu ise 7 kat artıyor. Ayrıca, daha küçük ara bağlantı elemanları ve paket boyutları sayesinde maliyetler düşerken, stabilite de artıyor.

Broadcom, bu platformun üretimine 2026 yılının Şubat ayında başlamayı planlıyor ve şimdiden beşten fazla ürün üzerinde çalışıyor. TSMC tarafından üretilen bu platform, gelişmiş işlem teknolojilerinden yararlanarak dört işlem kalıbı, bir I/O kalıbı ve altı HBM modülünü bir araya getiriyor. Bu yenilikçi platform, yapay zeka uygulamalarının geleceği için önemli bir adım teşkil ediyor ve sektördeki diğer devlere karşı güçlü bir rekabet avantajı sağlıyor.

Salesforce, Zoomin Software’i 344 milyon dolara satın alıyor!

0

Salesforce, bulut bilişim alanında dünya çapında tanınan bir lider olarak, yapılandırılmamış veriler için veri yönetim hizmetleri sunan Zoomin Software’i 344 milyon dolar karşılığında satın aldı. Geçtiğimiz ay tamamlanan bu önemli anlaşmanın detayları ilk kez Salesforce tarafından kamuoyuyla paylaşıldı. 2015 yılında Gal Oron, Hannan Saltzman ve Joe Gelb tarafından kurulan Zoomin, özellikle müşterilerin içeriklerle nasıl etkileşim kurduğunu analiz eden çözümleriyle öne çıkıyor. Şirketin sunduğu bu analizler, işletmelere büyüme stratejileri geliştirme, maliyetlerini optimize etme ve kullanıcı katılımını artırma konusunda değerli içgörüler sağlıyor. Aynı zamanda, ürünle ilgili sorulara hızlı çözümler sunarak kullanıcı deneyimini iyileştirme potansiyeline sahip.

Salesforce, Zoomin Software’i 344 milyon dolara satın aldı

New York merkezli Zoomin, 2019 yılında Salesforce Ventures’ın yatırım portföyüne dahil edilmişti. O dönem yapılan yatırım sayesinde Zoomin’in yaklaşık yüzde 10 hissesini satın alan Salesforce, bu stratejik ortaklığı beş yıl boyunca sürdürdü.

Ardından, şirketin potansiyelini daha geniş kapsamda değerlendirme kararı alarak 344 milyon dolarlık bir anlaşmayla Zoomin’i tamamen bünyesine kattı. Bu adım, Salesforce’un uzun vadeli büyüme ve yenilikçi ürün geliştirme hedefleri doğrultusunda atılmış önemli bir hamle olarak değerlendiriliyor.

Satın alım sonrasında Salesforce, Zoomin’in uzmanlığını mevcut Data Cloud ürününe entegre ederek bu platformun yeteneklerini daha da geliştirme hedefini açıkladı. Zoomin’in içerik analitiği ve kullanıcı davranışı konusundaki tecrübesinin, Salesforce’un veri yönetimi çözümlerine yeni bir boyut kazandırması bekleniyor. Bunun yanı sıra, Eylül ayında 1.9 milyar dolarlık bir başka büyük satın alım gerçekleştirerek Own isimli veri yönetimi platformunu da portföyüne ekleyen Salesforce, büyüme stratejisinde hız kesmeden ilerlediğini bir kez daha ortaya koydu. Şirketin bu satın almalarla, veri yönetimi ve bulut bilişim alanındaki liderliğini daha da pekiştirmeyi hedeflediği görülüyor.

Dünyanın ilk niyobyum destekli elektrikli aracı görücüye çıktı!

Echion Technologies ve Switch Technologies, elektrikli araç sektöründe çığır açan bir yenilik sundu. İş birliğiyle geliştirilen dünyanın ilk niyobyum destekli elektrikli aracı, XNO teknolojisiyle donatılmış bir aktif anot malzeme kullanıyor ve sadece 10 dakikada tamamen şarj olabiliyor. XNO teknolojisi, niyobyum bazlı anot malzemelerinin sunduğu süper hızlı şarj kapasitesi ve uzun döngü ömrü sayesinde sektöre önemli bir katkı sağlıyor. Bu teknoloji, lityum iyonlarının hızlı bir şekilde depolanmasını ve serbest bırakılmasını mümkün kılarak geleneksel bataryalardan çok daha hızlı şarj olma avantajı sunuyor. Ayrıca, XNO bataryaları, yüksek enerji yoğunluğunu aşırı sıcaklık koşullarında bile koruyarak daha güvenli ve dayanıklı bir kullanım sağlıyor.

Dünyanın ilk niyobyum destekli elektrikli aracı tanıtıldı

Bu teknolojinin uygulandığı araç, 3 Aralık 2024’te Avustralya’nın Perth kentindeki Avustralya Otomasyon ve Robotik Merkezi’nde tanıtıldı. Toyota Land Cruiser 79 Serisi üzerinde gerçekleştirilen bu yenilikçi proje, Switch Technologies tarafından dokuz aylık yoğun bir geliştirme sürecinin ardından hayata geçirildi.

Dünyanın ilk niyobyum destekli elektrikli aracı tanıtıldı.

Land Cruiser, hibrit güç aktarma sistemiyle donatılmış ve özel olarak tasarlanan XNO batarya modülleriyle güçlendirilmiş durumda. Echion Technologies, bu teknolojinin yıllık 2.000 metrik ton XNO üretme kapasitesine sahip olduğunu belirtiyor, bu da yaklaşık 1GWh lityum iyon hücre üretimine denk geliyor.

Niyobyum bazlı XNO teknolojisi, geleneksel grafit anotlara göre önemli avantajlar sunuyor. Bu malzeme, bataryaların hızlı şarj olmasını sağlarken, uzun ömürlü kullanım ve yüksek güç çıkışı da vaat ediyor. XNO bataryalarının 10.000 döngüye kadar kullanım ömrü olması, onları özellikle ağır hizmet araçları için ideal hale getiriyor. Bu gelişmeler, niyobyum destekli bataryaların daha sık duyulmaya başlandığı bir dönemde, elektrikli araç teknolojisinin geleceği için büyük bir adım olarak görülüyor.

Kalp hastalıklarını teşhis eden Cleerly, 106 milyon dolar yatırım alıyor!

0

Kalp hastalıklarını erken teşhis etmeye yönelik yapay zeka destekli teknolojiler geliştiren ABD merkezli Cleerly, Insight Partners liderliğinde gerçekleşen Seri C turunun uzantısında 106 milyon dolar yatırım aldı. Bu turda Battery Ventures da yer alarak girişime destek verdi. Cleerly’nin bu yatırımı, şirketin kalp hastalıklarının erken teşhisine yönelik çığır açan çalışmaları için önemli bir finansal kaynak oluşturdu.

Kalp hastalıklarını teşhis eden Cleerly, 106 milyon dolar yatırım aldı

2017 yılında kardiyolog James Min tarafından kurulan Cleerly, kalp hastalığı ve kalp krizinden hayatını kaybeden birçok kişinin hiçbir semptom göstermemesi üzerine harekete geçti. Min, 2003 yılında New York’ta başlattığı bir klinik programın devamı niteliğinde olan Cleerly’yi, kalp hastalıklarını belirtiler ortaya çıkmadan tespit edebilen yenilikçi bir teknoloji geliştirmek amacıyla kurdu. Şirketin yapay zeka destekli platformu, kalp BT taramalarını analiz ederek, hastalık belirtisi göstermeyen bireylerde bile potansiyel kalp rahatsızlıklarını tespit edebiliyor.

Kalp hastalıklarını teşhis eden Cleerly, 106 milyon dolar yatırım aldı.

Cleerly, kalp sağlığı alanında geniş kapsamlı bir klinik araştırma yürüterek, kalp hastalıklarının semptom göstermeden de yaşanabileceği gerçeğini bilimsel olarak kanıtlamayı hedefliyor. Girişim, semptomatik hastaların teşhisi ve plak analiz testi için geliştirdiği çözümlerle FDA onayı almayı başardı. Şu anda genel kalp taraması yapmaya yönelik çözümleri için FDA onay sürecinin tamamlanmasını bekliyor. Dört yıl önce ticari onay alan temel yazılımı sayesinde Cleerly, bu süre zarfında %100 büyüme kaydetti.

Kurucu James Min, Cleerly’nin ek sermaye ihtiyacı olmadığını vurgularken, Insight Partners gibi önemli bir yatırımcıyı destekçileri arasında görmekten büyük heyecan duyduklarını belirtti. Min, Cleerly’nin sağlık teknolojisi girişimlerine odaklanan yatırımcılarla güçlü bir iş birliği kurduğunu ve Insight Partners’ın sektörel bilgi birikiminin girişimin büyümesine katkı sağlayacağını ifade etti. Cleerly, bu yeni yatırımla birlikte yapay zeka destekli teknolojilerinin daha geniş bir alanda kullanılmasını sağlamak ve kalp hastalıklarının erken teşhisine yönelik küresel bir çözüm sunmak için çalışmalarını hızlandırmayı planlıyor.

Uber, ABD dışındaki ilk robotaksi hizmetini Abu Dabi’de başlatıyor!

0

Uber, otonom araç teknolojisini küresel pazarlara taşımak için önemli bir adım atarak ABD dışındaki ilk robotaksi hizmetini Abu Dabi’de hayata geçirdi. Çin merkezli otonom araç girişimi WeRide ile ortaklık kurarak bu projeyi başlatan şirket, kullanıcıların UberX ve Uber Comfort tarifeleriyle otonom araç çağırabileceğini duyurdu. Bu yeni hizmet, özellikle Saadiyat Adası, Yas Adası ve Zayed Uluslararası Havalimanı gibi Abu Dabi’nin popüler turistik noktalarında seyahat etmek isteyen yolculara sunuluyor. Şirket, bu hizmetin kapsamını önümüzdeki aylarda genişletmeyi planlıyor.

Uber, ABD dışındaki ilk robotaksi hizmetini Abu Dabi’de başlattı

Uber’in bu hamlesi, otonom sürüş teknolojisi geliştirme maliyetlerinden kaçınırken, ulaşım platformuna yenilikçi bir boyut kazandırmayı hedefliyor. Şirket, bu strateji doğrultusunda Waymo, Cruise ve WeRide gibi sektörde önde gelen oyuncularla iş birlikleri yaparak filosundaki robotaksi sayısını artırma yolunda ilerliyor.

Uber, ABD dışındaki ilk robotaksi hizmetini Abu Dabi’de başlattı.

WeRide’ın Abu Dabi operasyonlarında yerel taşımacılık şirketi Tawasul Transport, filo yönetimi hizmetleri sağlayarak projeye katkıda bulunuyor. Uber’in Abu Dabi birimi, robotaksi hizmetinin yerel hükümetin Entegre Taşımacılık Merkezi tarafından da desteklendiğini belirtti. Ancak, filo büyüklüğü ve gelecekteki genişleme planlarıyla ilgili detaylar henüz paylaşılmadı.

Bu gelişme, ulaşım sektöründeki rekabetin giderek yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşti. Waymo’nun 2026’da kendi uygulamasını piyasaya süreceğini açıklamasının ardından Uber ve Lyft’in hisseleri sırasıyla %9.6 ve %10 oranında değer kaybetti. Yatırımcılar, otonom teknolojilerin yaygınlaşmasıyla araç çağırma platformlarının karşı karşıya kalacağı zorluklar konusunda endişelerini dile getiriyor. Uber, bu zorluklara rağmen, otonom araç hizmetini küresel ölçekte genişleterek yenilikçi bir pozisyon almayı amaçlıyor. Abu Dabi’de başlatılan bu girişim, şirketin gelecekteki otonom taşımacılık stratejisinde önemli bir mihenk taşı olarak görülüyor.

Tüm ABD kullanıcıları için TikTok yasağı gelebilir!

0

TikTok’un ABD genelinde yasaklanma ihtimali, sosyal medya ve uluslararası ilişkilerde önemli bir gündem maddesi haline geldi. Federal temyiz mahkemesi, Çin merkezli ByteDance’in, TikTok’un ABD operasyonlarını 19 Ocak 2025’e kadar elden çıkarmasını veya uygulamanın tamamen yasaklanması riskiyle karşı karşıya kalmasını gerektiren yasayı onayladı. Bu karar, ABD Adalet Bakanlığı ve TikTok karşıtları tarafından ulusal güvenlik adına bir zafer olarak görülürken, Çin ile ABD arasındaki gerilimi daha da artıracak bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Tüm ABD kullanıcıları için TikTok yasağı mı gelecek?

Mahkeme, ByteDance’in Çin hükümetiyle olan bağlantıları nedeniyle, TikTok’un kullanıcı verilerini riske attığını ve kamuoyunu manipüle edebileceğini savundu. Adalet Bakanı Merrick Garland, bu adımı, Çin hükümetinin TikTok’u bir “silah” olarak kullanmasının önüne geçmek için atılmış önemli bir hamle olarak nitelendirdi. Ancak, TikTok karara itiraz ederek dosyayı Yüksek Mahkeme’ye taşımayı planlıyor. Şirket, belirtilen süre içinde operasyonlarını satmaması veya devretmemesi durumunda yasaklanma riskiyle karşı karşıya kalacak.

Çin hükümetinin böyle bir satışa izin verip vermeyeceği belirsizliğini korurken, Çin’in Washington Büyükelçiliği kararı “ticari gasp” olarak değerlendirdi ve bu tür adımların iki ülke arasındaki güveni olumsuz etkileyeceğini belirtti. Bu gelişme, Biden yönetiminin Çin’in çip endüstrisine yönelik kısıtlamalar getirmesi ve Pekin’in bazı stratejik minerallerin ihracatını sınırlaması gibi daha geniş ticari gerilimlerle paralel olarak değerlendiriliyor.

TikTok’un ABD’de yaklaşık 170 milyon aktif kullanıcısı bulunuyor ve uygulamanın yasaklanması, sosyal medya tarihinde benzeri görülmemiş bir adım olarak görülüyor. Kararın nihai sonucu, TikTok’un geleceğini doğrudan etkileyecek olan Başkan Joe Biden ve yeni yönetimin yaklaşımına bağlı. Başkanlık geçiş sürecinde alınacak kararların, yalnızca TikTok’un değil, aynı zamanda ABD-Çin ilişkilerinin de gidişatını belirleyecek önemli bir dönemeç olması bekleniyor.

Samsung Galaxy S25 serisi için hedeflerini belirledi

0

Samsung, Galaxy S25 serisini 2024’ün başında tanıtmaya hazırlanırken, yeni amiral gemisi modellerine olan beklenti büyük. Güney Koreli teknoloji devi, Galaxy S24 serisine göre daha yüksek satış hedefleri belirlerken, genel üretim hedeflerinde ise bir miktar düşüş planlıyor.

Galaxy S25 serisi için 37 milyon üretim hedefi

Güney Kore merkezli The Elec’in haberine göre, Samsung 2025 yılı için Galaxy S25 serisinde 37 milyon üretim hedefliyor. Bu sayı, 2024 yılında Galaxy S24 serisi için beklenen 35 milyon sevkiyat adedinden 2 milyon daha fazla. Şirket, toplam telefon satışlarında da küçük bir artış öngörüyor. 2023 yılında 222 milyon telefon satışı gerçekleştirmeyi bekleyen Samsung, bu rakamı 2024’te 229 milyona çıkarmayı hedefliyor. Ancak bu, Ekim ayında açıklanan hedeflerin 7-8 milyon altında kalıyor.

Katlanabilir telefonlara artan ilgi

Samsung, katlanabilir telefon pazarında büyümeye devam ediyor. Şirket, 2023 yılında 6 milyon katlanabilir telefon satmayı hedeflerken, bu sayıyı 2025 yılı için 7 milyona çıkarmayı planlıyor. Katlanabilir cihazlar, Samsung’un ürün yelpazesi içinde giderek daha önemli bir yer tutuyor.

Samsung, tablet ve PC üretim hedeflerini aşağı yönlü revize etti. 2023 yılında 27,3 milyon tablet üretmesi beklenen şirket, bu rakamı 2024 için 24 milyona düşürdüBilgisayar üretim hedefi de 3,4 milyondan 3,1 milyona indirildi.

Samsung, Galaxy S25 serisiyle birlikte akıllı telefon pazarında iddialı hedefler belirlerken, genel üretim planlarında daha temkinli bir strateji izliyor. Şirketin, farklı ürün kategorilerindeki beklentileri sektörün dinamiklerine göre şekillenmeye devam ediyor.