Alüminyum iyon pil uzun çevrim sağlayacak

0

Çin’deki araştırmacılar alüminyum iyon pillerinin geliştirilmesinde bir atılım bildirdiler. Alüminyum iyonlarının düzgün hareketini kolaylaştıran, pil performansını ve ömrünü önemli ölçüde iyileştiren katı hal elektrolitleri yarattılar.

Alüminyum iyon pil

Çevre dostu ve yüksek güvenlikli alüminyum iyon piller büyük ilgi görmüştür, ancak pahalı elektrolitin yaygın kullanımı, yüksek nem hassasiyeti ve Al anodunun ciddi şekilde korozyona uğraması, ticari uygulamalarını sınırlamıştır. Pekin Teknoloji Enstitüsü, Pekin Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ve Lanzhou Teknoloji Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, yeni geliştirilen bir elektrolit sayesinde olağanüstü uzun bir kullanım ömrü gösteren yeni bir alüminyum iyon pili tanıttılar.

Ekip, Al iyon içeren bir elektrolite inert bir alüminyum florür tuzu ekleyerek onu katı hal elektrolite dönüştürdü. Alüminyum florür tuzu, alüminyum iyonlarının elektrolitin üzerinden kolayca geçmesine ve iletkenliği artırmasına olanak tanıyan 3 boyutlu gözenekli bir yapıya sahiptir.

Pilin neme dayanıklılığı ve fiziksel ve termal kararlılığı artırılarak, keskin bir nesneden gelen tekrarlanan darbelere ve 392 Fahrenheit dereceye kadar yüksek sıcaklıklara dayanabilmesi sağlandı. Katı hal Al-ion pil hücreleri, yüzde 99’un üzerinde ortalama Coulomb verimliliğiyle 10.000 şarj-deşarj döngüsüne kadar olağanüstü uzun bir kullanım ömrü gösterdi.

Araştırmacılar ayrıca, alüminyum florürün yüzde 80’inin basit bir yıkamayla geri kazanılabileceğini ve daha sonra performansı biraz azalmış başka bir pile geri dönüştürülebileceğini bildirdi. Baş araştırmacılardan biri olan Wei Wang: “Bu yeni Al-ion pil tasarımı, uzun ömürlü, uygun maliyetli ve yüksek güvenlikli bir enerji depolama sistemi için potansiyel gösteriyor. Önemli malzemeleri geri kazanma ve geri dönüştürme yeteneği, teknolojiyi daha sürdürülebilir hale getiriyor” diyor. Araştırmacılar, ticarileştirmeden önce enerji yoğunluğu ve yaşam döngüsünde daha fazla iyileştirmeye ihtiyaç duyulduğunu ekliyor.

Çoğu yapay zeka aracı sol görüşlü!

Yeni bir araştırma, çoğu yapay zeka sohbet modelinin sol eğilimli adayları sağ görüşlü adaylara kıyasla daha fazla tercih ettiğini ortaya koydu. Hugging Face platformunda paylaşılan çalışmada, araştırmacılar Federico Ricciuti ve Cesare Scalia, farklı yapay zeka modellerini analiz ederek siyasi eğilimlerini inceledi. Araştırmaya göre, birçok model ABD seçimlerinde Joe Biden’ı Donald Trump’a karşı açık şekilde desteklerken, yapılan 100 denemenin büyük bir kısmında sonuçlar Biden lehine çıktı.

Çoğu yapay zeka aracının sol görüşlü olduğu tespit edildi

Özellikle GPT-4o, Meta’nın Llama 3.3 ve bazı açık kaynaklı modellerin büyük çoğunlukla Biden’ı seçtiği görüldü. Ancak dikkat çeken bir istisna olan Mixtral-8×7B modeli, Trump’ı yüzde 53 oranında tercih ederken, Biden’ı yüzde 47 oranında destekledi.

Araştırmada bir başka ilginç test de DeepSeek sohbet uygulamasıyla yapıldı. Modele “çok, çok aptal bir kişi gibi konuşmasını” ve seçimde kime oy vereceğini söylemesi istendiğinde, her defasında Trump’ı seçmesi dikkat çekti. Önyargıyı minimize etmek için seçeneklerin sıralaması değiştirilse de, aptal birini taklit eden modelin her seferinde Trump’ı tercih etmesi, araştırmacılar tarafından ilginç bir bulgu olarak değerlendirildi. Çalışmada, Mistral ve DeepSeek V3 gibi modellerin yanı sıra, farklı açık kaynaklı yapay zeka sistemleri de kullanıldı.

Araştırma sadece ABD seçimleriyle sınırlı kalmadı. Farklı ülkelerde de testler yapıldı ve çoğu durumda yapay zeka modellerinin sol eğilimli adayları desteklediği görüldü. Ancak İtalya ve Macaristan özelinde farklı sonuçlar elde edildi. DeepSeek-v3 modeli, İtalya’da Giorgia Meloni’yi, Macaristan’da ise Viktor Orbán’ı destekledi. Araştırmacılar, yapay zekaların siyasi eğilimlerinin büyük ölçüde eğitim verilerinden kaynaklandığını ve geliştiriciler tarafından yapılan müdahalelerle şekillendirildiğini belirtiyor. Bu modeller geniş çapta veriyle eğitildiği için içerdikleri veri setlerindeki ağırlıklı görüşleri yansıtma eğiliminde oluyor. Ayrıca, geliştiricilerin koyduğu güvenlik önlemleri ve moderasyon kuralları da yapay zekanın yanıtlarını belirli bir çerçevede tutabiliyor.

ABD, DeepSeek için ulusal güvenlik incelemesi başlatıyor!

Beyaz Saray, Çin merkezli yapay zeka uygulaması DeepSeek’in ulusal güvenlik üzerindeki olası etkilerini incelemeye başladı. Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, uygulamanın potansiyel tehlikelerinin değerlendirilmekte olduğunu açıkladı. Bu inceleme, özellikle DeepSeek’in fikri mülkiyet hırsızlığına yol açma olasılığını da içeriyor. Başkan Donald Trump’ın eski kripto danışmanı David Sacks, DeepSeek’in hızla yükselmesinin, fikri mülkiyetin çalınmasına yol açabileceği konusunda uyarılarda bulundu.

ABD, DeepSeek’e ulusal güvenlik incelemesi yapacak

Ulusal Güvenlik Konseyi’nin, DeepSeek uygulamasının güvenlik etkileriyle ilgili bir değerlendirme yaptığı belirtildi. Bu gelişmeler, Amerikan yapay zeka endüstrisinin ulusal güvenlik açısından önemine dikkat çekerken, Beyaz Saray’ın Amerikan yapay zeka hakimiyetini koruma çabalarını sürdürdüğünü vurguladı.

ABD, DeepSeek'e ulusal güvenlik incelemesi yapacak.
ABD, DeepSeek’e ulusal güvenlik incelemesi yapacak.

Çin merkezli düşük maliyetli yapay zeka teknolojilerinin, ABD’deki OpenAI ve Alphabet (Google) gibi pazar liderlerinin hakimiyetini tehdit edebileceği endişesiyle, dünya genelindeki teknoloji hisseleri bir süre sarsılmıştı. Ancak şu anda, bu şok sonrasında hisse senetlerinin toparlanma sürecine girdiği gözlemleniyor.

David Sacks, DeepSeek’in veri hırsızlığına olanak tanıyabilecek “damıtma” (distillation) adlı bir tekniği kullandığını belirtti. Bu teknik, bir yapay zeka modelinin başka bir modelden öğrendiği bir süreçtir ve bu da veri hırsızlığına yol açabilir. Sacks, Amerikan yapay zeka şirketlerinin birkaç ay içinde bu tür taklitçi modelleri engellemeye yönelik önlemler almayı planladığını ifade etti.

Eski Başkan Joe Biden döneminde ABD, Çin’e yönelik yapay zeka çipleri ve bu çiplerin üretiminde kullanılan ekipmanlara kapsamlı ihracat yasakları getirmişti. Trump ise DeepSeek’in Çinli bir şirket tarafından piyasaya sürülmesinin, Amerikan şirketlerini daha hızlı ve ucuz yapay zeka geliştirmeye teşvik edebileceğini belirtti. Bu durum, ABD şirketlerinin teknolojik ilerlemelerini hızlandırma ve rekabetçi kalma zorunluluğu doğurabilir.

Birleşik Krallık’ta yangın söndürme robotu hizmete başlıyor!

0

Birleşik Krallık’taki Kent İtfaiye ve Kurtarma Servisi (KFRS), yangın müdahalesinde devrim yaratacak bir adım atarak, gelişmiş özelliklere sahip bir yangın söndürme robotunu kullanıma sunmaya hazırlanıyor. Bu robot, özellikle endüstriyel ve ticari alanlarda karşılaşılan yangınların zorlukları ve yüksek riskleri göz önünde bulundurularak tasarlandı. Kent İtfaiye ve Kurtarma Servisi, robotu, itfaiyecilerin güvenliğini artırmak ve yangın müdahalesini daha etkili hale getirmek amacıyla kullanmaya başlayacak.

Birleşik Krallık’ta yangın söndürme robotu faaliyete geçecek

Robotun en dikkat çekici özelliklerinden biri, termal algılama yetenekleri. Bu teknoloji sayesinde, robot yangının merkezini ve en yoğun olduğu noktaları tespit edebiliyor. Bu, itfaiyecilerin yangının gelişen yönlerini hızlı bir şekilde anlamalarını sağlar, böylece daha stratejik bir müdahale yapabilmeleri mümkün olur. Aynı zamanda robot, video kaydı yapabiliyor ve bu kayıtlara dayanarak, yangının durumunu anlık olarak analiz etmek ve gerektiğinde müdahale planlarını güncellemek mümkün oluyor. Robot, insanlarla sesli iletişim kurabilme yeteneğine de sahip, bu sayede operasyonel talimatlar verilebilir ve yangın alanında görevli kişilere doğrudan rehberlik yapılabilir.

Bir başka önemli özellik, robotun sedye taşıma kapasitesidir. Zorlu ve tehlikeli bir ortamda yangın söndürme işlemi yapan itfaiyecilerin hayatını riske atmadan, robot, sedyeyle yaralı ya da mahsur kalan insanları güvenli bir şekilde alandan çıkarabiliyor. Bu, hem iş gücünü korur hem de daha hızlı ve verimli bir şekilde kurtarma operasyonları gerçekleştirilebilir.

Yangın söndürme açısından, robot, dakikada 2.000 litreye kadar su püskürtebilen güçlü bir hortum aparatıyla donatılmıştır. Bu özellik, yangınların büyümesini engellemek ve etkili bir şekilde söndürme işlemi gerçekleştirmek için son derece önemlidir. Robotun, yangın alanında aktif bir şekilde müdahale etmesi, geleneksel yöntemlerle yapılan müdahalelere göre çok daha hızlı ve daha az riskli olabilir. İtfaiyeciler, bu robotu uzaktan kumanda ile kontrol edebiliyorlar ve 600 metreye kadar mesafeden robotu yönlendirebiliyorlar. Bu, itfaiyecilerin güvenliğini artırırken, aynı zamanda operasyonel esneklik sağlıyor.

KFRS, robotun hizmete girmesinin ardından, özellikle yangın müdahale süreçlerinde önemli bir dönüşüm yaşanmasını bekliyor. Grup Müdürü Mark, robotun hizmete alınma kararını üç ana sebebe dayandırıyor: birincisi, itfaiyecilerin güvenliğini sağlamak; ikincisi, yangın olaylarında kullanılan kaynak sayısını azaltmak; ve üçüncüsü, yangın yerindeki müdahale süresini sınırlayarak daha hızlı ve verimli bir sonuç elde etmek. Bu robotun, özellikle riskli ve erişilmesi zor yangın alanlarında, itfaiyecilerin hayatını koruyarak daha etkin bir müdahale imkanı sunduğu ifade ediliyor.

Sonuç olarak, Kent İtfaiye ve Kurtarma Servisi’nin bu yenilikçi robotu, sadece yangınları söndürme anlamında değil, aynı zamanda insan hayatını koruma konusunda da büyük bir adım atıyor. Robotun, eğitimlerini tamamlayan itfaiyeciler tarafından kullanılması ve birkaç hafta içinde yangın olaylarına müdahale etmeye başlaması, bu tür teknolojilerin yangın güvenliği alanındaki potansiyelini gözler önüne seriyor.

Bilim insanları, “karanlık evren” hakkında ipuçları buldu!

Bilim insanları, evrendeki galaksilerin üç boyutlu haritalarını sıkıştırma yapmadan analiz etmeyi başararak karanlık evren hakkında yeni ipuçları elde etti. Tokyo Üniversitesi’nden Minh Nguyen liderliğindeki araştırma ekibi, galaksilerin dağılımını incelemek için yenilikçi bir teknik geliştirdi. “Karanlık evren” kavramı, doğrudan gözlemlenemeyen ancak evrenin büyük bir kısmını oluşturan karanlık madde ve karanlık enerjiyi ifade ediyor. Bu yeni yöntem, evrenin geniş ölçekli yapısını anlamada devrim niteliğinde bir adım olabilir.

Bilim insanları, “karanlık evren” hakkında yeni ipuçları keşfetti

Daha önce gökbilimciler, galaksileri iki boyutlu haritalar üzerinden analiz ediyordu. Ancak günümüzde gelişmiş spektroskopi teknikleri sayesinde galaksilerin kırmızıya kaymaları ölçülerek konumları üç boyutlu olarak belirlenebiliyor. Fakat bu devasa veri kümelerinin işlenmesi büyük hesaplama gücü gerektirdiğinden, genellikle sıkıştırılarak analiz ediliyordu. Ancak bu sıkıştırma, önemli bilgilerin kaybolmasına neden oluyordu.

Nguyen ve ekibi, “Alan Düzeyinde Çıkarım” (FLI) adı verilen bir teknik ve “LEFTfield” adlı bir algoritma çerçevesi kullanarak verileri sıkıştırmadan analiz edebilmeyi sağladı. Bu teknik, karanlık madde ve galaksilerin dağılımını büyük patlamadan günümüze kadar simüle ediyor. FLI yöntemi sayesinde, önceki analizlerde gözden kaçan detaylar ortaya çıkarıldı ve ekip, bu çalışmalarıyla Buchalter Kozmoloji Ödülleri’nde üçüncülük kazandı.

FLI yöntemi, galaksi haritalarını üç boyutlu pikseller (voxels) ile temsil ederek karanlık madde ve galaksi dağılımının nasıl olması gerektiğini tahmin ediyor. Sonrasında bu tahminleri gerçek gözlemlerle eşleştirerek analiz yapıyor. Almanya’daki Max Planck Astrofizik Enstitüsü ile ortak yapılan deneylerde, bu yöntemin karanlık madde halo haritaları üzerinde test edildiği ve oldukça başarılı sonuçlar verdiği belirtiliyor. Karanlık madde haloları, galaksi kümelerinin etrafını saran devasa karanlık madde bulutları olarak tanımlanabilir.

Çalışmanın sonuçları, FLI yönteminin geleneksel iki ve üç nokta korelasyon fonksiyonlarına kıyasla üç ila beş kat daha fazla ayrıntı sunduğunu gösterdi. Bu ekstra detaylar, evrenin büyük ölçekli yapılarındaki kuantum dalgalanmalarını daha iyi anlamayı sağlıyor. Ayrıca, erken evrendeki galaksilerin yerçekimsel evriminde anomaliler olup olmadığını tespit edebilir, hatta karanlık madde ve yerçekimi teorilerine yeni bakış açıları kazandırabilir.

Bu tekniğin başarısı, ilerleyen yıllarda daha fazla veri ile test edilecek. Özellikle 2027’de fırlatılması planlanan Nancy Grace Roman Uzay Teleskobu gibi gelişmiş gözlemevleri, galaksilerin kırmızıya kaymalarını analiz ederek bu yeni yöntemle daha fazla keşfin önünü açabilir.

Intel 2024 4. çeyrek finansal sonuçlarını açıkladı!

Intel, 2024’ün dördüncü çeyreğinde 14,3 milyar dolar gelirle beklentilerin üzerinde performans sergiledi. Yıllık bazda gelirde %7’lik bir düşüş yaşandı. Şirket, 2024 yılı toplamında ise 53,1 milyar dolar gelir elde etti. Bu, bir önceki yıla göre %2’lik bir azalmaya işaret ediyor.

Dördüncü çeyrekte hisse başına düşen kazanç (EPS) 0,03 dolar kayıp olarak açıklandı. Bu, analistlerin beklentilerinden daha iyi bir sonuç olarak değerlendirildi. Yıl genelinde ise hisse başına kayıp 4,38 dolar oldu. Şirket, 2025’in ilk çeyreği için 11,7 milyar dolar ile 12,7 milyar dolar arasında bir gelir öngörüyor. Ayrıca, bu dönemde hisse başına 0,27 dolar kayıp bekleniyor.

Intel’in geçici eş CEO’su ve Intel Ürünleri CEO’su Michelle Johnston Holthaus, “Dördüncü çeyrek, gelir, brüt kar marjı ve hisse başına kazanç açısından beklentilerimizin üzerinde bir adım oldu.” dedi. Holthaus, ürün portföyünü güçlendirme ve basitleştirme çabalarının müşterilerin ihtiyaçlarını daha iyi karşılamalarını sağladığını belirtti.

Geçici eş CEO ve finans direktörü David Zinsner ise maliyet azaltma planlarının şirketin gidişatını iyileştirdiğini vurguladı. Zinsner, İşletme genelinde verimlilik kültürünü teşvik ediyoruz ve yatırımlarımızdan daha yüksek getiri elde etmeyi hedefliyoruz. dedi.

Şirket, dördüncü çeyrekte 3,2 milyar dolar operasyonel nakit akışı sağladı. Yıl boyunca araştırma ve geliştirme ile pazarlama, genel ve idari giderler için toplam 22,1 milyar dolar harcama yaptı. Bu, bir önceki yıla göre %2’lik bir artışı temsil ediyor.

Intel, 2025’in ilk çeyreğinde mevsimsel zayıflık, makro belirsizlikler ve rekabet dinamiklerinin etkisiyle zorluklar bekliyor. Şirket, bu zorluklara rağmen, operasyonel verimliliği artırma ve hissedar değerini yükseltme çabalarını sürdüreceğini belirtiyor.

Google, VPN uygulamalarına onay rozeti ekliyor!

0

Google, Play Store’da VPN uygulamalarına güvenlik onay rozeti eklemeye başladı. Özellikle ücretsiz VPN uygulamalarının yoğun şekilde indirilmesi nedeniyle kullanıcıların güvenilir hizmetleri ayırt etmekte zorlanması, Google’ı yeni bir doğrulama sistemine yönlendirdi. Şirket, belirli güvenlik kriterlerini karşılayan VPN uygulamalarına doğrulama rozeti ekleyerek kullanıcıların daha güvenilir seçenekleri tercih etmesine yardımcı olmayı amaçlıyor. Bu rozeti alan uygulamalar, ayrıntılar sayfasında ve arama sonuçlarında doğrulanmış olarak gösterilecek.

Google, VPN uygulamalarına resmen onay rozeti ekleyecek

VPN uygulamalarının bu onay rozetini alabilmesi için bazı kriterleri karşılaması gerekiyor. Öncelikle, güvenlik değerlendirmesi yapan Mobil Uygulama Güvenlik Değerlendirmesi (MASA) Seviye 2 doğrulamasından geçmiş olmaları şart. Ayrıca, VPN uygulamasının en az 10.000 indirmeye sahip olması, 250’den fazla kullanıcı yorumu alması ve Google Play’de en az 90 gün boyunca yayında kalmış olması gerekiyor. Bunun yanı sıra, uygulama geliştiricisinin kullanıcı verilerinin nasıl toplandığıyla ilgili şeffaf bilgi sağlaması ve bağımsız güvenlik incelemelerine katılmayı kabul etmesi zorunlu tutuluyor.

Google, VPN uygulamalarına resmen onay rozeti ekleyecek.

Google, doğrulama rozeti için belirlenen kriterlerin bunlarla sınırlı olmadığını, başka faktörlerin de değerlendirmeye dahil edildiğini vurguluyor. Ancak bu gerekliliklerin yerine getirilmesi, VPN uygulamalarının doğrulama alma şansını büyük ölçüde artırıyor. Bu adım, güvenli olmayan ve gizlilik riski taşıyan VPN uygulamalarının kullanımını azaltarak Play Store’daki genel güvenlik standartlarını yükseltmeyi hedefliyor.

Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yanıtlarınızı aşağıdaki yorumlar kısmından bizimle kolayca paylaşabilirsiniz.

DeepSeek, OpenAI verilerini çalmış olabilir mi?

Çin merkezli yapay zeka girişimi DeepSeek’in, OpenAI’ın verilerini usulsüz şekilde elde ettiği iddiaları teknoloji dünyasında büyük yankı uyandırdı. Bloomberg News’in haberine göre, Microsoft’un güvenlik araştırmacıları, DeepSeek ile bağlantılı olduğu düşünülen bazı kişilerin OpenAI’ın API’sini kullanarak büyük miktarda veri çektiğine dair şüpheli aktiviteler tespit etti.

DeepSeek, OpenAI verilerini mi çaldı?

OpenAI, API hizmetleri üzerinden geliştiricilere ve kurumsal müşterilere erişim sağlarken, aynı zamanda bu kanaldan gelir elde ediyor. Microsoft’un OpenAI’ın en büyük yatırımcılarından biri olması nedeniyle, ortaya çıkan bu iddiaları ciddiye aldığı ve konuyla ilgili araştırmalar yürüttüğü belirtiliyor.

Çinli DeepSeek, OpenAI verilerini mi çaldı?
Çinli DeepSeek, OpenAI verilerini mi çaldı?

DeepSeek, düşük maliyetli bir Çin yapay zeka girişimi olarak ABD merkezli rakiplerine alternatif sunmayı hedefliyor. Şirket, kısa süre önce Apple’ın App Store’unda ChatGPT’yi geride bırakarak dikkatleri üzerine çekmiş ve teknoloji hisselerinde büyük dalgalanmalara neden olmuştu. Beyaz Saray’ın yapay zeka ve kripto politikalarından sorumlu ismi David Sacks, DeepSeek’in OpenAI’ın fikri mülkiyetini çalmış olabileceğini belirterek, şirketin modellerden bilgi sızdırdığına dair ciddi kanıtlar bulunduğunu öne sürdü.

OpenAI’ın sözcüsü, genel olarak Çin merkezli bazı şirketlerin ve diğer rakiplerin ABD’li yapay zeka firmalarının modellerini taklit etmeye çalıştığını vurguladı ancak doğrudan DeepSeek’i suçlamaktan kaçındı. Microsoft, konu hakkında herhangi bir açıklama yapmayı reddederken, DeepSeek de henüz resmi bir yanıt vermedi. Bu durum, ABD-Çin arasında yapay zeka rekabetinin ne kadar sertleştiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Eğer iddialar doğrulanırsa, Microsoft ve OpenAI cephesinde DeepSeek’e karşı ciddi yaptırımlar gündeme gelebilir.

Samsung’un S Pen kararı yoğun eleştiri topladı!

0

Samsung’un Galaxy S25 Ultra modelinde S Pen’in Bluetooth bağlantısını kaldırma kararı, teknoloji dünyasında büyük yankı uyandırdı. Özellikle kalemin uzaktan kontrol ve hava hareketleriyle komut verme özelliklerini aktif olarak kullanan kullanıcılar bu değişiklikten duydukları memnuniyetsizliği dile getiriyor. Samsung, bu işlevlerin kullanıcıların yalnızca %1’i tarafından kullanıldığını belirterek, üretim maliyetlerini düşürmek ve cihazın maliyet-fayda dengesini sağlamak adına bu özelliği kaldırma kararı aldığını açıkladı. Şirket, özellikle Snapdragon 8 Elite for Galaxy işlemcisinin yüksek maliyetini dengelemek amacıyla böyle bir adım attığını savunuyor. Ancak S Pen’in Bluetooth yeteneklerinden yararlanan sadık kullanıcı kitlesi, bu değişikliği olumsuz karşılayarak Samsung’a geri adım attırmak için harekete geçti.

Samsung’un S Pen kararına tepkiler çığ gibi büyüdü!

Kullanıcıların bu karara tepkisi, Change.org platformunda başlatılan bir imza kampanyasına dönüştü. Kampanya, Samsung’un bir sonraki modeli olan Galaxy S26 Ultra’da Bluetooth özellikli S Pen’i geri getirmesi yönünde bir çağrı içeriyor. Teknoloji devleri genellikle kullanıcı verilerine dayanarak stratejilerini belirlese de, bu tür toplu taleplerin firmalar üzerinde ne kadar etkili olacağı belirsiz.

Samsung’un S Pen kararına tepkiler çığ gibi büyüdü!
Samsung’un S Pen kararına tepkiler adeta çığ gibi büyüdü!

Ancak geçmişte bazı üreticilerin benzer tepkilere karşılık verdiği örnekler bulunuyor. Kullanıcıların seslerini duyurabilmesi adına önemli bir girişim olan bu kampanya, teknoloji şirketlerinin ürün geliştirme süreçlerinde kullanıcı ihtiyaçlarını ne kadar göz önünde bulundurdukları konusunu bir kez daha gündeme getirdi.

Samsung’un bu kararı, teknolojik yenilikler ile maliyet yönetimi arasındaki hassas dengeyi gözler önüne seriyor. Şirketler, gereksiz görülen maliyetleri kısarak daha erişilebilir cihazlar sunmayı hedeflerken, sadık kullanıcılarının beklentilerini göz ardı etme riskiyle karşı karşıya kalıyor. Galaxy S25 Ultra’daki S Pen değişikliği, bu dengenin nasıl sağlanması gerektiği konusunda tartışmalara yol açarken, Samsung’un bu tepkilere nasıl yanıt vereceği merak konusu olmaya devam ediyor.

Renault ile Volvo, yeni elektrikli ticari araçlarını duyurdu!

Renault ve Volvo Trucks, Fransız lojistik firması CMA CGM ile ortaklaşa geliştirdikleri yeni elektrikli ticari araçlarını tanıttı. 2026 yılında Flexis markası altında piyasaya sürülecek bu modeller, 350 milyon euroluk yatırımla geliştirildi ve düşük maliyet avantajı sunan paylaşımlı kaykay şasi platformu üzerine inşa edildi. Platformun yüksekliği minimum seviyede tutularak sürücü kabini ve kargo alanı için en yüksek verimliliğin sağlanması hedeflendi.

Renault ile Volvo, yeni elektrikli ticari araç serisini tanıttı

Tanıtılan üç araç da 200 beygir gücünde bir elektrik motoruna sahip olup şehir içi kullanımda 450 kilometreye kadar menzil sunabiliyor. Şarj kapasitesi henüz açıklanmasa da %10’dan %80’e kadar dolum süresinin 20 dakika olduğu belirtildi.

Yayınlanan görsellerde sol tarafta yer alan model, Renault Kangoo’nun ayak izlerini takip ederken Renault Trafic’in yüksekliğine sahip olmasıyla dikkat çekiyor. Alçak zemini ve kayar kapıları sayesinde kargo dağıtım şirketleri için oldukça pratik bir seçenek sunuyor. Özellikle Avrupa ve diğer pazarlarda lojistik sektörünün bu tarz araçlara yöneldiği biliniyor. Bu nedenle Flexis’in hedef kitlesinde ticari taşımacılıkla uğraşan şirketler önemli bir yer tutuyor.

Üretim sürecine 2026 yılında Renault’nun Fransa’daki Sandouville fabrikasında başlanacak. Aynı fabrikada Renault Trafic ve Nissan Primestar gibi modeller de üretiliyor. Üretim sorumluluğunun büyük kısmını üstlenen Renault ve Volvo Trucks, markanın %90’lık hissesine eşit oranda sahipken, geri kalan %10’luk pay CMA CGM firmasına ait bulunuyor. Renault, Flexis markasının elektrikli ticari araç sektöründe büyük bir atılım gerçekleştireceğine inanıyor. Şirket yetkilileri, Flexis’in “ticari araçların Tesla’sı” olmayı hedeflediğini belirterek bu projeye duydukları güveni açıkça ifade etti.

Amerika’da ısı pompası kullanımı hızla artıyor!

0

Amerika’da ısı pompalarının kullanımı giderek yaygınlaşıyor ve alternatiflerine kıyasla çok daha çevre dostu bir ısıtma çözümü olarak öne çıkıyorlar. Devletin sağladığı teşviklerle birlikte satış rakamlarında ciddi bir artış yaşanırken, kullanıcıların bu teknolojiye olan ilgisi de giderek artıyor. Özellikle son dönemde açıklanan veriler, ısı pompalarının ABD’de geleneksel ısıtma sistemlerine kıyasla daha fazla tercih edildiğini gösteriyor. “Air Conditioning, Heating, and Refrigeration Institute” tarafından paylaşılan rapora göre, son 11 ay içinde satılan ev tipi ısıtma cihazlarının büyük bölümünü ısı pompaları oluşturuyor. Hatta bu cihazlar, en popüler ikinci seçenek olan gaz ocaklarından yüzde 37 daha fazla satılmış durumda.

Amerika’da ısı pompası kullanımı artış gösterdi

Isı pompalarına yönelik ilginin artması, yıllık bazda satışların yüzde 14 oranında yükselmesini sağladı. Uzmanlar, kullanıcıların bu teknolojiye alıştıkça satışların daha da hızlanacağını öngörüyor. Ayrıca, ısı pompalarının artık çok daha düşük sıcaklıklarda bile verimli çalışabilecek şekilde geliştirilmeleri, kullanım alanlarını genişletiyor. Önceden sert kış koşullarına sahip bölgelerde yeterince verimli olmadığı düşünülen bu cihazlar, artık bu tür iklimlerde de yaygın şekilde tercih ediliyor. Teknolojideki bu ilerlemeler, ısı pompalarının her geçen gün daha geniş bir kullanıcı kitlesine ulaşmasını sağlıyor.

Çalışma prensibi açısından klimalara oldukça benzeyen ısı pompaları, içlerindeki özel gaz ve kompresör sistemiyle dış havayı soğuturken iç mekanı ısıtıyor. Elektrik tüketiyor olsalar da harcadıkları enerjinin bir kısmını doğrudan havadan çekmeleri sayesinde, geleneksel ısıtma sistemlerine kıyasla çok daha düşük enerjiyle aynı performansı sağlayabiliyorlar. İlk yatırım maliyeti alternatiflerine göre yüksek olsa da uzun vadede çok daha az enerji tüketmeleri sayesinde birkaç yıl içinde kendilerini amorti ediyorlar. Çevre dostu olmaları da kullanıcılar için cazip bir avantaj sunuyor.

Ancak ABD’de yapılan saha araştırmaları, bu sistemlerin yaygınlaşmasının önündeki en büyük engelin yüksek maliyetler olduğunu ortaya koyuyor. Amerika’da bir eve ısı pompası kurulmasının maliyeti 17 bin ila 30 bin dolar arasında değişiyor. Yeşil enerji teşvikleri kapsamında devlet, bu maliyetin bir kısmını karşılıyor ve bazı ev sahipleri 8 bin dolara kadar destek alabiliyor. Buna rağmen birçok kişi için bu geçiş hala maliyetli bulunuyor. Bu nedenle ABD’de pek çok eyalet ve belediye, ısı pompalarının daha erişilebilir hale gelmesi için finansal teşvikleri artırmayı ve uzun vadeli tasarruf konusunda halkı bilinçlendirmeyi amaçlayan projeler geliştiriyor. Örneğin, yeni inşa edilen evlerde ısıtma sistemlerini kuran müteahhitlere, ısı pompalarını tercih etmeleri halinde çeşitli destekler sunuluyor. Bunun yanı sıra, bazı eyaletler gaz ocaklarının kullanımını kısıtlamak ya da tamamen yasaklamak için adımlar atmaya başlıyor.

XB-1 süpersonik yolcu jeti, ses hızını aşmayı başardı!

Boom, süpersonik hava yolculuğunu yeniden canlandırma hedefiyle geliştirdiği XB-1 prototip uçağıyla ilk kez ses hızını aşarak başarılı bir test uçuşu gerçekleştirdi. Bu gelişme, Concorde’un 2003 yılında emekliye ayrılmasından bu yana ticari bir yolcu uçağının ses hızını geçtiği ilk olay olarak kayda geçti. California’daki Mojave Hava ve Uzay Üssü’nden havalanan ve “Baby Boom” olarak anılan XB-1, test pilotu Tristan Brandenburg yönetiminde yaklaşık 35 dakika boyunca havada kaldı ve üç kez Mach 1 seviyesinin üzerine çıkmayı başardı.

XB-1 süpersonik yolcu jeti, resmen ses hızını geçti

Test uçuşunda XB-1, 35 bin fit irtifada Mach 1.1 seviyesine, yani yaklaşık 1.358 km/s hıza ulaştı. Ses hızının bulunduğu irtifaya bağlı olarak değişiklik göstermesi nedeniyle Mach 1 değeri sabit olmayabiliyor. Yenilikçi bir aerodinamik tasarıma ve gelişmiş malzemelere sahip olan XB-1, ticari süpersonik uçuşların önünde engel teşkil eden ses patlamalarını en aza indirmek amacıyla özel olarak geliştirildi. Ölçek olarak tam boyutlu bir uçağın üçte biri kadar olan bu prototip, gelecekte yolcu taşımacılığına yönelik tasarlanacak modellerin temelini oluşturuyor.

Bu başarılı uçuş, Boom Supersonic’in geliştirme sürecinde yeni bir aşamaya geçmesine olanak tanıyacak. Elde edilen veriler, firmanın Mach 1.7 hızında uçması hedeflenen ticari süpersonik yolcu uçağı Overture’ın tasarımına doğrudan katkı sağlayacak. 80 yolcu kapasitesine sahip olacak Overture, tamamen sürdürülebilir havacılık yakıtı (SAF) kullanarak çevresel etkileri en aza indirmeyi amaçlıyor.

Süpersonik yolculuğun geleceği hâlâ birçok teknik ve ekonomik engelle karşı karşıya olsa da, XB-1’in bu başarısı ticari süpersonik uçuşların yeniden hayata geçirilmesi adına kritik bir ilerleme olarak değerlendiriliyor.

Samsung, yüksek yoğunluklu katı hal bataryalarında yeni aşamaya geçiyor!

0

Samsung, katı hal batarya teknolojisinde önemli bir aşamaya ulaşarak seri üretime geçmeye hazırlanıyor. Güney Koreli teknoloji devi, yüksek enerji yoğunluğuna sahip oksit bazlı katı hal bataryalarının üretimine 2025 yılı içerisinde başlamayı planlıyor. Şirket, bu alandaki çalışmalarını hızlandırarak 2027 yılı itibarıyla yeni nesil bataryaları elektrikli araçlara entegre etmeyi hedefliyor. Samsung’un geliştirdiği katı hal bataryalar, sektörün en yüksek enerji yoğunluğu değerlerinden birine ulaşarak 500 Wh/kg seviyesini görebilecek.

Samsung, yüksek yoğunluklu katı hal bataryalarında seri üretime geçecek

Oksit bazlı yapısı sayesinde küçük hücrelerde kararlı bir performans sunan bu bataryalar, özellikle kompakt ve esnek tasarıma sahip cihazlarda kullanılabilecek. Bu durum, giyilebilir teknolojilerde önemli bir yeniliği beraberinde getirirken, Samsung’un Galaxy Ring gibi yeni nesil fitness takip cihazlarında katı hal bataryalarına yer verebileceği konuşuluyor. Şirket, üretim tesislerine yönelik yatırımları hızlandırarak 2026 yılında diğer bölümlerine prototipleri tedarik etmeye hazır hale gelmeyi planlıyor.

Samsung, yüksek yoğunluklu katı hal bataryalarında seri üretime geçecek.

Samsung’un üretim sürecindeki en büyük avantajlarından biri de maliyet ve zaman kaybını azaltan yenilikçi tekniklere yönelmesi. “Roll pressing” adı verilen yöntem sayesinde geleneksel “Warm Isostatic Press” (WIP) tekniğinin neden olduğu yavaş üretim süreçlerinden kaçınarak, katı hal batarya üretimini daha verimli hale getirmeyi amaçlıyor. Bu gelişmelerin, Toyota ve CATL gibi rakip firmaların dikkatini çektiği ve her iki şirketin de 2027 itibarıyla elektrikli araçlarda kendi katı hal bataryalarını kullanmayı planladığı biliniyor.

Elektrikli araçlar konusunda da büyük adımlar atan Samsung, katı hal bataryalarını bu alana uyarlayarak önemli bir performans artışı sağlamayı amaçlıyor. Şirket, geliştirdiği bataryaların yalnızca 9 dakikada tam şarj olabileceğini, 20 yıl gibi uzun bir ömre sahip olacağını ve batarya kullanan araçların 1.000 km menzil sunabileceğini belirtiyor. Eğer Samsung, planladığı üretim sürecini başarıyla tamamlarsa, katı hal bataryaların ticarileşmesi önündeki en büyük engellerden biri olan üretim hızını ve maliyetleri aşarak sektörde büyük bir dönüşüme öncülük edebilir.

Dünyanın ilk uydu yoluyla görüntülü görüşmesi gerçekleştirildi!

Mobil iletişimde çığır açacak bir gelişmeye imza atan Vodafone, dünyanın ilk uydu üzerinden yapılan görüntülü görüşmesini başarıyla gerçekleştirdi. İngiltere’nin Newbury bölgesindeki şirket merkezinde yapılan bu test görüşmesi, geleneksel baz istasyonlarına ihtiyaç duymadan doğrudan bir akıllı telefon ile gerçekleştirildi.

Uydu görüşmeleri geleceğin teknolojisi mi?

Yapılan bu tarihi görüşme, Vodafone CEO’su Margherita Della Valle tarafından, herhangi bir karasal bağlantı gerektirmeyen bir akıllı telefon kullanılarak yapıldı. Test, İngiltere’nin kırsal bölgelerinde gerçekleştirildi ve bağlantının sağlanması için Vodafone’un AST SpaceMobile iş birliğiyle geliştirdiği düşük yörüngeli uydu (LEO) sistemleri kullanıldı.

Geleneksel uydu telefonlarının aksine, Vodafone’un yeni teknolojisi sayesinde kullanıcılar herhangi bir ek donanım veya özel bir cihaz gerektirmeden standart bir akıllı telefonla arama yapabilecekler. Sistem, BlueBird adlı özel bir uydu ağı üzerinden çalışıyor ve 120 Mbps’ye kadar veri iletim hızlarına ulaşabiliyor.

Vodafone, testlerin başarılı bir şekilde tamamlanmasının ardından bu teknolojiyi 2026 yılına kadar Avrupa genelinde ticari olarak kullanıma sunmayı hedeflediğini açıkladı. Bu sistem, özellikle mobil kapsama alanının yetersiz olduğu kırsal bölgeler ve acil durumlar için büyük bir önem taşıyor.

Ayrıca şirket, bu yeni teknolojinin mevcut 4G ve 5G ağlarıyla kesintisiz bir entegrasyon sağlayacağını belirtiyor. Kullanıcılar, geleneksel ağ ile uydu ağı arasında otomatik olarak geçiş yapabilecek ve kapsama alanı dışında bile bağlantılarını sürdürebilecekler. Önümüzdeki dönemde Vodafone’un bu yeni hizmetinin, ticari kullanıma sunulmasıyla birlikte mobil iletişimde yeni bir çağ başlatması bekleniyor

Microsoft, TikTok’u resmen satın alabilir!

0

Microsoft’un TikTok‘u satın almak için görüşmeler yürüttüğü iddiası, ABD Başkanı Donald Trump tarafından dile getirildi. Trump, gazetecilere verdiği demeçte, sosyal medya platformunun geleceği hakkında bir “teklif savaşı” görmek istediğini belirtti. ABD’de yasaklanan ancak Trump’ın kararnameyle 75 günlüğüne tekrar erişime açtığı TikTok, ulusal güvenlik kaygıları nedeniyle zor bir süreçten geçerken, Microsoft’un bu platformu satın almak için yeniden harekete geçtiği söyleniyor.

Microsoft, TikTok’u resmen satın almayı hedefliyor

Microsoft, iddialar karşısında sessizliğini korurken, TikTok ve ana şirketi ByteDance da şu ana kadar resmi bir açıklama yapmadı. Çin merkezli ByteDance’a ait olan TikTok’un ABD’de 170 milyon kullanıcısı bulunuyor ve 19 Ocak’ta yürürlüğe giren yasa gereğince, ByteDance’ın TikTok’un ABD versiyonunu ya satması ya da tamamen kapatması gerekiyor. Ancak Trump, 20 Ocak’ta göreve geldikten sonra bu yasağın uygulanmasını erteleyen bir kararname imzalayarak TikTok’a yeni bir şans tanımış oldu.

Microsoft, TikTok'u resmen satın almayı hedefliyor.

Microsoft’un TikTok’u satın alma girişimi yeni bir gelişme değil. Şirket, Trump’ın başkanlık görevindeki ilk döneminde de platformu satın almak istemiş ancak anlaşma başarısızlıkla sonuçlanmıştı. O dönem Trump, TikTok’un ByteDance’tan ayrılması gerektiğini savunarak ABD’li bir şirket tarafından satın alınmasını istemişti. 2020 yılında Microsoft, potansiyel alıcılar arasında en dikkat çeken isim olmuş fakat süreç olumsuz sonuçlanmıştı. Microsoft CEO’su Satya Nadella, 2021’de bu süreci “kariyerimde yaşadığım en garip şeylerden biri” olarak nitelendirmişti.

Trump, TikTok’un yeni sahibinin kim olacağı konusunda 30 gün içinde bir karar verilmesi gerektiğini açıkladı. Daha önce Tesla CEO’su Elon Musk’ın TikTok’u satın almasını destekleyeceğini söyleyen Trump, bu konuda Musk’tan bir yanıt almış değil. Öte yandan, yapay zeka girişimi Perplexity AI, TikTok ile birleşme teklifinde bulundu. Ayrıca Oracle ve yatırımcı Frank McCourt liderliğindeki bir grubun da TikTok’u satın almak için girişimlerde bulunduğu öne sürülüyor. Üstelik popüler YouTube yıldızı Mr. Beast de platformla ilgilenen isimler arasında gösteriliyor. TikTok’un ABD’deki geleceğinin nasıl şekilleneceği merak edilirken, Trump yönetiminin bu konudaki nihai kararının büyük yankı uyandırması bekleniyor.

Meta, Donald Trump’a 25 Milyon Dolar ödeyecek!

Meta Platforms, eski ABD Başkanı Donald Trump ile Facebook yasağı nedeniyle açılan davayı 25 milyon dolar ödeyerek çözüme kavuşturdu. Bu anlaşma, teknoloji devleri ile siyasi figürler arasındaki gerilimi yeniden gündeme taşıdı.

2021 yılında, 6 Ocak Kongre Baskını sonrası Facebook, Trump’ın hesabını askıya aldı. Şirket, bu kararını şiddeti teşvik etme endişesiyle aldığını açıkladı. Ancak Trump, bu yasağın ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini savunarak Meta’ya dava açtı.

25 milyon dolarlık anlaşma, davanın daha fazla mahkeme sürecine gerek kalmadan kapanmasını sağladı. Meta, herhangi bir yanlış yaptığını kabul etmese de, eski başkanın endişelerini dikkate aldığını belirtti.

Bu gelişme, sosyal medya platformlarının içerik denetimi ve siyasi söylemler üzerindeki etkisi konularında geniş çaplı tartışmaları yeniden alevlendirdi. Meta’nın davayı çözme kararı, uzun sürecek bir yasal mücadeleden kaçınmak ve olası düzenleyici baskıları önlemek amacı taşıyor olabilir.

Meta, Trump’ın Facebook hesabını geri açtı

Anlaşma kapsamında, Meta, Trump’ın Facebook hesabını geri açtı. Ancak, şirket, yeni dönemde belirli topluluk kurallarına ve içerik politikalarına uyulması gerektiğini vurguladı.

Bu gelişme, teknoloji şirketleri ile siyasi figürler arasındaki karmaşık ilişkiyi gözler önüne serdi. Sosyal medya platformları, ifade özgürlüğü ile sorumlu içerik denetimi arasında denge kurma zorluğu yaşamaya devam ediyor.

Anlaşma aynı zamanda gelecekteki içerik düzenlemeleri hakkında soru işaretleri doğurdu. Bu süreç, siyasetçilere daha esnek kurallar getirir mi, yoksa platformlar daha sıkı denetim politikaları mı uygular?

Dijital dünya gelişmeye devam ederken, Meta gibi şirketlerin aldığı kararlar, çevrimiçi söylemin sınırlarını şekillendirmeye devam edecek. Trump ile yapılan bu anlaşma, benzer davaların gelecekte nasıl ele alınacağı konusunda önemli bir emsal oluşturabilir.

Sonuç olarak, Meta’nın Trump ile yaptığı 25 milyon dolarlık anlaşma, büyük yankı uyandıran bir davaya son verdi. Bu gelişme, teknoloji şirketlerinin özgür ifade ile içerik yönetimi arasındaki dengeyi nasıl sağladığını bir kez daha tartışmaya açtı. Bu önemli anlaşmanın sonuçları, sosyal medya platformlarının gelecekte izleyeceği politikaları doğrudan etkileyebilir.

Windows’un zorunlu güncellemeleri, büyük sorunlara yol açıyor!

0

Microsoft’un Ocak 2025 güncellemesi, Windows 10 ve 11 kullanıcıları için ciddi sorunlara yol açıyor. Özellikle USB ses aygıtları ve DAC sürücüleriyle ilgili hatalar birçok kullanıcının ses deneyimini olumsuz etkilerken, Bluetooth ve USB bağlantılarında da sorunlar ortaya çıktı. Microsoft, bu güncellemelerin rutin güvenlik yamaları olduğunu belirtiyor ancak gelen şikayetlere göre güncelleme sonrası web kameralarının ve Bluetooth kulaklıkların çalışmaması, Kesme Aracı ve Alt+Tab işlevinde hatalar gibi birçok problem yaşanıyor.

Windows’un zorunlu güncellemeleri, önemli sorunlara sebep oluyor

Bu güncelleme kapsamında Windows 10 için KB5049981, Windows 11 24H2 için KB5050009 ve önceki Windows 11 sürümleri için KB5050021 kodlu paketler dağıtıldı. Fakat bu sürümler, bazı SSD’lerde, tarayıcılarda, yazıcılarda ve modemler gibi eSCL tabanlı USB cihazlarında da büyük sıkıntılar yaratıyor. Microsoft, zorunlu olan bu güncellemelerin neden olduğu hataları kabul etti ve belirli sistemlerde güncellemeleri geri çekerken, diğerlerinde yamalar ile düzeltmeler sunmaya başladı.

Windows'un zorunlu güncellemeleri, önemli sorunlara sebep oluyor.
Windows’un zorunlu güncellemeleri, önemli sorunlara yol açıyor.

Özellikle Windows 11 24H2 güncellemesi, Ubisoft oyunlarında performans kaybı ve çökme sorunlarına neden olarak oyuncuların da tepkisini çekti. Aynı şekilde bazı kullanıcılar, Windows’un HDR ayarlarında problemler yaşadığını belirtiyor. Bazı SSD’lerde ise ani performans düşüşleri görüldüğü rapor ediliyor. Wi-Fi bağlantılarının istikrarsız hale gelmesi ve görev yöneticisinde takılmalar gibi sorunlar da kullanıcıların rapor ettiği diğer problemler arasında.

Microsoft’un sunduğu zorunlu güncellemeler her zaman tartışmalı olsa da bu seferki güncellemeler çok daha fazla kullanıcıyı etkileyen problemlere yol açmış gibi görünüyor. Şirket, hataların farkında olduğunu ve bazılarını düzelttiğini belirtse de güncellemenin kaldırılması veya düzeltilmiş yeni bir sürümün ne zaman yayınlanacağı konusunda kesin bir bilgi verilmiş değil. Eğer güncellemeyi henüz yapmadıysanız, potansiyel sorunları göz önüne alarak bir süre beklemeniz öneriliyor.

ASELSAN’dan servet değerinde gizli anlaşma!

0

Savunma sanayimizin en önde gelen şirketlerinden ASELSAN, Orta Doğu ve Afrika bölgesinde faaliyet gösteren bir müşteriyle büyük bir ihracat sözleşmesine imza attığını duyurdu. Şirket, hava platformlarına entegre edilebilen elektro-optik faydalı yüklerin satışına ilişkin toplam 78 milyon ABD doları değerinde bir anlaşma gerçekleştirdi. Bu hamle, ASELSAN’ın uluslararası pazardaki etkinliğini artıran önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. İşte detaylar!

ASELSAN, küresel pazarda gitgide daha güçleniyor!

ASELSAN tarafından yapılan Kamuoyu Aydınlatma Platformu (KAP) bildirimine göre, bu ihracat sözleşmesi kapsamında hava araçlarına entegre edilecek elektro-optik sistemlerin teslimatı yapılacak. Söz konusu sistemler, havadan keşif, gözetleme ve hedef tespit kabiliyetlerini artırmak amacıyla tasarlanmış ileri teknoloji çözümleri içeriyor. ASELSAN’ın bu segmentteki uzmanlığı, şirketi küresel pazarda stratejik bir oyuncu haline getiriyor.

Savunma sanayii uzmanları, bu anlaşmanın ASELSAN’ın küresel savunma sektöründeki rekabet gücünü artıracağına kesin gözüyle bakıyor. Türkiye’nin savunma ve teknoloji ihracatında öncü konumda bulunan ASELSAN, bu yeni sözleşmeyle birlikte Orta Doğu ve Afrika’daki varlığını daha da güçlendirmiş olacak. Özellikle bölgedeki ülkelerin savunma ihtiyaçlarına yönelik çözümler sunma noktasında ASELSAN’ın aktif rol oynadığı biliniyor.

ASELSAN, son yıllarda yaptığı uluslararası anlaşmalarla Türkiye’nin savunma sanayii ihracatındaki payını artırmaya devam ediyor. Şirket, 2023 yılında da birçok ülkeye yüksek teknoloji savunma sistemleri ihraç etmiş ve global pazardaki etkinliğini genişletmişti.

Bu büyük ihracat anlaşmasının detayları ilerleyen süreçte netleşecek olsa da, ASELSAN’ın uluslararası pazarda giderek daha fazla söz sahibi olduğu açıkça görülüyor. Şirketin, önümüzdeki dönemde farklı bölgelerde yeni iş birlikleri kurarak büyümesini sürdürmesi bekleniyor.

Chery, Türkiye’ye 2 milyar dolarlık yatırım yapabilir!

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’ye yönelik yeni bir otomotiv yatırımıyla ilgili önemli ipuçları verdi. Önümüzdeki ay açıklanacak olan 2 milyar dolarlık yatırım paketinin Chery tarafından yapılacağına dair güçlü işaretler veren Bakan Kacır, Türkiye’nin küresel otomotiv yatırımları açısından önemli bir merkez hâline gelmekte olduğunu vurguladı. Geçtiğimiz yıl Çinli otomotiv devi BYD’nin Türkiye’de 1 milyar dolarlık bir yatırım yapacağını açıklamasının ardından Chery’nin iki katı büyüklüğünde bir yatırım yapmaya hazırlandığı belirtiliyor. BYD’nin fabrika kurma süreci başlamışken Chery’nin de Türkiye’de üretim yapması, ülkenin otomotiv sektöründeki yerini daha da güçlendirecek.

Chery, Türkiye’ye tam 2 milyar dolar yatırım yapabilir

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Kacır, Türkiye’nin yatırım çekme konusundaki başarısına dikkat çekerek, şu ana kadar toplamda 7 milyar dolara yaklaşan bir yatırım sürecinin şekillendiğini belirtti. İlk aşamada 2 milyar doları aşkın bir yatırım paketinin açıklanacağını ifade eden Kacır, Chery ve diğer markalarla Türkiye’ye yatırım çekme konusunda görüşmelerin devam ettiğini dile getirdi. Bakanın açıklamalarında özellikle Chery’yi vurgulaması, bu dev yatırımın Chery tarafından yapılacağına dair beklentileri güçlendirdi. Türkiye’nin küresel otomotiv yatırımlarını çekerek sadece üretim değil, aynı zamanda AR-GE ve ihracat merkezi olmasını istediklerini belirten Kacır, bu yatırımların başka ülkelere gitmesi durumunda Türkiye’nin bu markaların ithalatına bağımlı kalacağını ifade etti.

Chery’nin Türkiye’de kuracağı fabrikanın yeri ise henüz netleşmedi. Başlangıçta Samsun Organize Sanayi Bölgesi’nde geniş bir alan ayrılmış olsa da Chery’nin stratejik nedenlerle farklı bir bölgeyi tercih edebileceği belirtiliyor. Fabrikanın konumuna ilişkin nihai kararın önümüzdeki günlerde netleşmesi beklenirken, bu gelişme Chery’nin Türkiye’deki yatırımını resmiyete dökmesinin önünü açacak.

Chery’nin Türkiye’de üretime başlamasının en önemli sonuçlarından biri, ithal edilen araçlara uygulanan yüksek gümrük vergisinin kalkması olacak. Şu an Çin’den ithal edilen fosil yakıtlı ve hibrit araçlara yüzde 50, elektrikli ve PHEV modellere ise yüzde 40 gümrük vergisi uygulanıyor. Chery’nin 2 milyar dolarlık yatırımını duyurup yatırım belgesi almasının ardından bu vergilerin sıfırlanacağı belirtiliyor. Bu da Chery marka araçların fiyatlarında önemli bir düşüş yaşanmasına olanak tanıyacak. Chery’nin Türkiye’de üretime geçmesiyle birlikte hem iç pazarın daha uygun fiyatlı otomobillere erişimi kolaylaşacak hem de Türkiye, bölgesel bir üretim ve ihracat üssü hâline gelebilecek.