Nükleer enerjiyi ışığa çevirerek elektrik üreten pil tasarlandı!

0

Ohio Eyalet Üniversitesi’nden araştırmacılar, nükleer enerjiyi ışık yoluyla elektriğe çeviren yeni bir pil geliştirdi. Optical Materials: X dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, bu yenilikçi teknoloji, çevredeki gama radyasyonunu kullanarak mikroelektronik cihazlara güç sağlıyor ve aynı zamanda nükleer atıkların yeniden kullanımına olanak tanıyor. Prototip pilin hacmi yalnızca dört santimetreküp olup, sintilatör kristalleri ile güneş panellerinin birleşimiyle çalışıyor. Sintilatör kristalleri gama radyasyonuna maruz kaldığında ışık yayıyor ve bu ışık, güneş panelleri tarafından elektriğe dönüştürülüyor.

Nükleer enerjiyi ışığa çevirerek elektrik üreten pil geliştirildi

Bu teknolojinin ilk testleri, Ohio Eyalet Üniversitesi’nin nükleer reaktör laboratuvarında gerçekleştirildi. Kullanılan başlıca radyoaktif izotoplar arasında sezyum-137 ve kobalt-60 bulunuyordu. Sezyum-137 ile yapılan testlerde pilin 288 nanowatt, daha güçlü bir radyoaktif kaynak olan kobalt-60 ile ise 1,5 mikrowatt enerji ürettiği belirlendi. Bu değerler, düşük güç tüketen sensörleri çalıştırmaya yetecek düzeyde. Çalışmayı yürüten ekipten Prof. Raymond Cao, teknolojinin ölçeklendirilmesi halinde watt seviyelerinde enerji üretmenin mümkün olacağını ve böylece daha büyük sistemlerin de bu pil ile çalıştırılabileceğini ifade etti.

Araştırmacılar, bu pillerin özellikle nükleer atık depolama alanlarında, su altı keşiflerinde ve uzay araştırmalarında kullanılabileceğini düşünüyor. Pilin en dikkat çekici özelliği, içinde doğrudan radyoaktif malzeme bulunmaması. Yalnızca çevredeki gama radyasyonunu enerjiye dönüştürdüğü için güvenli bir kullanım sunuyor. Çalışma ayrıca sintilatör kristallerinin şekli ve boyutunun elektrik üretimi üzerinde önemli bir etkisi olduğunu ortaya koydu. Daha büyük hacimli kristaller daha fazla radyasyon emilimi sağlarken, yüzey alanının artırılması da güneş panelinin güç üretim kapasitesini yükseltiyor.

Çalışmanın ortak yazarlarından ve Ohio Eyalet Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olan İbrahim Öksüz, sürecin henüz erken aşamada olduğunu ancak enerji üretim kapasitesini artırmak için ölçek büyütme çalışmalarına odaklandıklarını belirtti. Bununla birlikte, bu teknolojinin büyük ölçekli üretime geçişi önünde bazı engeller bulunuyor. Özellikle üretim maliyetleri ve uzun vadeli verimlilik, daha fazla araştırma gerektiren konular arasında yer alıyor. Ancak araştırmacılar, nükleer enerjiyi ışığa çeviren pillerin gelecekte enerji üretimi ve sensör teknolojisinde önemli bir rol oynayacağına inanıyor.

Google Gemini, daha etkileşimli hale geliyor! İşte yenilikler

Google, yapay zeka destekli asistanı Gemini’yi daha etkileşimli hale getirmek amacıyla ekran paylaşımı ve video yanıt özelliklerini duyurdu. Barselona’da gerçekleştirilen Mobile World Congress (MWC) 2025 etkinliğinde yapılan açıklamaya göre, kullanıcılar artık doğrudan ekranlarını paylaşarak veya video çekerek Gemini’ye sorular yöneltebilecek. Bu özellikler, Gemini’nin görsel analiz yeteneklerini daha da geliştirerek, kullanıcılara çok daha kapsamlı bir deneyim sunmayı hedefliyor.

Google Gemini, daha etkileşimli hale gelecek

Ekran paylaşımı özelliği sayesinde, kullanıcılar telefonlarındaki içerikleri doğrudan yapay zeka ile paylaşabilecek ve görseller üzerinden yanıt alabilecek. Örneğin, Google’ın etkinlik sırasında yaptığı bir tanıtımda, bir kullanıcı satın aldığı bol kesim bir kot pantolonun ekran görüntüsünü paylaşarak “Bu pantolonla hangi kıyafetler uyumlu olur?” sorusunu yöneltti. Gemini, ekrandaki görselleri analiz ederek farklı kombin önerileri sundu. Bu özellik, yalnızca moda alanında değil, yemek tariflerinden teknik problemlere kadar birçok farklı senaryoda kullanıcılara yardımcı olabilir.

Google Gemini, çok daha etkileşimli hale gelecek.

Bununla birlikte, geçen yıl Google I/O etkinliğinde duyurulan video arama özelliği de nihayet kullanıma sunulmaya hazırlanıyor. Kullanıcılar, doğrudan bir video kaydederek Gemini’ye danışabilecek ve anlık analizlerle yanıt alabilecek. Örneğin, bir cihazın nasıl çalıştığını gösteren bir video çekildiğinde, Gemini bu görüntüleri işleyerek adım adım açıklamalar sunabilecek. Google, bu gelişmiş video işleme sürecinin Gemini 2.0 ile entegre edilen “Stream Realtime” teknolojisi sayesinde daha hızlı ve detaylı hale getirildiğini belirtiyor. Bu sayede, kullanıcılar yapay zekadan anlık olarak daha doğru ve anlamlı geri bildirimler alabilecekler.

Google’ın açıklamalarına göre, ekran paylaşımı ve video çekimi özellikleri Mart ayından itibaren Android kullanıcıları için sunulacak. Ancak bu özelliklere erişebilmek için Google One AI Premium planına abone olmak ve Gemini Advanced sürümünü kullanmak gerekecek. Bu, Google’ın yapay zeka destekli premium hizmetlerine daha fazla kullanıcı çekmeyi hedeflediğini gösteriyor. Yeni özelliklerin, yapay zeka ile insan etkileşimini daha doğal ve sezgisel hale getireceği düşünülüyor. Özellikle, teknik destek, eğitim ve günlük yaşamda pratik çözümler sunma açısından büyük bir yenilik olarak değerlendiriliyor. Google’ın bu hamlesi, Gemini’yi yalnızca bir metin tabanlı sohbet asistanı olmaktan çıkararak, çok daha geniş bir kullanım alanına yayılmasını sağlayabilir.

Xiaomi, beyaz eşyada global pazara açılıyor!

0

Xiaomi, teknoloji dünyasında akıllı telefonları ve akıllı ev çözümleriyle kazandığı güçlü konumunu şimdi de büyük ev aletleri sektörüne taşıyor. Şirket, MWC 2025 kapsamında yaptığı duyuruyla, beyaz eşya kategorisinde klima, buzdolabı, çamaşır makinesi ve kurutucu gibi ürünleri küresel pazarda satışa sunacağını açıkladı. Bu hamle, Xiaomi’yi uzun yıllardır sektörde lider konumda bulunan Samsung, LG ve Bosch gibi dev markalarla doğrudan rekabete sokarken, tüketicilere de daha fazla seçenek sunmayı vaat ediyor.

Xiaomi, beyaz eşyada global pazara açılacak

Xiaomi, akıllı telefon ve giyilebilir cihazlardan ev aletlerine kadar geniş bir ürün yelpazesine sahip olmasıyla biliniyor. Şirket, yıllar içinde oluşturduğu ekosistem sayesinde kullanıcılarına entegre bir deneyim sunarak büyük bir müşteri kitlesi kazanmış durumda. Şimdi ise benzer stratejiyi büyük ev aletleri segmentine taşıyarak, uygun fiyat ve yenilikçi teknoloji kombinasyonuyla fark yaratmayı amaçlıyor. Xiaomi’nin akıllı ev sistemleriyle uyumlu çalışan beyaz eşyalar sunması beklenirken, enerji verimliliği, IoT (nesnelerin interneti) desteği ve yapay zeka tabanlı otomasyon gibi özelliklerin bu yeni ürünlerde öne çıkacağı düşünülüyor.

Şirketin yeni ürünlerini hangi ülkelerde piyasaya süreceği henüz tam olarak açıklanmış değil, ancak ilk aşamada Avrupa ve Güneydoğu Asya pazarlarının hedeflendiği tahmin ediliyor. Avrupa, güçlü bir tüketici elektroniği pazarı olmasının yanı sıra enerji verimliliği ve sürdürülebilirlik konularında katı düzenlemelere sahip olduğu için, Xiaomi’nin bu bölgedeki stratejisi yakından takip edilecek. Güneydoğu Asya ise hızlı büyüyen orta sınıf ve uygun fiyatlı teknolojilere olan yüksek talebiyle, Xiaomi’nin büyümesi için önemli bir pazar konumunda.

Xiaomi’nin küresel beyaz eşya sektörüne adım atması, rekabeti önemli ölçüde kızıştırabilir. Özellikle fiyat-performans odaklı ürünleriyle tanınan marka, büyük ev aletleri segmentinde de agresif fiyatlandırma politikası izleyerek rakiplerini zorlamayı hedefleyebilir. Bu durum, Samsung ve LG gibi büyük oyuncuların fiyat politikalarını gözden geçirmelerine ve inovasyonu daha da hızlandırmalarına yol açabilir. Tüketiciler açısından bakıldığında, Xiaomi’nin pazara girişi daha geniş ürün seçenekleri, rekabetçi fiyatlar ve akıllı teknolojilere erişimin artması anlamına geliyor.

Öte yandan, Xiaomi’nin büyük ev aletleri sektöründe başarılı olup olamayacağı merak konusu. Şirketin akıllı telefon pazarında elde ettiği başarı büyük ölçüde agresif fiyatlandırma, geniş dağıtım ağı ve yüksek performanslı cihazlara dayanıyordu. Ancak beyaz eşya segmentinde, marka bilinirliği, servis ağı, uzun vadeli dayanıklılık ve müşteri güveni gibi faktörler büyük önem taşıyor. Xiaomi’nin bu alanda ne kadar başarılı olacağı, ürünlerinin kalitesi, satış sonrası hizmetleri ve tüketicilerden alacağı geri bildirimlerle şekillenecek.

Sonuç olarak, Xiaomi’nin büyük ev aletleri pazarına giriş yapması, teknoloji dünyasında büyük yankı uyandıran bir gelişme olarak öne çıkıyor. Şirket, akıllı ev ekosistemini daha da genişleterek kullanıcılarına daha kapsamlı bir deneyim sunmayı amaçlıyor. Ancak, beyaz eşya sektöründe Samsung, LG, Bosch ve Electrolux gibi yıllardır güçlü konumda olan markalarla rekabet etmek kolay olmayacak. Xiaomi’nin bu alandaki başarısını, ürünlerin piyasaya sürülmesiyle birlikte ortaya çıkacak satış rakamları, müşteri geri bildirimleri ve markanın uzun vadeli stratejisi belirleyecek.

SkyDrive uçan taksi satışı yaptı

Japonya’nın elektrikli dikey kalkış ve iniş yapabilen araç üreticisi SkyDrive, Dubai merkezli helikopter kiralama şirketi AeroGulf Services’a 50 adet uçan aracını satma konusunda anlaştı. Dubai’de helikopter kiralama, petrol sahası taşımacılığı, film çekimi ve acil tıbbi hizmetler sunan AeroGulf Services, Dubai’nin turistik merkezi Palm Jumeirah’ta SkyDrive uçan taksi kullanmayı değerlendirmeyi planlıyor.

SkyDrive uçan taksi satışı

Dubai’de de Çin’in çeşitli bölgelerinde olduğu gibi uçan araçlar turizm amaçlı da hedefleniyor. SkyDrive CEO’su Tomohiro Fukuzawa: “AeroGulf Services ile iş birliği yaparak, başlangıçta Palm Jumeirah’ın ikonik yapay adasının etrafında kompakt SkyDrive uçan taksi kullanarak gezi uçuşları başlatmayı hedefliyoruz. Birçok insana eVTOL’umuzla birinci elden deneyimler sunarak, bu çığır açan ulaşım biçimini küresel bir kitleye sunarak değerini ve faydasını sergilemeyi umuyoruz” dedi.

SkyDrive, yakın zamanda Japonya Sivil Havacılık Bürosu’ndan G-1 sertifikası alarak SkyDrive şirketini ticari operasyona bir adım daha yaklaştırdı. Bu, ABD’de Federal Havacılık İdaresi tarafından uygulanan sertifikasyona benzer bir süreç olan, nihai doğrulamalara giden altı sertifikasyon adımından ikincisidir. SkyDrive ve JCAB, gelecekteki sertifikasyon planı, gerekli test takvimi ve prosedürleri hakkında görüşmeler yürütüyor.

SkyDrive, bölgede hava taksi hizmetleri planlamak için yakın zamanda Japonya’nın Oita şehri ve Kyushu Demiryolu ile bir anlaşma imzaladı. SkyDrive uçan taksi Beppu Şehri içinde uçacak ve Beppu ve Yufuin tatil beldelerini birbirine bağlayacak. Beppu Körfezi üzerinde manzaralı uçuşlar da planlanıyor. SkyDrive, havada seyahat etmenin maliyetinin geleneksel taksilerle rekabet edebilecek kadar düşük olmasını amaçladıklarını söyledi.

SkyDrive ayrıca Hindistan’da genişlemek ve 50 adet EAV satışı yapmak amacıyla JetSetGo Havacılık Hizmetleri ile ortaklık kurdu. SkyDrive uçan taksi ve JetSetGo arasındaki anlaşma, SkyDrive ile işbirliği anlaşması bulunan Suzuki Motor Corporation tarafından kolaylaştırıldı.

Samsung, OLED ekranlı katlanabilir el konsolunu tanıttı!

0

Samsung, 2025 Mobil Dünya Kongresi (MWC) kapsamında oyun dünyası için oldukça heyecan verici bir yenilik sergiledi: Katlanabilir OLED ekranlı el konsolu Flex Gaming. Bu yeni konsept cihaz, özellikle taşınabilirlik ve ekran teknolojisi açısından büyük bir potansiyele sahip. Samsung, Flex Gaming’in Steam Deck gibi el konsollarına benzer şekilde işlev göreceğini belirtiyor, ancak en büyük farkı, Samsung’un katlanabilir ekran teknolojisini kullanarak ortadan ikiye katlanabilmesi. Bu özellik, tıpkı Galaxy Z Fold ve Z Flip modellerindeki ekran teknolojisinin bir benzeri olarak, oyun dünyasında devrim niteliğinde bir adım olabilir. Katlandığında daha kompakt bir form kazanan cihaz, taşınabilirliği artırarak kullanıcılara yeni bir deneyim sunabilir.

Samsung, OLED ekranlı katlanabilir el konsolunu duyurdu

Flex Gaming, çift joystick, bir D-pad ve OLED ekranın her iki tarafında, katlandığında joystick’lerin oturabileceği özel alanlara sahip. Ayrıca, cihazın alt kısmında USB-C portu ve üzerinde “N” harfi bulunan gizemli bir düğme yer alıyor. Samsung, henüz bu konsolun teknik detaylarına dair bilgi paylaşmamış olsa da, cihazın konsept olarak sergilenmesi, katlanabilir ekran teknolojisinin oyun konsollarında da kullanılabileceğine dair önemli bir gösterge. Samsung, cihaz için herhangi bir çıkış tarihi vermedi, ancak bu konsept ürünün piyasaya çıkma olasılığı belirsiz. Yine de, gelecekte bu tarz ürünlerin gerçeğe dönüşmesi beklenebilir.

Samsung’un MWC 2025’te tanıttığı diğer dikkat çekici ürün ise, 240Hz yenileme hızına sahip OLED ekranlı dizüstü bilgisayardı. OLED ekranların sunduğu yüksek renk doğruluğu ve canlı görüntüler, bu dizüstü bilgisayarları oyun ve içerik üretimi için daha uygun hale getiriyor. Ayrıca, Samsung, “dünyanın ilk 27 inç 500Hz QD-OLED monitörü”nü de sergiledi. Bu monitör, 1440p çözünürlüğe sahip olup, daha önce Kasım 2024’te duyurulmuştu. Ancak, bu monitörün çıkış tarihiyle ilgili henüz bir bilgi bulunmuyor.

Samsung, MWC 2025’te sadece donanım değil, yazılım alanında da önemli yenilikler sundu. Şirket, Seamless Color Studio konsepti ile OLED ekranların tüm cihazlar arasında renk tutarlılığı sağlamasını hedefliyor. Bu teknoloji sayesinde, bir cihazda izlenen içerikler, ekranlar arasında geçiş yaparken renk kaybı olmadan başka cihazlarda devam edebilecek. Örneğin, telefonda izlenen bir dizi, kesintisiz bir şekilde televizyona aktarılabilecek ya da bir dizüstü bilgisayarda başlatılan bir alışveriş, renk doğruluğu bozulmadan bir akıllı telefonda tamamlanabilecek. Samsung, bu yeni sistemin cihazlar arası geçişleri daha pürüzsüz hale getireceğini vurguluyor.

Ayrıca, Samsung’un OLED Tile adlı yeni çerçevesiz ekran konsepti, ekran çerçevelerindeki devrimsel değişimi gözler önüne seriyor. Bu yeni ekran, mevcut cihazlara kıyasla yüzde 40 daha ince çerçeveler sunuyor ve ekran tasarımında önemli bir adım atıldığını gösteriyor. Bu yenilikler, gelecekteki cihazlarda görsel deneyimin kalitesini artırabilir.

Samsung, MWC 2025’te sergilediği bu teknolojilerle, hem oyun dünyasında hem de genel teknoloji pazarında büyük ilgi topladı. Katlanabilir ekranlı oyun konsolundan, OLED ekranların cihazlar arası entegrasyonuna kadar sunduğu yenilikler, teknoloji tutkunları için heyecan verici bir dönemin başlangıcını işaret ediyor.

Sürücüsüz servis otobüsü Fransa’da çalışacak

Çinli otonom araç şirketi WeRide, sürücüsüz servis otobüsü Robobus’un Avrupa’da ilk ticari dağıtımını gerçekleştirdiğini doğruladı. Otonom aracın, 10 Mart’ta Fransa’nın güneydoğusundaki Drôme bölgesinde hizmete girmesi planlanan bir mekik servisinde çalışması planlanıyor.

Araç, Valence TGV tren istasyonuna ve bitişiğindeki Rovaltain iş parkına hizmet eden iki millik bir rotada seyahat edecek. Bu, istasyonu, uzun süreli park alanını ve 150 şirketin 3.000 kişiyi istihdam ettiği parkın yemek alanını içerecek.

Sürücüsüz servis otobüsü Robobus

Her biri sekiz yolcu taşıyabilen 20 fit uzunluğunda birkaç sürücüsüz servis otobüsü Robobuse planlanıyor. Hizmet, WeRide’ın proje ortaklarından biri olan Fransız firması Beti Automated Mobility tarafından işletilecek ve sigortacı Macif ve WeRide’ın geçen yıl Paris’teki Roland Garros’ta düzenlenen Fransa Açık tenis turnuvasında bir Robobus pilotu sahnelediği otomobil üreticisi Renault gibi diğer işbirlikçileri de olacak.

Robobus, WeRide’ın kendi geliştirdiği tam donanımlı otonom yazılım ve donanımla donatıldı ve otonom sürüş için ikinci bir güvenlik katmanı sağlayan ve sistemin sürekli iyileştirilmesini kolaylaştıran Beti’nin hipervizyon teknolojisiyle güçlendirildi. Sürücüsüz servis otobüsü için bu teknoloji büyük bir öneme sahiptir.

Teknoloji, Otomotiv Mühendisleri Derneği tarafından tanımlandığı gibi Seviye 4 otomasyonu sağlıyor. Bu da otobüsün belirli bir alandaki tüm sürüşten sorumlu olduğu anlamına geliyor. En yüksek 40 km/saat.

Hizmetin ilk “öğrenme aşaması”, WeRide’ın gerçek yolcu taşımacılığı koşulları olarak adlandırdığı koşullar altında, olası sorunları gidermek için 19 Nisan’a kadar sürecek. Tam operasyonların Temmuz ayında başlaması hedefleniyor.

WeRide için bu yıl, küresel genişleme planının Avrupa’ya odaklanmasıyla birlikte büyük bir yıl oldu. Ocak ortasında, sürücüsüz servis otobüsü Robobus’u İsviçre’deki Zürih Havalimanı’nda hizmete girdi ve aynı ayın ilerleyen saatlerinde şirket, otonom araçlarının banliyö bölgelerinde ilk mil ve son mil bağlantısı sağlamak için İsviçre ulusal demiryollarıyla  yenilikçi bir pilot programa katılacağını doğruladı.

Prada, Versace’yi resmen bünyesine katıyor!

0

İtalyan moda dünyasında büyük bir birleşim gerçekleşiyor. Prada, ABD’li Capri Holdings tarafından 2018 yılında satın alınan ünlü moda markası Versace’yi bünyesine katmak için son aşamaya geldi. Sektöre yakın kaynakların aktardığı bilgilere göre, Prada, Versace’yi satın almak için 1.5 milyar Euro’yu gözden çıkardı. Bu gelişme, geçen yıldan bu yana süren yoğun görüşmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkmış durumda. Başlangıçta Capri Holdings, Versace için 3 milyar Euro’luk bir satış fiyatı belirlemişti, ancak sonrasında bu teklif büyük ölçüde düşerek yaklaşık yarı yarıya bir azalma ile 1.5 milyar Euro’ya kadar gerilemiş oldu. Bu düşüş, Capri Holdings’in son dönemde yaşadığı mali sıkıntıların ve özellikle Tapestry markasıyla gerçekleştirmeyi planladığı birleşmenin düzenleyici kurumlar tarafından engellenmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış durumda.

Prada, Versace’yi resmen satın alacak

Capri Holdings, Versace’yi 2018 yılında 1.5 milyar Euro’ya satın almıştı ve bu süre zarfında Versace, Michael Kors, Jimmy Choo gibi lüks markalarla birlikte portföyüne dahil edilmişti. Ancak son yıllarda yaşanan mali baskılar ve sektördeki değişim rüzgarları, Capri Holdings’i Versace’yi elden çıkarma yönünde bir adım atmaya zorladı. Bu karar, şirketin yeniden yapılanma sürecinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.

Bu satın alım, sadece Versace için değil, aynı zamanda Michael Kors ve Jimmy Choo gibi önemli markalar için de büyük bir değişimi işaret ediyor. Versace’nin Prada çatısı altına girmesiyle birlikte, Prada yalnızca kendi markasını değil, aynı zamanda bu alt markaları da bünyesine katacak. Prada’nın bu hamlesi, şirketin global pazardaki konumunu önemli ölçüde güçlendirecek ve lüks moda dünyasında büyük bir oyuncu haline gelmesine yardımcı olacak.

Prada’nın, Versace’yi bünyesine katması, İtalyan moda endüstrisi için de önemli bir dönüm noktası olarak görülüyor. Prada, uzun yıllardır lüks moda dünyasında kendine sağlam bir yer edinmişken, Versace’nin katılmasıyla birlikte iki dev markanın birleşmesi, yalnızca İtalya’daki moda sektörünün değil, global ölçekte de büyük bir etki yaratması bekleniyor. Bu birleşme, moda dünyasında yaratacağı sinerjiyle birlikte, hem tasarım hem de pazarlama açısından önemli bir güç birliği yaratacak.

Versace’nin Prada’ya katılması, sadece finansal bir birleşim değil, aynı zamanda marka değerleri ve tasarım mirası açısından da önemli bir adım. Versace’nin ikonik tasarımları ve lüks moda anlayışı, Prada’nın mevcut tasarımlarını tamamlayacak bir etki yaratacak. Bu birleşim, özellikle genç lüks tüketici kitlesi için yeni fırsatlar sunabilir, çünkü Prada’nın daha modern ve yenilikçi çizgisiyle Versace’nin zamansız ve gösterişli tasarımları bir araya geliyor.

Sonuç olarak, Prada’nın Versace’yi satın alması, sadece iki İtalyan markasının birleşimi değil, aynı zamanda moda dünyasında önemli bir stratejik hamle olarak değerlendirilmesi gereken bir gelişme. Hem şirketin geleceği hem de global lüks moda pazarındaki rekabet için büyük bir adım olan bu birleşme, diğer markalar üzerinde de baskı yaratabilir.

Trump yapay zeka personel fonlarını azaltıyor

Trump yönetiminin devlet kurumlarında sürdürdüğü kesintiler yeni bir yan hasar yaratma riski taşıyor. Bloomberg, Ulusal Bilim Vakfı’nda (NSF) Şubat ayında 170 kişinin işten çıkarılmasının kaçınılmaz olarak AI araştırmaları için fonlamayı kısıtlayacağını bildirdi. NSF, 1950’den beri Google için algoritmik temel ve AI sohbet robotları için yapı taşları dahil olmak üzere büyük teknoloji atılımlarına yol açan hibeler verdi.

Trump yapay zeka desteğini azaltıyor

Vakıf, eğitim, iş gücü geliştirme ve etiğe odaklanarak AI araştırmalarını ve kaynaklarını demokratikleştirmek için yılda 700 milyon dolardan fazla yatırım yapıyor. İşten çıkarmaların ABD’deki mevcut araştırmaları ve yapay zeka alanında yeni yetenekleri etkilemesi bekleniyor.

Ulusal güvenliğe odaklanan Wadhwani AI Merkezi’nin direktörü Gregory Allen: “Her Amerikan AI firmasında ileri dereceli neredeyse her çalışan, kariyerinin bir noktasında NSF tarafından finanse edilen araştırmanın bir parçası olmuştur. Bu hibeleri kesmek, bugünü ödemek için geleceği soymaktır” diyor.

Kesintiler hibe verecek daha az personel bırakıyor. NIST ve AI Safety Institute’taki yaklaşan işten çıkarmalara benzer şekilde , işten çıkarmalar, yerel makine öğrenimi ve üretim çabalarına yatırım yapan Chips and Science Act kapsamında oluşturulan ekipleri etkiliyor.  Sektör uzmanları ve eski NSF çalışanları Trump yönetiminin ” Amerika’nın küresel yapay zeka hakimiyetini ” artırma konusunda ne kadar yüksek sesle konuştuğuna rağmen, bu kararın ABD’deki yapay zeka gelişimini nasıl zayıflattığını göz önünde bulundurarak bu hamleyi kafa karıştırıcı bulduklarını söyledi. NSF’ye yönelik büyük bütçe kesintilerine dair söylentiler de dolaşıyor.

Bununla birlikte, yapay zekaya özgü personele yapılan kesintilerin ne kadar kasıtlı veya stratejik olduğunu söylemek zor. Birçok başka devlet kurumunda olduğu gibi, Elon Musk’ın Hükümet Verimliliği Departmanı (DOGE), daha az yasal korumaya sahip olan deneme süresi çalışanlarını ve program açıklamalarında “çeşitlilik” gibi sözcükleri kullandıkları için DEI girişimleri olarak yanlış anladığı projeleri hedef alıyor. Bir NSF çalışanı “araştırmacı çeşitliliği” ile bu projelerin “farklı alanlardan, eyaletlerden ve disiplinlerden” insanları kastettiğini açıkladı.

TSMC, ABD’ye 100 milyar dolarlık dev çip yatırımı yapıyor!

TSMC, Tayvan merkezli dünyanın en büyük çip üreticisi, ABD’deki üretim kapasitesini önemli ölçüde artırmayı planlıyor. Şirket, Arizona’da en az 100 milyar dolarlık dev bir yatırım yapacağını duyurdu. Bu yatırım, daha önce taahhüt edilen 65 milyar dolarlık yatırımın ve Biden yönetiminin CHIPS Yasası kapsamında sağladığı 6.6 milyar dolarlık destekle birleşiyor. Bu sayede TSMC, ABD’deki üretim tesislerini daha da genişletmeyi hedefliyor.

TSMC, ABD’ye 100 milyar dolarlık dev çip yatırımı yapacak

TSMC’nin bu dev yatırım planları, ABD’deki teknoloji üretiminin yerelleştirilmesi ve gelişmiş çip üretiminin artırılması amacıyla önemli bir adım. Arizona’da üç yeni fabrika kurulacak ve bu fabrikalar, 2nm ya da daha ileri teknolojilerde çip üretimi yapacak. Bunun yanı sıra, TSMC iki paketleme tesisi ve bir araştırma-geliştirme merkezi de inşa edecek. Şirket, bu yatırımlar sayesinde dört yıl içinde 40.000 inşaat işini desteklemeyi ve gelişmiş çip üretimi ile Ar-Ge alanlarında on binlerce yüksek teknoloji iş imkanı yaratmayı planlıyor.

TSMC, ABD'ye 100 milyar dolarlık devasa bir çip yatırımı yapacak.

TSMC’nin Arizona’daki ilk fabrikasında, Ocak 2025 itibariyle 4nm teknolojisinde çip üretimi başlamıştı. Bu tesis, ABD’nin çip üretiminde önemli bir oyuncu haline gelmesini sağlamak için kritik bir başlangıç noktası oluşturuyor. Gelecekteki fabrikalar ise, 2030 yılına kadar 2nm ve daha ileri teknolojiye sahip çiplerin üretimi için kullanılacak. Bu, TSMC’nin daha küçük ve güçlü çipler üretebilecek kapasiteye ulaşmasını sağlayacak ve şirketin global çip pazarındaki rekabet avantajını pekiştirecek.

Ancak TSMC, daha önce planladığı ikinci Arizona tesisinin açılışını ertelemişti. İlk olarak 2026’da açılması beklenen tesisin açılış tarihi, şimdi 2027 veya 2028’e kaydırıldı. Bu erteleme, çeşitli lojistik ve üretim zorluklarıyla ilişkilendiriliyor.

Bu gelişme, yalnızca TSMC için değil, ABD teknoloji sektöründe de önemli bir dönüm noktası. Son yıllarda ABD, yüksek teknoloji üretim kapasitesini yeniden ülkeye çekmeye çalışıyor. 2024 yılında Apple da benzer bir strateji izleyerek, önümüzdeki dört yıl içinde ABD’ye 500 milyar dolardan fazla yatırım yapmayı planladığını açıkladı. Apple, bu yatırımlarının bir parçası olarak 20.000 yeni iş yaratmayı ve Teksas’ta bir sunucu tesisi inşa etmeyi hedefliyor.

Bu büyük yatırımların arkasında ABD hükümetinin teknoloji üretimini yerelleştirme çabaları yatıyor. Özellikle Donald Trump yönetiminin, Çin’e karşı uyguladığı ticaret savaşları ve yüksek teknoloji ürünlerine yönelik gümrük vergileri, teknoloji şirketlerini ABD’de üretim yapmaya yönlendirdi. Bu nedenle, ABD hükümeti, teknolojik altyapısını güçlendirmek ve yerli üretimi teşvik etmek amacıyla büyük teşvikler sunuyor. Trump, önümüzdeki aylarda yarı iletkenler ve diğer kritik ürünler için gümrük vergileri getireceğini açıklamıştı, bu da teknoloji şirketlerinin üretimlerini ABD’ye kaydırmalarına neden olan bir başka faktör.

TSMC’nin bu yatırım planı, sadece çip üretimi açısından değil, aynı zamanda global teknoloji ekosistemi için de büyük bir öneme sahip. Şirketin ABD’deki bu stratejik yatırımları, küresel tedarik zincirindeki dengesizlikleri giderme ve Çin’in dominasyonuna karşı durma adına önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu hamle, TSMC’nin yalnızca çip üretimi değil, aynı zamanda Ar-Ge konusunda da ABD’ye önemli katkılar sağlamasına olanak tanıyacak.

Türk Telekom’un SEBA çözümü yaygınlaşıyor

0

Türk Telekom’un teknoloji birikimi ve yenilikçi yaklaşımıyla geliştirdiği SEBA (Yazılım Tabanlı Genişbant Erişim Çözümü), genişbant altyapısında dönüşüm sağlayarak daha fazla haneye ulaşıyor.

Türk Telekom’un grup şirketi Argela ve ABD’deki iştiraki Netsia ile birlikte hayata geçirdiği bu çözüm, BBF standartlarını destekleyen yapısıyla farklı markalarla uyumlu çalışarak yatırım maliyetlerini azaltıyor. Aynı zamanda yazılım tabanlı bulut bilişim teknolojileriyle telekom operatörlerinin sanal sunucularında çalışarak donanım altyapı maliyetlerini düşürüyor ve kaynak tasarrufu sağlıyor.

Barselona’da gerçekleştirilen GSMA Mobil Dünya Kongresi’nde tanıtılan SEBA ve BBF tabanlı Netsia BB Suite, Avrupa’nın önde gelen operatörlerinden birine ihraç edilerek uluslararası pazarda yerini aldı. Telekom sektöründe yenilikçi çözümlerle fark yaratan Türk Telekom iştiraki Argela, SEBA’nın sağladığı avantajlarla dünya genelinde daha geniş bir kullanıcı kitlesine ulaşmaya devam ediyor.

Türk Telekom CEO’su Ümit Önal, SEBA’nın küresel başarısına dikkat çekerek, şirketin yerli ürün ve projeler geliştirme misyonunu vurguladı. Önal, Türk mühendislerinin titiz çalışmalarıyla geliştirilen genişbant altyapı çözümlerinin giderek daha fazla haneye ulaştığını belirtti. SEBA’nın uluslararası pazarda elde ettiği başarı, Türkiye’nin teknoloji üreten ve ihraç eden ülke olma hedefi açısından büyük bir adım olarak değerlendiriliyor.

Netsia BB Suite, yatırım maliyetlerini düşürmenin yanı sıra telekom operatörlerine daha esnek ve ölçeklenebilir bir altyapı sunarak operasyonel verimliliği artırıyor. Türk Telekom, bu tür yenilikçi çözümler geliştirerek yerli teknolojilerin küresel rekabet gücünü artırmayı ve telekomünikasyon alanında Türkiye’yi daha güçlü bir konuma taşımayı amaçlıyor.

Nükleer reaktör emekli oluyor

0

Avustralya’nın ilk nükleer reaktörü 70 yıl boyunca bilime güç verdikten sonra emekliye ayrılıyor. ANSTO, yaklaşık 70 yıl sonra nükleer tarihinde bir dönüm noktası olan Avustralya’nın tarihi HIFAR reaktörünü devre dışı bırakmaya başlıyor. Lucas Heights’ta bulunan HIFAR, 1958’de Avustralya Başbakanı Sir Robert Menzies tarafından açıldı. 2007’de ANSTO’nun mevcut araştırma reaktörü OPAL ile değiştirilmeden önce yaklaşık 50 yıl boyunca faaliyette kaldı.

70 yılın ardından nükleer reaktör emekli olacak

Söküm projesinin başlaması, Avustralya Radyasyon Koruması ve Nükleer Güvenlik Ajansı’nın (ARPANSA) 2024 yılı sonlarında sökümün ilk aşamaları için verdiği lisansın ardından gerçekleşti. ANSTO CEO’su Shaun Jenkinson: “ANSTO kampüsünde simgesel bir dönüm noktası olarak kalmaya devam eden HIFAR’ın devreye alınmasıyla Avustralya’nın nükleer çağı resmen başladı. HIFAR tesisinin ayırt edici beyaz dairesel çelik çerçevesi, yaklaşık 70 yıldır Lucas Heights’ın ve güney Sidney’deki vadinin öne çıkan bir parçası oldu” dedi.

HIFAR’ın devre dışı bırakılması, uluslararası en iyi uygulamalar doğrultusunda yürütülecek karmaşık ve çok aşamalı bir süreçtir. ANSTO’nun radyasyondan korunma, güvenlik ve mühendislik alanındaki kapsamlı deneyimi, güvenli ve verimli bir devre dışı bırakmanın sağlanmasında önemli bir rol oynayacaktır.

Devre dışı bırakma projesi farklı aşamalara ayrıldı:

Aşama A – halihazırda başlamış olup, nötron ışınlı aletlerin, kontrol odasının, yakıt montaj istasyonunun ve diğer çevresel ekipmanların kaldırılmasına odaklanılmıştır. HIFAR devreleri ve 1 numaralı depolama bloğu Aşama A’nın sonraki aşamalarında kaldırılacaktır. Aşama A’nın 1. Aşamasının 2026’ya kadar tamamlanması bekleniyor.

Aşama B – ARPANSA’dan alınacak ek lisans onaylarına ve devam etmeden önce belirlenmiş ulusal atık bertaraf yoluna bağlı olarak reaktör çekirdeğinin devre dışı bırakılmasını içerir.

Jenkinson; “Çok amaçlı 10 megavatlık bir reaktör olan HIFAR, Avustralya’nın nükleer tıp üretimi ve silikon ışınlama yeteneklerine öncülük etti ve ilk nötron ışını araştırma araçlarını barındırdı; bunların hepsi bugün ANSTO’da sahip olduğumuz egemen yeteneklerin önünü açtı” dedi.

Kıdemli Proje Yöneticisi Brett Wheeler, projenin arkasındaki titiz planlamayı vurgulayarak, “Uzun süredir devam eden devre dışı bırakma projesi, ARPANSA’nın lisans onayına kadar geçen sürede 10 yıllık planlama ve hazırlık içeriyordu.” dedi.

Avrupa Komisyonu, otomotiv şirketlerinin emisyon hedeflerini gevşetti!

Avrupa Komisyonu, otomobil üreticilerinin emisyon hedeflerini gevşeterek onlara daha fazla zaman tanıdı. Bu yeni düzenleme, üreticilerin, 2025-2027 yılları arasında sattıkları araçların ortalama emisyonlarına göre değerlendirileceği ve emisyon hedeflerini karşılamaları için üç yıl süre alacakları anlamına geliyor.

Avrupa Komisyonu, otomotiv şirketlerinin emisyon hedeflerini gevşetiyor

Bu durum, üreticilere, elektrikli araç satışlarını artırmak ve emisyonlarını düşürmek için daha fazla zaman kazandıracak. Ancak, 2035 yılından sonra sıfır emisyonlu araç satma zorunluluğu hala geçerli olacak.

Avrupa Komisyonu, otomotiv şirketlerinin emisyon hedeflerini gevşetiyor.
Avrupa Komisyonu, otomotiv şirketlerinin emisyon hedeflerini gevşetiyor.

Avrupa Komisyonu’nun bu adımı, otomobil üreticileri tarafından uzun bir süredir talep ediliyordu. Yeni düzenleme, daha önce bir yıl olan süreyi üç yıla çıkararak üreticilere nefes alma fırsatı sundu. 2025 yılında yürürlüğe giren yeni kısıtlamalar, otomobil üreticilerini daha fazla elektrikli araç satmaya ve düşük emisyona sahip üreticilerden sıfır emisyon kredileri satın almaya zorunlu kılıyordu. Aksi takdirde, milyar eurolar ile ifade edilen cezalarla karşı karşıya kalacaklardı.

Avrupalı otomobil üreticilerinin hisse senetleri, bu haberi oldukça olumlu bir şekilde karşıladı ve Volkswagen, Renault, BMW ve Mercedes’in hisse değerleri yükseldi. Ancak, önerilen kural değişikliğinin AB hükümeti tarafından onaylanması gerektiği de unutulmamalı. Bu değişikliklerin, otomobil sektörünü nasıl etkileyeceği ve uzun vadede çevreye olan etkisi, yakından takip edilecek. Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi yorumlar kısmından bizimle paylaşabilirsiniz.

GPS parazitleri uçuş sırasında sorunlara neden oluyor

17 Ocak 2025’te Londra’dan kalkan bir Ryanair uçağı, Litvanya’nın başkenti Vilnius’a inişe geçmesine sadece birkaç dakika kala inişi aniden iptal edildi. Boeing 737 MAX 8-200 uçağının kritik Küresel Konumlandırma Sistemi’nin ( GPS ) ani bir arızası nedeniyle pistten hemen uzaklaşmaya neden olan yaklaşık 850 fit (259 metre) yüksekliğe inmişti.

GPS parazitleri uçuş sorunları oluşturuyor

Pilotlar iniş yapmak yerine yaklaşık 400 km (250 mil) güneye, Polonya’nın Varşova şehrine doğru yön değiştirdiler. Yetkililer daha sonra “GPS sinyal parazitinin” navigasyon sistemini bozduğunu doğruladılar. Bu, izole bir olaydan çok uzaktı. Önceki üç ay boyunca, Litvanya hava sahası, çoğu zaman NATO’nun doğu sınırlarına yakın Rus parazitleme faaliyetlerine atfedilen 800’den fazla GPS paraziti vakası bildirmişti. Rusya sorumluluğu reddetse de bu parazit desenleri havacılıkta yeni bir tehdit dönemini şekillendirmeye başlamıştı.

GPS parazitinin ardında yatan potansiyel tehlikelere dair bir diğer hatırlatma ise 25 Aralık 2024’te Azerbaycan Hava Yolları’nın Azerbaycan’ın Kaku kentinden Rusya’nın Kadırov Grozni Uluslararası Havalimanı’na gitmek üzere seferini yapan 8243 sefer sayılı uçağın kalkışından yaklaşık 40 dakika sonra GPS kesintisiyle karşılaştı.

Uçağın Kazakistan’ın Aktau Uluslararası Havaalanı’na gitmeden önce Rus hava sahasından geçmesi planlanmıştı. Son kaza soruşturma raporu henüz tamamlanmamış olsa da, ön bulgular GPS sinyallerinin aniden kesilmesinin, Aktau’da trajik bir inişle sonuçlanan ve 35 yolcu ile üç mürettebat üyesinin ölümüne yol açan olaylar dizisinde önemli bir rol oynamış olabileceğini gösteriyor.

Mekanik sorunlar veya insan hatası da buna katkıda bulunmuş olabilir ancak GPS bozulmasının ölümcül bir ticari uçuş kazasına yol açmış olma ihtimali, modern havacılığın uydu navigasyonuna ne kadar bağımlı olduğu konusundaki küresel endişeleri artırdı. Ancak tehdit uçakların çok ötesine uzanıyor. Gerçekten de GPS, sayısız hayati faaliyetin temel taşı haline geldi. Uçakları ve gemileri yönlendirmenin yanı sıra, GPS zamanlama sinyalleri elektrik şebekelerimizi, endüstriyel kontrol sistemlerimizi, iletişim ağlarımızı ve bankacılık işlemlerimizi senkronize eder. Sonuç olarak, düşmanların yanlış sinyaller verdiği hedefli karıştırma veya aldatma, geniş kapsamlı sonuçlara yol açabilir.

Doğu Avrupa NATO devletlerinin tekrarlanan parazitlenme konusunda endişelerini dile getirdiği Baltık bölgesi etrafındaki olaylar, gelişmiş teknolojinin uluslararası ilişkileri ne kadar hızlı yeniden şekillendirebileceğinin altını çiziyor. Baltık hükümetleri, Rusya’yı suçlayarak, uydularının iletimlerinin engellendiğini veya Rusya’nın Batı altyapısına istediği zaman müdahale etme yeteneğini göstermek için sahtecilik yapıldığını belirttiler.

Birleşik Krallık kuantum zamanlama araştırmalarına öncülük ediyor, ancak GPS parazitini ele alan tek ülke değil . Devlet kurumları, askeri şubeler ve özel şirketlerin hepsinin çözümler üzerinde çalışıyor olması şaşırtıcı değil . Örneğin, Colorado merkezli Infleqtion , kuantum konumlandırma sistemlerini geliştirmek için ABD Savunma Bakanlığı’ndan 11 milyon dolar aldı.

Nvidia ve Broadcom, Intel’in 18A sürecini test etmeye başladı!

0

Nvidia ve Broadcom, Intel’in yeni nesil 18A üretim sürecini test etmeye devam ediyor. Bu süreç, Intel’in gate-all-around (GAA) RibbonFET transistörleri ve PowerVia arka taraf güç dağıtım ağını kullandığı ilk teknoloji olma özelliği taşıyor. Intel’in bu 18A üretim süreci, TSMC’nin 2nm (N2) üretim süreciyle doğrudan rekabet etmeyi amaçlıyor. 18A’nın hedefi, teorik olarak daha hızlı işlem gücü sunmakken, TSMC’nin N2 süreci daha yoğun çip üretimine odaklanıyor. Intel’in 18A süreci, şirketin uzun vadeli üretim stratejisinin temel taşlarından biri olarak dikkat çekiyor.

Nvidia ile Broadcom, Intel’in 18A sürecini test ediyor

Ancak, Nvidia ve Broadcom’un şu an sadece Intel’in 18A sürecinin verimliliğini ve performansını test ettiği bildiriliyor. Bu testler, geliştirilmiş çipler üzerinde değil, sürecin genel işleyişine odaklanarak yapılıyor. Çip üretiminde, büyük ölçekli siparişler verilmeye başlamadan önce bu tür testler yaygın bir uygulama. Broadcom, 2024’ün Eylül ayında Intel’in 18A sürecini test etmeye başladığını açıklamıştı, ancak o dönemde bazı testlerin beklentileri karşılamadığı yönünde iddialar ortaya çıkmıştı. Yine de, testlerin devam ettiği belirtiliyor.

Nvidia CEO’su Jensen Huang, 2022’den beri Intel’in üretim sürecini incelediklerini ve 2023 yılında test çipleri üzerinde çalıştıklarını açıklamıştı. Nvidia, bu süreçte Intel’in RAMP-C projesi kapsamında test çipleri geliştiren şirketler arasında yer alıyor. Bu program, ABD hükümetinin askeri uygulamalara yönelik test çipleri geliştirmek isteyen firmalara fon sağladığı bir girişim.

Intel için 18A üretim süreci son derece kritik. Şirket, 18A sürecini 2025 yılının ortasında Panther Lake işlemcilerini seri üretmek için kullanmayı planlıyor. Ancak Intel, bu sürecin başka bir müşteri tarafından kullanılmasının 2026 yılına sarkabileceğini belirtiyor. 18A, Intel için finansal olarak hayati öneme sahip bir ürün, çünkü 2024’te şirket 1.6 milyar dolar zarar açıkladı ve özellikle veri merkezi ve dökümhane bölümlerinde beklenen büyümeyi yakalayamadı. Intel’in 18A sürecinin başarısı, firmanın gelecekteki mali durumunu doğrudan etkileyecek.

CoreWeave yapay zeka geliştirici platformu satın aldı

CoreWeave, AI geliştirici platformu Weights & Biases’ı satın aldı. Nvidia destekli veri merkezi şirketi CoreWeave, yapay zeka geliştirici platformu Weights & Biases’i açıklanmayan bir bedel karşılığında satın aldı.

CoreWeave yapay zeka geliştirici platformu

The Information’a göre CoreWeave işlem için 1.7 milyar dolar harcadı. Weights & Biases 2023’te 1,25 milyar dolar değerindeydi ve yakın zamanda halka arz başvurusunda bulundu. Lukas Biewald, Chris Van Pelt ve Shawn Lewis, AI uygulamaları geliştirmek için araçlar yaratmak amacıyla 2017’de Weights & Biases’ı kurdu. Bugün, AstraZeneca ve Nvidia dahil 1.400’den fazla kuruluş, AI modellerini eğitmek ve ince ayar yapmak için kayıt sistemleri olarak startup’ın araçlarını kullanıyor.

CoreWeave, satın almanın bulut hizmetleri ve altyapı müşterilerine “AI yol haritalarını hızlandırmak ve yenilikleri daha hızlı pazara sunmak için güçlü bir uygulama geliştirme iş akışı” sağlama olanağı sağlayacağını söylüyor.

CoreWeave, bir basın bülteninde Weights & Biases müşterilerinin iş yüklerini tercih ettikleri yere dağıtmaya devam edebileceklerini söyledi . Satın alma, CoreWeave’in özel olarak oluşturulmuş bulut platformunu, müşteriler için uçtan uca bir deneyim sağlayarak, dünyanın önde gelen AI laboratuvarları ve işletmelerinin AI uygulamaları oluşturması, ayarlaması ve dağıtması için işlevselliği artırarak genişletiyor.

İşlem, CoreWeave’in altyapısını ve yönetilen bulut hizmetlerini AI modeli eğitimi ve AI uygulama değerlendirmesi ve izlemesi için Weights & Biases AI geliştirici platformuyla birleştiriyor. CoreWeave ve Weights & Biases, toplu olarak müşterilere AI yol haritalarını hızlandırmak ve yenilikleri daha hızlı pazara sunmak için güçlü bir uygulama geliştirme iş akışı sağlamayı amaçlıyor.

iPhone 16e’ye olan talep beklentileri karşılamadı!

0

Apple’ın uygun fiyatlı iPhone modeli olarak konumlandırdığı iPhone 16e’nin ön sipariş rakamları, beklentilerin oldukça altında kaldı. Bloomberg teknoloji editörü Mark Gurman’ın aktardığı bilgilere göre, iPhone 16e’nin ön siparişleri iPhone 16 ve 16 Pro modellerine kıyasla ciddi şekilde düşük seviyede seyrediyor.

iPhone 16e’ye olan talep beklentilerin altında kaldı

Apple Store çalışanlarından aldığı bilgileri paylaşan Gurman, birçok mağazada çıkış günü için yalnızca birkaç düzine, yani yaklaşık 20 ila 30 adet iPhone 16e ön siparişi alındığını belirtiyor. Buna karşılık iPhone 16 ve 16 Pro modellerinin ön siparişleri mağaza başına yüzlerce, hatta bazı durumlarda binlerce adede ulaşabiliyor. Bu fark, Apple’ın giriş seviyesi iPhone modeli için öngördüğü talebin gerçekleşmediğini gösteriyor.

iPhone 16e'ye olan talep beklentilerin altında kaldı.
iPhone 16e’ye olan talep beklentilerin altında kaldı.

Ancak Gurman, iPhone 16e’nin düşük ön sipariş rakamlarının modelin başarısız olduğu anlamına gelmediğini vurguluyor. iPhone 16e ve üst seviye iPhone modellerinin hedef kitleleri farklı olduğu için, yalnızca ön sipariş verileri üzerinden kesin bir sonuca varmak doğru olmayabilir.

Apple’ın bu modeli, daha uygun fiyatlı bir seçenek arayan tüketiciler için sunduğu biliniyor. Dolayısıyla, cihazın satış performansı kısa vadeli ön siparişlerden ziyade uzun vadeli talep doğrultusunda şekillenecek. iPhone 16e’nin dünya çapındaki satışları 28 Şubat itibarıyla başladı ve Türkiye’de 47.999 TL başlangıç fiyatı ile tüketicilere sunuluyor. Apple’ın bu modelle hedeflediği geniş kullanıcı kitlesine ulaşıp ulaşamayacağı önümüzdeki haftalarda netlik kazanacak.

İK girşimi Darwinbox teknoloji devlerini geride bıraktı

Hindistan’dan gelen İK girişimi Darwinbox, Deel ve Rippling’e karşı 140 milyon dolar topladı. Finansman, KKR ve Partners Group tarafından ortaklaşa yönetiliyor ve birincil ve ikincil hisse satışlarının bir karışımı olup, birkaç isimsiz yatırımcı hisselerinin bir kısmını satıyor. Darwinbox’ın yatırımcı listesinde Microsoft, Salesforce, Sequoia, TCV, Peak XV ve Lightspeed gibi şirketler yer alıyor.

İK girşimi Darwinbox bunu nasıl başardı?

Şu ana kadar toplamda yaklaşık 270 milyon dolar toplayan Darwinbox, bu son turdaki değerlemesiyle ilgili sorulara yanıt vermedi, ancak kurucu ortak Jayant Paleti TechCrunch’a bunun bir artış turu olduğunu doğruladı. Bazı bağlamlar için, HR-tech alanındaki iki büyük girişimin – Deel ve Rippling – her ikisi de 12 ila 13 milyar dolar arasında değere sahiptir. Darwinbox’ın diğer rakipleri arasında nokta çözümleri sağlayıcılarının yanı sıra SAP, Oracle ve Workday gibi büyük, eski yerleşik şirketler ve düzinelerce başka şirket yer almaktadır.

Darwinbox rakiplerinden daha küçük olabilir, ancak birkaç nedenden dolayı takip edilmeye değer bir şirket. Başlangıç ​​olarak, bölgenin teknoloji ekosistemi olgunlaştıkça ve e-ticaretin ötesine geçtikçe, son birkaç yılda Hindistan ve Güneydoğu Asya’da ortaya çıkan yerel girişim dalgasından biri.

Bir yatırımcı bir zamanlar bu eğilimi bize “Asya’nın SaaS’laşması” olarak tanımlamıştı. Bunu bölgeye akan muazzam miktardaki para ve toplam nüfusuyla birleştirdiğinizde, teknoloji alanında bir sonraki büyük gelişmeyi görmek için bu bölgeye bakılması gerektiği açıkça görülüyor.

İkinci neden ise, Hindistan’dan bir şirketin bölgesini aşarak ABD gibi gözde bir pazarda yer edinmeyi başarmış olmasının dikkate değer bir örneği olmasıdır.  Darwinbox, 1.000’den fazla kurumsal müşteriye sahip olduğunu ve toplamda 3 milyondan fazla kişiye çalışan yönetimini yönetmek için araçlar sağladığını söylüyor. 3.000 veya daha fazla çalışanı olan orta ölçekli şirketleri hedefliyor.

Turkcell ve Odine’dan 5G ve bulut dönüşümü için iş birliği!

Turkcell, 5G otomasyonu ve bulut dönüşümünü hızlandırmak amacıyla Odine ile stratejik bir iş birliği gerçekleştirdi. Barselona’daki Mobil Dünya Kongresi (MWC) 2025’te duyurulan Mutabakat Anlaşması (MoU) kapsamında, iki şirket yeni nesil telekomünikasyon altyapısını daha akıllı ve ölçeklenebilir hale getirmek için ortak çalışmalar yürütecek.

Bu iş birliği ile Turkcell’in 5G ağı, tamamen otomasyona dayalı bir yapıya geçiş yapacak. Akıllı otomasyon teknolojileri, bulut tabanlı altyapıya entegre edilerek operasyonel verimlilik artırılacak, performans optimize edilecek ve yeni nesil hizmetlerin devreye alınma süresi hızlandırılacak.

Turkcell Teknolojiden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Vehbi Çağrı Güngör, otomasyonun entegrasyonu ile yüksek performanslı ve geleceğe hazır bir ağ oluşturmayı hedeflediklerini belirtti. Odine CEO’su Alper Tunga Burak ise, bu ortaklığın Odine’in bulut tabanlı çözümler konusundaki uzmanlığını bir kez daha ortaya koyduğunu ve 5G ekosistemini ileriye taşımaya devam edeceklerini ifade etti.

Odine’in bulut tabanlı çözümleri, Red Hat OpenShift destekli Turkcell Birleşik Telco Bulutu ile uyumlu çalışarak Konteyner Tabanlı Ağ Fonksiyonları (CNF) ve Sanal Ağ Fonksiyonlarının (VNF) entegrasyonunu kolaylaştırıyor. Bu sistem, ultra düşük gecikmeli uygulamalar, IoT tabanlı hizmetler ve özel ağlar için kritik altyapı desteği sunuyor.

Yeni otomasyon teknolojilerinin Turkcell’in Telco Cloud altyapısına entegre edilmesiyle, ağ orkestrasyonu ve kaynak yönetimi optimize edilerek hizmet sunum süreleri önemli ölçüde kısaltılıyor. Aynı zamanda ağ performansını sürekli izleyen sistemler, anormallikleri tespit edip otomatik analizlerle sorunları kaynağında çözerek operasyonel maliyetleri azaltıyor ve ağ dayanıklılığını artırıyor.

Elon Musk, Starship’in en büyük problemini açıkladı!

SpaceX CEO’su Elon Musk, şirketin Starship projesinde karşılaştığı en büyük teknik zorluklardan birinin ısı kalkanları olduğunu açıkladı. Musk’a göre, Starship’in yeniden kullanılabilirliğini sağlamanın önündeki en büyük engel, uzay aracının Dünya atmosferine geri giriş sırasında maruz kaldığı aşırı sıcaklık ve bunun sonucunda ısı kalkanlarında meydana gelen deformasyonlar. Starship’in hedefi, insanları Mars’a güvenli bir şekilde taşıyabilmek ve tekrar kullanılabilirliği en üst düzeye çıkararak uzay yolculuğunun maliyetini önemli ölçüde düşürmek. Ancak bu hedefe ulaşabilmek için ısı kalkanı teknolojisinin mevcut sınırlarını aşmak gerekiyor.

Elon Musk, Starship’in en büyük problemini duyurdu

Starship, yörüngeden dönerken saatte yaklaşık 27 bin kilometre hızla hareket ediyor. Bu aşamada aracın yüzeyi, atmosferle temas sonucu binlerce dereceye ulaşan sıcaklıklarla karşılaşıyor. Bu aşırı sıcaklık, aracın yapısını koruyabilmesi için gelişmiş ısı kalkanları gerektiriyor. Ancak bugüne kadar hiçbir uzay aracı tamamen yeniden kullanılabilir bir ısı kalkanına sahip olamadı. SpaceX’in geliştirdiği ısı kalkanı, ince cam lifleri ve alüminyum oksit (safir) fiberlerinden oluşuyor. Bu malzemeler yüksek sıcaklıklara dayanıklı olmasına rağmen oldukça kırılgan yapıda. Ayrıca yüzeye uygulanan özel kaplamalar, kalkanın dayanıklılığını artırsa da fırlatma ve iniş sırasında yaşanan sarsıntılar nedeniyle bu panellerin çatlamasına veya kırılmasına yol açabiliyor.

Bir diğer büyük sorun ise ısı kalkanı panellerinin montajında yaşanan genleşme ve büzülme problemleri. Starship’in yakıt tankları, aşırı soğuk kriyojenik yakıtla doldurulduğunda büzülüyor. Ancak atmosfere giriş sırasında sıcaklık artışıyla birlikte bu tanklar tekrar genleşiyor. Bu sıcaklık farkı, ısı kalkanı panelleri arasındaki boşlukları yüzde 10 ila 20 oranında değiştiriyor. Paneller birbirine sıkı bir şekilde yerleştirildiğinde, genleşme sonucu oluşan basınç kırılmalara sebep olabiliyor. Musk, bu sorunu çözebilmek için doğru malzeme kombinasyonunu bulmanın son derece karmaşık bir süreç olduğunu vurguluyor. Isı kalkanının hem yüksek sıcaklıklara dayanıklı hem de mekanik strese karşı esnek bir yapıda olması gerekiyor. Üstelik bu panellerin kusursuz bir şekilde monte edilmesi, herhangi bir boşluk veya kusur olmaması şart.

Elon Musk, ısı kalkanlarının bugüne kadar tam anlamıyla çözülememiş en büyük problemlerden biri olduğunu ve SpaceX’in bu alanda yoğun araştırmalarına devam ettiğini belirtiyor. Eğer bu sorun aşılabilirse, Starship’in sadece bir kez değil, birçok kez güvenli şekilde fırlatılıp geri dönebilmesi mümkün olacak. Bu da SpaceX’in Mars’a insan gönderme misyonunun ve gelecekteki uzay keşiflerinin önünü açacak en kritik adımlardan biri olacak.