Axiado, cihazların açılış işlemlerinden çalışma anındaki güvenliğine kadar kapsamlı bir koruma sunan yenilikçi güvenlik çipleri geliştiriyor.
2017 yılında kurulan Axiado, veri merkezlerinden 5G baz istasyonlarına kadar geniş bir yelpazede kullanılan cihazları korumak için tasarlanan çipler üretiyor. Şirketin CEO’su Gopi Sirineni, bu çiplerin cihazların açılış sırasındaki (boot) saldırılara karşı özel olarak tasarlandığını vurguluyor.
Birçok cihazın açılış süreci, bu sırada yapılan müdahalelere karşı savunmasızdır. Axiado’nun çipleri, bu sürecin doğruluğunu düzenli olarak kontrol ederek ve güncellemeleri doğrulayarak güvenliği sağlıyor. Ayrıca çalışma anındaki yazılım ve uygulamaları korumak için de güvenlik çözümleri sunuyor.
Şirketin bu teknolojisi, Microsoft’un Pluton’u ve Google’ın Titan’ı gibi mevcut çözümlerle benzerlik gösterse de, siber tehditlere karşı bir adım daha ileri giderek AI destekli analiz sistemleri ile potansiyel kötü niyetli aktiviteleri tespit ediyor.
Çeşitli kullanım alanları ve büyüme stratejisi
Axiado, yalnızca güvenlik çözümleriyle sınırlı kalmayıp veri merkezlerinde enerji tasarrufu sağlayan sistemler de geliştiriyor. Şirket, çiplerini kullanarak veri merkezlerinin soğutma sistemlerini otomatik olarak düzenleyip enerji maliyetlerini düşürüyor. Bu girişim, çevre dostu operasyonlara odaklanan şirketler için cazip bir çözüm sunuyor.
Son dönemde Axiado, üretim ortağı Jabil ile sunucu siber güvenlik çözümleri geliştirme konusunda iş birliği yaptı. Ayrıca Samsung Catalyst Fund ve Maverick Silicon gibi büyük yatırımcılardan aldığı 60 milyon dolarlık C Serisi fon ile toplam yatırımını 140 milyon dolara çıkardı. Bu finansman, ürünlerini seri üretime geçirme ve 2025’te gelir elde etme hedeflerine katkı sağlayacak.
Axiado, dijital güvenlikte yeni standartlar belirlemek ve pazardaki varlığını genişletmek için yenilikçi çözümler sunmaya devam ediyor. Şirketin teknoloji odaklı yaklaşımı, siber güvenliğin geleceği açısından umut vadediyor.
Yapay zeka ile şirket verilerini analiz eden yerli girişim Datapad, geçtiğimiz günlerde 500 bin dolarlık bir yatırım almayı başardı. İstanbul merkezli bu yenilikçi girişim, geleneksel veri analitiği gösterge tablolarına alternatif olarak tasarlanan proaktif ve sürekli KPI izleme odaklı bir yapay zeka analist yazılımı geliştirmiştir. Şirket, bu alandaki çalışmalarını küresel ölçekte büyütmek için önemli bir adım atmış oldu.
Yerli yapay zeka girişimi Datapad, 500 bin dolar yatırım alıyor
Yatırım turuna liderlik eden Belçika merkezli girişim sermayesi şirketi Pitchdrive’ın yanı sıra e2vc, Startupist Ventures gibi tanınmış yatırımcılar ve birçok melek yatırımcı da sürece dahil oldu. Datapad, Cem Ruso ve Orkun Soylu gibi alanında deneyimli isimler tarafından kuruldu. Cem Ruso, Blutv’den Time Warner’a geçiş sürecindeki deneyimlerinden; Orkun Soylu ise Insider’daki geçmişinden edindiği bilgilerle, karmaşık analitik çözümlerin şirketlerde KPI görünürlüğü sağlamadaki zorluklarını yakından gözlemleme fırsatı bulmuştu.
Ruso, günümüzde verilerin büyüklüğü ve karmaşıklığının hızla artmasının, işletmelerin etkin iş analitiği yetenekleri geliştirmesini oldukça maliyetli, zaman alıcı ve zor bir hale getirdiğini belirtti. Bu doğrultuda, Datapad’in geliştirdiği otonom yapay zeka ajanlarıyla süreci büyük ölçüde kolaylaştırmayı ve otomatikleştirmeyi hedeflediklerini dile getirdi. Şirketin temel amacı, kullanıcıların verilerini analiz edip hangi stratejilerin başarılı olduğunu anlamalarına yardımcı olmaktır.
Datapad, insan veri analistlerini ve karar vericileri desteklemek için tasarlanmış bir yazılımdır. Şirketleri insandan uzaklaştırmak yerine, mevcut uzmanların yeteneklerini daha da güçlendirmeyi hedefler. Örneğin, bir startup CEO’su, bu yazılım sayesinde geçici sorular sorabilir ya da belirli konularla ilgili periyodik analizler hazırlama görevini atayabilir. Bu dijital asistan, yalnızca şirket geçmişini değil, aynı zamanda yerel tatiller, rakip etkinlikleri ve sektör kıyaslamaları gibi dış faktörleri de hesaba katarak kapsamlı bir analiz sunabilir.
Orkun Soylu, yeni nesil üretkenlik yazılımlarının giderek daha etkileşimli hale geldiğini vurguladı. Datapad’in, kullanıcıların verdiği kısa bilgilere göre hareket eden ve bu doğrultuda detaylı analizler sunan asistanlar geliştirdiğini ifade etti. Örneğin, bir CEO yazılıma bir görev atadığında, yalnızca dakikalar içinde e-posta kutusunda derinlemesine bir analiz bulabilir.
Datapad’in arkasındaki teknoloji, pazarlama, SEO, dönüşüm oranı optimizasyonu ve iş stratejisi gibi farklı alanlarda uzmanlaşmış yapay zeka temsilcilerinin bir arada çalıştığı bir sistemden oluşur. Kullanıcıların yalnızca bir sohbet ile etkileşime geçtiği bu platform, stratejik önerilere kadar uzanan kapsamlı bir değer sunmayı amaçlar. Şirket, 100’den fazla müşteri veritabanıyla büyüyen küresel müşteri portföyünü, aldığı bu yeni yatırımla daha da genişletmeyi planlıyor.
Otomobil üreticisi General Motors yaptığı açıklamada, GM batarya tesisi olarak bilinen elektrikli araç batarya tesisindeki hissesini ortağı LG Energy Solutions’a sattığını duyurdu. Michigan, Lansing’deki neredeyse tamamlanmış fabrika, GM ve Güney Koreli LG’nin ortak girişimi olan Ultium Cells LLC tarafından geliştiriliyordu. Bağlayıcı olmayan anlaşmanın ardından LG, tek sahibi olacak ve GM batarya tesisini tamamlayacak. Şirket daha sonra pilleri diğer müşterilere satacak. GM, fabrikaya yatırdığı 1 milyar doları geri alacağını söyledi.
GM batarya tesisi hissesini devrediyor
GM ve LG halihazırda Warren, Ohio ve Spring Hill, Tennessee’deki fabrikalarda Cadillac Lyriq ve Chevy Equinox elektrikli araç için piller üreterek pilleri ortaklaşa geliştiriyorlar. Otomobil üreticisinin ayrıca Indiana, New Carlisle’da Samsung SDI ile ortak mülkiyetinde bir pil fabrikası var. Bugünkü duyurudan sonra, GM’in ABD’de sahip olduğu GM batarya tesisi sayısı üçe düşecek.
GM, elektrikli araç işinde kar elde etmeye yakın olduğunu söylüyor. Kısmen de pilleri yurt içinde seri üretebildiği, tedarik zincirlerini basitleştirdiği ve Biden yönetiminden finansal teşviklere erişim sağladığı için. Ancak Donald Trump, göreve geldiğinde elektrikli araç sübvansiyonlarını iptal edeceğini söyledi. Bu da GM batarya tesisi ve diğer otomobil üreticilerinin benzinli otomobillerin satışı kadar kârlı bir EV işi geliştirme çabalarını rayından çıkarabilir.
GM’in finans direktörü Paul Jacobson bir bildiride, “Elektrikli araç pazarıyla sermaye açısından verimli bir şekilde büyümek için doğru hücre ve üretim kapasitelerine sahip olduğumuza inanıyoruz” dedi. “Bu işlem tamamlandığında, LG Energy Solution’ın çevrimiçi olmaya neredeyse hazır olan kapasiteyi artırarak talebi karşılamasına yardımcı olacak ve GM’i daha da verimli hale getirecek.”
GM ve LG ayrıca silindirik hücrelerden daha fazla enerji kapasitesi tutabilen dikdörtgen “prizmatik” pil hücreleri geliştirme planlarını duyurdu. GM batarya tesisi kapsamında, prizmatik hücreler, sert kasalarda düz bir şekilde paketlenir ve genellikle üretiminin daha az karmaşık olduğu düşünülür.
Yandex, Türkiye’deki startup ekosistemini daha da güçlendirmek amacıyla, İTÜ ARI Teknokent’in kuluçka merkezi olan İTÜ Çekirdek ile stratejik bir iş birliğine gitti. Bu ortaklık, İTÜ Çekirdek’teki girişimlere Yandex’in Startup Programı’nın en güncel çözümleriyle kapsamlı destek sunmayı hedefliyor. Yandex, gelişen yerel girişimlerin inovasyon ve büyüme süreçlerine katkı sağlamak ve onları teşvik etmek için, teknolojik altyapısını ve son dönemde dünya çapında takdir toplayan İTÜ Çekirdek’in destek programını bir araya getiriyor. İTÜ Çekirdek, bu iş birliği sayesinde girişimlere, gelişim yolculuklarında stratejik rehberlik, sektör bağlantıları ve derinlemesine mentorluk sağlayarak onlara güç katmayı amaçlıyor.
Yandex, İTÜ Çekirdek ile işbirliğine gidecek
Yandex’in sunduğu Startup Programı, yeni iş kuran firmaların hızlı bir şekilde büyümesini ve küresel pazarlara açılmasını sağlamak için kanıtlanmış pratik çözümler sunuyor. Bu program, iki aşamalı bir yapı sunarak katılımcıların gelişim seviyelerine göre özelleştirilmiş destek veriyor: “Başlangıç” ve “Gelişim” aşamaları. Bu kapsamlı çözüm, girişimcilerin, Yandex’in sunduğu güçlü ve kapsamlı araçlardan faydalanarak işlerini hızla büyütmelerine yardımcı oluyor.
Yandex Startup Programı’nın yöneticisi Şerza Saka, yeni iş birliği hakkında yaptığı açıklamada, İTÜ Çekirdek ile bir araya gelmekten duydukları memnuniyeti dile getirerek, bu ortaklığın Türkiye’nin dijital dönüşümüne büyük bir ivme kazandıracağını belirtti. Yandex, startup’lara sunduğu dört ana hizmetle, girişimcilerin iş fikirlerine odaklanmalarını sağlarken, gelişimlerine hız kazandıracak kurumsal çözümler sunuyor. Bu hizmetler arasında Yandex Maps API, Yandex Cloud, Yandex Weather API ve Yandex Ads bulunuyor. Bu araçlar, girişimlerin altyapılarını hızla kurmalarını, ölçeklendirmelerini ve potansiyel müşteri kitlesine ulaşmalarını mümkün kılıyor.
İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. Attila Dikbaş, Yandex ile yaptıkları iş birliğinin, İTÜ Çekirdek için büyük bir fırsat olduğunu ve Yandex’in güçlü teknolojik altyapısının, girişimcilere sundukları desteği önemli ölçüde güçlendireceğini vurguladı. Dikbaş, girişimcilerin global pazara açılmalarına yönelik sundukları desteği genişletmeye devam ettiklerini ve bu yılki hedeflerinin ülkenin global görünürlüğünü artırmak olduğunu belirtti. İTÜ Çekirdek, bugüne kadar girişimlerine 280 milyon dolardan fazla yatırım sağlandığını ifade ederek, Türkiye’deki girişimcilik ekosisteminin büyüme potansiyelini ortaya koydu.
Bu iş birliği, Yandex ve İTÜ Çekirdek’in girişimcileri destekleme misyonunun bir parçası olarak, 18-19 Aralık tarihlerinde Uniq İstanbul’da düzenlenecek olan Big Bang Startup Challenge etkinliğinde tanıtılacak. Etkinlik, Türk startup’larının başarısına şahit olmak isteyen girişimciler ve sektör profesyonelleri için önemli bir buluşma fırsatı sunacak. Etkinlik hakkında detaylı bilgiye ve kayıt için gerekli verilere, etkinliğin web sitesi üzerinden ulaşılabiliyor.
BYD‘nin Brezilya’da kurmakta olduğu fabrika, işçilere yönelik kötü muamele iddiaları nedeniyle soruşturma altında bulunuyor. Özellikle taşeron şirketlerden Jinjiang Group’un, Çinli işçilere fiziksel şiddete varan kötü muamele uyguladığına dair ciddi suçlamalar gündeme geldi. Brezilya Çalışma Bakanlığı (MPT), 30 Eylül’de alınan bir şikayet üzerine 11 Kasım’da inşaat alanında denetim gerçekleştirdi ve bu denetim sonrası soruşturma başlatıldığını duyurdu. Ayrıca gazeteci André Uzeda tarafından yayımlanan bir rapor, bu iddiaları daha da güçlendirdi. Raporda, inşaatta görev alan Çinli işçilerin son derece kötü çalışma koşulları altında çalıştırıldığı ve fiziksel şiddete maruz kaldığı iddia ediliyor.
Fabrika inşaatında yaklaşık 470 Çinli işçi çalışıyor ve bu işçilerin büyük bir kısmının hafriyat işlerini yürüten Jinjiang Group bünyesinde olduğu belirtiliyor. Şirketin uluslararası iş güvenliği standartlarına uymadığı ve işçileri günde 12 saat, haftada yedi gün çalıştırdığı ifade ediliyor. İşçilerin bazen ayakkabısız veya kasksız çalıştırıldığı ve temiz içme suyuna erişimlerinin olmadığı, hatta su birikintilerinden su içmek zorunda kaldıkları raporlarda yer alıyor. Yayınlanan fotoğraflar, işçilerin kirli tuvaletler, aşağılayıcı yemek yeme koşulları ve kalabalık, yetersiz konaklama alanlarında yaşadığını ortaya koyuyor.
BYD’nin Brezilya’daki fabrika inşaatı iptal edilebilir.
Daha da endişe verici olan, ustabaşlarının işçilere fiziksel şiddet uyguladığına dair video, ses kaydı ve fotoğrafların bulunması. Bu şiddet olaylarının genellikle işçilerin işin gecikmesi ya da kurallara uymaması durumunda yaşandığı belirtiliyor. Gecikmelerin ise kötü muameleleri tetiklediği ifade ediliyor. Projenin ilk aşamasının bu yıl sonuna kadar tamamlanması planlanıyordu ancak çalışmaların Ocak ayına sarkması bekleniyor.
Brezilyalı işçilerle Çinli işçilerin koşulları arasında ciddi farklar bulunuyor. Brezilyalı işçilerin, Çinli işçilere kıyasla daha makul çalışma saatleri ve mola süreleri olduğu ifade ediliyor. BYD, bu durumu kontrol altına almak için taşeron firma Jinjiang Group’a sorumluluğu yükledi ve acil önlem alınmasını talep etti. Söz konusu fabrika, Ford’un daha önce faaliyet gösterdiği bir alanda inşa ediliyor ve bu proje için BYD’nin 287,8 milyon Real ödeme yaptığı belirtiliyor.
Yeni nesil yerli teknoloji şirketi Cerebrum Tech ve Türkiye’nin ilk yerli otomobili Togg, yapay zekâ uygulamaları geliştirmek için güçlerini birleştirdi. Bu iş birliği sayesinde Togg T10X kullanıcıları, günlük hayatlarını kolaylaştıran yenilikçi yapay zekâ çözümleriyle buluşacak. Yeni uygulamalar, Togg’un dijital platformu Tru.Store üzerinden kullanıcılara sunulacak.
İş birliği, dünyanın en büyük inovasyon platformlarından biri olan Plug and Play Türkiye Expo 2024 etkinliğinde duyuruldu. Togg CEO’su M. Gürcan Karakaş ve Cerebrum Tech Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Dr. R. Erdem Erkul’un katılımıyla gerçekleşen bu etkinlik, yerli teknolojinin global sahnedeki önemini bir kez daha vurguladı.
Dr. R. Erdem Erkul, yapay zekâ destekli sistemlerin kullanıcı deneyimini geliştirme konusundaki potansiyeline dikkat çekti. Yapay zekâ, sürücü davranışlarını analiz ederek bireysel tercihlere göre kişiselleştirilmiş bir sürüş deneyimi sunmayı hedefliyor. Bu özellik, Togg’un daha geniş bir kullanıcı kitlesine hitap etmesini sağlayarak araç sahiplerinin memnuniyetini artıracak. Ayrıca, yapay zekâ çözümlerinin sürdürülebilir ulaşım sistemleri oluşturmadaki rolüne vurgu yapıldı.
Togg ve Cerebrum Tech’in ortaklığı, akıllı şehirleşme ve mobilite çözümleri alanında önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Bu iş birliği, hem yerli teknolojinin hem de yapay zekâ uygulamalarının otomotiv sektöründeki kullanımını artırarak Türkiye’nin mobilite ekosistemine katkı sağlayacak.
T10X sahipleri, yapay zekâ sayesinde günlük rutinlerini daha kolay ve pratik hale getirecek uygulamalardan faydalanabilecek. Kullanıcı odaklı bu yaklaşımla, Togg’un mobilite ekosisteminde daha yenilikçi çözümler sunması bekleniyor.
Geçtiğimiz yıl Mart ayında Tofaş, Stellantis’in Türkiye’deki dağıtım şirketi olan Stellantis Otomotiv Pazarlama A.Ş.’nin hisselerinin tamamını 400 milyon euro bedelle devralma planını duyurmuştu. Bu anlaşma, Tofaş için büyük bir adım olmasına rağmen, Rekabet Kurumu tarafından yeterli taahhütlerin sunulmaması gerekçesiyle onaylanmamıştı. Rekabet Kurumu, anlaşmanın Türkiye pazarındaki rekabeti olumsuz etkileyebileceği endişesini dile getirmişti. Bu gelişme sonrasında, Tofaş ve Stellantis arasındaki anlaşma beklemeye alınmıştı.
Tofaş ve Stellantis’in onaylanmayan anlaşması yeniden gündeme geldi
Ancak şimdi, bu karar yeniden değerlendirilecek. Bloomberg’in haberine göre, Tofaş ve Stellantis yetkilileri ile hükümet yetkilileri arasında yapılan görüşmelerin ardından, Rekabet Kurumu’nun yeni bir değerlendirme yapacağı belirtiliyor. Bu süreçte Tofaş ve Stellantis’in, Rekabet Kurumu’nun endişelerini gidermek için yeni taahhütlerde bulunup bulunmadığı ise henüz kesinleşmiş değil. Tofaş tarafından yapılan açıklamalarda, Rekabet Kurumu’nun ara bir karar verdiği ve sürecin devam ettiği ifade ediliyor.
Tofaş ve Stellantis arasındaki bu anlaşma, sadece Türkiye pazarını değil, aynı zamanda şirketlerin küresel stratejilerini de doğrudan etkiliyor. Stellantis’in Türkiye’deki operasyonlarını Tofaş’a devretmesi, şirketin gelişmekte olan pazarlara yönelik genişleme stratejisinin bir parçası olarak görülüyordu. Bu anlaşmanın temeli, birkaç gün önce istifa eden eski Stellantis CEO’su Carlos Tavares’in stratejisinin önemli bir bileşeni olarak tasarlanmıştı.
Anlaşma kapsamında, Tofaş’ın Bursa’daki üretim tesislerinde Stellantis’in K0 hafif ticari aracının üretimine 2025 yılında başlanması planlanıyor. Bunun yanı sıra, Fiat Egea/Tipo modelinin üretiminin 2025 yılına kadar uzatılması hedefleniyordu. Bu üretim planları, Tofaş’a Peugeot, Citroen, Opel ve DS Automobiles markalarına ait araçlar ve yedek parçalarının ithalat ve satış haklarını da kazandırıyordu. Bu durum, Tofaş’ın pazardaki etkinliğini artıracağı gibi, Stellantis için de Türkiye ve çevre pazarlarında önemli bir avantaj sağlayacaktı.
Ancak, Rekabet Kurumu’nun onay vermediği bu anlaşma, sektördeki diğer oyuncular ve hükümet yetkilileri için de dikkatle izlenen bir konu. Türkiye otomotiv pazarında önemli bir stratejik hamle olan bu anlaşmanın, rekabeti tehdit etmeden gerçekleşebilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması büyük önem taşıyor.
Fransa merkezli dünyanın en büyük video oyun şirketlerinden Ubisoft, önemli kararlar almaya devam ediyor. Şirket, bu yılın Mayıs ayında yayınlanan ve ücretsiz bir FPS oyunu olan XDefiant‘ın geliştirilmesini durdurduğunu açıkladı. Bu karar doğrultusunda, San Francisco ve Osaka’daki stüdyolarını kapatacak olan Ubisoft, ciddi işten çıkarmalar gerçekleştirecek.
XDefiant’ın serüveni kısa sürdü
XDefiant, büyük bir heyecanla beklenmesine rağmen yayınlandıktan sadece birkaç ay sonra geliştirme sürecine son verildi. Bu karar, yalnızca oyun severleri değil, aynı zamanda Ubisoft’un küresel operasyonlarını da etkiledi. Şirket, San Francisco’da 143, Osaka ve Sidney’de ise toplam 134 çalışanın iş kaybı yaşayacağını duyurdu. Sidney’deki üretim faaliyetlerinin ise önemli ölçüde azaltılacağı bildirildi.
Bazı çalışanlar sirkette kalacak
Ubisoft, XDefiant ekibinin yarısına farklı projelerde yeni roller sunmayı planladığını belirtti. Şirketin yaptığı açıklamada, bu kararın detaylı bir pazar analizi, oyunun performansı ve kârlılık değerlendirmesi sonrasında alındığı vurgulandı. Ubisoft, ilerleyen dönemde daha seçici bir yatırım stratejisi benimsemek istediğini de ifade etti.
Oyunun mevcut oyuncu topluluğunu hayal kırıklığına uğratmamak için Ubisoft, XDefiant’ın üçüncü sezonunu yayımlayacağını ve oyun sunucularını 3 Haziran 2025 tarihine kadar aktif tutacağını açıkladı.
Servis oyunları stratejisi sürüyor
Ubisoft, XDefiant’tan elde edilen tecrübeleri gelecekteki projelerine aktaracağını ve şirketin “Games-as-a-Service” (Servis oyunları) stratejisinin merkezde kalmaya devam edeceğini duyurdu. Şirket, bu alanda Rainbow Six, The Crew ve For Honor gibi başarılı yapımlarla tanınıyor. Ancak, son dönemde Ubisoft’un yalnızca XDefiant değil, diğer büyük projelerde de zorluklar yaşadığı görülüyor. Ağustos ayında piyasaya sürülen Star Wars Outlaws gibi oyunlar, satış beklentilerinin gerisinde kalırken, şirket hisseleri yıl başından bu yana değerinin yarısını kaybetti.
Ubisoft’un aldığı bu radikal kararların, oyun sektöründeki dalgalanmalar ve şirketin gelecekteki stratejileri üzerinde nasıl bir etkisi olacağı merakla bekleniyor.
OpenAI, yapay zeka modeli o1’i önizleme aşamasından çıkararak tüm ChatGPT kullanıcılarına sundu. Hem daha hızlı hem de daha güçlü düşünme yeteneklerine sahip olan o1; kodlama, matematik ve yazma alanlarında önemli geliştirmelere yer veriyor.
OpenAI o1 kararlı sürümü yayınlandı
OpenAI, önizleme sürümüne kıyasla o1’in artık daha akıcı ve kapsamlı yanıtlar üretebildiğini ifade etti. Buna göre kullanıcılardan gelen karmaşık problemleri daha detaylı şekilde çözebilecek. Belki de en dikkat çekici yenilik, o1’in artık görsel yükleyebilme özelliği oldu.
OpenAI o1 is now out of preview in ChatGPT.
What’s changed since the preview? A faster, more powerful reasoning model that’s better at coding, math & writing.
o1 now also supports image uploads, allowing it to apply reasoning to visuals for more detailed & useful responses. pic.twitter.com/hrLiID3MhJ
Görsel yükleyebilme desteği sayesinde kullanıcılar, ChatGPT’ye resim göndererek daha detaylı yanıtlar alabilecek. o1 modeli görselleri analiz ederek içeriklerini anlayabiliyor ve bilgiyi kullanarak soruları yanıtlayabiliyor. Öte yandan açıklama yapıp yaratıcı içerikler de üretebilecek.
Bu özellik, ChatGPT’nin kullanım alanlarını genişleterek, eğitimden tasarıma kadar birçok farklı alanda potansiyel uygulamalar sunuyor. Yeni model aslında önceki versiyonlardan farklı olarak, soruları yanıtlamadan önce daha fazla “düşünme” süreci geçiriyor, yani adeta bir insan gibi strateji geliştiriyor.
o1 ailesi özellikle matematik, fizik, kimya ve kodlama gibi karmaşık konularda önemli gelişmeler sunuyor. Mesela, geçtiğimiz gün yapılan bir testte o1 modeli, Uluslararası Matematik Olimpiyatı sınavında yüzde 83 başarı oranına ulaştı.
Yeni nesil yapay zeka modeline, Uluslararası Matematik Olimpiyatı’nda çıkan zorlu birkaç soru soruldu. OpenAI o1, bu soruların yüzde 83’ünü doğru çözerken, GPT-4o, aynı sorularda yalnızca yüzde 13 başarı oranı yakalayabildi.
OpenAI, yapay zeka teknolojisini bir adım öteye taşıyan yeni ürünü ChatGPT Pro’yu tanıtarak dikkatleri üzerine çekti. 12 gün sürecek büyük etkinliğin ilk duyurusu olan ChatGPT Pro, özellikle araştırmacılar, mühendisler ve ileri düzey kullanıcılar için geliştirildi. Bu hizmet, daha karmaşık sorunlara derinlemesine çözümler sunmak için tasarlanmış ve daha yüksek bilgi işlem gücü gereksinimi nedeniyle standart ChatGPT Plus’a kıyasla daha yüksek bir fiyatla sunuluyor.
ChatGPT Pro görücüye çıktı
ChatGPT Pro, OpenAI’nin en güçlü modelleri olan o1, o1-mini, GPT-4o ve Advanced Voice gibi seçeneklere sınırsız erişim sağlıyor. Özellikle “o1 pro modu,” daha yüksek işlem gücü sayesinde karmaşık problemlere daha doğru ve kapsamlı yanıtlar sunmayı hedefliyor. OpenAI CEO’su Sam Altman, o1 modelinin halihazırda en gelişmiş yapay zeka modeli olduğunu belirtirken, o1 pro modunun bu standardı daha da yukarı taşıdığını ifade etti. Geliştirilen bu model, veri bilimi, yazılım geliştirme ve hukuk gibi profesyonel alanlarda derinlemesine analiz yapma kapasitesi ile dikkat çekiyor. O1 pro modu, yalnızca doğru sonuçları değil, aynı zamanda “4/4 güvenilirlik” olarak adlandırılan ölçütle her denemede doğru sonuç üretebilme yeteneğini de vurguluyor.
ChatGPT Pro’nun fiyatlandırması ise aylık 200 dolar olarak belirlendi. Türkiye’de ise yüzde 20 KDV eklendiğinde toplam maliyet 240 dolara ulaşıyor. Standart kullanıcılar için daha ekonomik bir seçenek olan ChatGPT Plus ise 20 dolar karşılığında sunuluyor. OpenAI, bu yeni hizmet ile özellikle profesyonel kullanıcı kitlesini hedefliyor. CEO Altman’a göre, günlük ihtiyaçları karşılamak için ChatGPT Plus yeterli olabilirken, daha yüksek işlem gücü ve karmaşıklık gerektiren işler için ChatGPT Pro, benzersiz bir çözüm sunuyor.
ChatGPT Pro, yalnızca hız ve doğruluk açısından değil, aynı zamanda güvenilirlik ve kapsamlı analiz yetenekleri ile de dikkat çekiyor. O1 pro modunun bilim, matematik ve kodlama gibi alanlarda sunduğu performans, ileri düzey kullanıcılar için büyük bir avantaj olarak öne çıkıyor. Ancak bu detaylı analizler, daha uzun yanıt sürelerini de beraberinde getiriyor. OpenAI, bu yeni ürün ile kullanıcıların yapay zekadan beklentilerini yeniden tanımlamayı hedefliyor.
Küresel iklim değişikliği ile mücadele ve karbon emisyonlarını azaltma çabalarının arttığı günümüzde, enerji üretimi için alternatif ve sürdürülebilir çözümler ön plana çıkıyor. Bu bağlamda, küçük hidroelektrik türbinleri, büyük barajlar inşa etmeye gerek kalmadan, çevreye zarar vermeden enerji üretimi sağlayan yenilikçi bir çözüm olarak dikkat çekiyor. Belçikalı Turbulent şirketi tarafından geliştirilen ve “Vortex” adı verilen türbinler, 15 ila 70 kW arasında enerji üretebiliyor.
Barajsız hidroelektrik dönemi yakında geliyor
Bu türbinler, balıkların güvenli geçişini sağlarken, nehirlerin kinetik enerjisinden sürekli elektrik enerjisi elde edebiliyor. Doğal nehir akışlarını bozmadan çalışan bu sistemler, daha az altyapı gerektiriyor, dolayısıyla kurulum süreçleri daha hızlı ve basit. Bu özellikleriyle, özellikle uzak ve enerjiyi temin etmekte zorluk çeken topluluklar için büyük bir potansiyel taşıyor.
Dünyadaki nehirlerin yalnızca küçük bir kısmının enerji üretimi için kullanıldığı göz önüne alındığında, bu türbinlerin sunduğu fırsatlar oldukça büyük. Örneğin, ABD’de 16 kilometre arayla 30 kW’lık türbinler kurulursa, yılda 59 milyar kWh elektrik üretmek teorik olarak mümkün; bu da yaklaşık 5,6 milyon evin yıllık elektrik ihtiyacını karşılamaya yetiyor. Geleneksel hidroelektrik sistemlerinin devasa barajlar gerektirdiği ve bu yapılar nedeniyle yerel ekosistemlerin tahrip olduğu göz önüne alındığında, küçük hidroelektrik türbinleri bu tür olumsuz etkiler yaratmıyor.
Ayrıca, bu türbinlerin enerji üretim alanlarında yerel altyapıya doğrudan aktarım yapmaları, uzun mesafeli enerji iletimini gereksiz hale getiriyor. Ancak, küçük hidroelektrik türbinlerinin büyük ölçekli üretim için belirli aralıklarla kurulması gerektiği ve sınırlı üretim kapasiteleri gibi bazı dezavantajları da bulunuyor. Yine de, ekosisteme zarar vermeden sürdürülebilir enerji sağlama potansiyeli bu türbinleri geleceğin enerji çözümleri arasında önemli bir konuma getiriyor.
Işıl Hasdemir Dell Technologies Türkiye Genel Müdürü
Sektörler hızla dijital dönüşümden geçerken herkesin aklından “Yapay zekâ işimi elimden alacak mı?” sorusu geçiyor. Bu soruya basit bir “evet” veya “hayır” ile cevap vermek mümkün değil. Yapay zekâ, meslekleri yeniden şekillendiriyor ancak insanları tamamen devre dışı bırakmaktan ziyade, yeni fırsatlar yaratıyor. Bazı geleneksel görevler otomatik hâle geliyor olsa da yapay zekâ, veri ve dijital uzmanlık gerektiren tamamen yeni rollerin ortaya çıkmasına vesile oluyor.
Yapay Zekâyla Şekillenen Dünyada Mesleklerin Geleceği
Pek çok kişi, yapay zekânın bazı meslekleri ortadan kaldırabileceği gerçeği kadar yeni meslekler de yaratabileceğini öğrendiğinde şaşırıyor. Dünya Ekonomik Forumu, önümüzdeki beş yıl içinde yapay zekâ konusunda derin bilgiye ihtiyaç duyulan alanlarda 69 milyon yeni iş rolünün oluşacağını öngörüyor.
Yapay zekâ, sadece iş yapış biçimlerini değiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda başarılı olmak için gereken becerileri de kökten dönüştürüyor. Örneğin, yapay zekâ eğitmenleri, veri mühendisleri ve yapay zekâ stratejistleri gibi roller, farklı sektörlerde kritik bir öneme sahip hâle gelecek. Yapay zekânın hızlı yükselişi, traktörlerin ve bilgisayarların iş gücünü yeniden şekillendirdiği geçmiş teknolojik devrimleri andırıyor. Bu da işleri daha verimli ve tatmin edici hâle getirmek için çalışma anlayışımızı yeniden ele almak ve yeniden şekillendirmek adına büyük bir fırsat sunuyor.
İnsan Potansiyelini ve Becerilerini Güçlendirme
Yapay zekâ çağında en değerli çalışanlar; eleştirel düşünme, yaratıcılık, iletişim ve ahlaki yargı gibi insana özgü niteliklerini yapay zekâ yeteneklerini tamamlayacak şekilde kullanabilenler olacak. Yapay zekâ eğitmenleri, yapay zekâ dilbilimcileri, veri bilimcileri ve yapay zekâ stratejistleri gibi ortaya çıkan yeni rollerin, yapay zekâ teknolojilerine yönelik uzmanlığı eleştirel düşünme ve etik hususlarla birleştirmeleri gerektiriyor. Bu insan içgörüsü odaklı roller, yapay zekâ ile genişletildiğinde gelecekteki iş fırsatlarının en ideal kesişim noktasını temsil ediyor. Bunun sonucu, insanların ve yapay zekânın bir arada çalışarak daha karmaşık sorunları çözdüğü, daha dinamik ve tatmin edici bir iş ortamı oluyor.
Ortaya çıkan yeni roller, yapay zekâ yeterliliğiyle sektörlere özgü uzmanlığın birleşimini gerektiren birçok farklı alanı da kapsayacak. Örneğin, yapay zekâ politika yapıcıları, yapay zekânın faaliyet gösterdiği etik çerçeveleri tanımlayarak teknolojinin topluma sorumlu bir şekilde hizmet etmesini sağlayacak. Siber güvenlik gibi alanlarda yapay zekâ mühendisleri, kodlama görevlerinden tehdit analizi yapmaya ve hassas bilgileri korumaya yönelik stratejiler geliştirmeye yönelecek. Nihayetinde yapay zekânın temel gücü, tekrar eden ve veri odaklı görevleri üstlenebilme yeteneğinde yatıyor. Bu da profesyonellere stratejik ve yaratıcı işlere odaklanma imkânı sunuyor ve iş gücünün daha yenilikçi ve ileriye dönük hâle gelmesine olanak tanıyor.
Yapay Zekâ Dünyasında Yeni Meslekler
Yapay zekâ yalnızca mevcut işleri dönüştürmekle kalmıyor, tamamen yeni mesleklerin doğmasına da zemin hazırlıyor. Bu değişimi yansıtan bazı mesleklere baktığımızda, öne çıkanları şöyle sıralayabiliriz:
Termal Tesisat Uzmanları: Yapay zekâ veri merkezlerinde enerji ve ısı yönetimini optimize ederek performansı artırır ve sürdürülebilirliği destekler.
Yapay Zekâ Aracı Yöneticileri: Yapay zekâ destekli araçlar (chatbotlar gibi) daha karmaşık görevler üstlendikçe yapay zekâ araç yöneticileri bu araçları tasarlayacak ve yönetecek, insan ve yapay zekâ ekipleri arasında sorunsuz etkileşimler yaratacak.
Veri Mühendisleri: Veri, yapay zekânın temel yakıtı olduğundan veri mühendisleri, karmaşık sistemlerin kurumsal verilerle etkili bir şekilde etkileşim kurmasını sağlar ve bu süreçte verilerin doğruluğunu ve kullanılabilirliğini korur.
Yapay Zekâ Politika Yapıcıları: Yapay zekâ daha yaygın hâle geldikçe politika yapıcılar, özellikle sağlık ve finans gibi hassas alanlarda, yapay zekâ sistemleri için etik standartlar ve yönergeler belirlemede kritik bir rol oynayacak.
Yapay Zekâ Sistem Destek Teknisyenleri: Bu uzmanlar, yapay zekânın sorunsuz çalışmasını ve bakımını sağlamak için otomotiv endüstrisindeki oto tamircilerine benzer bir rolü yerine getirerek yapay zekâ teknolojilerini yapılandırır, izler ve sorun giderir.
Bu yeni meslekler, yapay zekânın farklı alanlar üzerindeki etkisini anlamanın, ortaya çıkan ihtiyaçları öngörmenin ve bu ihtiyaçları karşılayacak beceriler geliştirmenin ne kadar kritik olduğunu ortaya koyuyor. Bu süreçte başarıyı yakalamak isteyen profesyoneller ve kuruluşlar için kritik önem taşıyan noktalar da var. Onları da şöyle sıralamakta fayda var:
Kritik Beceriler ve Uyum Yeteneği
Yapay zekâ destekli bir dünyada başarılı olmak isteyen profesyoneller ve liderlerin, teknik bilgiyle insan odaklı becerilerin birleşimini sağlayacak yatırımlar yapması gerekiyor. Örneğin, makine öğrenmesi, doğal dil işleme (NLP) ve yapay zekâ etiği, geleceğin meslekleri için en kritik yetkinlikler arasında yer alıyor. Aynı derecede önemli olan uyum sağlama yeteneği, etik muhakeme ve kapsayıcı liderlik, yapay zekânın sorumlu bir şekilde entegre edilmesinde kilit rol oynuyor.
Yapay zekâ yalnızca meslekleri dönüştürmekle kalmıyor, ekiplerin yapılanma şekillerini de değiştiriyor. Veri bilimciler, yapay zekâ uzmanları ve iş stratejistlerinden oluşan çapraz fonksiyonlu ekipler, yapay zekânın iş süreçlerine entegrasyonu için kritik öneme sahip olacak. Örneğin, sağlık sektöründe veri bilimciler ve klinik uzmanlar birlikte çalışarak yapay zekâ destekli teşhis araçları geliştirebilir ve hasta bakımını iyileştirebilir. Finans sektöründe ise ekipler, yapay zekâ yeteneklerini sektöre özel bilgiyle harmanlayarak dolandırıcılığı daha etkili bir şekilde tespit edebilir.
Kapsayıcı Liderlik
Yapay zekâ geliştikçe, insan yaratıcılığı ve etik muhakeme daha da önemli hâle geliyor. Kapsayıcı liderlik, yapay zekânın iş yerindeki rolünü yönlendirecek ve inovasyonu teşvik eden çeşitli bakış açılarına sahip ortamlar yaratacak. Bu durum, yapay zekâ odaklı zorluklara zengin kültürel çeşitlilik ve yenilikçi bakış açıları sunan EMEA (Avrupa, Orta Doğu ve Afrika) gibi bölgelerde özellikle büyük önem taşıyor.
Liderlerin, sürekli öğrenmeyi ve uyum sağlamayı öncelik hâline getirerek çalışanların yapay zekâ araçlarını benimsemelerini destekleyen bir kültür oluşturmaları gerekiyor. Örneğin Dell’de yürütülen eğitim çalışmaları, tüm çalışanların yapay zekâ temellerini anlamasını sağlayarak onları dijital iş ortamında başarıya hazırlıyor. Kapsayıcı bir ortam oluşturan liderler, yapay zekânın güçlü yönlerini, yalnızca çeşitliliğe sahip ekiplerin sağlayabileceği içgörülerle dengeleyerek yeni fikirlerin önünü açabilir.
Kendi Kendine Öğrenme ve Sürekli Gelişim
Yapay zekâ çağında, kendi kendine öğrenme sadece değerli değil, aynı zamanda bir gereklilik hâline geliyor. Sürekli öğrenmeye açık olan ve yapay zekânın etkilerini anlamaya yönelik çaba gösteren bireyler, geleceğin iş dünyasına liderlik edecek. Kuruluşların, çalışanlarını sertifikalar almaları, yapay zekâ seminerlerine katılmaları ve yeni teknolojilerle ilgili güncel kalmaları konusunda desteklemeleri gerekiyor. Unutulmamalı ki proaktif bir öğrenme yaklaşımı, profesyonellerin rekabetçi ve yenilikçi kalmasını sağlar.
Sonuç: Yapay Zekâ Destekli Geleceğe Liderlik Etmek
Özetle; yapay zekâ iş dünyasının geleceğini şekillendirirken, bireylerin ve kuruluşların yapay zekâ uzmanlığına yatırım yapmaları ve kapsayıcı, ileri görüşlü kültürler oluşturmaları gerekiyor. Profesyoneller açısından, bilgili ve uyum sağlayabilen bireyler yalnızca değişime ayak uydurmakla kalmayacak, aynı zamanda yapay zekâ iş piyasasında diğerlerinden önde olacaklar. Kuruluşlar açısından bakıldığındaysa, temel becerileri geliştiren ve yapay zekâyı kapsayan bir kültürü benimsemenin insan potansiyelinin ve yapay zekâ yeteneklerinin büyük fırsatlar yarattığı bir dünyada liderlik etmelerini sağlayacağını söyleyebiliriz.
Işıl Hasdemir Dell Technologies Türkiye Genel Müdürü
Işıl Hasdemir Dell Technologies Türkiye Genel Müdürü
Dell Technologies Türkiye’de iş strateji ve yönlendirmeden sorumlu olan Işıl Hasdemir, Temmuz 2020’de görevine başladı. Hasdemir; Türkiye’de satış, servis ve destek fonksiyonlarını birbirinden ayıran ve şirketin, kuruluşların dijital dönüşüm gündemlerini hızlandırmalarına yardımcı olma misyonunu başarıyla yürüten bir ekibe liderlik ediyor. Hasdemir’in liderliğindeki Dell Technologies, Türkiye’nin ICT sektöründeki güçlü konumunu korumaya devam ediyor. Türkiye’nin öne çıkan teknoloji liderlerinden biri olan Hasdemir, aynı zamanda Dell Technologies bünyesinde “teknolojiyi dünyanın daha iyi bir yer haline getirilmesi adına kullanma” misyonuyla çeşitli projelere imza atıyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Elektrik ve Elektronik Mühendisliği lisans derecesine sahip olan Hasdemir, Dell Technologies’e katılmadan önce 2005’te Cisco Ülke Lideri ve ardından 2009’da Genel Müdür Yardımcısı olarak atanmış ve kariyerinin öncesinde ise NCR Türkiye’de çeşitli liderlik görevlerinde bulunmuştur.
Intel, tarihinin en zorlu dönemlerinden birini yaşamaya devam ederken, CEO Pat Gelsinger’in görevden alınması şirketi derinden etkiledi. Gelsinger’in görevden alınmasının ardından şirketin hisseleri Salı günü %6 oranında düşerek Eylül ayından bu yana en büyük kaybını yaşadı. Zaten yıl başından beri piyasa değerinin yarısından fazlasını kaybeden Intel için belirsizlikler artmış durumda. Yönetim kurulu, CFO David Zinsner ve Intel Ürünleri CEO’su MJ Holthaus’un geçici olarak ortak CEO görevini üstleneceğini duyururken, kalıcı bir CEO bulmak için hem iç hem dış adaylar üzerinde çalıştıklarını belirtti. Şirketin bugüne kadar CEO pozisyonları genellikle iç kaynaklardan doldurulmuştu, ancak bu kez dışarıdan isimlerin de değerlendirildiği söyleniyor.
Intel’de CEO görevden alınınca hisseler düştü
Pat Gelsinger, 2021 yılında CEO görevine başladığından bu yana, Intel’i Nvidia’nın hızlı yükselişi ve AMD’ye karşı kaybedilen pazar payıyla mücadele ettiği çetin bir dönemde yönetti. Yapay zeka devrimiyle Nvidia, 3 trilyon doları aşan piyasa değeriyle yükselirken, Intel aynı süreçte PC ve veri merkezi sektörlerinde gelir kayıpları yaşadı. Şirketin gelirleri son 11 çeyreğin 9’unda yıllık bazda düşüş gösterirken, son çeyrekte %6’lık bir gelir kaybı yaşandı. Gelsinger, Intel’in büyük bir kısmını diğer çip üreticileri için dökümhane hizmeti sunmaya odakladı ve bu alana büyük yatırımlar yaptı. Ancak bu strateji, şirketin kârlılığını olumsuz etkiledi ve her çeyrekte milyarlarca dolar zarar edilmesine neden oldu. Bu iş kolunun bağımsız bir yan kuruluş haline getirilmesi planlanıyor.
Gelsinger’in CEO’luk döneminde en büyük darbe, Ağustos ayındaki mali sonuçlarla geldi. Şirketin hisseleri %26 oranında düşerek, 50 yılın en büyük kaybını yaşadı. Gelsinger bu süreçte 10 milyar dolarlık maliyet azaltma planı kapsamında işgücünün %15’ini azalttığını açıklamıştı. Ancak tüm bu çabalar, şirketin yapısal sorunlarını çözmeye yetmedi.
Intel’in geleceği şu anda büyük bir belirsizlik içinde. Akıllı telefon devrimini kaçıran, kalite kontrol sorunlarıyla mücadele eden ve Apple gibi önemli müşterilerini kaybeden şirket, şimdi de yapay zeka yarışını kaçırma riskiyle karşı karşıya. Ancak Intel’in tamamen batması pek olası görünmüyor. ABD, Intel’i ulusal güvenlik açısından stratejik bir unsur olarak değerlendiriyor. Şirket, hem tasarım hem de üretim süreçlerini Asya dışına bağımlı olmadan yürütebilen tek Batılı çip üreticisi olarak kritik bir konumda. Intel’in gelecekte AMD’nin izlediği yolu takip ederek üretim işini ayrı bir birime dönüştürmesi olasılığı konuşuluyor. Ancak bu stratejinin hayata geçip geçmeyeceğini zaman gösterecek.
Automated Reasoning Checks adlı bu hizmet, modellerin yanıtlarını doğrulamak için müşterilerin sağladığı veri setlerini kullanıyor. AWS, bu aracın sektör için bir ilk olduğunu belirtiyor, ancak benzer teknolojilerin Microsoft ve Google gibi rakipler tarafından daha önce sunulduğu biliniyor.
AWS’nin Las Vegas’taki konferansında tanıtılan Automated Reasoning Checks, AWS’nin Bedrock platformundaki Guardrails aracı üzerinden erişilebilir durumda. Müşteriler, bir modelin doğru yanıtlar üretip üretmediğini değerlendirmek için bir “gerçeklik zemini” oluşturuyor. Sistem, bir model yanıt ürettiğinde bu yanıtı doğrulamak için bu zemine başvuruyor ve olası hatalı bilgileri işaretliyor.
Sistem, şüpheli bir durum algıladığında doğru cevabı sağlıyor ve kullanıcıya modelin ne kadar yanıldığına dair bir karşılaştırma sunuyor. AWS, bu çözümün PwC gibi şirketler tarafından halihazırda müşteri odaklı yapay zeka asistanları geliştirmek için kullanıldığını belirtti.
AWS Başkan Yardımcısı Swami Sivasubramanian, bu tür araçların Bedrock platformunun hızla büyümesine katkıda bulunduğunu söyledi. Bedrock’un müşteri tabanının geçen yıl içinde 4,7 kat arttığını ve artık on binlerce müşteriye hizmet verdiğini ekledi.
Model Distilasyonu ve Çoklu Ajan İş Birliği
AWS ayrıca, büyük dil modellerini daha küçük, daha ekonomik modellere dönüştürmeyi amaçlayan Model Distillation hizmetini tanıttı.
Bu araç, müşterilerin daha düşük maliyetli sistemlerde büyük modellerin yeteneklerini kullanmasına olanak tanıyor. Ancak bu süreç, yalnızca Bedrock’ta barındırılan Anthropic ve Meta modelleriyle sınırlı.
Ayrıca, büyük modelden küçük modele geçiş sırasında az da olsa doğruluk kaybı yaşanabiliyor.
Bir diğer yenilik ise Çoklu Ajan İş Birliği aracı oldu. Bu özellik, yapay zeka modellerine birden fazla alt görev atayarak daha karmaşık projelerde kullanılmasını sağlıyor. Örneğin, bir süpervizör ajan tüm görevleri düzenleyip dağıtabiliyor ve alt ajanların verimli bir şekilde çalışmasını koordine edebiliyor.
Gerçek Dünya Performansı Bekleniyor
AWS’nin bu yeni araçları, generatif yapay zekanın üretime geçişindeki büyük sorunları çözmeyi hedefliyor. Ancak yapay zeka halüsinasyonlarının tamamen ortadan kaldırılması zor bir hedef olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle, AWS’nin çözümlerinin gerçek dünyada ne kadar etkili olacağı zamanla anlaşılacak.
AWS’nin yenilikleri, yapay zekayı daha güvenilir ve verimli bir araç haline getirmek isteyen şirketler için önemli bir adım olarak dikkat çekiyor.
İngiltere’deki araştırmacılar, binlerce yıl boyunca çalışabilme kapasitesine sahip olan dünyanın ilk karbon-14 elmas pilini geliştirdiklerini duyurdu. Bu yenilikçi teknoloji, yalnızca uzun ömürlü bir enerji kaynağı sunmakla kalmayıp, aynı zamanda güvenli ve sürdürülebilir bir çözüm olarak dikkat çekiyor. Bristol Üniversitesi ve İngiltere Atom Enerjisi Kurumu (UKAEA) bilim insanlarının ortak çalışmasıyla ortaya çıkan bu pil, geleceğin enerji ihtiyaçlarına yönelik devrim niteliğinde bir alternatif olarak öne çıkıyor.
Binlerce yıl çalışabilen karbon-14 elmas pil tasarlandı
Karbon-14 elmas pili, radyoaktif bir izotop olan karbon-14’ün radyoaktif bozunma sürecini temel alarak çalışıyor. Radyasyon, elmasla çevrili yapı sayesinde güvenli bir şekilde tutulurken düşük seviyede elektrik üretimi sağlanıyor. Bu teknoloji, radyokarbon tarihlemesinde de kullanılan karbon-14’ün kısa menzilli radyasyon yayma özelliğinden faydalanıyor. Elmas kaplama, hem radyasyonu absorbe ederek güvenliği artırıyor hem de bu süreçten enerji üretimine olanak tanıyor. Karbon-14’ün yarı ömrünün 5.700 yıl olması, pilin binlerce yıl boyunca kesintisiz çalışabileceği anlamına geliyor. Güneş panellerine benzer bir prensiple işleyen bu pil, ışık yerine radyoaktif bozunmadan kaynaklanan elektron hareketini enerjiye dönüştürüyor.
Bu ileri teknoloji, yalnızca uzun ömürlülüğüyle değil, aynı zamanda geniş uygulama alanlarıyla da dikkat çekiyor. Elmas piller, kalp pilleri, işitme cihazları ve göz implantları gibi medikal cihazlara güç sağlayarak sağlık alanında devrim yaratabilir. Geleneksel pillerin sık sık değiştirilmesi gereken durumların aksine, bu piller onlarca yıl dayanarak hasta konforunu ve cihazların güvenilirliğini artırabilir. Bunun yanı sıra, uzay araçları, uydular ve radyo frekansı etiketleri gibi alanlarda da uzun vadeli enerji kaynağı olarak büyük avantajlar sunabilir. Özellikle uzay görevlerinde bu pillerin kullanımı, operasyonel süreleri uzatabilir ve maliyetleri azaltabilir.
Elmas pillerin bir diğer çarpıcı özelliği, nükleer atık yönetimine katkı sağlamasıdır. Pilin üretiminde kullanılan karbon-14, nükleer reaktörlerde kullanılan grafit bloklarından elde ediliyor. Bu sayede radyoaktif atıkların yeniden değerlendirilmesi mümkün hale geliyor. Aynı zamanda, nükleer atıkların depolanmasıyla ilgili sorunlara sürdürülebilir bir çözüm sunarak çevresel fayda sağlıyor. Bu yönüyle karbon-14 elmas pil, hem enerji sektörü hem de çevre açısından çığır açıcı bir teknoloji olarak geleceğe ışık tutuyor.
Apple ve Baidu mühendisleri, Baidu’nun büyük dil modellerinin iPhone kullanıcıları için uygun hale gelmesi adına yoğun bir şekilde çalışıyor. Ancak, bazı kaynaklara göre, modeller kullanıcılara doğru ve anlaşılır yanıtlar verme konusunda zorlanıyor.
Bu durum, Apple’ın kullanıcı deneyimini iyileştirmek için karşılaştığı en büyük engellerden biri olarak görülüyor.
Baidu ortaklığı neden bu kadar endişe yaratıyor?
Apple, kullanıcı gizliliğine büyük önem veren bir şirket olarak biliniyor. Ancak Baidu’nun, AI tabanlı aramalar yapan iPhone kullanıcılarının verilerini saklama isteği, Apple’ın gizlilik politikasıyla ciddi bir çelişki oluşturuyor.
Baidu’nun verileri saklama talebi, Apple’ın ‘Apple Intelligence’ ve ‘Private Cloud Compute’ gibi gizlilik odaklı teknolojilerine ters düşüyor. Apple, Çin pazarına uyum sağlamak adına çeşitli tavizler verse de, kullanıcıların kişisel verilerini koruma konusunda taviz verme konusunda isteksiz.
Apple’ın, Çin hükümetinin yerli yapay zeka modellerini tercih etmesi nedeniyle Baidu ile ortaklık kurma kararı, aynı zamanda şirketin bu pazarda rekabetçi kalma çabasını da yansıtıyor. Baidu, Ernie 4.0 modelini Ekim 2023’te tanıtmış ve bu modelin, anlayış, üretim, akıl yürütme ve hafıza gibi dört temel yetenekle donatıldığını duyurmuştu. Ancak, bu modelin Apple ürünlerine entegrasyonu sırasında, gizlilik endişelerinin yanı sıra teknik zorluklar da yaşanıyor.
Apple, bu sorunları aşmak için kullanıcı gizliliğini ve gelişmiş teknolojiyi dengeleme konusunda bir çözüm geliştirmeye çalışacak. Ancak Çin pazarındaki büyüklüğü ve rekabet gücü göz önüne alındığında, Apple’ın bu zorluğu aşması bekleniyor.
Elektrikli araçların şarj edilmesinde yaşanan karmaşıklıkların çözülmesine yönelik büyük bir adım olarak değerlendirilen evrensel “tak ve şarj et” sistemi, 2025 yılının başlarında ABD’de hizmete girmeye hazırlanıyor. SAE International tarafından geliştirilen bu sistem, şarj işlemini daha kolay ve kullanıcı dostu hale getirmek için ISO 15118 protokolüne dayanıyor. Hâlihazırda Tesla araçlarında Supercharger istasyonlarında kullanılan bu sistem, tüm elektrikli araçlar için standart bir özellik haline gelecek.
Elektrikli araçlar için evrensel bir şarj sistemi devreye girebilir
Yeni sistem sayesinde, elektrikli araç sahipleri şarj istasyonunda herhangi bir uygulama indirme, kayıt oluşturma veya ödeme bilgisi girme gerekliliği olmadan şarj işlemini başlatabilecek. Araçlar ve şarj cihazları arasında doğrudan bir iletişim kurulmasını sağlayan bu teknoloji, ödeme işlemlerini otomatik olarak gerçekleştiriyor. Bu da elektrikli araç kullanıcıları için daha hızlı, güvenli ve pratik bir şarj deneyimi sunuyor.
Projenin uygulanması, otomobil üreticileri ile şarj istasyonu operatörleri arasında teknik uyumluluğun sağlanmasını gerektiriyor. SAE konsorsiyumunda Tesla, Ford, General Motors, Rivian, Toyota, BMW gibi büyük otomobil üreticilerinin yanı sıra BP Pulse, Electrify America ve ChargePoint gibi önde gelen şarj operatörleri yer alıyor. Zamanla daha fazla şirketin bu ekosisteme katılması bekleniyor.
Sistemin diğer önemli bir avantajı ise çift yönlü şarj ve araçtan şebekeye (V2G) enerji iletişimini desteklemesi. Bu özellik, elektrikli araçların enerji talebinin yoğun olduğu dönemlerde şebekeye enerji geri göndermesine imkân tanıyor ve enerji sisteminin daha dayanıklı bir yapıya kavuşmasına yardımcı oluyor. Böylelikle hem enerji altyapısındaki yük azalıyor hem de elektrikli araçlar daha sürdürülebilir bir ekosistemin parçası haline geliyor. Bu yenilik, elektrikli araçların günlük yaşamda daha geniş bir kabul görmesine katkı sağlayacak ve enerji yönetimi açısından önemli bir dönüm noktası olacak.
Güney Kore, robot teknolojisinin iş gücüne entegrasyonu konusunda önemli bir kilometre taşına ulaşarak, iş gücünün yüzde 10’unu robotlarla değiştiren ilk ülke oldu. Düşük doğum oranları nedeniyle azalan çalışan nüfusunu telafi etmek isteyen Güney Kore, robot teknolojisine milyarlarca dolar yatırım yaparak, hem sanayi hem de hizmet sektörlerinde robotların kullanımını hızla artırdı.
Güney Kore, işgücünün yüzde 10’unu robotlardan oluşturuyor
World Robotics 2024 raporuna göre, Güney Kore her 10.000 çalışan için 1.102 robotla dünyada lider konumda ve robot yoğunluğu açısından diğer ülkelere büyük fark atmış durumda. Sadece Singapur, 10.000 işçi başına 770 robotla Güney Kore’ye yaklaşabiliyor.
Ülkenin en büyük robot kullanıcıları arasında elektronik ve otomotiv sektörleri yer alıyor. Bu sektörlerdeki yoğun talep, robot kullanımının hızlı bir şekilde artmasını sağladı. Ayrıca, Güney Kore sadece üretim sektöründe değil, sağlık ve hizmet sektörlerinde de robotları yaygın bir şekilde kullanıyor.
Hastaneler ve restoranlar gibi farklı alanlarda robotlar görev almakta. 2030 yılına kadar robot endüstrisine yapılacak 2,4 milyar dolarlık yatırımla, yerel üretim oranının artırılması ve robot teknolojilerinin daha fazla entegre edilmesi planlanıyor. Bugün itibariyle, Güney Kore’de kurulumların yüzde 90’ı endüstriyel robotlar, geri kalan yüzde 10 ise işbirlikçi robotlar tarafından gerçekleştiriliyor. İnsansı robotlar ise şu anda bu istatistiklere anlamlı bir katkı sağlamasa da, önümüzdeki yıllarda bu durumun değişmesi bekleniyor.
Popüler yapay zeka şirketi OpenAI, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) için askeri yapay zeka geliştirmek üzere Anduril Industries ile ortaklık kurdu. Bu iş birliği, OpenAI’nin yapay zeka teknolojilerini Anduril’in ileri düzey savunma sistemleriyle entegre ederek, özellikle insansız hava araçlarına (İHA) karşı savunmayı güçlendirmeyiamaçlıyor.
OpenAI’nin stratejik dönüşümü
OpenAI, geçmişte yapay zekanın askeri kullanımına yönelik çekimser bir tutum sergilerken, 2023 yılında bu yaklaşımında önemli bir değişiklik yaptı. Şirket, teknolojilerinin askeri ve savaş amaçlı kullanımına yönelik yasağı kaldırdığını ve bu tür projelere “sorumlu kullanım” ilkesine bağlı kalarak katılacağını duyurdu. Daha önce DARPA ile siber güvenlik alanında iş birliği yapan OpenAI, bu yeni ortaklıkla dikkatleri üzerine çekiyor.
İHA tehditlerine karşı yeni nesil savunma
Pentagon’un hâlihazırda kullandığı Anduril’in Roadrunner adlı dron önleme sistemleri, küçük ve tehditkâr dronlara karşı etkili bir çözüm olarak öne çıkıyor. OpenAI ve Anduril ortaklığı, bu sistemlerin yapay zeka destekli hale getirilmesini ve insansız hava araçlarının daha etkin bir şekilde tespit edilip etkisiz hale getirilmesini sağlayacak.
OpenAI, bu ortaklığın yalnızca savunma amaçlı olduğunu ve insansız hava tehditlerine odaklandığını belirtti. Şirket, teknolojilerinin başka askeri kullanım alanlarında kullanılmayacağının altını çizdi.
CEO’lardan ortaklık hakkında açıklamalar
Anduril CEO’su Brian Schimpf, iş birliği hakkında yaptığı açıklamada, “OpenAI ile ortaklığımız, dünya çapında giderek artan hava savunma açıklarını kapatmamıza yardımcı olacak. Yapay zeka alanındaki birinci sınıf uzmanlıklarını, yoğun baskı altındaki durumlarda daha hızlı ve doğru kararlar alınmasını sağlayacak çözümler geliştirmek için kullanacağız” dedi.
OpenAI CEO’su Sam Altman ise, “Anduril ile ortaklığımız, teknolojimizin ABD askeri personelini korumasını sağlamaya yardımcı olacak” ifadelerini kullandı.
Savunma teknolojileri alanında yenilikçi çözümleriyle tanınan Anduril Industries, gözetleme kulelerinden otonom denizaltılara kadar geniş bir ürün yelpazesi sunuyor. Şirketin kurucusu, Oculus Rift’in mucidi ve Oculus VR’ın kurucu ortağı Palmer Luckey. Anduril, yalnızca savunma değil, teknoloji ve tasarım konularında da güçlü bir altyapıya sahip.
Bu ortaklık, yapay zekanın savunma sanayisindeki etkisini bir kez daha gözler önüne seriyor ve gelecekte bu alanda daha fazla yeniliğin habercisi olarak görülüyor.