Kesintisiz çalışabilen yenilenebilir enerji projesi duyuruldu!

Birleşik Arap Emirlikleri, güneş enerjisi üretimi ve depolamasını entegre eden devasa bir yenilenebilir enerji projesi duyurarak enerji sektöründe çığır açtı. Abu Dabi Sürdürülebilirlik Haftası (ADSW) kapsamında tanıtılan bu proje, dünyanın ilk kesintisiz yenilenebilir enerji sağlayabilen sistemlerinden biri olarak dikkat çekiyor. Projenin günlük kapasitesi, 1 gigawatt (GW) kesintisiz enerji sağlayabilecek şekilde tasarlanmış durumda ve bu, dünya genelinde sürdürülebilir enerji hedeflerinde önemli bir kilometre taşı olarak değerlendiriliyor.

Kesintisiz çalışabilen yenilenebilir enerji projesi görücüye çıktı

Projede 5.2 GW gücünde güneş enerjisi üretim kapasitesine sahip bir santral ile 19 gigawatt-saatlik (GWh) bir batarya enerji depolama sistemi (BESS) entegre edilmiş. Bu teknoloji, yenilenebilir enerjinin sürekliliğini sağlamak amacıyla özel olarak geliştirildi. Enerji depolama alanında lider konumdaki CATL, batarya sistemini TENER teknolojisiyle sağlarken, güneş panelleri Jinko Solar ve JA Solar gibi sektörün önde gelen firmalarından temin edilecek. 19 GWh’lik depolama kapasitesi, güneş enerjisinin doğası gereği kesintili olma sorununu aşarak sürekli olarak şebekeye enerji aktarımını mümkün kılıyor.

Kesintisiz çalışabilen yenilenebilir enerji projesi görücüye çıktı.

EWEC CEO’su Othman Al Ali, bu projeyle Abu Dabi’nin sürdürülebilir enerji gelişimi ve inovasyonda küresel ölçekte yeni bir standart belirlediğini vurguladı. Ayrıca projenin, yapay zeka ve ileri teknoloji gibi kritik endüstrilere kesintisiz enerji sağlayarak, enerji güvenliğini ve sürdürülebilirliği garanti altına alacağını belirtti. Projenin teknolojik inovasyonlarla hem enerji sektöründe hem de diğer endüstrilerde önemli bir dönüşüme öncülük etmesi bekleniyor.

Henüz projenin maliyeti veya devreye alınacağı kesin tarih açıklanmasa da 10 bin kişilik yeni istihdam yaratacağı bildirildi. Bu ölçekli bir girişim, Birleşik Arap Emirlikleri’nin sürdürülebilir enerji alanındaki liderlik rolünü pekiştiren bir adım olarak değerlendiriliyor.

Avrupa Birliği, X platformuna yönelik soruşturmayı hızlandırdı!

0

Avrupa Komisyonu, Elon Musk‘ın sahibi olduğu X platformuna yönelik soruşturmasını, Dijital Hizmetler Yasası’na (DSA) uyumluluk çerçevesinde yoğunlaştırmış durumda. Komisyon, X’in içerik önerilerinde kullanılan tavsiye sistemine ilişkin belgeleri 15 Şubat 2025’e kadar sunmasını talep etti. Avrupa Birliği, özellikle bu algoritmaların kullanıcı davranışını nasıl etkilediğini, belirli görüşleri ön plana çıkarıp çıkarmadığını ve diğer görüşleri gölgeleme ihtimalini incelemek istiyor. Komisyon, X’in adil seçimler ve ifade özgürlüğü üzerinde bir risk oluşturup oluşturmadığını değerlendirmek adına, sistemin teknik detaylarına erişim talebinde de bulundu.

Avrupa Birliği, X platformuna yönelik soruşturmayı yoğunlaştırıyor

AB’nin Dijital Hizmetler Yasası gereğince teknoloji platformlarının şeffaflık yükümlülüklerine uyması beklenirken, X’in tavsiye algoritmalarının tasarımı ve gelecekteki değişikliklerine yönelik bilgilerin saklanması zorunluluğu getirilmiş durumda. Komisyon, bu adımı seçim güvenliği ve platform şeffaflığını artırmak amacıyla attığını belirtiyor.

Avrupa Birliği, X platformuna yönelik soruşturmayı yoğunlaştırıyor.

Soruşturmanın siyasi boyutu da dikkat çekiyor. Musk’ın, Almanya’da aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partisi’ni (AfD) ve İngiltere’de sağcı Reform Partisi’ni desteklediği iddiaları, birçok Avrupa siyasetçisi tarafından seçimlere müdahale olarak değerlendirildi. Musk, bu eleştirilerin ifade özgürlüğüne yönelik bir hakaret olduğunu savunarak, kendi düşüncelerini dile getirmekle sınırlı olduğunu ifade etti. Öte yandan, Avrupa Komisyonu, Musk’ın siyasetçilerle etkileşimde bulunma hakkını kabul etmekle birlikte, platform algoritmalarının siyasi tarafsızlığını sorgulamakta kararlı.

Bu gelişmeler, Musk’ın Avrupa siyasetiyle artan etkileşimi ve X’in dijital düzenlemelere uyumu konularını tartışmaya açarken, gelecekte alınacak kararların hem platformun itibarını hem de kullanıcıları etkileyebileceği vurgulanıyor.

Android 16, tabletlerin çoklu görev yeteneklerini geliştirecek!

0

Android 16, özellikle tabletler ve katlanabilir cihazlar için çoklu görev deneyimini önemli ölçüde iyileştirecek yeni bir özellik sunmayı hedefliyor. Şu anda ikinci geliştirici sürümü yayınlanmış olan Android 16 işletim sisteminde, bu yeteneğin varlığına dair ipuçları keşfedildi. Söz konusu özellik, OnePlus’ın “Open Canvas” adıyla tanıttığı çoklu görev yaklaşımını andırıyor. OnePlus Open modeliyle sunulan bu sistem, kullanıcıların üç uygulamayı etkili bir şekilde kullanabilmesini sağlıyordu.

Android 16, tabletlerin çoklu görev yeteneklerini geliştiriyor

Bu yeni çoklu görev yöntemiyle ekranın %90’lık kısmı iki uygulama tarafından paylaşılırken, üçüncü uygulama ekranın %10’unu kaplayarak kolay bir geçiş imkanı sunuyor. Kullanıcılar, bir uygulamayı ön plana getirdiğinde diğer iki uygulama alan daraltarak kullanım kolaylığını sürdürüyor.

Android 16, tabletlerin çoklu görev yeteneklerini geliştiriyor.

Uygulamalar arasında geçiş yapmak, görev çubuğundan sürükleyerek yeni bir uygulama eklemek ya da yerlerini değiştirmek son derece pratik. Üstelik, dört parmakla sıkıştırma hareketi sayesinde tüm açık uygulamalar aynı anda görüntülenebiliyor. Bu, diğer Android cihazlarda görülen sınırlı alan nedeniyle verimli olamayan çoklu görev çözümüne kıyasla büyük bir avantaj sağlıyor.

Ancak, OnePlus’ın Open Canvas sistemi tescilli olduğu için yalnızca şirketin cihazlarında kullanılabiliyor. Android 16 ise, bu özelliğin benzer bir versiyonunu genel Android ekosistemine entegre ederek tüm cihazlara getirmeyi hedefliyor gibi görünüyor. Android Authority tarafından keşfedilen ve etkinleştirilen bu özelliğin henüz tam işlevsel olmamasına rağmen, Google’ın bu alandaki çalışmalarının kullanıcı deneyimini yeni bir boyuta taşıyabileceği belirtiliyor. Özellikle büyük ekranlı cihazlar için düşünülen bu güncelleme, tabletlerin ve katlanabilir telefonların verimliliğini artıracak gibi görünüyor.

Dünyanın en büyük araç taşıyan gemisi faaliyete geçti!

0

BYD, otomotiv sektöründe küresel genişleme stratejisinin bir parçası olarak denizcilik alanındaki yatırımlarına hız kesmeden devam ediyor. Şirketin dördüncü ro-ro gemisi olan BYD Shenzen, resmen hizmete girdi ve 9200 araç kapasitesiyle dünyanın en büyük araç taşıyan gemisi unvanını elde etti.

Dünyanın en büyük araç taşıyan gemisi resmen hizmete başladı

Bu devasa gemi, BYD’nin son yıllarda gösterdiği büyümenin somut bir kanıtı olarak dikkat çekiyor. Şirket, 2024 yılında otomobil satışlarını %40 oranında artırarak toplam 4,25 milyon araca ulaştı ve bu başarı, yeni gemilerle lojistik kapasitesinin güçlendirilmesini daha da önemli hale getirdi.

Dünyanın en büyük araç taşıyan gemisi resmen hizmete başladı.

BYD, 2024’ten itibaren biri BYD Explorer No 1 olmak üzere dört ro-ro gemisini denize indirdi. İlk gemi Ocak 2024’te faaliyete geçti ve o zamandan bu yana Avrupa’nın İspanya ve Almanya gibi ülkeleri ile Brezilya arasında yoğun taşıma faaliyetleri gerçekleştirdi. Bu gemiyi, her biri 7000 araç taşıma kapasitesine sahip BYD Changzhou ve BYD Hefei izledi. Ancak BYD Shenzen, diğerlerinden farklı olarak 9200 araç taşıyabilen, hem kapasite hem de teknoloji açısından yeni bir seviyeyi temsil ediyor.

219 metre uzunluğa ve 37,7 metre genişliğe sahip olan BYD Shenzen, 18,5 knot hızında seyahat edebilme yeteneğine sahip. Gemi, yalnızca kapasitesiyle değil, çevreci teknolojileriyle de öne çıkıyor. Çift yakıtlı LNG sistemiyle çalışan BYD Shenzen, BYD’nin kutu tipi batarya paketleri ve şaft-kayış jeneratörleriyle donatılmış olup, şirketin en çevre dostu gemisi olarak ön plana çıkıyor. Bu yeni nesil gemi, BYD’nin global pazarlardaki konumunu daha da sağlamlaştırırken, sürdürülebilirlik hedeflerine uygun adımlar atmaya devam ettiğini de gösteriyor.

Yapay zeka, insan ömrünü uzatmaya çok yaklaştı!

0

Son yıllarda yapay zekanın insan hayatına etkisi gözle görülür şekilde artarken, OpenAI tarafından geliştirilen GPT-4b modeli insan ömrünü uzatmada devrim niteliğinde bir adım atıyor. Retro Biosciences ile gerçekleştirilen iş birliği, yapay zeka ve biyoteknolojiyi birleştirerek yaşlanmayı yavaşlatmayı ve hatta geriye çevirmeyi hedefliyor.

Yapay zeka, insan ömrünü uzatmaya çok yakın

OpenAI CEO’su Sam Altman’ın kişisel olarak projeye 180 milyon dolar yatırım yapması, bu girişimin ne kadar ciddiye alındığını gözler önüne seriyor. Altman’ın desteği sayesinde Retro Biosciences, 10 yıl boyunca operasyonlarını sürdürebilecek ve yaşlanmayı geciktirme hedefindeki ilk somut kanıtlara ulaşmaya odaklanabilecek.

Yapay zeka, insan ömrünü uzatmaya çok yakın.

GPT-4b, özellikle Yamanaka faktörleri adı verilen ve hücrelerin yeniden programlanarak kök hücrelere dönüşmesini sağlayan proteinler üzerinde yoğunlaşıyor. Bu faktörler, yaşlanmaya bağlı hastalıkların tedavisinde ve organ yenileme süreçlerinde umut vadediyor. Yapay zeka, protein dizilimlerini analiz edip optimize ederek Yamanaka faktörlerinin etkinliğini tam 50 kat artırmayı başardı. Bu ilerleme, hücresel yenilenme süreçlerini hızlandırabilir ve yaşlanmaya bağlı dejeneratif hastalıkları önlemede yeni tedavi yöntemlerinin yolunu açabilir. Laboratuvar testlerinde alınan olumlu sonuçların ilerleyen dönemlerde bilimsel yayınlarla paylaşılması bekleniyor.

Bu projede, Google’ın AlphaFold girişimiyle elde edilen protein yapısı tahmin yetenekleri, GPT-4b’nin geliştirilmiş analiz kapasitesiyle daha da ileri taşınıyor. GPT-4b sadece protein yapısını tahmin etmekle kalmayıp, amino asit dizilimlerini optimize ederek bu proteinlerin işlevselliğini artırıyor. Harvard Üniversitesi’nden uzmanlar, bu tür yeniliklerin karmaşık biyolojik sorunların çözümünde büyük bir potansiyele sahip olduğunu ifade ediyor. Projenin sonuçları, bilim dünyasında yaşlanma süreçlerinin anlaşılması ve önlenmesinde yeni bir çağın başlangıcını işaret edebilir. Yalnızca on yıl içerisinde insan ömrünü 10 yıl uzatmayı hedefleyen bu girişim, geleceğin tıbbını şekillendirebilecek bir öneme sahip.

Eski OpenAI yöneticisi, yeni yapay zeka girişimiyle geliyor!

OpenAI‘da teknoloji direktörü olarak görev yapan Mira Murati, bu rolünden ayrılarak kendi yapay zeka girişimini hayata geçirmek üzere çalışmalarına başladı. Murati’nin bu yeni projesi, genel amaçlı yapay zeka araştırmalarına odaklanırken, gelişim aşamasında olmasına rağmen sektörün önemli isimlerini şimdiden çekmeyi başardı.

Eski OpenAI yöneticisi, yeni yapay zeka girişimiyle karşımıza çıkacak

Ekibine katılanlar arasında, OpenAI’da özel projeler başkanı olarak görev yapmış Jonathan Lachman gibi deneyimli isimler yer alıyor. Ayrıca, OpenAI, Google DeepMind ve Character AI gibi prestijli yapay zeka firmalarından araştırmacılar ve mühendisler bu yeni girişime ilgi göstermeye başladı.

Eski OpenAI yöneticisi, yeni yapay zeka girişimiyle karşımıza çıkacak.
Eski OpenAI yöneticisi, yeni yapay zeka girişimi kuruyor.

Mira Murati, Eylül 2023’te OpenAI’dan ayrılmadan önce geçici olarak CEO görevini üstlenmiş ve bu süreçte şirketin yönetim krizini yönlendirmeye yardımcı olmuştu. OpenAI CEO’su Sam Altman’ın sürpriz bir şekilde görevden alınmasıyla başlayan ve Altman’ın toplu işten çıkarma tehdidinin ardından tekrar CEO olarak atanmasıyla sonuçlanan çalkantılı dönemde, Murati kritik bir rol üstlenmişti. Bu deneyimler, Murati’nin liderlik becerilerini daha da pekiştirmiş görünüyor.

Henüz ismi açıklanmayan bu yeni girişim, yapay zeka sektöründeki rekabetin giderek kızıştığı bir dönemde sahneye çıkıyor. İlk aşamalarında olmasına rağmen, Murati’nin vizyonunun ve deneyiminin, bu girişimi kısa sürede önemli bir konuma taşıyabileceği öngörülüyor. Yapay zeka teknolojilerinin sınırlarını zorlamayı hedefleyen bu yeni projede ilerleyen dönemde nasıl yeniliklerin ortaya çıkacağını görmek heyecan verici olacak.

Gen terapisi, kalpteki doku hasarını onarabilecek!

0

Kalp krizi sonrası ortaya çıkan doku hasarlarını onarabilen bir gen terapisi, Hollanda’daki Hubrecht Enstitüsü’nden araştırmacılar tarafından geliştirildi. Bu yenilikçi çalışmanın temelinde, zebra balıklarının hasarlı kalp dokusunu hızla yenileyebilme yeteneği yatıyor. Zebra balıkları, Hmga1 adı verilen bir proteini kullanarak hasarlı kalp dokusunu yalnızca 60 gün içerisinde eski haline getirebiliyor. Bilim insanları bu olağanüstü yenilenme mekanizmasını inceleyerek tedaviyi memeli organizmalara uyarlama potansiyelini ortaya çıkardı.

Gen terapisi, kalpteki doku hasarını onarabilir

Araştırmacılar, zebra balıklarındaki bu yenilenme sürecini fareler üzerinde test etti. Hmga1 proteini, bir virüs vektörü yardımıyla hasarlı kalp dokusuna iletildi ve sonuçlar son derece umut vericiydi. Hasar görmüş bölgelerdeki kalp kası hücreleri yeniden bölünmeye ve büyümeye başlarken, kalp fonksiyonlarında belirgin iyileşmeler kaydedildi. En önemli noktalardan biri, tedavinin yalnızca hasarlı dokuları hedeflemesi ve sağlıklı dokuda herhangi bir anormal büyüme ya da istenmeyen yan etki yaratmaması oldu.

Gen terapisi, kalpteki doku hasarını onarabilir.

Bu çalışmanın bilimsel değeri, insanlarda da bulunan Hmga1 geninin aslında embriyonik dönemde aktif olup doğumdan sonra kapanmış olması gerçeğinde yatıyor. Araştırmacılar, bu “uyuyan” geni yeniden aktifleştirerek kalp krizine bağlı hasarların etkili bir şekilde onarılabileceğini düşünüyor. Şimdiye kadar yapılan deneyler, gen terapisinin güvenli ve seçici etkisini vurguluyor. Ekip, insan kalp kası hücreleri üzerinde yapılacak ileri deneylerle bu yöntemin klinik uygulamalarını değerlendirmeye hazırlanıyor.

Bu buluş, kalp krizinden muzdarip milyonlarca insan için çığır açıcı bir tedavi yöntemi sunabilir ve modern tıbbın önemli bir sorununu çözme yolunda kritik bir adım olarak değerlendiriliyor.

Alman kasabası, güneşten ısınmaya geçecek!

Almanya’nın Bracht kasabası, yenilenebilir enerji kullanımını artırmak amacıyla güneş enerjisinden yıl boyu ısınma sağlamayı hedefliyor. Bu projede, toplamda 180 binanın ısıtılması için kullanılan güneş enerjisi ile sağlanan 80 °C civarında sıcak su temin edilecek. Fosil yakıtlardan uzaklaşmayı amaçlayan kasaba, bu projenin sürdürülebilirliğini sağlamak için sıcak suyun depolanması ve dağıtımı konusunda ileri teknolojiler kullanacak.

Alman kasabası, güneşten ısınmaya geçiyor

Bracht’taki bu sistemde, yaz boyunca güneş enerjisi ile ısıtılan su, 14 metre derinliğinde ve 27.000 metreküplük bir çukurda depolanacak. Çukurun yapımı, su geçirmez dayanıklı geomembran ile kaplanarak sağlanacak, ve sistemin yüksek verimliliği, toprakla doğal izolasyona da dayanarak sıcak suyun depolanmasını sürdürebilecek.

Almanya'daki Brach kasabası, güneşten ısınmaya geçiyor.

Yaz aylarında 90°C’ye kadar ısınan su, kışa kadar bu derin çukurda tutulacak ve gerektiğinde ısı pompaları devreye girerek suyu 30°C’ye kadar düşürecek. Isı kaybı, zaman içinde azalacak.

Kasabanın merkezi ısıtma sistemi, yıl boyu ihtiyaç duyulan enerjinin %70’ini güneş enerjisinden, %20’sini biyokütleden ve %10’unu ısı pompalarından elde edecek. Ayrıca, aşırı soğuk havalarda devreye girecek bir biyokütle kazanı da kurulacak. Projenin toplam maliyeti yaklaşık 16,5 milyon Euro olacak. Bu yatırım, enerji üretim ve dağıtımına yapılan harcamanın yanı sıra, ısı depolama sistemi olan PTES için de önemli bir bütçe ayırıyor. Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yanıtlarınızı aşağıdaki yorumlar kısmından bizimle kolayca paylaşabilirsiniz.

Bir kara delik hakkında benzersiz veriler elde edildi!

Uluslararası bir astronomi ekibi, 270 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunan 1ES 1927+654 adlı galaksinin merkezindeki devasa kara delikten benzersiz veriler elde etti. Bu gözlemler, daha önce kayıtlara geçmemiş özelliklerin tespit edilmesine olanak tanıdı. Bu kara delik, ışığın üçte birine yakın hızla hareket eden plazma jetlerine sahip olmasıyla dikkat çekiyor. Ayrıca, Bir kara delik sayesinde benzersiz verilere ulaşıldı. Bu kara delik, Güneş’in 1,4 milyon katı kütleye sahip ve 2018’deki X-ışını patlamaları ile dikkatleri üzerine çekmişti.

Bir kara delik hakkında benzersiz verilere ulaşıldı

Son zamanlarda, kara deliğin aktivitesinde değişiklikler gözlemlendi. Özellikle 2023’ün Nisan ayında, düşük enerjili X-ışını seviyelerinde büyük bir artış kaydedildi. NASA’nın Neil Gehrels Swift Gözlemevi ve NICER teleskopu tarafından toplanan veriler, bu artışı ortaya çıkardı. Radyo gözlemleri yapılarak, kara delikten çıkan güçlü plazma jetlerinin çok yüksek çözünürlükle görüntüleri elde edildi. Bu jetler, yaklaşık yarım ışık yılı uzunluğunda.

Özellikle dikkat çeken bir başka bulgu, XMM-Newton teleskobunun tespit ettiği X-ışını dalgalanmalarıydı. Bu dalgalanmaların, kara deliğin olay ufkuna yakın bir yörünge cisminden kaynaklanabileceği düşünülüyor. Bir yörünge turunu temsil eden her dalgalanma, ışık hızının yarısına kadar hareket eden bir nesneden gelmiş olabilir. Fakat dalgalanmaların süresinin sabitlenmesi, bilim insanlarını şaşırttı. Bu durumun, kara deliğin güçlü yerçekimsel çekimi nedeniyle yoldaş bir nesneden maddeleri kopartmaya başlamış olabileceği ve bunun kütle kaybı yoluyla enerji dengelemesi sağladığı öne sürülüyor.

Ekip, bu olgunun, kara deliğin etrafındaki alanın karmaşık dinamiklerini anlamada önemli ipuçları sunduğunu belirtiyor. Bu gözlemler, gelecekte ESA ve NASA’nın ortak projesi olan LISA misyonu aracılığıyla doğrulanabilir. Özellikle düşük kütleli beyaz cüceler, kara deliklerin yakınında hala kararlı bir şekilde varlık gösterebilirken, bu keşif, kara deliklerin çevresindeki süreçleri daha ayrıntılı inceleme fırsatı yaratıyor.

TSMC’nin ABD’deki çip üretim tesisi hayal kırıklığı yaratabilir!

0

TSMC CEO’su C.C. Wei, şirketin ABD’nin Arizona eyaletindeki çip üretim tesisinde, en ileri çip teknolojilerini Tayvan’dan önce uygulayamayacağını açıkça ifade etti. Bu durumun temel nedenleri arasında karmaşık izin süreçleri, uzun inşaat süreleri ve yüksek maliyetler bulunuyor. Wei, Tayvan’daki süreçlere kıyasla Arizona’da yeni bir fabrika inşa etmenin en az iki kat daha fazla zaman aldığını vurguladı. Her adımda ayrı bir izin gerekliliği ve bu izinlerin onaylanmasındaki gecikmeler, Tayvan’dan önce ABD’de gelişmiş çip teknolojilerinin kullanılmasını engelliyor.

TSMC’nin ABD’deki çip üretim tesisi beklentileri karşılamayabilir

TSMC’nin, Apple ve Nvidia gibi teknoloji devlerinin gelişmiş çip ihtiyaçlarını karşılarken büyük ölçüde Tayvan’da kalmayı sürdüreceği belirtiliyor. Buna rağmen Wei, Arizona tesislerinin Tayvan’dakiyle aynı kalitede çip üreteceğine olan güvenini dile getirdi. Arizona projesini etkileyen faktörler arasında nitelikli iş gücü eksikliği, tedarik zincirindeki kopukluklar ve düzenlemelerden kaynaklanan zorluklar önemli bir yer tutuyor.

TSMC'nin ABD’deki çip üretim tesisi beklentileri karşılamayabilir.

Özellikle kimyasal malzeme tedariği ABD’de büyük maliyetlerle karşılaşıyor. Örneğin, sülfürik asidin Tayvan’dan Los Angeles’a, ardından Arizona’ya taşınması maliyetleri ciddi şekilde artırıyor. Buna ek olarak, inşaat işçilerini Texas’tan Arizona’ya getirmek için yapılan düzenlemeler de proje maliyetlerini yükseltiyor.

ABD hükümeti, yarı iletken üretiminde coğrafi çeşitliliği artırmayı ve riskleri azaltmayı hedeflerken, TSMC’ye Arizona yatırımları için 6,6 milyar dolarlık teşvik sağlamış durumda. ABD Ticaret Bakanı Gina Raimondo, TSMC’nin Arizona’da 4 nanometre çip üretimine başladığını açıklayarak bunun ABD’nin çip projelerindeki önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtti. Ancak tüm bu desteklere rağmen TSMC’nin ABD’deki operasyonlarının zaman, maliyet ve verimlilik açısından Tayvan’ın gerisinde kalması, Batı’da çip üretimi konusunda ne denli zorluklarla karşılaşıldığını gösteriyor.

Çin’de elektrikli araçların oranı %9’a ulaştı!

Çin’de elektrikli araç kullanımı hızla yaygınlaşıyor ve ülkedeki toplam araç filosu içinde bu araçların oranı %9’a yükselmiş durumda. 2024 yılı sonunda Çin yollarında toplam 353 milyon aracın bulunduğu ve bunlardan 31,4 milyonunun yeni enerjili araçlardan oluştuğu belirtiliyor. Yeni enerjili araçlar, tamamen elektrikli araçlar ile şarj edilebilir hibrit modelleri kapsıyor. İlginç olan bir diğer detay, bu 31,4 milyon aracın %70’inin tamamen elektrikle çalışan araçlardan oluşması. Bu durum, hem hükümetin sağladığı politik teşviklerin hem de sektördeki yerli üreticilerin fiyat ve performans açısından ortaya koyduğu başarının bir yansıması olarak öne çıkıyor.

Çin’de elektrikli araçların oranı %9’a çıktı

Son yıllarda elektrikli araç satışlarında kaydedilen büyüme oldukça dikkat çekici. Örneğin, 2019 yılında Çin’de 1,2 milyon yeni enerjili araç satışı gerçekleştirilmişken, geçtiğimiz yıl bu sayı tam 10 katına çıkarak 11,25 milyon adede ulaştı. Bu artış yalnızca satışlarla sınırlı kalmayıp yollardaki toplam araç sayısına da önemli bir şekilde yansıyor. 2025 yılına gelindiğinde bu rakamların çok daha yüksek seviyelere ulaşacağı tahmin ediliyor.

Çin'de elektrikli araçların oranı %9'a çıktı.

Çin’in bu alandaki başarısının altında yatan en önemli faktörlerden biri, hükümetin elektrikli araç endüstrisine sağladığı geniş kapsamlı teşvikler. Ülkede hem bireysel kullanıcılar hem de üreticiler, yenilikçi çözümler geliştirmek ve yaygınlaştırmak için teşviklerden yararlanıyor. Ayrıca, Çinli otomobil üreticileri dünya genelinde çok daha düşük maliyetlerle elektrikli araç üretmeyi başarmış durumda. Bu da elektrikli araçların fiyatlarını içten yanmalı motorlu araçlarla hemen hemen eşit bir seviyeye getiriyor. Üstelik, elektrikli araçların günlük kullanım maliyetlerinin çok daha düşük olması, tüketiciler açısından onları daha cazip bir seçenek haline getiriyor.

Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde, Çin’de elektrikli araçların yalnızca geçici bir trend değil, otomotiv sektörünün geleceğine yön verecek kalıcı bir değişim olduğu açıkça görülüyor. Çin’in bu hızlı dönüşümüne bakıldığında, diğer ülkelerin elektrikli araç politikalarını gözden geçirmesi ve benzer stratejiler oluşturması gerektiği söylenebilir. Elektrikli araçların maliyet avantajları, çevre dostu özellikleri ve kullanıcı memnuniyeti sağlama potansiyeli, sadece Çin için değil, küresel otomotiv pazarı için de oyun değiştirici bir faktör olmaya devam ediyor.

Google, AB’nin doğruluk kontrolü taahhütlerine direniyor!

Google, 2022’de AB tarafından tanıtılan ve dijital dezenformasyonu azaltmayı hedefleyen gönüllü taahhütlere imza atmıştı, ancak bu taahhütlerin Dijital Hizmetler Yasası (DSA) kapsamında yasal düzenlemelere dönüşmesi sürecinde geri adım attı.

Google’ın Küresel İşler Başkanı Kent Walker, Avrupa Komisyonu’nun içerik ve teknoloji yetkilisi Renate Nikolay’a yazdığı bir mektupta, şirketin doğruluk kontrolü gerekliliğini kabul etmeyeceğini belirtti. Walker, bu tür bir entegrasyonun Google’ın hizmetleri için uygun ve etkili olmadığını savundu. Ayrıca, bu gereklilikler yasalaşmadan önce şirketin dezenformasyonla mücadeleye yönelik taahhütlerden tamamen çekileceğini ifade etti.

Halihazırda, AB’nin Dezenformasyon Uygulama Kuralları, imzacılardan şu adımları talep ediyor:

• AB ülkelerindeki doğruluk kontrolü organizasyonlarıyla iş birliği,

• Tüm AB dillerinde kullanıcıların bu çalışmalara erişiminin sağlanması,

• Dezenformasyon yayarak gelir elde eden içeriklere finansal teşviklerin kesilmesi,

• Kullanıcıların dezenformasyonu tanımasını, anlamasını ve işaretlemesini kolaylaştıracak araçların geliştirilmesi.

Ancak bu taahhütler şu an için yasal bağlayıcılığa sahip değil.

Google ve diğer teknoloji devlerinin tavrı

Google, doğruluk kontrolü çalışmalarını içermeyen içerik moderasyon politikalarını sürdürüyor. Şirket, mevcut taahhütlerin bazı gerekliliklerine itiraz ederek, doğruluk kontrolü organizasyonlarıyla anlaşmalara varmaya çalışacağını, ancak sürecin tamamen kontrol edilemeyeceğini savundu.

Meta, Microsoft, TikTok ve Twitch gibi 40 platform, dezenformasyon uygulama kurallarını imzalamış durumda. Ancak, Twitter (şimdi X olarak biliniyor), Elon Musk’ın platformu satın almasından sonra bu taahhütlerden çekildi. Meta ise ABD’deki doğruluk kontrol programını kısa süre önce durdurdu. Avrupa Doğruluk Kontrol Standartları Ağı, taahhütlere imza atan birçok dijital platformun bu yükümlülükleri yerine getirmekte yeterince aktif olmadığını belirtiyor.

Yasal süreç ve belirsizlikler

AB, dezenformasyon uygulama kurallarındaki tüm gerekliliklerin DSA altında resmi yasalara dönüşüp dönüşmeyeceğini henüz kesinleştirmedi. AB yetkilileri, imzacılarla hangi taahhütlerin uygulanabilir olacağına dair görüşmelerini sürdürüyor. Komisyon, bu kuralların en erken 2025’in Ocak ayında yürürlüğe girebileceğini açıklamıştı.

Google’ın kararı, AB ile teknoloji devleri arasındaki düzenleyici çatışmaları bir kez daha gündeme taşıdı. AB’nin nihai adımları ve Google’ın buna karşı alacağı tutum, dezenformasyonla mücadele politikalarının geleceğini şekillendirecek gibi görünüyor.

Volkswagen ortaklığı ile ilgili gelişmeler, Rivian hisselerini yükselişe geçirdi!

Volkswagen CEO’su Oliver Blume, Rivian ile olan yeni ortaklığın büyük fırsatlar sunduğunu belirterek, iş birliğinin kapsamını artırma niyetini dile getirdi.

Volkswagen ve Rivian, Kasım ayında başlatılan “Rivian and VW Group Technology, LLC” adlı ortak girişimle iş birliğini resmileştirmişti. Bu ortaklık, şu an için yazılım desteği üzerine yoğunlaşıyor. Rivian, Volkswagen için yeni bir yazılım tanımlı EV (SDV) mimarisi geliştiriyor ve bu yapı, elektrikli araçların maliyetlerini düşürmeyi ve üretim hızını artırmayı hedefliyor.

Volkswagen CEO’su Blume, Alman medya kuruluşu Spiegel’e yaptığı açıklamada, “Volkswagen Grubu, Rivian gibi küçük bir marka için büyük fırsatlar sunuyor.” dedi. Blume, iki şirketin modülleri paylaşmayı ve satın alma hacimlerini birleştirmeyi planladığını belirtti.

İlk aşamada, Rivian’ın yazılım yığını ve platformu Volkswagen modellerine entegre ediliyor. Rivian’ın kullandığı sistem 7 kontrol biriminden oluşurken, Volkswagen modellerinde bu sayı genellikle 100’ün üzerinde. Bu iş birliğinin devamında, yeni mimarinin Porsche’nin ultra lüks üç sıralı elektrikli SUV modeli ve elektrikli Golf’ün halefinde kullanılması planlanıyor. Audi, Porsche ve ABD pazarına yönelik Scout markası da bu teknolojiden faydalanacak.

Scout markası, 2027 yılında Güney Carolina’daki yeni Volkswagen fabrikasında üretilecek elektrikli off-road SUV ve pickup modelleriyle ABD pazarına giriş yapacak.

Rivian’ın ABD’deki yeni fabrikası ve finansal gelişmeler

Ortaklık haberleri, Rivian’ın ABD Enerji Bakanlığı’ndan (DOE) 6,6 milyar dolarlık bir kredi anlaşması imzalamasının hemen ardından geldi. Bu fon, Rivian’ın Georgia’daki yeni EV üretim tesisinde kullanılacak. Yeni fabrikada, daha küçük ve uygun fiyatlı R2 ve R3 modelleri üretilecek.

Volkswagen iş birliği, bu yeni SUV ve crossover modellerinin geliştirilmesine katkı sağlayacak. Rivian CEO’su RJ Scaringe, iş birliğini “anlamlı bir finansal fırsat” olarak nitelendirdi.

Rivian hisselerinde hareketlilik

Haberlerin ardından Rivian hisseleri Cuma günü %5’in üzerinde değer kazandı. Şirketin üçüncü çeyrek kazanç raporunu açıkladığı Kasım ayından bu yana hisseler %57 artış gösterse de, son bir yıl içinde hâlâ %10 civarında değer kaybetmiş durumda.

Volkswagen ile genişleyen ortaklık, Rivian’ın gelecekteki büyüme stratejileri açısından önemli bir kilometre taşı olarak görülüyor. Özellikle yazılım tanımlı EV mimarisi, maliyetleri düşürme ve üretim süreçlerini hızlandırma açısından şirket için kritik bir rol oynayabilir.

Meta, işten çıkarma politikasına devam ediyor!

0

Meta’daki işten çıkarmalar hız kesmeden devam ediyor gibi görünüyor, çünkü şirket CEO’su Mark Zuckerberg, yeni bir iş gücü azaltma dalgasını başlatmayı planlıyor. Bu kesintilerin, şirket çalışanlarının yüzde 5’ine kadar bir kısmını etkileyebileceği belirtiliyor. Zuckerberg, şirket içindeki düşük performanslı çalışanlara yönelik toleransın azalacağına dikkat çekerken, bu kararın Meta’da son iki yıl içerisinde işten çıkarılan 20.000’den fazla çalışanın ardından yeni bir aşamayı temsil ettiği ifade ediliyor.

Meta, işten çıkarma politikasını sürdürüyor

Mark Zuckerberg, şirket içindeki performans yönetimi politikalarının sertleştirileceğini belirterek, düşük performans gösteren çalışanları daha hızlı bir şekilde işten çıkarma planını açıkladı. Önceden, bu tür çalışanlara bir yıllık bir değerlendirme süreci tanınırken, artık daha kapsamlı ve kısa sürede sonuçlanan performansa dayalı kesintilere odaklanılacak. Bu yaklaşımın, işten çıkarmalar ve doğal çalışan kayıplarıyla birlikte şirketin genel çalışan sayısında yüzde 10 civarında bir azalmaya yol açacağı düşünülüyor. Bloomberg’e göre bu adım, özellikle performans değerlendirme sürecinden geçebilecek kadar uzun süredir görevde olan çalışanları hedef alacak.

Tahminlere göre Meta’daki bu son işten çıkarma dalgası, yaklaşık 7.000 kişinin görevine son verilmesiyle sonuçlanabilir. Bu durum, 2022’nin sonlarında başlatılan ve bugüne kadar on binlerce çalışanın ayrılmasına yol açan sürecin devamı niteliğinde. Zuckerberg’in geçtiğimiz yıl yaptığı açıklamada, daha yalın bir organizasyon yapısının şirketin önceliklerini daha hızlı yerine getirmesine olanak tanıyacağını ifade etmesine rağmen, bu tarz bir ortamda çalışanların işlerinden nasıl daha fazla tatmin ve keyif alabileceğine dair ayrıntı paylaşmaması dikkat çekti.

Meta, 2025 yılına oldukça yoğun başladı. Şirket, üçüncü taraf doğrulama programlarını sona erdirmenin yanı sıra UFC CEO’su Dana White’ı yönetim kuruluna dahil etti. Ayrıca, “Nefret İçerikleri” politikasında tartışmalı değişiklikler yaparak çeşitli eleştirilere maruz kaldı. Instagram’da LGBTQ+ topluluğunun sıklıkla kullandığı bazı etiketlerin “gölge yasağı” uygulaması ile kısıtlandığının ortaya çıkması da şirketin bu dönemde tartışmalarla gündeme gelmesine yol açtı.

AMD, Zen 6 mimarisinde TSMC ile işbirliğine gidecek!

0

AMD‘nin yeni nesil Zen 6 mikro mimarisi için TSMC’nin gelişmiş N3E 3nm üretim sürecini kullanabileceği yönündeki iddialar, işlemci pazarındaki rekabeti daha da kızıştıracak gibi görünüyor. Mevcut raporlara göre, AMD’nin Zen 6 CCD kalıplarında bu yeni üretim süreci tercih edilecek. TSMC’nin N3E süreci, %20 hız artışı, %30’dan fazla enerji tasarrufu ve %60 civarında mantıksal yoğunluk artışı sağlıyor. Bu iyileştirmeler, gelişmiş EUV çift desenleme teknolojisi sayesinde mümkün oluyor.

AMD, Zen 6 mimarisinde TSMC ile işbirliğine gidiyor

Zen 5 işlemcilerde kullanılan N4P sürecine kıyasla oldukça ileri bir adım olan bu geçiş, AMD’nin işlemci performansında önemli bir sıçrama hedeflediğini ortaya koyuyor. I/O yongalarında (cIOD ve sIOD) ise 4nm N4C sürecine geçiş yapılacağı belirtiliyor. Bu yenilik, masaüstü işlemciler için yüksek performanslı entegre GPU’lar (muhtemelen RDNA 3.5 mimarisine dayalı), gelişmiş NPU birimleri ve DDR5 bellek desteğinde daha yüksek hızlara erişim gibi avantajlar sunabilir.

AMD, Zen 6 mimarisinde TSMC ile işbirliğine gidiyor.
AMD, Zen 6 mimarisinde TSMC ile işbirliğine gidiyor.

AM5 platformu, Zen 6 işlemcileri desteklemeye devam edecek ancak PCIe arayüzü cephesinde büyük bir yenilik beklenmiyor. Bunun yerine, USB4 desteği sunabilecek gelişmiş bir kontrolcü gibi bağlantı teknolojilerinde iyileştirmeler yapılabileceği konuşuluyor.

AMD’nin Zen 6 işlemcilerinin, 2026 yılının sonlarına doğru piyasaya sürülmesi bekleniyor. TSMC’nin N3E ve N4C süreçlerinin sağladığı avantajlarla birlikte AMD’nin, özellikle Intel ve Apple gibi güçlü rakipler karşısında performans liderliğini sürdürebilmesi için elindeki kozları iyi değerlendirmesi gerekecek. Bu yeniliklerin, işlemci dünyasında önemli bir dönüm noktası olması muhtemel.

iPhone 17 serisi, soğutma sistemiyle bir ilke imza atabilir!

0

2025 yılında piyasaya çıkması beklenen iPhone 17 serisi, termal performansı önemli ölçüde iyileştirecek bir yenilikle gelebilir: buhar odası soğutma teknolojisi. Uzun zamandır birçok üst düzey Android cihazında kullanılan bu soğutma yöntemi, iPhone kullanıcılarının özellikle yüksek işlem gücü gerektiren durumlarda karşılaştığı ısınma sorunlarını azaltmayı hedefliyor.

iPhone 17 serisi, soğutma sistemiyle bir ilke imza atacak

Daha önce iPhone 15 Pro’da yoğun kullanımda yaşanan aşırı ısınma sorunu, iPhone 16 Pro’da geliştirilen yeni alüminyum termal yapı ve grafen levhasıyla büyük ölçüde çözülmeye çalışılmıştı. Ancak yoğun yük altında hâlâ bazı termal sıkıntılar yaşandığı gözlemlenmişti. Yeni sızıntılar, Apple’ın iPhone 17 serisinde buhar odası soğutma sistemine geçiş yapacağını ve bu çözümün sadece Pro ve Pro Max modellerinde değil, 17 Air gibi diğer modellerde de uygulanacağını gösteriyor.

iPhone 17 serisi, soğutma sistemiyle bir ilke imza atacak.

Buhar odası teknolojisi, içerisinde az miktarda sıvı bulunan mühürlü metal bir yapıya dayanıyor. Bu sıvı, yonga setinin ürettiği ısı ile buharlaşır ve ardından odanın yüzeyine yayılır. Böylelikle ısı verimli bir şekilde dağıtılarak cihazın aşırı ısınması engellenir. Özellikle zorlu uygulama ve oyun senaryolarında cihazın performans kaybı yaşamadan çalışmasını sağlaması, bu sistemi ideal bir termal çözüm hâline getiriyor.

Apple’ın bu hamlesi, uzun yıllar Android telefonların bir avantajı olarak görülen bu teknolojiyi iPhone’lara entegre ederek, markayı termal performans konusunda bir adım öne taşımayı hedefliyor. Bunun, iPhone kullanıcılarının daha uzun süre kararlı bir performans deneyimlemesine katkı sağlayacağı düşünülüyor. İddia edilen bu yenilik, iPhone 17 serisinin özellikle ileri düzey kullanıcılar ve mobil oyuncular arasında büyük ilgi görmesini sağlayabilir.

Elon Musk’ın patlayan roketi, uçuşların aksamasına sebep oldu!

Elon Musk’ın SpaceX şirketine ait Starship roketi, gerçekleştirdiği yedinci test uçuşu sırasında önemli bir aksaklıkla karşılaştı. Türkiye saatiyle gece 01:37’de Teksas’taki Starbase’den fırlatılan dev roketin, yörünge tırmanışı esnasında üst kademe olan Starship bölümünün patladığı açıklandı. 123 metre uzunluğundaki bu iki aşamalı roketin patlama sonucu yayılan enkazı, Turks ve Caicos Adaları yakınlarındaki okyanusa düştü. Ancak bu olay yalnızca roketin test süreci için değil, aynı zamanda sivil hava trafiği için de sorunlara neden oldu.

Elon Musk’ın patlayan roketi, uçuşların aksamasına neden oldu

ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), Starship’in patlamasının ardından uçuş güvenliğini sağlamak için birçok uçuşun rotasını değiştirdiğini ve bazı uçakların havada beklemesini sağladığını açıkladı. Başta Miami Uluslararası Havalimanı olmak üzere, Florida’daki Fort Lauderdale-Hollywood Uluslararası Havalimanı ve çevre bölgelerde uçuş gecikmeleri yaşandı. Puerto Rico yakınlarında, denizde görülen enkaz parçaları, Flightradar24 verilerine göre birden fazla uçağın planlanan güzergahından sapmasına neden oldu. FAA, kısa süreli bu aksamalara rağmen normal hava trafiği düzenine dönüldüğünü duyurdu.

Elon Musk’ın patlayan roketi, uçuşların aksamasına neden oldu.

Starship test uçuşunda karmaşık bir tablo çizildi: bir yanda başarı diğer yanda başarısızlık. Super Heavy güçlendirici bölümü, uçuş sırasında inişi gerçekleştirdiği anda fırlatma kulesi tarafından başarıyla yakalandı ve bu, SpaceX için önemli bir ilerlemeydi. Ancak Starship bölümünün patlaması, test uçuşunun genel sonucunu gölgede bıraktı. SpaceX, bu süreçte Starship’in yeni ekipman ve gelişmiş sistemlerini test etmeyi amaçlıyordu. Şirket, roketin geliştirilmesi için daha fazla test uçuşu planlandığını ve bu denemelerin Ay’a ve Mars’a ulaşmayı mümkün kılacak bir sürecin parçası olduğunu belirtti.

SpaceX CEO’su Elon Musk, olaya esprili bir şekilde yaklaşarak sosyal medya platformu X’te “Başarı belirsiz ama eğlence garanti” ifadeleriyle bir video paylaşımı yaptı. Şirket, 2025 yılı içinde Starship ile ilgili önemli ilerlemeler kaydetmeyi hedefliyor. Bu test uçuşunun sonuçları, SpaceX’in Mars’a insan yerleşimi gibi büyük hedeflerine giden yolda hem teknik hem de operasyonel anlamda önemli dersler barındırıyor.

Çin’in robot köpeği, koşu hızında rekor kırdı!

0

Çin‘in robot teknolojileri alanındaki iddialı adımlarına yeni bir başarı daha eklendi. Black Panther 2.0 adlı robot köpek, yayınlanan bir video ile 100 metreyi 10 saniyenin altında koşarak dikkatleri üzerine çekti. Daha önce bu alandaki rekoru elinde bulunduran Kore yapımı HOUND’u geride bırakan Black Panther 2.0, bu başarısıyla hem robotik hız rekorlarını hem de bu teknolojiye yönelik ilgiyi yeniden gündeme taşıdı. Özellikle askeri ve sivil kullanımlar için büyük bir potansiyel taşıyan bu robot köpek, sahip olduğu yüksek hız ve çeviklik kapasitesiyle hayranlık uyandırıyor.

Çin’in robot köpeği, koşu hızında rekor kırmayı başardı

Zhejiang Üniversitesi’nin insansı robot araştırma merkezi ile Mirror Me adlı teknoloji girişimi tarafından ortaklaşa geliştirilen Black Panther 2.0, adını taşıdığı kara panterden esinlenen çeviklik odaklı tasarımıyla farklılaşıyor. Diğer robot köpeklerin aksine engebeli arazilerde kullanım veya çok amaçlı işlevlerden ziyade tamamen hız odaklı bir proje olarak dikkat çekiyor. 38 kilogram ağırlığında ve 0.6 metre yüksekliğinde olan bu robot, karbon fiber malzemelerle geliştirilen dayanıklı bacaklara sahip. Bu bacaklar, hızı korurken darbeleri emen özel yay sistemleri içeriyor. Ayrıca çitadan ilham alınarak tasarlanan koşu ayakkabıları, zeminde yüzde 200 oranında daha iyi tutuş sağlayarak hız performansını destekliyor.

Black Panther 2.0’ın en dikkat çeken yönlerinden biri, farklı zeminlerde maksimum verimlilikle çalışabilmesi için yapay zekâ ve makine öğrenimi tekniklerinden yararlanması. Robotun uzuvları, yapay zekâ tabanlı bir koordinasyon sistemiyle birbiriyle uyum içinde hareket ederek üstün hız ve denge kabiliyeti sunuyor. Bu uyum, robotu dünyanın en hızlı dört bacaklı robotlarından biri haline getiriyor.

Çin’in robotik alandaki bu başarısı, ABD ile süregelen rekabetini bir adım öteye taşıyor. Bazı Çin yapımı teknolojilere şüpheyle yaklaşılması hâlâ gündemde olsa da, Black Panther 2.0 gibi projeler, ülkenin teknoloji alanındaki liderlik iddiasını güçlendiriyor. Bu gelişme, biyomimetik yaklaşımı bir adım daha ileri taşıyarak, doğal canlıların hareketleri ile robotik sistemler arasındaki farkı kapatmak için çalışan mühendislerin yeteneklerini bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu teknolojinin önümüzdeki yıllarda hem ticari hem de savunma sektöründe nasıl şekilleneceği büyük bir merak konusu.

Boeing 777X, yeniden test uçuşlarına başladı!

Dünyanın önde gelen havacılık şirketlerinden biri olan Boeing, yeni nesil geniş gövdeli yolcu uçağı 777X’in test uçuşlarına beş aylık bir aranın ardından yeniden başladı. Ağustos 2024’te yaşanan teknik sorunlar nedeniyle askıya alınan test uçuşları, bu süre zarfında yapılan kapsamlı iyileştirme çalışmalarının ardından tekrar gerçekleştiriliyor. Özellikle uçak gövdesi ile motoru birbirine bağlayan yapısal parçalarda tespit edilen sorunlar, güvenlik endişelerini artırmış ve Boeing mühendislerini yoğun bir çözüm sürecine yönlendirmişti. Şirket, bu sorunları gidererek 777X’i tekrar gökyüzüyle buluşturmayı başardı.

Boeing 777X, yeniden test uçuşlarına start verdi

Test uçuşlarının yeniden başlaması, 777X modelinin sertifikasyon sürecinde kritik bir adım olarak değerlendiriliyor. Boeing, testlerin yeniden başlatılmasının, hem Federal Havacılık İdaresi (FAA) hem de diğer havacılık otoritelerinin güvenini kazanmak için önemli olduğunu belirtiyor. Ancak ilginç bir şekilde, FAA yetkilileri bu kez test uçuşlarında yer almadı. Yine de, bu süreç Boeing için hem teknik hem de ticari açıdan büyük bir ilerleme kaydedildiğini gösteriyor.

Boeing 777X, dünya çapında havayolu şirketlerinin yıllardır güvenle kullandığı 777 modelinin yerini alacak şekilde tasarlandı. Daha verimli yakıt kullanımı, gelişmiş aerodinamik tasarım ve daha geniş kapasite özellikleri sunan bu model, modern havacılık ihtiyaçlarına cevap vermek üzere geliştirilmiş durumda. İlk teslimatın başlangıçta 2020 yılında Qatar Airways’e yapılması planlanmış olsa da, çeşitli üretim gecikmeleri ve sertifikasyon süreçleri nedeniyle bu tarih defalarca ertelendi. Şu anda teslimatların 2026’da başlaması öngörülüyor. Bu durum, 777X siparişi veren havayolu şirketleri arasında hayal kırıklığı yaratsa da modelin genel talebine olan etkisi sınırlı kaldı.

Boeing’in mevcut 777X sipariş defteri, bu uçağa duyulan ilginin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Şirketin toplamda 481 adet siparişi bulunuyor; bunların 170’i Emirates, 60’ı ise Qatar Airways’e ait. Ayrıca Lufthansa ve Singapore Airlines gibi önde gelen havayolu şirketleri de yüklü siparişlerle bu modelden faydalanmayı planlıyor. Boeing’in, bu büyük talebe cevap verebilmesi için sertifikasyon ve üretim sürecinde tüm adımları eksiksiz bir şekilde atması kritik öneme sahip. 777X’in gecikmelerine rağmen, sunduğu yenilikçi özelliklerle havacılık sektöründe uzun yıllar boyunca önemli bir yer tutacağı düşünülüyor.