DJI şarj sorununu güç istasyonları ile çözmek istiyor

0

DJI, dev taşınabilir pilleri için sessiz sedasız güçlü yeni bir araç şarj cihazı tanıttı. 299 dolarlık Power 1kW Süper Hızlı Araç Şarj Cihazı, motor çalışırken aracınızın alternatöründen şirketin genişleyen güç istasyonları serisini 1000W’a kadar şarj edebilir.

DJI güç istasyonları

Bu yeni kendin yap alternatör şarj cihazları sınıfı, en popüler güneş jeneratörleri ve enerji santralleri üreticilerinin DC-DC şarj cihazlarını benimsemesiyle birlikte bir an yaşıyor. Power 1kW aracınızın içine monte edildikten ve birlikte verilen 5m sigortalı kabloyla aracın aküsüne bağlandıktan sonra,  yakın zamanda incelediğim dongle-happy DJI Power 1000 güç istasyonunun tescilli SDC portuna bağlanır. Ayrıca, 11kWh’ye kadar istiflenebilir depolama kapasitesi için SDC kablolarıyla papatya zinciri halinde bağlandığında DJI’nin 2048Wh Power 2000 Genişletme Pillerini de şarj edecektir. Power 1kW ayrıca, akü boşalmasını önlemek için aracınızın aküsünü ters şarj edecek şekilde yapılandırılabilir.

Tam güçte DJI Power 1kW Süper Hızlı Araç Şarj Cihazı, Power 1000’in 1024Wh pilini sadece bir saatten biraz fazla bir sürüşte şarj edebilir. Ancak, kutudan çıkar çıkmaz Power 1kW 500W şarj çıkışına sabitlenmiştir. 1000W’a ulaşmak için başka bir dongle satın almanız gerekir.

DJI’nin duyurusu geçen yaz aylarındaki 800W EcoFlow Alternatör Şarj Cihazı’nın  ve sonbaharda duyurulan yeni  560W Bluetti AC500’ün gelişini takip ediyor. EcoFlow’un şarj cihazı, DJI’ninki gibi, kendi dev pillerini şarj etmek için en uygun hale getiren özel bir konektör kullanıyor, oysa Bluetti AC500, neredeyse her üreticinin güneş jeneratörlerini ve güç istasyonlarını şarj edebiliyor. Ancak DJI’nin yarı oranında. Elbette, tüm bunlar aracınızın amperleri koruyabilen yüksek kapasiteli bir alternatörle donatılmış olduğunu varsayıyor.

Genç Başarı, yapay zeka alanında eğitim ve istihdam olanakları sunuyor!

Genç Başarı Eğitim Vakfı ve JA Europe’un ortaklaşa hayata geçirdiği ve beş farklı ülkede uygulanan “İş Yaşamında Eşit Fırsatlar” programı, gençlere hem eğitim hem de istihdam olanakları sunmayı amaçlayan kapsamlı bir projedir. Bu program, yapay zeka alanında kariyer hedefleyen gençlerin sosyal ve teknik becerilerini geliştirmelerine olanak tanırken, aynı zamanda iş dünyasıyla daha yakından etkileşim kurarak kariyer fırsatlarına erişimlerini kolaylaştırmayı hedeflemektedir.

Genç Başarı, yapay zeka alanında eğitim ve istihdam olanakları sunacak

Romanya, Hollanda, Yunanistan, İspanya ve Türkiye’den katılımcılarla yürütülen bu program özellikle 14-24 yaş arası gençlere odaklanmakta ve onların işgücü piyasasında daha güçlü bir yer edinmelerine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Programın temel hedefleri arasında gençlerin sosyal ve teknik yetkinliklerini artırmak, teknoloji kullanımını iş yaşamında etkinleştirmek, genç istihdamını destekleyecek politikalar geliştirmek ve gençlerin iş dünyasıyla güçlü bağlar kurmasını sağlamak yer almaktadır. Proje kapsamında gençler, 30 saatlik yoğun bir yapay zeka eğitimine katılarak hem bu alandaki teorik bilgilerini pekiştirme hem de seçilen katılımcılar için sunulan staj imkanları sayesinde sektörel deneyim kazanma fırsatına sahip olacaklar.

Genç Başarı, yapay zeka alanında eğitim ve istihdam olanakları sunacak.

Genç Başarı Eğitim Vakfı Genel Müdürü Seçil Yıldırım Çelebi, yapay zeka konusunda kariyer planları yapan gençleri bu programa katılmaya davet ederek, projenin sunduğu eğitim ve staj olanaklarının kariyer başlangıçlarında önemli bir rol oynayacağını ifade etti. Toplam 1000 genç ve 100 işletmenin katılımıyla şekillenen proje kapsamında yapılan araştırmalar, iş hayatında gençlerin karşılaştığı zorluklara dikkat çekti.

Gençlerin iş arama sürecinde en sık karşılaştıkları problemler arasında deneyim eksikliği (%42), bağlantı yetersizliği (%36), yüksek rekabet ortamı (%33), yabancı dil seviyesindeki eksiklikler (%30), iş bulma yöntemleri konusundaki bilgi eksikliği (%23) ve eğitim seviyesi sorunları (%5) öne çıktı. Bu sorunlara çözüm sunmayı hedefleyen program, gençlere hem bilgi hem de deneyim anlamında destek olmayı amaçlıyor.

Hazır yemek servisi girişimi Calo 25 milyon dolar topladı

0

Calo, hazır yemek servisini Orta Doğu’nun ötesine taşımak için 25 milyon dolar topladı. Kişiselleştirilmiş hazır yemekler üzerine kurulu bir işletme, hem zamanı kısıtlı müşterilerine neler sunabileceğini hem de sadece ısıtılıp yenilebilen yemeklerin giderek artan yelpazesini teslim ettiği yerleri genişletmek için Orta Doğulu girişim Calo’ya önemli miktarda yatırım yaptı.

Hazır yemek servisi girişimi Calo büyümeye devam ediyor

MarkNtel Advisors’ın geçen yıl yayınladığı bir rapora göre, Orta Doğu’daki yemek dağıtım pazarı 2030 yılına kadar 11,2 milyar dolara ulaşacak. Careem, Deliveroo ve Talabat gibi yiyecek toplayıcıları, büyük ölçüde COVID-19 salgını tarafından körüklenen, yemeklerini kendileri yapmak yerine yemek siparişi veren meşgul profesyonellerin alışkanlıklarına güvenerek büyük işletmeler kurdular.

Riyad merkezli Calo girişim; kilo kaybı, yüksek protein alımı veya dengeli öğünler gibi özel segmentlere yönelik özelleştirilmiş yemek abonelikleri sunarak kendini farklılaştırıyor. Şirket, yalnızca yemeklerinin ne zaman ulaşacağını değil, ne yediklerini de önemseyen müşterileri hedefliyor.

Girişim, kas kütlesi kazanmak isteyenlere veya diyabet, IBS (İrritabl bağırsak sendromu) veya PCOS (polikistik over sendromu) hastalarına yönelik yemekler gibi daha kişiselleştirilmiş segmentlere ve yiyecek ihtiyaçlarına hitap etmek için yemek özelleştirmesine daha fazla yönelmeyi planlıyor. Calo’nun öncülü, bu kategorilere giren kişilerin rahatlık ihtiyaçlarını karşılayan yiyecek özelleştirme özellikleri için prim ödeyecekleridir.

Şirket, doğru yolda olduğundan o kadar emin ki, önümüzdeki yıl Orta Doğu dışındaki varlığını genişletmek ve küreselleşme hedefleri doğrultusunda İngiltere’de ismi açıklanmayan bir gıda girişimini satın alma sürecinde.Calo, yeni büyüme vektörlerini finanse etmek için, Khwarizm Ventures ve STV’nin katılımıyla Nuwa Capital liderliğinde Seri B finansmanında 25 milyon dolar topladı. Dikkat çekici olan, tüm bu yatırımcıların geri dönen yatırımcılar olması.

HÜRKUŞ 2, ilk uçuşunu başarıyla gerçekleştirdi!

0

Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) tarafından geliştirilen ve Türk Hava Kuvvetleri’nin eğitim uçağı ihtiyacını karşılamak üzere tasarlanan HÜRKUŞ Askeri Eğitim Uçağı’nın yeni konfigürasyonu HÜRKUŞ-2, ilk uçuşunu başarıyla tamamladı.

TUSAŞ’ın geliştirdiği yeni nesil eğitim uçağı ilk uçuşunu gerçekleştirdi

HÜRKUŞ 2 20 dakikalık ilk uçuşunda 6 bin 500 feet irtifaya ulaşan ve 140 knot hıza çıktı. TUSAŞ, dış tasarımında yapılan değişikliklerle birlikte yerlilik oranını da önemli ölçüde artırdı. Uçakta kanopi, soğutma sistemi, hidrolik pompa, telsiz ve IFF gibi birçok ekipmanın yerli üretim olması, Türkiye’nin savunma sanayisindeki yükselişini bir kez daha gözler önüne serdi.

Savunma Sanayii Başkanlığı ile imzalanan 55 uçaklık sözleşme kapsamında, ilk 15 HÜRKUŞ 2 uçağının 2025 yılında Türk Hava Kuvvetleri envanterine katılması planlanıyor. Kalan 40 uçağın teslimatı ise 2027 yılına kadar tamamlanacak. Bu sayede Türk Hava Kuvvetleri, modern ve yerli üretim bir eğitim uçağına kavuşmuş olacak.

TUSAŞ Genel Müdürü Mehmet Demiroğlu;

“Kısa süre içerisinde Hava Kuvvetlerimizin envanterine girecek HÜRKUŞ uçuşunu başarıyla gerçekleştirdi. Hayallerimizin birer birer hayata geçtiğini görmek gelecek hedeflerimize ne kadar yakın olduğumuzu gösteriyor. HÜRKUŞ, hain terör saldırısında şehit olan çalışma arkadaşımız Zahide Hanım’ın kızının çizdiği resmi de üzerinde gururla taşıdı. Boğazımız düğümlenerek izlediğimiz bu uçuşta emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.”

HÜRKUŞ, hain terör saldırısında şehit olan Zahide Hanım’ın kızının çizdiği resmi de üzerinde gururla taşıdı.
HÜRKUŞ, hain terör saldırısında şehit olan Zahide Hanım’ın kızının çizdiği resmi de üzerinde gururla taşıdı.

Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Lütfen görüşlerinizi yorumlar kısmından bizlerle paylaşınız.

Isı Pompası Nedir?

Isı pompası, bir ortamdan alınan enerjiyi başka bir ortama aktaran yenilikçi bir ısıtma ve soğutma sistemidir. Temel prensibi, çevrede mevcut olan ısı enerjisini kullanarak enerji tasarrufu sağlamaktır. Bu teknoloji, genellikle konut, ticari binalar ve endüstriyel tesislerde ısıtma, soğutma ve sıcak su temini için tercih edilmektedir.

Isı Pompasının Çalışma Prensibi

Isı pompası, temel olarak bir buzdolabının tersine çalışmasıyla aynı mantığa sahiptir. Sistemin ana bileşenleri şu şekilde sıralanabilir:

  1. Evaporatör: Çevreden ısıyı emer.
  2. Kompresör: Toplanan ısıyı sıkıştırarak enerji yoğunluğunu arttırır.
  3. Kondansatör: Toplanan ısıyı iç mekâna transfer eder.
  4. Genleşme Vanası: So**: So\u011utucu akışanın basıncını düşürerek tekrar evaporatöre gönderir.

Bu döngü sayesinde enerji verimli bir şekilde ısıtma veya soğutma sağlanır.

Isı Pompası Türleri

Isı pompaları, enerji kaynağına göre farklı türlere ayrılır:

  1. Hava Kaynaklı Isı Pompası: Havadaki ısı enerjisini kullanarak çalışır. Kurulumu kolay ve maliyeti düşüktür.
  2. Yer Kaynaklı Isı Pompası: Topraktaki sabit sıcaklıktan faydalanır. Daha yüksek verimlilik sunar ancak ilk yatırım maliyeti daha fazladır.
  3. Su Kaynaklı Isı Pompası: Göl, nehir veya kuyular gibi su kaynaklarından enerji alır. Yüksek verimli çözümler sunar.

Isı Pompası Kullanım Alanları

Isı pompaları çeşitli uygulama alanlarında kullanılabilir:

  • Konutlar: İç mekân ısıtma, soğutma ve sıcak su temini.
  • Ticari Binalar: Ofisler, alışveriş merkezleri ve otellerde enerji tasarrufu.
  • Endüstriyel Tesisler: Proses ısıtma ve soğutma ihtiyaçları.

Isı Pompasının Avantajları

  • Enerji Verimliliği: Geleneksel sistemlere göre %50’den fazla enerji tasarrufu.
  • Çevre Dostu: Fosil yakıt tüketimini azaltarak karbon salımını düşürür.
  • Uzun Ömür: Doğru bakımla yıllarca kullanılabilir.
  • Esneklik: Hem ısıtma hem de soğutma sağlar.

Dezavantajları

  • Yüksek İlk Yatırım Maliyeti: Geleneksel sistemlere göre kurulum maliyeti daha yüksektir.
  • Enerji Bağımlılığı: Elektriğe olan bağımlılık artabilir.
  • Verimlilik Değişikliği: Hava kaynaklı ısı pompaları ekstrem hava koşullarında performans kaybı yaşayabilir.

Isı Pompası Alırken Nelere Dikkat Edilmeli?

  1. Enerji Verimliliği: Yüksek COP (Coefficient of Performance) değerine sahip modelleri tercih edin.
  2. Kapasite: Mekânın boyutu ve ihtiyaçlarına uygun bir model seçin.
  3. Marka ve Servis Ağı: Güvenilir markaları tercih edin ve servis hizmetlerini kontrol edin.
  4. Kurulum Alanı: Hangi enerji kaynağının mevcut olduğunu analiz edin.

Sonuç

Isı pompaları, enerji verimliliği ve çevre dostu yapısıyla geleceğin ısıtma ve soğutma çözümlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Doğru bir tercih yapıldığında, hem tasarruf sağlayabilir hem de karbon ayak izinizi azaltabilirsiniz. Modern teknolojilere yatırım yapmak isteyenler için ısı pompası çok cazip bir seçenek sunmaktadır.

Blue Origin’in New Glenn Roketi İlk Görevine Hazırlanıyor

Blue Origin, roketi gerçek bir fırlatma senaryosunu simüle eden “wet dress rehearsal” adı verilen kapsamlı bir teste tabi tuttu.

Bu test sırasında, roketin yakıt tankları tamamen dolduruldu ve yedi BE-4 motoru 24 saniye boyunca çalıştırıldı. Ayrıca, 20 tonluk bir yük simülatörü yerleştirilen roket, gerçek bir görevde taşıyacağı yükü de test etmiş oldu. Bu, New Glenn’in tüm sistemlerinin ilk kez entegre bir şekilde çalıştırıldığı anlamına geliyor.

Blue Origin yöneticisi Jarrett Jones, bu başarıyı şirket için “anlamlı bir dönüm noktası” olarak nitelendirdi.

FAA’dan uçuş izni geldi

Federal Havacılık İdaresi (FAA), New Glenn roketine uçuş lisansı vererek ilk görev için onayını resmen duyurdu. Roketin ilk uçuşu başlangıçta Ekim 2023’te yapılması planlanıyordu. Ancak, teknik hazırlıkların tamamlanamaması nedeniyle bu uçuş ertelendi.

Roketin ilk görevi, şirketin Blue Ring Pathfinder adını verdiği yükü taşımak olacak. Bu platform, Pentagon gibi müşterilere uzayda çeşitli hizmetler sunmayı amaçlıyor.

New Glenn için ilk uçuş 2025’te

Şirket, New Glenn’i “daha büyük hedefler için tasarlanmış, dev bir yeniden kullanılabilir roket” olarak tanımlıyor. Roket, gelecekte insanlı görevler için de kullanılabilecek şekilde güvenlik ve yedekleme özelliklerine sahip. Ancak, ilk uçuş insansız olarak gerçekleşecek. New Glenn’in güçlü tasarımı, hem ticari hem de bilimsel görevlerde kullanılmasını mümkün kılıyor.

Blue Origin’in verdiği bilgiye göre, roketin ilk uçuşunun 2025’in başlarında yapılması planlanıyor. Bu tarih, 6 Ocak olarak öne çıkıyor. New Glenn’in başarılı bir şekilde fırlatılması, sadece Blue Origin için değil, uzay keşfi için de yeni bir dönemin başlangıcı olacak.

https://twitter.com/JeffBezos/status/1872824935732916265?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1872824935732916265%7Ctwgr%5E3fbfba626e6ee51e569156333f9a53c181483d1d%7Ctwcon%5Es1_c10&ref_url=https%3A%2F%2Fwww.engadget.com%2Fscience%2Fspace%2Fblue-origins-new-glenn-rocket-completes-final-test-for-its-first-flight-140049935.html

Apple, Lightning bağlantılı cihazlarının satışını durdurdu!

0

iPhone SE, iPhone 14 ve 14 Plus gibi modeller, Apple’ın çevrimiçi mağazalarından artık temin edilemiyor. AB’nin 2022/2380 numaralı Direktifi, 28 Aralık 2024 itibarıyla USB-C bağlantı noktasını geniş bir ürün yelpazesi için zorunlu hale getirdi.

Apple, bu kapsamda Hollanda, Fransa, Norveç ve Almanya gibi ülkelerde Lightning bağlantı noktasına sahip cihazlarının mağazalardan kaldırıldı. Buna, Magic Keyboard gibi diğer Lightning tabanlı aksesuarlar da dahil.

Bu cihazlar ABD ve AB’ye dahil olmayan diğer ülkelerde hala satışta. Ancak, Apple’ın 2025’te USB-C bağlantı noktası ve OLED ekran gibi özelliklerle yeni bir iPhone SE modeli çıkaracağı konuşuluyor.

Apple, USB-C geçişine hızlı uyum sağlayacak

Yeni düzenlemelerin hedefi

AB Direktifi, yalnızca USB-C’yi zorunlu hale getirmekle kalmıyor; hızlı şarjı destekleyen cihazların USB PD standardını kullanmasını, şarj cihazlarının ürünlerden ayrı satılmasını ve cihazların enerji ihtiyaçlarına dair daha iyi etiketleme yapılmasını da gerektiriyor. Bu düzenlemeler, elektronik atıkları azaltmayı ve tüketici deneyimini iyileştirmeyi hedefliyor.

Apple’ın bu değişime ayak uydurması, markanın Avrupa’daki yasal düzenlemelerle uyum içinde olduğunu gösteriyor. Yeni ürünlerin piyasaya çıkışı, kullanıcıların yeni standartlara kolayca geçiş yapmasını sağlayacak.

Bu düzenlemenin Apple ve diğer teknoloji devleri için sadece yasal bir uyum süreci değil, aynı zamanda rekabeti yeniden şekillendirecek bir dönüm noktası olduğu düşünülüyor. USB-C, evrensel bir şarj standardı olarak kullanıcıların farklı cihazlar için ayrı kablo taşıma zorunluluğunu ortadan kaldırarak daha sürdürülebilir bir teknoloji ekosistemi yaratacak.

Appleın USB-C’ye geçişi, aksesuar ve cihaz pazarında önemli değişimlere yol açabilir. Ayrıca, şarj cihazlarının ürünlerden ayrılması tüketicilere maliyet avantajı sunarken elektronik atıkların da ciddi şekilde azalmasını sağlayacak. Bu hamle, çevre bilincine sahip kullanıcılar için de olumlu bir adım olarak değerlendiriliyor.

Yapay zeka kararlarımızı etkileyebilir!

Araştırmacılar, yapay zeka (YZ) araçlarının insanların çevrimiçi kararlarını etkileyebilecek noktaya hızla yaklaştığını belirterek önemli bir uyarıda bulundu. The Guardian’da yer alan yeni bir araştırma, yapay zeka sistemlerinin, insan psikolojisinden faydalanarak dijital platformlarla etkileşim şeklimizi değiştirme potansiyeline sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Yayınlanan rapora göre, gelişmiş YZ sistemleri, e-ticaret siteleri, sosyal medya ve arama motorları gibi platformlarda kullanıcıların seçimlerini yönlendirebilir. Araştırmacılar, bu araçların, kullanıcıların farkında bile olmadan, içerikleri veya önerileri onlara özel şekilde tasarlayarak belirli eylemlere yöneltebileceğini ifade ediyor.

Kişiselleştirme ile Manipülasyon

YZ araçları, özellikle kişiselleştirilmiş algoritmalara dayanıyor. Bu sistemler, kullanıcıların arama geçmişi, alışveriş tercihleri ve sosyal davranış modelleri gibi verilerini analiz ederek çalışıyor. Toplanan veriler, kullanıcıların satın alma alışkanlıklarını veya oy verme kararlarını etkileyen hiper hedefli reklamlar veya öneriler oluşturmak için kullanılıyor.

YZ etiği konusunda uzman Dr. Alice Carter, bu durumu şu sözlerle açıklıyor: “Bu araçlar, bizi neyin tıklattığını, satın aldırdığını ya da inandırdığını biliyor ve bu bilgiyi kâr veya ikna için kullanıyor.”

Araştırmada, bu tür manipülasyonun demokrasi, ticaret ve bireysel özerklik üzerinde büyük etkiler yaratabileceği vurgulanıyor. Özellikle seçim dönemlerinde, yapay zeka destekli reklamların, kullanıcılara inançlarına uygun önyargılı siyasi içerikler sunarak seçmen kararlarını etkileyebileceği belirtiliyor.

Düzenleme Çağrıları

Birçok uzman, karar alma süreçlerinde YZ kullanımının kötüye kullanılmasını önlemek için katı düzenlemeler getirilmesi gerektiğini savunuyor. Şeffaflık, bu süreçte anahtar olarak görülüyor. Platformların, kullanıcıların kararlarını YZ’nin etkilediği durumları açıklaması ve bu etkiyi sınırlayacak seçenekler sunması öneriliyor.

Ancak, teknoloji şirketleri, YZ’nin kullanıcı deneyimini geliştirdiğini savunarak bu düzenlemelere karşı çıkıyor. Eleştirmenler ise bu yaklaşımın, özellikle kullanıcı manipülasyonunun kurumsal çıkarları desteklediği durumlarda, etik kaygıları göz ardı ettiğini belirtiyor.

Araştırmacılar, bir çözüm olarak YZ algoritmalarının denetlenmesini öneriyor. Bu denetimler, platformların veri toplama ve kullanım yöntemlerini etik standartlara uygun şekilde değerlendirebilir. Ayrıca, kullanıcıların manipülasyonu algılayıp önlemelerine yardımcı olacak araçlarla güçlendirilmesi gerektiği ifade ediliyor.

Kamu Farkındalığı Önemli

Raporda, bireylerin YZ’nin çevrimiçi deneyimlerini nasıl şekillendirdiği konusunda daha bilinçli olmaları gerektiği belirtiliyor. Kişiselleştirilmiş önerileri sorgulamak, gizlilik ayarlarını düzenlemek ve bilgi kaynaklarını çeşitlendirmek gibi basit adımlar, kullanıcıların kontrolü geri kazanmasına yardımcı olabilir.

YZ teknolojisi ilerledikçe, etik kullanımıyla ilgili tartışmaların daha da yoğunlaşması bekleniyor. Araştırma, teknolojik ilerlemeyle bireysel özgürlüğün korunması arasındaki dengeyi sağlama konusunda gelecekte karşılaşılacak zorluklara dikkat çekiyor.

Terk edilmiş petrol kuyusunda güneş enerjisi depolanıyor!

ABD‘de, güneş enerjisinin depolanması için yenilikçi bir çözüm arayışı hızla devam ediyor ve bu çerçevede, terkedilmiş petrol kuyularında enerjinin depolanması fikri gündemde. Bu yöntem, özellikle güneş enerjisinin mevsimsel dengesizliklerini çözmeyi amaçlıyor. Konsantre güneş enerjisinin yüksek verimlilikle elde edilmesi sağlanabilirken, bu enerjiyi depolamak için büyük hacimli alanlara ihtiyaç duyuluyor. İşte bu noktada, eski petrol sahaları devreye giriyor. Kullanılmayan petrol kuyuları, aşırı ısınmış suyu depolamak ve bunu gerektiğinde elektrik üretimi için kullanmak amacıyla uygun bir çözüm olarak öneriliyor.

Terk edilmiş petrol kuyusunda güneş enerjisi depolanacak

Konsantre güneş enerjisinin elde edilmesi için kullanılan mevcut yöntemlerden biri, güneş ışığının parabolik aynalar aracılığıyla bir boru içindeki yağa aktarılması ve bu yağın ısıtılarak yüksek sıcaklıklara ulaşmasıdır. Bu ısıtılan yağ, bir sistem aracılığıyla suya aktarılır ve bu su, eski bir petrol sahasına pompalanır. Su, kuyularda depolandıktan sonra, soğuyarak başka kuyulardan çekilebilir. Böylelikle yüksek sıcaklıkta depolanan enerji, gerektiğinde elektrik üretmek için kullanılabilir.

Terk edilmiş petrol kuyusunda güneş enerjisi depolanacak.
Terk edilmiş petrol kuyusunda güneş enerjisi depolanacak.

Bu süreç, daha önce kullanılan dev kuleler ve tanklardan çok daha düşük maliyetli ve daha pratik bir yöntem olarak öne çıkıyor. Geleneksel depolama yöntemlerinde kullanılan dev aynalar ve büyük yapılar, projeyi pahalı hale getirebilirken, terkedilmiş petrol kuyularının kullanılması, uzun süreli güneşsizlik dönemlerinde bile etkili enerji depolama imkanı sunuyor. Aynı zamanda, bu sistemin kurulumu için gereken başlangıç yatırımları oldukça düşük, bu da yaşam boyu ekonomik olarak daha verimli bir seçenek sunuyor.

Kaliforniya’da kurulması planlanan bu sistem, 200 bin metrekarelik bir alanda yer alacak ve 1000 saatlik enerji depolama kapasitesine sahip olacak. Depolanan enerji, toplamda 200 GWh gibi büyük bir kapasiteye ulaşacak. Bu sistemin amacı, yaz aylarında üretilen fazlalık güneş enerjisinin, kışın ya da bulutlu günlerde kullanılabilmesi için depolanması. Bu depolama yöntemi, güneş enerjisi kullanımının zamanlamaya bağlı olarak enerji talebini karşılamak ve fosil yakıtlara dayalı enerji santrallerinin yerine geçmek için tasarlandı. Sistemin toplam maliyetinin yaklaşık 1,8 milyar dolar olması bekleniyor.

Volkswagen, 800 bin elektrikli araç sahibinin verilerini sızdırdı!

Volkswagen, Audi, Seat ve Skoda markalarına ait 800.000 elektrikli araç sahibinin kişisel ve hassas bilgileri, aylarca yanlış yapılandırılmış ve korunmasız bir Amazon bulut depolama sistemi nedeniyle ifşa oldu. Sızdırılan veriler, yalnızca araç sahiplerinin GPS koordinatlarını değil, aynı zamanda batarya durumu ve aracın çalışıp çalışmadığı gibi önemli detayları da içeriyordu. Bu büyük veri sızıntısı, sadece Almanya’da yaşayan kullanıcıları etkilemekle kalmadı, aynı zamanda Avrupa ve diğer dünya bölgelerinde de geniş bir etki alanı yarattı. GPS verilerinin sızması, bu olayı daha da ciddi hale getirdi, çünkü dışarıdan birinin bu verilere erişmesi, araç sahiplerinin günlük yaşamları hakkında oldukça detaylı bilgiler edinmesine olanak tanıyordu.

Volkswagen, 800 bin elektrikli araç sahibinin verilerini kaptırdı

Bu veri sızıntısından etkilenenler arasında sıradan vatandaşlardan öte, Alman siyasetçiler, Hamburg polisi, girişimciler ve hatta istihbarat servisleri çalışanları da yer alıyordu. Bu durum, gizlilik ve güvenlik açısından büyük endişelere yol açtı. Özellikle 466.000 araç sahibinin konum verilerinin sızması, bu kişilerin günlük alışkanlıklarını ayrıntılı bir şekilde analiz etmeye olanak tanıyordu. Bu bilgiler, kötü niyetli kişiler tarafından kötüye kullanılabilir, örneğin bir istihbarat çalışanının nerelere gittiği gün yüzüne çıkartılabilir ya da kimlik avı saldırıları için kullanılabilir.

Volkswagen, 800 bin elektrikli araç sahibinin verilerini kaptırdı.

Skandalın kaynağı, VW Grubu’nun yazılım geliştirme şirketi olan Cariad’da yer alan bir hata olarak belirlendi. 2024 yazında meydana gelen bu hatanın sonucunda, hassas bilgiler yanlış bir şekilde korunmasız bir depolama sisteminde saklandı. Durum, Avrupa’nın en büyük hacker gruplarından biri olan Chaos Computer Club (CCC) tarafından fark edildi. CCC, anonim bir ihbarcıdan aldığı bilgilerle bu hatayı ortaya çıkardı ve Volkswagen Grubu’nu durumu düzeltmesi için 30 gün süreyle uyardı. Cariad, bu sızıntının ardından hızla müdahale ederek izinsiz erişimi engelledi. Ancak, şirket, şifre veya ödeme bilgileri gibi daha hassas verilerin sızmadığını belirtti ve bu nedenle araç sahiplerinin ek bir işlem yapmalarına gerek olmadığını ifade etti.

Buna rağmen uzmanlar, bu tür verilerin kötü niyetli kişiler tarafından kullanılmasının ciddi sonuçlara yol açabileceği konusunda uyarıyor. Özellikle bu verilere ulaşan kişi, devlet görevlilerinin veya istihbarat çalışanlarının hareketlerini takip edebilir ya da sızıntıyı fırsat bilerek siber saldırılar gerçekleştirebilir. Bu skandal, Alman siyasetçiler tarafından otomotiv sektöründe siber güvenlik standartlarının yükseltilmesi gerektiği vurgulanarak tepkiyle karşılandı.

Trump, TikTok yasağını durdurmak için Yüksek Mahkeme’ye başvurdu!

Amerikalıları Yabancı Düşman Kontrolündeki Uygulamalardan Koruma Yasası adlı yasa, 19 Ocak’ta yürürlüğe girecek ve bu tarih, Donald Trump’ın başkanlık görevinin başlamasından bir gün öncesine denk geliyor.

ByteDance, yasanın anayasaya uygun olmadığını iddia ederek Yüksek Mahkeme’ye başvurmuş durumda. Dava, 10 Ocak’ta mahkemede görüşülecek.

Yasanın savunucuları, TikTok’un ABD için ulusal güvenlik riski taşıdığını, Çin hükümetinin platformu veri toplamak ve propaganda yaymak için kullanabileceğini ileri sürüyor. Ancak Trump’ın hukuk ekibi, TikTok’un ifade özgürlüğü açısından önemli bir platform olduğunu savunuyor. Trump’ın TikTok’ta 14,7 milyon takipçisinin bulunduğu belirtilerek, bu durumun uygulamanın siyasi tartışmaları teşvik etmedeki rolünü gösterdiği ifade ediliyor.

TikTok için değişen yaklaşımlar

Trump, başkanlığı döneminde TikTok’u yasaklamaya çalışmış olsa da, son dönemde uygulamaya destek verdiğini açıkça dile getirdi. Kendi sosyal medya platformu Truth Social’da yaptığı bir paylaşımda, “TikTok’u Amerika’da kurtarmak isteyenler Trump’a oy verin!” mesajını paylaşarak, uygulamayı destekleyen bir duruş sergiledi.

Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) ve Elektronik Sınır Vakfı (EFF) gibi birçok hak savunucusu kuruluş da TikTok’u desteklemek için mahkemeye görüş bildirdi. Bu kuruluşlar, hükümetin TikTok’un oluşturduğu iddia edilen tehditler konusunda yeterli kanıt sunamadığını savunuyor.

TikTok Fransız izi

Bu dava, ulusal güvenlik ile dijital platformlarda ifade özgürlüğünün korunması arasındaki dengeyi belirleyecek önemli bir emsal niteliği taşıyor. Yüksek Mahkeme’nin alacağı karar, yabancı şirketlerin sahip olduğu dijital platformların ABD’deki geleceği açısından kritik bir öneme sahip olacak.

Galaxy S25 serisi, kesintisiz güncelleme desteğiyle gelecek!

0

Samsung’un 2025 yılına damgasını vurması beklenen Galaxy S25 serisi, büyük Unpacked etkinliğine yaklaşıldıkça giderek daha fazla dikkat çekiyor. Bu cihazların en dikkat çeken özelliklerinden biri ise kesintisiz güncelleme desteği sunması olacak. Kesintisiz sistem güncellemeleri, ilk kez Android Nougat 7.1 ile hayatımıza girmişti, ancak Samsung uzun bir süre bu özelliği kullanmamayı tercih etti. 2025’in beklenen modellerinden biri olan Galaxy S25 serisi, bu yenilikçi özelliği kullanmaya başlayacak. Özellikle Galaxy A55 modelinde denenen bu sistem, kullanıcıların telefonlarını güncellerken yaşadığı deneyimi daha kesintisiz ve hızlandırılmış hale getirecek.

Galaxy S25 serisi, kesintisiz güncelleme desteğiyle karşımıza çıkacak

Kesintisiz güncellemeler, cihazın işletim sistemi üzerinde iki farklı bölümü (yuva A ve yuva B) kullanarak çalışır. Bu sistemin çalışma mantığı oldukça basittir: telefonun bir bölümü aktif olarak çalışırken, diğer bölümde herhangi bir işlem yapılmaz ve pasif tutulur. Sistem güncellemesi, aktif olan bölümde değil, bu pasif bölüme yüklenir. Kullanıcı telefonunu yeniden başlattığında, önceden güncellenmiş olan pasif bölüm aktif hale gelir ve böylece telefon hızlıca açılır. Bu yöntem, özellikle güncellemenin sonunda görülen “Güncelleme yükleniyor” veya “Uygulamalar optimize ediliyor” gibi uzun süren önyükleme ekranlarının büyük ölçüde ortadan kalkmasını sağlar. Cihaz, ilk başlatıldığında bir süreliğine donmuş gibi görünse de, ikinci bölümdeki güncellenmiş dosyalar hızla aktive olur ve telefon kullanıma hazır hale gelir.

Galaxy S25 serisi, kesintisiz güncelleme desteğiyle karşımıza çıkacak.

Bunun yanı sıra, kesintisiz güncellemeler, A/B sistemlerinden farklı olarak daha fazla depolama alanı gerektiren bir yöntemdir. Bu nedenle, telefonun işlemcisinin ve depolama kapasitesinin daha güçlü olması gerekir. Sistem, çalışırken bir bölümde herhangi bir değişiklik yapmadan diğerini güncelleyebilmek için önemli bir miktarda depolama alanı talep eder.

Ayrıca, güncelleme işlemi sırasında herhangi bir aksaklık olursa, bir yuvada bulunan sistem kopyası, güncellenen yuvaya geri yüklenir. Bu durum, cihazın kesintisiz ve problemsiz bir şekilde çalışmaya devam etmesini sağlar. Bu tür yenilikler, Galaxy S25 serisinin daha hızlı, güvenilir ve kullanıcı dostu bir deneyim sunmasına olanak tanıyacak.

Bükülmüş Işık ile Otonom Araçların Yetenekleri Artıyor!

0

Michigan Üniversitesi’ndeki (UMich) araştırmacılar, teknik olarak eliptik polarize ışık olarak adlandırılan “bükülmüş ışık” geliştirerek ışık teknolojisinde bir atılım gerçekleştirdiler. Doğrusal polarize veya polarize olmayan ışık yayan geleneksel ışık kaynaklarının aksine bükülmüş ışık, renklerin, dokuların, yüzeylerin ve yönlerin gelişmiş bir şekilde ayırt edilmesine olanak tanıyan sarmal bir yapıya sahip.

Bükülmüş ışık 100 kat daha parlak

Kimya mühendisliği uzmanı ve çalışmanın ortak yazarı olan Nicholas Kotov, bu teknolojinin otonom araçların benzer dalga boylarına ancak farklı sarmallığa sahip nesneleri ayırt etmesini sağlayabileceğini açıkladı. Örneğin, geyik kürkündeki kıvrım insan giysisinin dokusuyla tezat oluşturduğu için bir geyik ile bir insan arasında ayrım yapabilir.

Araştırmacılar, bükülmüş ışığın benzersiz bir yayıcısını oluşturmak için tungsten telleri ve karbon nanotüpleri kullandılar. Bu malzemeleri bükerek, her bir bükülmenin uzunluğu ile yayılan ışığın dalga boyu arasında bir eşleşme elde ettiler ve bu da “bükülmüş kara cisim”in üreteceği şeye benzer bir ışık emisyonuyla sonuçlandı. Tipik olarak, kara cisim radyasyonu, nesnelerin belirli bir sıcaklıkta foton yaymasını ve emmesini içerir ve bu genellikle polarize olmayan ışıkla sonuçlanır. Ancak, bu durumda, yapılandırılmış yayıcı, kara cisim radyasyonu çalışmasında yeni bir başarı olan eliptik olarak polarize ışık üretti.

Çalışmanın baş yazarı Jun Lu, bu keşfin, yüzyıllık filaman ampul teknolojisinin prensiplerini yeniden gözden geçirmekten kaynaklandığını belirtti. Yöntemin foton ve elektron uyarımlarına dayanmadığını, bunun yerine Edison’un orijinal tasarımına benzer bir yaklaşım kullandığını açıkladı. Kotov, kara cisim radyasyonunun fiziğindeki gelişmelerin önemini ve bulguların günlük yayıcılara nasıl uygulanabileceğini vurguladı.

Bu yeni bükülmüş ışığın parlaklığı, önceki yöntemlerden 100 kat daha parlak olmasıyla öne çıkan bir özelliktir. Parlaklıktaki bu artış, geniş bir dalga boyu ve bükülme spektrumuyla birleştiğinde, pratik uygulamalar için heyecan verici fırsatlar sunar. Araştırmacılar, bu teknolojinin robotların ve otonom araçların, ultraviyole ve kızılötesi ışığı algılama ve karmaşık bükülmeleri ve desenleri ayırt etme yetenekleriyle bilinen deniz hayvanları olan mantis karideslerine benzer görme yeteneklerine ulaşmasını sağlayabileceğine inanıyor.

Uzay enkazları büyük tehdit oluşturuyor!

0

Uzay, uzun yıllar boyunca sonsuz ve temiz bir boşluk olarak tasavvur edildi, ancak bu algı hızla değişiyor. Son yıllarda, Dünya’nın yörüngesinde giderek artan uydu parçaları ve roket kalıntıları, uzayı büyük bir çöplüğe dönüştürüyor. Arizona Üniversitesi’nden Dr. Vishnu Reddy, son dört yıl içinde uzaya gönderilen nesnelerin sayısının hızla arttığını ve bunun, insanlık için giderek daha tehlikeli bir durum yarattığını belirtiyor. Uzay enkazlarının oluşturduğu kirlilik, gezegenimize ciddi bir tehdit oluşturmaya başlıyor.

Uzay enkazları, önemli bir tehdit oluşturabilir

Bu artan enkaz miktarı, yörüngedeki nesnelerin çarpışarak daha küçük parçalara bölünmesine yol açıyor ve bu da domino etkisi yaratıyor. Bu durumu Kessler Sendromu olarak adlandıran bilim insanları, söz konusu çarpışmaların, dünya yörüngesinin uydu kullanımı için tamamen elverişsiz hale gelmesine neden olabileceğinden endişeleniyorlar.

Eğer Kessler Sendromu kontrolsüz bir şekilde büyürse, bu durum, uzay seyahatlerini ve gelecekteki uzay misyonlarını neredeyse imkansız kılabilir. Özellikle jeostatik yörünge, bu tür çöplerin temizlenmesinin son derece zor ve pahalı olduğu alanlardan biri olarak dikkat çekiyor. Bu yörüngedeki kirliliğin temizlenmesi için yapılacak her adım, büyük bir maliyet gerektiriyor ve bu durum, uzay araştırmalarının geleceği için ciddi bir engel teşkil edebilir. Şu anda, yörüngede eski uydular ve roketlerden kalan yaklaşık 47 bin büyük enkaz parçası takip ediliyor. Ancak, görünmeyen milyonlarca küçük parçanın varlığı, büyük bir tehlike arz ediyor. Bu küçük enkazlar, yüksek hızlarda hareket ettikleri için, metali bile delme potansiyeline sahip.

Uzay, günümüz dünyasında uydu iletişimi, hava durumu tahminleri ve navigasyon gibi pek çok önemli işlevi yerine getiriyor. Ancak artan uzay çöpleri, bu hayati alanlarda büyük aksamalara yol açabilir. Özellikle uydu sistemlerinde yaşanabilecek bir çöküş, dünyadaki pek çok önemli hizmetin aksamasına neden olabilir. Ayrıca, uzay araştırmalarında gelecekte yapılacak misyonlar da bu kirlilik sorunuyla karşı karşıya kalabilir. Uzayda yaşanan bu kirliliği önlemek ve temizlemek, gelecekteki uzay araştırmalarının sürdürülebilirliği için kritik öneme sahip. Bu soruna karşı etkili bir çözüm bulmak, insanlık için büyük bir zorluk teşkil ediyor.

Yapay zeka beklentileri karşıladı mı?

0

Teknolojiyle ilgili olarak genel kanı, hiçbir zaman yeni bir şeyin ilk neslini kullanmamanın iyi olduğu yönünde. Geliştiricilerin pürüzleri gidermesini beklemek, sonra tekrar kontrol etmek gerekiyor. Yapay zeka “devriminin” üzerinden iki yıl geçti ve üçüncüye sürükleniyoruz. Yapay zeka şimdiden bir sonraki büyük şey olmalı; pürüzler giderilmeli ve bulmacanın tüm parçaları yerine oturmalı. Henüz orada değil. Bu yıl yapay zeka açısından önemliydi, ancak gelecek yıl cihaz üzerindeki yapay zekanın gerçek vaadinin canlandığını göreceğiz. Yapay zeka beklentileri bu yüzden çok büyük. Bunu daha önce nerede duymuştuk?

Yapay zeka beklentileri ve gelecek senaryoları

Yapay zeka, hem büyük hem de küçük teknoloji şirketlerinin ortaya koyduğu vaatlerin çoğunu yerine getirmedi. 2024’te, yapay zekaya özgü cihazlar başarısız oldu. Mac veya PC’deki yapay zeka da güçlü bir izlenim bırakmadı. Yeni dizüstü bilgisayarların sinirsel işlemcilerini kullanan bir yapay zeka uygulamaları dalgası olmadı ve çoğu uygulama bulut bilişimine güveniyor. Ana yapay zeka uygulamaları, kendi endüstrilerini öldürmenin yollarını bulan kodlayıcılar gibi görünüyor. Aksi takdirde, dolandırıcılar interneti sahte , önemsiz ve saçmalıklarla doldurmak için yapay zekayı kullanıyor. Cihazdaki yapay zeka, normal tüketicileri yapay zeka ile e-posta yazmaya veya özetlemeye zorluyor. Yapay zeka beklentileri bu durumda ne kadar gerçekçi?

Şirketler, büyük dil modellerinin tüm meşguliyetlerinizi sorunsuz ve müdahaleci olmayan bir şekilde sizin için yapacağını vaat ediyor. Belki de aracılarla yapay zeka beklentileri 2025’te canlanabilir. Bu yapay zekanın nasıl çalışacağına dair sadece birkaç demo gördük. Anketler, mevcut yapay zeka beklentileri özelliklerinin  Apple  ve Android kullanıcılarını heyecanlandırmadığını gösteriyor. Özünde, büyük teknoloji şirketlerinin popüler olabilmesi için aracı yapay zekaya ihtiyacı var. Bu olmadan, normal kullanıcılar bu yaygaranın ne için olduğunu merak edecekler. Bu yapay zeka aracılarının önümüzdeki yıl nasıl çalışacağını bilmiyoruz, ancak Silikon Vadisi’nin bunu istesek de istemesek de kullanıcılara nasıl sunacağını tam olarak biliyoruz.

Bu kanatlar rüzgarın yönüne göre kendini ayarlıyor!

0

Tokyo Bilim Enstitüsü’nden çığır açan bir çalışma, biyolojik olarak ilham alan rüzgar algılama tekniklerini kullanarak robotik uçuş kontrolünün geleceğini değiştirebilir. Araştırmacılar, gerginlik sensörleriyle donatılmış esnek kanatlar kullanarak rüzgar yönünü tespit etmede etkileyici bir %99 doğruluk elde eden bir yöntem geliştirdiler.

Biyomimetik kanatlar ile rüzgar tespiti

Bu yenilikçi yaklaşım, kuşlarda ve böceklerde bulunan doğal gerginlik reseptörlerini taklit ederek, çeşitli rüzgar koşullarında çırpınan kanatlı hava robotlarının performansını artırmak için yeni yollar sunuyor. Bu doğal adaptasyon, onların rüzgardaki, vücut hareketlerindeki ve çevresel faktörlerdeki değişikliklere yanıt vermelerine yardımcı olur ve böylece uçuşlarını ince ayarlar.

Bu biyolojik mekanizmalardan ilham alan araştırmacılar, robotik kanatlardaki gerilim algılamanın çevredeki hava akışı hakkında nasıl değerli bilgiler sağlayabileceğini araştırıyor. Doçent Hiroto Tanaka ve ekibi, sinek kuşlarının kanatlarını taklit etmek üzere tasarlanmış esnek kanatlara takılan gerilim sensörlerinin potansiyelini araştırdı. Deneyler, havada asılı kalma uçuş koşullarını simüle eden bir rüzgar tünelinde yürütüldü ve araştırmacılar, bağlı çırpınma sırasında rüzgar yönlerini doğru bir şekilde ayırt etmeye odaklandı.

Tanaka: “Küçük hava robotları, katı ağırlık ve boyut kısıtlamaları nedeniyle genellikle geleneksel akış algılama teknolojileriyle mücadele ediyor. Bu nedenle, özel ekipman eklemeden akış koşullarını doğrudan tanımak için basit kanat gerilim sensörlerini kullanmak inanılmaz derecede avantajlı olacaktır” dedi.

Ekip, sinek kuşu kanatlarını taklit eden esnek bir kanat yapısına yedi adet ticari olarak temin edilebilen gerilim ölçer taktı. Konik şaftlardan ve bir kanat filminden yapılmış olan bu kanatlar, saniyede 12 döngü hızında ritmik bir çırpma hareketi üreten bir DC motorla çalıştırılan bir çırpma mekanizmasıyla eşleştirildi. Araştırmacılar bu kurulumu rüzgar tünelinde 0,8 m/s’lik hafif bir esintiyle test ettiler ve rüzgar yönünü yedi açıyla (0°, 15°, 30°, 45°, 60°, 75° ve 90°) ve aynı zamanda durgun koşullar altında değiştirirken kanat gerginliğini ölçtüler.

Makine öğreniminin yeni bir uygulamasında, toplanan gerinim verileri, kanat gerinim ölçümlerine göre farklı rüzgar koşullarını sınıflandırmak için bir evrişimli sinir ağı (CNN) modeli kullanılarak analiz edildi.

Tanklar bu sistem sayesinde engel tanımıyor!

0

M3 amfibi köprü ve feribot sistemi sadece 35 dakikada konuşlandırılıyor. Avrupa’daki herhangi bir ana muharebe tankının ağırlığını destekleyebiliyor. Sistem yakın zamanda ilk kez İsveç ordusuna teslim edildi.

Tank taşıma sistemi

İnsansız hava araçları ve uzun menzilli füze sistemlerinin geliştirilmesine rağmen, tanklar hala savaş durumlarında ana operatörlerden biridir. Ancak, bunlarla ilgili önemli bir sorun var: yüzemezler. Bu nedenle, tankları ve diğer ağır askeri ekipmanları stratejik noktalardaki nehirlerden geçirme zamanı geldiğinde, bir tank taşıma sistemi kullanılmalıdır.

Küresel havacılık ve savunma şirketi General Dynamics’in Avrupa kolu tarafından yapılan M3 amfibi köprü sistemi devreye giriyor. Sistem, suya giren, daha sonra açılıp bir köprünün henüz bulunmadığı bir su kütlesinde hızlı bir rota sağlamak için birbirine bağlanan bir dizi yüzen tekne benzeri üniteden oluşuyor. Köprü üniteleri, tam bir köprüye ihtiyaç duyulmadığında büyük ekipmanları su üzerinde güvenli bir şekilde taşımak için feribot olarak da çalışabilirler ve bu da tank taşıma sistemi olarak da işlev görür.

General Dynamics, İsveç satışıyla ilgili yaptığı açıklamada: “Amfibi köprü ve feribot sistemi M3, NATO içinde ıslak boşluk geçişi için mevcut en hızlı araçtır. Geniş ıslak boşlukları aşmak için en ağır ana muharebe tanklarını bile taşıyan yüzen bir köprü veya feribot olarak kullanılabilir. Her türlü araziye uygun M3 tank taşıma sistemi, dakikalar içinde kullanıma hazır hale gelir. Bu, günümüzün şeffaf muharebe alanında hayati bir faktördür. Sistem, tropiklerden arktiklere kadar çok çeşitli iklim ve topoğrafik koşullarda kullanımda kendini kanıtlamıştır” dedi.

General Dynamics’e göre sistem, 2016’da NATO’nun Polonya’daki Anakonda tatbikatları sırasında sekiz İngiliz ve 22 Alman birliğinin sadece 35 dakikada bir araya getirilerek Vistula Nehri’nin 350 m (~1.150 ft) genişliğindeki alanını kaplayarak şimdiye kadar monte edilmiş en uzun yüzen köprü haline gelmesiyle bir rekor kırdı. Bu tank taşıma sistemi, dünyanın birçok ülkesine tedarik edilmiş ve hatta Irak’taki müttefik operasyonlarını desteklemek için kullanılmış olsa da, son satış İsveç’in M3 sistemini satın aldığı ilk seferi temsil ediyor.

Ukrayna nükleer santrali için gizli operasyon!

0

Ukrayna nükleer santrali, Çek firmasından gizlice 8 kritik reaktör sürücüsü aldı. VVER 440 reaktörleri, istikrarlı bir çalışma ve enerji çıkışının hassas kontrolü için bu yeni tahriklere güveniyor ve tutarlı bir elektrik tedariki sağlıyor.

Ukrayna nükleer santrali tedarik sağladı

Çek şirketi Skoda JS, Ukrayna’daki Rivne Nükleer Santrali’ne (NGS) iki VVER 440 reaktörü için sekiz yeni tahrik ünitesini başarıyla teslim etti. Ukraynalı haber ajansı Novinky’nin bildirdiğine göre, sekiz yeni reaktör sürücüsünün teslimatı Noel’den hemen önce tamamlandı. Dahası, reaktör sürücüleri güvenli bir şekilde hedeflerine ulaşana kadar tüm tatbikat gizli tutuldu.

Novinky’nin aktardığına göre, şirket sözcüsü Karel Samec: “Rusya’nın enerji altyapısına yönelik tekrarlanan saldırıları nedeniyle, varış noktasında son kargoyu boşalttıktan sonra siparişi bildiriyoruz” açıklamasını yaptı. Özellikle, bu sürücüler VVER 440 reaktörlerinin istikrarlı çalışmasını sağlar ve enerji çıkışının hassas bir şekilde düzenlenmesine yardımcı olur. Bu da tutarlı bir elektrik tedarikiyle sonuçlanır. Sözcü, “Reaktörün istikrarlı performansını garantiliyor ve düzenlenmesine olanak sağlıyorlar” diye belirtti.

Bu bağlamda Skoda JS, Ukrayna nükleer santrallerine bu tür özel tahrik sistemlerini üretebilen ve tedarik edebilen tek Rus olmayan şirket olması nedeniyle önemli bir rol üstleniyor. Bu son teslimat, Rivne NPP’ye yönelik toplam 76 sürücü için 2019’da imzalanan daha büyük bir sözleşmenin bir bölümünü temsil ediyor. Bu sürücülerin çoğu zaten kurulmuş durumda ve tesisin işletimine aktif olarak katkıda bulunuyor. İlginçtir ki Skoda JS daha önce Rus şirketlerine aitti ve bu durum Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası uygulanan uluslararası yaptırımlar nedeniyle karışıklığa yol açmıştı.

Bu mevcut sözleşmenin ötesinde, Skoda JS Ukrayna ile iş birliğini genişletmek için aktif olarak görüşmelerde bulunmaktadır. Buna Güney Ukrayna Nükleer Santrali için modernize edilmiş tahrikler için potansiyel sözleşmeler ve Khmelnytskyi NPP’nin planlanan genişlemesine katılım dahildir. Skoda JS , Slovakya’daki Mochovce nükleer santralinin tamamlanması ve devreye alınması sürecinde edindiği deneyimi gelecekteki projeler için de kullanmayı planlıyor.

GoMate 3. nesil insansı robotunu tanıttı!

0

Çin’de tekerlekli, gelişmiş hareket kontrolüne sahip 3. nesil insansı robot tanıtıldı. GoMate’in dört tekerlekli ve iki tekerlekli modları bulunuyor. GAC, 2026 yılına kadar küçük ölçekli üretime geçmeyi ve kademeli olarak genişlemeyi planlıyor.

GoMate insansı robot özellikleri

Çinli şirketler robotik alanında bir görevde ve yeni modeller hızla piyasaya sürülüyor. Şimdi, devlete ait otomobil üreticisi Guangzhou Automobile Group (GAC) yeni tam boy tekerlekli ve bacaklı insansı modelini piyasaya sürdü.

Çin haber kaynaklarına göre, GoMate adlı bu robot kendi geliştirdiği üçüncü nesil, vücuda sahip, akıllı bir insansı robot. Model, 26 Aralık’ta Şanghay’da düzenlenen Çin Robotik Ağı Yıllık Konferansı’nda piyasaya sürüldü. Etkinlikte GoMate, gelişmiş hareket kontrolü, navigasyon, yerelleştirme ve otonom karar alma özelliklerini sergiledi. Şirket, GoMate’i otomobil üretim hatlarında ve ilgili endüstriyel parklarda test etmeyi planlıyor ve bileşenlerin seri üretimi bu yıl başlayacak.

GoMate, 38 serbestlik derecesine ve yenilikçi değişken tekerlek-ayak hareketlilik yapısına sahip, dört tekerlekli ve iki tekerlekli modlar arasında sorunsuz bir şekilde geçiş yapan tam boyutlu bir insansı robottur. Çeşitli aktiviteleri idare edebilir ve dört tekerlekli modda 1,4 metre, iki tekerlekli modda ise 1.75 metre boyundadır. SMM’ye göre, GoMate’in iki tekerlekli modu çevikliği artırır ve mekansal ihtiyaçları azaltırken, dört tekerlekli modu engelleri aşmasını, tepelere tırmanmasını ve merdivenlerden çıkmasını sağlar.

Şirkete göre, GAC Group tarafından geliştirilen saf görüş otonom sürüş algoritmasıyla GoMate mükemmel bir otonom navigasyon ve karar alma aracıdır. Düz ve mekansal zeka arasında sorunsuz geçişler FIGS-SLAM algoritması ile mümkün hale getirilir ve bulut tabanlı çok modlu AI modelleri sesli komutlara hızlı bir şekilde yanıt verir.

Daldırma teleoperasyonu, VR kulaklıklar ve 3D-GS sahne yeniden yapılandırması ile mümkün hale getirilir. Güvenli navigasyon için GoMate’in hassas engel önleme sistemi, 100 metreye kadar uzaklıktaki engelleri belirleyebilir ve iç ve dış mekan SLAM teknolojisi santimetre seviyesinde konumlandırma hassasiyetini garanti eder.