Yapay zeka modeli Sora, etkileyici kısa filmlere imza atıyor!

OpenAI’nin uzun süredir üzerinde çalıştığı yapay zeka video üretim modeli Sora, nihayet kullanıcılara sunuldu ve kısa sürede büyük bir etki yarattı. Özellikle modelle üretilen “The First Humans” adlı kısa film, hem görsel gerçekçiliği hem de etkileyici anlatımıyla izleyenlerin beğenisini topladı. Fakat tüm övgülere rağmen, Sora’nın eksiklikleri de oldukça dikkat çekiyor ve eleştiriler alıyor.

Yapay zeka modeli Sora, etkileyici kısa filmlere imza attı

Sora’nın potansiyelini gözler önüne seren en çarpıcı örneklerden biri, KNGMKRlabs tarafından üretilen “The First Humans” filmi oldu. Bu film, geleceğin insanlarını konu alan belgesel tarzıyla izleyiciler üzerinde güçlü bir etki bıraktı. Benzer şekilde, Dave Clark’ın “Father Time” isimli yapımı da Sora’nın başarılı işler çıkarabileceğini gösteren bir diğer örnekti. Ancak, bunun dışında kalan birçok kullanıcı, Sora ile yapılan içeriklerde çeşitli sorunlarla karşılaştıklarını dile getirdi. Özellikle karmaşık sahne simülasyonları ve anatomik gerçekçiliğin eksikliği, yapay zeka modelinin zayıf noktalarını gözler önüne serdi. Örneğin, bir videoda yürüyen bir kişinin bacaklarının yanlış yönlerde hareket ettiği ve fizik kurallarını ihlal eden sahneler görüldü.

Sora’nın zorlukları yalnızca teknik alanlarla sınırlı kalmıyor. Rakiplerine kıyasla yüksek ücretli planları, kullanıcıları farklı platformlara yönlendirebilir. HailuoAI ve Runway gibi rakipler, daha kullanıcı dostu deneyimler ve düşük maliyet avantajları sunarken, Sora’nın başlangıç planı aylık 20 dolardan başlıyor ve sınırsız seçenek 200 doları buluyor. Ek olarak, OpenAI’nin koyduğu içerik kısıtlamaları da tepki çekiyor. Özellikle şiddet, müstehcen içerik ve çizgi film tarzı unsurların yasaklanması, kullanıcıların yaratıcı potansiyellerini sınırlandırdığı yönünde eleştiriliyor.

Sora’nın Hollywood’a hitap etme potansiyeli de şu an belirsiz görünüyor. Rakiplerinden Runway, Lionsgate ile yaptığı özel anlaşma sayesinde güçlü bir avantaj elde etti ve sektördeki etkisini artırdı. OpenAI ise, Sora’nın daha da geliştirilmesi gerektiğini kabul ediyor ve modelin karmaşık sahneleri, zaman çizelgelerini ve uzamsal detayları doğru bir şekilde yorumlama kapasitesini artırmak için çalışmaların sürdüğünü belirtiyor.

Sora, yer yer inanılmaz sonuçlar üreten fakat tutarlılık sorunlarıyla mücadele eden bir yapay zeka olarak değerlendirilmekte. Yüksek fiyatlandırması, içerik kısıtlamaları ve rakiplerinin sunduğu üstünlükler, modelin benimsenmesini zorlaştırabilir. Ancak OpenAI’nin model üzerinde yoğunlaşan geliştirme planları, Sora’nın zamanla bu eksiklikleri aşarak yapay zeka video üretim alanındaki rekabete daha güçlü bir şekilde katılabileceğini gösteriyor.

Toyota’nın insansı robotu, basket atma rekoru kırdı!

0

Toyota’nın insansı robotu CUE6, 26 Eylül 2024 tarihinde Japonya’nın Nagakute kentinde, 24,55 metre mesafeden basket atarak bir insansı robot tarafından atılan en uzak basket rekorunu kırdı. Bu başarı, CUE robotunun gelişim yolculuğundaki önemli bir kilometre taşıydı ve robotun şimdiye kadar elde ettiği en yüksek başarı olarak kayda geçti. CUE’nin ilk nesli, 2017 yılında Toyota tarafından geliştirilen, yapay zeka desteğiyle basket atabilen bir robot olarak tanıtılmıştı. O günden bu yana yapılan sürekli iyileştirmelerle robotun yetenekleri hızla gelişti ve bugün CUE6, basketbol gibi insan becerisi gerektiren alanda önemli bir başarıya imza attı.

Toyota’nın insansı robotu, basket atma rekoru kırmayı başardı

CUE6, yalnızca teknoloji ve mühendislik açısından bir sıçrama değil, aynı zamanda robotik sistemlerin nasıl evrildiğini gösteren çarpıcı bir örnek. Robotun başarısı, sadece doğru fiziksel donanımlarla değil, aynı zamanda yapay zeka desteği ile optimize edilen yeteneklerle sağlandı. Robotun şutları her seferinde daha isabetli hale gelmeye başladı çünkü geliştiriciler, robotun hatalarından ders çıkararak, duruş, kol pozisyonu ve şut gücü gibi parametrelerde değişiklikler yapmayı başardılar. CUE6’nın önceki nesillerinden daha gelişmiş bir hal alması, şut deneyimlerinden, top sürme kabiliyetine kadar pek çok farklı alandaki iyileştirmelere dayalıydı.

Bu rekor denemesine ulaşan robot, sadece fiziksel parametrelerle değil, aynı zamanda görsel algılama ile de önemli geliştirmelerden geçti. CUE6’nın vücut yapısı ve manevra yeteneği, ayaklarına eklenen kameralar sayesinde daha etkili hale geldi. Bu yeni teknoloji, topun hareketini daha doğru analiz etmeyi ve robotun her hareketini doğru bir şekilde kontrol etmeyi sağladı. Bu sayede, robot, basket topunu doğru yönlendirecek şekilde fiziksel pozisyonunu ayarlayabildi ve atışın isabetli olması için gereken tüm dinamikleri hesaplayabildi.

CUE6, bir yandan basket atışlarında çok daha isabetli sonuçlar verirken, diğer yandan en doğru atış stilini öğrenebilmek için yapay zeka desteğiyle çalıştı. Ekip, robotu sürekli olarak test edip her denemeden ders çıkararak, şut performansını sürekli artırmaya devam etti. Aynı zamanda, CUE6’nın ilerleyen dönemlerde diğer gelişmiş yetenekleri öğrenebilmesi de sağlandı. Bu sayede, robot gelecekte daha karmaşık ve yaratıcı görevlerde kullanılabilecek kapasiteye sahip olma yolunda önemli bir adım attı.

Bu rekorun yalnızca bir başarı hikayesi olmadığını, robotik ve yapay zeka teknolojisinin insan benzeri görevlerde giderek daha etkili hale geldiğini gösteren bir dönüm noktası olduğunu söylemek mümkün. Toyota’nın bu alandaki hedefi, sadece basketbol gibi eğlenceli alanlarda değil, aynı zamanda endüstriyel ve pratik işlerde de robotların daha geniş bir şekilde kullanılmasını sağlamak. CUE’nin altıncı nesli, Toyota’nın bu yolda atacağı daha büyük adımların ön habercisi. Bu tür başarılar, robot teknolojisinin gelecekteki potansiyelinin ne kadar büyük olduğunu da gözler önüne seriyor.

OpenAI CEO’su, “Mekanik Türk” göndermesi yaptı!

OpenAI CEO’su Sam Altman, ChatGPT’de yaşanan kısa süreli bir erişim kesintisinin ardından, sosyal medya üzerinden “ChatGPT için Mekanik Türk olmayı teklif etmek üzereydim” şeklinde esprili bir paylaşım yaparak tarihsel bir gönderme yaptı. Altman’ın bu ifadeleri, yapay zeka dünyasındaki “illüzyon” olgusuna dikkat çekerken, aynı zamanda 18. yüzyılın ünlü otomatonu “Mekanik Türk” ile günümüz yapay zeka modelleri arasında kurulan ironik bağlantıları bir kez daha gündeme getirdi.

OpenAI CEO’su, “Mekanik Türk” göndermesinde bulundu

Mekanik Türk, 1769’da Wolfgang von Kempelen tarafından üretilmiş ve dönemin teknolojisi için inanılmaz bir satranç oynama yeteneği sergileyen otomat olarak tanıtılmıştı. Osmanlı kostümü giyen bir figür şeklindeki cihaz, teknik açıdan karmaşık bir makine gibi görünüyordu. Ancak gerçek şu ki, cihazın içindeki gizli bölmede oturan bir insan satranç ustası tüm hareketleri kontrol ediyordu. Mekanik Türk, Charles Babbage gibi teknoloji öncülerine ilham vermesine rağmen, tamamen bir aldatmaca üzerine kuruluydu. Bu yanılsama, teknolojinin sınırlarını sorgulama ve hayranlık uyandırma konusundaki insana özgü merakı besleyen bir olgu haline geldi.

Benzer şekilde, günümüzde OpenAI’ın GPT modelleri gibi yapay zeka sistemleri de benzer bir “illüzyon” yaratıyor. İnsan gibi düşünüyor veya iletişim kuruyor gibi görünen bu modellerin temeli, olasılık hesaplamalarına ve istatistiksel analizlere dayanıyor. Ancak bu modeller, kelimelerin gerçek anlamını kavramadan, büyük veri setleriyle şekillendirilmiş sayısal örüntülerle çalışıyor. ChatGPT’nin insanlarla iletişim kurarken “düşünen” bir zeka izlenimi vermesi, aslında gelişmiş algoritmaların oluşturduğu bir yanılsama. Altman’ın, Mekanik Türk göndermesiyle bu ironik bağa dikkat çekmesi, yapay zekanın henüz gerçek bir “zeka” değil, insan yaratıcılığıyla beslenen bir simülasyon olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Mekanik Türk ve yapay zeka arasındaki benzerlik, yalnızca çalışma biçimlerine değil, aynı zamanda etraflarında dönen tartışmalara da uzanıyor. İnsanlar, tıpkı geçmişte Mekanik Türk’ün içinde ne olduğunu merak ettikleri gibi, bugün de yapay zeka modellerinin ardında neyin yattığını ve nasıl bu kadar etkili olabildiklerini anlamaya çalışıyorlar. İlginç bir şekilde, tıpkı 18. yüzyıl izleyicilerinin Mekanik Türk’ün mekanizmasını tam olarak çözememesi gibi, günümüzde geliştiriciler bile dil modellerinin iç işleyişini tam olarak anlamakta güçlük çekiyorlar. Bu da günümüz yapay zekalarını, Mekanik Türk’ün bir modern versiyonu haline getiriyor.

Tesla’nın piyasa değeri 1,3 trilyon doları aştı!

Tesla, piyasa değeri 1,3 trilyon doları aşarak tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Bu, firmanın ABD borsalarında ve küresel ölçekte elde ettiği büyük bir başarıyı simgeliyor. Tesla’nın hisse fiyatı, ABD’deki başkanlık seçimlerinin ardından %47 değer kazanarak 424 dolara yükseldi. Yıl başından itibaren toplamda %71 oranında büyüme gösteren Tesla’nın bu rekoru, elektrikli araç sektöründeki liderlik konumunu pekiştiriyor.

Tesla’nın piyasa değeri 1,3 trilyon doları geçti

Elon Musk’ın desteklediği Donald Trump’ın başkanlık seçimini kazanmasının, Tesla’nın değer artışındaki önemli bir faktör olduğu belirtiliyor. Trump’ın elektrikli araçlara yönelik vergi indirimlerini azaltmayı planlaması ve Musk’ın yönlendirmesiyle otonom sürüş düzenlemelerinin gevşetileceğine dair beklentiler, Tesla hisselerine pozitif yansımış durumda. Bunun yanı sıra, şirketin önümüzdeki yıl piyasaya sürmeyi planladığı yeni Model Y ile uygun fiyatlı Model Q, Tesla’nın satış grafiğinde tekrar bir ivmelenme yaratacak gibi görünüyor.

Tesla’nın başarısı, yalnızca araçlarıyla sınırlı kalmayıp enerji ve şarj altyapısında yaptığı yeniliklerle de dikkat çekiyor. Şirket, ABD’de pil hücresi üretim kapasitesini artırmak için yeni yatırımlara yönelirken, dünya genelinde V4 Supercharger şarj istasyonlarını aktif hale getirerek ağını genişletiyor. Ayrıca, geçtiğimiz aylarda tanıtılan robotaksi ve robovan projeleri, Tesla’nın otonom sürüş teknolojilerindeki iddiasını gösteriyor. Önümüzdeki sene otonom taksi hizmetinin faaliyete geçeceği belirtiliyor.

Elon Musk, Tesla’nın bu başarısı ile adını bir kez daha tarihe yazdırmış durumda. Musk’ın kişisel serveti de 400 milyar doları aşarak yeni bir rekor kırdı. Tüm bu gelişmeler, Tesla’nın yalnızca elektrikli araç pazarındaki liderliğini değil, aynı zamanda teknoloji ve inovasyon odaklı bir şirket olarak gelecekteki yerini de garanti altına aldığını gösteriyor.

Türkiye’nin internet altyapısı: ADSL, VDSL ve Fiber farkları

0

Türkiye’de internet altyapısı, kullanıcıların deneyimlerini doğrudan etkileyen en kritik unsurlardan biridir. Dijitalleşmenin hızla yaygınlaşması, iş hayatında ve günlük yaşamda internetin vazgeçilmez bir araç haline gelmesine neden olmuştur. Ancak internetin hız ve performansı, kullanılan altyapıya bağlı olarak büyük ölçüde farklılık gösterir. Türkiye’deki mevcut altyapılar, ADSL, VDSL ve Fiber olarak sınıflandırılabilir ve her biri farklı hız ve performans seviyeleri sunar.

ADSL (Asymmetric Digital Subscriber Line), telefon hatları üzerinden internet hizmeti sunan en eski altyapılardan biridir. Türkiye’de hâlâ geniş bir kullanıcı kitlesi tarafından tercih edilen bu teknoloji, indirme (download) hızlarının yükleme (upload) hızlarından daha yüksek olduğu bir yapıya sahiptir.

ADSL genellikle 16 Mb/sn’ye kadar hız sunar, ancak bu hızlar genellikle kullanıcının telefon santraline olan uzaklığına bağlı olarak değişiklik gösterir. Eski bir teknoloji olan ADSL, büyük dosyaların yüklenmesi gerektiğinde ya da yüksek çözünürlüklü video izlenirken yetersiz kalabilir. Dolayısıyla günümüzün yüksek hız taleplerini tam anlamıyla karşılayamıyor.

VDSL (Very-high-bit-rate Digital Subscriber Line), ADSL’in bir adım ötesinde bir teknoloji olarak öne çıkar. VDSL, yine telefon hatları üzerinden hizmet sunmasına rağmen daha yüksek hızlara ulaşabilir. Ortalama olarak 50 Mb/sn’ye kadar hız sağlayabilen VDSL, daha yüksek veri aktarım kapasitesine sahiptir.

Bununla birlikte, VDSL’in performansı da telefon santraline olan uzaklığa bağlıdır. Santrale yakın kullanıcılar daha yüksek hızlardan faydalanabilirken, mesafe arttıkça hız düşüşü yaşanabilir. VDSL, özellikle çevrimiçi oyun oynayanlar, evden çalışanlar ve büyük dosyalarla çalışan profesyoneller için ideal bir çözüm sunmaktadır.

Fiber internet, şu anda mevcut olan en hızlı internet teknolojilerinden biridir. Fiber altyapısı, veri aktarımında ışık sinyallerini kullanarak çok daha yüksek hızlar ve düşük gecikme süreleri sunar. Fiber internet, 1000 Mb/sn (1 Gbps) gibi hızlara ulaşabilir ve bu da yüksek çözünürlüklü video içerikleri izlemek, büyük dosyalar indirmek ve yüklemek için mükemmel bir altyapı sağlar.

Fiber internet ayrıca, çevrimiçi oyun oynayanlar ve bulut tabanlı hizmetleri yoğun şekilde kullananlar için en düşük gecikme süreleri sunan ideal bir teknolojidir. Türkiye’de fiber altyapı yaygınlaşmaya devam ediyor ve özellikle büyük şehirlerde daha fazla kullanıcıya hizmet veriyor.

İnternet altyapısı, yalnızca bireysel kullanıcılar için değil, aynı zamanda işletmeler için de kritik bir rol oynar. Yüksek hızlı internet, iş dünyasında verimliliği artıran önemli bir unsurdur. Özellikle uzaktan çalışma, çevrimiçi eğitim ve video konferans gibi süreçlerde hızlı ve stabil bir internet bağlantısı temel bir ihtiyaç haline gelmiştir. Fiber internet gibi yüksek hız sunan altyapılar, bu ihtiyaçları en iyi şekilde karşılayabilirken, ADSL ve VDSL gibi teknolojiler daha düşük hızlarda kalabilir.

Kullanıcılar, internet hızlarını ve mevcut altyapılarını öğrenmek için altyapı sorgulama yapabilirler. Bu işlem, adresinizde hangi internet teknolojisinin mevcut olduğunu öğrenmenizi ve en uygun internet paketini seçmenizi sağlar. Türkiye’deki mevcut altyapıyı öğrenmek, alabileceğiniz maksimum internet hızını belirlemek açısından önemlidir. Altyapı sorgulama işlemi, internet sağlayıcınızın sunduğu fiber, VDSL ya da ADSL hizmetlerinden hangisinin bölgenizde mevcut olduğunu anlamanıza yardımcı olur.

Altyapı sorgulaması yaparak, adresinizdeki mevcut internet altyapısını öğrenebilir ve bu sayede size en uygun internet paketini seçebilirsiniz. Türkiye’deki internet altyapısını öğrenmek ve hangi hızları alabileceğinizi görmek için altyapı sorgulama yapabilirsiniz. Bu işlem, internet deneyiminizi en üst seviyeye çıkarmak için ilk adımdır.

Google, Rekabet Kurumu tarafından 2.6 milyar TL ceza aldı!

0

Rekabet Kurumu, kısaca Google olarak bilinen ‘Google Reklamcılık ve Pazarlama Ltd. Şti., Google International LLC, Google LLC, Google Ireland Limited ve Alphabet Inc.’ten oluşan ekonomik bütünlük hakkında yürüttüğü soruşturmayı tamamladı. Rekabet Kanunu’nun 6. maddesini ihlal ettiği tespit edilen teknoloji devine, tam 2 milyar 607 milyon TL idari para cezası verildi.

Google için ihlal edilen maddeler de açıklandı

Kurulun açıkladığı karara göre, Google’ın çevrim içi reklam teknolojisi hizmetlerinde hakim durumunu kötüye kullandığı belirlendi. Şirketin video paylaşım platformu YouTube aracılığıyla reklam envanterine erişimi kısıtladığı ve kendi hizmetlerini kayırdığı tespit edildi. Bu durumun, rakiplerin faaliyetlerini zorlaştırdığı ve pazardaki rekabeti olumsuz etkilediği ifade edildi.

google-rekabet-kurumu-tarafindan-2-6-milyar-tl-ceza-aldi

Ancak, Google’ın talep tarafı platformları (DSP) ile ilgili iddialar bakımından ihlal tespit edilmediği belirtilerek bu alanda herhangi bir idari para cezası uygulanmadı.

Rekabet Kurumu, Google’a 6 ay içinde üçüncü taraf platformlara eşit koşullar sağlaması gerektiğini belirtti. Şirketin, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren bu yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda, günlük idari para cezası uygulanacağı ifade edildi. Şirkete tanınan süre ve yükümlülükler, pazardaki etkin rekabetin yeniden tesis edilmesini hedefliyor.

Google’ın, kararın tebliğinden itibaren 60 gün içinde Ankara İdare Mahkemelerinde itiraz etme hakkı bulunuyor. Rekabet Kurulu’nun bu kararı, teknoloji devlerinin çevrim içi reklam pazarındaki faaliyetlerinin daha sıkı denetleneceğine dair önemli bir işaret olarak görülüyor.

Peki, sizce bu ceza, teknoloji devlerinin rekabeti daha adil koşullarda sürdürmesini sağlayacak mı? Görüşlerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın!

Web tarama yapay zekası için Project Mariner sürprizi

0

Google bu hafta Gemini 2.0’ı tanıttı ve büyük ses getirdi. Şirket, yeni makine öğrenimi modelinin yalnızca mevcut ürünlerini ve hizmetlerini geliştirmeyeceğini söylüyor. Ayrıca tamamen yeni deneyimlere de güç verecek. Google, bu noktada bir web tarayıcısı içinde gezinebilen bir yapay zeka aracı olan Project Mariner’ı önizleme ile paylaştı. Mariner, şu anda seçili “güvenilir test uzmanları” için mevcut olan deneysel bir Chrome uzantısıdır.

Web tarama yapay zekası

Google’ın paylaştığı videodan da görebileceğiniz gibi, Mariner için yapılan tanıtım, belirli ezber görevleri otomatikleştirebilen bir araç. Demoda, Mariner, Google’dan Jaclyn Konzelmann’a dört şirketinin iletişim bilgilerini bulmada yardımcı oluyor.

Açıkça, yazılım kamu kullanımına hazır hale gelmeden önce Google’ın yapması gereken daha çok iş var. Konzelmann’ın Mariner’ı uyarırken çok spesifik olduğunu ve ajana talimatlarının bazı kısımlarını “ezberlemesini” ve “hatırlamasını” söylediğini fark edin. Ayrıca Mariner’ın kendisine verilen görevi tamamlaması yaklaşık 12 dakika sürüyor.

Google, Mariner için “Bir araştırma prototipi olarak, metin, kod, resim ve formlar gibi pikseller ve web öğeleri de dahil olmak üzere tarayıcı ekranınızdaki bilgileri anlayabilir ve bunlar arasında mantık yürütebilir” diyor.

Project Mariner tanıdık geliyorsa, bunun nedeni The Information’ın Ekim ayında Google’ın Project Jarvis adlı bir şey üzerinde çalıştığını bildirmesidir. Yayın, bunu Google’ın uçuş rezervasyonu gibi görevlerde yardımcı olmak için tasarladığı bir “bilgisayar kullanan aracı” olarak tanımladı. Kasım ayında, Jarvis’in erken bir sürümü Chrome Web Mağazası’nda kısa bir süreliğine mevcuttu . Konuya aşina bir kişi, Jarvis ve Mariner’ın aynı proje olduğunu doğruladı.

Mariner’ın varlığının doğrulanması, Anthropic’in Claude AI için benzer ancak daha kapsamlı bir özelliği duyurmasının ardından geldi . Şirket, bu özelliğin “insanlar için tasarlanmış çok çeşitli standart araçlar ve yazılım programları kullanabileceğini” söylüyor. Söz konusu araç şu anda herkese açık beta sürümünde mevcut.

Güneş panelleri için geliştirilen esnek montaj sistemi dayanıklılığı artırıyor!

Çin merkezli DAS Solar, güneş panellerinin montajında devrim niteliğinde yenilikler sunan esnek montaj sistemini tanıtarak sektörün dikkatini çekti. Şirketin geliştirdiği bu sistem, güneş panellerinin dayanıklılığını artırırken, zorlu hava koşullarında bile performans kaybını minimuma indiriyor. Geleneksel boru bağlantı elemanları yerine kullanılan öngerilmeli çelik kablolar sayesinde, doğu-batı ve kuzey-güney yönlerinde sağlam bir destek ağı oluşturuluyor. Bu tasarım, panellerin rüzgar direncini artırıyor ve enerji santrallerinin uzun ömürlü olmasını sağlıyor.

Güneş panelleri için geliştirilen esnek montaj sistemi dayanıklılığı artıracak

Sistemin dikkat çeken bir diğer avantajı ise, çok daha az sayıda civata kullanımıyla montaj sürecini sadeleştirmesi. Geleneksel sistemlerde 228 civata kullanılırken, bu yenilikçi sistemde sadece 30 civata yeterli oluyor. Ayrıca, özel tasarlanmış civatalar sayesinde rüzgar altında gevşeme veya mikro çatlak oluşumu gibi sorunlar önleniyor. Bu özellikler, özellikle şiddetli fırtına ve tayfun gibi ekstrem koşullarda bile sistemin bütünlüğünü korumasını sağlıyor.

Güneş panelleri için geliştirilen esnek montaj sistemi dayanıklılığı artıracak.

Saha testlerinden başarıyla geçen sistem, Hainan bölgesindeki bir balık çiftliğinde kurulan 70 MW’lık bir enerji santralinde kullanıldı ve bölgedeki Yagi Tayfunu’na dayanarak üstün performans sergiledi. Güney Çin Denizi’nde bugüne kadar kaydedilen en güçlü tayfunlardan biri olan Yagi, sistemin dayanıklılığına olan güveni pekiştirdi.

Dördüncü nesil olarak adlandırılan bu montaj sistemi, 9 metre yüksekliğe kadar çıkabilen yapısıyla farklı projelere uyum sağlayabiliyor. 20 ve 40 metre uzunluğundaki panellerle uyumlu olan bu esnek tasarım, geniş bir kullanım alanı sunuyor ve güneş enerjisinden maksimum verim alınmasına olanak tanıyor. DAS Solar, bu yenilikçi yaklaşımıyla sürdürülebilir enerji alanında önemli bir adım atmış durumda.

SSD sektörünün lideri belli oldu!

0

SSD pazarında yaşanan hızlı büyüme, özellikle yapay zeka ve veri odaklı teknolojilere olan talebin etkisiyle dikkat çekiyor. TrendForce tarafından paylaşılan 2024 üçüncü çeyrek verilerine göre, sektördeki lider açık ara Samsung. Şirket, bu dönemde 3,2 milyar dolarlık gelir elde ederek %43,4’lük pazar payına ulaşmış durumda.

SSD sektörünün lideri ortaya çıktı

Samsung’un başarısında, AI sunucularına yönelik yüksek kapasiteli SSD talepleri ve bu ürünlerin sektördeki artan önemi büyük rol oynuyor. Ancak üretim düzenlemelerinden kaynaklanan bazı sevkiyat gecikmeleri, bu büyümede küçük aksaklıklara neden oldu.

SSD sektörünün lideri resmen ortaya çıktı.

SK Group ise 2 milyar dolarlık gelir ve %27,9’luk pazar payıyla ikinci sırada yer alıyor. Şirketin, özellikle 176 katmanlı TLC NAND tabanlı PCIe 5.0 SSD’lerin üretimi ve Solidigm ürünleriyle sağladığı entegrasyon, istikrarlı büyümesini destekliyor. Üçüncü sıradaki Micron, 1,153 milyar dolarlık geliriyle pazardaki yerini korurken, Kioxia 636 milyon dolarlık gelirle dördüncü sırada bulunuyor. Western Digital ise yeniden yapılanma stratejilerinin etkisiyle 332 milyon dolarlık gelir elde ederek %100 büyüme oranı kaydetti.

Sektördeki bu büyüme, özellikle AI sunucularına yönelik siparişlerin artışı ve yüksek kapasiteli kurumsal SSD’lere olan talebin etkisiyle çeyrek bazında %28,6’lık gelir artışı ve %15’lik hacim büyümesiyle şekillendi. Ancak dördüncü çeyrek için beklentiler daha temkinli. Sunucu OEM siparişlerinin azalması ve satın alma taleplerindeki düşüş, gelirlerde bir yavaşlamaya yol açabilir. Yine de yapay zeka ve veri odaklı teknolojilerin uzun vadeli etkileri, kurumsal SSD pazarında büyümeyi sürdürecek gibi görünüyor.

Türkiye’nin güneş enerjisinde yıl sonu hedefi belli oldu!

Türkiye’nin güneş enerjisi alanındaki hızlı büyümesi, hem iç tüketimi karşılamak hem de yenilenebilir enerji sektöründe uluslararası alanda rekabetçi bir konuma ulaşmak adına dikkat çekici bir noktaya geldi. GENSED Genel Sekreteri Hakan Erkan’ın açıkladığı verilere göre, yıl sonunda Türkiye’nin güneş enerjisi kurulu gücünün 20 bin megavatı aşması bekleniyor. Bu gelişme, yaklaşık 10 milyon hanenin elektrik ihtiyacını karşılayabilecek bir kapasite anlamına geliyor. Çatı tipi, saha ve hibrit santrallerin hızla devreye alınması, bu büyümenin temel taşlarını oluşturuyor.

Türkiye’nin güneş enerjisinde yıl sonu hedefi belirlendi

2035 yılına yönelik hedef ise çok daha iddialı: güneş ve rüzgar enerjisinde toplam 120 bin megavat kurulu güce ulaşmak. Bu hedefe varabilmek için her yıl 4-5 bin megavatlık bir artış gerekiyor. Türkiye’nin bu alandaki ivmesi, hem teknolojik gelişmeler hem de düzenleyici çerçevenin destekleriyle şekilleniyor. Özellikle, döviz bazlı alım garantilerinin yeniden devreye girmesi, yatırımcılar için finansal istikrar sağlarken, yeni projelere olan ilgiyi artırıyor. Ancak, sürdürülebilir bir büyüme için depolama teknolojilerinin geliştirilmesi gerektiği de vurgulanıyor. Depolama çözümleri, yenilenebilir enerji kapasitesindeki artışın dengeli bir şekilde elektrik şebekesine entegre edilmesi için kritik bir rol oynuyor.

Türkiye’nin lisanssız güneş enerji projelerinde de önemli adımlar atılıyor. Trafo kapasite kısıtlamalarına çözüm olarak sunulan “5.1.j” bağlantı şekli önerileri, sektörün büyüme potansiyelini daha da artırabilir. Aynı şekilde, tarım ve temiz enerji projelerini birleştiren tarım GES düzenlemeleri, hem enerji üretimi hem de tarımsal verimlilik açısından umut verici bir model sunuyor. Bu projelerin pilot uygulamaları başarıyla devam ederken, yeni mevzuat düzenlemeleriyle sektöre daha geniş bir çerçeve sağlanması hedefleniyor.

Türkiye’nin fotovoltaik panel üretimindeki başarısı da güneş enerjisi sektörünü destekleyen önemli bir unsur. Yıllık 44,5 gigavat üretim kapasitesine sahip 75 üreticiden üçü, yerli hücre üretimi gerçekleştirebiliyor. Monofacial ve bifacial panellerin yaygın olarak üretilmesi, teknolojik çeşitliliği artırıyor. Tüm bu faktörler, Türkiye’nin güneş enerjisi kurulu gücünde son iki buçuk yılda yüzde 130’luk bir büyüme kaydetmesine olanak sağladı. Bu ivme, Türkiye’nin hem enerji güvenliğini artırması hem de karbon salınımını azaltması açısından büyük bir öneme sahip.

Lenovo Yoga Slim 7i Aura Edition tanıtıldı

0

Lenovo, yapay zeka teknolojisini kullanıcı odaklı tasarımlarla birleştiren yeni dizüstü bilgisayarı Yoga Slim 7i Aura Edition’ı tanıttı. İBB Dijital Deneyim Müzesi’nde düzenlenen lansman etkinliğinde, ziyaretçiler bu yenilikçi ürünü deneyimleme fırsatı buldu. Intel iş birliğiyle geliştirilen Yoga Slim 7i Aura Edition, kullanıcıların dijital yaşamlarını dönüştürmek için üstün teknolojik özellikler sunuyor.

Yoga Slim 7i Aura Edition, 45 TOPS üzerinde işlem yapabilen yapay zeka destekli neural processing unit (NPU) ile donatıldı. Bu özellik, yapay zeka uygulamalarını hızlandırarak yaratıcı profesyonellerden günlük kullanıcıya kadar geniş bir kitlenin ihtiyaçlarını karşılıyor. Ürünün dikkat çeken Smart Share özelliği, telefon ve bilgisayar arasında zahmetsiz dosya aktarımı sağlıyor ve Android ile iOS cihazlarla uyumlu çalışıyor. Kullanıcılar, fotoğraflarını ve belgelerini basit bir dokunuşla aktararak kolaylıkla organize edebiliyor.

Daha verimli bir kullanıcı deneyimi için geliştirilen Smart Modes, dikkat dağıtan web sitelerini engelleme, mola hatırlatıcıları ve göz sağlığı uyarıları gibi kişiselleştirilebilir özellikler sunuyor. Ayrıca, gizlilik koruma ve güvenlik çözümleriyle kullanıcıların hassas bilgilerini güvence altına alıyor. Bu özellikler, kullanıcıların üretkenliğini artırmayı ve dijital yaşamlarını daha konforlu hale getirmeyi hedefliyor.

Yoga Slim 7i Aura Edition, sadece teknolojik yenilikleriyle değil, estetik ve taşınabilir tasarımıyla da dikkat çekiyor. Dolby Vision destekli yüksek çözünürlüklü ekranı ve hafif yapısı, iş ve eğlenceyi bir arada sunarak kullanıcıların günlük ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılıyor. İnsan merkezli tasarımı, ürünün her ayrıntısında kendini gösteriyor.

Lenovo Türkiye Pazarlama ve İletişim Genel Müdür Yardımcısı Banu Soyak, lansman sırasında yaptığı konuşmada, yapay zekanın günlük hayatın ayrılmaz bir parçası haline geleceğini ve Lenovo’nun bu dönüşümde öncü bir rol oynadığını belirtti. Soyak, Lenovo’nun yapay zeka çözümlerini geniş bir kullanıcı kitlesi için erişilebilir kılma hedefi doğrultusunda ilerlediğini ifade etti.

Lenovo Yoga Slim 7i Aura Edition, kişiselleştirilebilir yapay zeka özellikleri, şık tasarımı ve yenilikçi teknolojisiyle kullanıcıların dijital deneyimlerini yeni bir boyuta taşıyor. Bu ürün, Lenovo’nun teknolojideki liderliğini ve geleceğe olan bağlılığını bir kez daha kanıtlıyor.

ABD, F-35 alımlarını azaltıyor! Peki neden?

0

ABD Kongresi, Lockheed Martin tarafından üretilen F-35 savaş uçaklarının 2025 mali yılı için alım planlarını teknik sorunlar ve bütçe tasarrufları doğrultusunda azaltmayı planlıyor. Savunma Yetki Yasası (NDAA) kapsamında, başlangıçta 68 adet olarak planlanan F-35 siparişleri 58 adede düşürülürken, teslimatlar da yazılım ve donanım sorunlarının çözümüne kadar 48 uçakla sınırlanacak. Bu değişiklik, F-35 programındaki aksaklıklar ve teslimat gecikmelerine karşı alınan bir önlem olarak öne çıkıyor.

ABD, F-35 alımlarını azaltacak

F-35 programında en dikkat çeken sorun, “Technology Refresh 3” (TR-3) yazılımındaki problemler. Bu yazılım, uçakların daha hızlı işlem kapasitesi ve gelişmiş radar yetenekleriyle donatılmasını sağlamak için tasarlandı, ancak 2023 yılı boyunca yaşanan aksaklıklar teslimat sürecini durma noktasına getirdi. Şu anda TR-3 yazılımının geçici bir sürümü kullanılarak teslimatlar yeniden başlatılmış olsa da, bu uçakların muharebe görevlerinde kullanılabilmesi için en erken 2025 yılı bekleniyor. Daha kapsamlı “Blok 4” güncellemelerinin ise yazılım sorunları çözüldükten sonra devreye gireceği belirtiliyor. Blok 4, F-35’in silah kapasitesini artırmayı ve elektronik harp yeteneklerini geliştirmeyi hedefliyor.

ABD, F-35 alımlarını azaltacak.

Savunma Bakanlığı’nın Mart ayında sunduğu orijinal bütçe teklifine göre, 2025’te Hava Kuvvetleri için 30 F-35A, Deniz Piyadeleri için 9 kısa kalkış ve dikey iniş özelliğine sahip F-35B ve Deniz Kuvvetleri için 9 uçak gemisi uyumlu F-35C teslim alınması planlanıyordu. Ancak bu hedefler, TR-3 sorunları ve radar arızaları gibi teknik aksaklıklar nedeniyle revize edildi. Ayrıca, iptal edilen 10 uçaklık siparişin yaklaşık 1 milyar dolarlık bir tasarruf sağlayacağı ifade ediliyor.

Lockheed Martin, F-35 programındaki sorunları çözmek için 350 milyon dolarlık bir yatırım yapma kararı aldı ve Ekim ayında yazılım mühendisliği uzmanı Chauncey McIntosh’u programın başına getirdi. Şirket, yazılım geliştirme süreçlerini hızlandırmayı ve aksaklıkları gidermeyi amaçlıyor. Öte yandan, Savunma Bakanlığı’nın Kongreye, sorunların giderilmesi ve programın sürdürülebilirliği hakkında detaylı bir rapor sunması gerekiyor. Bu raporun, önümüzdeki beş yıl boyunca yıllık olarak güncellenmesi planlanıyor.

Bu gelişmeler, F-35 programının yüksek maliyeti ve teknik sorunlarına yönelik eleştirilerin arttığı bir dönemde alınan önemli bir karar olarak değerlendiriliyor. ABD’nin bu adımı, savunma bütçesinde tasarruf sağlama ve F-35’in operasyonel verimliliğini artırma hedefleriyle uyumlu görünüyor.

Avrupa Birliği, içten yanmalı motor yasağını iptal edecek mi?

Avrupa Birliği, 2035 yılı itibariyle içten yanmalı motora sahip araçların satışını yasaklamayı planlıyor, ancak bu yasak karşısında giderek daha fazla tepki yükseliyor. Bazı otomobil üreticileri ve hükümetler, AB Komisyonu’nun bu konuda aceleci davrandığını savunuyor. Avrupa Parlamentosu’nun en büyük siyasi grubu olan Avrupa Halk Partisi (EPP), Brüksel’deki yetkililere bu kararlarını yeniden gözden geçirmeleri için baskı yapıyor.

Avrupa Birliği, içten yanmalı motor yasağını iptal edebilir!

EPP’nin yayımladığı bir taslak belgeye göre, 2035 sonrası dönemde içten yanmalı motorların alternatif yakıtlarla hayatta kalmasını talep ediyor. Ayrıca, hibrit araçların 2035 sonrası dönemde de satışının devam etmesi gerektiği vurgulanıyor. Avrupa’da, elektrikli araçlara yönelik talebin azalmasıyla birlikte üreticiler, bu geçiş sürecinde hibrit araçlara yöneliyor ve elektrikli araç üretim planlarını ertelemeye başlıyor.

Avrupa Birliği, içten yanmalı motor yasağını iptal edebilir!

EPP, yeni emisyon düzenlemelerinin 2027 yılına kadar ertelenmesini de istiyor. Bu şekilde, şirketlerin ağır cezalardan korunmasını hedefliyorlar. 2025 yılı itibariyle yürürlüğe girecek olan emisyon düzenlemeleri, mevcut filo ortalamasını 115,1 g/km’den 93,6 g/km’ye düşürmeyi amaçlıyor. Ancak otomobil üreticileri, filo emisyon hedefini aşan her bir gram için 95 euro ceza ödemek zorunda kalacak ve bu ceza her bir araç için uygulanacak. Bu durum, büyük otomobil üreticileri için hızla artan mali yükümlülükler oluşturuyor. Örneğin, Renault CEO’su Luca de Meo, sektörün önümüzdeki yıl yalnızca emisyon cezalarına 15 milyar euro ödeyebileceğini hesapladığını belirtiyor.

EPP, Avrupa Komisyonu’nda önemli bir etkiye sahip. Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen de dahil olmak üzere, Avrupa Komisyonu’nun 27 üyesinin çoğunluğu bu gruptan geliyor. Bu durum, EPP’nin karar değişikliği taleplerinin etkili olabileceğini gösteriyor.

Microsoft, iPhone ve Windows arasında dosya paylaşımını kolaylaştıracak!

0

Microsoft, iPhone ve Windows PC arasında dosya paylaşımını daha kolay hale getirecek yeni bir özelliği duyurdu. Bu özellik, Apple’ın AirDrop teknolojisine benzer bir şekilde çalışarak, iPhone ve Windows PC kullanıcılarının dosya aktarımını hızlandırmayı amaçlıyor. Şu anda, bu yenilik yalnızca Windows Insider programına kayıtlı kullanıcılara sunulan Phone Link uygulamasının beta sürümünde test ediliyor. Bu özellik, Windows kullanıcılarının iPhone’daki dosyaları hızlı bir şekilde bilgisayarlarına aktarmasını ve tam tersine bilgisayardan iPhone’a dosya göndermesini sağlıyor.

Microsoft, iPhone ve Windows arasında dosya paylaşımını kolaylaştırıyor

iPhone’dan PC’ye dosya göndermek isteyen kullanıcılar, öncelikle paylaşmak istedikleri dosyaya gitmeli, ardından paylaşım simgesine tıklamalıdır. Bu simgeye tıklayarak, kullanıcılar “Windows Bağlantısı” seçeneğini seçebilecekler. Ardından, dosyayı gönderecekleri bilgisayarın seçilmesi gerekiyor. Bilgisayarlar arasında yapılan bu dosya aktarımı, kullanıcıların hem hız hem de kullanım kolaylığı açısından önemli bir avantaj sağlayacak.

Microsoft, iPhone ve Windows arasında dosya paylaşımını kolaylaştırıyor.
Microsoft, iPhone ve Windows arasında dosya paylaşımını kolaylaştırıyor.

PC’den iPhone’a dosya aktarmak içinse, kullanıcılar bilgisayarlarındaki dosyaya sağ tıklayıp “Telefonum” seçeneğini seçmelidir. Bu işlem, iPhone’a dosya göndermeyi basit ve hızlı bir hale getiriyor. Böylece, farklı cihazlar arasında dosya paylaşımı yapmak daha az zaman alacak ve karmaşık adımlar gerektirmeyecek.

Bu özelliği kullanabilmek için, Windows PC’nin ve iPhone’un belirli şartları sağlaması gerekiyor. iPhone’daki Windows Bağlantısı ve Telefon Bağlantısı uygulamalarının en son sürüme güncellenmesi ve cihazda iOS 16 sürümünün bulunması gerekiyor. Bu güncellemeler, uygulamaların sorunsuz çalışabilmesi için önemli bir rol oynuyor.

Microsoft, bu özelliği şu an için yalnızca Windows Insider programına katılan kullanıcılarla test ediyor. Ancak, 2025 yılına kadar tüm Windows PC kullanıcılarının bu özellikten yararlanması bekleniyor. Bu yenilik, özellikle farklı cihazları kullanan kişiler için dosya aktarımını daha verimli hale getirecek ve kullanıcı deneyimini geliştirecek.

Elon Musk, 400 milyar doları aşan servetiyle tarihe geçti!

Elon Musk, 400 milyar dolarlık serveti aşarak tarihe geçti ve bu başarıya ulaşan ilk kişi oldu. Bloomberg Milyarderler Endeksi’ne göre, Musk’ın serveti son dönemde büyük bir artış gösterdi ve 439,2 milyar dolara çıktı. Bu muazzam artış, özellikle Musk’ın sahip olduğu SpaceX’in değerinin özel bir hisse satışıyla 350 milyar dolara ulaşmasıyla ilişkilendiriliyor. Musk, SpaceX’teki %42’lik hissesiyle büyük bir paya sahip ve bu şirketin değeri, onun servetindeki büyümenin temel etkenlerinden biri olarak öne çıkıyor.

Elon Musk, 400 milyar doları aşan servetiyle rekor kırdı

Tesla’nın hisselerindeki büyük artış, Musk’ın servetindeki artışı tetikleyen en önemli faktörlerden biri oldu. Tesla’nın hisse fiyatları, ABD seçimleri öncesinde artan beklentilerle önemli bir yükseliş gösterdi. Donald Trump’ın sürücüsüz araçların piyasaya sürülmesini kolaylaştıracağı ve elektrikli araç teşviklerini Tesla’ya avantaj sağlayacak şekilde yeniden düzenleyeceği yönündeki haberler, Tesla’ya olan güveni artırdı. Bu da, Tesla hisselerinin yaklaşık %65 oranında değer kazanmasına yol açtı. Bu artış, Musk’ın servetini önemli ölçüde yükselterek onu yeniden dünyanın en zengin kişisi yaptı.

Musk, 2023 yılı itibariyle Tesla’nın hisse senedi fiyatlarındaki dalgalanmalara rağmen, servetindeki büyük artışı sürdürüyor. Tesla’nın yanı sıra, Musk’ın sahip olduğu diğer şirketlerden biri olan SpaceX’in de büyük bir değere sahip olması, onun servetini pekiştiren unsurlar arasında yer alıyor. SpaceX, özellikle uzay keşifleri ve ticari uzay yolculuğu konusundaki başarısıyla dikkat çekiyor ve bu şirketin sürekli olarak yeni anlaşmalar ve finansmanlar elde etmesi, Musk’ın servetinin büyümesine katkı sağlıyor.

Öte yandan, Musk’ın serveti sadece Tesla ve SpaceX’in değer artışıyla sınırlı değil. Musk’ın sahip olduğu başka projeler ve yatırımlar, onun finansal gücünü artıran bir başka faktör. Ancak Tesla ve SpaceX’in gösterdiği büyük büyüme, onun milyarderler sıralamasındaki zirveyi korumasında başlıca etkendir.

Forbes’un farklı bir milyarderler endeksine göre ise, Musk’ın net serveti 369 milyar dolar civarında tahmin ediliyor. Musk, şu anda en zengin kişi olarak birinci sırada yer alırken, Amazon’un kurucusu Jeff Bezos ikinci sırada, Oracle’ın kurucusu Larry Ellison ise üçüncü sırada bulunuyor. Bu üç milyarder arasındaki servet farkı, teknoloji sektöründeki başarılarının yanı sıra, yatırım stratejilerinin de ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.

Sonuç olarak, Elon Musk’ın 400 milyar doları aşan serveti, teknoloji ve uzay endüstrisindeki yenilikçi yatırımlarının bir sonucu olarak tarihe geçti. Bu başarı, sadece Tesla ve SpaceX gibi dev şirketlerin başarısı değil, aynı zamanda Musk’ın geleceğe dönük yatırımlarının ve vizyonunun da bir yansıması olarak dikkat çekiyor.

Oyunlar pahalılaşıyor, oyuncular izlemeye geçiyor

Son dönemde oyun sektörü çok büyük bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Oyun konsollarının ve bu konsollara özel oyunların şekillendirdiği rekabet alanı, yerini hızla abonelik servislerine ve PC oyunculuğuna bırakıyor. Microsoft’un Game Pass’i ve Sony’nin PlayStation Plus’ı gibi servisler, artık konsolların önüne geçmiş durumda. Oyunlar pahalılaşıyor, bu da oyuncuların abonelik servislerine yönelmesine neden oluyor.

Bu değişim, sadece oyun oynama alışkanlıklarını değil, oyuncu kitlesini de etkiliyor. MIDiA Research’ün yayımladığı yeni bir rapor, oyuncuların oyun oynayarak geçirdiği sürenin azalırken, oyun videoları izlemeye ayırdığı sürenin artıştığını ortaya koyuyor.

Oyuncular oynamaktan çok izliyor

MIDiA Research’ün 17 sayfalık raporuna göre, ortalama bir oyuncu haftada yaklaşık 16 saatini bu hobiye ayırıyor. Ancak bu sürenin yalnızca 7,4 saatini oyun oynayarak geçiriyorlar. Buna karşın, oyunlarla ilgili videolar izlemeye ayırdıkları süre 8,5 saate ulaşıyor. Peki neden oyunlar pahalılaşıyor?

Araştırma, farklı yaş grupları ve ülkelerden oyuncularla yapılırken, bu trendin sadece gençlerin Twitch ve YouTube kullanımı ile açıklanamayacağını vurguluyor. Ekonomik sebepler de bu değişimde büyük rol oynuyor. Artan oyun fiyatları ve azalan alım gücü, oyuncuların oyunları bizzat oynamak yerine videoları ve yayınları izleyerek yetinmesine yol açıyor. Bu da bize oyunlar pahalılaşıyor sorununun ciddiyetini gösteriyor.

Twitch ve YouTube, oyun sektörü için rakibe dönüştü

Twitch ve YouTube gibi platformlar, önceleri oyun şirketleri için birer tanıtım aracıyken, bugün artık oyuncuların vaktini çalan bir rakip ve aynı zamanda potansiyel bir gelir kapısı haline geldi. Bazı stüdyolar, bu yayınları kendi kontrolü altına almayı hedefliyor. Nintendo’nun, oyunlarıyla ilgili videoların sadece kendi onayladığı platformlarda paylaşılmasına izin vermesi bu yöndeki ilk adımlardan biriydi. Ancak bu strateji şimdilik başarılı olmadı.

Artan oyun maliyetleri alarm veriyor

Oyun oynamaya ayrılan sürenin azalmasının bir diğer nedeni de oyun yapım maliyetlerinin artması. Eski PlayStation patronu Shawn Layden’a göre, her yeni jenerasyonla birlikte oyun yapma maliyetleri katlanarak artıyor. PS1 döneminde 1 milyon dolara yapılan bir oyun, PS4 döneminde 150 milyon dolara kadar yükseliyor. Layden, PS5 döneminde AAA bir oyunun maliyetinin 300-350 milyon dolara ulaştığını belirtiyor. Bu maliyetlerin daha da artmasının sürdürülemez olduğuna dikkat çekiyor.

Maliyetlerin artması, oyun fiyatlarının da doğal sınırlarını aşmasına neden oluyor. Bu da stüdyoların risk almaktan kaçınmasına ve finansal krizlere sürüklenmesine yol açıyor. Oyunlar pahalılaşıyor, bu yüzden stüdyolar daha az risk alıyor.

Kısa oyunlar yeni trend olabilir

Layden’a göre oyun sektörü bu yeni gerçekliğe uyum sağlamak zorunda. 100 saatlik devasa oyunlar yapmak yerine daha kısa süreli ve odaklanmış oyunlar geliştirilmesi finansal olarak daha mantıklı. Veriler de bu öneriyi destekliyor: Oyuncuların çoğu uzun oyunları yarıda bırakıyor.

Konsolların önemi azalıyor

Tüm bu gelişmeler, Sony ve Microsoft gibi devlerin neden konsollardan ziyade Game Pass ve PlayStation Plus gibi abonelik servislerine odaklandığını gösteriyor. Konsolların donanım tarafında önemli bir ilerleme kaydetmesi şu an için pek olası görünmüyorSektörün geleceği, daha kısa oyunlar ve daha ekonomik çözümler etrafında şekillenecek gibi duruyor.

Honda’dan 2030 için iddialı katı hal batarya planı: 1000 kilometre menzil olacak

Japon otomotiv devi Honda, elektrikli araçların geleceğinde çığır açacak yeni nesil katı hal batarya teknolojisi üzerinde çalışmalara hız verdi. Şirket, geçtiğimiz haftalarda tanıttığı yeni üretim hattıyla, 2030 yılında piyasaya sunmayı planladığı bataryaların ilk ipuçlarını verdi. Ancak bu yenilikçi teknoloji için çözülmesi gereken ciddi üretim engelleri bulunuyor. Honda’dan 2030 yılına kadar önemli yenilikler bekleniyor.

1000 kilometre menzil vadediyor

Honda, geliştirdiği katı hal bataryalar ile donatılmış elektrikli araçların 2030 yılına kadar tek şarjla 1000 kilometre menzil sunacağını açıkladı. Bu menzil değerinin 2040 yılına kadar 1250 kilometreye kadar çıkması hedefleniyor. Bu alandaki rekabet hızla artarken, kısa süre önce Çinli üretici Chery1500 kilometre menzil hedefini duyurmuştu. Görünen o ki, katı hal bataryalar ile menzil standardı artık 1000 kilometrenin üzerine çıkacak. Honda’dan 2030 hedefleri aynı zamanda bu gelişmelere dayanıyor.

Katı hal bataryaların avantajları

Honda’nın yeni nesil katı hal bataryaları, geleneksel sıvı elektrolitli lityum iyon bataryalara kıyasla önemli avantajlar sunuyor:

  • %50 daha küçük,
  • %35 daha hafif,
  • %25 daha düşük üretim maliyeti.

Ayrıca, bu bataryaların daha güvenli olduğu ve daha yüksek şarj hızlarına olanak tanıyacağı belirtiliyor. 2040 itibarıyla boyut, ağırlık ve maliyet konularında daha da ilerleme kaydedileceği öngörülüyor.

Honda yetkilileri, katı hal bataryaları seri üretime hazır hale getirmek için ciddi engellerle karşı karşıya olduklarını açıkladı. En büyük sorun, şu anki prototip hücrelerin boyutunun olması gerekenden 100 kat küçük olması. Honda’dan 2030 için yapılan açıklamada, “Bu yüzden, boyut ve seri üretimle ilgili sorunları en kısa sürede belirleyip çözmek için bu pilot hattı oluşturduk. Prototip bataryamızı büyütüp seri üretime nasıl geçireceğimizi araştırıyoruz,” ifadelerine yer verildi.

Diğer zorluklar ise üretim sürecine dayanıyor:

  • Seramik ayırıcıların kırılgan yapısı dendrit oluşumuna ve kısa devrelere neden olabiliyor.
  • Üretim sırasında tesisin nem seviyesinin düşük tutulması gerekiyor ki bu da yüksek enerji ve büyük ekipman ihtiyacı doğuruyor.

Yenilikçi üretim teknikleri

Honda, bu sorunların üstesinden gelebilmek için yenilikçi üretim yöntemleri geliştiriyor:

  • Rulo presleme tekniği ile elektrolitler eşit ve kompakt bir katman halinde sıkıştırılacak.
  • Sürekli karıştırma yöntemi, üretim hızını üç kat artıracak.
  • Kapsülleme yöntemi, nem seviyesini kontrol altına alırken enerji maliyetlerini azaltacak.

Honda, bu zorlukları aşarak elektrikli araç pazarında öncü olmayı hedefliyor. Eğer bu teknoloji planlandığı gibi ilerlerse, Honda’nın 2030’da katı hal bataryalı elektrikli araçlarıyla sektörde çığır açması bekleniyor.

X, Grok’un yapay zeka görsel aracı Aurora’yı geri çekti!

0

Elon Musk’ın liderliğindeki sosyal medya platformu X, kısa bir süre önce Grok yapay zeka sohbet robotu için sunduğu yeni görsel üreticisi Aurora’yı hızlı bir şekilde geri çekti. Aurora, kullanıcılarına oldukça gerçekçi görseller üretme imkanı sunan yeni bir araç olarak tanıtılmıştı ve bazı kullanıcılara Cumartesi günü sunulmuştu.

X, Grok’un yapay zeka görsel aracı Aurora’yı kısa sürede geri çekti

Ancak, bu özellik Grok’un model seçimi menüsünde “Grok 2 + Aurora (beta)” olarak yer aldıktan kısa bir süre sonra “Grok 2 + Flux (beta)” modeliyle değiştirildi. Aurora, Black Forest’ın Flux modelinin gelişmiş bir versiyonu olarak, özellikle spesifik görselleri üretme kapasitesine sahipti. Örneğin, Tesla araçlarının gerçekçi görselleri Aurora ile kolayca üretilebiliyordu.

X, Grok’un yapay zeka görsel aracı Aurora’yı kısa sürede geri çekti.

Ancak, Aurora’nın sunumu tartışmalara yol açtı. Görsel üretici, içerik sınırları konusunda bazı sorunlar yaşadı. Testler sırasında, araç, “kanlı bir Donald Trump görseli” üretme talebine yanıt verirken, çıplaklık içeren görselleri üretmeyi reddetti. Bu durum, Aurora’nın içerik sınırlamalarına dair bazı belirsizlikleri gündeme getirdi. Ayrıca, daha önceki Grok versiyonlarında yaşanan benzer içerik üretim sınırları tartışmalarıyla paralellik gösteriyor. Bu araçla oluşturulan görseller arasında, Elon Musk ve Sam Altman gibi tanınmış kişilerin yanı sıra, telif hakkı koruması altındaki karakterlerin görüntüleri de yer aldı. Bu, Aurora’nın telif hakkı ihlalleri konusunda herhangi bir sınırlama getirmediğini gösteriyor.

Elon Musk, Aurora’nın çok erken bir aşamada kullanıma sunulduğunu belirterek, aracın hızla gelişmeye devam edeceğini ifade etti. Ancak, araçtan çıkan bu tartışmalar ve içerik üretimindeki belirsizlikler, X’in bu aracı geri çekmesinin nedenleri arasında yer alıyor olabilir.

AMD Ryzen AI Max+ Pro 395 ortaya çıktı! İşte özellikleri

0

AMD‘nin yeni nesil Strix Halo serisinin amiral gemisi modeli Ryzen AI Max+ Pro 395, Geekbench veritabanında ortaya çıkarak dikkat çekici özellikleriyle gündeme geldi. Bu APU, taşınabilir cihazlar ve iş istasyonları için yüksek performanslı bir çözüm olarak konumlandırılıyor ve özellikle yapay zeka hızlandırma kapasitesiyle öne çıkıyor. Ryzen AI Max+ Pro 395, 16 Zen 5 çekirdeği ve 32 iş parçacığıyla geliyor. İşlemci, 3.0 GHz temel saat hızı ve 5.1 GHz’e kadar çıkan maksimum turbo frekansı ile yüksek işlem gücü sunuyor. Ayrıca 64 MB L3 ve 16 MB L2 önbelleğe sahip olmasıyla büyük bir bellek kapasitesi avantajı sağlıyor.

AMD Ryzen AI Max+ Pro 395 yine gündem oldu

Grafik tarafında, Radeon 8060S GPU ile RDNA 4 mimarisine dayalı grafik işleme gücü sunan bu model, Vulkan API testinde 67.004 puan alarak GeForce RTX 3050 seviyesini geride bıraktı. Testlerin erken donanım ve optimize edilmemiş sürücülerle yapıldığı göz önünde bulundurulursa, nihai performansın çok daha yüksek olacağı tahmin ediliyor. Ayrıca, 55W ila 130W arasında değişen TDP aralığı, taşınabilir cihazlar için esnek bir enerji tüketimi sağlıyor.

AMD Ryzen AI Max+ Pro 395 yine gündem oldu.
AMD Ryzen AI Max+ Pro 395 gündem oldu.

Ryzen AI Max+ Pro 395, Zen 5 mimarisiyle birlikte 40 RDNA 3+ hesaplama birimi, 256-bit LPDDR5X-8000 bellek denetleyicisi ve 16 PCIe Gen4 hattı gibi özelliklerle geliyor. Bunun yanı sıra, AMD’nin XDNA 2 motoruyla 60’a kadar AI TOPS (Yapay Zeka Operasyonları) performansı sağlayabiliyor. Bu da yapay zeka destekli görevler için büyük bir avantaj sunuyor.

2024’ün ikinci yarısında tanıtılması beklenen bu işlemci, Zen 5 tabanlı diğer AMD modelleriyle birlikte piyasaya sürülecek. Dizüstü bilgisayarlar, Mini PC’ler ve taşınabilir el cihazları gibi geniş bir ürün gamında yer alması beklenen Ryzen AI Max+ Pro 395, hem genel kullanıcılar hem de profesyoneller için performans ve yapay zeka entegrasyonunda yeni bir standart belirlemeye hazırlanıyor.