Cuma günü yapılan ortak bir duyuruda, iki büyük Japon yonga üreticisi Rohm ve Toshiba, hükümetin yarı yarıya yerli üretimini desteklemek için 902 milyon $ tutarında sübvansiyon ayırdığını açıkladı.
İki şirket, yeni kapasiteye sübvansiyonlar dahil toplam 2,67 milyar $ yatırım yapmayı planlıyor. Yatırımın büyük kısmı (1,99 milyar dolar) Rohm liderliğindeki SiC levha üretimine gidecek. Bu arada Toshiba, daha geleneksel silikon güç çiplerine 684 milyon dolar aktarmayı planlıyor.
Cuma günü düzenlediği basın toplantısında, Japonya Ekonomi Bakanı Yasutoshi Nishimura‘nın, işbirliğini Japonya’nın yarı iletken lideri konumunu sağlamlaştırmaya yönelik bir adım olarak övdüğü ve hükümetin yerel üretime benzer yatırımlar planlayacağını söylediği bildirildi.
“Yerli güç yarı iletken üreticilerinin Japon endüstrisinin uluslararası rekabet gücünü artırmak için birbirleriyle birlikte çalışması çok önemli.” dedi.
SiC yongaları, standart silikonla karşılaştırıldığında daha yüksek voltajlarda daha verimli olma eğiliminde. Sonuç olarak SiC bileşenleri, EV’lerde çokça kullanılan çekiş invertörlerinde ve DC-DC invertörlerinde giderek daha fazla yer buluyor. Bu daha yüksek verimlilik, otomobil üreticileri için ağırlığı azaltabilecek, pil aşınmasını azaltabilecek ve EV menzillerini genişletebilecek zincirleme etkilere sahip.
Bu nedenle ABD, Avrupa ve şimdi de Japonya’daki birçok yonga üreticisi, yurt içi tedariki artırmak için toplu olarak yeni levha fabrikalarına ve Ar-Ge tesislerine milyarlarca dolarlık yatırım yapacağını duyurdu.
Bir diğer büyük silisyum karbür bileşen üreticisi olan On Semiconductor, 2023 yılında büyük ölçüde otomotiv pazarına yönelik olmak üzere 800 milyon dolardan fazla SiC yongası sevk ederek geçen yılın gelirinin 4 katını elde etmeyi bekliyor.
Bu arada Bosch, Amerika’daki silisyum karbür tedarik zincirini güçlendirmek için ABD’li çip üreticisi TSI Semiconductor’ı satın aldığını duyurdu. Anlaşmanın şartları açıklanmasa da Bosch, TSI’nin Roseville kampüsüne yaklaşık 1,5 milyar dolar yatırım yapmayı taahhüt etti.
STMicroelectronics ayrıca SiC plaka üretimini kendi bünyesine getirme planlarını da açıkladı ve bu hamlenin on yılın sonuna kadar yıllık 5 milyar dolar gelir elde edeceğini iddia etti.
Ayrıca, elbette tüketici elektroniği çiplerinde yaygın olarak bulunan bir başka güçlü güç yarı teknolojisi olan SiC ve Galyum Nitrürü genişletmek için 1,25 milyar dolarlık finansman sağlayan Kuzey Carolina’lı Wolfspeed var.
Konuya aşina olan kişiler Jaitly’nin OpenAI’in Hindistan politika ve düzenleyici ortamında yön bulmasına yardımcı olduğunu söyledi.
OpenAI’in şu anda Hindistan’da resmi bir varlığı yok. Ancak OpenAI kurucu ortağı ve CEO’su Sam Altman, Haziran ayındaki dünya turu sırasında Yeni Delhi’yi ziyaret etti ve Başbakan Narendra Modi ile görüştü. Altman, görüşmesinin ardından Modi ile harika bir sohbet gerçekleştirdiğini söyledi. Ancak iki günlük ziyareti sırasında ne Altman ne de şirket herhangi bir açıklama yapmadı.
Jait’in resmi olarak OpenAI’de çalışıp çalışmadığı belli değil, ancak şirkete Hindistan’da nasıl bağlantı kurulacağı konusunda danışmanlık görevini üstleniyor. İki kaynak, Altman’ın Yeni Delhi ziyaretinden bir süre sonra göreve başladığını söyledi.
Jaitly, 2007 ile 2009 yılları arasında Hindistan’da Google’ın kamu-özel ortaklığının başkanı olarak görev yaptı ve 2012’de Twitter’a geçti. LinkedIn profiline göre, şirketin ülkedeki ilk çalışanıydı.
Daha sonra APAC ve MENA bölgesi Başkan Yardımcısı konumuna yükseldi. Jaitly, 2016’nın sonlarında Twitter’dan ayrıldı ve Hintli medya devi The Times Group’un küresel yatırım kolu olan Times Bridge’in kurucu ortağı ve CEO’su oldu. Times Bridge’in portföyünde Uber, Airbnb, Coursera, Mubi, Smule ve Wattpad yer alıyor. Jaitly 2022’de firmadan ayrıldı.
OpenAI’nin küresel ilişkilerden sorumlu başkan yardımcısı Anna Makanju’nun, diğer endüstri uzmanları ve uluslararası politikacılarla birlikte önümüzdeki hafta Delhi’de yapılacak Yapay Zeka Küresel Ortaklığı zirvesinde konuşma yapması planlanıyor. “Küresel Ortaklık için İşbirlikçi Yapay Zeka (CAIGP) – Adil Yapay Zeka için Küresel İşbirliği” başlıklı oturumun bir parçası olacak. Kaynaklar, Jaitly’nin Makanju’nun etkinliğe katılımını ayarlamada yardımcı olduğunu söyledi.
Son haftalarda OpenAI’in liderliği inişli çıkışlı bir seyir izliyor. İlk olarak Altman ve yönetim kurulu başkanı Greg Brockman aniden şirketten ihraç edildi. İkili, yenilenen anakartla OpenAI’e dönmeden önce kısa bir süreliğine Microsoft’a katıldı.
Haziran ziyareti sırasında Times Group’un Yeni Delhi’de düzenlediği etkinlikte Altman, 10 milyon dolarlık bir bütçeyle temel modeller oluşturmaya ilişkin bir soruyu yanıtladı ve “Umutsuz” dedi.
Yorumları Hintli girişimcilerden bazı tepkilerle karşılaştı ancak Altman daha sonra sözlerinin bağlam dışına çıkarıldığını ve böyle bir bütçeyle OpenAI gibi firmalarla rekabet etmenin zor olduğunu kastettiğini açıkladı.
“Doğru soru, bir startup’ın daha önce yapılmamış, dünyaya yeni bir şey katacak neler yapabileceğidir. Hintli girişimlerin bunu yapabileceğinden ve yapacağından hiç şüphem yok.” dedi.
Eleştirmenler Hindistan’ı, özellikle finansman eksikliği nedeniyle; yapay zeka geliştirme dünyasında ciddi şekilde geride kalmış olarak tanımladılar. Eylül ayındaki bu makale, Hindistan’daki yapay zeka girişimlerinin yaklaşık 4 milyar dolar topladığını belirtiyordu; bu, Hindistan’ın büyük rakibi Çin’deki ekosisteme akıtılan 50 milyar doları hesaba katana kadar çok büyük bir rakam gibi görünüyor.
Daha sempatik bir bakış açısı Hindistan’ın yapay zeka gelişiminin henüz başlangıç aşamasında olduğu ve yakın zamanda Lightspeed, Peak XV ve Khosla Ventures gibi yatırımcılardan 41 milyon dolar toplayan Sarvam gibi birkaç startup’ın temel modeller oluşturmaya yeni başladığı olabilir.
Sanford C. Bernstein’daki analistler bir notta, “Hindistan’da 4 milyar doların üzerinde finansmana sahip 1.500’den fazla yapay zeka tabanlı girişim olmasına rağmen, Hindistan hala yapay zeka inovasyon savaşını kaybediyor.” dedi.
Bu, OpenAI gibi şirketler için büyük bir boşluk bırakıyor. Dünyanın en kalabalık ülkesi ve 880 milyondan fazla kullanıcısıyla Çin’den sonra ikinci büyük internet pazarı olan Hindistan, büyüme için bir fırsat sunuyor. Altman, Haziran ayında Delhi’deki IIIT mühendislik okuluna yaptığı ziyarette şirketin ülkeye olan ilgisinin ipucunu verdi.
O zamanlar şöyle demişti: “Hindistan’da yapay zekanın benimsenmesiyle neler olup bittiğini izlemek gerçekten harika; sadece OpenAI’i değil, diğer teknolojileri de.“
Bununla birlikte şirket henüz ülkede herhangi bir yatırımı açıklamadı (ticari marka hariç). Ve bu hızlı bir hareket olmayabilir. Bir OpenAI yatırımcısı şirketin Hindistan’ı ana pazarı olarak gördüğünü ve varlığını büyütme fırsatlarını keşfetmeye çalıştığını söyledi.
Ancak OpenAI’in liderliğinin kilitlenmesi ve artık daha cesur ticari çabanın arkasında daha uyumlu bir yönetim kurulunun bulunmasıyla düzenleme gerçekten de şirketin önündeki son şeylerden biri. Dolayısıyla düzenleyici cephede çalışmak şu anda yapabileceği ilk ve en önemli çaba olabilir.
Şimdilik görev daha çok önümüzdeki yıllarda işlerin hangi yönde ilerleyeceğini anlamakla ilgili olabilir.
Hindistan hükümet yetkilileri bu yıl birçok kez yapay zeka gelişimiyle ilgili katı düzenlemeler getirmeyi düşünmediklerini belirtti. Hindistan’ın Bilgi Teknolojileri Bakanı Rajeev Chandrasekhar, yapay zekanın düzenlenmesine yönelik “güvenlik ve güven korkulukları” içeren bir çerçeve geliştirmek için defalarca uluslararası işbirliğine baskı yaptı.
Bu hafta başında Carnegie Hindistan ve Hindistan dışişleri bakanlığının ev sahipliğinde Yeni Delhi’de düzenlenen Küresel Teknoloji Zirvesi’nde “Yapay zekaya çok bağlıyız.” dedi.
“Yapay zekayı gerçek hayattaki kullanım durumlarında kullanmaya odaklandık ve başbakanımız teknolojinin; insanların hayatlarını değiştirebileceğine, hükümetlerin daha fazlasını, daha hızlı ve daha iyi hizmet vermesini sağlayabileceğine kesinlikle inanıyor. Ve böylece yapay zeka, gerçek hayattaki kullanım durumlarını hedefleyen modeller oluşturmak ve yetenekler geliştirmek için bizim için kullanılacak.“
OpenAI’in aksine, artık yönetim kurulunda gözlemci koltuğuna sahip olan en büyük yatırımcısı ve stratejik ortağı Microsoft, Hindistan’da güçlü bir nüfuza sahip.
Yerel varlığını 1990 yılında Hindistan pazarında kuran yazılım devi, Bengaluru’daki Redmond genel merkezi dışında en büyük Ar-Ge merkezlerinden birine ve ülke çapında üç veri merkezine sahip. Hindistan’ın 10 şehrinde 20.000’den fazla çalışanı bulunmakta. Şirket aynı zamanda Hintli girişimlerde aktif bir yatırımcı.
Cuma günü, yani Beeper lansmanından sadece birkaç gün sonra, uygulama teknik sorunlar yaşamaya ve mesajlaşmalar durmaya başladı. Uygulama alt dizininde biriken raporların etkisiyle sorunlar gün içinde daha da kötüleşti.
Birçok kişi, Cuma öğleden sonra Beeper Mini ile Android telefon numaralarını etkinleştiremedi; bu, Apple’ın, uygulamanın başlangıçta çalışmasına izin veren tüm delikleri kapattığının açık bir göstergesi.
Beeper Mini, Apple’ın mesajlaşma protokolünü tersine çevirmeye yönelik kapsamlı bir girişimin sonucuydu. 16 yaşındaki bir lise öğrencisi bu işin üstesinden başarıyla geldi ve bir süreliğine her şey sorunsuz çalıştı. Bu çaba, ayda 2 ABD doları tutarında abonelik gerektiren yeni uygulamanın temelini oluşturdu.
Beeper’ın geliştiricileri ve kullanıcıları arasındaki inanç Apple’ın Android uygulamasını engellemesinin o kadar zorlu olacağı ve bunu yapmanın zahmete değmeyeceği yönündeydi. Görünüşe göre herkesin beklediğinden daha kolay oldu.
Bu, uygulama planlarını büyük bir sekteye uğratacak gibi görünüyor; şirket, Beeper Mini’yi sonunda RCS ve SMS’e sarılacak hepsi bir arada mesajlaşma uygulamasına dönüştürmeyi umuyordu.
Yorum almak için ulaşılan Beeper CEO’su Eric Migicovsky, Apple‘ın Beeper Mini’yi başarıyla engellediğini inkar etmedi. “Eğer Apple ise, bence en büyük soru şu: Eğer Apple gerçekten kendi iPhone kullanıcılarının gizliliğini ve güvenliğini önemsiyorsa, neden kendi kullanıcılarının Android kullanıcılarına şifreli mesajlar göndermesine olanak tanıyan bir hizmeti durdursunlar?”
Beeper’ın orijinal uygulaması gibi iMessage’ın Android üzerinde çalışmasını sağlamaya yönelik önceki girişimler, kullanıcının Apple kimliğine giriş yapan uzak Mac’lerin bulunduğu karmaşık sistemleri içeriyordu.
OnePlus kurucu ortağı Carl Pei‘nin girişimi olan Nothing, yakın zamanda iMessage’ı en son telefonuna getirmeye çalıştı ancak bu plan, güvenlik ve gizlilik endişeleri nedeniyle hızla raydan çıktı.
Aslında Apple’ın kendi sunucularıyla iletişim kuran Beeper Mini yaklaşımı şimdiye kadarki en etkileyici denemeydi. Ancak şirket bir şekilde Apple’ın ablukasını aşamazsa, bu geçici bir durum olarak kalacak.
Baykar tarafından geliştirilen silahlı insansız hava aracı Bayraktar TB2, hem yerli hem de uluslararası birçok rekoru kırarak ve ilki başararak tarihe geçmeyi başardı. Bugün itibariyle Bayraktar TB2 SİHA’lar, 750 bin uçuş saati ile rekor kırdı ve gökyüzünde en uzun süre görev yapan milli hava aracı oldu.
Bayraktar TB2, 750 bin uçuş saati ile rekor kırdı!
Bayraktar TB2 SİHA’lar geçtiğimiz yıl ağustos ayında 500 bin uçuş saati ile bir rekor kırmıştı. Bugün itibariyle ise 750 bin uçuş saatine ulaşmayı başardı. Tabii sahada gösterdikleri bu başarı şirketin satış rakamlarına da yansıyor.
Gökyüzünde bizden biri var, 750.000 saattir görev yapan! ??✈️
Bugün itibariyle TB2 almak için Baykar ile el sıkışan ülke sayısı 30’u aştı. Toplamda üretilen (üretim hattı dahil) SİHA sayısı ise 500’e ulaştı. Yani Asya’dan Avrupa’ya ve hatta Afrika’ya kadar birçok ülkenin üzerinde Türk hava araçları uçuyor.
Bayraktar TB2 SİHA, 16 Temmuz 2019 tarihinde Kuveyt’te katıldığı demo uçuşunda yüksek sıcaklık ve kum fırtınası gibi zorlu coğrafi ve iklim şartlarında tam 27 saat 3 dakika kesintisiz uçarak rekor kırdı. Milli SİHA’lar Avrupa’dan Afrika’ya kadar dünyanın birçok farklı bölgesinde karşılaştığı çöl sıcağı, dondurucu soğuk, kar ve fırtına gibi tüm olumsuz hava şartlarında görev yapmaya devam ediyor.
Türk havacılık tarihinde taktik sınıfta 27 saat 3 dakika havada kalarak en uzun havada kalış süresi ve 27 bin 30 feet yükseklikle Türkiye irtifa rekorunu kıran milli SİHA, 750 bin saatlik uçuşla birlikte Türk havacılık tarihine geçti. Milli SİHA en uzun süre başarıyla Türkiye’ye hizmet eden hava aracı unvanını da elinde bulunduruyor.
Avustralya, istihbarat verilerini barındırmak ve aynı amaçla kendi bulutlarını kurmuş olan ABD ve İngiltere ile paylaşmak üzere gizli bir bulut inşa ediyor. Bu gizli bulut projesi Avustralya Ulusal İstihbarat Genel Müdürü Andrew Shearer tarafından Washington’da Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin ev sahipliğinde düzenlenen bir etkinlikte ele alındı. “Çok gizli bir bulut girişimi üzerinde çok sıkı çalışıyoruz” diyen Shearer, bunun ABD ve İngiltere tarafından halihazırda işletilen benzer altyapılarla birlikte çalışacağını ve hassas verilerin “neredeyse anında” paylaşılabileceği anlamına geldiğini sözlerine ekledi.
Avustralya Ulusal İstihbarat Genel Müdürü Andrew Shearer bu yeni bulut projesinin istihbarat ajansları arası işbirliğini destekler nitelikte olduğunun altını çiziyor. Shearer “Büyük miktarda veriyi paylaşabilme ve bu veriler üzerinde birlikte çalışabilme becerisi, bir topluluk olarak bizim için büyük bir değişim olacak” diyor. ABD ve Birleşik Krallık’ın zaten “bu yönde ilerlediğini” ve kendi gizli bulut projelerini oluşturup birbirleri ile bilgi paylaşımı yapmaya başladıklarını söyleyen Shearer, Avustralya’nın da bu iki ülkenin benzer bulutlar oluşturma deneyimlerinden dersler çıkarabileceği görüşünde.
Shearer, üç ülkenin her birinin farklı tedarik kuralları olduğunu, ancak bazı donanım ve yazılım standartları üzerinde anlaşarak, ayrışmak yerine birlikte ilerlemeyi mümkün kılacaklarını söylüyor. farkında olduklarını öne sürdü. Kanada ve Yeni Zelanda’nın da bu gizli bulut ve ortak veri paylaşım projesine katkı sunacağı ifade ediliyor.
Avustralya Ulusal İstihbarat Genel Müdürü Andrew Shearer ayrıca bu gizli bulut projesinin ve işbirliğinin yapay zekâ konusunda da ortak çabalar için çığır açıcı olabileceği görüşünde. İstihbarat camiasının yapay zekâ kullanımı konusunda bazı çekinceleri olduğunu söyleyen Shearer “Genç bir analist olduğum dönemde en büyük korkumuz çok önemli bir bilgiyi kaçırmaktı. Şimdi yapay zekânın bu tür bir hatadan kaçınabileceğini varsaymak pek çok analiste çok mantıklı gelmiyor. Bu nedenle istihbarat topluluğunun yapay zekânın sınırlarını ve yeterliliklerini anlaması gerekecek. Eğer bunu ortak bir şekilde yaparsak çok daha iyisini yapabiliriz” diyor.
İstihbarat ajanslarının ve devlet güvenlik kurumlarının gizli bulut projeleri ve yapay zekâ yatırımları son dönemde artış gösteriyor. Kısa bir süre önce ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA), yapay zekâ yeteneklerinin geliştirilmesi ve savunma ve ulusal güvenlik sistemlerine entegrasyonunu denetlemek için bir ofis açacağını duyurmuştu.
Güney Koreli teknoloji devi Samsung, zorlu koşullar ve dış mekan kullanımları için tasarlanan Galaxy Tab Active serisinin yeni üyesi olan Galaxy Tab Active 5’i duyurmaya hazırlanıyor. FCC, Safety Korea ve TDRA sertifikasyon sitelerinde listelenen tabletin özellikleri ve çıkış tarihi merakla bekleniyor.
Galaxy Tab Active 5, Eylül 2022’de tanıtılan Galaxy Tab Active 4 Pro’nun halefi niteliğinde olacak. Ancak, yeni sızıntılar, tabletin iki farklı sürümde piyasaya sürüleceğini gösteriyor: Wi-Fi varyantı (SM-X300) ve 5G modeli (SM-X306B). Samsung’un tercihi, bu kez yalnızca temel sürüme odaklanmak gibi görünüyor, Pro versiyonunu bir kenara bırakarak.
Galaxy Tab Active 5’in Öne Çıkan Özellikleri:
Dayanıklılık Standardı: IP68 suya ve toza dayanıklılık, düşmelere karşı koruma ve çeşitli zorlu koşullara karşı dayanıklılık sağlayacak.
Performans: 128GB depolama alanı ve 6GB RAM ile güçlendirilen Exynos 1380 yonga seti.
S-Pen Desteği: Galaxy Tab Active serisinin vazgeçilmezi olan S-Pen desteği korunuyor.
Çıkış Tarihi:Galaxy Tab Active 5’in resmi tanıtımının, Ocak ayında düzenlenecek Galaxy Unpacked etkinliğinde gerçekleşmesi bekleniyor.
Samsung’un önceki modeli Tab Active 4 Pro, 10,1 inç LCD ekran, Snapdragon 778G yonga seti, 13MP arka kamera, 8MP ön kamera ve 7.600mAh pil ile dikkat çekmişti. Galaxy Tab Active 5’in, dayanıklılık ve performans konusunda nasıl bir iddiaya sahip olduğunu görmek için heyecanla bekliyoruz. Detaylar resmi tanıtım ile birlikte netleşecek.
Siyasi anlaşmayla AB, yapay zekaya ilişkin yasaları çıkaran ilk büyük dünya gücü olma yolunda ilerliyor. AB ülkeleri ile Avrupa Parlamentosu üyeleri arasında Cuma günkü anlaşma, önceki gün neredeyse 24 saat süren tartışmadan sonra başlayan yaklaşık 15 saatlik müzakerelerin ardından geldi.
İki taraf önümüzdeki günlerde nihai mevzuatın şeklini değiştirebilecek ayrıntıları açıklamaya hazırlanıyor.
Avrupa Komisyonu Üyesi Thierry Breton bir basın toplantısında, “Avrupa, küresel standart belirleyici rolünün önemini anlayarak kendisini öncü olarak konumlandırdı. Evet, inanıyorum ki bu tarihi bir gün.” dedi.
Anlaşma, ChatGPT ve genel amaçlı yapay zeka sistemleri (GPAI) gibi temel modellerin piyasaya sürülmeden önce şeffaflık yükümlülüklerine uymasını gerektiriyor. Bunlar arasında teknik dokümantasyonun hazırlanması, AB telif hakkı kanununa uyum sağlanması ve eğitim için kullanılan içerikle ilgili ayrıntılı özetlerin dağıtılması yer alıyor.
Sistemik risk taşıyan yüksek etkili temel modellerinin, model değerlendirmeleri yapması, sistemik riskleri değerlendirmesi ve azaltması, çekişmeli testler yapması, ciddi olaylarla ilgili olarak Avrupa Komisyonu’na rapor vermesi, siber güvenliği sağlaması ve enerji verimliliğine ilişkin rapor vermesi gerekecek.
Sistemik risk taşıyan GPAI’ler, yeni düzenlemeye uyum sağlamak için uygulama kurallarına güvenebilir.
Hükümetler kamusal alanlarda gerçek zamanlı biyometrik gözetimi yalnızca belirli suçların mağduru olması; terör saldırıları gibi gerçek, mevcut veya öngörülebilir tehditlerin önlenmesi ve en ciddi suçlardan şüphelenilen kişilerin aranması durumunda kullanabilir.
Anlaşma; siyasi, dini, felsefi inançlar, cinsel yönelim ve ırk hakkında çıkarımlarda bulunmak amacıyla bilişsel davranışsal manipülasyonu, yüz görüntülerinin internetten veya CCTV görüntülerinden hedefsiz şekilde çıkarılmasını, sosyal puanlama ve biyometrik sınıflandırma sistemlerini yasaklıyor.
Tüketiciler şikayette bulunma ve anlamlı açıklamalar alma hakkına sahip olacak; ihlallere ilişkin para cezaları ise 7,5 milyon avro veya cironun %1,5’i ile 35 milyon avro veya küresel cironun %7’si arasında değişecek.
DigitalEurope iş grubu, kuralları, diğer yeni mevzuatın yanı sıra şirketler için de başka bir yük olarak eleştirdi.
Kıdemli politika danışmanı Ella Jakubowska, “AB’de ilk kez blok genelinde halka açık canlı yüz tanımayı yasallaştırmak için adımlar atan bir yasadan heyecan duymak zor.” dedi.
“Parlamento hasarı sınırlamak için çok çabalamış olsa da, biyometrik gözetim ve profil çıkarmayla ilgili genel paket en iyi ihtimalle ılımlı.“
Mevzuatın, her iki tarafın da resmi olarak onaylamasının ardından önümüzdeki yılın başında yürürlüğe girmesi bekleniyor ve bundan iki yıl sonra da uygulanması gerekiyor.
Dünyanın dört bir yanındaki hükümetler, insan benzeri konuşmalar yapabilen, soruları yanıtlayabilen ve bilgisayar kodu yazabilen teknolojinin avantajlarını, korkuluk yerleştirme ihtiyacına karşı dengelemeye çalışıyor.
Avrupa’nın iddialı yapay zeka kuralları, Microsoft‘un yatırımcısı olduğu OpenAI gibi şirketlerin teknolojilerinin yeni kullanım alanlarını keşfetmeye devam etmesiyle ortaya çıkıyor ve hem övgü hem de endişeleri tetikliyor.
Google’ın sahibi Alphabet, Perşembe günü OpenAI’e rakip olacak yeni bir AI modeli olan Gemini’yi piyasaya sürdü.
AB hukuku, diğer hükümetler için bir plan haline gelebilir ve ABD’nin yumuşak yaklaşımına ve Çin’in geçici kurallarına bir alternatif olabilir.
Yoğun bir gündem ile dolu 2023 yılının son günlerini geride bırakırken Google, yıl içinde en çok aratılan kelimeleri açıkladı. Türkiye ve global verilerinin paylaşıldığı içerikte dikkat çeken detaylar yer alıyor. İşte o listeler…
2023’te en çok arananlar – Türkiye
2023 Türkiye için oldukça yoğun bir yıl oldu. Listelere baktığımızda özellikler seçim takviminin ve 6 Şubat’ta depremin etkilerinin yoğun olduğunu görüyoruz.
İsimler 1) Sinan Oğan 2) Dilan Polat 3) Zaha 4) Kemal Kılıçdaroğlu 5) Muharrem İnce 6) Zaniolo 7) Icardi 8) Ali Yerlikaya 9) Hakan Fidan 10) Tete
Kaybettiklerimiz 1) Taha Duymaz 2) Metin Uca 3) Özkan Uğur 4) Seda Fettahoğlu 5) Deniz Baykal 6) Erkin Koray 7) Burhan Çaçan 8) Merve Kayaalp 9) Matthew Perry 10) Mehmet Barlas
Diziler 1) Yalı Çapkını 2) Wednesday 3) Kızılcık Şerbeti 4) Aile 5) Hudutsuz Sevda 6) Şahmaran 7) Yabani 8) The Last of Us 9) Kirli Sepeti 10) Ruhun Duymaz
Şarkı Sözleri 1) Antidepresan Şarkı Sözleri 2) Enerji Şarkı Sözleri 3) Bi’ tek Ben Anlarım Şarkı Sözleri 4) Müphem Şarkı Sözleri 5) Ali Cabbar Şarkı Sözleri 6) Manolya Şarkı Sözleri 7) Aşkın Olayım Şarkı Sözleri 8) Mockingbird Şarkı Sözleri 9) Lento Şarkı Sözleri 10) Belki Şarkı Sözleri
Burçlar 1) En Sevilmeyen Burçlar 2) En Üzgün Burçlar 3) En Tatlı Burçlar 4) Toprak Grubu Burçları 5) Sabit Burçlar Hangileri 6) İnatçı Burçlar 7) Aurası Yüksek Burçlar 8) Dişil Burçlar 9) Hava Grubu Burçları 10) Ateş Grubu Burçları
2023’te en çok arananlar – Tüm dünya
2023 aramalarında ise gündemin savaş ağırlıklı olduğu göze çarpıyor. Ek olarak ülkemizde yaşanan deprem felaketinin de dünya gündeminde yer aldığını görüyoruz.
Haberler 1) War in Israel and Gaza 2) Titanic submarine 3) Turkey earthquake 4) Hurricane Hilary 5) Hurricane Idalia 6) Hurricane Lee 7) Maine shooting 8) Nashville shooting 9) Chandrayaan-3 10) War in Sudan
Kişiler 1) Damar Hamlin 2) Jeremy Renner 3) Andrew Tate 4) Kylian Mbappé 5) Travis Kelce 6) Jenna Ortega 7) Lil Tay 8) Danny Masterson 9) David Beckham 10) Pedro Pascal
Filmler 1) Barbie 2) Oppenheimer 3) Jawan 4) Sound of Freedom 5) John Wick: Chapter 4 6) Avatar: The Way of Water 7) Everything Everywhere All at Once 8) Gadar 2 9) Creed III 10) Pathaan
Oyunlar 1) Hogwarts Legacy 2) The Last of Us 3) Connections 4) Battlegrounds Mobile India 5) Starfield 6) Baldur’s Gate 3 7) Watermelon game 8) Diablo IV 9) Atomic Heart 10) Sons of the Forest
Müzisyenler 1) Shakira 2) Jason Aldean 3) Joe Jonas 4) Smash Mouth 5) Peppino di Capri 6) Gino Paoli 7) Tom Kaulitz 8) Kellie Pickler 9) José Luis Perales 10) Anna Oxa
Tesla’nın çığır açan modeli Cybertruck, benzersiz köşeli tasarımı ve sağlamlığıyla dikkat çekiyor. Ancak, bu özellikler beraberinde güvenlik uzmanlarının endişelerini de beraberinde getiriyor. Özellikle paslanmaz çelikten yapılmış düz paneller ve keskin köşeler, çeşitli güvenlik sorularını gündeme getiriyor ve özellikle de yaya güvenliği konusunda soru işaretleri oluşturuyor.
Tesla’nın savunmasına göre, Cybertruck’ın ön ve arka kısımlarında bulunan özel çubuklar, çarpışma anında enerjiyi dağıtarak çarpışma etkisini azaltıyor. CEO Elon Musk ise Cybertruck’ın yüksek güvenlik standartlarına sahip olduğunu ve diğer kamyonetlere göre daha üstün bir performansa sahip olduğunu belirtiyor. Ancak, bağımsız güvenlik uzmanları bu iddiaları sorguluyor.
Güvenlik uzmanlarından biri olan IIHS’nin eski başkanı Adrian Lund, aracın dışının kalın çelikten yapılmasının insanların çarpışma anında daha fazla zarar görmelerine neden olabileceği konusundaki endişelerini dile getiriyor. Aynı şekilde, George Washington Üniversitesi’nde otomotiv güvenliği profesörü Samer Hamdar, elektrikli kamyonetin burulma bölgeleriyle ilgili endişelerini paylaşıyor, ancak “şok emici mekanizma” gibi diğer özelliklerin bu endişeleri hafifletebileceğini belirtiyor.
Tesla’nın Cybertruck’ı Avrupa pazarına sunma konusundaki zorluklar ise ayrı bir tartışma konusu. Avrupa Taşımacılık Güvenliği Konseyi, bu büyük ve ağır aracın çarpışma durumunda yayalar ve bisikletliler için potansiyel bir risk oluşturabileceğini vurgulayarak, aracın Avrupa’da satışa sunulmamasını umuyor.
Ancak, tüm bu endişelere rağmen, kesin bir değerlendirme yapmadan önce kapsamlı bir güvenlik incelemesi beklemek gerekiyor. Tesla Cybertruck’ın potansiyel müşterileri ise, bu endişelere rağmen aracın çekici özellikleri ve performansı karşısında ilgilerini sürdürebilirler.
apay zekâ alanındaki önemli aktörlerden biri olan OpenAI, Microsoft’un 13 milyar dolarlık yatırımı ve yaşanan iç olaylarla birlikte sıkça konuşulan bir konu haline geldi. Özellikle CEO Sam Altman’ın kovulma ve Microsoft’un etkisiyle tekrar göreve dönme süreci, düzenleyici kuruluşların dikkatini çekti.
Microsoft’un sağladığı güçlü maddi destekle birlikte, Altman’ın istifası sırasındaki gelişmeler ve Microsoft’un müdahalesi, sektörde monopol endişelerini gündeme getirdi. Özellikle yapay zekâ gibi stratejik bir alanda, Microsoft’un rekabeti bozabilecek şekilde tekelleşmeye doğru ilerlemesi, düzenleyici gözlem altına alındı.
İngiltere düzenleyici kuruluşları, Microsoft ve OpenAI arasındaki bu ilginç ilişkiyi incelemeye karar verdi. ABD Ticaret Komisyonu FTC de benzer bir konuyu araştırmak üzere harekete geçti. Ancak, OpenAI’nin kar amacı gütmeyen bir kuruluş olması, mali işlemlerinin denetlenmesini karmaşık hale getiriyor. Para trafiği açısından yasal bir bildirim yükümlülüğü olmaması, FTC’nin nasıl bir inceleme süreci izleyeceği konusunda belirsizlik yaratıyor.
Microsoft’un şirket içindeki etkisinin, kontrol mekanizmalarındaki eksikliklerden kaynaklandığı düşünülüyor. Bu durum, düzenleyici kuruluşların nasıl bir inceleme süreci yürüteceği konusunda belirsizlik yaratıyor. Yapay zekâ alanındaki bu gelişmeler, sektördeki rekabet dinamikleri ve kontrol mekanizmalarıyla ilgili daha geniş bir tartışmayı beraberinde getiriyor.
Çinli dev teknoloji şirketi Huawei büyük bir atılıma imza attı. Huawei Mate 60 Pro akıllı telefonu, Çin’in yerli radyo frekans çipleri tasarımı ve mühendisliğinde önemli ilerleme gösterdi. Bu gelişmeler sayesinde Huawei, Çin’in ABD’deki 5G teknolojisi tedarikçilerinin yerini almaya başlıyor. Dolayısıyla artık Çin’in ABD’ye ihtiyacı kalmayacak. İşte detaylar…
Huawei, 5G teknolojisinin tedarikçilerinden birisi olacak!
Dev teknoloji şirketi Huawei’nin telefonlarının bileşenlerini en yaygın olarak sırasıyla ABD’li tedarikçiler Skyworks Solutions Inc. ve Qorvo Inc. tarafından sağlıyor. Ancak Çin bu konuda ABD’ye olan bağımlılığını yok etmek için kollarını sıvadı. Bunun için Çin, çip tasarımında ilerlemelere imza attı. Artık Huawei kendi yerli radyo frekans çiplerini tasarlıyor. Böylece akıllı telefon üreticisi ve tedarikçileri arasında tasarım için işbirliği mevcut.
Huawei, çip tasarımındaki ilerlemeler, Çin’i bir dünya markası haline getirmek için büyük bir adım attı. Huawei’nin donanımının ABD tedarikçilerine erişimi henüz yok. Ancak olmasa bile dünyanın en iyileriyle rekabet edebilecek kapasitede olduğunu gösteriyor. Radyo frekansı çipleri, bir akıllı telefonun internete bağlanan baz istasyonlarıyla iletişimini yönetir. Bu, her cihazın temel işlevidir.
Mate 60, ağustos ayının sonlarında 7 nanometrelik uygulama işlemcisiyle piyasaya çıktı. Bu durum tüm dünyada heyecan yarattı. Bu durum, Huawei’nin Qualcomm Inc. yongaları olmadan modern akıllı telefonlar üretebileceği anlamına geliyordu. Böylelikle 5G teknolojisi artık bir ülkenin tekelinde olmaktan çıkacak. Çin bu girişimle ABD ticari yaptırımlarının engellemeye çalıştı. Şirket daha fazla araştırma yaparak Skyworks ve Qorvo gibi ABD endüstrisinin temel taşlarına geçici çözümler bulmaya çalıştı.
Huawei, tasarladığı 7 nanometrelik işlemcisi ile Çin’i ABD baskısı altından kurtarmak için taşın altına elini koydu. Bu işlemciyi, ABD düzenleyicileri tarafından soruşturma altında olan Şangay merkezli bir şirket olan Semiconductor Manufacturing International Corp üretti. Bu durum, Çin üzerinde halen az da olsa ABD baskısı olduğunu kanıtlıyor.
Sony’nin üst düzey yöneticisi Hideaki Nishino, yaptığı son röportajda PlayStation 5‘in kişisel bilgisayarlara göre neden üstün olduğunu detaylı bir şekilde açıkladı. Nikkei Asia’ya verdiği röportajda, Nishino, PS5’in modern oyunlar için daha basit kurulum ve optimizasyon sunarak, teknik detaylara girmek istemeyen kullanıcılar için ideal bir seçenek olma özelliğine vurgu yaptı.
Nishino, benzer özelliklere sahip bir bilgisayar kurmanın daha maliyetli olduğunu belirtti. PS5’in uygun fiyatlı bir alternatif sunduğuna dikkat çeken Nishino, oyun konsolunun sabit özelliklere sahip olmasının yanı sıra bir bilgisayarın iş, ders çalışma ve eğlence amaçlı kullanımda esneklik sağlamasının ve donanımı yükseltme olanağı sunmasının önemine değindi.
Ayrıca, Nishino, oyun endüstrisinin PS5’in özelliklerinden daha fazla yararlanmaya başladığını belirtti. Özellikle, oyunların SSD sayesinde hızlı yükleme gibi avantajlarla kullanıcı deneyimini zenginleştirdiğine vurgu yaptı. Bu durum, PS5’in teknolojik özelliklerinin oyun dünyasında nasıl bir fark yarattığını gösteriyor.
Sony’nin açıklamaları, PlayStation 5’in kullanıcı dostu özellikleri, uygun fiyatı ve oyun endüstrisindeki teknolojik gelişmelere odaklanarak, bir oyun konsolu olarak bilgisayarlara karşı üstünlüğünü detaylı bir şekilde ortaya koyuyor. Bu bağlamda, PS5’in hem oyun tutkunları hem de teknoloji meraklıları için çekici bir seçenek olduğu ifade edilebilir.
Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte dijital diş hekimliği, çeşitli yenilikçi tedavilerle ön plana çıkıyor. Bu yenilikler, hastaların tedavi süreçlerini kısaltarak günlük yaşamlarına hızla dönmelerine olanak tanıyor. Dijital diş hekimliği, konforlu, hızlı ve estetik tedavi seçenekleri sunma yolunda önemli adımlar atarken, teknolojinin getirdiği pratiklikle birleşerek bireylere daha kolay ve etkili çözümler sunuyor. Avrupa Estetik Diş Hekimliği Akademisi Üyesi, Divas in Dentistry Türkiye Temsilcisi Güzin Kırsaçlıoğlu hastaların kendi kemik yapılarına uygun çözümler sunan teknolojilerin öneminin altını çiziyor…
“1 GÜNDE DİŞ” uygulamaları
Avrupa Estetik Diş Hekimliği Akademisi Üyesi, Divas in Dentistry Türkiye Temsilcisi, Dental Estetik Center Kurucusu Dt. Güzin Kırsaçlıoğlu biyolojik implant ve dijital diş hekimliği konularında yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Biz, hastalarımızın doğal iyileşme süreçlerini kullanarak tedavi ediyoruz. Biyolojik yapıyı destekleyerek yaptığımız implantlarımız, hastanın kendi vücut yapısına uyumlu ve maliyet açısından daha dostane bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor. Teknolojik gelişmeleri yakından takip eden, hastaların kendi kemik yapısına uygun çözümler üreten, hastalarımıza bireyselleştirilmiş tedavileriler sunuyoruz. Ayrıca tedavilerimizde bütünsel bir perspektife odaklanarak, her zaman bedenin ve ruhun birbirine olan bağını gözetiyoruz. Ağız ve diş sağlığının genel vücut sağlığı üzerindeki etkilerini bilinçli bir şekilde değerlendirerek, çeşitli disiplinleri bir araya getiren yöntemler uyguluyoruz. Teknolojik gelişmeler sayesinde diş hekimliğinde de yeni bir çağdayız. Hasta memnuniyetini en üst düzeye çıkarmak ve tedavi süreçlerini optimize etmek için dijital diş hekimliği alanındaki yenilikleri yakından takip ediyoruz” açıklamasında bulundu.
Kırsaçlıoğlu; “Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte dijital diş hekimliği alanında bir devrim yaşanıyor. Bu alanda, “1 Günde Diş” uygulamaları, “Şeffaf Plak” tedavisi, “Inlay, Onlay” tedavi, “Zirkonyum” ve “gülüş dizaynı” gibi birçok yenilikçi tedavi seçeneği sunuluyor. Bu tedaviler, teknolojinin getirdiği hız ve pratiklikle birleşerek hastalara diş estetiği ve sağlığında anında çözümler sunuyor. “1 Günde Diş” uygulamaları özellikle hastaların tedavi süreçlerini kısaltarak günlük yaşamlarına hızla geri dönmelerine imkan tanıyan bir inovasyon olarak öne çıkıyor. Dijital diş hekimliği, bu konseptle birlikte hastalara daha konforlu, hızlı ve estetik tedavi seçenekleri sunma yolunda önemli adımlar atıyor. Yenilikçi teknolojilerle bir araya gelen dijital diş hekimliği, diş sağlığını korumak ve güzelleştirmek isteyen bireyler için daha kolay ve etkili çözümler sunmaya devam ediyor” dedi.
Teknoloji devi Apple, Android kullanıcılarına güvenli bir iMessage deneyimi sunmayı vadeden Beeper Mini uygulamasını engelledi. Salı günü kullanıma sunulan uygulama, bir süre sorunsuz çalıştıktan sonra aniden kullanıcı şikayetleriyle karşılaştı. Kullanıcılar, mesaj gönderme ve alma konusunda sorunlar yaşadıklarını rapor etti, hatta Apple kimliğiyle giriş yapmak konusunda zorluklar yaşandı.
Beeper Mini, Apple ID’leri doğrudan kullanıcıların Android telefon numaralarına bağlamalarına izin veren benzersiz bir yaklaşım benimsemesiyle dikkat çekmişti. Ancak, uygulamanın beklenmedik bir şekilde engellenmesi, Apple’ın güvenlik ve gizlilik endişeleriyle ilgili olduğu ortaya çıktı.
Apple, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, ürün ve hizmetlerini sektör lideri gizlilik ve güvenlik teknolojileriyle geliştirdiklerini belirtti. Beeper Mini‘nin iMessage’a erişim sağlamak için sahte kimlik bilgilerini kullandığını ve bu nedenle kullanıcı güvenliğini riske attığını iddia etti. Açıklamada ayrıca, Beeper Mini‘nin kullanıcı verilerini korumak adına alınan önlemlere aykırı olduğu belirtildi.
Beeper CEO’su ise uygulamanın şifreleme ve kullanıcı gizliliği konusunda herhangi bir ödün vermediğini savunarak, Apple’ın engelleme kararını anlamadıklarını dile getirdi. CEO, Apple’ın kullanıcı güvenliğini önemsiyorsa, neden kendi kullanıcılarının güvenli olmayan SMS yerine Android kullanıcılarına şifreli mesajlar gönderme seçeneğini durdurmadığını sorguladı.
Apple’ın Beeper Mini’yi engellemesi, son zamanlarda Android için iMessage uygulamalarının karşılaştığı bir dizi engelleme olayının bir parçası olarak görülüyor. Güvenlik ve gizlilik konularında yaşanan tartışmalar, teknoloji şirketleri arasındaki rekabeti daha da kızıştırıyor. Kullanıcılar, gelecekteki geliştirmeleri ve güncellemeleri takip etmeye devam edebilirler.
WhatsApp ve Google, milyonlarca kullanıcısı olan popüler mesajlaşma uygulaması WhatsApp üzerinde yaptığı değişiklikle gündemde. Son beta sürümünde test edilen bir özellik, kullanıcıların yedeklemeleri için alıştıkları sınırsız depolama kotasının artık sona erdiğini gösteriyor.
Google Play Store’da yer alan en son Android için WhatsApp beta 2.23.26.7 güncellemesi, yedekleme ekranında yeni bir uygulama içi uyarı ile dikkat çekiyor. Bu uyarı, WhatsApp ve Google’ın WhatsApp yedeklemeleri için sınırsız depolama kotası uygulamasını durdurma kararı aldığını belirtiyor.
Bu değişiklikle birlikte, WhatsApp yedeklemeleri artık kullanıcıların Google depolama alanını kullanacak. Şu anda, kullanıcılar sohbet geçmişlerini ek bir ücret ödemeden Google Drive’da yedekleyebiliyorlar. Ancak, yeni düzenlemeyle birlikte bu durum değişecek ve kullanıcılar Google depolama alanlarına belirli bir kota dahilinde sınırlı bir alanla yetinmek zorunda kalacaklar.
Kullanıcılar, bu değişiklik nedeniyle Google hesaplarına dahil olan 15 GB ücretsiz bulut depolama alanını veya Google One aracılığıyla satın alınan herhangi bir ek depolama alanını kullanarak sohbet geçmişlerini ek bir ücret ödemeden yedeklemeye devam edebilecekler. Ancak, daha büyük veri depolama ihtiyaçları olan kullanıcılar, bu yeni düzenlemeye adapte olmak için ek depolama alanı satın almayı düşünmelidirler.
WhatsApp ve Google’ın bu değişikliği neden getirdiği konusunda henüz resmi bir açıklama yapılmış değil. Ancak, kullanıcıların bu yeni düzenlemeye ayak uydurabilmeleri için Google depolama alanlarını gözden geçirmeleri ve gerekirse ek depolama alanı satın almaları öneriliyor.
Bu değişikliğin ne zaman tam olarak yürürlüğe gireceği konusunda herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte, kullanıcılar bu yeni düzenlemeye dikkat etmeli ve yedekleme alışkanlıklarını buna göre ayarlamalıdırlar.
Intel, Moore Yasası’nın devamını ve evrimini vurgulayarak şirketin gelecekteki yol haritası için zengin bir yenilikler dizisini sürdüren teknik atılımları açıkladı. 2023 IEEE Uluslararası Elektron Cihazları Toplantısı’nda (IEDM) Intel araştırmacıları, arka taraf gücü ve doğrudan arka taraf kontakları ile birlikte 3D itifli CMOS (tamamlayıcı metal oksit yarı iletken) transistörlerdeki gelişmeleri sergiledi. Şirket ayrıca arka taraf kontakları gibi arka taraf güç dağıtımına yönelik son Ar-Ge atılımları için ölçeklendirme yolları hakkında bilgi verdi. Çip devi ayrıca silikon transistörlerin galyum nitrür (GaN) transistörlerle paket olarak sunumu yerine aynı 300 milimetrelik (mm) silikon devre levhası (wafer) üzerinde başarılı bir şekilde büyük ölçekli 3D monolitik entegrasyonunu gösteren ilk şirket oldu.
Arka taraf güç dağıtımı, güç kaynağı hatlarının geleneksel ön taraf yerine yarı iletken bir çipin veya entegre devrenin (IC) arka tarafına yönlendirilmesi tekniğini ifade eder. Bu yaklaşım devre üzerindeki mantık yoğunluğunu artırır ve güç ve performansı iyileştirir. Bu bağlamdaTransistör ölçeklendirmesi ve arka taraf gücü, daha güçlü bilgi işlem için katlanarak artan talebi karşılamaya yardımcı olmanın anahtarıdır.
Intel, her yıl artan bilgi işlem talebini karşılayacak inovasyonlarının yarı iletken endüstrisini beslemeye devam edeceğini söylüyor. Bu bağlamda yenilikleriyle çığır açma ve Moore Yasası’nın temel taşı olmaya devam etme iddiasındaki çip devi, Bileşen Araştırma grubu vasıtasıyla transistörleri istifleyerek mühendisliğin sınırlarını sürekli olarak zorlamakta. Intel daha fazla transistör ölçeklendirmesi ve gelişmiş performans sağlamak için arka taraf güç dağıtımını bir sonraki seviyeye taşımaya kararlı gözüküyor. Şirketin sürekli ölçeklendirme konusundaki yenilikçiliğini vurgulayan son süreç teknolojisi ve yol haritası duyuruları olarak ise PowerVia arka güç dağıtımı, gelişmiş paketleme için cam alt tabakalar ve Foveros Direct öne çıkan sunumlar oldu.
IEDM 2023’te Intel tarafından sunulan Components Research, daha yüksek performans elde ederken silikon üzerine daha fazla transistör koymanın yeni yollarını geliştirme konusundaki kararlılığını gösterdi. Araştırmacılar, transistörleri verimli bir şekilde istifleyerek ölçeklendirmeye devam etmek için gerekli temel Ar-Ge alanlarını belirlediler. Arka taraf gücü ve arka taraf kontakları ile birlikte bunlar, transistör mimarisi teknolojisinde ileriye doğru atılacak önemli adımlar olacaktır. Arka taraf güç dağıtımının iyileştirilmesi ve yeni 2D kanal malzemelerinin kullanılmasının yanı sıra Intel, Moore Yasasını 2030 yılına kadar bir pakette bir trilyon transistöre genişletmek için çalışıyor.
Intel’in IEDM 2023’te sunulan en son transistör araştırması, sektörde bir ilki gösteriyor: 60 nanometreye (nm) kadar ölçeklendirilmiş tamamlayıcı alan etkili transistörleri (CFET) dikey olarak istifleme yeteneği. Bu yaklaşım, transistörleri istifleyerek alan verimliliği ve performans avantajları sağlar. Ayrıca arka taraf gücü ve doğrudan arka taraf kontakları ile birleştirilmiştir. Bu yeni çözüm, Intel’in transistörler alanındaki liderliğinin pekiştirecek ve şirketin RibbonFET’in ötesinde yenilikler yapma becerisini sergileyerek rekabette öne geçmesini sağlayacak gibi gözüküyor.
Intel, dört yıl içinde beş düğümün ötesine geçmeyi ve arka taraf güç dağıtımıyla transistör ölçeklendirmesini sürdürmeyi hedefliyor.
Güney Koreli teknoloji devi Samsung, çocuklara yönelik yeni ürünleri Galaxy Tab A9 ailesini tanıttı. Android tablet pazarının lideri olan Samsung, Endonezya’da Galaxy Tab A9 Kids Edition ve Galaxy Tab A9+ Kids Edition modellerini duyurdu. Bu yeni cihazlar, çocuklara güvenli ve eğlenceli bir dijital deneyim sunmayı amaçlıyor.
Her iki model de çocukların izleme süresini sınırlandırmak için kapsamlı ebeveyn denetim araçlarıyla birlikte geliyor. Ayrıca, çocuklar için özel olarak tasarlanmış darbelere karşı dayanıklı kılıfla birlikte sunuluyorlar. Samsung Kids yazılım paketi ise içinde blok kodlama oyunu Crocro, yemek pişirme uygulaması Cooki, şarkı söyleme ve dans uygulaması Lisa’s Music Band, çizim ve boyama uygulaması Bobby’s Canvas gibi eğitici uygulamaları barındırıyor.
Ebeveynler, cihazların günlük ekran sınırlarını ayarlayabilir ve çocuklar için özel ek uygulama ve oyunlar indirebilir. Ayrıca, gözlere zararlı olabilecek mavi ışığı engelleyen Göz Konfor Kalkanı özelliğiyle çocukların göz sağlığını koruyor.
Yeni tablet, 8.7 inçlik HD+ çözünürlük ve 60Hz yenileme hızı sunarken, Galaxy Tab A9+ 11 inçlik FHD+ çözünürlük ve 90Hz yenileme hızına sahip. İki model de farklı işlemcilerle güçlendirilmiş durumda; küçük model MediaTek Helio G99, büyük model ise Snapdragon 695 işlemcisinden güç alıyor. Android 13 tabanlı One UI 5.1.1 işletim sistemine sahip olan cihazlar, 4/8GB bellek ve 64/128GB depolama seçenekleri sunuyor.
Her iki cihaz da Endonezya’da ön siparişe açıldı. 12-17 Aralık tarihleri arasında ön sipariş veren müşteriler, Puffy kılıf, Crayon kalem, özel çıkartmalar, 20W şarj cihazı ve bir yıllık Samsung Care+ planına sahip olacaklar. Kids Edition’ın fiyatı yaklaşık 210 dolar, 5G bağlantısını destekleyen Galaxy Tab A9+ Kids Edition’ın fiyatı ise yaklaşık 320 dolar olarak belirlendi. Küresel pazarda satışa çıkacak olmaları bekleniyor.
Musk, medya devine karşı bir dizi gönderisinde “Walt Disney, Bob’un şirketine yaptıkları yüzünden mezarında ters dönüyor.” dedi.
Bu, daha önce Twitter olarak bilinen platformuna yönelik reklam boykotuna katılan şirketlere küfretmesinden sadece bir hafta sonra geldi. Bazı firmalar, antisemitizm endişeleri nedeniyle X’teki reklamları durdurdu.
Iger, hisse fiyatının düşmesi ve yayın hizmeti Disney+’ın zarar etmeye devam etmesi nedeniyle şirketi çalkantılı zamanlara geri döndürmek adına Disney’e şok bir dönüş yaptı. Şirketteki ilk liderlik görevi sırasında animasyon stüdyosu Pixar, çizgi roman şirketi Marvel, Rupert Murdoch’un 21st Century Fox’u ve Star Wars’un evi Lucasfilm gibi büyük satın almaları yönetmesiyle tanındı.
Bu hamleler ve lunapark açılışları şirketin piyasa değerinin beş kat artmasına neden oldu. Ancak ikinci seferinde işten çıkarmalar ve diğer zorluklar hakim oldu.
Perşembe günkü bir gönderide Elon Musk, bazı Disney firmalarının son zamanlardaki zayıf gişe performanslarına değinerek Iger’in “B-52’den daha fazla bomba” attığını söyledi. Multi milyarder ayrıca Disney’i tartışmalı materyallere izin veren diğer sosyal medya platformlarında reklam vermekle suçladı.
Geçen hafta, New York’taki bir etkinlikte küfür içeren bir patlamada Elon Musk, X’ten ayrılan reklamcıları sert bir şekilde eleştirdi ve sosyal medya platformunu sonlandıracakları konusunda uyardı.
Ayrıca sitedeki reklamları durduran Disney, Apple ve Comcast gibi şirketleri de kendisine şantaj yapmaya çalışmakla suçladı. Musk, New York Times’ın DealBook Zirvesi’ndeki bir soruya yanıt olarak “Reklam yapmalarını istemiyorum.” dedi.
Musk, görünüşe göre günün erken saatlerinde zirvede konuşan Iger’den bahsediyordu. Zirveye katılan X CEO’su Linda Yaccarino, o zamandan beri Bay Musk’un “samimi röportajı” olarak adlandırdığı şeyi yeniden yayınladı.
Elon Musk, geçen ay Yahudi karşıtı bir komplo teorisini kişisel olarak desteklediği ortaya çıktıktan sonra İsrail’i ziyaret etti. Gönderinin Yahudi karşıtı olduğunu reddetti, ancak ardından bunun internette paylaştığı “en aptalca” şey olabileceğini söyleyerek özür diledi.
Ancak pek çok reklamveren zaten paralarını başka yerlerde harcamayı seçmişti. Temmuz ayında Musk, X’teki bir gönderide reklam gelirinin %50 oranında düştüğünü kabul etti. Onun sosyal medyadaki atılgan varlığı, Tesla da dahil olmak üzere diğer şirketleri için de sorun yarattı.
2018 yılında Musk ve elektrikli otomobil şirketi, halka açık firmayı satın almak ve özelleştirmek için “fon temin ettiğini” iddia eden bir gönderiyle yatırımcıları dolandırdığı yönündeki suçlamaları çözmek için 40 milyon dolar ödemişti.
Mali düzenleyicilerle yapılan anlaşmanın bir parçası olarak Elon Musk, Tesla’ya firma hakkındaki sosyal medya paylaşımları üzerinde daha fazla gözetim sağlayacak bir süreç kurmayı kabul etti.
O zamandan bu yana defalarca Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu ile olan anlaşmayı, bunun anayasal ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiğini ve yetkiyi aştığını söyleyerek sonlandırmaya çalıştı.
Perşembe günü bu itirazı ABD’deki en yüksek mahkemeye götürdü ve Yüksek Mahkeme’den konuyu karara bağlamasını istedi.
Mahkemenin davayı incelemeyi kabul edip etmeyeceği henüz belli değil.
Katılımcılar, Go blogundaki herkese açık bir gönderi ve VS Code’daki rastgele bir istem aracılığıyla toplandı ve sonuçta 4.005 yanıt elde edildi.
Anket sorularını öncelikli olarak birkaç konu etrafında odaklandı: Go ile geliştirmeye ilişkin genel görüş ve geri bildirim, Go ile birlikte kullanılan teknoloji yığınları, geliştiricilerin yeni Go projelerine nasıl başladıkları, araç zinciri hata mesajlarıyla ilgili son deneyimler ve geliştiricilerin makine öğrenimi/yapay zekaya olan ilgisini anlama.
Geliştirici duyarlılığı
Temel çıkarım, geçen yıl Go ile çalışmayı seçen insanların büyük çoğunluğunun deneyimlerinden memnun olduğu.
Üstelik Go ile çalışan kişilerin sayısı da artmaya devam ediyor; bunun kanıtları Stack Overflow’un Geliştirici Anketi (profesyonel geliştiricilerin %14’ünün geçen yıl Go ile çalıştığını ortaya koyan, yıllık bazda yaklaşık %15 artış) ve go.dev analizleri gibi harici araştırmalardan görülebiliyor (ziyaretçi sayısında yıldan yıla %8’lik bir artış olduğunu gösteriyor).
Bu büyümeyi yüksek memnuniyet puanıyla birleştirmek, Go’nun geliştiricilerin ilgisini çekmeye devam ettiğinin kanıtı ve dili öğrenmeyi seçen birçok geliştiricinin, kararlarından uzun süre sonra kendilerini iyi hissettiğini gösteriyor.
Geliştirici ortamları
Önceki yıllarda olduğu gibi, ankete katılanların çoğunluğu bize Linux (%63) ve macOS (%58) sistemlerinde Go ile çalıştıklarını söyledi.
Go topluluğunun yeni üyelerinin Windows ile çalışma olasılığının daha deneyimli Go geliştiricilerine göre daha yüksek olduğunu görülüyor. Bu, Windows tabanlı geliştirmenin yeni geliştiricilerin Go ekosistemine dahil edilmesi açısından önemli olduğunun ve ekibimizin 2024’te daha fazla odaklanmayı umduğu bir konu olduğunun bir işareti olarak da yorumlanabiliyor.
Katılımcılar ağırlıklı olarak Linux dağıtımlarına odaklanmaya devam ediyor. Bulut geliştirme ve konteynerleştirilmiş iş yükleri için Go’nun yaygınlığı göz önüne alındığında, bu şaşırtıcı değil ancak yine de önemli bir onay.
Kuruluşun büyüklüğü veya deneyim düzeyi gibi faktörlere dayalı olarak çok az anlamlı farklılık bulundu; aslında, acemi Go geliştiricilerinin Windows üzerinde geliştirme yapma olasılıkları daha yüksek gibi görünse de, %92’si hala Linux sistemlerine dağıtım yapıyor.
Belki de bu dökümden elde edilen en ilginç bulgu, daha deneyimli Go geliştiricilerinin daha geniş bir sistem yelpazesine (en önemlisi WebAssembly ve IoT) dağıtım yaptıklarını söylemesi. Ayrıca hem IoT hem de WebAssembly’nin son yıllarda istikrarlı bir şekilde arttığı ve her birinin 2021’de %3’ten 2023’te sırasıyla %6 ve %5’e yükseldiğini gözlemlendi.
Bilgi işlem mimarisi manzarası son birkaç yılda değişti ve bunun Go geliştiricilerinin birlikte çalıştıklarını söyledikleri mevcut mimarilere de yansıdığını görülüyor. x86 uyumlu sistemler hâlâ geliştirme çalışmalarının çoğunluğunu (%89) oluştururken, ARM64 de artık katılımcıların çoğunluğu (%56) tarafından kullanılıyor.
Bu benimsemenin kısmen Apple Silicon tarafından yönlendirildiği görülüyor; macOS geliştiricilerinin artık x86 tabanlı mimariler yerine ARM64 için geliştirdiklerini söyleme olasılıkları daha yüksek (%76’ya karşı %71). Ancak ARM64’ün benimsenmesine neden olan tek faktör Apple donanımı değil: macOS üzerinde hiç geliştirme yapmayan katılımcıların %29’u hâlâ ARM64 için geliştirdiklerini söylüyor.
Go Geliştirici Anketi’ne yanıt verenler arasında en yaygın kod düzenleyicileri VS Code (%44) ve GoLand (%31) olmaya devam ediyor. Bu oranların her ikisi de 2023’ün ilk yarısına göre hafif bir düşüş gösterdi (sırasıyla %46 ve %33), ancak bu anketin hata payı dahilinde kalıyor.
“Diğer” kategorisinde ise yanıtların çoğunluğunu Helix oluşturdu.Yukarıdaki işletim sistemlerine ilişkin sonuçlara benzer şekilde, bunun kod düzenleyici kullanımında anlamlı bir değişikliği temsil etiğine inanılmıyor; bunun yerine bunun gibi bir topluluk anketinde görülmesi beklenen değişkenliğin bir kısmını gösteriyor.
Grubun VS Code’a karşı oldukça önyargılı olduğu bilindiğinden, özellikle bu soru için rastgele örneklenmiş yanıt verenler VS Code’un dışında tutuldu. Ancak bunun, sonuçların her yıl varyasyona karşı daha duyarlı hale gelmesi gibi bir yan etkisi var.
Teknoloji yığınları
Go geliştiricilerinin etkileşimde bulunduğu yazılım ve hizmet ağını daha iyi anlamak için teknoloji yığınları hakkında birkaç soru soruldu.
Öncelikle Go’nun modern bulut tabanlı geliştirme için bir dil olduğu söyleniyor. Gerçekten de ankete katılanların %75’i bulut hizmetleriyle entegre olan Go yazılımı üzerinde çalışıyor.
Ankete katılanların neredeyse yarısı için bu, AWS’yi (%48) içeriyordu ve neredeyse üçte biri Go geliştirmeleri ve dağıtımları için GCP’yi (%29) kullandı. Hem AWS hem de GCP için kullanım, büyük kuruluşlar ve küçük kuruluşlar arasında eşit şekilde dengelenmiş.
Microsoft Azure, büyük kuruluşlarda (1.000’den fazla çalışanı olan şirketler) küçük mağazalara göre önemli ölçüde daha fazla kullanılma olasılığı olan tek bulut sağlayıcısı; diğer sağlayıcılar kuruluşun büyüklüğüne bağlı olarak kullanımda anlamlı bir farklılık göstermiyor.
Veritabanları, yazılım sistemlerinin son derece yaygın bileşenleri ve katılımcıların %91’inin üzerinde çalıştıkları Go hizmetlerinin en az birini kullandığını söylediği görülüyor.
En sık görülen PostgreSQL’di (%59), ancak Go geliştiricilerinin dikkate alması gereken birkaç standart veritabanının olmadığını söylemek yanlış olmaz. Küçük kuruluşlardan gelen katılımcıların PostgreSQL ve Redis kullanarak raporlama yapma olasılıklarının daha yüksek olduğu, büyük kuruluşlardaki geliştiricilerin ise bulut sağlayıcılarına özel bir veritabanı kullanma olasılıklarının daha yüksek olduğu, yine kuruluş boyutuna dayalı farklılıklar görülüyor.
Geliştiriciler yeni Go projelerine nasıl başlıyor?
Ankete katılanların çoğunluğu, yeni bir Go projesine başlarken ya şablonları kullandıklarını ya da mevcut projelerden kopyala-yapıştır kodları kullandıklarını söyledi (%58).
Beş yıldan az Go deneyimine sahip katılımcılar arasında bu oran neredeyse ⅔’ye (%63) yükseldi. Bu, şablon tabanlı yaklaşımın ortak, resmi olmayan bir yaklaşımı komut tarzı araçlarla uyumlu hale getirerek, geliştiricilerin halihazırda bulundukları yerde buluştuğunun önemli bir onayıydı.
Bu sonuçlar, geliştiricilerin önceki bölümde karşılaştıklarını söylediği zorluklarla uyumlu. Verilen yanıtlar, aynı zamanda proje yapısı ile tasarım kalıpları arasındaki farkın anlaşılmasına da yardımcı oluyor; neredeyse iki kat daha fazla katılımcı, Go proje şablonlarının ikincisinden ziyade ilkini sağlamasını istediğini söylüyor.
Hata işlemeye yönelik geliştirici hedefleri
Yanıt verenlerin çoğunluğu Go’nun hata işleme yaklaşımını takdir etti (%55) ve bunun hataları ne zaman kontrol edeceklerini bilmelerine yardımcı olduğunu (%50) söyledi.
Bu sonuçların her ikisi de Go deneyimi daha fazla olan katılımcılar için daha güçlüydü; bu da geliştiricilerin zaman içinde Go’nun hata yönetimi yaklaşımını takdir etmeye başladıklarını veya bunun geliştiricilerin sonunda Go ekosisteminden ayrılmalarına (veya en azından Go’ya yanıt vermeyi bırakmalarına) yol açan faktörlerden biri olduğunu gösteriyor.
İlginç bir şekilde, katılımcılar Go’nun hata işleme yaklaşımını takdir ettiklerini söylediklerinde, bunun aynı zamanda çok sayıda standart kodla sonuçlandığını söyleme olasılıkları düşüktü.
Katılımcıların belirttiği belirli sorunlar arasında hangi hata türlerinin kontrol edileceğini bilme zorlukları (%28), hata mesajıyla birlikte yığın izlemeyi kolayca gösterme isteği (%28) ve hataların tamamen göz ardı edilebilmesi (%19) yer alıyor. Ankete katılanların yaklaşık ⅓’ü, Rust’un operatörü (%31) gibi diğer dillerdeki kavramları da benimsemekle ilgilendi.
Go ekibinin dile istisna ekleme planı yok ancak bu genel bir istek olduğu için bu bir yanıt seçeneği olarak dahil edildi. Yanıt veren 10 kişiden yalnızca 1’i Go’da istisnaları kullanabilmek istediğini söyledi ve bu durum deneyimle ters orantılıydı; daha deneyimli Go geliştiricilerinin istisnalarla ilgilenme olasılığı Go topluluğuna yeni katılan katılımcılara göre daha azdı.
ML/AI kullanım örneklerini anlama
Go ekibi, gelişen yeni makine öğrenimi/yapay zeka teknolojilerinin yazılım geliştirmeyi iki farklı açıdan nasıl etkileyebileceğini düşünüyor: 1) makine öğrenimi/yapay zeka araçları, mühendislerin daha iyi yazılım yazmasına nasıl yardımcı olabilir ve 2) Go, mühendislerin makine öğrenimi/yapay zeka getirmesine nasıl yardımcı olabilir? uygulamalarına ve hizmetlerine destek var mı? Aşağıda bu alanların her birini ayrıntılı olarak ele alınıyor.
AI/ML olasılıkları etrafında bir heyecan döngüsü içinde olunduğunu inkar edecek pek bir şey yok. Geliştiricilerin karşılaştığı daha geniş zorluklara ve yapay zekanın normal çalışmalarında yararlı olabileceğini düşündükleri yerlere odaklanmak için bir adım geri atıldı. Özellikle sektörün kodlama asistanlarına odaklandığı göz önüne alındığında, cevaplar biraz şaşırtıcıydı.
İlk olarak, katılımcıların yaklaşık yarısının faydalı olabileceğini düşündüğü birkaç yapay zeka kullanım örneği görülüyor: testler oluşturmak (%49), yerinde en iyi uygulamaları önermek (%47) ve olası hataları geliştirme sürecinin erken safhalarında yakalamak (%46).
Bu en iyi kullanım durumlarının ortak noktası, her birinin bir mühendisin yazdığı kodun kalitesini ve güvenilirliğini artırmaya yardımcı olabilmesi. Dördüncü bir kullanım durumu (belgelerin yazılmasına yardım) katılımcıların yaklaşık ⅓’ünün ilgisini çekti. Geri kalan vakalar, potansiyel olarak verimli fikirlerin uzun bir kuyruğunu içeriyor; ancak bunlar ilk dörde kıyasla önemli ölçüde daha az genel ilgi görüyor.
Geliştiricilerin Go ile ilgili deneyim sürelerine bakıldığında, acemi yanıt verenlerin derleyici hatalarını çözme konusunda yardıma ve bir Go kodu parçasının ne yaptığını açıklamaya deneyimli Go geliştiricilerinden daha fazla ilgi duydukları görülüyor.
Bunlar yapay zekanın yeni Gopher’lar için başlangıç deneyimini iyileştirmeye yardımcı olabileceği alanlar olabilir; örneğin bir yapay zeka asistanı, belgelenmemiş bir kod bloğunun ne yaptığını doğal dilde açıklamaya yardımcı olabilir veya belirli hata mesajlarına ortak çözümler önerebilir.
Bunun tersine, “yaygın hataları yakalama” gibi konularda deneyim düzeyleri arasında hiçbir fark görülmüyor; hem acemi hem de deneyimli Go geliştiricileri, bu konuda yardımcı olacak araçlardan memnun kalacaklarını söylüyor.
Yapay zeka özelliklerini uygulamalara ve hizmetlere getirme
Go geliştiricilerinin AI/ML destekli araçlardan nasıl yararlanabileceğini incelemenin yanı sıra, Go ile AI destekli uygulamalar ve hizmetler (veya destekleyici altyapı) oluşturma planlarını da araştırıldı.
Benimseme eğrisinin henüz başında olunduğu görüldü: Yanıt verenlerin çoğu henüz bu alanlarda Go’yu kullanmayı denemedi, ancak her konuya yanıt verenlerin yaklaşık yarısının belli bir düzeyde ilgi gösterdiği görüldü.
Örneğin, yanıt verenlerin çoğunluğu üzerinde çalıştıkları Go hizmetlerini Yüksek Lisans’larla entegre etmeye ilgi duyduklarını (%49) bildirdiler, ancak yalnızca %13’ü bunu zaten yaptı veya şu anda bu kullanım durumunu değerlendiriyor. Bu anket sırasında verilen yanıtlar, geliştiricilerin Go to call LLM’leri doğrudan kullanmakla, ML/AI sistemlerini güçlendirmek için gereken veri hatlarını oluşturmakla ve diğer hizmetlerin ML/AI ile etkileşimde bulunmak üzere arayabileceği API uç noktaları oluşturmakla en çok ilgilenebileceklerini gösteriyor.
Mikro hizmetler
Ankette Mikro hizmetler noktasında katılımcıların büyük çoğunluğu (%43) çoğunlukla mikro hizmetler üzerinde çalıştıklarını söylerken, diğer bir ¼’ü hem mikro hizmetler hem de monolitlerin bir karışımı üzerinde çalıştıklarını söyledi.
Katılımcıların yalnızca yaklaşık ⅕’i çoğunlukla monolitik Go uygulamaları üzerinde çalışıyor. Bu, katılımcıların çalıştığı kuruluşun büyüklüğüne bağlı olarak farklılıklar gördüğümüz birkaç alandan biri; büyük kuruluşların, küçük şirketlere göre bir mikro hizmet mimarisini benimseme olasılıkları daha yüksek görünmekte. Büyük kuruluşlardan (>1.000 çalışan) katılımcılar büyük olasılıkla mikro hizmetler üzerinde çalıştıklarını (%55) söylerken, bu katılımcıların yalnızca %11’i öncelikle monolitler üzerinde çalışıyor.
Ankete katılanların çoğunluğu çok dilli dillerde mikro hizmetler oluşturuyor ve yalnızca yaklaşık ¼’ü yalnızca Go kullanıyor. Python (%33), Node.js (%28) ve Java (%26) ile birlikte en yaygın yardımcı dil. Yine kuruluş büyüklüğüne göre farklılıklar görülüyor; daha büyük kuruluşlar Python (%43) ve Java (%36) mikro hizmetlerini entegre etme olasılığının daha yüksek olduğunu, küçük kuruluşların ise yalnızca Go (%30) kullanma olasılığının biraz daha yüksek olduğunu görüyoruz. Kuruluşun büyüklüğüne bağlı olarak diğer dillerin de eşit şekilde kullanıldığı görüldü.
Genel olarak katılımcılar, mikro hizmet tabanlı uygulamalar yazarken karşılaştıkları en büyük zorlukların test ve hata ayıklama olduğunu, ardından operasyonel karmaşıklığın geldiğini söyledi.
Diğer pek çok zorluk bu grafiğin uzun kuyruğunda yer alıyor, ancak “taşınabilirlik” çoğu yanıt veren için sorun olmayan bir konu olarak öne çıkıyor.
Anket nasıl bir tablo çıkardı?
Anketin son sorusu her zaman katılımcılara Go hakkında paylaşmak istedikleri başka bir şey olup olmadığını soruyor. İnsanların en sık verdiği geri bildirim “teşekkür ederim!” oldu ve bu yıl da farklı olmadı (%33).
Talep edilen dil iyileştirmeleri açısından, iyileştirilmiş ifade (%12), iyileştirilmiş hata işleme (%12) ve iyileştirilmiş tür güvenliği veya güvenilirliği (%9) arasında üç yönlü istatistiksel bir bağ görüldü.
Katılımcıların ifade kabiliyetini geliştirmeye yönelik çeşitli fikirleri vardı; bu geri bildirimin genel eğilimi şuydu: “İşte sık sık yazdığım belirli bir şey ve bunu Go’da ifade etmenin daha kolay olmasını diliyorum.” Hata işlemeyle ilgili sorunlar, bugün bu kodun ayrıntı düzeyiyle ilgili şikayetler olmaya devam ederken, tür güvenliğiyle ilgili geri bildirimler en çok toplam türlerine değiniyordu.