AMD, önümüzdeki hafta başlayacak olan Gamescom 2023 fuarında büyük bir etkinlik düzenleyerek, önemli ürün duyuruları yapacağını doğruladı. Beklentilere göre, Radeon RX 7800 XT ve Radeon RX 7700 XT ekran kartları resmi olarak tanıtılacak.
Uzun bir süredir süren söylentiler ve sızıntıların ardından, AMD’nin CEO’su Lisa Su’nun da onayladığı üzere, Gamescom 2023 etkinliği AMD’nin yeni üst seviye ekran kartlarının lansmanına ev sahipliği yapacak. Etkinlik, 23 Ağustos’ta başlayacak olan Gamescom fuarında 25 Ağustos tarihinde gerçekleşecek ve Türkiye saatiyle 18:00’da başlayacak.
AMD’nin Kıdemli Başkan Yardımcısı ve Grafik İş Birimi Genel Müdürü Scott Herkelman, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda “önemli ürün duyuruları” yapacaklarını vurgulayarak etkinliğe dikkat çekti. Aynı zamanda AMD’nin, Frank Azor ve Scott Herkelman gibi önde gelen isimlerin katılacağı bir etkinlikler düzenleyeceklerini belirtildi.
Please join the @AMDRadeon team at Gamescom next week for our next major product announcements!
If you can make it to Germany and will be one of the couple hundred of thousand visitors attending one of the biggest gaming events I hope to talk to you in person!… pic.twitter.com/Te7l7ufU59
Etkinlikte ayrıca AMD’nin FidelityFX Super Resolution (FSR) teknolojisinin yeni versiyonu olan FSR 3 hakkında da resmi bir duyuru yapması bekleniyor. FSR 3, rakip teknolojilere kıyasla daha yavaş bir geliştirme süreci yaşamış olsa da, AMD’nin oyun performansında iki kat artış elde etme olanağı sağlıyacağı düşünüyor
Donanım tarafında ise, AMD Radeon RX 7800 XT ekran kartı 60 Hesaplama Birimi içeren 3840 çekirdeğe sahip olacak. 16 GB GDDR6 VRAM ve 64 MB Infinity Cache ile donatılan kart, 256-bit genişliğinde veri yolu arayüzü ve 18 Gbps hızlarıyla 576 GB/s toplam bant genişliği sunacak. Radeon RX 7700 XT ise muhtemelen RX 7800 XT’nin kırpılmış bir versiyonu olarak karşımıza çıkacak.
Fiyatlandırma açısından, AMD Radeon RX 7800 XT ekran kartının 550-600 dolar aralığında, Radeon RX 7700 XT’nin ise 350-450 dolar aralığında olması bekleniyor. Bu ekran kartları, Nvidia’nın GeForce RTX 4070 ve RTX 4060 serilerine karşı rekabet etmeyi hedefliyor.
Gamescom 2023 etkinliği, oyun severlerin ve teknoloji meraklılarının heyecanla beklediği önemli bir etkinlik. AMD’nin yeni ekran kartları ve teknolojilerinin tanıtılmasıyla birlikte, oyun dünyasındaki rekabetin de yeni bir boyut kazanacak.
Cihazlara ayırdığımız zaman arttıkça dijital yorgunluk da artıyor. Kullanıcıların yüzde 60’ı akıllı cihazlara daha az süre ayırmak istiyor.
Türkiye’deki en ilginç artış, akıllı ev cihazları kategorisinde gözlendi. Araştırmanın yapıldığı diğer ülkelere kıyasla Türkiye’de bu kategoriye daha fazla ilgi var. En popüler akıllı ev cihazı ise robot süpürgeler. Robot süpürgeye erişim oranı global araştırmada yüzde 14’lerdeyken Türkiye’de yüzde 30’larda.
Deloitte’un dünyada Türkiye’nin de içinde bulunduğu 21 ülkede gerçekleştirdiği Dijital Tüketici Trendleri Araştırması tüketicilerin dijital ürün ve servislere ilişkin kullanım alışkanlıklarını, deneyimlerini ve satın alma eğilimlerini ölçüyor. Araştırma tüketicilerin akıllı cihaz kullanımıyla ilgili ilginç veriler ortaya koyuyor. Dijital Tüketici Trendleri Araştırması’nın Türkiye sonuçlarına göre, akıllı telefonlar hala hayatımızda vazgeçilmez bir unsur.
Dizüstü-masaüstü bilgisayara erişim küçük de olsa gerileme başladı. Akıllı TV ve akıllı saat erişim oranı ise son 5 yılda neredeyse 3 kat arttı. Akıllı ev cihazları kullanımında Türkiye’deki erişim global ortalamaya göre birçok başlıkta hayli yüksek. Özellikle robot süpürge kullanımı yüzde 30 ile dünya ortalamasının (yüzde 14) iki katından fazla. İnternet bağlantılı akıllı ev aletleri (yüzde 23) ve internet bağlantılı dış güvenlik kamerası ve kapı zili (yüzde 20) de en çok erişilen akıllı ev cihazlar arasında yer alıyor.
Günlük hayatta kullanılan cihaz sayısı arttıkça sürdürülebilirlik endişeleri de gündeme geliyor. Katılımcıların yarısından fazlası çevre dostu bir cihaz için daha fazla ödemeye istekli. Ancak büyük çoğunluğu şirketlerin sürdürülebilirlik konusunda şeffaf olmadığı düşünüyor.
Türkiye’deki sonuçlardan ilgi çeken bazı başlıklar şöyle:
2017’den bu yana gerçekleştirilen araştırma verileri dikkate alındığında akıllı telefona erişim oranının yüzde 95’e ulaştığı görülüyor. Nispeten yeni kategoriler olan akıllı TV ve akıllı saat son 5 yıldır istikrarlı şekilde büyümeye devam etse de büyüme hızında yavaşlama var. Her iki kategori için de 25-34 yaş grubu yüzde 52 ve yüzde 75 oranıyla en yüksek erişime sahip grup oldu.
Günlük kullanım oranları incelendiğinde bir önceki yıla göre en yüksek artış gösteren kategoriler arasında sanal gerçeklik gözlüğü (2021’de yüzde 30’dan 2022’de yüzde 39’a) ve kablosuz kulaklık (yüzde 64’ten yüzde 70’e) bulunuyor. Akıllı telefon (yüzde 88) ve akıllı TV (yüzde 78) ise en çok kullanılan cihazlar olarak ilk sıralardaki yerlerini koruyor.
Kullanıcıların çoğunluğu sahip oldukları cihazların karbon ayak izi hakkında bilgi sahibi olmak istemesine rağmen sadece yarısından azı şirketlerin doğru bilgiyi açıklayacağına güveniyor. Katılımcıların yüzde 65’i şirketlerin karbon ayak izlerini açıklamalarının zorunlu tutulması gerektiğini düşünüyor. Katılanların yüzde 52’si çevre dostu bir cihaz karşılığında daha fazla ödemeye istekli olduğunu belirtiyor. Dijital yorgunluk artıyor.
Cihazların kullanıcıların günlük yaşamlarındaki zaman payları giderek artıyor ve bu durum kullanıcıları da rahatsız ediyor. Katılımcıların yüzde 60’ı cihaz kullanımına daha az süre ayırabilmeyi tercih edeceklerini söylüyor (Globalde yüzde 40). Akıllı telefonunu uyanır uyanmaz kullanma (yüzde 70), cihaz kullanımı yüzünden planladığından daha geç uyuyanlar (yüzde 65) ve akıllı telefonu yemek sırasında kullananlar da (yüzde 52) kullanıcıların yarısından fazlasını kapsıyor.
Tüm yaş gruplarında akıllı telefonlar çevrimiçi alışveriş ve kısa içerikler için ilk tercih olsa da uzun içerikler için TV ilk sırada gelmeye devam ediyor. 18-24 yaş grubu ise neredeyse tüm aktivitelerde telefonu tercih ediyor. İkinci el pazarına ilgi az
Türk kullanıcılarının yüzde 88’i yeni telefon almayı tercih ederken yalnızca yüzde 11’i kullanılmış telefonu tercih edeceğini belirtiyor. Bunda en büyük neden kullanım ömrü (yüzde 36) olurken kullanılmış telefona (yüzde 34) ve satıcılarına (yüzde 33) güvenmeme en önde gelen nedenlerden.
Eski cep telefonlarını sattıklarını ya da takas yaptıklarını belirten katılımcıların oranında ise dikkat çekici bir artış var. 2021’de yüzde 25 olan oran 2022’de yüzde 32’ye yükseliyor. Bu oran global ortalamanın yaklaşık 2 katı. 5G beklentisi yüksek
Katılımcıların yüzde 75’i 5G özellikli bir cep telefonuna sahip ya da sahip olmayı istiyor. Yüzde 71’i 5G’nin daha iyi ağ bağlantısı sağlayacağını düşünüyor. Yüzde 56’sı mevcut operatörünü 5G kapsamı doğrultusunda değiştirebileceğini belirtiyor. Yüzde 50’si 5G hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığını söylüyor. Oyun severlerin yaklaşık yarısı 35 yaş üstü
Yaş grubu bazında en yüksek oyun oynama oranı 25-34 yaş aralığı. Oyun oynadığını belirten toplam katılımcı sayısının yüzde 49’u 35 yaş ve üzerinde. Bu sonuç, cinsiyet dağılımı ile klasik bir oyuncu stereotipi olmadığını ve oyuncu profilinin çeşitlendiğini gösteriyor.
Oyun oynamak için ilk tercih edilen cihaz akıllı telefon (yüzde 72). Onu masa üstü/diz üstü bilgisayarlar (yüzde 46) ve oyun konsolu (yüzde 32) takip ediyor. Türkiye’deki katılımcıların oyun oynarken akıllı telefonu tercih etmesi, dünya genelindeki yüzde 56 ortalamanın oldukça üstünde yer alıyor. Macera, bulmaca, spor, yarış ve strateji en çok tercih edilen oyun türleri. Bulmaca oyunlarını kadınlar erkeklere oranla 1,7 kat daha fazla tercih ediyor. Türk tüketicisi reklamlı içerik sağlayıcılarını tercih ediyor.
Abonelik temelli isteğe bağlı video (SVOD) hizmetlerine olan ilgi pandemi sonrasında da artmaya devam ediyor. Türkiye’deki katılımcıların yüzde 77’si en az bir adet SVOD hizmetine üye olduklarını belirtirken abone olunan platform sayısı geçen yıla göre yüzde 18 artış göstererek 2,6’ya ulaştı. Katılımcıların yüzde 50’sinin geçen yıl bir video hizmetine abone olmaları global ortalamanın aksine Türkiye’de SVOD pazarının hala büyüdüğünü gösteriyor.
Maliyetle ilgili endişeler SVOD aboneliklerindeki en büyük kayıp. Bu yüzden de kullanıcıların yarısına yakını reklam temelli video hizmeti (AVOD) modelini tercih ediyor. Ekonomik sıkıntılar sonucu artan finansal endişe nedeniyle Türkiye’deki katılımcıların yüzde 34’ü beraber yaşadıkları hane halkı dışındaki bir kişinin ücretli aboneliğini paylaştığını belirtiyor. 18-24 yaş arasındaki kullanıcıların yaklaşık yarısı (yüzde 45) video aboneliğini paylaşıyor. Hedef pişmanlığı memnuniyete çevirmek Deloitte Türkiye Danışmanlık Hizmetleri Lideri Hakan Göl, Dijital Tüketici Trendleri Araştırması’nın hayatımızda yeri giderek artan dijital ürünlere eğilimle ilgili düzenli bilgi verdiğini söyledi. Tüketicilerin daha küçük ekranlı ve daha fazla mobiliteye sahip cihazları giderek artan oranda tercih ettiklerini belirten Göl,
buna karşılık hayatlarının bu kadar içinde olmasına rağmen kullanıcıların ekran başında vakit geçirmekten pişman olduklarını kaydetti. “Pandemi dönemi cihaz penetrasyonunun arttığı 2021’den sonraki yatay seyir, hayatın yeniden dışarıya kaydığını gösteriyor. Tüketiciler sosyalleşmek için daha fazla zaman ayırıyor. Bu durum akıllı cihazlara ayrılan zamanı daha önemli hale getirecek. Cihaz ve içerik üreticileri, tüketici ilgisini kaybetmemek ve rekabetçi pazarda öne çıkmak zorunda. Tüketici akıllı cihazıyla geçirdiği zamandan pişmanlık değil memnuniyet duymak isteyecek. Bu nedenle tüketicinin cihazlarda geçirdiği zamanın değerli ve zenginleştirici olmasını sağlamaları gerekecek. Tüketici satın almaya karar verdiği teknoloji için yüksek kalite ve üst düzey deneyim arayacak. Cihazlar günlük yaşamda önemli rol oynamaya devam edecek” dedi.
Girişim sektöründe kadın olmak ekstra zorlu diyebiliriz. Bu yazımızda başarılı türk kadın girişimci hikayeleri yer alıyor.
Funda Baltalı
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Funda Baltalı, iş hayatına bir bankada başladı. Üç yıl sonra deri ürünler üreten bir şirket kurdu. Bir gün süt işletmesi kurmaya karar verdi. 2009 yılında Seferihisar’da kendi işini kurdu.
Baltalı, en başarılı kadın girişimcilerden biri olarak biliniyor ve ürünlerini yurt dışına da ihraç ediyor. Bugün, mandıra tesisi keçi sütü ve keçi sütü bazlı ürünler üretiyor. Aynı zamanda başarılı bir aile işletmesinin en iyi örneği haline geldi. Baltalı her zaman daha az şanslı insanlara umut vermek istiyor.
Şirketinin her gün şirketini iyi ve ilham verici bir örnek olarak gören insanlardan çok sayıda e-posta ve telefon aldığını söylüyor. Baltalı’ya göre girişimcilik bir beceri değil. Bunun yerine, yenilikçi bir fikri ve hırsı olan herkes başarılı bir girişimci olabilir. Ayrıca kadının toplumdaki rolüne de vurgu yapıyor. İş kadını olmanın annelik rolünüzü unutmak anlamına gelmemesi gerektiğine inanıyor. Her şeyden önce işini iyi yapmaya ve dürüstlüğe önem veriyor.
Şebnem Görgülü, çikolata markası Evvie’nin kurucusudur. Kendi işini kurmadan önce turizm sektöründe çalıştı. Görgülü, çocukluğundan beri hep pastacılık ve çikolatacılık alanında çalışmak istedi. Sadece yedi yıllık hikayesi olan Evvie, çikolata ürünlerinin yanı sıra özel pastalar da sağlıyor. 22 yıldır ticaret sektörüyle uğraşan Görgülü, bilgi birikimi ve geçmiş tecrübeleri sayesinde çok fazla sıkıntı yaşamadığını söylüyor. Başarısının bir kısmını sorunların üstesinden gelme ve sakin kalma becerisine borçlu. Sabırlı olmanın önemli olduğunu da vurguluyor.
Leyla Alaton
Leyla Alaton, Alarko Holding’in yönetim kurulu başkanı. Savaş yıllarında çok zor günler yaşamış bir ailenin en büyük çocuğu. Alaton, girişimcilik kariyerine kemer satarak başladı ve geleceğin liderlerini onurlandıran bir listede yer aldı.
Girişimci ruhunun onu her zaman yenilikçi olmaya ve iyi bir iş çıkarmaya ittiğini söylüyor. Alaton, Alarko Holding’in profesyonelliği ve kurumsallığı ön plana çıkardığını söylüyor. İnsanları veya işleri hafife almayı reddediyor ve birçok şaşırtıcı sonucun olabileceğini ekliyor. Alaton, kadının toplumdaki konumuyla ilgili olarak tercihlerin tanımlanmasının gerekliliğine vurgu yapıyor.
Deniz Orhun
Ziraat mühendisliği mezunu olan Deniz Orhun, Londra’daki bir kurumdan işletme alanında yüksek lisans derecesi aldı.
Bir gün kariyerini tamamen değiştirmek istedi ve hamur işlerine odaklanmaya başladı. Amerika’da pastacılık eğitimi almak için her şeyi geride bıraktı. ABD Başkanı Barack Obama’nın 49. yaş günü pastasını yapan kadın olarak biliniyor. Aldığı eğitimin ardından Klemantin Açık Mutfak adlı kendi pastanesini açtı. Orhun ayrıca Deniz’den Mutfak Hikayeleri adlı bir televizyon programında yer almış ve kendi başarı öyküsünü yazmıştır. Ticari faaliyetleri dışında bir üniversitede Gastronomi Pastacılık ve Fırıncılık Bölüm Başkanlığı yapıyor. Pastacılıkla ilgili kısa filmler de çekti. Orhun, planlamanın iş yapmanın en önemli parçası olduğunu vurguluyor. Başarılı türk kadın girişimci hikayeleri arasında Deniz orhun dikkat çeken bir isim.
Ön ödemeli kredi kartı günümüzde kredi kartlarına alternatif olarak tercih ediliyor. Peki bunun avantajları neler?
Ön ödemeli kartın en önemli avantajı, tamamen ücretsiz olması. Bununla birlikte belirtilen miktarlarda nakit çekim imkanı veriyor olması da nakit ihtiyacına yönelik çözüm sunuyor. Örneğin minimum 300 TL, maksimum 750 TL gibi aralıklarda ön ödemeli kart ile nakit ihtiyacınızı karşılayabiliyorsunuz. Bir banka kartının aksine, ön ödemeli bir kart bir banka hesabına bağlı değil. ön ödemeli kart kullandığınızda karta yüklediğiniz parayı harcamış olursunuz.
Ön ödemeli kartlar, nakit taşımıyorsanız, ödeme yapmak için uygun bir yol sağlıyor.
Zaten sahip olduğunuz parayı kullandığınız için fatura borcunuz olmuyor.
Ön ödemeli kart kullanmak için banka hesabına ihtiyacınız olmuyor.
Ön ödemeli kart kullanmak için iyi bir kredi geçmişine ihtiyacınız bulunmuyor.
Ön ödemeli kart, kredi kartından daha erişilebilir bir yapıya sahip. Bir kredi kartı almaya hak kazanamıyorsanız, ön ödemeli kartı tercih edebilirsiniz. Belirli limitlerle sınırlı kaldığınız için fazla harcama konusunda endişelenmenize gerek kalmayacak. Yalnızca karta yüklediğiniz kadarını harcayabilirsiniz, böylece doğaçlama bir alışveriş gezisinde borcunuzu artırmazsınız. Böylelikle bir ödemeyi kaçırma konusunda endişelenmenize gerek kalmıyor. Geleneksel kredi kartları uygun olabilse de, aynı zamanda bir yükümlülük de olabilir. Ön ödemeli kart ile ödeyebileceğinizden daha fazla borç alma riski olmadan plastiğin rahatlığından yararlanabilirsiniz.
Ön ödemeli karta başvurmak için birçok neden vardır. Örneğin, ön ödemeli bir kart, fazla harcama yapmadan alışveriş yapmanıza yardımcı olabilir. Ancak ön ödemeli kartlar herkes için uygun değil. Örneğin; kredi puanınızı yükseltmenize yardımcı olmuyor ve kredi kartlarıyla aynı tüketici korumalarını sunmuyor. Kredinizi yeniden yapılandırmaya çalışıyorsanız, ihtiyaçlarınıza en uygun kart için başvurduğunuzdan emin olmalısınız.
Özetle ön ödemeli kartlar kullanıcılarına yükledikleri meblağ kadar harcama yapmasına yardımcı oluyor. Bakiye aşımı gibi sorunlara yol açmıyor. Ayrıca online alışverişlerde de ön ödemeli kartlar kullanılabiliyor. Kredi kartı ve banka kartında olduğu gibi, ön ödemeli kartta da kart numarası ile birlikte güvenlik kodu yer alıyor. POS cihazlarında kullanılabiliyor. Ön ödemeli kartlarda kullan at ve belirli son kullanma tarihine bağlı olmak üzere iki tip bulunuyor.
Şahıs şirketi ile limited şirketleri birbirleriyle çok sık karıştırılıyor. Peki Şahıs şirketi ile limited arasındaki farklar neler?
Ticari bir faaliyet yürütebilmek ve faturalı satış yapabilmek için şirket açmanız gerekiyor. Şirket kurmadan yapılan ticari faaliyetler ve satışlar cezai yaptırımlara neden olabiliyor. Bu nedenle şirket açma sürecine başlamak gerekiyor. Günümüzde şirket kurabilmeniz için ise iki alternatif var. Bunlar şahıs, limited ve anonim şirketleri.
Temel olarak küçük ölçekli ticari şirket kurabilmek için şahıs veya limited arasında tercih yapmak gerekiyor. Şahıs şirketi bir veya az sayılı ortaklık yapısı ile kurulan şirket anlamına geliyor. Bu şirket türüne göre ticaret kanununda kişi ve işletme arasında herhangi fark bulunmuyor. Yani şahıs şirketi sahibi kişi, şirketin alacaklarına ve borçlarına sorumlu oluyor.
Limited şirket yapısında ise gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulduğunu görüyoruz. Ortaklık yapısında, şirket sahiplerinin ortaya koyduğu sermayeye göre oran belirli oluyor. Böylelikle bu oran kapsamında ortaklar söz sahibi olabiliyor.
Hangisi seçilmeli?
Peki bir şirket açarken hangisini seçmek gerekiyor? Bu iki şirket türünün de sağladığı belirli avantajlar ve dezavantajlar var. İki tür arasındaki temel fark olarak kuruluş yerine bakmak gerekiyor. Kişinin ve işletmelerin öncelikle kendilerine bir yer seçmesi gerekiyor. Şahıs şirketi seçtiğinizde limited şirkete kıyasla kuruluş yerinde daha avantajlı oluyorsunuz. Çünkü şahıs şirketlerinde herhangi bir dükkan göstermeye gerek kalmıyor. Ev adresi doğrudan şirket adresi olarak gösterilebiliyor. Limited şirkette ise ev adresi iş yeri adresi olarak gösterilemiyor. Dolayısıyla fiziksel bir iş yeri tutmanız gerekiyor.
Ayrıca şahıs şirketi kurmak için 500 ila 2.000 TL sermaye gerekiyor. Limited şirket için ise bu tutar 11.000 ile 20.000 TL bandına ulaşıyor. Banka teminatı olarak da 10.000 TL belirtmek gerekiyor. Şahıs şirketleri 2-3 gün gibi kısa bir sürede kurulabiliyor ve kapatılabiliyor. Ancak limited şirkette bu süre 5-15 iş gününe ulaşıyor. Bununla birlikte şirket prestiji açısından baktığımızda limited şirketlerin daha prestijli olduğunu söyleyebiliriz. Limited şirketler ile resmi kurumlarla anlaşma yapabilmek daha kolay hale geliyor. Şirketi güvenilir olarak ön plana çıkarmak daha kolay oluyor.
Google Chrome, yakın tarihte bir güncelleme aldı. Uzmanlar yıllardır kuantum bilgisayarların geliştirilmesinin, şu anda özel mesajlarımızdan bankacılık bilgilerimize kadar her şeyi güvence altına alan şifrelemeyi baltalayabileceği konusunda uyardılar.
Kuantum bilgisayarlar, savunucuların bugün sahip olduğumuz klasik bilgisayarların performansını önemli ölçüde yenebileceğini iddia ettikleri hala büyük ölçüde teorik bir teknoloji. Bu, ilaç araştırması ve gibi uygulamalar için büyük bir olumlu olabilir ancak güvenlik teknolojisi için felaket olabilir.
Bu güvenlik teknolojisinin çoğu, bilgisayarlarımızın bu verileri güvende tutmak için çalışması yeterince zor olan matematiksel problemlere bağlı. Ancak gelecekteki kuantum bilgisayarlar bu sorunların saniyeler içinde üstesinden gelebilme ve herhangi bir veriye girebilme kabiliyetini sahip olabilir.
Araştırmacılar tarafından “kuantum kıyameti” olarak adlandırılan şey de tam olarak bu. Ve bilgi işlemin tüm bir alt kümesi, kuantum sonrası kriptografi, bu gelecek olsa bile verileri güvence altına almanın yollarını bulmak için büyüdü.
Şimdi Google, bu çalışmaların bir kısmını Chrome’da uygulamaya koydu. Yeni teknoloji, gelecekteki kuantum bilgisayarlarla onu kırma girişimlerine karşı dirençli olması gereken yeni kriptografiyi içeriyor.
Bunu, aslında iki kriptografik algoritmanın melezi olan şeyin uzun bir adı olan X25519Kyber768 olarak bilinen bir teknolojiyi entegre ederek yapıyor. İkisini birbirine bağlamak, verilerin hem mevcut bir güvenli algoritma hem de kuantum bilgisayarlara karşı korunan bir algoritma tarafından korunduğu anlamına geliyor.
Güncellemeler, “web’i kuantuma dayanıklı kriptografiye geçişe hazırlamak” için Google’daki daha geniş çalışmanın bir parçası.
Değişiklikleri duyuran blog gönderisini yazan Google’ın Chrome güvenliği teknik program yöneticisi Devon O’Brien, kuantum bilgisayarların onlarca yıl uzakta olabileceğini belirtti. Ancak, teknoloji geldiğinde girmeye hazır, dosyalanamaması için verileri şimdi kısmen güvence altına almak için önemli olmaya devam ediyor.
“Modern klasik kriptografiyi kırabilen kuantum bilgisayarların bundan 5, 10, hatta muhtemelen 50 yıl sonra gelmeyeceğine inanılıyor, peki bugün trafiği korumaya başlamak neden önemli? Cevap, kriptografinin belirli kullanımlarının, verilerin bugün toplandığı ve depolandığı ve daha sonra kriptanaliz geliştiğinde şifresinin çözüldüğü Harvest Now, Decrypt Later adlı bir saldırı türüne karşı savunmasız olmasıdır.”
New York merkezli yapay zeka girişimi Global Illumination, yapay zeka destekli sohbet robotu ChatGPT’nin arkasındaki teknoloji şirketi OpenAI tarafından satın alındı. Bu stratejik hamle, OpenAI’nin yaratıcı araçlar, altyapı ve dijital deneyimler alanında daha da güçlenmeyi hedefliyor.
OpenAI’nin yaklaşık yedi yıllık tarihinde gerçekleşen ilk halka açık satın alma işlemi olarak kayıtlara geçen bu anlaşmanın şartları açıklanmasa da, Global Illumination’ın “tüm ekibinin” ChatGPT gibi “temel ürünler” üzerinde çalışmak üzere OpenAI’e katıldığı belirtildi.
Global Illumination, geçmişte Instagram ve Facebook gibi önemli platformlarda ürünler tasarlayıp geliştirdi. Ayrıca YouTube, Google, Pixar, Riot Games gibi önde gelen şirketlerle de işbirliği yaparak etkileyici projelere imza attı.
OpenAI has acquired the team at Global Illumination. The entire team has joined OpenAI to work on our core products including ChatGPT. The team previously designed and built products early on at Instagram and Facebook and have also made significant contributions at YouTube,…
OpenAI, yaptığı duyuruda “Global Illumination, yaratıcı araçlar, altyapı ve dijital deneyimler oluşturmak için yapay zekadan yararlanan bir şirket” ifadelerine yer verdi. Bu durum, gelecekte OpenAI’nın çözümlerinin daha deneyim odaklı ve yaratıcı bir yapıya evrilebileceğini gösteriyor.
Global Illumination’ın geçmişi, yaratıcı projelerdeki deneyimi ve çeşitli sektörlerdeki işbirlikleri, OpenAI’nin bu hamlesinin önemini artırıyor. Şirketin web sitesinde yer alan bilgilere göre, Global Illumination şu anda “web için inşa edilmiş açık kaynaklı bir sandbox MMORPG” olan Biomes adlı oyun üzerinde çalışıyor. Bu oyunda, grafiksel açıdan Minecraft’a benzerliği le dikkat çekiyor.
Beklenen açıklamaların ve işbirliklerinin netleşmesiyle birlikte, OpenAI’nin küresel yapay zeka ve dijital deneyim alanındaki etkisinin daha da artması muhtemel görünüyor.
Bu satın alım için siz ne düşünüyorsunuz? yorumlar kısmında paylaşabilirsiniz.
SF90 XX Stradale 799 adet, açılabilir sert bir tavana sahip olan versiyonu SF90 XX Spider ise 599 adet üretilecek.
Yeni V8 motorlu PHEV ikili, Ferrari’nin yol modellerinin performansını yeni seviyelere taşıyan özel versiyon konseptinin en son ve en uç örneğini ortaya koyuyor. Ürün gamındaki süper otomobil SF90 Stradale’yi esas alan SF90 XX Stradale 799 adet SF90 XX Spider ise 599 adet üretilecek.
İki farklı programın mühendislik konseptlerini barındırıyor
Son 20 yılda geliştirilen özel seriler programında, 488 Pista ve 812 Competizione gibi modellerin birçoğu Ferrari ürün gamında hızla referans noktası olarak kabul edildi. XX programı ise Ferrari’nin yine son 20 yılda seçkin bir grup uzman sürücüye yol onayı olmayan, ancak pistte limitleri zorlayan ekstrem otomobiller sunmak amacıyla geliştirildi. Programa en son eklenen FXX-K EVO dâhil olmak üzere bütün modeller büyük bir başarı elde etti. Ferrari her iki alandaki deneyimlerinden yola çıkarak, iki farklı programın mühendislik konseptlerini en üst düzeyde yansıtan, yol onaylı bir otomobil yaratmaya karar verdi.
SF90 XX Stradale ile sınırda sürüş deneyimi zirveye çıkıyor
SF90 XX Stradale, SF90 Stradale’nin hâlihazırda etkileyici olan pist ve sınırlarda sürüş deneyimini yeni bir seviyeye çıkarıyor. SF90 XX Stradale geliştirilirken, SF90 Stradale’in hibrit sisteminin tüm işlevlerini korurken aynı zamanda maksimum sürüş keyfi sunan, şimdiye kadarki en yüksek performanslı Ferrari yol otomobilinin üretilmesi hedeflendi.
SF90 XX Stradale, SF90 Stradale ve SF90 Spider modellerinde de kullanılan PHEV güç-aktarma sisteminden yararlanıyor. Bu sistemde içten yanmalı V8 motoru, ikisi ön aksta ve biri arkada motor ile şanzıman arasında olmak üzere üç elektromotor destekliyor. Bu konfigürasyon SF90 Stradale’e kıyasla +30 cv daha fazla olmak üzere maksimum 1030 cv güç sunuyor ve tamamen yeni bir performans seviyesi belirliyor.
F50 günlerinden bu yana bir yol Ferrari’sinde ilk kez 250 km/s’de 530 kg bastırma kuvveti sağlayan sabit bir arka spoyler kullanılıyor. Bununla birlikte diğer yeni aerodinamik çözümler performansı tamamen yeni bir seviyeye taşıyor. SF90 XX Stradale’ye güç sağlayan F154FB motor için SF90 Stradale’nin güç ünitesi başlangıç noktası olarak kullanıldı ve çok sıradışı bir seviyeye taşındı. Orta-arka konumlu V8 turbo motor 797 cv kullanıma sunarken, emme ve egzoz kanallarının revize edilmesiyle verimlilik ve yeni pistonlarla yanma odasının özel olarak işlenmesiyle sıkıştırma oranı artırıldı. İkincil hava sisteminin kaldırılması, önceki uygulamaya kıyasla motorun ağırlığını 3,5 kg azalttı. SF90 XX Stradale’in motor sesi ise otomobilin yarışçı ruhunu en üst düzeye çıkartacak şekilde yeniden tasarlandı.
SF90 Stradale gibi, SF90 XX Stradale de biri içten yanmalı motor ile şanzımanın arasında ve ikisi ön aksta olmak üzere üç elektromotora sahip. Bu örnekte, bir Ferrari yol otomobilinde ilk olan patentli ekstra takviyeli araç dinamiği mantığı sayesinde maksimum 233 cv güç sağlıyorlar. SF90 XX Stradale’in yüksek performanslı lityum-iyon bataryası, üç motoru besleyerek tamamen elektrikli sürüş modunda 25 km menzili sunuyor. İçten yanmalı motor kapalıyken, ön motorlar araca maksimum 135 km/s hız sağlıyor.
Flavio Manzoni liderliğindeki Ferrari Tasarım Merkezi tarafından tasarlanan SF90 XX Stradale, SF90 Stradale’in temelini oluşturan mühendislik ilkelerini bünyesinde barındırıyor ve onları yeni uç noktalara taşıyor.SF90 XX Stradale, SF90 Stradale’in en ekstrem versiyonu olarak pist otomobili ile yol kullanımı için tip onayı alabilecek tasarım özelliklerini harmanlıyor. Özel bir versiyon olmanın ötesinde Ferrari pisti teknolojisini, aerodinamik verimliliğini ve gücünü yollara aktaran fabrika kapılarından çıkan ilk XX modeli olma özelliğini taşıyor.
SF90 XX Stradale’in iç tasarımında ise temel ilke, ağırlıktan önemli ölçüde tasarruf sağlayan ama aynı zamanda Ferrari’nin yarışçı kimliğini vurgulayan kokpit çözümleri oldu. Ana alanlarda ağırlıklı olarak teknik kumaşlar ve karbon fiber kullanıldı. Yarış dünyasından ilham alınarak, ön konsolun üst kısmı Alcantara® deri ile alt kısmı ise teknik kumaşla kaplandı.
En verimli aerodinamik performans
SF90 XX Stradale Ferrari tarihindeki herhangi bir yol otomobilindeki en verimli aerodinamik performansa sahip. Bu da onu sadece LaFerrari süper otomobiliyle karşılaştırılabilir kılıyor. SF90 Stradale’in maksimum bastırma kuvvetini iki katına çıkararak yol tutuşunu iyileştiriyor. Böylece Fiorano’da gözle görülür şekilde daha hızlı bir tur süresi sağlıyor. Maranello’nun yarış deneyimi ile elde edilen bu sonuca, daha yüksek maksimum güçle başa çıkmak üzere motor bölmesinin yanı sıra termal ve elektrikli bileşenler için soğutma akışı yönetiminin yeniden tasarlanmasıyla ulaşılıyor. İmza niteliği taşıyan arka sabit kanatın oluşturduğu basınç alanı ise karmaşık ve karşı basınç sistemleriyle etkileşime girerek, aerodinamik verimliliği daha da arttırıyor.
SF90 XX Spider ise SF90 XX Stradale ile aynı gelişmiş aerodinamik çözümlerden yararlanıyor. Ayrıca özel olarak geliştirilen kokpit hava akışı mükemmel yolcu konforunu garanti ediyor.
Ferrari Tasarım Merkezi’nin otomobilin arkasında yaptığı değişikliklerle, Ferrari geleneğinin çok sevilen bir unsuru olan uçan payanda, aracın ön tarafındaki ok temasıyla kusursuz bir şekilde birleşiyor. Böylece ilk bakışta tanınan bir mimari ortaya çıkıyor. Bu görsel etki gövdeyi öne doğru uzatarak, araca SF90 XX Stradale’den tamamen farklı bir görünüm kazandırıyor. Tavan kapalı kullanımda, takla barları sorunsuz bir şekilde çatı yapısına bağlanıyor. Takla barları gibi tavan da karbon fiber ve Ferrari Açılabilir Sert Tavan (RHT) mekanizması sayesinde, araç 45 km/s hıza kadar hareket halindeyken de sadece 14 saniyede açılabiliyor. Bu durum da kullanıcının her türlü hava koşulunda aracın keyfini en üst düzeyde çıkarmasına imkân sağlıyor.
7 Yıl Bakım
Ferrari’nin benzersiz kalite standartları ve müşteri hizmetleri odaklı yaklaşımı SF90 XX Stradale ve SF90 XX Spider ile sunulan uzatılmış yedi yıllık bakım programının temelini oluşturuyor. Tüm ürün gamı için dünya genelindeki tüm pazarlarda ve resmi bayilerde geçerli olan program, otomobilin ömrünün ilk yedi yılı boyunca tüm düzenli bakımları kapsıyor. Ferrari otomobillerini yıllar boyunca en yüksek performans ve güvenlik seviyesiyle kullanma olanağı sağlayan bu özel program ikinci el Ferrari sahiplerine de sunuluyor.
Raporda özellikle dünya kupası gibi büyük ölçekli spor müsabakalarının ve eğlence etkinliklerinin yüksek çalışan ve izleyici sayılarıyla yoğun bir veri havuzu oluşturarak siber saldırılara zemin hazırladığına dikkat çekildi.
Microsoft, siber tehditlerle ilgili verileri ve araştırma sonuçlarını içeren ve her çeyrekte güncellediği Siber Sinyaller başlıklı raporunun beşincisini geçtiğimiz günlerde kamuoyu ile paylaştı. Raporda özellikle büyük ölçekli spor ve eğlence etkinliklerinin siber saldırılara zemin hazırladığına dikkat çekildi. Katar’da düzenlenen FIFA World Cup 2022 kapsamında 45’i aşkın organizasyona kritik altyapı desteği sunan ve Kasım-Aralık 2022 boyunca 634.4 milyon etkinliği analiz eden Microsoft, siber tehdit unsurlarının söz konusu etkinlikleri nasıl hedef haline getirdiklerine ilişkin veriler paylaştı.
Raporda spor müsabakalarının ve konserlerin yapıldığı dev arenaların bilinen ve bilinmeyen birçok açıdan siber tehditlere açık mekanlar olduğu belirtiliyor. Satın alma noktalarındaki cihazlar, IT altyapıları ve kullanıcı cihazları gibi birçok unsur, siber saldırganların kritik işletme servislerini hedeflerine almasını kolaylaştırıyor. Büyük ölçekli her spor karşılaşması ya da eğlence organizasyonu birbirinden farklı riskler taşıyor; bu riskler etkinliğin büyüklüğüne ve lokasyonuna, katılımcı profiline ve etkinliği oluşturan diğer unsurlara göre değişiyor. Öte yandan organizasyonlarda yüksek sayıda çalışanın ve katılımcının bir arada olması ve kendi cihazlarında bulunan veri ve bilgi havuzunun büyüklüğü de saldırıya karşı savunmasız kalan sahayı genişletiyor. Raporda bu tür ortamların; fidye yazılım, iş e-maili, finans ve veri alanında açık yakalama konusunda uzmanlaşmış siber saldırganlar için son derece çekici olduğuna vurgu yapılıyor.
Tehditlerden nasıl korunulur?
Organizasyonlarını siber tehditlere karşı korumak isteyen kurumların, takımların ve etkinlik alanlarının güçlü koruma sistemlerine yatırım yapması öneriliyor. Kapsamlı ve çok katmanlı bir güvenlik sisteminin kurulabilmesi için güvenlik duvarlarının oluşturulması; güvenlik açıklarını tespit eden ve engelleyen sistemlerin ve network’leri izinsiz girişlere karşı koruyan güçlü şifreleme protokollerinin devreye alınması gerekiyor. Öte yandan network altyapısı içindeki zayıf noktaların tespit edilebilmesi için güvenlik denetimlerinin ve zayıf nokta değerlendirmelerinin düzenli olarak gerçekleştirilmesi de büyük önem taşıyor.
Kullanıcı farkındalığını artırmaya yönelik eğitim programları da çalışanların ve paydaşların e-mail şifre avcılığı, çok faktörlü kimlik doğrulama & şifresiz koruma ve şüpheli linklerden korunma gibi siber güvenlik alanındaki en iyi uygulamalar konusunda bilgilenmesini sağlıyor. Bu noktada network trafiğinin düzenli denetimini sağlayarak potansiyel tehditleri gerçek zamanlı olarak açığa çıkarabilecek ve saldırılara karşı aksiyon alabilecek iyi repütasyona sahip siber güvenlik şirketleriyle çalışılması öneriliyor.
Microsoft, tüm dünyada 8500 kişiyi aşkın bir ekiple müşterilerini başta “kimlik hırsızlığı” olmak üzere birçok farklı siber suça karşı korumak için çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor.
Opera, yapay zekalı tarayıcı asistanı Aria’nın iOS işletim sistemine geleceğini duyurdu. Aria, OpenAI’nin GPT API’sinden güç alarak geliştirilen bir yapay zeka asistanı ve Opera ile OpenAI arasındaki bir ortaklığın ürünü. Opera’nın Aria asistanı, masaüstü ve Android platformlarındaki başarısının ardından iOS kullanıcılarına da hizmet sunmaya başlıyor.
Aria, Microsoft’un Bing Copilot ve Google’ın Search Generative Experience gibi yapay zeka asistanlarıyla benzer yeteneklere sahip. Kullanıcıların sorularına cevap verme yeteneğiyle birlikte, aktif web sayfalarının içeriğine göre özelleştirilmiş yanıtlar sunabilir. Aria, Opera’nın Composer mimarisini kullanarak gerçek zamanlı web sonuçlarına erişirken, OpenAI’nin GPT API’si sayesinde zengin metin üretimi yeteneklerini kullanıyor.
Opera’nın Aria asistanını kullanmak için bir Opera tarayıcısı gerekli, ancak kullanıcıların gizlilikleri korunur ve varsayılan olarak etkinleştirilmediği sürece kişisel bilgiler kaydedilmez. Kullanıcılar, yapay zeka hizmetiyle etkileşim tercihlerini kendileri belirleyebilirler.
Opera’nın iOS uygulaması aynı zamanda yerleşik bir reklam engelleyici ve Apple’ın siteler arası izlemeyi sınırlayan Akıllı İzleme Önleme özelliğini destekliyor. Ayrıca, ücretsiz bir VPN hizmeti de sunarak kullanıcıların çevrimiçi gizliliklerini korumalarına yardımcı oluyor.
Güncellenen Opera iOS uygulaması, Aria yapay zeka asistanıyla birlikte bugün ABD ve Avrupa Birliği dahil olmak üzere 180 ülkede kullanıma sunuldu.
Siz hangi tarayıcıyı kullanıyorsunuz? Opera’nın getirdiği yeni özeliği aktif olarak kullanır mısınız? Yorumlar kısmında bizimle paylaşabilirsiniz.
Beyin sinyallerini çözerek; insanların neler düşündüğünü, zihinlerinde neler olduğunu ve ne hissettikleri hakkında bilgi edinmek için nöral aktiviteyi yorumlayabilen teknolojide her geçen gün daha büyük ilerlemeler kaydediliyor.
ABD’li araştırmacılar, gönüllülerde beynin temporal lobunun belirli bir bölümünde hareket eden aktivite darbelerine dayanarak bir Pink Floyd şarkısının “tanınabilir bir versiyonunu” yeniden inşa edebildiler.
Söz konusu melodi, beynin ses işleme teknikleriyle daha uyumlu olması için bir spektrogram formuna bazı ilk işlemlerden geçerken, ters işlem sadakati açısından etkileyici.
Berkeley’deki California Üniversitesi’nden Sinirbilimci Ludovic Bellier, “Klasik Pink Floyd şarkısı Another Brick in the Wall’u doğrudan insan kortikal kayıtlarından yeniden inşa ettik, müzik algısının nöral temelleri ve gelecekteki beyin kod çözme uygulamaları hakkında içgörü sağladık.” diyor.
Bellier ve meslektaşları, beyin kalıplarının perde ve uyum gibi müzikal unsurlarla nasıl eşleşebileceğine bakmak istediler ve sonunda beynin işitsel kompleksinin üstün temporal girus (STG) adı verilen bir bölümünün ritimle bağlantılı olduğunu keşfettiler. Anlaşılan o ki özellikle bu alan müziği algılamak ve anlamak açısından önemli.
Gerekli beyin aktivitesi verilerini toplamak için ekip, epilepsilerini yönetmeye yardımcı olmak için zaten beyin elektrotları implante edilmiş 29 kişiyi işe aldı. Tüm katılımcılar arasında, Pink Floyd dinlerken toplam 2.668 elektrot nöral desenler için izlendi.
Tüm bu veriler daha sonra regresyon tabanlı kod çözme modeli olarak bilinen şey aracılığıyla makine öğrenimi yoluyla analiz edildi. Basit bir ifadeyle, bilgisayar algoritmaları çalınan müzik ile beyinde neler olup bittiği arasındaki korelasyonları aradı.
Bu öğrenme süreci sayesinde araştırmacılar daha sonra sistemi tersine çevirebilir ve beynin ona nasıl tepki verdiği aracılığıyla duvardaki başka bir tuğlayı tanımlayabilirler. Yeniden inşa edilen parça biraz çamurlu ve çarpık, ancak şarkının ne olduğunu söylemek zor değil.
Bu, beyin kalıplarını daha iyi çözmek ve beyin-makine arayüzlerini geliştirmek için devam eden çabalara katkıda bulunuyor.
Örneğin beyin hasarı olanlar için müzik algısını geri getirebildiğinizi veya söylemek istedikleri kelimeleri ve bu kelimelerin perdesini, tonunu ve lirik akışını da düşünebilen konuşma gücünü kaybedenleri hayal edin.
Araştırmacılar, yayınlanmış makalelerinde “Örneğin, müzikal algı bulguları, nispeten az sayıda, iyi konumlanmış elektrotlara dayalı konuşmanın prozodik unsurlarını içeren genel bir işitsel kod çözücünün geliştirilmesine katkıda bulunabilir.” diye yazıyor.
Artık yeni adıyla X olarak bilinen Twitter, premium kullanıcılar için doğrulama yöntemi üzerinde çalışıyor gibi görünüyor ve uygulama hesapları doğrulamak için devlet tarafından verilen bir kimlik ve canlı bir fotoğraf istiyor.
Mavi onay işaretleri, kullanıcılara gönderileri düzenleme, daha uzun gönderiler yazma ve gönderileri geri alma yeteneği de dahil olmak üzere bir dizi özel özellik sunan bir abonelik hizmeti olan eski adıyla Twitter Blue, yeni adıyla da X Premium olarak ödeme yapan kullanıcılar için faaliyette.
Çılgın patron Elon Musk, platformu satın almadan önce, medya ve hükümetteki kullanıcılara veya kimliğe bürünme riski yüksek olanlara doğrulama yapıldı.
Perşembe günü X kullanıcısı @nima_owji, kullanıcının bir selfie ve devlet tarafından verilen bir kimliğin fotoğrafını çekmesini isteyen uygulamanın yeni kimlik doğrulama kurallarını özetleyen bir açılır pencerenin ekran görüntüsünü yayınladı.
Alttaki bir dipnot, kullanıcıların kimliğinin üçüncü-parti sitesi Au10tix.com ile paylaşılacağını söylüyor. Veriler 30 güne kadar saklanacak. @nima_owji’ye göre doğrulama gereksinimleri isteğe bağlı olacak. “Ayrıca bu özelliğin yalnızca Premium kullanıcılar için olduğunu unutmayın.” diye yazdılar.
Bu ayın başlarında, aynı kullanıcı ayrıca X Premium özelliklerinden herhangi birini genel olarak etkinleştirmek için kimlik doğrulamasının da gerekli olabileceğini bildirdi.
“X kimlik doğrulamasını yayınlamak üzere olabilir!! 4 Ağustos’ta “Mavi özellikleri etkinleştirmek gerekli olacak gibi görünüyor” diye yazdılar.
Birçok X kullanıcısı, kimliklerini platformla paylaşmak zorunda kalma ihtimalinden heyecanlanmadı, bir yazı ile “akla gelebilecek en iyi aptal fikir” idi.
Kullanıcı, ”Kesinlikle kimliğinizi Twitter’a YÜKLEMEmelisiniz, benimle dalga mı geçiyorsunuz??” diye yazdı.
“Bu akla gelebilecek en aptalca fikir, cehennem hayır.”
Uygulama tarafından yapılan diğer son değişikliklerin yanı sıra, birçok pazarlamacının ve gazetecinin TweetDeck’i kullanmasını engelleyen ödeme duvarı da kullanıcıların gerçek zamanlı olarak güncellenen birden fazla yayını görüntülemesine ve özelleştirmesine olanak tanıyor.
Platform, insanların siteye erişmesinin en popüler yollarından biri haline geldikten sonra 2011 yılında Twitter tarafından satın alındı. Çarşamba sabahından itibaren, yalnızca X Premium için ödeme yapanlar, şimdi X Pro olarak bilinen TweetDeck’e erişebilecek.
Gelişen teknolojiyle birlikte, bilgisayar donanımları da sürekli olarak yeni sınırlara ulaşıyor. Bu kapsamda, Phison’un son SSD modeli olan E26 Max14um ES 2TB SSD, 14GB/s’yi aşan inanılmaz hızları ve akıllı soğutma sistemi ile dikkatleri üzerine çekiyor. Flash Memory Summit 2023 etkinliğinde tanıtılan bu SSD, performans ve soğutma konularındaki çıtayı yükseltiyor.
Phison’un PS5026-E26 Max14um Gen5 SSD’si, sıralı okuma hızlarında 14.000MB/s’nin üzerine çıkarak, dünyanın en hızlı SSD’si unvanını elde etti. Bu çarpıcı başarı, TweakTown tarafından gerçekleştirilen testlerle de doğrulandı. Flash Memory Summit’te açıklanan sonuçlara göre, SSD 14.175MB/s sıralı okuma ve 12.471MB/s sıralı yazma hızlarına ulaşmayı başardı.
Testlerde kullanılan sistem, GIGABYTE X670E AORUS Master anakart, AMD Ryzen 9 7950X CPU, 32GB RAM ve MSI SUPRIM X RTX 3080 12GB GPU gibi yüksek performanslı bileşenlerden oluşuyordu. Bu sistem sayesinde, 14.647MB/s okuma ve 12.741MB/s yazma hızlarına ulaşılması, SSD’nin potansiyelini gözler önüne serdi.
Phison, iş ortaklarına PCIe 5.0 x4 arabirimine sahip PS5026-E26 denetleyicisini temel alan SSD’leri sunan ilk firma oldu. Ancak, bu SSD’ler E26 denetleyicisinin tam potansiyelini ortaya çıkaramamıştı. Örneğin, SSTC’nin 2TB Tiger Shark Gen5 SSD’si 10.000MB/s’ye, Crucial’ın T700 2TB Gen5’i ise 12.000MB/s’ye kadar sıralı okuma hızlarına ulaşabildi. Bu durum, Micron’un 2.400 MT/s arayüze sahip 3D NAND’ını kullanamamalarından kaynaklandı ve bu SSD’ler 1.600MT/s B58R arayüzü ile sınırlı kaldı.
Ancak Phison, Micron ile yaptığı iş birliği sayesinde en hızlı 3D NAND cihazlarını kullanarak, Max14um SSD’sini sınırlarının ötesine taşımayı başardı. Bu büyük başarının bir kısmı, üniteye entegre edilen akıllı soğutma sistemi sayesinde gerçekleşti. AirJet adını taşıyan bu katı hal soğutma sistemi, Frore Systems tarafından geliştirildi ve Flash Memory Summit’te inovasyon ödülü kazandı.
AirJet soğutma sistemi sayesinde, Max14um SSD her koşulda nispeten düşük sıcaklıklarda çalışabiliyor. Testler, en zorlu koşullarda dahi SSD’nin maksimum 54°C’lik sıcaklıklara ulaştığını gösteriyor. Bu testler, harici hava akışının olmadığı bir ortamda gerçekleştirilmiş olup, soğutma sisteminin etkileyici performansını ortaya koymaktadır.
Phison’un E26 Max14um ES 2TB SSD’si, inanılmaz sıralı okuma hızları ve etkili soğutma sistemiyle bilgisayar dünyasına yeni bir soluk getiriyor. Teknoloji meraklıları ve performans odaklı kullanıcılar için heyecan verici bir seçenek olarak öne çıkıyor. Bu gelişme, SSD teknolojisinin geleceğine dair umut verici işaretler sunuyor.
Mark Zuckerberg, kısa süre önce Instagram yayın kanalında heyecan verici haberler paylaştı ve kullanıcıların WhatsApp’ta görsel içerik paylaşma biçiminde devrim yaratacak yeni bir yükseltmeyi duyurdu.
Kullanıcı deneyimini iyileştirmeye yönelik sürekli bir taahhütle WhatsApp artık yüksek çözünürlüklü (HD) fotoğrafların sorunsuz bir şekilde paylaşılmasına izin veriyor. Bu yeni özellik, paylaşılan görüntülerin kalitesini yükseltmeyi ve dünya çapındaki kullanıcılar için genel iletişim deneyimini geliştirmeyi vaat ediyor.
Paylaşılan bir videoda, kullanıcıların fotoğrafı yüksek tanımlı veya standart tanımlı olarak göndermeyi seçme seçeneğine sahip olacağı görülüyor. Bu nedenle, hd olarak fotoğraf göndermek istemiyorsanız, uygulama internet bağlantısı iyi olmadığında veya başka birinin hafızasını doldurmak istemediğinizde daha düşük kalitede gönderme seçeneği sunuyor.
WhatsApp’ta HD fotoğraflar nasıl gönderilir?
Adım 1: WhatsApp’ı güncelleyin: Uygulama mağazanızdan WhatsApp’ın en son sürümünü yüklediğinizden emin olun.
Adım 2: Bir Fotoğraf Seçin: Bir sohbet açın ve paylaşmak istediğiniz bir fotoğraf seçin.
Adım 3: “HD” Düğmesine dokunun: Fotoğraf paylaşım ekranının üst kısmındaki yeni “HD” düğmesini arayın ve dokunun.
Adım 4: Kaliteyi Seçin: Kalite seçenekleriyle birlikte bir açılır pencere görünür. Hızlı paylaşım için varsayılan “Standart Kalite”dir. Daha yüksek tanım için “HD Kalitesi”ni seçin.
Adım 5: Gönder: Kalite seçiminizi onaylayın ve fotoğrafı her zamanki gibi paylaşın. Alıcınız bunu seçilen kalitede alacaktır.
Bu hızlı adımlarla, WhatsApp’taki iletişim deneyiminizi geliştirerek fotoğrafları standart veya yüksek çözünürlükte sorunsuz bir şekilde paylaşabilirsiniz.
En kritik spor müsabakalarında antrenörler, soyunma odasında oyuncularına sahaya çıkıp nasıl mücadele etmelerini istediğini anlatan önemli bir konuşma yapar. İşte Under Armour, Yapay Zeka teknolojisini kullanarak zafere ulaşmak için gereken “tüm zamanların en ilham verici motivasyon konuşmasını” yazdı.
Futbolda yeni sezon tüm dünyada yavaş yavaş başlarken, Under Armour oldukça dikkat çeken bir projeye imza attı. Son zamanların en çok konuşulan teknolojik gelişmelerinin başında gelen Yapay Zeka, bu kez sporun ve sporcuların hizmetindeydi. Under Armour araştırma ve geliştirme ekibi uzmanları, Yapay Zeka teknolojisini, sporcuları en önemli müsabakada sahaya çıkmadan önce en doğru şekilde motive etmeyi sağlayacak konuşma metnini ortaya çıkarmak için kullandı.
Ünlü futbolcular “tüyo” verdi
Metni oluşturmak için Under Armour sporcularından Liverpool oyuncusu Trent Alexander-Arnold, Real Madrid’den Antonio Rüdiger, Eintracht Frankfurt’tan Laura Freigang, Manchester City’den Alex Greenwood, Manchester United’dan Jayde Riviere ve Arsenal’den Reuell Walters “en iyi performanslarını ortaya koymaları yolunda kendilerini en iyi motive eden kelimeleri ve söylemleri” ipucu olarak verdi. Nasıl bir ruh ve zihin hakine bürünmeye ihtiyaç duyduklarını, koçları ya da akıl hocalarının söylediği nelerin kendilerini tetiklediğini anlattılar.
Under Armour verileri eklendi
Under Armour Atletik Performanslar Başkan Yardımcısı Paul Winsper, birinci elden bizzat futbolculardan derlenen bu ipuçlarına markanın uzun yıllardır topladığı verileri, sporcu psikolojisi araştırmalarından alınan sonuçları, gerçek zafer konuşmalarının analizlerini de ekletti. Under Armour’un “kararlılık, daima hazır olmak, zihnini geliştirmek, olumlu düşünmek, odaklanmak, görselleştirmek, tam güç enerji” gibi temel prensipleri de çalışmanın ana odağını oluşturan anahtar kelimeler olarak sisteme yüklendi. Tüm bu eşsiz verileri bir araya getiren Yapay Zeka “The Ultimate Team Talk” adlı konuşmayı ortaya çıkardı.
Yapay zeka taktik verdi, ünlü oyuncu canlandırdı
Sporculara o en önemli maç için sahaya çıkmadan önce ihtiyaç duyacakları motivasyonu sağlayacak, ilham verecek en doğru kelimeleri ve cümleleri barındıran konuşmayı da tanınmış oyuncu, yapımcı, yönetmen Ashley Walters seslendirdi. Genç sporculara yaptığı mentorlukla alanında saygın bir isim olan Ashley Walters, Yapay Zeka’nın verdiği yönergelere uyarak konuşmayı seslendirdi / canlandırdı. Makine ve insanın efektif bir şekilde çalışmasına iyi bir örnek olan projeyle ilgili olarak Walters, “Under Armour kararlılık ve sıkı çalışma odaklılığı ile her zaman kendimi yakın hissettiğim bir marka oldu. Geriye dönüp kendi hayatıma baktığımda beni bugün bulunduğum yere getirenlerin de yine bu değerler olduğunu görüyorum. Müthiş bir çalışmayla Yapay Zeka tarafından hazırlanan bu konuşmayı hayata geçirmek, bu önemli değerleri gelecek nesillere aktaracak.” dedi.
Under Armour sporcusu Trent Alexander: “Oyunun zihinsel kısmı, fiziksel yönünden fazla olmasa da en az onun kadar önemli. Barcelona’ya karşı geriden gelip kazandığımız maç da bunun en mükemmel örneği. O maç öncesindeki takım konuşmasını asla unutmayacağım. Her birimiz zaferin mümkün olduğuna inandık. Yapay Zeka ile hazırlanan bu Ultimate Team Talk genç oyunculara aynı hissi yaşatacak, onları motive edecek onlara ilham verecek.”
Yapay Zeka’nın Under Armour analizleri, aktif spor hayatı devam eden futbolculardan toplanan veriler ve kilit kelimeler ışığında hazırladığı “tüm zamanların en iyi ilham konuşmasında” takım olmanın, bir ve birlik olmanın önemi, çok çalışma ve sınırları zorlama vurgulanan hedefler oldu.
Planlar hakkında bilgi verilen kişilere göre, eski Google CEO’su Eric Schmidt, yapay zeka yardımıyla bilimsel zorlukların üstesinden gelmek için iddialı yeni bir organizasyon kuruyor.
Schmidt, kar amacı gütmeyen girişimine öncülük etmek için şimdiden iki başarılı bilim insanını işe aldı: Francis Crick Enstitüsü’ndeki Uygulamalı Biyoteknoloji Laboratuvarı’nın kurucusu Samuel Rodriques ve Rochester Üniversitesi profesörü ve kimyada yapay zeka kullanımında öncü olan Andrew White.
Planlara aşina olan insanlar, çabanın hayırsever bir organizasyon olarak büyük bir tantanayla kurulan ChatGPT‘nin arkasındaki şirket olan OpenAI’den esinlendiğini söylüyor.
Schmidt, yeni kar amacı gütmeyen kuruluşun, ilaç keşfinden malzeme bilimlerine kadar her şeyde potansiyel olarak atılımlar yaratmak için bir araya gelen iki alan olan bilim ve yapay zekadaki en iyi yetenekler için büyük bir cazibe haline gelmesini istiyor. Planlara aşina olan insanlar, finansmanın çoğunlukla Schmidt’in kişisel servetinden geleceğini, ancak projenin hırsı göz önüne alındığında dış fonların gerekli olabileceğini söyledi.
Schmidt, rekabetçi maaşlar ve kaynaklar, özellikle akademide elde edilmesi zor olabilecek hesaplama gücü sunmayı amaçlıyor. İnsanlar, projenin hala erken aşamalarda olduğunu ve kesin planların değişebileceğini belirtiyor.
Ancak şu an için projenin görünen kısmı ile ilgili olarak söylenebilecek en güzel nokta projenin, gerçekten yapay zeka ile ilgili potansiyeli en güzel şekilde görmüş ve bunu basit reklam araçlarına dönüştürmek yerine insanlığa nasıl katkı sağlayacağı alanlara yönlendirme vizyona sahip olması. Yakın gelecekte bu projenin nereye gideceğini göreceğiz.
Google, Android 14 işletim sisteminin son sürümü ile işitme kaybını önlemeye yönelik önemli bir adım atıyor. Kulaklık kullanıcılarının aşırı yüksek sesle müzik dinleme alışkanlıklarına karşı bir koruma sunan yeni “Kulaklık Yüksek Ses Uyarısı” özelliği, işitme duyusunun uzun vadeli zarar görmesini engellemeye çalışıyor.
Müzikseverler arasında yaygın olan bir alışkanlık olan aşırı yüksek sesle müzik dinleme, uzun vadede işitme kaybına neden olabilir. Google, bu sorunu ele alarak Android 14’te kullanıcıları daha bilinçli hale getirmeyi amaçlayan bir güvenlik özelliği sunuyor.
Bu yeni özellik, Avrupa Elektroteknik Standardizasyon Komitesi (CENELEC) tarafından belirlenen güvenlik standartlarına dayanıyor. Android 14, kulaklık kullanıcılarını yüksek ses seviyelerinin potansiyel tehlikelerine karşı uyaran etkili bir uyarı sistemi sunuyor. AB’de satılan Android cihazlar, kullanıcıların çıkış ses seviyesini 85 dB’nin üzerine çıkarmaya çalıştığında anında bir uyarı görüntülüyor.
Google, bu yeni özelliği “Kulaklık Yüksek Ses Uyarısı” adıyla tanıttı. Android 14 kullanıcıları, kulaklıklarıyla aşırı yüksek ses seviyelerinde uzun süre müzik dinlediklerinde bilgilendirilecekler. Bu özellik, sesin frekansına bağlı olarak yapılan hesaplamalara dayanıyor ve 7 günlük bir süreçte maruz kalınan ses dozunu tahmin ediyor. İşte burada öne çıkan nokta, sadece sabit bir ses endeksi kullanmak yerine hesaplanmış ses dozlarının (CSD’ler) kullanılmasıdır.
Android 14’ün “Kulaklık Yüksek Ses Uyarısı” özelliği, belirli eşiklere ulaşıldığında farklı uyarılar sunuyor. Kullanıcılar, “anlık maruz kalma” uyarılarına ek olarak, “bir hafta içinde kulaklıkla güvenli bir şekilde dinlenebilecek” CSD seviyeleri için “1 katı” ve “5 katı” uyarılarını alacaklar. Bu sayede kullanıcılar, işitme sağlıklarını korumak adına daha bilinçli kararlar verebilecekler.
Google’ın bu özelliği, Android 14’ün güncel kaynak kodu sürümüne dayanmaktadır ve kulaklık ses seviyesinin yüksekliğine bağlı olarak uyarılar tetiklenir. Gerçek dünya testleri, özelliğin etkinliğini kanıtlarken, kullanıcıların işitme sağlığını koruma konusunda daha bilinçli olmalarına yardımcı olacak.
ABD’li teknoloji araştırma ve danışmanlık şirketi Gartner’ın Teknoloji Eğilimleri Raporu Sonuçlarına göre 2026 yılında şirketlerin yüzde 80’ni, ihtiyaç duydukları yazılımları, Low-code platformlarda gerçekleştirecek. Bu platformların, 2025 yılında 47 milyar dolarlık pazar oluşturması bekleniyor. İşte ayrıntılar…
Süreyya Ciliv “Low-code platformu iş süreçlerini 10 kata kadar hızlandırıyor”
Low code platform geliştiren Kuika Yönetim Kurulu Başkanı Süreyya Ciliv, “Global ekonomide başarı için en önemli strateji, dijitalleşmeyi ve inovasyonu şirketlerinizin dört bir yanına yayarak, müşterilerinize daha fazla değer katmak. Bunu hızla yapanlar kazanacak.
Şirket olarak, Kuika low-code platformuyla, şirketlerin, girişimcilerin ihtiyaç duydukları yazılımı, 10 kata kadar hızla geliştirebiliyoruz. Bugün, Kuika Akademi olarak, üniversitelerde, akademik kadrolara low-code yazılım dersleri veriyoruz. Üniversiteler, meslek yüksek okullarında, mühendis adayı öğrenciler, müfredatlarda bu yazılımı öğreniyor” dedi.
Kuika YKB. Süreyya Ciliv, geliştirdikleri Low-code platformunun şirketler açısından avantajlarını “Kuika AI Low-code platformu bu stratejiyi gerçekleştirmek için çok önemli ve güçlü bir araç. Şirketlerdeki bireyler, küçük departmanlar, iş birimleri her yazılımı, merkezi bilgi işlem departmanlarından beklemek yerine, bu low-code platformuyla yapabiliyor. Kuika Low-code platformuyla, ihtiyaç duydukları yazılımları, bugüne nazaran 10 kat hızla geliştirebiliyorlar.” belirtti.
“Kuika Akademi, üniversitelerde low-code yazılım eğitimi veriyor”
Kuika Akademi ile gençlere 15 modül ve 75 saatten oluşan yazılım eğitimleri verilmekte. Ege Üniversitesi, EGESEM, Bahçeşehir Üniversitesi, Atılım Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yazılım Mühendisliği Bölümü, İzmir Ekonomi Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu’nda low code yazılım eğitimleri müfredatlarda, akademik kadrolarca anlatılmakta.
E-devlette listelenecek olan “Kuika Geliştiricisi” Sertifikası çalışması devam etmekte olup şirketin hedefi, dünya genelinde hızla yaygınlaşan Low-code ve No-code yazılımların, üniversitelerin eğitim müfredatlarına girip, ders olarak görülmesi.
“Sanayi şirketleri, Low-code yazılım platformlarını talep ediyor”
Süreyya Ciliv, “Yazılım geliştirme süreçleri uzun ve pahalı, diğer yandan yazılımcı sayısı yetersiz. Yazılım geliştirmedeki uzun süreçler, tekrarlanan çabalar, kaynak israfı ve müşterilerde kullanılmayan yazılımlara neden oluyor. Mühendis ekibimizin geliştirdiği yazılım platformuyla şirketlerde, bir departmanı kod yazabilir hale getiriyoruz. Ağırlıklı olarak sanayi şirketlerinde mevcut kadrolara yazılım yetkinliği sağlıyoruz. Ayrıca start-up’ları, yazılım çözümlerimizle destekliyoruz.” dedi.
Gartner “2026 yılında şirketlerin %80’i yazılımlarını Low-Code platformlarda gerçekleştirecek”
ABD’li teknoloji araştırma ve danışmanlık şirketi Gartner’ın Teknoloji Eğilimleri Raporu Sonuçlarına göre 2026 yılında şirketlerin yüzde 80’ni, ihtiyaç duydukları yazılımları, Low-code platformlarda gerçekleştirecek. Low-code platformların avantajları;
Önceden oluşturulmuş bileşenler ve konektör’ler aracılığı ile yazılım geliştirmeye izin vererek zamandan tasarruf sağlar.
Görsel tasarımı ve geliştirme ortamı sayesinde süreçleri kolaylaştırır, hızlandırır.
İş süreçlerinde standardizasyon sağlar.
Önceden oluşturulmuş konektörler kullanarak süper uygulama geliştirilmesine izin verir.
Tek bir platformda web ve mobil uygulama geliştirme imkanı sunabiliyor.
Kuika.com ile hızla Kuika Platformu ve ekibiyle tanışın.
Vertical Aerospace’ın elektrikli uçak, motor arızası senaryosunun testi sırasında yaşanan bir kaza sonucunda yere çarptı. Olay, Birleşik Krallık’ın Cotswold Havalimanı’ndaki Uçuş Test Merkezi’nde gerçekleşti. Sivil Havacılık Otoritesi’ne yapılan bir dosyada açıklanan bilgilere göre, 9 Ağustos 2023 Çarşamba günü meydana gelen kazada araç uzaktan kumandayla kontrol ediliyordu ve şans eseri herhangi bir yaralanma yaşanmadı.
Vertical Aerospace, daha önce Birleşik Krallık Kemble’daki Cotswold Havaalanı’nda başarılı bir şekilde elektrikli aracı uçurmuştu. Bu prototip, yalnızca bataryayla çalışan bir sistem ile donatılmıştı ve uzaktan kumanda ile kontrol ediliyordu. Uçak, deneme uçuşunda havada asılı kaldıktan sonra indirilmek üzere yere iniş yapmıştı.
VX4 test uçağı, bir dizi uzaktan kumandalı itme kaynaklı test uçuşu gerçekleştirdi ve saatte 40 milin biraz üzerinde hıza ulaştı. Ancak kaza, uçağın yaklaşık 20 feet yükseklikten düştüğü bir manevra sırasında meydana geldi. Şirket yetkilileri, uçuş testi programının uçağın sınırlarını belirlemek amacıyla tasarlandığını ve bu kaza sırasında motor arızası testi senaryosunun uygulandığını belirttiler. Şirket, ilgili otoritelerle yakın işbirliği içinde çalıştıklarını da vurguladı.
Vertical Aerospace’ın ortakları arasında uçağın kontrol sistemini tasarlayan Honeywell ve yatırımcılardan Rolls Royce da bulunuyor. Şirketin baş test pilotu Justin Paines, uçağın performansının oldukça olumlu olduğunu belirterek stabilite konusunda büyük bir güven sağlandığını ifade etti. Aynı zamanda, uçağın yer etkisi yastığı sayesinde beklenenden daha düşük devirde dengeli bir şekilde havada asılı kaldığını söyledi.
Vertical Aerospace, 2016 yılında kuruldu ve daha ileri teknolojiye sahip bir araç inşa etme çalışmalarını sürdürüyor. Şirket, 2026 sonuna kadar sertifikalı bir uçağı hizmete sunmayı hedefliyor. Üç ay önce Birleşik Krallık Sivil Havacılık Otoritesi’nden tasarım organizasyonu onayı (DOA) alarak bu hedefe doğru önemli bir adım atmıştı.