Google yapay zeka ile dolandırıcılık tespiti yapıyor

0

Dolandırıcılar, kişisel bilgilerimizi, paramızı veya her ikisini birden çalmak için kullandığımız araçları ve teknolojileri istismar etmeye her zaman çalışıyor. Bu nedenle Google gibi şirketler bizi bilgisayar korsanlarından, güvenlik tehditlerinden ve diğer tehlikelerden korumalıdır. Aynı zamanda kendi güvenliğimizin sorumluluğunu almamızın nedeni de budur.

Bir blog yazısında Google, temel ürünlerdeki çevrimiçi dolandırıcılıkları nasıl engellediğini ve kendimizi nasıl koruyabileceğimizi açıklıyor. Arama motoru pazarının en büyük payına sahip olan Google, her gün yüz milyonlarca kötü amaçlı ve şüpheli arama sonucunu tespit etmek için yapay zekayı kullanıyor. Şirket, yapay zekanın yardımıyla dolandırıcılık tespit sisteminin eskisinden 20 kat daha fazla dolandırıcılık yakalayabildiğini söyledi. Özellikle, yapay zekadaki son gelişmeler Google’ın web’deki daha fazla metni analiz etmesine, dolandırıcılık kampanyalarını belirlemesine ve arama sayfasına yönelik ortaya çıkan tehditleri tespit etmesine yardımcı oluyor.

Google yapay zeka ile dolandırıcılık tespiti

Blog yazısında belirtilen bir örnekte, Google havayolu müşteri hizmetleri sağlayıcılarını taklit eden saldırganlarda önemli bir artış gördü. Bu dolandırıcılığın yaygınlaşmasıyla, Google’da havayolu müşteri hizmetleri için arama yapan yolcular, dolandırıcının kişisel bilgilerini ele geçirmeye çalıştığı kötü amaçlı bir telefon numarasına yönlendirilebilir. Yapay zeka sayesinde şirket bu tür dolandırıcılıkların sayısını %80’den fazla azaltabildi. Chrome, gelişmiş güvenlik koruması sunan bir diğer Google ürünüdür. Güvenli Tarama’daki Gelişmiş Koruma modu, Standart Koruma modundan daha sıkı güvenlik sunarak en yüksek savunma seviyesidir. Şimdi, yapay zeka bu güvenliği daha da güçlü hale getiriyor.

Google’ın masaüstündeki cihaz içi büyük dil modeli (LLM) Gemini Nano, riskli ve dolandırıcı web sitelerinde anında analizler sunarak kullanıcıları daha önce görülmemiş yeni dolandırıcılıklara karşı korur. Örneğin, Gemini Nano en büyük çevrimiçi tehditlerden biri olan uzaktan teknik destek dolandırıcılıklarını engellemeye yardımcı oluyor. Google bir sonraki adımda bu korumayı Android cihazlara genişletmek istiyor.

Dolandırıcıların bir saldırı gerçekleştirmeye çalışmasının bir diğer yolu da size kötü amaçlı web sitelerinden bir dizi bildirim göndermektir. Bu tehdidi ele almak için Google, Android için Chrome’da yeni yapay zeka destekli uyarılar başlatıyor. Yapay zeka bir dolandırıcılık bildirimi tespit ederse, içerik engellenir ve uyarının yanlış pozitif olduğunu düşünüyorsanız aboneliğinizi iptal etme, engellenen içeriği görüntüleme veya bu siteden gelecekteki bildirimlere izin verme seçeneğiyle bir uyarı alırsınız.

Amazon, Şili’ye 4 milyar dolarlık AWS yatırımı yapacak!

Şirket, 2026 sonuna kadar Şili’de yeni bir Amazon Web Services (AWS) altyapı bölgesi kurmak için 4 milyar dolardan fazla yatırım yapacak.

Amazon’un açıklamasına göre bu yatırım, Şili’de üç ayrı kullanılabilirlik alanından oluşan bir AWS veri merkezi bölgesi kurulmasını kapsıyor. Bu bölgeler, birbirinden izole veri merkezlerinden oluşarak yüksek erişilebilirlik ve düşük gecikme süresi sunacak. Şirket ayrıca bu merkezleri destekleyecek yerel uzmanları işe almayı ve eğitmeyi de planlıyor.

AWS Altyapı Hizmetleri Başkan Yardımcısı Prasad Kalyanaraman, yaptığı açıklamada, “AWS South America Bölgesi, Latin Amerika’daki ve özellikle Şili’deki güvenli, verimli ve ölçeklenebilir bulut altyapısına olan yüksek talebi karşılamak için büyük önem taşıyor.” dedi. Kalyanaraman ayrıca, yeni bölge sayesinde yerel şirketlerin yapay zekâ ve makine öğrenimi gibi ileri teknolojilerle daha hızlı büyüme, üretkenlik ve inovasyon sağlayabileceğini vurguladı.

Amazon, geçmişte de Şili’ye yatırımlar yapmıştı

Amazon, daha önce de Şili’de AWS hizmetlerine yönelik çeşitli yatırımlar yapmıştı. 2021 yılında AWS Outposts hizmetini başlatan şirket, müşterilere kendi veri merkezlerinden AWS altyapısına erişim sağlamıştı. 2023 yılında ise özel bağlantı çözümleri ve düşük gecikmeli hizmetler için AWS Local Zones’u devreye aldı.

Şili’de Amazon’un müşterileri arasında LATAM Havayolları, gıda üreticisi Agrosuper ve Andrés Bello Ulusal Üniversitesi gibi önemli kurumlar yer alıyor. Yeni yatırımla birlikte bu listeye birçok yerel ve bölgesel işletmenin de katılması bekleniyor.

Öte yandan, Amazon’un bulut hizmetleri alanındaki rakipleri de Şili’de aktif. Google Cloud, 2021 yılında ülkedeki ilk bulut bölgesini hizmete sokarken, Microsoft Azure da 2020 yılında Şili’deki ilk veri merkezi bölgesini duyurmuştu.

Amazon’un bu hamlesi, Latin Amerika pazarının artık küresel teknoloji devleri için stratejik bir öncelik haline geldiğini gösteriyor. Artan dijitalleşme, e-ticaret büyümesi ve yapay zekâ uygulamalarının yaygınlaşması, bölgedeki veri işleme ve bulut altyapısı ihtiyacını da ciddi şekilde artırıyor.

Şili’ye yapılacak bu 4 milyar dolarlık yatırım, sadece teknoloji altyapısını değil, aynı zamanda ülkenin dijital ekonomi ekosistemini de ileriye taşıyacak. AWS’nin bölgede kuracağı yeni merkezler, yerel yazılım geliştirme, yapay zekâ çözümleri ve veri analitiği hizmetlerinde önemli bir sıçrama potansiyeli sunuyor.

Amazon’un bu yatırımı, Latin Amerika’da bulut hizmetleri rekabetini daha da alevlendirecek gibi görünüyor.

FTC, Microsoft ve Activision Blizzard arasındaki birleşmeyi engellemede büyük bir darbe aldı!

2023’te anlaşma sonuçlandıktan sonra yapılan itiraz bugün itibarıyla reddedildi. Böylece FTC’nin, Microsoft ve Activision Blizzard arasındaki dev birleşmeye yönelik hukuki mücadelesi bir kez daha darbe aldı.

FTC, Microsoft’un Activision Blizzard’ı satın almasına ilk olarak 2022 yılında karşı çıkarak, bu birleşmenin oyun pazarında rekabeti önemli ölçüde azaltacağı yönünde bir şikayet sunmuştu.

FTC, birleşmenin tamamlanmasını engellemek için 2023’te önleyici bir ihtiyati tedbir talebinde bulundu. Ancak bölge mahkemesi bu talebi reddetti. FTC kararı temyize taşıdı ancak satın alım Ekim 2023’te tamamlandı ve Microsoft, Activision Blizzard’ın resmi sahibi oldu.

Reutersa göre bugün açıklanan temyiz mahkemesi kararı, alt mahkemenin FTC’nin talebini reddetmesinin yerinde olduğunu belirtti. Kararda, FTC’nin sunduğu argümanların davada başarı şansı yaratmadığı belirtildi.

Bu karar, FTC’nin birleşmeyi tamamen engelleme olasılığını ciddi şekilde azaltıyor. Yine de sürecin tamamen sona ermediği belirtiliyor; FTC’nin birleşmeye dair açtığı idari süreç devam ediyor.

Hem FTC sözcüsü Vicky Graham hem de Microsoft adına konuşan Alex Haurek, bugünkü karara ilişkin yorum yapmayı reddetti. Ancak karar, Microsoft’un Activision Blizzard üzerindeki kontrolünü resmen sürdürdüğünü ve mevcut koşullarda geri dönüşün zorlaştığını netleştiriyor.

İngiltere Mahkemesi patent davasında Intel lehine karar verdi!

Microsoft’un Activision Blizzard’ı satın alması, yalnızca oyun sektörü açısından değil, teknoloji sektörünün genel yapısı bakımından da önemli bir dönüm noktası oldu. Bu anlaşma, tarihin en büyük teknoloji satın alımlarından biri olarak kayıtlara geçti.

FTC’nin itirazları ise, büyük teknoloji şirketlerinin giderek daha fazla sektörü kontrol etmesiyle birlikte ortaya çıkan tekel tartışmalarının bir yansıması. Her ne kadar bu davada başarılı olunamasa da, FTC’nin benzer birleşmelerde daha güçlü yasal stratejilerle tekrar sahneye çıkması muhtemel.

Metafleet, yeni Tesla Model Y ile filosunu güçlendiriyor

0

Tesla Model Y Long Range araçlarını filosuna katarak kurumsal müşterilerine sunmaya başlayan Türkiye’nin ilk sadece elektrikli araç filo kiralama şirketi Metafleet, bu ay itibariyle Tesla Model Y’nin giriş seviyesini de müşterilerine sunmaya hazırlanıyor. Şirket, bu önemli adımla, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak isteyen kurumsal müşterilere çevre dostu mobilite çözümleri sunarak sektör liderliğini güçlendirmeyi hedefliyor.

Metafleet Şirketleri Sürdürülebilir Geleceğe Taşıyor

Türkiye’nin ilk ve tek tamamen elektrikli filo kiralama şirketi olan Metafleet, sürdürülebilirlik misyonu doğrultusunda şirketlerin karbon ayak izini azaltmak ve çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmalarını sağlamak amacıyla faaliyet gösteriyor. Elektrikli araç ürün gamında her segmentten ve markadan tam elektrikli araçlara sahip olan Metafleet, şirketlerin ihtiyaçları doğrultusunda ihtiyacı doğru analiz ederek ve projelendirerek uzun dönem filo kiralama hizmeti sunuyor. Metafleet , filo araç kiralama yapmak isteyen şirketlerin hem sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sağlarken aynı zamanda yüksek maaliyetlere karşı onları koruyor. Bu kapsamda,  yüksek performanslı ve çevre dostu Tesla Model Y araçlarını filosuna dahil ederek önemli bir adım attı.

Metafleet kurucu ortağı ve CEO’su Tevfik Günal, bu önemli gelişme hakkında şunları söyledi: ” Metafleet olarak, sürdürülebilir bir geleceğe yönelik sorumluluğumuzu en üst düzeyde taşıyoruz. Tesla Model Y Long Range ve yeni giriş seviyesi modellerini Türkiye’de filo kiralamasıyla ilk kez müşterilerimize sunmak, sektör dönüşümünde öncü rolümüzü güçlendiren önemli bir adım. Kurumsal müşterilerimizin elektrikli araç kullanımına geçiş süreçlerini kolaylaştırarak, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmalarına katkı sağlamaktan gurur duyuyoruz.” dedi .

Müşterinin ihtiyacına göre projelendirilen filo modelleri 

Türkiye’de %10   ÖTV diliminde yer alan Tesla Model Y Standart Range modelleri, üstün elektrikli performansı ve gelişmiş teknolojik özellikleri ile kurumsal şirketler için önemli avantajlar sunuyor. Tesla modelleri yanı sıra, Kia EV3 Long Range, BMW iX1, BMW i5, BMW i7, BYD Seal U EV, BYD Dolphin vb. marka ve modelleri firmaların ihtiyacına göre projelendirerek sıfır km araçları Kurumsal firmalar ile buluşturuyor. Ayrıca Metafleet filosunda yer alan yine sıfır km araçlar da kurumsal firmalar ile buluşturulmaya hazır durumda. Burada firmaların ihtiyacını belirlemenin çok önemli olduğunu vurgulayan Metafleet Kurucu Ortağı ve CEO’su Tevfik Günal, “filomuzda yer alan marka ve model çeşitliliği sayesinde şirketlerin yönetim kadrosundan, satış ekiplerine kadar ay içerisindeki kullanım ihtiyacı, katedilen mesafe ve diğer kullanım ihtiyaçları göz önünde bulundurarak en verimli seçenekleri sunuyoruz” diyor. Metafleet, Haziran 2025’ten itibaren Renault 5 e tech gibi araçları da müşterileriyle buluşturmayı amaçlıyor.Formun Altı

Meta belgeleri çarpıcı gerçeği gözler önüne serdi!

Şubat 2022 tarihli bu belgede, Meta CEO’su Mark Zuckerberg, Instagram Başkanı Adam Mosseri ve diğer üst düzey yöneticiler, Facebook ve Instagram’ın pazar pozisyonuna dair endişelerini ve TikTok’un yükselişi karşısındaki çaresizliklerini açıkça dile getiriyor.

Zuckerberg, mesajlaşmaların birinde Facebook’un artık sektörde bir meydan okuyucu konumuna düştüğünü ve zihinsel üstünlük ile ivmesini kaybettiğini belirtiyor. TikTok’un sunduğu ortak bağlam hissine dikkat çeken Zuckerberg, kullanıcıların aynı içerikleri görebilme olasılığının sosyal etkileşimi organik biçimde artırdığını ifade ediyor.

Instagram Başkanı Adam Mosseri de Facebook’un artık insanların varsayılan içerik keşif aracı olmadığını kabul ediyor. “Facebook’un doğal farklılaşma stratejisi içerik keşfi olmalıydı.” diyen Mosseri, TikTok’un sadece video formatıyla Meta’nın çok ötesine geçtiğini, hatta YouTube ve Netflix gibi platformların alanından da kullanıcı çektiğini belirtiyor.

Mosseri’nin öngörüleri, 2021’de TikTok’un ABD’de ortalama izlenme süresi bakımından YouTube’u geçtiğini gösteren araştırmalarla destekleniyor. 2023’te 4 ila 18 yaş arası çocukların TikTok’ta YouTube’a kıyasla %60 daha fazla zaman geçirdiği de Qustodio verileriyle ortaya kondu.

Meta yöneticilerinin genel kanısı, sadece yeni formatlar sunmanın artık kullanıcıları elde tutmaya yetmediği yönünde. Eski Meta yöneticisi Stan Chudnovsky, “Stories ile getirdiğimiz format yeniliği artık işe yaramıyor. İnsanların gidebileceği çok fazla alternatif var.” diyerek TikTok, YouTube, Discord, Snapchat, Reddit gibi platformlara dikkat çekiyor.

Reklam birimi başkan yardımcısı John Hegeman ise, TikTok’un kısa video içerikte, sıralama sistemlerinde ve içerik oluşturma araçlarında önde olduğunu kabul ederken, içerik üreticilerini Reels’e çekerek bu farkı kapatabileceklerini savunuyor. Ancak makine öğrenimi ve teknik altyapı açısından Meta’nın ne kadar geride olduğunu tam olarak kestiremediğini belirtiyor.

Meta hashtag

Konuşmalar, Meta’nın tekel olduğu iddiasını zayıflatır nitelikte

FTC’nin davası, Meta’nın Instagram ve WhatsApp’ı satın alarak sosyal medya alanında tekel oluşturduğunu savunuyor. Ancak bu yeni belgeler, şirketin kendi iç yazışmalarında bile rekabetin sertleştiğini ve özellikle TikTok karşısında geriye düştüğünü kabul ettiğini gösteriyor. Bu da, Meta’nın pazarda mutlak bir hâkimiyet sürdürdüğü argümanını zayıflatıyor.

Zuckerberg, geçtiğimiz ay verdiği ifadede TikTok’un başarısını açıkça “Meta’nın büyümesine doğrudan tehdit” olarak tanımlamıştı. Şimdi ise dahili belgeler bu tehdidin sadece hissedilmediğini, derinlemesine analiz edilip şirket stratejilerine yön verdiğini de ortaya koyuyor.

Meta’nın yıllardır sosyal medya pazarındaki liderliği tartışmasızken, bu belgeler dijital içerik tüketiminin nasıl değiştiğini ve kullanıcı alışkanlıklarının farklı formatlara kaydığını açık biçimde gösteriyor. TikTok’un sadece gençler değil, tüm kullanıcı gruplarında yükseliyor olması, Meta gibi dev şirketleri bile zorunlu dönüşümlere itiyor.

Dava süreci devam ederken, bu tür belgeler yalnızca Meta’nın stratejik kırılganlıklarını ortaya koymakla kalmıyor, aynı zamanda sosyal medya rekabetinin ne kadar canlı ve dinamik bir yapıya sahip olduğunu da gözler önüne seriyor.

Netaş, 2,1 milyar TL gelirle 2025’e güçlü başladı

0

Türkiye’nin önde gelen teknoloji şirketlerinden Netaş, 2025 yılının ilk çeyreğine ait finansal ve operasyonel sonuçlarını açıkladı. Şirket, satış gelirlerinde yüzde 23 artış sağlayarak toplamda 2,1 milyar TL gelir elde etti. Aynı dönemde alınan siparişlerde yüzde 41’lik artışla 2,8 milyar TL seviyesine ulaşıldı. Brüt kâr ise geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 45 yükselerek 181 milyon TL oldu.

5G odaklı dönüşüm yatırımlarının etkisiyle sistem entegrasyonu segmentinde dikkat çeken bir büyüme yaşandı. Bu segmentin satış gelirleri yüzde 21 artış gösterirken, toplam satışlar içindeki payı yüzde 47 olarak gerçekleşti. Alınan siparişlerdeki yüzde 79’luk artış, sistem entegrasyonu segmentinin sipariş payını yüzde 54’e taşıdı. Segmentin brüt kârı 90 milyon TL’ye ulaşarak yüzde 9’luk kâr marjıyla şirketin toplam kârlılığına en büyük katkıyı sağladı.

Telekom segmentinde de kayda değer bir performans sergilendi. ZTE ile birlikte yürütülen projelerin katkısıyla bu segmentin satış gelirleri yüzde 29 oranında arttı. Telekom satışları toplam gelirlerin yüzde 42’sini oluştururken, siparişlerin yüzde 37’si bu segmentten geldi. BDH segmenti de 239 milyon TL satış ve 19 milyon TL brüt kâr elde ederek toplam gelirlerde yüzde 11’lik bir paya ulaştı.

Netaş, aynı zamanda Türkiye’nin en büyük iletişim teknolojileri fuarlarından biri olan Mobilefest 2025’te geliştirdiği çözümleri tanıttı. Şirket, 5G-A teknolojisini destekleyen yerli altyapı çözümleriyle sektördeki konumunu güçlendirdi. Mühendislik kapasitesi ve teknoloji üretim gücüyle dikkat çeken Netaş, geliştirdiği donanım ürünlerini sektörle buluşturmaya devam ediyor.

Yeni Nesil Baz İstasyonu, tüm radyo erişim teknolojileriyle uyumlu yapısıyla öne çıkarken; Mikrodalga transmisyon ürün ailesi L2, L3, MPLS ve SDN destekli birleşik platformuyla geniş bir kullanım alanı sunuyor. 112 MHz ve 4096 QAM destekli en küçük ODU yapısı, 4×4 MIMO teknolojisiyle birlikte zengin 10GE arayüzlerini içeren bu dış mekan ekipmanları, yüksek kapasite ve düşük gecikme avantajı sağlıyor.

Şirketin enerji ve senkronizasyon çözümleri de öne çıkan diğer alanlar arasında yer alıyor. Doğru Akım Güç Kaynağı, şebeke arızalarında bile sistemleri çalışır durumda tutarken; Hassas Saat Üreteci, küresel uydu sistemlerinden aldığı sinyallerle nanosaniye düzeyinde senkronizasyon sağlıyor. GLONASS, Galileo ve BeiDou uyumlu bu sistem, özellikle finans, telekom ve savunma sektörleri için kritik zamanlama çözümleri sunuyor.

ZTE teknolojisiyle geliştirilen Akıllı Lityum İon Batarya, daha uzun kullanım ömrü ve yüksek verimlilikle enerji yönetiminde fark yaratıyor. Diğer yandan, yerli üretim bulut sunucular da Türkiye’de geliştirilen enerji verimliliği yüksek, kesintisiz ve güçlü performansa sahip yapısıyla öne çıkıyor. Bu sunucularla birlikte kamu ve özel sektör kuruluşları, daha modern bir bilişim altyapısına geçiş yaparken, ülke ekonomisine de katkı sağlanıyor.

Fransız girişim Mistral AI, gelirini 100 günde üçe katladı!

Mistral AI CEO’su Arthur Mensch, son 100 gün içinde özellikle Avrupa ve ABD dışındaki pazarlardan gelen taleple birlikte şirket gelirlerinin üç katına çıktığını açıkladı.

2022 yılında Paris’te kurulan şirket, Şubat ayında Le Chat’in açık kaynaklı versiyonunu yayımlamıştı. Şimdi ise kurumlara özel sürüm devreye alındı. Bu yeni sürüm, Microsoft SharePoint ve Google Drive gibi içerik yönetim sistemleriyle entegre çalışabiliyor.

Mensch, yaptığı açıklamada “Son 100 gün içinde iş hacmimizi üçe katladık. Özellikle Avrupa ve ABD dışındaki ülkelerden yoğun talep alıyoruz. ABD’de de hızlı bir büyüme gösteriyoruz.” dedi.

Şirketin gelirleri resmi olarak açıklanmamış olsa da, sektör kaynakları Mistral’ın 2023 yılı gelirini yaklaşık 30 milyon dolar olarak raporlamıştı. Şirketin mevcut değerlemesi ise 6 milyar dolara ulaştı.

Mistral ayrıca bulut sağlayıcılarına olan bağımlılığını azaltmak amacıyla kendi hesaplama altyapısını geliştirdi. Böylece müşterilere, ABD merkezli servis sağlayıcılara bağlı olmayan, yerel ve daha bağımsız bir hizmet sunabiliyor. Şirketler ayrıca Le Chat’i kendi altyapılarında çalıştırabiliyor; verilerin Mistral tarafından yönetilmesine gerek kalmıyor.

Mistral’ın yükselişi, küresel siyasette yaşanan bazı gelişmelerle de örtüşüyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci döneminde Avrupa ile ilişkileri gerginleştiren ticaret politikaları ve diplomatik çıkışları, birçok Avrupalı şirketi alternatif ve daha yerli çözümlere yöneltiyor. Mistral’ın sunduğu, verilerin Avrupa içinde kalmasına olanak sağlayan yapısı, bu bağlamda kurumsal müşteriler için cazip bir seçenek oluşturuyor.

Le Chat: Avrupa’nın ChatGPT’si mi?

Mistral AI’nın Le Chat platformu, kurumsal kullanıma özel olarak geliştirilmiş yapay zekâ destekli bir asistan. ChatGPT gibi modellerle benzer işlevselliğe sahip olan Le Chat, Fransa merkezli olması, açık kaynaklı yaklaşımı ve veri egemenliğini ön planda tutmasıyla ayrışıyor.

Kurumlar için içerik arama, belge özetleme, e-posta hazırlama ve soru-cevap gibi işlevleri destekleyen bot, aynı zamanda şirket içi sistemlerle entegre çalışarak günlük operasyonları kolaylaştırmayı hedefliyor.

Mistral AI, kısa sürede ulaştığı başarıyla Avrupa’nın yapay zekâ alanındaki küresel rekabet gücünü temsil eden öncü bir oyuncu hâline geliyor. ABD dışındaki pazarlardan gelen yoğun ilgi, hem siyasi hem de teknolojik bir yönelimin göstergesi.

Le Chat’in kurumsal sürümüyle birlikte, Mistral yalnızca bir teknoloji üreticisi değil, aynı zamanda veri bağımsızlığı ve yerli yapay zekâ kavramlarını merkezine alan stratejik bir alternatif sunuyor. Avrupa merkezli kurumlar için ABD’den bağımsız, güçlü ve özelleştirilebilir bir yapay zekâ çözümü artık daha yakın.

Destek, Türkiye’nin en yaygın BT hizmeti veren şirketi oldu!

Bilişim ve iletişim teknolojileri konusunda, 1996 yılından bu yana danışmanlık, tasarım, satış ve satış sonrası hizmetler sunan DESTEK, IBM Türk ve SERİ’nin en büyük servis iş ortağı olarak uzun yıllar birlikte çalıştı. Sektörün deneyimli oyuncusu olan DESTEK, Türkiye’nin en büyük bilgi teknolojileri hizmeti veren şirketi olma amacıyla SERİ Bilgi Teknolojileri’ni satın aldı.

DESTEK Kurucu Ortağı ve Genel Müdürü Oğuz Tamer Tunçel ve SERİ Genel Müdürü Zafer Güneş BT dünyasındaki bu büyük birleşmeyi ve Türkiye’nin BT altyapısını yorumluyor.

Müşterilerine, kurumsal altyapı çözümlerinden ağ ve güvenlik çözümlerine, sözleşmeli hizmetlerden dış kaynak kullanım hizmetlerine, danışmanlık hizmetlerinden sistem entegrasyon çalışmalarına kadar bilişim ve iletişim teknolojileri konusunda çözüm ve hizmet üreten DESTEK, SERİ ile bütünleşik bir sisteme geçmeye hazırlanıyor.

SERİ, son kullanıcı destek hizmetlerinde stratejik yaklaşımlar ile çeşitli çözümler üretiyor. Uyguladığı stratejiler ile de müşterilerine son kullanıcı destek hizmetleri konusunda maliyetlerin düşmesi, kullanıcı memnuniyetinin artması için yüksek fayda sağlıyor. Aynı zamanda tecrübesi, teknolojik altyapısı ve tüm Türkiye’ye yayılmış deneyimli kadrosu ile SERİ, EFT Ödeme Terminalleri saha ve lojistik hizmetleri de sunuyor.

Gerçekleşen satın alma doğrultusunda DESTEK ve SERİ; kamu, finans, telekom ve genel sektör başta olmak üzere tüm sektörlerde 1.000 kişilik bir insan gücü ve 30’un üzerinde ofis ile Kuzey Kıbrıs dahil Türkiye’nin her yerine hızlı, kaliteli ve ulaşılabilir bir servis götürecek.

DESTEK Kurucu Ortağı ve Genel Müdürü Oğuz Tamer Tunçel, “SERİ’nin satın alınmasıyla çözüm ve hizmet yelpazemizi genişleterek yüksek rekabetin olduğu teknoloji sektörünün Türkiye’de en güçlü oyuncularından biri haline geleceğiz. SERİ’nin konumu ve tecrübesi büyümemize katkıda bulunurken, sahip olduğu servis stratejileri ve çözümlerini de daha fazla müşterimize ulaştırma fırsatı bulacağız” dedi.

SERİ Genel Müdürü Zafer Güneş, “SERİ’nin ilk günden beri en büyük destekçisi ve iş ortağı olan DESTEK gibi saygın bir kuruluş ile bu satın almayı gerçekleştirmekten dolayı çok mutluyuz. DESTEK’i sektörde özel kılan en önemli özelliği uzmanlığı ve tecrübesidir. SERİ ve DESTEK’in kendi alanlarındaki tecrübelerinin ve teknolojik kabiliyetlerinin birleşmesiyle ortaya çıkacak hizmet kalitesinin sektörde fark yaratacağına inanıyorum” diye ekledi.

Apple, Safari’ye AI destekli arama motorları ekliyor!

Bloomberg’in haberine göre, Apple Servislerden Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı Eddy Cue, Google’ın tekel davasında verdiği ifadede bu gelişmeyi doğruladı.

Cue, Perplexity ve Anthropic gibi yapay zekâ odaklı servislerin listeye ekleneceğini ancak varsayılan arama motoru olmayacaklarını belirtti.

Cue’nun mahkemede paylaştığı en çarpıcı bilgilerden biri, Safari üzerinden yapılan aramaların Nisan ayında ilk kez düşüş göstermesiydi. Bu veri, kullanıcıların artık bilgiye ulaşmak için geleneksel arama motorları yerine yapay zekâ tabanlı çözümleri tercih etmeye başladığını gösteriyor. Özellikle ChatGPT, Perplexity ve Claude gibi sohbet tabanlı platformlar, kullanıcıların daha kişiselleştirilmiş ve bağlama duyarlı yanıtlar almasına olanak tanıyor.

Bu düşüş Apple için sadece kullanıcı davranışları açısından değil, finansal açıdan da önemli. Şirket, Safari üzerinden yapılan Google aramaları sayesinde yılda yaklaşık 20 milyar dolarlık gelir elde ediyor. Ancak Google ile olan bu arama motoru anlaşması, şu anda ABD’de süren antitröst davası nedeniyle risk altında.

Eğer Google’ın Apple cihazlarında varsayılan arama motoru olması engellenirse, Apple bu devasa gelir kaleminden mahrum kalabilir.

Apple, son dönemde cihazlarındaki yapay zekâ kabiliyetlerini artırmak için dış kaynaklara yöneliyor. Şirket, geçtiğimiz aylarda ChatGPT ile Siri’yi güçlendirmek için iş birliğine gitmişti. Bu anlaşma kapsamında OpenAI, ChatGPT’yi Apple’a ücretsiz sunarken, karşılığında platformda görünürlük elde ediyor ve ücretli abonelere dönüşme potansiyelini artırıyor.

Ancak Safari’ye entegre edilecek yapay zekâ arama motorları için durum farklı. Apple, Google ile elde ettiği reklam gelirine benzer şekilde bu yeni servis sağlayıcılardan da gelir paylaşımı talep edecek. Eddy Cue ayrıca, bu AI arama motorlarının Google ile rekabet edebilmesi için genel aramalarda daha zengin indekslere sahip olması gerektiğini vurguladı.

Arama savaşları yeniden başlıyor olabilir mi?

Apple’ın bu hamlesi, hem kullanıcı deneyimini dönüştürmeye hem de şirketin gelir modelini çeşitlendirmeye yönelik stratejik bir adım olarak görülüyor. Safari’ye eklenecek AI motorları, Google’ın uzun süredir süregelen hâkimiyetine meydan okuyabilir. Öte yandan, Apple’ın bu yeni ortaklıklardan Google seviyesinde gelir elde edip edemeyeceği büyük bir soru işareti.

Görünen o ki, yapay zekâ sadece cihazlarımızın nasıl çalıştığını değil, aynı zamanda bilgiye ulaşma yollarımızı ve teknoloji devlerinin iş modellerini de yeniden şekillendiriyor. Apple’ın Safari’deki bu yapay zekâ açılımı, arama motoru pazarında yeni bir rekabet dalgasının habercisi olabilir.

CrowdStrike, yüzlerce çalışanını işten çıkaracak!

Bu karar, yaklaşık 500 çalışanın işini kaybetmesi anlamına geliyor. CrowdStrike, bu hamleyi verimlilik artışı ve stratejik ölçeklenme hedefleri doğrultusunda attığını duyurdu.

CrowdStrike, ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’na (SEC) yaptığı 8-K bildiriminde, işten çıkarmaların şirketin yıllık yinelenen gelir (Annual Recurring Revenue – ARR) hedefi olan 10 milyar dolara ulaşma planının bir parçası olduğunu belirtti. CEO George Kurtz, çalışanlara gönderdiği mektupta, “Bu değişiklikler, daha hızlı hareket etmemizi, daha verimli çalışmamızı ve siber güvenlik alanındaki liderliğimizi sürdürmemizi sağlayacak.” dedi.

Ancak işten çıkarmalara rağmen, şirket bazı stratejik alanlarda işe alımlara devam edeceğini de bildirdi. Bu açıklama, firmanın tamamen küçülmeye gitmek yerine operasyonlarını yeniden yapılandırmayı ve önceliklerini değiştirmeyi planladığını gösteriyor.

CrowdStrike’ın finansal durumu, kararın eleştirilmesine sebep oldu

CrowdStrike’ın bu kararı, geçen yıl elde ettiği güçlü finansal performansla çelişkili bulundu. Şirket 2023 yılı boyunca 1.38 milyar dolarlık faaliyet nakit akışı ve 1.07 milyar dolarlık serbest nakit akışı bildirmişti. Bu güçlü gelir tablosuna rağmen yapılan işten çıkarmalar, çalışanlar ve sektördeki bazı gözlemciler tarafından eleştirildi.

Ayrıca CEO George Kurtz’ün geçtiğimiz yıl 46 milyon doların üzerinde bir gelir elde etmiş olması, işten çıkarmalarla birlikte kamuoyunda ayrı bir tartışma yarattı. ABD işçi sendikaları federasyonu AFL-CIO, bu tür yüksek yönetici maaşlarının çalışan çıkarımlarıyla aynı döneme denk gelmesini kurumsal dengesizlik örneği olarak değerlendiriyor.

CrowdStrike, 2016 yılında ABD Demokratik Ulusal Komitesi (DNC) hack olayını araştırması ve saldırının Rus hükümetiyle bağlantılı olduğunu ortaya koymasıyla büyük ün kazanmıştı. Ancak şirket, geçtiğimiz yıl dünya çapında büyük bir krizle sarsıldı. Yazılımlarına yapılan hatalı bir güncelleme, dünya genelinde 8.5 milyon Windows cihazını etkiledi; havaalanları kapandı, bankalar ve oteller dâhil birçok sektörde ciddi aksaklıklar yaşandı.

Bu olayın ardından CrowdStrike, yazılım güvenilirliği ve kriz yönetimi konusunda yoğun eleştirilere maruz kaldı. Şimdi ise şirket, daha çevik ve odaklı bir yapıya kavuşarak hem teknik hem de kurumsal olarak itibarını yeniden inşa etmeye çalışıyor.

İşten çıkarmalar, büyüme hedefleriyle çelişen bir adım olarak algılansa da, CrowdStrike gibi teknoloji devleri için bu tür yeniden yapılandırmalar genellikle piyasa beklentilerini ve rekabet avantajını koruma hamleleri olarak yorumlanıyor. Ancak uzun vadede şirketin hem çalışan motivasyonunu hem de kamuoyundaki algısını nasıl yöneteceği, başarısını belirleyecek en kritik faktörlerden biri olacak.

Avrupa, Amerikalı bilim insanlarıyla yeni bir Rönesans yaşamayı hedefliyor!

0

Choose Europe (Avrupa’yı Seçin) adını taşıyan bu yeni program, özellikle ABD’deki politik atmosferden rahatsız olan bilim insanlarını Avrupa’ya çekmeyi amaçlıyor. Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, bilimin özgür ve sürdürülebilir olduğu bir Avrupa vizyonunu ortaya koydu.

Von der Leyen, 2025-2027 yılları arasında 500 milyon euro bütçeye sahip olacak finansman paketinin, Avrupa’yı bilim insanları için bir mıknatıs haline getireceğini açıkladı. Ayrıca, Avrupa Araştırma Konseyi (ERC) aracılığıyla yedi yıllık süper burs planı da gündemde. Bu burs, dünyanın dört bir yanındaki en parlak bilim insanlarına uzun vadeli destek sunmayı hedefliyor.

Konuşmasında, “Bilim, ilerlemenin ve büyümenin yakıtıdır. Bilime yatırım yapılmazsa, ilerleme durur.” diyen Von der Leyen, bilimsel araştırmaların sorgulandığı bir dönemde bu girişimin önemini vurguladı. ABD’de Trump yönetimi sırasında yaşanan bilimsel fon kesintileri, NASA ve Ulusal Bilim Vakfı gibi kurumların bütçelerinde yapılan kısıtlamalar ve eşitlik girişimlerine yönelik engellemeler, Avrupa’nın bu çıkışını daha da anlamlı hale getiriyor.

Avrupa, Amerikalı bilim insanlarına güvenli bir liman sunacak

Von der Leyen, konuşmasında doğrudan ABD’yi hedef göstermese de mesaj açıktı: Avrupa, özgür ve güvenli bilim için doğru adres. Daha önce Fransa’daki Aix-Marseille Üniversitesi, benzer bir adım atarak Safe Place for Science programını başlatmış ve doğrudan ABD’li bilim insanlarına yönelik davette bulunmuştu.

Bu teklifler rastgele dağıtılmıyor; araştırmacıların nitelikleri değerlendiriliyor ve genellikle üç yıla kadar sözleşmeli çalışma imkânı sunuluyor. Avrupa Komisyonu da nitelikli adaylara ulaşmak ve başvuru sürecini kolaylaştırmak için yeni bir göç politikası ve dijital platform üzerinde çalışıyor.

Von der Leyen, Avrupa’da bilim insanlarının sıkça şikâyet ettiği karmaşık bürokratik süreçlerin sadeleştirileceği sözünü verdi. Ayrıca, Avrupa İnovasyon Yasası ve Startup ve Scaleup Stratejisi ile girişimcilerin sermayeye daha kolay ulaşmaları sağlanacak. Araştırma ve geliştirmeye (Ar-Ge) yapılan yatırımların, 2030 itibarıyla AB ülkelerinde gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) %3’üne ulaşması hedefleniyor.

ABD hükümeti ise Avrupa’nın bu çağrısına kısa sürede yanıt verdi. Beyaz Saray Sözcüsü Anna Kelly, “Amerika, bilim ve araştırmada en iyi yetenekleri çekmeye ve geliştirmeye devam edecek.” dedi. Ancak Nature dergisinin Mart sonunda yaptığı bir ankete göre, 1.200’den fazla Amerikalı bilim insanının %75’i ülkeden ayrılmayı düşünüyor ve en çok tercih edilen yerler arasında Avrupa ve Kanada öne çıkıyor.

Trump yönetiminin etkileriyle sarsılan Amerikan akademik dünyası, şimdi yeni bir yön arayışında. Avrupa’nın sunduğu bu elverişli ortam, bilim insanları için sadece bir alternatif değil, belki de yeni bir başlangıç olabilir.

Apple yöneticisinden iPhone’lar hakkında çarpıcı gelecek öngörüsü!

0

Apple yöneticisi, ifadesi sırasında yalnızca arama pazarının değil, mobil teknolojilerin de yapay zekâ devrimiyle köklü bir değişim geçireceğini söyledi. En dikkat çekici ifadesi ise “10 yıl içinde bir iPhone’a ihtiyaç duymayabilirsiniz.” oldu.

Cue’nun açıklamaları, esasen yapay zekânın arama motoru pazarındaki etkilerine odaklanmıştı. Ancak asıl tartışma yaratan bölüm, AI teknolojilerinin mobil cihazlara olan ihtiyacı nasıl ortadan kaldırabileceği yönündeki öngörüsüydü. Cue, teknolojide yaşanan büyük sıçramaların doğal olarak yeni rekabet alanları oluşturduğunu vurguladı ve AI’ın bu yeni dönemin merkezinde yer aldığını söyledi.

Ancak bu yorum, birçok uzmana göre fazla spekülatif. Özellikle bir Apple yöneticisinin, halka açık bir duruşmada böyle iddialı bir tahminde bulunması, teknoloji dünyasında yeni tartışmaları tetikledi. Zira Apple’ın uzun süredir gelirinin büyük kısmını iPhone satışlarından elde ettiği göz önünde bulundurulduğunda, bu tür bir gelecek öngörüsünün gerçekçi olup olmadığı sorgulanıyor.

Apple yöneticisi, iPhone’un sonuna mı işaret ediyor?

Gerçekçi bir perspektiften bakıldığında, Apple’ın iPhone’u 2035’e kadar tamamen ortadan kaldırması pek olası değil. Ancak cihazın rolünün değişmesi, daha çok bir dönüşüm geçirmesi mümkün. AI destekli sesli asistanlar, giyilebilir teknolojiler, artırılmış gerçeklik gözlükleri ve bulut tabanlı kişisel asistan sistemleri, önümüzdeki yıllarda akıllı telefonların yerini alabilecek potansiyele sahip.

Cue’nun bu yorumları aynı zamanda Apple’ın AI stratejisine dair ipuçları da sunuyor. Safari’de AI tabanlı arama sağlayıcılarına geçişin planlandığını doğrulaması, şirketin bu alanda daha agresif hamleler yapabileceğini gösteriyor. Yani bu açıklama yalnızca bir öngörü değil, aynı zamanda regülatörlere verilmiş ince ayarlı bir mesaj olarak da okunabilir.

Cue’nun sözleri kimileri tarafından vizyoner bir çıkış olarak değerlendirilse de, eleştirmenler bunun daha çok pazarlama amaçlı bir hamle olduğunu düşünüyor. Özellikle davanın bağlamı göz önüne alındığında, bu tür bir iddia, Apple’ın kendi pazar gücünü meşrulaştırma çabası olarak da görülebilir.

iPhone’un tamamen ortadan kalkacağı bir gelecek hâlâ uzak bir ihtimal. Ancak yapay zekânın hızlı gelişimi, bu ikonik cihazın bugünkü formuyla varlığını sürdürmesini de zorlaştırabilir. Apple’ın kendi yöneticisinin ağzından çıkan bu tür cümleler ise, hem tüketici alışkanlıklarının hem de teknoloji şirketlerinin önceliklerinin önümüzdeki on yılda ciddi şekilde değişebileceğini gösteriyor.

Amazon, dokunma hissine sahip yeni bir depo robotu geliştirdi!

Vulcan adlı bu iki kollu robot, depo içi işlemleri daha hassas ve verimli şekilde gerçekleştirebilecek şekilde tasarlandı. Şirketin açıklamasına göre, Vulcan halihazırda ABD’nin Spokane ve Almanya’nın Hamburg kentindeki Amazon tesislerinde aktif olarak kullanılıyor.

Vulcan’ın en dikkat çekici özelliği, nesnelere temas ettiğinde bunu algılayabilmesi. Robot, bu yeteneğini kollarına entegre edilen kuvvet sensörleri sayesinde kazanıyor. Bu sensörler, Vulcan’ın dokunduğu nesneleri ne zaman ve nasıl tuttuğunu algılamasına olanak tanıyor. Robotun bir kolu depo bölmelerindeki ürünleri düzenlerken, diğer kolu kamera ve vakumlu bir tutucu ile ürünleri kavrayıp çıkarıyor.

Amazon, Vulcan’ın depo stoklarının %75’ini kapsayacak şekilde fiziksel veri ve dokunma geri bildirimleriyle eğitildiğini belirtiyor. Dahası, robot zamanla kendi performansını geliştirerek daha doğru ve hızlı hale geliyor. Şu ana kadar yarım milyondan fazla siparişi başarıyla işlediği bildirildi.

Amazon, robotların insan işçilerin yerini almadığını, onlara yardımcı olduğunu savunuyor

Amazon, yıllardır depo robotları konusunda yaptığı yatırımlarla dikkat çekiyor. Şirketin dünya genelindeki tesislerinde yüz binlerce robot sipariş süreçlerinde aktif rol alıyor. Ancak bu durum, insan iş gücünün yerini robotların alacağına dair eleştirileri de beraberinde getiriyor.

Eleştirmenler, bu tür gelişmiş robotların istihdamı tehdit ettiğini savunurken, Amazon bu iddiaları reddediyor. Şirket, Vulcan gibi robotların amacıyla ilgili şunları söylüyor: “Bu sistemler insanları işten çıkarmak için değil, çalışanların iş güvenliğini artırmak ve ağır, tekrar eden görevlerde onlara destek olmak için geliştirildi.”

Depo otomasyonunda yeni bir dönem başlıyor

Vulcan, Amazon’un robotik sistemlerinde ulaştığı teknolojik düzeyin en son örneği. Şirketin halihazırda kullandığı robotlar genellikle paket taşıma ve yönlendirme görevleriyle sınırlıyken, Vulcan daha karmaşık bir görev olan nesne tanıma ve düzenleme yeteneklerine sahip.

Robotun dokunma hissi ile çalışması, depo operasyonlarında daha hassas ve özenli işlem yapabilmesine imkân tanıyor. Bu da, kırılabilir ürünlerin taşınmasından, karmaşık stok yerleşimlerine kadar pek çok alanda fayda sağlayabilir.

Amazon’un Vulcan ile başlattığı bu yeni dönem, sadece şirketin değil, genel anlamda depo ve lojistik sektörünün geleceğini de şekillendirecek nitelikte. İnsan-robot iş birliği, giderek daha sofistike hale gelirken, bu gelişmelerin toplumsal ve ekonomik etkileri önümüzdeki yıllarda daha da netleşecek.

OpenAI, yapay zeka teknolojilerini yaygınlaştırmak için hükümetlerle işbirliği yapacak!

OpenAI for Countries adı verilen bu program, ülkelerin kendi içinde yapay zekâ altyapısını geliştirmelerine katkı sunmayı hedefliyor.

Program kapsamında şirket, iş birliği yaptığı ülkelerde veri merkezi kapasitesi oluşturmak, ChatGPT gibi ürünleri yerel dillere ve ihtiyaçlara uyarlamak gibi çeşitli desteklerde bulunacak. Bu sadece teknoloji transferi değil, aynı zamanda kültürel ve dilsel uyarlamayı da içeren çok yönlü bir ortaklık modeli sunuyor.

Finansman konusunda ise program hem OpenAI tarafından hem de yerel hükümetlerin katkılarıyla desteklenecek. İlk etapta 10 ülkeyle proje başlatılması planlansa da, bu ülkelerin hangileri olacağı henüz açıklanmadı.

OpenAI, bu girişimin yalnızca bir altyapı hamlesi olmadığını, aynı zamanda politik ve stratejik bir vizyon taşıdığını da vurguluyor. Şirketin açıklamasına göre, amaç demokratik yapay zekâyı yaymak; yani Batılı değerler çerçevesinde geliştirilmiş AI modellerinin, başta Çin merkezli alternatifler olmak üzere, diğer ekosistemlere karşı cazip bir seçenek olarak sunulması.

Bu bağlamda program, yalnızca teknolojik değil, jeopolitik bir rekabetin de parçası hâline geliyor. OpenAI, yapay zekâ alanındaki liderliğini küresel ölçekte pekiştirmek istiyor.

OpenAI for Countries girişimi, şirketin büyük çaplı veri merkezi yatırımlarını kapsayan Project Stargate programıyla da örtüşüyor. Stargate projesi, yalnızca ABD içinde değil, uluslararası ölçekte de yapay zekâ için özel olarak inşa edilen dev veri merkezlerini kapsıyor. OpenAI for Countries, bu altyapıyı doğrudan kullanabileceği gibi, Stargate yatırımcılarından ek finansal destek de alabilir.

Yapay zeka artık stratejik bir oyuncu

OpenAI’nin bu adımı, yapay zekâ yarışının artık şirketler arası rekabetten öteye geçerek devlet destekli bir boyut kazandığını gösteriyor. Ülkeler, yalnızca yapay zekâ teknolojisini tüketen değil, aynı zamanda onu şekillendiren aktörler hâline geliyor.

OpenAI for Countries, teknolojiyi yerelleştirme vaadiyle sadece ekonomik bir iş birliği değil, aynı zamanda kültürel ve stratejik bir ortaklık modeli sunuyor. Önümüzdeki dönemde hangi ülkelerin bu programa katılacağı, programın etkisini ve uluslararası yapay zekâ ekosistemindeki dengeleri büyük ölçüde belirleyecek.

Google, iPad kullanıcıları için geliştirilen yeni Gemini uygulamasını kullanıma sundu!

Daha önce yalnızca iPhone için sunulan Gemini uygulaması, artık iPad’de tam ekran deneyimi sunan optimize edilmiş bir versiyona sahip. Bu adım, Google’ın mobil ve tablet cihazlarda Gemini deneyimini daha bütüncül hâle getirme çabalarının son halkası oldu.

Güncellenen uygulama, iPad’in yatay ve dikey ekranlarında tam genişlikte çalışan, tablet uyumlu bir arayüz sunuyor. Gemini, geçmişte iPad’de iPhone arayüzünün dar ekranlı bir sürümünü içerdiği için kullanıcılar küçük klavye ve sıkışık görüntüyle sınırlı kalıyordu. Şimdi ise Android tabletlerdeki kullanıcı arayüzü iPad’e de taşınmış durumda. Geniş ekran desteği sayesinde sohbetleri okumak daha rahat, Gemini Live özelliği ise daha akıcı bir deneyim sunuyor.

Uygulama artık iPad’in Split View çoklu görev özelliğini de destekliyor. Bu sayede kullanıcılar Gemini’yi kullanırken aynı anda başka bir uygulamayla çalışabiliyor. Ayrıca ana ekrana widget olarak eklenebiliyor olması, hızlı erişim açısından büyük kolaylık sağlıyor.

Gemini, Google Fotoğraflar ile entegre olarak yeni özellikler kazanacak

Yeni sürüm (v1.2025.1770102) ile gelen diğer özellikler arasında Google Fotoğraflar entegrasyonu dikkat çekiyor. Kullanıcılar, Gemini üzerinden doğrudan kendi fotoğraf kütüphanelerine ulaşabiliyor, içerikler üzerinden yorum ya da bilgi taleplerinde bulunabiliyor.

Bir başka önemli gelişme ise Sesli Özetler özelliğinin küresel çapta genişletilmesi oldu. Mart ayında yalnızca İngilizce olarak başlatılan bu özellik, artık 45’ten fazla dilde kullanılabiliyor. Podcast tarzında, yüklediğiniz dosyalar ya da araştırma içerikleri üzerine sesli özetler sunan bu özellik, Google’ın metin dışı yapay zekâ etkileşimlerini geliştirme yönündeki stratejisinin bir parçası.

Google’ın geçen hafta NotebooksLM hizmetini genişletmesi ve Deep Research gibi özellikleri kullanıma açmasıyla birlikte, Gemini’nin üretken yapay zekâ alanındaki yetenekleri dikkat çekici biçimde artıyor. Artık belgelerle daha kapsamlı analizler yapabilen, sesli anlatımlarla bilgi sunabilen ve farklı cihazlarda tutarlı bir deneyim sunan bir sistem haline geliyor.

iPad kullanıcıları için sunulan bu güncelleme, Gemini’nin yalnızca mobil değil, aynı zamanda tablet odaklı üretkenlik araçları arasında da yer alacağının sinyali. Geliştirilen arayüz ve dil seçenekleri sayesinde, Gemini’nin daha geniş bir kullanıcı kitlesine ulaşması bekleniyor.

Uygulama şu anda App Store’da ücretsiz olarak indirilebiliyor.

Amazon, yeni aracı Kiro ile kodlama deneyimini yeniden yapılandırıyor!

Kiro kod adıyla geliştirilen bu araç, Amazon’un yazılım geliştirme süreçlerine yapay zekâyı daha derinlemesine entegre etme stratejisinin önemli bir parçası olarak görülüyor. Business Insider’ın ele geçirdiği şirket içi belgelere göre, Kiro kodu neredeyse gerçek zamanlı olarak üretme kapasitesine sahip olacak.

Kiro’nun öne çıkan özelliklerinden biri, kullanıcıdan aldığı yönlendirmelerle (prompt) ve mevcut verilerle, çok kısa süre içerisinde çalışır durumda kodlar üretebilmesi. Web ve masaüstü uygulamalar aracılığıyla erişilebilecek olan bu sistemin, çok modlu (metin, görsel vb.) çalışabileceği ve üçüncü parti yapay zekâ ajanlarıyla da entegre edilebileceği bildiriliyor. Ayrıca Kiro, sadece kod üretmekle kalmayacak; teknik tasarım belgeleri oluşturabilecek, potansiyel sorunları önceden tespit edebilecek ve mevcut kodları optimize etme görevlerini de üstlenecek.

Amazon’un halihazırda Q Developer isimli bir yapay zekâ destekli kodlama asistanı bulunuyor. Q Developer, GitHub’ın Copilot aracıyla benzerlik gösteriyor. Ancak Kiro’nun bu asistanın ötesine geçerek daha kapsamlı bir deneyim sunması bekleniyor. Business Insider’a göre, Amazon başlangıçta Kiro’yu Haziran ayı sonlarında piyasaya sürmeyi planlıyordu, ancak bu tarihin değişmiş olabileceği de belirtiliyor.

Yapay zekâ ile kodlama yarışı kızışıyor

Kiro, yalnızca Amazon’un değil, tüm teknoloji dünyasının giderek daha fazla yöneldiği bir alanın temsilcisi. AI destekli kodlama araçlarına olan ilgi, yatırım ve satın alma haberleriyle kendini açıkça gösteriyor. Örneğin, Cursor isimli araçla tanınan Anysphere şirketinin 9 milyar dolarlık bir değerlemeyle yatırım aldığı, OpenAI’nın ise Windsurf isimli rakip bir aracı 3 milyar dolara satın almak üzere olduğu iddia ediliyor.

Yapay zeka yazılımcıları

Amazon’un Kiro projesi, yazılım geliştirme süreçlerini hızlandırmayı, daha güvenilir kod üretimini teşvik etmeyi ve mühendislerin iş yükünü azaltmayı amaçlıyor. Eğer planlandığı gibi hayata geçirilirse, bu araç yalnızca Amazon geliştiricileri için değil, tüm yazılım dünyası için oyunun kurallarını değiştirebilecek bir teknoloji olabilir.

Yapay zekânın kod yazma konusundaki bu yükselişi, önümüzdeki dönemde yazılım mühendisliği mesleğini nasıl dönüştüreceğine dair yeni tartışmaları da beraberinde getirecek gibi görünüyor.

Netflix, yapay zekâ destekli yeni aracı ile arama deneyimini güçlendiriyor

Netflix tarafından geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen teknoloji ve ürün etkinliğinde duyurulan bu özellik, kullanıcıların içerik arayışlarını daha doğal bir dil kullanarak gerçekleştirmelerine olanak tanıyor.

Şirketin yeni arama aracı, OpenAI’nın geliştirdiği ChatGPT teknolojisinden yararlanıyor. Bu sayede kullanıcılar, “Neşeli ve komik bir şeyler izlemek istiyorum.” ya da “Korkutucu ama çok da değil, biraz komik ama kahkaha attırmasın.” gibi doğal ifadelerle içerik önerisi alabilecek. Sistem, bu ifadeleri anlayarak kullanıcının beklentilerine uygun film ve dizi önerilerinde bulunuyor.

Özelliğin ilk aşamada iOS kullanıcılarına, isteğe bağlı bir beta sürümü olarak sunulacağı belirtildi. Bloomberg’in daha önceki haberine göre, Avustralya ve Yeni Zelanda’daki bazı aboneler bu yeni deneyime daha önceden erişim sağlamıştı. Bu test süreci, Netflix’in küresel kullanıcı alışkanlıklarını anlaması açısından önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.

Netflix, rakiplerine de örnek olabilir

Netflix’in bu hamlesi, sektördeki rekabeti de yeniden şekillendirebilir. Amazon, Fire TV cihazlarında kullanıcıların açık uçlu içerik sorguları yapabildiği yapay zekâ destekli bir sesli arama deneyimi sunuyor. Benzer şekilde, Tubi platformu da daha önce ChatGPT destekli bir arama özelliğini hayata geçirmiş, ancak beklenen ilgiyi göremediği için bu hizmeti sonlandırmıştı.

Netflix ise bu tarz olası zorlukları göze alarak, arama deneyimini daha kullanıcı dostu ve sezgisel hale getirmeyi hedefliyor. Şirket, etkinlikte yaptığı açıklamalarda yapay zekâ teknolojisinin sadece arama alanıyla sınırlı kalmayacağını, içerik başlık kartlarının abonelerin tercih ettiği dillere göre güncellenmesinde de kullanılacağını duyurdu.

Bu gelişmeler, dijital platformların sadece içerik üretiminde değil, içerik keşfinde de yapay zekâyı nasıl daha etkin kullanmaya başladığını gösteriyor. Netflix’in bu yeni özelliğinin kullanıcılar tarafından nasıl karşılanacağı ise önümüzdeki dönemde netleşecek.

OpenAI, Microsoft’a ödediği payı azaltmak istiyor!

The Information tarafından elde edilen mali belgelerde yer alan bilgilere göre, OpenAI 2030 yılına kadar Microsoft’a ödediği payı mevcut seviyesinden daha düşük bir orana çekmeyi planlıyor.

Şu anda şirket, elde ettiği brüt gelirin %20’sini Microsoft ile paylaşmakta. Ancak OpenAI, on yılın sonunda bu oranı %10’a kadar indirmeyi hedefliyor. Bu değişim, yalnızca Microsoft’u değil, OpenAI’nın diğer iş ortaklarını da kapsayacak şekilde planlanıyor. Söz konusu hedef, şirketin bağımsızlığını artırma ve finansal sürdürülebilirliğini güçlendirme stratejisinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.

OpenAI ile Microsoft arasındaki mevcut anlaşma 2030’a kadar geçerli ve iki şirket arasında karşılıklı gelir paylaşımı esasına dayanıyor. Microsoft, bu ortaklık kapsamında OpenAI teknolojilerini kendi ürünlerine entegre etme hakkına sahip. Ayrıca, OpenAI’nın API hizmetleri yalnızca Microsoft’un Azure platformu üzerinden sunuluyor.

OpenAI, büyük bir değişim sürecinde

Bu haber, OpenAI’nın kurumsal yapısında planladığı önemli bir değişiklikle aynı döneme denk geldi. Şirketin kâr amacı güden birimi, kamu yararını gözeten bir kuruluş (Public Benefit Corporation – PBC) olarak yeniden yapılandırılmak isteniyor. Ancak bu yapı altında kontrolün hâlâ kâr amacı gütmeyen ana kuruluşta kalması planlanıyor.

Bloomberg’in aktardığına göre, Microsoft henüz bu yeni yapıyı onaylamış değil. Teknoloji devi, milyarlarca dolarlık yatırımının güvence altına alınması adına yeni yapının yasal ve mali etkilerini dikkatle değerlendirmek istiyor.

Microsoft'tan CPU üzerinde çalışan yapay zeka modeli geliyor!

Microsoft ve OpenAI, kamuoyunun merakla takip ettiği bu süreç hakkında henüz resmi bir açıklama yapmadı. Ancak şirketler arasındaki ilişkinin, yapay zekâ ekosisteminin yönünü belirleyecek denli stratejik olduğu göz önüne alındığında, bu müzakerelerin uzun soluklu olabileceği değerlendiriliyor.

OpenAI’nin gelir paylaşımı politikasındaki bu değişim, şirketin önümüzdeki yıllarda finansal bağımsızlığını artırma ve teknoloji geliştirme süreçlerinde daha esnek hareket etme isteğinin bir yansıması olarak görülüyor.

Seagate 100 TB’lık sabit disk üretmeyi hedefliyor!

Seagate Ticari İşler Sorumlusu BS Teh, verdiği bir röportajda 2030 yılına kadar 100 terabayt kapasiteli bir sabit diski piyasaya sürmeyi hedeflediklerini açıkladı.

Seagate’in şu anda sunduğu en büyük sabit disk, 36 TB kapasiteye sahip Exos M modeli ve 100 TB’lık hedef, bu kapasitenin neredeyse üç katına denk geliyor. Teh’e göre bu tür yüksek kapasiteli sürücülere olan ihtiyaç, artık hayal değil.

Yapay zekâ modellerinin eğitilmesi ve daha gelişmiş sonuçlar üretmesi için milyarlarca veriye ihtiyaç duyuluyor. Bu nedenle veri merkezleri, hem daha fazla kapasiteye hem de daha verimli çözümlere yöneliyor. Nitekim Microsoft, 2025 mali yılı sona erene kadar veri merkezlerine 80 milyar dolarlık yatırım yapmayı planladığını duyurmuştu.

Seagate, çevre dostu üretimi ve verimliliği yüksek ürünleri öne çıkarıyor

Artan depolama kapasitesi ihtiyacının çevresel etkileri de gündemde. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, bir ChatGPT sorgusu ortalama 2.9 watt-saat enerji harcıyor. Bu rakam, bir Google aramasının yaklaşık 10 katı. Günde yapılan 9 milyar aramanın tamamı yapay zekâ tabanlı olsaydı, yıllık yaklaşık 10 terawatt-saatlik ek bir elektrik tüketimi ortaya çıkacaktı.

Yapay zeka çevreyi tüketiyor

Bu bağlamda Seagate, çevre dostu üretim süreçlerini ve enerji verimliliği yüksek ürünleri öne çıkarıyor. Teh, şirketin üretim tesislerinin tamamen yenilenebilir enerjiyle çalışmasını hedeflediklerini belirtirken, geliştirdikleri sürücülerin de birim terabayt başına daha az enerji tüketmesini amaçladıklarını ekledi.

Öte yandan Seagate, yalnız değil. Flash bellek teknolojisiyle çalışan SSD’ler, hız avantajlarıyla piyasada ciddi bir rekabet oluşturuyor. Ancak Teh, HDD teknolojisinin çevresel açıdan daha sürdürülebilir olduğunu savunuyor.

Seagate’in bu iddialı hedefi, veri depolama teknolojilerinde hem teknik hem de çevresel açıdan yeni bir dönemin habercisi olabilir. Yapay zekâ çağında bilgiye olan açlık arttıkça, bu verilerin nerede ve nasıl saklanacağı da giderek daha kritik bir hale geliyor.