2025’te yapay zeka destekli siber tehditler patlama yapabilir!

Trend Micro, 2025 yılına dair siber tehdit öngörülerini paylaştığı raporunda, yapay zeka destekli siber operasyonların ve dolandırıcılık yöntemlerinin ciddi anlamda etkili olabileceği konusunda uyarıda bulundu. Raporda, kötü amaçlı “dijital ikizler” geliştirmenin yeni bir tehdit seviyesine yol açabileceği belirtildi.

Bu dijital ikizler, bir bireyin kişisel bilgilerinden yararlanarak, o kişinin kişilik, bilgi ve yazı tarzını taklit eden bir büyük dil modeli (LLM) çalıştırabilir. Bu teknoloji, derin sahtecilik (deepfake) teknolojileri ve ele geçirilmiş biyometrik verilerle birleştirildiğinde kimlik dolandırıcılığını ya da aile, arkadaş ve iş arkadaşlarını kandırmayı kolaylaştırabilir.

Trend Micro’nun ANZ Alan CTO’su Mick McCluney, bulguları değerlendirirken, şu ifadeleri kullandı: “Üretken yapay zeka, şirketler ve toplumlardaki etkisini derinleştirirken, tehditlere karşı dikkatli olmalıyız. Hiper kişiselleştirilmiş saldırılar ve yapay zeka ajanlarının altının oyulması, sektör genelinde bir çaba gerektiriyor. Şirket liderleri, artık yalnızca siber risk diye bir şey olmadığını unutmamalı. Tüm güvenlik riskleri, nihayetinde iş stratejilerini derinden etkileyebilecek iş riski anlamına gelir.”

Raporda, derin sahtecilik gibi ileri yapay zeka tekniklerinin, büyük çapta işletme dolandırıcılıkları ve sahte çalışan yöntemlerini organize etmek için kullanılabileceği vurgulanıyor. Bunun yanında, sosyal medya üzerinde yanlış bilgi ve dolandırıcılık yaymak için kişisel hesaplar yaratmak, saldırı öncesi hazırlıkları destekleyebilir ve başarı oranını artırabilir.

Şirketler İçin 2025’te Kırmızı Alarm

Raporda, 2025’te yapay zekanın benimsenmesiyle birlikte şirketlerin dikkat etmesi gereken tehlikelerden bazıları şu şekilde sıralandı:

  • Yapay zeka ajanlarının ele geçirilmesiyle yetkisiz işlemler yaptırılması.
  • Generatif yapay zekadan kaynaklanan bilgi sızıntıları.
  • Aşırı kaynak tüketimi nedeniyle hizmet reddi (DoS) saldırıları.

Bunun yanında, bellek yönetim hataları, API hedefli saldırılar ve SQL enjeksiyon gibi eski güvenlik açıkları yeni yöntemlerle birleştirilerek etkisini artırabilir. Tek bir açığın birden fazla sistem ve üreticiye zarar verebileceği uyarısı yapıldı.

Fidye Yazılımları Yeni Düzeylere Taşınıyor

yapay zeka tehdit sayısında artış var

Rapora göre fidye yazılımları yeni bir evrim aşamasına ulaştı. Artık bulut sistemleri ve IoT cihazları gibi genelde fark edilmeyen alanlara yönelik zincir saldırılar tasarlanıyor. “Kendi zayıf sürücünü getir” (BYOVD) gibi tekniklerle geleneksel güvenlik önlemleri aşılabiliyor.

Trend Micro, bu tehditlere karşı risk bazlı bir siber güvenlik yaklaşımını savunuyor. Bu yaklaşımın ana unsurları şu şekilde:

  • Varlıkların merkezi olarak tespit edilmesi ve risklerin önceliklendirilen bir değerlendirme ile belirlenmesi.
  • Yapay zekadan yararlanarak tehdit istihbaratı ve varlık yönetimi sağlanması.
  • Kullanıcı eğitimlerinin yapay zeka gelişmelerine paralel olarak güncellenmesi.
  • Yapay zeka teknolojilerinin suistimale karşı güvenli hale getirilmesi.

Tedarik Zinciri ve İç Ağ Güvenliği Önemli

Raporda, bir organizasyonun tedarik zincirindeki konumunu anlamasının ve kamuya açık sunuculardaki açıkları gidermesinin önemi vurgulanıyor. Dahili ağlar için çok katmanlı savunmaların uygulanması ve yapay zeka ajanlarının kapsamılı görünürlülüğünün sağlanması öneriliyor.

Trend Micro’nun bu uyarısı, işletmelere siber tehditlere karşı daha proaktif ve sistematik yaklaşımlar benimsemeleri için kritik bir çağrı niteliğinde.

Paribu ile Fenerbahçe, token alanında yeni işbirliğine gidiyor!

0

Paribu ve Fenerbahçe Spor Kulübü, 2021’de başlattıkları Fenerbahçe Token iş birliğini, taraftarlara sundukları yeni ayrıcalıklarla bir adım daha ileriye taşıdı. Bu iş birliği, özellikle Fenerbahçe Token sahiplerine özel yenilikler sunarak spor, teknoloji ve topluluklar arasındaki etkileşimi daha da güçlendiriyor. 19 Aralık 2024’te Ülker Stadyumu Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Spor Kompleksi’nde düzenlenen imza töreni, hem basın mensupları hem de davetliler tarafından yoğun ilgi gördü.

Paribu ile Fenerbahçe, token alanında yeni işbirliğine gidecek

Etkinliğe katılan Fenerbahçe Spor Kulübü Başkan Vekili Erol Bilecik ve Paribu Kurucu ve CEO’su Yasin Oral, iş birliğinin detaylarını paylaştı ve yeni projelerin taraftar deneyimini nasıl zenginleştireceğini anlattı. Yeni projeler, taraftarlara stadyumda 11’e 11 maç yapma, yurt dışı deplasmanlarına katılma ve penaltı yarışları gibi benzersiz deneyimler sunuyor.

Bu iş birliği, 2024/2025 ve 2025/2026 sezonlarında Fenerbahçe Token aracılığıyla kulüp ve taraftarlar arasındaki etkileşimi artırmayı hedefliyor. Ayrıca, Fenerbahçe taraftarları, spor ve teknolojiyi bir araya getiren bu yeni deneyimler sayesinde, Fenerbahçe Spor Kulübü ile daha yakın bir bağ kurma fırsatına sahip olacak. Paribu CEO’su Yasin Oral, Fenerbahçe’nin taraftarlarıyla arasındaki bağları teknolojik altyapı ile güçlendirmeyi amaçladıklarını belirtti ve bu yenilikçi projelerin hem Türkiye’de hem de yurtdışında diğer taraftar toplulukları için örnek teşkil edeceğini vurguladı.

Fenerbahçe Spor Kulübü Başkan Vekili Erol Bilecik ise, kulübün spor ve teknoloji alanındaki liderliğine dikkat çekerek, 2021’de Fenerbahçe’nin kendi token’ını çıkaran ilk kulüp olma özelliğine sahip olduğuna ve şimdi de daha önce benzeri görülmemiş bir modelle bu alandaki liderliğini pekiştireceklerine inandığını söyledi. Paribu’nun sağladığı bu yenilikçi adımlar, kulüp ve taraftarlar için önemli bir dönüm noktası oluşturacak. Paribu’nun sektördeki öncü rolü ve sporla ilgili yaptığı çalışmalar, blokzincir teknolojisinin yaygınlaşmasına katkı sağlıyor ve kültür-sanat, spor ve eğitim alanlarında da sorumluluk alarak yarının dünyasına katkı sunuyor.

Yapay zeka girişimi Backflip, 30 milyon dolar yatırım aldı!

0

AI tasarımı ve 3D modellemeyi kolaylaştırmayı hedefleyen Backflip, Andreessen Horowitz (a16z) ve New Enterprise Associates (NEA) tarafından ortak liderlik edilen bir yatırım turunda 30 milyon dolarlık Seri A yatırımı aldı. Backflip, özellikle karmaşık tasarım süreçlerini kolaylaştırmak için AI destekli modeller geliştiren yenilikçi bir girişim olarak dikkat çekiyor. Bu startup, 3D yazıcı dünyasının deneyimli isimleri Greg Mark ve David Benhaim tarafından 2022’de kuruldu ve bugün tasarımın demokratikleştirilmesi misyonuyla adından söz ettiriyor.

Yapay zeka girişimi Backflip, 30 milyon dolar yatırım alıyor

CEO Greg Mark ve CTO David Benhaim, tasarım yazılımlarında harcanan uzun saatleri dakikalara indirmek amacıyla tasarlanan bu modellerin arkasındaki teknolojiyi geliştirdi. Mark’a göre, Backflip’in modeli sadece metin tabanlı verilerle değil, çizimler, fotoğraflar veya diğer görsel materyallerle de çalışabiliyor. Kullanıcılar, bir fikri basit bir çizim, bir fotoğraf veya kısa bir metin aracılığıyla kolayca somut bir 3D tasarıma dönüştürebiliyor ve ardından bunu yazdırabiliyor.

Backflip’in temel teknolojisi, yaklaşık 10 milyon 3D parçadan oluşan bir veri seti üzerinde eğitilmiş AI modellerine dayanıyor. Bu veri seti, hem yapay zekanın hem de şirketin iki yıl boyunca yoğun bir şekilde çalışmasının bir ürünü. CEO Mark, “Herkes bunu yapabilir. Bir şeyler yazabilir, bir çizim yapabilir ya da telefonunuzla bir fotoğraf çekebilir ve fikrinizi fiziksel dünyaya taşıyabilirsiniz. Bu çılgınca bir şey” diyerek platformun yeteneklerini özetliyor.

Backflip’in güvenlik konusundaki yaklaşımı da önemli bir boyut. Daha önce 3D yazıcıyla üretilen bazı silahlar gibi kötüye kullanılabilecek tasarımlar, ciddi bir endişe kaynağı. Şirket, potansiyel olarak zararlı içeriklerin üretimini engellemek için iki katmanlı içerik güvenliği denetim sistemi geliştirmiş durumda.

Backflip’in yatırımcıları arasında Microsoft CTO’su Kevin Scott, Android’in kurucusu Rich Miner ve yapay zeka alanında devrim yaratan “Attention Is All You Need” makalesinin ortak yazarı Ashish Vaswani gibi önemli isimler bulunuyor. NEA ortağı Lila Tretikov, Backflip’in yalnızca bireyler için değil, 3D dünyalar ve ürünler oluşturmak isteyen tüm mühendisler ve tasarımcılar için büyük bir potansiyele sahip olduğunu vurguluyor.

Bu yatırım turu, ağır iş gücü gerektiren süreçlerin yapay zeka ile dönüştürülmesine yönelik artan yatırımcı ilgisinin bir parçası. Girişim, 3D tasarım sürecini modernize etme yolundaki yenilikleriyle tasarım yazılımlarının geleceğini yeniden şekillendirebilecek bir vizyon sunuyor.

Papara yönetim kademesinde değişiklik!

0

2022-2024 yıllarında Papara’nın CEO’luk görevini yürüterek şirketin kaydettiği gelişime ve büyümeye liderlik eden Emre Kenci, görevi Papara’nın kurucusu Ahmed F. Karslı’ya devrediyor. Ahmed F. Karslı, Yönetim Kurulu Başkanı olarak görevini sürdürmeye devam ederken, 1 Şubat 2025 itibarıyla CEO olarak Papara’nın bölgesel liderlik hedefleri doğrultusundaki yatırımlarına ve Papara’nın Türkiye’de planladığı halka arza liderlik edecek.

Papara’nın lider kadrosundaki bu bayrak değişimi, şirketin küresel yatırımlarını stratejik olarak yönetmeye odaklanıyor. 1 Şubat 2025 itibarıyla CEO görevini üstlenmesiyle birlikte yeni dönemde Papara’nın Türkiye’de planladığı halka arza da liderlik edecek olan Ahmed F. Karslı, “Papara, bugüne kadar büyük başarılara imza attı. Şimdi önümüzde daha da büyük hedefler var. Papara’nın teknolojisini, kullanıcılarımızın hayatını kolaylaştıran yenilikçi ürün ve hizmetlerini, bölgesel lider olma hedefiyle daha geniş coğrafyalara taşımayı amaçlıyoruz. Bu dönemde güçlü ekibimizle birlikte hem yerel hem de küresel pazarda çıtayı yükseltmeye devam edeceğiz.” Ayrıca Karslı, Emre Kenci’ye CEO’luk döneminde imza attığı global iş birlikleri ve başarıyla yönetilen şirket satın almaları için teşekkür ederek, yeni hedeflere birlikte koşmaya devam edecek olmaktan duyduğu mutluluğu ifade etti.

Papara “Super App” olma yolunda  

Papara’nın finansın her alanında hizmet veren bir “Super App” olma vizyonunu ortaya koyan ve bu alanda yenilikçi ürünlerin kullanıcıya ulaşmasına liderlik eden Emre Kenci, “Papara’nın büyüyen ekosistemine liderlik ettiğim bu dönem, benim için inanılmaz derecede özel bir deneyim oldu. Papara, bu dönemde hem gelenekselin dışında sunduğu ürünlerin çeşitliliğiyle hem de yarattığı yeni pazar fırsatları ve kazandığı global kimliğiyle çok önemli adımlar attı. Şirketin bugün geldiği noktada, Ahmed F. Karslı’nın liderliğinde yeni bir dönemin başlayacak olmasından heyecan duyuyor, Papara’nın global sahnedeki varlığının daha da güçleneceğine inanıyorum” dedi.

Japonya roket fırlatma denemesinde yine başarısız oldu!

Japonya merkezli özel uzay girişimi Space One, geliştirdiği Kairos roketinin ikinci fırlatma denemesinde yine başarısızlıkla karşılaştı. 17 Aralık’ta gerçekleştirilen bu deneme, özellikle yörüngeye uydu yerleştiren ilk Japon özel firması olma amacı taşıyan Space One için kritik bir adımdı. Ancak roket, kalkıştan yaklaşık iki dakika sonra yön kontrolünü kaybederek planlanan görevini tamamlayamadan havada sarmal bir iz bıraktı ve başarısızlıkla sonuçlandı. Bu olayın ardından şirket, yaşanan teknik aksaklıklarla ilgili detay vermekten kaçınırken, hatanın bir sonraki denemede düzeltilmesi için kapsamlı bir analiz yapılacağını belirtti.

Japon şirket, roket fırlatma denemesinde yine başarısızlığa uğradı

Mart ayında yapılan ilk deneme ise roketin daha kalkış sırasında infilak etmesiyle son bulmuştu. O dönemde düşük performans gösteren ilk aşama motorunun otonom uçuş sonlandırma sistemini tetiklediği açıklanmıştı. Buna karşın ikinci testte, kalkıştan sonraki ilk dakikalar oldukça olumlu geçmiş ve roket başarılı bir şekilde fırlatma rampasından ayrılmıştı. Ancak iki dakika içinde kontrol kaybının yaşanması, sistemin henüz tam anlamıyla güvenilir olmadığını ortaya koydu. Space One’ın bu denemesinde roket, Tayvan Uzay Ajansı ve Japonya merkezli şirketlerin uyduları dahil toplamda beş küçük uydu taşıyordu.

Japon şirket, roket fırlatma denemesinde yine başarısızlığa uğradı.

Firmanın hedefi, Elon Musk’ın SpaceX modeliyle benzer bir yol izleyerek küçük uydu fırlatma pazarında rekabetçi bir konuma gelmek. 18 metre boyundaki Kairos roketi, üç katı yakıtlı aşama ve bir sıvı yakıtlı “kick stage” ile tasarlanmış olup, 150 kilogramlık yükleri Güneş eşzamanlı yörüngelere ya da 250 kilogramlık yükleri 500 kilometre yüksekliğindeki yörüngelere taşıyabilecek kapasiteye sahip. Space One, bu tasarımıyla hem düşük maliyetli hem de sık fırlatma yapabilen bir sistem kurmayı amaçlıyor.

Space One Başkanı Masakazu Toyoda, yaşanan olumsuzluğa rağmen bu denemeyi bir başarısızlık olarak görmediklerini, aksine elde edilen verilerin ve deneyimlerin gelecekteki çalışmalara önemli katkı sağlayacağını ifade etti. Firmanın, üçüncü fırlatma denemesini 2025 yılı içerisinde gerçekleştireceği tahmin ediliyor. Bu olay, küçük uydu pazarında Japonya’nın özel sektörünün yerini sağlamlaştırması için bir dönüm noktası olabilir.

Elektrikli araç pil dayanımı için yeni keşif!

0

Stanford araştırması, EV pillerinin beklenenden yüzde 40 daha uzun süre dayanabileceğini ortaya koydu. Pil yönetim yazılımında yapılan değişiklikler, yeni bulguların mevcut elektrikli araç pillerine hemen uygulanmasını sağlayabilir.

Elektrikli araç pil dayanımı

Egzoz emisyonlarını sona erdirmek için ülkeler elektrikli araçların benimsenmesini ve kullanımını teşvik ediyor. Günümüzde elektrikli araçlar için 1000 km menziller, potansiyel sahipler arasındaki menzil kaygısını giderdi. Yine de, pil paketlerinin sağlığı konusunda endişeler devam ediyor. Pil maliyetleri on yıl öncesine göre onda birine düşmüş olabilir, ancak yine de yeni bir elektrikli aracın fiyatının üçte birini oluşturuyorlar. Böyle bir senaryoda, elektrikli araç sahipleri pil takımlarının kullanım ömrünün sona ermesinden ve komple bir değişim ihtiyacının ortaya çıkmasından korkarlar.

Stanford Üniversitesi ve SLAC araştırmacılarının ortak çalışması, bugünün elektrikli araç üreticilerinin tahminlerinden çok daha geç geleceğini gösteriyor; bu durum en zorlu elektrikli araç sahiplerini bile etkiliyor. Piller için standart laboratuvar testleri, yeni pil tasarımlarını sürekli olarak boşaltıp tamamen şarj ederek kontrol eder. Pil tasarımının güvenilir olup olmadığını ve kabul edilebilir bir kullanım ömrüne sahip olup olmadığını belirlemek için bu egzersizi birden fazla döngüde tekrarlarlar. Ancak gerçek dünyada bu gerçekleşmez. Bir elektrikli aracın pil takımı, şehirlerin yoğun trafiğinde, otoyollarda, sık sık trafik ışıklarında veya evde veya ofiste uzun saatler park halindeyken arabayı çalıştırmak için çalışır, bunların hiçbiri pil testlerinde hesaba katılmaz.

Pil kullanım senaryolarını daha doğru bir şekilde temsil etmek için araştırma ekibi, gerçek dünya sürüş verilerini kullanan tutarlı ve dinamik bir deşarj kurulumu da dahil olmak üzere dört tür elektrikli araç deşarj profili tasarladı. Ekip, iki yıl boyunca piyasada bulunan 92 adet lityum iyon pili test etti ve profillerin daha gerçekçi sürüş davranışlarını yansıtmasıyla pil ömrünün arttığını buldu. Basın bülteninde , örneğin çalışmada, elektrikli araçlarda kısa ve sert hızlanmanın pillerin bozulmasını yavaşlattığı, pedala sert basılmasının ise pilin yaşlanmasını hızlandırmak yerine yavaşlattığı belirtildi .

Salesforce yeni platformu Agentforce 2.0’ı tanıttı!

Salesforce, iş dünyasını yeniden şekillendiren dijital iş gücü platformu Agentforce 2.0‘ı tanıttı. Bu yenilikçi platform, işletmelerin yapay zeka temsilcileriyle sınırsız iş gücü oluşturmasına olanak tanıyor. Agentforce 2.0, karmaşık iş akışlarını kolaylaştıran, yüksek doğruluk oranıyla yanıtlar veren ve veri odaklı akıl yürütme sağlayan otonom yapay zeka temsilcileri sunuyor.

Dijital İş Gücünde Yeni Bir Çağ

Agentforce 2.0, kullanıcılarına gelişmiş özellikler sunarak rakiplerinden bir adım öne çıkıyor. Platform, önceden oluşturulmuş yeteneklerle dolu bir kütüphane içeriyor. Ayrıca, şirketlerin dijital iş gücünü Slack gibi platformlarda kolayca entegre etmesini sağlıyor. Yeni sürüm, bilgi çekme, dil üretimi ve iş akışı entegrasyonu konularında büyük bir gelişme kaydediyor.

Bu özellikler, işletmelerin daha karmaşık ve çok adımlı süreçleri etkili bir şekilde yönetmelerine yardımcı oluyor. Müşteriler, Accenture, IBM, Finnair ve The Adecco Group gibi dev şirketlerin dijital dönüşüm stratejilerinde Agentforce’un kilit bir rol oynadığını belirtiyor.

Her Departman için Yapay Zeka Desteği

Agentforce 2.0, şirketlerin farklı departmanlarına özel yapay zeka temsilcileri sunarak ekiplerin verimliliğini artırıyor. Platform, çalışanların yükünü hafifletiyor ve müşteri deneyimlerini iyileştiriyor. Salesforce CEO’su Marc Benioff, Agentforce 2.0’ın iş yapma biçimini tamamen değiştirdiğini vurguluyor: “Agentforce 2.0 ile dijital iş gücümüzü yeni bir seviyeye taşıyoruz. Bu platform, otonom yapay zeka temsilcileriyle işletmeler için sınırsız bir iş gücü oluşturmayı mümkün kılıyor.”

Gelişmiş Teknoloji ile İş Akışında Güçlü İnovasyon

Agentforce 2.0, şirketlerin zorlu iş süreçlerini hızlandırmak için tasarlandı. Örneğin, The Adecco Group, Agentforce kullanarak işe alım süreçlerini daha hızlı ve kişiselleştirilmiş hale getiriyor. Adecco Group’tan Greg Shewmaker, Agentforce’un adayların ön yeterliliklerini değerlendirmede ve daha hızlı yerleştirme süreçleri sunmada etkili olduğunu belirtiyor.

Agentforce, yalnızca insan gücünü tamamlamakla kalmıyor, aynı zamanda şirketlere iş akışlarını optimize etme ve 24/7 hizmet sunma imkanı tanıyor. Bu durum, iş süreçlerini daha esnek hale getiriyor ve çalışanların stratejik görevlere odaklanmasına olanak sağlıyor.

Agentforce, yalnızca bir yapay zeka platformu olmanın ötesinde, işletmelere dijital dönüşümde liderlik etmeleri için bir araç sunuyor. Platform, kullanıcılarına yalnızca verimlilik değil, aynı zamanda stratejik büyüme için yeni fırsatlar sağlıyor. İşletmenizi geleceğe taşımak istiyorsanız, Agentforce 2.0 sizin için ideal bir çözüm sunuyor.

Google, deneysel yapay zeka modelini tanıttı!

Google, “Gemini 2.0 Flash Thinking Experimental” adlı yeni bir “akıl yürütme” yapay zeka modelini tanıttı, ancak bu model hâlâ deneysel aşamada ve mevcut yetenekleri, geliştirme için bir hayli alan bırakıyor gibi görünüyor. AI Studio adlı yapay zeka prototipleme platformunda kullanıma sunulan bu model, çok modlu anlama, akıl yürütme ve kodlama gibi karmaşık alanlarda üstün performans vaat ediyor. Modelin tanıtım kartında, özellikle programlama, matematik ve fizik gibi alanlarda “en karmaşık problemler üzerinde akıl yürütebilme” yeteneğine sahip olduğu belirtiliyor.

Google, deneysel yapay zeka modelini görücüye çıkardı

Google DeepMind’ın baş bilim insanı Jeff Dean’e göre, bu model düşüncelerini daha fazla geliştirerek akıl yürütme yetisini güçlendirmek üzere eğitilmiş. Modelin kullanım sırasında hesaplama süresinin artırılmasıyla daha etkileyici sonuçlar elde edildiğini belirten Dean, bu yaklaşımın performansa katkı sağladığını ifade etti. Logan Kilpatrick ise modeli, Google’ın akıl yürütme yolculuğundaki “ilk adım” olarak tanımlıyor.

Gemini 2.0 Flash Thinking Experimental, Google’ın kısa süre önce duyurduğu Gemini 2.0 Flash modelinin bir türevi olarak öne çıkıyor ve tasarımı itibarıyla OpenAI’nin o1 modeli gibi akıl yürütme tabanlı yaklaşımlara benzerlik gösteriyor. Akıl yürütme modelleri, geleneksel yapay zeka sistemlerinden farklı olarak, cevap vermeden önce kendi doğruluğunu denetlemeye çalışıyor. Bu sayede, yapay zeka sistemlerinin genelde zorlandığı hataların bir kısmını önleme potansiyeline sahip. Ancak bu yöntem, cevaplama sürecini daha yavaş hâle getirebiliyor; çoğu zaman bir sonuca ulaşmak, birkaç saniyeden birkaç dakikaya kadar sürebiliyor.

Gemini 2.0 Flash Thinking Experimental’ın temel çalışma yöntemi, bir yanıt vermeden önce ilişkili bir dizi talimatı dikkate alması ve akıl yürütme sürecini açıklayarak ilerlemesidir. Bunun ardından model, en doğru olduğunu düşündüğü cevabı özetliyor. Ancak testler, modelin hâlâ bazı temel becerilerde hata yapabildiğini gösteriyor. Örneğin, “strawberry” kelimesindeki “R” harflerini sayma sorusunda model “iki” diyerek yanıldı.

Bu model, yapay zekadaki yenilikleri hızlandırmaya çalışan birçok rakip laboratuvarın da dikkatini çekmiş durumda. Son aylarda DeepSeek gibi şirketler ve Alibaba’nın Qwen ekibi de kendi akıl yürütme modellerini tanıttı. Google’ın bu alandaki yatırımları da önemli bir büyüklüğe ulaştı; şirket, şu anda bu teknolojilere odaklanan 200’den fazla araştırmacıdan oluşan bir ekibi görevlendirmiş durumda.

Ancak bu modellerle ilgili tartışmalar devam ediyor. Akıl yürütme modelleri, yüksek hesaplama gücü gerektirdiği için oldukça maliyetli. Ayrıca, şu an için iyi sonuçlar sunsalar da, bu modellerin uzun vadede aynı hızda ilerleme gösterip göstermeyeceği belirsizliğini koruyor. Özellikle yapay zeka modellerindeki geleneksel “ölçekleme” tekniklerinin artık eskisi kadar verimli sonuçlar vermediği bir dönemde, bu tür alternatif yöntemler büyük bir ilgi görüyor.

Paybull hedef büyüttü!

0

Türkiye’nin yenilikçi finansal teknoloji şirketi PayBull, 2024 yılı büyüme raporunu ve 2025 hedeflerini açıkladı. CEO Selim Güsar, şirketin 2024’te büyük bir sıçrama yaptığını ve 2025 yılına da iddialı hedeflerle girdiklerini vurguladı. 2024 yılında POS işlem hacmini %300, müşteri sayısını ise %250 artıran PayBull, 2025’in ilk altı ayında ciro ve müşteri ediniminde dört kat büyümeyi planlıyor.

Selim Güsar, 2024’ün PayBull için stratejik adımlarla dolu bir yıl olduğunu belirtti. Yeni atamalar ve güçlü iş birlikleriyle ekiplerini büyüttüklerini söyleyen Güsar, B2B segmentindeki saha yayılımı ve iş ortaklıklarının büyümeye önemli katkı sağladığını ifade etti. “Sektördeki güçlü iş birliklerimizle daha entegre hizmetler sunarak başarılı bir yılı geride bıraktık,” dedi.

Altyapı geliştirme çalışmalarına 25 milyon TL yatırım

2024 yılı boyunca altyapı geliştirme çalışmalarına 25 milyon TL yatırım yaptıklarını açıklayan Güsar, “Fraud oranını %0.04’e düşürdük ve 5 bin potansiyel dolandırıcılık girişimini engelledik. Güvenlik ve müşteri deneyimi bizim için öncelikli oldu,” ifadelerini kullandı.

PayBull, 2025 yılı için hedeflerini büyüttü. Güsar, ekosistemlerini genişletmek ve sektördeki yerlerini sağlamlaştırmak için 50 milyon TL’lik bir bütçe ayıracaklarını açıkladı. Şirketin kurumsal cüzdan uygulamasını devreye alarak müşteri deneyimini iyileştireceklerini belirtti. Ayrıca bireysel cüzdan uygulaması PayPay’e yeni fonksiyonlar eklenecek.

Fintek Ekosistemi Güçleniyor

Güsar, Türkiye’nin genç nüfus ve regülasyon avantajına dikkat çekerek, “Küresel rakiplerle rekabette sermaye erişimi kısıtlı olsa da yenilikçi teknolojilerle büyüme ivmesini yakalayacağız,” dedi. Yapay zeka entegrasyonları ve açık bankacılığın sektöre hız katacağını vurguladı. Ayrıca Dijital Türk Lirası ile ilgili çalışmaların tamamlanacağı bir döneme girileceğini belirtti.

Teknolojinin altın çağını başlatan işlemci!

0

Intel, 1974’te tanıttığı 8080 mikroişlemcisinin 50. yılını kutluyor. Bu işlemci, teknolojinin yönünü değiştiren bir dönüm noktası oldu. Genel amaçlı mikroişlemciler çağını başlatan Intel 8080, yalnızca bir donanım parçası değildi. Aynı zamanda kişisel bilgisayar devriminin temel taşı olarak kabul edildi.

Intel 8080’nin geliştirici ekibi, önceki modellerden gelen geri bildirimleri dikkatle analiz etti. Tasarımda hız, kolaylık ve kullanım çeşitliliği ön planda tutuldu. Federico Faggin liderliğindeki ekip, işlemcinin yapısında 40 pinli bir tasarım kullandı. Bu yenilik, işlemcinin diğer donanımlarla entegrasyonunu kolaylaştırdı.

İşlemci dünyası 50 yılda nereden nereye geldi? Intel 6060 ile Core Ultra 200S karşılaştırması

Yeni işlemci saniyede 290.000 işlem yapabiliyordu. Bu, önceki model olan Intel 8008’e göre on kat daha hızlı bir performans sağladı. Intel 8080, işlemcilerin belirli görevler için özelleştirilmesi dönemini sona erdirdi. Bunun yerine, geniş bir yelpazede kullanılabilecek bir çözüm sundu.

Intel 8080’nin Kullanım Alanları ve Etkileri

Altair 8080

Intel 8080’nin piyasaya çıkışıyla teknoloji dünyasında bir devrim yaşandı. Bu işlemci, sadece büyük şirketler için değil, bireysel kullanıcılar için de erişilebilir hale geldi. İşlemcinin 360 dolarlık fiyatı, o dönemde yenilikçi bir hamleydi. Şirketler ve bireyler, bu işlemciyi kendi ihtiyaçlarına göre programlayarak kullanabildi.

8080’nin en büyük başarılarından biri kişisel bilgisayarların yaygınlaşmasını sağlaması oldu. Bilgisayar teknolojileri yalnızca büyük veri merkezleri ve devlet kurumları için değil, evler ve küçük işletmeler için de uygun hale geldi. Bu gelişme, modern bilgisayar çağını başlattı.

Ayrıca Intel 8080, x86 mimarisinin temelini oluşturdu. Günümüzde hala kullanılan bu mimari, dünyanın en popüler işlemci tasarımı haline geldi. Intel’in bu başarıyı elde etmesinde 8080’nin oynadığı rol büyüktü.

Sergi ve Anma Etkinlikleri

Intel, bu önemli yıl dönümünü kutlamak için Santa Clara, Kaliforniya’daki Intel Müzesi’nde özel bir sergi düzenliyor. Bu sergide, çalışır durumdaki 8080 işlemciler de dahil olmak üzere tarihi donanımlar sergileniyor. Sergi, teknoloji tutkunları ve tarih meraklıları için eşsiz bir fırsat sunuyor.

Geleceğe İlham Veren Bir Teknoloji

Intel 8080’nin başarısı, yalnızca o dönemdeki teknolojik gelişmeleri değil, gelecekteki inovasyonları da etkiledi. Mikroişlemci pazarı, bu işlemcinin açtığı yolda büyüdü ve çeşitlendi. Bugün Intel, bilgisayarlardan otomobillere, bağlı cihazlardan veri merkezlerine kadar birçok alanda işlemci üretmeye devam ediyor.

8080’nin öncülük ettiği bu devrim, teknolojiyi daha erişilebilir ve işlevsel hale getirdi. Federico Faggin ve ekibinin vizyonu sayesinde, bilgisayar dünyası yeni bir boyut kazandı. 50 yıl sonra bile Intel 8080’nin etkisi, teknoloji dünyasında hissedilmeye devam ediyor.

Yapay Zeka bilişim ekonomisinde devrim yaratacak!

Ahmet Enes Güneş
HarmonyERP CEO

Teknolojik ilerlemeler ve dijital dönüşüm sayesinde yapay zeka, şirketlerin iş yapma şekillerini köklü bir şekilde değiştirdi. Bu değişim, bilişim ekonomisini de şekillendiriyor. Yapay zekanın şirketler üzerindeki etkisi, üretkenlik artışı, maliyet düşüşü, müşteri deneyimi iyileştirmesi ve yeni iş modellerinin ortaya çıkması gibi pek çok önemli alanda kendini gösteriyor. Ancak, bu teknolojinin güvenli ve etik bir şekilde kullanılması da büyük bir önem taşıyor. Şirketlerin, yapay zekayı doğru stratejilerle entegre etmeleri, rekabet avantajı elde etmelerini sağlarken, hem de sürdürülebilir bir büyüme sürecine katkı sunuyor.

Şirketlerin operasyonel maliyetlerini düşürüp, verimliliği artırıyor

Yapay zeka, veri analizi ve işlem hızını önemli ölçüde artırarak şirketlerin verimliliğini de yükseltiyor. Yapay zeka özellikle büyük veri analizi, şirketlerin pazar trendlerini daha doğru bir şekilde tahmin etmelerine ve daha hızlı karar almalarına olanak tanırken; zaman alıcı ve tekrarlayan işlerin otomatikleştirilmesini sağlıyor. Örneğin ürün satışlarının analiz edilip gelecek sezonlardaki satış tahminlerine göre hammadde ve yarı mamül stoklanması gibi süreçlerde tespit edilebilen ve edilemeyen tüm çevresel verileri, mikro trendleri göz önünde bulundurarak nokta atışı çıktılar üreten modeller üretmek artık mümkün. Müşteri hizmetleri alanında chat botlar ve sanal asistanlar, insan iş gücünü tamamlayarak daha hızlı ve etkili bir hizmet sunuyor. Bu da şirketlerin operasyonel maliyetlerini düşürüp, verimliliği artırıyor.

Hataları daha gerçekleşmeden önlemeyen çözümler sağlıyor

 Üretim hatlarında hatalı ürünlerin tespiti için kameralı sensörlü sistemler uzun zamandır kullanılıyor. Şimdi ise bu teknik altyapı yapay zeka sayesinde öğrenerek evrimleşiyor; yeni süreçlere kendiliğinden adapte oluyor. Gıda, cam, metal gibi üretim hatlarında görüntü işleme ile standart dışı ürünleri tespit eden, hatalı ürünlerin hata sebeplerini tahmin eden ve buna göre makineleri yeniden konfigüre eden çözümler mümkün. Kestirimci bakım ve kestirimci kalite uygulamalarıyla mekanik ve çevresel şartları göz önünde bulundurarak ürünleri maksimum kalitede, minimum karbon ayak iziyle üretecek konfigürasyonları önerebiliyor.

İş gücü optimizasyonuna da katkısı oldukça büyük

Yapay zeka, manuel işlerin otomatikleştirilmesi ile iş gücü ihtiyacını azaltırken, çalışanların daha stratejik işlerde zaman harcamalarını sağlıyor. Bu sayede şirketler, operasyonel maliyetleri düşürürken, insan kaynaklarını daha verimli bir şekilde kullanabiliyor. Ayrıca, yapay zeka tabanlı süreçler, enerji ve malzeme gibi kaynakların daha etkin kullanılmasına yardımcı oluyor. Bu tür verimlilik artışları, şirketlerin rekabet avantajı elde etmelerine olanak tanıyor. Ayrıca yalnızca şirketin içindeki süreçlerde değil, müşteriye ürünlerimizi ulaştırmak için kullandığımız mecraların optimizasyonunda da yapay zeka artık kullanılıyor. Şirketlerin yıllar içinde oluşmuş kültür ve iletişim diline uygun şekilde içerik oluşturulması, bu içeriğin farklı hedef kitlelere göre özelleştirilmesi, mesajın özünü yitirmeden farklı dillerde çoğullanması yapay zeka sayesinde dakikalar içinde yapılabiliyor. Mevcut müşteri kitlesinin analiz edilerek benzer müşterilerin yapay zeka modelleri sayesinde tespit edilerek hedeflenmesi sayesinde hem pazarlama maliyetler azalıyor hem de doğru kitlenin ürüne gelmesi sağlanarak satış sürecinin de başarısı artırılıyor.

İş gücü dönüşümü yöneticilerin gündeminde daha önlere çıkacak

Yapay zekanın iş süreçlerine adaptasyonu sayesinde aslında bir çok meslek ortadan kalkmak yerine dönüşecek. Daha önce personelin tekrarlı ve vakit alan işler nedeniyle dolan vakti ürünlerde özelleştirme, müşteriye özel çözümler üretme, yeni servisler ve ürünler geliştirme gibi işlere kanalize edilmesi gerekecek. Geçtiğimiz yıl içerisinde openai’in sesli çeviri özelliğinin çıkmasıyla en popüler dil öğrenme programının hisse senetlerinin değeri bir saat içinde %5 düşmüştü; ancak eğitim takip ve ödül mekanizmalarını güncelleyerek şirket 6 ay içinde önceki değerinin de 2 katına çıkmayı başardı. Çalışanların da aynı şekilde yeni yeteneklere adapte olarak yapay zekayı kendi avantajlarına kullanarak değerlerini artırmaları mümkün.

Gizlilik sorunları çok baş ağrıtacak

Bir diğer önemli nokta da bilişim ekonomisinin altyapısını da etkilemesi. Veri güvenliği, yapay zekanın kullanılmasıyla birlikte daha da önemli hale geldi. Yapay zeka, büyük miktarda veriyi işlerken, bu verilerin korunması için yeni güvenlik önlemleri alınması gerekli. Bir çok yapay zeka platformu halka açık olan verilerle eğitilmiş olmakla birlikte tüm kullanıcı aktivitelerini de kendini eğitmek için veri olarak kullanmakta. Bu durum veri güvenliği açısından doğru kurgulanmayan ürünlerde şirketin ticari sırlarının, hizmete özel bilgilerinin halka açık modellerle paylaşılmasına yol açabiliyor. Savunma, finans gibi sektörlerde kapalı devre yada tek yönlü şekilde dışardan veri toplayacak ancak dışarı veri çıkarmayacak yapay zeka sistemlerinin tasarlanması kritik önem arz ediyor. Ayrıca, yapay zekanın etik kullanımı konusunda da çeşitli tartışmalar bulunuyor. Yapay zeka algoritmalarının şeffaf olmaması, karar alma süreçlerinde adaletsizlik ve ayrımcılığa yol açabiliyor. Şirketlerin, yapay zeka uygulamalarını etik bir şekilde kullanmaları, güvenlik ve gizlilik standartlarına uygun hareket etmeleri önem arz ediyor. Şirketler, yapay zekayı etkin bir şekilde kullanarak rakiplerinden öne geçerek daha yüksek bir pazar payına sahip olabiliyorlar. Özellikle teknoloji, sağlık, otomotiv ve finans gibi sektörlerde yapay zeka daha hızlı inovasyon, daha iyi müşteri hizmetleri ve daha düşük maliyetlerle rekabet avantajı sağlıyor.


Ahmet Enes Güneş

Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliğinden 2011; İstanbul Şehir Üniversitesi İşletme (MBA) programından ise 2015 yılında mezun olmuştur. İtalya merkezli Value Team SpA’da CRM danışmanı olarak başladığı kariyerinde, Avea ve Türk Telekom’da Teknoloji Stratejileri proje yöneticisi, Comodo’da Ürün Yöneticisi, Yıldız Holding Dijital Dönüşüm Lideri olarak çalışmıştır. 2023 yılından itibaren HarmonyERP Genel Müdürü olarak şirketin teknoloji ve kanal dönüşümüne liderlik etmektedir.

Seagate, 32 TB sabit diskini piyasaya sürecek!

0

Seagate, şimdiye kadar ürettiği en büyük kapasiteli sabit disk olan 32 TB’lık yeni modelini nihayet piyasaya sürüyor. Bu yeni disk, Seagate’in 2007 yılında üzerinde çalışmaya başladığı ısı destekli manyetik kayıt (HAMR) teknolojisine dayanıyor ve büyük bir depolama kapasitesi sunuyor. HAMR teknolojisi, manyetik kayıt için ısı kullanarak disk yüzeyine daha fazla veri sığdırmayı mümkün kılıyor. Seagate, bu teknolojiyi ilk kez 2023’te duyurmuştu ve Mozaic 3+ platformu kullanılarak üretildiği bu yeni disk, Seagate’in yıllardır geliştirdiği ve nihayet genel kullanıma sunulmuş olan HAMR teknolojisini temsil ediyor.

Seagate, 32 TB sabit diskini piyasaya sürüyor

Mozaic 3+ tabanlı Exos disklerin başlangıçta sınırlı miktarlarda bazı seçilmiş müşterilere gönderildiği ve şimdi ise seri üretime geçildiği bildirilmişti. Seri üretime geçen bu diskler, çok yakın bir zamanda piyasada satışa çıkacak. Seagate, 32 TB’lık modelin yanı sıra, 30 TB’lık geleneksel manyetik kayıt (CMR) teknolojisi kullanan Exos M HDD sürücülerini de piyasaya sunuyor. SMR ve CMR teknolojileri, disklerin verileri nasıl düzenlediğini ve yazma işlemlerini nasıl gerçekleştirdiğini belirliyor. SMR, özellikle okuma işlemleri için uygunken, CMR daha stabil bir yazma performansı sunuyor. Ancak SMR, daha yüksek kapasitelere ulaşılmasına olanak tanırken, CMR genellikle daha iyi yazma hızları sağlar.

Yeni 32 TB’lık HAMR teknolojisine sahip disk, mevcut bilgisayarlarla uyumlu olmasıyla büyük önem taşıyor. Bu uyumluluk, Seagate’in daha geniş bir kullanıcı kitlesine ulaşabilmesi için kritik. Geçmişte HAMR teknolojisine dayalı diskler, özellikle eski bilgisayar sistemleriyle uyumsuzluk nedeniyle kısıtlı bir pazar payına sahipti. Ancak Seagate’in bu yeni diskleri, doğrudan tüketicilere hitap etmek için tasarlanmış ve daha geniş bir kullanıcı kitlesine ulaşma amacı taşımaktadır. Bunun yanında, Seagate bu disklerin zaman içinde kitlesel olarak daha fazla benimseneceği ve büyük veri depolama alanlarında güçlü bir seçenek haline geleceği beklentisi taşıyor.

Seagate’in yüksek kapasiteli sabit diskleri ile başa baş rekabet eden bir diğer rakip şirket ise Western Digital (WD). Western Digital, geçtiğimiz Ekim ayında 32 TB’lık ePMR (energy-assisted Perpendicular Magnetic Recording) tabanlı sürücülerini piyasaya sürerek sektörde önemli bir adım atmıştı. Seagate, HAMR teknolojisini kullanan ilk 32 TB modelini piyasaya sürse de, Western Digital’in bu sürücüleri piyasaya ilk süren şirket olduğunu belirtmek gerekir. Ancak Seagate’in HAMR teknolojisinin gelecekteki disklerde avantaj sağlayabilecek bir özellik olabileceği düşünülüyor. Şirketin bu yeni teknolojisini geliştirmesiyle, ilerleyen yıllarda yüksek kapasiteli disk pazarında güçlü bir rekabet ortaya çıkması bekleniyor.

Seagate, ayrıca disklerin kapasitesinin arttırılmasının yanı sıra, bu teknolojinin sunduğu enerji verimliliği ve uzun vadeli dayanıklılık gibi özelliklerle de pazarda rekabetçi bir avantaj sağlamak amacı güdüyor. Özellikle büyük veri merkezlerinde ve kurumsal depolama alanlarında kullanılacak olan bu disklerin gelecekteki ihtiyaçları karşılayacak şekilde daha da geliştirilmesi hedefleniyor. Böylece, Seagate bu yeni model ile büyük veri depolama çözümleri sunan endüstrilerde yerini sağlamlaştırabilir.

Sonuç olarak, Seagate’in HAMR teknolojili 32 TB’lık sabit disk modeli, sektördeki önemli gelişmelerden birini teşkil ediyor. Bu model, yüksek kapasiteli veri depolama ve veri işleme ihtiyaçlarını karşılamak isteyen şirketler ve kullanıcılar için büyük bir çözüm sunuyor. Gelecekte Seagate’in HAMR teknolojisi ve diğer yüksek kapasiteli disk çözümleri, veri depolama pazarındaki rekabeti şekillendirmeye devam edebilir.

Apple’a Avrupa Birliği’nden Şok! iOS’a Yeni Kurallar Yolda

0

Avrupa Birliği (AB), Apple’ı yeniden masaya oturmaya zorluyor. AB’nin Dijital Piyasalar Yasası (DMA), Apple’ın iOS işletim sisteminde önemli değişiklikler yapmasını istiyor. Amaç, kullanıcılar için daha fazla özgürlük ve platformlar arası uyumluluğun sağlanması.

Apple, Avrupa Birliği taleplerine direniyor. Şirket, DMA’nın getirdiği yeni yükümlülüklerin iOS ekosisteminin güvenliğini tehdit ettiğini savunuyor. Ancak AB, bunun bir bahane olduğunu düşünüyor. AB yetkilileri, Apple’ın kapalı sistem politikasının rekabeti kısıtladığını ve tüketici seçeneklerini daralttığını belirtti.

DMA, Apple’dan üçüncü taraf uygulama mağazalarına izin vermesini talep ediyor. Ayrıca, iOS kullanıcılarının cihazlarında alternatif ödeme yöntemlerini kullanabilmesi gerektiğini söylüyor. Bu, Apple’ın App Store gelir modelini doğrudan etkileyebilir.

Apple’dan Net Mesaj:

Apple, bu düzenlemelerin kullanıcı güvenliği ve gizliliğini riske atacağını öne sürüyor. Şirket, iOS’un kapalı yapısının bir güvenlik duvarı oluşturduğunu vurguluyor. Ancak AB, Apple’ın bu savunmasını kabul etmiyor ve adil rekabetin öncelikli olduğunu söylüyor.

Kullanıcılar Ne Diyor?

iPhone kullanıcıları bu tartışmada ikiye bölünmüş durumda. Bazıları Avrupa Birliği haklı olduğunu düşünüyor ve daha fazla özgürlük istiyor. Diğerleri ise Apple’ın güvenlik argümanına katılıyor ve Avrupa Birliği’ni haksız buluyor.

Ne Olacak?

2024’ün ilk çeyreğinde AB ve Apple arasında yeni görüşmeler yapılması bekleniyor. Uzmanlar, bu sürecin Apple’ın iş modelinde radikal değişikliklere yol açabileceğini söylüyor. AB’nin Apple üzerindeki baskısının diğer teknoloji devlerine de örnek olabileceği düşünülüyor.

Konu, sadece Avrupa’da değil, tüm dünyada teknoloji sektörünü yakından ilgilendiriyor. Apple ve AB’nin bu mücadelede nasıl bir yol izleyeceği merakla bekleniyor.

Otonom araçların geleceği tehlikede!

GM, sekiz yıl ve 10 milyar dolar harcamanın ardından büyük robotaksi deneyini sonlandırmaya karar verdi. Otomobil üreticisinin CEO’su Mary Barra, geç saatlerde sürpriz bir duyuru yaparak, paylaşımlı otonom mobilite hizmetinin aslında hiçbir zaman “temel işinde” olmadığını savundu. Çok pahalıydı ve onu uygulanabilir bir gelir akışı haline getirmek için üstesinden gelinmesi gereken çok fazla düzenleyici engel vardı. Bunun yerine, GM “özel mülkiyete ait” sürücüsüz arabalara yönelecekti. Çünkü sonuçta, insanların gerçekten istediği şey buydu.

Otonom araçların geleceği için kritik viraj

Barra yatırımcılarla yaptığı bir görüşmede, “Müşteriler araba kullanmayı seviyor, ve araba kullanmaktan hoşlanmadıkları zamanlar da oluyor” dedi. Bunlardan bazıları tanıdık geliyorsa, Ford esasen iki yıl önce 2017’den beri finanse ettiği otonom sürüş girişimi Argo AI’ya olan finansmanını çektiğinde aynı kararı almıştı. Bunun nedenlerinden biri olarak, genellikle Seviye 3 veya Seviye 3+ olarak tanımlanan kısmi otonominin kısa vadede daha fazla getirisi olacağına olan inancını göstermişti.

Otomobil üreticileri robotaksi işinden çekiliyor. Elektrikli araçlara harcanan tüm parayla birlikte, otomobil endüstrisi otonom mobilitedeki kayıplarını azaltmaya karar verdi. Her seferinde yalnızca bir dönüşümsel, aşırı pahalı, nesilde bir kez gerçekleşen bir değişim.

Carnegie Mellon Üniversitesi’nden AV uzmanı Phil Koopman: “Bunun daha çok, otonom araç teknolojisinin ulusal ölçekte sürücüsüz yolculuklar sağlamasının on yıl veya daha fazla süreceği gerçeğinin kabulü olduğunu düşünüyorum. GM, teknoloji olgunlaşana kadar özel otomobiller satarak para kazanmayı, şehir şehir robotaksi işletmeleri kurmaya milyarlarca dolar yatırım yapmaya devam etmekten daha çok tercih etti” dedi.

Elbette, çok fazla teknolojik ilerleme oldu. Çok uzun zaman önce değil, Cruise’un San Francisco’da yolcu taşıyan sürücüsüz arabaları vardı. Şirket, daha fazla insanı taşımak amacıyla direksiyon ve pedalsız Origin servislerini konuşlandırmak için hükümet onayı almanın eşiğinde olduğunu bile söyledi.

Her şey 7 Ekim 2023’te San Francisco’da bir Cruise aracının bir yayaya çarpıp 20 fitten fazla sürüklemesi ve onu ciddi şekilde yaralamasıyla sonuçlandı. Mağdur, ilk olarak bir çarpıp kaçan sürücü tarafından vuruldu ve bu da onu Cruise aracının yoluna fırlattı. Cruise, düzenleyicilere aracının bir yayaya çarptığını açıkladı ancak kazayla ilgili önemli ayrıntıları atladı . Sonuç olarak, Kaliforniya DMV şirketin eyalette otonom araç kullanma iznini askıya aldı ve Ulusal Karayolu Trafik Güvenliği İdaresi ve Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu ayrı soruşturmalar başlattı. Cruise daha sonra 1,5 milyon dolarlık bir cezayı kabul etti .

OpenAI, ChatGPT’yi WhatsApp’a entegre ediyor!

0

OpenAI, ChatGPT’yi WhatsApp’a entegre ederek önemli bir adım atmış durumda. Bu yenilik sayesinde kullanıcılar, ChatGPT ile WhatsApp üzerinden iletişime geçebilecek. 19 Aralık 2024 itibarıyla, 1-800-CHATGPT numarasını veya ABD dışında 1-800-242-8478 numarasını kullanarak ChatGPT ile sohbet etmek mümkün hale geldi.

OpenAI, ChatGPT’yi WhatsApp’a entegre etti

OpenAI, bu entegrasyonun amacının yapay genel zekayı daha erişilebilir kılmak ve tüm insanlık için faydalı hale getirmek olduğunu belirtiyor. Özellikle internetin sınırlı olduğu bölgelerde, WhatsApp üzerinden ChatGPT’ye erişim, kullanıcılar için önemli bir avantaj sağlıyor.

OpenAI, ChatGPT’yi WhatsApp’a entegre etti.
OpenAI, ChatGPT’yi WhatsApp’a entegre etti.

Ayrıca, OpenAI bu hizmeti sadece metinli sohbetle sınırlamıyor; ABD’deki kullanıcılar için, aynı numarayı kullanarak aylık 15 dakikalık sesli görüşme de yapılabiliyor. Bu, WhatsApp’a gerek duymadan telefon numarasını çevirerek erişilebilen bir hizmet. ChatGPT’nin WhatsApp sürümü, web tabanlı versiyonundan daha basitleştirilmiş bir özellik sunuyor ve OpenAI, bu sürümü yeni başlayanlar için önemli bir giriş noktası olarak nitelendiriyor.

OpenAI, aynı zamanda WhatsApp entegrasyonuna yeni özellikler eklemek için çalışmalarını sürdürüyor. Bu özellikler arasında görüntü analizi ve web arama gibi araçların bulunması bekleniyor. Ancak, bu yeni özelliklerin ne zaman kullanıma sunulacağı henüz belli değil. Şu anda mesajlaşma tarafında günlük bir sınır mevcut ve kullanıcılar bu limite yaklaştıklarında bilgilendiriliyor. Bu entegrasyon, yapay zeka teknolojisinin daha geniş bir kitleye ulaşması için önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.

Nissan ile Honda birleşecek mi?

0

Nissan, son dönemde karşılaştığı büyük krizle mücadele ederken, Honda ile birleşme görüşmeleri yapıyor. Japonya’nın iki büyük otomotiv üreticisi arasındaki bu görüşmeler, sektörde önemli bir yankı uyandırdı. Nissan, özellikle son yıllarda dünya çapında ciddi zorluklarla karşı karşıya kaldı; şirketin satışları, özellikle Çin ve ABD pazarlarında büyük oranda geriledi.

Nissan ile Honda resmen birleşebilir!

Bu zorluklar, Nissan’ın hayatta kalabilmesi için yeniden yapılanma ve stratejik ortaklıklar arayışına girmesine neden oldu. Honda’nın da, Nissan’dan hisse almayı düşündüğü belirtilmişti. Ancak bu seferki gelişme, Honda ile birleşme yönünde somut adımların atılmasına işaret ediyor.

Nissan ile Honda resmi olarak birleşebilir.
Nissan ile Honda resmi olarak birleşebilir.

Birleşme sürecinde Mitsubishi’nin de yer alabileceği ifade ediliyor. Mitsubishi, şu anda Nissan’ın yüzde 24 hissesine sahip ve bu iştirak, birleşme sürecine dahil olursa daha da büyük bir Japon otomotiv ittifakı ortaya çıkabilir. Honda’nın piyasa değeri şu an 38,8 milyar dolar civarındayken, Nissan’ın piyasa değeri sadece 7,6 milyar dolar olarak görünüyor. Eğer bu birleşme gerçekleşirse, otomotiv sektöründeki en büyük birleşmelerden biri haline gelecek, zira Stellantis, Fiat Chrysler ile PSA’nın 52 milyar dolarlık birleşmesinden sonra bu tür birleşmeler arasında en büyük olanlardan biri. Yeni oluşacak şirket, Honda’nın yanı sıra Acura, Nissan, Infiniti ve Mitsubishi markalarını bünyesinde barındırabilir.

Bu birleşme, Renault-Nissan-Mitsubishi İttifakı’nın nasıl etkileneceği sorusunu gündeme getiriyor. Her ne kadar Nissan, geleneksel otomobil pazarında büyük kayıplar yaşasa da bu birleşme ile daha güçlü bir pozisyona gelebilir. Birleşen şirketlerin ayakta kalıp kalamayacağı, otomotiv sektöründeki değişimler göz önüne alındığında ise zamanla netleşecek.

Samsung Galaxy S25 Slim, doğrulanmış olabilir!

0

Samsung‘un Galaxy S25 serisine yeni bir boyut kazandıracak olan “Galaxy S25 Slim” modeli, teknoloji dünyasında büyük yankı uyandırdı. Uzun süredir dedikodu niteliğindeki söylentilerle gündeme gelen bu model, Samsung’un pazarlama materyallerinde gözlemlenmiş olmasıyla gerçeklik kazandı. Özellikle iPhone 17 Slim iddialarının ardından Samsung’un böylesine ince bir tasarım yaklaşımı sunması, sektörde dikkat çekici bir rekabet yaratabilir.

Samsung Galaxy S25 Slim, doğrulandı mı?

Galaxy S25 Slim’in, 6.66 inç ekranıyla S25 Plus’a yakın bir boyutta geleceği ancak diğer Galaxy S25 modellerinden belirgin şekilde daha ince bir yapıya sahip olacağı ifade ediliyor. Bu incelik ve hafiflik hedefi, telefonun donanımsal özelliklerinde bazı sınırlamalara neden olabileceği düşüncesini beraberinde getiriyor.

Samsung Galaxy S25 Slim, doğrulanmış olabilir!
Samsung Galaxy S25 Slim, doğrulanmış olabilir!

Buna karşın, cihazın ISOCELL HP5 200 MP ana sensörle destekleneceği ve ultra geniş açı ile periskop telefoto gibi ileri düzey kamera özelliklerine sahip olacağı belirtiliyor. Kamera donanımında sağlanacak bu gelişmiş teknoloji, Slim modelini tasarımsal farklılıklarının ötesinde de etkileyici kılabilir.

Telefonun global satış modeli için SM-S937B/DS koduyla sınırlı pazarlarda sunulabileceği söylenirken, ABD pazarında SM-S937U seri numarasıyla yer alması bekleniyor. Samsung’un 22 Ocak 2025’te gerçekleştireceği lansmanda, S25, S25+, S25 Ultra ve bu yeni Slim modelinin bir arada tanıtılması bekleniyor. Galaxy S25 Slim’in tasarımı ve yenilikleri, hem Samsung’un mevcut kullanıcı tabanını hem de rakip marka hayranlarını kendine çekebilecek potansiyele sahip.

TP-Link, ABD’de yasaklanabilir! Peki neden?

0

ABD’nin Çin merkezli teknoloji şirketlerine karşı başlattığı ambargo süreci, şimdi de TP-Link’i hedef almış durumda. Savunma ve Ticaret Bakanlıkları, TP-Link yönlendiricilerinde tespit edilen güvenlik açıklarının ABD’ye yönelik olası siber saldırılarda kullanılabileceği gerekçesiyle marka hakkında kapsamlı bir soruşturma başlattı. Bu soruşturma, TP-Link ürünlerinin ülkede yasaklanmasına yönelik ciddi bir adım olarak değerlendiriliyor.

ABD’nin bu konuda ilk hamlesi, Ağustos ayında Biden yönetimine gönderilen bir mektupla başladı. Ulusal güvenlik endişelerini vurgulayan bu ileti, TP-Link yönlendiricilerinin belirli zafiyetleri nedeniyle Amerikan unsurlarının siber tehditlere açık hale gelebileceğini iddia etti.

TP-Link, ABD’de yasaklanacak mı?
TP-Link, ABD’de yasaklanacak mı?

TP-Link’in bu zafiyetlerin giderilmesi için nasıl bir tavır takındığı net olmasa da, ABD hükümeti şirketin ürünlerinin kullanımıyla ilgili sert kararlar almayı değerlendiriyor. Uzmanlar, yasakların resmi olarak devreye girmesinin 2025 yılının başlarını bulabileceğini öngörüyor.

Huawei, SMIC ve DJI gibi büyük Çinli firmalara uygulanan yaptırımlar dikkate alındığında, TP-Link’in de benzer bir akıbetle karşılaşabileceği görülüyor. Özellikle ABD’nin Wi-Fi yönlendiriciler ve ağ cihazları gibi hassas altyapı bileşenlerinde Çin merkezli şirketlere karşı güven sorunları yaşaması, bu yasak kararını tetikleyen en büyük etken. TP-Link için bu süreç, yalnızca ABD pazarındaki ticari varlığını değil, küresel itibarını da riske atan büyük bir kriz olabilir. Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yanıtlarınızı aşağıdaki yorumlar kısmından bizimle kolayca paylaşabilirsiniz.

Arm ile Qualcomm arasında hukuki savaş başladı! Peki neden?

0

Arm Holdings ve Qualcomm arasındaki hukuki çatışma, teknolojinin kalbinde ciddi sonuçlar doğurabilecek dev bir savaşa dönüştü. Arm, Qualcomm’u Nuvia tarafından geliştirilen Snapdragon X işlemcilerinde patent ihlali yapmakla suçluyor ve bu tasarımların tamamen imha edilmesini talep ediyor.

Arm ile Qualcomm arasında hukuki savaş başlıyor

Qualcomm ise Arm’ın müşterileriyle rekabet etmeye çalıştığını ve mimari lisans anlaşmasının (ALA) kapsamında hareket ettiğini savunuyor. Bu davanın kökeninde Qualcomm’un, 2021 yılında 1,4 milyar dolara satın aldığı Nuvia üzerinden geliştirdiği özel çekirdeklerin lisans şartlarını Arm’la yeniden müzakere etmeksizin kullanma çabası yatıyor.

Arm ile Qualcomm arasında hukuki savaş başlıyor.

Arm’a göre bu durum, yıllık 50 milyon dolarlık bir gelir kaybına yol açarken, şirketin lisans tabanlı iş modelinin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Arm CEO’su Rene Haas, bu sürecin şirketin geleceğini korumak için bir zorunluluk olduğunu belirtirken, Qualcomm cephesi Arm’ı müşteri ilişkilerini zedelemekle suçluyor. Özellikle, Arm’ın Qualcomm müşterilerine gönderdiği ve Samsung gibi devlerin de dahil olduğu bilgilendirme mektupları, Qualcomm tarafından yanıltıcı bulunuyor.

Dava, yalnızca iki şirket arasındaki ilişkiden öte, sektörü şekillendiren dev bir ekosistemi etkileyebilir. Arm’ın lehine bir karar, tartışmalı Qualcomm çiplerini kullanan ürünlerin, özellikle Microsoft destekli dizüstü bilgisayarların satışını tehlikeye atabilir ve Qualcomm’un mobil işlemci stratejilerini ciddi şekilde sarsabilir. Qualcomm’un her yıl Arm’a 300 milyon dolar ödeme yaptığı düşünüldüğünde, taraflar arasındaki gerilimin artması, iki şirkete de zarar verebilir. Uzlaşmanın daha faydalı olacağı düşünülse de şimdilik tarafların agresif tutumları devam ediyor. Bu hukuk savaşının sonucunun, yalnızca Arm ve Qualcomm için değil, tüm teknoloji sektörü için önemli etkiler yaratacağı aşikâr.