Yapay zeka ajanları neden operasyonel bir veritabanına gereksinim duyar?

Yapay zeka ajanları, çalışanların ve müşterilerin bilgisayar sistemleri ile olan etkileşim biçimlerini dönüştürmeye hazırlanıyor. Bu ajanlar veri toplayarak ve görevleri yerine getirerek kurum içi destek botlarından müşteriye yönelik sofistike hizmetlere kadar her sektörde sayısız iş akışını otomatikleştirecek.

Bazı kurumlar, bu ajanları daha da güçlendirmek için analitik veri tabanlarına yöneliyor. Ancak yapay zeka ajanları temel olarak aynı geleneksel web uygulamaları, mobil uygulamalar ve mikro hizmetler gibi operasyonel yapıya sahiptir. Bu ayrımın farkında olmak da doğru veri platformunu seçebilme adına kritik önem taşıyor.

Yapay Zeka Ajanları Nedir ve Nasıl Çalışırlar?

Yapay zeka ajanları, eski teknoloji kullanan uygulamaların aksine çevreleriyle dinamik olarak etkileşime girerler. Sürekli olarak birden fazla kaynaktan veri çekip işleyerek gerçek zamanlı olacak şekilde muhakeme yaparlar ve görevleri otonom olarak yürütebilirler. İlgili verileri almak ve muhakemelerini geliştirmek için çeşitli araçlar, işlevler ve sistem istemleri kullanırlar.

Yapay zeka ajanları büyük dil modellerine (LLM’ler) veya diğer gelişmiş makine öğrenimi tekniklerine dayandıkları için gerçek zamanlı olarak çalışmaları gerekir. Bu nedenle okuma ve yazma işlemlerini düşük gecikmeli bir şekilde gerçekleştirebilecek bir veri altyapısına gereksinim duyarlar. Bu durumda, gecikmeli toplu işlemler yerine anlık etkileşimler için tasarlanmış operasyonel bir veritabanı büyük önem taşır.

Veri Kaynakları – Bir Perakende Örneği

Bir perakende ortamında çalışan tipik bir yapay zeka ajanı, hem klasik hem de yapay zekaya özgü verileri birleştiren çok çeşitli operasyonel verileri kullanabilir. İşte birkaç örnek:

  • Kullanıcı profilleri ve tercihleri: Hiper kişiselleştirilmiş öneriler ve müşteri deneyimleri sağlar.
  • Medya içeren ürün katalogları: Daha zengin bir kullanıcı deneyimi sağlar.
  • Stok verileri: Stokta ürün olduğundan emin olunmasını ve gönderim için uygun şekilde yerleştirilmesini sağlar.
  • Web call ve harici API’ler: Yapay zeka ajanları, önerileri geliştirmek için ünlülerle ilişkilendirme veya piyasa duyarlılığı gibi ek bilgiler alabilir.
  • Geçmiş satış verileri: Üst satış, çapraz satış ve müşterinin bir sonraki satın alabileceği ürünlere ilişkin tahminlerde bulunur.
  • Yapılandırılmamış içerik: Yanıt kalitesini artırmak için ürün kullanımını veya bakım talimatlarını detaylandıran PDF’ler gibi belgeler entegre edilebilir.
  • Vektör gömme: Özel modelleri yeniden eğitmeden LLM yanıtlarını büyük ölçüde iyileştiren anlamsal arama ve RAG için gereklidir.

Yapay zeka ajanları, geliştiriciler tarafından oluşturulan araçlar ve işlevler ile ilgili bilgileri de saklamalıdır. Bu meta veriler, yapay zeka ajanlarının hangi işlevi veya veri kaynağını seçmesine yardımcı olarak yetenek setini sürekli geliştirir. Ek olarak önbelleğe alma, yapay zeka ajanının mevcut bağlamı yeniden kullanmasına, hızı artırmasına ve maliyetli LLM uç noktalarına tekrarlanan istekleri en aza indirerek maliyetleri azaltmasına olanak tanır.

İstemler ve araçlar geliştikçe sistemin; transkriptler, kararlar ve ara muhakeme adımları dahil olmak üzere tüm etkileşimleri saklaması ve sürecin sürekliliğini sağlaması gerekir. Diğer sektörler için temel operasyonel veri türleri farklı olabilir (örnek olarak, üretim sektöründe kullanılan sensör okumaları). Ancak temel ilke aynıdır: Yapay zeka ajanları, çeşitli veri formatlarını, sık güncellemeleri ve gerçek zamanlı erişilebilirliği işleyebilen yetenekli bir operasyonel veritabanına gereksinim duyar.

Operasyonel Veritabanı Neden Önemlidir?

Önbelleğe alma, vektör araması ve işlem yapma gibi farklı teknolojilerin aynı anda kullanılması performansı düşürebilir ve veri yönetimini karmaşık bir hale getirebilir. Yapay zeka ajanlarının anında sonuç verebilmesi için tüm bu veri ile ilgili etkileşimlerin minimum gecikmeyle gerçekleşmesi gerekir.

Operasyonel veritabanları, gerçek zamanlı okuma ve yazma gerektiren yüksek hızlı ve eşzamanlı iş yükleri için harika bir seçenektir. Ek olarak, genellikle kullanılabilirliği artırmak için çoğaltma ve kümeleme özellikleri sunarlar ki bu, yapay zeka odaklı uygulamalar için kritik öneme sahiptir.

Yapay zeka ajanlarının artık modern bilişimin temel taşlarından biri olmaya hazırlandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hız, ölçeklenebilirlik ve düşük gecikmeli etkileşimler için özel olarak tasarlanmış bir platformun tercih edilmesi, verilerin etkili bir şekilde toplanıp işlenmesini sağlayarak son kullanıcılara bağlam açısından zengin deneyimler sunacaktır. Yapay zeka ajanları doğaları gereği gerçek zamanlı veriler üretirler ve bu da operasyonel veritabanlarını onlar için önemli bir gereklilik haline getirir.

Couchbase AI Services, Couchbase tarafından yapay zeka modelleriyle güvenli bir şekilde etkileşim kurmak, yapılandırılmamış verileri entegre etmek ve kullanıma hazır anlamsal bir önbellek sağlıyor. Agent Catalog özelliği, geliştiricilerin bir ajanın ihtiyaç duyduğu araçları ve işlevleri keşfetmesini, yönetmesini ve güvence altına almasını kolaylaştırıyor ve LangChain gibi popüler çerçevelerle sorunsuz bir şekilde entegre olabiliyor. Ek olarak, Couchbase’in çok amaçlı veritabanı, birden fazla veya tek amaçlı veritabanı kullanma gereksinimini ortadan kaldırarak uygulama geliştirmenin karmaşıklığını ve maliyetlerini azaltıyor. Daha fazlası için bu adresi ziyaret edebilirsiniz.

Türk girişimciden ABD’de 1,2 Milyar Dolarlık Yeni Dev Tesis

ABD’nin ve dünyanın önde gelen yoğurt markalarından Chobani, Hamdi Ulukaya liderliğinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde gıda üretimi alanında tarihi bir yatırıma imza atıyor. Chobani, New York eyaletinin Rome şehrinde 1,2 milyar dolar yatırımla dev bir üretim tesisi kuracak. Proje tamamlandığında, tesis 1.000’den fazla kişiye doğrudan istihdam sağlayacak.

ABD Gıda Sektöründe Bir İlk

New York Valisi Kathy Hochul tarafından duyurulan bu yatırım, ABD’de şimdiye kadar yapılmış en büyük doğal gıda üretim tesisi olma özelliği taşıyor. 1,4 milyon metrekare büyüklüğündeki yeni tesis, yılda 440 bin ton’dan fazla yoğurt ve süt ürünü üretim kapasitesine sahip olacak. Tesisin, Chobani’nin ABD’deki üretim kapasitesini ve New York eyaletinin ülkenin bir numaralı yoğurt üreticisi konumunu daha da güçlendirmesi bekleniyor.

Chobani’nin kurucusu ve CEO’su Hamdi Ulukaya
Chobani’nin kurucusu ve CEO’su Hamdi Ulukaya

Chobani’nin kurucusu ve CEO’su Hamdi Ulukaya, “Chobani’nin yolculuğu New York’ta başladı. 20 yıl önce başlamak için en doğru yerdi, bugün de hikayemizi büyütmek için en doğru yer.” dedi. Ulukaya, “Herkesin kaliteli ve iyi gıdaya ulaşabilmesi için üretim altyapımızı güçlendiriyoruz. Bunu tamamen kendi öz kaynaklarımızla, uzun vadeli vizyonumuzla gerçekleştiriyoruz.” ifadelerini kullandı.

New York Süt Üreticilerine Büyük Destek

Chobani, hâlihazırda New York’un en büyük süt alıcısı konumunda. Yeni tesis tam kapasiteye ulaştığında, şirketin eyaletteki süt alımı yıllık 2,5 milyon tonun üzerine çıkacak. Bu miktar, eyaletin toplam süt üretiminin yaklaşık üçte birine denk geliyor ve bölgedeki süt üreticileri için büyük bir ekonomik fırsat anlamına geliyor.

Yeni tesis, ABD’nin New York eyaletine bağlı Rome şehrinde bulunan eski Griffiss Hava Üssü’nün yer aldığı 150 dönümlük geniş bir arazi üzerine kurulacak. Tesisin inşası ve faaliyete geçmesiyle birlikte 1.000’den fazla kişiye yeni iş imkânı sağlanacak. Chobani, eyaletteki iş gücünü neredeyse iki katına çıkaracak ve özellikle dezavantajlı gruplara istihdam ve eğitim fırsatları sunacak. Şirket, eyaletin ekonomik kalkınma ofisiyle iş birliği içinde toplumsal kalkınma programları da başlatacak.

Chobani, New York’taki dev yatırımıyla eş zamanlı olarak, ABD’nin batısında da büyümeye devam ediyor. Idaho eyaletinin Twin Falls kentindeki fabrikasına yapılan 500 milyon dolarlık ek yatırımla, fabrikanın üretim kapasitesi %50 artacak ve en az 160 yeni iş imkânı yaratılacak. Halihazırda ABD’nin tek lokasyondaki en büyük doğal gıda üretim tesisi olan Twin Falls, genişleme tamamlandığında toplam 149 bin metrekare alana ve 24 üretim hattına sahip olacak.

Hamdi Ulukaya’nın Girişimcilik Hikayesi

Türkiye’nin Erzincan ilinde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Hamdi Ulukaya, 1994 yılında ABD’ye göç etti. 2005 yılında New York’ta eski bir yoğurt fabrikasını satın alarak Chobani’yi kurdu. Kısa sürede ABD’nin en çok satan yoğurt markası olan Chobani, bugün 3 milyar dolarlık yıllık ciroya ve 2,4 milyar dolarlık bir şirket değerine ulaştı. Şirket, 2023 yılında 900 milyon dolarlık bir yatırımla La Colombe kahve markasını da bünyesine kattı.

ABD’nin ve dünyanın en büyük bağımsız süt ürünleri markalarından biri olan Chobani, tüm ürünlerini kendi tesislerinde üretirken, aynı zamanda sürdürülebilirlik, toplumsal fayda ve kaliteli gıda üretimi konularında sektöründe öncü rol üstleniyor.

Fintech devi Revolut, 2024’te 1 milyar dolar net geliri geride bıraktı!

45 milyar dolarlık değerlemeye ulaşan Revolut, yıl boyunca 1 milyar dolar net kâr açıkladı. Bu, 2023’teki 428 milyon dolarlık kazancın iki katından fazla. Revolut’un müşteri sayısı ise %38 artarak 52.5 milyona ulaştı.

2024, fintech devi için sadece finansal değil, stratejik başarılarla da öne çıkan bir yıl oldu. Şirket, en büyük pazarı olan Birleşik Krallık’ta banka lisansını almayı başardı. Ayrıca, yıl içinde yaptığı ikincil hisse satışıyla değerini 45 milyar dolara yükseltti.

Bunlara ek olarak, şirket kendi kripto borsası olan Revolut X’i de piyasaya sürdü. Bu borsanın şirketin gelecekte çıkaracağı iddia edilen bir stabil kripto paranın altyapısı olabileceği konuşuluyor. Revolut X’in gelirleri ayrı olarak açıklanmasa da, şirketin Varlık Yönetimi grubu, %298’lik büyümeyle 647 milyon dolara ulaştı. Bu grup, tasarruf ürünlerinin yanı sıra Revolut X’i de kapsıyor ve artık kart ödemelerinden sonra şirketin ikinci en büyük gelir kalemi konumunda.

Revolut için hedef 100 milyon müşteri

CEO ve kurucu ortak Nik Storonsky, 2024’ü “Revolut için mihenk taşı” olarak tanımlıyor. Storonsky, 15 milyon yeni kullanıcının eklenmesinin yanı sıra, mevcut kullanıcıların da platformda daha fazla hizmet kullanmaya başladığını belirtiyor.

Şirketin 2025 için iki ana hedefi var: Birleşik Krallık ve Meksika’da resmi bankacılık faaliyetlerine başlamak ve müşteri sayısını ikiye katlayarak 100 milyona çıkarmak. Bu hedefler doğrultusunda şirketin büyüme stratejisi, daha fazla ülkeye açılmak ve ürün yelpazesini çeşitlendirmek üzerine kurulu.

Her ne kadar şirket, ABD pazarında tam anlamıyla yer edinememiş olsa da, ülkedeki kripto para düzenlemelerinin gevşemesi, şirketin bu pazarda yeni ürünlerle büyüme fırsatlarını artırabilir.

Öte yandan Revolut, yeni bir hisse satışıyla değerlemesini 60 milyar dolara çıkarabileceği yönündeki iddialara ilişkin yorum yapmazken, halka arz konusunun da yakın vadeli planları arasında olmadığını açıkladı.

RHYM, enstrüman dünyasının fintech’i olmayı hedefliyor!

0

Müzik enstrümanları pazarının lideri Doremusic’in yenilikçi girişimi RHYM, sektördeki öncü konumunu güçlendirmeye devam ediyor. Yıllık 500 milyon dolarlık yenilenebilir enstrüman sektörünü şekillendirme vizyonuyla yola çıkan RHYM, kullanıcı deneyimini geliştiren yeni özellikleriyle müzik tutkunlarına benzersiz bir ekosistem sunuyor.

RHYM, enstrüman alım satım ve kiralama hizmetlerine ek olarak, bakım-onarım, online dersler ve artık finansal çözümlerle de kullanıcılarının yanında yer alıyor. Kullanıcılar, enstrümanlarını RHYM platformuna yükledikten sonra değerleme aşamasından geçiyor ve onayladıkları son fiyat üzerinden ödemelerini anında cüzdan hesaplarına alabiliyorlar. RHYM cüzdanı sayesinde, isterlerse platform içinde alışveriş yapabiliyor isterlerse çekim talebi oluşturabiliyorlar. Bu özellik, RHYM’ı enstrüman dünyasının ‘fintech’ oyuncusu haline getiriyor.

Kullanıcı Deneyimi Her Zamankinden Daha Akıcı

RHYM, kullanıcılarına dinamik ve etkileşimli bir deneyim sunmaya devam ediyor

RHYM, kullanıcılarına dinamik ve etkileşimli bir deneyim sunmaya devam ediyor. Kullanıcılar enstrümanlarını platforma yüklediklerinde, değerleme süreci tamamlandıktan sonra ana sayfada anında işlem geçmişlerini görüntüleyebiliyorlar. Böylece hem platform içindeki hareketlerini kolayca takip edebiliyorlar hem de hızlı işlem yapabiliyorlar.

Kullanıcılar satış talebi oluşturdukları her enstrümanı ana sayfadan takip edebiliyor, tüm enstrümanlarına dair son gelişmeleri, teklif ve onay durumlarını anlık olarak anasayfa üzerinden izleyebiliyorlar.

Sürekli iyileştirme çalışmaları kapsamında RHYM, daha güçlü bir sunucu altyapısına geçerek performansını artırıyor. Üyelik sistemlerinde yapılan geliştirmelerle de kullanıcı deneyimi daha stabil ve hızlı hale getiriliyor.

İşlem Hacmi Katlanarak Artıyor

RHYM, pazardaki ihtiyacı doğru analiz ederek sunduğu çözümlerle kullanıcılarının beklentilerini karşılıyor. RHYM kullanıcı profili verilerine göre, bazı kullanıcıların hiç kullanmadığı enstrümanları elden çıkarmak istedikleri, bazılarının ise uzun süredir aradığı ürünleri daha erişilebilir fiyatlarla bulmak istediği görülüyor. Bu doğrultuda RHYM, hem satıcılar hem de alıcılar için en ideal platform olma yolunda ilerliyor.

Platformdaki işlem hacmi her geçen gün artarken, RHYM sunduğu hizmetin karşılığında iki kat daha fazla geri dönüş alıyor.

Yurtdışı Açılımı ve Yatırım Turu Geliyor

RHYM’ın küresel pazarda büyüme stratejisi de hız kesmeden devam ediyor. Yurtdışı açılımı kapsamında İngiltere pazarına girmeyi planlayan platform, bu hedef doğrultusunda son çeyrekte bir yatırım turu gerçekleştirmeye hazırlanıyor.

RHYM, önümüzdeki dönemde Türkiye genelinde bir RHYM Turu düzenleyerek, ülkenin dört bir yanından enstrümanları toplamak ve yol boyunca sergilemek için bir sosyal sorumluluk projesine imza atacak. Bu proje, sürdürülebilirlik ve müziğin erişilebilirliği açısından önemli bir farkındalık yaratacak.

RHYM Turu ile birçok şehirde yapılacak organizasyonlarda müzisyenler enstrümanlarını getirip anında değerleme alabilecekler, enstrüman bakımlarını yaptırabilecekler ve hatta RHYM envanterindeki sıfır veya yenilenmiş enstrümanları satın alabilecekler. Bu tur kapsamında planlanan şehirlerde hikayesi olan yerel enstrümanlar da RHYM tarafından satın alınacak ve ziyaret edilecek diğer şehirlerde kendi hikayeleriyle birlikte sergilenerek yeni sahiplerinin beğenisine sunulacak.

Yakın zamanda RHYM, açık artırma fonksiyonunu platformuna ekleyerek, kullanıcıların nadir ve özel enstrümanlara ulaşmasını sağlayacak. Ayrıca, büyük alışveriş merkezlerinde açılacak popup store’lar ile kullanıcılar, enstrümanlarını getirebilecek, yenileyebilecek ve bakım hizmetlerinden faydalanabilecekler.

Doremusic Yönetim Direktörü ve RHYM CEO’su Ozan Bozkurt
Doremusic Yönetim Direktörü ve RHYM CEO’su Ozan Bozkurt

Doremusic Yönetim Direktörü ve RHYM CEO’su Ozan Bozkurt, platformun yeni dönemine ilişkin şu değerlendirmede bulundu:

“RHYM olarak, müzik tutkusunu ve bilinçli tüketimi bir araya getirerek yenilenebilir ekonomi hareketinin öncüsü olmayı amaçlıyoruz. Kullanıcılarımıza sadece enstrüman alıp satabilecekleri bir platform değil, müziğe dair her şeyi tek bir çatı altında bulabilecekleri kapsamlı bir ekosistem sunuyoruz. Yeni dönem stratejimizle, RHYM’ı enstrüman dünyasının fintech gücü haline getiriyor; dijital cüzdan, hızlı ödeme sistemleri ve açık artırma gibi yenilikçi çözümlerle kullanıcı deneyimini üst seviyeye taşıyoruz. Artan işlem hacmimiz, genişleyen hizmet yelpazemiz ve uluslararası açılım planlarımızla müzik enstrümanları sektörünün geleceğini yeniden şekillendiriyoruz. Hedefimiz, müzisyenler ve enstrüman sahipleri için güvenilir, yenilikçi ve sürdürülebilir bir finansal ekosistem oluşturmak.”

Spotify, AI aracını 40’tan fazla yeni ülkede kullanıma sunuyor!

İlk olarak 2024 Nisan ayında Birleşik Krallık ve Avustralya’da Premium kullanıcılar için sunulan Spotify AI Playlist, artık yaklaşık 50 ülkede erişilebilir durumda.

AI Playlist, kullanıcıların yazılı komutlarla kişisel çalma listeleri oluşturmasına imkân tanıyor. Örneğin, “Eski sevgilimi kıskandıracak spor müzikleri” gibi sıradışı ve duygusal komutlar verildiğinde, Spotify’ın yapay zekâsı bu duygu durumuna uygun şarkıları bir araya getiriyor. Kullanıcılar; müzik türleri, on yıllar, hayvanlar, renkler, emojiler ya da film karakterleri gibi çok çeşitli temalar üzerinden oynatma listeleri talep edebiliyor.

Beta sürecinde Android ve iOS cihazlarda kullanılabilen bu özellik, Spotify’ın kullanıcı deneyimini daha da kişiselleştirme vizyonunun bir parçası olarak görülüyor. Şirket, kişisel müzik zevklerine göre şekillenen bu tarz araçların dinleme alışkanlıklarını derinleştireceğine inanıyor.

Spotify globalleşmesini sürdürüyor

Yeni ülkeler arasında Filipinler, Singapur, Güney Afrika, Uganda, Kenya, Gana, Jamaika, Fiji, Barbados, Bahamalar ve Zimbabwe gibi pek çok farklı coğrafyadan pazarlar yer alıyor.

Bu genişleme, Spotify’ın küresel kullanıcı tabanına daha entegre çözümler sunma çabasının son örneği. Şirket, farklı kültür ve müzik tercihlerine sahip dinleyicilere hitap edebilmek adına yapay zekâ algoritmalarını sürekli geliştiriyor.

Spotify hesap silme

Spotify’ın daha önce ABD, Kanada, İrlanda ve Yeni Zelanda’ya da açtığı bu özellik, sadece Premium kullanıcılar tarafından kullanılabiliyor. Ancak bu genişleme sayesinde çok daha fazla dinleyici, sadece birkaç kelimelik bir komutla ruh hallerine uygun benzersiz listelere ulaşabilecek.

Spotify’ın bu yeniliği, kişiselleştirme ve teknolojiyi birleştiren müzik deneyimlerinin gelecekte daha da yaygınlaşacağının sinyallerini veriyor.

Sürdürülebilir BT hizmetleri hangi avantajlar sağlıyor?

0

Sürdürülebilirlik artık sektör fark etmeksizin işletmeler için bir zorunluluk haline geldi. Tüketiciler de bunu talep ediyor. Harvard Business Review’a göre sürdürülebilirliğin satın alma için temel gereklilik kabul edileceği dönüm noktasındayız. Buna hızla yaklaşıyoruz ve şirketler şimdi buna hazırlanmalıyız.

Sürdürülebilir BT çözümleri

Buna karşılık, kuruluşlar sayısız sürdürülebilirlik girişimini yürürlüğe koymaya ve önceliklendirmeye devam ediyor. Bu, dijital odaklı ortamlar lehine kağıt ve plastik kullanımını azaltmakla başlıyor. Ancak elektronik atık ve diğer teknolojiyle ilgili çevresel stres faktörlerine de uzanıyor. BT karar vericilerinin sürdürülebilir bir BT stratejisi elde etmek için atabilecekleri üç acil adım şunlardır.

Her işletme, sadece enerji ve kamu hizmetleri sektöründekiler değil. Enerji kullanımını düzenli olarak izlemeli ve ölçmelidir. Örneğin ABD’de, yalnızca küçük işletmeler yılda 60 milyar dolardan fazla enerji harcıyor. Ayrıca bunun yüzde 30’una kadarı verimsiz enerji kullanımına atfedilebiliriz. Boşa harcanan enerji kullanımı, iklim değişikliğine önemli etki ediyor. Bununla birlikte belirli hava kirleticilerinin ve sera gazlarının emisyonlarının artmasında etkili oluyor.

Cihaz geri dönüşümü ve e-atık yönetimi bir diğer önceliktir. Dünya Sağlık Örgütü, e-atık üretiminin küresel nüfustan üç kat daha hızlı arttığını ve bunun dünyadaki en hızlı büyüyen katı atık akışı haline geldiğini bildiriyor. Uygun şekilde arıtılmadan ve bertaraf edilmeden, e-atık havaya ve yeraltı suyuna toksik bileşikler salarak çevreyi ve sakinlerini olumsuz etkiler.

2023’te CEO’ların %72’si dijital yatırımlara öncelik verme sözü verdi. Ancak maksimum yatırım getirisi elde etmek için teknolojinin kendisinin düzgün çalışması ve uzun süre dayanması gerekir. Teknoloji yaşam döngüsü yönetim stratejisinin devreye girdiği yer burasıdır. Aşırı enerji kullanımını azaltırken ve cihaz ediniminden elden çıkarmaya kadar sürdürülebilir uygulamaları garanti altına alırken iş üretkenliğini artırmaya yardımcı olabilir.

Facebook, spam içeriklere savaş açıyor!

Bu yeni adım, CEO Mark Zuckerberg’in eski Facebook’a dönüş hedefiyle de örtüşüyor. Meta, kullanıcıların haber akışlarını gerçek kişilerden gelen özgün içeriklerle yeniden doldurmak istiyor.

Şirket, spam içerikleri yaygınlaştıran bazı hesapların algoritmayı manipüle ettiğini kabul ediyor. Bu hesaplar genellikle uzun açıklamalar, alakasız etiketler ve içeriğin konusuyla ilgisiz başlıklar kullanarak kullanıcıların dikkatini çekmeye çalışıyor. Örneğin, bir köpek fotoğrafına “Uçaklar Hakkında Şaşırtıcı Bilgiler” başlığı atan paylaşımlar, Meta’ya göre zararlı olmasa da, özgün içeriklerin önüne geçerek platformun kalitesini düşürüyor.

Buna ek olarak, aynı içerikleri yüzlerce farklı hesapla paylaşarak yapay etkileşim yaratan spam ağları da hedef alınacak. Bu tür hesaplar yalnızca erişim kaybı yaşamakla kalmayacak, aynı zamanda Facebook’un para kazanma araçlarından da faydalanamayacak.

Şirket, sahte kimlik kullanan kullanıcıların yaptığı yorumları tespit edip otomatik olarak gizleyecek yeni bir yorum yönetim aracı üzerinde de çalışıyor. Ayrıca kullanıcılar, ilgisiz ya da bağlam dışı yorumları işaretleyebilecek. İçerik üreticileri ise kendilerini taklit eden yorum yazarlarını doğrudan bildirebilecek.

Meta’nın aldığı bu karar, sosyal medya platformlarında yapay zeka destekli içeriklerin (AI slop) artışıyla da yakından ilgili. Facebook, bu içeriklere doğrudan bir yasak getirmese de, spam davranışı sergileyen ve aynı zamanda yapay içerik paylaşan hesapların cezalandırılacağını belirtiyor. Şirket, yapay içeriklerin kullanıcı akışlarını kirlettiğinin farkında olduklarını ve bu konunun öncelikli gündemlerinde olduğunu vurguladı.

Facebook, geçtiğimiz haftalarda yalnızca arkadaşlardan gelen içeriklerin gösterileceği Arkadaşlar sekmesini duyurmuştu. Hem bu yeni sekme hem de spam içerikle mücadele politikası, platformun kullanıcıların gerçekten görmek istedikleri içeriklere odaklanmasını sağlama çabasının bir parçası olarak değerlendiriliyor.

Mark Zuckerberg’in platformun kültürel etkisini kaybettiği yönündeki geçmiş endişeleri göz önüne alındığında, Facebook’un attığı bu adımlar, eski gücüne kavuşma arzusunu net şekilde ortaya koyuyor.

Lufthansa Group Airlines’ta üst düzey atama

0

Luis Monreal, Lufthansa Group Airlines’ın yeni Orta Doğu Satış Direktörü oldu. Dubai’de görev alacak olan Monreal, markanın satış ve ticari faaliyetleri yönlendirmenin yanı sıra; Orta Doğu satış bölgesinde Lufthansa, Austrian Airlines, SWISS, Brussels Airlines, Edelweiss ve Eurowings temsilciliklerini de koordine ederek yönetecek.

Luis Monreal, Lufthansa Group Airlines Orta Doğu Satış Direktörü olarak atandı. Monreal’in sorumlu olacağı bölge; Türkiye, ‘Levant Bölgesi’, Irak, İran ve Pakistan’dan oluşuyor. Luis Monreal, yeni görevinde Lufthansa Group Airlines Avrupa Orta Doğu ve Afrika (EMEA) Satış Başkan Yardımcısı Julia Hillenbrand’a bağlı olarak çalışacak. Monreal, bu atamayla Lufthansa Group’un Frankfurt’taki genel merkezinde yeni bir pozisyon üstlenen Serkan Guerguen’in yerine geçmiş oldu.

Luis Monreal, markanın bölgedeki satış ağını ITA Airways ile önümüzdeki dönemde yapılacak iş birlikleri de dahil olmak üzere, kurumun bölgedeki varlığını daha da ileriye taşıyacak operasyonlar gerçekleştirecek. Monreal’in amaçları arasında; dağıtım kanallarını daha da geliştirmek ve sürdürülebilirlik alanındaki çözümlerin uygunluğunu artırmak da bulunuyor.

Barselona Üniversitesi’ndeki ekonomi eğitimi sırasında 1997’de stajyer olarak Lufthansa’ya katılan Monreal, 1999’da Lufthansa Cargo’da iş geliştirici olarak çalışmaya başladı, ardından 2001’de küresel hesap yöneticisi oldu. Luis Monreal, 2007’de Lufthansa Group Airlines, yolcu departmanına geçerek İspanya ve Portekiz İş Geliştirme Başkanlığı görevini üstlendi. Monreal, 2012’den itibaren Hollanda, İspanyolca konuşulan Güney Amerika pazarları ve son olarak da Körfez bölgesindeki bazı pazarlar gibi birçok farklı pazarda satış sorumluluğu görevini üstlendi.

İspanya’da doğan Luis Monreal, 2022’den beri ailesiyle birlikte Dubai’de yaşıyor. Monreal, Instituto de Empresa’dan (IE) MBA derecesine sahip.

İş sürekliliği çözümleri BT altyapısında yer buluyor

0

İş sürekliliği, felaket kurtarma ve iş dayanıklılığı aynı şeyler değil. Ancak birbirleriyle ilişkili diyebiliriz. İş sürekliliği, siber saldırı veya kesinti durumunda operasyonları sürdürmeye yönelik süreç odaklı bir yaklaşımdır. Bu çözümler, tüm işletmeyi kapsar: süreçler, varlıklar, çalışanlar ve daha fazlası. Yalnızca BT altyapısına ve iş sistemlerine odaklanmaz.

İş sürekliliği çözümleri

İş dayanıklılığı, kriz yönetimi ve iş sürekliliğini kapsar. Bir organizasyonun karşılaşabileceği her türlü riske yanıt vermeyi gerektirir. İş sürekliliği çözümleri ile bir organizasyon, esasen sürekli olarak “beklenmeyeni bekleme” durumundadır. Bu, birden fazla tesisi veya bölgeyi etkileyebilecek uzun süreli olaylar da dahil olmak üzere, kesintilerle başa çıkmak için sürekli olarak hazırlık yapmak anlamına geliyor.

Felaket kurtarma, özellikle kesintiden sonra kuruluşun BT altyapısının ve iş sistemlerinin nasıl geri yükleneceğine odaklanır. İş sürekliliğinin bir unsuru olarak kabul ediliyor. Örneğin, bir iş sürekliliği planı (BCP) birkaç felaket kurtarma planı içerebiliyor. İş sürekliliği çözümleri, felaket kurtarma planları ile desteklenmelidir.

Bir iş sürekliliği stratejisi, kesintiden sonra operasyonlar için uygulanacak kurtarma planlarının özeti niteliğinde. “İş sürekliliği stratejisi” genellikle “iş sürekliliği planı” ile birbirinin yerine kullanılıyor. Her ikisi de daha geniş hedefleri, yasal ve düzenleyici gereklilikleri, personeli ve hatta işletmenin müşterilerini ve ortaklarını dikkate alır. İş sürekliliği çözümleri bu hedefleri karşılamak için gereklidir.

Ürün tedarik zincirlerindeki ve müşterilere yönelik kritik hizmetlerdeki kesintiler, satışları ve geliri doğrudan etkileyebiliyor. Planlanmamış kesintilerden kaynaklanan kesintiler, bir işletmenin operasyonları onarmaya ve daha önce tanımlanmamış tehditleri azaltmaya çalışması nedeniyle daha yüksek maliyetlere de yol açabiliyor.

Endüstriyel dijital dönüşümün geleceği!

Huawei ICT Day 2025, 18 Nisan’da İstanbul’da gerçekleştirildi. ‘Endüstriyel Dijital Zekâyı Hızlandırmak’ temasıyla; sektör temsilcileri ve iş ortaklarını bir araya getiren etkinlikte, dijitalleşmenin kritik yapı taşları olan yapay zekâ, bulut teknolojileri, 5G ve Nesnelerin İnterneti (IoT) gibi başlıklar gündeme taşındı. Huawei’in stratejik büyüme vizyonu, çözüm ortaklığı yaklaşımı ve sürdürülebilir inovasyon hedefleri gün boyu süren oturumlarda katılımcılarla paylaşıldı.

Huawei Enterprise Türkiye CTO’su Fatih Akgül ile Huawei’nin Türkiye’deki yatırımlarını, gelecek planlarını ve Türkiye ekosistemine katkısını konuştuk.

Huawei ICT Day kapsamında gerçekleştirilen sunum ve panellerde, dijital dönüşümün endüstriyel alanda nasıl hız kazanabileceğine dair önemli mesajların verildi. Ana oturumların ardından eş zamanlı olarak düzenlenen ‘Ekosistem İş Ortakları Zirvesi’, ‘Üretim ve Perakende Zirvesi’ ve ‘Finans Zirvesi’ ile sektörlere özel çözüm ve stratejiler masaya yatırıldı. Katılımcılar, Huawei’in teknolojik çözümlerinin sahada nasıl uygulandığını başarı hikâyeleri ve referans projelerle doğrudan dinleme fırsatı buldu.

Huawei’nin Türkiye’ye yönelik stratejik yaklaşımı

Huawei Türkiye Genel Müdürü Kaya Shi, Huawei ICT Day 2025’in açılış konuşmasında, şirketin küresel başarılarını ve Türkiye’ye yönelik stratejik yaklaşımını katılımcılarla paylaştı. 2024 yılında Huawei’nin toplam gelirinin %22,4 artışla 862 milyar Yuan’a ulaştığını belirten Shi, bu büyümenin özellikle bilişim altyapısı, bulut bilişim, dijital enerji ve tüketici iş gruplarındaki dengeli gelişimle sağlandığını söyledi. Türkiye’de ise sanayide dijital dönüşümü hızlandırma hedefiyle yapay zekâ, 5G ve nesnelerin interneti gibi teknolojileri iş ortaklarıyla entegre ettiklerini vurgulayan Shi, Huawei Cloud Türkiye’nin %100 müşteri memnuniyetine ulaşarak hem yerel hem de uluslararası uyumluluğu sağlayan tek bulut sağlayıcısı konumuna geldiğini ifade etti. Huawei Türkiye Ar-Ge Merkezi’nde görev yapan 1.000’i aşkın uzmanın 30’dan fazla ülkeye ileri yazılım çözümleri sunduğunu belirten Shi, bu merkezin aynı zamanda Türkiye pazarının özel ihtiyaçlarına yönelik yapay zekâ, bulut ve 5G alanlarında özelleştirilmiş teknolojiler geliştirdiğini de aktardı. Türkiye’deki üretim yatırımları sayesinde bugüne kadar 200 binden fazla yerelleştirilmiş ürünün üretildiğini belirten Shi, bu yaklaşımın “Türkiye’de kök salan, Türkiye için çalışan” bir vizyonun ürünü olduğunu söyledi.

Yerel ekosisteme katkı sağlıyor

T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Ar-Ge Teşvikleri Genel Müdür Yardımcısı Ahmet İmamoğlu ise katılımcılara seslenirken, Huawei’nin Türkiye’deki uzun soluklu faaliyetlerine ve teknoloji ekosistemine sunduğu katkılara dikkat çekti. Etkinliğe ev sahipliği yapan Huawei’ye teşekkür eden İmamoğlu, “Türkiye’de 22 yıldır faaliyetlerini sürdüren, üniversitelerimizle, kamu kurumlarımızla iş birliği içinde çalışan, Ar-Ge mühendisleriyle bilgi birikimini bu topraklarda geliştiren Huawei’e, bu etkinliği düzenleyerek sektörün tüm paydaşlarını bir araya getirme nezaketini gösterdiği için teşekkür ediyorum” dedi. Türkiye’nin dijitalleşme sürecinde özel sektör iş birliklerinin önemine dikkat çeken İmamoğlu, Huawei gibi şirketlerin yerli ekosistemin büyümesinde etkin rol oynadığını vurguladı. Türkiye’deki Ar-Ge ve tasarım faaliyetlerine ilişkin güncel verileri de paylaşan Ahmet İmamoğlu, “2008 yılında sadece 20 Ar-Ge merkezimiz varken bugün 58 ilimizde 1.347 Ar-Ge merkezi, 28 ilde ise 337 tasarım merkezi faaliyet gösteriyor. Toplamda 1.684 merkezde 97 binden fazla kişi istihdam ediliyor. Bugün burada bulunan 141 firmanın 36’sının toplam 61 Ar-Ge ve tasarım merkezi bulunuyor ve bu merkezlerde 7.190’dan fazla kişi görev yapıyor. Bu veriler, ülkemizin teknoloji üretimindeki yetkinliğini ve özel sektörün bu alandaki katkısını açıkça ortaya koyuyor” dedi.

Uzun soluklu iş birlikleri hedefleniyor

Huawei Enterprise Türkiye Genel Müdürü Wang Junyuan ise konuşmasında, “Huawei Enterprise Türkiye olarak geçtiğimiz yıl iş ortaklarımızla kurduğumuz güçlü güven ilişkisi sayesinde %23 oranında büyüdük. Bu başarıda, iş birliğine dayalı çalışma kültürümüzün ve pazardaki fırsatları doğru okuma becerimizin payı büyük. Zorluklar elbette vardı, halen de var ama biz her zorluğun beraberinde yeni fırsatlar getirdiğine inanıyoruz. Özellikle yapay zekâ ve verimlilik odaklı çözümlerimizle finans, enerji, üretim, kamu ve ulaştırma gibi kritik sektörlerde güçlü bir konum elde ettik. Türkiye’de faaliyet göstermeye başladığım ilk günden bu yana, ekosisteme ve kanal tarafına duyduğum güven hep yüksek oldu. Pazarda şeffaflık, regülasyonlara uyum ve uzun vadeli ilişkilere dayalı bir yaklaşımı benimsiyoruz. Bu da bize sürdürülebilir başarı ve daha da önemlisi, karşılıklı kazanç getirdi. Bugün burada hep birlikte olmamız da bunun en güzel göstergesi. Önümüzdeki dönemde de birlikte mücadele etmeye ve birlikte kazanmaya devam edeceğiz” dedi.

Etkinliğin ana oturumları kapsamında; ‘5G, AI ve IoT Ekseninde Kurumsal Dönüşüm’, ‘Endüstriyel Dijital Zekâ Hızlandırıcısı’, ‘Verinin Gücünü Ortaya Çıkaracak Akıllı Bir Altyapı Oluşturmak’ ve ‘Kurumsal Ağ Çözümleri ile Geleceği Şekillendirmek’, gibi başlıklar öne çıktı. Huawei’in referans projelerinin aktarıldığı sunumlar da ilgiyle takip edildi. Etkinlik sonunda, 18 farklı kategoriden 29 iş ortağına performans ödülleri takdim edildi. 

Huawei ICT Day 2025, endüstriyel dijital dönüşümün yönünü belirleyecek stratejilerin ve teknolojik vizyonların paylaşıldığı önemli bir etkinlik olarak konumlanıyor.  

SAS CX Roadshow’da, yapay zeka ve veri analitiği konuşuldu!

Dünya analitik lideri SAS, 17 Nisan 2025 tarihinde İstanbul’da düzenlediği CX Roadshow etkinliğiyle müşteri deneyiminde yapay zeka ve veri analitiğinin dönüştürücü etkisini iş dünyasının temsilcileriyle buluşturdu. Etkinlik, sektörel içgörüler, teknoloji tabanlı uygulamalar ve başarı örnekleriyle dijital dönüşümün müşteri ilişkileri üzerindeki etkilerini kapsamlı şekilde ele aldı.

SAS CX Roadshow’da, yapay zeka ve veri analitiğinin etkilerinden bahsedildi

Veri temelli karar alma süreçlerinin önem kazandığı bir dönemde, şirketlerin rekabette sürdürülebilir başarı yakalayabilmesi için benzersiz müşteri deneyimleri sunması gerektiği vurgulandı. Özellikle perakende, bankacılık, sigorta, telekomünikasyon ve kamu gibi sektörlerde, yapay zekâ destekli analitik çözümlerin, müşteriyle kurulan bağı derinleştiren en önemli araçlardan biri haline geldiği ifade edildi.

Etkinliğin açılışında konuşan CRM ve dijital dönüşüm danışmanı Uğur Özmen, teknolojinin insan merkezli bir dönüşüm aracı olarak konumlandığını belirtti. Özmen, müşteriyi anlamanın, değer sunmanın ve güven inşa etmenin ancak doğru veriye, doğru zamanda ve doğru temas noktalarında erişimle mümkün olduğunu vurguladı. Bu yaklaşımın, kurumların uzun vadeli başarısı ile doğrudan bağlantılı olduğu aktarıldı.

Etkinlikte ayrıca SAS ile Harvard Business Review Analytic Services iş birliğiyle hazırlanan uluslararası araştırmanın sonuçları paylaşıldı. Araştırmaya göre karar vericilerin %91’i müşteri güveninin şirket başarısında kilit rol oynadığını belirtirken, %81’i pazarlama teknolojilerinin (MarTech) bu güveni oluşturmada etkin bir araç olduğunu düşünüyor. Katılımcıların %42’si bu teknolojiler sayesinde kişiselleştirilmiş deneyimler sunduklarını, %40’ı ise çok kanallı iletişim kurabildiklerini ifade etti. Ancak yatırım getirisi (ROI) ölçümlemesindeki zorlukların, bu teknolojilerin tam potansiyeline ulaşmasını engellediği tespit edildi.

SAS’in yeni nesil yapay zekâ destekli müşteri analitiği çözümleri, TANI Sadakat Teknolojileri ile hayata geçirilen iş ortaklığı süreciyle birlikte tanıtıldı. Panel oturumlarında İGA İstanbul Havalimanı, Pegasus Hava Yolları, Migros ve Partner Republic & Papersource temsilcileri yer aldı. Katılımcılar, SAS çözümleriyle yaşadıkları dijital dönüşüm süreçlerini, veriyle kişiselleştirilmiş müşteri yolculukları ve artırılmış operasyonel verimlilik gibi başlıklarla örneklendirdi.

Panelde müşteri sadakati, kanal entegrasyonu, gerçek zamanlı karar alma ve yapay zekânın deneyim yönetimindeki rolü gibi başlıklar detaylı şekilde ele alındı. Ayrıca kurumların analitik kapasitelerini nasıl artırabileceklerine dair stratejik adımlar da katılımcılarla paylaşıldı.

SAS Türkiye ve Orta Asya Genel Müdürü Rasim Eğri, müşteri deneyiminin yalnızca ürün veya hizmetle sınırlı olmadığını, kurumların artık müşteriyi tüm temas noktalarında anlayabilen sistemlere ihtiyaç duyduğunu belirtti. Eğri, bu doğrultuda SAS’in yapay zekâ ve gelişmiş analitik teknolojileriyle kurumlara rehberlik ettiğini, İstanbul’daki buluşmanın Türkiye’deki şirketlerin dönüşüme duyduğu ilgiyi ortaya koyduğunu ifade etti.

CX Roadshow İstanbul etkinliği, müşteri odaklı dijital dönüşümde yeni vizyonlar sunarken, veri analitiğini stratejik bir avantaj olarak konumlandırarak iş dünyasına önemli bir mesaj verdi.

Google Haritalar’daki Sürüş Modu özelliği kaldırılıyor!

Sürüş Modu, 2024’ün Şubat ayında büyük ölçüde sadeleştirilerek bir tür sesli komut çubuğuna dönüştürülmüştü. Ancak son güncellemeyle birlikte bu işlev de ortadan kalkıyor.

Eskiden Google Haritalar üzerinden bir rota başlatıldığında ekranın alt kısmında siyah bir çubuk beliriyor, kullanıcılar bu çubuk aracılığıyla medya kontrolü sağlayabiliyor, gelen çağrılar hakkında bilgilendiriliyor ve mesajlar yüksek sesle okunabiliyordu.

Ayrıca, Google Asistan’a sesli komutlarla erişim de oldukça kolaydı. Ancak artık bu çubuk da ortadan kalkmış durumda.


Google Haritalar (25.16.x) ve Google uygulamasının (16.14) en son kararlı sürümlerinde bu çubuğun bulunmadığı doğrulandı. Şirketten henüz resmi bir açıklama gelmese de, bunun geçici bir hata mı yoksa kalıcı bir karar mı olduğu konusunda belirsizlik devam ediyor.


Geçtiğimiz yıl Google, Asistan ile ilgili birçok özelliği aşamalı olarak sonlandırmış; Sürüş Modu’nun uygulama başlatıcısı, YouTube Music, Waze, Play Books ve Spotify, Telegram gibi üçüncü parti uygulamalara erişim sunan işlevi kaldırılmıştı.

O zaman bile, sadece bildirimleri sesli olarak almak ve medya kontrolü sağlamak gibi pratik yönleri sayesinde Sürüş Modu kullanıcılar için hâlâ faydalıydı. Fakat bu son hamleyle birlikte, özellikle arabada telefonunu eller serbest modda kullanmak isteyen sürücüler için önemli bir kolaylık ortadan kalkmış oldu.

Google’ın bu özelliği, mobil cihazlarda Asistan yerine Gemini’ye geçiş sürecinde sessizce kaldırması, kullanıcılar arasında kafa karışıklığı ve memnuniyetsizlik yaratmış durumda. Şimdilik bir alternatif sunulmaması da ayrı bir eleştiri konusu. Kullanıcılar, bu tür bir dönüşümde temel özelliklerin korunmasını ya da işlevsel bir yeniliğin sunulmasını bekliyor.

Google’dan gelecek açıklama merakla bekleniyor. Ancak şu an için Android kullanıcıları, araç içinde daha güvenli ve eller serbest kullanım sağlayan bir dijital yardımcıdan mahrum kalmış görünüyor.

Sektörel yapay zeka çözümleri neler sağlıyor?

Yapay zekanın bu yüzyılın başından itibaren hızla yükselişe geçmesi dikkat çekiyor. Bilim ve teknoloji devriminde yeni bir dönemi işaret ediyor. Biilginin üretimi ve uygulanmasının artık insanların ayrıcalığı olmaktan çıktığını gösteriyor. Sektörel yapay zeka bu gelişmede önemli bir rol oynuyor. Ancak, üretken yapay zekanın ortaya çıkmasına yol açan başarılara rağmen, durumun net şekilde analizi gerekiyor. Yapay zekanın hala emekleme aşamasında olduğu söyleyebiliriz. Şu anda soru-cevap modunda çalışan ChatGPT gibi asistanlara odaklandığı sonucuna varmamızı sağlıyor.

Sektörel yapay zeka çözümleri

Bu sistemler “kara kutular” olarak kabul ediliyor. Özellikleri, geleneksel bilgi ve telekomünikasyon teknolojisi sistemlerinin özellikleriyle aynı seviyede. Bununla birlikte tam anlamıyla garanti edilemiyor. Yapay zeka bize yalnızca yapı taşları verdiğinden, ortaya çıkan soru şudur: Bunları insan seviyesinde zekaya ulaşmak için akıllı sistemler yaratmak için nasıl kullanırız? Sektörel yapay zeka burada devreye giriyor.

Bilim, hizmetler ve endüstride AI kullanımının marjinal kaldığı birçok uygulama alanı vardır. Bu alanlar, konuşmanın dışında artan otomasyon, güvenilirlik ve etkileşim modlarına ihtiyaç duyar. Sektörel yapay zeka çözümleri bu alanlarda önem kazanıyor.

Tıp ve yaşam bilimlerinden iklim ve evren bilimlerine kadar uzanan bilimsel alanlarda karmaşık olguları analiz edebilen ve bunların dinamiklerini ve özelliklerini anlayabilen sistemlere ihtiyacımız var. En önemlisi, nesnelerin interneti tarafından öngörüldüğü gibi, otonom ulaşım sistemleri, akıllı şebekeler, akıllı fabrikalar ve çiftlikler ve otonom iletişim sistemleri gibi çeşitli endüstriyel uygulamalar için otonom sistemler geliştirmemiz gerekiyor.

Otonom sistemler, yapay zekanın geliştirilmesindeki nihai aşama olarak düşünülebilir. Her biri kendi özel hedeflerini takip ederken, parçası oldukları sistemlerin küresel hedeflerine ulaşmak için iş birliği yapan ajanlardan oluşurlar. Ayrıca mevcut yapay zeka teknolojileri, otonom otomobil endüstrisindeki aksaklıklarla gösterildiği gibi yeterli olmaktan uza. Bu, otonomi zorluğunun ölçeğini gösteren sembolik bir örnektir.

Yazılım tanımlı ağlar ve mimari yapıları

Yazılım tanımlı ağ (SDN), ağ performansını iyileştirmek için dinamik ağ yapılandırmasını sağlayan ağ yönetimi yaklaşımıdır. Bilgisayar ağlarını yönetmenin, onları kontrol etmeyi kolay ve esnek hale getiren yeni bir yoludur.

Yazılım tanımlı ağlar (SDN)

Geleneksel ağlarda, donanım (yönlendiriciler ve anahtarlar gibi) verilerin ağ üzerinden nasıl hareket ettiğine karar verir. Ancak SDN karar vermeyi merkezi bir yazılım sistemine taşıyarak bunu değiştirir. Bu, kontrol düzlemini veri düzleminden (paketleri seçilen hedefe taşıyan) ayırarak yapılıyor.

Geleneksel bir ağda, her anahtarın kendi kontrol düzlemi ve veri düzlemi vardır. Anahtarlar, veri paketlerinin nereye gönderileceğine karar veren bir yönlendirme tablosu oluşturmak için topoloji bilgilerini değiştirir. Yazılım Tanımlı Ağ’da (SDN), kontrol düzlemi anahtarlardan kaldırılıyor ve merkezi bir SDN denetleyicisine atanıyor. Bu, ağ yöneticilerinin her anahtarı ayrı ayrı yapılandırmak yerine trafiği tek bir konsoldan yönetmesini sağlar.

Veri düzlemi anahtarda kalır ve paketleri denetleyici tarafından ayarlanan akış tablolarına göre iletir. Bu tablolar eşleşme alanları ve talimatlar (paketleri ilet, bırak veya değiştir) içerir. Ayrıca bir paket herhangi bir girişle eşleşmezse, anahtar denetleyiciyle iletişim kurar ve bu da paketin yolunu belirlemek için yeni bir akış girişi sağlar. Tipik bir SDN mimarisi üç katmandan oluşur.

Uygulama Katmanı: Saldırı tespiti, güvenlik duvarı ve yük dengeleme gibi tipik ağ uygulamalarını içerir.

Kontrol Katmanı: Ağın beyni olarak görev yapan SDN denetleyicisinden oluşur. Ayrıca, üzerine yazılan uygulamalara donanım soyutlaması yapılmasına da olanak tanır.

Altyapı Katmanı: Veri düzlemini oluşturan ve veri paketlerinin gerçek hareketini gerçekleştiren fiziksel anahtarlardan oluşur.

Katmanlar, uygulama ve kontrol katmanı arasında kuzey yönlü API’ler ve kontrol ve altyapı katmanı arasında güney yönlü API’ler adı verilen bir dizi arayüz aracılığıyla iletişim kurar.

Discord, bayrak değişimine gidiyor!

Discord tarafından yapılan açıklamaya göre, Citron görevini eski Activision Blizzard Başkan Yardımcısı Humam Sakhnini’ye devredecek.

Sakhnini, Pazartesi günü itibarıyla şirketin yeni CEO’su olarak göreve başlayacak ve şirketin yönetim kuruluna katılacak. Citron ise Discord yönetim kurulunda yer almaya devam edecek ve CEO’ya danışmanlık yapacak.


Discord’un kurucuları arasında yer alan ve şirkette CTO olarak görevine devam edecek olan Stanislav Vishnevskiy ile birlikte 2012 yılında bir oyun stüdyosu olarak yola çıkan Discord, Sakhnini’nin sektörel deneyimiyle yeni bir sayfa açmayı hedefliyor. Sakhnini, Activision Blizzard’da Call of Duty, World of Warcraft ve Candy Crush gibi dünya çapında popüler oyun serilerinin yönetiminde önemli rol üstlenmiş bir isim.

Discord sözcüsü halka arz iddialarını yalanladı!

Bu CEO değişikliği, Discord’un potansiyel halka arz (IPO) planları hakkındaki spekülasyonların arttığı bir döneme denk geliyor. Şirketin, yatırım bankalarıyla bu yıl içinde yapılabilecek bir halka arz süreci üzerine görüşmeler yaptığı öne sürülüyor. Discord sözcüsü ise yaptığı açıklamada bu iddiaları doğrulamazken, “Kullanıcılarımıza en iyi deneyimi sunmak ve sürdürülebilir, güçlü bir iş inşa etmek odak noktamız.” dedi.

Şu anda dünya genelinde yaklaşık 200 milyon aylık aktif kullanıcıya sahip olan Discord, özellikle metin, sesli ve görüntülü iletişim özellikleriyle topluluklara hitap ediyor. Şirket bugüne kadar 1.1 milyar dolar yatırım aldı ve PitchBook verilerine göre değeri yaklaşık 14.7 milyar dolar seviyesinde.

Yeni yönetimle birlikte Discord’un IPO süreci, iş modeli genişlemesi ve kullanıcı deneyimi yatırımlarında nasıl bir yol izleyeceği büyük merak konusu.

Google Gemini 350 milyon kullanıcıya ulaştı!

Bu rakam, Google karşısında açılan antitröst davası kapsamında ortaya çıkan şirket içi belgeler sayesinde kamuoyuna yansıdı. İlk olarak The Information tarafından bildirilen bu veri, Gemini’nin son bir yılda kaydettiği dikkat çekici büyümeyi gözler önüne seriyor.

Gemini’nin Ekim 2024’teki günlük aktif kullanıcı sayısı yalnızca 9 milyon iken, Mart 2025 itibarıyla bu sayı 35 milyona yükselmiş durumda. Google, bu hızlı yükselişi özellikle Samsung telefonlar, Google Workspace uygulamaları ve Chrome tarayıcısına yapılan entegrasyonlarla destekledi.


Yapay zekâ özelliklerinin bu platformlara yerleştirilmesi, Gemini’nin kullanıcılarla daha sık ve doğal bir şekilde buluşmasını sağladı. Her ne kadar büyümesi etkileyici olsa da, Gemini hâlâ sektördeki liderlerin gerisinde.

Googleın mahkeme belgelerinde sunduğu verilere göre, OpenAI’nın ChatGPT’si Mart ayında yaklaşık 600 milyon aylık aktif kullanıcıya ulaşmış durumda. Meta’nın yapay zekâ asistanı Meta AI ise Eylül ayında 500 milyon kullanıcı barajına yaklaşmıştı.

Gemini Artık Herkes İçin Ücretsiz ve Hesapsız

Her teknoloji şirketi kullanıcı sayılarını farklı metriklerle ölçse de, bu rakamlar sektördeki rekabetin ne kadar yoğun olduğunu gösteriyor. Google, Gemini’yi daha da yaygınlaştırmak ve ChatGPT ile Meta AI gibi rakiplerine yaklaşmak için yatırımlarını sürdürüyor.

Gemini hızlı bir büyüme ivmesi yakalamış durumda. Google’ın yapay zekâya verdiği önemin artmasıyla birlikte, önümüzdeki dönemde Gemini’nin konumunu daha da güçlendirmesi bekleniyor. Ancak bu yarışta öne geçmek, yalnızca kullanıcı sayısıyla değil, aynı zamanda ürün kalitesi ve kullanıcı deneyimiyle de mümkün olacak.

OpenAI, yeni görsel üretim modelini geliştiricilerin kullanımına sundu!

Yeni API sayesinde geliştiriciler, OpenAI tarafından sunulan gpt-image-1 adlı yapay zeka modelini uygulamalarına entegre ederek kendi kullanıcılarına görsel üretim hizmeti sunabilecek. Bu modelin en çok dikkat çeken özelliklerinden biri, Studio Ghibli tarzında gerçekçi görseller ve yapay zeka aksiyon figürleri gibi viral içerikler üretebilme kabiliyeti.

Kısa sürede büyük ilgi gören bu özellik, OpenAI’ya milyonlarca yeni kullanıcı kazandırırken, aynı zamanda sistem kapasitesini zorlayan bir yoğunluğa yol açtı. Şirketin verilerine göre, sadece ilk haftada 130 milyondan fazla ChatGPT kullanıcısı, toplamda 700 milyonu aşkın görsel oluşturdu.

OpenAI, yeni modelinde esneklik, güvenlik ve şeffaflığı ön planda tutuyor

Gpt-image-1 modeli, farklı stillerde görseller oluşturma, metin yönergelerine uyma, dünya bilgisinden faydalanma ve metinleri doğrudan görsellere entegre etme yeteneklerine sahip.

Geliştiriciler aynı anda birden fazla görsel üretebilir ve kalite ayarlarını değiştirerek üretim hızını kontrol edebilirler. Güvenlik açısından ise ChatGPT’deki görsel üretimle aynı filtreleme sistemleri geçerli. Otomatik ve düşük olmak üzere iki farklı içerik filtreleme modu sunuluyor; düşük filtreleme, daha esnek bir içerik kontrolü sağlıyor.

OpenAI’nin Yeni Yapay Zekâ Modelleri Daha Çok Halüsinasyon Görüyor

OpenAI ayrıca, üretilen tüm görsellerin C2PA meta verileriyle işaretlendiğini, böylece bu içeriklerin yapay zeka üretimi olduğunun kolaylıkla tespit edilebildiğini belirtti. Bu sayede şeffaflık ve güvenilirlik hedefleniyor.

Fiyatlandırma, metin için milyon giriş token’ı başına 5 dolar, görseller için ise 10 dolar; çıkış token’ları için ise 40 dolar olarak belirlendi. Ortalama olarak bir görsel üretimi, kalitesine göre 2 ila 19 cent arasında bir maliyete denk geliyor.

Adobe, Canva, Wix, Airtable, Instacart, GoDaddy ve Figma gibi birçok büyük şirket, bu yeni görsel üretim teknolojisini halihazırda kullanıyor veya test aşamasında. Örneğin Figma, kullanıcılarına doğrudan platform üzerinden görsel oluşturma ve düzenleme imkânı sunuyor. Instacart ise yemek tarifleri ve alışveriş listeleri için görsel üretimini test ediyor.

Gpt-image-1’in bu geniş ölçekli kullanımı, yapay zekâ destekli içerik üretiminde yeni bir sayfa açıyor.

Dijital inovasyon merkezleri ile dönüşüm devam ediyor

Air India, dijital dönüşüme olan bağlılığı için Kochi’de Air India Dijital İnovasyon Merkezi’ni (CODi) açtı. Merkez, gelişmiş dijital temas noktaları aracılığıyla müşteri deneyimini iyileştirmeye ve havayolunun operasyonlarını modernize etmek için Yapay Zeka ( AI ) ve veri odaklı teknolojilerden yararlanmaya odaklanacak.

Dijital inovasyon merkezleri ile dönüşüm

CODi, Tata Group ve Air India Yönetim Kurulu Başkanı N Chandrasekaran ile birlikte CEO ve Genel Müdür Campbell Wilson, Baş Dijital ve Teknoloji Sorumlusu Dr. Satya Ramaswamy ve Yönetim, Mevzuat ve Uyumluluk ve Kurumsal İşlerden Sorumlu Grup Başkanı P. Balaji gibi önemli yöneticiler tarafından açıldı.

Böylelikle Infopark Phase II’deki Caspian Techparks tesisinde bulunan CODi binası, modern çalışma istasyonları ve işbirliği alanlarıyla dokuz kata yayılıyor. Ayrıca ‘Bodhi Tree’ adlı benzersiz bir tasarım işbirliği alanı, tesisin temel bir özelliğidir. Ayrıca, her kat, bölgenin zengin mirasını yansıtan Travancore, Kochi gibi tarihi Kerala krallıklarının adını taşıyor. Campbell Wilson, Air India’nın hizmetlerini güçlendirmede dijital inovasyonun önemini vurguluyor. CODi’nin müşteri deneyimini ve operasyonel verimliliği artırmak için yapay zeka destekli çözümler sunacağını belirtti. Girişim, havayolunun çalışan verimliliğini artıran teknolojileri entegre etme konusundaki daha geniş stratejisinin bir parçasıdır.

Air India, CODi’yi kurarak Hindistan’ın dijital ekosistemini güçlendirmeyi planlıyor. Ayrıca kendini modern, dünya standartlarında bir havayolu olarak konumlandırmayı hedefliyor. Ayrıca havayolunun teknolojik ilerlemelerini şekillendirmede rol alacak. Böylelikle yolculara üstün hizmet sunmada önemli bir rol oynayacak.

Bulut güvenliği stratejileri için dikkat edilmesi gerekenler neler?

Bir güvenlik operasyon merkezi (SOC) tarafından araştırılan olayların analizine göre, bilgisayar korsanları iş uygulamalarına ve bulut altyapısına sızma girişimlerini iki katına çıkarıyor. Yönetilen tespit ve yanıt şirketi Expel, SOC’nin araştırdığı tüm olayların yüzde 64’ünü “kimlik tehditlerinin” oluşturuyor. Ayrıca bunların hacminin 2022’ye göre yüzde 144 arttığını söyledi. Firmalar, bu tür tehditler için bulut güvenliği stratejileri geliştirmelidir.

Bulut güvenliği stratejileri

Firmanın analizi, geçen yıl boyunca bulut altyapısı olaylarında yüzde 72’lik bir artış oldu. Bununla birlikte beş olaydan ikisinden çalınan veya sızdırılan kimlik bilgilerinin sorumlu olduğunu gösterdi. Kimlik tehdidi olayları, bulut güvenliği stratejileri için kritik öneme sahiptir. Ya yetkisiz e-posta oturum açma işlemleri yüzde 60’ını oluşturuyordu. Bu, Microsoft Entra ID, Okta, Ping ve Duo gibi kimlik platformlarında yapılan kimlik doğrulamalardan kaynaklanıyor.

Expel raporunda, kar amacı gütmeyen bir kuruluşun 255 kez hedef alındığını gösterdi. Buna rağmen, kuruluşların yıl içinde ortalama sekiz kimlik temelli olayla karşılaştığı belirtiliyor. Bu olayların üçte ikisi, beklenmedik barındırma sağlayıcıları veya proxy’ler gibi şüpheli altyapılardan açma işlemlerini içeriyordu. Expel, saldırganların daha fazla proxy ve VPN kullanma yönünde bir değişim gördüğünü belirtti. Ayrıca kuruluşların çok faktörlü kimlik doğrulama (MFA) gibi sürekli olarak “etkili birlikte gösterimler” uygulamaya koymasına kadar bunun devam edeceğini söyledi. Dolayısıyla, bulut güvenliği stratejileri uygulayan kuruluşlar daha iyi korunabilirler.

Expel, saldırıların artan hacminin, kimlik avı platformunun kullanıma sunulmasının doğrudan bir sonucu olduğunu belirtiyor. Ayrıca bu platformların, şüphelenmeyen kullanıcıları şifrelerini teslim etmeleri için kandırabilecek ikna edici giriş sayfaları oluşturmayı kolaylaştırdığını söyledi. Firma, SOC’nin bu yıl araştırdığı en fazla sayıda hedefli kimlik saldırısından “The Com” olarak bilinen belirli bir grubun sorumlu olduğunu söyledi. Bu grup öncelikle Okta ve Microsoft hesaplarını hedef alarak şifre politikalarını kötüye kullanmaya çalıştı.

Bu saldırganlar, hesapları kilitlenen personelin üyesi gibi davranarak BT yardım masalarını arayacak. Ayrıca şifrelerin sıfırlanmasını isteyecek. Yardım masası veya self servis sistemi aracılığıyla yapılan talepler başarılı olursa saldırgan, gerçek kullanıcıya MFA push’ları gönderir. Kullanıcı MFA push’u kabul ederse saldırgan hesaba erişim kazanıyor. Expel, oturum açma işlemi MFA tarafından engellense bile, güvenliği ihlal edilen bir kullanıcı parolasına ilişkin her türlü kanıtı bir kimlik olayı olarak sınıflandırdığını söyledi. Bu tür olayların önüne geçmek için bulut güvenliği stratejileri hayati bir rol oynamaktadır.