Los Angeles’taki eylemciler Waymo’nun otonom taksilerini ateşe veriyor!

Protestolar sırasında Waymo’nun birden fazla otonom aracı ateşe verildi. Yaşanan olayların sayısının artması ile Los Angeles Polis Departmanı (LAPD), şirketten bölgedeki hizmetini geçici olarak durdurmasını istedi. Sosyal medyada paylaşılan videolarda, Waymo’nun Jaguar I-PACE model elektrikli araçlarının alevler içinde kaldığı görülüyor.

Edinilen bilgilere göre, araçlar kullanıcılar tarafından uygulama üzerinden çağrılıyor ancak yolcu taşımak yerine kasıtlı olarak ateşe veriliyor. Olayların, son dönemdeki göçmen karşıtı uygulamalara tepki olarak düzenlenen protestolar sırasında meydana geldiği belirtiliyor. Twitter/X üzerinden güvenlik haberleri paylaşan @ScannerPacific adlı hesaba göre en az beş Waymo aracı yakılarak kullanılamaz hâle getirildi.

Waymo’nun başarılı sistemi, şiddetin kurbanı oldu

Waymo, otonom araç teknolojisini en sorunsuz ve güvenli şekilde uygulayan şirketlerden biri olarak öne çıkıyor. San Francisco, Austin, Miami ve Silikon Vadisi gibi şehirlerde hizmet veren şirket, Los Angeles’ta da başarılı bir şekilde yayılmıştı. Ancak artan saldırılar, bu başarıyı gölgede bırakmış durumda.

Waymo’nun araçları sadece güvenlik değil, aynı zamanda verimlilik açısından da rakiplerine göre tercih ediliyordu. Yakılan araçların olay anında yolcu taşımadığı, doğrudan saldırı amacıyla kullanıldığı belirtiliyor. Bu durum hem şirketin hem de şehirdeki ulaşım sistemlerinin güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Olaylardan Lime firmasının elektrikli scooter hizmeti de etkilendi. Lime’nin de bazı scooter’larının yakıldığı bildiriliyor.

Waymo, büyüme planlarını askıya alabilir

Waymo, geçtiğimiz aylarda sürücüsüz araç filosunu iki katına çıkarmayı ve 2.000’den fazla yeni aracı hizmet ağına dahil etmeyi planladığını açıklamıştı. Bu araçların üretimi için özel bir tesis kurma kararı alınmıştı. Ancak Los Angeles’taki bu şiddet olayları, şirketin genişleme stratejisini sekteye uğratabilir.

LAPD’nin talebi doğrultusunda Waymo’nun Los Angeles’taki hizmetini geçici olarak durdurması bekleniyor. Şirketin bu konuda nasıl bir adım atacağı ve olayların yasal boyutunun nasıl gelişeceği önümüzdeki günlerde netlik kazanacak. Ancak yaşananlar, sürücüsüz ulaşım teknolojilerinin toplumla uyumu açısından yeni tartışmaları da beraberinde getirecek gibi görünüyor.

Qualcomm, 2,4 milyar dolara yarı iletken şirketi satın alacak

Qualcomm satın almasının duyulmasıyla birlikte Alphawave’in hisseleri pazartesi günü %22’den fazla yükseldi. Yonga üreticisinin bu adımı, sadece mobil cihazlara bağımlı kalmadan farklı sektörlere açılma stratejisinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.

Alphawave, veri merkezleri için yüksek hızlı bağlantı ve işlem teknolojileri geliştirmesiyle biliniyor. Qualcomm CEO’su Cristiano Amon, bu teknolojilerin şirketin düşük enerji tüketimli işlemci ve yapay zekâ birimleriyle tamamlayıcı nitelikte olduğunu söyledi. Amon ayrıca, “Alphawave Semi’nin satın alınması, Qualcomm’un veri merkezi alanındaki büyümesini hızlandıracak ve bu alana kritik teknolojiler kazandıracak.” ifadelerini kullandı.

Qualcomm, Apple ve Android’e olan bağımlılığını azaltıyor

Qualcomm hâlen Apple, Xiaomi ve diğer büyük Android üreticilerine mobil işlemciler tedarik ediyor. Ancak Apple’ın kendi işlemcilerini üretmeye başlaması ve mobil pazarda yaşanan durağanlık, şirketi kişisel bilgisayar ve veri merkezi gibi yeni alanlara yönlendirdi. Bu doğrultuda Alphawave satın alması, Qualcomm’un ürün çeşitliliğini artırma yolunda stratejik bir hamle olarak görülüyor.

Alphawave hissedarlarına hisse başına 183 peni ödenecek. Bu rakam, Qualcomm’un ilgisini resmen açıklamasından önceki kapanış fiyatına göre yaklaşık %96 prim anlamına geliyor. Qualcomm, pazartesi günü ayrıca iki farklı hisse bazlı teklif de sundu ancak Alphawave yönetimi nakit teklifi hissedarlara oybirliğiyle tavsiye etmeye hazırlanıyor.

Satın almanın gelecek yılın ilk çeyreğinde tamamlanması bekleniyor

Jefferies analistlerine göre, Alphawave’in Çin’deki ortak girişimi WiseWave’den çıkmış olması nedeniyle satın almanın ciddi bir regülasyon engeline takılması beklenmiyor. Anlaşmanın 2026 yılının ilk çeyreğinde tamamlanması öngörülüyor.

Öte yandan, SoftBank çatısı altındaki Arm da daha önce Alphawave’le ilgilenmiş ancak Nisan ayında Reuters’ın aktardığına göre bu plandan vazgeçmişti.

Yonga üreticisinin bu hamlesi, yalnızca bir satın alma değil; aynı zamanda veri merkezleri, yapay zekâ ve yüksek performanslı bilgi işlem gibi alanlarda küresel rekabetin bir parçası olma hedefinin somut bir göstergesi.

Amazon, Pensilvanya’ya 20 milyar dolarlık veri merkezi yatırımı yapacak

Amazon, bu kapsamda biri Philadelphia’nın kuzeyinde, diğeri ise eyaletin kuzeydoğusunda bulunan Susquehanna Nükleer Santrali’nin hemen yanında olmak üzere iki büyük veri merkezi kompleksi inşa edecek.

Bu stratejik konumlandırma, ABD federal kurumlarının ilgi odağı oldu; çünkü Amazon, enerji düzenlemesi ile nükleer santrale doğrudan bağlanmayı planlıyor ve bu plan oldukça tartışmalı.

Amazon Küresel Veri Merkezlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Kevin Miller, Associated Press’e yaptığı açıklamada, Fairless Hills bölgesinde eski bir çelik fabrikasının yer aldığı Keystone Ticaret Merkezi’nde de bir tesis kurulacağını belirtti. Pensilvanya Valisi Josh Shapiro ise bu yatırımı eyalet tarihinin “en büyük sermaye yatırımı” olarak niteledi.

Yapay zekâ ve bulut büyümesi enerji talebini katlıyor

Yatırımın temel nedeni, yapay zekâ ve bulut bilişim hizmetlerine olan talebin hızla artması. Bu sistemler, binlerce sunucu, veri depolama altyapısı, ağ sistemleri ve soğutma ekipmanının sürekli çalışmasını gerektirdiğinden yüksek enerji ihtiyacı doğuruyor. Amazon, bu ihtiyacı karşılamak adına daha önce Mississippi, Indiana, Ohio ve Kuzey Carolina’da da toplamda 40 milyar dolarlık veri merkezi projeleri başlatmıştı.

Susquehanna Nükleer Santrali’nin çoğunluk hissesine sahip olan Talen Energy, geçen yıl veri merkezi altyapısını Amazona 650 milyon dolara sattı. Bu satışla birlikte Amazon’un, santralin toplam üretim kapasitesinin yaklaşık %40’ını (yani 960 megavatı) doğrudan kendi veri merkezlerine yönlendirmesi planlandı. Bu miktar, yarım milyondan fazla konutun enerji ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde.

Ancak bu şebeke dışı bağlantı olarak bilinen yöntem, Federal Enerji Düzenleme Komisyonu (FERC) tarafından şu an için prosedürel nedenlerle durdurulmuş durumda. Düzenleyiciler, büyük müşterilere bu tarz özel erişimler sunmanın hem şebeke üzerindeki adaleti bozabileceği hem de diğer kullanıcıların enerjiye erişimini tehlikeye atabileceği yönünde endişeler taşıyor.

Pensilvanya, yeni bir veri merkezi üssü olma yolunda

Amazon’un yanı sıra Microsoft da Pensilvanya’daki kapatılmış Three Mile Island Nükleer Santrali’ni yeniden devreye sokmak üzere bir enerji tedarik anlaşması imzaladı. Ayrıca eyaletin en büyük eski kömür santrallerinden biri olan bir tesisin, 10 milyar dolarlık doğalgaz destekli bir veri merkezi kampüsüne dönüştürülmesi planlanıyor.

Tüm bu gelişmeler, Pensilvanya’yı yapay zekâ ve bulut teknolojileri için stratejik bir enerji ve altyapı üssü hâline getiriyor. Ancak regülasyonların şekillendireceği yeni dönem, büyük teknoloji firmalarının enerjiye erişim biçimlerini de yeniden tanımlayabilir.

Apple, WWDC’de tanıttığı iOS 26 ile yeni bir dönemin kapılarını aralıyor!

Apple, sürüm adlandırma sistemini de değiştirerek tüm platformlarda yılı yansıtan bir numaralandırmaya geçti. Yani, iOS, iPadOS, macOS, watchOS, visionOS ve tvOS artık 26 sürüm numarasını taşıyor.

Yeni sistemin en dikkat çekici yanı, Liquid Glass adını taşıyan yeni tasarım dili oldu. Apple’ın 2013’teki iOS 7’den bu yana yaptığı en büyük görsel güncelleme olan bu tasarım, daha fazla derinlik ve gerçekçilik vadediyor. Apple, bu yeni görünümün Mac’ın erken dönemlerinde kullanılan Aqua tasarım dilinden esinlendiğini, ancak daha modern, akıcı ve dinamik bir deneyim sunduğunu belirtiyor.

Uygulama simgeleri, widget’lar, gezinme çubukları ve kontrol merkezine kadar tüm sistem genelinde Liquid Glass etkisi hissediliyor. Özellikle kilit ekranı ve ana ekran, bu yeni tasarım anlayışıyla daha kişisel ve etkileyici bir hâl almış durumda. Kilit ekranındaki saat konumu, arka plan görsellerine göre dinamik olarak değişiyor; bu da daha canlı ve üç boyutlu bir etki yaratıyor.

iOS 26’nın kalbinde Apple Intelligence yer alıyor

Tasarımın ötesinde, iOS 26’nın merkezinde Apple Intelligence olarak adlandırılan yapay zekâ entegrasyonu yer alıyor. Tamamen cihaz üzerinde çalışan Apple üretimi modellerle desteklenen bu sistem, hem kullanıcı gizliliğini koruyor hem de bağlantıya ihtiyaç duymadan güçlü özellikler sunuyor.

Canlı Çeviri özelliği, FaceTime, Telefon ve Mesajlar uygulamalarında gerçek zamanlı çeviri yapabiliyor. Ayrıca, görsel zekâ ile kullanıcı ekranındaki içerikleri analiz edip eylem önerilerinde bulunabiliyor. Örneğin, ekrandaki bir etkinliği algılayarak takvime eklemeyi önerebiliyor.

Sistem genelinde çalışan bu zeka, artık e-postalardaki sipariş bilgilerini otomatik olarak tanıyıp kullanıcıya takip özeti sunabiliyor. Genmoji ve Image Playground özellikleri sayesinde kullanıcılar, kendi emojilerini oluşturabiliyor veya kişiye özel görsellerle mesajlaşmalarını zenginleştirebiliyor.

Ayrıca, kısayollar da yapay zekâ desteğiyle daha akıllı hâle getirildi. Yeni Apple Intelligence destekli eylemler sayesinde kullanıcılar, yazma araçlarından görsel üretime kadar pek çok işlevi hızlıca gerçekleştirebiliyor.

Haberleşme deneyimi iyileşecek

iOS 26 ile birlikte Telefon ve Mesajlar uygulamaları da yeniden tasarlandı. Artık favoriler, son aramalar ve sesli mesajlar tek bir ekran altında birleştirildi. Çağrı Eleme özelliği, arayan kişinin kimliğini ve neden aradığını göstererek kullanıcının çağrıyı yanıtlayıp yanıtlamayacağına karar vermesini sağlıyor.
Beklemeye alındığında ise, Hold Assist özelliği devreye girerek canlı temsilci hatta bağlandığında kullanıcıyı uyarıyor.

Mesajlar uygulamasında bilinmeyen gönderenlerin mesajları ayrı bir klasöre yönlendirilerek rahatsız edici içerikler önleniyor. Ayrıca grup sohbetlerinde anket oluşturma, kişiye özel arka planlar ve yazma göstergeleri gibi özellikler de eklendi.

Apple, CarPlay kullanıcılarını da unutmadı

Apple, CarPlay tarafında ise arayüzü sadeleştirme yoluna gitti. Gelen çağrılar için kompakt bir görünüm sunulurken, mesajlar kısmına sabitlenen konuşmalar ve Tapback tepkileri geldi. Canlı etkinlikler ve widget desteği sayesinde sürüş sırasında dikkat dağılmadan daha fazla bilgiye ulaşmak mümkün oldu.


Ayrıca, Apple Haritalar artık ziyaret edilen yerleri takip ederek kullanıcıların günlük güzergâhlarını anlamlandırabiliyor ve bu bilgiler uçtan uca şifrelenerek güvenli bir şekilde saklanabiliyor.

iOS 26 ile gelen yepyeni bir diğer uygulama da Apple Games. Kullanıcılar, bu uygulama ile tüm oyunlarını tek bir merkezden yönetebiliyor. Apple Arcade dâhil olmak üzere geniş oyun içeriği sunan bu uygulama, arkadaşlarla oyun paylaşımını ve önemli etkinlikleri takip etmeyi kolaylaştırıyor.

Son olarak, Apple tüm bu yeniliklerin geliştiricilere de ulaşması için Liquid Glass materyalini ve yeni arayüz öğelerini SwiftUI, UIKit ve AppKit gibi geliştirme ortamlarına entegre etti. Böylece geliştiriciler, kendi uygulamalarında da bu dinamik ve canlı tasarımı kullanabilecek.

iOS 26, sadece bir yazılım güncellemesi değil; Apple’ın tasarım anlayışı, yapay zekâ entegrasyonu ve kullanıcı deneyimini bir adım öteye taşıma çabasının kapsamlı bir yansıması.

Blue Origin, roketinin uçuşunu bir kez daha erteledi!

Blue Origin CEO’su Dave Limp, pazartesi günü X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, ikinci fırlatmanın en erken 15 Ağustos’ta gerçekleşeceğini duyurdu. Daha önce mart ayında yapılan açıklamada, fırlatmanın ilkbaharın sonlarına doğru yapılmasının hedeflendiği söylenmişti. Bu yeni takvim, birkaç aylık bir gecikmeye işaret ediyor.

New Glenn’in ilk uçuşu 16 Ocak’ta gerçekleştirilmişti. Roketin üst kademesi yörüngeye başarıyla ulaşsa da, asıl dikkat çeken sorun, roketin alt kademesinin okyanustaki insansız platforma iniş yapmaya çalışırken infilak etmesi olmuştu. Bu başarısız iniş denemesinin ardından ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA) tarafından zorunlu kılınan soruşturmada Blue Origin, yedi farklı düzeltici eylem belirlediğini açıklamıştı.

Blue Origin’in başarılı bir inişle prestijini geri kazanmak istiyor

Blue Origin, ikinci uçuşta bu hataları telafi etmek ve roketin alt kademesini güvenli bir şekilde geri getirmek istiyor. Dave Limp, yapılacak ikinci denemede yine iniş ve kurtarma manevrasının hedeflendiğini belirtti. Bu, New Glenn roketinin yeniden kullanılabilirliği açısından kritik bir test niteliğinde olacak.

İlk olarak 2016 yılında duyurulan New Glenn projesi, aslında 2021 yılında fırlatılmak üzere planlanmıştı. Ancak maliyetli ve karmaşık yapısı nedeniyle sürekli ertelendi. Bu süreçte Elon Musk’ın şirketi SpaceX, hem fırlatma pazarında liderliği ele geçirdi hem de kendi dev roketi Starship’in geliştirme sürecinde önemli ilerleme kaydetti.

Blue Origin roket

Blue Origin için Ağustos ayındaki fırlatma, yalnızca teknik bir sınav değil; aynı zamanda rekabette geri kalan şirketin prestijini ve iddiasını yeniden ortaya koyması için önemli bir fırsat olacak.

Apple, Foundation Models’i tanıttı!

Yazılım Mühendisliğinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Craig Federighi tarafından tanıtılan Foundation Models isimli yeni framework ile artık geliştiriciler Apple’ın yapay zeka modellerine çevrimdışı olarak erişebilecek. Apple Intelligence ailesine ait bu modeller, iOS’un birçok özelliğini destekleyen temel yapay zeka altyapısını oluşturuyor.

Federighi, sahnede yaptığı sunumda bu teknolojinin günlük kullanımda nasıl fark yaratabileceğini örneklerle açıkladı. Örneğin, bir öğrenci sınava hazırlanırken, Kahoot gibi bir uygulama, notlardan yola çıkarak kişiye özel bir test hazırlayabilecek. Üstelik bu işlem tamamen cihaz üzerinde gerçekleştiği için hem bulut API maliyetleri ortadan kalkıyor hem de kullanıcı verilerinin gizliliği korunmuş oluyor.

Yeni framework, Apple’ın programlama dili ile doğal bir uyum içerisinde

Apple’ın resmi blog yazısına göre, Foundation Models framework, Apple’ın programlama dili Swift ile doğal uyum içinde çalışıyor. Geliştiriciler yalnızca birkaç satır kodla bu yapay zeka modellerine erişebiliyor. Ayrıca yönlendirilmiş metin üretimi (guided generation), araç çağırma (tool calling) gibi birçok yetenek de framework içerisinde yer alıyor.

Apple, bu teknolojiyi halihazırda bazı iş ortaklarının kullanmaya başladığını da duyurdu. Günlük tutma uygulaması Day One, Foundation Models framework’ünü entegre eden ilk örneklerden biri oldu.

Bugünden itibaren Apple Developer Program aracılığıyla test edilebilen framework’ün, gelecek ay kamuya açık beta sürümüyle daha geniş bir geliştirici kitlesine ulaşması bekleniyor. Bu hamle, Appleın yapay zekayı kullanıcı mahremiyetini önceleyen bir yaklaşımla nasıl sistemlerine entegre ettiğini gözler önüne seriyor.

Veri merkezleri alarm veriyor!

Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) yeni raporunu yayımladı. Rapora göre veri merkezleri dünya genelindeki enerji tüketiminin yüzde 8’ini tek başına üstleniyor. Uzmanlar, bu oranın 2030’a kadar iki katına çıkabileceğini söylüyor.

Dünya enerji tüketiminin yüzde 8’ini veri merkezleri harcıyor

Veri merkezleri, internetin çalışmasını sağlarken devasa enerji kullanıyor. Her video izleme, her yapay zeka sorgusu, her sosyal medya etkileşimi bu merkezlerde işlem görüyor. Ancak artık bu görünmez güç, dünyanın enerji krizine katkı sağlıyor.

Rapor, enerji tüketimi artışının en büyük sebebini yapay zeka ve büyük veri işleme olarak tanımlıyor. Özellikle ChatGPT benzeri sohbet botları ve büyük dil modelleri, geleneksel sistemlerden daha fazla işlem gücü gerektiriyor. Bu da enerji harcamasını katlıyor.

Bazı ülkeler, bu hızlı artıştan endişe duyuyor. Özellikle Avrupa’daki veri merkezleri, sürdürülebilirlik kriterlerini karşılayamayan operasyonları nedeniyle kapatılma riskiyle karşı karşıya. Hollanda, İrlanda ve Almanya gibi ülkeler, yeni veri merkezi izinlerini sınırlamaya başladı.

ITU, veri merkezleri için acil çözüm çağrısında bulundu:

  • Yenilenebilir enerji kullanımını artırın.
  • Verimlilik odaklı mimarilere geçin.
  • Sıcak hava salınımını kontrol altına alın.

Ayrıca rapor, veri merkezlerinin soğutma sistemleri yüzünden su tüketimini de artırdığını vurguladı. Özellikle sıcak bölgelerde kurulan veri merkezleri, milyonlarca litre temiz suyu işlemci soğutmak için harcıyor. Bu durum, iklim krizini derinleştiren etmenler arasında sayılıyor.

Teknoloji devleri, artan baskıya rağmen veri merkezlerini genişletmeye devam ediyor. Microsoft, Amazon ve Google gibi şirketler, 2025’e kadar yüzlerce yeni tesis açmayı planlıyor.

Bu büyüme trendi devam ederse, uzmanlar dijitalleşmenin çevreye verdiği zararın görmezden gelinemeyeceğini söylüyor. Kullanıcılar da artık dijital hizmetlerin arka planında neler olduğunu sorgulamaya başladı. “İnterneti kullanırken kaç watt harcıyorum?” sorusu giderek yaygınlaşıyor.

Veri merkezleri, dijital çağın altyapısı olmanın ötesine geçerek küresel enerji politikalarının baş aktörü haline geliyor.

BADBOX 2 Botnet Milyonlarca Cihazı Ele Geçiriyor!

FBI, IoT cihazlarını hedef alan yeni bir siber tehdidi kamuoyuyla paylaştı. BADBOX 2 isimli bu gelişmiş botnet, özellikle Çin merkezli üreticilerden gelen ucuz cihazlar üzerinden yayılıyor. Güvenlik uzmanları, dünyada milyonlarca akıllı cihazın kontrol altına alınmış olabileceğini belirtiyor.

FBI, önceden kötü amaçlı yazılımla yüklenmiş cihazların özellikle ABD’deki bireyleri ve kurumları tehdit ettiğini vurguladı. BADBOX 2, piyasaya “normal” olarak sürülen birçok medya oynatıcı, tablet ve akıllı cihazda gizli biçimde yer alıyor. Kullanıcılar cihazları kurduklarında, fark etmeden botnet ağına bağlanıyor.

BADBOX 2 ağ bilgilerini çalıyor ve sisteme dışarıdan erişim sağlıyor

Kötü amaçlı yazılım, kurulu cihazlardan ağ bilgilerini çalıyor, sisteme dışarıdan erişim sağlıyor ve kötü amaçlı trafik yaratıyor. Siber saldırganlar, bu cihazları kullanarak DDoS saldırıları, spam e-posta yayma, kimlik avı girişimleri ve hatta gizli kamera erişimi sağlıyor.

BADBOX 2’nin arkasındaki siber çete, cihaz üreticileriyle bağlantı kurmadan, tedarik zincirine sızarak bu yazılımları yerleştiriyor. FBI, bu yapının büyük ihtimalle Çin merkezli aktörler tarafından yönetildiğini düşünüyor. Uzmanlar, ucuz cihazların tercih edilmesinin hem ekonomik hem de güvenlik açısından ciddi bir risk oluşturduğunu söylüyor.

FBI yetkilileri, vatandaşlara ve kurumlara şu uyarılarda bulundu:

  • Tanınmamış üreticilerden gelen cihazları kullanmayın.
  • Cihazların firmware’lerini düzenli olarak güncelleyin.
  • Wi-Fi ağına bağlı tüm cihazların güvenliğini test edin.
  • Şüpheli davranışlar gösteren cihazları ağdan çıkarın.

Ayrıca FBI, üreticilerin tedarik zincirlerini denetlemelerini, yazılım güvenliği testlerini sıklaştırmalarını ve donanım içi güvenlik denetimlerini zorunlu hale getirmelerini istedi.

BADBOX 2 tehdidi, akıllı ev cihazlarının güvenliği konusunu yeniden gündeme taşıdı. Kullanıcıların sadece özelliklere değil, güvenlik sertifikalarına da dikkat etmesi gerekiyor. Güvenlik firmaları, bu botnet’in büyümeye devam ettiğini, hatta yeni varyantlar geliştirilmiş olabileceğini bildiriyor.

Bu gelişme, bir kez daha “ucuz cihaz” alırken ödenen gerçek bedelin veri güvenliği olabileceğini kanıtlıyor.

Meta Scale AI’ye milyarlarca dolar yatırım yapabilir!

Meta, yapay zekâ rekabetinde vites yükseltti. Şirket, yapay zekâ veri etiketleme devi Scale AI ile masaya oturdu. Görüşmelerin hedefi net: Milyarlarca dolarlık dev bir yatırım. Teknoloji dünyası bu hamleyi, Meta’nın OpenAI ve Google’a doğrudan cevabı olarak yorumladı.

Scale AI, yapay zekâ sistemlerinin ham maddesini sağlıyor

Scale AI, yapay zekâ model eğitimi için veri etiketleme hizmetleri sunuyor. Şirket, özellikle otonom araçlar, savunma ve büyük dil modelleri alanında kritik rol üstleniyor. OpenAI, Anthropic, Microsoft ve ABD Savunma Bakanlığı gibi dev müşterilerle çalışıyor. Bu durum, Scale AI’yi yapay zekâ ekosisteminin kalbine yerleştiriyor.

Meta’nın bu yatırımla hedeflediği şey çok net: Yapay zekâ modelleri için daha fazla ve daha kaliteli veri. Şirket, bu sayede yapay zekâ araçlarını hızla eğitip pazara sunmayı planlıyor.

Meta, veri sorununu çözmek istiyor

Meta’nın yapay zekâ projeleri, son dönemde veri eksikliği nedeniyle yavaşladı. Şirket, özellikle Instagram ve Facebook içeriklerini AI modellerinde kullanmak için hukuki engellerle karşılaştı. Bu yüzden dışarıdan güvenilir ve büyük hacimli veri sağlayabilecek firmalarla iş birliği şart hâline geldi.

Scale AI’nin CEO’su Alexandr Wang, geçen ay yaptığı açıklamada şu ifadeyi kullandı:
“Veri, modern yapay zekânın nükleer yakıtıdır. Kimin en çok verisi varsa, yarışı o kazanır.”

Google ve OpenAI ile rekabet kızışıyor

Meta, bu yatırımı yaparak yalnızca altyapı güçlendirmiyor. Aynı zamanda Google ve OpenAI gibi rakiplere karşı pozisyon alıyor. OpenAI, ChatGPT ile bireysel kullanıcıya hitap ediyor. Google, Gemini ile arama motorlarını dönüştürüyor. Meta ise Facebook, Instagram ve WhatsApp gibi ürünlerde yapay zekâyı entegre etmeye odaklanıyor.

Meta CEO’su Mark Zuckerberg, geçen ayki açıklamasında şunu söylemişti:
“Yapay zekâyı herkes için erişilebilir kılacağız. Bu bir sosyal misyon.”

Henüz anlaşma resmiyet kazanmadı. Ancak kaynaklara göre Meta, müzakerelerde ileri aşamaya geçti. Anlaşma gerçekleşirse bu, Meta’nın bugüne kadarki en büyük yapay zekâ yatırımlarından biri olacak.

ABD Başkanı Trump, siber güvenlik politikalarında radikal değişikliklere gidiyor!

Beyaz Saray tarafından yayımlanan bilgi notunda, eski ABD Başkanı Biden’ın görevinin son günlerinde imzaladığı 14144 sayılı kararname “siber güvenlik politikası içerisine sorunlu ve dikkat dağıtıcı konular yerleştirme girişimi” olarak nitelendirildi.

Trump’ın yeni kararnameyle doğrudan müdahale ettiği alanlardan biri, kamu yararına hizmetlerde kimlik doğrulamada dijital kimlik belgelerinin kabul edilmesine yönelik Biden düzenlemesi oldu. Beyaz Saray, bu uygulamanın “yasadışı göçmenlerin kamu yardımlarına usulsüz erişimini kolaylaştırabileceğini” öne sürdü ve ilgili hükmü yürürlükten kaldırdı.

Ancak bu karara yönelik eleştiriler de gecikmedi. Siyasi düşünce kuruluşu Foundation for Defense of Democracies’in Siber ve Teknoloji İnovasyonu Merkezi Kıdemli Direktörü Mark Montgomery, bu değişikliği “siber güvenlik açısından kanıtlanmış faydalar yerine, tartışmalı göçmenlik faydalarına öncelik vermek” olarak değerlendirdi.

Trump ayrıca, Biden’ın enerji altyapısının korunmasında yapay zekânın test edilmesi, AI güvenliği konusunda federal araştırmaların fonlanması ve Savunma Bakanlığı’nın yapay zekâ tabanlı güvenlik uygulamaları geliştirmesi yönündeki talimatlarını da iptal etti. Yeni kararnamede bu politikaların sansür odaklı olduğu iddia edilirken, Trump yönetimi AI stratejisinin “açık tehdit yönetimi ve güvenlik açıklarının belirlenmesine” odaklandığını belirtti.

Şifreleme ve yazılım güvenliği protokolleri de hedefte

Trump’ın kararnamesi, Biden döneminde başlatılan kuantuma dayanıklı şifreleme teknolojilerine geçiş zorunluluğunu da ortadan kaldırdı. Ayrıca federal tedarikçilerin yazılım güvenliğini belgelemesini öngören kurallar da kaldırıldı. Beyaz Saray bu uygulamaları “güvenliğe gerçek yatırım yerine sadece uyum kontrol listelerini ön plana çıkaran yüklü ve sonuçsuz süreçler” olarak tanımladı.

Daha da geriye gidilerek, Obama döneminde siber saldırılara karşı uygulamaya alınan yaptırım politikaları da yürürlükten kaldırıldı. Yeni düzenlemeye göre yaptırımlar yalnızca “yabancı kötü niyetli aktörlere” uygulanabilecek. Bu değişikliğin, “yaptırımların iç siyasi rakiplere karşı kötüye kullanılmasını önlemek” ve “seçim faaliyetlerinin bu kapsama girmediğini açıkça belirtmek” amacı taşıdığı ifade edildi.

ABD genelinde güvenlik altyapısının zayıflayabileceği endişesi hakim

Siber güvenlik uzmanları, bu geri adımların, özellikle AI ve dijital kimlik gibi yükselen teknoloji alanlarında ABD’nin güvenlik altyapısını zayıflatabileceği uyarısında bulunuyor. Federal kurumlar için güvenli yazılım ve şifreleme standartlarının kaldırılması, hassas verilerin korunmasındaki riskleri artırabilir.

Trump yönetimi bu adımları, “aşırı bürokratikleşmiş ve siyasi yönlendirmelere açık güvenlik politikalarını sadeleştirme” gerekçesiyle savunurken, eleştirmenler bu hamlelerin uzun vadede siber tehditlere karşı ülkenin daha savunmasız hale gelmesine yol açabileceğini belirtiyor.

Bu başkanlık kararnamesi yalnızca teknik bir düzenleme değil, aynı zamanda ABD’nin siber güvenlik vizyonunda köklü bir siyasi yön değişikliği anlamına geliyor.

Spektrometre organik güneş hücreleri için kullanılacak

Edinburgh Instruments, perovskit ve organik güneş hücreleri için spektroflorometreyi tanıttı. Yeni FS5 v2 Spektroflorometre, floresan spektroskopisi için bir tezgah üstü sistem olarak mevcut. İskoçya merkezli bir spektroskopi cihazı üreticisi olan Edinburgh Instruments, Spektrometre organik güneş hücreleri için yeni bir tezgah üstü sistem piyasaya sürdü. FS5 v2 Spektroflorometre, perovskit güneş hücreleri, organik PV ve kuantum nokta karakterizasyonu için uygun.

Spektrometre organik güneş hücrelerine destek verecek

Üreticiye göre Spektrometre organik güneş hücreleri için uygun konfigürasyon, görünür aralıktaki floresan spektrumları için bir foton sayma fotoçoğaltıcı tüp (PMT) dedektörü ve bir emilim dedektörünü tek bir cihazda içeriyor ve böylece birden fazla cihaza olan ihtiyacı ortadan kaldırıyor.

Işık kaynağı 150 W Xenon ark lambasıdır. Sistem kontrolü ve deneylerin otomasyonu, veri toplama ve analiz görevleri için Fluoracle yazılımı standart olarak dahil edilmiştir. FS5 v2, endüstriyel ve araştırma laboratuvarları için üretilmiştir ve spektrometre organik güneş hücrelerini, organik PV’yi ve kuantum noktalarını karakterize etmek için kullanılabilir. Edinburgh Instrument sözcüsü: “Edinburgh Instruments’ın bu alanda Türkiye, Çin, Avustralya ve Kore’yi içeren bölgelerde faaliyet gösteren bir dizi müşterisi var” dedi.

Ekipman, katı ve tozların yanı sıra diğer tipteki sıvı çözeltiler için de kullanılabilir. FS5 v2 sinyal-gürültü oranı 12.000:1 olup, “en zayıf sinyallerin bile” algılanmasını sağlar. Spektrometre organik güneş hücreleri için standart spektral kapsama uyarma aralığı < 230 nm ila 1000 nm iken, spektral kapsama emisyon aralığı 200 nm ila >870 nm’dir. Dalga boyu doğruluğu ± 0,5 nm’dir. Spektral kapsam görünürden yakın kızılötesine (NIR) kadar 2,05 μm’ye kadar uzanır.

Kompakt ünite 104 cm x 59 cm x 32 cm boyutlarında ve 65 kg ağırlığındadır. Üreticiye göre, sistemin destekleyecek şekilde yapılandırılabileceği ölçüm türlerinden bazıları sabit durum floresansı, zamana bağlı ölçümler, kuantum verimi ve fosforesanstır.

Ekipmanlar, Edinburgh Instruments’ın Kuzey ve Güney Amerika, Batı, Orta ve Doğu Avrupa, Afrika, Asya ve Avustralya’daki distribütörleri aracılığıyla temin edilebiliyor. 1971 yılında kurulan Edinburgh Instruments, fotolüminesans, Raman, UV-vis ve geçici absorpsiyon dahil olmak üzere çeşitli spektroskopi pazarları için spektroskopik sistemler tasarlar ve üretir. Spektrometre organik güneş hücreleri için geliştirilen sistemler, 1971 yılında kurulan Edinburgh Instruments tarafından fotolüminesans, Raman, UV-vis ve geçici absorpsiyon dahil olmak üzere çeşitli spektroskopi pazarları için tasarlanmakta ve üretilmektedir.

Google Ask Photos özelliğini durdurdu

0

Google, yapay zeka destekli Ask Photos arama özelliğinin kullanıma sunulmasını sessizce durdurdu. Google, geçen sonbahardan beri yavaş yavaş genişleyen Google Fotoğraflar’daki AI destekli “Ask Photos” özelliğinin kullanıma sunulmasını durduruyor. Google Fotoğraflar’ın ürün müdürü Jamie Aspinall, eleştirilere yanıt olarak X’te yazdığı bir gönderide , gecikme, kalite ve kullanıcı deneyimi olmak üzere üç faktöre atıfta bulunarak “Ask Photos” olması gereken yerde değil” diye yazdı.

Google Ask Photos neden durdu?

Deneysel özellik, Google’ın “en yetenekli” Gemini AI modelleri tarafından destekleniyor. Google’a göre, özellikle “sadece Ask Photos için kullanılan” Gemini modellerinin özel bir versiyonu. Aspinall, Google’ın bu sorunları çözerken özelliğin dağıtımını çok az sayıda duraklattığını ve yaklaşık iki hafta içinde ekibin “orijinal aramanın hızını ve hatırlanabilirliğini geri getiren” daha iyi bir sürümü yayınlayacağını söyledi.

Aynı zamanda Google, Fotoğraflar’da anahtar kelime aramasının iyileştirildiğini ve “dosya adları, kamera modelleri, açıklamalar veya fotoğraflardaki metinler” içinde tam metin eşleşmelerini bulmak için tırnak işaretleri kullanmanıza veya görsel eşleşmeleri de dahil etmek için tırnak işaretleri olmadan arama yapmanıza olanak tanıdığını duyurdu.

Google, bu özelliği geçen mayıs ayında düzenlenen I/O 2024’te duyurmuş ve bunu, Fotoğraflar uygulamanızda normalde başka bir insanın yardımcı olmak isteyeceği genel mantık sorularını sorgulamanın bir yolu olarak konumlandırmıştı. Örneğin, geçmişte çocuğunuzun doğum günü partisi için hangi temaları seçtiğinizi veya hangi milli parkları ziyaret ettiğinizi sormak gibi.

Şirket duyuruda: “Gemini’nin çok modlu yetenekleri, her fotoğrafta tam olarak ne olduğunu anlamanıza yardımcı olabilir ve gerekirse görüntüdeki metni bile okuyabilir. Daha sonra Ask Photos, yardımcı bir yanıt oluşturur ve hangi fotoğraf ve videoların iade edileceğini seçer” dedi. Google’ın, diğer teknoloji devleri ve girişimlerle hızla yoğunlaşan yapay zeka silahlanma yarışında rekabet ederken, yapay zeka destekli bir özelliğin kullanıma sunulmasını durdurması ilk kez olmuyor.

Lityum sülfür maliyeti düşecek

0

Katı hal piller için daha güvenli ve ucuz lityum sülfür artık ulaşılabilir durumda. Çığır açan düşük sıcaklıklı bir işlem, lityum kimyasallarını, katı hal pillerinin bir sonraki dalgası için kritik bir malzeme olan yüksek kaliteli lityum sülfüre dönüştürüyor. Bu adım, yıllardır pil inovasyonunu ve benimsenmesini yavaşlatan Lityum sülfür maliyeti gibi sektörün en büyük engellerinden bazılarını ele alıyor.

Lityum sülfür maliyeti için yeni gelişme

Lityum sülfür katı hal pillerinin üretimini mümkün kılıyor ancak büyük ölçekte üretimi zordu. Geleneksel yöntemler yüksek saflıkta girdiler ve aşırı ısı gerektirdiğinden, lityum sülfür maliyeti üretim süreçlerinde enerji yoğun, maliyetli ve ölçeklenmesi zor hale geliyor.

Kanadalı firmalar Standard Lithium ve Telescope Innovations tarafından geliştirilen DualPure işlemi adı verilen tescilli yöntem, 212°F (100°C) altındaki sıcaklıklarda çalışıyor. Teknik sınıf hidroksit ve karbonat da dahil olmak üzere çok çeşitli lityum hammaddelerini işleyebilir, enerji kullanımını düşürebilir, ekipman ihtiyaçlarını basitleştirebilir ve yüksek ısı yöntemlerine bağlı termal güvenlik risklerini ortadan kaldırabilir.

Telescope Innovations teknolojiyi daha da geliştirdi. Artık hem lityum karbonatı hem de lityum hidroksiti güvenilir bir şekilde pil sınıfı lityum sülfüre dönüştürebiliyor. Bu, sektöre talebin hızla arttığı bir dönemde lityum sülfür maliyeti açısından daha güvenli, daha ucuz ve daha ölçeklenebilir bir çözüm sunuyor.

İşlem, Standard Lithium’un Arkansas Demonstration Plant’inden çıkarılan lityumu kullanır. Lityum sülfürün ilk partileri test ve doğrulama için Asya ve Kuzey Amerika’daki pil üreticilerine gönderildi. Bu gönderiler, yeni işlem kullanılarak üretilen lityum sülfürün ilk müşteri değerlendirmesini işaret ediyor.

Standard Lithium Başkanı ve COO’su Dr. Andy Robinson bir basın bülteninde, “Telescope liderliğindeki bu son çalışma, Güney Arkansas’taki Smackover Oluşumu’ndan üretilen lityum kimyasallarını alıp, bunları yeni nesil pillerin ihtiyaç duyduğu hammaddelere dönüştürebildiğimizi gösteriyor,” diyerek lityum sülfür maliyeti açısından önemli bir gelişmeye işaret etti.

Katı hal pilleri, günümüzün lityum iyon hücrelerinin bir sonraki adımı olarak görülüyor. Sızıntı ve termal kaçak riskleri oluşturabilen sıvı elektrolitlere dayanan lityum iyon hücrelerinin aksine, katı hal pilleri kararlılığı artıran ve yangın tehlikelerini azaltan katı elektrolitler kullanır.

Intel destekli yapay zeka göz hastalıklarını saniyede tespit ediyor

Intel, sağlık teknolojilerinde yeni bir çığır açtı. Şirketin tanıttığı yeni nesil yapay zekâ destekli bilgisayarlar, yalnızca birkaç saniye içinde göz hastalıklarını tespit edebiliyor. Bu gelişme, özellikle erken tanının hayat kurtardığı diyabetik retinopati gibi rahatsızlıklarda devrim yaratacak.

Yeni Nesil Intel PC’ler, Gözdeki Lezyonları Işık Hızında Analiz Ediyor

Intel, bu sistemlerde yer alan yerleşik AI işlemcileriyle karmaşık analizleri anında gerçekleştirebiliyor. Geleneksel göz tarama cihazları uzun süreli işlemler gerektirirken, Intel tabanlı AI PC, saniyeler içinde retinada oluşan lezyonları tanımlayabiliyor.

Yeni sistem, Tayvan merkezli sağlık teknoloji şirketi AetherAI iş birliğiyle geliştirildi. Bu iş birliği sayesinde, Intel’in Core Ultra işlemcisiyle çalışan yapay zekâ modelleri, görüntüleri yerel olarak işliyor. Böylece veriler dışa çıkmadan analiz tamamlanıyor. Yani hem hız sağlanıyor hem de veri güvenliği maksimuma ulaşıyor.

AetherAI CEO’su açıklamasında şunları söyledi: “Intel ile geliştirdiğimiz sistem, hastaların erken teşhis oranını artıracak.” Bu yenilik sayesinde, dünyanın dört bir yanındaki hastaneler daha az ekipmanla daha çok teşhis koyabilecek.

Intel’in yapay zekâ destekli bilgisayarları sadece gözle sınırlı kalmayacak. Şirket, aynı mimariyi cilt hastalıkları, MR taramaları ve tümör analizlerinde de kullanmayı planlıyor. Yani sağlık alanında AI destekli PC’ler standarda dönüşebilir.

Uzmanlar bu gelişmeyi, hem gelişmiş ülkelerdeki sağlık sistemini dönüştürecek hem de az kaynağa sahip bölgelerde tanı olanaklarını demokratikleştirecek bir adım olarak görüyor.

Intel CEO’su yaptığı açıklamada, “Sağlıkta gecikmeye yer yok. Teknolojiyle bu süreci hızlandırıyoruz,” dedi.

Yeni sistemler önümüzdeki aylarda Avrupa ve Asya’daki pilot hastanelerde test edilecek. Başarılı sonuçlar alınırsa, 2026’da küresel çapta yaygınlaşması bekleniyor.

Uzayda keşfedilen yeni bakteri türleri, gezegenimizi tehdit ediyor olabilir!

Çinli araştırmacılar, 2023 yılında Tiangong Uzay İstasyonu’nda astronotlar tarafından alınan örnekler üzerinde yaptıkları incelemelerde, Niallia Tiangongensis adını verdikleri yeni bir bakteri türü keşfetti. Dünya’daki Niallia Circulans türüyle genetik benzerlikler taşıyan bakterinin, uzay ortamında geçirdiği adaptasyon süreci sayesinde belirgin genomik farklılıklar geliştirdiği gözlemlendi.

Bu yeni tür, zorlu ortamlarda yaşamı sürdürebilecek özelliklere sahip: Spor oluşturarak uykuda kalabiliyor, jelatini enerji kaynağı olarak kullanabiliyor ve yüzeylere tutunarak biofilm geliştirerek çevresel streslere direnç gösterebiliyor. Bu özellikleri, bakterinin uzayda yaşama potansiyeline dair güçlü ipuçları veriyor. Ancak bu bakterinin Dünya’dan mı taşındığı yoksa uzayda mı evrimleştiği sorusu halen netlik kazanmış değil.

NASA’nın temiz odalarında da 26 yeni bakteri türü tespit edildi

Benzer şekilde, NASA’nın 2007’de Phoenix Mars aracını hazırlamak için kullandığı aşırı steril Payload Hazardous Servicing Facility adlı temiz odasında yapılan kapsamlı bir mikrobiyal tarama sonucunda 26 yeni bakteri türü daha tespit edildi. Bu ortam, HEPA filtreler, kimyasal dezenfektanlar ve sıkı personel kontrolleriyle mikroorganizmalara karşı neredeyse kusursuz sayılacak derecede korunaklı olmasına rağmen, bazı bakterilerin bu zorluklara karşı direnç geliştirdiği ortaya çıktı.

Bu türlerin bir kısmının radyasyona, kuraklığa ve kimyasal sterilantlara dayanıklı olduğu belirlendi. Bu da, şu ana kadar kullanılan sterilizasyon yöntemlerinin mikrobiyal yaşamı tamamen ortadan kaldırmakta yetersiz kalabileceğini gösteriyor.

Gezegen güvenliği ve insan sağlığı tehlikede olabilir

Keşfedilen bu yeni mikroorganizmalar, uzay misyonlarında iki önemli riski beraberinde getiriyor. İlki, ileri kontaminasyon: Dünya’daki yaşam formlarının başka gezegenlere taşınması. Bu, örneğin Mars’ta yapılacak yaşam arayışlarının sonuçlarını yanıltabilir. İkinci risk ise, geri kontaminasyon: Başka gezegenlerden taşınan mikroorganizmaların Dünya’ya ulaşarak ekosistemleri tehdit etmesi.

bakteri

Ayrıca, uzun süreli uzay görevlerinde astronot sağlığı da tehlikeye girebilir. Kapalı yaşam alanlarında bağışıklık sistemi zayıflamış insanlarla birlikte bulunan bu mikroorganizmalar, fırsatçı enfeksiyonlara yol açabilir.

Tüm bu keşifler uzay ajanslarına açık bir mesaj veriyor, mikrobiyal kontrol sistemleri gözden geçirilmeli ve sürekli olarak geliştirilmeli. Genetik ve işlevsel düzeyde yapılacak ileri analizler, sadece bu mikroorganizmaların uzayda nasıl hayatta kaldığını değil, aynı zamanda gelecekteki Ay ve Mars görevlerinde ne gibi tehlikeler oluşturabileceklerini anlamamıza yardımcı olacak. Bu durum, gezegenler arası keşiflerin artık sadece teknolojik değil, biyolojik bir mücadeleye de dönüştüğünü gösteriyor.

Yapay zeka aldatmacasına ağır ceza geliyor!

İngiltere yargısı, yapay zeka kaynaklı sahte alıntılar kullanan avukatları hedef aldı. Yüksek Mahkeme, açık bir dille uyardı: “Gerçek dışı AI alıntıları sunanlar ciddi cezalarla karşılaşır!”

Son dönemde bazı avukatlar, ChatGPT gibi yapay zeka araçlarıyla oluşturulan hukuki referansları mahkemeye sunmaya başladı. Ancak bu referanslar, gerçek olmayan veya uydurulmuş davalarla doluydu. İngiliz hukuk sistemi bu tehlikeyi fark etti ve sert önlemler almaya karar verdi.

Yargıçlar, uydurma alıntılar sunan hukukçuların meslekten men edilme riskiyle karşılaşacağını söyledi. Ayrıca bu tür sahte belgelerle dava açanlar için ek yaptırımlar gündeme geldi. İngiliz Adalet Bakanlığı, olayların tekrar etmemesi için önleyici düzenlemeler üzerinde çalışıyor.

İlk uyarı, bir avukatın AI tarafından üretilmiş bir içtihadı gerçekmiş gibi kullanmasıyla patlak verdi. Yapay zekanın ürettiği alıntılar detaylı, ancak tamamen hayal ürünüydü. Mahkeme belgelerinde geçen kararların hiçbiri gerçekte verilmemişti. Bu olay, hukuk sisteminde güven krizini tetikledi.

Mahkeme temsilcileri açık konuştu: “Her avukat, sunduğu her argümanın doğruluğundan bizzat sorumludur.” Yapay zeka araçlarının, hukuki süreçlerde denetlenmeden kullanılmasının tehlikelerine dikkat çektiler.

Barolar Birliği de harekete geçti. Tüm hukukçulara, AI içeriklerinin doğruluğunu kontrol etmeleri için yazılı bildirim gönderdi. Aynı zamanda AI kullanımıyla ilgili etik kuralların güncellenmesi planlanıyor.

Yasal düzenlemeler yolda. Bakanlık kaynakları, avukatların mahkemelere sunduğu belgelerde AI destekli içeriklerin açıkça belirtilmesini zorunlu kılacak bir yasa tasarısı üzerinde çalışıyor. Bu adım, hem şeffaflığı artıracak hem de sahtecilik vakalarını azaltmayı hedefliyor.

Uzmanlar uyarıyor: Yapay zeka, hukuk alanında yardımcı olabilir; ancak körü körüne güvenmek hukuk güvenliğini tehdit eder. İngiltere’nin attığı bu sert adım, diğer ülkeler için de önemli bir örnek teşkil ediyor.

AirPods, iOS 26 ile bambaşka bir cihaza dönüşecek!

Şirketin Apple Intelligence olarak adlandırdığı teknolojiden güç alan canlı çeviri özelliği, özellikle çok dilli ortamlarda yaşayan ya da seyahat eden kullanıcılar için gerçek bir devrim niteliğinde olacak.

İlk piyasaya sürüldüğünde sadece kablosuz bir kulaklık gibi görünen AirPods, zaman içinde aktif gürültü engelleme, şeffaflık modu ve konuşma farkındalığı gibi özelliklerle bir çeşit ses artırma teknolojisine dönüştü. iOS 18.1 ile gelen işitme cihazı ve işitme koruma gibi sağlık odaklı özellikler, AirPods’un günlük yaşamdaki yerini iyice sağlamlaştırmıştı.

iOS 26 ile birlikte bu evrim, canlı çeviri özelliğiyle devam ediyor. Bloomberg’den Mark Gurman’a göre, kullanıcılar iPhone’larına bağlı AirPods aracılığıyla anlık çeviri yapabilecek. Örneğin, İspanyolca konuşan bir kişiyi dinleyen İngilizce konuşan biri, iPhone’un çevirisini anında AirPods’tan duyabilecek. Aynı şekilde, İngilizce konuşanın sözleri de iPhone aracılığıyla İspanyolcaya çevrilip karşı tarafa iletilecek.

En dikkat çekici detaylardan biri ise bu çeviri işlemlerinin AirPods üzerinde değil, iPhone’un kendisinde gerçekleştirilmesi. Bu da, mevcut AirPods modellerinin de bu özellikten yararlanabileceği anlamına geliyor. Ancak yeni nesil H3 çipine sahip AirPods Pro 3 modelinin bazı özel avantajlar sunabileceği öngörülüyor.

AirPods, artık sadece müzik dinlemek ve aramalar için kullanılmayacak

Bu özellik, sadece müzik dinlemek ya da telefon görüşmesi yapmak için değil, her an iletişimde kalabilmek için AirPods’u kulağınızda taşıma fikrini güçlendiriyor. Özellikle New York, Londra veya İstanbul gibi çok dilli metropollerde yaşayan kullanıcılar için bu özellik günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası olabilir.

Apple’ın bu yeni özelliği ne derece akıcı ve gecikmesiz sunacağı şimdilik belirsiz olsa da, şirketin geçmişte sunduğu yazılım-hardware entegrasyon başarıları kullanıcıların beklentilerini yüksek tutmasına neden oluyor. Eğer başarılı bir şekilde uygulanırsa, Apple bu hamlesiyle bir kez daha günlük teknolojiyi dönüştürmüş olacak.

iOS 26 ile birlikte hayata geçecek bu canlı çeviri özelliği, kullanıcıların AirPods’a olan bağlılığını daha da artıracak gibi görünüyor.

Kripto para borsası Gemini, halka arz başvurusunda bulundu!

Gemini’nin bu stratejik hamlesi, sektördeki toparlanma sinyallerini güçlendirirken, kripto şirketlerinin geleneksel finans piyasalarına entegre olma çabasının da bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Gemini yetkilileri, halka arzın büyüklüğü ve fiyat aralığı gibi detayların henüz netleşmediğini belirtirken, başvurunun ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’na (SEC) yapıldığını doğruladı. Şirketin sunduğu hizmetler arasında 70’ten fazla kripto para biriminin alım-satımı ve saklanması yer alıyor.

Circle’nin başarısı, yeni halka arzların önünü açıyor

Gemini’nin halka arz kararı, Circle’nin geçtiğimiz günlerde New York Borsası’nda (NYSE) gerçekleştirdiği başarılı halka arzın hemen ardından geldi. Circle’nin etkileyici piyasa çıkışı, sektör genelinde büyük yankı uyandırırken, diğer kripto şirketlerine de cesaret verdi. Analistler, bu tür başarılı örneklerin, Gemini gibi firmaların halka arz için adım atmasını hızlandırdığını belirtiyor.

Sektör uzmanları, kripto şirketlerinin borsaya açılmasının, şeffaflık ve denetim açısından önemli katkılar sağlayacağı görüşünde. Aynı zamanda halka arz yoluyla elde edilecek yeni sermayenin, bu şirketlerin geleneksel finans sistemine daha güçlü biçimde entegre olmalarını sağlayacağı ifade ediliyor.

FTX sonrası toparlanma süreci hızlandı

Kripto dünyası, 2022 yılında yaşanan FTX çöküşüyle büyük bir sarsıntı yaşamıştı. Bu olayın ardından birçok kurumsal yatırımcı dijital varlık piyasasından çekilmiş, sektöre olan güven ciddi ölçüde zedelenmişti. Ancak 2024 ve 2025 yıllarında toparlanma ivmesi gözle görülür şekilde arttı. Özellikle ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim kampanyasında “kripto dostu başkan” olacağını ilan etmesi ve sektöre açık destek vermesi, yatırımcı ilgisini yeniden canlandırdı.

Geçtiğimiz ay Coinbase’in S&P 500 endeksine dahil edilmesi ise sektör açısından başka bir dönüm noktası oldu. Coinbase, bu başarıya ulaşan ilk kripto şirketi olarak sektörde kalıcılığın ve ana akım finans dünyasına geçişin sembolü hâline geldi.

Kriptoda kötüye kullanım

Kripto para piyasasındaki riskler devam ediyor

Her ne kadar kripto şirketlerinin borsaya açılma yönündeki girişimleri piyasada olumlu yankı bulsa da, uzmanlar temkinli olunması gerektiği uyarısını yapıyor. Zira piyasa hâlâ volatiliteye açık ve düzenleyici kurumların tutumları büyük önem taşıyor. Özellikle ABD’de SEC ve diğer düzenleyici otoritelerin yaklaşımı, bu süreçte belirleyici olacak.

Gemini’nin halka arzı, yatırımcılar tarafından yakından takip edilecek ve kripto sektöründe yeni bir dönemin kapılarını aralayabilir. Önümüzdeki aylarda başka kripto firmalarının da benzer adımlar atması bekleniyor. Bu süreç, dijital varlıkların geleneksel finans sistemi içindeki yerini sağlamlaştırması açısından kritik önemde.

Tesla, insansı robot projesi Optimus için önemli bir atama gerçekleştirdi!

Kovac, ayrılık haberini X platformunda yaptığı açıklamayla kamuoyuna duyurdu. “Hayatımın en zor kararını vermek zorunda kaldım.” diyen Kovac, ailesinden uzun süredir uzakta olduğunu ve artık ailesiyle daha fazla vakit geçirmek istediğini belirtti. Kovac, ayrılığının tek nedeninin bu olduğunu vurgularken, Tesla ve Elon Musk’a olan desteğinin “sarsılmaz” olduğunu ifade etti.

Ayrılık haberi, Tesla’nın binlerce Optimus robotunu fabrikalarındaki üretim süreçlerinde devreye almayı planladığı kritik bir döneme denk geliyor. CEO Elon Musk, geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada, 2025 sonuna kadar binlerce robotun üretim süreçlerinde aktif olarak kullanılacağını söylemişti. Musk ayrıca, Optimus’un tarihteki en hızlı ölçeklenen ürünlerinden biri olacağını ve yıllık üretimin milyonlar seviyesine çıkarılacağını dile getirmişti.

Milan Kovac, Tesla’daki görev süresinin büyük bir kısmını Autopilot (otonom sürüş) ekibinde üst düzey mühendis olarak geçirdi. 2022 yılında Optimus projesine liderlik etmesi için görevlendirilmiş, 2024 sonunda ise bu alanda başkan yardımcılığına getirilmişti. Kovac, LinkedIn profilinde Optimus’un tüm mühendislik ekiplerinden sorumlu olduğunu ve aynı zamanda Optimus ile Autopilot arasında ortak yazılım altyapılarını yönettiğini belirtmişti.

Kovac’ın ayrılığıyla birlikte Optimus projesinin yeni lideri de belli oldu. Tesla’nın yapay zekâ yazılım departmanının başkan yardımcısı Ashok Elluswamy, Optimus’un yönetimini devralacak. Elluswamy, daha önce de Autopilot yazılımlarının geliştirilmesinde önemli rol oynamış bir isim olarak biliniyor.

Optimus’un omuzlarındaki yük büyük

Tesla’nın insansı robot projesi Optimus, şirketin otomotiv dışındaki en iddialı girişimlerinden biri olarak öne çıkıyor. Robotun, fabrika işçiliğinden lojistik destek süreçlerine kadar pek çok alanda insan gücünün yerini alması hedefleniyor. Elon Musk’a göre, uzun vadede Optimus robotları Tesla’nın araç satışlarından daha büyük bir iş koluna dönüşebilir.

Kovac’ın ayrılığı her ne kadar kişisel nedenlere dayansa da, Optimus’un gelişim sürecinde yeni bir döneme işaret ediyor. Projenin hızlı ölçeklenmesi hedeflenirken, yeni liderlik altında bu hedeflerin ne kadar sürdürülebilir olacağı merak konusu.

Bu kritik geçiş sürecinde Tesla’nın robotik vizyonu aynı hızda ilerleyebilecek mi, yoksa Kovac sonrası dönemde yeni zorluklarla mı karşılaşılacak, bunu zaman gösterecek.