Reddit içeriklerini yapay zekâ firmasına satacak!

Henüz doğrulanmamış olmakla birlikte söz konusu anlaşma, Reddit’in yaklaşan halka arzına olan ilgiyi artırmaya çalıştığı bir dönemde gerçekleşti. Reddit’in bu yılın başlarında muhtemel yatırımcılara 60 milyon dolarlık anlaşmadan bahsettiği ve yöneticilerinin gelecekte yapay zekâ model eğitimi için bu tür bir içerik paylaşımı anlaşmasını tekrarlayabileceği belirtiliyor. Redditt henüz konuyla ilgili resmi bir açıklama yapmasa da sitenin kullanıcıları 60 milyon dolarlık anlaşma söylentisi hakkında pek çok yorum yazıyorlar. Yorumlar Redditt’in anlaşma için düşük bir ücret talep etmesinden, “karanlık korku sanat eserleri” için on milyonlarca dolar ödemenin çok fazla olduğuna dek geniş bir skalada dağılıyor.

Daha alaycı bazı kullanıcılar ise Reddit’in API erişimi için ücret alma planını hatırlattı. Bu girişim sınırlı bir kullanıcı isyanına ve bazı forumların özelleşmesine veya kapanmasına yol açmıştı. Reddit gönderilerinin ve/veya gönderilen bağlantıların geçmişte OpenAI’nin GPT-2’si de dahil olmak üzere sinir ağlarını eğitmek için kullanıldığı biliniyor. Ancak şimdi çok daha geniş kapsamlı bir anlaşma yapıldığı ileri sürülmekte.

Öte yandan Reddit, kullanıcı tarafından oluşturulan içerikleri eğitim verisi olarak yapay zekâ oyuncularına sunan ilk kuruluş olmayacak.  OpenAI, bir yandan süper modeller ailesini eğitirken kitapların ve yayınlanmış gazeteciliğin kullanılmasına ilişkin telif hakkı ihlali iddialarıyla mücadele ederken, bir yandan da Associated Press ve Axel Springer ile lisans anlaşmaları imzaladı ve CNN, Fox ve Time ile bu medya kuruluşlarının makalelerini eğitim için kullanmak üzere görüşmelerde bulunduğu bildiriliyor.

Bu durum, üretken yapay zekâ araçları için bir yandan daha çok veri ve daha çok bilgi anlamına gelse de çokça eleştiri almaya devam ediyor. Analistler, Wikipedia gibi kaynak ve referans belirtilen mecraların bile güvenilirliğinin tartışmalı olduğu bir ortamda, sadece kullanıcı bilgileri ile oluşturulan ve kaynakça veya referans belirtilmeyen forumların yapay zekâ araçlarını kısa sürede çöplüğe dönüştürebileceği uyarısını yapıyorlar.

Bununla birlikte, üretken yapay zekâ araçlarının daha insansı bir yanıt mekanizması ve dil oluşturabilmesi için forum ve sözlük sitelerinden yararlanmasını olumlu karşılayanlar da mevcut. Bu tip verilerin, cevap oluşturmada değilse de cevap dili ve üslubu oluşturmada yardımcı olabileceği söyleniyor.

Samsung ilk gerçek 2nm çip siparişi alan şirket oldu!

0

Yarı iletken endüstrisinin iki büyük oyuncusu olan Samsung ve TSMC, 2nm yonga geliştirme yarışında üstünlük için mücadele ediyor. Qualcomm, Snapdragon 8 Gen 5 için Samsung ve TSMC’den 2nm örnekleri talep ederken, Samsung Japon bir girişim olan Preferred Networks’ten (PFN) prototip değil gerçek siparişler aldı. PFN’nin 2nm teknolojisi için TSMC yerine Samsung ile ortaklık kurma kararı, her iki kuruluş için de yeni olasılıkların önünü açıyor.

2014 yılında bir startup olarak kurulan ve Toyota’dan yatırım aldıktan sonra hızla gelişen PFN, IoT uygulamaları için derin öğrenme alanındaki uzmanlığı ile öne çıkıyor. 2015 yılında Nvidia ile, 2017 yılında Intel ve Microsoft ile stratejik ortaklıklar geliştiren PFN, süper bilgisayar alanının yanı sıra robotik ve bilgisayarlı kimya uygulamaları sahasında dikkat çeken yeniliklere imza atıyor. Firmanın dinamik yapısının yanı sıra derin öğrenme alanında kısa süre içinde edindiği uzmanlık onu Samsung için değerli bir ortak olarak konumlandırıyor. Özel yazılım geliştirme ve süper bilgisayar tedarik etme konusundaki kaynakları ve bilgisiyle PFN, Japonya’nın en gelişmiş firmalarından biri olarak öne çıkıyor.

Samsung TSMC’nin hakimiyet kurmasını engellemeye çalışıyor

PFN ile ortaklık, Güney Koreli çip devinin 2nm çip siparişleri için daha büyük teknoloji şirketleriyle işbirliği yapması için bir köprü görevi görebilir. PFN ile ittifak sadece 2nm süreç düğümlerinin daha da geliştirilmesi için finansman vaat etmekle kalmıyor, aynı zamanda PFN’nin Intel ve NVIDIA gibi mevcut ortaklarıyla gelecekte işbirliği için kapılar açıyor. Samsung’un bu stratejik hamlesi, rekabetçi yarı iletken pazarında kendine yer edinme ve TSMC ile arasındaki farkı kapatma çabalarını yansıtıyor.

Samsung’un PFN’ye 2nm wafer tedariğinde cazip indirimler sunma kararı, yeni nesil düğüm için ilk müşterisini güvence altına alma konusundaki kararlılığını vurguluyor. Samsung, fiyatlandırma stratejilerinden yararlanarak ve stratejik ortaklıklar kurarak TSMC’nin gelişmiş çip üretimindeki hakimiyetine meydan okumayı hedefliyor. Bununla birlikte, Samsung’un 3nm GAA sürecindeki verim sorunlarını çözme kabiliyetine ilişkin belirsizlikler devam ediyor ve bu da uzun vadede rekabet gücünü etkileyebilir.

TSMC en son teknolojisini yüksek fiyatlandırmasıyla bilinirken, Samsung’un potansiyel avantajı 2nm çipleri için rekabetçi fiyatlandırma sunmasında yatıyor. TSMC’nin 2nm çip üretimine 2025’in ikinci yarısında başlaması planlanıyor ve bu çipleri ilk olarak entegre edecek firma olarak Apple öne çıkıyor. Yarı iletken dünyası gelişmeye devam ederken, Samsung’un PFN ile yaptığı işbirliği, rekabetin yoğun olduğu yarı iletken endüstrisinde yenilik yapma ve pazar payı elde etme konusundaki kararlılığının altını çiziyor. Güney Koreli firmanın teknoloji devleriyle ortaklığı ve genel olarak 2nm sürecinin gelişimi hakkında daha fazla ayrıntı zaman geçtikçe ortaya çıkacaktır.

Google DeepMind, üretken yapay zeka güvenliğine odaklanan yeni bir ekip kurdu!

Bunun Google için kötü bir görünüm olduğunu söylemeye gerek bile yok. Bu durum, GenAI araçlarının dezenformasyon ve genel olarak yanıltma amacıyla kullanılmasının kolaylığından duydukları hoşnutsuzluğun sinyalini veren politika yapıcıların da öfkesini kışkırtıyor.

Buna yanıt olarak, geçen mali çeyreğe göre binlerce iş hafifleyen Google, yatırımlarını yapay zeka güvenliğine yönlendiriyor. En azından resmi hikaye bu.

Bu sabah Google DeepMind, genişletilmiş bir AI Güvenliği ve Hizalaması organizasyonunun oluşturulduğunu duyurdu.

DeepMind’ın sitesindeki iş listelerinin ötesinde Google, yeni organizasyonun kurulması sonucunda kaç kişinin işe alınacağını söylemedi. Ancak AI Güvenlik ve Hizalamanın, yapay genel zeka (AGI) veya bir insanın yapabileceği herhangi bir görevi yerine getirebilecek varsayımsal sistemler etrafında güvenliğe odaklanan yeni bir ekibi içereceğini ortaya çıkardı.

OpenAI’in geçen Temmuz ayında kurduğu Superalignment bölümüyle benzer bir misyona sahip olan, AI Safety and Alignment içindeki yeni ekip; aynı zamanda, henüz gerçekleştirilmemiş süper zeki AI’in kontrolüne yönelik teknik zorlukların çözümlerini araştıran ve DeepMind’ın mevcut AI güvenliği odaklı araştırma ekibi olan Scalable Alignment ile birlikte çalışacak.

Neden iki grup aynı problem üzerinde çalışıyor? Geçerli bir soru ve Google’ın bu noktada çok fazla ayrıntı açıklama konusundaki isteksizliği göz önüne alındığında spekülasyon gerektiren bir soru. Ancak şirketin AI rakiplerine ayak uydurmak için agresif bir şekilde hareket ettiği ve bir yandan sorumlu bir proje oluşturmaya çalıştığı bir zamanda, yeni ekibin – Yapay Zeka Güvenliği ve Hizalama ekibinin – göletin karşısı yerine eyalet tarafında, Google Genel Merkezi’nin yakınında olması dikkate değer görünüyor. Yapay zekaya ölçülü bir yaklaşım.

AI Güvenlik ve Hizalama kuruluşunun diğer ekipleri, somut koruma önlemlerinin geliştirilmesinden ve Google’ın mevcut ve geliştirilmekte olan Gemini modellerine dahil edilmesinden sorumlu. Güvenlik geniş bir kapsama alanı. Ancak örgütün yakın vadedeki odak noktalarından bazıları kötü tıbbi tavsiyelerin önlenmesi, çocukların güvenliğinin sağlanması ve “önyargıların ve diğer adaletsizliklerin artmasının önlenmesi” olacak.

Eskiden Waymo kadrolu araştırma bilimcisi ve UC Berkeley bilgisayar bilimi profesörü olan Anca Dragan ekibe liderlik edecek.

Dragan, konu üzerine şunları söyledi: “(Yapay Zeka Güvenliği ve Hizalama organizasyonundaki) çalışmalarımız, modellerin insan tercihlerini ve değerlerini daha iyi ve daha sağlam bir şekilde anlamalarını sağlamayı amaçlıyor.

Dragan’ın AI güvenlik sistemleri konusunda Waymo ile yaptığı danışmanlık çalışması, Google otonom otomobil girişiminin son dönemdeki zorlu sürüş sicili göz önüne alındığında, şüphe uyandırabilir.

İnsan-yapay zeka ve insan-robot etkileşimi algoritmalarına odaklanan bir laboratuvarın başkanlığını yaptığı DeepMind ve UC Berkeley arasında zaman ayırma kararı da aynı şekilde olabilir. Yapay Zeka güvenliği gibi ciddi sorunların ve Yapay Zekanın “terörizme yardım etme” ve “toplumu istikrarsızlaştırma” konusunda önlenmesi de dahil olmak üzere Yapay Zeka Güvenliği ve Hizalama kuruluşunun incelemeyi planladığı uzun vadeli risklerin bir yöneticinin tam zamanlı dikkatini gerektirdiği varsayılabilir.

Ancak Dragan, UC Berkeley laboratuvarının ve DeepMind’ın araştırmalarının birbiriyle ilişkili ve tamamlayıcı olduğu konusunda ısrar ediyor.

Dragan’ın işinin biçilmiş kaftan olduğunu söylemek yetersiz kalır.

GenAI araçlarına yönelik şüphecilik tüm zamanların en yüksek seviyesinde; özellikle de deepfake ve yanlış bilgilendirme söz konusu olduğunda. YouGov tarafından yapılan bir ankette Amerikalıların %85’i, yanıltıcı video ve ses sahtelerinin yayılmasından çok veya biraz endişe duyduklarını söyledi. Associated Press-NORC Halkla İlişkiler Araştırma Merkezi tarafından yapılan ayrı bir anket, yetişkinlerin yaklaşık %60’ının yapay zeka araçlarının 2024 ABD seçim döngüsü sırasında yanlış ve yanıltıcı bilgi hacmini artıracağını düşündüğünü ortaya çıkardı.

Google ve rakiplerinin GenAI yenilikleriyle cezbetmeyi umduğu büyük balık olan şirketler de teknolojinin eksiklikleri ve bunların sonuçları konusunda temkinli davranıyor.

Intel’in yan kuruluşu Cnvrg.io yakın zamanda GenAI uygulamalarını pilot uygulama veya dağıtma sürecinde olan şirketler arasında bir anket gerçekleştirdi. Ankete katılanların yaklaşık dörtte birinin GenAI uyumluluğu ve gizliliği, güvenilirliği, yüksek uygulama maliyeti ve araçları sonuna kadar kullanmak için gereken teknik becerilerin eksikliği konusunda çekinceleri olduğu ortaya çıktı.

Risk yönetimi yazılımı sağlayıcısı Riskonnect’in yaptığı ayrı bir ankette yöneticilerin yarısından fazlası, çalışanların GenAI uygulamalarından gelen yanlış bilgilere dayanarak kararlar vermesinden endişe duyduklarını söyledi.

30 dakikada oyun yaptı, 11 milyon TL kazandı!

0

Oyun geliştirme pahalı ve zaman alan bir iştir. Şu anda Ubisoft’un gişe rekorları kıran Assassin’s Creed serisinin bir sonraki oyunu üzerinde dünya çapında 18 stüdyoda 2.000 kişi çalışıyor ve bu proje 2 ila 3 yıl sürecek. Bu insanlardan herhangi birinin geçen yıl, kendi kendini yetiştirmiş bir programcının iki yatak odalı bir dairede pijamalarıyla otururken yaptığı bir dizi oyundan yaklaşık 280.000 sterlin (yaklaşık 11 milyon TL) para kazandığını öğrendiğinde neler hissedebileceğini bir düşünün. Üstelik bir de her oyun sadece 30 dakikada geliştirildiyse…

TJ Gardner, PlayStation Store’dan tanesi 75 TL’ye indirilebilen (hatta indirimli olarak 45 TL) “Stroke” video oyunlarının yaratıcısı. Her biri farklı bir hayvanı (kediler, köpekler ve hamsterların yanı sıra yılanlar ve balıklar gibi daha az sevimli yaratıklar) içeriyor ve hepsi aynı planı takip ediyor. Gardner, “Dürüst olacağım, ilk oyunu geliştirmek muhtemelen yedi ya da sekiz saat sürdü,” diyor. “Ama sonrakiler – örneğin Stroke the Beaver – yaklaşık yarım saat sürdü.”

Oyuna başladığınızda, düz mavi bir arka plan üzerinde hayvanın bir görüntüsü beliriyor. Ekranın sol üst köşesinde “Okşayış 0” yazısı yer alıyor. Seçtiğiniz hayvanı nazikçe okşamak için X tuşuna basarsınız. Hayvan kısa bir süre yanıp söner. Köşedeki sayı 1 artar. 25 okşama işleminden sonra bronz bir kupa ile ödüllendirilirsiniz. İki bin okşama sayısına ulaşana kadar devam ederseniz platin ödül alırsınız. Oyun bu kadar. Animasyon yok; ses efekti yok. Sadece Wikipedia’dan Creative Commons lisansı altında bir hayvan resmi ve arka planda durmadan dönen bazı lo-fi akustik ritimler mevcut. Koşmak yok, zıplamak yok, silah yok, kötü adamlar yok, özel hareketler, güçlendirmeler ya da bulmacalar yok.

Bu tip oyunlar aslında birer video oyunu bile sayılabilir mi?

Okşama merkezli bu oyunları geliştiren TJ Gardner bu tip oyunların bir video oyun sayılıp sayılmayacağı konusunda oldukça net konuşuyor. Gardner, “Bu ‘oyun’u nasıl tanımladığınıza bağlı” diyor ve ekliyor: “Etkileşim var – kabul ediyorum, bu etkileşim çok sınırlı, ama var ve bir amaç var… Zor olmadığını, karmaşık olmadığını memnuniyetle kabul edeceğim, ama yine de bu bir video oyunu.”

Gardner’ın verdiği rakamlara bakılırsa, belki de bunun bir önemi yoktur. Eylül 2022’de piyasaya sürüldüğünden bu yana Stroke oyunları 120.000’den fazla kez indirildi ve 275.000 sterlinden (yaklaşık 11 milyon TL) fazla satış geliri elde etti. Sony, oyunu PlayStation Store’da barındırdığı için %30 pay alıyor ve Gardner’a vergi öncesi 190.000 sterlinden (yaklaşık 7,5 milyon TL) fazla kâr bırakıyor.

Kimse bu oyunları bağımlılık yaratan oynanışı, sürükleyici hikayesi veya müthiş görselleri için satın almıyor. Peki ama öyleyse bu oyunların cazibesi ne?

Her şey kolay yoldan kupa, kolay yoldan statü elde etmek için

Her şey 2000’li yılların ortalarında, konsol üreticilerinin oyunlardaki ekstra hedefleri tamamlayan oyuncuları sanal ödüllerle ödüllendirmeye başlamasıyla başladı. Bunlara Xbox’ta Achievements, PlayStation’da ise Trophies adı verildi. Zevkten ziyade ödüller için oynayan bir oyuncu topluluğu tarafından kurulan yeni bir alt kültür ortaya çıktı. Bunlar kupa avcıları olarak biliniyor. Özellikle genç nesil oyuncularda “kaç kupanız olduğu” bir statü göstergesine dönüşmüş durumda. Bazıları zafer peşinde koşmak için her yola başvuruyor, en basit oyunları bile hırsla oynamak gibi.

PlayStation Store, bu oyunculara yönelik düzinelerce oyunla doldu: birkaç dolar karşılığında kolay kupalar sunan, düşük maliyetli, gülünecek kadar basit oyunlar. Bakması gereken bir eşi ve yürümeye başlayan bir çocuğu olan Gardner, kısa süre önce çoğunlukla YouTube videolarından ve çevrimiçi eğitimlerden kendi kendine kod yazmayı öğrenmiş ve bu alanda bir fırsat görmüş.

Gardner, o dönemde herkesin PlayStation Store’da bir oyun satmak için başvurabileceğini ve nasıl çalışacağını özetleyen bir tasarım belgesi edinmiş. “Sony’nin arka ucuna bir göz attım ve kalite güvencesinden geçmenin aslında oldukça kolay olduğunu gördüm” diyor. 2022’de ilk oyunu Stroke the Dog, hiçbir sorun yaşamadan Store’a girdi. “Sonra birkaç tane daha denedim, tabii ki biraz farklı hayvanlarla.”

Sony bu gidişe bir son verecek mi?

Stroke the Hamster bu kategoride Gardner için 11.000’den fazla indirmeyle en çok satan oyun oldu. Kediler okşamak için en popüler ikinci hayvan olurken, onu – belki de şaşırtıcı bir şekilde – kaplumbağalar takip ediyor. Peki Gardner’ın büyük eseri Stroke the Beaver’ın arkasındaki ilham kaynağı neydi?

Herkes bu oyunları komik bulmadı. İnternet forumları ganimet avcısı oyunları, bu oyunları yapanları ve PlayStation Store’a girmelerine izin verdiği için Sony’yi kınayan mesajlarla dolu. Gardner eleştirilere cevap vermeye çalışsa da tepkiler devam ediyor ve görünüşe göre Sony bu tepkileri kısmen dinliyor. Kasım 2022’de platform sahibinin, geliştiricilere gönderdiği e-postalarda kupa avcısı oyunları listeden çıkarmak ve yaratıcılarının yayıncı hesaplarını sonlandırmakla tehdit ederek shovelware’e karşı bir baskı başlattığı bildirildi.

Yine de bu tür oyunlarla dolu olan PlayStation Store’da bu politikanın uygulandığına dair bir kanıt görmek zor. Geçtiğimiz Aralık ayında Gardner, 10 yaratık içeren Stroke the Animals’ı yayınladığında Sony buna aldırmamış gibi görünüyordu

Savunma sektörü tedarik zinciri saldırısında Kuzey Kore izleri!

Almanya Federal İstihbarat Teşkilatı (BfV) ve Güney Kore Ulusal İstihbarat Servisi (NIS) yayınladıkları bir duyuruda, Kuzey Kore hükümeti adına küresel savunma sektörünün tedarik zinciri ayağını hedef alan bir siber casusluk operasyonunun devam ettiği uyarısında bulundular.

Saldırılar, ileri askeri teknoloji bilgilerini çalmayı ve Kuzey Kore’nin konvansiyonel silahları modernize etmesine ve yeni askeri yetenekler geliştirmesine yardımcı olmayı amaçlıyor. Yapılan ortak açıklama  saldırganlar tarafından kullanılan taktik, teknik ve prosedürleri (TTP’ler) sağlamak için biri Lazarus grubu olmak üzere Kuzey Koreli aktörlere atfedilen iki vakayı vurguluyor.

Tedarik zinciri saldırısı örneği

Ortak açıklamada örneklenen ilk vaka 2022 yılının sonunda meydana gelen ve “Kuzey Koreli bir siber aktörün denizcilik ve gemicilik teknolojileri araştırma merkezinin sistemlerine izinsiz girdiği” ve hedef kuruluşun web sunucusu bakım operasyonlarını yöneten firmayı tehlikeye atarak “bir tedarik zinciri saldırısı gerçekleştirdiği” bir olaya atıfta bulunuyor.

Saldırgan, tedarik zincirine yönelik saldırıda SSH kimlik bilgilerini çalmayı, meşru araçları kötüye kullanmayı, ağ üzerinde yanlara doğru hareket etmeyi ve altyapıda gizli kalmaya çalışmayı içeren bir saldırı zincirini takip etti. Kuzey Koreli tehdit aktörü, önce BT hizmetleri sağlayıcısını tehlikeye atarak, iyi bir güvenlik duruşu sergileyen bir kuruluşa sızmayı başardı ve ikisi arasındaki ilişkiden yararlanarak küçük, dikkatli adımlarla gizli saldırılar gerçekleştirdi.

Bülten, bu saldırılara karşı BT hizmet sağlayıcılarının uzaktan bakım için gerekli sistemlere erişimini sınırlamak, yetkisiz erişim olaylarını tespit etmek için erişim günlüklerini yakından izlemek, tüm hesaplarda çok faktörlü kimlik doğrulama (MFA) kullanmak ve yama yönetim sistemi (PMS) için sıkı kullanıcı kimlik doğrulama politikaları benimsemek gibi çeşitli güvenlik önlemleri önermektedir.

Saldırının sosyal mühendislik ayağı

İkinci örnek, Kuzey Koreli aktörlerin kripto para firmaları ve yazılım geliştiricilerinin çalışanlarına karşı kullandığı bilinen bir taktik olan Lazarus grubunun “Operation Dream Job” taktiğinin savunma sektöründe tedarik zinciri ağına karşı da kullanıldığını gösteriyor.

ESET, Eylül 2023’te Lazarus’un İspanya’daki bir havacılık şirketinin çalışanını hedef alarak sistemlere ‘LightlessCan’ arka kapısını bulaştırdığı benzer bir olayın altını çizdi. Güvenlik bülteninde, Lazarus’un mevcut bir kişinin sahte veya çalıntı kişisel verilerini kullanarak çevrimiçi bir iş portalında bir hesap oluşturduğu ve kampanyadaki sosyal mühendislik hedefleri için doğru kişilerle ağ kurması için zaman içinde küratörlüğünü yaptığı bir vakaya dikkat çekiliyor.

Ardından, tehdit aktörü bu hesabı kullanarak savunma kuruluşlarında çalışan kişilere yaklaşır ve İngilizce bir sohbet başlatmak için onlarla bağlantı kurar, birkaç gün, hafta veya hatta ay boyunca yavaş yavaş bir bağlantı kurar. Kurbanın güvenini kazandıktan sonra, tehdit aktörü onlara bir iş teklif eder ve teklifle ilgili ayrıntıları içeren bir belge olarak tanımlanan kötü amaçlı bir PDF dosyasını paylaşabileceği harici bir iletişim kanalı önerir.

Bu dosya genellikle hedefin bilgisayarına kötü amaçlı yazılım bırakan ve Lazarus’un daha sonra şirket ağı içinde hareket etmek için ilk dayanak noktası olarak kullandığı bir ilk aşama başlatıcısıdır. Bazı durumlarda Lazarus, kurbanın işveren ağına erişmek için kullandıkları kötü amaçlı bir VPN istemcisi içeren bir ZIP dosyası gönderir.

Bunlar bilinen taktikler olsa da, kuruluşlar çalışanlarını siber saldırılardaki son trendler hakkında eğitmedikleri sürece başarılı olabilirler. En az ayrıcalık ilkesini benimsemek ve çalışanların erişimini yalnızca ihtiyaç duydukları sistemlerle sınırlandırmak iyi bir güvenlik duruşu için başlangıç olmalıdır.

Yama yönetim sistemi için güçlü kimlik doğrulama mekanizmaları ve prosedürleri eklenmesi ve kullanıcı erişimini içeren denetim günlüklerinin tutulması güvenlik duruşunu iyileştirmelidir. Sosyal mühendislik saldırıları için iki kurum, çalışanların yaygın taktikler konusunda eğitilmesini önermektedir.

Meta Quest 3 mü Vision Pro mu? Hangisini tercih etmeli?

VR gözlüklerin üstünlüğü konusundaki tartışma, sosyal medyada tartışmalara yol açtı; birkaç kullanıcı, Meta gözlüklerin Vision Pro’ya göre daha avantajlı olduğunu ve fiyatının çok altında benzer bir performans sunduğunu savundu.

QUEST 3’ün Vision Pro’yu geride bırakmasının 3 yolu

Apple’ın Vision Pro gözlüklerin piyasadaki en iyilerden biri olduğu inkar edilemez. Apple ürünlerinin hayranı olmasanız bile sizi Apple’a çekebilecek pek çok özelliğe sahip birçok VR gözlükten üstündür. Ancak kararınızı yeniden gözden geçirmenize neden olabilecek bazı eksiklikleri de var. Neyse ki Meta Quest 3, Apple Vision Pro’nun yetersiz kaldığı durumlarda devreye giriyor gibi görünüyor.

Oyuncular için Meta Quest 3 vs Vsion ProGörev 3 Vizyon Pro

VR oyunlarına gelince, net bir ayrım var. Meta, birkaç yıldır sürekli olarak en çok satan VR başlıklarını üretiyor ve öncelikli olarak oyunlara odaklanıyor. Şirket, VR endüstrisine önemli yatırımlar yaparak geliştiricileri başlangıçta daha küçük bir kullanıcı tabanına rağmen Quest platformu için oyunlar oluşturmaya teşvik etti.

Quest gözlüklerin dikkate değer bir avantajı geriye dönük uyumluluk. Bu, Quest 3’ün, Quest 2 ve orijinal Quest için tasarlanan oyunları çalıştırabileceği ve 2019’a kadar uzanan büyüyen bir oyun kitaplığına erişim sağlayabileceği anlamına geliyor. Yüzlerce VR’a özgü oyun mevcut olduğundan, kullanıcılar sürükleyici bir deneyim yelpazesinde çok çeşitli deneyimlerin keyfini çıkarabilirler.

Buna karşılık, Vision Pro sınırlı sayıda VR oyununa sahip. Vision Pro sahipleri iPad oyunlarını geniş düz pencerelerde oynayabilir ve Apple Arcade kapsamlı bir etkileşimli içerik kitaplığı sunarken, Meta’s Quest serisinin sunduğu VR oyun deneyiminin çeşitliliği ve derinliğiyle eşleşmeyebilir. Bu, belirli eylem ve hareketlerdeki sınırlamalar nedeniyle oynanışı etkiler.

Vision Pro’nun uzamsal oyunları, mevcut birçok VR oyununun Apple’ın gözlüğüne taşınmasında zorluk yaratabilecek sınırlamalarla karşı karşıya. Özellikle, kontrol çubuklarına sahip özel bir VR denetleyicisi olmadan nişan alma, tetiği çekme ve fiziksel duvarların ötesinde gezinme gibi görevlerle ilgili sorunlar ortaya çıkıyor.

Büyük bir oyun stüdyosunun, Vision Pro için ilgi çekici bir uzaysal oyunu tamamlayacak ve bu sınırlamalara hitap edecek bir VR kontrol cihazı geliştirebileceği bekleniyor. Ancak bu çözümün gerçekleşmesi birkaç ayı bulabilir.

Vision Pro, etkileyici işlem gücü ve grafik kalitesiyle övünse de, yukarıda belirtilen çözülmemiş zorluklar nedeniyle işlevsellik açısından şu anda Quest 3’ün gerisinde kalıyor.

Meta Quest 3 ile Vision Pro ekran ve optik karşılaştırmasıGörev 3 Vizyon Pro

Apple, iPhone’un pil kapasitesini sağlamak yerine beklenen çalışma süresini sunmak gibi, açıkladığı özellikler konusunda seçici olma eğilimindedir. Her ne kadar memnun oldukları sürece bu durum pek çok kullanıcıyı ilgilendirmiyor olsa da bu tür detaylara ulaşmak karşılaştırma açısından faydalı olacaktır.

Vision Pro ile ilgili olarak bazı kullanıcılar, beklenenden küçük Görüş Alanı (FoV) ile ilgili endişelerini dile getirdi. FoV, görüşünüzün ne kadarının VR gözlüğünün ekranı tarafından doldurulduğunu ve içeriden herhangi bir karanlık kenarın görünüp görünmediğini ölçer. İnsanların yatay olarak ortalama 200 derecenin üzerinde geniş bir görme aralığı vardır; merkezi 100 ila 120 derece derinlik algısı için çok önemlidir. Geniş görüş alanına sahip bir VR gözlük, sanal dünyaya kapılma hissini artırır.

Quest 3, Vision Pro’dan daha iyi bir görüş alanına sahip

Quest 3, ekran kenarlarının görünürlüğünü en aza indiren 110 derecelik yatay görüş açısına sahiptir. Buna karşılık, YouTube’daki Marques Brownlee gibi bazı incelemeciler Vision Pro’daki ekranın çevresinde siyah bir çerçeveye dikkat çekti. Bu herkes için bir sorun olmasa da Meta’nın Quest 3’ünün daha iyi bir FoV sunduğu konusunda genel bir fikir birliği var.

Vision Pro, Quest 3’ün iki katından fazla çözünürlüğüyle merkezi netlikte öne çıkıyor. Bu daha yüksek çözünürlük, küçük yazıları okumak veya hareketsiz görüntüleri ayrıntılı olarak incelemek gibi görevler için faydalı olduğunu kanıtlıyor. Geliştirilmiş çözünürlük, Vision Pro’nun öne çıkan bir özelliğidir ve daha yüksek fiyat noktasına katkıda bulunur.

Vision Pro, Quest 3’teki LCD panellere kıyasla daha geniş bir dinamik aralık sunan mikro OLED ekranları kullanıyor. Ancak OLED teknolojisiyle ilgili bazı ödünler var. Hareket olduğunda, bazı deneyimli VR kullanıcıları Vision Pro’nun ekranında gözle görülür bir kalıcılık gözlemledi ve bu da bir miktar hareket bulanıklığına neden oldu.

Vision Pro olağanüstü görüntü kalitesi sunarken, Meta’s Quest 3’ün kazanan olarak ortaya çıktığı belirli alanlar da var.

Meta Quest 3 ve Vision Pro fiyatlandırmasıGörev 3 Vizyon Pro

Değer aslında özneldir, ancak çoğu kişi Meta Quest 3’ün bu kategoride önemli bir avantaja sahip olduğu konusunda hemfikirdir. Pek çok kişi tarafından, özellikle uygun fiyatı ve dünyanın önde gelen VR üreticisi tarafından üretilmesinin itibarı göz önüne alındığında, şimdiye kadar yapılmış en iyi VR gözlüğü olarak kabul ediliyor.

Vision Pro, bütçeniz üzerinde önemli bir etki yaratan 3.500 $’lık yüksek bir fiyat etiketiyle birlikte geliyor. Buna karşılık Quest 3, 500 dolarlık fiyat noktasıyla daha geniş erişilebilirlik için tasarlandı. Quest 3’ün uygun fiyatlılığı, Meta’nın bu cihazda çok az kar marjına sahip olabileceğini veya hiç kar marjı olmayacağını gösteriyor.

Maliyet faktörünün ötesinde Quest 3, Vision Pro’ya atananlara benzer birçok görevi yerine getirme konusunda çok yönlü olduğunu kanıtlıyor. İster birden fazla tarayıcı penceresini görüntülemek ister yemek pişirirken video izlemek isteyin, her iki VR gözlük da bu tür yetenekler sunuyor.

Tarama veya yazdırma gibi görevler için Mac’inize bağlanmak söz konusu olduğunda hem Vision Pro hem de Quest 3 çözümler sunar. Apple, Vision Pro ile Mac’inize bir pencere sağlarken Meta, Quest 3’e macOS uygulamasını yüklediğinizde Horizon Workrooms aracılığıyla üç adede kadar pencere sunuyor.

Eğlence açısından Vision Pro, bir oyun kumandasıyla 3D filmleri ve 2D Apple Arcade oyunlarını oynatabiliyor. Benzer şekilde Quest 3, 3D filmleri destekliyor ve 2D oyunlar için bir oyun kumandasıyla Xbox Cloud’a bağlanabiliyor.

Ancak önemli fark VR oyunları alanında yatıyor. Quest 3, kapsamlı VR oyunları kütüphanesi ve VR’ye hazır bir oyun bilgisayarına bağlandığında SteamVR ile uyumluluğuyla Vision Pro’yu gölgede bırakıyor. Apple’ın mekansal oyun yelpazesi şu anda sınırlı ve bu alanda Meta’ya yetişmek yıllar alabilir.

Maliyet ne olursa olsun en iyi özelliklere öncelik veriyorsanız Apple Vision Pro tercih edilebilir bir seçim olabilir. Eşsiz göz takibi, el hareketleri, navigasyon ve görüntü kalitesi, VR alanında benzersiz ve yenilikçi bir deneyim sağlar.

Bununla birlikte, halihazırda bir VR gözlüğe sahip olmayanlar ve Vision Pro’nun 3.500 dolarlık başlangıç ​​fiyatını engel olarak görenler için Quest 3 harika bir seçenek. Yalnızca 500 dolarlık fiyat etiketiyle, karma gerçeklik gözlüklerin olanaklarına harika bir giriş sunuyor.

Mevcut Quest 3 sahipleri için Vision Pro’ya yükseltmenin önemli masraflarını haklı çıkarmak zor olabilir. Üstelik Quest 3, fiyatı yalnızca 500$ olup bazı açılardan Vision Pro’dan daha iyi performans göstererek diğer harcamalar için size önemli bir bütçe bırakıyor.

Bununla birlikte, seçim hâlâ son kullanıcıya ve tam olarak aradıkları özelliklere bağlı.

LockBit fidye yazılımı küresel polis operasyonuyla çökertildi!

LockBit’in veri sızıntısı yapan web sitesinde yer alan bir afişe göre, site artık Birleşik Krallık Ulusal Suç Ajansı’nın kontrolü altında. Yayınlanan mesajda şu ifadeler yer alıyor: “Site şu anda kolluk kuvvetlerinin kontrolü altında. Bu site şu anda FBI ve uluslararası kolluk kuvveti Cronos Operasyonu ile yakın işbirliği içinde çalışan Birleşik Krallık Ulusal Suç Ajansı’nın kontrolü altındadır. Lockbit’in hizmetlerinin Uluslararası Kolluk Kuvvetlerinin eylemi sonucunda kesintiye uğradığını teyit edebiliriz – bu devam eden ve gelişen bir operasyondur.”

Lockbit’in sızıntı sitesine artık erişilemezken, çetenin diğer karanlık web sitelerinden bazıları (veri barındırmak ve çeteye özel mesajlar göndermek için kullanılan diğer siteler de dahil olmak üzere) hala açık. Europol haberi doğrularken, Chronos Operasyonunun arkasındaki kolluk kuvvetlerinin yarın ortak bir basın açıklaması yayınlaması bekleniyor. Ünlü fidye yazılım operasyonu, Tox mesajlaşma servisi üzerinden iletişim kuran LockBitSupp olarak bilinen bir tehdit aktörü tarafından yürütülmektedir. Hizmetteki hesap durumu şu anda FBI’ın bir PHP istismarı kullanarak fidye yazılımı operasyonunun sunucularını ihlal ettiğini belirten bir mesaj gösteriyor.

LockBit hizmet olarak fidye yazılımı (RaaS) operasyonu Eylül 2019’da ortaya çıktı ve o zamandan beri dünya çapında çok çeşitli yüksek profilli kuruluşları hedef aldı. Polis ayrıca LockBit’in ortaklık panelini de kapattı ve LockBit kaynak kodu, sohbetler ve kurban bilgilerinin de ele geçirildiğini belirten bir mesaj ekledi. LockBit panelinde görüntülenen mesajda şöyle deniyor:

“Kolluk Kuvvetleri Lockbit platformunun kontrolünü ele geçirdi ve burada tutulan tüm bilgileri elde etti. Bu bilgiler Lockbit grubu ve onların iştirakçisi olan sizinle ilgilidir. Elimizde kaynak kodu, saldırdığınız kurbanların ayrıntıları, gasp edilen para miktarı, çalınan veriler, sohbetler ve çok daha fazlası var. Bu durum için Lockbitsupp’a ve onların kusurlu altyapısına teşekkür edebilirsiniz… çok yakında sizinle temasa geçebiliriz. İyi günler dileriz. Saygılarımla, Birleşik Krallık Ulusal Suç Ajansı, FBI, Europol ve Cronos Operasyonu Kanun Uygulama Görev Gücü.”

LockBit’in kurban listesinde Kanada Hükümeti, İngiltere Kraliyet Postası, Oakland Şehri, Continental otomotiv devi ve İtalyan İç Gelir Servisi de yer alıyor. Son olarak Bank of America, hizmet sağlayıcılarından biri olan Infosys McCamish Systems’ın (IMS) LockBit fidye yazılımı çetesi tarafından üstlenilen bir saldırıya uğramış ve hacklenmesinin ardından müşterilerini kişisel bilgilerinin bir veri ihlalinde açığa çıktığı konusunda uyarmıştı.

Bilkom son 5 yılda 10 kat büyüdü!

0

Şirketten yapılan açıklamada, Bilkom’un sürdürülebilir ve karlı bir büyüme performansı gösterdiği vurgulanarak, son 5 yılda TL bazında 10 kat, USD bazında ise 2 katlık bir büyüme elde edildiği belirtildi. Öte yandan şirketin 2023 yılında, 2022’ye göre TL bazında %97 oranında büyüdüğü açıklandı.

Bilkom Genel Müdürü Fikret Ballıkaya, şirketin 2024 yılında da istikrarlı büyümesini sürdüreceğini vurgulayarak, “Yeni marka, kategori ve iş birlikleriyle büyümeye devam edeceğiz. Değer, kalite ve hız odaklı yaklaşımımızla tüketici deneyimine odaklanmaya devam edeceğiz. B2B ve B2C alanında hayata geçirdiğimiz dağıtım, servis ve hizmet paketleriyle, ürün portföyümüzü geliştireceğiz” dedi.

Türkiye’de PlayStation distribütörlüğünü alan Bilkom’un Genel Müdürü Fikret Ballıkaya ile Bilkom’un faaliyetlerini ve hedeflerini konuştuk, Türkiye’de PlayStation’u gelecekte neler beklediğini mercek altına aldık. Tedarik sorunları çözülecek mi? Garanti ve güvence konusunda geliştirmeler olacak mı? PlayStation Maliyeti düşecek mi? Tüm bu soruların yanıtları bu videomuzda.

Bilkom Pazarlama ve İş Geliştirme Direktörü Can Irmak Sağıroğlu ise yaptığı değerlendirmede, “Lisanslı yerli üretim, saha operasyonu, tüketici deneyimi yönetimi ve 360 derece pazarlama yönetimi gibi hizmetlerimizin tümü, Bilkomplus çatısı altında birleşiyor ve bizi ayıran en temel unsur olarak öne çıkıyor. Üreticilere, satış kanallarımıza ve son kullanıcıya, Bilkom güvencesiyle bağlanıyoruz” diyerek şirketin ortaya koyduğu katma-değer üretme misyonunu özetledi.

Tablet ve taşınabilir bilgisayar pazarında lider

Bilkom, Bilişim 500 araştırma sonuçlarına göre son 3 yıldır Türkiye’nin bir numaralı tablet ve taşınabilir bilgisayar dağıtıcısı konumunda. Bunun yanı sıra şirket akıllı saat ve akıllı çocuk saati kategorilerinde liderliğini de sürdürüyor. Bilkom, 2023 yılında TV, akıllı ev ve ekosistem ürünlerinden oluşan ev kategorisinde %100’ün üzerinde büyüme performansına imza atarken, oyun ve eğlence kategorisinde ise 5 kat büyüdü. Haziran 2023’te başlayan mikro mobilite yolculuğunda ise aralık ayında %25’lik bir pazar payına ulaşan şirket, 2024 yılında mikromobilite kategorisinde lider dağıtıcı olmayı hedefliyor.

Bilkom; 40 yıllık köklü geçmişi, yetkin kadrosu ve değer üretme vizyonuyla teknolojinin gelişim yolculuğuna eşlik ederek, dijital dönüşüme katkı sağlama hedefiyle çalışıyor.

OKX yönetim kurulu başkanı belli oldu!

0

Teknoloji şirketi ve kripto para borsası OKX, Mehmet Çamır’ın OKX Türkiye (OKX TR) Yönetim Kurulu Başkanı olarak atandığını duyurdu.

OKX TR Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Çamır
OKX TR Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Çamır

Türkiye’nin önde gelen kamu ve özel bankaları ile Türkiye Varlık Fonu’nda görev almış olan Çamır; düzenleme, finansal piyasalar, halkla ilişkiler ve denetim alanlarının yanı sıra kripto ve blok zinciri sektöründe de uzmanlığını kanıtlamış bir isim.

OKX bugün ayrıca Küresel Hukuk ve Uyum Departmanı Başkanı Mauricio Beugelmans’ın da OKX TR Yönetim Kurulu üyeliğine atandığını duyurdu. Geçmişte Morgan Stanley’de ve ABD’nin önde gelen hukuk firmalarında yöneticilik pozisyonlarında bulunan Beugelmans, kurumsal alanda ve finans sektörlerinde 25 yılı aşkın bir hukuk deneyimine sahip.

Çamır, resmî lansman için gün sayan OKX TR’nin iş geliştirme, büyüme, uyum ve operasyon alanlarındaki çalışmalarına başkanlık edecek.

OKX Başkanı Hong Fang bu önemli gelişmeyi şöyle değerlendirdi: “Mehmet Çamır’ın OKX TR Yönetim Kurulu Başkanı olarak aramıza katılmasından dolayı büyük heyecan duyuyoruz. Türkiye’de geleneksel finans sektöründe önemli bir deneyime sahip olan ve 2016’dan bu yana dijital varlık alanında yenilikleri destekleyen Çamır’ın lider kadromuza dâhil olması, OKX için çok büyük önem taşıyor. Çamır, küresel vizyonumuzu büyüme stratejimiz bakımından çok önemli bir pazar olarak gördüğümüz Türkiye’ye yansıtmamızı sağlayacak.”

OKX TR’nin yaklaşan resmî lansmanını değerlendiren Mehmet Çamır ise; Türkiye pazarına üst düzey hizmet sunma amaçları doğrultusunda en önemli önceliklerinden birinin yerel toplulukla yakın temas kurarken OKX’in küresel deneyimini kullanarak kullanıcılara güvenlik, şeffaflık ve üst düzey müşteri hizmetleri sunmak olduğunu ifade etti ve şunları ekledi: “Türkiye, blockchain ve kripto para sektöründe bölgede çok önemli bir paya sahip olmanın ötesinde, muazzam bir yenilik ve büyüme potansiyeline sahip. OKX TR olarak, yerel kripto para ekosisteminin gelişimine ve merkeziyetsiz finansın geleceğine yön vermeyi, böylece ülkemizi bölgenin kripto ve Web3 merkezi hâline getirmeyi hedefliyoruz.”

Intel, Dell ve Nvidia’dan süper bilgisayar merkezine önemli destek

0

Intel, Dell Technologies, Nvidia ve Ohio Supercomputer Center (OSC) işbirliğiyle, son teknoloji ürünü bir yüksek performanslı bilgi işlem (HPC) kümesi olan Cardinal tanıtıldı. Cardinal, Ohio’da özellikle yapay zekâ (AI) olmak üzere araştırma, eğitim ve endüstri inovasyonu alanlarında HPC kaynaklarına yönelik artan talebi karşılamak üzere tasarlandı.

Yapay zekâ ve makine öğrenimi, karmaşık araştırma sorularını çözmek için bilimsel, mühendislik ve biyomedikal alanlarda ayrılmaz araçlardır. Bu teknolojiler etkinliklerini göstermeye devam ettikçe, tarım bilimleri, mimarlık ve sosyal bilimler gibi akademik alanlar da potansiyellerini benimsiyor. Bu kapsamda geliştirilen Cardinal, genişleyen yapay zekâ iş yüklerinin taleplerini karşılayabilecek donanıma sahip. Yeni küme, hem yetenekleri hem de kapasitesi bakımından, 2016 yılında hizmete giren Owens Kümesi’nin yerini alacak olan sistemde önemli bir yükseltme olacak.

Cardinal Cluster, Dell PowerEdge sunucuları ve Intel® Xeon® CPU Max Serisi ile yüksek bant genişliğine sahip bellek (HBM) içeren heterojen bir sistem ve programlanabilirliği, taşınabilirliği ve ekosistemin benimsenmesini teşvik ederken belleğe bağlı HPC ve AI iş yüklerini verimli bir şekilde yönetmek için temel oluşturuyor. Sistem şu özelliklere sahip:

  • 756 Max Serisi CPU 9470 işlemci, toplam 39.312 CPU çekirdeği
  • Düğüm başına 128 gigabayt (GB) HBM2e ve 512 GB DDR5 bellek
  • 104 çekirdek, 1 terabayt (TB) bellek ve dört NVLink bağlantısıyla birbirine bağlanan 94 GB HBM2e belleğe sahip dört Nvidia Hopper mimarisi tabanlı H100 Tensor Core GPU’ya sahip olacak otuz iki düğüm.
  • Nvidia Quantum-2 InfiniBand, saniyede 400 gigabit (Gbps) ağ performansı ve düşük gecikme süresi sağlayarak büyük yapay zekâ odaklı bilimsel uygulamalar için 500 petaflop en yüksek yapay zekâ performansı (FP8 Tensor Core, sparsity ile)
  • Büyük simetrik çoklu işlem (SMP) tarzı işler için 104 çekirdek, 128 GB HBM2e ve 2 TB DDR5 belleğe sahip olacak on altı düğüm

Tek bir yazılım yığını ve x86 tabanında geleneksel programlama modelleri ile küme, OSC’nin yeteneklerini iki katından fazla artırırken, kullanım alanlarını genişletecek ve kolay benimseme ve dağıtıma olanak tanıyacak. Böylece Intel dünyanın dört bir yanındaki saygın laboratuvarlar, üniversiteler ve orijinal ekipman üreticileriyle ortaklıklarına bir yenisini eklemiş oluyor.

Intel Başkan Yardımcısı ve Veri Merkezi Yapay Zekâ Çözümleri Ürün Grubu Genel Müdürü Ogi Brkic, yayınlanan açıklamada “Intel Xeon CPU Max Serisi, en yaygın olarak benimsenen yapay zekâ çerçeveleri ve kütüphanelerinden yararlanarak HPC ve yapay zekâ iş yüklerini geliştirmek ve uygulamak için en uygun seçimdir” diyor ve ekliyor: “Bu sistemin doğasında bulunan heterojenlik, OSC’nin mühendislerini, araştırmacılarını ve bilim insanlarını güçlendirecek ve sunduğu iki kat bellek bant genişliği performansından tam olarak yararlanmalarını sağlayacak. OSC’yi ve ekosistemimizi, hedefledikleri odak alanları için mevcut ve gelecekteki verilerin analizini önemli ölçüde hızlandıran çözümlerle desteklemekten gurur duyuyoruz.”

Cardinal, Ohio Eyaleti Bilgisayar Merkezi’ndeki OSC veri merkezi katında OSC’nin mevcut Pitzer (2018, 2020’de genişletildi) ve Ascend (2022) kümelerine katılacak. Owens kümesi, Cardinal üretime başladıktan sonra üç ay boyunca hizmette kalacak

İşletmelere özel dijital finans çözümü!

Yüzde yüz Akbank iştiraki olan finansal teknoloji şirketi AKÖde, Tosla markası ile iş dünyası ve finans sektöründe önemli bir dönüşümü başlatıyor. Bireysel dijital finans çözümlerinde beş milyondan fazla kullanıcıya verdiği hizmetle Tosla, vizyoner stratejisi kapsamında bireysel kullanıcıların yanı sıra şimdi artık KOBİ’lere, ticari ve kurumsal firmalara da hizmet sunuyor.

Altı yıl önce faaliyete başlayan AKÖde, bir yıl sonra Tosla markasıyla gençlerin finansal ihtiyaçlarını karşılayan girişimiyle ilk adımını attı. Yeniliklere açık hedef kitleye hitap eden bir marka olan Tosla, mobil uygulama üzerinden sağladığı hizmetlerle müşterilere kolay ve hızlı bir ödeme deneyimi sunuyor.

Tosla bireysel kullanıcılara sunduğu finansal çözümlere ek dönüşüm kapsamında işletmelere sağladığı çözüm ve hizmetlerin tamamını Tosla İşim adı altında sunuyor. Bu yeni ve farklı iş modeli ile KOBİ’ler ve girişim ekosistemi başta olmak üzere işletmelerin finansal hayatları destekleniyor. Tosla İşim hizmet sağlayıcı olarak farklı çözümlerin uygulama ve programlama arayüzlerini (API) tek noktadan sağlayarak firmalara hızlı ve kolay uyumlanan çözümler sunuyor. Tosla İşim, işyerlerine sunduğu ödeme alma deneyimini farklılaştırıyor ve zenginleştiriyor. E-ticaret ve uzaktan ödemede, Link ile Ödeme, Sanal POS, fiziksel ödemede Yazar Kasa POS e alternatif ödeme çözümü olarak Kredi ile Ödeme Geçidi Tosla İşim’in bugünkü çözümleri.

Yeni iş modeli KOBİ’lerin finansal hayatlarını destekleyecek

Tosla İşim

Başarı ile geçen beş yılın ardından finansal ekosistemdeki tüm segmentleri kapsayan bir sürece girdiklerini ve Tosla’nın yeni hizmet modeli ile KOBİ, ticari ve kurumsal firmalara kadar genişleyen bir kitleye hizmet vermeye başladıklarını belirten AKÖde Genel Müdürü Emel Arseven konuşmasında; “Yeni hizmet modelimizi Tosla markamız altında “Tosla İşim” ile duyurmaktan gurur duyuyoruz. Bu yeni iş modelimizle, özellikle KOBİ’lerin finansal hayatlarını desteklemek için gerçekleştirdiğimiz yatırımlar ile finansal hizmet sağlayıcı olmanın ötesine geçerek girişimler nezdinde de iş dünyasının gelişimine katkıda bulunma misyonumuzu da vurguluyoruz. Küçük ve orta ölçekli işletmeleri, girişim ekosistemini sadece finansal açıdan desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda onların ihtiyaçlarını dinlemeye ve anlamaya özen gösteriyoruz. Bu doğrultuda KOBİ’lerle etkileşimde bulunmak ve çözümlerimizi onların ihtiyaçlarına göre şekillendirmek, Tosla’nın sürdürülebilir bir iş modeli oluşturmasında temel bir faktör” dedi.

Tosla’nın yeni servis modeli: Tosla İşim

Tosla’da olduğu gibi Tosla İşim’e de müşterilerin dijital kanallar aracılığıyla dakikalar içerisinde başvurabildiklerini ifade eden AKÖde Strateji ve Büyümeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Aylin Özinci, “Link ile Ödeme” hizmetiyle satıcı ve alıcının farklı ortamlarda olduğu durumlarda hızlı ve pratik bir ödeme çözümü olduğunu, ayrıca işyerlerinin e-ticaret ödemelerini alabilmek için Tosla İşim Sanal POS başvurusu yapabildiklerini de söyledi:

“Tosla İşim üye işyerleri; tek entegrasyonla birçok farklı kart markasına 12’ye varan taksit sunabilir, aynı gün içerisinde ödeme almaya başlayabilir, aylık hiçbir ücret ödemeden tek komisyon oranı ile çalışabilirler. Ödemelerde farklı banka kartlarına taksit sunmak isteyen bir e-ticaret sitesinde, müşterisi taksit seçerek dilediği kartı ile ödeme işlemini saniyeler içerisinde tamamlarken, işyerleri panelde ödeme alma, işlem takibi, detaylı rapor ve analiz yanı sıra çalışma şartlarını, limitlerini kontrol edebilir, teknik ve operasyonel destek talebinde bulunabilirler.  Bu servislerin tamamlayıcısı olarak Tosla İşim’de fiziki ödemelerde de sanal pos’a benzer fırsatları sağlıyoruz. Hugin ile iş birliği yaparak sunduğumuz çözümde, var olan Hugin POS cihazlarına Tosla İşim yüklenebiliyor ya da dileyen üyelerimiz Hugin cihaz da alabiliyorlar.”

En yeni servislerinden bir diğerinin ise işletmelere alternatif ödeme alma fırsatı sundukları Kredi ile Ödeme Geçidi olduğunu vurgulayan Özinci, bu servis ile Sanal POS ve Fiziki POS çözümlerinde olduğu gibi beş farklı kurumun kredisini tek bir entegrasyon ile e-ticaret ödemeleri için kullanılabilir hale getirdiklerini söyledi:

“Tosla Ödeme Geçidi ile kartlı ödemenin yanı sıra işletmeler alışveriş kredisi ile de ödeme alabiliyor. Müşteriler kolay bir şekilde teklif almak istedikleri kurumu seçiyor, bilgilerini girerek, güvenlik adımından geçiyor ve teklifleri görüntüleyerek, kendisi için en uygunu seçiyor. İlgili kurumun uygulamasındaki onayın ardından anında ödeme tamamlanarak alışverişini yapabiliyor. Tosla Ödeme Geçidi ile e-ticarette kredi ile ödeme çözümümüzü çok yakında fiziki ödemelerde de sunacağız. Açık bankacılık ve servis bankacılığı ile farklı ödeme çözümlerini de Tosla İşim işyerlerimize sunacağız.”

Girişimlere 30.000 dolar yatırım alma fırsatı!

Türk Telekom Ventures’ın Girişim Hızlandırma Programı PİLOT’un 12. Dönemi için başlayan başvurular neticesinde, programa kabul edilen ve programı başarıyla tamamlayan her girişim Türk Telekom Ventures’tan 30 bin dolara kadar yatırım ve 100 bin TL nakit desteği alacak. Ayrıca, girişimleri Amerika’da, global pazarlarda büyüyebilmek adına girişimcilik ekosistemine yönelik global vizyona hâkim olacakları ve işlerini geliştirecekleri bir program bekliyor.

Türk Telekom Ventures’in Girişim Hızlandırma Programı PİLOT’un 12. Dönem başvuruları başladı. 19 Şubat – 17 Mart tarihleri arasındaki ilk başvuru döneminin ardından 18 Mart – 14 Nisan tarihleri arasında ikinci başvuru dönemi başlayacak. 10 girişimin kabul edileceği PİLOT girişim hızlandırma programına seçilen ve programı başarıyla tamamlayan her girişim, Türk Telekom Ventures tarafından 30 bin dolara kadar ve 100 bin TL nakit desteği almaya hak kazanacak. PİLOT programına başvurular www.turktelekomventures.com.tr web sitesi üzerinden gerçekleşiyor.

PİLOT yeni girişimlerini dünyaya kazandırmayı hedefliyor

Girişimlere, Türk Telekom ile iş birliği fırsatı, nakit ve yatırım desteği, eğitim, mentorluk, iş bağlantıları, yatırımcılara erişim ve ortak çalışma alanları sağladıklarını belirten Türk Telekom Ventures Genel Müdürü Muhammed Özhan, “Türk Telekom Ventures ve bünyesindeki Girişim Hızlandırma Programı PİLOT ile girişimcilik ekosistemini 10 yılı aşkın süredir gururla sahipleniyoruz. PİLOT ile bugüne kadar 111 girişime toplamda yaklaşık 32 milyon TL nakit desteği sağladık. Bunlardan 59’u yurt içi ve yurt dışından toplam tutarı 35 milyon doları aşan yatırım alarak proje ve fikirlerini geliştirme fırsatı yakaladı. Aynı zamanda; girişimlerimize hem Tahtakale’deki Santral binamızda hem de ana destekçisi olduğumuz Atatürk Kültür Merkezi içinde bulunan Türk Telekom Ventures Girişimcilik Merkezi’nde çalışabilecekleri fiziki ortamlar sağladık. Her alanda sunduğumuz katkıyı, San Francisco’daki ofisimiz ile pekiştirdik ve buradan girişimlerimizi dünyaya açarken, Silikon Vadisi’nin başarılarla dolu atmosferini ise Türkiye’ye taşımayı amaçladık. Bu sene Stanford Üniversitesi’nde özel olarak tasarladığımız programla da mezun girişimlerimiz global pazarlara açılma ve girişimlerini büyütmek için eğitim ve mentorluk alırken, Stanford’un ağında bulunan VC ağına erişme ve girişimlerini birebir anlatma imkânı buldular. Bunun yanında; Netsia’nın ABD ofisinde gerçekleşen özel buluşma ile girişimciler, Türkiye’den giden ve global arenadaki yerli girişimlerle bir araya gelerek fikir alışverişinde bulundu” dedi.

PİLOT, 12. Döneminde yeni girişimleri bekliyor

Türk Telekom Ventures’ın girişim hızlandırma programı PİLOT, 12.  Dönemi’nde yeni girişimlerini bekliyor. 19 Şubat’ta başlayan PİLOT ilk başvuru dönemi 17 Mart’ta sona eriyor. İkinci başvuru dönemi ise 18 Mart’ta başlayacak ve 14 Nisan’a kadar sürecek. PİLOT programı kapsamında; Türk Telekom tarafından sunulan nakit ve yatırım desteği, iş bağlantıları, Tahtakale Santral binası ve AKM’de bulunan Türk Telekom Ventures Girişimcilik Merkezi’ndeki ofis alanları gibi pek çok imkân girişimlere sunulmaya devam ediyor.

Yeşil veri merkezi nedir? Bu kadar yatırım nereye gidiyor?

Yeşil veri merkezleri ile ilgili bu durumun nedeni, BT liderlerinin sürdürülebilir uygulamaları veri merkezi operasyonlarına entegre etme konusunda her zamankinden daha fazla baskıyla karşı karşıya kalması.

Bu baskı, paydaşların Çevresel Sürdürülebilirlik ve Yönetişim (ESG) uygulamalarına ilişkin verilere yönelik gereksinimlerinin, ulusal ve bölgesel sürdürülebilirlik yasalarına uyum ve endüstri sertifikasyon talimatlarına uyumun birleşiminden kaynaklanıyor.

Bu baskı BT liderlerinin tazminat paketlerini etkileyecektir.

Gartner’ın kıdemli baş analisti Autumn Stanish, “2027 yılına gelindiğinde CIO’ların %25’i kişisel ücretlerinin sürdürülebilir teknoloji etkileriyle bağlantılı olduğunu görecek.” diye yazdı.

Artan bu baskıyla birlikte BT liderlerinin, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak amacıyla yeşil veri merkezlerini anlamak ve bunlardan yararlanmak için hızlı bir yola ihtiyacı var.

Yeşil veri merkezleri tanımlandı

Yeşil veri merkezleri, veri merkezi operasyonlarının çevre üzerindeki olumsuz etkilerini azaltan teknoloji ve tasarım stratejilerine sahip. 

Yeşil bir veri merkezini neyin oluşturduğu değişebilir, ancak yeşil bina altın standart programı Enerji ve Çevresel Tasarımda Liderlik (LEED) gibi kuruluşlar tarafından hızla yasalaştırılıyor. Diğer sertifika grupları arasında Green Globes, Green Star, Living Building, The Uptime Institute ve National Green Building Standard bulunmaktadır.

Tanım katılaştıkça ve yeşil veri merkezleri için uluslararası standartlar ortaya çıktıkça, şirketler çevresel güvenilirliklerini kanıtlayabilecek ve paydaşlara ve müşterilere yeşil aklama yapmadıklarını gösterebilecekler.

Sertifikalara ek olarak, yeşil veri merkezi gereksinimleri konusunda güvenilir bir netlik kaynağı olarak yasalar da ortaya çıkıyor. Singapur ve Almanya, veri merkezleri için sürdürülebilirlik kriterlerini zorunlu kılan, gittikçe büyüyen ülkeler listesinde sadece ikisi. 

Yeşil veri merkezlerinin özellikleri ve örnekleri

  • E-atık yönetimi : İşletmeler, yüksek performanslı bilgi işlem (HPC) ve üretken yapay zeka iş yüklerini daha iyi idare etmek için donanım yığınlarını yeniledikçe, hizmet dışı bırakılan sunucular, ağ ekipmanları ve diğer donanımlar gibi e-atıklar birikir.
  • Enerji verimliliği : Enerji açısından verimli bir veri merkezinin birkaç işareti arasında 1,0 ile 1,8 arasında düşük Güç Kullanım Verimliliği (PUE) sayısı, hava sıcaklığı yönetimi ve enerji kaynaklarına ilişkin şeffaflık yer alıyor.
     
  • Su yönetimi : Amazon Web Services (AWS) ve Google Cloud Platform (GCP) gibi birçok büyük veri merkezi operatörü, 2030 yılına kadar sıfır veya pozitif su kullanımı sözü veriyor. Veri merkezleri, bazen güvenli içme suyu sıkıntısı çeken bölgelerde, soğutma sistemleri için milyonlarca galon su kullanıyor.
     
  • Atık ısının yeniden kullanımı : Veri merkezleri binalarını serin tutmaya çalışırken, sıcak havanın bir yere gitmesi gerekiyor. Akıllı belediyeler, vatandaşlarının evlerini ısıtmak amacıyla ısıtılmış havayı yakalamak, depolamak ve yeniden dağıtmak için yerel veri merkezleriyle bağlantı kurar.
     
  • Yenilenebilir enerji : Güneş, rüzgar, jeotermal, hidrojen ve nükleer, yenilenebilir enerji kaynakları listesinde en öne çıkan özelliklerdir. Her birinin riskleri ve ödülleri var; en popüler olanı enerji satın alma anlaşmaları ve yenilenebilir enerji sertifikaları/kredileri şeklindeki güneş ve rüzgar enerjisidir. 

Yeşil veri merkezleri maliyete, konuma ve arkasındaki firmanın bireysel ihtiyaçlarına bağlı olarak şekil olarak oldukça büyük farklılıklar gösterir. Tasarımlar şunları içerir:

  • Sualtı veri merkezleri – Sudaki daha soğuk ortam sıcaklığı, doğal sıcaklık kontrolüne olanak tanır. Microsoft, 2018’de araştırmacıların sunucular ve diğer operasyonel veri merkezi ekipmanlarıyla dolu kapalı bir konteyneri Kuzey Denizi’ne batırdığı Project Natick’te veri merkezi soğutmasına yönelik bu yaklaşımın öncülüğünü yaptı. Proje liderleri, su altı veri merkezlerini, bağlantıyı tüketim noktasına mümkün olduğunca yakın bir yerde yönetmenin ve dağıtmanın uygun fiyatlı yolları olarak görüyor, böylece gecikmeyi azaltıyor. 
  • Modüler veri merkezleri – Kısmen veya tamamen şebekeden bağımsız olarak çalışmak için gerekli tüm sunucular, bağlantılar ve altyapı yönetim araçlarıyla dolu bir nakliye konteyneri düşünün. Askeri kuruluşlar bunları hızlı, güvenli ve güvenilir iletişim sağlamak için kullanır.
  • Dış hava soğutması – İzlanda, Norveç, İsveç, Finlandiya gibi ülkelerde ve diğer soğuk hava ülkelerinde veri merkezleri oluşturmak, aşırı maliyetler veya potansiyel olarak karbon yoğun enerji kaynakları olmadan iş yüklerinin soğutulmasına yardımcı olur. Serin iklimlerin bir dezavantajı uzak olmalarıdır, bu da gecikmeyi olumsuz yönde etkileyebilir.

Enerji tasarruflu veri merkezleri

Enerji açısından verimli veri merkezleri, enerji kullanımı mümkün olan en uygun seviyelere ulaşana kadar veri merkezi operasyonlarını kolaylaştırmaya yönelik tasarım ve stratejiye bağlıdır. Aşağıdakileri içeren çeşitli tasarımlar ve stratejiler var:

  • Evaporatif soğutma – Bu tür soğutma elektrik enerjisi yükünü azaltır ancak veri merkezinde su ihtiyacını artırır. 
  • Soğuk ve sıcak koridor yönetimi – Akıllı veri merkezi tasarımı, sunucular tarafından üretilen sıcak havayı bir koridordan aşağı taşırken soğuk havayı başka bir koridora taşıyan hava akışı yönetimini içerir.

Bütçelere bağlı olarak BT liderleri, enerji verimliliğini artırmak için donanım değiştirmeyi düşünebilir. Her nesil sunucu, pazardaki veri merkezlerinin sürdürülebilirliğini geliştirmenin önemli bir yolu olan çip düzeyinde artan verimlilik iyileştirmeleri ile tasarımında enerji verimliliğini artırabilir.

Temiz enerji veri merkezleri

Enerji tasarruflu veri merkezlerinin aksine temiz enerjiyle çalışan veri merkezleri, gücünü doğrudan yenilenebilir veya düşük karbonlu sistemlerden çekerek çevre üzerindeki olumsuz etkiyi azaltır. 

Rüzgar ve güneş enerjili veri merkezleri

Ülkeler mevcut en ucuz ve en temiz enerji biçimini benimsedikçe, rüzgar ve güneş enerjisi dünya genelindeki enerji karışımına giderek daha büyük bir katkı sağlıyor. İşletmeler veri merkezlerini genişletmek istediklerinde, mevcut yenilenebilir enerji sağlayıcılarıyla giderek daha fazla anlaşma yapıyorlar veya tesislerinin kullanım noktasında yeşil olmasını sağlamak için kendi yenilenebilir enerjilerinin finansmanına yardımcı oluyorlar.

Örneğin Cisco’nun Avrupa’da %100 yenilenebilir operasyon hedefi, İspanyol yenilenebilir enerji şirketi IGNIS ile Aragon’da bir güneş enerjisi çiftliği inşa etme taahhüdü imzalamasına yol açtı. Google ve Amazon ayrıca kamu hizmeti şirketi ENGIE ile Moray West açık deniz rüzgar çiftliğinden enerji satın almak için anlaşmalar imzaladı.

Aralıklı enerji kaynakları olarak rüzgar ve güneş enerjisi, gücün sürekli olarak mevcut olmasını ve sunucuların çalışma süresini sürdürmesini sağlamak için enerji depolama sistemleriyle giderek daha fazla birleştiriliyor.

Meta çip

Yeşil Veri Merkezleri: Enerji Verimli BT Altyapısı için Sürdürülebilir Uygulamalar‘ başlıklı makalesinde Dr. Peter Efosa Ohenhen şöyle yazıyor: “Yenilenebilir enerji kaynaklarının mevcut enerji şebekelerine entegrasyonu, bir başka önemli zorluğu da beraberinde getiriyor; çünkü yenilenebilir enerji üretimindeki dalgalanmalar, veri merkezi operasyonlarını etkileyebilir.

Nükleer enerjiyle çalışan veri merkezleri

Nükleer enerji, harici bir elektrik şebekesi kullanmayan müstakil veri merkezlerini gerçeğe dönüştürüyor. Örneğin Microsoft, yapay zeka çalışmalarını nükleer enerjiyle güçlendirmeyi planladığını duyurdu. Fransa ve Belçika artık nükleer enerjiyi temiz bir enerji kaynağı olarak listeliyor ve ABD eyaletleri Georgia, Pennsylvania ve Ohio’da şu anda geliştirilmekte olan küçük modüler nükleer reaktör (SMR) projeleri var.

Hidrojenle çalışan veri merkezleri

Hidrojen enerjisi, veri merkezleri için düşük karbonlu bir seçenek olarak araştırılıyor; Microsoft, 2022’de veri merkezleri için hidrojen yakıt hücresini test etti.

Hidrojen enerjisi esas olarak atık ürünü olarak su üretse de, elektroliz yoluyla diğer enerji kaynaklarının da belirli ölçekte üretilmesini gerektirir. Bunlar güneş veya rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynakları değilse, bu durum yeşil kimlik bilgilerine zarar verir.

Jeotermal enerjiyle çalışan veri merkezleri

Google’ın Fervo Energy ile ortaklığı, Nevada veri merkezleri için 3,5 MW elektrik üreten operasyonel bir jeotermal proje üretti.

Bu, bölgedeki tüm veri merkezlerine güç sağlamak için yeterli olmasa da Google, veri merkezi ayak izinin diğer bölümleri için bu tür enerjiden yararlanmayı düşündüğünü söylüyor. 

Opera’nın yeni yapay zeka kümesi gibi İzlanda projeleri, İzlanda’nın elektrik ihtiyacının %27’sinin jeotermal enerji santralleri tarafından karşılanması nedeniyle önemli ölçüde jeotermal enerjiye dayanıyor.

Yeşil veri merkezleri üzerindeki bölgesel etkiler

Avrupa ülkeleri belediye ısıtma sistemlerini veri merkezlerine bağlayarak, tahliye edilen ısıyı vatandaşların evlerini ısıtmak için kullanıyor. Son zamanlarda İskoçya, veri merkezi atık ısısından yararlandı ve ısıtılmış havayı konut kullanımına hazır olana kadar depolamanın yenilikçi yollarını buldu.

Birleşik Krallık, Londra’daki 10.000 evin yerel veri merkezleri tarafından üretilen ısıyla ısıtılması planına 36 milyon £ ayırdı. İrlanda, Danimarka ve Almanya’da veri merkezi ısısının yeniden kullanılması programları devam ediyor veya halihazırda faaliyette.

Sürdürülebilirlik endişeleri nedeniyle veri merkezlerine uygulanan üç yıllık moratoryumun 2022’de kaldırılmasının ardından Singapur, tropik iklimlerde veri merkezi konumlandırma araştırmalarında öncülük ediyor. Singapur Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, nemi ve havayı itmek için hidrofobik membranları test ediyor. Araştırmacıların tropikal iklimlerde daha verimli olduğunu söylediği dolaylı buharlaşmalı soğutma.

CBRE’nin Kuzey Amerika Veri Merkezi Trendleri 1. Yarı 2023’e göre ABD’de veri merkezi operatörleri saha seçerken yenilenebilir enerji altyapısının kullanılabilirliğini vurguluyor. 

Bunlar, veri merkezlerinin Kapsam 1, 2 ve 3 emisyonları için azaltım gerekliliklerine uymasını zorunlu kılan ABD politikası tarafından yönlendirilmektedir. CBRE, gelişen yenilenebilir enerji altyapısı sayesinde veri merkezi konumlandırması için Montreal, Iowa ve Texas’ı hedef olarak görüyor. 

Yeşil veri merkezleri için yenilenebilir enerjinin ekonomisi

Veri merkezi operatörleri her zaman düşük karbonlu kaynaklardan üretilen enerjiye doğrudan yatırım yapmaz veya kullanmaz. Enerji satın alma anlaşmaları (PPA’lar) ve yenilenebilir enerji kredileri (REC’ler) gibi araçlar, hiper ölçekleyicilere ve benzer şirketlere, mevcut veri merkezi altyapılarını ‘yeşilleştirirken‘ çevresel ilerlemeyi daha da artırma şansı veriyor. İşte nasıl olduğu:

PPA’lar, önceden yatırım yapmak zorunda kalmadan gücün veri merkezlerine sunulmasını sağlar. Bağımsız bir şirket, veri merkezinin bulunduğu yerde veya yakınında güneş enerjisiyle çalışan enerji sistemleri kurar. Veri merkezi enerjiyi bağımsız şirketten satın alarak başlangıç ​​maliyetlerinden tasarruf ediyor ve şirket, enerjiyi yalnızca veri merkezine değil başkalarına da satarak yatırımını geri kazanıyor. Cisco’nun İspanya’da IGNIS ile yaptığı anlaşma bu düzenlemenin örneklerinden biri.

ABD Çevre Koruma Ajansı’na (EPA) göre REC’ler “yenilenebilir elektrik üretiminin çevresel, sosyal ve diğer enerji dışı niteliklerine ilişkin mülkiyet haklarını temsil eden piyasaya dayalı bir araçtır“. REC’ler sayesinde veri merkezi şirketleri, taahhüt ettikleri karbon ayak izi azaltma çabaları kapsamında sayılan krediler satın alıyor. 

REC’lerin satın alınması, elektrik şebekesine yenilenebilir enerji sağlayan rüzgar ve güneş enerjisi çiftliklerine fon sağlıyor. Veri merkezleri REC’in ‘haklarını’ satın alıyor ve bunları karbon nötrlüğünü kanıtlamak için kullanıyor. 

Herhangi bir şirket veya birey bir REC satın alabilse de, bunlar genellikle ESG çalışmaları hakkında rapor veren halka açık şirketlerin alanıdır. 

Üretken yapay zeka yeşil veri merkezi büyümesini yavaşlatacak mı?

Daha büyük eğitim modellerine olan talep arttıkça üretken yapay zeka kurumsal uygulamalarına olan talep de artıyor. Ohenen, üretken yapay zeka iş yüklerine yönelik artan talebin “yalnızca küresel enerji kaynaklarını zorlamakla kalmayıp aynı zamanda çevre üzerinde silinmez bir iz bırakarak teknoloji odaklı dünyanın karbon ayak izine önemli ölçüde katkıda bulunduğunu” yazıyor.

Bu, ele alınması gereken önemli bir zorluk ve yeşil veri merkezlerine artan vurgunun temel nedeni. GPT-3’ü (Chat GPT 3.5’in öncüsü) eğitmek için tahmini enerji tüketimi, Google ve UC Berkeley araştırmacıları tarafından 2021’de yayınlanan “Karbon Emisyonları ve Büyük Sinir Ağı Eğitimi” başlıklı  araştırma makalesine dayanarak 1,287 gigawatt saattir.

IDC, 2022 yılında veri merkezlerinin küresel enerji tüketiminin 382 Terawatt Saat (TWh) olduğunu tahmin ediyor. %16,0’lık bileşik yıllık büyüme oranı (CAGR) ile veri merkezi enerji tüketimi 2027 yılına kadar 803 TWh olacak. Karşılaştırma yapmak gerekirse, yüksek performanslı bir oyun dizüstü bilgisayarı yılda yaklaşık 150 kilowatt saat elektrik tüketiyor.

Üretken yapay zeka yaygınlaştıkça veri merkezi sahipleri, operasyonlarının katı hedeflere ulaşmasını sağlama konusunda artan bir baskı altında olacak. Sürdürülebilirlik raporlama gereklilikleri, paydaşlardan gelen artan baskı ve geleneksel veri merkezi kaynakları üzerindeki baskının birleşimi, bir gün yeşil veri merkezlerinin norm haline gelmesi anlamına gelebilir.

Bulut bilişim pazarı 1 milyar dolara ulaşacak!

0

Dünyada dijital dönüşümün hız kazanması bulut bilişim çözümlerine duyulan ihtiyacı da artırıyor. 2023 yılı itibarıyla yaklaşık 600 milyar dolar olan küresel bulut pazarının büyüklüğünün 2027 yılında yaklaşık 900 milyar dolara ulaşması bekleniyor.  Türkiye’de ise henüz olgunlaşma aşamasında olan pazarın 500 milyon dolar civarında olduğu, birkaç yıl içerisinde 1 milyar dolar seviyesine ulaşacağı tahmin ediliyor.

Bulut hizmet sağlayıcısı Bulutistan Kurucusu ve CEO’su Begim Başlıgil, 2023 yılını finansal ve operasyonal olarak hedeflerinin üzerinde tamamladıklarını belirterek, 2023 yılında gelirlerin dolar bazında yüzde 100’ün üzerinde artış gösterdiğini söyledi. 2023’de Bulutistan alt yapısının node sayısının 5’ten 9’a yükselmesiyle önemli ölçüde büyüdüğünü, bunun da genel bulut kapasitelerini ikiye katladığını ifade eden Başlıgil, ayrıca ICT Bulutu ile geçen yıl Avrupa pazarına giriş yaptıklarına dikkat çekti.

Bulutistan’ın bir Türk şirketi olarak yurt dışı pazarlarda da bu kadar hızlı büyümesinin ülke adına gurur verici olduğunu belirten Başlıgil, bu ilginin arkasındaki temel sebep olarak hizmet portföyündeki çeşitliliği gösterdi. Bulutistan’ın bir yandan hiper ölçekli firmalar ile yarıştığını diğer yandan her zaman ulaşılabilir özelliğini koruduğunu söyledi. “Müşterilerimiz dijital dönüşümde güvenilir bir yol arkadaşı arıyorlar. Bu talep gördüğümüz kadarı ile dünyanın her yerinde aynı” diyen Begim Başlıgil, yurt dışı yatırımlarını artırarak devam edeceklerini ve 2024 yılında 2 yeni node daha açacaklarını aktardı.

En fazla büyüme sağlık, perakende ve finans sektöründe

Bulutistan Türkiye Genel Müdürü Gökhan Gençtürk 2023 yılında cirosal olarak sektörel büyüme oranının ortalama yüzde 260 olduğuna dikkat çekerek, eğitimde yüzde 233, enerjide yüzde 167, e-ticarette yüzde 267, finansta yüzde 252, holding sektöründe yüzde 205, perakendede yüzde 327, sağlıkta yüzde 450 ve kamuda ise yüzde 169 ciro büyümesi gerçekleştirdiklerini söyledi.

Gençtürk, özellikle sağlık, perakende ve finans sektörlerinde artan bulut ihtiyacının bu sektörlerde ekstra ivme kazanmalarını sağladığını vurguladı. Bir Türk şirketi olarak “Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalmalı” vizyonu ile sektörlere çözüm sunduklarını belirten Gökhan Geçtürk, “Bulut teknolojileri işletmelere tüm verilerini güvenle işleme, saklama ve yönetme imkanı tanıyor. Bu nedenle alt yapılarını buluta taşıyan şirketler yüksek operasyon ve işletme maliyetlerinden kurtularak iş hedeflerine odaklanabiliyor. Bulut çözümleri, iş performansını iyileştirme yeteneği, hibrit ve ihtiyaca yönelik “kullandıkça öde” gibi modellerle de yüksek verimlilik arayışlarına çözüm sunuyor. Veri bütünlüğü ve güvenliğini korumaya yönelik yasal düzenlemeler de pazarın büyümesini destekliyor” dedi.

Kamu projelerinde bulut teknolojileri kullanımı öne çıkacak

2024 yılında devletin de en öncelikli konularından biri olan bilişim ve bulut teknolojilerine yatırımın artacağını dile getiren Gökhan Gençtürk, Türkiye’de bu yıl da yüksek büyüme beklediklerini söylüyor ve “Özellikle kamu gibi bilgi güvenliğinin çok önemli olduğu sektörlerde bulut ihtiyacının artacağını öngörüyoruz. 2024’te 350’yi aşan iş ortaklarına yenilerini eklemeye ve 800’ü aşkın şirketin yer aldığı müşteri ağını daha da genişletmeye odaklanacağız” diyor.  

Bulut teknolojileri bilişim sektörünün gelişiminde katalizör görevi görüyor ve katma değerli bulut hizmetlerinin uygulama modernizasyonlarının ve en önemlisi de merkezinde bulut teknolojilerinin yer aldığı yapay zeka tabanlı çözümlerin benimsenmesi büyümede itici güç oluyor.

SoftBank 100 milyar dolarlık yapay zekâ çip girişimi kurmak istiyor!

0

Alibaba ve SoftBank Group Başkanı Masayoshi Son, hızla büyüyen yapay zekâ sektörünü ikiye katlama niyetini gizlemedi ve şimdi de bu stratejideki bir sonraki hamlesi için fon topluyor. Günümüzde Trendyol’un da sahibi olduğu Alibaba ve Yahoo gibi birçok firmaya start-up desteği veren ve Arm başta olmak üzere pek çok teknoloji firmasını yöneten SoftBank‘ın kurucusu ve CEO’su Masayoshi Son, yapay zekâ çipleri alanında Nvidia gibi şirketlerle rekabet edecek yeni bir girişim kurmak için 100 milyar dolar arıyor.

Kod adı Izanagi olan yeni girişim, SoftBank’ın geçen yıl halka açık bir şirket olarak kurduğu çip tasarım şirketi Arm ile işbirliği yapacak. SoftBank an itibariyle Arm’ın hisselerinin yaklaşık %90’ına sahip. SoftBank’ın bu çerçevede 70 milyar dolarlık fon arayışı için özellikle Orta Doğu ülkelerine yöenldiği söyleniyor. SoftBank geri kalan 30 milyar doları kendisi karşılayacak.

Nvidia şu anda GPU çipleriyle yapay zekâ çip pazarına hakim durumda. Ancak yapay zekâ işlemcilerine olan ihtiyacın artacağı öngörüldüğünden ( ve verimliliği ve maliyeti artırmak için yapılması gereken çok daha fazla iş olduğundan) ister benzer GPU’lar, isterse de GPU’lara yeni yaklaşımlar konusunda pazarda ciddi bir talep olduğu dşünülüyor

OpenAI başkanı Sam Altman’ın da yeni bir yapay zekâ çipi projesi için 5  ila 7 trilyon dolar arasında bir para toplamak üzere Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki yatırımcılarla görüştüğü bildiriliyor. OpenAI’nin çabaları özellikle dikkate değer çünkü şirket hem GPT modelleriyle diğer hizmetleri güçlendirmek hem de ChatGPT gibi kendi hizmetlerini güçlendirmek için üretken yapay zekâ geliştirmede öncülük ediyor.

Tüm bunlar OpenAI’yi şu anda bu çipler için dünyanın en büyük müşterilerinden biri haline getiriyor ve çipleri OpenAI’nin en büyük giderlerinden biri yapıyor. Altman’ın yeni yapay zekâ çipi girişimi için SoftBank dahil olmak üzere dünya çapında bir dizi potansiyel yatırımcı, çip endüstrisi uzmanı ve diğerleriyle görüştüğü bildirildi.

softbankAncak henüz kimin hangi firmaya yatırım yapacağı, hangi alanda nasıl işbirlikleri yürüteceği bilinmiyor. SoftBank’ın yeni projesinin ayrıntıları, hangi şirketlerin çekirdek teknolojiyi ve zaman çizelgelerini oluşturacağı da dahil olmak üzere açıklanmadı. Buna karşın SoftBank’ın aslında çip sektörünün hatrı sayılır oyuncularından Arm’ın sahibi olduğu düşünülürse, bu alanda kartlar yeniden karılıyor denilebilir.

Milli Muharip Uçak sonunda havalandı!

0

Türkiye’nin uzun süredir beklenen savunma projesi, Milli Muharip Uçak (MMU) KAAN, ilk uçuşunu başarıyla tamamladı. Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) tarafından geliştirilen ve yerli imkanlarla üretilen KAAN, bugün sabah saatlerinde Ankara’da ilk uçuş testini başarıyla gerçekleştirerek gökyüzüyle buluştu.

Milli Muharip Uçak KAAN, ilk uçuş testini bu sabah Ankara’da gerçekleştirdi!

Bugün Ankara’da ilk uçuş testini gerçekleştiren ve gelişmiş teknolojilere sahip olan ve 5. nesil bir savaş uçağı olarak tasarlanan Milli Muharip Uçak KAAN, düşük radar izi, yüksek manevra kabiliyeti ve gelişmiş silah sistemleri ile öne çıkıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin yalnızca saldırı değil, hava savunma kabiliyetini önemli ölçüde artırması bekleniyor. Peki bu uçak gerçekte neler vadediyor?

Not: Video kaynağı bilinmiyor.

Türkiye’nin havacılık ve savunma sanayii tarihinde yeni bir sayfa açan Milli Muharip Uçak KAAN / TF-X, 21 metre uzunluğa, 14 metre kanat açıklığına ve 6 metre yüksekliğe sahip. İlk etapta 2x 29.000 ya da 2x 32.500 lb itki gücüne sahip F110 motorlarıyla birlikte gelecek. Bu güçlü itki, uçağa 55.000 feet üzeri bir servis tavanı ve 1.8 Mach’a varan azami hıza ulaşma kapasitesi sağlıyor.

KAAN, +9g / -3.5g gibi etkileyici G limitlerine dayanıklı bir yapı sunuyor. ASELSAN tarafından geliştirilen yerli AESA radarı bütünleşik RF sistemi (BÜRFİS), SAR (Sentetik açıklıklı radar sistemi), IRST (Kızılötesi arama ve takip) sensörü, EOTS (Elektro-optik hedefleme sistemi) ve kaska monteli nişangah sistemlerine sahip olan aviyonikler, KAAN’ı hedeflerini yüksek hassasiyetle tespit edip takip edebilen bir platform haline getiriyor.

Süperseyir kabiliyeti, uzun harekat yarıçapı, radarda düşük görünürlük, sensör füzyonu, gelişmiş veri bağı kabiliyetleri ve yüksek hassasiyete sahip mühimmatlar atabilme kapasitesi gibi özelliklerle KAAN, Türk Hava Kuvvetleri’nin envanterine katılacak en gelişmiş savaş uçağı olacak.

Yüksek manevra kabiliyeti ve güçlü itki sistemi sayesinde düşman hedeflerine karşı üstünlük kuracak ve Türkiye’nin hava savunma kabiliyetine önemli bir katkı sağlayacak. Bu gelişmiş teknolojik özellikler, KAAN’ı dünya çapında rekabet edebilecek bir savaş uçağı yapıyor.

Milli Muharip Uçak KAAN / TF-X özellikleri

  • Uzunluk: 21 m
  • Kanat açıklığı: 14 m
  • Yükseklik: 6 m
  • Itki: 2x 29.000 ya da 2x 32.500 lb (2x F110)
  • Servis tavanı: 55.000+ ft
  • Azami hız: 1.8 Mach
  • G limitleri: +9g / -3.5g
  • Aviyonikler:ASELSAN’ın yerli AESA radarı bütünleşik RF sistemi (BÜRFİS)
  • SAR (Sentetik açıklıklı radar sistemi)
  • IRST (Kızılötesi arama ve takip) sensörü
  • EOTS (Elektro-optik hedefleme sistemi)
  • Kaska monteli nişangah sistem
  • Diğer:
    • Yüksek manevra kabiliyeti ve güçlü bir itki sistemi
    • Süperseyir kabiliyeti
    • Uzun harekat yarıçapı
    • Radarda düşük görünürlük
    • Sensör füzyonu
    • Gelişmiş veri bağı kabiliyetleri
    • Yüksek hassasiyete sahip mühimmatlar atabilme kabiliyeti

COBOL hala rakipsiz!

60 yılı aşkın bir süredir piyasada daha iyi ve daha modern programlama dilleri var ancak COBOL (Ortak İş Odaklı Dil) hâlâ bizimle. Yalnızca BT ekosisteminin aktif bir parçası olmakla kalmıyor, aynı zamanda ana bilgisayarların kullanımı söz konusu olduğunda ona hakim oluyor.

Çeşitli istatistiklere göre COBOL, Fortune 500 iş sistemlerinin yüzde 70’inden fazlasını destekliyor ve tüm ticari işlemlerin yüzde 85’ine kadar dokunuyor. Ana bilgisayarlar (genellikle COBOL kullanır), özellikle güçlü veri işleme yetenekleri gerektiren sektörlerde büyük kuruluşlar tarafından yaygın olarak kullanılmaktadır. COBOL’un dünya ekonomisinin temel taşı olduğunu söyleyecek kadar ileri gidebilirsiniz.

COBOL tarafından desteklenen sistemler günlük 3 trilyon dolarlık ticareti gerçekleştiriyor. Tüm ATM kartı geçişlerinin yüzde 95’ini gerçekleştiriyor ve tüm kişisel kredi kartı işlemlerinin yüzde 80’ini mümkün kılıyor. ABD genelindeki bankalar için onlarca yıldır COBOL’u elinde bulunduran Philip Teplitzky, “ABD’de petrolden sonra ikinci en değerli varlık 240 milyar satırlık COBOL’dur.” diyor.

Ve bu büyük bir sorun.

Başlangıç olarak, birlikte çalışabilen IT çalışanlarının eksikliği bulunuyor; bu gerçeği hükümetler, pandemi sırasında işsizlik sistemlerinde yaşanan ani talep artışıyla başa çıkmak için COBOL konusunda uzman teknisyen bulmakta zorlanarak acı bir şekilde fark ettiler. COBOL ve üzerinde çalıştığı ana bilgisayarlar, mobil gibi modern iş faaliyetlerini desteklemek için güncellemesi zor ve kaba sistemlerdir.

Maryland Bilgi Teknolojileri Sekreteri Katie Savage’a göre tüm bunlar COBOL’u “önemli bir işletme riski” haline getiriyor. Savage, geçen yıl Google Kamu Sektörü Forumu’nda şunları söyledi: “Benim açımdan, güvenlik ve iş gücü gelişimi açısından neden yükseltme yapmamız gerektiğine dair iş gerekçesi oluşturuyoruz.

Ancak çeşitli nedenlerden dolayı varlığını sürdürüyor. Ana bilgisayarlar, BT yıllarında modası geçmiş olsa da, esneklikleri ve güvenlikleri nedeniyle hâlâ ödüllendiriliyor ve daha da önemlisi, tasarlandıkları devasa toplu işlemleri hâlâ sürdürebiliyorlar. Bu BT kaynakları aynı zamanda onlara sahip olan işletmeler için de önemli bir batık maliyet anlamına geliyor ve milyonlarca dolarlık maliyetle modern bir platformun varlığını kanıtlamak zor. Ayrıca birçok yazılım sağlayıcının araç seti, bakımı mümkün kılan COBOL ile arayüz oluşturabilir. Dili buluta taşımak bile mümkün.

Ancak en temelde COBOL varlığını sürdürüyor çünkü bariz bir halefi yok. Elbette, COBOL’un yerini alabilecek Java veya C# gibi modern diller var ancak yukarıdaki tüm nedenlerden dolayı işletmeler ve hükümetler bu dillerle ilerlemiyor.

Geçtiğimiz yıl IBM, geliştiricilerin COBOL’un Java’ya daha hızlı çevrilmesini kolaylaştırmasına yardımcı olacak üretken bir yapay zeka aracını tanıttığında parlak bir nokta ortaya çıktı.

Ancak bu çözüm bile muhtemelen yanıt değil, en azından şimdilik. Hala geliştiricilere ihtiyaç var ve unutmayın: COBOL konusunda eğitim alan kişilerin sayısı hızla azalıyor. IBM’in IBM Z Software Başkan Yardımcısı Skyla Loomis, geliştiricinin yine de yapay zekanın sağladığı kodda bazı küçük düzenlemeler yapması gerekebileceğini söylüyor.

Ayrıca, Gartner Seçkin Başkan Yardımcısı ve Analist Arun Chandrasekara’nın da işaret ettiği gibi, IBM’in iddialarını doğrulayacak hiçbir vaka çalışması yoktur. “Yapay zeka üretimi, mükemmelleşmesi zaman alan erken aşamadaki bir teknolojidir. Bu duruma çözüm bulmak için kontrol ve denge mekanizmalarının mevcut olduğundan eminim, ancak ben ‘bekle ve işe yarayıp yaramayacağını gör’ yaklaşımını tercih ediyorum.

Temel olarak maliyet bilincine sahip şirketler, üretken yapay zeka için henüz erken dönem olduğunun farkında. Öte yandan COBOL onlarca yıldır ortalıkta.

Wyze güvenlik hatası 13.000 müşteriyi savunmasız bıraktı!

Wyze tarafından 16 Şubat 2024’te müşterilere yanlışlıkla diğer müşterilerden gelen bilinmeyen kamera yayınlarına erişim izni verildiği bildirildi. Artık bunun binlerce müşteriyi etkilediği biliniyor.

Wyze kurucu ortağı geçen hafta The Verge’e ekibin geçici bir süre için diğer müşterilerden gelen görüntüleri yalnızca 14 kişinin görebildiğine dair onay aldığını açıkladı. Ancak yalnızca üç gün içinde ihlalin 13.000’den fazla müşteriyi etkilediği bildirildi.

Wyze konuyu detaylandırarak bunun bir hackleme veya kötü niyetli saldırı meselesi olmadığını açıkladı. Bunun yerine, sunucularına yeni bir “üçüncü taraf önbelleğe alma istemci kitaplığı” eklendi ve güvenlik ekibi tüm sistemlerini sistem çapında yeniden başlatmaya başlattığında bu durum yetersiz kaldı. Cihazların tamamının aynı anda açılması, bazı kullanıcıların yanlış kameralarla eşleştirilmesine neden oldu.

Wyze müşterilerinin %99’undan fazlası olaya karışmasa da binlerce kişi yine de diğer insanların evlerini görebiliyordu. Daha fazla ayrıntı, 1500’den fazla müşterinin tanıdık olmayan küçük resimlere dokunmaya çalıştığını ve birkaçının yabancının video akışına başarılı bir şekilde eriştiğini doğruladı.

Güvenlik ihlalinin onları etkileyip etkilemediğine bakılmaksızın Wyze’ın tüm müşterileriyle iletişime geçildi. Küçük resimleri görüntüleyenlere, küçük resimlere erişenlere ve görüntüleri diğer müşterilerle paylaşılan müşterilere alternatif e-postalar gönderildi. Resmi iletişimleri Wyze web sitesinde daha ayrıntılı olarak okuyabilirsiniz.

Son zamanlarda, gelişen yapay zeka teknolojileri ve beraberinde getirdiği saldırı potansiyeli ile ilgili yoğun bir endişe ortamı hakim. Böyle bir atmosferde Wyze vakası oldukça yankı uyandırdı.

Fidye yazılım çeteleri neden bu kadar çok para kazanıyor?

0

Pek çok kuruluş ve startup için 2023 yılı finansal açıdan zor bir yıl oldu. Özellikle küçük ve orta ölçekli şirketler nakit akışında ve gelir artışında zorlanırken Amazon, Google, Facebook ve Apple gibi teknoloji devleriyse kârlılıklarını korumak adına çeşitli kesintiler ve işten çıkarmalar gerçekleştirdi. Öte yandan fidye yazılım ve online haraç çeteleriyse, son raporlara bakılırsa, kazanç açısından rekor kıran bir yıl geçirdi.

Geçtiğimiz yıl bilgisayar korsanları, kurbanları giderek daha fahiş fidye taleplerini ödemeye zorlamak için taktiklerini geliştirmeye devam ederek giderek daha acımasız geldiler. Taktiklerdeki ve hedeflerdeki bu artışa güvenlik harcamalarındaki düşüş ve hükümetlerin fidye ödemelerini yasaklamakta yetersiz kalması eklenince, 2023’ün fidye yazılım çeteleri için şimdiye kadarki en kazançlı yıl olmasına yol açtı.

Milyar dolarlık siber suç sektörü

Kripto adli tıp girişimi Chainalysis’in yeni verilerine göre, bilinen fidye yazılımı ödemeleri 2023’te 1 milyar doları aştı. Bu, şimdiye kadar gözlemlenen en yüksek rakam ve 2022’de izlenen bilinen fidye ödemelerinin neredeyse iki katı. Ancak Chainalysis, gerçek rakamın muhtemelen şimdiye kadar tanık olduğu 1,1 milyar dolarlık fidye ödemesinden çok daha yüksek olduğunu söyledi.

Yine de iyi bir haber var. 2023 yılı fidye yazılımı çeteleri için genel olarak iyi bir yıl olsa da, diğer hacker gözlemcileri yıl sonuna doğru ödemelerde bir düşüş gözlemledi. Bu düşüş, gelişmiş siber savunma ve dayanıklılığın yanı sıra, çoğu mağdur kuruluşun bilgisayar korsanlarının sözlerini tutacaklarına veya iddia ettikleri gibi çalınan verileri sileceklerine güvenmedikleri yönündeki artan bilince dayanıyor. Fidye yazılımı düzeltme şirketi Coveware’e göre “Bu durum mağdurlara daha iyi rehberlik edilmesine ve maddi olmayan güvenceler için daha az ödeme yapılmasına yol açtı.”

Rekor kıran fidyeler

Daha fazla fidye yazılımı kurbanı bilgisayar korsanlarının ceplerini doldurmayı reddederken, fidye yazılımı çeteleri hedefledikleri kurban sayısını artırarak kazançlarındaki bu düşüşü telafi ediyor.

Örneğin MOVEit kampanyasını ele alalım. Bu büyük saldırı, Rusya bağlantılı Clop fidye yazılımı çetesinin, 2.700’den fazla kurban kuruluşun sistemlerinden veri çalmak için yaygın olarak kullanılan MOVEit Transfer yazılımında daha önce hiç görülmemiş bir güvenlik açığını toplu olarak istismar etmesiyle yaşandı. Kurbanların birçoğunun hassas verilerin yayınlanmasını engellemek için hack grubuna ödeme yaptığı biliniyor.

Bu toplu saldırının fidye yazılım grubuna ne kadar para kazandırdığını tam olarak bilmek mümkün olmasa da, Chainalysis raporunda Clop’un MOVEit kampanyasının 100 milyon doların üzerinde fidye ödemesi topladığını ve bu toplu saldırının en yoğun olduğu Haziran ve Temmuz 2023’te alınan tüm fidye yazılım değerinin neredeyse yarısını oluşturduğunu söyledi.

Eylül ayında, kumarhane ve eğlence devi Caesars, Ağustos ayındaki bir siber saldırı sırasında çalınan müşteri verilerinin ifşa edilmesini önlemek için bilgisayar korsanlarına yaklaşık 15 milyon dolar ödedi. Bu milyonlarca dolarlık ödeme belki de fidye yazılımı aktörlerinin neden bu kadar çok para kazanmaya devam ettiğini göstermektedir: Caesars saldırısı haberlere neredeyse hiç yansımazken, otel devi MGM Resorts’a yapılan ve şu ana kadar şirkete 100 milyon dolara mal olan bir sonraki saldırı haftalarca manşetlerde yer aldı.

Tehditler artarken fidye ödemelerine yasak hala yok

Caesars gibi pek çok kuruluş için fidye talebini ödemek, bir halkla ilişkiler kabusundan kaçınmak için en kolay seçenek gibi görünüyor. Ancak fidye parası kurudukça, fidye yazılımı ve haraç çeteleri çıtayı yükseltiyor ve artan taktiklere ve aşırı tehditlere başvuruyor. Fidye yazılımlarının bilgisayar korsanları için kazançlı olmaya devam etmesinin bir başka nedeni de, tavsiye edilmemesine rağmen kuruluşların ödeme yapmasını engelleyen herhangi bir yasal düzenlemenin olmaması.

Fidyeyi ödemek ya da ödememek ise oldukça tartışmalı bir konu. Fidye yazılımı düzelticisi Coveware, ABD’de ya da mağduriyetin yüksek olduğu başka bir ülkede fidye ödeme yasağı getirilmesi halinde, şirketlerin bu olayları yetkililere bildirmekten vazgeçeceğini ve mağdurlar ile kolluk kuvvetleri arasındaki geçmiş işbirliğini tersine çevireceğini öne sürüyor. Şirket ayrıca fidye ödemelerinin yasaklanmasının, fidye yazılımı ödemelerini kolaylaştırmak için bir gecede büyük bir yasadışı pazarın oluşmasına yol açacağını öngörüyor.

Yani fidye ödemeyi yasaklamak, belki raporlanan vaka sayısını düşürebilir ancak bu pazara bir darbe vurması pek olası değil. Bu noktada tüm kurumsal hizmet sağlayıcılarında online güvenlik bilincinin artması ve masraf kesintisi yaparken güvenlikten feragat etmeme prensibinin benimsenmesi büyük önem taşıyor.