TSMC kurucusu, Intel’in en büyük hatasını açıkladı!

0

Taiwan Semiconductor Manufacturing Co’nun (TSMC) kurucusu Morris Chang, Intel’in stratejik kararlarına ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Chang, Intel’in bir sözleşmeli çip üreticisi olmaya odaklanmasının yanlış bir strateji olduğunu belirtirken, şirketin yapay zeka alanına yönelmesi gerektiğini vurguladı. Bu yorumlar, Intel’in CEO’su Pat Gelsinger’ın yakın zamanda görevden ayrılmasının ardından geldi. Gelsinger’ın, Intel’i yeniden sözleşmeli çip üretiminde lider konuma getirme hedefinin başarısız olduğu ve ilerleme sağlanamadığı düşünülüyor. Ancak Gelsinger ve Intel, ayrılığın kesin nedenine dair bir açıklama yapmadı.

TSMC kurucusu, Intel’in en büyük hatasını söyledi

Morris Chang, otobiyografisinin tanıtımı sırasında yaptığı konuşmada, Intel’in hem yeni bir CEO hem de daha etkili bir strateji arayışı içinde olduğunu belirtti. Gelsinger’in ayrılığıyla ilgili net bir bilgiye sahip olmadığını ifade eden Chang, ABD’li şirketin yapay zekaya odaklanması gerektiğini düşündüğünü söyledi.

TSMC kurucusu, Intel'in en büyük hatasını söyledi.

Ona göre, Intel’in dökümhane olmaya yönelik çabaları, yapay zeka gibi daha stratejik bir alana kıyasla daha az önem taşıyor. Chang, Intel’in şu anda ne bir stratejiye ne de lider bir isme sahip olduğunu ve her ikisinin de bulunmasının zorluğuna dikkat çekti.

Reuters tarafından aktarılan bilgilere göre, Gelsinger döneminde Intel, büyük hedefler koymasına rağmen önemli müşterilerini kaybetti ve bazı anlaşmalarını iptal etmek zorunda kaldı. Aynı zamanda, TSMC ile olan ilişkiler de bu süreçte gerginleşti. Chang, Gelsinger’i “biraz kaba” olarak nitelendirerek, bu tutumun TSMC ile Intel arasındaki iş birliğini olumsuz etkilediğini ifade etti. Intel’in yaşadığı bu zorluklar, sektörde yeni bir stratejik yönelim arayışını zorunlu hale getirmiş görünüyor.

Bayraktar TB2, 1 milyon uçuş saatini aştı!

Bayraktar TB2, Türk savunma sanayisinin simgesi olarak 1 milyon uçuş saatini aşarak önemli bir başarıya imza attı. İlk olarak 2014 yılında envantere giren bu insansız hava aracı, bugün Türkiye’nin milli hava araçları arasında en uzun süre görev yapan platform unvanını taşıyor.

Bayraktar TB2, 1 milyon uçuş saatini resmen aştı

Dünyanın dört bir yanında 34 ülkeye ihraç edilen Bayraktar TB2, NATO ve AB üyesi ülkeler dahil olmak üzere geniş bir kullanıcı kitlesine sahip. Türkiye, bu başarı sayesinde dünya genelindeki İHA ihracatının %65’ini gerçekleştirerek bu alanda lider konumda bulunuyor. ABD merkezli CNAS’ın raporuna göre Türkiye, İHA tedarikinde Çin ve ABD gibi devleri geride bırakmayı başardı.

Bayraktar TB2’nin yerlilik oranı %93 gibi oldukça yüksek bir seviyede. Tüm kritik parçaları, yazılımları ve tasarımı Baykar tarafından milli imkanlarla geliştirilen TB2, yerli savunma sanayisinin bir başarısı olarak öne çıkıyor. Teknik özellikleri arasında 22.000 feet maksimum servis tavanı, 20 saatten fazla havada kalış süresi, 120 KTAS maksimum hız ve 150 kg faydalı yük kapasitesi yer alıyor. Araç, tam otonom uçuş ve iniş-kalkış kabiliyeti, GPS bağımsız seyrüsefer yeteneği ve lazer güdümlü akıllı mühimmat taşıma kapasitesiyle dikkat çekiyor.

Bayraktar TB2’nin minimalist tasarımı, 12 metre kanat açıklığı ve 6.5 metre uzunluğa sahip gövdesiyle hafif ve etkili bir platform sunuyor. Aracın otonom operasyonel yetenekleri, yer sistemlerinden bağımsız çalışabilmesi ve hata toleranslı sensör sistemleri, savaş alanında yüksek verimlilik sağlıyor. Bu özellikler, TB2’yi yalnızca gözetleme ve keşif görevlerinde değil, aynı zamanda hassas saldırılar için de ideal bir araç haline getiriyor. Bu teknolojik başarı, Türkiye’nin savunma sanayisindeki küresel etkisini güçlendiren önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.

Çin kuantum teknolojilerinde rekor kırdı: Xiaohong-504 Çipi ve Tianyan-504 Bilgisayarı Tanıtıldı

0

Çin, 504 kübitlik Xiaohong-504 kuantum işlemcisi ve bu çipin güç verdiği Tianyan-504 süper iletken kuantum bilgisayarını kamuoyuna tanıtarak kuantum bilişimde önemli bir adım attı. China Telecom Quantum Computing Group tarafından geliştirilen bu yenilik, ülkenin kuantum teknolojilerindeki liderlik iddiasını güçlendiriyor.

Xiaohong-504: Çin’in kuantum rekoru

Xiaohong-504 çipi, Çin’deki en yüksek kübit sayısına sahip süper iletken işlemci olarak kayıtlara geçti. Performans açısından kübit ömrü, doğruluğu ve kuantum devre derinliği gibi kritik metriklerde uluslararası standartları zorlamayı hedefleyen çip, IBM gibi sektör devleriyle rekabet etmeye hazırlanıyor.

Bu işlemci, QuantumCTek adlı bir Çin şirketine teslim edilerek kilo-kübit ölçüm ve kontrol sistemlerinin testlerindekullanılacak. Bu adım, büyük ölçekli kuantum sistemleri için altyapı oluşturma çalışmalarında önemli bir kilometre taşı olarak değerlendiriliyor.

Tianyan-504 ve kuantum bulut platformu

Tianyan-504, Çin’in Tianyan Kuantum Bulut Platformuna entegre edilecek. Kasım 2023’te hizmete giren bu platform, kısa sürede 50’den fazla ülkeden 12 milyondan fazla kullanıcı tarafından ziyaret edildi. Tianyan-504’ün, dünya genelindeki en güçlü kuantum bilgisayarlar arasında yer alacağı belirtiliyor.

Güncel verilere göre kübit liderliğiAtom Computing’in 1.180 kübitlik prototipi ve IBM’in 1.000 kübitlik Condor işlemcisiyle devam ediyor. Ancak kuantum hesaplamada yalnızca kübit sayısının değil, hata oranlarının da kritik bir öneme sahip olduğu vurgulanıyor. Çin, Tianyan-504’ün hata oranları hakkında henüz detaylı bilgi paylaşmadı.

Çin’in kuantum bilişimdeki önceki başarıları

Xiaohong-504 ve Tianyan-504 projeleri, Çin’in kuantum bilişimdeki ilk başarısı değil. Ülke, daha önce fotonik temelli Jiuzhang 2.0 ve süper iletken tabanlı Zuchongzhi 2.1 gibi önemli sistemler geliştirdi. Jiuzhang 2.0113 foton algılama kapasitesine sahipken, Zuchongzhi 2.1 ise 66 kübit içeriyor.

Bu gelişmeler, Çin’in hem fotonik hem de süper iletken teknolojilere dayalı kuantum atılımlarında benzersiz bir konumda olduğunu gözler önüne seriyor. Uzmanlara göre, Çin’in bu ilerlemeleri, uluslararası rekabetin yoğunlaştığı kuantum bilişim dünyasında belirleyici olacak.

Dijital platformlar abone sayısından çok gelire odaklandı

Son dönemde yayınlanan bir rapor, dijital platformların gelirlerinin abone sayılarından çok daha hızlı artacağınıortaya koydu. Netflix, Disney+ ve Amazon Prime Video gibi dijital yayın devleri, ilk yıllarında abone sayılarını artırmaya odaklanırken artık farklı bir strateji izliyor.

Ampere Analysis’in raporuna göre, önümüzdeki beş yıl içinde bu platformların gelirleri, abone artış hızının üç katına çıkacak. Bunun iki temel nedeni var: abonelik ücretlerindeki artış ve reklam gelirleri.

Reklamlı paketler yeni bir gelir kapısı açtı

Son yıllarda birçok dijital platform, reklamlı paket seçeneklerini kullanıcılarına sundu. Bu paketler, platformlara yeni bir gelir modeli kazandırdı. Uzmanlar, reklam gelirlerinin önümüzdeki dönemde daha da büyüyeceğini öngörüyor.

Abone başına elde edilen gelirdeki artış, 2029 yılına kadar dijital platform pazarının toplamda 190 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşmasını sağlayacak. Raporda, bu gelirin üçte birinin Netflix’e ait olacağı tahmin ediliyor.

2 Milyar aboneye ulaşılıyor

Raporda dikkat çeken bir diğer bilgi ise platformların toplam abone sayısının 2029 yılına kadar 2 milyarı aşacakolması. Ancak önceki beş yıla kıyasla abone artış hızının önemli ölçüde yavaşladığı görülüyor. Önümüzdeki beş yıl içinde toplam abone sayısında sadece 200 milyonluk bir artış bekleniyor.

Bu veriler, dijital platformların artık neredeyse her eve girdiğini ve erişimlerinin zirveye yaklaştığını gösteriyor. Reklam ve abonelik gelirlerindeki artış, bu şirketlerin sürdürülebilir bir büyüme sağlamasına olanak tanıyor.

Dijital platformlar, kullanıcı deneyimini iyileştirmek ve gelirlerini artırmak adına farklı iş modelleri geliştirmeye devam ederken, sektörün önümüzdeki yıllarda çok daha rekabetçi bir hâl alması bekleniyor.

Metro Türkiye’den yeşil enerjiye büyük adım

Metro Türkiye, sürdürülebilir enerji yatırımlarıyla çevresel etkileri azaltmaya yönelik çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor. Şirket, geçtiğimiz günlerde “4. Etki Raporu”nu yayınlayarak 2023 yılında gerçekleştirdiği yeşil enerji yatırımlarını ve iklim nötr olma hedefindeki ilerlemelerini gözler önüne serdi.

%80 yenilenebilir enerji ile 2040’ta iklim nötr hedefi

Metro Türkiye2040 yılına kadar iklim nötr olmayı hedefliyor. Şirket, 2023 yılında operasyonel emisyonlarını bir önceki yıla göre %11 azaltmayı başardı. Metro Grup ise 2011 yılı baz alındığında 2030’a kadar Kapsam 1 ve 2 sera gazı emisyonlarını %60, Kapsam 3 emisyonlarını ise 2018 yılı baz alınarak %15 oranında azaltmayı taahhüt ediyor.

Metro Türkiye’den yeşil enerjiye

Güneş enerjisi ile temiz elektrik

2023 yılı Metro Türkiye için yeşil enerji yatırımları açısından dönüm noktası oldu. 500 milyon TL’lik Güneş Enerjisi Sistemi (GES) projesinin ilk fazını tamamlayan şirket, 15 mağazanın çatı ve otopark gölgeliklerine kurulan güneş panelleriyle 18 MW’lık kapasiteye ulaştı. Bu mağazaların elektrik ihtiyacının %70’ten fazlası yenilenebilir enerjiyle karşılandı.

İkinci fazda, toplam GES kapasitesi 30 MW’a çıkarılarak 30 mağazanın elektrik ihtiyacının %60’ının temiz enerjiyle sağlanması planlanıyor. Bu yatırım, yıllık yaklaşık 110 bin kişinin enerji tüketimine denk bir üretimle 18 bin ton karbon emisyonunu engelleyecek ve şirketin karbon ayak izini 14 bin tona düşürecek.

Elektrikli araçlar için şarj hizmeti

Metro Türkiye’nin sürdürülebilirlik vizyonu, yalnızca yenilenebilir enerjiyle sınırlı değil. Zorlu Energy Solutions (ZES) iş birliğiyle mağazalarında elektrikli araçlar için şarj istasyonları kuran şirket, müşterilerine çevre dostu çözümler sunmaya devam ediyor.

CFO’dan kararlılık mesajı

Metro Türkiye CFO’su Aslı Yılmaz Aracıoğlu, şirketin gelecekteki enerji hedeflerine dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
“Hedefimiz, enerji ihtiyacımızın %100’ünü güneş enerjisinden karşılamak. Bu doğrultuda GES yatırımlarımıza hız kesmeden devam edeceğiz.”

Deogam’dan elektrikli araçlarda devrim: menzil %10 Artıyor

Güney Kore merkezli teknoloji şirketi Deogam, elektrikli araçların menzilini %10 oranında artırmayı hedefleyen devrimsel bir elektrik geri dönüşüm sistemi geliştirdi. Bu yenilikçi teknoloji, araç çalışırken oluşan elektromanyetik dalgaları yakalayarak bunları kullanılabilir elektriğe dönüştürüyor.

Enerji kaybını avantaja dönüştüren sistem

Elektrikli araçlarda kullanılan bataryalar, doğru akımla (DC) çalışıyor ve motorun çalışması için bu enerji, inverter aracılığıyla alternatif akıma (AC) dönüştürülüyor. Ancak bu süreçte kaçınılmaz olarak enerji kaybına neden olan ısı ve harmonik dalgalar oluşuyor. Deogam’ın geliştirdiği sistem, bu kayıpların önemli bir kısmını geri dönüştürüyor ve enerji verimliliğini artırıyor.

Mevcut rejeneratif frenleme sistemlerinden farklı olarak, Deogam’ın teknolojisi frenleme sırasında değil, araç hareket halindeyken ve gaz pedalına basıldığında kaybedilen enerjiyi geri kazanıyor. Bu da aracın kullanım süresi boyunca sürekli enerji geri dönüşümü sağlıyor.

Teknolojinin temel unsurları

Deogam’ın sisteminin temelinde, Buck & Boost tipi bir dönüştürücü bulunuyor. Bu dönüştürücü, güç girişindeki dalgalanmaları idare ederek voltaj değişimlerine rağmen kararlı enerji dönüşümü sağlıyor. Şirketin yaptığı testler, araç çalışması sırasında harmonik dalgalara kaybedilen enerjinin yaklaşık %18’inin geri kazanıldığını ortaya koydu. Bu, elektrikli araçların menzilinin %10 oranında artmasını mümkün kılıyor.

Sistemin yaygın kullanımıyla yılda 3.577.000 MWh enerji tasarrufu sağlanabileceği tahmin ediliyor. Bu miktar, 10 nükleer santralin üreteceği enerjiye eşdeğer.

Yatırım geri dönüş süresi: 1,5 Yıl

Deogam, sistemin araç başına entegrasyon maliyetinin yaklaşık 1.000 dolar olduğunu belirtiyor. Sağlanan enerji tasarrufu sayesinde yatırımın geri dönüş süresi yalnızca 1,5 yıl olarak hesaplanıyor. Şirket, gelecekte bu oranı daha da artırmayı ve toplam enerji kazanım oranını %15’e çıkarmayı hedefliyor.

CES 2025’te tanıtılacak

Deogam, sistemin detaylarını 7-10 Ocak 2025 tarihleri arasında Las Vegas’ta düzenlenecek olan CES 2025 fuarındapaylaşacak. Şirket, bu teknolojiyi yeni nesil elektrikli araçlara entegre etmek için üreticilerle işbirliği yapmayı planlıyor.

Elektrikli araç sektöründe büyük bir devrim olarak değerlendirilen bu sistem, hem çevresel faydalar sunması hem de enerji tasarrufu sağlamasıyla dikkat çekiyor.

Starlink uydu takımı telefona bağlanıyor

0

SpaceX, Starlink uydularından 20’sini Dünya yörüngesine fırlatarak gezegenin her yerindeki aboneler için doğrudan cep telefonu bağlantısı sağladı. Bu, Ocak ayında test için altı uydudan oluşan ilk partinin fırlatılmasının ardından Starlink uydu takımının ilk yörünge kabuğunu tamamlıyor.

Uydular, 5 Aralık’ta 22:00 EST’de Kaliforniya’nın Vandenberg Uzay Kuvvetleri Üssü’nden bir Falcon 9 roketiyle fırlatıldı; ardından alçak Dünya yörüngesine yerleştirildiler. SpaceX kurucusu Elon Musk, X’te bu çabanın “değiştirilmemiş cep telefonlarının uzak bölgelerde internet bağlantısına sahip olmasını sağlayacağını” belirtti. İlk yörünge kabuğu için bir uyarı ekledi. Bu uyarıya göre ışın başına bant genişliği yalnızca ~10 Mb, ancak gelecekteki Starlink uydu takımları çok daha yetenekli olacak.

Bu, Musk’ın Ocak ayında Starlink uydu takımı hizmetinin gücüyle ilgili yaptığı önceki açıklamayla aynı doğrultuda. “Bu, hücresel bağlantısı olmayan yerler için harika bir çözüm olsa da, mevcut karasal hücresel ağlarla anlamlı bir şekilde rekabet edemez,” diye belirtti. Ancak, mevcut 10 Mb bant genişliği, yılın başında ilk test uydularının yönettiği 7 Mb’den bir adım önde.

Gerçekten de şu anda 2024 sonuna kadar yalnızca metin hizmeti alacaksınız; ses ve veri, gelecek yılın bir zamanında kullanılabilir hale gelecek ve IoT cihazları (akıllı ev aletleri gibi) için destek de sunulacak. Şirket, Starlink uydu takımı hizmetinin ne kadara mal olacağını söylemedi. Dikkate alınması gereken belirsiz bir şekilde alakalı referanslardan biri, arabanıza veya karavanınıza monte edilmiş bir alıcıyla çalışan Starlink’in dolaşım geniş bant hizmetidir: ABD’de 50 GB sınırı olan aboneler için aylık 50 ABD dolarına mal olur.

Bu yeni girişimin en büyük olayı, uydudan telefona hizmet sağlama konusundaki önceki girişimlerin aksine, dünyanın herhangi bir yerinde erişim sağlamak için özel bir cihaza veya hatta belirli bir uygulamaya ihtiyacınız olmamasıdır. Starlink uydu takımı, çoğu telefonun uyumlu olduğu standart LTE/4G protokollerini kullanır, ABD’de T-Mobile ve Kanada’da Rogers gibi mobil operatörlerle ortaklık yapar ve Dünya yüzeyinden 340 mil (540 km) yukarıda uydulara bağlandığında hizmetinin telefonunuzla sorunsuz bir şekilde çalışmasını sağlayacak bir sistem tasarlamıştır.

SpaceX bölümü, güvenilir bağlantı elde etmek için Starlink uydu takımı için gecikme kısıtlamaları, ideal irtifalar ve yükseklik açıları ile birlikte birkaç başka parametre üzerinde çalıştığını belirtti. Space.com’a göre her uyduda bir LTE modemi bulunuyor ve bu uydular 6.799 mevcut Starlink uzay aracının devasa takımyıldızına bağlanıyor.

Google hava durumu tahmini için yapay zekasını tanıttı

0

Google, yeni yapay zeka modelinin en iyi hava durumu tahmin sistemini geride bıraktığını söylüyor Google’ın DeepMind ekibi GenCast adını verdiği hava durumu tahmini için bir yapay zeka modeli tanıttı.

Google hava durumu tahmini çözünürlüğünü artırıyor

Nature dergisinde yayımlanan bir makalede, DeepMind araştırmacıları GenCast’in, görünüşe göre dünyanın en iyi operasyonel tahmin sistemi olan Avrupa Orta Vadeli Hava Tahminleri Merkezi’nin ENS’sinden daha iyi performans gösterdiğini tespit ettiklerini söyledi.Makine öğrenimiyle olasılıklı hava tahmini konusunda önemli bir başarıya imza atıldı.

DeepMind ekibi bir blog yazısında teknolojiye ilişkin daha erişilebilir bir açıklama sundu: Önceki hava durumu modeli “kesinleyiciydi ve gelecekteki hava durumu için tek ve en iyi tahmini sağlıyordu” ancak GenCast “her biri olası bir hava durumu yörüngesini temsil eden 50 veya daha fazla tahminden oluşan bir topluluk” oluşturarak “gelecekteki hava durumu senaryolarının karmaşık bir olasılık dağılımını” oluşturuyordu.

ENS ile karşılaştırıldığında, ekip GenCast’i 2018’e kadar hava durumu verileriyle eğittiğini, ardından 2019’daki tahminlerini karşılaştırdığını ve GenCast’in yüzde 97,2 oranında daha doğru olduğunu bulduğunu söyledi.

Google, GenCast’in Google Arama ve Haritalar’a dahil etmeye başladığı AI tabanlı hava durumu modelleri paketinin bir parçası olduğunu söylüyor. Ayrıca, herkesin kendi araştırma ve modellerinde kullanabileceği GenCast’ten gerçek zamanlı ve geçmiş tahminleri yayınlamayı planlıyor.

GenCast, onlarca yıllık yeniden analiz verileriyle eğitilmiş bir ML hava durumu tahmin yöntem. GenCast, 80’den fazla yüzey ve atmosfer değişkeni için 12 saatlik adımlarla ve 0,25° enlem-boylam çözünürlüğünde 8 dakikada stokastik 15 günlük küresel tahminler topluluğu oluşturuyor.

Yeraltı pilleri, enerji depolamanın geleceği olabilir!

Yenilenebilir enerji kaynaklarının potansiyelini tam anlamıyla kullanmak için enerji depolama sistemlerinde devrim niteliğinde yeniliklere ihtiyaç duyuluyor. Güneş ve rüzgar enerjisi gibi temiz enerji kaynaklarının üretimindeki dalgalanmalar, enerji arz ve talebi arasındaki dengeyi sağlamakta zorluk yaratıyor. Bu dalgalanmalar özellikle şebeke istikrarını tehdit ederken, enerji depolama sistemlerinin daha esnek ve uzun vadeli çözümler sunması gerektiği açıkça görülüyor. İşte bu noktada, yeraltı pilleri gibi yenilikçi teknolojiler ön plana çıkıyor.

Yeraltı pilleri, enerji depolamanın geleceği mi?

Yeraltı enerji depolama teknolojileri, güneşli ve rüzgarlı günlerde üretilen fazla enerjinin devasa yeraltı mağaralarında veya rezervuarlarda depolanmasına olanak tanıyor. Bu sistemler, enerji üretiminin düşük olduğu dönemlerde depolanan enerjiyi şebekeye geri kazandırarak sürdürülebilir bir enerji akışı sağlıyor. ABD ve Kanada’daki araştırmacılar tarafından yapılan bir çalışma, bu tür yeraltı depolama sistemlerinin elektrik maliyetlerini yüzde 70’e kadar düşürebileceğini öne sürüyor. Bu durum, yenilenebilir enerji kullanımının hem ekonomik hem de çevresel olarak daha uygulanabilir hale gelmesini sağlayabilir.

Yeraltı pilleri, enerji depolamanın geleceği olma potansiyeli taşıyor.

Yeraltı pillerinin bir diğer avantajı, mevcut lityum iyon pillerin sınırlarını aşması. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden bilim insanları, lityum iyon pillerin yüksek maliyetleri ve sınırlı depolama kapasiteleri nedeniyle tek başına yeterli olmadığını belirtiyor. Yeraltı depolama, enerji üretimindeki değişkenliği daha geniş ölçekte dengeleme kapasitesine sahip, bu da enerji altyapısının genel esnekliğini artırıyor.

Bu yenilikçi teknolojiler, enerji depolama süresini günlerden haftalara çıkararak, yenilenebilir kaynaklardan elde edilen enerjinin yıl boyunca kesintisiz kullanılmasını mümkün kılabilir. Böylece enerji arz güvenliği artarken, yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar da daha cazip hale gelecektir. Yeraltı enerji depolamanın yaygınlaşması, karbon emisyonlarını azaltma çabalarına önemli bir katkı sunarak, küresel enerji sektöründe temiz enerjiye geçişi hızlandırabilir.

Elektrikli araçların batarya fiyatları rekor oranda düştü!

2024 yılında elektrikli araç batarya fiyatları, lityum iyon pil fiyatlarının 2017’den bu yana en büyük düşüşünü yaşamasıyla dikkat çekiyor. BloombergNEF’in raporuna göre, bu yıl içerisinde batarya fiyatları %20 oranında düşerek 115 dolar/kWh seviyesine geriledi. Bu önemli fiyat düşüşü, elektrikli araç üreticileri için maliyetlerin düşmesi ve daha uygun fiyatlı araçların piyasaya sürülmesi anlamına geliyor.

Elektrikli araçların batarya fiyatları rekor seviyede düştü

Fiyatlardaki bu düşüşün başlıca sebepleri arasında, lityum iyon pil üretim kapasitesinin artması ve bunun ölçek ekonomisiyle birleşmesi yer alıyor. Ayrıca, daha düşük maliyetli lityum demir fosfat (LFP) pillerinin yaygınlaşması, pil üretimindeki gelişmeler, ve düşük metal ve bileşen fiyatları da bu düşüşü tetikleyen faktörler arasında. BNEF, pil üretim kapasitesinin 3,1 TWh’e ulaştığını ve bunun, 2024’te lityum iyon pillere olan yıllık talebin 2,5 katından fazla olduğunu belirtiyor. Bu kapasite fazlası, fiyatların daha da düşmesini sağlayan önemli bir unsur olarak öne çıkıyor.

Bölgesel bazda bakıldığında, Çin, batarya fiyatlarının en düşük olduğu bölge olarak dikkat çekiyor. Çin’deki batarya paketi fiyatları, 94 dolar/kWh ile rekor düşük seviyelere inmişken, ABD ve Avrupa’daki fiyatlar sırasıyla %31 ve %48 daha yüksek durumda. Bu fark, yüksek üretim maliyetlerinin yanı sıra, bu bölgelerdeki pazarların henüz olgunlaşmamış olmasından ve üretim hacimlerinin düşük olmasından kaynaklanıyor. Çinli üreticilerin, aşırı üretim ve düşen fiyatlar nedeniyle enerji depolama gibi alanlara yöneldiği de belirtiliyor.

Çin’de elektrikli araçların fiyatları, içten yanmalı araçlarla başa baş gelmeye başlamışken, diğer pazarlarda bu farkın hâlâ belirgin olduğu görülüyor. Ancak önümüzdeki yıllarda, özellikle 2025 yılında fiyatların daha da düşmesi bekleniyor. BNEF, yakın vadeli tahminlerine dayanarak, batarya paket fiyatlarının 2025’te 3 dolar/kWh kadar düşebileceğini öngörüyor.

İleriye dönük olarak, Ar-Ge yatırımları, üretim süreçlerindeki iyileştirmeler ve tedarik zinciri kapasitesinin genişlemesi sayesinde, on yıl içinde daha fazla fiyat düşüşü bekleniyor. Analistler, silikon ve lityum metal anotlar, katı hal elektrolitleri, yeni katot malzemeleri ve hücre üretim süreçlerinde yapılacak yeniliklerin, batarya fiyatlarının daha da düşmesini sağlayacağını tahmin ediyor. Bu gelişmeler, elektrikli araçların daha erişilebilir hale gelmesine ve dünya genelinde daha fazla benimsenmesine yol açacaktır.

ASML eski çalışanı casusluk ve ticari sır hırsızlığıyla suçlanıyor

Hollanda, teknoloji devi ASML’in eski bir çalışanına yönelik ciddi suçlamalarla gündeme geldi. Rusya bağlantılı olduğu belirtilen 43 yaşındaki eski çalışan, ASML eski çalışanı olması nedeniyle ASML ve Mapper Lithography’e ait kritik ticari sırları çalmak ve bunları yasa dışı yollarla Rusya’ya satmakla suçlanıyor. Hollanda makamları, söz konusu şahsa 20 yıllık ülkeye giriş yasağı getirdi.

Hollanda’da nadiren uygulanan bir yasak

Hollanda Göç ve İltica Bakanlığı tarafından alınan bu karar, ulusal güvenlik riski taşıyan durumlar için nadiren uygulanıyor. Yerel medya organı NOS, yasağın kişiyi ülkeye dönmekten uzun süre alıkoymayı hedeflediğini belirtti. Hollanda savcılığı, ASML eski çalışanı olan şüphelinin kısa süre içinde mahkemeye çıkarılacağını ve davanın sonucunun kamuoyuyla paylaşılacağını duyurdu.

Dünyanın en gelişmiş litografi makinelerini üreten ASML, sektörün en önemli teknoloji sağlayıcılarından biri olarak öne çıkıyor. IntelSamsung ve TSMC gibi büyük çip üreticileri, bu makineler olmadan mikroçip üretimi yapamıyor. Ancak, ABD’nin uyguladığı teknoloji transferi yaptırımlarıÇin ve Rusya gibi ülkeler için bu teknolojiye erişimi neredeyse imkânsız hale getiriyor. ASML eski çalışanı tarafından yapılan bu ihlal, bu nedenle büyük yankı uyandırdı.

Belgeler Rusya’nın mikroçip hedeflerini desteklemek için kullanıldı

Hollanda savcılığına göre, şüpheli, ASML ve 2018’de iflas ettikten sonra ASML tarafından satın alınan Mapper Lithography şirketine ait belgeleri yasa dışı yollarla Rusya’ya aktardı. Bu belgelerin, Rusya’nın mikroçip üretim kapasitesini artırmak için stratejik bir hamle olduğu değerlendiriliyor. Yerel kaynaklar, belgelerin on binlerce Euro karşılığında satıldığını iddia ediyor.

ASML’den açıklama: duruşma süresince yorum yok

ASML tarafından yapılan açıklamada, “Eski bir Mapper ve ASML çalışanına karşı açılan davadan haberdarız. ASML eski çalışanı olarak biz de politikamıza uygun olarak bir rapor sunduk. Duruşma süresince daha fazla yorum yapmayacağız” ifadelerine yer verildi.

Samsung, One UI 7 ile güvenliği artıracak!

0

Samsung, One UI 7.0 güncellemesiyle güvenlik ve gizlilik alanında kullanıcı deneyimini iyileştirecek bir dizi yeni özellik sunuyor. Güncelleme, Galaxy cihazlarına daha gelişmiş koruma mekanizmaları getirerek hem kullanıcı verilerini daha güvenli hale getirmeyi hem de cihazların olası tehditlere karşı direncini artırmayı hedefliyor. Özellikle Knox Matrix Dashboard, Gelişmiş Veri Koruma Kurtarma Yöntemi ve Samsung Hesabı için passkey desteği gibi özellikler, cihaz güvenliğini yeni bir seviyeye taşıyor.

Samsung, One UI 7 ile güvenliği artırıyor

Knox Matrix Dashboard, Samsung’un blok zinciri tabanlı güvenlik izleme sistemini güçlendiren bir yenilik olarak öne çıkıyor. Bu özellik, birden fazla Samsung cihazınız arasında güvenlik ağı oluşturarak her bir cihazın güvenlik durumunu takip etmenize olanak tanıyor. Olası bir tehdit tespit edildiğinde kullanıcıya öneriler sunarak cihazlar arası güvenliği entegre bir şekilde yönetmeyi mümkün kılıyor.

Gelişmiş Veri Koruma Kurtarma Yöntemi, kaybolan bir cihazdan uçtan uca şifrelenmiş verileri kurtarma ve yeni bir cihaza güvenli bir şekilde yükleme imkânı sunuyor. Ancak bu işlem için kaybolan cihazın parolasının, deseninin veya PIN’inin doğrulanması gerekecek, böylece yetkisiz erişim ihtimali ortadan kaldırılıyor.

Samsung Hesabı için eklenen passkey desteği, kullanıcıların cihazlar arası geçişlerde parola yerine daha güvenli bir kimlik doğrulama yöntemi kullanmasına olanak sağlıyor. Bu özellik, Samsung’un geniş ürün ekosistemi içinde oturum açmayı kolaylaştırırken güvenliği artırmayı hedefliyor.

Otomatik Engelleyici özelliğine eklenen Maksimum Kısıtlama seçeneği ise cihazların 2G şebekelerine veya güvenli olmayan Wi-Fi bağlantılarına bağlanmasını engelleyerek veri trafiğinin daha güvenli bir ortamda gerçekleşmesini sağlıyor. Aynı zamanda, cihaz kilitliyken USB bağlantılarının yalnızca şarj için kullanılabilmesi bu güvenlik önlemlerine katkı sunuyor.

Gelişmiş Hırsızlık Koruması, cihazın güvenlik ayarlarını yetkisiz kişilerin değiştirmesini zorlaştırıyor. Yeni Kimlik Kontrolü özelliği, güvenlik ayarlarında değişiklik yapılmadan önce biyometrik doğrulama gerektirerek güvenlik açıklarını minimuma indiriyor. Ayrıca, PIN veya parolanın değiştirilmesi gibi işlemler için bir saatlik gecikme süresi tanımlanarak cihazın kötü niyetli kişilerin elinde anında manipüle edilmesi engelleniyor.

One UI 7.0 güncellemesi şu anda Galaxy S24 serisi için beta aşamasında Almanya, Hindistan, Güney Kore, Polonya, İngiltere ve Amerika gibi ülkelerde kullanıma sunulmuş durumda. Kullanıcılar, Samsung Members uygulaması üzerinden beta programına katılarak bu yenilikleri erken deneyimleme fırsatı bulabiliyor.

James Cameron, Meta Quest için yeni içerikler yapacak!

0

James Cameron, sinema dünyasının önde gelen yenilikçi isimlerinden biri olarak tanınmasının yanı sıra, teknolojik gelişmeleri sinema sektörüyle buluşturma konusundaki vizyoner yaklaşımlarıyla da dikkat çekiyor. Bu kapsamda, Cameron’ın Meta ile yaptığı yeni iş birliği, hem VR (Sanal Gerçeklik) hem de AR (Artırılmış Gerçeklik) teknolojilerinin geleceğine yön verebilecek bir adım olarak değerlendiriliyor. Lightstorm Vision şirketiyle Meta arasında gerçekleştirilen bu anlaşma, Meta Quest başlıklarına özel 3D içeriklerin geliştirilmesini ve bu teknolojilerin eğlence dünyasında daha yaygın bir şekilde kullanılmasını hedefliyor.

James Cameron, Meta Quest için yeni içerikler üretecek

James Cameron, bu projeyle yalnızca VR başlıkları için özel içerikler üretmekle kalmayacak, aynı zamanda bu teknolojinin sinema sektörü ve diğer yaratıcı alanlarda nasıl uygulanabileceğini de ortaya koymayı planlıyor. Usta yönetmen, Meta’nın sunduğu teknolojiyi ilk kez deneyimlediğinde büyük bir hayranlık duyduğunu belirtti. Ona göre bu teknoloji, içerik üreticilerinin çalışma biçimlerini kökten değiştirecek bir potansiyele sahip. Cameron, bu dönemi “tarihi bir dönüm noktası” olarak nitelendirerek, Meta ile iş birliğinin hem eğlence dünyasında hem de teknolojinin yaratıcı kullanımında yeni bir çağ başlatabileceğini ifade etti.

Bu iş birliği çerçevesinde ilk etapta dünya çapında izleyicilere hitap edecek çeşitli 3D içerikler geliştirilmesi planlanıyor. Özellikle canlı spor etkinlikleri, konserler, filmler ve diziler gibi büyük çaplı projeler üzerinde duruluyor. Meta Quest kullanıcılarının bu içerikleri hem yüksek çözünürlükte hem de tamamen sürükleyici bir deneyimle izleyebilmeleri hedefleniyor. Böylece, VR teknolojisinin yalnızca oyun sektörüyle sınırlı olmadığını, aynı zamanda geniş bir eğlence yelpazesine uygulanabileceğini gösteren projeler hayata geçirilecek.

James Cameron’ın projeye liderlik edecek olması, bu iş birliğini daha da önemli kılıyor. Avatar gibi sinematik devrimlere imza atmış olan Cameron, daha önce 3D teknolojilerinin yaygınlaşması ve CGI’ın (Bilgisayar Üretimli Görseller) sınırlarını zorlayan çalışmalarıyla sektöre öncülük etmişti. Şimdi ise bu tecrübelerini VR ve AR alanlarına taşıyarak, Meta Quest kullanıcılarına yepyeni bir deneyim sunmayı amaçlıyor.

Her ne kadar şu an için bu iş birliği kapsamında somut bir proje duyurulmamış olsa da, Cameron ve Meta’nın ortak hedefinin, 3D eğlence içeriklerini küresel bir izleyici kitlesine sunarak VR teknolojisine olan ilgiyi artırmak olduğu vurgulanıyor. Bu gelişmelerin, özellikle sinema ve eğlence sektörlerinde köklü değişikliklere yol açması bekleniyor. Meta’nın teknolojik altyapısı ile James Cameron’ın yaratıcı vizyonunun birleşimi, bu iş birliğini hem teknoloji hem de içerik üretimi açısından tarihi bir adım haline getiriyor.

Fly Ventures, erken aşama girişimler için yeni fon oluşturdu!

0

Berlin merkezli risk sermayesi şirketi Fly Ventures, erken aşama girişimlere odaklanmak amacıyla 80 milyon euro değerindeki üçüncü fonunun kapanışını gerçekleştirdi. Şirket, 2020 yılında 53 milyon euro ile tamamladığı ikinci fonundan bu yana yaklaşık 30 milyon euroluk bir artış kaydederek, girişim sermayesi alanında daha geniş bir etki yaratmayı hedefliyor. Fly Ventures, erken aşama Avrupalı girişimlere 1 milyon ila 4 milyon euro arasında yatırımlar yaparak destek sağlıyor ve Berlin, Londra, Paris ve Zürih’teki merkezlerinde dört eşit General Partner modeliyle faaliyet gösteriyor.

Fly Ventures, erken aşama girişimler için yeni fon oluşturuyor

Fly Ventures’un Kurucu Ortağı Gabriel Matuschka, Almanya ve İngiltere’nin bu modelin temel taşları olduğunu vurgularken, Berlin ve Münih arasındaki iş birliğinin özellikle teknik odaklı projelerde güçlü bir sinerji yarattığını ifade etti. Ayrıca, son yıllarda Paris’in teknoloji ekosistemindeki hızlı büyümesine dikkat çeken Matuschka, bu doğrultuda Paris merkezli Marie’nin ekibe dahil edildiğini belirtti. Fly Ventures, Avrupa’nın teknik yeteneklerini kapsayan bu stratejik ofis yapılanmasıyla bölgesel çeşitliliği ve uzmanlığı artırmayı amaçlıyor.

Şirketin yatırım yaptığı alanlar arasında yapay zeka, endüstriyel teknoloji, yazılım geliştirme ve altyapısı gibi sektörler bulunuyor. Portföyünde kara para aklamayı önleme girişimi Salv, siber güvenlik şirketi GitGuardian ve otonom sürüş teknolojileri geliştiren Wayve gibi yenilikçi girişimler yer alıyor. Matuschka, Fly Ventures’un özellikle geleneksel yatırımcıların henüz fark etmediği yenilikçi alanlara yatırım yapmayı tercih ettiğini belirterek, “Malzeme bilimi ve yapay zeka gibi, insanların başlangıçta anlam veremediği alanlara yönelmekten keyif alıyoruz. Bugünlerde bu alanlar daha fazla ilgi çekiyor, ancak bizim stratejimiz bu tür yatırımları diğerlerinden iki veya üç yıl önce gerçekleştirmek üzerine kurulu,” ifadelerini kullandı.

Bu yeni fonla Fly Ventures, Avrupa’nın hızla gelişen teknoloji ekosistemindeki rolünü güçlendirmeyi ve erken aşama girişimlere daha fazla destek sağlamayı hedefliyor. Şirket, teknolojik yeniliklere ve girişimcilik potansiyeline olan bağlılığıyla, bölgedeki girişimlerin küresel başarı hikayelerine dönüşmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor.

Pardon AI, Techstars’tan yatırım alarak ABD operasyonlarına başladı!

0

Restoran, otel ve etkinliklerde kişiselleştirilmiş bir deneyim sunarak kullanıcıların “Pardon!” demeden sipariş verebilmesini sağlayan akıllı menü platformu Pardon AI, Techstars’tan yatırım alarak ABD operasyonlarına resmen başladı. Türkiye’deki başarısını ABD’ye taşıyan yerli girişim, yatırım süreciyle birlikte ABD pazarında faaliyet göstermeye başlamış ve ilk büyük müşterileriyle iş birliği kurmuş durumda.

Pardon AI, Techstars’tan yatırım alarak ABD operasyonlarına başlıyor

Pardon AI, işletmelerin kârlılıklarını artırmak için yapay zeka destekli çözümler sunuyor. Platform, 2 milyondan fazla saati aşan dijital müşteri davranış veri havuzundan faydalanarak, her ay aktif olarak 3 milyon oturumdan elde ettiği verilerle modelini sürekli güncelliyor. Restoranlar için fiyatlama, pazarlama, menü mühendisliği ve yeni şube lokasyonlarını belirleme gibi kritik alanlarda güçlü öneriler sunan Pardon AI, aynı zamanda kişiselleştirilmiş menü, dinamik pop-up, etkileşimli etiketler ve hızlı ödeme altyapısı gibi hizmetler de sağlıyor. Bu kapsamlı yaklaşımıyla işletmelere dijital dünyada hızlı ve etkili kararlar alma imkânı tanıyor.

Türkiye’de önde gelen zincir restoranlar, otel grupları, bankalar ve F&B şirketleriyle iş birliği yapan girişim, Techstars’ın desteğiyle ABD’deki büyümesini hızlandırmayı hedefliyor. Şirket, bu büyüme yolculuğunun bir parçası olarak yeni versiyonu olan Pardon AI 4.0’ı 2025’in Mart ayında piyasaya sürmeye hazırlanıyor. Bu yeni sürüm, mevcut önerilere ek olarak operasyonel maliyetlerin düşürülmesi, satın alma süreçlerinin iyileştirilmesi ve sosyal medya pazarlama stratejilerinin geliştirilmesi gibi yeni özellikler sunacak. Böylece, işletmelerin iş gücü eksikliği, ekonomik kayıplar ve uzun karar alma süreçleri gibi sorunlarını çözmeyi amaçlıyor.

Pardon AI CEO’su Gökhan Çam, şirketin erken dönemde yapay zeka modeline yaptığı yatırımların karşılığını almaya başladığını belirtti. Çam, Pardon AI’ın yalnızca satış verisi odaklı karar mekanizmalarını yapay zeka önerileriyle değiştirerek iş ortaklarının kârlılıklarını artırdığını ifade etti. Techstars’tan aldıkları yatırımın, ABD pazarında başarılarını katlayarak büyütmelerinde önemli bir rol oynayacağını vurgulayan Çam, yatırım öncesinde ABD’de şirketleşerek ilk müşterileriyle çalışmaya başladıklarını ve Techstars’ın güçlü bağlantılarının bu süreci hızlandıracağını dile getirdi. Pardon AI, Türkiye’de elde ettiği başarıyı ABD pazarına taşıyarak uluslararası bir marka olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

Güneş enerjisi depolama projesine yeşil ışık!

0

ABD’nin 2,4 GW kapasiteli en büyük güneş enerjisi depolama projesine yeşil ışık yakıldı. Sunstone Solar, Bonneville Elektrik İdaresi aracılığıyla Umatilla Elektrik Kooperatifi sistemi üzerinden şebekeye bağlanacak.Oregon eyaleti, Morrow County’de yaklaşık 10.000 dönümlük alanı kapsayacak olan Sunstone Solar projesini onaylayarak sürdürülebilirlik çabalarını bir adım öteye taşıdı.

Güneş enerjisi depolama için yeni adım

ABD’deki türünün en büyüğü olması planlanan proje, yaklaşık 4 milyon güneş paneli kullanarak 1.200 megavatlık güç üretecek. Bu da yılda yaklaşık 800.000 eve temiz, emisyonsuz elektrik sağlamaya yetecek.Pine Gate Renewables CEO’su Ben Catt’e göre Oregon’un enerji tesisi izin verme süreci ülkedeki en titiz süreçlerden biridir. Eyalet, en iyi tarım arazilerini korumak için güneş panellerinin nereye kurulabileceği konusunda katı kurallara sahiptir. Ancak Sunstone Solar gibi projeler, bölgeye açık faydalar sağlarsa özel izin alabilir.

Catt, bunu akılda tutarak, yakın zamanda oybirliğiyle alınan izin onayının, proje ekibi ile paydaşlar arasındaki, hem Oregon hem de Morrow County topluluğuna fayda sağlayacak bir çözüm yaratma yönündeki iş birliğini yansıttığını belirtti.

Enerji şirketi 2026’da inşaata başlamayı planlıyor ve yerel tarımı desteklemek için dönüm başına 1.000 dolardan fazla yatırım yapacak. Bu girişim, bölgedeki buğday çiftçilerine fayda sağlamayı ve Morrow County’nin buğday çiftliklerinin uzun vadeli sürdürülebilirliğini artırmayı amaçlayan bir fona yaklaşık 11 milyon dolar katkıda bulunacak.

ABD Senatörü Ron Wyden, iklim kriziyle mücadelenin çeşitli enerji çözümlerine dayandığını vurgulayarak, Enflasyon Azaltma Yasası ile sağlanan önemli federal yatırımların açık bir örneği olarak Pine Gate Renewables’ın güneş enerjisi ve enerji depolama projesini gösterdi.Pine Gate, 2022’de Gallatin Power Partners’tan Sunstone Solar’ı satın alarak Oregon’da halihazırda 17 güneş enerjisi projesine sahip ve işletiyor. Ayrıca proje, Oregon’un 2040 yılına kadar eyaletin tüm elektriğini temiz enerji kaynaklarından üretme ve elektrik üretiminden kaynaklanan kirliliği ortadan kaldırma hedefine doğru attığı birçok adımdan sadece biri.

Projede yer alan yerel bir buğday çiftçisi ve toprak sahibi olan Ken Grieb, projenin Morrow County’ye ekonomik faydalar sağlama potansiyeli konusunda umutlu. Pine Gate’in enerji geliştirmeye yönelik işbirlikçi yaklaşımının topluma bağlılık gösterdiğini belirtiyor. Grieb, “Pine Gate, büyük enerji tesisi geliştirmenin nasıl düşünceli ve işbirlikçi bir şekilde yapılabileceğini gösterdi” dedi.

Türkiye’nin Jeotermal Enerji Hedefleri Büyüyor

Türkiye, yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptığı yatırımlarla dikkat çekmeye devam ediyor. Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Derneği (JESDER) Başkanı Ufuk Şentürk’ün açıklamalarına göre, Türkiye’nin jeotermal enerji kurulu gücü 1726 megavata (1.7 GW) yükselmiş durumda. Türkiye, bu alanda Avrupa’da birinci, dünyada ise dördüncü sırada yer alıyor.

Yeni santrallerle kapasite artıyo

2024 yılı sonuna kadar 35 megavat kapasiteli iki yeni santral devreye alınacak, ayrıca bu ay bir santralin daha faaliyete geçmesi bekleniyor. Bu gelişmelerle birlikte, Türkiye’nin jeotermal enerji kapasitesinin daha da artacağı öngörülüyor. Şentürk, bu yatırımları, “40 yıllık bir yolculuğun hediyeleri” olarak nitelendirerek, jeotermal enerjinin yalnızca elektrik üretimi değil, enerji çeşitliliği ve sürdürülebilirlik açısından da kritik bir öneme sahip olduğunuvurguladı.

Sera ve konut ısıtmasında büyük potansiyel

Jeotermal enerjinin sadece elektrik üretiminde değil, sera ve konut ısıtmasında da etkin şekilde kullanılması gerektiğine dikkat çeken Şentürk, özellikle Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri’nin (TDİOSB) bu alanda önemli fırsatlar sunduğunu ifade etti. Ancak, özel sektörün TDİOSB’lerde kurucu üye olamaması ve teşviklerden yararlanamaması, sektörde bir kısır döngüye yol açıyor. Şentürk, özel sektörün önünün açılmasının, jeotermal kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlayacağını belirtti.

Atıl petrol kuyuları jeotermale dönüştürülebilir

Şentürk, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bölgelerindeki atıl durumdaki petrol kuyularının jeotermal enerjiye dönüştürülerek sera ve konut ısıtmasında kullanılmasının, yeni dönemde önemli bir çalışma alanı olabileceğini dile getirdi. Bu tür projelerin, jeotermal enerjinin farklı sektörlerde kullanımını artırarak bölgesel kalkınmaya katkı sağlayacağı öngörülüyor.

Kaynaklara göre kurulu güç dağılımı

2024 yılı Ekim ayı itibarıyla Türkiye’nin toplam enerji kurulu gücü, kaynaklara göre şu şekilde dağılıyor:

  • Hidrolik enerji: %28,1
  • Doğal gaz: %21,5
  • Kömür: %19,1
  • Rüzgar: %10,9
  • Güneş: %16,6
  • Jeotermal: %1,5
  • Diğer kaynaklar: %2,4

Jeotermal enerjide Türkiye’nin potansiyeli

Türkiye, 5000 megavatlık (5 GW) jeotermal elektrik üretim potansiyeline sahip. Bununla birlikte, muhtemel jeotermal ısı potansiyeli 35.500 MWt, elektrik üretimi potansiyeli ise 4500 MWe olarak tahmin ediliyor. Jeotermal kaynakların %90’ı doğrudan uygulamalar (ısıtma, termal turizm, endüstriyel kullanım), %10’u ise elektrik üretimi için uygun.

Türkiye’nin yenilenebilir enerji hedefleri doğrultusunda, jeotermal enerji alanındaki yatırımların hız kesmeden devam etmesi bekleniyor.

Türkiye, 2026’da Formula 1 takvimine yeniden girebilir!

0

Türkiye, Formula 1 takvimine yeniden dahil olma yolunda önemli adımlar atıyor. İstanbul Park F1 Pisti’nin el değiştirmesinin ardından, Türkiye’nin 2026 yılında Formula 1 takvimine geri girmesi için yapılan çalışmalar hızlandı. Geçtiğimiz günlerde, Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın da katılımıyla Türkiye’nin Formula 1 yönetimiyle önemli görüşmeler gerçekleştirdiği belirtildi. Bu görüşmelere İstanbul Park F1 Pisti’nin yeni işletmecisi ve Pirelli başkanı Lale Cander ile Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu (TOSFED) Başkanı Eren Üçlertoprağı da katıldı. Görüşmeler, Abu Dabi’de Formula 1 CEO’su Stefano Domenicali ve diğer üst düzey yetkililerle yapıldı.

Türkiye, 2026’da Formula 1 takvimine yeniden dahil olabilir

Görüşmelerin ana gündem maddesi, Türkiye’nin 2026 yılı itibarıyla Formula 1 takvimine tekrar dahil olma talebiydi. Bu konuda resmi bir açıklama yapılmasa da, görüşmelerin çok verimli geçtiği ve tarafların 2026’daki olası takvim değişiklikleri ile ilgili çok olumlu değerlendirmeler yaptığı vurgulandı. Ayrıca, İstanbul Park’ta pistin bakım ve kalite artırma çalışmalarının devam ettiği ve bu süreçlerin Formula 1 yönetimi ile yakın bir iş birliği içinde gerçekleştirildiği ifade ediliyor.

2026 yılı Formula 1 için önemli bir geçiş dönemi olacak. Zira, Hollanda, Austin, Barselona ve Azerbaycan ile yapılan sözleşmeler 2026 yılının sonunda sona erecek. Bu takımların sonrasında seriden çıkacak olması, Türkiye için büyük bir fırsat yaratabilir. Özellikle Hollanda’nın Circuit Park Zandvoort ile olan anlaşmasının sonlanacağı ve bu pistin 2026 yılı itibarıyla Formula 1 takviminden çıkacağı açıklanmıştı. Bu durum, Avrupa’da yarış sayısının azalmasına yol açacak ve Türkiye’nin yeniden Formula 1 takvimine dahil olma şansını artıracak. Formula 1 yönetimi de, Türkiye’nin 2026’da takvime dahil olması durumunda, pistin kalitesinin ve sunacağı fırsatların büyük önem taşıyacağını belirtiyor.

Türkiye’nin Formula 1 takvimine geri dönmesi için yapılan çalışmalar, yalnızca pistin bakım ve iyileştirilmesiyle sınırlı değil. Türkiye, Formula 1 için büyük bir potansiyele sahip bir pazar olarak görülüyor ve Türk hükümeti, bu fırsatı hem motorsporları hem de ülkenin tanıtımı açısından önemli bir adım olarak değerlendiriyor. Formula 1, Türkiye’nin turizm ve ekonomisi için önemli bir katkı sağlayabilirken, aynı zamanda İstanbul Park F1 Pisti’nin de tekrar dünya çapında bir prestije sahip olması sağlanmış olacak. Görüşmelerin ilerleyen haftalarda daha fazla detay içermesi ve Türkiye’nin 2026 yılında Formula 1 takvimine resmi olarak dahil edilmesi bekleniyor.

Yapay zeka kimya sektöründe devrim yaratacak

0

Albert Invent, yapay zeka platformuyla kimya sektöründe devrim yaratmayı umuyor. Üretken AI bilimlerde geniş bir benimseme görüyor. Yapay zeka, araştırma ve geliştirmede çok fazla deneme yanılma var ve araştırmacılar için süreci hızlandırabilecek herhangi bir araç kesinlikle faydalı olacaktır.

Yapay zeka kimya alanında başarıyı yakalıyor

En sonuncusu, kimyagerlerin kimyasal formüle ederken moleküler düzeydeki verileri sorgulamasına olanak tanıyan, geçmiş kimyasal deneylerden elde edilen verilerle eğitilmiş bir yapay zeka platformu sunan Albert Invent’tir. Kurucuları daha önce bir 3D baskı şirketi işletiyorlardı ve bu malzeme bilimi bilgisini bir yapay zekayı kimyasal süreçler konusunda eğitmek için kullanmaya karar verdiler. Girişim şimdi Coatue liderliğinde 22.5 milyon dolarlık bir Seri A finansman turu elde etti.

Şirketin Albert Breakthrough adlı platformu, yapılandırılmış verileri şirketin tescilli AI modelleriyle birleştiriyor. Umut, kimya şirketlerinin platformu kullanarak yeni ürünleri daha hızlı ve daha iyi geliştirebilmesi. Şirket, platformun örneğin gerçek zamanlı toksikoloji tahminleri kimyasalları üretebileceğini ve standart endüstri modellerini “geçebileceğini” söylüyor.

Albert Invent’in müşterileri arasında Chemours, Solenis, Keystone Industries, Applied Molecules, Henkel ve Nouryon yer alıyor. Albert Invent’in CEO’su ve kurucu ortağı Nick Talken, platformun kimya bilimine veri bilimcilerinin bir süredir erişebildiği şeyi getireceğini düşünüyor. “Bu, dünyanın en büyük kimya şirketleri tarafından fiziksel dünyayı temelden yeniden icat etmek için kullanılan bir SaaS ürünü. Sürdürülebilirlikten kişiselleştirilmiş tıbbi cihazlara kadar toplum olarak karşılaştığımız en büyük sorun, bunların hepsi kimya yoluyla çözülecek” dedi.

Talken, 15 milyondan fazla kimyasal yapı üzerinde eğitilen kendi temel modellerini oluşturduklarını söylüyor. Talken: “Bu sektörde, yalnızca internetteki veri yığınını almak istemezsiniz. Alana özgü bilgi almanız gerekir. Böylece kimya etrafındaki neredeyse tüm kamu bilgi alanını, yaklaşık 15 milyon molekülü aldık, temel bir model oluşturduk ve Albert Breakthrough’a güç veren şey budur” dedi.