Çinli YMTC, dünyanın en gelişmiş bellek çipini üretti

Çin’in önde gelen bellek yongası üreticisi olan Yangtze Memory Technologies Co (YMTC), son teknoloji sıçramasıyla “dünyanın en gelişmiş” 3D NAND bellek yongasını üretti. ABD yaptırımlarına rağmen firması ileri teknoloji geliştirmeye devam ediyor.

Yarı iletken analiz firması TechInsights’ın raporuna göre, YMTC, temmuz ayında sessizce piyasaya sürülen bir katı hal sürücüsünde bulunan bu bellek çipi ile ilerlemeyi sürdürüyor. Bu gelişme, Çin’in bellek yongası endüstrisindeki güçlenmeye işaret ediyor.

YMTC’nin bu başarısı, bellek yongalarının önemini vurguluyor. 3D NAND bellekler, yapay zeka ve makine öğrenimi gibi yüksek performanslı bilgi işleme uygulamaları için kritik bir bileşen olarak öne çıkıyor.

Çinli YMTC, ABD’nin ihracat kısıtlamalarına rağmen ilerleme kaydediyor. Çin, dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki ticari ve jeopolitik gerilimlerin etkisi altındayken, YMTC’nin bu başarısı dikkat çekiyor.

YMTC’nin 232 katmanlı X3-9070 adlı yeni bellek yongası, Samsung Electronics, SK Hynix ve Micron Technology gibi liderlere meydan okuyor. Ancak bu alandaki rekabet hızla artıyor, zira diğer firmalar daha da yüksek katmanlı bellek yongaları üretiyor.

YMTC’nin “Xtacking 3.0” mimarisi, bu ilerlemenin temelini oluşturuyor ve yerli Çin ekipmanları kullanma hedefini taşıyor. Ancak, Çin’in çip üretim tedarik zincirinde bazı tıkanma noktaları bulunuyor, özellikle çip üretim ekipmanları konusunda dışa bağımlılık söz konusu.

Sonuç olarak, Çinli YMTC’nin bu gelişimi, ülkenin kendi gelişmiş çiplerini üretme yolundaki çabalarını yansıtıyor, ancak hala bazı zorluklarla karşı karşıyalar.

Xiaomi’den akıllı saat görünümlü tansiyon ölçme cihazı!

0

Teknoloji devi Xiaomi, yeni ürünü “Xiaomi Wrist ECG Blood Pressure Recorder” ile tansiyon ölçümüne farklı bir boyut getiriyor. Bu kardiyo ve tansiyon ölçüm cihazı, kullanıcıların bileğine takılabilen akıllı saat benzeri güzel bir tasarıma sahip

Günümüzde sağlık verilerini takip etmek ve kaydetmek önemli bir hale gelirken, Xiaomi, bu ihtiyacı karşılayan özel bir ürün sunuyor. Xiaomi Wrist ECG Blood Pressure Recorder, tansiyon ölçümü için geliştirilmiş bir cihaz.

Xiaomi' tansiyon ölçme

Cihaz, 1.43 inçlik AMOLED ekranı ve paslanmaz çelik gövdesi sayesinde su altında bile kullanılabilecek dayanıklılığa sahiptir. Özellikle Çin medikal kurumları ile işbirliği yapılarak geliştirilen sensörler, EKG (elektrokardiyografi) ve kan basıncı ölçümünü yapabilir. Bu ölçümleri, veri tabanındaki doktor önerileri ile birleştirerek kullanıcıların kalp sağlığını sürekli olarak takip etmelerine olanak tanıyor.

Ayrıca, cihaz 6 eksenli atalet sensörü ile düşmeleri algılayabilir. Xiao AI entegrasyonu, NFC desteği ve Bluetooth görüşme özellikleri ile birlikte gelir. Xiaomi Wrist ECG Blood Pressure Recorder, tek bir şarjla 9 güne kadar kullanım süresi sunuyor.

bu yenilikçi tansiyon ölçer cihazı, sağlık bilincine sahip kullanıcılar için bir çözüm olarak ön plana çıkıyor. Wrist ECG Blood Pressure Recorder, 275 dolarlık fiyat etiketi ile piyasaya sürüldü.

Sağlık verilerinin izlenmesi ve kaydedilmesi konusundaki bu yenilikçi ürün, kullanıcıların sağlık durumlarını daha yakından takip etmelerine yardımcı olacak gibi görünüyor.

Çin, Tiengong uzay istasyonu’na yeni Taykonot ekibini yolladı

Son dönemde uzay araştırmalarıyla gündemde olan Çin, Dünya yörüngesinde kurduğu Tiengong Uzay İstasyonu‘nda görev yapacak altıncı taykonot ekibini yola çıkardı.

Çin İnsanlı Uzay Programı Ajansı (CMSA), bu heyecan verici görevi gerçekleştirmek üzere taykonotlar Tang Hongbo, Tang Şıngcie ve Ciang Şinlin’i taşıyan Şıncou-17 uzay mekiğini Long March 2F roketiyle Gobi Çölü’ndeki Ciuçüen Uydu Merkezi’nden fırlattı. Roketten ayrıldıktan 10 dakika sonra kapsülün planlanan yörüngeye başarıyla girdiği açıklandı.

Yeni taykonot ekibi, uzay istasyonuna ulaştığında, 30 Mayıs’ta istasyona gönderilen ve beş aydır görevde olan üç taykonotla devir teslim yapacak. Bu ekip, Çin’in uzaya gönderdiği en genç taykonot grubu olarak dikkat çekiyor.

Daha önce Şıncou-12 görevinde yer alan 1975 doğumlu Tang Hongbo, bu kez ekibin komutanı olarak görev yapacak. İlk kez uzay görevine katılan 1988 doğumlu Ciang Şinlin ve 1989 doğumlu Tang Şıngcie ise Çin’in en genç taykonotları olarak tarihe geçecekler.

Taykonot ekibi, uzay istasyonunda beş ay boyunca bilimsel deneyler, teknoloji testleri ve istasyonun bakımı gibi çeşitli görevleri üstlenecek. CMSA Direktör Yardımcısı Lin Şiçiang, “uzay enkazı” olarak bilinen yörüngede serbest dolaşan insan yapımı nesnelerin artış göstermesi nedeniyle uzay istasyonunun uzun vadeli bakımının önemli olduğunu vurguladı. Ayrıca, uzay istasyonunun güneş enerjisi ile çalışan panellerine çarpan küçük parçaların ufak hasarlara yol açtığını da belirtti.

Bu yeni taykonot ekibinin başarılı bir görev geçirmesini ve uzay araştırmalarına değerli katkılar sunmasını umuyoruz.

Elon Musk, X’i (Twitter) 2024’te bankacılık uygulaması yapacak

Elon Musk, geçen yılın sonlarına doğru satın aldığı X (eski adıyla Twitter) platformunu, “süper bir uygulama” olarak tanımladığı bir konsepti gerçeğe dönüştürmek amacıyla kullanmaya devam ediyor. Bu uygulama gelecekte bir bankacılık ve finans uygulaması olacak. Musk, X’i finans dünyasının merkezi haline getirmeyi ve insanların finansal işlemlerini kolayca yönetmelerini sağlamayı hedefliyor. Ayrıca, bu projenin belirli bir tarihi olduğu da belirtiliyor.

Musk’ın planlarına göre, X’in bankacılık ve finans uygulaması özelliklerinin 2024 yılı sonuna kadar tamamlanması bekleniyor. Musk, “Ödemeler dediğimde aslında birinin tüm finansal hayatını kastediyorum,” şeklinde açıklamada bulunuyor. Bu, menkul kıymetler dahil olmak üzere tüm finansal işlemleri kapsayacak bir platform anlamına geliyor ve bir banka hesabına ihtiyaç duyulmayacağını vurguluyor. X CEO’su Linda Yaccarino da 2024 yılının bu projenin tamamlanması için büyük bir fırsat olacağını düşünüyor.

Elon Musk x

Musk ayrıca X’in finansal hizmetler sunabilmesi için ABD genelinde para transferi lisansları almak için çalıştığını da belirtiyor. Ayrıca, ekibine yeni yetenekler kazandırmak için önümüzdeki birkaç ay içinde yeni personel almayı planladığını söylüyor.

Bu, Elon Musk’ın ilk finansal hizmetler platformunu oluşturmak için çalıştığı proje değil. Yaklaşık yirmi yıl önce Musk, X.com’u kurmuş ve daha sonra PayPal olarak yeniden markalandı. Ancak Musk hala bu fikri benimseyerek PayPal’ı X ile rekabet etmek için kullanmayı planlıyor.

Musk’ın hedefi, X’i bir “her şey uygulaması” haline getirerek, WeChat gibi Çin’deki süper uygulamalara benzer bir platform oluşturmak. Ancak bu hedefe ulaşmak için zorluklar var. İnsanları neden bu tür bir platforma ihtiyaç duyduklarına ikna etmek ve X’e finansal işlemlerini güvenle teslim etmelerini sağlamak gerekiyor.

Sonuç olarak, Elon Musk, X’i bir finansal hizmetler merkezi haline getirme hedefiyle önemli bir projeye girişmiş gibi görünüyor ve bu, finansal dünyada büyük bir değişikliğe neden olabilir.

Nvidia ve Google, yapay zeka girişimine destek oluyor

Nvidia Corp. ve Google’ın Gradient Ventures girişim fonu, yapay zeka geliştiricilerine çip sıkıntısını aşmalarına yardımcı olacak bir girişime 27 milyon dolar yatırım yaptı.

Toronto merkezli CentML, geliştiricilerin yapay zeka sistemlerini eğitmek ve çalıştırmak için kullanılan grafik işlemci birimlerinden (GPU’lar) daha fazla bilgi işlem gücü elde etmelerine yardımcı olan yazılımlar geliştiriyor.

CentML’nin kurucusu ve CEO’su Gennady Pekhimenko, “Yapay zeka modellerinin boyutu son on yılda yılda 10 kat arttı ve bilgi işlem ile modelin boyutu arasındaki uçurum büyüyor” dedi. “Bilgi işlem için bir çaresizlik var ve çip üreticileri bunu yeterince hızlı sağlayamıyor.”

CentML’nin yazılımı, farklı donanım türlerini kullanarak görevlerin işlenmesi için geçen süreyi tahmin etmeye yardımcı oluyor. Bu, geliştiricilerin sistemlerini daha verimli bir şekilde dağıtmalarına ve çip kullanımını en üst düzeye çıkarmalarına olanak tanıyor.

Pekhimenko, teknolojisinin sistemleri “8 kata kadar hızlandırabildiğini” söyledi.

CentML, yatırımı kullanarak Silikon Vadisi’nde bir ofis açmayı ve iş gücünü iki katına çıkarmayı planlıyor.

Yapay zekaya yapılan yatırımlar artıyor

Bloomberg için derlenen PitchBook verilerine göre, yapay zeka şirketlerine sağlanan fonların değeri üçüncü çeyrekte bir önceki yıla kıyasla küresel olarak %27 arttı. Yeni kurulan şirketler için yapılan toplam anlaşmalar bir önceki yıla göre %31 düşerek dünya çapında 73 milyar dolara ulaştı.

Bu artış, yapay zekanın giderek daha yaygın bir şekilde benimsenmesinden kaynaklanıyor. Yapay zeka, sağlık, finans, imalat ve diğer birçok sektörde kullanılıyor.

CentML’nin yatırımı, yapay zeka geliştiricilerine çip sıkıntısını aşmalarına yardımcı olacak yeni bir çözüm sunuyor. Bu, yapay zekanın daha geniş bir yelpazede uygulamalarda kullanılmasını sağlayabilir.

Nvidia Googleyapay zeka çip

CentML’nin yatırımı, yapay zeka geliştirmedeki en büyük darboğazlardan birini ele alıyor. Çip sıkıntısı, yapay zekanın benimsenmesini engelleyen önemli bir faktör. CentML’nin yazılımı, geliştiricilerin sistemlerini daha verimli bir şekilde dağıtmalarına ve çip kullanımını en üst düzeye çıkarmalarına yardımcı olarak bu sorunu çözebilir.

Yapay zekaya yapılan yatırımların artması, bu teknolojinin daha da yaygınlaşmasını gösteriyor. CentML’nin yatırımı, yapay zekanın gelişimine ve benimsenmesine önemli bir katkı sağlayabilir.

Bu haber metni, orijinal metinde yer alan tüm önemli bilgileri içeriyor. Ayrıca, metnin anlaşılmasını kolaylaştırmak için bazı değişiklikler yapıldı. Örneğin, bazı cümleler bölündü ve bazı cümlelerin sırası değiştirildi. Ayrıca, bazı teknik terimler daha anlaşılır bir şekilde ifade edildi.

Hibrit bulut, üretken yapay zekadan yararlanmanın tek yolu olma yolunda!

Las Vegas’taki NetApp Insight konferansında konuşan Kurian, hibrit bulutun, üretken yapay zeka araçlarının kullanımını keşfeden işletmelerin pazara çıkmadan önce stratejilerini ince ayar yapmalarına ve daha sağlam, güvenli ve tüketiciye hazır hizmetler sunmalarına olanak tanıyacağını söyledi. 

Üretken yapay zeka destekli araçlar, hizmetler veya platformlar beklentisiyle flört eden işletmelerin, ilk etapta doğal olarak genel buluta yöneleceğini söyledi.

Ancak uzun vadede hibrit bulut yaklaşımı, uygulamanın sağladığı esneklik nedeniyle üretken AI iş yüklerini barındırmak için muhtemel başvurulacak model olacak.

Hibrit bulutun klasik bir yapay zeka iş kullanım örneği olduğunu düşünüyorum.” dedi . “Müşteriler, tüm modern araçların mevcut olduğu genel bulutta kavram kanıtlarını denemek isteyecek ve hangisinin anlamlı olduğunu anladıktan sonra bunu kendi veri merkezlerinde ölçeklendirebilecekler.” 

Kurian, bunun tamamen bireysel işletmelerin kendine özgü koşullarına bağlı olacağını vurguladı. Kritik sektörlerde faaliyet gösteren daha büyük kuruluşlar, güvenlik ve güvenliği sağlamak için muhtemelen şirket içi veri mimarilerine yoğun bir şekilde odaklanacak.

Ancak daha küçük işletmeler, çoklu bulut yaklaşımının karma bir hibritiyle avantajlardan yararlanabilirler.

Farklı müşteri sınıfları için farklı modeller olacağına eminim.” dedi. “Büyük ve düzenlemelere tabi olanlar için her şeyi şirket içinde yapacaklar. Daha küçük ve daha çevik olanlar muhtemelen her şeyi bulut üzerinde yapacak ve bir karışım elde edecekler.

Örneğin bulutta kuruluşlar arasında işbirliği yapmak daha kolay. Dolayısıyla, yapay zeka araç zincirinde başka bir kurumla iş birliği yapan bir araştırma kurumuysanız, bunu kendi veri merkezi ortamlarınız yerine genel bulutta yapmak daha kolay olabilir.

Kurian’ın üretken yapay zeka ile hibrit bulut uygulamalarının birleşimine ilişkin yorumları tamamıyla benzersiz bir bakış açısı değil.

Örneğin VMware, son zamanlarda üretken yapay zeka inovasyonunu ve gelişimini desteklemek için çoklu bulut yeteneklerinden yararlanan kuruluşlara destek sağlamaya yönelik artan bir odaklanmanın altını çizdi. 

NetApp, hibrit bulut ortamında AI araçları geliştiren müşterilere daha fazla destek sağlamak amacıyla AFF C-Serisi kapasiteli flash depolama seçeneğinin genişletilmesinin artık ONTAP yapay zeka mimarisiyle entegre edileceğini doğruladı. 

Bu hamle, müşteriler arasında yapay zeka gelişimini teşvik etmeye ve hibrit bulutun esneklik avantajlarından yararlanmaya yönelik ortak çabanın bir parçası.

Dünya çapındaki işletmeler, hibrit bulutun avantajlarını ve uygulamaları ve iş yüklerini buluttan veri merkezi ortamlarına aktarma yeteneğinin farkına varmaya başlıyor.

Google tarafından yapılan ve odakta kademeli ancak istikrarlı bir değişimin altını çizen  bir araştırmaya göre, 2022’de teknoloji liderlerinin %48’i “çoğunlukla hibrit” olduklarını açıkladı; 2020’de bu oran yalnızca %40’tı.

iLeakage saldırısı Apple Safari’den e-postaları ve şifreleri çalıyor

0

Georgia Tech, Michigan Üniversitesi ve Bochum Ruhr Üniversitesi akademisyenlerinden oluşan bir ekip tarafından geliştirilen iLeakage, Apple Silikon CPU’larına ve Safari tarayıcısına yönelik spekülatif bir veri ihlal saldırısının ilk örneği. Akademisyenlere göre bu yöntem Safari’nin yanı sıra Firefox, Tor ve iOS’taki Edge’den “mükemmele yakın doğrulukta” veri almak için kullanılabiliyor. Akademisyenler iLeakage’ı tüm tarayıcı sağlayıcıları tarafından uygulanan standart yan kanal korumalarını atlayan zamansız bir Spectre saldırısı (farklı uygulamalar arasındaki izolasyonu ortadan kaldıran bir teknik) olarak tanımlıyor.

Akademisyenler söz konusu saldırı yöntemini Safari’nin yan kanal esnekliğini inceleyerek geliştirmişler. Safari tarayıcısında kaydedilen hassas bilgileri okumaya odaklanan ekip Apple’ın tarayıcısının işleme süreci için kullandığı adres alanındaki herhangi bir 64 bit işaretçiyi spekülatif olarak okuyabilen ve sızdırabilen bir ilkel metot oluşturmayı başarmış. Akademisyenler bunu, Apple’ın tarayıcısında uyguladığı düşük çözünürlüklü zamanlayıcı, sıkıştırılmış 35 bit adresleme ve değer zehirleme gibi yan kanal korumalarını devre dışı bırakarak gerçekleştirdiklerini açıklıyor.

iLeakage üzerinde çalışan araştırmacılar ayrıca Safari’deki, web sitelerini etkin üst düzey alan adlarına (eTLD) ve bir alt alan adına göre farklı adres alanlarına ayıran site izolasyon politikasını da atlattılar. JavaScript window.open API’sini kullanarak bir saldırgan sayfasının rastgele kurban sayfalarıyla aynı adres alanını paylaşmasını sağlayan yeni bir teknik kullandılar. Aşağıdaki video, iPad’de çalışan Safari’deki Gmail mesajlarının iLeakage saldırısı kullanılarak nasıl alındığını gösteriyor. Saldırının çalışması için temel gereksinim ise kurban kullanıcının saldırganın sayfasıyla etkileşime girmesi.

Araştırmacılar, LastPass parola yönetim hizmetini kullanarak Safari web tarayıcısında otomatik olarak doldurulan bir Instagram test hesabının parolasını almak için de aynı yöntemi kullandılar. Ayrıca bir başka deneyde, iLeakage saldırılarının iOS için Chrome’da da nasıl çalıştığını da gösterdiler ve YouTube izleme geçmişini almayı başardılar.

Araştırmacılar, Apple’ın politikasının tüm üçüncü taraf iOS tarayıcılarını Safari’nin üzerine bindirme yapmaya ve Apple tarayıcısının JavaScript motorunu kullanmaya zorladığını belirtiyorlar. iLeakage, Apple Silikon çiplerinde (M1, M2) spekülatif yürütmenin istismar edilmesine dayanıyor. Burada CPU’nun öngörülü yürütmesi, ihtiyaç duyulması en muhtemel görevleri, gerekli olup olmadıklarını bilmeden önce gerçekleştirir. Tüm modern CPU’larda bulunan bu mekanizma performansı önemli ölçüde artırmaktadır; ancak tasarım kusurları veri sızıntılarına neden olabiliyor. Apple, kullanıcıların verileri üzerinde daha fazla kontrol sağlamayı hedefleyen güçlendirilmiş yeni gizlilik ve güvenlik özelliklerini duyurmuştu.

Apple ürünleri artık çok daha ucuza tamir edilebilecek!

Bu destek, Başkan Joe Biden’ın şirketler arasındaki rekabeti teşvik etmek ve yeni işler yaratmak için ülke çapında “bölgesel teknoloji merkezleri” kurma çabasıyla birlikte geliyor. Apple’ın hizmet ve operasyonlardan sorumlu başkan yardımcısı Brian Naumann, markanın “herkesin bu desteği sağlayacağına inandığını” belirtti.

Federal mevzuat hazırlanana kadar şirket, “Kaliforniya’nın Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yeni onarım hükümlerine saygı gösterecek.” ve bunları isteyen kişilere kılavuzlar, aletler ve yedek parçalar gibi belgeleri “makul fiyatlarla” sunacak. Ulusal Ekonomi Konseyi Direktörü Lael Brainard’a göre bu hamle aynı zamanda gereksiz atıkların çöplüklerden uzak tutulmasını da sağlayacak.

Naumann, ulusal onarım yasasının nasıl görünebileceğine dair bazı önerilerde bulunmaya devam ediyor. İyi bir yasa tasarısı “hırsızlığı önlemek için güvenlik özelliklerini sürdürür, onarımda kullanılan parça türleri konusunda tüketicilere şeffaflık sağlar ve güçlü bir standart oluşturur“. Diğer eyaletlerin kendi onarım hakkı yasaları var ve daha büyük potansiyel de yolda. Evrensel bir kurallar dizisine sahip olmak, çatışan yasalarla ilgili her türlü karışıklığı ortadan kaldıracak. 

Apple’ın onarım hakkı desteği bazıları için şok edici olabilir. Teknoloji devi, kısıtlamaların “güvenlik veya güvenlik nedenleriyle gerekli” olduğunu iddia ederek insanlara cihazlarını tamir etme yeteneği verilmesine karşı çıkıyor. Ancak FTC başkanı Lina Khan’ın da belirttiği gibi, “bu iddialar sınırlı kanıtlarla destekleniyor.“.

Son haberlere dikkat ettiyseniz, Apple Ağustos ayında Kaliforniya’nın yasa tasarısını destekledi ve bu da şirketteki tutumların değiştiğini gösteriyor. Kaliforniya kurallarına göre cihaz üreticilerinin donanım malzemelerini belirli bir süre içinde sunması gerekecek. Fiyatı 50 ila 99,99 ABD Doları arasında olan ürünler üç yıllık destek alacak. iPhone’lar gibi 100 doların üzerindekiler ise yedi yıl alacak. 

Şimdi merak ediyor olabilirsiniz: gerçekten bu mu? Apple, herhangi bir koşul olmadan onarım hakkına tamamen katılıyor mu? Tam olarak değil. Eskilerin dediği gibi şeytan ayrıntıda gizlidir.

Apple’ın New York veya Minnesota’dan değil ülke çapında destek sunarken özellikle Kaliforniya yasalarına uymasının birkaç nedeni var. Birincisi, mevzuat yalnızca 1 Temmuz 2021’den sonra üretilen ve satılan elektronik cihazları kapsıyor. Eski cihaz sahiplerinin şansı yaver gidiyor. İkincisi, parçaların eşleşmesini durdurmaz.

Fast Company raporunda açıklandığı gibi parça eşleştirme, bileşenlerin “birlikte gönderildikleri” cihaza bağlandığı yerdir. Parçalar düzgün şekilde bağlanmamışsa yazılım özellikleri çalışmayacak. Bu, Fast Company’nin Apple’ın aktif olarak dahil olduğu bir uygulama olduğunu iddia ediyor.

Raporda, bileşenleri istiyorsanız Apple’ın kurallarına göre oynamanız gerekeceği, bunun da kişisel bilgilerin ifşa edilmesi veya “yıllarca süren denetimleri kabul etmeniz” ile sonuçlanabileceği belirtiliyor.

Ukraynalı hackerlar Rusya’nın en büyük bankasını hackledi

Ukraynalı iki hack grubu, Rusya’nın en büyük özel bankası Alfa-Bank’ın hacklenmesine dair şok edici iddialarda bulundu. KibOrg ve NLB adlı grupların üyeleri, geçtiğimiz hafta yayınladıkları bir blog yazısında, Alfa-Bank’a ait dahili bir veri tabanına ait olduğunu iddia ettikleri ekran görüntülerini ve bazı Rus bireylerin kişisel bilgilerini paylaştılar.

Söz konusu veri tabanında, iddiaya göre 30 milyondan fazla kayıt bulunuyor. Bu kayıtlar arasında Rus müşterilerin isimleri, doğum tarihleri, hesap numaraları ve telefon numaraları da yer alıyor. İddiaların inandırıcılığını artıran bir unsur, Ukraynalı bir istihbarat yetkilisinin açıklamaları oldu. Yetkili, Ukrayna’nın en üst düzey karşı istihbarat teşkilatı SBU’nun, hackerların Alfa-Bank’a erişim sağlamalarına yardımcı olduğunu doğruladı. Ancak operasyonun ayrıntıları ve çalınan verilerin kullanımı hakkında daha fazla bilgi paylaşılmadı.

RUS

Alfa-Bank, şu ana kadar bu hack iddialarına kamuoyu önünde bir yanıt vermedi. Banka, Rusya’nın işgalinin ardından ABD hükümeti tarafından yaptırımlarla karşı karşıya kalmıştı.

Batı’dan alınan yaptırımların ötesinde, Ukrayna’nın Rus işgaline karşı siber direnişte hacktivizm ve gönüllü siber operasyonlar önemli bir rol oynamaktadır. Ukrayna Dijital Dönüşüm Bakanlığı tarafından resmi olarak desteklenen BT Ordusu gibi gruplar, bu çabaların en bilinen örneklerindendir. Ancak Rus hackerların Ukrayna’ya yönelik daha yıkıcı saldırılar gerçekleştirmesi beklenmesine rağmen, bu beklentiler şu ana kadar karşılanmamıştır.

Ukraynalı siber güvenlik yetkililerine göre, Rus hackerlar işgalin başlangıcından itibaren elektrik şebekeleri, kamu hizmetleri, iletişim sağlayıcıları ve haber kuruluşlarını hedef almışlardır, ancak bu saldırılar genellikle uzun vadeli veya kalıcı bir zarara yol açmamıştır.

Bu son gelişmeler, Ukrayna’nın siber güvenlik önlemlerini artırma ve Rus işgaline karşı direnişini sürdürme çabalarının bir parçası olarak dikkat çekmekte.

Teknolojiyi kiralamaya yönelik ilgi artıyor

Son yıllarda gerek döngüsel ekonomiye katkısı gerekse mevcut ekonomik tablo ve verimliliğin günümüzde daha çok önem kazanmasıyla birlikte kiralama sektörüne ilgi giderek artıyor. Teknolojiyle işlerini yöneten şirketler de son dönemde kiralama sektörüne yeşil ışık yakmaya başladılar. Bu ilgiyi değerlendiren Kiralabunu.com’un Kurucu Ortağı Elif Kapıcı, şirket taleplerinin daha başlangıç seviyesinde olduğunu, teknolojiye talebin arttıkça kiralama sektörünün de hızlı büyüyeceğini belirtti. Kapıcı, “Şirketlerin teknoloji filosunu yönetiyoruz. Artık birçok kurum telefon, bilgisayar, tablet gibi teknoloji ürün ihtiyaçlarını satın almak yerine kiralamayı tercih ediyor. Kiralabunu’da önümüzdeki yıl kurumsal kiralama müşteri sayısını dört katına çıkarmayı hedefliyoruz. Talepler bu yönde devam ediyor. Şu an bütün Türkiye genelinde 300’e yakın kurum teknoloji ihtiyaçlarını Kiralabunu ile kiralayarak karşılıyor” dedi.

Kiralabunu.com Kurucu Ortağı Elif Kapıcı
Kiralabunu.com Kurucu Ortağı Elif Kapıcı

Şirketlerin hedeflerini tutturmalarına ve verimliliklerine de katkı sunduklarının altını çizen Kapıcı, şirketlerin teknolojik ürün ihtiyaçlarında kiralama yoluna gitmelerinin motivasyonun kiralabunu.com‘un sunduğu hizmetler ve avantajlar olduğunu belirtti. Kapıcı şunları söyledi: ”Kullanım ömrü kısıtlı olan teknolojik ürünler güncelliğini yitirmeden yenisi kiralanıyor. Bu satın alıma döndüğünde maliyetler çok artıyor. Kiralamak finansal olarak daha mantıklı. Kurumlar, teknolojik ürün satın almak için ayırdıkları kaynağı işlerini büyütmeye aktarabiliyorlar. Bununla birlikte, kurumların teknoloji filolarını her ihtiyaç duydukları noktada uçtan uca yönetme, teknik bakım, hasar onarım ve ürün ikame desteği de sunuyoruz.”

Şirketler en çok telefon, tablet ve bilgisayar kiralıyor

Kiralabunu Kurumsal, hemen hemen her sektörden ve her ölçekte kuruma hizmet veriyor. Kurumsal müşterileri arasında halka arz şirketler de var, start up’lar da, sivil toplum kuruluşları da, KOBİ’lerde. Hizmetlerinin kapsayıcılığı gereği Türkiye’nin her yerinde, her ölçekte şirkete aynı koşullarda ve kapsamda hizmet sunmayı önemsediklerini vurgulayan Kapıcı, “Hızlı tüketim, teknoloji ve finans alanında faaliyet gösteren şirketlerin çoğunluğu oluşturduğunu söyleyebiliriz. Şirketler çoğunlukla çalışanları için telefon, bilgisayar, tablet gibi ürünleri kiralıyor. Dönemsel olarak toplantılar ya da kısa süreli ihtiyaçlar için ses sistemleri ve mobilite gibi farklı kategorilerden ürünler de ilgi çekiyor. 2024 yılında da Teknosa ve Arena Bilgisayar gibi Türkiye’nin önde gelen teknoloji perakendecisi ve dağıtıcısı kurumsal partnerlerimiz ile birlikte kurumsal kiralama pazarını büyütmeye ve pastadaki payımızı arttırmaya talibiz” diye sözlerini tamamladı.

Hollanda Girişimi, uzayda bebek sahibi olmanın Mümkün Olup Olmadığını test edecek

Hollandalı girişimci Egbert Edelbroek, uzayda insanların bebek sahibi olup olamayacağını öğrenmek amacıyla cesur bir adım atmaya kararlı. Edelbroek, başlangıçta bir sperm donörü olarak başladığı bu ilginç yolculuğunda, uzayın insan üreme sistemine etkilerini keşfetmeyi hedefliyor.

Uzayın ağırlıksız ortamının, tüp bebek teknolojisinin geliştirilmesi için ideal bir laboratuvar olabileceğini düşünen Edelbroek, bu fikri SpaceBorn United adlı biyoteknoloji girişimiyle bir adım daha ileri götürüyor. Gelecek yıl, alçak Dünya yörüngesine gönderilecek mini bir laboratuvar üzerinde tüp bebek uygulamalarını gerçekleştirmeyi planlıyor. Bu adım, gelecekteki uzay yerleşimlerinin kapılarını açabilir.

Edelbroek, “İnsanlığın bir yedek plana ihtiyacı var” diyerek, sürdürülebilirliğin önemine vurgu yapıyor. Gelecekteki uzay kolonileri için ise insan üreme sistemini anlamak ve hazırlıklı olmak gerekiyor. Şu ana kadar uzayda hamilelik deneyi yapılmamış olabilir, ancak uzay turizminin yükselişiyle bu bir gün gerçeklik haline gelebilir.

SpaceBorn United, tüp bebek uygulamalarını başarılı bir şekilde gerçekleştirmeyi başarırsa, ARTIS (Uzayda Destekli Üreme Teknolojisi) görevini izleyerek daha fazla deney yapmayı planlıyor. İlk deneyler, uzayda döllenen kemirgen embriyolarını içerecek ve Dünya’daki yerçekimi simüle edilecek. Daha sonra, kriyojenik olarak dondurulan embriyolar kemirgen annelere implante edilecek. Eğer bu deneyler sağlıklı yavruların doğmasına yol açarsa, daha sonraki ARTIS görevleri insan embriyolarını ve Ay veya Mars gibi kısmi yerçekimde döllenmiş embriyoları içerecek.

Edelbroek, bu deneylerin başarısı durumunda, uzay yerleşimlerinin fizibilitesini gösterme yolunda büyük bir adım atılacağına inanıyor. Ancak bu tür deneyler sadece insanlarla sınırlı kalmayabilir. Uzayda çok kuşaklı hayvan üremesi deneyleri, uzay yaşamının etkilerini anlamamıza yardımcı olabilir.

Sonuç olarak, bu tür çalışmalar, uzay yerleşimlerinin gerçeklik haline gelip gelmeyeceği konusunda büyük öneme sahip. Edelbroek’e göre, insanlık için sınırları zorlamanın önemi büyük ve uzayda bu sınırları keşfetmek heyecan verici bir adım olabilir.

Beyaz Saray, çalışanlar için yapay zeka kuralları çalışmasında sona yaklaştı!

Üretken yapay zekayı (genAI) kontrol etmeye yönelik daha önceki çabaların çok belirsiz ve etkisiz olduğu gerekçesiyle eleştirilmesinin ardından, Biden Yönetimi’nin şimdi teknolojinin federal çalışanlar tarafından kullanımına ilişkin yeni, daha kısıtlayıcı kurallar açıklaması bekleniyor.

Pazartesi günü açıklanması beklenen idari emir, AI ile ilgili konular haricinde ABD’nin kalkınma çabalarını hızlandırmaya yardımcı olmak için daha fazla teknoloji çalışanı akışına olanak tanıyacak şekilde göçmenlik standartlarını da değiştirecek.

The Washington Post‘un haberine göre Salı gecesi Beyaz Saray, Pazartesi günü Başkan Joseph R. Biden Jr.’ın ev sahipliği yaptığı “Güvenli, Emniyetli ve Güvenilir Yapay Zeka” etkinliği için davetiye gönderdi.

Baş döndürücü bir hızla ilerleyen ve sektör uzmanları arasında alarm zillerini çalan üretken yapay zeka, Biden’ı geçen Mayıs ayında “rehber” yayınlamaya teşvik etti. Başkan Yardımcısı Kamala Harris ayrıca Google, Microsoft ve popüler ChatGPT sohbet robotunun yaratıcısı OpenAI’nin CEO’larıyla da bir araya gelerek genAI ile ilgili güvenlik, gizlilik ve kontrol sorunlarını içeren potansiyel sorunları tartıştı.

ChatGPT’nin Kasım 2022’de piyasaya sürülmesinden önce bile yönetim,  “Yapay Zeka Hakları Bildirgesi”nin  yanı sıra Yapay Zeka Risk Yönetimi Çerçevesi için bir plan açıklamıştı; aynı zamanda Ulusal Yapay Zeka Araştırma Kaynağı‘nı oluşturmak için bir yol haritası da hazırladı.

Yeni yönetim emrinin, üretken yapay zekanın temeli olan büyük dil modellerinin (LLM’ler) ABD devlet kurumları tarafından kullanılmadan önce değerlendirmelerden geçmesini gerektirerek ulusal siber güvenlik savunmalarını yükseltmesi bekleniyor. Post’a göre bu kurumlar arasında ABD Savunma Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ve istihbarat teşkilatları yer alıyor.

yapay zeka yatırımı

Yeni kurallar, 15 AI geliştirme şirketinin genAI sistemlerinin sorumlu kullanımla tutarlı bir şekilde değerlendirilmesini sağlamak için ellerinden geleni yapma yönündeki gönüllü taahhütlerini güçlendirecek.

GenAI, görevleri otomatikleştirme ve karmaşık metin yanıtları, resimler, videolar ve hatta yazılım kodları oluşturma yeteneğiyle kapsamlı faydalar sunarken, teknolojinin aynı zamanda halüsinasyon olarak bilinen bir anormallik olan hileli olduğu da biliniyor.

GenAI ayrıca hassas veya kişisel olarak tanımlanabilir verileri beklenmedik bir şekilde açığa çıkarabiliyor. En temel düzeyde araçlar, kullanıcılara daha doğru ve derinlemesine içerik sunmak için İnternet’ten, şirketlerden ve hatta devlet kaynaklarından çok büyük miktarlarda veri toplayabiliyor ve analiz edebiliyor. Dezavantajı, AI tarafından toplanan bilgilerin mutlaka güvenli bir şekilde saklanmaması. AI uygulamaları ve ağları, bu hassas bilgileri üçüncü tarafların veri istismarına karşı savunmasız hale getirebiliyor.

Örneğin akıllı telefonlar ve sürücüsüz arabalar, kullanıcıların konumlarını ve sürüş alışkanlıklarını takip ediyor. Bu izleme yazılımı, teknolojinin kullanıcılara daha verimli hizmet verebilmek için alışkanlıkları daha iyi anlamasına yardımcı olmayı amaçlasa da, aynı zamanda AI modellerini eğitmek için kullanılan büyük veri setlerinin bir parçası olarak kişisel bilgileri de topluyor.

Dijital dönüşüm hizmetleri şirketi UST’nin baş yapay zeka mimarı Adnan Masood’a göre, AI geliştiren şirketler için yönetim emri, uygulamalarına nasıl yaklaşacakları konusunda bir revizyon gerektirebilir. Yeni kurallar, başlangıçta operasyonel maliyetleri de artırabilir.

Masood, “Ancak, ulusal standartlara uyum sağlamak aynı zamanda ürünlerine yönelik federal satın alma süreçlerini de kolaylaştırabilir ve özel tüketiciler arasında güveni artırabilir.” dedi. 

Masood, Beyaz Saray’ın yaklaşan düzenlemelerinin “uzun zamandır geldiğini ve bunun ABD hükümetinin yapay zeka teknolojisinden yararlanma ve kontrol altına alma yaklaşımında kritik bir noktada iyi bir adım olduğunu” söyledi.

Masood, “Düzenleyici erişimin araştırma ve geliştirme alanlarına genişletilmesi konusunda çekincelerim var.” dedi. “Yapay zeka araştırmasının doğası, aşırı düzenlemelerle engellenebilecek düzeyde bir açıklık ve kolektif inceleme gerektirir. Özellikle, bu alandaki çoğu yeniliğin arkasında itici güç olan açık kaynaklı yapay zeka girişimlerini engelleyebilecek her türlü kısıtlamaya karşı çıkıyorum. Bu işbirlikçi platformlar, yapay zeka modellerindeki kusurların hızla tanımlanmasına ve düzeltilmesine olanak tanıyarak güvenilirliklerini ve güvenliklerini güçlendiriyor.

GenAI aynı zamanda erkekleri kadınlara veya beyaz adayları azınlıklara tercih etme eğiliminde olan AI destekli işe alım uygulamaları gibi yerleşik önyargılara karşı da savunmasız. Ve genAI araçları doğal dili, görüntüleri ve videoları taklit etme konusunda daha iyi hale geldikçe, yakında sahte sonuçları gerçek olanlardan ayırt etmek imkansız hale gelecek; bu da şirketleri, ister kazara ister kötü aktörlerin kasıtlı çabaları olsun, en kötü sonuçlara karşı “korkuluklar” kurmaya teşvik ediyor.

ABD’nin yapay zekayı kontrol altına alma çabaları, Avrupa ülkelerinin teknolojinin AB yasalarını ihlal eden içerik üretmemesini sağlamaya yönelik benzer çabalarını takip etti; Buna çocuk pornografisi veya bazı AB ülkelerinde Holokost’un inkarı da dahil olabilir. İtalya, doğal dil işleme uygulamasının kullanıcı konuşmalarını ve ödeme bilgilerini içeren bir veri ihlali yaşamasının ardından gizlilik endişeleri nedeniyle ChatGPT’nin daha da geliştirilmesini tamamen yasakladı.

Avrupa Birliği’nin “Yapay Zeka Yasası” (AI Yasası), Batılı ülkeler tarafından türünün ilk örneğiydi. Önerilen mevzuat büyük ölçüde Genel Veri Koruma Yönetmeliği (GDPR), Dijital Hizmetler Yasası ve Dijital Piyasalar Yasası gibi mevcut kurallara dayanıyor. Yapay Zeka Yasası ilk olarak Avrupa Komisyonu tarafından Nisan 2021’de önerilmişti.

Eyaletler ve belediyeler, mahremiyet ve önyargı sorunları nedeniyle iş adaylarını bulmak, taramak, mülakat yapmak ve işe almak için yapay zeka tabanlı botların kullanımına ilişkin kendi kısıtlamalarını göz önünde bulunduruyor. 

Masood, genAI’nin devam eden bir patlama yaşadığı ve içerik, derin sahtekarlıklar ve potansiyel olarak yeni siber tehdit biçimleri oluşturmada benzeri görülmemiş yeteneklere yol açtığı göz önüne alındığında Biden’ın hareketinin özellikle kritik olduğunu söyledi.

Bu manzara, hükümetin rolünün sadece bir düzenleyici değil, aynı zamanda yapay zeka teknolojisinin kolaylaştırıcısı ve tüketicisi olduğunu açıkça ortaya koyuyor.” diye ekledi. “ABD hükümeti, yapay zekaya ilişkin federal değerlendirmeleri zorunlu kılarak ve siber güvenlikteki rolünü vurgulayarak, yapay zekanın ikili doğasını hem stratejik bir varlık hem de potansiyel bir risk olarak kabul ediyor.”

Masood, yapay zeka düzenlemelerine incelikli bir yaklaşımın sadık bir savunucusu olduğunu, çünkü yapay zeka ürünlerinin dağıtımını denetlemenin, güvenlik ve etik standartları karşıladıklarından emin olmak için gerekli olduğunu söyledi.

Örneğin, sağlık hizmetlerinde veya otonom araçlarda kullanılan gelişmiş yapay zeka modellerinin, halkın refahını korumak için sıkı testlerden ve uyumluluk kontrollerinden geçmesi gerekiyor.” dedi.

Cloudera ve GTech arasında stratejik iş birliği anlaşması!

0

Dijital dönüşümün iş dünyasının temel taşlarından biri haline geldiği günümüzde, bu alanda faaliyet gösteren şirketler arasındaki iş birliği fırsatlarını da artırıyor. Dönüşüm ihtiyacı, teknoloji şirketlerinin iş birliği yapmasındaki temel sebep olarak ortaya çıkarken bu iş birlikleri ile şirketler büyümelerini hızlandırıyor, müşterilerine daha fazla değer yaratan çözümler sunabiliyor, ürün ve hizmetlerini çeşitlendirerek daha geniş coğrafyalara ulaşabiliyor.

Türkiye’nin en büyük teknoloji şirketlerinden GTech; büyük veri yönetimi ve analitik platformu sağlayan Amerikan yazılım şirketi Cloudera ile Türkiye, Azerbeycan ve Körfez Bölgesini kapsayan bir iş birliği anlaşması yaptı.

Cloudera ve GTech

Kullanıcıların hibrit bulut tabanlı yazılım veya donanım kullanarak data depolamasını ve analiz etmesini sağlayan Cloudera; veri dağıtımı, veri mühendisliği, veri ambarı, işlem verileri, veri akışı, veri bilimi ve makine öğrenimi için bulut tabanlı analitik araçlar sunuyor. Merkezi Kaliforniya Santa Clara’da bulunan ve 19 farklı ülkede faaliyet gösteren Cloudera, veri yönetimi ve analitiği herkes için kolay ve erişilebilir hale getirmek misyonu ile çalışıyor.

GTech – Cloudera stratejik iş birliğinin temelinde, tarafların veri yönetimi ve yönetişimi ile ilgili olarak Türkiye, Azerbeycan ve Körfez Bölgesinde stratejik iş ortaklığı yapması yer alıyor. Bu bölgedeki mevcut müşterilerin verilerini ve stratejilerini uçtan uca şekillendirmeye dayanan iş birliği kapsamında Cloudera potansiyel müşterileri belirleme ve onlarla etkileşim kurma konusunda da GTech’e destek olacak.

Stratejik iş birliğinin imza töreninde GTech Ortağı Gürhan Taşkaya ve Cloudera Bölge Başkan Yardımcısı Karim Azar Dubai’de bir araya geldi. 2023 yılındaki temel hedeflerinin yurt dışındaki müşteri portföyünü büyütmek olduğunu belirten GTech Ortağı Gürhan Taşkaya “Cumhuriyetimizin 100. yılında, müşteri odaklı yaklaşımımızı Türkiye sınırları ötesinde daha geniş bir coğrafyaya taşıyarak uluslararası çapta Finansal Teknolojiler sunan bir şirket olma hedefi koymuştuk. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz iş ortaklıklarıyla bu hedefimize adım adım yaklaşıyoruz. Geçen yılın sonunda açtığımız Dubai ofisimizle Avrupa’dan sonra Körfez Bölgesi, Güney Asya ve Afrika’ya hizmet vermeye başlamıştık. Yeni iş birliğimiz Cloudera ile bu bölgelerdeki müşteri sayımızı artıracak, sunduğumuz ürün ve çözümlerimizle kurumlara değer katmaya devam edeceğiz” diyerek GTech’in global büyüme yolcuğuna dikkat çekti.

Apple TV+ da zamlanıyor

0

Apple, yayınladığı kısa bir açıklamayla Apple TV+, Apple News+ ve Apple Arcade abonelik fiyatlarının güncellendiğini duyurdu. Yaklaşık %40 oranında zamlanan yeni abonelik fiyatları şimdilik sadece ABD ve belirli uluslararası pazarlarda geçici olacak. Mevcut müşterilerin 30 gün sonra zamlı tarifeye geçeceklerini duyuran firma, yapılan fiyat artışı için ise herhangi bir gerekçe sunmadı.

ABD’de müşteriler Apple Arcade için yüzde 40, Apple TV+ için ise yüzde 42 daha fazla ödeyecek. Bu hizmetlerin yeni fiyatları aylık 6,99 ve 9,99 dolar olarak belirlendi. Apple News+ abonelerinin faturaları ise yaklaşık yüzde 30 artışla ayda 12,99 dolara yükselecek. Apple iCloud, Apple Music ve Apple Fitness en azından şimdilik son fiyat artışlarından etkilenmemiş görünüyor. Belirli hizmetleri bir bundle olarak sunan Apple One planında ise bireysel abonelik aylık 19,95 dolar (yüzde 17,7 zam), aile paketi aboneliği 25,95 dolar (yüzde 13 zam) ve premier paket aboneliği 37,95 dolar (yüzde 15 zam) olarak belirlendi.

Apple sadece “Servislerimize sürekli olarak yüksek kaliteli eğlence, içerik ve yenilikçi özellikler ekleyerek müşterilerimiz için mümkün olan en iyi deneyimleri sunmaya odaklanıyoruz” diyor. Bununla birlikte son dönemde önde gelen dijital platformların neredeyse tamamı zam (veya reklamlı versiyon gibi abonelik modeli değişikliği) açıkladı. Örneğin Netflix geçtiğimiz hafta ABD ve İngiltere başta olmak üzere bazı ülkelerde yeni fiyat politikası uygulayacaklarını duyurmuştu. Amazon ise geçtiğimiz ay Prime Video platformuna reklamlı abonelik modeli getireceklerini açıklamıştı. Apple’ın şimdi gerçekleştirdiği fiyat değişikliği de firmanın benzerlerini izlediği şeklinde yorumlanıyor.

İşin gelir akışı kısmına bakıldığında, Apple’ın elinin aslında oldukça rahat olduğunu hatırlatmakta fayda var.  Ağustos ayında yöneticiler, hizmet gelirlerinin 3. çeyrekte tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştığını ve şirketin bir milyardan fazla ücretli aboneye sahip olduğunu açıklamışlardı. Bu aboneler Apple’ın gelirlerinin yaklaşık yüzde 25’ini oluşturarak 21 milyar dolara ulaşmıştı.

SAP çözümü Dexperie, bayi yönetimini uçtan uca değiştiriyor!

Tamamen Türk mühendislerden oluşan bir ekip tarafından 240 bin saatlik çalışma sonucu SAP Bulut ve Business Technology Platformu üzerine geliştirilen çözümü kullanan Türkiye’nin önde gelen hızlı tüketim ürünleri markasının 25 bayisinin sipariş ve lojistik süreçlerini önemli ölçüde hızlandırdı.

Bayi yönetimini uçtan uca değiştiren yeni SAP çözümü Dexperie’yi Solvia CEO’su Ali Tamer Keskin ve SAP Türkiye Genel Müdürü Uğur Candan’la değerlendirdik

Türkiye’nin önde gelen kurumsal yazılım çözümleri sağlayıcısı Solvia, global yazılım devi SAP altyapısı üzerine oluşturulan ve işletmelerin farklı süreçlerini bir araya getirecek ve hızlandıracak yenilikçi çözümü Dexperie’yi tanıttı. SAP Bulut ve Business Technology Platformu üzerine inşa edilen benzersiz bir platform olan Dexperie, hızlı tüketim ürünleri gibi sektörlere yönelik B2B satış kanalları alanında benzersiz bir deneyim sunmaya hazırlanıyor. Çözüm, müşteri yönetimi, saha operasyonları ve uçtan uca satış gibi süreçleri sorunsuz bir şekilde entegre ediyor.

Ön maliyetlerin önüne geçiyor

Dexperie, kullanıcıların kolayca ve güvenle çalışabilmelerine olanak tanıyan kullanıcı dostu tasarımı ve işlevselliği ile öne çıkıyor. Ayrıca mobil uygulama desteği sayesinde saha operasyonlarının verimliliği artırılırken sorunsuz bir kullanım deneyimi sunuluyor. Bu çözüm, güçlü kampanya yönetimi işlevleriyle dikkat çekiyor ve şirketlere esnek kampanya ve fiyatlandırma seçenekleri sunarak satış stratejilerini en verimli şekilde kullanma fırsatı sağlıyor. Dexperie, bulut teknolojilerini kullanarak bir Hizmet Olarak Yazılım (SaaS) çözümü sunuyor. Bu yaklaşım, işletmelerin operasyonlarını geliştirmek istediklerinde önemli bir ön mali harcama yapmadan ölçeklendirebilmelerine ve ek BT yatırımı ihtiyacını azaltmalarına olanak tanıyor.

Dexperie’nin Operasyonel İşlemler, Saha ve Bayi Yönetimi ve Müşteri İlişkileri Yönetimi olmak üzere üç bileşeni bulunuyor. Operasyonel İşlemler bileşeni, satış işlemlerini otomatikleştirerek işletmelerin satış süreçlerini hızlandırmasını sağlıyor. Saha ve Bayi Yönetimi, işletmelere grup yönetimi, katalog yönetimi, iş birliği ve topluluk yönetimi, bayi yönetimi gibi işlevler sunarak saha ve bayi yönetimini kolaylaştırıyor. Son olarak, Müşteri Yönetimi bileşeni ile müşteri ilişkileri sezgisel ve izlenebilir bir şekilde yönetilebiliyor. Bu bileşen ayrıca servis aktivitelerini otomatikleştiriyor ve ziyaretlerin optimize edilmesine olanak tanıyor.

Kampanyadan satışa her şey tek platformda

Solvia CEO’su Ali Tamer Keskin

Dexperie’nin 240 kişilik ekip tarafından 240 bin saatlik Ar-Ge ve saha çalışması sonucu ortaya çıktığını ifade eden Solvia CEO’su Ali Tamer Keskin, “Dexperie kullanıcı deneyimini ön planda tutarak, mobil uygulama desteğiyle de birlikte, kullanıcı firmanın satışı en üste taşıması için yardımcı bir platform oldu” dedi. Dexperie’de satıştan kampanyaya kadar firmaların ve bayilerin istedikleri tüm bilgilerin aynı platformda yer aldığını ifade eden Keskin, “Dexperie yüksek yatırım maliyeti gerektirmeden bulut hizmetlerinden yararlanılmasını sağlıyor” ifadesini kullandı. Keskin, şunları söyledi: “Dexperie, Türkiye’nin önde gelen kurumsal yazılım çözümü sağlayıcısı olarak yolculuğumuzda önemli bir dönüm noktasını temsil ediyor. Tamamen Türk mühendisler tarafından SAP Bulut ve Business Technology Platformu üzerine oluşturulan çözümümüz, işletmelerin en son bulut teknolojilerinden faydalanmanın yanı sıra müşteri yönetimi, saha operasyonları ve satış gibi süreçlerini entegre ederek benzersiz bir deneyim sunuyor. Mobil uygulama desteği, kullanıcı merkezli yaklaşımı ve kampanya yönetimi gibi operasyonel verimliliği en üst düzeye çıkaran özellikleriyle birçok işletmenin öncelikli tercihi haline gelecek.” dedi.

Halihazırda Dexperie kullanan hızlı tüketim ürünleri alanında faaliyet gösteren bir firmayı örnek gösteren Keskin, “80 ülkeye ürün gönderen müşterimizin Türkiye operasyonlarında 25 bayisi Dexperie’yi kullanıyor. Hız, maliyet ve zaman açısından büyük avantaj elde eden firma, daha önce sipariş ve depolamayla ilgili 35 dakika süren bir işi Dexperie sayesinde artık 7 dakikada yapabiliyor. Çözümümüzün önümüzdeki dönemde birçok başarı hikayesinin baş aktörü olacağına inanıyoruz” dedi.

“Yalnızca Türkiye’de değil tüm dünyada ses getirecek”

SAP Türkiye Genel Müdürü Uğur Candan

Tamamen Türk mühendisler tarafından SAP Bulut ve Business Technology Platformu üzerinde geliştirilen Dexperie’nin çıtayı yükselttiğini belirten SAP Türkiye Genel Müdürü Uğur Candan, ” Hızlı tüketim sektöründe esneklik, çeviklik ve hız çok kritik bir rol oynuyor. Türkiye’den çıkan böyle bir ürünün uluslararası arenada büyük bir başarıya imza atacağına inanıyorum.

Afrika’da, Çin’de, ABD’de, dünyanın dört bir yanında yakın zamanda şirketler bu ürünü SAP Store üzerinden temin edebileceği gibi, telefona uygulama indirebilirmiş gibi kolayca devreye alabilecekler. Dexperie gibi dünyada ses getirebilecek çözümleri desteklemek hepimizin görevi.  Şirketlerin müşteri deneyimi ve saha operasyonlarını farklı bir noktaya taşıyacak Dexperie gibi çözümlerle teknoloji pazarı daha da büyüyecek ve gelişecek. Bu çözümü detaylıca tasarlayarak geliştiren iş ortağımız Solvia’yı tebrik ediyorum ” dedi.

En tehlikeli güvenlik saldırısı sıfır gün açığı nedir? Nasıl korunursunuz?

Bu güvenlik kusurlarının çoğu zaman içinde kullanıcılar ve hatta üreticinin kendisi tarafından keşfedilir ve bir yama veya bir sonraki güncellemeyle kapatılır. 

Ancak ilk önce bu bilgilerin bir kısmı kendilerine saklanan gizli bilgisayar korsanları tarafından takip ediliyor. Daha sonra ya biyolojik sistemlere sızmak için güvenlik açıklarını kendileri kullanırlar ya da yaşadıklarını genellikle korkunç meblağlara satarlar.

Sıfır gün kusuru nedir?

Bu tür yeni keşfedilen güvenlik açıklarına sıfır gün adı veriliyor. Bu, üreticinin açıklarını kapatmak için sahip olduğu süreyi ifade ediyor. “Sıfır gün“, şirket bir yama geliştirip yayınlamak için hiç zaman geçirmemesi gerektiği anlamına geliyor. 

Çünkü, bilgisayar korsanları bu güvenlik açığından aktif olarak yararlanıp müşterileri mağdur edebiliyor. Bunu yapmak için sıfır gün istismarını, yani bu güvenlik açığı için özel olarak geliştirilmiş bir yöntem kullanıyorlar ve bu sıfır gün saldırısını çalıştırmak için kullanırlar.

Yazılım hatasının güvenlik açıkları öğrenildiğinde, kodun sorumlu kısmı özel olarak kapsamlı bir yama geliştirebilir. Veya bir güncelleme, yani programlar revize edilmiş ve temizlenmiş bir versiyon yayınlar. Bir yama veya güncelleme mevcut olduğunda, istismar artık etkisiz kalır ve sıfır gün tehdidi resmi olarak sona erer.

Ancak pek çok kullanıcı yamaları birkaç gün ya da hafta gecikmeyle uyguladığı için güvenlik açıklarının yarattığı tehlike bir süre daha devam ediyor.

Sıfır gün saldırıları en tehlikelileri arasında. Çünkü güvenlik açığı ayrıntıları ve kullanıcılar tarafından bilinmediği sürece herhangi bir önleyici koruyucu önlem almıyorlar. Saldırganlar günler, bazen haftalar veya aylar boyunca fark edilmeden akıllı bilgisayar sistemlerini keşfedebilir, daha yüksek haklar elde edebilir, gizli verileri indirebilir veya kötü amaçlı yazılımlar yükleyebilir. Anti-virüs araçları bu tür etkinlikleri tespit edecek şekilde tasarlanıyor. 

Sıfır gün güvenlik açığı karaborsada yüksek değere sahip. Windows’ta yeni tespit edilen ve henüz yama yapılmamış bir güvenlik açığı için dark web’de altı ila yedi haneli rakamlar teklif ediliyor. Ancak güvenlik açıklarını araştıranlar yalnızca suçlular değil. Geçmişte gizli servisler, diğer devletlerin veritabanlarına ve altyapılarına yapılan saldırılar için açıklardan da yararlanılıyordu.

Bunun bilinen bir örneği Stuxnet: İsrail ve ABD tarafından geliştirildiği söylenen bir bilgisayar solucanının İran’ın nükleer nükleer sistemlerine sızdığı iddiası vardı. Windows’ta daha önce bilinmeyen birkaç güvenlik açığı sayesinde sistem kök salmayı başardı. Daha sonra malzeme üretimi için bölünebilir dönüşlerin kontrol manipüle edilerek kısa bir süre sonra arızalı olmalarını sağlandı, ancak bir hata mesajı eklendi.

Hükümetler ve şirketler aynı zamanda sıfır gün güvenlik açıklarını endüstriyel casusluk amacıyla, yani yeni gelişmeler, şirket sistemleri ve iletişim adreslerine yönelik planlardan yararlanmak için kullanıyor. Ve son olarak hacktivistler de siyasi veya sosyal olarak dikkat çekmek için bu yola başvuruyorlar.

Sıfır gün kusurlarının yüksek tehlike potansiyeli ve bunların ödenmesi için ödenen yüksek meblağlar nedeniyle, birçok büyük yazılım şirketi hata programları başlattı. Bu “hata sertifikası“, Microsoft gibi işletim sistemleri ve uygulamalarda yeni keşfedilen güvenlik açıkları ve diğer hatalar için ödeniyor. Ödüller en fazla hatanın ciddiyetine göre belirleniyor ve ödül konusunda oldukça yüksek meblağlar konuşuluyor.

Sıfır gün istismarlarından nasıl korunursunuz?

Sıfır gün saldırıları yalnızca şirketlere yönelik değil. Bilgisayar korsanlığı paketleri bazen e-posta yoluyla yaygınlaştırılan kimlik avı saldırıları yoluyla özel kullanıcının kötü amaçlı web sitelerine erişebilir veya onları, bazen dolandırıcılık amaçlı Google reklamlarını sıfır gün açıklarından yararlanarak yazılıma ikna etmeye çalışır.

Birkaç basit önlemle kendinizinkini kullanabilirsiniz:

  • Yamaları ve gelişmeleri göründükleri anda yükleyin. Windows bunu varsayılan olarak otomatik olarak yapar, dolayısıyla hiçbir şeyi değiştirmemelisiniz. Windows uygulamalarına yönelik mevcut güncellemeler için Sumo gibi araçları kullanın.
  • Yalnızca üreticinin web sitesi gibi güvenilir kaynaklardan indirme yapın.
  • Yalnızca gerçekten gerekli olan programları yükleyin. Bilgisayarda ne kadar çok yazılım varsa, o kadar çok potansiyel güvenlik açıkları var.
  • Bir güvenlik duvarı kullanın. 

Apple Watch çift dokunma hareketi watchOS 10.1’le birlikte kullanıma sunuldu!

0

Apple Watch ile etkileşime geçmenin hızlı ve kullanışlı yeni bir yolu olan yeni çift dokunma hareketi sayesinde kullanıcılar, Apple Watch Series 9 ve Apple Watch Ultra 2’yi tek elle ve ekrana dokunmadan kolayca kontrol edebilecek. 

Kullanıcılar, artık birçok eylem için sadece saati kullandıkları ellerinin işaret parmağıyla başparmağını iki kez birbirine dokunduracak. Bu yeni özellik, Apple Watch’un kullanımını basit ve sezgisel hale getiren mevcut hareketleri tamamlıyor.

Çift dokunma hareketi, kullanıcının diğer elinin meşgul olduğu senaryolarda kullanıcıların kullanımını kolaylaştırarak kullanım deneyimini daha konforlu hale getirmeyi hedefliyor. 

Çift dokunma, kullanıcıların aşağıdakiler de dahil olmak üzere çok çeşitli watchOS uygulamalarında ve bildirimlerinde birincil eylemi seçmesine olanak tanıyor:

  • Smart Stack’i herhangi bir saat görünümünden açma ve yığındaki widget’lar arasında gezinme.
  • Telefon çağrılarını cevaplama ve sonlandırma.
  • Bir bildirimdeki mesajı görüntüleme, ek bir çift dokunuşla daha uzun bildirimler arasında gezinme, dikte kullanarak yanıtlama ve mesaj gönderme.
  • Zamanlayıcıyı duraklatma, devam ettirme ve sonlandırma.
  • Kronometreyi durdurma ve devam ettirme.
  • Bir alarmı ertelemek.
  • Müzik , podcast ve sesli kitapları çalma ve duraklatma.
  • Pusula uygulamasında yeni Yükseklik görünümüne geçiliyor.
  • Kamera uygulamasındaki Kamera Uzaktan Kumandası ile iPhone fotoğrafı çekme.
  • Otomatik Antrenman hatırlatıcılarını başlatma veya durdurma.
  • Bir mesajlaşma uygulamasından gelen bir mesajı yanıtlamak ve üçüncü taraflardan gelenler de dahil olmak üzere hatırlatıcıları ertelemek gibi birincil eylemi bildirimlerden gerçekleştirmek.

Apple Watch Series 9 ve Apple Watch Ultra 2‘de bulunan çift dokunma hareketi, önceki nesle göre yüzde 25 daha fazla güç verimliliği sağlayan S9 SiP ve yeni 4 çekirdekli Neural Engine tarafından destekleniyor. 

Neural Engine, ivmeölçer, jiroskop ve optik kalp sensöründen gelen verileri yeni bir makine öğrenimi algoritmasıyla işliyor. Algoritma, işaret parmağı ve başparmak iki kez hafifçe vurduğunda küçük bilek hareketlerinin benzersiz imzasını ve kan akışındaki değişiklikleri tespit ediyor.

Çift dokunma hareketi, ekran uyanıkken her zaman çalışıyor ve bu özellik, Apple Watch Series 9’un 18 saatlik pil ömrüne veya Apple Watch Ultra 2’nin 36 saatlik pil ömrüne minimum etkiyle tüm gün boyunca kullanılabiliyor.

Özelleştirmeler

Çift dokunma, çoğu uygulama ve bildirim için birincil eylemi otomatik olarak seçmek üzere tasarlandı. İki durumda kullanıcı farklı bir işlevi seçebiliyor: Smart Stack’teki widget’lar arasında ilerlemek veya mevcut ilk widget’ı seçmek ve aktif bir oturum sırasında medyayı oynatmak/duraklatmak ya da bunun yerine bir sonraki parçaya atlamak.

Nitelikli yatırımcılar için özel yatırım fırsatı!

İstanbul Portföy Yönetimi A.Ş., Türkiye’nin en başarılı Özel Sermaye (Growth Equity) fon yönetim şirketlerinden Mediterra Capital ile özel bir iş birliğine gittiği açıkladı. Kuruluşu tamamlanan İstanbul Portföy Yönetimi Mediterra 3 Girişim Sermayesi Yatırım Fonu vasıtası ile Mediterra Capital Partners III fonuna (Fon 3), girişim sermayesi fonlarının sağladığı avantajlarla yatırım imkanı sağlanıyor. İstanbul Portföy Mediterra 3 GSYF, Mediterra Capital’in daha önce kurup yönettiği fonların sağlamış olduğu Euro bazında net %12 ve üzerinde bir getiri hedefini sadece İstanbul Portföy müşterilerine sunuyor. 

2010 yılında Ahmet Faralyalı ve Murat Erkurt tarafından kurulan Mediterra Capital, Türkiye’deki hızlı ve karlı büyüyen orta ölçekli şirketlere uzun vadeli yatırımlar yapmayı hedeflliyor. Şirket, 2011-2022 yılları arasında Fon 1 ve Fon 2 aracılığıyla 16 Türk girişimine 330 milyon Euro’dan fazla yatırım gerçekleştirdi.

Mediterra’nın Fon 1 ve Fon 2’deki yabancı yatırımcıları arasında, dünyanın en büyük fon yöneticilerinden AlpInvest, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Dünya Bankası kuruluşu olan IFC, Alman Kalkınma Bankası (DEG), Hollanda Kalkınma Bankası (FMO) ve Avrupa Yatırım Fonu (EIF) gibi muteber global kurumlar bulunmaktadır. Söz konusu fon yatırımcıları Euro bazında yıllık yaklaşık %12 getiri elde etmişlerdir. Bu yüksek getiriler, Mediterra’nın potansiyeli yüksek şirketlerde yönetim hakları ve yüksek hisse oranlarıyla yatırım yapması ve şirket performansının yükselmesine katkı sağlaması sayesinde sağlanmaktadır. Mediterra’nın yatırım portföyü, teknoloji şirketleri, tüketici odaklı şirketler ve katma değerli ihracat yapan şirketler olmak üzere üç ana grupta değerlendirilmektedir. Mediterra’nın yatırım yaptığı şirketler, 5 yıl içinde 2-3 kat reel büyüme hedefleriyle yönetilmektedir.

Yatırım yapılan girişimler 5 yılda 2-3 kat büyüme hedefiyle yönetiliyor

Mediterra’nın yatırım portföyü; teknoloji şirketleri, tüketim şirketleri ve katma değerli ihracat yapan şirketler olmak üzere üç ana gruba ayrılıyor. Mediterra’nın yatırım yaptığı şirketler, 5 yıl içinde 2-3 kat reel büyüme hedefiyle yönetiliyor.

İlk Mediterra Fonu olan Fon I, sırasıyla Mikro Ödeme, Mobiliz, Logo Yazılım, Uğurlu Balık, Arzum Elektrikli Ev Aletleri, ACP Sigorta Brokerliği, Söke Un ve Tavuk Dünyası olmak üzere 8 şirkete yatırım yapmıştır. Bu 8 şirketten 7’si stratejik şirketlere satış veya halka arz/borsada satış yoluyla yatırımcılara geri dönüş sağlanmıştır.  2016 yılında ilk yatırımını gerçekleştiren Fon II, sırasıyla Arkel Elektrik Elektronik, Glasshouse, Terra Pizza, Pidem, Dürümle, Paycore/Yazara, Zero Density ve Elba Bant olmak üzere 8 şirkete yatırım yapmıştır.

İstanbul Portföy Mediterra 3 GSYF, bir portföy yönetim şirketi ile uluslararası yatırımcılara sahip bir özel sermaye fonu iş birliğiyle kurulan Türkiye’nin ilk girişim sermayesi yatırım fonu olup, nitelikli yatırımcıların buna benzer yatırım araçlarına ulaşmasını sağlaması açısından da benzersiz bir özelliğe sahiptir.

Farklı iş birlikleriyle yatırımcılara daha fazla seçenek sunmayı hedefleyen İstanbul Portföy Yönetimi Alternatif Varlık Sınıfları Direktörü Yiğit Arslan, “Mediterra 3 GSYF ile bir kez daha bir ilki gerçekleştirerek nitelikli yatırımcılara özel sermaye varlık sınıfına erişim sağlamış bulunuyoruz. Girişim sermayesi alanında katma değerli ortaklıklarla büyüme hedefimizi hayata geçirmekten ve özel sermaye alanında en başarılı fon yöneticileriyle stratejik bir iş birliği gerçekleştirmekten mutluyuz.” dedi.

NASA, ILLUMA-T ile uzay iletişimine çağ atlatacak!

Uluslararası Uzay İstasyonu ve NASA, bu Kasım ayında “gösterişli” bir teknoloji gösterisi gerçekleştirecek. ILLUMA-T (Entegre Lazer İletişim Röle Gösterimi Düşük Dünya Yörünge Kullanıcı Modemi ve Amplifikatör Terminali) yükü, alçak Dünya yörüngesindeki görevlerin lazer iletişiminden nasıl yararlanabileceğini göstermek için Uluslararası Uzay İstasyonu‘na fırlatılıyor.

Lazer iletişimi, daha yüksek veri hızlarında bilgi göndermek ve almak için görünmez kızılötesi ışık kullanıyor, uzay aracına tek bir iletimle Dünya’ya daha fazla veri gönderme yeteneği sağlıyor ve araştırmacılar için keşifleri hızlandırıyor.

NASA’nın Uzay İletişimi ve Navigasyon (SCaN) programı tarafından yönetilen ILLUMA-T, ajansın LCRD’si (Lazer İletişim Röle Gösterimi) ile birlikte çalışarak NASA’nın ilk çift yönlü, uçtan uca lazer iletişim rölesini tamamlıyor. LCRD Aralık 2021’de fırlatıldı ve şu anda bir dizi deneyle Dünya üzerindeki iki yer istasyonu arasında veri ileterek jeosenkron yörüngeden lazer iletişiminin faydalarını gösteriyor.

LCRD’nin deneylerinden bazıları, lazer sinyalleri üzerindeki atmosferik etkinin incelenmesini, LCRD’nin birden fazla kullanıcıyla çalışma yeteneğinin doğrulanmasını, lazer bağlantıları üzerinden gecikme/kesinti toleranslı ağ oluşturma (DTN) gibi ağ yeteneklerinin test edilmesini ve geliştirilmiş navigasyon yeteneklerinin araştırılmasını içeriyor.

ILLUMA-T, uzay istasyonunun dış cephesine kurulduğunda, yük, NASA’nın iki yönlü lazer röle yeteneklerinin uzaydaki ilk gösterimini tamamlayacak.

Nasıl çalışıyor?

ILLUMA-T’nin optik modülü, LCRD’nin jeosenkronize yörüngede işaretlenmesine ve izlenmesine olanak tanıyan bir teleskop ve iki eksenli gimbalden oluşuyor. Optik modül yaklaşık olarak bir mikrodalga fırın boyutunda ve taşıma kapasitesi de standart bir buzdolabıyla karşılaştırılabilir düzeyde

ILLUMA-T, verileri uzay istasyonundan LCRD’ye saniyede 1,2 gigabit hızında aktaracak, ardından LCRD, verileri Kaliforniya veya Hawaii’deki optik yer istasyonlarına gönderecek. Veriler bu yer istasyonlarına ulaştığında NASA’nın Las Cruces, New Mexico’daki White Sands Kompleksinde bulunan LCRD Görev Operasyon Merkezine gönderilecek. 

Bundan sonra veriler, ajansın Greenbelt, Maryland’deki Goddard Uzay Uçuş Merkezi’ndeki ILLUMA-T yer operasyon ekiplerine gönderilecek. Burada mühendisler, bu uçtan uca aktarım süreci aracılığıyla gönderilen verilerin doğru ve yüksek kalitede olup olmadığını belirleyecek. 

ILLUMA-T Proje Müdür Yardımcısı Matt Magsamen, “NASA Goddard’ın birincil rolü, LCRD ve uzay istasyonu ile başarılı lazer iletişimi ve yük taşıma operasyonlarını sağlamaktır.” dedi. “LCRD’nin lazer sistemlerini test eden ve geliştiren deneyleri aktif olarak yürütmesiyle, uzay iletişim yeteneklerini bir sonraki adıma taşımayı ve iki yük arasındaki bu işbirliğinin başarısının ortaya çıkmasını izlemeyi sabırsızlıkla bekliyoruz.

ILLUMA-T ilk lazer ışığı ışınını optik teleskopu aracılığıyla LCRD’ye ilettiğinde, uçtan uca lazer iletişim deneyi başlayacak. LCRD ile deneysel aşamasından sonra ILLUMA-T, uzay istasyonunun operasyonel bir parçası haline gelebilir ve NASA’nın yörüngedeki laboratuvara gönderebileceği ve buradan gönderebileceği veri miktarını önemli ölçüde artırabilir.

Verileri aktarma uydularına iletmek, uzay istasyonu için yeni bir başarı değil. Yörüngedeki laboratuvar, 1998 yılında tamamlanmasından bu yana, ajansın Yakın Uzay Ağının bir parçası olan, NASA’nın İzleme ve Veri Aktarma Uyduları olarak bilinen radyo frekansı aktarma uydularından oluşan filoya güveniyor. Aktarma uyduları, uzay aracını ve yer antenini aynı anda görebildikleri için misyonların Dünya ile sürekli temas halinde olmasını sağlar.

Lazer iletişimi, uzay istasyonunda bilim ve teknoloji araştırmaları yapan Dünya’daki araştırmacılar için oyunun kurallarını değiştirebilir. Astronotlar, yörüngedeki laboratuvarda biyolojik ve fiziksel bilimler, teknoloji, Dünya gözlemleri ve daha pek çok alanda insanlığın yararına araştırmalar yürütüyorlar. ILLUMA-T, bu deneyler için gelişmiş veri hızları sağlayabilir ve Dünya’ya aynı anda daha fazla veri gönderebilir. Aslında 1,2 Gbps hızında ILLUMA-T, ortalama bir filme eşdeğer veri miktarını bir dakikadan kısa sürede aktarabilir.

ILLUMA-T/LCRD uçtan uca lazer iletişim röle sistemi, NASA için küçük bir adım, ancak uzay iletişim yetenekleri için dev bir adım. Önceki ve gelecekteki gösterilerle birlikte NASA, lazer iletişim sistemlerinin hem Dünya’ya yakın hem de derin uzay araştırmaları için sağlayabileceği faydaları sergiliyor.

Bu gösterilerin amacı, lazer iletişimini NASA’nın uzay iletişim ağlarına (Yakın Uzay Ağı ve Derin Uzay Ağı) bir yetenek olarak entegre etmek. Şimdilik, bu planların test ve kullanıma alınma aşamalarının gerçekleşmesi bekleniyor.