FortiGuard Labs, 2023’ün ilk yarısında fidye yazılımlarını tespit eden kurum sayısında düşüş, gelişmiş kalıcı tehdit (APT) gruplarında faaliyet artışı, saldırganlar tarafından kullanılan MITRE ATT&CK tekniklerindeki değişiklikler ve çok daha fazlasını gözlemledi. Aşağıdaki önemli noktalara ek olarak, 2023 ilk yarıyıl Global Threat Landscape Report içinde analizin tamamı bulunabiliyor.
FortiGuard Labs Baş Güvenlik Stratejisti ve Küresel Tehdit İstihbarat Başkan Yardımcısı, Derek Manky, “Siber suçları engellemek; kamu ve özel sektörler arasında güçlü, güvenilir ilişkiler ve işbirliğinin yanı sıra, bunalmış güvenlik ekiplerinin kurumları genelinde gerçek zamanlı olarak eyleme geçirilebilir tehdit istihbaratını koordine etmelerine yardımcı olabilecek yapay zeka destekli güvenlik hizmetlerine yatırım yapmayı içeren küresel bir çaba.
Güvenlik ekipleri, tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşan hedefli tehditler karşısında hiçbir şey yapmadan oturmayı göze alamaz. Fortinet FortiGuard Labs, güvenlik ekiplerinin yama çalışmalarını proaktif olarak önceliklendirmelerine ve tehditlere her zamankinden daha hızlı yanıt vermelerine yardımcı olmak için Kırmızı Bölge ve yeni Exploit Prediction Scoring System analizi gibi yenilikçi ve eyleme geçirilebilir istihbarat sağlamaya devam ediyor.”
Kötü niyetli aktörlerin daha da karmaşıklaşması ve hedefli saldırıların artması nedeniyle kurumlar kendilerini reaktif bir konumda tutmaya devam ederken, 2023 ilk Yarıyıl Küresel Tehdit Ortamı Raporu’ndaki tehdit ortamının sürekli analizi, potansiyel tehdit faaliyetlerinin erken uyarı sistemi olarak hizmet edebilecek ve güvenlik liderlerinin güvenlik stratejilerini ve yama çabalarını önceliklendirmelerine yardımcı olabilecek değerli istihbarat sağlamaya yardımcı oluyor. Raporda öne çıkan başlıklar şöyle:
Fidye yazılımlarını tespit eden kurum sayısı düşüyor
FortiGuard Labs, Hizmet Olarak Fidye Yazılımlarının (RaaS) kullanımının ardından son yıllarda fidye yazılımı varyantlarının artışında önemli artışlar olduğunu belgeledi. Ancak FortiGuard Labs, beş yıl öncesine (%22) kıyasla 2023’ün ilk yarısında daha az kurumun fidye yazılımı tespit ettiğini (%13) ortaya koydu. Genel düşüşe rağmen kuruluşlar tetikte olmalı. Bu durum, FortiGuard Labs’ın son birkaç yıldır gördüğü, saldırganların artan karmaşıklığı ve saldırı başına yatırım getirisini (ROI) artırma arzusu sayesinde fidye yazılımlarının ve diğer saldırıların giderek daha fazla hedeflendiği eğilimini destekliyor. Araştırma ayrıca, fidye yazılımı tespitlerinin hacminin değişken olmaya devam ettiğini, 2023’ün ilk yarısını 2022’nin sonundan 13 kat daha yüksek kapattığını, ancak yıldan yıla karşılaştırıldığında genel olarak hala düşüş eğiliminde olduğunu ortaya koydu.
Kötü niyetli aktörlerin yedi gün içinde en önemli EPSS zafiyetlerine saldırma olasılığı diğer tüm CVE’lere kıyasla 327 kat daha fazla: Fortinet, başlangıcından bu yana Exploit Prediction Scoring System’i (EPSS) yani tahmini istismar puanlama sistemini desteklemek için istismar faaliyeti verilerinin temel bir katılımcısı oldu. Bu proje, bir güvenlik açığının farklı ortamlarda istismar edilme olasılığını ve ne zaman istismar edileceğini tahmin etmek için sayısız veri kaynağından yararlanmayı amaçlıyor. FortiGuard Labs, istismar tespit edilen 11.000’den fazla yayınlanmış güvenlik açığını kapsayan altı yıllık verileri analiz etti ve yüksek EPSS puanı (en yüksek %1 önem derecesi) ile kategorize edilen Yaygın Güvenlik Açıkları ve Maruziyetlerin (CVE’ler) yedi gün içinde istismar edilme olasılığının diğer tüm güvenlik açıklarına göre 327 kat daha fazla olduğunu buldu. Türünün ilk örneği olan bu analiz, kömür madenindeki kanarya görevi görerek CISO’lara ve güvenlik ekiplerine kuruluşlarına yönelik hedefli saldırılar hakkında erken bir gösterge sağlayabiliyor. Son Tehdit Ortamı Raporunda tanıtılan Kırmızı Bölge gibi, bu istihbarat da güvenlik ekiplerinin kuruluşlarının riskini en aza indirmek için yama çalışmalarını sistematik olarak önceliklendirmelerine yardımcı olabiliyor.
Kırmızı Bölge, CISO’ların yama çalışmalarını önceliklendirmesine yardımcı olmaya devam ediyor: FortiGuard Labs’ın farklı ortamlarda EPSS istismarına ilişkin analizi, aktif olarak saldırıya uğrayan uç noktalardaki mevcut güvenlik açıklarının oranını ölçmeye yardımcı olan Kırmızı Bölge’ye getirdiği tanımları genişletiyor. 2022’nin ikinci yarısında Kırmızı Bölge yüzde 8,9 civarındaydı; bu da bilinen 16.500’den fazla CVE’den yaklaşık 1.500 CVE’nin saldırı altında olduğu anlamına geliyordu. Bu sayı 2023’ün ilk yarısında hafif bir düşüşle yüzde 8,3’e geriledi. 2Y 2022’nin 2. yarısı ve 2023’ün ilk yarısı arasındaki fark çok az ve uç noktalardaki güvenlik açıklarını hedef alan kötü niyetli aktörler için bir cazip bir nokta gibi görünüyor.
Beş yıllık karşılaştırma, benzersiz açıklar, kötü amaçlı yazılım varyantları ve botnet kalıcılığındaki patlamayı ortaya koyuyor:
Benzersiz açıklar artıyor: FortiGuard Labs, 2023’ün ilk yarısında, beş yıl öncesine göre yüzde 68 artışla 10.000’den fazla benzersiz açık tespit etti. Benzersiz açık tespitlerindeki artış, güvenlik ekiplerinin farkında olması gereken kötü niyetli saldırıların hacmini ve saldırıların nispeten kısa bir süre içinde nasıl çoğaldığını ve çeşitlendiğini vurguluyor. Rapor aynı zamanda beş yıllık süre zarfında kurum başına istismar girişimlerinde yüzde 75’in üzerinde bir düşüş ve ciddi istismarlarda yüzde 10’luk bir azalma olduğunu göstermekte ve kötü niyetli aktörlerin istismar araç setleri büyürken saldırıların beş yıl öncesine göre çok daha hedefli olduğunu ortaya koyuyor.
Zararlı yazılım aileleri ve türevleri sırasıyla yüzde 135 ve yüzde 175 artarak patlama yaptı: Zararlı yazılım aileleri ve varyantlarındaki önemli artışa ek olarak, bir başka şaşırtıcı bulgu da küresel kuruluşların en az yüzde 10’una (kayda değer bir yaygınlık eşiği) yayılan kötü amaçlı yazılım ailelerinin sayısının son beş yılda iki katına çıkmış olması. Zararlı yazılım hacmi ve yaygınlığındaki bu artış, son yıllarda daha fazla siber suç ve APT grubunun operasyonlarını genişletmesine ve saldırılarını çeşitlendirmesine bağlanabilir. Son Küresel Tehdit Manzarası raporunun önemli bir odak noktası, büyük ölçüde Rusya-Ukrayna çatışmasına bağlı olarak silici kötü amaçlı yazılımlardaki artıştı. Bu artış 2022 boyunca devam etti ancak 2023’ün ilk yarısında yavaşladı. FortiGuard Labs, silicilerin ulus devlet aktörleri tarafından kullanıldığını gözlemlemeye devam ediyor, ancak bu tür kötü amaçlı yazılımların siber suçlular tarafından benimsenmesi, teknoloji, üretim, devlet, telekomünikasyon ve sağlık sektörlerindeki kuruluşları hedef aldıkça artmaya devam ediyor.
Botnetler ağlarda her zamankinden daha uzun süre kalıyor: Rapor, son yarım on yılda daha fazla aktif botnet (+%27) ve kurumlar arasında daha yüksek bir görülme oranı (+%126) tespit ederken, en şok edici bulgulardan biri, FortiGuard Labs’ın bir sensörde belirli bir botnet girişiminin ilk vuruşu ile sonuncusu arasında geçen süre olarak tanımladığı toplam “aktif gün” sayısındaki üstel artış oldu. 2023’ün ilk altı ayında, botnet’lerin komuta ve kontrol (C2) iletişimi kesilmeden önce geçirdiği ortalama süre 83 gündü ve bu süre beş yıl öncesine göre 1.000 kattan fazla bir artışı temsil ediyor. Bu, yanıt süresinin kısaltılmasının kritik önem taşıdığı bir başka örnektir çünkü kurumlar botnetlerin oyalanmasına ne kadar uzun süre izin verirlerse, işlerine verdikleri zarar ve risk de o kadar büyük oluyor.
Mevcut kısayolların tamamını bilmek bazen zor olabilir, ancak yeni keşfettiğiniz bazı klavye kısayolları gerçekten hayatınızı kolaylaştırabilir. İşte Windows kullanıcılarının zaman kazanmasına yardımcı olabilecek bazı favori klavye kısayolları ve ipuçları:
Hata mesajlarını kolayca kopyalama: Bir hata mesajıyla karşılaştığınızda, metni titizlikle yazıya dökmek yerine, hata mesajını açıkken Ctrl + C tuşlarına basarak kopyalayabilir ve istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.
Doğru uygulama penceresine hızlı geçiş: Bir uygulama için birden fazla pencere açtıysanız, fareyi görev çubuğundaki program simgesinin üzerine getirerek hangi pencerenin açık olduğunu görebilirsiniz. Alternatif olarak, Ctrl tuşunu basılı tutarken uygulama simgesine tıklayarak hızlıca geçiş yapabilirsiniz.
Yeni uygulama örneği açma: Bir uygulamanın yeni bir örneğini açmak için farenizle simgesine Shift tuşunu basılı tutarak tıklayabilir veya orta tuşa tıklayarak açabilirsiniz.
Uygulamalarını tam ekran yapma: Microsoft Store’dan yüklediğiniz UWP uygulamalarını tam ekran yapmak için Win + Shift + Enter tuşlarına basabilirsiniz.
Uygulamaları yönetici izinleriyle çalıştırma: Bir uygulamayı hızlıca yönetici izinleriyle çalıştırmak için Ctrl + Shift tuşlarına basılı tutarken uygulamaya çift tıklayabilirsiniz.
Uygulama için yeni pencere açma: Görev çubuğundaki uygulama simgesine atanmış bir numarayı kullanarak o uygulama için yeni bir pencere açabilirsiniz
Emojilere hızlı erişim: Klavyenizde Win + ; veya Win + . tuşlarına basarak emojilere hızlı erişim sağlayabilirsiniz.
Siyah ekranı düzeltme: Ekranda siyah ekran görüyorsanız, Win + Ctrl + Shift + B tuşlarına basarak düzeltilmesini sağlayabilirsiniz.
Dosya özelliklerini hızlıca açma: Bir dosyanın özelliklerine hızlıca erişmek için üzerine çift tıklarken Alt tuşunu basılı tutabilirsiniz.
Sorun giderme menüsüne hızlı erişim: Windows’un sorun giderme seçeneklerine hızlıca erişmek için Shift tuşunu basılı tutarak bilgisayarınızı yeniden başlatabilirsiniz.
Listedeki öğeleri yeniden sıralama: Bir listenin öğelerini yeniden sıralamak için listeyi vurgulayın ve Yukarı veya Aşağı ok tuşunu kullanırken Shift + Alt tuşlarını basılı tutun.
Bu klavye kısayolları ve ipuçları, Windows kullanıcılarının günlük işlerini daha verimli hale getirmelerine yardımcı olabilir. Daha fazla kısayolu keşfetmek isterseniz, Windows’un gücünü artırmak için PowerToys gibi yardımcı programları kullanmayı düşünebilirsiniz. Siz de bu kısayolları öğrenerek Windows deneyiminizi daha da geliştirebilirsiniz!
Melek Yatırımcılık girişimcilik ekosisteminin vazgeçilmez unsurlarından biri. Melek yatırımcılar, girişimlere sadece finansal destek sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda kendi tecrübelerini, bilgi birikimlerini ve network’lerini de paylaşıyorlar.
Melek yatırımcı nedir?
Melek yatırımcılar genellikle girişimlere erken aşamada yatırım yaparlar. Kurumsal yatırımcılardan farklı olarak, bu yatırımcılar kendi birikimlerini küçük miktarlarda girişimlere aktarıyorlar, genellikle pay karşılığında.
Sadece sermaye değil
Melek yatırımcılar, girişimcilere sadece sermaye sağlamakla kalmıyor. Aynı zamanda kendi tecrübelerini, bilgi birikimlerini ve profesyonel ağlarını da girişimlerle paylaşıyorlar. Bu sayede girişimler, yalnızca finansal anlamda değil, iş geliştirme ve strateji anlamında da güçleniyor.
Hazine Bakanlığı ve melek yatırımcılık
Türkiye’de melek yatırımcı olabilmek için Hazine Bakanlığı tarafından verilen akreditasyonlar mevcut. Akreditasyon alabilmek için belirli şartların sağlanması gerekiyor. Türkiye’de şu anda Hazine Bakanlığı tarafından akredite edilmiş 14 melek yatırım ağı ve 942 melek yatırımcı bulunuyor.
Türkiye’deki aktif melek yatırım ağları
Galata Business Angels ŞirketOrtağım TRAngels Melek Yatırım Ağı İstanbul Startup Angels Keiretsu Forum Türkiye EGİAD Melekleri BUBA Business Angels Telos Angels İstanbul Bahariye Business Angels BIC Angels
Melek Yatırımcılık kritik önem taşıyor
Girişimcilik ekosistemi için kritik öneme sahip olan melek yatırımcılar, erken aşamadaki projeler için çok daha fazlasını sunuyorlar. Türkiye’de de melek yatırımcı sayısının artması ve bu konuda devlet tarafından sağlanan akreditasyonlar, girişimcilik ekosistemini daha da güçlendirecek gibi görünüyor.
Google, kullanıcıların işlerini daha verimli hale getirmeyi hedefleyen yeni bir adım atıyor. “Duet AI” adını taşıyan yapay zeka asistanı, Google Workspace’in popüler servislerinde kullanıcılara sunuluyor. Bu servisler arasında Gmail, Drive, Slaytlar ve Dokümanlar yer alıyor. Duet AI, kullanıcıların günlük görevlerini otomatikleştirmeye yönelik olarak çeşitli yeteneklere sahip.
Bu yapay zeka asistanı, kullanıcıların ihtiyaçlarına uygun olarak otomatik tablolar oluşturma, e-posta yazma, içerik özetleme ve özel görseller üretme gibi farklı görevleri gerçekleştirebiliyor. Ayrıca, Google Meet platformunda kullanıldığında canlı konuşmalar sırasında otomatik notlar alma yeteneği sunuyor ve toplantılara sonradan katılan kullanıcılar için konuşmaların özetini oluşturabiliyor. Google Chat içerisinde de yeni bir arayüzle güncellenen Duet AI, belirli sohbetleri analiz edip özetlemeye yönelik özellikler sunuyor, bu da kullanıcı deneyimini daha da zenginleştiriyor.
Google’ın diğer bir yapay zeka odaklı gelişimi ise “SynthID” adını taşıyor. Bu filigran sistemi, yapay zeka tarafından üretilen fotoğrafların ve görsellerin tespit edilmesini kolaylaştırmayı amaçlıyor. Piksel seviyesinde işlenen bu filigran, çıplak gözle görülemese de özel sistemler aracılığıyla tespit edilebiliyor. Böylece, sahte görsellerin neden olduğu riskleri minimize etmeyi amaçlayan bu girişim, sektör genelinde bir standart oluşturmayı hedefliyor. Google, bu alanda tek oyuncu olmadığını ve işbirliği yaparak bu alandaki çalışmaları desteklediğini belirtiyor.
WhatsApp, son güncellemesiyle birlikte Yeni Mac kullanıcıları için heyecan verici bir özellik sunuyor: grup arama desteği. Bu güncelleme ile birlikte, kullanıcılar artık Mac bilgisayarları üzerinden grup aramaları gerçekleştirebilecekler. Ayrıca, görüntülü aramalarda maksimum 8 kişiye, sesli aramalarda ise en fazla 32 kişiye katılma imkanı sunulacak.
bu yeni güncellemeye ilişkin yaptığı açıklamada, “Bu yılın başlarında Windows masaüstü için sunduğumuz yeni WhatsApp uygulamasının ardından, şimdi de aynı geliştirilmiş deneyimi Mac kullanıcılarına sunmaktan mutluluk duyuyoruz. Yenilenen Mac uygulaması sayesinde artık grup aramaları daha erişilebilir hale geliyor. Görüntülü aramalarda 8 kişiye, sesli aramalarda ise 32 kişiye kadar katılabilme imkanı sağlıyoruz. Ayrıca, grup aramalarına katıldıktan sonra arama geçmişini görüntüleme ve uygulama kapalıyken dahi gelen arama bildirimlerini alma gibi özellikler de sunuyoruz” dedi.
Yenilenen Mac uygulaması, aynı zamanda kullanıcı dostu bir arayüz sunarak büyük ekranlı bilgisayarlarda daha verimli bir deneyim sunmayı amaçlıyor. Kullanıcılar, sohbet ekranında dosyaları kolayca sürükleyip bırakarak paylaşabilecek ve sohbet geçmişlerini daha geniş bir görünümde gözlemleyebilecekler.
Güvenlik odaklı bir yaklaşımla tasarlanan bu yeni Mac uygulaması, diğer WhatsApp cihazlarıyla uyumlu bir şekilde çalışacak. Kullanıcılar, kişisel mesajlarını ve aramalarını uçtan uca şifreleme ile korunmuş bir şekilde tüm cihazlarında gizli tutabilecekler.
Yeni Mac uygulaması, WhatsApp’ın hızla gelişen servisi içindeki en son örneklerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Apple Silikon destekli cihazlar için optimize edilen bu uygulamanın, milyonlarca kullanıcının memnuniyetini kazanması bekleniyor. WhatsApp kullanıcıları, yeni güncellemeyi hemen WhatsApp’ın resmi web sitesinden indirebilirken, yakın zamanda App Store’da da yerini alacak.
Güncellemelerle sürekli geliştirilen WhatsApp, Yeni Mac uygulaması ile grup arama özelliği sunarak kullanıcılarına daha geniş ve esnek bir iletişim deneyimi sunuyor. Kullanıcılar, artık Mac bilgisayarları üzerinden grup aramaları yapabilecek ve daha büyük bir ekranda daha verimli bir şekilde iletişim kurabilecekler.
Apple, yüksek maliyetli üretim ve sınırlı üretim kapasitesi gibi zorluklarla karşı karşıya olduğu Vision Pro karma gerçeklik başlığının maliyetini düşürme amacıyla stratejiler geliştirmeye devam ediyor. Bu çabalar, ürünün daha geniş bir tüketici kitlesi için erişilebilir hale gelmesini hedefliyor.
Gelişmiş teknolojilere sahip Vision Pro başlığı, yüksek üretim maliyeti nedeniyle tüketicilere 3500 dolarlık bir yatırım gerektiriyor. Ancak Apple, daha düşük bir fiyat noktasına ulaşmak ve ürünü daha geniş kitlelere sunmak için çeşitli çözüm yollarını araştırıyor.
The Information‘ın raporuna göre, Apple, başlığın üretiminde kullanılan Micro-OLED ekranlar için yeni tedarikçiler arayışında. Şu anki tek tedarikçi olan Sony’nin üretim kapasitesinin sınırlı olması, üretim sürecini yavaşlatıyor ve maliyetleri artırıyor. Bu nedenle Apple, BOE ve SeeYA gibi firmaları ek tedarikçi olarak değerlendiriyor. Ancak, Apple’ın kalite standartlarına ve teknik gereksinimlerine uygunluğunu sağlamak için bu firmaların sıkı bir test sürecine tabi tutulacağı belirtiliyor.
Bu adımın, ek tedarikçilerin dahil edilmesiyle üretim kapasitesinin artırılmasına ve böylece ürünün maliyetinin düşürülmesine yardımcı olması bekleniyor. Ek olarak, farklı tedarikçilerin rekabeti, uzamsal bilgisayar donanımının gelecekteki sürümlerinin üretim maliyetlerini daha da optimize etme potansiyelini taşıyor.
Apple ayrıca, Vision Pro serisinin gelecekteki modelleri için daha gelişmiş ekranları test ettiği yönündeki iddialarla da dikkat çekiyor. Bu çerçevede, hem Vision Pro serisi için hem de daha uygun fiyatlı bir model olan N109 kod adlı bir versiyon için ekran tedarikçilerini değerlendirdiği belirtiliyor.
Henüz resmi bir açıklama olmasa da, Apple’ın bu adımlarıyla birlikte karma gerçeklik teknolojisinin daha geniş bir kullanıcı kitlesine ulaşmasının ve daha uygun fiyatlı seçenekler sunmanın hedeflendiği görülüyor.
ElonMusk tarafından satın alındıktan sonra hem yapısal hem de yönetimsel açıdan bir kimlik değişimi yaşayan Twitter bir süre önce kendisiyle özdeşleşen mavi kuş logosuna veda etti. Öte yandan ismi de değişen sosyal medya platformu artık X markasıyla yoluna devam ediyor. Son olarak Musk, platforma sesli ve görüntülü görüşme özelliğinin geleceğini açıkladı ve konuyla ilgili ayrıntıları paylaştı.
Twitter’a (X) sesli ve görüntülü görüşme özelliği geliyor
Twitter’la ilgili son dönemde yapılan değişikliklerin büyük bir çoğunluğu tepki çeken nitelikteydi. Ancak Musk tarafından geçtiğimiz dakikalarda duyurulan sesli ve görüntülü görüşme özelliği olumlu geri dönüşler alacak gibi görünüyor.
Video & audio calls coming to X:
– Works on iOS, Android, Mac & PC – No phone number needed – X is the effective global address book
Elon Musk’ın paylaşımına bakarsak, özelliğin X’in iOS, Android, Mac ve PCsürümlerinde çalışacağını söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra herhangi bir telefon numarası gerektirmeyecek. Özelliğin ne zaman çıkış yapacağı gibi önemli detaylar şimdilik paylaşılmadı.
Bu özelliğin bir süredir Twitter (X) bünyesinde değerlendirildiği biliniyor. Zira geçtiğimiz ay X’te tasarımcı olarak çalışan Andrea Conway, yapmış olduğu paylaşımda özellikle ilk bilgileri ve görselleri sağlamıştı. Musk tarafından yukarıdaki paylaşım dışında herhangi bir detay verilmese de Conway’in gönderisinde bulunan görselle özelliğin neler sunacağına dair bir nebze olsun bilgi sahibi olabiliyoruz.
Ekran görüntüsünde DM bölümünün sağ üst köşesinde bili bir telefon simgesi yer alıyor. Buraya tıklayarak açılan pencereden sesli ve video görüşmelerini gerçekleştirebiliyoruz. Geriye kalan tüm adımlar diğer uygulamalara benzer yani standart diyebiliriz.
Twitter’a (X) sesli ve görüntülü görüşme özelliği geliyor
Peki sizler bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi aşağıdaki Yorumlar kısmından bizlerle paylaşabilirsiniz.
Türkiye’nin teknoloji devi Vestel, sürdürülebilir bir geleceğin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla geliştirdiği ürünleri, Almanya’nın başkenti Berlin’de gerçekleştirilecek Uluslararası Tüketici Elektroniği Fuarı’nda (IFA 2023) dünya sahnesine çıkarttı.
Türkiye’de sektörünün ihracat şampiyonu Vestel, bu yıl 31’inci kez Uluslararası Tüketici Elektroniği Fuarı’nda (IFA 2023) üstün teknolojili yeni nesil ürünleriyle yer alıyor. Vestel, 3 bin metrekare alana kurulu sergi alanında bu yıl da tüketici elektroniği, beyaz eşyalar, akıllı ürünler, elektrikli araç şarj cihazları, profesyonel ekranlar, otomotiv ve batarya çözümleri gibi pek çok dalda geliştirdiği ürünleri dünya sahnesine çıkarıyor.
Bu yıl da fuarda akıllı teknolojilere sahip, ödüllü tasarımlara sahip ürünlerle yer aldıklarının altını çizen Vestel CEO’su Ergün Güler, hayatı kolaylaştıran, erişilebilir akıllı ürünler üreten, sosyal ve çevresel fayda sağlayan bir teknoloji şirketi olma vizyonuyla çıktıkları yolda sürdürülebilirliği tüm süreçlerine entegre ettiklerini belirtti.
Zorlu Grubu’nun sürdürülebilirlik stratejisi Akıllı Hayat 2030 kapsamında teknolojinin gücüyle tüm değer zincirinde insan odaklı dönüşümü gerçekleştirmeyi hedeflediklerini vurgulayan Güler, “Amacımız 2050 yılına kadar tüm değer zincirinde net sıfıra ulaşmak ve sürdürülebilir geleceğin ihtiyaçlarını karşılayan çözümler geliştirmek” diye konuştu.
Özellikle son yıllarda üretimde enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kullanımı, kaynak verimliliği ve su yönetimine odaklandıklarını kaydeden Güler, “Vestel bugün gelecek için, geri dönüştürülmüş ve geri dönüştürülebilir malzemeler kullanan, tehlikeli kimyasallardan arındırılmış, dayanıklı, onarımı kolay, enerji ve su tasarruflu ürünler tasarlıyor” dedi.
Vestel’in bugün beşeri sermaye geliştirme uygulamalarını, toplumsal cinsiyet eşitliğini, insan haklarını ve toplumsal faydayı temel ilkeleri olarak benimsediğini vurgulayan Güler, “2021’de dünyanın en büyük kurumsal sürdürülebilirlik girişimi olan ‘Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin (UNGC) imzacısı olduk. Sürdürülebilirlik yolculuğumuza geniş tedarikçi ekosistemimizi dahil etmek ve sürdürülebilir üretimi teşvik etmek amacıyla başlattığımız ‘Vestel Tedarikçi İzleme ve Geliştirme Programı’ ile etki alanımızı genişlettik” ifadelerini kullandı.
VeeZy’nin sınırları genişliyor
Güler, bu yıl fuarda tanıttıkları tüm akıllı ürünlerin, Vestel’in sınırlarını genişlettiği VeeZy ekosistemine dahil edildiğini söyledi. Yeni akıllı ürünlerle birlikte artık bir ‘yaşam ekosistemi’ halini alan VeeZy üzerinden kullanıcılar televizyon, konut tipi elektrikli araç şarj cihazı, beyaz eşya gibi ürünleri tek bir uygulamadan yönetiyor.
İş ortaklarının, uygulama ekranından kullanıcıları kendi internet sitelerine veya alışveriş sitesi bağlantılarına yönlendirmelerine imkân tanıyan VeeZy, kullanıcıların aylık enerji tüketimlerini de kontrol edebilmelerini sağlıyor. Vestel VeeZy akıllı yaşam ekosistemini yurt içinde ‘EvinAklı’ adıyla kullanıma sunuyor.
Vestel aynı zamanda geçen yıl, tüketicilere güvenli ve birlikte çalışabilir bir bağlantılı ev ekosisteminde daha fazla seçenek sunma misyonuyla 2021’de uluslararası lider teknoloji şirketleri tarafından kurulan Home Connectivity Alliance (HCA) platformunun yönetim kurulu üyesi olmuştu. Bu iş birliğiyle VeeZy uygulaması, IoT alanındaki standartlaşmayı sağlamak adına dünyanın önemli teknoloji üreticilerinin de kullanımına sunuluyor.
Dünyada bir ilk: Vestel, Samsung ve LG iş birlikleriyle, akıllı yaşam ekosistemi kullanıcılara sunuluyor
Vestel, HCA üyeliği kapsamında ilk iş birliğini gerçekleştirdi. Dünyanın önde gelen teknoloji üreticilerinden Samsung ile yapılan iş birliği kapsamında, HCA altyapısı kullanılarak, iki şirketin akıllı ürün ve uygulamalarının entegrasyonu sağlandı. Buna göre, Vestel’in VeeZy uygulamasından Samsung’un tüm akıllı beyaz eşyaları ve Vestel’in ürettiği tüm akıllı beyaz eşyalar ise Samsung SmartThings mobil uygulamasından karşılıklı olarak kontrol edilebilecek.
Diğer iş birliği ise yıl sonunda LG ile aynı kapsamda devreye alınacak. HCA altyapısı kullanan VeeZy ve LG ThinQ uygulamaları ile her iki firmanın da akıllı beyaz eşyaları karşılıklı olarak kontrol edilebilecek. IoT ekosisteminin küresel bir paydaşı olmaktan gurur duyduklarının altını çizen CEO Güler, “Tüketicilere daha uyumlu, daha akıllı bir hayat deneyimi sunma hedefiyle yönetim kurulunda yer aldığımız HCA çatısı altında ilk iş birliğimizi gerçekleştirerek dünyada bir ilke imza attık ve HCA altyapısını kullanarak Samsung ile güçlerimizi birleştiriyoruz.
Bu önemli teknolojik gelişme, akıllı yaşam için de bir dönüm noktasını ifade ediyor. Samsung ile entegrasyonumuzu takiben, yıl sonunda LG ile de entegre olacağız. ThinQ uygulaması üzerinden, kullanıcılara akıllı ev araçlarını kullanabilecekleri bir konfor alanı yaratacağız. Akıllı cihazların vaadi tek başına değil, bağlanabilirliğin yüksek seviyede olduğu yeni bir deneyim sunmak.
Bu cihazlar hayatımıza gireli epey zaman oldu. Ancak, farklı marka ürünlerin birlikte çalışabilmesi kritik bir eşikti. Şimdi sahip olduğumuz teknolojiyle yeni bir dönem başlıyor. Bu yeni dönemin önemli bir paydaşı olmaktan gurur duyuyoruz” dedi.
Rekabetçi EVC çözümlerimiz artıyor
Sürdürülebilirlik yaklaşımı kapsamında elektrikli araç kullanımın yaygınlaşması amacıyla elektrikli araçlara şarj çözümleri sunan Vestel, bu yılki IFA’da da elektrikli araç şarj ünitelerine (EVC) geniş yer verdi. Fuarda EVC01, EVC04, EVC06, EVC10 ve EVC3HP gibi ürünlerin yanı sıra elektrikli bisiklet bataryaları, telekom ESS bataryası, konut enerji depolama çözümleri ve 2024 yılında kullanıma sunulacak konteynerli enerji depolama sistemi yer aldı.
Vestel EVC’leri yapılan global iş birlikleriyle halihazırda Avrupa’nın elektrikli araç kullanımının yaygınlaşmasında kritik rol oynarken, tüm batarya çözümleri ile bireylerin yeşil ekosisteme katkıda bulunmasını sağlıyor.
Güneş enerjisiyle evde yeşil enerji
Vestel’in fuarda sergilediği konut enerji depolama çözümleri, evlerde kurulan güneş panellerinin ürettiği fazla enerjiyi verimli şekilde kullanmayı sağlıyor. Depolanan enerji istendiğinde veya herhangi bir elektrik kesintisi durumunda tüm elektronik cihazları sorunsuz şekilde kullanmaya imkan tanıyor.
Modüler tasarımı, tüketici ihtiyaçları kapsamında kolay kurulum ve farklı kapasite seçenekleri sunan Vestel, konut enerji ve invertör çözümleri, hızlı şarj, uzaktan kumanda ve modül seviyesini optimize eden özellikleri ile hem güvenli hem de uzun ömürlü bir enerji seçeneği sunuyor.
Evlerde gıda israfına son
IFA’daki 3 bin metrekarelik devasa Vestel alanında bu yıl enerji ve su verimliliği sağlayan ve gıda israfını önleyen çok sayıda ürün ve teknoloji öne çıktı.
Bunlar arasında minimum enerji tüketen ve sessiz performans sergileyen A Sınıfı 60cm No Frost Kombi Buzdolabı Ailesi, gıdaların raf ömürlerini ortalama sekiz kat artıran Vakum Teknolojili Buzdolabı, yoğurt, ekmek hamuru, kefir, sirke ve turşu gibi farklı yiyecek ve içeceğin zahmetsizce fermente edilmesini sağlayan Maya Buzdolabı, gıdaların besin değerini korumak için güneş ışığını simüle eden VitaMod, sensörleri ve akıllı takip sistemi ile depolanan gıdaların ağırlığını, son kullanma tarihlerini ve tazelik seviyelerini doğru şekilde izleyebilen IntelliShelf teknolojisi ilk dikkat çekenler oldu.
Buzdolabındaki yumurtaların envanterini ve tazeliğini takip etme zahmetinden kurtaracak bir diğer teknoloji ise IntelliEggControl. Bu teknolojiye sahip ürünlerde yer alan sensörler sayesinde her bir yumurtanın raf ömrünü izlemek mümkün. DuoMode Teknolojisi buzdolabı dondurucu bölmesi kullanımında esneklik sağlıyor. Bu teknolojiyle kullanıcı, ihtiyacına göre dondurucu ve soğutucu arasında geçiş yapabiliyor.
‘Epochal’ ile gıda israfı azalıyor
Çok işlevli yapısı ve zarif tasarımıyla benzersiz bir ürün olan Epochal, Vestel’in IFA’da en çok dikkat çeken teknolojilerinden biri oldu. Deyim yerindeyse ‘hepsi bir arada’ konseptinde tasarlanan ürün, fermantasyon, soğutma ve kiler saklama işlevlerini bir araya getirerek mutfaklarda keyifli bir deneyim vadediyor.
Vestel’in üstün soğutma ve fermantasyon teknolojisini bir arada sunan ürünün en öne çıkan özelliği kiler fonksiyonu. Bu özellik, bakliyat ve benzeri gıdaların daha uzun süre taze ve lezzetli kalması için mükemmel saklama koşulları sağlıyor. Ephocal, gıda israfını önleyerek sürdürülebilirliğe katkı sağlayacak.
360º Taze Hava Teknolojisi ise homojen sıcaklık dağılımı sağlayarak buzdolabının her köşesinin eşit soğutulmasını sağlarken, nem seviyesini yüzde 90’a kadar koruyarak meyve, sebze ve çabuk bozulan yiyecekleri 21 güne kadar taze tutmak için optimum ortamı yaratıyor.
Buzdolabında IntelliColdZone bölmesi, et, balık vb gıdaların yarı donmuş olarak 3 haftaya kadar taze kalmasını sağlarken buzdolabından çıkarıldıklarında çözdürülmeye gerek kalmadan kullanılabilmesine olanak sağlıyor.
Teknolojiyi bir üst seviyeye taşıyan TV çözümleri
Vestel’in bu yılki IFA’da en çok ilgi gören ürün ve teknolojileri arasında TV’ler de yer aldı. TV platformları alanında öncü Amerikan içerik platformu TiVo destekli Vestel’ler, izleyicilerine sürükleyici bir izleme deneyimi sunan Vestel OLED TV, geleneksel TV’lere göre daha fazla arka aydınlatma bölgesiyle karmaşık ve hassas bir görüntü üreten MiniLED TV, DC1-P3 renk gamının yüzde 95’ini kapsayan, daha kesin tanımlanmış ve gerçekçi renkler üreten Vestel Quantum Dot TV, 7680×4320 piksele sahip 8K TV, koruyucu kılıf içinde taşınabilen ve pille çalışan Vestel Taşınabilir TV, Z Kuşağı’nın mobil yaşam tarzına uygun şekilde tasarlanan ‘TV with ME’, IMAX ve DTS’nin en iyilerini buluşturan IMAX Enhanced teknolojisi ve kullanıcılarının uzaktan kumandalarını almadan her odadaki izleyiciler için görüntü kalitesi deneyimlerini her an akıllı şekilde optimize etmesine imkân tanıyan Dolby Vision IQ teknolojisi ziyaretçilerin büyük beğenesini kazandı.
Kurutma sırasında oluşan suyu yıkamada kullanıyor
Vestel bu yıl fuarda yıkayıcı grubu ürünleri ve teknolojileriyle de dikkat çekti. Çamaşır kurutma işlemi sırasında yoğuşan suyu değerlendirmeye imkan tanıyan Su Geri Kazanım Sistemi, bireylerin su ayak izini azaltmalarına destek olacak. Bu teknolojiyle, kurutma makinesinde biriken yoğuşmuş suyun çamaşır makinesinde yeniden kullanılması sağlanıyor.
Su kaynaklarını koruyan Aqua Mikrofiber Filtre ile plastik atıklar filtreleniyor
Yıkama sırasında ortaya çıkan ve su kaynakları için tehdit oluşturan plastik mikrofiberleri yakalayan Mikrofiber Filtre, su ve deterjan karışımını 20 farklı noktadan çamaşırlara püskürterek daha verimli bir yıkama sunan Hydroboostteknolojisi, her yıkamadan önce deterjan ve yumuşatıcı ekleme ihtiyacını ortadan kaldıran Dose-On teknolojisi, durulama aşamasında kullanılan suyu depolayıp bir sonraki yıkamada kullanmaya yarayan Waterbox teknolojisi, sürdürülebilirliği ana odak noktasına alan yeni G Serisi çamaşır makineleri öne çıkan ürün ve teknolojiler.
G Serisi aynı zamanda tasarım konusunda da iddialı. Benzersiz bir yıkama deneyimi için tasarlanan kontrol panelleri ve tambur deseni bulunduğu alana ayrı bir hava katarken, A sınıfına göre yüzde 50’ye varan ciddi bir oranda enerji tasarrufu sağlayan Rainfall Teknolojisi ile donatılmış.
İşlenmemiş plastik kullanımı her yıl daha da azalıyor
İklim değişikliğiyle birlikte çevreye yönelik en büyük tehditlerden biri olan plastik kirliliğine karşı, 2020- 2023 yılları arasında, Türkiye’deki İş Dünyası Plastik Girişimi’nin (İPG) bir parçası olarak 10 bin 799 ton plastik azaltmayı taahhüt eden Vestel, ilk çalışmalarıyla çalışmalarıyla 2021 – 2022 yıllarında 9 bin 735 ton işlenmemiş plastik azaltımı gerçekleştirdi. Vestel buna ek olarak, beş ton plastiği; zeytin çekirdeği atıklarından oluşan biyolojik bazlı plastiklerle değiştirdi.
Kırışıklık azaltan Sonic Steam Teknolojisi
Fuarda kurutma sırasında kırışıklıkların azalmasını sağlayan Sonic Steam teknolojisi, geleneksel sistemlere kıyasla yüzde 30 daha hızlı kuruma süresi sunan Thermojet özelliği, her kurutmadan sonra temizlik ihtiyacını ortadan kaldıran ActiveLintClean teknolojisine sahip kurutma makineleri de büyük ilgi gördü. Tüm ürünlerinde olduğu gibi Geri dönüştürülmüş plastik kullanım oranı artırılarak üretilen çamaşır kurutma makineleri Vestel’in sürdürülebilirliğe ve çevre dostu çözümler yaratma hedefiyle de uyumunu gösteriyor.
A sınıfını geride bırakan bulaşık makinesi
Vestel’in Isı Pompası Teknolojisi ile donatılmış bulaşık makineleri, günümüzde en yüksek enerji verimliliği ifade eden A sınıfını geride bırakarak ekstra yüzde 20 daha az enerji kullanımı imkanı sunuyor. Self Heating Teknolojisi ise, bulaşık makinesindeki durulama suyunda bulunan ısı enerjisini kullanarak sürdürülebilir bir kurutma performansı yaratıyor, böylelikle hiçbir enerji boşa harcanmıyor. Vestel’in Dose-On teknolojisi bulaşık makinelerine de entegre edildi. Bu sayede her yıkamada deterjan eklemeye gerek kalmadan, kir ve yükleme seviyesine göre ihtiyaç duyulacak kadar deterjan kullanımı yapılıyor.
Yüzbinlerce ağaç kurtarıldı
Çevresel etkiyi en aza indirme hedefiyle ambalaj tasarımını sürekli olarak geliştiren Vestel, bu kapsamda plastik bazlı ambalaj malzemesi olan EPS kullanımını azaltarak, geri dönüştürülebilir ve yaklaşık 3,5 kat daha az enerji gerektiren karton esaslı malzemelere geçiyor. 2022’de EPS kullanımını 36 ton azaltmayı başaran Vestel, aynı dönemde toplam 22 bin 155 ton geri dönüştürülmüş karton kullanarak 376 bin 635 ağacın kesilmesini de önledi.
IFA’da görev teslimi: Turan Erdoğan, CEO’luk görevini Ergün Güler’e devretti
Vestel üst yönetiminde görev değişimi yaşandı. Son 10 yılı CEO’luk görevi olmak üzere tam 35 yıldır Vestel Şirketler Grubu’nda kritik görev ve sorumluluklarda bulunan Turan Erdoğan, 1 Eylül günü itibarıyla görevi Vestel Ticaret A.Ş. Genel Müdürü Ergün Güler’e devretti.
Gelecekte Vestel Yönetim Kurulu Başkanı Başdanışmanı olarak şirkete katkı sunmaya devam edecek olan Erdoğan, “Vestel bünyesinde 35 yıldır görevde bulunduğum süre boyunca hem ülkemizin hem sektörümüzün gelişimine katkı sunma amacı taşıdım.
Şirketimiz bu süre içinde küresel bir teknoloji şirketi olma yolunda çok önemli adımlar attı. Ülkemizin adını dünyanın dört bir yanına taşıma gururunu yaşadık. Bugün yine uzun yıllardır Vestel bünyesinde önemli görev ve sorumluluklar üstlenen, son 11 yıldır Vestel Ticaret A.Ş.’nin genel müdürlüğünü yürüten Sayın Ergün Güler’e görevi devrediyorum. 24 yıl boyunca Vestel’in gelişiminde önemli rol oynayan kritik görevlerde bulunan Güler’in, sahip olduğu birikim ve tecrübeyle yeni başarılara imza atacağına inanıyorum” dedi.
Vestel CEO’su Ergün Güler ise, “Vestel çatısı altında görev yaptığım 24 sene boyunca Sayın Turan Erdoğan ile yakın çalışma imkanı buldum, önemli kilometre taşlarına eşlik ettim. Bugün IFA gibi sektörümüz ve şirketimiz için büyük önem taşıyan bir organizasyonda, Sayın Turan Erdoğan gibi sektörün önemli ve saygın bir isminden görevi devralmaktan ayrıca mutluluk duyuyorum.
Vestel, küresel arenada adını teknoloji ve tasarım yetkinlikleriyle duyurmuş, dünya standartlarının ötesinde üretim anlayışıyla 163 ülkeye ihracat yapan, şirketin her kademesi ve üretimin her aşamasında sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda hareket eden, marka değerini istikrarlı bir şekilde yükselten global bir marka. En öncelikli hedefim sahip olduğumuz başarı grafiğini korumak, ülkemizin en değerli ilk 3 markasından biri olarak adımızı zirveye yazdırmak ve yenilikçi çalışmalarla küresel marka yolcuğumuzu üst seviyelere taşımak” ifadelerini kullandı.
AR-GE’ye cirolarının yüzde 30’unu ayırdıklarının altını çizen OPLOG Kurucusu ve Genel Müdürü Halit Develioğlu, lojistik ve fulfillment (sipariş karşılama) sektöründe kendi robotik teknolojisini yaratan ilk şirket olduklarını ve ayrıca operasyonel verimliliği artırmaya yarayan depo içi yazılımlarını da kendilerinin geliştirdiğini belirtiyor.
Günümüzde yapay zeka ve robot teknolojilerinin ön plana çıktığı sektörde, Türkiye’nin yerli ve milli teknoloji kabiliyetini dünyaya tanıtmakta önemli rol üstlenen TARQAN, tüm teknolojilerle entegre çalışarak depo içi verimliliğini yüzde 400’e kadar çıkarıyor.
Türk mühendisleri tarafından geliştirilen ve 2022 yılında AR-GE çalışmaları tamamlanarak OPLOG tarafından sektörün kullanımına sunulan yerli ve milli lojistik robotu TARQAN, dünyada da lojistik sektörünün dikkatini çekmeye devam ediyor. Depolama ve ürün toplama süreçlerinin otonom hale dönüştürülerek mükemmel şekilde yönetilmesine katkı sağlayan TARQAN, depo içi verimliliğini yüzde 400’e kadar çıkarıyor. Geleneksel depolarda karşılaşılan insan kaynaklı sipariş toplama hatalarını yüzde 99,99 azaltıyor; toplama hızını yine geleneksel depo süreçlerine kıyasla 3 kat hızlandırıyor. Böylelikle, ürünlerin tüketicilere eksiksiz ve zamanında ulaşmasını sağlıyor.
TARQAN, sipariş geldiğinde minimum sürede karar alarak, deponun içinde buna göre hızla hareket ediyor. Ürünlerin bulunduğu en yakın raflara gidiyor ve 1 tona kadar yük kaldırma kabiliyetiyle rafları operasyon sorumlularına taşıyor. OPLOG böylece, depolama alanlarında insansız çözümlerle, süreçlerinin kusursuz ilerlemesini sağlıyor.
OPLOG teknolojisiyle nasıl fark yaratıyor?
OPLOG, cirosunun yüzde 30’unu AR-GE’ye ayırarak operasyonel verimliliği artırmaya yarayan kendi depo içi yazılımlarını ve robotik teknolojilerini geliştiriyor. Yapay zeka ve robot teknolojilerinin ön plana çıktığı günümüzde, yerli ve milli teknoloji ve AR-GE gücüyle geliştirdiği TARQAN ile de sektörde öncü rol üstleniyor. OPLOG’un kendi fulfillment merkezlerinde uyguladığı esnek depolama sisteminden sipariş karşılamaya kadar olan tüm süreçler, kendi geliştirdiği teknolojiler sayesinde en üst düzey verimlilik ile çalışıyor.
Kaotik (esnek) depolama olarak adlandırılan bu depolama sistemi, OPLOG’u Türkiye’de benzer hizmet ve uygulamalar sunan rakipleri arasından ayrıştıran en büyük özelliği. Geleneksel depolardan farklı olarak, OPLOG’un fulfillment merkezlerinde her bir ürün, boyutları ve depolama koşulları göz önünde bulundurularak yazılımları üzerinden atandıkları farklı lokasyonlarda, farklı markaların ürünleriyle beraber depolanıyor.
Bu raflama sistemi hem OPLOG’un kendi çalışmalarında hem de doğrudan müşterilerine sunduğu hizmette maliyet ve zaman tasarrufu sağlıyor. Bir rafta birden fazla markanın ürünlerinin bulunduğu modelde, mal kabul aşamasının hemen ardından, gönderilen ürünlerin niteliği, adetleri, özel saklanma koşulları ve gönderim seçenekleri gibi tüm bilgiler OPLOG’un geliştirdiği WMS (Warehouse Management System) sistemine ekleniyor.
TARQAN’ diğer robotlardan çok farklı!
Yenilikçi bir robotik sistem sunan TARQAN, sektörde ürünleri A noktasından B noktasına götüren diğer robotların oluşturduğu sistemin ötesinde, fullfilment depolarındaki operasyonel verimliliği artırmak üzere geliştirildi.
Ürünlerin depo içerisinde hangi raflarda ve rafların depo içerisinde hangi konumda yer alacağına karar verebilmesi sayesinde TARQAN, hem depolama hem de ürün toplama aşamalarında verimlilik artışı sağlıyor. TARQAN 1 ton yük kaldırma kabiliyetine rağmen sadece 194 mm yüksekliğine sahip ve sınıfın en ince fulfillment robotu olarak rakiplerine kıyasla yüzde 10 daha fazla depolama alanı sunuyor.
Bir depo çalışanı tek başına saatte 120-150 ürün toplarken, aynı işi TARQAN ile birlikte yaptığında bu sayı 500’e kadar çıkabiliyor. Bu sayede OPLOG, TARQAN ile sipariş toplama verimliliğini yüzde 400 artırarak, depolama alanlarını ve dolayısıyla bu alanların verimliliğini de büyük ölçüde artırıyor. TARQAN, OPLOG’un akıllı depolarında ürün lokasyonlarını belirleyen, stok ve sipariş takibi yapabildiği kendi yazılımı Depo Yönetim Sistemi (WMS) ve müşterilerinin tüm bu süreçleri takip edebildiği platformu OPLOG-ONE ile tamamen entegre çalışıyor.
Android işletim sisteminin arkasındaki şirket olan Google, Pixel telefonlarının sahiplerine bugüne kadar üç büyük Android güncellemesi vaat ederken, Samsung bazı Galaxy telefonlarının sahiplerine dört büyük Android güncellemesi veriyordu. Bir de, kendi başına bir sınıf olan Applevar.
9to5Google tarafından belirtildiği gibi, 2018’de iOS 12 ile piyasaya sürülen iPhone XR, önümüzdeki ay iOS 17‘yi alacak. Ve 25 Eylül 2018’de piyasaya sürülen iPhone 6s hala güvenlik güncellemeleri alıyor.
9to5Google, yaklaşan Pixel 8 serisinden başlayarak Google’ın Pixel 8, Pixel 8 Pro ve muhtemelen sonraki Pixel sürümlerinin beğeneceği Android işletim sistemi güncellemelerinin sayısını artıracağını duyduğunu söylüyor.
9to5 Google’ın özel olduğunu söylediği bilgiler, Pixel 8 serisinin iPhone’un şu anda aldığı kadar büyük işletim sistemi güncellemesi alacağını gösteriyor. Ve bu en az beş olurdu, ancak iPhone 6s, iPhone 6s Plus ve iPhone SE gibi bazı modeller yedi yıllık iOS güncellemeleri bile aldı. Bu yüzden Pixel 8 serisinin beş yıllık Android güncellemeleri sunması bekleniyor.
Google’ın neden iPhone’un uzun ömürlülüğünün peşinden gitmek istediğini ve Samsung gibi dört yıllık Android işletim sistemi güncellemeleri sunmaktan memnun olmadığını anlamak kolay.
Apple gibi, Google da yazılım ve donanım üretiyor. Eğer Google da Apple’ın iPhone sahiplerine en az beş yıllık büyük işletim sistemi güncellemeleri desteği vermesi gibi bir destek sözünü verebilirse Android kullanıcılarına kendisini tercih etmesi için bir fark, avantaj noktasın sürebilecek.
9to5Google’ın kaynağı doğruysa, bu bir sonraki amiral gemisi serisinden başlayarak Pixel hattında büyük bir gelişme olacak. Ve Google, 2025’te Pixel 10’u, muhtemelen kendi yonga setiyle “Google tarafından tamamen özelleştirilen” olarak piyasaya sürdüğünde, Pixel serisi için daha fazla güncelleme iyileştirmesi görebiliriz.
Girişim sermayesi fonu 212, Türkiye’de girişimciliğe yatırım konusunu yaygınlaştırmayı sürdürüyor. 212, Türkiye’deki aile şirketlerinin nesiller boyu devamlılığına önderlik etmek misyonuyla çalışmalarına devam eden TAİDER Aile İşletmeleri Derneği’nin Girişimcilik Komitesi ile buluştu. Urla Köstem Zeytinyağı Müzesi’nde gerçekleşen “Kahvaltıda Girişimcilik” buluşmasında, 212 Kurucu Ortağı Numan Numan, etkinliğe katılan üyelere, girişim sermayesi yatırımcılığının risklerini, fırsatlarını ve erken aşama teknoloji girişimciliğinin gelişimini aktardı.
“Erken aşama teknoloji girişimlerine yatırımlarımızı sürdüreceğiz”
Konuya ilişkin değerlendirmede bulunan 212 Kurucu Ortağı Numan Numan şunları söyledi: “Türkiye ekonomik, politik ve sosyal açılardan sürekli değişen ve gelişen bir ülke. Bu bağlamda gelişmekte ve büyümekte olan bir girişimcilik ekosistemine sahibiz. Erken aşama teknoloji girişimciliği de yükselen bir trende sahip ve bu alana yatırım yapma iştahı yüksek. Globalleşme potansiyeli yüksek olan B2B teknoloji alanındaki erken aşama girişimler bizim de radarımızda. Öte yandan bizim gibi girişim sermayesi fonlarının dışında kurumsal şirketler, kurum içi girişimciliği destekliyor, kurdukları girişim sermayesi şirketleriyle yatırım yaparak sektöre katkı sunuyor. Girişimlere yatırım yapmak günümüzde önemli bir yatırım aracı. Biz de 212 olarak 12 yıldır sektöre kattığımız tecrübelerimizle iyzico gibi girişimlerin başarıyla çıkış yapmasını sağlayarak, Insider’ın Türkiye’nin yazılım alanındaki ilk unicorn’u olmasına katkı sunarak sektörel başarımızı pekiştiriyoruz. Global arenada başarılı olacak erken aşama teknoloji girişimlerine yatırımlarımızı sürdüreceğiz.”
“Üyeler arasında girişimcilik odaklı fikir alışverişi ve deneyim paylaşımı çok önemli”
TAİDER işleyişinde komitelerin her birinin ayrı ayrı sorumlulukları olduğunu ifade eden TAİDER Yönetim Kurulu Başkanı Fatma Olten ise “Girişimcilik Komitesi” ve “Kahvaltıda Girişimcilik Buluşması” hakkında şunları söyledi: “Her bir komitemiz derneğimiz için çok kıymetli işlere imza atıyor ve verimli çalışıyor. Faaliyetlerimizin birçoğunda ağırlığını gördüğümüz Girişimcilik Komitesi ise dernek üyelerimiz açısından son derece işlevsel bir fonksiyonu yerine getiriyor. Komite, üyelerin girişimcilik alanındaki ihtiyaçlarının analizini yapmanın yanı sıra dernek içinde girişimcilik topluluğu oluşturarak üyeler arasında girişimcilik odaklı fikir alışverişi ve deneyim paylaşımı ortamı sağlıyor. Ayrıca aile işletmeleri açısından çok önemli bir başlık olan ‘girişimcilik’ konusunda kurum dışı ve kurum içi girişimcilik kültürünü geliştirmelerine yardımcı olmak gibi pek çok aktivite gerçekleştiriyor. Bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz “Kahvaltıda Girişimcilik” buluşması da son derece verimli geçti. TAİDER ailesi olarak buluşmamızın konuğu 212 Kurucu Ortağı Numan Numan’ın girişim ve yatırım ekosistemindeki tecrübelerinden faydalandık. Katkıda bulunan üyelerimize ve konuklarımıza teşekkürler.”
Teknoloji dünyasının önde gelen isimlerinden Samsung, beklenen yeni amiral gemisi akıllı telefonu Galaxy S24’ü tanıtmaya hazırlanıyor. Şirket, özellikle Avrupa pazarı için özel olarak tasarlanan bu cihazda Exynos 2400 yonga setine yer vereceğini duyurdu. İçeriden gelen bilgilere göre, tanınmış sızıntı kaynağı @UniverseIce, bu yonganın bazı önemli detaylarını paylaştı. Bu kapsamlı sızıntılar sayesinde Galaxy S24’ün Exynos 2400 çipi, donanım ve performans açısından neler sunacağına dair heyecan dorukta. İşte bu merak uyandıran telefonun öne çıkan özellikleri ve beklenen çıkış tarihi ile ilgili elimizdeki bilgiler.
Exynos 2400 yonga özellikleri
Sızıntılara göre, Exynos 2400 yonga, Galaxy S24’ün Avrupa versiyonunda kullanılacak olan güçlü bir işlemci olarak öne çıkıyor. Bu yonga, toplamda on çekirdeğe sahip olacak ve 1 + 2 + 3 + 4 yapılandırmasını benimseyecek. Ana çekirdek olarak yer alacak Cortex-X4, etkileyici 3.1 GHz hızında çalışacak. İki adet Cortex-A720 çekirdeği 2.9 GHz, üç adet Cortex-A720 çekirdeği 2.6 GHz ve dört adet Cortex-A520 çekirdeği ise 1.8 GHz hızlarında çalışacak şekilde tasarlanmış.
Beklenen çıkış tarihi
Samsung Galaxy S24’ün Exynos 2400 yonga ile donatılmış Avrupa versiyonunun çıkış tarihi ile ilgili kesin bir bilgi olmasa da, yakın kaynaklar cihazın 2024’ün başlarında piyasaya sürülebileceğini öngörüyor. Ancak, herhangi bir gecikme yaşanmazsa bu tarih doğrultusunda ilerleneceği belirtiliyor.
Samsung Galaxy S24’ün Avrupa versiyonunun Exynos 2400 yonga ile geleceği ve bu yonganın benzersiz yapılandırmasıyla üstün performans sunmayı hedeflediği görülüyor. Teknoloji tutkunları, cihazın çıkışını merakla bekleyecek gibi görünüyor. Güncellemeleri takip etmeye devam edin!
Hızla gelişen sağlık hizmetlerinde robotlar ameliyathanelerde varlığını sürdürüyor ve bir zamanlar imkansız olduğu düşünülen olağanüstü başarılara imza atıyor. Bu eğilimin çarpıcı bir kanıtı, Kanada’da kanserden kurtulan Glenn Deir’in, son teknolojiye sahip bir cerrahi robotun hayatını kurtardığını söyleyen hikayesi.
On altı yıl önce Deir korkunç bir durumla karşı karşıyaydı: İnsan papilloma virüsünden kaynaklanan ameliyat edilemeyen bir tümör hayatını tehdit ediyordu. Zorlu radyasyon tedavilerine katlanmasına ve HPV aşısını savunmasına rağmen, hiçbir doktorun gereken karmaşık ameliyatı yapmaya istekli olmaması nedeniyle durumu daha da kötüleşti. CBC için kaleme aldığı içten yazısında Deir, umutsuzluktan umuda uzanan yolculuğunu paylaşarak tıbbi robot teknolojisinin iyileşmesinde oynadığı hayati role dikkat çekti.
Deir’in dönüm noktası, bir doktorun karmaşık prosedürler için tasarlanmış son teknoloji ürünü bir sistem olan Da Vinci cerrahi robotunu kullanma konusunda uzman bir cerrahın uzmanlığına başvurmayı tavsiye etmesiyle geldi. Bu başka bir eyalete seyahat etmek ve masraflara katlanmak anlamına gelse de Deir cankurtaran halatını yakaladı. Bademciklerine, diline ve boğazına hassas manipülasyonlar içeren ameliyat Da Vinci’nin hassasiyetiyle gerçekleştirildi. Ancak robotun yardımı görevin karmaşıklığını azaltmadı. Operasyonun 2,5 saatten fazla süren karmaşık bir olay olduğu ortaya çıktı. Deir’in önceki radyasyon tedavisi dokularını sert ve dayanıklı hale getirerek öngörülemeyen zorluklara yol açmıştı. Büyük bir kiraza benzeyen tümör ve gerekli kas rotasyonları prosedürü daha da karmaşık hale getirdi. Deir ameliyattan sonra Frankenstein efsanesini hatırlatan bir besleme tüpü ve boyun kesiğiyle uyandı. Ancak zorlu engellere rağmen cerrahi girişim başarılı oldu ve Deir’e hayatta ikinci bir şans verdi.
Deir, Da Vinci robotuna derin şükranlarını sundu ve onun katılımı olmasaydı içinde bulunduğu zor durumun aşılmaz olacağını kabul etti. Cerrahı Dr. Corsten’in tanımladığı alternatif, çeneyi bölmek gibi modası geçmiş ve invazif bir yaklaşımı içeriyordu; bu, üzerinde düşünülemeyecek kadar rahatsız edici bir görüntüydü.
Deir’in hikayesi, son yıllarda tıbbi robotikte tanık olunan daha geniş ilerlemeleri yansıtıyor. Robotlar, kanserin iyileşmesini hızlandırmaktan uzaktan ameliyatların mümkün kılınmasına ve yenilikçi laparoskopik tekniklere öncülük etmeye kadar, cerrahi bakımda bir devrime öncülük ediyor. Glenn Deir’in olağanüstü vakası, tıbbi prosedürlerin geleceğinin robotik hassasiyetin ellerinde olduğunun altını çiziyor.
Robot teknolojisi sağlık hizmetlerinde dönüştürücü bir yol açmaya devam ederken, Glenn Deir gibi hastalar potansiyellerinin canlı kanıtları olarak karşımıza çıkıyor. Bir zamanlar uzak olan robot yardımlı ameliyat hayali, geleneksel yaklaşımların yetersiz kaldığı bireylere umut ve canlılık kazandırarak somut bir gerçekliğe dönüştü. Tıp tarihinin yıllıklarında Deir’in öyküsü, insan uzmanlığı ile robotik yaratıcılık arasındaki dikkate değer sinerjiyi vurgulayan ilham verici bir bölüm.
Yahoo Mail artık e-postalarınızı yazmanıza, yanıtlamanıza ve yönetmenize yardımcı olmak için tasarlanmış kendi yapay zeka botuna sahip. Yayınlanan bir haber bülteninde Yahoo, yeni veya mevcut e-postaları yönetmekte sorun yaşıyorsanız yeni yapay zekanın size yardımcı olmayı amaçladığı temel alanları özetledi. Yahoo Mail yapay zeka ile kullanıcıları daha doğru bir şekilde yönlendiriyor.
Yeni yapay zeka şu anda beta modunda ve yalnızca ABD’deki Yahoo Mail iOS ve masaüstü kullanıcıları için sunuldu. Erişim istemek için Kayıt sayfasına gidin, Betaya katılma isteği alanına Yahoo kullanıcı adınızı girin ve İleri’ye tıklayın. Araca katıldıktan sonra dört farklı özelliğe sahip olan yapay zekayı deneyebilirsiniz: Yazma Asistanı, Mesaj Özeti, Arama ve Alışveriş Tasarrufu.
Yeni özelliklerden biri, açıklamanızdan yeni e-postalar oluşturmanızı veya kendi yazı tonunuza ve stilinize göre yanıtlar önermenizi sağlayan bir yazma asistanı. E-postanın amacını açıklayın ve ardından Oluştur’a tıklayın. Örneğin, maaşınızda bir artış bekliyor olabilirsiniz ve bu nedenle e-postayı şöyle yazarak tanımlayabilirsiniz: “Geçen yıl planlanandan önce tamamladığım tüm projelere dayanarak yöneticimden zam istemek istiyorum” gibi tamamlamalar yapıyor.
Mesaj Özeti
Bir diğer yeni yapay zeka seçeneği ise tarihleri, saatleri, eylem öğelerini ve diğer bilgileri içeren e-postaların özetlerini sunan mesaj özeti. Mesaja bağlı olarak bu özellik, görevler ve takvim etkinlikleri gibi takip öğeleri önerecek.
Arama
Yapay zekanın yardımıyla arama aracı artık doğal dildeki sorguları kabul ediyor. Belirli mesajları bulmak için soyut anahtar kelimeler ve terimler kullanmak yerine, yalnızca bir soru sorabilir veya bir istek gönderebilirsiniz. Arama alanına tıklayın ve “Bana Lance Whitney’den gelen tüm mesajları göster” gibi bir şey yazın. Yanıt olarak ilgili tüm e-postaların görüntülenmesi gerekiyor.
Alışveriş Tasarrufu
Yahoo Mail, Alışveriş Tasarrufu adlı bir seçenek ekledi. Burada yapay zeka bot, e-postanızı kullanılmamış hediye kartları, indirim kodları, mağaza kredileri ve benzeri öğeler açısından tarıyor. Buradaki fikir, kullanmayı unuttuğunuz tasarruf bonuslarını tükenmeden önce bulmak. Bankrate tarafından yakın zamanda yayınlanan bir anketin sonuçları, ABD’deki yetişkinlerin neredeyse yarısının kullanılmamış en az bir hediye kartı veya mağaza kredisine sahip olduğunu ortaya çıkardı.
Beyaz Saray’ın Temmuz ayında, yapay zeka tarafından üretilen içeriklerin kötüye kullanılmasını ve yanıltılmasını engellemek amacıyla filigran araçları geliştirmeyi taahhüt eden şirketler arasında, Google DeepMind da yer alıyor. Google DeepMind, bu taahhüdün bir parçası olarak, görüntülerin yapay zeka ile üretilip üretilmediğini belirleyen yeni bir filigran aracı olan “SynthID”yi duyurdu.
SynthID adı verilen bu araç, Google Cloud’un makine öğrenimi platformu Vertex’te barındırılan Google’ın AI görüntü oluşturucusu Imagen kullanıcıları tarafından kullanılabilecek. Kullanıcılar Imagen’i kullanarak yapay zeka ile üretilen görüntüler oluşturabilecek ve ardından bu görüntülere filigran eklemeyi seçebilecekler. Böylece, yapay zeka tarafından üretilen içeriğin gerçekmiş gibi sunulduğu durumları belirlemek ve telif haklarını koruma amacıyla kullanılabilecek.
Geçtiğimiz yıl, yapay zeka tarafından üretilen içeriklerin popülaritesi arttıkça, rıza dışı pornografi, telif hakkı ihlalleri ve derin taklitler gibi sorunlar da artmıştır. Filigran, yapay zeka üretimi içerikleri belirlemek ve korumak için önerilen etkili yöntemlerden biridir. Filigranlar, içeriğin yapay zeka tarafından üretildiğini belirlemeye yardımcı olan metin veya görüntü içine gizlenen işaretlerdir.
Ancak uzmanlar, kötü niyetli aktörlerin bu filigranları aşma çabalarının olabileceğine dikkat çekiyorlar. Örneğin, deepfake içeriklerin gerçekmiş gibi sunulması veya gerçek içeriklerin sahte olarak nitelendirilmesi gibi durumlar söz konusu olabilir. Bu nedenle, filigranın etkinliği ve güvenilirliği konusundaki çalışmaların devam etmesi gerekmektedir.
Google DeepMind’ın SynthID aracı, ilk aşamada sınırlı bir şekilde Google’ın Vertex platformunda kullanılabilecek. Ancak uzmanlar, bu tür araçların geliştirilmesinin ve kullanılmasının alanında daha fazla bilgi ve deneyim paylaşımına yol açabileceğini belirtiyorlar. Araç henüz deneysel bir aşamada olup, Google’ın nasıl kullanıldığını ve güçlü-zayıf yönlerini anlamak için geri bildirimi gözlemlemek istediği ifade edilmektedir.
Yapay zeka araştırmacısı Sasha Luccioni, Google’ın aracını sadece kendi platformunda kullanabilecek şekilde tescillemesinin, filigranın etkinliğini sınırlayabileceğini belirtiyor. Genel anlamda, görüntü oluşturma sistemlerine filigran eklenmesinin, kötüye kullanım riskini azaltabileceği görüşünü dile getiriyor.
Google DeepMind’ın geliştirdiği SynthID aracı, yapay zeka üretimi görüntülerin doğruluğunu ve bütünlüğünü korumayı amaçlayan önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
Asimily, tıbbi nesnelerin interneti (IoMT) cihazlarını siber tehditlerden korumaya gelince, sağlık hizmeti sunan kuruluşların (HDO’lar) karşılaştığı karmaşık zorlukları inceleyen bir rapor yayınladı.
HDO’lar, başta bağlı cihazlara bağımlılıklarının hasta sonuçları ve bakım kalitesi açısından çok önemli olduğu gerçeği olmak üzere çok sayıda sorunla boğuşuyor. Küçük hizmet kesintilerinin bile yaşamı değiştirecek sonuçlara yol açabileceği bir alanda, riskler her zamankinden daha yüksek. Strategic Healthcare Technology Associates Yönetici Ortağı ve Baş Danışmanı Stephen Grimes: “Bu rapor, HDO’ların kendilerini siber güvenlik riskinden koruma konusunda karşılaştıkları çok güncel ve çok önemli zorlukları ve bağlı cihazları için bir siber güvenlik risk yönetimi programını uygularken ve ölçeklendirirken bütünsel ve optimize edilmiş risk azaltma stratejilerine duyulan derin ihtiyacı ayrıntılarıyla anlatıyor. HDO liderlerini ve siber güvenlik risk yöneticilerini bu rapordaki dersleri okuyup özümsemeye ve bu risklerin gerektirdiği stratejik verimlilik ve etkinlikle IoMT cihaz risklerini azaltmak için gerekli adımları atmaya davet ediyoruz” dedi. Tıbbi cihazlarda siber güvenlik konusunda önemli bulgular da tespit edildi.
Sınırlı kaynaklar ve yönetilmesi gereken şaşırtıcı sayıda cihazla HDO’ların güvenlik ve BT ekipleri, giderek daha karmaşık hale gelen siber saldırılara karşı zorlu bir mücadeleyle karşı karşıya.
Rapor, bütünsel risk temelli bir yaklaşımı benimsemenin sadece ihtiyatlı bir karar değil aynı zamanda uzun vadede uygun maliyetli bir yaklaşım olduğunun altını çiziyor. Bu, kritik sistemlerin ve IoMT cihazlarının korunması için göz ardı edilemeyecek bir reçete niteliğinde.
Raporun kapsamlı analizinden birkaç önemli bulgu ortaya çıktı:
Ortaya çıkan siber güvenlik trendleri: Fidye yazılımı saldırıları, üçüncü taraf kötü amaçlı yazılım saldırıları ve yetkisiz cihaz iletişimi, HDO’lardaki tıbbi cihazları etkileyen siber tehditlerin üçlüsüdür. Şaşırtıcı bir şekilde, ortalama bir HDO geçen yıl şaşırtıcı bir şekilde 43 siber saldırı yaşadı ve bunların önemli bir kısmı başarılı oldu. Üçüncü tarafların neden olduğu veri ihlalleri endişe verici derecede yaygın hale geldi; HDO’ların yüzde 44’ü yalnızca geçen yıl kurban oldu.
Eylemsizliğin bedeli: Siber olayların HDO’lara maliyeti sadece finansal değildir; bu potansiyel olarak bir ölüm kalım meselesidir. Olay başına ortalama 10.100.000 ABD doları tutarında bir maliyete sahip olan bu saldırılar, aynı zamanda hasta ölüm oranlarında da yüzde 20’lik bir artışa yol açtı. HDO’ların yüzde 64’ü gecikmelerle karşılaşıyor ve yüzde 59’u siber güvenlik olayları nedeniyle uzun süreli hasta kalışlarıyla karşı karşıya kalıyor. Ortalama hastanenin işletme marjı yüzde 1,4 gibi istikrarsız bir seviyedeyken, potansiyel sonuçlar daha kötü durumda.
Savunmasız cihazlar: Rapor, ortalama bir tıbbi cihazın 6,2 güvenlik açığı barındırdığı yönündeki rahatsız edici gerçeği ortaya çıkarıyor; bu cihazların yüzde 40’ından fazlasının kullanım ömrünün sonuna yaklaştığı ve uygun üretici desteğinden yoksun olduğu dikkate alındığında bu şaşırtıcı bir gerçek.
Sınırlı siber güvenlik kaynakları: Belirlenen güvenlik açıklarına rağmen, HDO güvenlik ekipleri her ay sorunların yalnızca bir kısmını ele alabiliyor; bu da sınırlı kaynakların yarattığı zorluğun altını çiziyor.
Siber sigortanın etkinliği azalıyor: Bir zamanlar HDO’lar için cankurtaran halatı olan siber sigorta, artık sınırlamalarla ve sınırlı ödemelerle dolu ve bir ihlalin ardından gelen itibar hasarını gidermede başarısız oluyor.
ChatGPT’nin dikkat çekici yetenekleri, Scientific Reports’ta yayınlanan yakın tarihli bir çalışmayla kanıtlandı. Araştırma, ChatGPT’nin bilgisayar bilimi, politik çalışmalar, mühendislik ve psikoloji dahil olmak üzere çeşitli konularda üniversite düzeyinde değerlendirme sorularını çözme yeteneğini araştırıyor. ChatGPT üniversite öğrencilerini geride bırakarak daha başarılı sonuçlar elde edebiliyor.
Araştırmacılar Talal Rahwan ve Yasir Zaki, New York Üniversitesi Abu Dabi’den (NYUAD) çeşitli dersler veren öğretim üyeleriyle işbirliği yaparak benzersiz bir araştırmaya başladı. Bu eğitimciler, formüle ettikleri on değerlendirme sorusunun her biri için öğrencilerin yazdığı üç sunumla katkıda bulundu. Çalışma aynı on soruya yanıt üretmede ChatGPT’yi içeriyordu. Oluşturulan bu cevaplar, üç sınıf öğrencisinin yer aldığı bir panel tarafından gerçek öğrenci cevaplarıyla birlikte değerlendirildi. Etkileyici bir şekilde, ChatGPT’nin yanıtları, öğrencilerin otuz iki dersin dokuzunda gösterdiği performansla karşılaştırıldığında eşdeğer veya daha yüksek bir ortalama not elde etti.
İlginç bir şekilde, ChatGPT’nin hakimiyeti en çok “Kamu Politikasına Giriş” dersinde belirgin oldu Burada ortalama notu öğrencilerin ortalamasını büyük ölçüde gölgede bıraktı. ChatGPT için 9,56’ya karşılık öğrenciler için 4,39 oldu. Ancak, yalnızca matematik ve ekonomi derslerinin sürekli olarak öğrencilerin ChatGPT tarafından oluşturulan yanıtlardan daha iyi performans gösterdiğini görmesi dikkat çekici.
ChatGPT üniversite eğitiminde kullanılmalı mı?
Araştırma, ChatGPT’nin performansını değerlendirmenin ötesinde, akademik ödevler için ChatGPT gibi yapay zeka araçlarının kullanılmasına yönelik tutumları da inceledi. Bir ankete Brezilya, Hindistan, Japonya, ABD ve Birleşik Krallık’tan 1.601 katılımcı katıldı. Bunların arasında her ülkeden öğrenci ve eğitimcilerin önemli bir temsili de vardı. Öğrencilerin yüzde 74’ü ChatGPT’yi akademik çalışmalarına dahil etmeye istekliydi. Bu da yapay zeka destekli yardımdan yararlanmaya büyük ilgi duyduklarını gösteriyor. Tam tersine, ankete katılan tüm ülkelerdeki eğitimcilerin ChatGPT’nin akademideki rolü hakkında çekinceleri var gibi görünüyordu. Eğitimcilerin çoğunluğu (yaklaşık yüzde 70), ChatGPT’nin ödevler için kullanılmasının intihal olarak sınıflandırılması gerektiğine inanıyor. Öğrencilerin kabulü ile eğitimcilerin şüpheciliği arasındaki bu ikilem, yapay zeka araçlarının eğitim ortamlarına entegrasyonu konusundaki potansiyel çatışmalara işaret ediyor.
Çalışmanın sonuçları, yapay zeka tarafından oluşturulan metni tanımlamak için tasarlanan araçların etkinliğine kadar uzanıyor. GPTZero ve AI metin sınıflandırıcı, amaçlarına rağmen, ChatGPT tarafından oluşturulan yanıtlar ile insan tarafından yazılan yanıtlar arasında tutarlı bir şekilde ayrım yapma konusunda dikkate değer bir yetersizlik gösterdi. Yanlış sınıflandırma oranları önemliydi. GPTZero, yapay zeka tarafından oluşturulan yanıtları yüzde 32 oranında insan tarafından yazılmış olarak yanlış sınıflandırırken, yapay zeka metin sınıflandırıcısı yüzde 49 ile daha kötü bir performans sergiledi.
Çin, dünya çapında tartışmaları ateşleyen cesur bir hamleyle, gerçek dünyadaki sosyal kredi sistemini sanal çevrimiçi dünyalar ve metaveriler alanına genişletmeyi düşünüyor. Çin izlenebilir kimlikler ile sosyal ve meta hayatın birleşmesi hedefleniyor.
“Dijital Kimlik Sistemi” başlıklı tartışmalı teklif, devlete ait telekomünikasyon devi China Mobile tarafından hazırlandı ve uzmanlar tarafından incelendi. Bu da dijital gizlilik savunucuları arasında endişelere yol açtı. Önerilen sistem kapsamında, sanal bir çevrimiçi platform veya metaveri kullanan her bireye benzersiz bir dijital kimlik atanacak. Bu kimlik, “tanımlanabilir işaretler, doğal özellikler, sosyal özellikler” ve kişisel ayrıntılardan oluşan bir yelpazeyi kapsayacak ve kullanıcının kapsamlı bir profilini oluşturacak.
Bu tür bilgiler teklif kapsamında süresiz olarak saklanacak ve kolluk kuvvetlerinin erişimine sunulacak. Böylece bu sanal alanlardaki suiistimal vakalarına hızlı yanıt verilmesi kolaylaştırılacak. Ancak Çin izlenebilir kimlikler konusunda güvenlik önlemlerini de sağlamalı.
Teklifte, sistemin pratikte nasıl işleyebileceğini gösteren ilgili bir örnek özetlendi. Örnek, Tom adlı bir kullanıcının meta veri deposunda rahatsız edici davranışlarda bulunduğunu hayal ediliyor. Dijital kimlik mevcut olduğunda, Tom’un eylemleri hızlı bir şekilde belirlenebilir ve ona karşı uygun önlemler alınabilecek. Bçylece sanal alandaki davranışlar etkili bir şekilde düzenlenebilecek.
Bu girişim, Çin’in fiziksel dünyada faaliyet gösteren kötü şöhretli sosyal kredi sistemini anımsatıyor gibi görünebilir. Ülke çapında uygulanan distopik sistem, bireylerin, işletmelerin ve devlet kurumlarının güvenilirliğini davranış ve eylemlerine göre değerlendiriyor. Bu sistemin çeşitli versiyonları şu anda Çin’de kullanılıyor olsa da, birleşik bir ulusal versiyona yönelik planlar sürüyor.
China Mobile’ın teklifi , küresel iletişim standartlarına adanmış bir Birleşmiş Milletler kurumu olan Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nde (ITU) söylemi ateşledi. Aralık ayında ITU, ortaya çıkan sanal dünyalar kavramını tartışmak için bir meta veri odak grubu kurdu. Düzenleyiciler, akademisyenler, teknoloji şirketleri ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan grup, yeni fikirleri değerlendiriyor ve oyluyor.
China Mobile’ın teklifi 5 Temmuz’da Şangay’da düzenlenen ikinci metaveri odak grup toplantısında sunuldu ve Ekim ayındaki bir sonraki toplantıda oylamaya tabi tutulması bekleniyor. Ancak veri gizliliği ve kişisel özgürlüğe ilişkin endişeler giderek artıyor.
Eleştirmenler, kişisel verilerin uzun süre saklanmasıyla birlikte ayırt edici bir tanımlayıcı kavramının çevrimiçi gizlilik haklarını ihlal edebileceğini savunuyor. Bu tür önlemler, tek bir parti tarafından yönetilen bir ulusun sınırları içinde kabul edilebilir görülse de, demokratik toplumlar bunları istilacı ve müdahaleci olarak görebilir. Tahmin edilebileceği gibi, bu önerinin ciddi bir muhalefetle karşılaşması bekleniyor. Bununla birlikte, küresel emniyet teşkilatı Interpol, meta veriyi istismar edebilecek potansiyel kanunları çiğneyenlerin, dolandırıcıların ve teröristlerin önünde kalmak için sanal gerçeklik teknolojisinin erken benimsenmesini savunuyor.
Duolingo ihlali ile ilgili Surfshark’ın yeni verilerine göre, güvenliği ihlal edilen kullanıcıların yaklaşık üçte biri ABD hesaplarındandı.
Yeni rapor, 967.000 ABD e-posta adresinin açığa çıktığını, Güney Sudan’dan gelen hesapların ikinci sırada olduğunu, ardından Fransa ve ardından İngiltere’nin olduğunu ortaya koydu.
Raporda, “Toplamda, Duolingo kullanıcılarının 16,3 milyon veri noktası açığa çıktı.” diyor. “Ortalama olarak, her e-posta hesabı dil, profil resmi, kullanıcı adı, ad, ülke veya biyografi gibi beş veri noktasıyla sızdırıldı. Bazı kullanıcı hesapları tüm ayrıntılarını sızdırdı.”
Duolingo, kullanıcı adları gibi kamuya açık bilgilerin açığa çıkması da dahil olmak üzere ihlali ilk olarak Ocak ayında kabul etti. Bununla birlikte, kullanıcıların e-posta adreslerinin ele geçirildiği ve bunların artık bilgisayar korsanlığı forumlarında çevrimiçi olarak satıldığı bilinmiyordu.
Surfshark raporu, ”En büyük endişe, e-posta adreslerinin açığa çıkmasıdır. Kimlik avı saldırıları için kullanılabilir.” dedi. “Etkilenen insanlar, Duolingo’da çalıştıkları dil ile ilgili uygun fiyatlı kurslar sunmak gibi kişiselleştirilmiş kimlik avı e-postaları alabilir. Bu, sızdırılan isimler ve menşe ülkeler kullanılarak yapılabilir, bu da muhtemelen kendi ana dillerinde bile son derece özelleştirilmiş e-postalarla sonuçlanır.”
Verilere, açık bir uygulama programlama arayüzü (API) kullanılarak Duolingo’nun veritabanı kazınarak erişildiği bildirildi.
2023 yılında dahi böyle ihlallerin meydana gelebiliyor olması ve birbirinden büyük şirketlerin ihlalleri basında bu kadar yer ediyorken bireysel kullanıcıların da artık tehlikenin farkına varması ve kullanımlarını güvenli sınırlarda tutmaya yönelik tedbir alması gerekiyor.