Mercedes Benz online satış sistemi Mayıs ortalarında hayata geçti. Bayiler satış noktası yerine, aslında acente görevi görmeye başladı. Yani müşteriler tıpkı internetten kıyafet, eşya alır gibi araç alabildi. Mercedes Benz bu satış geçiş sürecinde, galeriler ve aracıları devreden çıkartmaya çalıştı. Çünkü yükselen araç fiyatlarıyla birlikte galericiler ve fırsatçılar al-sat sistemini kendi faydaları için kullanmaya başladı.
Mercedes Benz online satış konusunda ne durumda?
Mercedes Benz online satış sisteminde fiyat politikasının tek merkezden belirlenecek olması ile satış ve faturalama Mercedes Benz üzerinden gerçekleşiyor. Marka, bu satış sisteminde stoğa gelen araçları internet sitesinde listeliyor. Daha sonra araç stok durumuna gelince siz de internet sitesine girerek aracı sepetinize ekleyebiliyor ve alış işlemi gerçekleştirebiliyorsunuz. Ancak fısatçılar bu sistemi köyü kullandı. Bot hesaplar kullanan fırsatçılar Mercedes Benz satış sitesine sürekli olarak giriş yapıp, stoğa araç gelince otomatik olarak bu aracı çeken sistemler geliştirdi. Bu da gerçekten ihtiyacı olan kişinin araç alımının önüne geçti.
Yani özetle galericiler araba almasın amacıyla geliştirilen sistem, yine amaca hizmet etmiş oldu. Bot sistemler otomatik olarak araçları satın aldı. Mercedes Benz hızlı bir şekilde önlem aldı. Öncelikle online satış sistemini yavaşlatma işlemini yaptı. Daha sonra bunun önünü tam olarak kesemeyen Mercedes araçları kontrollü bir şekilde stoğa eklemeye başladı. Aslında bunu ülkemizde en iyi başaran şirket tartışması Tesla diyebiliriz. Online satış konusunda Land Rover, Porsche, Audi, BMW, Volvo, Jaguar ve Volkswagen de aksiyon almak istiyor. Mercedes Benz’in yaşadığı kötü deneyim aslında diğer markalar için önemli bir yol haritası sağlayacak
Her ne kadar cezalar yüksek olsa da fırsatçıların sağladığı fayda, cezaların yanında çok büyük kalıyor. Bu nedenle galericiler ve fırsatçılar bu konuda cezaları göze alarak yine de aksiyon alabiliyor. Şu anda 2. El araç fiyatlarında sıfır araç fiyatını geçmesi durumunda 300 bin TL ceza uygulanıyor. 6 bin km veya 6 ay kullanılmazsa satılamaz sınırı de pek işlemiyor.
5 Eylül itibarıyla, Meta bünyesinde halen istihdam edilen yaklaşık 65.000 çalışanın tamamının haftada en az üç gün ofiste olması gerekiyor. Katılım günlük olarak takip ediliyor ve buna uyulmaması çalışanın işten çıkarılmasına yol açabiliyor.
Bu ortamda binlerce Meta çalışanı ofislerine geri döndü. Uzaktan çalışma politikalarından ani bir uzaklaşmanın ardından, alan ve mahremiyet eksikliğinin yanı sıra üretkenlik zorluklarıyla da karşılaştılar.
Mevcut bir çalışan, Meta’nın şu ana kadarki RTO’su hakkında “Bu bir karmaşa.” yorumunu yaptı. “Ve bunların hepsi yeni işe alınan kişileri uzaktan işe almanın zor olmasından kaynaklanıyor. Bu sorunu çözmek yerine, tam olarak eski haline dönmeye karar verdiler.”
İnsanlar, tüm ekibin bir veya iki saat boyunca toplanmasına yetecek büyüklükte bir konferans odası şöyle dursun, artık bir konferans odası bulmanın bile zor olduğunu söylüyor.
Bir çalışan, Meta’nın Menlo Park’taki kampüsünde bir toplantı için oda bulmak için günlerce uğraştıktan sonra küçük bir odanın müsait olduğunu belirtti. Söz konusu çalışan, bunun üzerine atladı; ancak sandalye ve masa alanı eksikliği nedeniyle ekibin çoğu toplantı sırasında bir sorun üzerinde çalışırken yere oturdu.
Bir Meta sözcüsü, “Görüntülü görüşmelere ve odaklanmış çalışmaya olanak tanıyan daha işbirliğine dayalı alanlar ve iş istasyonlarıyla bu sorunu çözmeye çalıştık.” dedi. “Dünya çapında yaklaşık 80 ofisimiz olduğunu ve insanları ofise tekrar davet ederken ekiplerimizin mümkün olan en iyi deneyimi yaşamasını sağlamak için çalıştığımızı belirtmek önemli.”
Ofis konseptleri büyük bir tartışma unsuru
Bilindiği üzere “sıcak masalar“, önceden rezervasyon yapılması gereken atanmamış masalar. Meta geçen yıl , çoğunlukla evden çalışmaya devam eden kişiler için ofislerinde kısmi masa paylaşımı modeline geçeceğini söylemişti.
Instagram başkanı Adam Mosseri, Threads’de şunları yazdı: “Henüz hibrit çalışmayı çözemedik.” “Atanmış masalar bir sürü boş sandalye anlamına gelir. Otel masaları bir sürü yabancı yüz anlamına gelir. Bölmeler mahremiyet açısından iyidir ama bir ton yer kaplar. Çözmemiz gereken çok şey var.”
RTO sayesinde, tam zamanlı olarak evden etkili bir şekilde çalışan ve kendilerine tahsis edilen masaları kaybeden bazı kişilerin yanı sıra resmi olarak uzaktan çalışan olup bundan vazgeçenler, ofise gelmeleri gerektiğinde masa almak ve masalarını korumakta zorlanıyor.
Bir çalışan, “Yeterince uzun bir süre boyunca bir masaya sahip olmak imkansız görünüyor.” dedi. Kişi, bir gün, toplantılara gelmeleri gereken bir iş gününü atlatmak için Menlo Park’ın farklı katlarındaki sıcak masalar arasında dolaşmak zorunda kaldığını belirtti.
Kimse vazgeçmiyor
Ancak bu tür hayal kırıklıkları istifaya yol açmıyor. Bir çalışan “Kimse işi bırakmıyor.” dedi. Kişi, özellikle altı aylık performans incelemelerinin ne kadar zorlu olduğu ve ekip liderlerinin çalışanlarının %14,5 ila %16,5’inin daha düşük performansta olduğuna karar vermesinin devam eden yetkisi göz önüne alındığında, çoğu insanın istihdamda kalmak için ellerinden geleni yapmaya çalıştığını belirtti.
Başvurular kalıcı olarak uzakta olacak
Meta, yeni RTO politikası kapsamında şirkette 18 ay veya daha uzun süre çalışan herkesin kalıcı uzaktan çalışan olmak için başvuruda bulunmasına olanak tanıyor. Onay süreci yavaş görünse de birçok çalışan bunu yaptı.
Bir çalışan, “Yüzlerce kişi başvurdu ve henüz geri dönüş alamadılar.” dedi. Uzaktan çalışma uygulamalarının birikmiş yükünün “binlerce” olduğunu varsayıyorlar.
Meta’nın İK başkanı Lori Goler’in RTO ile ilgili bir notuna göre, görev süresinin Ağustos ayı sonunda açıklanmasından bu yana alınan uzaktan çalışma başvuruları Ekim ayı sonuna kadar incelenmeyecek. Daha sonra başvurular aylık olarak incelenecek.
Bu başvurular onaylanıncaya kadar, ofisi belirlenmiş olan herkesin, ekibinin nasıl dağıldığına bakılmaksızın haftada üç gün görünmesi gerekiyor.
Adobe, içerik üreticileri ve tasarımcılar için vazgeçilmez araçlarıyla bilinirken, Creative Cloud kullanıcılarına yönelik heyecan verici bir güncelleme getiriyor. Artık Creative Cloud üyeleri, Photoshop’u web üzerinden kullanabilecekler.
Adobe’nin popüler uygulamaları arasında Photoshop, Illustrator ve After Effects gibi programlar bulunuyor ve şimdi Adobe, bu uygulamaları daha fazla kişiye ulaştırmak için önemli bir adım atmış durumda. Daha önce beta sürümü olarak sınırlı bir kullanıcı grubuna sunulan “Web Üzerinde Photoshop,” şimdi tüm Creative Cloud üyeleri tarafından kullanılabiliyor.
Bu genişleme şu an için 40 ülkede kullanıma sunulmuş olsa da, yakın gelecekte dünya genelinde tüm Creative Cloud kullanıcılarına ulaştırılacak. Photoshop Web ile Creative Cloud üyeleri, modern bir tarayıcıya sahip herhangi bir cihazdan Photoshop’un birçok özelliğini kullanabilir ve projelerini düzenleyebilirler. Ayrıca, Photoshop üyeliği olmayan kişiler bile bu hizmete erişebilirler.
Adobe, yapay zeka araçlarına önemli yatırımlar yaparak dikkat çekiyor ve yeni uygulamasında da bu araçları kullanıyor. Photoshop Web, yeni Photoshop sürümlerinde bulunan Generative Fill, Generative Expand ve akıllı seçim gibi özelliklere erişim sağlayacak. Bu özellikler sayesinde kullanıcılar, belirli metinler yazarak görseller oluşturabilecekler.
Ayrıca, Adobe, servisin yeni sürümünde önemli değişiklikler yapmış durumda. Photoshop Web, artık masaüstü Photoshop sürümlerine benzer bir arayüz sunuyor ve kullanıcıların hizmeti kullanmasını kolaylaştırıyor. Henüz tüm standart araçları içermese de, Adobe, yakın gelecekte path tool, pen tool ve polygonal lasso gibi standart araçları da ekleyeceğini duyurdu.
Bu yeni gelişme, içerik üreticileri ve tasarımcılar için Photoshop’un daha da erişilebilir hale gelmesini sağlayacak, böylece yaratıcı projelerini herhangi bir cihazdan düzenlemek ve paylaşmak daha kolay olacak. Adobe’nin Creative Cloud kullanıcıları, bu yeniliğin tadını çıkarabilir ve projelerine davet ettikleri kişilerle işbirliği yapabilirler.
Teknoloji devi Apple, 2020 yılından bu yana ürettiği iPhone modellerinin ekranlarına gizli bir sürpriz yerleştiriyor: mikroskobik bir QR kod. Peki, bu gizli QR kodun amacı nedir ve neden bu kadar önemli?
Apple, üretim süreçlerini optimize etmek ve maliyetleri kontrol etmek için çeşitli yöntemler kullanıyor. Bunlardan biri de iPhone ekranlarının içine yerleştirilen bu özel QR kodlarıdır. İşte bu gizli kodlar, Apple’a pek çok avantaj sunuyor.
iPhone’un ekranında bulunan bu QR kodlar, üretim hattında kusurları tespit etmek ve en aza indirmek için kullanılıyor. Ancak bu kodlar o kadar küçük ve gizli ki, normal bir insanın bunları gözlemlemesi neredeyse imkansız. Bu nedenle, özel ekipmanlarla ve mikroskoplarla görülebiliyor.
Özellikle iPhone’un cam koruma birimlerini üreten Çinli tedarikçiler olan Lens Technology ve Biel Crystal için bu QR kodlar hayati bir öneme sahip. Bu kodlar, Apple’ın bu tedarikçilerin üretim miktarını ve kalitesini kesin olarak takip etmesine olanak tanıyor. Hangi birimlerin kusurlu olduğunu belirlemek ve gerektiğinde düzeltmeler yapmak için bu kodlar kullanılıyor.
Özellikle iPhone 12 gibi bazı modellerde QR kodlar ön hoparlörün hemen üzerinde yer alıyor. Daha yeni modellerde ise bu kodlar, ekranın alt kenarında özel bir lazerle kazılarak yerleştiriliyor. Bu, mühendisler için büyük bir teknik zorluk oluşturdu, çünkü kodların kazılması ekranın dayanıklılığını etkileyebiliyordu. Ancak, ışıklı mikroskobik mercekler kullanarak geliştirilen yeni teknikler sayesinde bu sorunlar aşıldı.
Sonuç olarak, Apple’ın bu gizli QR kodları sayesinde tedarikçileri daha az kusurlu ürün üretiyor ve bu da yılda yüz milyonlarca dolar tasarruf etmelerine olanak tanıyor. Bu küçük, gizli kodlar, Apple’ın üretim süreçlerini daha verimli hale getirmesine ve kaliteyi artırmasına yardımcı oluyor. İşte bu yüzden iPhone ekranlarının altındaki bu mikroskobik QR kodlar, Apple’ın üretimdeki gizli silahlarından biri haline geldi.
Ancak yine aynı Apple, spekülasyonun aksine bunun telefonun donanım tasarımıyla hiçbir ilgisi olmadığını söyledi.
Forbes, bazı sorunları çözmek için Instagram’a yönelik bir güncellemenin 27 Eylül’de yayınlanan 302 sürümüyle birlikte kullanıma sunulduğunu belirtti.
Bloomberg, isimsiz bir Apple sözcüsünün, cihazların “normalden daha sıcak çalışmasına” neden olabilecek uygulama örnekleri olarak özellikle Instagram, Uber ve Asphalt 9‘dan bahsettiğini belirtiyor.
Apple ayrıca termal sorunlarda herhangi bir güvenlik riski bulunmadığını ancak 20W’tan fazla şarj özelliğine sahip USB-C güç adaptörleri ve telefon geri yüklendikten kısa bir süre sonra gerçekleşen arka planda işleme gibi diğer faktörlerin, telefonu iPhone’dan daha sıcak hale getirebileceğini söylüyor.
Şirket ayrıca Forbes‘a, iOS 17.1 ile birlikte gelmesi gereken düzeltmenin performansın azalmasına yol açmayacağını söyledi; Apple tedarik zinciri analisti Ming-Chi Kuo gibi bazı kişiler bunun da bir olasılık olduğunu söyledi.
Apple’ın yeni akıllı telefonu tanıtılmaya başladığı ilk günden beri sürekli olarak olumsuzluklarla gündeme geldi. Hatalı ürünler, sağlamlıkla ilgili endişeler ve şimdi de yazılımsal/donanımsal kusurlar ortaya çıkması insanları oldukça tereddütte bırakıyor.
Ancak yine de Apple, ürün kalitesi ve müşteri memnuniyetine verdiği önemle tanınan bir marka olmak gibi bir avantaja sahip. Tüm bu olumsuzluklara rağmen müşteriler markaya duydukları güvenle şimdiden tüm dünyada yeni iPhone 15 serisi cihazlara rağbet ediyor. Problemlerin asıl nedenlerinin ve çözümünün de yakında netleştirilmesi bekleniyor.
Teknoloji dünyasının heyecanla beklediği an yaklaşıyor. Google, yeni nesil akıllı telefonları Pixel 8 ve Pixel 8 Pro’yu tanıtmaya hazırlanırken, bu cihazların ayrıntıları internet üzerinde sızdı. Google’ın akıllı telefonları her zaman büyük bir merak ve ilgi uyandırıyor ve bu sızıntılar, bu ilgiyi daha da artırdı. İşte bu sızıntılarla gün ışığına çıkan Google Pixel 8 ve Pixel 8 Pro’nun özellikleri:
Ekran
Pixel 8, 6,2 inç boyutunda ve 120Hz yenileme hızına sahip bir ekranla gelecek. Bu ekran, Super Actua Display teknolojisi ile donatılmış ve 2.000 nit parlaklık sunacak. Böylece, kullanıcılar daha canlı ve net bir görsel deneyim yaşayacaklar.
Pixel 8 Pro ise 6,7 inç boyutunda büyük bir ekranla karşımıza çıkacak. Bu ekran da 120Hz yenileme hızına, 2.400 nit parlaklığa sahip olacak. Bu, kullanıcılara akıcı bir kullanım deneyimi sunacak.
İşlemci
Her iki model de Google’ın kendi geliştirdiği güçlü Tensor G3 işlemcisini kullanacak. Bu işlemci, hızlı ve sorunsuz performansın yanı sıra yapay zeka yetenekleriyle de dikkat çekecek. Ancak daha fazla teknik detayın, resmi lansman etkinliğinde açıklanması bekleniyor.
Kamera
Her iki telefonun ön yüzünde 10.5MP selfie kamerası bulunacak. Selfie tutkunları için daha net ve canlı fotoğraflar çekme imkanı sunacak.
Pixel 8’in arka kamerası 50MP ana kamera ve 12MP ultra geniş açı sensörü ile donatılmışken, Pixel 8 Pro, üçlü kamera kurulumuyla dikkat çekiyor. Bu üç kamera; 50MP birincil kamera, 48MP ultra geniş açı kamera ve 5x optik yakınlaştırma sunan telefoto lens şeklinde konumlandırılmış. Fotoğrafçılık tutkunları için heyecan verici bir deneyim vaat ediyor.
Ayrıca, her iki telefon da kullanıcılarına fotoğraflarda nesneleri kaldırma ve bulanık görüntüleri düzeltme yeteneği sunacak olan gelişmiş bir Magic Eraser özelliği sunacak. Bu özellik, fotoğraf düzenleme işlemini kolaylaştıracak.
Dayanıklılık
Pixel 8 ve Pixel 8 Pro, IP68 sertifikası ile suya ve toza karşı dayanıklılığı garanti ediyor. Bu, telefonların zorlu koşullarda dahi sorunsuz çalışacağı anlamına geliyor.
Pil süresi açısından da iddialılar; her iki telefon, 24 saatten fazla kullanım süresi sunacak. Bu da kullanıcıların daha uzun süre telefonlarını şarj etmeden kullanmalarını sağlayacak.
Resmi tanıtım etkinliği 4 Ekim tarihinde gerçekleşecek ve bu tarihe kadar daha fazla ayrıntı ve resmi bilgi bekleniyor. Google Pixel 8 ve Pixel 8 Pro, teknoloji meraklıları için büyük bir heyecan kaynağı olmaya devam ediyor.
Dünya genelinde milyonlarca kullanıcısı olan Google, yapay zeka tabanlı asistanı Bard’ı sürekli olarak geliştirmeye devam ediyor. Son haberlere göre, Google Bard’a eklenen yeni “Bellek” özelliği, kullanıcılara daha kişiselleştirilmiş bir deneyim sunacak.
Bu yeni özellik, Google Bard’ın kişisel tercihlerinizi ve önemli bilgilerinizi Bellek adı verilen bir veri biriminde saklamasına olanak tanıyor. Bu veriler, gelecekte size daha iyi cevaplar ve öneriler sunmak için kullanılacak. Özellikle kişisel tercihlerinize dayalı olarak size özel cevaplar sunabilmesi, kullanıcı deneyimini daha da iyileştirecek gibi görünüyor.
Bellek özelliği, kullanıcıların Sol Menü’den erişebileceği bir Bellek sayfası üzerinden yönetilebilecek. Kullanıcılar, bu sayfa üzerinden kişisel tercihlerine göre öneriler alabilecekler. Örneğin, et tüketmeyi sevmeyen bir kullanıcı, et içermeyen yemeklerle ilgili öneriler alabilir.
Ayrıca Google, bu yeni özelliğin kullanıcılara yanlış veya istenmeyen anıları silme yeteneği sunması bekleniyor. Böylece, Bellek özelliği sayesinde geçmişteki konuşmaları düzenlemek ve temizlemek mümkün olacak.
Gizlilik açısından, kullanıcılar ekranın sol tarafındaki düğmeyi kullanarak Bard’ın Bellek bölümünü hızlı ve kolay bir şekilde kapatabilecekler. Bu da kullanıcıların istedikleri zaman konuşmalara dayalı olmayan yeni konulara geçmelerini veya Bard’ın belirli konuları hatırlamamasını sağlayacak.
Google Bard’ın Bellek özelliği, kullanıcıların daha kişiselleştirilmiş bir deneyim yaşamalarına olanak tanıyacak gibi görünüyor. Bu yeni özelliğin ne zaman kullanıma sunulacağı ise merakla bekleniyor. Takip edenler için Google Bard’ın yeni Bellek özelliği, gelecekteki etkileşimlerini daha da özelleştirmenin bir yolu olabilir.
ULA bugün çevrimiçi bir güncellemede, Amazon için fırlatacağı uyduların lansman penceresinin o gün saat 14:00 ET’de (11:00 PT) açılacağını söyledi.
Liftoff, dünya çapında şu anda yeterince hizmet alamayan milyonlarca insana geniş bant internet erişimi sağlamak için 3.200’den fazla uyduyu yörüngeye yerleştirmeyi amaçlayan Kuiper Projesi için bir dönüm noktası olacak. Kuiper, SpaceX‘in hâlihazırda 2 milyondan fazla abonesi olan Starlink uydu ağının rakibi olarak görülüyor.
Her iki ağ için de uydular Seattle bölgesinde inşa edildi: SpaceX’in uydu geliştirme ve üretim tesisi, Amazon Project Kuiper’ın da genel merkezinin bulunduğu Redmond, Washington’da. Amazon, yıl sonuna kadar uydusunun üretim modellerini üretmeye başlamak için yakındaki Kirkland’da 172.000 metrekarelik bir tesisi hazırlıyor.
Project Kuiper’in iki prototipi (Kuipersat 1 ve 2), beklenen üretim artışından önce donanım ve sistem operasyonlarını test etmeyi amaçlıyor. Başlangıçta ULA’nın yeni nesil Vulcan roketiyle fırlatılması planlanmıştı ancak Vulcan geliştirme programında bir dizi gecikmeyle karşılaşılmasının ardından yük, ULA’nın güçlü roketi Atlas V’e kaydırıldı.
Gelecek haftaki fırlatmada kullanılacak olan Atlas 501 çeşidi, alçak Dünya yörüngesine yaklaşık 18.000 poundluk yük taşıma kapasitesine sahip. Bu, her birinin yaklaşık 1.300 ila 1.540 pound (589-658 kg) ağırlığında olduğu düşünülen iki Kuiper uydusunu havaya kaldırmak için gerekenden çok daha fazla bir güç anlamına geliyor.
Prototypes for #Amazon's #ProjectKuiper are now atop the #AtlasV rocket for launch! The satellite network will provide fast, affordable broadband to unserved and underserved communities around the world.
Amazon’un Federal İletişim Komisyonu’ndan aldığı lisans, Kuiper takımyıldızına ait 3.236 uydunun yarısının 2026 ortasına kadar fırlatılmasını öngörüyor; bu da fırlatma programının sıkı olacağını gösteriyor. Bu yaz Vulcan’dan Atlas V’e geçiş kararında takvim hususlarının etkili olması muhtemel.
Amazon, uydu dağıtımı için 77’ye yakın fırlatma gerçekleştirmek üzere ULA, Arianespace ve Blue Origin (Amazon’un kurucusu Jeff Bezos’a ait) ile sözleşme imzaladı. Bu fırlatmaların çoğunda henüz uçmamış yeni nesil roketler kullanılacak: ULA’nın Vulcan’ı, Arianespace’in Ariane 6’sı ve Blue Origin’in New Glenn’i. Dokuz fırlatma Atlas V’i kullanacak şekilde ayarlandı ve gelecek hafta planlanan fırlatma dokuz fırlatmadan biri olarak sayılıyor.
Google‘ın güvenlik araştırması, güvenlik açığının WebM dosya biçimi için yaygın olarak kullanılan bir medya kodlama sisteminden kaynaklandığını söylüyor. Chrome ve Firefox’tan Skype ve VLC’ye kadar neredeyse tüm büyük işletim sistemlerinde tonlarca programı saldırıya açık bırakabilir. Yama almak için Chrome uygulamasının güncellenmesi kritik öneme sahip.
Google, hatayı “CVE-2023-5217” olarak etiketlenen yüksek profilli bir güvenlik sorunu olarak belgeliyor. Açıklama, belirli durumlarda bir programın bir bellek arabelleğine tasarlandığı miktardan daha fazla veri kaydetmesinin mümkün olduğu anlamına geliyor. Bu, programın genel olarak hesaba katamadığı diğer verilerin üzerine yazmasına ve öngörülemeyen güvenlik sorunlarına yol açmasına neden olabilir.
Ars Technica, MozillaFirefox‘un da aynı soruna karşı savunmasız olduğunu zaten doğruladığını, VP8 WebM formatının dünya çapında o kadar çok yazılımda kullanıldığını ve bunun büyük bir baş ağrısına dönüşebileceğini belirtiyor. Skype gibi köklü iş araçlarından VLC gibi kullanıcıların favori uygulamalarına, AMD, Nvidia ve Logitech‘in donanıma bitişik programlarına kadar her şeyden bahsediyoruz. Bu programlardan hangisinin tam olarak savunmasız olduğu şu anda belli değil, ancak geniş kapsamlı ve sorunlu bir potansiyel var.
Kötü haber şu ki, Google nerede ve nasıl olduğu konusunda net bir bilgi vermese de bu güvenlik açığından zaten yaygın olarak yararlanılıyor. İyi haber şu ki, hem Chrome (sürüm 117) hem de Firefox (118) bunu zaten yaptığından, basit bir yama gibi görünüyor. Bir başka iyi haber de, belirli bir güvenlik açığının yalnızca medyanın kodu çözüldüğünde değil, kodlandığında ortaya çıkması; bu nedenle, etkilenen programların listesi libvpx kitaplığını kullanan her programı kapsamayabilir.
ALEV AKKOYUNLU / Laykon Bilişim Operasyon Direktörü
Bazı kullanıcılar çevrimiçi hesaplarını özenle yönetirken, çoğu ya şifrelerini tekrar kullanıyor ya da aynı şifrenin benzer varyasyonlarını kullanıyor. Birçok tehlikeye davetiye çıkaran bu durum, kişisel verilerin gizliliğini tüm hesaplarda tehlikeye atıyor.
Konu ile ilgili yapılan araştırmalar, sıradan kullanıcıların ortalama sekiz platformda çevrimiçi hesabı olduğunu tespit etti. Parola yönetimini zorlaştıran bu süreç nedeniyle tüm platformlarda aynı veya benzer kombinasyonlarda şifre kullanan kişiler, farkında olmadan saldırı için hazır bekleyen siber saldırganların işini kolaylaştırıyor.
Bazı şifre kırma tekniklerinin uygulanmasıyla popüler platformlara saldıran siber suçlular, ele geçirdikleri kullanıcı adı ve parolalarla, kişinin çevrimiçi olduğu diğer platformlara sızıyor.
Bu tarz veri ihlallerinin önlenmesi ve kişisel bilgilerin gizliliğinin korunması için parola yöneticisi kullanmak, diğer parolalara erişmek için yalnızca ana parolanın hatırlanmasını mümkün kılıyor.
Parola yöneticisi kullanımı önemli
Şifreleri hatırlama zorunluluğunu ortadan kaldıran parola yöneticisi, kırılması son derece zor olan uzun, karmaşık parolalar kullanma özgürlüğü sağlıyor. Bu yöntem, olası bir veri ihlalinde, tek bir parolanın açığa çıkması durumunda birden fazla hesabın tehlikeye girmesini de engelliyor.
Öncelikle alınması gereken ilk önlem, aynı veya benzer parolaların bulunduğu platformlardaki tüm giriş bilgileri yeniden oluşturulmalı.
Bankacılık uygulamalarından aşina olduğumuz 2FA özelliği, giriş yapılan tüm platformlarda aktif hale getirilmeli. Giriş şifresinin yanı sıra telefonunuza gelecek yeni şifreyle birlikte parolaların kullanılması, güvenlik seviyesini maksimuma çıkaracaktır.
Farklı ve güçlü parolalar belirlemek için; en az 10 – 12 karakterden oluşan, özel karakterler içeren, büyük ve küçük harflerin bir arada kullanıldığı parolalar belirlenmeli. Çeşitlilik, parolanızın tahmin edilebilme olasılığını azaltır.
Tahmin edilmesi kolay ve saniyeler içerisinde ele geçirilebilecek, ‘12345’ veya ‘qwerty’ gibi dizilimli parolalar kullanılmamalı.
Belirlediğiniz parolalar mümkün olduğunca, aile üyeleri ve yakın arkadaşlar dahil kimseyle paylaşılmamalı.
Uzun ve karmaşık şifreler oluşturma imkanı sunan ve farklı platformlarda kullanılan şifreleri düzenleyen bir parola yöneticisi kullanılmalı.
Parola yöneticisi kullanmanın en belirgin riski, tüm giriş bilgilerinin tek bir ana parola arkasında tutulması. Bu durumun önüne geçmek için gelişmiş güvenlik önlemleri olan, saygın ve iyi incelenmiş bir parola yöneticisi kullanılmalı.
Alev Akkoyunlu Laykon Bilişim Operasyon Direktörü
23 yıla yakın bir süre siber güvenlik sektöründe satış ve pazarlama alanında ustalaşan Alev Akkoyunlu, şu an Bitdefender Antivirüs’ün de aralarında bulunduğu birçok güvenlik ürününün Türkiye distribütörü Laykon Bilişim’in Operasyon Direktörlüğü görevini yürütmektedir. 1979 doğumlu olan Akkoyunlu, Süleyman Demirel Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı ve Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü mezunudur. Akkoyunlu, 1 çocuk sahibidir.
Ancak Microsoft ve Apple arasındaki görüşmeler keşif aşamasının ötesine geçemedi; bu da, toplantılara katılan Eddy Cue da dahil olmak üzere Apple’ın üst düzey yöneticilerinin bu fikri hiçbir zaman ciddi bir şekilde takip etmediğini gösteriyor.
Google’a karşı devam eden FTC antitröst davasındaki ifadeler, Apple’ın iPhone’larda varsayılan arama motorunu değiştirmeyi hiçbir zaman fazla düşünmediğini açıkça ortaya koydu. Bunun yerine Microsoft, Apple’ın yerini korumak için yalnızca Google’dan daha fazla para alma olasılığını artırdığına inanıyor. Microsoft’tan Mikhail Parakhin Çarşamba günü ABD Bölge Mahkemesinde yaptığı açıklamada, “Apple’ın Bing’in varlığından Bing’den daha fazla para kazandığı bir sır değil.” dedi.
Bloomberg’in son raporu, Apple ile Google arasındaki kazançlı anlaşmanın her şeyin olduğu gibi kalmasının temel nedeni olduğunu doğruluyor. Ancak Apple’ın “Bing’in kalite ve yetenekler açısından Google ile rekabet etme yeteneği konusunda endişeleri olduğu” söyleniyor. Bu, Cue’nun ifadesiyle örtüşüyor; Cue, anlaşmanın kaynağı konusunda “o zamanlar Google’a geçerli bir alternatif olmadığını” ve aradan geçen uzun yıllardan bu yana eşi benzerinin henüz ortaya çıkmadığını söyledi.
Google’ın iOS ve iPadOS’te varsayılan arama motoru konumunu güvence altına alan düzenlemenin bir parçası olarak Apple’ın yılda 20 milyar dolardan fazla gelir elde ettiğine inanılıyor. Geçen hafta, gizlilik odaklı bir arama ürünü olan DuckDuckGo’nun CEO’su, iPhone’un varsayılan ayarını değiştirmenin “çok fazla adım gerektirdiğini” iddia etmişti. Gerçekte bu oldukça önemsiz ve ayarlar menüsünde yalnızca birkaç dokunuş gerektiriyor.
Bunların hiçbiri Bing’in şansı olmadığı anlamına gelmiyor: Bloomberg’den Mark Gurman’ın belirttiği gibi Microsoft’un motoru, iOS 7’den başlayarak birkaç yıl boyunca Siri ve Spotlight aramalarında varsayılan motordu. Bazıları bunu daha büyük bir değişimin başlangıcı olarak gördü. Ancak Apple hiçbir zaman sonuna kadar gitmedi; Safari her zaman mevcut durumu ve müşterilerin beklediği Google arama sonuçlarını korudu. 2016 dolaylarında üst düzey yöneticiler Tim Cook ve Microsoft CEO’su Satya Nadella arasında muazzam bir değişime yol açacak potansiyel yeni bir anlaşma hakkında toplantılar yapıldı, ancak hiçbir zaman sonuç çıkmadı.
Apple ve Google en son anlaşmalarını 2021’de uzattılar, bu nedenle Microsoft’un önceki yılki sunumu muhtemelen bu planlara bir çözüm girişimiydi.
Hindistan ve Japonya, 2025 yılında Ay’ın güney kutbunda su aramak için ortak bir Ay görevi planlıyorlar. Bu görev, Japonya’nın keşif aracını ve fırlatıcıyı sağlayacağı ve Hindistan’ın ise iniş aracını göndereceği bir işbirliği.
Japonya Havacılık ve Uzay Keşif Ajansı (JAXA) ile Hindistan Uzay Araştırma Örgütü (ISRO) arasında 2019 yılında bu ortak görev için anlaşma yapmıştı. Hindistan, bu anlaşmanın ardından Ay’a yumuşak bir iniş gerçekleştirerek dördüncü ülke oldu. Görev kapsamında JAXA, keşif aracını ve fırlatıcıyı sağlayacakken, Hindistan iniş aracını gönderecek.
JAXA, görevin en erken 2025 yılında Japonya’nın yeni H3 roketiyle fırlatılmasını planlıyor. Görevin temel amacı, Ay’daki suyun miktarını ve kalitesini araştırmaktır. Bu veriler, gelecekte Ay’da sürdürülebilir insan faaliyetlerini desteklemek için kullanılabilir.
LUPEX projesi, JAXA’nın inşa edeceği yüzey aracının otonom bir şekilde su aramasını ve numune toplaması yapacak. Ayrıca bu numuneler daha sonra analiz edilecek. Diğer uzay ajansları da kendi bilimsel yüklerini bu göreve dahil olacak. NASA, güney kutbunda hidrojen aramak için Nötron Spektrometresi’ni kullanacak, Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ise yüzeydeki gaz basıncını ve kimyasal ayak izlerini değerlendirmek için EMS (Exospheric Mass Spectrometer) aracını kullanacak.
Ay’ın güney kutbuna olan bu ilgi, donmuş suyun bu bölgede bulunabileceği düşüncesiyle ilgili .Bu su, gelecekte Ay’daki insan faaliyetlerinin bir enerji kaynağı olarak kullanılabilir. Bu nedenle birçok ülke Ay keşiflerine odaklanmış durumdadır. Hindistan, Chandrayaan-3 göreviyle bu bölgeye başarılı bir iniş yapmış, Rusya ise Luna-25 görevinde başarısız olmuştu. NASA, Artemis 2 göreviyle 2024’te astronotları Ay’ın etrafına göndermeyi planlamaktadır, ve Çin ise Ay’ın uzak tarafından örnekler toplamayı hedeflemekte.
Bu tür Ay keşiflerinin amacı, gelecekte Ay’da sürdürülebilir insan faaliyetlerini desteklemek için gerekli bilgi ve kaynakları sağlamaktır.
Türkiye’de her 5 yılda bir yapılan yerel seçimlerin 2024 yılında ne zaman yapılacağı belirsizliğini koruyordu. Bugün Resmi Gazete’de yayınlanan Yüksek Seçim Kurulu Kararı ile bu konu da sonunda netliğe kavuştu. İşte detaylar…
Yerel seçim tarihi 31 Mart 2024 olarak açıklandı!
Yerel seçimler, Türkiye’deki yerel yönetimlerin belirlenmesi için yapılan seçimlerdir. Belediye başkanları, büyükşehir belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, muhtarlar ve ihtiyar heyetlerinin belirlenmesi için yapılan seçimler, Türkiye’nin demokrasisi açısından önemli bir yere sahiptir.
Seçimler, 5 yılda bir yapılmaktadır. En son yerel seçimler 2019 yılında yapıldı. 2024 yerel seçimlerinde, Türkiye’nin 81 ilinin tamamında, 922 ilçenin tamamında, 30 büyükşehir belediyesinin tamamında ve 328 il belediyesinin tamamında seçim yapılacak.
Bugün Resmi Gazete’de yayınlanan Yüksek Seçim Kurulu Kararı ile Yerel seçim tarihi 31 Mart 2024 olarak açıklandı. İlgili kararın tamamını görmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Twitter’ın adını X yapan, platformun logosunu X ile değiştiren Elon Musk, her şeyin uygulaması hedefine adım adım ilerliyor. Şimdi de X platformu oyun yayınları yapılan Twitch rakibi olarak karşımızda. İşte Elon Musk tarafından duyurulan yeni X özelliği.
X platformu şimdi de Twitch rakibi özelliği ile gündemde
Dünyanın en zengin iş insanlarından biri olan Musk, X platformunun ayarları ile oynamaya devam ediyor. Twitter satın alması sonrası platformun adını değiştiren Musk, şimdi de oyun yayıncılığı işine el attı.
Bildiğiniz gibi oyun yayıncılığı açısından Twitch, YouTube ve Facebook Gaming büyük bir yarış halinde. Elon Musk ise gün geçtikçe büyüyen oyun yayıncılığı pazarına adım atmanın peşinde. İşte bu anlamda X platformu Twitch, YouTube ve Facebook Geming rakibi olmaya hazırlanıyor.
How to stream games or anything you’d like on X!
I will be streaming myself playing video games from time to time. Kids, friends & video games are how I spend my non-work waking hours. Sometimes, you can combine all three ? https://t.co/ImNWbRtzR3
Elon Musk, Mark Kalman’ın paylaştığı X üzerinden nasıl yayın açılır videosuna cevap verdi. Musk, X üzerinden oyun ve isteğiniz herhangi bir şeyi yayınlayabilirsiniz dedi. Paylaşımda Elon Musk çok yakında X üzerinde oyun yayınları açacağı müjdesini de verdi.
Peki ama X üzerinde oyun yayıncılığı nasıl yapılır? Bu sorunun cevabını alabilmeniz için öncelikle X Premium üyesi olmanız gerekiyor. Ancak Elon Musk’ın tüm X üyelerini paralı üyelik satma planları var. Bu açıdan X platformunu terk etmezseniz oyun yayıncılığı yapmanız da mümkün olur.
Elon Musk’ın yaptığı paylaşımda X Media Studio ibaresi dikkat çekenler arasında. Yani X platformu sadece Twitch değil YouTube platformu ile de kapışma planları içinde.
Şu an için Elon Musk’ın X oyun yayıncılığı için ünlü oyun yayıncılarıyla anlaşıp anlaşmadığı bilinmiyor. Ancak Elon Musk oyun yayınları bile X platformu için büyük bir ilgi oluşturabilir.
X (Twitter), bildiğiniz gibi içerik üreticilerine reklam payı dağıtıyor. Ancak Twitch, Facebook Gaming gibi oyun yayın platformları fenomen oyunculara astronomik ücretler ödeyebiliyor. Bu anlamda X platformunun Twitch rakibi olarak böyle hamleler yapıp yapmayacağı merak konusu.
NASA’nın Fırlatma Hizmetleri Programı (LSP), hava durumu uydularından teleskoplara, Mars gezicilerine ve daha fazlasına kadar Dünya’yı gözlemleyen, diğer gezegenleri ziyaret eden ve evreni keşfeden uzay araçlarının roketlerin fırlatılmasından sorumludur.
LSP birimi, uzay aracını en uygun roketlerle eşleştiren, fırlatma sürecini yöneten, görev öncesi planlamadan fırlatma sonrasına kadar destek sağlayan bir aracı görevi görüyor. Aynı zamanda NASA’nın uzaya erişimi garanti altına almak için hem mevcut hem de gelişmekte olan yerli fırlatma yeteneklerini kullanan karma filo fırlatma stratejisi politikasının uygulanmasına yardımcı oluyor. Şimdi ise bu birimin yöneticisi olması için bir Türk seçildi.
NASA, LSP programının başına Serkan Baştuğ’u getirdi!
Bu gece NASA tarafından yapılan paylaşımda, LSP ekibinin liderliğine Serkan Baştuğ’un getirildiği açıklandı. Aynı zamanda Baştuğ’un eğitim bilgileri, görevi ve yeni iş tanımına dair birçok bilgi de bu gönderide tüm dünya ile paylaşıldı.
Serkan Baştuğ için yapılan paylaşımda şunlar söylendi:
İş Sorumluluklarım
“LSP fırlatma aracı görev yöneticisi olarak, sorumluluklarım erken planlama, fırlatma aracı temini, entegrasyon ve fırlatma kampanyası gibi misyon yaşam döngüsü sürecini içeren misyon entegrasyon ekiplerini yönlendirmektir.”
Psyche Misyonu
“Psyche uzay aracı müşterisi ve Space X fırlatma hizmetleri yüklenicisine başvuru noktası olarak hizmet veriyorum. LSP misyon entegrasyon ekibine rehberlik ediyorum, bu ekip, misyon için planlama, teknik yeterlilik, program ve bütçe sorumluluğunu taşıyan çok disiplinli uzmanlardan oluşuyor. Genel odak noktam, Psyche misyonunun başarılı entegrasyonu ve fırlatımında yer alan tüm tarafların etkili iletişim kurduğundan ve birlikte çalıştığından emin olmaktır.
Bilim insanları, Psyche’nin Dünya’nınkine benzer açık bir gezegen çekirdeği içerdiğine inanıyor. Güneş’in etrafında dönen bir asteroidi incelemek için 2 milyar mil seyahat etmenin, Dünya’nın çekirdeğinin sırlarını açmamıza yardımcı olacağını buluyorum. Psyche misyonu, Jules Verne’in bilim kurgu romanı ‘Yerkürenin Merkezine Yolculuk’una çok farklı bir bakış açısı sunuyor.”
Eğitim ve deneyim
“KSC’de 16 yıl boyunca LSP ile çalıştım. Kaliforniya Üniversitesi Makine Mühendisliği ve Ekonomi lisans derecelerim var ve Cal Poly Pomona’dan Havacılık Mühendisliği Yüksek Lisans derecesine sahibim. Gençken büyük bir bilim kurgu hayranıydım ve Mühendislik ve Havacılık kariyer alanlarına yönelmem, ilgi alanlarımın doğal bir sonucuydu.”
Benim hakkımda bilinmeyenler
“Boş zamanlarımda ailemle vakit geçirmeyi, arkadaşlarımla golf oynamayı ve egzersiz yapmayı seviyorum. NASA’daki işimin yanı sıra, Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetleri yedek subayı olarak görev yapıyorum ve yüzey muharebe gemilerinin bakımını yapmaya yardımcı olarak, herhangi bir çatışma veya acil duruma hazır olmalarını sağlıyorum.”
Ancak artık Windows 11 yükseltmeleri önceki sürümlerdeki kadar kolay olmayacak. Mevcut uygulama, Microsoft‘un Windows 10‘u bir yıllık ücretsiz yükseltme penceresiyle başlattığı 2015 yılına kadar uzanıyor.
Microsoft, Windows 7 ve 8 kullanıcılarının Windows 10‘a ücretsiz yükseltme yapmasına izin vermenin yanı sıra, önceki sürümlerdeki anahtarları kullanarak en yeni işletim sisteminin etkinleştirilmesine de izin verdi.
Windows 7 ve 8‘den yükseltme artık mümkün değil ve görünen o ki Microsoft, kullanıcıların Windows 11‘i eski Windows lisans anahtarlarıyla etkinleştirmesini önlemek için bu boşluğu kaldırıyor.
Deskmodder’ın tespit ettiği üzere Microsoft, Cihaz İş Ortağı Merkezi‘nde müşterilere Windows 7 ve 8’den daha yeni Windows sürümlerine ücretsiz yükseltmeler elde etmelerini sağlayacak kurulum yolunun artık mevcut olmadığını bildiren bir mesaj yayınladı. Bu mesaj, artık Windows 7/8/8.1’den Windows 10 veya 11’e güncelleme yapamayacağınız şeklinde özetlenebilir.
Eski 7 ve 8 anahtarları Windows 11 sürüm 22H2’yi hâlâ etkinleştirebilse de, daha yeni sürümler artık bu tür anahtarları kabul etmiyor.
Bu, Microsoft lisanslarının satın almalarına elbette pozitif yönde bir katkı sağlayabilir. Ancak bir o kadar da kullanıcıları korsan kullanıma yönlendirme tehlikesine sahip. Microsoft, bu iki ihtimal arasında tercihini yaptı.
Önümüzdeki bir yıl içinde bu tercihin Windows 11 için eğriyi nasıl etkilediğini yakından göreceğiz.
Windows 12 geliştirildi mi henüz net bir şey yok, ancak son duyumlara göre geliştirilmiş olmasa da en azından geliştirilmekte. Eğer bu duyumlar gerçekse 2024’te yepyeni bir Winows kullanıyor olabiliriz.
Ünlü WannaCry saldırısı da dahil olmak üzere üretken fidye yazılımı saldırılarıyla tanınan Kuzey Kore, bu alanda yıllardır faaliyet gösteriyor. Ancak son zamanlarda faaliyetleri, özellikle de finansal kuruluşları ve tedarik zincirini hedef alan saldırılar artıyor.
Temmuz ayında Estonyalı kripto para ödeme sağlayıcısı CoinsPaid, saldırıda 37 milyon dolar çalan Kuzey Koreli hack grubu Lazarus’un kurbanı oldu.
Aynı ay içinde Lazarus, ödeme işlemcisi AlphaPo’ya yapılan bir saldırıyla da ilişkilendirildi ve bu saldırı, 60 milyon dolarlık kripto paranın çalınmasıyla sonuçlandı.
Tüm zamanların en büyük ve en kötü siber saldırılarından birinin sorumlusu olan WannaCry, K. Kore’nin yanı sıra, 2014’te Sony Pictures’a yapılan ihlalin de sorumlusuydu. Peki ülkenin amaçları neler, kimi hedef alıyor ve Kuzey Kore, Rusya ve Çin gibi diğer ulus devlet rakiplerine karşı nasıl bir konumda?
K.Kore, büyüyen yetenekleriyle hızla gelişen bir saldırgan. Kuzey Koreli saldırganlar, ekonomik yaptırımların etkisini azaltmak ve ülkenin nükleer hedeflerini finanse etmek için finansal kurumları ihlal ederek nakit para kazanıyor. Cyjax’ın CISO’su Ian Thornton-Trump, aslında ülkenin “birinci sınıf” bir casusluk düşmanı ve kripto para birimini ve finansal hizmetleri hedef alan bir saldırgan haline geldiğini söylüyor.
K. Kore’nin pek çok düşmanı var; Thornton-Trump, ülkenin Güney Kore, Japonya ve ABD gibi ülkelerle “kavgacı bir ilişki” sürdürdüğünü söylüyor.
Devlet destekli grupların “son derece aktif” olduğunu ve “sıklıkla başarılı saldırılar gerçekleştirdiğini” söylüyor. “Bu yetenekli tehdit aktörleri hükümet tarafından ticari veya askeri bilgileri çalmakla suçlandı.”
Kuzey Kore birçok bakımdan dünyanın geri kalanından kopuk durumda. İngiliz ordusunda eski albay olan Philip Ingram MBE, Kuzey Kore’ye giden tek iki internet bağlantısının Rusya ve Çin tarafından sağlandığını ve bu durumun iki düşman ülkeye trafiği görüntüleme ve siber saldırılar gerçekleştirmek için Kuzey Kore’yi bir vekil olarak kullanma olanağı sunduğunu söylüyor.
Ingram, Kuzey Kore’nin Çin gibi “üst düzey” bir siber tehdit ülkesi olarak görülmeyebileceğini ancak “ikinci sınıfın en üstünde” ve “çok inandırıcı bir tehdit” olduğunu söylüyor. “Siber faaliyetleri Kuzey Kore ordusu aracılığıyla koordine ediliyor ve Lazarus gibi siber suç gruplarının gözetiminden sorumlu.”
Ingram, Kuzey Kore’nin finans sektörünün yanı sıra hükümetleri ve savunma ve nükleer dahil olmak üzere endüstrileri de casusluk amacıyla hedef aldığını söylüyor. Ancak Ingram, Kuzey Kore’nin bölgede “Çin ve Rusya’nın çok gerisinde” olduğunu kabul ediyor.
Kuzey Kore siber tehdidini hafifletmek
Kuzey Kore’den gelen tehdit önemli, özellikle de ülkenin hedef aldığı bir sektörde faaliyet gösteriyorsanız. Haszard, bunu dikkate alarak ilk adımın, kuruluşunuzun yaygın olarak hedeflenen bir sektörde olup olmadığını değerlendirerek Kuzey Kore’nin tehdit modelinizde olup olmadığını değerlendirmek olduğunu söylüyor.
Risk altındaki işletmeler, çalışan eğitimlerini Kuzey Kore’nin gerçekleştirdiği tehditlerden korunmaya dayandırmalı. “Kuzey Kore siber saldırılarının büyük çoğunluğu sosyal mühendislik ve kimlik avı ile başlıyor. ” diye ekliyor.
Bunu akılda tutarak, kuruluşların çalışanlarına Kuzey Koreli düşmanlar tarafından gönderilebilecek kimlik avı e-postalarının türleri konusunda eğitim vermesi gerektiğini söylüyor. “Onlara, düzenli, rastgele kimlik avı egzersizleri yapmak da dahil olmak üzere, onları nasıl rapor edeceklerini öğretin.”
Karmaşık olması gerekmiyor. Marre, işletmelerin sıfırdan başlayıp sıkı ve spesifik bir program izlemesine gerek olmadığını söylüyor. Ancak hükümetlerin Kuzey Kore’nin siber faaliyetlerini detaylandıran en son tehdit istihbaratı konusunda güncel kalmanın önemli olduğunu söylüyor. “Bu, onların taktiklerini, tekniklerini ve prosedürlerini anlamayı da içermelidir.”
İyi tanımlanmış ve uygulanmış bir olay müdahale planına sahip olmanın, işletmelerin potansiyel bir saldırı karşısında “hızlı ve verimli” tepki verebilmesini de sağlayacağını söylüyor.
Marre, aynı zamanda genel siber güvenlik temellerinin de geçerli olması gerektiğini ekliyor. Bu, tüm sistemlerin, yazılımların ve uygulamaların en son güvenlik yamalarıyla güncellendiğinden emin olmayı içeriyor.” Tüm cihazlarda çok faktörlü kimlik doğrulamayı (MFA) uygulayın ve bilgisayar korsanlarının ağınızda yatay olarak hareket edememesini sağlamak için sıfır güven modellerini ve ağ bölümlendirmesini dağıtın.”
Thornton-Trump, saldırılar artmaya devam ederken, Kuzey Kore’nin kuruluşların “tehdit modellerine dahil etmesi” gereken bir tehdit yeteneğini temsil ettiğini söylüyor. “Kuzey Kore tehdidiyle karşı karşıya kalındığında üstün siber hijyen, güvenlik açığı yönetimi, tedarik zinciri izleme, güvenli yazılım geliştirme ve güçlü bir tehdit istihbarat programının tümü gereklidir.”
Amazon Bedrock, AWS tarafından üretken yapay zekayı ölçeklendirmeye yönelik bir platform. Müşteriler, ister bir modeli belirli bir görev için kullanmak, ister farklı modellerin bir kombinasyonunu birlikte kullanma noktasında kullanım durumları için en iyi modelleri seçebiliyorlar.
Müşteriler, AI21 Labs’ın karmaşık metin işleme modeli Jurassic 2, Stability AI’nin görüntü oluşturma modeli StableDiffusion, Anthropic’in Claude chatbot’u ve Amazon’un kendi Titan temel modelleri ailesi dahil olmak üzere seçenekler arasından seçim yapabilir.
AWS, güvenilir iş ortakları aracılığıyla AI tekliflerinin kapsamını genişletmeyi taahhüt etti ve önümüzdeki haftalarda Meta‘nın güçlü açık LLM Llama 2’sinin de Bedrock’a ekleneceğini duyurdu.
Llama 2, metin işlemede ChatGPT‘ye rakip olan güçlü bir model ve belirli görevlerde OpenAI‘in amiral gemisi modeli GPT-4’ten daha iyi performans gösterecek şekilde ince ayar yapılabilir.
AWS, Llama 2‘yi bir API aracılığıyla sunan ilk bulut sağlayıcısı olacak ve yanıt sürelerini azaltmak amacıyla modeli altyapısı için optimize ettiğini belirtti.
Firmanın üretken yapay zeka çifti programcısı olan AWS CodeWhisperer’ı kullanan kurumsal müşteriler de önümüzdeki haftalarda iyileştirilmiş ayrıntılardan yararlanabilecek. AWS, hizmet için müşterilerin hizmeti kendi özel kod tabanlarına güvenli bir şekilde bağlamasına olanak tanıyacak yeni bir kurumsal katman duyurdu.
Bu, müşterilerin yalnızca eğitim verilerine dayanan daha genel önerilere güvenmek yerine CodeWhisperer’ın daha alakalı önerilerinden yararlanmasına olanak tanıyacak. Bu, CodeWhisperer’ın GitHub Copilot X’i ve Meta’nın ücretsiz Code Llama’sı da dahil olmak üzere rakiplerinden öne çıkmasına yardımcı olacak önemli bir nitelik olabilir.
AWS, Bedrock platformunun yanı sıra Amazon Titan Embeddings’i de genel kullanıma sundu. Bu, AWS’nin kendi önceden eğitilmiş modelleri olan ve metin oluşturma, özetleme ve metin alma gibi görevleri toplu olarak gerçekleştirebilen üç Amazon Titan temel modelinden (FM) biri.
Titan Embeddings, metni belirli bir veri değerine atanan sayısal bir vektör için bir makine öğrenimi (ML) terimi olan ‘gömmelere’ dönüştürmek için özel olarak tasarlandı. Bu süreç sayesinde işletmeler, model çıktısını bilgilendirmek için FM’leri özel veriler gibi harici bilgilere güvenli ve verimli bir şekilde bağlayabilir.
Buna erişimle artırılmış nesil (RAG) denir ve LLM halüsinasyonlarını ve veri sızıntılarını azaltmanın yanı sıra modellere güncel dahili veriler sağlamanın güvenli bir yolu.
Titan Embeddings, 25’ten fazla dildeki metni, tek seferde 8.000’e kadar jetonluk parçalar halinde çevirebiliyor; bu, büyük metin veya belge parçalarını işlemeye yeterli. Diğer iki Titan FM, Titan Text Express ve Titan Text Lite önizlemede kalmaya devam ediyor.
AWS, Bedrock aracılığıyla şimdiden binlerce yeni müşteri kazandı ve çok sayıda geliştirici iş ortağıyla olan iş birliğini ikiye katladı. 25 Eylül’de AWS, güvenlik odaklı Claude sohbet robotunun geliştiricisi Anthropic’e 4 milyar dolarlık yatırım yaptığını duyurdu; bu, şirkete ve daha geniş Bedrock teklifine duyulan güvenin göstergesi.
AWS’nin Anthropic’e ilk olarak 1,25 milyar dolar yatırım yapmasını sağlayacak anlaşma kapsamında iki şirket, Anthropic’in AWS altyapısını kullanarak sunduğu teklifleri geliştirmek için birlikte çalışacak.
Ayrıca katılımcıların yarısından fazlasının TikTok uygulamasından günde 200’den fazla bildirim aldığı, bazılarının ise 24 saat içinde neredeyse 5.000 bildirim aldığı keşfedildi.
Yeni çalışma Common Sense Media ve Michigan Üniversitesi CS Mott Çocuk Hastanesi’nden (Insider aracılığıyla) geliyor. Bir uygulama aracılığıyla yaşları 11 ile 17 arasında değişen 203 Android kullanıcısının (Apple bu tür verileri araştırmacılarla paylaşmıyor) ekran başında kalma süresini dokuz gün boyunca izledi.
Günlük telefon kullanımlarının neredeyse %40’ı TikTok
Katılımcıların telefonlarını kullandıkları ortalama süre günde dört saatti, ancak bazıları günde 16 saat gibi korkutucu bir süreyi başardı. Bu zamanın büyük bir kısmı, TikTok’un favori olduğu sosyal medya uygulamalarında harcanıyor. Ankete katılan çocukların yarısı ByteDance uygulamasında ortalama 1 saat 52 dakika harcadı; bu da günlük telefon kullanımlarının neredeyse %40’ını oluşturuyor. İkinci sırada YouTube 40 dakika, Instagram 16 dakika ve Snapchat ise sadece 10 dakika ile yer aldı. Bu hizmetlerin çoğunun minimum kullanıcı yaşının 13 olduğunu belirtmekte fayda var.
Çalışma, gençlerin TikTok’u diğer uygulamalara tercih etmesinin ana nedenlerinden birinin video tabanlı olması olduğunu, yani okumak veya yazmak kadar yorucu bir şey yapmaya gerek olmadığını, sadece sonsuz klip dalgaları arasında kaydırma yaptığını öne sürüyor. Bu aynı zamanda geçen yaz yapılan bir ankette gençlerin tercih ettiği platform olduğu tespit edilen YouTube’un popülerliğini de açıklayabilir.
TikTok, gençlerin hesaplarına günlük 60 dakikalık ekran süresi sınırı koyduğunu ve geceleri anlık bildirimleri devredışı bıraktığını söyledi.
Facebook’un “yaşlı uygulaması” olduğu tezini de doğruluyor
Sonuçlar aynı zamanda Meta’nın, Facebook’un ‘yaşlılara yönelik sosyal medya sitesi’ imajını ortadan kaldırma ve daha fazla genci çekme girişimlerinin işe yaramadığı yönündeki korkularını da doğruluyor. Araştırmaya katılanlar Facebook’ta ortalama yalnızca 1 dakika, yani günlük ekran sürelerinin %0,1’ini geçirdi.
Çocukların telefon başında geçirdiği süre, cihazların çocuklarının okul ödevlerini ve uykularını etkileyeceğinden korkan ebeveynler için endişe kaynağı. Araştırmaya katılanların en az %50’sinin bir günde 237, bazılarının ise 5.000’e kadar bildirim alması, bu korkuları muhtemelen daha da artıracak.
Başka yerlerde, ankete katılanların yüzde 59’u sabah 12 ile sabah 5 arasında telefon etkinliğinde bulundu, ancak bu aynı zamanda uyumalarına yardımcı olacak ses veya müzik çalmayı da içeriyor. Ayrıca çocukların %97’sinin normal okul saatlerinde telefonlarıyla ilgilendikleri de tespit edildi.
Raporun baş araştırmacısı Dr. Jenny Radesky, “Bu, okulların gençlerin telefon kullanımları üzerinde kontrol sahibi olmalarına yardımcı olmak için onlarla nasıl çalışabileceği konusunda bazı soruları gündeme getiriyor.” dedi.