GoogleHaritalar‘ın yol tariflerindeki hatalar, Snow Creek köprüsünün çökmesine neden olarak bir adamın hayatını kaybetmesine yol açtığı iddiasıyla şirkete karşı bir dava başlatıldı. 2022 yılında yaşanan trajik olayın ardından, 47 yaşındaki Philip Paxson’ın eşi Alicia Paxson, Google’ı ihmalkârlıkla suçlayarak dava açtı.
Hickory Daily Record gazetesine göre, Philip Paxson, Google Maps’in talimatlarını izleyerek Snow Creek köprüsünden geçmeye çalıştı. Ancak köprü, neredeyse on yıl önce çökmüş olduğu halde hâlâ Google Haritalar’da yanlış olarak gösteriliyordu. Bu hatanın sonucunda Paxson hayatını kaybetti.
Alicia Paxson’ın avukatları, Google’ı, şirketin yönlendirmesini güncellememekle ve bu tehlikeli durumu düzeltmemekle suçladılar. Dava ayrıca Google’ın ana şirketi Alphabet’i ve köprü ve çevresindeki arazi sahiplerini de ihmalkâr davranmakla suçluyor.
Alicia Paxson, “Köprünün onarımı için maliyetin bir sorun olabileceğini duymuştuk,” dedi. “Ancak basit düzeltmelerle bu trajediyi önlenebilirdi. Philip’ın ölümüyle sonuçlanmasına izin verilemez’ diye belirtti
Google, çöken köprü konusunda bilgilendirildiği halde haritalarını güncellemeyerek suçlanıyor. Paxson, başka kimsenin benzer bir trajedi yaşamamasını umuyor.
Olayın dikkat çekici bir yanı da Apple Maps’in aynı bölgedeki köprüyü doğru bir şekilde gösterirken, Google Maps’in hala yanlış bilgi göstermesi. Bu durum, haritalama teknolojilerinin güncellenmesi ve hataların düzeltilmesi gerekliliğini bir kez daha vurguluyor.
Teknoloji dünyasının devi Apple, kullanıcılarının cihazlarının pil sağlığını daha yakından takip edebilmelerine olanak tanıyan yeni özellikleriyle gündemde. iPhone 15 ve iPhone 15 Pro’nun piyasaya sürülmesiyle birlikte, pil şarj döngüsü hakkında daha fazla bilgiye erişmek artık çok daha kolay hale geldi. Pil sağlığını koruma ve cihazın uzun ömürlü olmasını sağlama konusundaki bu adımlar, Apple’ın kullanıcı deneyimini bir adım daha ileriye taşıdığını gösteriyor. İşte bu yeni özelliklerin ayrıntıları ve nasıl kullanılacağına dair detaylar
iPhone kullanıcıları, pil döngüsü ve daha fazlasını öğrenmek için Ayarlar uygulamasını açabilirler. Aşağıdaki adımları takip ederek bu bilgilere ulaşabilirler:
iPhone’unuzun Ayarlar uygulamasını açın.
Genel bölümüne gidin.
Hakkında kısmına dokunun.
Batarya bölümüne göz atın.
Bu adımları takip ederek, iPhone’unuzun kaç kez şarj edildiği gibi önemli pil bilgilerine erişebilirsiniz. Ayrıca, pilin üretim tarihi ve ilk açıldığı tarih gibi bilgilere de kolayca ulaşabilirsiniz.
Özellikle pilin ne kadar eskidiği konusunda meraklı olanlar için en dikkat çekici kısım, şarj döngüsü bilgileridir. Bu bilgilere erişmek, pil sağlığını izlemek ve pilin ömrünü uzatmak için oldukça faydalı olabilir.
Ancak, iPhone 15 ve iPhone 15 Pro modelleri dışında bu özelliklerin diğer iPhone modellerine getirilip getirilmeyeceği henüz net değil. Apple’ın gelecekteki iOS güncellemelerinde bu özellikleri daha geniş bir kullanıcı kitlesine sunup sunmayacağını görmek için bekleyiş devam ediyor.
Pil sağlığını önemseyen ve iPhone’unun uzun ömürlü olmasını isteyen kullanıcılar için bu yeni özellikler oldukça önemli bir adım olarak karşımıza çıkıyor. Apple, kullanıcıların cihazlarını daha iyi yönetmelerine yardımcı olmayı hedefliyor gibi görünüyor.
Merkezi Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan ve savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakan Uluslararası Ceza Mahkemesi yaptığı açıklamada, geçen hafta “bilgi sistemlerini etkileyen anormal faaliyetler” tespit ettiğini duyurdu. Mahkeme, “siber güvenlik olayı” olarak adlandırdığı durum hakkında ayrıntılı bilgi vermemekle birlikte müdahale için acil önlemlerin devreye alındığını açıkladı.
Uluslararası Ceza Mahkemesi sözcüsü Fadi El Abdallah yaptığı yazılı açıklamada, olay fark edilir edilmez hemen müdahale edildiğini ve Hollanda’daki yetkililerin yardımıyla başvurdukları ekstra müdahale ve güvenlik önlemlerinin devam ettiğini bildirdi. Açıklamada, “İleriye dönük olarak Mahkeme, bulut teknolojisinin kullanımını hızlandırmak da dahil olmak üzere siber güvenlik çerçevesini güçlendirmek için halihazırda yürütülmekte tedbirlerini sıkılaştıracaktır” denildi.
Siber saldırı hakkında detaylı açıklama yok!
Mahkeme olayla ilgili daha fazla ayrıntı vermiyor. Bununla birlikte bir yandan olayın etkisini analiz ederken bir yandan da mahkemenin temel faaliyetlerini sürdürmeye odaklandıklarını açıklıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi geçmişte de çeşitli siber saldırılar ve casusluk girişimlerine sahne olmuştu. Geçtiğimiz yıl Hollanda istihbarat teşkilatı, sahte Brezilya kimliği kullanan bir Rus casusun mahkemede stajyer olarak çalışmak için yaptığı sofistike bir girişimi engellediğini açıklamıştı.
Rusya’nın Ukrayna’da savaş suçları işlediği iddialarını soruşturan Uluslararası Ceza Mahkemesi, Ukrayna’da çocukların kaçırılmasında kişisel sorumluluğu olduğu gerekçesiyle Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında savaş suçları tutuklama emri çıkarmıştı. Son dönemde mahkemeye yönelik artan siber saldırılar da Rusya kaynaklı siber saldırı olasılığını akla getirmekte.
Konuyla ilgili görüş bildiren uzmanlar, Rusya’nın doğrudan bir siber saldırı gerçekleştirmeyeceğini ancak çeşitli siber saldırı gruplarının faaliyetlerine göz yumuyor olabileceğini ifade ediyorlar. Uzmanlar ayrıca yapılan saldırının mahkemenin işlevini yerine getirmesini engellemekten ziyade, sunuculardan hassas bilgileri çalmak ve/veya delil karartma amacıyla gerçekleştirilmiş olabileceğini belirtiyorlar.
Siber saldırlar Lahey’de görülebilir mi?
Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yönelik siber saldırıyı ilginç kılan bir başka nokta ise, bu tip saldırıların da artık yavaş yavaş mahkemenin ilgi alanına giriyor olması. Siber güvenlik camiası bir süredir siber savaş için bir tür Cenevre Sözleşmesi’nin ortaya konması gerektiğini tartışıyor. Özellikle elektrik şebekeleri, bankalar ve hastaneler gibi sivil kritik altyapıyı hackleyenler için net sonuçlar doğuracak yeni uluslararası yasaların gerekip gerekmediği konuşuluyor. Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin baş savcısı da bu konuda görüş bildirerek, yeni yasalara gerek kalmadan bu tip saldırıların mahkemenin ilgi alanına girebileceğini savunuyordu. Baş savcı, Lahey’in tıpkı fiziksel dünyada işlenen savaş suçlarında olduğu gibi, mevcut uluslararası hukuku ihlal eden her türlü bilgisayar korsanlığı suçunu soruşturacağını ve kovuşturacağını açıklamıştı.
Veri sızıntıları iddialarıyla geçirdiğimiz 2022 yılının ardından 2023 yılında da benzer dehşet seviyesine sahip haberler almaya devam ediyoruz. Şimdi yeni bir iddiaya göre bir bilgisayar korsanı grubu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin (ODTÜ) verilerini çaldı.
KromSec isimli bir bilgisayar korsanı grubu, ODTÜ verilerini sızdırdığını iddia ediyor
Dün gece saat 10 sularında X platformunda (eski adıyla Twitter) @DailyDarkWeb kullanıcı isimli bir hesap bir gönderi paylaştı. Paylaşılan gönderide KromSec isimli bir bilgisayar korsanı grubunun, “Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden biri” olan ODTÜ’nün verilerinin sızdırdığı iddia ediliyor.
Dark Web’de paylaşılan gönderide ODTÜ’nün verilerini sızdırdığını iddia eden KromSec isimli bilgisayar korsanı grubu şöyle diyor:
“Orta Doğu Teknik Üniversitesi, ülkedeki en iyi üniversitelerden biri. Keşke güvenlik seviyeleri de ‘en iyilerden biri’ olsaydı!
Düzinelerce öğrenciyi, akademisyeni ve bilgi sistemerini barındıran ODTÜ’nün üniversite veritabanı sızdırıldı.
Öğrencileri sevdiğimiz bilinen bir gerçek ?
Bu yüzden sadece akademisyenleri içeren bir tablo paylaşıyoruz ve üniversite yönetimine KromSec’in sistemlerine girdiğini hatırlatıyoruz!
Neden ülkedeki en iyi öğrencieri bünyenizde bulundurmanıza rağmen güvenlik sisteminiz ‘en iyisi’ değil?
–KromSec“
ODTÜ’nün verilerinin sızdırıldığı iddiası hakkında henüz herhangi bir resmi otoriteden açıklama yapılmadı. Ancak veri kurtarma sektöründe ismini duyurmuş bir yazılımcı olan Habib Karataş, bu gönderinin altında şu açıklamalarda bulundu:
İlk veri sızıntısı tahmini olarak 9-10 Eylül günü gerçekleşti. Bu ve bunun gibi bir kurumun daha verilerini ele geçirdiklerini bildirmişlerdi. Durumu bildirmek için iletişime geçtiklerini, sağlıklı ve ciddi bir dönüş alamadıkları için veri yayınladıklarını belirtmişlerdi.
Karataş’ın dediklerine göre veri sızıntısı bundan yaklaşık 12 gün önce gerçekleştirilmiş ve bu konu hakkında ODTÜ yönetimiyle iletişime geçilmiş. Ancak iddialara göre üniveriste yönetimi durumu ciddiye almamış ve KromSec de sızdırdığını iddia ettiği verileri paylaşmaya karar vermiş.
Sosyal medya devi Facebook, kısa bir süre önce logosunu yeniledi. Yeni logo, önceki sürümüne göre daha modern bir görünüme sahip ve hafif mavi tonlarıyla dikkat çekiyor. Bu değişiklik, Facebook’un sahibi olan Meta’nın platformun “kimlik sistemini” güncelleme sürecinin bir parçası olarak gerçekleşti.
Meta, bu logo değişikliğini, Facebook’un temel mavi renginin daha güçlü ve özgüven dolu bir ifadesini yansıtmak olarak açıklıyor. Görsel olarak, eski logoya göre “f” harfindeki bazı ince değişiklikler ve mavi tonların artışı dikkat çekiyor.
Meta’nın verdiği bilgilere göre, Facebook aylık 3 milyar kullanıcı tarafından kullanılmakta, bu da herhangi bir tasarım değişikliğinin geniş bir izleyici kitlesi tarafından fark edileceği anlamına geliyor.
Sadece logo ile sınırlı kalmayan bu güncelleme, Facebook platformunun yazı biçimi, renk paleti ve hareketli reaksiyonlar gibi bir dizi tasarım öğesinde değişiklikler içeriyor. Bu, Facebook deneyimini daha modern ve etkileyici hale getirme amacını taşıyor..
Meta, gelecekte daha fazla tasarım değişikliği ve güncelleme planladığını belirtiyor, bu da Facebook kullanıcılarının platformda daha fazla yenilik görmesini bekleyebileceğimiz anlamına gelmektedir. Meta, bu güncellemeleri platform için bir “yenilenmiş kimlik sistemi” olarak tanımlıyor ve bu nedenle, Facebook’ta daha fazla tasarım değişikliği ve güncelleme görmeyi bekleyebiliriz.
Alman otomobil devi Audi, yeni modellerinin güvenliğini sağlamak amacıyla 100 milyon euro harcayarak son teknoloji ekipmanlarla donatılmış bir Araç Güvenliği Merkezi açtı. Bu tesis, Ingolstadt kentindeki teknoloji parkında yer alıyor ve Audi’nin yeni araçlarını piyasaya sürmeden önce kapsamlı çarpışma testlerine tabi tutmasına imkan tanıyacak.
Yaklaşık üç yıl süren inşaatın ardından tamamlanan merkez, 100 milyon euro’luk bir yatırım ve yaklaşık 100 kişiye istihdam sağlıyor. Bu yeni tesis sayesinde Audi, önceki tesise göre daha geniş bir yelpazede çarpışma testleri gerçekleştirebilecektir.
Audi Araç Güvenlik Merkezi, son teknoloji ürünü yüksek hızlı kameralar ve LED aydınlatma gibi donanımlarla donatılmış, geniş ve tam entegre bir çarpışma testi alanına sahip. Ayrıca, 250 metrelik bir hızlanma pisti, 100 tonluk taşınabilir bir çarpışma bloğu ve iki aracı 90 derecelik açıyla çarpıştırma sistemi gibi özellikleri var.
Tesis içerisinde, çarpışma testi mankenlerini kullanacak bir manken laboratuvarı, bileşen test standları, ofisler ve atölyeler de bulunmakta. Audi, 18 aylık bebekten 102 kilogramlık bir yetişkine kadar 60’tan fazla çarpışma testi mankenini kullanacak ve bu mankenlerdeki 150’den fazla sensör, çarpışma sırasında veri toplamak için kullanılacaktır.
Ayrıca, üç boyutlu tarama teknolojisi araçların çarpışma sonrası deformasyonlarını incelemeye yardımcı olacakken, hareket izleme sistemi olayların gelişimini ayrıntılı bir şekilde kaydedecektir. Audi, ilk çarpışma testi merkezini 1970 yılında Ingolstadt’ta açmıştır ve bu tesisini 50 yılı aşkın bir süredir kullanmaktadır. Bu yeni merkez, şirketin güvenliği ve teknolojik gelişimi konusundaki taahhüdünün bir göstergesidir.
Eylül ayının başı itibarıyla, ChatGPT trafiği yeniden canlanmaya başladı. Okulların açılması ve öğrencilerin ev ödevlerini yapma gereksiniminin artması, bu yapay zeka destekli sohbet robotuna olan ilgiyi artırdı.
BenzerWeb web analiz şirketinin verilerine göre, yaz aylarında Minecraft ve diğer eğlence aktivitelerine yönelik ilginin artması, ChatGPT’ye olan ilginin düşmesine neden olmuştu. Ancak okul döneminin başlamasıyla birlikte bu trend tam tersine döndü.
Uzmanlar, ChatGPT ve benzeri sohbet robotlarının sadece öğrencilerin ödevlerini yapmak için kullanılmasının, bu teknolojinin sınırlı bir kullanım alanına sahip olabileceğine dikkat çekiyorlar. Bu nedenle, yapay zeka destekli sohbet robotlarının farklı sektörlerde ve amaçlarla daha geniş bir kullanım alanı bulması gerekebilir.
Yapay zeka teknolojisinin gelecekteki potansiyelini değerlendiren uzmanlar, bu teknolojinin daha geniş bir kullanım spektrumuna yayılmasının önemli olduğunu vurguluyorlar. Aksi takdirde, öğrenci odaklı kullanımın dışında uzun vadeli bir başarı sağlama şansı sınırlı olabilir.
ChatGPT’nin yeniden popülerleşmesi, yapay zeka destekli sohbet robotlarının geleceği hakkında düşünce provokasyonlarına yol açıyor. Ancak bu eğilim, aynı zamanda eğitim sektöründe teknolojik dönüşümün önemini de yansıtıyor. Öğrencilerin öğrenme süreçlerini desteklemek için yapay zeka ve otomasyonun daha fazla entegre edilmesi gerekebilir.
Ayrıca, ChatGPT gibi sohbet robotlarının iş dünyasında ve müşteri hizmetlerinde de potansiyel kullanım alanları bulunabilir. Bu nedenle, ChatGPT’nin sadece eğitimde değil, daha geniş bir perspektifte kullanılabilir..
Sonuç olarak, ChatGPT’nin okul dönemi başlangıcıyla yeniden yükselmesi, yapay zeka teknolojisinin çok yönlü potansiyelini gösteriyor.
Fujifilm, genç fotoğrafçıları ve anılarını fiziksel olarak ölümsüzleştirmek isteyenleri hedefleyen yeni Instax Pal fotoğraf makinesini tanıttı. Bu küçük dijital cihaz, keyifli ve kolay kullanım sunuyor
Instax Pal, neredeyse bir golf topu kadar küçük bir boyuta sahip olsa da, yaklaşık 50 adet 4.9 megapiksel görüntü yakalayabiliyor. Ayrıca kapasite artırma isteğinizi karşılamak için bir microSD kart yuvası sunuyor.
Kamera, kablosuz olarak bir akıllı telefona fotoğrafları aktarabilme özelliği sunuyor, böylece anılarınızı hızlıca düzenleyip paylaşaniliyorsunuz. Aynı zamanda, Fujifilm’in Mini Link 2 yazıcısıyla eşleşerek fiziksel baskı almayı da kolaylaştırıyor.
Instax Pal’in öne çıkan özelliklerinden biri, zamanlayıcı çekimleri için deklanşör öncesi sesler ekleyebilme imkanı sunması. Kullanıcılar, kendi ses seçeneklerini oluşturabilecekleri gibi, kameranın hoparlöründen deklanşöre basmadan önce duyulacak sesleri de kaydetebilecekler.
Ayrıca, Instax Pal uygulaması, fotoğraflarınızı düzenlemenin yanı sıra, hızlı bir şekilde ardışık olarak görünen ve çevrimiçi paylaşılabilen animasyonlar gibi çeşitli özellikler sunarak çok yönlü bir deneyim sunacak.
nstax Pal, pembe, mavi, yeşil, beyaz ve siyah olmak üzere beş farklı renkte satışa çıkıyor ve sırt çantası gibi eşyalara bağlamak için kullanabileceğiniz bir taşıma halkası ile geliyor.
Fujifilm, Instax Pal’i Ekim ayında piyasaya sürmeyi planlıyor ve bu cihazı, kamera, yazıcı ve uygulamayı içeren bir paket olarak 199 dolarlık bir fiyatla sunacak.(Türkiye fiyatı henüz belli değil ) Bu fiyat, akıllı telefonlardan fotoğraf baskısı alabilme imkanı sunan 99 dolarlık Mini Link 2 yazıcı ile rekabetçi bir seviyede olsa da, Fujifilm bu yeni paketin daha eğlenceli bir fotoğrafçılık deneyimi arayanları çekeceğine inanıyor.
Instax Pal, Fujifilm’in uzun soluklu bir marka olan Instax serisinin en yeni üyesi ve analog fotoğrafçılığa olan ilginin yeniden canlandığı bir dönemde piyasaya sürülmüş bir ürün olarak dikkat çekiyor. Artan dijitalleşme trendine rağmen, anılarını fiziksel olarak saklamak isteyenler için Instax Pal, keyifli bir hediye seçeneği olabilir.
Sesli kitaplar erişilebilirlikleri nedeniyle son yıllarda giderek popülerlik kazanıyor. Ancak bu kitapları oluşturmak zor ve pahalı bir süreç gerektirdiği için ücretsiz versiyon bulmak oldukça zor. Telifsiz eserler konusunda uzun yıllardır çalışan Project Gutenberg ise, AI desteği ile bu sorunu aşmayı başardı. Microsoft’un yapay zeka yazılımı ve MIT Üniversitesi araştırmacıları ile ortak proje geliştiren kurum ilk etapta 5.000 edebiyat eserinin ücretsiz sesli versiyonunu duyurdu.
Sentetik metinden sese dönüştürme yöntemini kullanarak oluşturulan kitaplar arasında Shakespeare, Agatha Christie, Jane Austen, Leonardo Da Vinci ve diğer pek çok yazarın eserleri yer alıyor. Şimdilik tüm eserler yalnızca İngilizce dilinde. Kullanıcılar bu kitapları dilerse web sitesi üzerinden, dilerlerse de Spotify, Apple Podcasts ve Google Podcasts üzerinden dinleyebiliyor. Koleksiyonu oluşturmak için kullanılan kod da açık kaynak olarak GitHub’da mevcut.
Google 3 yıl önce Play Store üzerinde sesli kitap satışına başlamıştı. Benzer bir girişim kısa süre önce bu kez yapay zeka destekli otomatik metinden sese teknolojisini kullanan Apple’dan da gelmişti. Ancak bu girişim, Apple’ın ticari hedeflerini eleştiren edebiyatçılar ve şirketin yapay zekasını eğiten seslendirme sanatçıları tarafından mercek altına alındı. Gutenberg yaklaşımı ise kâr amacı gütmeden açık kaynak kodlu olması nedeniyle fark yaratıyor.
Proje nasıl hayata geçirildi
Geleneksel yöntemleri kullanarak bir sesli kitap oluşturmak, kitabın tamamını yüksek sesle okuması için bir seslendirme sanatçısıyla anlaşmayı gerektiriyor. Bu bağlamda değerlendirildiğinde tüm edebiyat eserlerinin sesli versiyonunu manuel olarak kaydetmek ekonomik açıdan sürdürülebilir olmuyor. Her geçen gün hızla gelişen yapay zeka uygulamaları ise bu noktada imdada yetişmiş gibi görünse de, yine de projenin karşısına aşılması gereken bazı engeller çıkmış.
Yapılan açıklamaya göre proje üzerinde çalışan ekiplerin karşılaştıkları ilk ve en önemli sorun, yazılımın hangi dijital kitapları ayrıştırabileceğinin belirlenmesiydi. Project Gutenberg edebiyat eserlerini birden fazla formatta topluyor ve dosyalarının çoğu hatalar ya da kusurlu taramalar içeriyor. Bu nedenle, araştırmacılar HTML dosyaları olarak saklanan kitaplara odaklandılar ve hangi öğelerin benzer bir format gösterdiğini keşfetmek için bir araç oluşturdular.
Araştırmacıların çözdüğü bir diğer sorun da sistemin hangi metni okuyacağını ya da görmezden geleceğini bilmesini sağlamaktı. İçindekiler, sayfa numaraları, dipnotlar, tablolar ve diğer yabancı materyaller gibi bileşenler ele alındı ve buna göre bir algoritma geliştirildi.
Ayrıca, sonuçların doğal insan konuşmasına yeterince yakın olması gerekiyordu. Araştırmacılar ilk etapta, kurgusal olmayan eserler ve anlatım için en uygun seslendirmeye odaklandılar. Bir sonraki adımda ise projenin açık kaynak olması sayesinde kullanıcıların daha dramatik okumalar denemek için yazılımı değiştirebilmesi öngörülmekte.
Algoritmayı eğitmek için birkaç satır kaydettikten sonra, her katılımcı yazılımın tüm bir kitabı okumasını sağlamadan önce bir örnek dinleyebiliyor. Ayrıca katılımcılar sesli kitabın bir kopyasını e-posta yoluyla alıyor. Kullanıcılar isteğe bağlı olarak her sesli kitabı özelleştirmek için sentetik sesler arasından seçim yapabilecek.
Samsung, kullanıcılarına yeni bir akıllı telefon deneyimi sunmaya hazırlanıyor. Son ortaya çıkan görseller, merakla beklenen Samsung Galaxy A15’in tasarımını gün yüzüne çıkardı. Galaxy A15, hem görünüşü hem de teknik özellikleriyle dikkat çekecek gibi görünüyor.
Galaxy A15’in en belirgin özelliklerinden biri, arka tarafta bulunan üç kamerası. Bu kameralar, kullanıcılara yaratıcı fotoğraf ve video çekme fırsatı sunacak. Ayrıca, telefonun arka yüzeyi de şık bir tasarımla kaplı, bu da Galaxy A15’i estetik açıdan çekici kılıyor.
6,4 inçlik Infinity-U ekran, kullanıcılara büyüleyici bir görsel deneyim sunacak. Ekranın V şeklindeki çentikli tasarımı, telefonun ön yüzünü büyük ölçüde kaplamadan kullanımı kolay hale getirecek.
Galaxy A15, Samsung’un diğer akıllı telefonlarında gördüğümüz yuvarlak çerçeveler yerine düz çerçevelere sahip. Bu tasarım özelliği, telefonu elde tutmayı daha rahat hale getirebilir, ancak kullanıcıların tercihlerine bağlı olarak değişebilir.
Telefonun sağ tarafındaki çerçeve, ses düğmesi ve aynı zamanda parmak izi tarayıcısı olarak kullanılabilen güç düğmesi her zamanki yerini korumuş Sol tarafta ise SIM kart yuvası bulunuyor. Alt kısımda, birincil mikrofon, hoparlör ve 3,5 mm kulaklık jakı ile çevrelenmiş bir USB-C bağlantı noktası yer alıyor. Üst kısımda ise başka bir mikrofon bulunuyor.
Samsung Galaxy A15’in teknik özellikleri hakkında daha fazla bilgiye henüz sahip değiliz, ancak bu sızdırılan tasarım görselleri, cihazın ne kadar şık ve işlevsel olabileceğini gösteriyor. Galaxy A15’in resmi tanıtımını beklemeye devam ediyoruz ve yeni ayrıntıları sizlere sunmaya devam edeceğiz.
Samsung Galaxy A15, uygun fiyatlı bir seçenek arayan kullanıcılar için ilgi çekici bir seçenek olabilir. Son gelişmeleri takip ederek, Galaxy A15’in ne zaman piyasaya sürüleceğini ve hangi özellikleri sunacağını öğrenebilirsiniz.
Bankalar arası işlemler, hisse senedi, kur yönetimi, müşteri yatırım işlemleri, türev ürünler ve para piyasaları işlemleri gibi birçok önemli alanı kapsayan BOA Hazine Ürünü, finans sektöründeki kritik ihtiyaçları karşılamak ve bankaların operasyonlarını daha verimli hale getirmek için tasarlanmış yeni nesil bir çözüm olarak öne çıkıyor.
Finansal teknoloji şirketi Architecht’in, yerli kaynaklarla geliştirdiği ve güncel teknolojilerle yenilediği BOA Ana Bankacılık ve Teknoloji Platformu’nun en önemli ürünleri arasında yer alan BOA Hazine Ürünü bankaların rekabet avantajını artırırken, müşterilerin yatırım deneyimini iyileştiriyor.
BOA Hazine Ürünü, finansal piyasa enstrümanlarını içeren kapsamlı bir sistem sunarak bankaların likidite pozisyonunu ve özelleştirilebilen fiyatlamaları da kapsayacak şekilde kur fiyatlama politikalarını etkili şekilde yönetmelerine olanak tanıyor.
BOA Hazine Ürünü hakkında detaylı bilgi veren Architecht Genel Müdürü Ökkeş Emin Balçiçek, SWIFT entegrasyonu ve bankalar arası işlemleri otomatikleştiren ürünün teyit ve ödeme mesajlarını hızlıca iletebilme kabiliyetiyle operasyonel maliyetlerin azaltılmasına yardımcı olduğunu vurguladı. Balçiçek, hazine ürününün Thomson Reuters, Bloomberg, BIST Kıymetli Madenler gibi dış sistemlerle çevrimiçi bir şekilde entegre çalıştığını belirtti.
BOA Ana Bankacılık ve Teknoloji Platformu Genel Müdürü Ökkeş Emin Balçiçek
Hazine Ürünü üzerinden yapılan tüm işlemlerin otomatik olarak BOA Ana Bankacılık ve Teknoloji Platformu’na iletildiğini ifade eden Genel Müdür Balçiçek, işlemlerin otomatik olarak muhasebeleştirilmesiyle ulusal ve uluslararası nakit alım-satımı ile fiziki kıymetli maden transferi işlemlerinin kolay, hızlı ve güvenli şekilde gerçekleştirilebildiğini vurguladı.
Türev ürünler, para piyasası işlemleri ve sermaye piyasası işlemleri gibi birçok finansal işlemin BOA Hazine Ürününde kolayca yönetilebildiğine dikkat çeken Balçiçek, ulusal ve uluslararası menkul ve fon transferleri gibi finansal işlemleri hızlı ve etkili bir şekilde yöneterek bankalar için büyük avantaj sunduklarını aktardı.
SWIFT entegrasyonu ile bankalar arası işlemler otomatikleştirilirken, çeşitli dış sistemlerle yapılan çevrimiçi entegrasyonlar sayesinde banka pozisyonunu kolaylıkla yönetebildiklerini söyleyen Balçiçek, BOA Hazine Ürününün ulusal ve uluslararası ödeme ve işlem teyitleri uyumluluğu ile özellikle Hazine Operasyonları/BackOffice tarafında kritik alanları destekleyerek operasyonel maliyetlerin önemli ölçüde düşürüldüğüne vurgu yaptı.
Kapsamlı altyapı sunuyor
Geliştirdikleri ürünün kira sertifikası, menkul kıymet, yatırım fonu ve hisse senedi işlemleri için de kapsamlı bir alt yapı sunduğunu ifade eden Ökkeş Emin Balçiçek, menkul kıymet ve kira sertifikası işlemlerinin fiyatlamasını Refinitive ve Bloomberg entegrasyonu ile desteklerken, müşterilere esnek marjlı sukuk (kira sertifikası) fiyatları sunabildiklerini ve gerekli sermaye piyasası/yatırım hesaplarını Merkezi Kayıt Kuruluşu ile entegre çalışarak açabildiklerini aktardı.
BOA Hazine Ürününü kullanan bankaların ve bu bankaların müşterilerinin TEFAS içi ve TEFAS dışı çeşitli fonlara yatırım yapabildiklerini ve portföylerini izleyebildiklerini kaydeden Balçiçek, ayrıca bu kurumların hisse senedi alım satım işlemleri için gerekli alt yapıya sahip olabileceklerini ve halka arz işlemlerini kolayca yönetebileceklerini belirtti.
Tüm bankacılık sistemlerine entegrasyonu kolay bir ürün
BOA Ana Bankacılık ve Teknoloji Platformu’nun güncel teknolojilerle sürekli yenilendiğini ve yenilenmeye devam ettiğini aktaran Architecht Genel Müdürü Balçiçek, BOA Hazine Ürününün BOA Bankacılık ve Teknoloji Platformu’ndan ayrı bir şekilde de temin edilebildiğini, entegrasyon kısımlarının projelendirilerek farklı bankacılık sistemlerine kolaylıkla entegre edilebildiğini vurguladı.
Xiaomi, Redmi Note 13 Pro serisi için büyük bir sürprizle geliyor. Weibo’daki resmi Redmi sayfasının paylaştığı bilgilere göre, bu seri içinde 16 GB LPPDR5 RAM ve 512 GB UFS 3.1 depolama alanına sahip bir modeli bulunacak. Bu özellikler, genellikle premium ve amiral gemisi telefonlarda karşımıza çıkar, ancak Redmi, orta sınıf bir cihaz için oldukça iddialı bir özelliklerler sunarak dikkatleri üzerine çekiyor
Ayrıca, telefonun hızlı şarj özellikleri de oldukça etkileyici. Xiaomi, Redmi Note 13 Pro serisinde 120W hızlı şarj özelliği sunacak. Bu, cihazın hızlı bir şekilde şarj edilmesini ve kullanıcıların daha az bekleme süresiyle daha fazla kullanım süresi elde etmesini sağlayacak. Ayrıca, 5.000 mAh pil kapasitesi ile uzun süreli kullanım sağlayacak
Telefonun tasarımı da dikkate değer. Ön kısımda genellikle düz bir ekran bulunacak ve sadece 2,27 mm ince bir çerçeve ile selfie kamerası için bir delik yer alacak. Bu tasarım, ekranın büyük bir bölümünü kullanıcıya sunacak ve etkileyici bir görünüm sağlayacak.
Ancak, henüz açıklanmayan önemli detaylar var. Hangi modelin piyasaya sürüleceği, Note 13 Pro mu yoksa Note 13 Pro+ mı olduğu açıklanmadı. Ayrıca, fiyatlar ve uluslararası lansman tarihleri hakkında da bilgi bulunmuyor.
Redmi Note 13 Pro serisi, teknik özellikleri ve özellikleriyle büyük bir heyecan yaratıyor. Özellikle iddialı bellek kombinasyonu ve hızlı şarj özellikleri, bu telefonların orta sınıf pazarda büyük bir etki yaratabileceğini gösteriyor. Ancak, fiyatlar ve uluslararası lansman tarihleri hala merakla bekleniyor. Daha fazla ayrıntı açıklandığında, bu telefonların ne kadar başarılı olacağını görmek için sabırsızlanıyoruz.
Cisco, siber güvenlik alanındaki hakimiyetini daha da güçlendirmek için büyük bir adım atıyor. Şirket, yaptığı resmi açıklamada, siber güvenlik yazılım devi Splunk’ı, anlaşma ile yaklaşık 28 milyar dolar karşılığında satın alacağını duyurdu. Bu anlaşma, Cisco’nun siber güvenlik portföyünü genişletmeye yönelik son bir dizi stratejik satın almanın sonuncusu olarak dikkat çekiyor.
Cisco, Splunk’ı hisse başına 157 dolarlık bir fiyatla satın alacağını açıklayarak, Splunk hisselerinin piyasa öncesi işlemlerde yaklaşık %20 oranında değer kazanmasına neden oldu. Ancak aynı dönemde Cisco’nun hisseleri %5 oranında değer kaybetti.
Cisco Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Chuck Robbins, bu anlaşmanın kuruluşlar için siber güvenlikte bir devrim niteliği taşıyacağını belirtti. Robbins, “Bu anlaşma, tehdit tespiti ve müdahale yeteneklerimizi sağlam hale getirecek” dedi. Anlaşmanın 2024 yılının üçüncü çeyreğinde tamamlanması planlanıyor.
Siber güvenlik alanındaki uzmanlar, bu anlaşmaya karmaşık tepkiler verdi ve potansiyel ürün çakışması, yasal incelemeler ve Cisco’nun ödediği fiyat gibi konuları gündeme getirdi. Özellikle, Splunk’ın son yıllarda müşteri tarafından yönetilen bir yaklaşımdan uzaklaşarak buluta odaklı bir strateji benimsemesini göz önünde bulundurmak önemli.
Splunk, işletmelerin verilerini izlemelerine ve analiz etmelerine yardımcı olarak siber saldırı riskini azaltmaya ve teknik sorunları daha hızlı çözmeye odaklanan bir siber güvenlik şirketi. Öte yandan, Cisco, telekomünikasyon ve ağ ekipmanlarıyla birlikte tamamlayıcı yazılım paketleri sunan bir teknoloji devi olarak bilinir.
Cisco’nun bu satın alma işlemi, siber güvenlik alanında daha fazla büyümeyi ve müşterilere daha kapsamlı hizmetler sunmayı amaçlayan önemli bir hamle olarak kabul ediliyor. Cisco’nun, Splunk’ı satın almadan vazgeçmesi veya düzenleyici kurumların müdahalesi nedeniyle anlaşmadan çekilmesi durumunda belirli bir fesih bedeli ödemesi gerekecektir. Aynı şekilde, Splunk’ın anlaşmadan çekilmesi durumunda da Cisco’ya bir ayrılma ücreti ödemesi gerekecektir.
2023 yılında dört şirketi satın alan Cisco, bu son satın alımın şirketin siber güvenlikteki büyüme stratejisinin bir parçası. Bu şirketler arasında tehdit tespiti platformu Armorblox, kimlik yönetimi sağlayan Oort ve bulut güvenliği şirketleri Valtix ve Lightspin de bulunmakta. Cisco’nun bu büyük satın alma işlemi, siber güvenlik alanında daha fazla büyümek ve müşterilerine daha geniş bir hizmet yelpazesi sunmak amacıyla attığı önemli bir adım olarak dikkat çekiyor.
Özellikle uluslararası e-ticaret yapan markalar için tescil işlemi, olası ihlallere karşı en büyük koruma yöntemi haline geldi. Destek Patent CEO’su Faruk Yamankaradeniz; markaların sadece kendi ülkesinde değil satış yaptığı tüm ülkelerde de tescillenmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Markaların korunmasını sağlayan tescil işlemi, özellikle günümüzde küçük büyük her ölçekten kurum için gerekli bir işlem haline geldi. E-ticaretin artışı ve böylece ürün dolaşımında sınırların kalkması, markanın korunmasını zorlaştırıyor. Özellikle yurt dışına satış yapan e-ticaret platformlarında mağazası bulunan işletmeler için bu konu daha da kritik. Destek Patent CEO’su Faruk Yamankaradeniz; uluslararası pazarlarda faaliyet gösteren bir işletmenin, markasını tescil ettirerek yurt dışındaki marka tekel avcılarına ve taklitçi fason üreticilere karşı rahatlıkla koruyabileceğine dikkat çekiyor. Uluslararası pazarlara açılmanın ve tutunmanın artan rekabet koşullarıyla oldukça zorlaştığını, zaman ve maliyet gerektiğini belirten Yamankaradeniz, işletmelerin tescil yaptırarak markaları kadar emeklerini ve yatırımlarını da koruma altına alması gerektiğini belirtti.
Marka tescili ile haksız rekabetin önüne daha kolay geçilebilir
Yurt dışında marka tescilinin önemine değinen Destek Patent CEO’su Faruk Yamankaradeniz; “Bugün Türkiye merkezli ve dünya genelinde hizmet veren birçok e-ticaret platformu bulunuyor. Bu platformlar marka olarak bünyesinde pek çok satıcı barındırıyor. Platform içerisinde milyonlarca ürün pek çok satıcı tarafından satışa sunuluyor, dünyanın bir çok ülkesine gönderiliyor. İlgili ülkelerde haksız rekabet durumlarının önüne geçilmesi adına satış yapan markaların korunması ise marka tescil belgesi ile mümkün. Belgesi olan işletmeler, bir yandan platform üzerinden kendi ürünlerinin başkaları tarafından izinsiz satışına karşı şikayet prosedürünü daha az maliyetli ve zamandan tasarruf ederek işletebilirken, diğer taraftan ilgili ülkelerde hukuki işlemleri kolaylıkla başlatabiliyor. İşletmeler, e-ticaret platformu üzerinden geniş kitlelere ulaşma imkanı bulurken, marka tescili ile, marka güvenilirliğinin artmasını ve pazara karşı rekabet avantajı elde etmesini sağlıyorlar” açıklamasında bulundu.
E-ticaret platformuna kayıtlı bir markanın sadece Türkiye’de tescili olması yeterli değil
Yamankaradeniz; “Bir markanın ürünleri e-ticaret satış platformu ile Almanya’ya, İngiltere’ye, Peru’ya, Singapur’a, Tanzanya’ya, birbirlerinden farklı bir çok ülkeye gidiyor olabilir. Ancak söz konusu markanın o ülkelerde tescilinin olmaması halinde, geri dönülmez sorunlar yaşandığına şahit oluyoruz. E-ticaret platformunda ürün rağbet görüyorsa, ürün üzerindeki marka, o ülkedeki marka taklitçilerinin radarına girebiliyor. Eğer bulunduğu ülkede tescili yoksa, markanın taklit edilmesi veya isminin beğenilip başkasının tekeline alınması çok kolay. Üçüncü kişiler sizin yerinize geçebilir, markanızı, ürününüzü, müşterinizi kolaylıkla çalabilir. Tescil ile kötü niyetli kişilere karşı bariyer oluşturmak mümkün. Aksi takdirde, kötü niyetli kişilerin markanızın adını kullanarak başka ülkelerde alan adı çalma veya kötü amaçlarla kullanma riski kötü niyetli kullanıma örnek gösterilebilir. Bu tip bir durumunda markanızın ismi ile alan adı almış kişilerin işlemini iptal ettirmek için o ülkedeki marka tescilliniz ile markanızın kötü niyetli kullanımı ispatlayabilirsiniz. Uluslararası marka tescili, küresel pazarda rekabet avantajı elde etmek için kritik bir adımdır. Hem ülkemizde hem de dünya genelinde, bir markanın koruma altına alınması tescil işlemiyle başlar. Ancak, tescilli bir markanın taklit edilemeyeceği yanılgısıyla karşılaşmak olasıdır. İşte bu nedenle, markanın sürdürülebilir korumasını sağlamak amacıyla global marka izleme yapılmalıdır. Global marka izleme ile; marka sistematik bir şekilde takip edilir ve taklit markaların tespiti sağlanır. Böylece tescilli bir markanın bilinirliğinden haksız fayda sağlamak isteyen üçüncü kişilerin taklit marka başvuruları tespit edilir, kötü niyetli girişimlerin önüne geçilmiş olur” dedi.
E-ticaret platformlardaki işletmeler için marka koruma stratejisinde kilit adım gümrük koruma
“Ancak markanın yalnızca Türkiye’deki tescili ile ilgili e-ticaret platformuna kayıt olması tek başına koruma sağlamaz; yurt dışına e-ticaret ile ürün gönderiliyor ise ürün gönderilen veya gönderilmesi düşünülen ülkelerde de marka tescili yapılmalı. Bu noktada marka tescilinden sonra gümrük korumanın da son derece önemli bir işlem kalemi olduğunu belirten Yamankaradeniz; gümrük koruma yapılmadığında, aynı veya benzer marka ismi bulunan ürünlerin kopyalanması ve sahtelerinin piyasaya sürülmesi riski artar ve bu ürünlerin ülkelere giriş/çıkışı engellenememektedir. Bu sahte ürünler genellikle kalite sorunlarına yol açar ve müşteri memnuniyetsizliği ile sonuçlanabilir. Aynı veya benzer marka ismine sahip ürünün uluslararası ticaretini önleyerek yaşanabilecek olumsuz durumların (kazanç ve prestij kaybı vb.) önüne geçmek için gümrük koruma son derece önemli bir adımdır.
Sonuç olarak, yurt dışı marka tescili, global marka izleme ve gümrük koruma e-ticaret platformlarında mağazası bulunan işletmelerin mağazalarını koruma ve büyütme stratejisinin temel taşlarıdır. Bu işlemlerin dikkatsizce atlanması, ciddi mali kayıplara, hukuki sorunlara ve marka itibarının zedelenmesine yol açabilir. Dolayısıyla, işletmelerin markalarını etkili bir şekilde korumak için bu işlemlere önem vermesi ve uzman desteği alması son derece önemlidir.” dedi.
Türkiye’nin ilk dijital bankası olma unvanına sahip olan Hayat Finans faaliyetlerine başladı. Hayat Finans sadece dijital kanallardan olmak üzere mobil, internet bankacılığı ve çağrı merkezi üzerinden hizmet veriyor. 85 yıllık bilgi birikimi ile Hayat Finans’ı kuran Hayat Holding dünyanın birçok noktasında son teknolojiye sahip üretim tesisleri ile Türkiye ekonomisine ve istihdama katkı sağlıyor. 7 milyar dolar aktif büyüklüğü ile 17 ülkede 49 Türk markasını dünya çapında milyonlarca tüketiciye ulaştıran Hayat Holding, 67 şirket ve 17 bini aşkın çalışanı ile faaliyetlerini sürdürüyor.
Müşteriler Hayat Finans’a App Store’dan kolayca ulaşabilecekler, diğer uygulama mağazaları ise çok yakında hizmete açılacak.
Dijital bankacılığı bakış araştırmasından çarpıcı bulgular
Bir araştırma şirketinin Hayat Finans için gerçekleştirdiği “Dijital Bankacılığa Bakış Araştırması” Türkiye’de bireylerin bankacılık, bankalar ile ilişki ve dijital bankacılığa bakışları hakkında somut bulgular ortaya koyuyor. Araştırmaya göre tüketicilerin yüzde 57’si hayatı kolaylaştıran yeniliklere açık ancak mevcut bankaların taleplerini merkeze alarak bu yenilik ihtiyacını karşılamakta yeterli olmadığını düşünüyor. Tüketicilerin yüzde 92’si ise dijital bankacılığın hayatı hızlandırdığını ve işlemleri kolaylaştırdığını ifade ediyor.
Dijitale doğan banka
Hayat Finans şubesiz ve sadece dijital kanallardan hizmet veren bir banka olarak finansal imkânlara erişimin kolay ve daha az maliyetli olduğu bir iş modeli ortaya koyuyor. Bu model ile bireylerin yanı sıra Türkiye ekonomisine katkı sağlayan tüm işletmelere hızlı ve uygun finansman sağlamayı hedefliyor. Aynı zamanda dijital banka olmanın avantajlarını katılım bankacılığı prensipleriyle bir araya getiren Hayat Finans “birlikte kazanıp birlikte paylaşmaya” teşvik eden sürdürülebilir yapısı ile paydaş ekonomisine de güçlü bir zemin hazırlıyor.
Türkiye’de zihinsel dönüşüm başlatacak, Global dijital banka olacağız
Hayat Finans Genel Müdürü M. Murat Ertem Türkiye’nin BDDK’dan lisans alan ilk dijital bankası olarak müşteriyle buluşmuş olmaktan büyük heyecan duyduklarını dile getirerek şunları söyledi: “Türkiye’de tüketicilerin yüzde 92’si dijital bankacılık araçlarını kullanmak konusunda son derece istekli. Ülkemizin dijital okuryazarlığı gayet iyi durumda. Ancak tüketicilerin neredeyse yarısı anlaşılmadıklarını, ihtiyaçlarına özel çözüm üretilmediğini düşünüyor. Alınan hizmetin kişiye özel, terzi işi olmadığını biliyor. Türkiye’nin ilk dijital bankası olarak tıpkı dünyada olduğu gibi tamamen dijital süreçlerle, pürüzsüz bankacılık yapmak için buradayız. İhtiyacımız olan zihinsel dönüşümün Türkiye’deki liderliğini biz üstlenmek istiyoruz. Bireysel müşterilerin yanı sıra tüzel müşterilerin de dijital dönüşümünü sağlayacağız. Birlikte kazanıp birlikte paylaşmak suretiyle, dijital banka olmanın avantajlarını tüm müşterilerimizle paylaşacağız. Deneyimli, işin uzmanı geniş bir ekip ile ülkemizde bu işin lokomotifi olup sonrasında global dijital banka olmayı hayal ediyoruz.”
M. Murat Ertem, “Hayat Holding’in güçlü markaları sayesinde anneler, kadınlar, gençler, küçük esnafımız, KOBİ’ler, üreticilerimiz, perakende sektörü, e-ticaret ekosistemi hepsi yıllardır dirsek temasında iş birliği yaptığımız güçlü topluluklar ve paydaşlarımızdır. Çok geniş bir ekosisteme hitap ediyoruz. Dijitalleşmenin sektörler arası geçişkenliği tetiklediği bir çağda bankacılık alanındaki regülasyonlar, finans ve teknoloji dünyasının entegre olmasını, yenilikçi yapıların ve iş modellerinin ortaya çıkmasını destekliyor. Hızlı tüketim ve üretim sektörlerindeki lider firmalarıyla Hayat Holding, tüm sektörleri etkileyen bu geçişkenliği önemli bir fırsat olarak değerlendirdiği için Hayat Finans’ı kurdu. Bu vizyondan aldığımız güçle, lider firmaların kendi ekosistemleriyle olan ilişkilerini dijitale taşıyacağız” dedi.
Dijital ekonominin odağı müşteriyi anlamak
M.Murat Ertem müşterilerin ihtiyaçlarını anlamanın çok önemli olduğunu belirterek şunları söyledi: “Bankaların sunduğu işlem yelpazesi konusunda müşterilerin soru işareti yok ancak müşteriler finansal konularda ufuklarının açılmasını istiyor. Bu işin doğru uzmanlıkla yapılması çok kıymetli. Burada da ciddi bir açık var ve bu açığı doğru finansal rehberlikle kapatabiliriz. Biz veriyi merkeze koyarak müşterilerimizin ne istediğini anlamak için çalışacağız. Bunu da hem bankacılık hem de finansal teknolojiler alanında deneyimli ve uzman bir ekiple yapacağız.” Ertem özellikle ileri teknolojilerde yetkin insan kaynağı ile inovasyon becerilerini geliştireceklerini ve AR-GE’ye önemli bir pay ayıracaklarını sözlerine ekledi.
Kobi’leri ve küçük esnafı dijitalleştireceğiz
Bankacılığın her alanında faaliyet göstermeyi hedeflediklerini vurgulayan Hayat Finans Genel Müdürü M. Murat Ertem “Dijital bir banka olarak ‘birlikte kazan birlikte paylaş’ prensibiyle üretimin ve reel sektörün sürdürülebilir büyümesi için çalışacağız. Ticaret, sanayi ve ihracatın finansmana odaklanacağız. Türkiye ekonomisinin lokomotifi olan KOBİ’lerimizin yüzde 69 gibi büyük bir çoğunluğu herhangi bir dijitalleşme stratejisine sahip değil. KOBİ’lerin dijital yolculuklarını desteklemek ve onlara can suyu olmak tüzel bankacılıktaki ana akslarımızdan birisi olacaktır. Esnafımızın iş hayatında kendini geliştirmesi için süreçlerini dijitalleştirmesini, Hayat Finans üzerinden hem bir dijital platformda hem de devasa bir dijital ekosistemde var olmasını sağlayacağız” sözleriyle noktaladı.
Yapay zeka uygulamalarında telif hakları sorunu büyüyor. ABD’li ünlü yazarları temsil eden bir grup aralarında John Grisham, Jonathan Franzen, George Saunders, Jodi Picoult ve “Game of Thrones” romanının yazarı George R.R. Martin’in de bulunduğu önde gelen yazarlar adına Manhattan federal mahkemesinde OpenAI’ye karşı dava açtı. Grup yapay zeka firmasını ChatGPT’yi ilgili yazarların eserleri üzerinde yasadışı bir şekilde eğitmekle suçladı.
Yazarlar Birliği tarafından önceki gün geç saatlerde açılan toplu dava, yazarlar, kaynak kodu sahipleri ve görsel sanatçılar tarafından üretken yapay zeka sağlayıcılarına karşı açılan diğer davalara katılıyor. Microsoft destekli OpenAI’ye ek olarak, Meta Platforms ve Stability AI’ye karşı da AI sistemlerini eğitmek için kullanılan verilerle ilgili benzer davalar sürüyor.
OpenAI ve diğer yapay zeka firmaları ise internetten elde edilen eğitim verilerini kullanmalarının ABD telif hakkı yasası kapsamında adil kullanım olarak nitelendirildiği görüşünde. Bir OpenAI sözcüsü Çarşamba günü yaptığı açıklamada şirketin yazarların haklarına saygı duyduğunu ve “Yazarlar Birliği de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki birçok yaratıcı ile verimli görüşmeler yaptığını” söyledi.
Yazarlar Birliği CEO’su Mary Rasenberger Çarşamba günü yaptığı açıklamada, “edebiyatımızı korumak” için yazarların “eserlerinin üretken yapay zeka tarafından kullanılıp kullanılmayacağını ve nasıl kullanılacağını kontrol etme yeteneğine sahip olmaları gerektiğini” söyledi. Yazarlar Birliği’nin davasında, OpenAI’nin geniş dil modelini insan komutlarına yanıt verecek şekilde eğitmek için kullanılan veri kümelerinin aslında “korsan” kitap depolarından alınmış olabilecek metinleri içerdiği iddia ediliyor.
Hollywood’da binlerce TV ve film senaristi, düşük ücretler ve yapay zekanın işlerini elinden alabileceği endişesi ile Mayıs ayında 15 yıl sonra ilk kez greve gitmişlerdi. Özellikle dijital platformlar için çekilen pek çok film ve dizinin üretim süreçleri bu grev yüzünden sekteye uğramıştı. Oscar ödüllü film yıldızı Sean Penn de Cannes Film Festivali’ndeki bir basın toplantısında konuya değinerek senaristlere destek verdiğini belirtmiş, senarist taleplerini görmezden gelen stüdyoların tavrını insanlık ayıbı olarak nitelemişti.
Elektrikli araç üreticisi Tesla, Almanya’nın başkenti Berlin’in doğusundaki yeni ‘Gigafactory’ çalışanlarına hizmet vermek üzere tasarlanan bir demiryolu hattını satın aldı. Bu kısa demiryolu hattı, 4 Eylül 2023 tarihinde hizmete girdi ve Tesla çalışanlarına ek olarak tüm yolcular için ücretsiz olarak kullanıma açıldı.
Bu yaklaşık 4,8 kilometre uzunluğundaki demiryolu hattı, bağımsız bir Alman demiryolu altyapı holding şirketinden satın alındı ve Berlin’i Polonya’ya bağlayan Deutsche Bahn’a (Alman Demiryolları) ait ana hatta doğrudan bağlantılı . Bu hat, Gigafactory’nin inşaatı sırasında malzeme taşıma amacıyla kullanıldı ve fabrikanın tam kapasiteyle faaliyete geçtiği dönemde günde altı yük treni göndermek veya almak için kullanılacak.
Tesla, Avrupa’daki ilk fabrikası olan Gigafactory’yi Berlin’in doğusundaki Grünheide’de inşa etti. Fabrika tam kapasiteyle çalıştığında, yaklaşık 10,000 kişiye istihdam sağlayacak ve bu çalışanların birçoğu fabrikaya trenle ulaşacak. Tesla, fabrika kapılarının hemen dışında inşa edilen yeni istasyon üzerinden ulaşımı kolaylaştırcak. Bu trenler, Niederbarnimer Eisenbahn (NBE) tarafından işletilecek ve hafta içi günde 54 sefer düzenliyecek. Bu seferler, çoğunlukla Tesla çalışanlarının vardiya değişimlerine hizmet verecek.
Uzun vadede, Berlin’e ve Berlin’den düzenli banliyö tren seferleri düzenleyen ana hat üzerindeki Fangschleuse’deki Deutsche Bahn’a ait istasyon, yeni Tesla fabrikasının yakınına taşınacak, ancak bu değişikliğin 2025’ten önce gerçekleşmesi bekleniyor. Özel Tesla servis treninin geleceği ise henüz belirsizliğini korumakta.
Bu gelişme, Tesla’nın sadece elektrikli araç üretiminde değil, aynı zamanda sürdürülebilir ulaşım altyapısında da önemli adımlar attığını gösteriyor. Tesla, Almanya’da hem üretim hem de ulaşım alanında etkin bir rol oynamaya devam ediyor.
Son dönemde dünyayı kasıp kavuran yapay zeka şirketleri, yeniliklerine hız kesmeden devam ediyor. ChatGPT ile bu alanda çığır açan OpenAI, dün görüntü oluşturma aracı DALL-E’nin yeni sürümünü tanıttı. ChatGPT entegrasyonu ile gelecek olan DALL-E 3 özellikle metin içeren görsel geliştirmede fark yaratıyor. OpenAI, DALL-E 3’ü Ekim ayında ChatGPT+ ve kurumsal müşterilerin kullanımına sunmayı planlıyor.
Ocak 2021’de piyasaya sürülen ve insan istemlerine dayalı görüntüler oluşturabilen DALL-E, kısa sürede hatırı sayılır bir kullanıcı sayısına ulaştı. Buna karşın DALL-E bu alanda Stable Diffusion gibi açık kaynaklı araçların ve yazıyı resme çeviren Midjourney gibi başarılı yapay zeka araçlarının rekabeti ile karşılaştı. Open AI, şimdi DALL-E’de önemli bir güncelleme ve geliştirme yaparak bu rekabette bir adım öne geçmeye çalışıyor.
OpenAI, DALL-E 3’ün, Nisan 2022’de piyasaya sürülen DALL-E 2’ye kıyasla, özellikle daha uzun olan istemlerin amacını anlamada önemli ölçüde daha iyi olduğunu söylüyor. Ayrıca yeni sürümle birlikte DALL-E artık ChatGPT kullanılarak çağırılabiliyor. Firma, DALL-E 3’ün sorguları daha sadık bir şekilde yansıtan daha yüksek kaliteli görüntüler üretebildiğini bildiriyor. OpenAI, DALL-E 3’ü ilk etapta Ekim ayında ChatGPT+ ve kurumsal müşterilerin kullanımına sunmayı planlıyor ancak şirket yönetimi bu yeni aracın hızla yaygınlaşacağı görüşünde.
DALL-E 3’te sanatçıların endişeleri de dikkate alınacak
OpenAI, DALL-E’nin güvenliğini artırmak ve algoritmik önyargıyı azaltmak için yeni adımlar attığını da söylüyor. Şirket ayrıca, sanatçılar tarafından yapay zeka araçlarına yöneltilen bazı eleştiri ve endişelere karşı iki önemli adım atıyor. Bu kapsamda DALL-E 3, yaşayan sanatçıların tarzında bir görüntü isteyen talepleri reddetmek üzere tasarlandı. Ayrıca sanatçılar artık görüntülerinin bir kısmının ya da tamamının gelecekteki OpenAI görüntü oluşturma modellerini eğitmek için kullanılmasını reddedebilecek.
OpenAI, DALL-E 3 ile oluşturulan görüntüler için herhangi bir telif hakkı başvurusunda bulunmayacağını dolayısıyla üreticilerin kendi içeriklerinin sahibi olacaklarını duyuruyor. Buna karşın, DALL-E 3 ile üretilen içeriklerin kullanıcı tarafından tescil ettirilip tescil ettirilemeyeceği ve kullanıcının bu tip görseller özelinde gelecekte bir telif talebinde bulunup bulunamayacağı bambaşka bir tartışma konusu.
DeepMind, esas olarak Google’ın büyük dil modelleri ve diğer yapay zeka teknolojilerinin oluşturulmasından sorumlu yapay zeka bölümü. Şirket artık Google DeepMind yapay zeka sistemlerinin hastalığa yol açan temel mutasyonları belirlemeye yardımcı olabileceğine inanıyor.
Google DeepMind ne planlıyor?
Şirket, diğer yapay zeka algoritmalarının geliştirilmesinin hastalıkların tespit edilmesini kolaylaştırarak daha iyi tedavi planlarının uygulamaya konmasına olanak sağlayabileceğini söylüyor.
DNA strands background. Double helix structure
Şu ana kadar araştırmacılar, tüm önemli mutasyonların yüzde 89’unu belirlediklerini açıkladı. Google DeepMind, gelişmelerin tartışıldığı uzun bir gönderide, AI gen arama sisteminin daha da geliştirilmesinin hastalıkların teşhisini hızlandırmaya ve aynı zamanda bu hastalıkları tedavi etmek için yeni yollar bulmaya yardımcı olmasının beklendiğini belirtti. DeepMind’ın burada kullandığı yapay zeka gen arama sistemi esasen insanın DNA iplikçiklerindeki bileşenlerin sırasını kontrol ediyor.
Buradan, yerinde olmayan iplikçikler aranıyor. Bunlara mutasyon denir. Genetik düzenleme, özellikle son yıllarda genetiği değiştirilmiş sivrisinekler yaratmak için CRISPR gibi programların kullanıldığını gördüğümüz için çok popüler bir konu haline geldi.
Bilim insanları aynı zamanda hipoalerjenik kediler yaratmak için genetik düzenlemeyi de kullanıyor. Açıkçası, DeepMind’ın hedefi bundan biraz daha büyük; çünkü mutasyona uğramış genetik dizileri tanımlayabilmek ve daha güçlü tedaviler üretebilmek, özellikle daha sert hastalıklar söz konusu olduğunda birçok kişinin hayatını değiştirebilir.
Ancak bu sistemlerin genel verimliliği henüz bilinmiyor. DeepMind insanlar için daha iyi tıbbi tedavi seçenekleri sunmamıza izin verecek mi? Bu muhtemel. Ancak insanların, DNA’nın doğru genetik kod şeklini üretip üretmeyeceğini tespit edebilen DeepMind’ın AlphaMissense gibi yapay zeka gen arama sistemlerine güvenmeleri biraz zaman alacak.
ChatGPT gibi modellerde zaten gördüğümüz şey heyecan verici, ancak eğer Google, hastalıklara neden olan genetik mutasyonları tespit etmeye ve tedavi etmeye yardımcı olan tıbbi temelli yapay zekayı etkili bir şekilde oluşturabilirse, yapay zeka insanlığın geleceğindeki rolünü kesinlikle kanıtlayacaktır.