Kripto para madenciliğinin astarı yüzünden pahalı olabiliyor

0

Kripto paralar, getirisi ve gündemi ile her gün yeni kullanıcıları ağına katıyor. Ancak elektriğe ödenen bedel, madencilikte kârlılığını etkileyen kritik bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Maliyetin yüksek olduğu madencilikte, bazı madenciler genel maliyetleri düşürmenin bir yolu olarak elektriğin daha ucuz olduğu ülkeleri tercih ediyor.  Bitay Araştırma Departmanı Analisti Alper Samet Yorak, dünyanın farklı bölgelerinde elektrik fiyatlarının madenciliğe olan etkisini yazdı.

Ucuz elektriğin kripto para madenciliğine etkisi

Madencilik faaliyetleri, özellikle enerji yoğunluğu yüksek olan kripto paraların kazımı aşamasında oldukça fazla elektrik tüketilir. Elektrik maliyetleri madencilerin kârlılığını doğrudan etkilediği için ucuz elektrik sağlayan ülkeler madenciler için tercih edilen bölgeler olmaktadır. Özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına erişimleri sayesinde düşük elektrik maliyetleri sunabilen ülkeler madencilik konusunda bir miktar daha avantajlılar. Örneğin sıcak ülkeler güneş enerjisini aktif olarak kullanabildiği için madencilik maliyetlerini düşürebilmektedirler. Böylece madencilik faaliyetlerinin kârlılığını artmaktadır.

Madencilik için uygun ve ucuz ülkeler hangileri?

Araştırmalara göre farklı coğrafi bölgelerde madencilik faaliyetlerinin maliyetleri de farklı olabiliyor. Örneğin Avrupa bölgesi madencilik için pek uygun değilken, Orta Doğu ve Asya ülkeleri bu anlamda daha pozitif ayrışıyor. Son verilere göre Lübnan, kripto para madenciliği için en avantajlı ve ucuz ülkelerin başında gelirken bir Bitcoin üretiminin maliyeti ortalama 260-270$ civarı seyrediyor. Lübnan’ı İran, Suriye, Etiyopya ve Sudan takip ediyor.

Pahalı elektrik fiyatları ve beraberinde gelen zorluklar

Öte yandan yüksek elektrik maliyetlerine sahip ülkelerde madencilik daha zorlu hale gelebilir. Elektrik faturalarının yüksek olması madencilik faaliyetlerinin karını azaltabilir. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki yüksek elektrik fiyatları madencilik faaliyetlerini sınırlayabilir ve küçük ölçekli madenciler için zorlayıcı olabilir.

Madencilik için pahalı ülkeler 

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Orta Doğu madencilik konusunda avantaja sahipken Avrupa kıtası bu konuda bir hayli pahalı kalıyor. İtalya bir Bitcoin üretimi için gerekli olan 200.000$’ı aşkın maliyetle en pahalı ülke olurken Avusturya, Belçika, Almanya, Hollanda ve İngiltere listenin devamında yer alıyor. Bu sebepten listedeki ülkelerde yapılacak madencilik faaliyetleri yüksek maliyetli ve karsız bir işlem olacaktır.

Madencilikte ülkelerin rekabeti

Madencilikteki bu maliyet farklılıkları, ülkelerin yeni madencileri çekmek veya engellemek için kullandıkları bir rekabet unsuru haline geldi. Bazı ülkeler düşük elektrik maliyetleri ve teşvik programlarıyla madencileri çekmeye çalışırken, diğerleri yüksek elektrik maliyetlerini engel olarak kullanarak madencilik faaliyetlerini sınırlamaktadırlar.

Özellikle İran ve Çin gibi ülkelerde enerji tüketiminin yüksek olması kripto madenciliğinin yasaklanmasına yol açmıştır. Yüksek enerji talebi nedeniyle yerel elektrik ağlarına zarar verebileceği düşünülen kripto madenciliği, bu ülkelerde yasaklanmış veya kısıtlanmıştır.

Öte yandan Kazakistan gibi ülkeler kripto madenciliğini desteklemekte ve bu faaliyeti teşvik etmektedir. Ülkede elektrik tüketiminin nispeten makul seviyelerde olması Bitcoin madenciliği gibi enerji yoğun işlemlere olanak sağlamaya devam ediyor. Ek olarak Kazakistan hükümeti bu potansiyeli değerlendirerek yerel kripto madencileri desteklemekte ve ülkenin ekonomisine katkı sağlamayı hedeflemektedir.

Kripto Paraların Madencilik Algoritması

Ayrıca kripto paraların elektrik tüketimi, genellikle madencilik algoritmalarına, ağ boyutuna ve madencilik ekipmanlarının verimliliğine bağlı olarak değişebilir. Örneğin;

Bitcoin, Proof of Work (PoW) algoritması kullanır ve enerji yoğun bir madencilik işlemine sahiptir. Bitcoin madenciliği dünya genelinde büyük veri merkezleri ve madencilik çiftlikleri tarafından gerçekleştirilir. Bu nedenle, Bitcoin madenciliğinin yıllık enerji tüketimi oldukça yüksektir ve toplam elektrik tüketiminin önemli bir bölümünü oluşturabilir.

Ethereum, 2023 yılı başında getirdiği güncelleme ile enerji yoğun PoW algoritmasından Ethereum 2.0 güncellemesi ile Proof of Stake (PoS) algoritmasına geçmiştir. Böylece madencilik faaliyetinin daha az enerji tüketerek daha az maliyetli hale gelmesinin önü açılmıştır.

Cardano da PoS algoritması kullanır ve bu nedenle enerji verimliliği daha yüksek bir kripto paradır.

Solana, ölçeklenebilir ve enerji verimli bir blok zinciri olarak bilinir. Düşük ücretler ve hızlı işlem süreleri sunarken enerji tüketimini minimize etmeye çalışır.

Avalanche, enerji verimliliği sağlamayı amaçlayan özel bir konsensüs algoritması kullanır. Bu da enerji tüketimini minimize etmeye yardımcı olur.

Polkadot, PoS algoritması ile çalışır ve enerji tüketimi diğer PoW tabanlı blok zincirlerine göre daha düşüktür.

Madencilik faaliyetleri ile elektrik fiyatları arasındaki ilişki, kripto para piyasasındaki rolü çok önemlidir. Madenciler, elektrik maliyetlerini dikkate alarak faaliyetlerini yönlendirir ve ülkeler madencileri çekmek veya engellemek için enerji politikalarını şekillendirirler. Bu dinamik, kripto madenciliğinin geleceğini şekillendirmede önemli bir faktördür.

Zoom ofise dönüş için hazır

Zoom, artık çalışanlardan ofise dönmelerini istiyor. Zoom CEO’su Eric Yuan, Zoom toplantılarının insanların güven oluşturmasına veya yenilikçi olmasına izin vermediğini iddia ediyor.

Zoom ofisine yaklaşık 80 km’de mesafede yaşayan çalışanların haftada en az iki gün en yakın ofiste çalışması gerekecek. Insider’ın raporlarına göre, bu yorumlar bu ayın başlarında tüm çalışanların katıldığı bir toplantı sırasında Yuan’ın çalışanlardan Zoomies olarak bahsettiği sırada yapıldı.

Ofise dönüş ile güven ortamı hedefleniyor

Yuan, “İlk günlerimizde hepimiz birbirimizi tanıyorduk. Geçtiğimiz birkaç yılda o kadar çok yeni ‘Zoomi’ katıldı ki güven inşa etmek gerçekten zor” dedi. Yuan, güvenin “her şey için” gerekli olduğunu ve sadece bunu değil, aynı zamanda Zoom üzerinden yenilik ve tartışmaları da oluşturmanın zor olduğunu söyledi.  Insider’a göre Yuan, “Sıklıkla harika fikirler buluyorsunuz, ancak hepimiz Zoom’dayken bu gerçekten zor. Harika bir sohbet yapamayız. Birbirimizle iyi tartışamayız çünkü bir Zoom görüşmesine katıldığınızda herkes çok arkadaş canlısı olma eğiliminde oluyor” dedi.

Yuan, sorun yaşayan çalışanların departman başkanlarından istisna talep edebileceğini açıkladığı için yeni ofise dönüş politikası esnek olacak.  Zoom, 2020’deki pandemik salgın sırasında uygulanan karantinaların birçok insanı uzaktan çalışmaya ve okula gitmeye göndermesiyle en popüler video konferans programı haline geldi.

Kovid-19 salgını sırasında ofis işlerini dönüştüren San Jose teknoloji şirketi Zoom, artık Zoom ofisinin 80 kilometrelik yarıçapında yaşayan her çalışanın haftada en az iki gün işyerinde mesai yapması zorunluluğunu getirdi. Zoom’un CEO’su “Hepimiz Zoom’dayken bu gerçekten zor” dedi. Kovid karantina döneminin uzaktan çalışma devriminden başlıca yararlananlardan biri olan Zoom, son haftalarda konferans uygulamasının hüküm ve koşullarında (T+C) potansiyel olarak zorlayıcı değişiklikler yaptığı için eleştirilere hedef oldu. Zoom’un yeni T+C’sine gömülü olan teknoloji şirketi,  gelecekteki yapay zeka (AI) projelerini ‘eğitim ve ayarlama’ için kendi kullanıcılarının özel video, ses ve mesajlaşma oturumlarını ayırma niyetini de duyurdu. Dolayısıyla Zoom’un İK politikası bir hayli eleştiri toplayacak gibi görünüyor.

Kaliforniya’da yeni bir akıllı şehir inşa ediliyor!


Kaliforniya’nın San Francisco Körfez Bölgesi’nde, ünlü risk sermayedarı Michael Moritz’in liderliğindeki Flannery Associates, büyük ölçekli ve dikkat çekici bir kentsel dönüşüm projesiyle gündemde. Bu girişim, özellikle Kaliforniya’nın uzun süredir çözülemeyen konut sorunu ve buna bağlı olarak yaşanan emlak sıkıntısına alternatif bir çözüm getirmeyi hedefliyor.

Flannery Associates’in önerdiği projede, San Francisco Körfez Bölgesi’nde bulunan ucuz araziler, sürdürülebilir ve modern bir şehre dönüştürülerek binlerce kişiye iş imkanı sağlayacak, yürünebilir bir metropol yaratılması planlanıyor. Bu kapsamlı dönüşüm, tasarımdan inşaat yöntemlerine, enerji kullanımından altyapıya kadar her ayrıntının tekrar gözden geçirilebileceği bir fırsat sunuyor.

Projede öne çıkan anahtar noktalardan biri, Kaliforniya’da uzun süredir devam eden konut sıkıntısını çözmek için yeni bir yaklaşım sunması. Özellikle Silikon Vadisi gibi teknoloji merkezlerinin çevresindeki konut talebinin artışı, bölgedeki emlak piyasasını ciddi şekilde etkilemiş durumda. Flannery Associates’in projesi, bu talebi karşılayabilecek nitelikte modern ve sürdürülebilir konut birimlerini içermesi nedeniyle dikkat çekiyor.

Projede yer alan güneş enerjisi çiftlikleri ve yeşil alanlar da, çevre dostu bir yaklaşımın önemli bir parçasını oluşturuyor. Bu özellik, hem enerji ihtiyacını sürdürülebilir şekilde karşılayarak çevreye duyarlı bir yaklaşımı yansıtıyor hem de şehir sakinlerine doğayla iç içe bir yaşam sunmayı amaçlıyor.

Flannery Associates’in bu projede kimlerin yer aldığı ve nasıl bir yatırım yapısı oluşturulduğu da merak edilen konular arasında. Başta Michael Moritz olmak üzere, LinkedIn’in kurucu ortağı Reid Hoffman, ödeme şirketi Stripe’ın kurucuları Patrick ve John Collison gibi isimlerin bu projeye yatırım yaptığı söyleniyor. Bu yatırımcı grubunun, Kaliforniya’nın geleceği için olumlu bir vizyon taşıdığı belirtiliyor.

Flannery Associates’in önerdiği bu kentsel dönüşüm projesi, Kaliforniya’nın konut sorununa alternatif bir çözüm sunma iddiasıyla dikkat çekiyor. Silikon Vadisi’nin önde gelen isimlerinin de projeye destek verdiği düşünüldüğünde, bu girişim gelecekte Kaliforniya’nın kentsel planlamasına yön verebilecek önemli bir adım olarak öne çıkıyor.

NFT eğitimleri başlıyor!

Paribu’nun oyun geliştiricileri ile yeni teknolojileri bir araya getirme hedefiyle kurduğu P-Games, ilk eğitimini gerçekleştirecek. Patika.dev iş birliğiyle gerçekleşecek “P-Games Game Art NFT Bootcamp” adlı eğitim, oyun alanında web3 farkındalığını artırmayı ve NFT’nin kullanım alanlarını öğretmeyi hedefliyor.

Paribu’nun oyun geliştirici toplulukların çalışmalarına teknolojik altyapı ve teorik içerik desteği verme amacıyla hayata geçirdiği P-Games, bu alandaki çalışmalarına ilk kez bir eğitim programı ekledi. Oyun dünyasında yer almak isteyen görsel tasarımcılara yönelik düzenlediği “P-Games Game Art NFT Bootcamp” ile katılımcılara, kariyerlerinde büyük katkı sağlayacak bir içerik sunuyor.

NFT eğitimi

Oyun tasarımcılarının, bu dünyadaki web3 farkındalığını artıracak ve NFT’nin kullanım alanlarını öğretecek “P-Games Game Art NFT Bootcamp” 30 Eylül-28 Ekim tarihleri arasında online olarak gerçekleşecek. Eğitim ve tasarım disipliniyle ilgilenen tüm oyun geliştiricilerin yakından ilgileneceği eğitim programının son başvuru tarihi ise 19 Eylül.

Oyun tasarımcılarının kariyerine büyük katkı sağlaması hedeflenen “P-Games Game Art NFT Bootcamp” hakkında detaylı bilgi buradan alınabilir.

Şifre paylaşımını engelledi, abone sayısı artmaya başladı!

Netflix’in şifre paylaşımına yönelik son baskısının bir başarı öyküsü olduğu ortaya çıkıyor. 23 Mayıs’ta hane dışındaki kullanıcılardan ek ücret talep edilerek başlayan bu girişim, şaşırtıcı sonuçlar doğurdu.

İşlem verilerini takip eden isteğe bağlı paneller aracılığıyla Netflix’in abone eğilimlerini ölçme konusunda uzmanlaşmış bir firma olan Antenna, yakın zamanda bu baskının etkinliğini vurgulayan verileri yayınladı. Uygulamanın hemen ardından, Netflix’in ilk altı gün içinde yeni kullanıcı sayısında benzeri görülmemiş bir artış kaydettiği görüldü. Antenna’nın verileri, bu günlerin, firmanın dört buçuk yıllık izleme sürecinde ABD’de kullanıcı kazanımında gözlemlediği en önemli artışlara işaret ettiğini ortaya koyuyor. Bu ivme azalmadı; sonraki veriler girişimin sürdürülebilir başarısını doğrulamaya devam ediyor.

Netflix yeni abone sayısında ivme kazandı

Antenna’nın grafik gösterimi, Netflix’in etkileyici 2. çeyrek performansına katkıda bulunan kayıtlardaki keskin artışı gösteriyor. Bu dönemde Netflix dünya çapında 5.9 milyon abone eklemeyi başardı. Bu baskı bazı iptalleri tetiklese de, bunun yeni abonelikler üzerindeki etkisi her türlü olumsuz yansımadan daha ağır bastı.

Temmuz ayı rakamları, ilk dalgalanmanın ardından beklendiği gibi, biraz yavaş da olsa bu gidişatı sürdürdü. Bu ay, Netflix için 2,6 milyon brüt ekleme kaydedildi; bu, Haziran ayının rekor rakamlarına göre yüzde 25,7’lik bir düşüşe işaret etmesine rağmen dikkate değer bir rakam. Dikkat çekici bir şekilde Netflix, üst üste iki ay boyunca bu kategoride liderliği ele geçirdi ve isteğe bağlı video aboneliğindeki brüt beş aboneliğin neredeyse beşte birini oluşturdu.

Bu baskının uzun vadeli sonuçları da oldukça önemli. Analistler, daha önce şifrelerini paylaşan dünya çapında yaklaşık 33 milyon hanenin zamanla 2025 sonuna kadar ödeme yapan abonelere dönüşebileceğini tahmin ediyor. JPMorgan analisti Doug Anmuth’a göre bu tahmin, yeni aboneler ile mevcut hesaplara eklenen ek kullanıcılar arasında adil bir bölünmeyi varsayıyor. Netflix’in başarısının etkisi rakiplerinin de gözünden kaçmadı. Disney’in CEO’su BobIger, geçtiğimiz günlerde Netflix’in başarılarından ilham alarak 2024’te benzer bir şifre paylaşımı kısıtlaması uygulama planlarını açıkladı.

Antenna’nın araştırması, Netflix’in aylık 7 ABD doları tutarındaki daha uygun fiyatlı reklam destekli katmanının etrafındaki heyecana da ışık tutuyor. Giderek artan sayıda yeni abone (yaklaşık yüzde 23) bu planı tercih ediyor. Bu eğilim, Haziran 2023’e göre 4 puanlık bir artışı temsil ediyor ve planın Kasım ayında uygulamaya konmasından bu yana en yüksek kayıt oranına ulaşıyor.

Mobil cihazlar siber güvenliği tehdit ediyor

Pandemi sonrası gelişen siber tehditler göz önüne alındığında, kurumsal siber güvenlikte çevresel bileşenler olarak kabul edilen mobil cihazlar, siber suçlular için cazip hedefler haline geliyor. Yapılan bir araştırma, kimlik avı sitelerinin %80’inin ya mobil cihazları hedef aldığını ya da hem mobil hem de masaüstü bilgisayarlarda çalışacak şekilde tasarlandığını ortaya koyuyor. Bitdefender Antivirüs Türkiye distribütörü Laykon Bilişim’in Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu “Çoğu şirket tarafından önemsenmeyen mobil cihazların güvenliği, önlem alınmadığı takdirde beklenmeyen tehlikelere yol açan zayıf halka haline dönüşebiliyor.” uyarısında bulunarak mobil cihazların güvenliğinin sağlanması için 4 öneri paylaşıyor. 

Uzaktan çalışırken kullanılan mobil cihazlar şirket güvenliğini tehdit ediyor

Pandemi, şirketlerin mobil cihazlarla çalışmasını önemli ölçüde artırdı. Ancak bu durum güvenlik risklerini de beraberinde getiriyor. Mobil cihaz kullanımı arttıkça, çevresel tehditler de artış gösteriyor. Birçok güvenlik ekibinin karşılaştığı erişilebilirlik zorluklarıyla birlikte, bu ekiplerin şirket ağına bağlı cihazların tam sayısını belirlemesi zorlaşıyor. Çalışanlar, yetkisiz ağlarda kendi cihazlarını kullanarak oluşturdukları yüksek riskin farkında olmadıkları için kuruluşların geleneksel mobil cihaz yönetimi (MDM) araçlarının ötesinde mobil güvenlik tehditlerini doğrudan ele almaları önem taşıyor. Bu araçlar bir ağdaki cihazları yönetiyor, ancak daha karmaşık tehditlere karşı koruma sağlamıyor. 

Masaüstü bilgisayarların, dizüstü bilgisayarların ve sunucuların güvenliğini sağlamak için uygulanan strateji ve çaba mobil cihazları da kapsamalı. Şu anda belirsiz bir zeminde bulunmasına rağmen, kapsamlı bir siber güvenlik stratejisinde mobil güvenliğin önemi görmezden gelinmemeli.

Mobil güvenlikte gizli tehditler nasıl ortaya çıkarılır?

Kurumlar mobil cihaz güvenliğinin getirdiği zorluklarla boğuşurken, karşılaştıkları belirli risk ve tehditleri kapsamlı bir şekilde anlamak hayati önem taşıyor.

1. Yazılım ve Sistem Tabanlı Zafiyetler: Bu riskler mobil cihazların hem işletim sistemlerinde hem de uygulamalarda bulunabilen yazılım açıkları ve istismarlar yoluyla gerçekleştiriliyor. Kötü niyetli aktörlerin, bir sistemi tehlikeye atmak için eski bir uygulamadan yararlanmak üzere bir iOS veya Android platformundaki güvenlik açıklarını kullandıkları biliniyor. Bu tehditlerden korunmak için, bir güvenlik açığı yönetim sistemine sahip olmanın yanı sıra yazılım ve sistem güncellemeleri için bir otomatik güncelleme politikası zorunlu kılmak da etkili oluyor.

2. Kötü Amaçlı Uygulamalar: Bu yöntem, uygulama mağazası dışında bir aplikasyonun indirilmesi durumunda, uygulamanın yasal olduğu bilinmesine rağmen genellikle kötü amaçlı olma riskini taşıyor. Uygulama mağazaları dahi kullanıcılar için tehlike yaratabiliyor. Google ve Apple uygulamalarını yoğun bir şekilde incelediklerini iddia etseler de birçok kötü niyetli sürüm milyonlarca mobil cihaza erişebiliyor. Belirli periyotlarda bilinmeyen ve kullanmadığımız uygulamaları cihazlarımızdan silmemiz gerekiyor.

3. Zayıf Halka Olarak Mobil Cihaz: Bir sistemi ya da kuruluşu tehlikeye atmaya veya saldırmaya yönelik birçok girişim, bir mobil cihaz aracılığıyla gerçekleşebiliyor. SMS tabanlı kimlik avı (smishing), yasal uygulamalara kötü amaçlı reklamlar yerleştirme veya e-posta, sosyal medya veya mobil fidye yazılımı yoluyla yapılabiliyor. Sadece bu yıl yapılan araştırmalar, mobil fidye yazılımı örneklerinde yıldan yıla %51’lik bir artış tespit etti. Mevcut risklere rağmen birçok kuruluş hala mobil cihaz güvenliğine gerektiği kadar öncelik vermiyor. Genellikle bu cihazların etkili bir şekilde güvence altına alınması konusunda bilgi eksikliği ya da sağlam mobil güvenliği destekleyecek süreç ve altyapı eksikliği bu duruma sebep oluyor. Bu öncelik ve hazırlık eksikliği saldırganların faydalanabileceği fırsatlar yaratıyor.

Şirketlerdeki mobil cihazlar için 4 siber güvenlik önerisi

Kuruluşların, özellikle mobil güvenliği ele alan sağlam güvenlik önlemleri uygulaması gerekiyor. Bu önlemler politikalar, süreçler ve temel mobil tehdit savunma çözümlerinin bir karışımı yoluyla yapılabiliyor. Etkili bir mobil tehdit savunma (MTD) çözümü ararken kuruluşların aşağıda yer alan hususlara dikkat etmesi gerekiyor.

1. Kötü Amaçlı Uygulamalara Karşı Koruma: Kapsamlı bir mobil güvenlik stratejisinin, uygulama inceleme yeteneklerini içermesi ve yalnızca bilinen kötü amaçlı uygulamalara karşı değil, uyumluluk sorunlarına yol açabilecek riskli uygulamalara karşı da koruma sağlaması gerekiyor.

2. Ağ Saldırılarını Azaltma: Mobil cihazlar sık sık ağ saldırılarının hedefi oluyor. Kullanılacak güvenlik uygulamasının etkili olması için tehditleri belirleme ve etkisiz hale getirme odaklı olması önem taşıyor. Özellikle bilmediğimiz ortamlardaki Wi-Fi altyapılarını kullanmamız gerekiyor. Gerekli olduğu taktirde güvenlik çözümü kullanarak Wi-Fi kullanımında cihazımızı korumalıyız. 

3. Web/Kimlik Avı Koruması: Mobil cihazları hedef alan kimlik avı tehditlerinin yaygınlığı göz önüne alındığında internet koruması, kapsamlı bir mobil güvenlik stratejisinin önemli bir bileşeni oluyor.

4. Sürekli Risk ve Tehdit Azaltma: Hızlı hareket eden saldırganların potansiyel Zero-Day tehditlerine ve yeni keşfedilen güvenlik açıklarına karşı proaktif bir çözüme sahip olmak, kuruluşların bir adım önde olmasına yardımcı olabiliyor.

İsteyen herkes uçabilecek!

Uçan arabalara ve uçan taksilere ek olarak, pilot ruhsatı olmadan uçulabilen PAV’lar (kişisel hava araçları) geliyor. eVTOL (elektrikli kalkış ve iniş) ultra hafif Dragon PAV tarafından yapılan insansız uçuş testi, 2024’ün başlarında planlanan teslimatlar için önemli bir adım olarak yeni tamamlandı.

Ultra hafif araçlar, aracı çalıştırmadan önce eğitim veya önceki deneyimin gerekli olmadığını belirten FAA Bölüm 103 kapsamında çalışacak şekilde Federal Havacılık İdaresi (FAA) tarafından düzenleniyor.

Dragon ultralight, Arizona’daki iki koltuklu bir helikopter şirketi olan Rotor X Aircraft tarafından yaratıldı. Dragon PAV, yaklaşık 100 km maksimum hıza ve 113.4 kg yolcu ağırlığına sahip. Şirkete göre, tek şarjla 20 dakika uçabilir.

Şirket, PAV’ın “balistik bir paraşüt, sensörle çalışan otomatik kalkış ve iniş sistemi, güçlendirilmiş alüminyum iniş takımı ve koaksiyel pervane konfigürasyonu ile birlikte geldiğini, bu da bir motor durursa diğerlerinin güvenli bir şekilde inmenizi telafi edeceği anlamına geldiğini” belirtti.

Sahibi tarafından monte edilmek üzere bir kit olarak sevk edilecek olan PAV’ın fiyatı başlangıçta 85.000 dolar.

FAA düzenlemeleri, ultralight’ların rekreasyon ve spor amaçlarıyla sınırlı olduğunu ve FAA Bölüm 103 kapsamında çalışma gereksinimlerini karşılamaktan üretici veya satıcı değil operatör sorumlu olduğunu belirtiyor.

Elektrikli Dragon’un sekiz motoru, iki saatlik şarj süresine sahip lityum pilleri var ve bir joystick ile çalıştırılıyor. Farklı şirketlerden birkaç PAV, kısmen düzenleyici onaylara ihtiyaç duymadan pazara giriş kolaylığı nedeniyle önümüzdeki aylarda pazara geliyor.

FAA, ultra hafif aktivitenin “genellikle nüfus konsantrasyonlarından ve uçak operasyonlarından uzakta yürütülen bir spor” olduğunu umuyor. FAA’ya göre ultra hafif bir araç tek doluluklu bir araç olmalı ve 115.6 kg’dan fazla yüklenmemeli.

Havadan reklam vermek veya kiralık parsel taşımak için kullanılamazlar ve saatte 100 km’den daha hızlı gidemezler.

Birden fazla yolcu taşımak için oluşturulan diğer EAV (elektrikli hava aracı) araçları, uçuş testi için FAA’dan uçuşa elverişlilik sertifikası gerektiriyor. Bu süreç, uçan arabaların ve uçan taksilerin ticari operasyonuna giden yolda sadece ilk adım.

Sizler neler düşünüyorsunuz? Sizce gelecekteki ulaşım şekli hava araçları mı olacak? Fikirlerinizi yorum olarak belirtmeyi unutmayın.

Deniz Portföy’den yeni bir serbest yatırım fonu

0

Deniz Portföy, sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda, Türkiye’de ilk olarak karbon ayak izini azaltma hedefini odağına alan şirketlerin yer aldığı fonlara yatırım yapan ESG Sürdürülebilirlik Serbest Yatırım Fonu’nu hayata geçirdi.

Avrupa Birliği Karbon Salınım Hakkı (EUA) ve Kaliforniya Karbon Salınım Hakkı (CCA) karbon kontrat ve endekslerini temel alan global fonlara yatırım yapma olanağı sağlıyor. 

Sürdürülebilirlik temasına ağırlık veriyor

Deniz Portföy Genel Müdürü Dr. Cem Önenç
Deniz Portföy Genel Müdürü Dr. Cem Önenç

Deniz Portföy Genel Müdürü Dr. Cem Önenç, konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede; 2023’ün başından bu yana ESG Sürdürülebilirlik Serbest Yatırım Fonu da dahil olmak üzere 13 yeni fon kurduklarını ve toplam 89 fona en çok nakit girişi ile sektörde ilk sıralarda yer aldıklarını ifade etti. Önenç, şöyle konuştu: “Biliyoruz ki yatırım dünyasının odağı giderek sürdürülebilir ve yenilenebilir enerjilere yöneliyor. Biz de Deniz Portföy olarak sürdürülebilirlik fonlarımız sayesinde müşterilerimize birikimlerini, dünyamızın geleceğini korumayı ve iklim kriziyle mücadelede büyük önem arz eden karbon ayak izini azaltmayı gündeminde tutan şirketlerde değerlendirme fırsatı sunuyoruz.

Aynı zamanda gelecek nesillere daha temiz bir dünya bırakmak konusundaki sorumluluğumuzu da yerine getiriyoruz. Önümüzdeki dönemde de sorumlu bankacılık yaklaşımımızdan ve sürdürülebilirlik prensiplerimizden sapmadan yatırımcılarımızın talep ve beklentileri doğrultusunda varlık seçimlerine destek olmaya devam edeceğiz.” 

Samsung Galaxy S24 Ultra yeni ekran teknolojisiyle geliyor

0

Geçtiğimiz ay Samsung, yeni katlanabilir cihazlar, tabletler ve akıllı saatlerle birlikte bir dizi ürün duyurusu yaptı. Ancak, 2024’ün başlarına kadar beklememiz gerekecek gibi görünüyor ki bu süre zarfında Samsung Galaxy S24 amiral gemisi telefonlarını göreceğiz. Özellikle Ultra modelinin, ekran konusunda önemli bir yükseltme alacağına dair bilgiler ortaya çıktı.

Ünlü sızıntı kaynağı @UniverseIce’a göre, Samsung Galaxy S24 Ultra’nın ekranı oldukça etkileyici özelliklere sahip olacak. 6,78 inç boyutunda, 3120 x 1440 piksel çözünürlüğünde ve 19,5:5 en-boy oranına sahip olacak olan bu ekran, 2500 nit gibi oldukça yüksek bir tepe parlaklığı sunacak. Bu, Samsung Galaxy S23 Ultra’nın 1750 nit parlaklığına göre önemli bir artış anlamına geliyor. Bu parlaklık artışı, önceki modele göre %40’tan fazla bir iyileşme anlamına geliyor ve Galaxy S24 Ultra’yı Oppo Find X6 Pro ile benzer seviyelere getiriyor, Xiaomi 13 Ultra’nın hemen arkasında yer alıyor.

iddiaya göre Samsung Galaxy S24 Ultra’nın ön tarafında yer alan ahizenin görüntüsünü paylaştı. Bu sızdırılan görüntüde, selefinin aksine, ahize çerçevesi kavisli kenarlara sahip olmayan bir ekran var gibi gözüküyor. gibi görünüyor. Ekranın çevresindeki çerçeveler, bu yılın modeline benzer bir tasarımı koruyor gibi görünüyor. Paylaşılan görüntü aynı zamanda, ekranın üst kısmındaki selfie kamerası için merkeze hizalanmış bir delik kesimini de açıkça gösteriyor. Bu gelişmeler, Samsung Galaxy S24 Ultra’nın tasarımının nasıl şekillendiği konusundaki merakı artırıyor. Resmi duyurularla birlikte tüm bu detayları net bir şekilde öğrenebileceğiz.

SamMobile adlı kaynak ise, bu yeni ekran panelinin Samsung Display’in M13 ekranı olabileceğini düşünüyor. Ancak kesin özelliklere ve detaylara tam olarak sahip olabilmek için Galaxy S24 serisinin resmi lansmanını beklememiz gerekecek gibi görünüyor. Büyük bir ihtimalle lansmanın Ocak veya Şubat aylarında gerçekleşeceği düşünülüyor.

Bu bilgiler, Samsung Galaxy S24 Ultra’nın potansiyel ekran özellikleri hakkında heyecan verici bir ön bakış sunuyor. Ancak, resmi duyuruları beklemek ve kesin bilgilere sahip olmak daha sağlıklı olacaktır.

Robot Sophia kimdir? Ülkesi ve özellikleri hakkında merak edilenler

0

Oğuzhan Uğur’un “Açık Mikrofon” programında konuk olan Robot Sophia, son günlerde sosyal medyanın en çok konuşulan konularından biri haline geldi. Sophia’nın programdaki güç ve zeka sorularına verdiği etkileyici yanıtlar, izleyicileri büyüledi ve merak uyandırdı. Bu olağanüstü yapay zeka varlığı, gündemde geniş yankı uyandırmış durumda.

Robot Sophia kimdir?

Robot Sophia, Hong Kong merkezli Hanson Robotics şirketi tarafından geliştirilen sosyal insansı bir robot modeli. İlk etkinleştirilmesi 14 Şubat 2016 tarihinde gerçekleşti ve ilk defa Mart 2016’da Amerika Birleşik Devletleri’ndeki South by Southwest (SXSW) etkinliğinde geniş bir izleyici kitlesine tanıtıldı.

Robot Sophia nereli

Hanson Robotics tarafından geliştirilen Sophia, yapay zeka Hong Kong merkezli bir Çin şirketinin ürünüdür. Gelişmiş robot teknolojisinin bir araya geldiği benzersiz bir robot.

Robot Sophia’nın benzersiz özellikleri

  • Yüz Tanıma ve İfade Yetenekleri: Sophia, gelişmiş yüz tanıma teknolojisi sayesinde insanların yüz ifadelerini algılayabilir. Aynı zamanda çeşitli ifadelerle tepki vererek insanlarla etkileşim kurabilir.
  • Ses ve Konuşma Yetenekleri: Gerçekçi ses sentezi ile konuşabilme kabiliyetine sahip olan Sophia, doğal dil işleme algoritmaları ile insanlarla akıcı bir şekilde iletişim kurabilir ve soruları yanıtlayabilir.
  • Yapay Zeka Yetenekleri: Derin öğrenme ve yapay zeka teknolojileri sayesinde çeşitli görevleri yerine getirebilir. Zaman içinde öğrenme yeteneği sayesinde daha da gelişerek daha akıllı hale gelebilir.
  • Göz Hareketleri ve Bakış Yönü: Sophia’nın gerçekçi göz hareket kabiliyeti, etrafına gerçekçi bir şekilde tepki vermesini sağlar. Ayrıca dikkatini çektiği noktaları ifade ederek etkileşime girebilir.
  • Gelişmiş Sensörler: Çevresini algılayabilmesi için çeşitli sensörlerle donatılan Sophia, etrafındaki nesneleri ve insanları algılayabilir, çevresel değişikliklere tepki verebilir.
  • Sosyal İnteraksiyon Yeteneği: Sophia, tasarımında insanlarla etkileşime geçebilme yeteneği ön planda tutulmuş bir robot olarak dikkat çekiyor. İnsan benzeri davranışlar sergileyerek insanların duygusal tepkilerine cevap verebilme yeteneği bulunuyor.

Birleşmiş Milletler inovasyon elçisi

Sophia’nın öne çıkan bir diğer özelliği ise Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) ilk robot İnovasyon Elçisi olmasıdır. UNDP’nin yapay zeka ve robot teknolojilerinin geleceği için hayalini kişileştiren Sophia, teknolojinin insan hayatını nasıl etkileyebileceği ve iyileştirebileceği konusunda düşünce ve farkındalık yaratmayı amaçlar. Sophia’nın bu unvanı, teknolojinin sınırlarını ve potansiyelini görebiliyoruz.

Açık kaynak ve geliştirme

Sophia’nın geliştirme süreci, açık kaynak yaklaşımını benimseyerek yapılmıştır. Robotun yaklaşık %70’i açık kaynaklı kodlara dayanır. Bu, uluslararası bir geliştirme topluluğunun Sophia’nın yeteneklerini genişletmesine ve geliştirmesine olanak tanır. Açık kaynak yaklaşımı, teknoloji alanındaki işbirliğinin güçlü bir örneğini sunar ve gelecekteki inovasyonları hızlandırabilir.

Sophia’nın tanınmışlığı ve başarıları

Sophia, dünya genelinde birçok televizyon programında ve ünlü konferanslarda yer aldı. Ayrıca Birleşmiş Milletler Genel Merkezi gibi prestijli mekanlarda konuşmalar yaptı. Suudi Arabistan vatandaşlığı verilmesi ve Birleşmiş Milletler İnovasyon Şampiyonu olarak seçilmesi gibi adımlar, yapay zekanın ve robot teknolojisinin toplumda kabul görmesi ve potansiyelini göstermesi açısından önemlidir.

Robot Sophia, teknolojinin en son ve en ileri halini yansıtan bir yapay zeka ve robot harikasıdır. Hem görünümü hem de yetenekleriyle insan benzeri bir varlık olan Sophia, yapay zeka ve robot teknolojisinin gelecekteki potansiyelini gözler önüne serer. Birleşmiş Milletler İnovasyon Elçisi olarak atanması ve açık kaynak yaklaşımı, Sophia’nın sadece bir teknolojik başarı değil, aynı zamanda toplumsal ve inovasyonel bir simge oldu.

Robot Sophia’nın yaptığı diğer yeniliklere burdan ulaşabilirsiniz.

Bill Gates sivrisinek fabrikası kurdu! İnsanlığa virüs mü yayıyor?

0

Bill Gates’in, 18 Ağustos’ta attığı bir tweette Kolombiya’da bilim insanlarının milyonlarca sivrisinek ürettiğini söylemesi üzerine ‘planlı salgın’ korkusu kullanıcıları sardı.

Bill Gates’in Kolombiya’daki sivrisinek fabrikası her hafta 30 milyon genetiği değiştirilmiş sivrisinek üreterek 11 farklı ülkeye dağıtıyor. Peki bu sinekler neden üretiliyor ve çeşitli ülkelere dağıtılıyor? Her ne kadar ilk anda korkutucu gibi gelse de bu sivrisinek fabrikası bulaşıcı hastalıklardan korumaya yönelik çalışmalar yapıyor.

Bill Gates sivrisinek fabrikasında üretilen sivrisinekler dang humması, zika, chikungunya ve sarı humma gibi virüsleri insanlara bulaştırmalarını engelleyen Wolbachia adlı bakterileri taşıyor. Bu bakterileri doğadaki diğer türevlerine de bulaştıran genetiği değiştirilmiş olan sivrisinekler bu sayede hastalıkların yayılmasını engelliyor.

Sivrisineklerden bulaşan Batı Nil Virüsü nedeniyle Yunanistan’da 11 kişinin hayatını kaybetmesinin ardından bu virüse yakalanan 10 kişiden birinin hayatını kaybettiği belirtilmişti. Bill ve Melinda Gates Vakfı da bu konuda önemli bir adım atmış durumda. Bu vakıf aracılığıyla kurulan bu tesis, sivrisinekleri daha az hastalık yayıcı hâle getirmeyi amaçlıyor.

Son dönemde bu hastalıklardan dünya genelinde birçok insan hayatını kaybetmiş durumda. Bill Gates sivrisinek fabrikası ise bu durumu düzeltmeyi amaçlıyor.

Yapay zeka görüntü sayısı 15 milyarı geçti!

0

Yapay zeka görüntü sayısı 15 milyarı geçerek Shutterstock’u geride bıraktı. Bu sayı, yapay zekanın gücünü gösteriyor.

Dijital sanat dünyası, yapay zeka tarafından üretilen başyapıtlardaki artışın katalize ettiği dönüştürücü bir devrimden geçti. Yapay Zeka merkezli blog Everypixel Journal tarafından hazırlanan yakın tarihli bir rapor, 2023’ün en öne çıkan metinden resme algoritmalarından bazılarını analiz etti.

Dijital ortamda yapay zeka sanatına adanmış topluluklar ortaya çıktı ve sanatçıların becerilerini geliştirmeleri, teknik alışverişinde bulunmaları ve büyüleyici görüntüler yaratmaları için canlı merkezler görevi gördü. Reddit’ten Twitter ve Discord’a kadar, şaşırtıcı miktarda içerikle sonuçlanan dinamik bir inovasyon ekosistemi ortaya çıktı.

Yapay zeka Shutterstock’u geçti

En öne çıkan algoritmalardan OpenAI’nin çığır açan görüntü oluşturma modeli DALL-E 2, Nisan 2022’de piyasaya sürülen ilk model oldu. Bir buçuk yıldan kısa bir süre içinde kullanıcılar, DALL- dalgasını kullanarak şaşırtıcı bir şekilde 916 milyon görüntü üretti. Bu arada, Discord’un dijital oyun alanında gelişen ve Temmuz 2022’de piyasaya sürülen bir başka göze çarpan yapay zeka modeli olan Midjourney, başlangıcından bu yana saniyede ortalama 30 görüntü oluşturma hızıyla 964 milyon görüntü oluşturarak güçlü duruyor.

Stability AI’nin yeniliğinden doğan Stabil Difüzyon, konsepti bir adım daha ileri götürdü. Bir yıl içinde oluşturulan 690 milyon görsel, resmi platformların ötesine geçerek daha geniş bir sanatsal manzaraya katkıda bulundu. Açık kaynak yapısı, hizmetlerin Stabil Difüzyon üzerine inşa edilmesini kolaylaştırsa da, modelin bu hizmetler genelinde ürettiği görüntülerin sayısını incelemek zorlu hale geliyor.

Adobe Firefly’ın Mart 2023’te piyasaya sürülmesi, yapay zeka sanatında başka bir dönüm noktası oldu. Dünyanın önde gelen grafik tasarım yazılımı Adobe Photoshop ile entegrasyonu sayesinde sanat hareketi benzeri görülmemiş bir ivme kazandı. Firefly’ın yaratıcı gücü, yalnızca altı hafta içinde 100 milyondan fazla varlığın ortaya çıkmasıyla ortaya çıktı. Photoshop’un küresel topluluğunun yaratıcı devrime katılmasıyla görüntü oluşturmada hızlı bir artış yaşandı.

Yapay zeka tarafından oluşturulan toplam 15 milyardan fazla görsel, hayal gücüne meydan okuyor ve hatta Shutterstock’un görsel içerik kitaplığının tamamını geride bırakıyor. Daha fazla bağlamsallaştırmak gerekirse, bu geniş hazine Instagram’a şimdiye kadar yüklenen görsellerin üçte birini oluşturuyor. Bu yapay zeka modellerinin başlattığı dijital rönesans, yaratıcılığın sınırlarını yeniden tanımladı ve yaratımını herkes için erişilebilir hale getirerek sanatsal evreni insan sınırlarının ötesine genişletti.

Brandefense, Bridge Partner programı’nı duyurdu

0

Geçtiğimiz dönemde, Bridge Partner Programı’nı duyuran Brandefense, iş ortaklarının dijital risk koruma hizmetleri aracılığıyla büyüyen bir tehdit ortamından ve artan güvenlik yetkinliği eksikliğinden kaynaklanan önemli zorlukların üstesinden gelmesine yardımcı olmayı amaçlıyor.

Dijital risk koruma hizmetleri (DRPS), harici saldırı yüzeyi yönetimi (EASM) ve tehdit istihbaratı (TI) çözümleri sunan firma, yeni ve genişletilmiş Bridge Partner Program’ını duyurdu. Siber tehditlerin giderek daha karmaşık hale gelmesiyle birlikte kuruluşlar, yetenekli siber güvenlik uzmanlarına yönelik sürekli artan talebi karşılamak için güvenilir ortaklar arıyor. Bu pazar ihtiyacına yanıt olarak, Brandefense’in yeni programı, ortak kuruluşları güçlendirmek ve desteklemek için tasarlanmış bir dizi yeni özellik sunuyor.

Bu kapsamda, dört farklı katmanda (Authorized Partner, Silver Partner, Gold Partner ve Platinium Partner) tasarlanan program; markaların uzmanlık ve ticari etki seviyelerine bağlı olarak geliştirilmiş hizmetler içeriyor. Bu hizmetler aracılığıyla kapsamlı eğitimlere, satış etkinleştirme kaynaklarına ve teknik desteğe ulaşan markalar; hem görünürlüklerini artırmak hem de potansiyel müşterilere ulaşmak amacıyla iş birlikleri geliştirebiliyor.

Bridge Partner Program, işbirliğini geliştirmeyi, pazar erişimini genişletmeyi ve sektöre kapsamlı siber güvenlik çözümleri sağlamayı hedefliyor.

Bridge Partner Programı ile iş optimizasyonunu daha ileri seviyeye taşımayı amaçlayan Brandefense; dijital risk koruma hizmetleri aracılığıyla büyüyen bir tehdit ortamından ve artan güvenlik yetkinlikleri eksikliğinden kaynaklanan önemli zorlukların üstesinden gelmesine yardımcı olmayı amaçlıyor. İstihbarata ulaşma süresini hızlandırmak, iş operasyonlarını optimize etmek ve iş ortaklarına kar marjlarını artırmalarına yardımcı olurken aktif savunma sağlamak için tasarlanmış özel tehdit istihbaratı hizmetleri sunuyor.

İş Ortağı Programı, proaktif yaklaşımlar sayesinde iş ortaklarını destekliyor

Sunduğu proaktif yaklaşımlar sayesinde pazar hacmini artırmak, iş operasyonlarının optimazsyonunu sağlamak ve güçlü iş birlikleri inşa etmek isteyen iş ortaklarını desteklemek amacıyla tasarlanan Bridge Partner Programı, dinamik yapısıyla iş dünyasına yeni bir bakış açısı kazandırıyor.

Birden fazla iş ortaklığı düzeyinin yer aldığı program, Brandefense’in yenilikçi çözümlerini iş portföylerine entegre etmek isteyen iş ortaklarının hem hedefleri hem de istekleri konusunda başarıya ulaşmaları için çeşitli kaynaklara ve destekleyici unsurlara erişim sağlıyor. 

Bu doğrultuda, Brandefense kurum ve kuruluşların spesifik ihtiyaçlarını anlamak ve bu ihtiyaçlara yönelik alternatif çözümler geliştirmek için kişiselleştirilmiş bir hizmet sağlayıcısı rolü üstleniyor.

60 köy okuluna yazıcı desteği

0

Epson Türkiye, olanakları düşük olan köy okullarına destek kampanyası başlattı. Köy okullarına yönelik sivil toplum kuruluşlarıyla çalışan firma, ilk etapta 40 şehirde 60 köy okuluna yazıcı bağışında bulunarak fırsat eşitliğine destek oldu. Hedef bu yıl 100 okula ulaşarak çocukların eğitim ve yaratıcılığını desteklemek olacak.

Epson Türkiye, söz konusu kampanyayı köy okullarında öğrencilerin yaratıcılığına ve eğitimine katkı sağlamak için hayata geçirdi. Çok işlevli yazıcılar, öğrencilerin derslerine ve proje çalışmalarına katkı sağladı. Gelecekte bu desteği artırarak sürdürmeyi ve yüzde 90’a varan sarf malzemesi ve enerji tasarruflu yazıcılarıyla daha geniş kitlelere ulaşmayı hedefliyor.

Öğrenci ve öğretmenlere neler sağlıyor?

Okullarda kullanılan çok işlevli yazıcılar, öğrencilerin ve öğretmenlerin eğitim sürecine önemli katkı sağlıyor. Yazıcılar, öğrencilerin ödevlerini, projelerini ve sunumlarını hazırlamalarına yardımcı oluyor. Ayrıca, öğrencilerin yaratıcılıklarını geliştirmelerine ve yeni fikirler üretmelerine de olanak tanıyor.

Öğretmenler için de yazıcılar, ders materyallerini hazırlama, öğrencilerin çalışmalarını değerlendirme ve velilerle iletişim kurma gibi avantajlar sunuyor. Yani öğretmenlerin işlerini daha verimli ve etkili bir şekilde yapmalarına yardımcı oluyor. Epson, söz konusu kampanyasıyla olanakları düşük olan köy okullarında eğitim kalitesini artırmaya ve öğrencilerin daha iyi bir eğitim almasına destek olmayı hedefliyor.

iPhone 15 Pro ve Pro Max hafifliği ile dikkat çekiyor

0

Gelen son sızıntılara göre, Apple’ın yakında tanıtacağı iPhone 15 Pro ve iPhone 15 Pro Max modelleri, daha hafif bir tasarımla karşımıza çıkacak gibi görünüyor. Titanyum kasaya geçişin beklendiği bu modeller, kullanıcıların uzun zamandır dile getirdiği göreceli ağırlık sorununu hafifletmeyi amaçlıyor.

Sızıntılara göre, önceki modellerde bulunan paslanmaz çelik çerçevenin yerini daha güçlü ve hafif titanyum çerçeve alacak. Bu değişiklik, Pro ve Pro Max modellerinin ağırlığını önceki versiyonlara göre önemli ölçüde azaltacak. İşte beklenen detaylar:

  • iPhone 15 Pro: eski modeline kıyasla, Pro’un yaklaşık 15 gram daha hafif olması bekleniyor. Titanyum kasaya geçişin etkisiyle, iPhone 15 Pro’nun tahmini ağırlığı 191 gram olacak. Cihazın boyutları ve 6.1 inçlik ekran boyutu aynı kalacak.
  • iPhone 15 Pro Max: Büyük ekranıyla öne çıkan iPro Max modeli, daha önceki iPhone 14 Pro Max modeline göre ciddi bir ağırlık azalması yaşayacak. Yaklaşık 240 gram daha hafif olması beklenen telefon tahmini ağırlığı 221 gram olacak. Bu modelde de boyutlar ve 6.7 inçlik ekran boyutu değişmeyecek.

Apple, bu değişikliklerle hem daha hafif hem de daha dayanıklı bir tasarım sunarak kullanıcıların beklentilerini karşılamayı amaçlıyor. Özellikle daha büyük Pro modellerin ağırlığının kullanıcılar tarafından eleştirilmesi, şirketi daha hafif bir yaklaşım benimsemeye yönlendirebilir.

Ancak, titanyum malzemenin daha pahalı olması nedeniyle, bu hafiflik ve dayanıklılık artışının fiyat artışıyla dengeleneceği ifade ediliyor. Sızıntılara göre, iPhone 15 Pro ve Pro Max modelleri için 100 dolarlık bir fiyat artışı beklenebilir. Resmi açıklamaların yapılmaması nedeniyle, detayların resmi tanıtım etkinliği sırasında ortaya çıkması bekleniyor.

Pro ve Max modelleriyle ilgili daha fazla ayrıntı ve resmi duyuru, önümüzdeki aylarda gerçekleşecek olan Apple etkinliğinde paylaşılacak.

Intel’in 14. Nesil Raptor Lake Refresh işlemcileri ortaya çıktı

0

Intel’in yeni nesil işlemcileri Raptor Lake Refresh serisi, yakında piyasaya sürülmeye hazırlanıyor. Bu işlemciler, mevcut Raptor Lake serisinin geliştirilmiş versiyonları olarak karşımıza çıkacak. İşte bu seride yer alacak altı işlemcinin özellikleri ve performans beklentileri.

Raptor Lake Refresh serisi, Intel’in 7 nm sürecinde ürettiği işlemciler olacak. Bu işlemciler, LGA 1700/1800 soket tipine sahip olacak ve mevcut anakartlarla uyumlu çalışacak. Bu sayede kullanıcılar, yeni nesil işlemcilere geçmek için ekstra bir masraf yapmak zorunda kalmayacak.

Raptor Lake Refresh serisinin en güçlü modeli Core i9-14900K olacak. Bu işlemci, 24 çekirdeğe (8P+16E) sahip olacak ve 3,2 GHz temel saat hızından 6 GHz’e kadar çıkabilecek. Ayrıca 36 MB önbelleğe ve 125 W TDP’ye sahip olacak. Bu işlemci, Raptor Lake serisinin en güçlü modeli olan Core i9-12900K ile benzer özelliklere sahip olacak. Ancak Raptor Lake Refresh serisi, önbellek ve saat hızında küçük bir artış sağlayacak.

Core i7-14700K ise 20 çekirdeğe (8P+12E) sahip olacak ve 3,4 GHz temel saat hızından 5,6 GHz’e kadar çıkabilecek. Ayrıca 33 MB önbelleğe ve 125 W TDP’ye sahip olacak. Bu işlemci, selefi olan Core i7-12700K’ya göre önemli bir yükseltme sunacak. Hem saat hızı hem de çekirdek sayısında artış göreceğiz.

Core i5-14600K ise 14 çekirdeğe (6P+8E) sahip olacak ve 3,5 GHz temel saat hızından 5,3 GHz’e kadar çıkabilecek. Ayrıca 24 MB önbelleğe ve 125 W TDP’ye sahip olacak. Bu işlemci, selefi olan Core i5-12600K ile benzer özelliklere sahip olacak.

Intel Raptor Lake Refresh serisi, performans açısından Raptor Lake serisine göre ufak bir fark yaratacak gibi görünüyor. Ancak bu farkın gerçek hayatta ne kadar hissedilebilir olacağı henüz bilinmiyor. Intel’in bu yeni nesil işlemcileri Ekim ayında tanıtması ve kısa süre sonra satışa sunması bekleniyor. Bu işlemcilerin fiyatları ise henüz belli değil.

MSI, Intel 600/700 anakartlarındaki mavi ekran sorunu için geçici çözüm yayınladı

0

Teknoloji şirketi MSI, Intel 600/700 serisi anakartlarında meydana gelen mavi ekran hatası sorununa karşı geçici bir çözüm sunmaya başladı. Bu sorun, Windows işletim sisteminin son güncellemesi olan Windows 11 KB5029351’in ardından bazı kullanıcılarda ortaya çıkmıştı.

Windows 11 KB5029351 güncellemesi, Intel 600/700 serisi MSI anakart kullanıcılarının “UNSUPPORTED_PROCESSOR” (desteklenmeyen işlemci) mesajını içeren mavi ekran hatası ile karşılaşmasına neden oldu. Özellikle yakında piyasaya sürülecek olan Intel 14. Nesil Core Raptor Lake Refresh serisi işlemcileri desteklemek üzere yayınlanan son MSI BIOS güncellemesi yapan kullanıcılar etkilenmişti. Ancak sorunun kökeni ve yeni işlemci uyumluluğu arasındaki bağlantı hala net değil.

Hem Microsoft hem de MSI, bu sorunu aktif bir şekilde araştırıyor ve potansiyel çözümler üzerinde çalışıyor. MSI, konuyla ilgili kapsamlı bir inceleme yapmakta ve ilerlemeler hakkında düzenli güncellemeler sağlayacağını belirtti. Ayrıca, kullanıcılara geçici bir çözüm sunuyor.

Sorun yaşayan kullanıcılar için Windows işletim sistemi, KB5029351 güncellemesini otomatik olarak kaldırmak üzere ayarlanmış durumda. Ancak, bu güncelleme otomatik olarak kaldırılmazsa, MSI, kullanıcıların BIOS’u önceki bir sürüme geri yüklemelerini ve ardından KB5029351 güncellemesini kaldırmalarını öneriyor.

Eski BIOS’a nasıl geri dönüleceği konusunda yardıma ihtiyaç duyan kullanıcılar için MSI, anakart BIOS’unun nasıl güncelleneceği konusunda rehber niteliğinde bir video sunuyor.

MSI ve Microsoft, sorunun çözümü için işbirliği yapmaya devam ediyor ve kullanıcıların bu tür sorunlarla karşılaşmasını en aza indirmek için çalışmalarını sürdürüyor.

Lityum piller tarih olabilir! Yeni bir pil teknolojisi geliyor!

Rusya, Avrupa’ya enerji ihracatını durdurduktan sonra, milyonlarca insan yeterli ısıtmanın olmadığı bir kış ve klimasız bir yazla sınandı. Ancak Kremlin’in fosil yakıtlarının musluklarını kapatmaya yönelik savaş zamanı stratejisi, temiz enerji geçişi için kritik bir sektörle (ısıyı depolayan ucuz ve bol miktarda doğal malzemelerden yapılmış pillerle) çakıştı ve aynı zamanda katalize etti.

Enerji bankaları olarak kum, tuz, ısı, hava ve diğer elementlerin kullanımı yüzyıllar öncesine dayanıyor. Eski Mısır evlerinin duvarları gün boyunca güneş ısısını yakaladı ve serin çöl gecelerinde serbest bıraktı. Amerika’daki yerli halklar, toprak, su ve saman veya gübre gibi diğer organik malzemelerin bir bileşimi olan kerpiçlere, aynı şeyi yapma yeteneği için tercih edilen bir inşaat malzemesi olarak değer verdi.

Endüstriyel gelişimi fosil yakıtların yanmasıyla desteklenen modern uygarlıklar için bu malzemeler devrim niteliğinde bir öncül sunuyor: Dünyanın ilk ticari ölçekli kum pilini çalıştıran Fin bir start-up’ı olan Polar Night Energy’nin CEO’su Tommi Eronen, “Hiçbir şey yanmaz.” dedi.

Doğal piller, ülkelerin güneş parlamadığında ve rüzgar esmediğinde rüzgar türbinlerinden ve güneş panellerinden gelen olağanüstü malzemelerden yararlanmalarını sağlamak için. Yenilenebilir enerjinin fiyatı, özellikle Rus yakıt geri çekilmesinin Avrupa’daki fiyatları rekor seviyelere çıkarmasından sonra fosil yakıtların maliyetinin altında kalıyor, ancak yeşil enerji devrimi hala büyük bir engelle karşı karşıya: uzun vadeli, uygun maliyetli yenilenebilir depolama eksikliği.

Polar Night Energy’nin Tampere kentindeki ve yakındaki Kankaanpää kasabasındaki tesislerinde, hanaran çelik fıçılar, yaklaşık 1.000 derece Fahrenheit’e kadar ısıtılan kum yığınlarını tutuyor. Depolanan enerji, elektrik şebekesi sivri uçlarını düzeltmeye ve bölgesel ısıtma ağlarını desteklemeye yardımcı olarak evleri, ofisleri, saunaları ve yüzme havuzlarını sıcak tutuyor. Rus fosil yakıt kaynakları azalırken bile, ısı uzak bölgelerde bile akmaya devam ediyor.

Polar Night Energy’nin baş bilim adamı Ville Kivioja, dolaşan maddenin vızıltı sesi üzerine konuşurken, “Kum’un sınırı neredeyse yok.” dedi. “Ve her yerde.”

Kum pilleri nasıl çalışıyor?

Kivioja, kum pilinin performansını izleyen sensörlerin ve valflerin nispeten yüksek teknoloji olduğunu, ancak tasarım gereği pilin kendisinin basit olduğunu söyledi.

Kum, yakınlardaki herhangi bir yerden kamyonla taşınıyor (örneğin yıkılmış bir şantiye veya kum tepeleri) ve ton başına bir avrodan daha ucuz. Sürekli olarak sıcak tutulan veya “şarjlı” olan dev bir fıçıya veya “pil”e atılıyor.

Güneş panelleri ve rüzgar türbinlerinden gelen yenilenebilir enerji, kumda dönen havayı da ısıtan bir direnç ısıtıcısı ile ısıya dönüştürülür. Bir fan, kullanıma hazır olana kadar ısı akışını sürekli olarak dolaştırır. Güneşteki bir kaya gibi, kum gün batımından sonra bile sıcak kalır, kayanın aksine, kum asla soğumaz çünkü muazzam fıçı tarafından yalıtılır. Pil seviyesi düşük olduğunda bile, sıcaklık 200 derece Fahrenheit’in üzerinde kalır; dolduğunda 1.000 dereceyi geçebilir.

Kum, gücü bir seferde haftalarca veya aylarca tutabiliyor ve genellikle enerjiyi yalnızca birkaç saat tutabilen günümüz pil pazarının devi lityum iyon pile göre bu açık bir avantaj.

Neden böyle bir yeniliğe ihtiyaç duyuluyor?

Kolayca taşınabilen ve depolanabilen fosil yakıtların aksine, güneş ve rüzgar kaynakları dalgalanıyor. Hemen kullanılmayan yenilenebilir enerjinin çoğu kayboluyor.

Çözüm depolama yeniliği, birçok endüstri uzmanı bu konuda hemfikir. Sınırlı kapasitelerine ek olarak, cep telefonlarından dizüstü bilgisayarlara ve elektrikli araçlara kadar her şeye güç sağlamak için kullanılan lityum iyon piller, her şarjda solma eğiliminde ve oldukça yanıcı, bu da dünya çapında artan sayıda ölümcül yangına neden oluyor.

Lityum iyon pillerde kullanılan kazançlı hammadde olan kobaltın çıkarılması da çocuk işçiliğine dayanıyor. BM ajansları, sektörde 40.000 erkek ve kız çocuğunun az sayıda güvenlik önlemi ve yetersiz tazminatla çalıştığını tahmin ediyor.

Bu ciddi çevre ve insan hakları sorunları, büyük miktarda kritik mineral arzı gerektiren elektrikli araç endüstrisi için bir sorun teşkil ediyor.

Yani yatırımcılar şimdi daha da büyük pil girişimlerine para akıtıyor. Dünyanın karbonsuzlaştırılmasını denetlemek için o yılki BM iklim konferansından sonra başlatılan bir kuruluş olan Uzun Süreli Enerji Depolama Konseyi’ne göre, 2021’den bu yana temiz depolama teknolojilerine bir önceki yıl 360 milyon dolardan 900 milyon dolardan fazla yatırım yapıldı. Grup, 2040 yılına kadar büyük ölçekli yenilenebilir enerji depolama yatırımlarının 3 trilyon dolara ulaşabileceğini öngörüyor.

Danimarka Teknoloji Üniversitesi’nde enerji depolama konusunda uzmanlaşmış doçent Kurt Engelbrecht, ”Bazı yönlerden, bunlar sahip olduğumuz en eski teknolojilerden bazıları.” dedi.

O ve meslektaşları uzun zamandır basit, doğal tabanlı depolama çözümlerini entegre etmek için ulusal karbonsuzlaştırma programlarını savunuyorlar, ancak temiz pillerin ancak son yıllardaki enerji krizlerinin bir sonucu olarak gerçek pazar ilgisi görmeye başladığını söyledi.

Engelbrecht, Ukrayna’daki savaşın ve ardından Rus petrol ve gaz ihracatıyla ilgili siyasi krizin son “devrilme noktası” olduğunu söyledi.

QR kodları nasıl hackleniyor?

0

QR kodlar gerçek ve dijital dünya arasında faydalı bir köprü görevi görüyor. Gerçek hayatta bir QR kodunu taradığınızda, kullanışlı web sitelerini ziyaret edebilir ve yalnızca birkaç saniye içinde dijital işlemler gerçekleştirebilirsiniz. Günümüzde restoranlardaki dijital menülere erişmek ve hatta şehir merkezindeki otopark ödemeleri için QR kodları kullanılıyor. QR kodları oyunlara, mobil uygulamalara ve ödeme platformlarına bağlanmak için kullanılıyor. Peki bilgisayar korsanları QR kodunu geçebilir mi?

Maalesef cevap evet. Bilgisayar korsanları son zamanlarda QR kodlarını hedef aldı. telefonlara virüs bulaştırmak ve özel kullanıcıları doğrudan kişisel cihazları aracılığıyla hacklemek için virüslü ve şifresiz QR kodları yerleştirmeye başladı. Taradığınız her QR koduna virüs bulaşmış olabilir.

QR kodları nasıl çalışıyor?

QR kodları barkod gibi çalışıyor ancak karmaşık verileri bir yerine iki yönde tutabiliyor. QR kodları, bağlantılar ve yazılım komutları dahil olmak üzere verileri kare noktalardan oluşan bir dağılım grafiğinde saklıyor. Noktalar telefonunuzun kamerası tarafından yukarıdan aşağıya ve sağdan sola okunuyor. QR kod tarandığında telefonunuz kodun gösterdiği işlemi gerçekleştiriyor.

Güvenli bir telefon size bağlantıyı takip etmek isteyip istemediğinizi soracak. Ancak bazıları QR desenine yerleştirilmiş koda hemen yanıt veriyor. İyi haber şu ki, çoğu durumda bir QR taramasını kaydırarak onaylamanız isteniyor. Böylece, bir kodu taradıktan sonra güvenli olup olmadığına karar vermek için son bir şansınız oluyor.

Virüs içeren QR kodları nasıl hazırlanıyor?

Bilgisayar korsanları, virüslü bağlantıları ve cihaz komutlarını kare baskılı QR kodlarına çeviriyor. Daha sonra bunları etiket sayfalarına yazdırıyor. Bilgisayar korsanları, yakın kesilmiş beyaz bir arka plana sahip asıl QR kodlarını, orijinalin üzerine hızlı bir çıkartmayla değiştiriyor. Menünüzü veya parkmetrenizi taradığınızda bunun yerine virüslü bir bağlantı alıyorsunuz. Böylelikle tuzağa düşmüş oluyorsunuz.

Kötü amaçlı QR kodlarından nasıl korunabiliriz?

  • Kaydırmadan önce bağlantıyı inceleyin
  • Rastgele QR broşürlerini ve çıkartmalarını taramayın
  • Bir Mekanın QR kodlarının tehlikede olup olmadığını bildirin
  • Virüsten şüpheleniyorsanız telefonunuzu temizleyin