X ve Y kuşağı internet çağında yaşamak istemiyor

X ve Y kuşağı internet çağında yaşamak istemiyor. Anketin bulguları Amerikalıların önemli bir kısmının, özellikle yaşça daha büyük olan Y kuşağı ve X kuşağından insanların, ekranlara ve sosyal medyaya olan bağımlılığın olmadığı daha basit bir döneme geri dönmeyi istediklerini gösteriyor.  Bu durum nostaljinin ve modern dünyanın ezici bağlantılılığına dair endişelerin bir kombinasyonu.

İnternet öncesi dönemi canlı bir şekilde hatırlayanlar için, insanların günlük yaşamlarında teknolojiye daha az bağımlı oldukları bir zamanı romantikleştirmeye yönelik doğal bir eğilim var. Anket sonuçları, 35-54 yaş arası Amerikalıların %77’sinin internet erişiminin ve akıllı telefonların yaygınlaşmadığı bir döneme dönmeyi tercih ettiğini gösteriyor. Teknolojiyle büyümüş daha genç katılımcılar bile sürekli internete bağlı olmaktan kopma arzusunu dile getiriyor ve 18-34 yaşındakilerin %63’ü aynı fikirde.

Zamanda geriye gitmeyi istemek, mutlaka tüm teknolojik gelişmeleri reddetmek anlamına gelmiyor. Anket, yanıt verenlerin %90’ının yeni teknolojiler konusunda hâlâ açık fikirli olmaya değer verdiğini ortaya koyuyor. İnsanlar yeniliği benimsemenin ve gelişmelere ayak uydurmanın öneminin farkında. Ancak teknolojinin hayatımıza entegre olma hızı ve bunun olası olumsuz sonuçları konusunda endişeler var.

Birçok kişi, sürekli olarak yeni teknolojilere uyum sağlama baskısını bunaltıcı bulmuş. Çoğunluk ayrıca teknolojinin insanları birleştirmek yerine bölme potansiyeline sahip olduğuna inanıyor. Bu endişeler, teknolojiyi bir bölünme kaynağı olarak gören genç katılımcılar arasında daha belirgin.

Üretken yapay zeka araçlarının yükselişi ve karma gerçeklik donanımının ilerlemesi, geleceğe ve teknolojinin toplum üzerindeki etkisine dair bir tedirginlik duygusuna katkıda bulunuyor. Bu anket, ChatGPT ve diğer hızla gelişen üretken yapay zeka araçlarının beyaz yakalı işleri altüst etme potansiyeline sahip olduğu, Apple ve Meta gibi büyük teknoloji şirketlerinin de büyülü gerçeklik gözlükleriyle donatılmış devasa bir donanım yarışına girdiği bir dönemde yapıldı. İnsanların bağlantısız bir dünya özlemi duymasının nedeni ise bunlara bakıldığında daha anlaşılabilir.

Ankete göre bağlantısız bir dünya arzusu, sürekli bağlantının olumsuz yönleriyle ilgili endişelerden ve yeni teknolojilerin hızla gelişmesinden kaynaklanıyor. İlerlemeyi benimserken, teknolojinin bireylerin ve toplumun refahına hizmet ettiğinden emin olunmazsa radikal bir şekilde bağlantılı hayattan kopan insanlar göreceğimizden eminiz.

Drivevent mobilite girişimcilerini bir araya getirdi 

Kurumsal girişim sermaye şirketi Driventure ile girişimcilik ekosistemini desteklemeyi sürdüren Ford Otosan, ‘Drivevent’ adıyla düzenlediği etkinlikler kapsamında mobilite ve yazılım dünyasının geleceğini şekillendirecek girişimlerle bir araya geldi. 

Ford Otosan’ın Gölcük, Eskişehir ve İstanbul Sancaktepe’deki yerleşkelerinde üç farklı oturum halinde gerçekleştirilen etkinliklerde katılımcılar profesyonel bağlantı kurmanın yanı sıra fikir, uzmanlık ve içgörü alışverişinde bulundu.

Ford Otosan’ın otomotiv endüstrisi ve mobilite dünyasının geleceğini şekillendirecek girişimleri desteklemek amacıyla kurduğu kurumsal risk sermayesi şirketi Driventure, yeni nesil teknoloji ve uygulamaları keşfetmeyi sürdürüyor. Otomotiv sektörünün dönüşümünde rol oynayacak inovatif fikirleri destekleyen Driventure, Drivevent etkinlikleri kapsamında startup’lar ile bir araya geldi.

Ford Otosan üretim tesislerini kapsayacak şekilde üç farklı oturum halinde planlanan etkinliklerin ilki 7 Haziran 2023’te Gölcük’te, ikincisi 8 Haziran’da Eskişehir’de, sonuncusu ise 20 Haziran’da İstanbul Sancaktepe Ar-Ge Merkezi’nde gerçekleştirildi. Ford Otosan liderleri ve girişimciler arasında profesyonel bağlantıların kurulduğu etkinlikte katılımcılar yeni teknolojiler, pazar değişimleri ve müşteri beklentileri gibi konular hakkında bilgi alışverişinde bulundu.

Otomotiv ekosisteminde dönüşüm

Drivevent
Ford Otosan Büyüme ve Akıllı Hareketlilik İş Alanı Lideri Canalp Gündoğdu

Ford Otosan Büyüme ve Akıllı Hareketlilik İş Alanı Lideri Canalp Gündoğdu etkinlikler hakkında şu yorumu yaptı: “Ford Otosan’ın Driventure aracılığıyla inovasyonu benimseme kararlılığı, otomotiv endüstrisinin en ileri noktasında kalmaya olan bağlılığını gösteriyor. Drivevent etkinlikleri, vizyon sahibi girişimcilerle bir araya geldiğimiz, fikir alışverişinde bulunduğumuz ve bizi teknolojik ilerlemelerin öncüsü haline getiren çok değerli platformlar olarak ortaya çıktı. Bu etkinlikler, yerleşik şirketler ve yeni girişimler arasında köprü kurarak, farklı bakış açılarının bir araya geldiği bir ekosistemi teşvik ederek dönüştürücü bir değişim yaratmaya aday.”

Driventure Genel Müdürü İlknur İlkyaz Gül ise “Driventure tarafından teşvik edilen ekosistem, sektörde dönüşüm arayışımızda büyük önem taşıyor. Öncelikli hedefimiz, otomotiv ve mobilite sektöründe yenilikçiliği teşvik eden startup’lardan oluşan başarılı bir topluluk oluşturmak. Ford Otosan’ın kilit isimleri ile girişimcileri bir araya getiren Drivevent bu noktada profesyonel bağlantılar kurmak için paha biçilmez bir platform sağladı. Bu etkinlikler aracılığıyla yeni teknolojilerin, pazar değişikliklerinin ve müşteri beklentilerinin birlikte keşfedildiği bir bilgi paylaşımı ortamını yaratıyoruz” dedi.

Kapsamlı bir etkinlik geliyor!

Driventure, Drivevent etkinliklerinin devamında eylül ayında tüm Türkiye girişimcilik ekosistemini kucaklayacak kapsamlı bir etkinlik daha gerçekleştirmeyi planlıyor.

Türkiye otomotiv ana sanayisinin ilk girişim sermayesi şirketi olarak 2019 yılında kurulan Driventure; akıllı hareketlilik, elektrifikasyon, bağlantılı ve otonom araç teknolojileri, Endüstri 4.0, otomotivde müşteri deneyimi ve sürdürülebilirlik odak alanlarında, tohum veya erken aşama seviyesinde olan, yenilikçi ve teknoloji tabanlı girişimleri destekliyor. Girişimcilik ekosistemini yakından takip ederek startup havuzunu her geçen gün büyüten Driventure, 2022 yılında toplam 571 startup ile temas etti ve 16 startup ile iş birliği kurdu.

Driventure, Ford Otosan’ın yeni iş geliştirme anlamında çevikliğini artırmak ve kurum içi girişimciliği desteklemek hedefiyle çalışmalarını yürütüyor. Aynı zamanda Ford Otosan’a stratejik rekabet avantajı yaratmayı, pazardan bilgi ve içgörü kazanmayı amaçlıyor. Driventure tarafından yatırımla desteklenen girişimler ise Ford Otosan’ın köklü Ar-Ge organizasyonunun yanı sıra tecrübe ve mühendislik yetkinliklerinden güç alabiliyor, ayrıca büyüme yolculuklarını hızlandırabiliyor.

Türkiye yüzyılı yatırım resepsiyonu Milano’da gerçekleştirildi

0

Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi tarafından düzenlenen “Türkiye Yüzyılı Yatırım Resepsiyonu”, T.C. Roma Büyükelçiliği ve İtalyan Dış Ticaret ve Tanıtım Ajansı (İTA) ortaklığıyla Milano’da gerçekleştirildi. Türk ve İtalyan iş insanları tarafından yoğun ilgiyle takip edilen resepsiyonda, ikili ekonomik ilişkiler ve yatırım ortamı süreçleri değerlendirildi.

Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi ev sahipliğinde düzenlenen “Türkiye Yüzyılı Yatırım Resepsiyonları”nın üçüncüsü, Londra ve Paris’in ardından 19 Haziran’da Milano’da gerçekleşti. Türk-İtalyan iş dünyasının önde gelen temsilcilerinin bir araya geldiği resepsiyonun açılışında T.C. Roma Büyükelçisi Ömer Gücük, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı A. Burak Dağlıoğlu ve İtalyan İşletmeler Bakan Yardımcısı Valentino Valentini katılımcılara hitap etti. Türkiye’deki yatırım ortamı fırsatlarının tanıtıldığı programda, Türk-İtalyan iş dünyasının farklı sektörlerinden temsilciler ile bire bir toplantılar gerçekleştirildi.

Konuşmasında Türkiye-İtalya ilişkilerine değinen T.C. Roma Büyükelçisi Ömer Gücük, “Türkiye ve İtalya arasındaki ilişkiler Akdeniz’deki ticari ilişkilerimiz sebebiyle çok eskiye dayanıyor. Geçmişten gelen bu sinerjinin de etkisiyle, ikili ekonomik ve ticari ilişkilerimiz istikrarlı bir şekilde ilerliyor. Nitekim, geçtiğimiz yıl ticaret hacmimiz 26 milyar ABD doları ile rekor seviyeye ulaştı. Ayrıca, yıllar içerisinde oluşan ortak iş yapma kültürümüz sayesinde Türk firmalarıyla birlikte ülkemizde önemli işler üstlenen İtalyan firmalar, yakın zamanda Türk firmalar ile üçüncü ülkelerde de başarılı ortaklıklara imza attı. Önümüzdeki dönemde de firmalarımızın ortak bir şekilde başarı hikayelerini devam ettireceklerine inanıyoruz. Cumhuriyetimizin 100. yılında, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi ile düzenlendiğimiz bu etkinlikle firmalarımızı bir araya getirmekten memnuniyet duyuyoruz” ifadelerini kullandı.  

Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı A. Burak Dağlıoğlu, gelişen Türkiye-İtalya ekonomik ilişkilerinin iki ülkenin yatırım ortamına büyük katkı sağladığını ifade ederek şunları kaydetti, “Cumhuriyetimizin 100. yılı vesilesiyle düzenlediğimiz yatırımcı resepsiyonlarımıza Milano’da, Büyükelçiliğimiz ve İtalyan Dış Ticaret ve Tanıtım Ajansı (İTA) ortaklığında, İtalyan iş dünyası temsilcilerinin katılımıyla devam ediyoruz. Türkiye ve İtalya, ekonomi, siyaset, kültür gibi birçok alanda köklü ilişkilere sahip ülkeler ve karşılıklı yatırımlar alanında da derin bir iş birliği mevcut. Ülkemizde faaliyet yürüten 1.500’ün üzerinde İtalyan şirket bulunuyor ve İtalya merkezli şirketler son 20 yılda ülkemize 5 milyar ABD dolarından fazla yatırım yaptı. Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde Türkiye Yüzyılı’na girerken İtalyan yatırımcıların ülkemizdeki yatırımlarının artırılması için tüm enerjimizle çalışmaya devam edeceğiz. Türkiye’nin İtalyan şirketlere bir büyüme platformu sunduğunu, İtalyan ve Türk şirketlerin üçüncü ülkelerde iş birliği yapabileceğini, özellikle sanayi ve teknoloji alanlarında iş ortaklığımızı ileriye taşıma hedefimizi kendilerine anlatıyoruz.”  

Türkiye ve İtalya’nın stratejik iş birliği potansiyeline vurgu yapan İtalyan İşletmeler Bakan Yardımcısı Valentino Valentini, “İtalya ve Türkiye, halkları ve yöneticileri arasında derin, köklü ve tarihsel bir ilişki olan iki devlettir. İtalya, Türkiye’de yatırımı olan ülkeler listesinde başı çekmektedir. Ülke çapında faaliyet gösteren İtalyan şirketleri tedarikçi bazında 7. sırada, müşteri bazında ise 5. sıradadır. Ayrıca, önemli ekonomik ilişkilerimizi geliştirme potansiyelimiz yüksektir. İtalya’daki Türk yatırımlarının, İtalya’nın Türkiye’ye yönelik yatırımlarına oranla daha az olduğu ve bu potansiyeli artırma olanaklarımızın da bulunduğu bir gerçektir. Ülkelerimizin ekonomisinin geleceğini inşa etmek; ortak çıkarları ve zorlukları belirleyerek ve yeşil enerji ve dijitalleşme gibi stratejik alanlarda iş birliğimizi daha da güçlendirerek mümkün olacaktır” dedi. 

Sürdürülebilirlik modelinin önemine vurgu yapan Bain & Company Ortağı Armando Guastella; “Sürdürülebilirlik, iş dünyasının liderleri tarafından değer yaratmak ve yeni ürünler ile iş modellerini ortaya çıkarmak için stratejik bir kaldıraç olarak görülüyor. Artık haklı olarak, bugün iş dünyası tarafından bir fırsat olarak anlaşılıyor, nitekim bundan sonra sadece bir uyum meselesi veya salt bir itibar faktörü olarak değerlendirilmesi mümkün değil. Yönetim ekibinden doğru düzeyde bağlılık elde etmek ve ESG konseptini şirketin karar alma sürecinin bir nevi DNA’sı olarak yerleştirmek, sürdürülebilirlik hedefinde azim gösterme ve net hedefler belirlemede önem taşıyor. Bununla birlikte hem dış hem de iç faktörlerden kaynaklanan birkaç engel, sürdürülebilir dönüşüm yolculuğunu hızlandırmaya hala daha engel teşkil ediyor. Bazı engellere rağmen Türkiye, sürdürülebilirlik devriminin fırsatlarını değerlendirmek için iyi bir konumda. ESG tek kişilik bir oyun değil ve Türkiye; değişimi kucaklamaya hazır genç bir iş gücü, yüksek düzeyde dijital olgunluk ve zengin doğal kaynak kaynakları sayesinde bu maratonu kazanacak.” şeklinde konuştu. 

Pirelli Kurumsal İlişkiler Başkan Yardımcısı Aimone di Savoia Aosta; “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı vesilesiyle, Pirelli’yi temsilen bu resepsiyonda bulunmaktan gurur duyuyorum. Pirelli’nin Türkiye’deki varlığı kesinlikle bir başarı hikayesidir ve Pirelli bunu, başta halkımız olmak üzere, tüm kurum ve paydaşlarla yapılan iş birliği sayesinde başarmıştır. Pirelli bugün Türkiye’de, İstanbul’dan İzmit’e, tüm bölgelere, ülke geneline yayılmış son derece kalifiye ve tutkulu bir ekibe güvenmektedir.”

Do Kwon dört ay hapis yatacak!

Yatırımcılara 40 milyon dolar kaybettiren ​​Terraform Labs’in Kurucusu Do Kwon, Karadağ’da Dört Ay Hapis Cezasına Çarptırıldı!

Terraform Labs’in kurucusu Do Kwon, geçen yıl şirketin kripto para birimi düştüğünde yatırımcılara 40 milyon dolar kaybettiren bu kripto para nedeniyle ABD ve Güney Kore’de aranıyordu. Ancak şimdilik Karadağ hapishanesinde tutulacak gibi görünüyor. Yerel bir gazete olan Vijesti’nin bildirdiğine göre Kwon, Mart ayında sahte Kosta Rika pasaportlarıyla Podgorica Havalimanı’ndan Dubai’ye gitmeye çalışırken tutuklanmasının ardından resmi belgelerde sahtecilik suçundan suçlu bulundu ve dört ay hapis cezasına çarptırıldı. Terraform Labs’in eski finans sorumlusu Han Chang-joon da aynı suç nedeniyle mahkum edildi. Aynı ikilinin valizlerinden sahte Belçika pasaportlarının yanı sıra hem ABD’li hem de Güney Koreli yetkililer tarafından aranan bilgisayarlar bulundu.

Kwon ve iş ortakları, Terra USD ve Luna’yı ABD dolarına sabitlenmiş sabit ve değişmeyen paralar olarak pazarladılar ve sözde onlara daha fazla istikrar sağladılar. Mayıs 2022’de iflas ettiler ve yatırımcılarının birikimlerinin birçoğunu yanlarında götürdüler ardından bu kişiler Kwon’un saadet zinciri yürüttüğüne dair şikayette bulundular. Güney Kore, ilk olarak geçen Eylül ayında Kwon ve beş iş ortağı hakkında tutuklama emri çıkardığını duyurdu fakat Kwon, ailesi ve Terraform Labs’in finans çalışanlarından bazıları, şirketin kayıtlı olduğu Singapur’a çoktan kaçmıştı. İnterpol kısa bir süre sonra Koreli yetkililerin talebi üzerine Kwon’u  ‘kırmızı bülten’ listesine koydu ve dünya çapındaki kolluk kuvvetlerine onu tutuklaması için işaret verdi. Karadağlı yetkililer bunu Kwon’u tutuklamak için başka bir neden olarak gösterdi.

ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu, Şubat ayında Kwon hakkında ‘En başta Terra USD ve Luna olmak üzere bir dizi kripto varlık menkul kıymeti için gerektiği gibi halka tam, adil ve gerçeğe uygun açıklama yapmamakla ve yatırımcılar için yıkıcı kayıplara yol açmadan önce güven oluşturmak için yanlış ve yanıltıcı beyanları tekrarlayarak dolandırıcılık yaptıklarını da iddia ediyoruz.’ şeklinde suçlamada bulundu. Manhattan’daki ABD Bölge Mahkemesi, tutuklanmasının ardından Kwon aleyhinde menkul kıymet dolandırıcılığı ve komplo da dahil olmak üzere sekiz farklı suçlama içeren bir iddianame hazırladı. 

Karadağ’ın ABD veya Güney Kore ile anlaşmaları olmamasına rağmen fikir hala masada. Dört aylık hapis cezası, Karadağ makamlarının iki ülkenin iade taleplerini yerine getirip getirmeyeceğine ve nasıl devam edeceğine karar verirken göz altında kalma süresinin altı ay artırılma riski var. 

GamesUP Türkiye’nin en büyük oyun kuluçka merkezlerini birleştirdi

Türkiye’nin oyun alanındaki en büyük kuluçka merkezleri, Game Factory, Gamedev.ist ve Game Circle, girişimciler için GamesUP çatısı altında birleşti. Düzenlenen etkinlikte aynı zamanda Türkiye’nin ilk Merkeziyetsiz Otonom Kuruluşlar yani yatırım DAO’sunun duyurusu da yapıldı. Oyun girişimlerini GFY DAO ile bir araya getirecek olan yeni yatırım platformu, global çapta oyun sektörüne yön vermeyi amaçlıyor.

YTÜ Yıldız Teknopark bünyesinde kurulan ve oyun sektörüne yeni bir ivme kazandıran GamesUP, üç büyük oyun firması ile iş birliğine giderek oyun girişimcileri için kuluçka ve hızlandırma desteklerinden insan kaynaklarına kadar birçok alanda destek sunacak. YTÜ Yıldız Teknopark Genel Müdürü Orhan Tanışman’ın açılış konuşmasıyla başlayan GamesUP Launch Party, oyun ekosisteminin önemli girişimci ve yatırımcılarını bir araya getirdi. Etkinlikte, iş birliklerinin yanı sıra Türkiye’nin ilk yatırım DAO’su GFY DAO’nun da tanıtımı yapıldı. Oyun alanında yatırımcılar için güvenli bir yatırım sürecini hayata geçiren GFY DAO, hem oyun girişimcilerinin destekleneceği hem de yatırımcıların çok büyük meblağlar ödemeden de katılabileceği yeni yatırım adresi. Türkiye’de ilk olma özelliğine sahip merkeziyetsiz otonom sistemi GYF DAO ile blockchain tabanlı bir yönetim benimseniyor. NFT sahibi olan her bir üye aynı zamanda mekanizmada yetki ve karar alma gücüne sahip. DAO ile normal yatırım süreçlerinden daha avantajlı bir yatırım sürecini hedefleyen GFY DAO ile sektöre yatırım yapmak isteyenler erken aşama oyun şirketlerine mevduat yapabilecekler.

Girişimcilerle yatırımcıları buluşturan etkinlikte, aralarında Enis Kirazoğlu’nunda bulunduğu 4 girişimci yatırım desteği için yeni projelerini anlattı.

10 binden fazla üye, 200 start-up

Büyük bir oyun ekosistemini yönettiklerini ifade eden YTÜ Yıldız Teknopark Genel Müdür Yardımcısı İsa Turgut İnci, “GamesUP projesine, yaklaşık 18 ay önce Kalkınma Ajansı desteği ile başlamıştık ve ilk kıvılcımı o zaman yakmıştık. Bugün ise 18 ay olmasına rağmen 10 binden fazla üye, 200 start-up’ımız ve milyar dolarlık da bir değere eriştiğimiz büyük bir ekosistemimiz var. Burada amacımız Game Factory, Game Circle ve Gamedev.ist ekipleriyle her birinin kendi içinde uzmanlıklarının oluşturduğu büyük bir oyun ekosistemini yönetmek” dedi.

Hem ihracatı hem de yatırımı Türkiye’ye getirmeyi planlıyorlar

Uluslararası düzeyde de yatırımların Türkiye’ye taşınmasını sağlayacaklarını aktaran İsa Turgut İnci, “Yatırım yapmaya devam ediyoruz. Bu kez kendi ölçeğimizi bir üst seviyeye taşıdık. Amacımız ise NFT hak sahipliği üzerinden yine 13 bine kadar olan üyesi ile birlikte kendi topluluğunun karar verebileceği bir yatırım turunu yönetmek olacak. Yani oyun ve Web 3.0 projelerine yatırım yaptırtmak. Fakat bunun liderliğini bu kez demokratik bir şekilde tüm üyeler yapacak. Yani, kendi kararlarını alan, güvenilir ve şeffaf bir platform olacak. Bunun yanı sıra, diğer en güçlü tarafımız ise uluslararasılaşma. Yurtdışında da çok ciddi ofislerimiz var. Oyun ekosisteminde özellikle Abu Dabi ve bütün emirlikler bu ekosisteme çok ciddi yatırımlar yapmaya devam ediyor. Yatırım tarafı yurtdışında da çok ciddi ses getirdi. Bütün bu bahsettiğim start-up’ların her birine biz de yatırım yapıyoruz. Entelektüel sermaye pergelinin sabit bacağının İstanbul’da kaldığı ama diğer bacağı ile tüm dünya ekosistemini taradığımız bir yapı mevcut. Entelektüel sermaye İstanbul’da olacak ve hem ihracatı hem de yatırımı Türkiye’ye getirmiş olacağız” şeklinde konuştu.

DAO ile ‘güven’ ve ‘şeffaflık’ sorunlarını çözmek istiyorlar

Game Factory Kurucu Ortağı Murat Kahraman öncelikli olarak DAO sistemini neden kullandıkları ile ilgili, “DAO sistemi ile aslında çözülmek istenen iki sorun var. Biri güven diğeri ise şeffaflık. Geleneksel şirketlerdeki gibi bir yönetim ekibine güvenerek bütün yönetimi onlara bırakmıyoruz, DAO’nun bütün üyeleri oylamalarla yönetimde oluyor. Şeffaflık tarafı da bütün kurallar zaten koda yazıldığı için oradaki yapılan hem kurallar hem de bütün alınan kararlar blockchain üzerine yazılıyor ve tamamen şeffaf ve herkes tarafından erişiliyor” dedi.

Tüm üyeler hem yönetimde hem de ortalıkta olacak

Üyelerin hem yönetimde hem de ortaklıkta olduğunun altını çizen Murat Kahraman, “Bizim yaptığımız DAO da bir yatırım DAO’su. Hedefimiz de bir fon toplayarak bu fonlarla erken aşama oyun ve Web 3.0 için kripto yatırımları yapmak. Buradaki farkımız da aslında düşük girişim maliyetiyle NFT alarak giriyor insanlar GFY DAO’ya ve bu NFT’lerden toplanan paralar fonumuzu oluşturuyor. Her NFT sahibi de NFT sayısı kadar DAO’ya ortak oluyor.” şeklinde konuştu.

“Başarılı olursak tüm dünyada önemli bir yer edineceğiz”

GFY DAO ile sektörde önemli bir yer edinebileceklerini ifade eden Kahraman konuşmasında son olarak şunlara yer verdi:
“Normal geleneksel oyun yatırım fonlarında da Türkiye’de çok başarılı olanlar var. Ama geleneksel yatırım fonlarına girebilmek için bir yatırımcı ya akredite yatırımcı olacak ya aile ofisi olacak ya da başka bir fon olarak girebilecek ve çok yüksek meblağlarla girebiliyorlar. O parayı da çok uzun süre bağlamak gerekiyor. Fakat DAO’nun ana farkı çok düşük maliyetle herkese açık. Zaten DAO’ların özelliği de o; büyük bir topluluk oluşturmak ve o topluluğun gücünden faydalanmak. O yüzden yüksek giriş maliyetleri oluşturulmuyor. Hatta şuan platforma sadece 80 dolar ile bile girebiliyorsunuz. Aynı zamanda bütün dünyada bu sektörde önemli bir yer edinmemizi sağlayacak.”

En başarısız Microsoft ürünleri

0

Microsoft, büyük ölçüde başarılı olan Windows sürümleri hariç, tarihteki en kötü teknoloji ürünleriyle de ün yapmış bir şirket. İşte Windows ürünlerini çıkarttığımızda Microsoft’un tarihindeki en kötü ürünler:

Microsoft Kin: 2010 yılında, iPhone’ların ve Android telefonların hüküm sürdüğü mobil dünyaya, uygulamaları çalıştıramayan bir telefon olan Kin’i sundu. Sadece sosyal medya için tasarlanan bu telefon, küçük bir ekrana ve metin mesajlaşması için mini bir fiziksel klavyeye sahipti. Microsoft, içerideki anlaşmazlıklar, cihazın işletim sisteminde yapılan değişiklikler ve entrikalar nedeniyle büyük bir başarısızlıkla karşılaştı. Telefon sadece Verizon Wireless aracılığıyla satışa sunuldu, ancak satışlar çok kötü olduğu için iki ay sonra satışı durduruldu.

Windows Phone: Microsoft’un tarihindeki en büyük hüsran, sevilmeyen ve popüler olmayan, milyarlarca dolar harcanan Windows Phone olarak bilinen proje oldu. Microsoft, 2001 yılında Pocket PC 2002 adında bir mobil işletim sistemi piyasaya sürdü. Ancak, Apple’ın iPhone’u tanıtmasından altı yıl önce bile bu öncülük avantajı, Microsoft’un mobil pazarı ele geçirmesine yardımcı olmadı. Microsoft, Steve Ballmer ve Bill Gates’in liderliğinde, telefonları tasarlarken Windows’u taklit etmeye karar verdi. Ancak bu yanlış strateji, Windows Phone’un başarısızlığına yol açtı. Microsoft, Windows Phone’u hayata geçirmek için milyarlarca dolar harcadı, ancak piyasaya sürülmesini tanıtmak için yapılan 400 milyon dolarlık bir reklam kampanyası da işe yaramadı. Microsoft, sonunda başarısız işletim sistemini desteklemeyi durdurduğunda, ABD’de yalnızca %1.3 pazar payına sahipti.

Zune ve Groove: Zune, iPod’a rakip olması için Microsoft tarafından piyasaya sürülen ancak başarısız olan bir üründü. Kullanımı zor, iPod’a göre her yönden daha kötü olan ve pahalı olan Zune, hiçbir zaman popülerlik kazanamadı. Groove ise Zune için bir çevrimiçi müzik hizmetiydi ve daha sonra Spotify ile rekabete girdi. Ancak, her iki ürün de başarısız oldu ve Microsoft sonunda bu hizmetleri sonlandırdı.

Microsoft Band: Apple Watch’un piyasaya sürülmesinden altı ay önce, Microsoft Band adında bir bilek bilgisayarı piyasaya sürüldü. Ancak, Microsoft’un donanım geliştirirken sıklıkla yaptığı gibi, kullanılabilirlik, ve rahatlık gibi detaylara yeterince dikkat etmedi. Microsoft Band çok büyük ve rahatsız ediciydi, malzemesi çatlayabiliyor ve aniden bilekten düşebiliyordu. Güvenilmezdi, kullanıcıları etkileyecek özelliklere sahip değildi ve üçüncü taraf şirketlerini ekosistemine dahil edememişti. Microsoft, Ekim 2016’da Band’i sonlandırdı. Apple Watch ise bugüne kadar 195 milyondan fazla satıldı ve satışları hala artıyor.

Clippy ve Bob: Microsoft sevimli, komik veya oyuncu bir şirket olarak bilinmiyor. Bu nedenle, şirket sınırları zorlamaya çalıştığında genellikle kötü ve utanç verici şeyler ortaya çıkıyor. Bob, 1995 yılında piyasaya sürülen bir arayüz ve bilgisayarla yeni tanışanlar, çocuklar ve yaşlı yetişkinlerin bilgisayarları daha kolay kullanmalarını sağlamak amacıyla Windows üzerine yerleştirilmişti. Ancak Bob, sinir bozucu, sıkıcı, aptalca, rahatsız edici ve yavaş bir üründü. Clippy ise 1996 yılında Microsoft Office 97 için piyasaya sürülen ve Bob’u bile daha iyi gösteren bir üründü. Clippy, bir yardımcı olarak kullanıcıların formatlama veya eposta yazma gibi görevlerini yerine getirirken ortaya çıkıyor ve acınası bir şekilde bir takım yardım denemelerinde bulunuyordu. Microsoft CEO’su Bill Gates, 2001 yılında Clippy’nin kaldırılacağını açıkladığında, insanlar ayakta alkışladılar.

Bu listedeki ürünler, Microsoft’un tarihindeki en kötü ve başarısız ürünlerden sadece birkaçı. Ancak, Windows’un başarısı o kadar büyük ki bu başarısızlıkların hepsi onun gölgesinde kalıyor diyebiliriz.

Samsung ve UNDP’den eğitim fırsatı

0

Samsung ve UNDP Türkiye’nin gençlere yönelik “Innovation Campus” programı için başvurular başladı. Bu yıl depremden etkilenen gençlere odaklanılarak geliştirilen programla, yeni nesil iş gücünün yapay zekâ gibi teknolojileri kullanarak problem çözme becerilerinin artırılması hedefleniyor.

Samsung Electronics’in Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye iş birliğiyle dördüncü kez düzenleyeceği “Innovation Campus” programı için başvuru süreci başladı. 18-29 yaş arası gençlerin başvurusuna açık olan program, yeni nesil iş gücünün geleceği belirleyen teknolojileri kullanabilmesini sağlamayı amaçlıyor. Gençlere Dördüncü Sanayi Devrimi’nde başarı kazanarak bu alanda öncülük etmek için ihtiyaç duyacakları teknik becerileri kazandıracak program kapsamında katılımcılar ayrıca problem çözme becerilerini gerçek hayattaki zorlukların üstesinden gelmek için nasıl kullanabileceklerini öğrenme fırsatı da bulacak.

Depremden etkilenen gençleri odağına alacak

“Innovation Campus” programının içeriği bu yıl, 6 Şubat’ta gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından genişletildi. Depremden etkilenen gençleri odağına alacak program çerçevesinde, önceki yıllarda verilen İşe Hazırlık, Sunum Teknikleri gibi eğitimlere ek olarak bu yıl, Yapay Zekâ Teknolojisinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Temelli Eğitimler ve Yapay Zeka Teknolojilerinde Önyargı ile Kodlama gibi eğitimler de verilecek. Programla, STEM (Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik) eğitimi alma ve STEM alanında çalışma oranı erkeklere göre daha düşük olan, afetler karşısında özel risk ve zorluklarla karşı karşıya kalan genç kadınlar için fırsat eşitliği de yaratılacak. 

Bu dönem daha fazla sayıda gence ulaşmayı hedefleyen program için yapılacak eleme sürecinde başvuranlar, teknik testler ve yetkinlik bazlı bir değerlendirmeden geçecek. Başarılı bulunan katılımcılar, ülkenin ileri gelen üniversitelerinde görev yapan, alanında uzman akademisyenler tarafından verilecek olan, Samsung’un yapay zekâ konusundaki küresel müfredatını içeren eğitimi almaya hak kazanacak. 

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na yapay zekâ çözümü

Türkiye’nin dijital dönüşümünü hızlandırmayı hedefleyen “Innovation Campus” programına katılan gençler, Birleşmiş Milletler’e üye 193 ülke tarafından yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegenimizi korumak, eşitsizlik ve adaletsizlikle mücadele etmek hedefiyle 2030’a kadar ulaşılmak üzere kabul edilen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA’lar) doğrultusunda günümüzün en büyük sorunlarının kök nedenlerine çözüm bulan yapay zekâ projeleri geliştirecek. Katılımcılar, eğitimin ardından becerilerini sergileyebilecekleri projeleri tasarlayarak programın sonunda fikirlerini hayata geçirmelerini sağlayacak maddi katkı ve koçluk desteği almak amacıyla yarışacak. Başarılı katılımcılar, program sonunda sertifika alacak.

ChatGPT ismindeki “GPT” ne anlama geliyor?

ChatGPT’deki “GPT” terimi, Generative Pre-trained Transformer (Önceden Eğitilmiş Üretken Dönüştürücü) anlamına gelir. Bu kısaltma, yapay zeka (YZ) yazılımına güç veren temel teknoloji ve mimariyi temsil eder. Bu ismin anlamı hemen anlaşılabilir veya tüketici dostu olmayabilir, ancak ChatGPT’nin yeteneklerini ve insan benzeri konuşmalar yapma becerisini doğru bir şekilde tanımlayan bir isimdir.

Kısaltmanın ilk bölümü olan “Üretken“, YZ’nin metin oluşturma yeteneğini ifade eder. Kullanıcılar, istemler veya sorular göndererek ChatGPT ile etkileşime girdiğinde, yapay zeka, belirli sorguya göre uyarlanmış metin tabanlı yanıtlar üreterek yanıt verir. Bu yanıtlar önceden kaydedilmiş veya varsayılan yanıtlar değildir, girdiye dayalı olarak dinamik olarak oluşturulur. ChatGPT’yi özel kılan da tam olarak bu özelliğidir.

İkinci bölüm olan “Önceden eğitilmiş”, ChatGPT’nin kullanıcılara sunulmadan önce kapsamlı bir eğitimden geçtiğini belirtir. Eğitim sürecinde, dil modeli internetten ve kullanıcı tarafından oluşturulan bilgi istemlerinden büyük miktarda veri alır. Bu eğitim, ChatGPT’nin insan dilini anlamasını ve çok çeşitli geçerli sorulara anlamlı yanıtlar üretmesini sağlar.

Kısaltmadaki “Transformer” terimi, OpenAI tarafından kullanılan sinir ağı mimarisini ifade eder. Bu mimari, yapay zekanın, konuşma amaçlı yapay zeka için temel bir özellik olan dilin bağlamını anlamasına olanak tanır. ChatGPT, insan dilinin yapısını ve anlamını anlayarak ilgili ve tutarlı yanıtlar sağlayabilir. ChatGPT’nin kötüye kullanımı önlemek için ise kısıtlamaları var. Bazı soruların cevaplarını bilse bile yanıtlamayı teklif etmez veya reddeder.

ChatGPT adı, Bing Chat veya Google Bard gibi alternatifler kadar basit veya tüketici dostu olmasa da, belirli bir kişilik ve benzersizliğe sahip. OpenAI, yapay zeka sohbet robotunun arkasındaki teknolojiyi açıkça vurgulayan, üretken ve önceden eğitilmiş doğasını belirten bir isim seçmeyi uygun görmüş.

ChatGPT adının inceliklerini anlamak, kullanıcılar için işlevselliğini ve nasıl çalıştığını anladıkları sürece çok önemli olmayabilir. Ancak, ChatGPT ve benzeri üretken yapay zeka ürünlerine aşina olmak, bu teknolojiler gelişmeye devam ettikçe giderek daha önemli hale geliyor. ChatGPT ve benzeri yapay zeka yazılımlarının geliştirilmiş yinelemelerinin gelecekte tüketici teknoloji aygıtlarında daha yaygın hale gelmesi bekleniyor.

Opera, yapay zeka aracını tanıttı

Opera kullanıcıları uzun bir süredir yapay zeka entegreli tarayıcı kervanına Opera’nın da dahil olmasını bekliyorlardı. Sonunda, son güncelleme ile birlikte Aria adı verilen yapay zeka aracı duyuruldu.

Bu araç birkaç aylık çalışmanın ürünü ve ChatGPT’den daha üstün yanlarının olduğu iddiasını taşıyor. Şu an test edilmek için kullanıma açık.

Opera senkronizasyon odaklı yenilikler sunuyor

2023’ün başlarında Opera, AI Prompt adlı başka bir özellikle birlikte ChatGPT’nin kenar çubuğuna özel entegrasyonuna izin veren bir güncelleme yayınladı.

Aria, Opera’nın daha yapay zeka dostu bir tarayıcıya doğru evriminde bir sonraki adımdır ve bildirildiğine göre ChatGPT’nin tüm profesyonellerine herhangi bir eksisi olmadan sahiptir. Tamamen ücretsizdir ve 2021 öncesi içerikle sınırlı olan ChatGPT’den farklı olarak Aria internete bağlıdır. Böylece, hemen hemen her alandan en son bilgilere erişebilir.

Aria şu anda kullanıcıyla bir sohbet penceresi aracılığıyla arayüz oluşturuyor, ancak projenin uzun vadeli hedefi, onu Opera deneyimine tamamen entegre etmektir; öyle ki, Aria, Opera’da olduğu gibi tarayıcılar arası görevleri gerçekleştirmenize bile izin verebilir.

Masaüstü kullanıcıları , Opera One’ın en son sürümünü indirerek Aria’yı test edebilir . Android kullanıcıları , Opera’nın en son beta sürümünü Google Play Store’dan yükleyerek Aria’yı test edebilir . Aria’ya erişmek için, masaüstü kullanıcılarının onu tarayıcının kenar çubuğundan etkinleştirmesi gerekirken, Android kullanıcılarının onu ayarlar menüsünden etkinleştirmesi gerekecek.

İnternete bağlı, hep güncel

AI sohbet araçlarına aşina olanlarınız, Aria’nın arayüzünü anlaşılması kolay bulacaktır. Dahası, internete bağlı olması ve en son haberlere ve bilgilere erişimi olması, onu diğer birçok yapay zeka aracından üstün kılıyor ve böylece Aria’yı ChatGPT’ye değerli bir alternatif yapıyor.

Mükellef’ten kullanıcılarına özel e-Faturaya geçiş kampanyası 

0

Resmî Gazete’de yayımlanan tebliğe göre 2022 yılı veya müteakip hesap dönemlerine ait brüt satış hasılatı 3 milyon TL ve üzeri olan işletmeler ile online satış yaparak 500 bin TL ve üzeri brüt satış hasılatı elde eden girişimcilerin e-Faturaya geçişi 1 Temmuz 2023 itibarıyla zorunlu hale geliyor. Girişimcilerin ve işletmelerin şirket kuruluşundan vergi süreçlerine kadar tüm ihtiyaçlarını tek çatı altında toplayan online teknoloji platformu Mükellef de işletmelerin ve mali müşavirlerin müşterilerinin e-Faturaya geçişini kolaylaştıran bir kampanyayı hayata geçiriyor.

Mükellef kullanıcıları ve mali müşavirlerin müşterilerine özel e-Faturaya geçiş kampanyası 

Amerika, İngiltere, Türkiye ve Avrupa Birliği ülkeleri olan Estonya, Hollanda, Almanya gibi geniş bir coğrafyaya ticaretini taşımak isteyen küçük ve orta büyüklükteki işletmelere, şirket kuruluşundan vergilendirmeye kadar olan süreçte ürün ve hizmetler sunan Mükellef, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yayımlanan 535 numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ ile 2022 yılı ve müteakip hesap dönemlerindeki brüt satış hasılatı 3 milyon TL ve üzeri olan işletmeler ile online satış yaparak 500 bin TL ve üzeri brüt satış hasılatı elde eden şirketler için 1 Temmuz 2023’e kadar e-Faturaya geçişi zorunlu kılan tebliğe özel hazırladığı kampanyayla geçiş sürecini hızlandırıyor. 

Mali müşavirlerin müşterilerini yönetebileceği bir teknoloji platformu sunan Mükellef, mali müşavirlerin platforma getirdiği müşterilerinin e-imza ve mali mühür masraflarını karşılarken, bu işletmelerin e-Faturaya geçişini ücretsiz olarak gerçekleştiriyor. Bireysel olarak gelen müşteriler ise Starter plan kapsamında e-imza/mali mühür satın aldıktan sonra e-Faturaya ücretsiz geçiş yaparken, tüm bunlara ek olarak ön muhasebe programına, marka tescil, KOSGEB ve teşvik analizine de ücret ödemiyor.  

Açıkelli: “e-Fatura işletmelerin hızına hız katıyor”

e-Faturanın sağladığı faydalara dikkat çeken Mükellef Kurucu Ortağı ve CEO’su Kenan Açıkelli, şunları söyledi: “Elektronik fatura olarak ifade edilen e-Fatura, işletmeler için dijital dönüşümün ilk ve en önemli adımlarından biri olmasının yanı sıra kâğıttan ve zamandan tasarruf sağlayan çevreci bir çözüm. Bir başka deyişle e-Fatura şirketlere, maliyet tasarrufu, dijital arşivleme, gelişmiş veri analizi, hız ve verimlilik gibi pek çok konuda avantaj sağlıyor. 

Tüm bu avantajlardan faydalanılması için 4.5 senede 20 bin Mükellef üyesinin e-Faturaya geçişini gerçekleştirdik. Tam da bu noktada bizler de hem bu avantajlardan daha fazla işletmenin yararlanabilmesi hem de e-Faturaya geçişi kolaylaştırmak için bir kampanya düzenledik. Platformumuzu kullanan işletmelerin ve mali müşavirlerin hayatlarını kolaylaştırmaya devam edeceğiz.”

FIFA, yapay zeka kullanarak Dünya Kupası sırasında internetten hakaret eden 300 kişiyi tespit etti

FIFA’dan gelen açıklamalara göre, 2022 Dünya Kupası’nda oyuncuları hedef alan sosyal medya istismarını izlemek için yapay zeka kullanan bir proje istismarda bulunan 300’den fazla kişiyi tespit etti. Bu kişilerin bilgileri kolluk kuvvetlerine teslim edildi. Kişilerin küfürlü paylaşımları ve yorumları Twitter, Instagram, Facebook, TikTok ve YouTube gibi çeşitli platformlarda yapıldı. FIFA ve oyuncuların küresel birliği olan FIFPRO’nun ortak girişimi, sosyal medyadaki saldırgan içeriği tespit etmeye ve gizlemeye yardımcı olmak için yapay zekadan yararlanarak onları tespit etmeyi başardı.

FIFA’nın raporu, turnuva ilerledikçe şiddet içeren ve tehdit edici davranışlarda artışla birlikte taciz olaylarının arttığını vurguluyor. Oyuncuların aileleri giderek daha fazla hedef alındı ve bireyler, ister kendi ülkelerine ister futbol oynadıkları ülkelere geri dönmeleri için tehdit edildi.

Proje, yaklaşık 20 milyon gönderi ve yorumu taradı ve 19.000’den fazla kişiyi kötüye kullanım olarak işaretledi. Bunlardan 13.000’den fazlası uygun eylem için Twitter’a bildirildi. FIFA’ya göre Avrupa merkezli hesaplar, tespit edilen kötüye kullanımın %38’ini oluştururken, %36’sı Güney Amerika kaynaklı.

Sorunla mücadele etmek için oyunculara ve ekiplere, 286.000’den fazla kötü niyetli yorumu görülmeden önce engelleyen denetleme yazılımı sağlandı. Raporda, kötüye kullanım yayınladığı tespit edilen 300’den fazla kişinin kimliklerinin, suçlulara karşı gerçek dünyada harekete geçilebilmesi için ilgili üye dernekler ve kolluk kuvvetleriyle paylaşılacağı vurgulanıyor.

FIFPRO Başkanı David Aganzo, bulgularla ilgili endişelerini dile getirerek, bunların şaşırtıcı olmadığını ancak yine de oldukça endişe verici olduğunu belirtti. FIFA Başkanı Gianni Infantino, ayrımcılığın ve ırkçılığın suç olduğunu belirterek, faillerin tespit edilip yetkililere bildirilmesinin önemine vurgu yaptı. Infantino ayrıca sosyal medya platformlarını sorumluluklarını yerine getirmeye ve her türlü ayrımcılığa karşı mücadeleyi desteklemeye çağırdı.

Projenin başarısı sayesinde FIFA ve FIFPRO‘nun uygulamalarını Avustralya ve Yeni Zelanda’da yapılacak olan Kadınlar Dünya Kupası için genişletilmesine karar verildi. sosyal medyanın suistimal edilmesini engellemede ve uluslararası turnuvalarda oyuncuları koruma konusunda ciddi adımlar atılmışa benziyor. Çevrimiçi kötüye kullanımı belirlemek ve bunlarla mücadele etmek için yapay zekanın kullanılması, sporcuların refahını koruma ve bu tür zararlı davranışlardan sorumlu olanlara karşı somut eylemlere geçebilmek için önemli bir adımı temsil ediyor.

Microsoft, Haziran başındaki kesintinin sebebini açıkladı

Haziran’ın başlarında Microsoft‘un neredeyse tüm hizmetlerini kapsayan küresel bir kesinti gerçekleşmişti. Microsoft, bu kesintinin arkasında bir siber saldırı olduğunu ortaya çıkardı.

Pegasus yazılımı

Açıklamalara göre, hizmetlerin kesintisine sebep olan saldırı yaklaşık 15 saat sürdü. Şirket, bazı hizmetlerine yönelik trafikte bir artış tespit etti ve DDoS (Dağıtılmış Hizmet Reddi) saldırısı hakkında soruşturma başlattı.

Microsoft ayrıca, tehdit aktörlerinin saldırıyı gerçekleştirmek için birden fazla Sanal Özel Sunucu (VPS), proxy, kiralık bulut altyapısı ve DDoS araçları kullandığını kaydetti. Saldırı karmaşık olsa da Microsoft, müşteri verilerine erişilmediğini veya gizliliğinin ihlal edilmediğini doğruladı.

Microsoft Log4J saldırılarıyla mücadeleye devam ediyor

Microsoft, saldırıyla ilgili teknik detayları da paylaştı. Şirkete göre, tehdit aktörü Storm-1359, şirketin sunucularına saldırı başlatmak için bir dizi botnet ve araç kullandı. Bunlar arasında, sistemi aşırı yüklemeye ve çok sayıda SSL/TLS el sıkışması ve HTTP(S) isteği yoluyla kaynakları tüketmeye yönelik HTTP(S) sel saldırısı yer alıyordu. Microsoft örneğinde, saldırgan, sistemi aşırı yüklemek için dünyanın dört bir yanındaki IP adreslerinden milyonlarca HTTP(S) isteği göndermişti.

Microsoft taciz ve cinsiyet ayrımcılığı

Sadece bu da değil, saldırgan CDN katmanını atlamak ve orijinal sistemi bir dizi sorguyla aşırı yüklemek için Önbellek atlamayı da kullandı. Son olarak, saldırgan, istemcinin sunucudan bir kaynak talep ettiği ancak kaynağın alındığını onaylamadığı ve sunucuyu bağlantıyı açık ve kaynağı belleğinde tutmaya zorladığı Slowloris’i kullanmış.

Microsoft gönderiyi, Azure müşterilerini gelecekte Katman 7 DDoS saldırılarına karşı korumaları için bir dizi ipucu ve öneriyle sonlandırdı. Ancak şirket, saldırı nedeniyle maruz kalması gereken hasar veya herhangi bir mali etki ile ilgili ayrıntıları açıklamadı.

2023 yılında, dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden birinin hala bu tür bir haberle gündeme gelmesi siber güvenlik anlamında bireylerin de kendi tedbirlerini alması gerektiğini hatırlatıyor.

Netflix ve Amazon telif hakkı uyarıları yasal alternatiflere de zarar veriyor

Netflix, Amazon ve telif hakkı ihlallerindeki yeni hedef olan, yayın arama motoru Reelgood’u içeren son olaylar, bazı telif hakkı (DMCA) taleplerinin ters tepen doğasını bir kez daha gözler önüne seriyor. Telif hakkı sahipleri, korsanlıkla mücadele etmek ve kullanıcıların hak ihlalinde bulunan içeriği bulmasını zorlaştırmak için Google’a milyarlarca yayından kaldırma bildirimi gönderirken, Reelgood gibi meşru web sitelerinin çapraz ateşte kaldığı durumlar doğmaya başladı.

Reelgood, kullanıcıların çevrimiçi olarak film ve TV şovları yayınlarını takip etmeleri için yasal kaynaklar bulmasına yardımcı olan, beğenilen ve faydalı bir hizmet. Ancak, korsanlıkla mücadele şirketi Marketly tarafından kullanılan otomatik yayından kaldırma yazılımı bu önemli ayrımı fark edemedi ve Reelgood sayfalarının Google’ın arama sonuçlarından kaldırılmasına neden oldu. Hem Netflix hem de Amazon, hak ihlalinde bulunan sözde yasa dışı içeriğin yanı sıra Reelgood URL’lerini içeren bu hatalı bildirimlerin gönderilmesinde rol oynamış durumda.

Bu hatalar, çok yaygın olmayan olaylar olsa da, DMCA yayından kaldırma sürecinin etkinliği hakkında endişelere yol açıyor. Bildirilen bağlantıların çoğu gerçekten telif haklarını ihlal edici olsa da, yanlışlıkla Reelgood gibi yasal hizmetleri hedeflemesi önlenebilir olmalı. Yalnızca birkaç büyük yasal arama motorunun mevcut olduğu göz önüne alındığında, bu tür hatalardan kaçınmak için bu URL’lerin bir beyaz listeye eklenmesini beklemek makul görünüyor.

Reelgood’u arama sonuçlarından kaldırmanın sonucu, potansiyel olarak dolandırıcılık yüklü korsan sitelerin boşluğu doldurması olabilir. Bu durum, amaçlanan korsanlıkla mücadele etme ve kullanıcılara meşru seçenekler sunma hedefinin tam tersi. Telif hakkı sahipleri, yanlışlıkla yasal bir ağ geçidini kaldırarak yasa dışı alternatiflerin gelişmesi için farkında olmadan fırsatlar yaratıyorlar.

Bu sorunları ele almak için, telif hakkı sahipleri ve istihdam ettikleri şirketlerin yayından kaldırma taleplerini daha fazla dikkat ve hassasiyetle ele almaları çok önemli. Otomatikleştirilmiş sistemler, yüksek hacimli yayından kaldırma bildirimlerinin yürütülmesinde önemli bir rol oynasa da, Reelgood gibi meşru platformları hedeflemekten kaçınmak için insan gözetimi ve müdahalesi gerekli. Kısacası bu şirketlerin tembellik yapmayı bırakmaları gerekiyor.

Sonuç olarak, telif hakkını korumak ile yasal akış seçeneklerinin erişilebilirliğini korumak arasında doğru dengeyi kurmak büyük önem taşıyor. Telif hakkı sahipleri, hataları en aza indirmek ve yasal platformların yanlışlıkla ihlal olarak işaretlenmemesini sağlamak için DMCA yayından kaldırma sürecini iyileştirmeye çalışmalı. Bu şekilde, kullanıcılar için yasal alternatiflerin mevcudiyetini desteklerken korsanlıkla etkili bir şekilde mücadele edilebilir.

Mükellef kullanıcılarına özel e-Faturaya geçiş kampanyası

Resmî Gazete’de yayımlanan tebliğe göre 2022 yılı veya müteakip hesap dönemlerine ait brüt satış hasılatı 3 milyon TL ve üzeri olan
işletmeler ile online satış yaparak 500 bin TL ve üzeri brüt satış hasılatı elde eden girişimcilerin e-Faturaya geçişi 1 Temmuz 2023
itibarıyla zorunlu hale geliyor.

Girişimcilerin ve işletmelerin şirket kuruluşundan vergi süreçlerine kadar tüm ihtiyaçlarını tek çatı altında toplayan online teknoloji platformu Mükellef de işletmelerin ve mali müşavirlerin müşterilerinin e-Faturaya geçişini kolaylaştıran bir kampanyayı hayata geçiriyor. Amerika, İngiltere, Türkiye ve Avrupa Birliği ülkeleri olan Estonya, Hollanda, Almanya gibi geniş bir coğrafyaya ticaretini taşımak isteyen küçük ve orta büyüklükteki işletmelere, şirket kuruluşundan vergilendirmeye kadar olan süreçte ürün ve hizmetler sunan Mükellef, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yayımlanan 535 numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ ile 2022 yılı ve müteakip hesap dönemlerindeki brüt satış hasılatı 3 milyon TL ve üzeri olan işletmeler ile online satış yaparak 500 bin TL ve üzeri brüt satış hasılatı elde eden şirketler için 1 Temmuz 2023’e kadar e-Faturaya geçişi zorunlu kılan tebliğe özel hazırladığı kampanyayla geçiş sürecini hızlandırıyor. Mali müşavirlerin müşterilerini yönetebileceği bir teknoloji platformu sunan Mükellef, mali müşavirlerin platforma getirdiği müşterilerinin e-imza ve mali mühür masraflarını karşılarken, bu işletmelerin e-Faturaya geçişini ücretsiz olarak gerçekleştiriyor. Bireysel olarak gelen müşteriler ise Starter plan kapsamında e-imza/mali mühür satın aldıktan sonra e-Faturaya ücretsiz geçiş yaparken, tüm bunlara ek olarak ön muhasebe programına, marka tescil, KOSGEB ve teşvik analizine de ücret ödemiyor.

Mükellef Kurucu Ortağı ve CEO’su Kenan Açıkelli
Mükellef Kurucu Ortağı ve CEO’su Kenan Açıkelli

e-Fatura işletmelerin hızına hız katıyor

e-Faturanın sağladığı faydalara dikkat çeken Mükellef Kurucu Ortağı ve CEO’su Kenan Açıkelli, şunları söyledi: “Elektronik fatura olarak ifade edilen e-Fatura, işletmeler için dijital dönüşümün ilk ve en önemli adımlarından biri olmasının yanı sıra kâğıttan ve zamandan tasarruf sağlayan çevreci bir çözüm. Bir başka deyişle e-Fatura şirketlere, maliyet tasarrufu, dijital arşivleme, gelişmiş veri analizi, hız ve verimlilik gibi pek çok konuda avantaj sağlıyor. Tüm bu avantajlardan faydalanılması için 4.5 senede 20 bin Mükellef üyesinin e-Faturaya geçişini gerçekleştirdik. Tam da bu noktada bizler de hem bu avantajlardan daha fazla işletmenin yararlanabilmesi hem de e-Faturaya geçişi kolaylaştırmak için bir kampanya düzenledik. Platformumuzu kullanan işletmelerin ve mali müşavirlerin hayatlarını kolaylaştırmaya devam edeceğiz.”

TV+ “Süper Platform” olma iddiasıyla yenilendi

Yenilenen TV+, yerli ve yabancı dijital platformlarla dünyanın en önemli stüdyolarının içeriklerini tek abonelikle izleyiciye sunuyor. ‘Süper platform’ olma iddiası ile yola çıkan TV+, PRO ile platform pazarında yepyeni bir dünya yaratmayı vaat ediyor.

Yerli ve yabancı pek çok dijital platform ve dünyaca ünlü stüdyolarla iş birliği yaparak bir ‘süper platforma’ dönüşen TV+, PRO ürünü ile de yayıncılıkta yeni bir dönem başlatacak. Dijital platform uygulamalarının içeriklerini bir kutu üzerinden kullanıcılarına sunacak olan TV+ PRO, pazarda farklı bir kategori yaratacak. Kapsayıcı ve dönüştürücü bir hamleyle ‘süper platform’ haline gelen TV+, çoklu abonelik çağında kullanıcıların içeriklere tek platformdan ulaşmasını sağlıyor.

TV+ Genel Müdürü Gülçin Alıcı Gökçe ile TV+ yeni dönemi konuştuk. TV+, Süper Lig ihalesine katılacak mı? Netflix ile işbirliğinin detayları neler? Yeni cihazın özellikleri neler? Tüm bu soruların yanıtları bu videoda:

Taşınabilir kutu PRO ile her ekran akıllı TV’ye dönüşüyor

Turkcell TV+

TV+’ın PRO ürünü basın toplantısında tanıtıldı. Mobil veya sabit internet bağlantısıyla çalışan ve kullanıcı dostu bir ürün olarak tasarlanan TV+ PRO, güçlü donanım özellikleri ve lisanslı Android TV tabanlı yazılımıyla kullanıcılara ileri düzeyde televizyon deneyimi sağlıyor. Bu sayede her TV’yi akıllı televizyona dönüştürüyor. PRO’nun içindeki TV+ uygulaması sayesinde kullanıcılar, HDMI bağlantısı olan TV’lerin tamamında ve internet erişimi olan tüm noktalarda binlerce içerik ve Premium televizyon kanalına kolayca erişebiliyor. Kullanıcılar, TV+ PRO ile Google Play Store’daki tüm uygulamalara da ulaşabiliyor, cihazlarına indirebiliyor. TV+ PRO’nun ‘taşınabilir’ olması da kullanıcıyı tek ekranla, tek mekânla sınırlamıyor. TV+ PRO, kullanıcıya cihazını istediği yere taşıma özgürlüğü sağlıyor. Yazlıkta, teknede internetin olduğu her yerden TV+’ın zengin içeriklerine ulaşmak mümkün.

“TV+’ı ‘Süper Platform’ olarak konumluyoruz”

Turkcell TV+

TV+ PRO ile ilgili bilgi veren TV+ Genel Müdürü Gülçin Alıcı Gökçe, zenginleşen içerikler ve yenilikçi teknolojilerle platform pazarında yeni bir dönem başladığını söyledi. Gökçe, “Hedefimiz TV+’ı gelişim alanlarıyla farklılaştırarak her şeyin bir arada olduğu bir ‘platformlar merkezine’ dönüştürmek. Bu yolda büyük adımı da TV+ PRO ürünüyle attık. Tüm dijital platform uygulamalarının bulunduğu içerikleri, izleyiciye tek bir kutu üzerinden sunacağız. Kullanıcı dostu bu ‘süper platform’ ile sektörde kapsayıcı ve dönüştürücü bir rol üstleniyoruz. TV+ sektörde kendi kategorisini oluşturma yolunda ilerliyor. Her platform kendi dünyasına ve müşterisine odaklanırken biz bütün platformların en seçkin içeriklerini bir araya getiriyoruz. Sektördeki içerik sağlayıcıların ya da oynatıcıların en kaliteli içeriklerine kolayca erişilebilecek yepyeni bir dünya yaratıyoruz. Bu adımın platform pazarını dönüştüreceğine inanıyoruz. Pazara sadece kendi kutumuzdan bakmıyoruz, tüm oyuncuları geliştirecek çalışmalar planlıyoruz” dedi.

“Platform devleriyle iş birlikleri sürecek”

Tüketicilerin ana tercihlerini platformların içerik kalitesi ve zenginliğinin belirlediğini kaydeden Gülçin Alıcı Gökçe, TV+ PRO ve yeni iş birlikleriyle ilgili şu bilgiyi verdi: “TV+ PRO pazarda net farklılaştığımız, piyasada benzeri olmayan ve TV+’ın yeni teknolojisini gösteren bir ürün. Ürün deneyimini devamlı iyileştirirken, zengin içerik dünyamız ile de müşteri bağlılığını artırıyoruz. Bu kapsamda; BluTV ile uzun zamandır devam eden iş birliğimizi büyüterek sektörde bir ilke imza attık. Bir OTT (internet üzerinden TV) servis, ilk kez TV+ için bir kanal hazırlayıp, bir seç-izle video paketiyle birleştirdi ve müşterilerimiz için çok ciddi bir değer yaratmamızı sağladı. İş birliği içinde olduğumuz önemli bir platform da Netflix. Müşterilerimiz Superonline internet paketleri ile TV+ ve Netflix üyeliklerini bir arada çok avantajlı ve 12 ay sabit fiyat garantisi ile temin edebiliyor; üyeliklerini tek bir fatura ile yönetebiliyorlar. Kanal tarafında ise; yılın başında Saran Grubu/ S Sport, globalde Warner Bros. Discovery Grubu, Disney Grubu ile sözleşmelerimizi yeniledik. SinemaTV ile mevcut iş birliğimize devam ediyoruz. Dünyaca ünlü Moonbug Kids ve Boomerang kanallarıyla birlikte sunduğumuz çocuk kanalı sayımızı 12’ye çıkardık. Amerika’nın öncü stüdyolarından AMC’nin güçlü içeriklerinin yanında 19 Haziran’da dünyanın en popüler dizilerinden The Walking Dead’in yeni devam dizisi ‘Dead City’ Amerika ile aynı anda ilk kez ve sadece TV+’ta yayınlandı. Yıl içinde Paramount’un bol ödüllü dizilerinin yanında HBO’nun Game of Thrones, Sopranos, True Detective gibi kült yapımları da TV+ izleyicisi ile buluşacak. TV+’taki zengin içeriği; 150’ye yakın canlı kanal ve 11 bin adedin üzerindeki seç-izle içeriği ile 2023’te de korumaya ve daha da büyütmeye odaklıyız.”
Kullanıcıya özel fiyatlandırılacak
TV+ PRO zengin içerik sunma stratejisinin yanı sıra kullanıcı profillerine özel fiyatlamayla; taahhütlü-taahhütsüz, faturaya ek veya kredi kartı üzerinden, satın alma veya kiralama modeliyle satışa sunulacak. Operatör bağımsız mevcut mobil veya sabit kullanıcılar, Turkcell mağazaları ve internet üzerinden TV+ PRO’yu temin edebilecek.

Güncel OLED TV’lerde kullanılan 6 ekran

0

Yüksek teknoloji içeren televizyonlar her geçen gün daha da gelişiyor ve Netflix vb. platformların da akıllı televizyonlara dahil edilmesiyle birlikte her evde aranan bir cihaz haline gelmeye başladı. Bu segment televizyonlar arasında tercih yaparken, hatta düz bir televizyon tercihi yaparken dahi en büyük kıstas ister istemez görüntü kalitesi oluyor. Bu farkı da ekranlar yaratıyor. Güncel OLED TV sektörü 6 ekran üzerinden yürüyor.

Samsung LG panellerle OLED TV’ler geliştirecek

Bunlardan beşi aynı üretici olan LG Display tarafından (bu şirket LG Electronics ile ayrı çalışır) diğeri de Samsung Display tarafından üretiliyor (yine Samsung Electronics ile ayrı çalışır). Bu panellerin barındırdığı teknolojileri panel panel inceleyeceğiz.

Samsung LG panel

1. Mikro Mercek Dizili LG 3. Nesil OLED 4K

LG serisindeki en seçkin (ve karmaşık) 4K paneli, genellikle MLA (Mikro Lens Dizisi) paneli olarak anıldığını göreceğiniz üçüncü nesil OLED teknolojisidir. Tüm ekrana dağılmış milyarlarca (ab’li) küçük lens, OLED piksellerinden gelen ışığın çok daha etkili bir şekilde gözlerinize doğru yönlendirildiği anlamına gelir, bu da TV’nin kendi içinde zıplayarak daha az ışık harcanması anlamına gelir. 

Bu, panelin ısı ve parlaklık dengesini yöneten “OLED Meta” adlı bir panel üstü algoritma ile birleştirilir, böylece parlak vurgular, piksellere zarar vermeden daha fazla göz kamaştırmak için itilebilir.

Ayrıca bunun içine yerleşik, TV’lerdeki hemen hemen her şeyden daha gelişmiş, görüntülerin daha fazla öne çıkmasına yardımcı olan bir yansıma önleyici katman da vardır – burada ne gibi bir fark yarattığına bir göz atabiliriz .

Anladığım kadarıyla bu paneldeki gerçek OLED pikselleri, aşağıda bahsedeceğimiz OLED EX panelindekinden gerçekten daha parlak değil, ancak lens yapısının ekranın verimliliğini tamamen değiştirdiği, yani 1.400-‘e ulaşabileceği anlamına geliyor. Küçük bir pencerede (ekranın %10’u) 1.500 nit tepe parlaklık – aşağıdaki bazı panellerin iki katı.

Bu panel 3840×2160 4K çözünürlüğe sahiptir ve 120Hz’e kadar yenilenir. 55 inç, 65 inç ve 77 inç boyutlarında geliyor – ancak şu ana kadarki deneyimlerimize göre 77 inç diğerlerinden daha az parlak olabilir.

2. Mikro Mercek Dizili LG 3. Nesil OLED 8K

Bu, teknik olarak yukarıdakinden daha elittir, ancak çok daha az yaygın olarak kullanılacaktır. 7680×4320 8K çözünürlüğe sahip olması ve yalnızca 77 inç ve 88 inç boyutlarında olması dışında, az önce bahsettiğimiz tüm özelliklere sahiptir.

3. OLED EX

Bu, 2023’te satın alınan çoğu OLED TV’nin kullanacağı panel olacak. Bu, LG Display’in bu listede altındaki iki LG modelinden daha parlak olmasını sağlamak için enerji açısından daha verimli malzemeler kullanan ve marjinal olarak daha geniş bir renk aralığı sunan orta sınıf seçeneğidir.

OLED EX paneller, 3840×2160 4K çözünürlüğe ve 120Hz yenileme hızına sahiptir. Bu panel, 42 inç, 48 inç, 55 inç, 65 inç, 77 inç ve 83 inç dahil olmak üzere buradaki en geniş boyut yelpazesine sahiptir.

Yukarıdaki üst düzey panellerden daha ucuz, ancak aynı zamanda önemli ölçüde daha az parlak – LG G3 için yaklaşık 1.400 nit olan LG C3 OLED TV’yi yaklaşık 800 nit en yüksek parlaklıkta ölçtük. 42 inç ve 48 inç modeller, piksellerinin birbirine çok yakın olması nedeniyle daha az parlak.

Ancak bu parlaklık kontrollü bir ortamda, sınırlı güneş ışığı ile fazlasıyla yeterli. Parlaklığında da bazı farklılıklar görebilirsiniz – aynı panel, Panasonic’in parlaklığı rakiplerine göre yaklaşık %20 oranında artırmak için ısı yönetimi teknolojisini uyguladığı 2022 Panasonic LZ1500’de kullanıldı.

4.LG OLED 120Hz

Bir sonraki panel yine daha ucuz ve temel olarak yukarıdaki OLED EX’in daha verimli malzemeler kullanılmadan yapılmış eski bir versiyonu. Böylece 4K 3840×2160 çözünürlük ve 120Hz yenileme hızı elde edersiniz, ancak daha düşük parlaklık seviyeleri elde edersiniz. LG B2 incelememizde , bu paneli 550-580 nit en yüksek parlaklığa ulaştığını ölçtük, bu nedenle bir sonraki ekrana kıyasla gözle görülür bir düşüş daha.

Bu parlaklık seviyesi, kontrollü ortamlarda (örneğin, doğrudan ışık akışı olmayan bir film izlerken) yine de iyidir, ancak gündüz saatlerinde spor izlemeye veya oyun oynamaya çalışıyorsanız biraz kaybolacaktır.

Bu panel 55 inç, 65 inç ve 77 inç boyutlarında mevcuttur. Daha düşük fiyatlı bir 4K 120Hz panel olduğu için, daha ucuz bazı OLED oyun TV’leri için iyidir.

5.LG OLED 60Hz

LG’nin en düşük seviye OLED paneli, parlaklık açısından yukarıdaki 120Hz panele benziyor ( LG A2 incelememizde bu paneli yaklaşık 530 nit maksimum parlaklıkta ölçtük ) ve yine de 4K 3840×2160 çözünürlüğe sahip, ancak yenileme hızı 60Hz’e düşüyor.

Bu, onu tekrar daha ucuz hale getirir, ancak yüksek kare hızlı oyun oynayamayacağı ve 24 fps filmleri kendi doğal hızlarında gösteremeyeceği anlamına gelir (bunun yerine hareket işlemeyi kullanması gerekir).

48 inç, 55 inç, 65 inç ve 77 inç boyutlarında geliyor.

OnePlus TV Netflix
OnePlus TV Netflix

6. Samsung QD-OLED 2. Nesil

LG Display’in panellerinin bu rakibi, fiyat ve performans söz konusu olduğunda 3. Nesil MLA paneliyle rekabet eden yalnızca bir üst düzey sürümle geliyor. Samsung S95C incelememizde 1.400 nit en yüksek parlaklığa ulaşabilen bu, başka bir göz kamaştırıcı panel.

Samsung’un panelleri LG’nin panellerinden farklıdır, çünkü gördüğünüz renkleri oluşturmak için her pikselde kırmızı, yeşil, mavi ve beyaz aydınlatma elemanları kullanmak yerine mavi pikseller kullanır ve bunlar daha sonra bir kuantum nokta renk filtresinden geçer; ışık. Ayrıca LG Display OLED panellerinin yönetebileceğinden çok daha geniş bir renk yelpazesi oluşturma avantajına sahiptir.

Bu, 144Hz yenileme hızına sahip 3840×2160 4K çözünürlüklü bir paneldir.

GPT-4 artık kahve falı da bakıyor!

Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte, geleneksel uygulamalar da dijital platformlara taşınmaya başladı. Fal bakma deneyimi de bu dönüşümden nasibini alarak, akıllı telefonlarımızın gücüyle bambaşka bir boyuta geçti. Bu yeni nesil fal uygulamalarından biri olan “Falyolu”, kullanıcılarına ücretsiz kahve falı bakma imkanı sunuyor ve bunu yaparken yapay zekayı kullanıyor.

Falyolu, kahve falı meraklılarına pratik ve hızlı bir şekilde fal bakma imkanı sağlayarak, geleneksel fal bakımının; eğlenceli ve modern bir yorumunu sunuyor. Kullanıcılar, sadece akıllı telefonlarına uygulamayı indirerek, diledikleri zaman ve mekanda son teknoloji GPT-4 yapay zekasıyla kahve falı bakma keyfini yaşayabiliyorlar.

Yapay zeka teknolojisi, Falyolu’nda merkezi bir rol üstleniyor. Uygulama, yüksek öğrenme algoritmalarını kullanarak, kahve fincanının içindeki izleri tarayarak ve sembollerin anlamlarını analiz ederek, gerçek zamanlı olarak fal yorumları üretiyor. Böylece, kullanıcılar sadece kahve fincanının fotoğrafını uygulamaya yükleyerek, anında fal yorumlarını alabiliyorlar.

Kişiselleştirilmiş Yapay Zeka ve Ücretsiz! Falyolu ile Kendi Kahve Falınızı Keşfedin!
 

Falyolu’nun sunduğu kahve falı yorumları, kullanıcıların kişisel tercihlerine ve ilgi alanlarına göre şekilleniyor. Her bir yorum, kullanıcının fotoğrafını çeken kişinin enerjisine, kahve fincanındaki sembollere ve renklere göre özelleştiriliyor. Bu sayede, kullanıcılar kendilerini daha yakından tanıma fırsatı bulurken, fal yorumlarıyla ilgili kişisel bir bağ kurabiliyorlar.

Falyolu’nun en büyük avantajlarından biri de ücretsiz olması. Kullanıcılar, uygulamayı indirerek ve bir hesap oluşturarak ücretsiz olarak kahve falı bakabiliyorlar. Böylece, fal baktırmaya ilgi duyan herkes, maddi bir yük olmadan bu eğlenceli deneyimi yaşayabiliyor.

Uygulamanın yaratıcıları, Falyolu’nu kullanıcılarına hem eğlenceli bir deneyim sunmak, hem de geleneksel fal bakma pratiklerini günümüz yapay zeka teknolojileri ile geleceğe taşımak amacıyla geliştirdiklerini belirtiyorlar.
 

Bilim Kurgu Gerçek Oluyor!

GPT-4, OpenAI tarafından geliştirilen son nesil yapay zeka teknolojisidir. Bu yenilikçi teknoloji, dil anlayışı, bağlamı kavrama ve doğal dil işleme yetenekleri konusunda olağanüstü bir gelişme sunuyor.

Falyolu, GPT-4’ü kullanarak kullanıcıların kahve fincanı fotoğraflarını analiz eder ve yorumlar oluşturuyor. Bu sayede, kullanıcılar gerçekçi, detaylı ve özelleştirilmiş kahve falı yorumları sunuyor.

GPT-4 teknolojisi, kullanıcının kahve fincanındaki sembollerin anlamlarını analiz etmekle kalmaz, aynı zamanda yorumlarıyla ilgili açıklamalarda da bulunuyor. Sadece sembolleri yorumlamakla kalmayıp, falın genel temalarını ve olası geleceği de kapsayan ayrıntılı bir analiz sağlıyor. Bu da kullanıcılara daha derin bir anlayış ve rehberlik ortamı sunuyor.

Yapay zeka desteği her kullanıcının bireysel tercihlerine ve özelliklerine göre özelleştirilmiş fal yorumları sunmasını sağlıyor. Kullanıcıların profillerindeki tercihler ve ilgi alanları dikkate alınarak, daha kişiselleştirilmiş ve anlamlı yorumlar üretiliyor. Böylece, kullanıcılar kendilerini daha yakından tanıma fırsatı bulurken, fal yorumlarıyla ilgili bağlantı kurulabiliyor.

Yenilikçi GPT-4 Teknolojisiyle Daha Gerçekçi ve Tatmin Edici Kahve Falı Deneyimi!

GPT-4 teknolojisi, sürekli olarak güncellenen ve geliştirilen bir algoritma üzerine kuruludur. Yenilikçi yapay zeka yetenekleriyle, kullanıcıların deneyimini sürekli olarak iyileştirmek için geri bildirimleri analiz eder ve algoritmayı geliştirir. Böylece, kullanıcılar daha doğru ve tatmin edici kahve falı yorumları alır.

Bankalar da parmak izi okuyacak!

0

Bankalarda yaşanabilecek sahteciliğin önüne geçilmek amacıyla KVK uyumlu parmak izi kimlik doğrulama sistemine geçiliyor. EGA tarafından üretilen Türkiye’nin ilk onaylı mobil kimlik doğrulama cihazı biOnay, çipli kimlik kartı kullanımıyla parmak izi doğrulamasını sağlayarak bankalarda olası sahtecilik işlemlerinin önüne geçilmesini sağlıyor.

2023-2024 yıllarında finans sektöründe KEC kullanımının hızla yaygınlaşması bekleniyor. Ziraat Bankası ve Halkbank gibi kamu bankalarında kullanılmaya başlanan uygulama, kısa bir süre içinde sektörün öncü özel bankalarında da devam edecek. EGA tarafından üretilen Türkiye’nin ilk onaylı mobil kimlik doğrulama cihazı biOnay, çipli kimlik kartı kullanımıyla parmak izi doğrulamasını sağlayarak bankalarda sahtecilik işlemlerinin önüne geçilmesini sağlıyor. Uygulama sayesinde şube içi sahte kimlik tespiti ile başkası adına işlem yapmaya çalışan dublör veya kart sahibine benzer akrabaların tespiti yapılabiliyor. Saha satış temsilcilerinin müşteri ziyaretleriyle şube dışında kimlik tespiti yapabilmeleri ve yeni müşteri edinebilme imkanları da uygulamanın diğer avantajları arasında yer alıyor.
 

KEC ile e-imza edinme işlemi birkaç dakikada bitiyor

Bundan böyle, bankalarda ıslak imza gerektiren ve kağıt üzerinde gerçekleşen işlemler, yasal geçerli elektronik imza ile gerçekleştirilebilecek. Bunun için BTK’nın yaptığı düzenlemeler sayesinde şubeye gelen veya saha ziyaretiyle erişilen müşterilerin çipli kimlik kartlarına KEC ile dakikalar içerisinde elektronik imza yüklenebiliyor. Normaldeki e-imza edinme süreçleri günler hatta haftalar sürerken, KEC ile e-imza edinme işleminin birkaç dakikaya indirilmesi sayesinde, günlük geçerli ve maliyeti oldukça makul e-imzalar artık mümkün hale geliyor.
 

Süreç hem kısalıyor hem dijitalleşiyor

Müşterinin kimlik kartına ücretsiz yüklenen günlük e-imzalar ile bankacılık sözleşmeleri imzalanabiliyor. Banka şubelerinde müşteriler tarafından ıslak imza atılan dekontlar, adres veya telefon değişiklik bildirim formları, bireysel kredi sözleşmeleri için ıslak imza yerine e-imza kullanımı sayesinde hem kağıt israfı hem fiziksel arşiv maliyetleri hem de operasyonel süreçler ortadan kalkıyor.

Bankalar güçlü kimlik doğrulama ve günlük e-imza kullanımıyla fark yaratıyor

Konuyla ilgili açıklama yapan EGA iştiraki olan biOnay’ın Kurucu Ortağı Ümit Yaşar Usta, “Bankalarda yeni dönemle birlikte vatandaşımızı pek çok avantaj bekliyor. E-imzalı dokümanların ispat gücü ıslak imzaya göre çok daha hızlı ve güvenli olduğu için ‘bu imza bana ait değil, krediyi ben çekmedim’ gibi olası inkarlar nedeniyle icra mahkeme süreçleri gereksiz ve haksız bir şekilde uzatılamıyor. Bankalar güçlü kimlik doğrulama ve günlük e-imza kullanımıyla BDDK ve MASAK düzenlemelerine uyum açısından da güvenlik açısından da müşteri memnuniyeti açısından da fark yaratıyor” dedi.
 

Mercedes-Benz Tech’te görev değişikliği

0

Dijitalleşme alanında küresel çözümler geliştiren Mercedes-Benz Tech Türkiye’nin başına Jochen Wandel atandı. Wandel liderliğinde Mercedes-Benz Tech Türkiye, Mercedes-Benz’in küresel teknoloji merkezi olan Home of Tech’e daha fazla entegre olmasının yanı sıra yazılım geliştirme alanında da büyüyecek.

Jochen Wandel
Jochen Wandel

Mercedes-Benz Otomotiv bünyesinde 40’tan fazla ülkedeki Mercedes-Benz Group AG lokasyonuna teknoloji çözümleri sağlayan Mercedes-Benz Tech Türkiye’nin başına Jochen Wandel atandı. Wandel’in görevini devraldığı Özlem Vidin Engindeniz ise kariyerini yine Mercedes-Benz bünyesinde Almanya’da sürdürecek.

Mercedes-Benz Tech Türkiye Direktörü olarak atanan Jochen Wandel, yeni görevi öncesinde Mercedes-Benz’in stratejik bir iş ortağı ve inovasyon merkezi olarak dijital ürünler ve yazılım çözümleri geliştiren iştiraki, Ulm merkezli Mercedes-Benz Tech Innovation’da Dijital Değer Platformları Kıdemli Müdürü olarak görev yapıyordu.

Ulm Üniversitesi’nde Bilgisayar Bilimleri alanında lisans sahibi olan ve mezuniyetinin ardından 2001 yılında o zamanki adıyla Daimler TSS olan Mercedes-Benz Tech Innovation’da kariyerine başlayan Jochen Wandel, yazılım uzmanı, proje müdürü ve takım lideri gibi farklı rollerde yazılım sistemleri geliştirilmesinde çalıştı. 2016 yılında konvansiyonel IT operasyonları alanında yaklaşık 150 çalışana liderlik ederek Mercedes-Benz Tech Innovation biriminde Operasyon ve Altyapı departmanını yöneten Wandel, bulut ve FOSS sistemleri odaklı çalışmalar yürüttü.