Techinside Google News
Ana Sayfa Blog Sayfa 88

Microsoft API seti web uygulamalarına açılıyor

Microsoft, cihaz içi yapay zeka modellerini Edge’deki web uygulamalarına açıyor. Yeni bir API seti, web uygulamalarına Edge tarayıcısı üzerinden yerel yapay zeka modellerini kullanan istem kutuları ve yazma araçları sunma olanağı sağlıyor.

Microsoft API seti ile gelen yenilikler

Web geliştiricileri, şirketin bugün düzenlediği Build konferansında duyurduğu üzere, web uygulamalarına Microsoft’un Phi-4-mini modeline erişim sağlayabilen yeni API’leri kullanarak yakında Microsoft’un Edge tarayıcısında cihaz içi AI’dan yararlanmaya başlayabilecekler. Microsoft ayrıca API’nin platformlar arası olacağını söylüyor, bu yüzden bu API’lerin macOS’taki Edge tarayıcısıyla da çalışacağı anlaşılıyor.

3.8 milyar parametreli Phi-4-mini, Microsoft’un en son küçük, cihaz üstü modeli olup, şirketin daha büyük Phi-4’üyle birlikte Şubat ayında piyasaya sürüldü. Yeni API’lerle, web geliştiricileri metin oluşturma, özetleme ve düzenleme için komut kutuları ekleyebilecek ve yazma yardımı araçları sunabilecek. Microsoft, önümüzdeki birkaç ay içinde bir metin çeviri API’si de yayınlayacağını söylüyor.

Microsoft, bu “deneysel” API’leri potansiyel web standartları olarak ortaya koyuyor ve çapraz platformlu olmalarının yanı sıra diğer AI modelleriyle de çalışacaklarını söylüyor. Şirket, geliştiricilerin bunları Edge Canary ve Dev kanallarında denemeye başlayabileceğini söylüyor.

Google, Chrome tarayıcısı için benzer API’ler sunar. Bunlarla geliştiriciler, metin çevirisi, metin ve resim oluşturma için istem kutuları ve web sayfası içeriğine dayalı takvim etkinliği oluşturma gibi şeyler sunmak için Chrome’un yerleşik modellerini kullanabilirler.

İnsansı robotlar ve kuantum süper bilgisayarlar yolda!

Nvidia CEO’sunun duyurduğu en dikkat çekici yeniliklerden biri, şirketin fiziksel yapay zekâ (Physical AI) vizyonu kapsamında geliştirdiği insansı robot platformu oldu.

Bu yeni platform, Isaac GR00T N1.5 temelli model güncellemesi, GR00T-Dreams isimli sentetik veri üretim şeması ve Blackwell sistemleriyle destekleniyor.

GR00T-Dreams sayesinde yalnızca tek bir görselden milyonlarca sentetik hareket verisi üretilebiliyor. Bu teknoloji, robotların çevresel değişkenlere hızla adapte olmasını sağlarken, geliştirme süresini de önemli ölçüde kısaltıyor. Nvidia, bu süreci 36 saatte tamamlayarak önemli bir zaman kazanımı elde ettiğini gösterdi. Agility Robotics, Boston Dynamics, Foxlink ve Neura Robotics gibi sektörün önde gelen şirketleri bu teknolojileri kullanmaya başladı bile.

Şirket ayrıca Cosmos Reason ve Cosmos Predict 2 gibi yeni simülasyon platformları ile robotik yazılım geliştirme süreçlerini hızlandırmayı hedefliyor. Lenovo, Dell ve Cisco gibi teknoloji devleri, Nvidia’nın Blackwell mimarisini entegre ederek bu dönüşümde rol alacak. Jensen Huang, “Fiziksel yapay zekâ, bir sonraki sanayi devriminin kapısını aralayacak.” diyerek şirketin vizyonunu özetledi.

Nvidia, süper bilgisayarlarıyla araştırmalara güç verecek

Nvidia, yalnızca robotik alanında değil, kuantum araştırmalarında da öncü rol üstleniyor. Şirket, Japonya’da kurulan ve dünyanın en büyük kuantum araştırma süper bilgisayarı olma özelliğini taşıyan ABCI-Q sistemini tanıttı. 2.020 Nvidia H100 GPU’su ile çalışan sistem, CUDA-Q platformu üzerinden kuantum işlemcilerle entegre bir şekilde çalışıyor.

Fujitsu, QuEra ve OptQC gibi firmaların kuantum donanımlarıyla desteklenen bu yapı, özellikle sağlık, enerji ve finans gibi alanlarda kullanılacak kuantum hata düzeltme teknolojilerinin geliştirilmesine olanak tanıyor. Nvidia yöneticisi Tim Costa, sistem hakkında yaptığı açıklamada “Kuantum donanımını yapay zekâ süper bilgisayarlarla entegre etmek, kuantum bilişimin potansiyelini gerçeğe dönüştürmenin anahtarı.” ifadelerini kullandı.

Öte yandan, Nvidia, Foxconn ve Tayvan hükümeti iş birliğiyle yeni bir AI süper bilgisayar fabrikası kurulacağı da duyuruldu. 10.000 Blackwell GPU ile donatılacak bu tesis, Tayvan’ın teknoloji ekosistemine bulut altyapısı sağlayacak ve ülkenin akıllı yapay zekâ adası vizyonunu destekleyecek.

Son olarak, Nvidia, RTX PRO Server’lar ve DGX Cloud Lepton platformu ile kişisel süper bilgisayarlardan bulut tabanlı AI fabrikalarına kadar geniş bir yelpazede çözüm sunmayı hedefliyor. Bu atılımlar, yapay zekânın yalnızca yazılımsal değil, fiziksel bir dönüşüm yaratacağını ve bu dönüşümün Nvidia liderliğinde gerçekleşeceğini ortaya koyuyor.

Apple, mahkeme kararının yaratacağı gelir kaybını önlemeye çalışıyor!

Geçtiğimiz haftalarda ABD’de görülen bir dava sonucunda, Apple tarafından uygulama dışı ödemeler için talep edilen %27’lik komisyon yasa dışı ilan edilmişti. Bu karar, geliştiricilere Apple’ın kendi ödeme sistemi dışında alternatif çözümler sunma hakkı tanırken, büyük geliştiriciler de hızla bu seçeneklere yönelmeye başladı.

Apple daha önce geliştiricilere harici ödeme sistemleri sunma hakkını teknik olarak tanımış olsa da, bunun ciddi şartları vardı: Kullanıcılara dış ödeme sistemlerinin riskleri konusunda uyarı ekranı gösterilmesi ve Apple’a yine de %27 oranında komisyon ödenmesi. Bu durum, geliştiricilerin neredeyse hiçbir avantaj elde edememesine yol açıyordu. Ancak mahkeme kararı ile bu uygulamaların geçerliliğini yitirmesi, Apple’ın App Store üzerindeki tekeline büyük darbe vurdu.

Apple gelir kaybını nasıl önleyecek?

App Storeun Apple’a yıllık yaklaşık 20 milyar dolar kazandırdığı tahmin ediliyor. Bu gelirin büyük bir kısmı, geliştiricilerden alınan %15 ile %30 arasındaki komisyonlardan oluşuyor. Geliştiricilerin kendi ödeme sistemlerine geçmesi, bu kaynağın ciddi şekilde azalmasına yol açabilir. Gurman, Apple’ın bu duruma karşı birkaç strateji izleyebileceğini belirtiyor:

  • Gizlilik ve güvenlik vurgusunu artırmak,
  • Komisyon oranlarını düşürmek.

Özellikle komisyon indirimi seçeneği dikkat çekiyor. Gurman’a göre Apple, geliştiricileri App Store ekosisteminde tutabilmek için yakın zamanda bu adımı atmak zorunda kalabilir. Şirket, mahkeme kararına itiraz etse de bu sürecin uzaması ve bu süreçte gelir kayıplarının artması muhtemel görünüyor.

Komisyon indirimi, özellikle küçük ve orta ölçekli geliştiriciler için cazip bir seçenek olabilir. Apple’ın sunduğu entegre ödeme kolaylığı, kullanıcıların harcama yapmasını daha pratik hale getiriyor. Kullanıcılar kredi kartı bilgilerini yeniden girmek zorunda kalmadan, sadece birkaç tıklamayla ödeme yapabiliyor. Apple, bu avantajı koruyarak geliştiricileri elde tutmak için komisyonları düşürme yoluna gidebilir.

Apple cephesinden henüz resmi bir açıklama gelmemiş olsa da, yaşanan gelişmeler teknoloji devinin politikalarında önemli bir değişimin habercisi olabilir.

Ofis Tasarımında Yapay Zeka ile Üretkenlik Optimizasyonu Dönemi

Modern iş dünyasında verimlilik ve çalışan refahı her zamankinden daha önemli hale geldi. İşte tam bu noktada yapay zeka (YZ) destekli ofis tasarımları devreye giriyor. Günümüzde şirketler, çalışma alanlarını optimize etmek ve çalışanlarının performansını artırmak için yapay zeka teknolojilerini kullanarak ofis tasarımında devrim yaratıyor.

Yapay Zeka ve Ofis Tasarımı: Yeni Bir Çağın Başlangıcı

Yapay zeka, ofis tasarımında artık sadece bir lüks değil, rekabet avantajı sağlayan bir zorunluluktur. Veri analizi ve makine öğrenmesi sayesinde, çalışma alanları çalışanların ihtiyaçlarına göre dinamik olarak şekillenebilmektedir. Bu teknolojiler, ofis ortamını sürekli izleyerek, kullanım modellerini analiz eder ve verimliliği artırmak için gerçek zamanlı öneriler sunabilir.

Akıllı Alan Yönetimi Sistemleri

YZ destekli akıllı alan yönetimi sistemleri, ofis kullanımını optimize ederek şirketlere %30’a varan tasarruf sağlayabilir. Bu sistemler:

  • Çalışma istasyonlarının kullanımını izler
  • Toplantı odalarının doluluk oranlarını analiz eder
  • Ofis trafiğini takip ederek en yoğun alanları tespit eder
  • Enerji kullanımını optimize eder

Çalışan Deneyimini İyileştiren YZ Uygulamaları

Yapay zeka, sadece şirket maliyetlerini düşürmekle kalmaz, aynı zamanda çalışan deneyimini de önemli ölçüde iyileştirir. YZ tabanlı kişiselleştirme, çalışanların bireysel tercihlerine göre çalışma ortamlarını otomatik olarak ayarlayan sistemler geliştirilmesine olanak tanır.

Kişiselleştirilmiş Konfor Ayarları

Modern YZ sistemleri, her çalışanın tercihlerini öğrenerek:

  • Aydınlatma seviyelerini otomatik olarak ayarlar
  • Sıcaklık kontrolünü kişiselleştirir
  • Gürültü seviyelerini optimize eder
  • Ergonomik ayarları kullanıcı profiline göre düzenler

İş Akışı Optimizasyonu ve Üretkenlik Artışı

Yapay zeka algoritmaları, çalışma alanlarında iş akışlarını analiz ederek, verimliliği artıracak düzenlemeler önerebilir. Araştırmalar, YZ destekli ofis tasarımlarının çalışan üretkenliğini %20’ye kadar artırabildiğini göstermektedir.

Veri Odaklı Tasarım Kararları

YZ sistemleri, ofis düzenlemeleri konusunda bilinçli kararlar almak için büyük veri setlerini analiz edebilir:

  • İş birliği alanlarının optimum konumları
  • Sessiz çalışma bölgelerinin stratejik yerleşimi
  • Departmanlar arası trafik akışının iyileştirilmesi
  • Doğal ışık kullanımının maksimize edilmesi

Sürdürülebilirlik ve Enerji Verimliliği

Yapay zeka, ofis binalarının karbon ayak izini azaltmada da kritik bir rol oynamaktadır. Akıllı sensörler ve öğrenen algoritmalar sayesinde, enerji kullanımı gerçek ihtiyaçlara göre optimize edilebilir.

Akıllı Enerji Yönetimi

YZ tabanlı sistemler:

  • Kullanılmayan alanların aydınlatma ve iklimlendirmesini otomatik olarak kapatır
  • Güneş ışığı ve hava durumuna göre binanın enerji kullanımını ayarlar
  • Enerji tüketim modellerini analiz ederek tasarruf fırsatlarını belirler
  • Karbon emisyonlarını azaltmak için stratejiler önerir

Sağlık ve Wellness Odaklı Ofis Tasarımı

Çalışan sağlığı ve refahı, modern ofis tasarımında ön planda yer almaktadır. Yapay zeka, sağlıklı çalışma koşullarını optimize edebilir:

  • Hava kalitesini sürekli izleyerek gerektiğinde havalandırmayı artırır
  • Ergonomik koşulları iyileştirmek için öneriler sunar
  • Çalışanların hareket etmeleri için hatırlatıcılar gönderir
  • Stres seviyelerini azaltacak ortam koşullarını sağlar

Geleceğin Ofis Tasarımında YZ Trendleri

Ofis tasarımında yapay zeka kullanımı henüz başlangıç aşamasındadır. Yakın gelecekte görebileceğimiz bazı trendler şunlardır:

Öngörücü Analitik

Yapay zeka, geçmiş verileri analiz ederek gelecekteki ofis kullanım modellerini tahmin edebilir. Bu da şirketlerin:

  • Ofis genişleme planlarını daha isabetli yapabilmelerini
  • Değişen çalışma koşullarına hızla adapte olabilmelerini
  • Geleceğe yönelik kaynak planlamalarını optimize edebilmelerini sağlar

Artırılmış Gerçeklik ve Sanal Ofis Ortamları

YZ ve artırılmış gerçeklik teknolojilerinin birleşimi, fiziksel ve sanal çalışma alanlarını birleştirecektir:

  • Uzaktan çalışanlar için sanal ofis deneyimleri
  • Holografik toplantılar ve iş birliği alanları
  • Artırılmış gerçeklik destekli ofis navigasyonu ve bilgi erişimi

Veri Güvenliği ve Mahremiyet Konuları

Yapay zeka destekli ofis sistemleri büyük miktarda veri topladığından, veri güvenliği ve mahremiyet konuları da önem kazanmaktadır. Şirketler:

  • Çalışan verilerinin güvenliğini sağlamak
  • Mahremiyet endişelerini gidermek
  • Şeffaf veri kullanım politikaları oluşturmak
  • Yasal düzenlemelere uyum sağlamak

konularında stratejiler geliştirmelidir.

Sonuç: Akıllı Ofislere Geçiş

Yapay zeka destekli ofis tasarımı, şirketlerin rekabet avantajı elde etmelerini, çalışan memnuniyetini artırmalarını ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmalarını sağlayacak güçlü bir araçtır. İş dünyasının geleceğinde, akıllı ofis sistemlerini benimseyen şirketler, daha verimli, sürdürülebilir ve insan odaklı çalışma ortamları yaratarak öne çıkacaktır.

Bu teknolojik dönüşüme ayak uydurmak, sadece bir trend takibi değil, gelecekteki başarı için stratejik bir zorunluluktur. Yapay zeka destekli ofis tasarımı, çalışma şeklimizi yeniden tanımlayarak daha akıllı, verimli ve keyifli iş ortamları yaratma potansiyeline sahiptir.

Grok 3, Microsoft Azure üzerinden kullanıma sunulmaya başladı!

Böylece Microsoft, Grok 3 ve Grok 3 mini modellerini yönetilen bir hizmet olarak sunan ilk büyük bulut sağlayıcılarından biri oldu. Şirketin açıklamasına göre, bu modeller Azure’nin diğer hizmetlerinde olduğu gibi tüm kurumsal servis seviyeleri ve destek anlaşmalarıyla birlikte gelecek.

Azure kullanıcıları, Grok modellerine doğrudan Microsoft üzerinden erişebilecek ve faturalandırma işlemleri de Microsoft tarafından yapılacak. Bu adım, hem Microsoft’un açık model stratejisini genişletme çabasını hem de Elon Musk’un yapay zekâsına kurumsal düzeyde bir meşruiyet kazandırma girişimini yansıtıyor.

Grok, Elon Musk tarafından ilk duyurulduğunda sansürsüz, sivri dilli ve geleneksel yapay zekâlara göre daha az otosansürlü olarak tanıtılmıştı. Musk, bu modelin diğer modellerin yanıtlamadığı tartışmalı sorulara dahi açık olduğunu savunmuştu. Nitekim Grok, kullanıcılar argo veya açık ifadeler kullandığında bu talepleri çoğunlukla yerine getiriyordu.

Ancak bu yaklaşım, zamanla ciddi sorunları da beraberinde getirdi. Grok’un kadın fotoğraflarını soyundurabildiği, Donald Trump ve Elon Musk’a yönelik olumsuz içerikleri sansürlediği ya da Güney Afrika bağlamında “beyaz soykırımı” ifadesini sürekli tekrarladığı gibi vakalar geniş yankı uyandırdı. Tüm bu olaylar, yapay zeka modelinin X platformundaki versiyonunun yeterince denetlenmediği yönünde eleştirileri artırdı.

OpenAI’ın en son yapay zeka modeli GPT-4.1 Microsoft Azure OpenAI Hizmeti ve GitHub üzerinden geliştiricilerin kullanımına açıldı

Azure AI Foundry üzerinden sunulan Grok 3 modelleri ise daha kontrollü ve kurumsal bir çerçevede çalışıyor. Microsoft’un sunduğu bu versiyonlar, kullanıcıya özel veri entegrasyonu, özelleştirme seçenekleri ve kapsamlı yönetişim araçlarıyla destekleniyor. Bu da yapay zeka modelinin daha güvenli bir versiyonunun kurumsal müşteriler için yeniden paketlendiğini gösteriyor.

Microsoft’un bu adımı, Grok’un tartışmalı doğasını yumuşatmaya ve onu daha güvenli, denetlenebilir bir yapay zekâ hizmetine dönüştürmeye yönelik önemli bir girişim olarak öne çıkıyor. Ancak yapay zeka modelinin geçmişi düşünüldüğünde, bu dönüşümün ne kadar sürdürülebilir olacağı zamanla netleşecek.

Microsoft, yapay zekâyı bilimsel keşiflerde kullanmak istiyor!

Şirketin açıklamasına göre bu yeni platform, bilimsel süreci baştan sona dönüştürmek üzere tasarlanmış bir agentic AI altyapısına dayanıyor. Microsoft Discovery, bilimsel bilgiyi analiz etmekten hipotez üretimine, aday çözüm önerileri oluşturmaktan simülasyon ve analiz süreçlerine kadar birçok adımı kapsayan uçtan uca bir çözüm sunmayı hedefliyor.

Microsoft, bu platform sayesinde araştırmacıların ve bilim insanlarının, özelleşmiş yapay zekâ ajanlarıyla iş birliği yaparak daha hızlı, daha doğru ve daha geniş çaplı sonuçlara ulaşabileceğini belirtiyor. Platform, süper bilgi işlem gücü ve son yapay zekâ teknolojileriyle desteklenerek özellikle ilaç keşfi, malzeme bilimi ve temel bilim araştırmalarında fark yaratmayı amaçlıyor.

Microsoft, bilimsel keşiflerde yapay zekâdan yararlanma fikrine yatırım yapan tek teknoloji devi değil. Google da yılın başlarında AI co-scientist adını verdiği, bilim insanlarına hipotez oluşturma ve araştırma planlaması konularında yardımcı olan bir sistem tanıtmıştı. OpenAI, Anthropic, Lila Sciences ve FutureHouse gibi şirketler de yapay zekânın özellikle tıp alanında çığır açıcı keşiflere kapı aralayabileceğini savunuyor.

Ancak her ne kadar potansiyel yüksek olsa da, mevcut yapay zekâ sistemlerinin bilimsel süreçlerde gerçekten etkili olup olmadığı hâlâ tartışmalı. Pek çok araştırmacı, bugünkü modellerin güvenilirlikten yoksun olması nedeniyle bilimsel düşünce süreçlerinde sınırlı fayda sağladığını düşünüyor. AI, bilinmeyen değişkenlerin fazla olduğu alanlarda olasılık listelerini daraltmakta işe yarayabilirken, özgün ve yaratıcı çözümler üretme konusunda henüz tatmin edici bir başarı sağlayabilmiş değil.

Nitekim 2023’te Google’ın GNoME adını verdiği AI modeli yardımıyla sentezlenen 40 yeni malzemenin, bağımsız analizlerde aslında yeni olmadığı ortaya çıkmıştı. Yine AI destekli ilaç geliştirme firmaları Exscientia ve BenevolentAI, büyük umutlarla başlanan bazı klinik deneylerde başarısız olmuştu.

Microsoft, Discovery platformuyla bu başarısız örnekleri geride bırakmayı ve yapay zekâyı bilimsel ilerlemenin güçlü bir aracı haline getirmeyi umuyor. Ancak bu hedefin gerçekliğe dönüşüp dönüşmeyeceği, platformun bilim dünyasındaki performansına bağlı olacak.

Yapay Zeka Destekli Siber Güvenlik Çözümleri Şirketleri %80 Daha Güvenli Hale Getiriyor

Siber tehditlerin her geçen gün arttığı dijital çağda, yapay zeka destekli siber güvenlik çözümleri şirketler için bir kurtarıcı haline geldi. Son araştırmalara göre, yapay zeka (AI) tabanlı güvenlik sistemleri, şirketlerin siber güvenlik seviyesini %80’e kadar artırıyor. Peki, yapay zeka bu alanda nasıl bir fark yaratıyor ve neden bu kadar etkili? İşte detaylar!

Yapay Zeka Siber Güvenlikte Nasıl Kullanılıyor?

Yapay zeka, büyük veri analitiği, makine öğrenimi ve derin öğrenme teknikleriyle devrim yaratıyor. AI destekli sistemler, aşağıdaki alanlarda öne çıkıyor:

  • Tehdit Tespiti: Yapay zeka, anormal davranışları anında tespit ederek potansiyel tehditleri belirliyor. Örneğin, bir çalışanın hesabından şüpheli bir girişimi saniyeler içinde fark edebilir.
  • Otomatik Yanıt: AI, tehditlere karşı otomatik önlemler alarak saldırıların yayılmasını engelliyor.
  • Kötü Amaçlı Yazılım Analizi: Geleneksel yöntemlerle tespit edilemeyen karmaşık kötü amaçlı yazılımları tanıyabiliyor.

%80 Daha Güvenli: Rakamlar Ne Söylüyor?

2024’te yapılan bir araştırmaya göre, AI destekli siber güvenlik çözümlerini kullanan şirketler, geleneksel yöntemlere kıyasla %80 daha az siber saldırıya maruz kalıyor. Bunun temel nedeni, AI’nin gerçek zamanlı analiz yeteneği ve proaktif yaklaşımı. Örneğin, bir phishing saldırısı AI tarafından anında engellenebiliyor, böylece veri ihlalleri önleniyor.

Yapay Zekanın Avantajları Neler?

Yapay Zeka Destekli Siber Güvenlik Çözümleri Şirketleri %80 Daha Güvenli Hale Getiriyor
  1. Hız ve Verimlilik: AI, milyonlarca veriyi saniyeler içinde analiz ederek tehditleri hızla tespit eder.
  2. Öğrenme Yeteneği: Sistemler, zamanla yeni tehdit türlerini öğrenerek kendini günceller.
  3. Maliyet Tasarrufu: Otomatik çözümler, manuel müdahale ihtiyacını azaltarak operasyonel maliyetleri düşürür.

Hangi Sektörler Faydalanıyor?

  • Finans: Bankalar, AI ile dolandırıcılık ve veri hırsızlığını önlüyor.
  • E-Ticaret: Online platformlar, müşteri verilerini korumak için AI’ye güveniyor.
  • Sağlık: Hasta kayıtlarının güvenliği, yapay zeka ile sağlanıyor.

Türkiye’de durum: Türk şirketleri de bu trende ayak uyduruyor. Özellikle finans ve e-ticaret sektöründe AI tabanlı siber güvenlik çözümleri hızla yaygınlaşıyor.

Gelecekte Yapay Zeka ve Siber Güvenlik

Yapay zekanın siber güvenlikteki rolü her geçen gün büyüyor. Uzmanlar, 2030’a kadar AI destekli sistemlerin tüm büyük şirketlerde standart hale geleceğini öngörüyor. Ancak, yapay zekanın kötü niyetli kişiler tarafından da kullanılabileceği unutulmamalı. Bu nedenle, etik AI kullanımı ve sürekli güncellemeler kritik önem taşıyor.

Şirketiniz İçin AI’yi Düşünün

Yapay zeka destekli siber güvenlik çözümleri, şirketleri siber tehditlere karşı %80 daha güvenli hale getiriyor. Bu teknolojiler, hem mevcut tehditleri engelliyor hem de geleceğe hazırlık sağlıyor. Şirketinizin güvenliğini artırmak için AI çözümlerini değerlendirmeye ne dersiniz?

Kuantum Şifreleme: Geleceğin Güvenlik Teknolojisi

0

Kuantum şifreleme, dijital dünyada güvenliği yeniden tanımlayan devrim niteliğinde bir teknoloji. Geleneksel şifreleme yöntemlerinin sınırlarını zorlayan bu yenilik, özellikle siber güvenlik alanında çığır açıyor. Peki, kuantum şifreleme nedir, nasıl çalışır ve neden bu kadar önemli? Bu yazıda, kuantum şifrelemenin temel prensiplerini, avantajlarını ve geleceğe etkilerini mercek altına alıyoruz.

Kuantum Şifreleme Nedir?

Kuantum şifreleme, kuantum mekaniği prensiplerine dayanan bir veri güvenliği yöntemidir. Geleneksel şifreleme sistemleri, karmaşık matematiksel algoritmalara dayanırken, kuantum şifreleme kuantum bitleri (qubit) ve kuantum süperpozisyon gibi fiziksel özellikleri kullanır. Bu teknoloji, özellikle kuantum anahtar dağıtımı (QKD) ile bilinir. QKD, iki taraf arasında güvenli bir şekilde şifreleme anahtarı paylaşılmasını sağlar ve herhangi bir müdahale anında tespit edilir.

Anahtar kelimeler: Kuantum şifreleme, kuantum anahtar dağıtımı, siber güvenlik, kuantum mekaniği.

Kuantum Şifreleme Nasıl Çalışır?

Kuantum şifrelemenin temelinde, kuantum mekaniğinin “gözlemci etkisi” yatar. Bu prensibe göre, bir kuantum parçacığının durumu ölçüldüğünde değişir. Örneğin, QKD protokollerinden biri olan BB84 protokolü, fotonların polarizasyonunu kullanarak güvenli anahtarlar oluşturur. Eğer bir hacker bu anahtarı ele geçirmeye çalışırsa, kuantum durumu bozulur ve bu durum hemen fark edilir.

Bu sistem, geleneksel yöntemlere kıyasla kırılamaz bir güvenlik sunar. Çünkü kuantum şifreleme, matematiksel karmaşıklığa değil, fiziksel yasalara dayanır.

SEO ipucu: “Kuantum şifreleme nasıl çalışır” gibi sorgular, kullanıcıların sıkça aradığı sorular arasında. Bu başlık, organik trafiği artırmak için optimize edildi.

Kuantum Şifrelemenin Avantajları

  1. Yüksek Güvenlik: Kuantum şifreleme, teorik olarak kırılamaz. Bu, özellikle finans, sağlık ve devlet kurumları için kritik bir avantaj.
  2. Geleceğe Hazırlık: Kuantum bilgisayarlar, geleneksel şifreleme yöntemlerini tehdit ediyor. Kuantum şifreleme, bu yeni çağa uyum sağlıyor.
  3. Hızlı Tespit: Herhangi bir siber saldırı girişimi anında tespit edilir, bu da proaktif güvenlik sağlar.

Kuantum Şifrelemenin Kullanım Alanları

Kuantum şifreleme, birçok sektörde devrim yaratma potansiyeline sahip:

Kuantum şifreleme, birçok sektörde devrim yaratma potansiyeline sahip:

  • Finans Sektörü: Bankalar, ödeme sistemlerini ve müşteri verilerini korumak için kuantum şifrelemeyi benimsiyor.
  • Sağlık: Hasta verilerinin gizliliği, kuantum şifreleme ile garanti altına alınıyor.
  • Savunma: Devletler, ulusal güvenlik için kuantum tabanlı iletişim ağları kuruyor.

Türkiye’de kuantum şifreleme: Ülkemizde de bu alanda çalışmalar hız kazanıyor. Üniversiteler ve teknoloji şirketleri, kuantum teknolojilerine yatırım yaparak global rekabette yerini almaya çalışıyor.

Gelecekte Kuantum Şifreleme

Kuantum şifreleme, henüz yaygın bir şekilde kullanılmasa da geleceğin standardı olmaya aday. Kuantum bilgisayarların gelişmesiyle birlikte, bu teknolojiye olan ihtiyaç daha da artacak. Uzmanlar, 2030 yılına kadar kuantum şifrelemenin birçok sektörde standart hale geleceğini öngörüyor.

Güvenli Bir Gelecek İçin Kuantum Şifreleme

Kuantum şifreleme, siber güvenliğin geleceğini şekillendiren en önemli teknolojilerden biri. Geleneksel yöntemlerin ötesine geçen bu sistem, hem bireylerin hem de kurumların verilerini korumak için benzersiz bir çözüm sunuyor. Türkiye’nin bu alanda attığı adımlar, teknoloji yarışında bizi bir adım öne taşıyabilir.

Sizce kuantum şifreleme, dijital dünyayı nasıl değiştirecek? Yorumlarınızı aşağıda paylaşın ve teknoloji haberlerimizden haberdar olmak için bültenimize abone olun!

Amazon’a rakip olmak isteyen Stord, lojistik şirketi satın aldı!

Atlanta merkezli Stord, bu anlaşmayla birlikte teslimat altyapısını genişletmeyi ve özellikle küçük ölçekli satıcılar için Amazon Prime benzeri hızlı teslimat hizmetlerini daha erişilebilir kılmayı amaçlıyor.

Ware2Go, işletmelerin hızlı teslimat yapmalarına olanak tanıyan üçüncü taraf bir lojistik sağlayıcısı. Bu yapı, Amazon’un sunduğu devasa lojistik gücüne karşı alternatif sunmak isteyen Stord için stratejik bir kaynak niteliğinde. Şirketin kurucusu Sean Henry, yaptığı açıklamada, “Bağımsız satıcıların en büyük sorunu ölçek. Amazon gibi hizmet verebilmek için çok sayıda paketi, çok sayıda tüketiciye yakın noktalarda depolamanız gerekiyor.” diyerek rekabetin fiziksel altyapı temelli zorluklarına dikkat çekti.

Ware2Go’nun devralınmasıyla Stord’un lojistik ağına 2,5 milyon metrekarelik ek alan katıldı. Şirketin hâlihazırda ABD, Kanada, Birleşik Krallık ve Hollanda’da 13 deposu ve dünya genelinde 70’ten fazla ortak lojistik tesisi bulunuyor. Bu satın alma, Stord’un küresel e-ticaret lojistik zincirini güçlendirmesine katkı sağlayacak.

Stord, 2024 yılında da dikkat çeken başka satın almalar gerçekleştirmişti. Özellikle Pitney Bowes’un e-ticaret lojistik birimi ve freight platformu ProPack, şirketin tam döngülü teslimat hizmetleri vizyonunu genişletmişti.

Stord’un yatırımcıları arasında Silikon Vadisi’nin önde gelen isimlerinden Kleiner Perkins, Founders Fund (Peter Thiel), Franklin Templeton ve Strike Capital gibi önemli fonlar bulunuyor. Şirketin kurucusu Sean Henry, 18 yaşında üniversiteyi bırakıp Thiel Fellowship’e katıldıktan sonra Stord’u kurmuştu. Henry, Thiel’den öğrendiği savunulabilir rekabet avantajı yaklaşımının şirketin iş modelini şekillendirdiğini belirtiyor.

“Eğer kendi teknolojimizi, operasyonlarımızla uyumlu bir şekilde, sepetten teslimata kadar her aşamada biz geliştiriyorsak, başkalarının bize yetişmesi çok zor olacak.” diyen Henry, yazılım ve lojistiği entegre eden sistemlerinin sektördeki diğer oyunculardan farkını vurguluyor.

Küresel lojistik sektörü, ticaret savaşları ve pandemi gibi krizlerle sık sık sarsılsa da, Henry bu tür dalgalanmaların Stord gibi esnek platformlara olan talebi artırdığını belirtiyor. Amazon’un hızlı teslimat gücüne meydan okumak kolay olmasa da, Stord’un agresif büyüme stratejisi ve altyapı yatırımları, e-ticaret lojistiğinde dengeleri değiştirebilir.

Turkcell veri merkezi yatırımlarına 100 milyon euroluk finansman sağladı

0

Turkcell’in veri merkezi yatırımlarını gerçekleştiren TDC Veri Hizmetleri şirketi, Emirates NBD Bankası ile gerçekleştirdiği anlaşma ile Körfez Bölgesi’nden 100 milyon euro tutarında murabaha finansmanı sağladı. TDC Veri Hizmetleri’nin 5 yıl vade ile aldığı finansman, veri merkezi yatırımlarında kullanılacak.

Turkcell iştiraki TDC Veri Hizmetleri, veri merkezi yatırımlarını büyütmek ve pazardaki liderliğini pekiştirmek adına önemli bir adım attı. TDC Veri Hizmetleri şirketi, Emirates NBD Bankası’yla imza attığı anlaşma ile Körfez Bölgesi’nden 100 milyon euroluk murabaha finansmanı sağladı. 5 yıl vade ile alınan bu finansman ile TDC, veri merkezleri alanındaki dijital altyapı yatırımlarını hızlandıracak ve uzun vadeli büyüme hedeflerine emin adımlarla ilerlemeye devam edecek.

Faizsiz finansman ilkelerine dayalı olarak gerçekleştirilen murabaha yapısı, TDC’nin finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesinde önemli bir rol oynamasının yanı sıra Körfez Bölgesi’nde yeni iş birliklerinin önünü açma potansiyeli ile de dikkat çekiyor.

Türkiye’nin dijital dönüşüm sürecine katkı sağlayacak

İmza töreninde konuşan Turkcell Finanstan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Kamil Kalyon, “Körfez Bölgesi’nin önde gelen finans kuruluşlarından Emirates NBD ile gerçekleştirdiğimiz murabaha finansmanı, küresel yatırımcıların Türkiye’ye ve Turkcell’e duyduğu güvenin somut bir göstergesi. Bu stratejik iş birliği, veri merkezi yatırımlarımızı hızlandırarak Türkiye’nin dijital dönüşüm sürecine katkı sağlayacak, aynı zamanda ülkemizi bölgesel bir veri üssü haline getirme hedefimize ivme kazandıracak. Attığımız bu adımın, Türkiye’de geleceğin en stratejik alanlarından biri olan veri merkezlerinin gelişimine destek olacağına inanıyor, bu alandaki liderliğimizi pekiştirerek ülkemizin teknoloji vizyonuna katkı sunmaya devam ediyoruz” dedi.

Emirates NBD Kurumsal İlişkiler Grup Eş Başkanı Pri McNair de anlaşma ile ilgili şunları söyledi: “Emirates NBD’nin Turkcell ile gerçekleştirdiği 100 milyon euro tutarındaki murabaha finansman anlaşması, dijital dönüşüme yatırım yapan büyüme odaklı şirketleri desteklemeye yönelik uzun vadeli stratejimizin bir parçası. Bu anlaşma, Turkcell’e olan güvenimizi yansıtırken, Turkcell’in veri merkezi yatırımlarını desteklemekten gurur duyuyoruz. İş birliğimiz, Turkcell’in telekom sektöründeki lider konumunu pekiştirirken, Emirates NBD’nin sürdürülebilir büyümeyi destekleyen özel çözümler sunan güvenilir bir finans ortağı rolünü de güçlendiriyor.”

Xiaomi teknoloji savaşında kendi ayakları üzerinde durmak istiyor!

Xiaomi CEO’su olan Lei Jun, bu duyuruyu pazartesi günü Weibo üzerinden yaptı. Yatırımın başlangıç tarihi ise 2025 olarak belirtildi.

Bu hamle, Çinli firmaların ABD ile yaşanan teknoloji savaşları çerçevesinde yurt içi üretime yönelme eğiliminin bir parçası. Özellikle ABD’nin Çinli şirketlerin bazı ileri düzey yarı iletkenlere erişimini kesmesi, firmaları kendi teknolojilerini üretmeye teşvik ediyor. Xiaomi, uzun süredir Qualcomm gibi ABD merkezli üreticilerin çiplerine bağımlı durumda; ancak bu yatırım, bu bağımlılığı azaltmayı hedefliyor.

Xiaomi’nin bu yatırım kapsamındaki ilk adımı, bu hafta tanıtacağı yeni ürünü Xring O1 olacak. Bu çipin, Xiaomi’nin yeni akıllı telefonu tarafından kullanılacağı tahmin ediliyor. Xring O1, 3 nanometre üretim süreciyle geliştirildi; bu, piyasadaki en ileri teknolojilerden biri. Karşılaştırma yapmak gerekirse, Apple’ın iPhone 16 Pro modellerinde kullandığı A18 Pro çipleri de aynı ölçekte üretiliyor.

Sistem-çip (SoC) olarak tanımlanan bu tür yarı iletkenler, bir akıllı telefonun çalışmasını sağlayan işlem birimi, hafıza ve bağlantı modülleri gibi birçok bileşeni tek bir yapı içinde barındırıyor. Xiaomi daha önce 2017’de Surge S1 adını verdiği bir çipi piyasaya sürmüştü, ancak sonrasında yaşanan zorluklar nedeniyle kendi SoC geliştirme faaliyetlerini askıya almıştı. Xring O1, şirketin bu alana dönüşünü simgeliyor.

Xiaomi’nin bu adımı, haliyle bugüne kadar ana çip tedarikçisi olan Qualcomm’u gündeme getirdi. Ancak Qualcomm CEO’su Cristiano Amon, yaptığı açıklamada, şirket ile olan iş birliklerinin devam edeceğini ve Snapdragon çiplerinin Xiaomi’nin amiral gemisi cihazlarında kullanılmayı sürdüreceğini söyledi. Amon, Xiaomi’nin kendi çip üretimini artırmasının şirketin iş modelini etkilemeyeceğini savundu.

Bugün dünya genelinde sadece birkaç büyük teknoloji firması kendi SoC’lerini geliştiriyor. Apple, Samsung ve Huawei gibi isimlerin öne çıktığı bu alanda, kendi çipini tasarlamak yüksek maliyet ve teknik uzmanlık gerektirse de, donanım ve yazılım entegrasyonu açısından büyük avantajlar sağlıyor. Xiaomi de, rekabetçi ürün deneyimi sunmak için bu yolda ilerliyor.

Şirketin 6,9 milyar dolarlık dev yatırımı, sadece şirketin değil, Çin’in teknoloji bağımsızlığı vizyonunun da bir parçası. Xring O1 ile yeniden sahneye dönen Xiaomi, eğer bu alandaki teknik zorlukları aşabilirse, önümüzdeki yıllarda mobil teknolojilerde daha rekabetçi ve özgün cihazlar üretme şansına sahip olabilir.

Plastik aynalar güneş enerjisi maliyetini düşürüyor

Avustralyalı araştırmacılar, başlangıçta otomobiller için tasarlanmış, kırılmaz dikiz aynalarının yardımıyla güneş enerjisiyle termal enerji üretmenin maliyetini yüzde 40’a kadar düşürmenin bir yolunu arıyor.

Plastik aynalar güneş enerjisi için tasarruf sağlıyor

Bu, 212 – 754 °F (100 – 400 °C) arasındaki sıcaklıklarda büyük ölçekli işlemler için büyük miktarda ısıya ihtiyaç duyan tarım ve endüstriyel tesisler için çok büyük olabilir. Bu, gıda üretimi, mahsul kurutma, tahıl ve bakliyat kurutma, toprağı sterilize etme ve çiftliklerde atık suyu arıtmayı ele alır; endüstriyel uygulamalar arasında kimyasal üretimi, kağıt yapımı, suyu tuzdan arındırma ve tekstil boyama bulunur.

Güneş termal enerjisi ve geleneksel güneş enerjisi (fotovoltaik) sistemleri her ikisi de güneş ışığını toplar, ancak temelde farklı şekillerde çalışırlar. Güneş termal kurulumları, ışığı yerine Güneş’in ısısını yakalar, güneş ışığını bir alıcıya yoğunlaştırmak için reflektörler kullanır ve güneş radyasyonunu doğrudan ısı enerjisine dönüştürür. Bu ısı, binaları, suyu veya yukarıda belirtilen endüstriyel süreçleri ısıtmak için doğrudan kullanılabilir.

Güney Avustralya Üniversitesi’ndeki (UniSA) bir ekip, UniSA’da geliştirilen plastik aynaları kırılmaz, düz paketlenebilir, cam muadillerinden %50 daha hafif ve yeni araçlar için arka görüş kanatlarına tasarlanması ve monte edilmesi daha kolay olacak şekilde kullanıyor. Söz konusu plastik yaygın olarak bulunan bir malzemedir, ancak normal bir ayna kadar yansıtıcı olmak için özel kaplamalar kullanır.

UniSA’nın pilot projesi, her biri yüksek sıcaklıklarda termal enerji üretmeye yardımcı olmak için özel çok katmanlı alüminyum-silika yansıtıcı kaplamalı 16 kaplamalı ayna panelinden oluşan iki model görecek. Bu kurulum , Avustralya’da şarap üretim süreçlerinde yenilik yapma merkezi olan Charles Sturt Üniversitesi’nin Geleceğin Bağında test edilecek.

Bu, geçen yıl Çin’de gerçekleştirilen bir CST projesinin ardından geldi. Bu projede, Güneş’in yolunu takip edebilen ve ışığı her iki kuleye de yansıtabilen, üst üste binen eşmerkezli daireler halinde yerleştirilmiş aynalarla çevrili iki kule bulunuyordu. Bu sayede verimlilikte %24’lük bir artış sağlandı.

Çin kuantum kriptografi sistemi hacklenemiyor

0

China Telecom Quantum Group, yeni teknolojisini kullanarak Pekin ile Hefei arasında 1.000 km’den fazla mesafeyi kapsayan bölge ötesi kuantum şifreli telefon görüşmesini tamamladığını duyurdu.

Kuantum bilişimi ilerledikçe, geleneksel şifreleme güçlü yeni algoritmalardan kaynaklanan artan risklerle karşı karşıyadır. Bu sorunları ele almak amacıyla, Çin’deki bir hükümet şirketi, kuantum bilgisayar saldırılarına bile dayanıklı olduğunu iddia ettiği dünyanın ilk ticari kriptografi sistemini tanıttı.

Çin kuantum kriptografi sistemi

China Telecom Quantum Group, geçen hafta iki temel teknolojiyi birleştiren dünyanın ilk kendi kendini ilan eden dağıtılmış kriptografi sisteminin lansmanını duyurdu. Şirket ayrıca, Pekin ile Hefei arasında 600 milden fazla mesafeyi kapsayan bu sistemi kullanarak dünyanın ilk bölge ötesi kuantum şifreli telefon görüşmesini tamamladığını duyurdu.

South China Morning Post’un (SCMP) haberine göre, iki gelişmiş yaklaşımı birleştiren sistem, şifreleme anahtarlarını kuantum mekaniği aracılığıyla güvenli bir şekilde iletmek için Kuantum Anahtar Dağıtımını ve karmaşık matematiksel algoritmalar kullanarak verileri korumak için Kuantum Sonrası Kriptografiyi kullanıyor.

China Telecom Quantum Group ayrıca bu birleşmenin gerçek zamanlı iletişim, veri koruması ve güvenilir kimlik doğrulaması gibi temel uygulamalar için tasarlanmış uçtan uca kuantum güvenli bir mimari oluşturduğunu belirtti.

China Telecom’un baş kuantum bilimcisi ve Çin Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nde profesör olan Peng Chengzhi’ye göre, kuantum hesaplama teknolojisi dünya çapında ilerledikçe açık anahtar tabanlı şifreleme sistemleri giderek artan risklerle karşı karşıya kalacak.

Bilim insanı, ilerleyen kuantum teknolojilerinin ortaya çıkardığı yeni tehditlerin önünde kalmak için kuantum dirençli yeni siber güvenlik altyapısının geliştirilmesi ve dağıtımının hızlandırılmasının acil gerekliliğini vurguladı. Şirket, yeni sisteminin sağlam üç katmanlı bir mimariye sahip olduğunu açıkladı. Grup, teknolojisinin gerçek dünya koşullarında başarıyla test edildiğini ve artık büyük ölçekli ticari kullanıma hazır olduğunu, pratik, kuantum güvenli iletişimlere doğru önemli bir adım olduğunu bildirdi.

Horizon Aircraft eVTOL ile bir ilki başardı

0

Kanada merkezli havacılık mühendisliği şirketi Horizon Aircraft, büyük ölçekli prototip uçağı Cavorite X7 ile kanat içinde fan tasarımı kullanarak istikrarlı kanat uçuş geçişini gerçekleştiren ilk eVTOL geliştiricisi olarak önemli bir dönüm noktasına ulaştı.

Horizon Aircraft eVTOL tarafında iddialı

Cavorite X7 göstericisi, esasen geleneksel bir uçak olarak tasarlanmıştır ancak benzersiz bir değişiklikle: Helikopter gibi dikey olarak kalkış ve iniş yapabilir, geleneksel sabit kanatlı performansı eVTOL yeteneğinin çok yönlülüğüyle birleştirir. Uçak, dikey kalkış ve iniş sağlamak için gövdesine gömülü 14 pervane kullanır: her ana kanatta beş ve her ön kanatta iki.

Horizon Aircraft, kanat yüzeylerinin kayarak açılmasını sağlayan ve dikey uçuş sırasında pille çalışan kaldırma fanlarını açığa çıkaran patentli bir mekanizma geliştirdi. Uçak ileri uçuşa geçtiğinde, kanat yüzeyleri kapanarak onu arka itme pervanesini çalıştıran bir gaz türbini motoruyla çalışan geleneksel bir sabit kanatlı uçağa dönüştürdü.

Patentli fan-in-wing sistemi, basitlik, güvenlik ve verimliliği ön planda tutan  yeni nesil eVTOL platformuna güç sağlamak için modern elektrik motorları ve piller kullanan yerleşik teknolojiler üzerine inşa edilmiştir.

Gerçek dünya performansı için tasarlanan hibrit-elektrikli Cavorite X7’nin, 400 km/saate kadar seyir hızına ulaşması ve yakıt rezervleriyle 800 kilometreden fazla yol kat etmesi bekleniyor; bu da onu hızla büyüyen Bölgesel Hava Taşımacılığı (RAM) pazarında potansiyel bir oyun değiştirici konumuna getirecek. Horizon Aircraft’ın CEO’su ve kurucu ortağı Brandon Robinson bir basın bülteninde: “Başından beri, en iyi mevcut teknolojiyle en operasyonel anlamı olan yeniliklere odaklandık. Bunu, şu anda inşa halinde olan tam ölçekli, pilotlu teknik göstericimizde kanıtlamayı dört gözle bekliyoruz” dedi.

Qualcomm Kıdemli Başkan Yardımcısı Kedar Kondap’tan Computex 2025’te özel açıklamalar

0

Computex 2025’te Qualcomm Kıdemli Başkan Yardımcısı Kedar Kondap ile özel bir basın toplantısı gerçekleştirdik. ShiftDelete.Net kurucusu Hakkı Alkan’ın da bizzat katıldığı bu toplantıda daha önce Qualcomm Başkan Yardımcısı Alex Katouzian ile özel röportaj yapan Alkan, Kondap’ın Qualcomm’un yapay zeka, PC vizyonu ve oyun alanındaki stratejileri hakkında paylaştığı önemli bilgileri de ilk elden dinleme fırsatı buldu.

Toplantının başında söz alan moderatör, Qualcomm’un premium PCM’ler için yüzde 40’lık bir büyüme ve Alex Katouzian’ın da bahsettiği genişleme planlarını hatırlattı. 2029 mali yılına kadar 4 milyar dolarlık gelir elde etmeyi ve önemli miktarda hacim yaratmayı hedeflediklerini vurguladı.

Qualcomm Bilgi İşlem ve Oyun Birimi Kıdemli Başkan Yardımcısı ve Genel Müdürü Kedar Kondap
Qualcomm Bilgi İşlem ve Oyun Birimi Kıdemli Başkan Yardımcısı ve Genel Müdürü Kedar Konda

Kondap, bir gün önce gerçekleşen ana konuşmada yeni duyurular yapmadıklarını, ancak eylül ayında yeni ürün duyuruları yapacaklarını belirtti. Son 12 ayda bilgi işlem alanındaki ilerlemelerini göstermek istediklerini söyleyerek Microsoft’un bir önceki yıl mayıs ayında yeni nesil işletim sistemini duyurduğunu ve ürünlerin haziran ayında raflarda yerini aldığını hatırlattı.

Basından gelen “PC’yi nasıl tanımlarsınız” sorusuna PC’nin geçmişteki tanımı ile geleceğe yönelik vizyonun çok farklı olduğunu belirtti. Kullanıcı ile PC arasındaki etkileşimin dramatik şekilde değişeceğini vurgulayarak PC’nin tarihsel olarak önce programlar etrafında, ardından uygulamalar etrafında şekillendiğini, şimdi ise yapay zekanın yeni kullanıcı arayüzü (UI) olacağına inandıklarını söyledi.

Yapay zeka ajanlarıyla birlikte, tüketici ile PC arasındaki duygusal etkileşim çok daha zengin olacak. PC’niz ne yapmak istediğinizi önceden bilecek,” diyen Kondap, form faktörünün zamanla değişeceğini, kullanıcı girişinin nasıl olacağının da dönüşeceğini belirtti.

Kendi Copilot deneyimlerini de paylaşarak bu aracı e-posta yazımında, toplantı notlarının özetlenmesinde ve belgelerin hazırlanmasında aktif olarak kullandığını belirtti. “Bu, gördüğümüz şeyin sadece başlangıcı. Fiziksel etkileşimden ajan temelli etkileşime geçtiğimizde, kullanıcı girişi ses olabilir veya PC’ye farklı şekillerde giriş olabilir, ama kesinlikle değişecek,” dedi.

Ayrıca PC’nin belirli bir donanım veya yazılımdan ziyade bir etkileşim yöntemi olarak görülmesi gerektiğini vurguladı. “Kullanıcının, PC’si ile etkileşime girip bu cihazı daha akıllı hale getirirken, bunun donanım veya gigahertz hakkında olmaması gerekiyor. Elbette Snapdragon olmasını isteriz, cihazları bizim güçlendirdiğimizi anlamalarını isteriz, ancak asıl önemli olan yapay zeka ajanı ile tüketici arasındaki etkileşimdir. Bu yüzden ‘yapay zeka yeni kullanıcı arayüzüdür’ diyoruz,” açıklamasında bulundu.

Kondap, yapay zeka ile etkileşim konusunda kişisel deneyimlerini de paylaştı. Sunumları için yapay zeka ajanlarını kullanarak görseller oluşturduğunu, komut istemlerine daha akıllı yaklaşarak istediği sonuçları elde etmeyi öğrendiğini anlattı. E-posta iletişiminde de Copilot’un kendi iletişim tarzını öğrenerek kendisine daha uygun yanıtlar üretmeye başladığını belirtti.

Yapay zeka kullanım örneklerine dair ilginç bir anekdot paylaşan Kondap, bir analistin 8-10 yaşlarındaki çocuğunun yazdığı 10-15 sayfalık bir hikâyeyi yapay zeka uygulamasına girdiğini ve uygulamanın tüm hikâyeyi bir videoya dönüştürdüğünü anlattı. Uygulama, çocuğun hayal ettiği karakterleri ve sahneleri görselleştirerek, okul projesi için kullanılabilecek bir video oluşturmuş.

Basından gelen yapay zeka teknolojilerinin yaygın benimsenmesi hakkındaki soruya Kondap, “Bu bir yaşam tarzı değişimi. Kolayca benimsenecek bir şey değil,” yanıtını verdi. Yapay zeka ajanına seyahat planlaması yaptırma konusunda kendisinin bile endişe duyabileceğini itiraf ederek 15 yıl önce bir uygulamanın rastgele bir kişinin sizi havaalanından alıp gideceğiniz yere bırakması fikrinin (bugünkü Uber veya Lyft) çılgınca görünebileceğini ancak şimdi bunu benimsediğimizi hatırlattı.

Kondap, yapay zeka modellerinin çok hızlı ilerlediğini ve henüz bir dengeye ulaşmadığını belirtti. “İSV’lerin (Bağımsız Yazılım Satıcıları) bu modelleri alıp kullanım durumlarına dönüştürmesi ve tüketicilere pazarlaması için iyi bir karışım henüz oluşmadı,” dedi.

Modellerin hızla geliştiğini vurgulayan Kondap, “Bir yıl önce X Elite’de int8’de 13 milyar parametreli bir model çalıştırabileceğimizi söylüyorduk. Bugün Microsoft’un Snapdragon ile duyurduğu ve bizimle optimize ettiği Phi Silica 4’e bakın. Şimdi çok daha optimize edilmiş int4 modellerinden ve muhtemelen 20-25 milyar parametreden bahsediyoruz,” açıklamasında bulundu.

Yapay zeka teknolojisinin yaygınlaşması için gerekli zamanın ne kadar olacağı sorusuna Kondap, “Daha entegre olacak, kullanım örnekleri anlaşılacak ve biz bunu basitleştireceğiz. Fakat tüm bu süreç zaman alacak,” dedi.

Bir gazeteci, yaşlı kuşakların (30 yaş ve üzeri) bu teknolojileri benimsemekte zorlanabileceğini belirttiğinde Kondap, “Evet, belki de o kadar entegre olmalı ki kullanıcı bunu fark etmemeli” yanıtını verdi.

Kondap, Qualcomm’un 2016’dan beri telefonlarda NPU (Sinirsel İşlem Birimi) kullandığını hatırlattı. “O zamanlar, bugün hepimizin Teams ve görüntülü aramalarda kullandığı arka plan bulanıklaştırmasını (o zaman bokeh olarak adlandırılıyordu) akıllı telefonlarda NPU üzerinde çalıştıran ilk bizdik. NPU’dan hiç bahsetmedik, kullanım durumundan bahsettik: Fotoğraflarda arka plan bulanıklaştırma elde edebilirsiniz.

Basından gelen Snapdragon PC’lerde NPU’nun şu anda yeterince kullanılmadığı şeklindeki eleştiriye Kondap, “Dün 50’den fazla uygulamanın NPU üzerinde çalışmak üzere uyarlandığından bahsettik ve bu liste hızla büyüyor,” yanıtını verdi.

Qualcomm AI Hub’ın ISV’lerin çalışmalarını kolaylaştırmak için binlerce farklı model içerdiğini belirten Kondap, bulut tabanlı yapay zeka uygulamalarının ekonomik açıdan uzun vadede uygun olmadığını, bu uygulamaların cihaz üzerinde çalışmasının daha avantajlı olacağını vurguladı.

Toplantıda oyun konusu da gündeme geldi. Kondap, Snapdragon X serisi dizüstü bilgisayarlarda AAA oyunların iyi çalıştığını göstermek istediklerini, ancak tüketiciyi bu cihazların oyun PC’si olduğu konusunda yanıltmak istemediklerini söyledi. “Şu anda 1400 oyunu optimize ediyoruz ve daha fazla duyuru göreceksiniz. Ancak konumlandırmamızda dikkatli davranıyoruz,” dedi.

Kondap, Snapdragon Zirvesi’nde yapay zeka ve oyun konusunda yeni duyurular yapacaklarını belirterek toplantıyı sonlandırdı. “Eğer bir şey diğer platformlarda iyi çalışıyorsa, özellikle tüm pil ömrü ve diğer avantajlarla birlikte Snapdragon cihazlarda gerçekten çok iyi çalışmalı” dedi.

Microsoft, Windows’ta yapay zekâ geliştiriciler için yeni araçlar sunuyor!

Bu platform, geçen yıl duyurulan Windows Copilot Runtime’nin yeniden markalanmış ve kapsamı genişletilmiş hâli olarak dikkat çekiyor. Microsoft açıklamasına göre Foundry, Windows uygulamalarında kullanılan AI modellerinin yerel olarak optimize edilmesini, eğitilmesini ve dağıtılmasını sağlayan birleşik bir geliştirme ortamı sunuyor.

Şirket, bulutta ya da yerelde çalışan yapay zekânın uzun vadeli kârlılık potansiyelini yüksek görüyor. Microsoft CEO’su Satya Nadella, ocak ayında yaptığı açıklamada şirketin yıllık yapay zekâ gelirinin 13 milyar doları aştığını belirtmişti. Bu rakamda OpenAI ile yapılan stratejik iş birliğinin büyük payı olduğu vurgulanmıştı.

Her ne kadar Microsoft, üçüncü parti yapay zekâ uygulamalarından doğrudan gelir elde etmese de, geliştiricilerin bu uygulamaları Windows ortamında rahatça oluşturmasını sağlayarak ekosistemini güçlendirmeyi hedefliyor. Bu yaklaşım, Apple ve Google gibi rakiplere karşı önemli bir avantaj sağlamayı amaçlıyor.

Windows AI Foundry’nin dikkat çeken bileşenlerinden biri de Foundry Local. Bu yeni hizmet, Windows ve macOS sistemlerde çalışan cihazlara doğrudan yapay zekâ gücü kazandırmayı amaçlıyor. Foundry Local, açık kaynaklı ONNX Runtime altyapısını kullanarak modellerin cihaz üzerinde çalışmasını mümkün kılıyor. Bu, geliştiricilere internet bağlantısına ihtiyaç duymadan düşük gecikmeli yapay zekâ deneyimi sunma olanağı veriyor.

Yapay zeka artık stratejik bir oyuncu

Ayrıca Foundry Local, komut satırı arayüzü desteğiyle birlikte geliyor. Geliştiriciler, yerel sunucuda çalışan modelleri listeleyip test edebiliyor. Sistem, bilgisayarın CPU, GPU ve NPU gibi donanım bileşenlerini otomatik olarak algılıyor ve uyumlu modelleri öneriyor. Foundry Local SDK sayesinde bu altyapı, geliştirilen uygulamalara kolaylıkla entegre edilebiliyor.

Windows AI Foundry ile Microsoft, Windows’u sadece bir işletim sistemi olmaktan çıkarıp, güçlü bir yerel yapay zekâ geliştirme platformuna dönüştürmeyi amaçlıyor. Bu hamle, hem bireysel geliştiriciler hem de büyük yazılım firmaları için AI projelerini Windows ekosistemine taşıma sürecini oldukça kolaylaştıracak gibi görünüyor.

Call of Duty: Warzone mobil güncellemesi almayacak

0

Activision, Call of Duty: Warzone Mobile oyununun resmi X hesabında güncellemeleri sonlandıracağını ve oyunu Google Play mağazasından ve App Store’dan kaldıracağını duyurdu. Activision, oyunculara bugün sonuna kadar kaldırılacak olan oyunu indirmeleri için son bir şans veriyor.

Call of Duty: Warzone mobil geliştirmeleri artık gelmeyecek

Activision’a göre, Call of Duty: Warzone Mobile “PC ve konsol kitlelerinde olduğu gibi mobil öncelikli oyuncularda beklentilerimizi karşılamadı.” Oyunun sorunlu lansmanı düşünüldüğünde, bu devam etmeme kararı oyuncu tabanı için sürpriz olmadı. Activision’ın battle royale oyununun mobil uyarlaması, ilk duyurulmasından iki yıl sonra, Mart 2024’te piyasaya sürüldü. Call of Duty: Warzone Mobile’ın genel zaman çizelgesine bakıldığında, hayranlar piyasaya sürülmesini iki yıldan fazla bekledi ve yalnızca kötü optimizasyon ve ciddi pil ömrü talepleri olan yaklaşık bir yıllık oyun deneyimi elde ettiler.

Call of Duty: Warzone Mobile’ı 19 Mayıs 2025’ten önce yüklerseniz , Activision’ın X gönderisinde yazdığına göre, “mevcut içerik kullanılarak paylaşılan envanterlerin çapraz ilerlemesinin devam etmesiyle” oyuna erişiminiz devam edecek. Yayıncı, sunucuların çevrimiçi kalacağını ve oyuncuları herhangi bir değişiklikten haberdar edeceğini ekledi. Sıkı hayranlar için Warzone Mobile sunucularının sonsuza dek aktif kalacağının pek de garantisi yok.

Mevcut oyuncuları diğer oyunlarına geçmeye teşvik etmek için Activision, Call of Duty: Mobile’a Activision hesabınızla giriş yaparak hesabınızdaki COD puanlarının iki katını ve “diğer harika ödülleri” talep edebileceğinizi söyledi. Ancak Activision, kullanılmayan COD puanlarının ve Call of Duty: Warzone Mobile’da daha önce satın aldığınız her şeyin iade edilemeyeceğini de sözlerine ekledi.

Güneş enerjili otoparklar için Closura yeni tasarım yaptı

0

Fransız bir tasarımcı ve kapı ve dış mekan barınak üreticisi olan Closura alüminyumdan yapılmış güneş enerjili otoparklar sunuyor. Fransa’da İklim ve Dayanıklılık Yasası 2021’de yürürlüğe girdiğinden ve ardından 2023’te APER Yasası yürürlüğe girdiğinden beri, 1.500 metrekarenin üzerindeki tüm açık otoparklar, 2026 ile 2028 yılları arasında yüzey alanlarının en az %50’sini kaplayan fotovoltaik kanopilerle donatılmalıdır. Bu yasal gereksinimi karşılamak için, güneybatı Fransa’daki Le Thou’da bulunan Closura, kuruluma hazır veya tak-çalıştır versiyonunda bir dizi özel yapım güneş kanopisi sunuyor. Benzersiz özellikleri, yapımında kullanılan malzemede yatmaktadır: dayanıklılığı ve hafifliğiyle ünlü deniz sınıfı alüminyum.

Güneş enerjili otoparklar için yeni konstrüksiyon

Otopark işletmecileri, yerel yönetimler ve büyük ticari alanlar için geliştirilen, %100 Fransa’da üretilen Closura kanopileri, sağlamlık, estetik (standart olarak RAL 7016 veya RAL 9010 mat) ve performansı bir araya getirir. Carport’un boyutlarına bağlı olarak 7,5 kWp’ye kadar güç çıkışına sahip olan modülerlikleri, park düzenlerine göre optimize edilmiş kuruluma da olanak tanıyor.

25 yıl garantili olan carportun alüminyum yapısı, iki olası kurulum yöntemiyle dört adet 110 mm kesitli direk üzerine oturmaktadır: doğrudan ankraj veya takviyeli plakalar. Çatı eğimi, geliştirilmiş üretim verimliliği için optimize edilmiştir (5 ila 10 derece). İsteğe bağlı özellikler arasında köşe direklerinin çıkarılması, elektrikli araç şarj soketi, enerji izleme geçidi, yağmur suyu oluklarının entegrasyonu ve alüminyum muhafaza ekranı bulunuyor.

Nükleer atıklar enerji üretiminde büyük öneme sahip

0

Fransa-Hollanda ortaklı derin teknoloji girişimi Thorizon, temiz enerji üretirken aynı zamanda nükleer atık bertarafının giderek artan zorluğuna yönelik yenilikçi bir çözüm önerdi. Şirketin CBDO’su Titus Tielens, “Thorizon One, uzun ömürlü nükleer atıkları yenilenebilir kaynakları tamamlayan istikrarlı, uygun fiyatlı ancak esnek bir enerji kaynağına dönüştürerek gelecekteki karbonsuz enerji sisteminde büyük bir varlık olacak. Bu, nükleer yakıt döngüsünü kapatan eksik bir parça” dedi.

Nükleer atıklar enerji rekabetinde güç sağlayacak

Şirket, mevcut kullanılmış nükleer yakıt stoklarını toryumla karıştırarak 100 megavat elektrik üretecek küçük bir modüler erimiş tuz reaktörü (MSR) inşa etmeyi planladığını duyurdu. Bu elektrik, 250.000 haneye 40 yıldan uzun süre yetecek. Özellikle kullanılmış nükleer yakıt, orijinal enerjisinin yaklaşık %90’ını korur. Thorizon’un MSR teknolojisi, bu kalan enerjiyi farklı bir fisyon süreciyle çıkarmak için bir yol sağlar.

Thorizon yakın zamanda erimiş tuz reaktör teknolojisinin gelişimini ilerletmek için önemli bir 20 milyon avroluk yatırım sağladı . Bu, şirketin toplam finansmanını 42.5 milyon Euro’ya çıkarıyor. Şirket, bir basın bülteninde: “Sermaye, nükleer atıkları geri dönüştürerek güvenli ve uygun maliyetli bir şekilde enerji üretmek üzere tasarlanan Thorizon One’ın çığır açan ‘kartuş’ yakıt sisteminin prototiplenmesi ve tanıtımı için kullanılacak” ifadelerine yer verdi.

Ülkeler nükleer santrallerini beslemek için çoğunlukla uranyuma güvenirler, bu da büyük miktarda radyoaktif atıkla sonuçlanır. Binlerce yıl boyunca tehlikeli kalabilen bu malzeme önemli bir çevresel ve lojistik ikilem yaratır. Thorizon’un yenilikçi yaklaşımı potansiyel olarak iki yönlü bir çözüm sunuyor: Bu atığı azaltmak ve gizli enerji potansiyelinden yararlanmak. Uzmanlar, Avrupa’nın mevcut nükleer atık rezervlerinin tüm kıtaya 40 yıldan fazla yetecek kadar enerji sağlayabileceğini tahmin ediyor.

Su altı enerji depoları yeni bir güç kazanıyor

0

Almanya’nın su altı enerji depoları dünyanın bir sonraki enerji depolama devi olabilir. Okyanusların derinliklerine gömülen beton küreler, yenilenebilir enerjiyi büyük ölçekte depolayarak arazi kullanımını azaltmak için yeni bir çözüm sunabilir.

StEnSea projesi ile su altı enerji depoları yaygınlaşacak

Almanya’daki Fraunhofer Enstitüsü’ndeki araştırmacılar tam da bunu araştırıyor; okyanusa devasa beton küreler batırarak, karada depolanan enerji depolama çözümlerine deniz tabanlı bir alternatif sunma planları yapılıyor. Ünlü enstitü, StEnSea (Denizde Depolanan Enerji) projesinin bir parçası olarak, kısa ve orta vadede derin deniz basıncının enerji depolamak için nasıl kullanılabileceğini araştırıyor.

Ekip 2011’den bu yana bu yeni sınırda suları test etmek için okyanus yüzeyinin yüzlerce metre altına batırılan dev içi boş beton küreler yerleştirmeye odaklandı. Boş bir küre, tamamen şarj edilmiş bir depolama birimi olarak işlev görür. Vanası açıldığında, deniz suyu içeriye akar ve şebekeye elektrik veren bir jeneratöre bağlı bir türbini çalıştırır. Yeniden şarj etmek için, şebekeden gelen enerji kullanılarak su, çevredeki basınca karşı geri pompalanır.

Her küre yaklaşık 30 fit (9 metre) çapında, 400 ton ağırlığındadır ve optimum verimlilik için 1.970 ila 2.625 fit (600-800 metre) arasındaki derinliklere sabitlenmiştir. Fraunhofer, Ren Nehri yakınlarındaki Avrupa’daki Konstanz Gölü’nde daha küçük bir modelin başarılı bir şekilde test edilmesinin ardından, 2026 yılı sonuna kadar ABD Enerji Bakanlığı’nın 4 milyon dolarlık projesi kapsamında Kaliforniya’nın Long Beach kıyılarında tam ölçekli 3 boyutlu yazdırılmış bir prototip konuşlandırmayı planlıyor. Bu ünitenin 0,5 MW üretmesi ve 0,4 MWh depolama yapması bekleniyor. Bu miktar, ortalama bir ABD hanesinin yaklaşık iki haftalık elektrik ihtiyacını karşılamaya yetecek.

Enstitü, bu teknolojiyi 30 metre çapa yaklaşan çok daha büyük küreleri işleyebilecek şekilde daha da ölçeklendirmek gibi iddialı bir hedef belirledi. Fraunhofer araştırmacıları, StEnSea sisteminin yaklaşık 817.000 GWh’lik muazzam bir küresel enerji depolama kapasitesi sunabileceğini, bunun da Almanya, Fransa ve İngiltere’deki yaklaşık 75 milyon evin bir yıllık enerji ihtiyacını karşılayabileceğini tahmin ediyor.