Tim Cook, çalışanlarına açıklama yapmak zorunda kaldı

0
ABD Başkanlık seçimleri sırasında Donald Trump özellikle teknoloji şirketlerinin çalışanları tarafından büyük tepki aldı. Göçmenlere yönelik ağır sözler sarf eden ve yabancı düşmanlığı yapan Trump’a karşı nefret beslemeye başlayan teknoloji şirketlerinin çalışanları, Trump başkan seçildiğinde de büyük şok yaşadılar.

Genç teknoloji çalışanları rahatsız

Trump’ın geçen hafta bütün teknoloji patronlarını masasında toplaması ve patronların da bu toplantıya gitmesi çalışanları tam anlamıyla çileden çıkarttı. Daha önce şirkette çıkan Trump kavgaları yüzünden insanların istifa ettiğine şahit olan Zuckerberg, yeni bir infiale neden olmamak için Trump’ın davetine katılmaya cesaret edemezken, seçim döneminde Trump ile şahsen kavga eden Amazon CEO’su Jeff Bezos’un bile gülümseye gülümseye davete katılması herkesi şaşırtmıştı. Toplantıya ilk tepkiler ise Apple çalışanlarından geldi. Seçim döneminde, Hillary Clinton hükumetinde bakanlık görevine geleceği bile konuşulan Tim Cook’un, Trump’ın toplantısında hazır olması, Apple çalışanlarını fazlasıyla rahatsız etti. Apple da dahil olmak üzere, teknoloji şirketlerinde çok fazla sayıda göçmenin çalıştığını da unutmamak gerekiyor. Trump’ın başkanlık koltuğuna oturduktan son insanların çoğunu ülkelerine geri göndermek gibi bir planı var. Şirket içinde tartışmalar yoğunlaşınca Apple’ın patronu Tim Cook, şirketin iç haber bülteni Apple Web’de bir açıklama yapmak zorunda kaldı. “Bağırarak sorunların çözülemeyeceğinin” altını çizen Tim Cook, dünyanın her yerindeki ülke yönetimleri ile iyi ilişkiler kurmak zorunda olduklarını vurguladı ve farklı dünya görüşlerine sahip olsalar da ABD yönetimiyle de kavgalı olamayacaklarını hatırlattı. Bu açıklama Apple çalışanlarını sakinleştirdi mi, henüz bilinmiyor.

LinkedIn hesaplarını yine çaldılar!

Microsoft’un rekor fiyata satın aldığı kariyer sosyal ağı LinkedIn, saldırılara hedef olmaktan kurtulamıyor. Kısa süre önce önemli bir saldırı atlatan ve çok sayıda kullanıcı hesabının verilerini hacker’lara kaptıran LinkedIn’de şimdi de Lynda.com krizi çıktı. LinkedIn üzerinde online eğitimler vermesi için satın alınan Lynda.com’daki bir açığı kullanan hacker’ların, 550 bin kişinin verilerine ulaştığı açıklandı.

Şifreleriniz çalındı ama hesaplarınız güvende

Microsoft, kullanıcıların gerekli önlemi alması için Lynda.com üyelerine bir uyarı mesajı göndererek, şifrelerini güvene almalarının doğru olacağını hatırlattı. Tüm şifrelerin ve kişisel verilerin, şifrelenmiş halde saklandığının altını çizen Microsoft, hacker’ların bu verileri kullanmasının imkansız olduğunu düşünüyor ancak yine de kullanıcılarının ihtiyatlı davranarak şifrelerini değiştirmelerini istiyor. 9,5 milyon kullanıcısı olan Lynda.com güvenlik önlemlerini yeniden gözden geçirirken, 2012’de meydana gelen ve 117 milyon LinkedIn kullanıcısının verilerinin hacker’ların eline geçtiği saldırı da yeniden hatırlanmış oldu. LinkedIn’i kendi sistemlerine adapte etmek için henüz yeni çalışmaya başlamış olan Microsoft’un ise bu açıkları bir anda bulması ve kapatması beklenmiyor. Yani, yeni Linkedin veya Lynda saldırıları da gündeme gelebilir.

Veri merkezi güvenliği için NetBotz 250

Schneider Electric, veri merkezlerinin fiziksel güvenliklerinin daha yalın bir şekilde sağlanması için NetBotz 250’yi geliştirdiğini duyurdu. Bu düşük maliyetli, ölçeklenebilir yeni kabin erişim denetimi ve çevresel izleme cihazı, kritik IT varlıklarını gerçek zamanlı ve proaktif olarak izliyor. Böylece IT operasyonlarını aksatabilecek ve güvenilirliği azaltabilecek fiziksel tehditlere, çevresel risklere veya insan hatalarına karşı koruma sağlıyor. NetBotz 250, yalnızca çevre izleme, yalnızca kabin erişimi veya ikisinin bir birleşimi olmak üzere değişen uygulamaların IT dağıtımları için kullanılabiliyor.

Veri merkezleri kurumlar için stratejik bir varlık

NetBotz 250’yi işin devamlılığı açısından kritik önem taşıyan veri merkezlerini kapsamlı bir koruma altına almak için geliştirdiklerini belirten Schneider Electric Orta Doğu Bölgesi BT İş Birimi Genel Müdür Yardımcısı Filiz Gökler; “Veri merkezleri kurumlar için stratejik bir varlıktır ve iş sürekliliğinin sağlanması açısından büyük bir önem taşırlar. Bu nedenle reaktif izleme yerine, proaktif izleme yaparak tehditleri durdurmak, bugünün kritik öncelikleri arasında yer alıyor. NetBotz 250, şirketlerin tehditlere karşı proaktif bir koruma sağlayabilmeleri ve kesinti süresi maliyetlerini ortadan kaldırmak için geliştirildi. Böylece veri merkezi sistemlerinin daha güvenilir ve kapsamlı bir şekilde korunması için ölçeklenebilir, ekonomik, yalın ve verimli bir yöntem sunuyoruz” dedi.

İş risklerini en aza indirmek için geliştirildi

NetBotz 250’nin gelişmiş özellikleri NetBotz’a bağlı kablosuz sıcaklık ve nem sensörleri için hızlı ve esnek dağıtıma yardımcı yerel destek sunuyor. Aynı zamanda spot sıvı, titreşim ve duman algılama gibi ilave kablolu sensörleri de destekliyor. Bu özellikler, çevresel tehlikeleri anında tespit etmek, kesintileri önlemek ve kesinti sürelerini en aza indirmek için hızlı müdahale yapılabilmesini sağlıyor. NetBotz 250, APC kabinleri ve StruxureWare Data Center Expert ile uyumlu, bu sayede mevcut bir kurulum tabanına sorunsuz bir şekilde entegre olarak kolay ve verimli dağıtım, yapılandırma ve yönetim imkanı sağlıyor ve IT ekipmanını korumaya birkaç dakika içinde başlıyor. Kabin erişim kontrolü işlevselliği, 125 kHz ve 13,56 MHz okuyucu frekanslarında olmak üzere iki kol kitinde mevcut ve kabin erişimini yalnızca kimliği onaylanmış olan kullanıcılarla kısıtlıyor. Bir güvenlik ihlali durumunda IT personelini bilgilendirmek üzere uyarılar ve sinyal alarmları gibi çıktılar yapılandırılabiliyor. NetBotz 250’nin StruxureWare Data Center Expert ile entegrasyonu, veri merkezinin her düzeyinde etkinlik ve bağlanabilirlik sağlıyor. Enerji tüketimini azaltmak, sistemin çalışma süresini korumak ve planlama ve operasyonel performansı artırmak için fiziksel altyapı ve ağa bağlı cihazların merkezi olarak izlenmesine ve yönetilmesine olanak tanıyor.

Türkiye’de dijital dönüşüm nasıl işliyor?

Dijital dönüşüm, artık dünyanın önemli bir gerçeği. Bilişim teknolojileri sektörü bu günleri çok önceden öngörmüştü. Önceleri yalnızca teknik bir konu olarak algılanan dijital dönüşüm ilk olarak felsefi bir yaklaşıma daha sonra da elle tutulur ve gözle görülebilir seviyede, yaşamsal bir pratiğe dönüştü. VMware Türkiye Ülke Müdürü Murat Mediçeler, Türkiye’de dijital dönüşümün son durumunu değerlendirdi. Murat Mediçeler’e göre dijital dönüşümü kabaca üç alanda inceleyebiliriz.  

Kurumlarda BT dönüşümü

İlk olarak dijital dönüşümün iş yapış şekillerini nasıl değiştirdiğine eğilirsek, dönüşümün boyutlarını daha somut bir şekilde kavrayabiliriz. Dijital dönüşüm sayesinde genelde katı ve fiziksel yapılanmalara bağlı olan iş süreçleri dijital, mobil ve bulut tabanlı bir yapılanmaya kavuştu. Üretim ve geliştirme süreçleri tamamen bu yapılanmaya göre dizayn edilirken, kurumlarda merkez ve saha çalışanları arasındaki iletişim, etkileşim ve verimlilik artışı sağlandı. Bunun bir yansıması da iş dünyasının 7 gün 24 saat fonksiyonel hale gelmesi oldu. Akıllı telefonlar ve tabletler sahada üretkenliği sağlarken, güçlü bilişim altyapıları da merkezden tüm iş süreçlerinin anlık olarak takip edilebilmesini sağladı. Fiziksel donanımlara olan yatırımlar azalırken, yazılım tabanlı çözümlere yönelik ilgi ve yatırımlar arttı. Enerji harcayan, yer kaplayan donanımların yerini bu iki boyutta da daha avantajlı yazılım tabanlı çözümlerin almasıyla birlikte kurumsal BT anlayışı da etraflıca “planlanması” ve “yönetilmesi” gereken bir politika halini aldı. 2016, bu alandaki trendlere ışık tutan bir yıl oldu. VMware olarak yaptırdığımız kapsamlı bir araştırma da bunun sonuçlarını gösteriyor. Ortaya çıkan en önemli sonuç, BT’de yetki dağılımının merkezden yerele doğru kaydırılmasının somut iş faydaları yaratması ancak bununla birlikte başta güvenlik olmak üzere birçok kaygıyı da beraberinde getirmesi. BT politikasında merkezden yerele dağılım artıyor Sekiz ülkede BT alanında 1.200 karar alıcı ve iş kolu yöneticilerinin görüşlerine yer veren araştırmaya göre şirket liderlerinin neredeyse üçte ikisi (%61) teknoloji yönetiminin BT’den diğer departmanlara kaydırıldığına inanıyor. Araştırma, EMEA bölgesindeki kurumlarda iş kollarının teknoloji önderliğindeki inovasyonun kontrolünü aldığını ortaya koyuyor. BT yetki dağılımında merkezden yerele doğru kayışın faydaları arasında yeni ürün ve hizmetlerin piyasaya daha hızlı sunulma becerisi (%59), kurumda inovasyon için daha fazla özgürlük sağlanması (%58) ve pazar koşullarına karşı daha hızlı çözüm üretebilme becerisi (%56) gibi unsurlar öne çıkıyor. Araştırmada dönüşümün beceri bakış açısıyla da olumlu yönlerine dikkat çekiliyor. Teknolojinin BT departmanlarından daha geniş kitlelerce sahiplenilmesinin, çalışan mutluluğunu artırdığı (%55) ve daha iyi yeteneklerin kuruma çekilmesine yardımcı olduğu (%54) göze çarpıyor. Olumlu görüşlere rağmen bu dönüşümün zorluklar getirdiği de görülüyor. Şirketteki liderler, teknoloji yönetimindeki yetki dağılımının BT hizmeti harcamalarında yinelemelere neden olduğuna inanırken (%55), BT konusunda sınırları net olarak çizilmiş bir sahiplenme ve sorumluluk eksikliği (%53) de bir endişe olarak görülüyor. Güvenli olmayan çözümlerin satın alınma ihtimali de (%49) bir diğer endişe kaynağı olarak öne çıkıyor. Merkezin teknoloji yönetim yetkilerini dağıtmaya odaklanan bu yaklaşımın BT ekiplerinin isteklerine aykırı olduğu da görülüyor. %59’luk çoğunluk, BT politikasının daha merkezi olmasını istiyor. BT liderleri, ağ güvenliği ve uyumluluk (%56), depolama (%34) ve özel bulut tabanlı servisler (%33) gibi kilit öneme sahip işlevlerin kendi kontrollerinde kalmasından yana. Bu değişimi yönetmek, şirketlerin günümüzde karşılaştığı organizasyonel zorlukların başında geliyor. Bulutun yükselişi, BT’yi demokratikleştirdi. Erişim kolaylığı ve çekici maliyet modelleri ışığında Özetle, EMEA’daki kurumlar bu dönüşüm nedeniyle maliyetlerini yükseltip güvenlikten feragat edebiliyor ve bir yandan büyümeye çalışırken diğer yandan hangi yetkinin kimde olduğu karmaşasını yaşayabiliyorlar. Yetkinin merkezden yerele dağıtılması hareketi halihazırda gerçekleşiyor ve günümüzün iş dünyasının hız ihtiyacından kaynaklanıyor. BT, bu değişimin yaşandığını kabul edip ona uyum sağlanması suretiyle bu değişimin yönetiminde yine de çok önemli bir paya sahip olabilir. En yeni teknolojiler ya da uygulamalar dijital dönüşümü gerçek anlamda ancak her türlü bulut ortamı arasında sunulmalarıyla, hız ve kolaylık sağlamalarıyla ve güvenli bir ortamda bulunmalarıyla sağlayabilirler.

Hizmet sunma şekli değişti

Dijital dönüşüm, kurumların iş yapış şekillerinin yanı sıra hizmet sunma yaklaşımlarını da kökten değiştirdi. Artık geleneksel alışveriş anlayışında olduğu gibi tüketicilerle kurumlar, “hizmeti al, parayı ver” ekseninde değil, çok daha karmaşık düzlemlerde bir araya geliyorlar. Artık istediği an, istediği yerde iletişim kurma, hizmet ve ürün araştırma ve bu ürün ve hizmetleri satın alma kudretine sahip bir tüketici ile karşı karşıyayız. Artık, bir satın alma kararı, bir mağaza ya da ofise gelmeden çok daha önce veriliyor. Almayı düşündüğümüz ürün ya da hizmet hakkındaki tüm bilgilere, daha o ürüne doğrudan dokunmadan erişebiliyor, o ürünü kullanmış olan başka tüketicilerin yorumlarını görebiliyoruz. Kurumlar da, tüketiciyi yüksek hız ve geniş seçeneklerle donatan bu dönüşüme “çeviklikle” karşılık vererek rekabet güçlerini koruma yoluna gidiyorlar. Bunun için BT altyapılarını, ihtiyaçlarına en uygun şekilde dizayn etmeleri ve yönetmeleri gerekiyor. İçinde bulunduğumuz “Yazlım Tabanlı Gelecek” yaklaşımı içerisinde işletmeler, kendilerine sunulan yazılım odaklı teknolojilerle hitap ettikleri kitleleri etkileyip, onları satışa yönlendirebiliyor. İşletmeler, aynı konseptle müşterilerinin sorunlarını da kolayca çözebiliyor. Gelecekte ağır işleyen ve değişime açık olmayan donanımlar yerine, iş süreçlerinin merkezine yerleşen yenilikçi sistemler hayatımızın ve iş dünyasının odağında olacak. Kurumsal mobilite ve bulut altyapılarından ayrı düşünülemeyen bu teknolojiler, donanımın tamamıyla metalaştığı, her şeyin yazılım üzerinden yürütüldüğü ve farklı ölçeklerdeki şirketlerin kolaylıkla uygulayabildiği bir sistem olarak iş yapma biçimlerimizi şekillendirmeye ve bizi değişime zorlamaya devam edecek. Bir BT altyapısı ya da bir veri merkezi kurmak, şirketler için çok zahmetli ve maliyetli olabilir. Yazılım Tanımlı Gelecek Yaklaşımı ise bunu kolay ve uygun maliyetli hale getiriyor. Hiper bütünleşik altyapı larak tanımladığımız bu yaklaşımda sunucu, depolama, ağ yapısı, yönetim yazılımları, yedekleme ve uygulamalar tek ve merkezi bir noktadan kurulup yönetilebiliyor. VMware olarak sunduğumuz Cross-Cloud mimarisiyle bu yaklaşımın çıtasını bir hayli yükselttik. Yazılım tanımlı veri merkezinin temelinde yer alan hiper bütünleşik altyapıların, 2017’de daha da merkezi bir konumda yer alacağını düşünüyoruz. Bu alanda önem verdiğimiz bir diğer alan da sanallaştırma ve “bulut yerlisi” uygulamalar. Bulut yerlisi uygulama teknolojilerimiz, geliştiricilere ve operasyon mühendislerine yeni nesil uygulamaları hızla inşa edip yönetme imkânı veriyor. VMware Photon Platformu, BT ekiplerinin modern uygulamalar çalıştırılırken veri merkezinin güvenlik, kontrol ve performansının hep üst seviyede tutulmasına yönelik araç ve servislerin sunulduğu bir platform.  Sektörün lider arakatmanı, ağ sanallaştırması ve hiper bütünleşik çözümlerini temel alıyor ve müşterilerimize yazılım çözümlerini piyasaya daha hızlı sunmaya yönelik benzersiz bir kurumsal hız ve çeviklik kazandırıyor. VMware Photon platformu, artık Kubernetes gibi modern uygulamaların oluşturulması ve kullanımına yönelik servislere erişimi müşterilerin veri merkezlerinde talep üzerine bir servis olarak sunacak. Photon platformu, BT altyapı konfigürasyonunu otomatikleştirerek kurumların özgün bir çözüm oluşturmaya yönelik tasarım, işletim ve destek süreçlerinin aksine geliştirme çabalarına odaklanmalarına da imkân tanıyacak.

Güvenlik

2016’da farklı sektörlerde çok büyük ölçekli siber saldırıların yaşandığına tanık oldu. Siber savaş artık sektörler ya da kurumlardan bağımsız olarak ülkeler arasında yürütülür hale geldi. Ülkemizde de bu saldırılar nedeniyle interneti uzun süre kullanamadığımız günler yaşadık. Güvenlik, gerek BT sektörü gerekse şirketimiz açısından her zaman için en önemli konuydu fakat 2016’da, diğer konularda olduğu gibi önceleri teknik olarak değerlendirilen güvenlik konusu da tüm dünyanın gündemine oturdu. Önümüzdeki yıl bu alanda göreceğimiz beş trendi şöyle sıralayabilirim: 1-      Uygulamanın krallığı 2-      Bulutu güvence altına almaya karşı güvenlik için bulutu kullanmak 3-      Sadelik ve otomasyonun güvenlik inovasyonunun yeni boyutları haline gelmesi 4-      Basit saldırganlardan karmaşık saldırılar gelmeye başlaması 5-      Mobil güvenlik ve kimlik kontrolünün çakışması   Uygulamanın krallığı, hibrit bulut çağında uygulamaların ve verilerin en çok korunması gereken unsurlar olmasından yola çıkan bir kavram. Güvenlik ekipleri önceleri, veri merkezi altyapısını korumaya odaklanıyorlardı. 2017’de uygulamaların, güvenlik ekiplerinin odağındaki yeni birimler olacağını düşünüyoruz. Bugüne kadar gerek genel gerekse özel bulut hakkındaki güvenlik tartışmaları, bulut ortamının nasıl güvence altına alınacağına ilişkindi. 2017 yılında, geleneksel veri merkezleri dünyasında mümkün olmayan bir yaklaşımın devreye alınabileceğini ve güvenlikte buluta başvurulabilineceğini düşünüyoruz. Güvenlik ciddi oranda karmaşık hale gelirken, genelde bu alandaki nitelikli insan kaynağı eksikliğinin birçok kurum için zorluk oluşturduğunu görüyoruz. Bu alandaki nitelikli insan kaynağının bir gecede yetiştirilemeyeceği malum. Dolayısıyla kısa vadede kritik öneme sahip altyapı ve uygulamaların güvenliğini hem basitleştiren hem de otomatikleştiren güvenlik teknolojilerinin yükselişine tanık olabiliriz. Bu basitlik ve otomasyonun bir de olumsuz tarafı var. Otomatikleştirmeyi kolaylaştıran araçlar, basit nitelikteki siber suçluların çok ciddi sonuçlara yol açacak saldırılar gerçekleştirmelerine aracılık edebilirler. Siyasi ya da farklı amaçlar için daha gelişmiş bir saldırı ve saldırgan topluluğuyla karşı karşıya kalabiliriz. Mobil güvenlik ve kimlik yönetimi bugüne kadar birbirlerinden ayrı iki pazardı. Mobile yönelik eğilimdeki artışla birlikte kimlik de risk tabanlı bir davranış modeline geçmeye başladı. Bu iki bileşeni aynı çatı altında toplayacak birleşik güvenlik çözümlerinin örneklerini görmeye başladık. 2017’de de bunların sayısının artacağını düşünüyorum.  

Boğaziçi’nden Vaka Analizi Yarışması

0
Boğaziçi Üniversitesi’nin kişisel gelişim ve kariyer kulüplerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi Yöneylem Araştırma Kulübü (BÜYAK), öğrenci kulüpleri arasında bir vaka analizi yarışması düzenliyor. Yarışmaya katılım iki kişilik takımlar şeklinde olacak. Ön eleme sonrasında 40 takım toplamda 80 kişi yarışmaya katılmaya hak kazanacak. Marketing ve Strategy roundlarında katılımcılar rastgele oluşturulmuş dörder kişilik takımlar halinde, Negotiation roundunda ise katılımcılar yarışmaya beraber katıldıkları takım arkadaşlarıyla iki kişilik takım halinde çalışacaklar. 3 round sonunda takım arkadaşıyla beraber en çok puan toplayan takım Türkiye’nin AllRounder’ı sıfatını alacak ve büyük ödülü kazanacak.

Son başvuru 3 Ocak’ta

2017 için birinci olan takım 5000 TL, ikinci olan takım ise 2500 TL ödül alacak. Eğitim açısından önemli bir yarışma olan Vaka Analizi yarışmasının sonunda yarışmacılar 3 farklı tarzda vaka çözme tecrübesi edinmiş ve çeşitli ödüller kazanmış olacak. Hemen başvurmak için bu linki kullanabilirsiniz. Daha detaylı bilgi için bu adresi ziyaret edebilirsiniz: http://all-rounder.org  

Teknokentlerimiz girişimcileri bekliyor – 3.bölüm

0
Türkiye için stratejik öneme sahip teknokent konusunu incelediğimiz araştırmamızın üçüncü bölümünü yayınlıyoruz. Bu özel dosya çalışmamızda, üç gün boyunca üç ayrı video ile teknokent konusunu masaya yatıracağız ve okurlarımıza teknokentler hakkında bilmek istediklerini ulaştıracağız. Teknokentlerin özellikleri ve kapasiteleri nedir, teknokent’ten faydalanmak isteyen girişimler hangi yolu takip etmeliler? Bilmek isteyeceğiniz tüm detaylar dosya konumuzda yer alacak. (Dosya konumuzun ilk bölümüne bu linkten ulaşabilirsiniz. İkinci bölümüne ise bu linkten ulaşabilirsiniz.) https://www.youtube.com/watch?v=pNhFJ06h1fk

Almanya, Facebook’a sahte haber cezası kesmeye hazırlanıyor

0
Sahte haberler Facebook’un başını ağrıtmaya devam ediyor. Üstelik bu defa sadece eleştiri değil, ciddi bir para cezası da gündemde. Almanya Başbakanı Merkel kısa süre önce Facebook’taki sahte haberlerin seçmenleri etkileyerek bir ülkenin kaderini değiştirebilecek boyutlara ulaştığını dile getirerek Facebook’un yarattığı tehlikeye dikkat çekmişti.

Almanya Facebook’a milyonlarca Euro ceza yazacak

Almanya şimdi Facebook’a, Almanya’da yayınlanacak her sahte haber için 500 bin Euro boyutunda ceza kesmeye hazırlanıyor. Bu da pratik olarak, Facebook’un Almanya’dan çıkmak zorunda kalması anlamına gelebilir. Facebook’un bu sonla karşılaşmaması için Almanya’da yasal bir iletişim bürosu kurması gerekiyor ve Alman mahkemelerinden bu büroya ulaştırılacak kararları dikkate alarak, sahte haberleri 24 saat içinde kaldırması isteniyor. Aksi halde, Facebook’un Almanya macerası sona erecek gibi görünüyor ama asıl büyük tehlike, Avrupa’da yaşanacak. Çünkü diğer Avrupa ülkelerinin de Almanya örneğini dikkate alarak benzer bir uygulamaya gitmesi mümkün görünüyor. Başka bir deyişle, Facebook yakında bütün Avrupa ülkelerinde bir iletişim bürosu kurmak zorunda kalabilir.

Teknokentlerimiz girişimcileri bekliyor – 2.bölüm

0
Türkiye için stratejik öneme sahip teknokent konusunu incelediğimiz araştırmamızın ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Bu özel dosya çalışmamızda, üç gün boyunca üç ayrı video ile teknokent konusunu masaya yatıracağız ve okurlarımıza teknokentler hakkında bilmek istediklerini ulaştıracağız. Teknokentlerin özellikleri ve kapasiteleri nedir, teknokent’ten faydalanmak isteyen girişimler hangi yolu takip etmeliler? Bilmek isteyeceğiniz tüm detaylar dosya konumuzda yer alacak. (Dosya konumuzun ilk bölümüne bu linkten ulaşabilirsiniz) https://www.youtube.com/watch?v=YUvQG4QOmUw

Hangi dijital trendler 2017 yılına damga vuracak?

0
Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen dijital dünya kendini sürekli yeniliyor, geliştiriyor. Her gün bize farklı yeniliklerle gelen bu dünyanın hızına yetişmekse neredeyse imkansız. Pek çok trend şekil değiştirerek karşımıza çıkıyor. 2017 yılı dijital trendlerin daha da arttığı ve tercih edileceği bir yıl olacak. 2016 yılını geride bırakmaya başladığımız şu günlerde 2017’yi şekillendirecek en trend dijital pazarlama trendlerini sizler için derledik.

E-ticaret Alanında Entegre Çözümler Artacak

Dijital dünyanın ekonomik lokomotifi olan e-ticaret yeni yılda daha fazla markanın kendini konumladığı yıl olacak. 2017 yılı, 2015’ten itibaren konsolide olma yoluna giren var olan sektörün, tamamen konsolide olduğu bir yıl olarak kayıtlara geçecek. 2017 yılında karşılaşacağımız en büyük yeniliklerse entegre çözümler olacak. E-ticaretle ilk tanıştığımızda, perakendeciler konuyu daha çok “sanal mağaza” olarak tanımlıyordu. Sanal dünya o kadar içimize girdi ki artık sanal ya da fiziksel mağaza kavramını hızla geride bırakıyoruz. Bunun yerine, mağazadan teslim almak, mobil odaklı satış gibi daha entegre çözümler tartışılacak. Sağlıklı yiyecekler üzerine e-ticaret de yine gelişen alanlardan biri olacak.

Büyük Şirketler için Dijital Dönüşüm Zamanı

İnternet hayatımızın küçük bir parçası olmaktan çıkıp, evimiz ya da arabamız gibi hayatımızın her anında bizimle yaşayan bir varlık haline geldi. Şirketler için de durum pek farklı değil. Artık sadece web sitesi ve medya planlamasına online kanalları da eklemek dijital dünyada var olmaya yetmiyor. Şirketlerde sadece bu konuya ayrılmış IT ekibi ya da dijital pazarlama ekibi de yeni dünyaya ayak uydurmak için eksik kalıyor. Artık tüm şirketin dijital düşünmesi ve dijital dünyanın oyuncusu gibi davranması gerekiyor. Şu bir gerçek ki, yeni dünya düzenine ayak uyduramayan bir şirketin önümüzdeki yıllarda sürdürülebilir şekilde ayakta kalması neredeyse imkansız. 2016 pek çok şirketin dijital dönüşüm konusunda hamle yapmanın gerekli olduğunun farkına vardığı yıl oldu. 2017 ise farkına varmanın ötesine geçilip, adımların atıldığı, planların ortaya çıkmaya başladığı yıl olacak.

KOBİ’leri Dijital Pazarlamada Göreceğiz

Dev organizasyonları örnek alarak büyümeye çalışan kobilerin ise bu yıl daha fazla dijital dünyaya yatırım yapması bekleniyor. Basit bir web sitesinin ötesine geçip, daha derli toplu, kendini doğru şekilde anlatan web siteleri, e-ticaret hamleleri, dikkat çeken dijital pazarlama yatırım arayışlarını göreceğiz. Dijital pazarlamacıların da farkındalıklarının artacağı bu yıl içinde, kobilere yönelik dijital ihtiyaçları anlayıp, bu ihtiyaçlara yönelik ürünler geliştiren şirketlerin kazanacağı yıl olacak.

Bankalardan Yeni Teknolojiler Göreceğiz

Dünyada da Türkiye’de de en hızlı büyüyen alanlardan biri de finansal teknolojiler. Türkiye’de finansal teknoloji geliştiren şirketler hızla büyümeye ve çevre ülkelere doğru yol almaya başlayacak. Ancak büyük teknoloji gelişimi ve dönüşümü sadece yeni şirketler tarafında değil, bankacılık alanında faaliyet gösteren şirketlerde yaşanacak. 2015’te yeni çıkan kanunla elektronik imza ile her türlü bankacılık işleminin yapılmasının önünün açılmasından sonra bankalarda ciddi bir hareketlilik yaşandı. Pek çok bankada bireysel kredi kullanımının %50’si internet üzerinden bankalara gitmeden yapılmaya başlandı. Bu yıldan itibaren ise akla gelebilecek her türlü bankacılık işleminin tamamen internet üzerinden yapıldığı döneme gireceğiz. Sadece online bankacılık gelişmelerini değil, aynı zamanda bankaların içinde de yeni teknolojileri daha fazla göreceğiz.

E-posta Pazarlamada Segmentasyon Değer Kazanacak

E-posta pazarlama, dijital pazarlama metodları içinde açık ara en etkili sonucu veren metod. Ancak sadece e-posta göndererek, liste büyüterek var olmak artık imkansız hale geldi. Daha fazla kişiselleştirme ve segmentasyon yapmak; dinamik içerikler üretmek e-posta pazarlaması yapan şirketlerin olmazsa olmazı haline gelecek. Öte yandan pazarlama otomasyonu ve yaşam döngüsü kavramları neredeyse tüm dijital pazarlama yapan şirketlerin birinci gündem maddesi olacak. Büyük dataları analiz etmek, bu datalara göre tepkiler vermek teknolojik olarak mümkün ve bu imkanları daha çok kullanacağız. Davranışları analiz ederek, pazarlama otomasyonları yardımıyla yaşam döngüsü kampanyaları geliştirecek fikirler üzerine yoğunlaşacağız. Doğru mesajı, doğru insana gönderebilmek için daha fazla emek sarf edeceğiz. E-posta, sms ya da push notification kavramlarını ayrı ayrı yönetmeyeceğiz. Yaşam döngüsü kampanyalarında, pazarlama otomasyonu yardımıyla hepsini beraber kullanacak çözümleri daha fazla göreceğiz.

Mobil – Geofencing Hayatımıza Girecek

Yıllardır mobilin yılı olacak deyip duruyorduk. Artık insanların önemli bir bölümünün mobil teknolojilere uyumu tamamlandı. Artık mobil teknolojiler sayesinde pazarlama imkanları daha da özelleşecek. Perakende ve e-ticaretin entegre olduğu en önemli alan da mobil cihazlar yardımıyla olacak. Geofencing dediğimiz uygulama yardımıyla hedef lokasyonlar belirleyip, müşterileriniz bu lokasyonlara girdiğinde ya da yaklaştığında, müşterilerinize özel mobil mesajlar hatta e-postalar gönderebilir hale geleceksiniz. Bu mesajları e-posta pazarlama başlığında da bahsettiğimiz gibi, davranışsal hedefleme ve pazarlama otomasyonları yardımıyla daha verimli hale getirecek çözümler üretmek için kullanacağız.

Kişiselleştirme ve Analize Odaklanacağız

Dijital dünyada var olan en büyük asetiniz ve iletişim kurma merkeziniz şüphesiz web siteniz. Web siteniz bu konumunu korumaya devam edecek. Öte yandan “web sitenizi mobil uyumlu hale getirin” uyarılarının yerine, “bu çağda mobil uyumlu web siteniz yok mu?” ayıplamasını bol bol duyacaksınız. Bu yıl web sitenizi kişiselleştirmek ve buna dayalı olarak dinamik içerikler sunan web siteleri üretmek dijital hayatımızın önemli gündem maddesi olacak. Sadece kişiselleştirme sunan web siteleri üretmek değil, aynı zamanda bu dinamizmi sürdürebilmek için de çok fazla kafa yoracağız. Davranışsal hedefleme ve kişiselleştirme program hizmetleri veren yazılım şirketleri bu alanda hayat kurtaracak. Bu yıl pazarlamacıların en çok görüştüğü paydaşlarının başında muhtemelen web kişiselleştirme program servisi veren şirketler olacak. Yatırımlarımız ve davranışlarımız arttıkça büyük datalar üretiyoruz ve Google Analytics bizi anlamaya ve anlamlandırmaya yetmiyor. Bu yüzden web sitesi kişiselleştirmek kadar önemli bir konu da analiz konusu olacak. Çünkü artık yaptığımız dijital yatırımların sonucunu ve etkisini daha net görmek isteyeceğiz. Analiz hizmetleri konusunda daha detaylı servisler bulunuyor ve bu servisleri daha iyi kullanmak için adımlar atacağız.

e-postaya Alternatifler Gelecek

İşimizle ilgili özel e-postalarımızın olması 2000’li yılların başında hayatımızı kurtarıyordu ama artık yetmiyor. E-postalarımızı haber veren araçlar haline dönüştürüp, daha çok beraber çalışma, ortak doküman oluşturma, takvim gibi imkanlar sunan iş yönetim platformları kullanmaya başlayacağız. Yani Google Drive Trello, Slack, Asana, Basecamp, Dapulse gibi iş yönetiminin kolay yapıldığı platformlara taşınacağız. Bu servislerin bazılarının Türk klonları da karşımıza çıkacak.

Video Hayatımızın Olmazsa Olmazı

Facebook ölecek, takipçi sayısı düşüyor gibi şehir efsanelerini duymaya devam edeceğimiz 2017’de bunlar gerçekten efsane olarak kalacak. Tartışmasız en büyük ve en fazla teknoloji geliştiren sosyal ağ olan Facebook, bu yıl da büyümeye devam edecek. Video, sosyal ağlarda zaten çok fazla tüketiliyordu ancak artık ana içerik haline gelecek. Facebook, Youtube benzeri videolara reklam verebilmek için özel servisler vermeye başlayacak. Instagram ve Whatsapp verilerini Facebook verilerini ile konsolide eden Facebook, çok daha özgün ve kişisel reklamlar sunmaya başlayacak. Google Plus ve Twitter’ın önlenemez düşüşü devam edecek. Twitter haber yayıncısı olmak için daha fazla efor sarf edecek. Diğer ağlar ise ana ağ olan Facebook etrafına kümelenip, daha çok kullanıcı tarafından içerik üretilen yayıncı olmaya yönelecek.

Dijital Pazarlama – İçerik Merkeze Geçecek

Bu satırları okuyan neredeyse herkes internette reklamlara tıklamıyor, hatta belki reklam engelleyiciler kullanıyor. Ancak internette kendisini ilgilendiren her türlü içeriği engellemeden tüketiyor. Pazarlamanın ana var oluş noktası olan mesaj ve mesajın içeriği dijital pazarlamanın da merkezine gelecek. Dünyanın en kusursuz e-posta pazarlama, analiz ya da sosyal medya teknolojilerine sahip olmanız yetmeyecek. Dijital dünyanın insanlarına yönelik içerik sunmadan, dijital pazarlama yapmak imkansız hale gelecek. İçeriklerde ise sadece yazılı içerik değil, birbirleriyle entegre olmuş multimedya içerikleri daha fazla takip edeceğiz. VR teknolojileriyle üretilmiş içeriklerse yeni yılda son kullanıcıyı en fazla büyüleyecek içerikler olacak. Pazarlamacılarsa VR teknolojilerini öğrenmekle ve kendi pazarlama çalışmalarına adapte etmekle zaman geçirecek. *** euromessage ve semanticum‘a ilgili linklerden ulaşabilirsiniz.

E-imza sayısı iki milyonu aştı

0
BTK verilerine göre, Eylül 2016 sonu itibarıyla, 2.042.051 elektronik imza ve 424.657 mobil imza olmak üzere toplam 2.466.708 elektronik sertifika oluşturuldu. 2016 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki döneme göre, elektronik imza sayısında yüzde 4,2 ve mobil imza sayısında yüzde 3,6 oranında artış gerçekleşti. 2015 yılının üçüncü çeyreğinde ise toplam 1.915.627 elektronik sertifika oluşturuldu. Çipli kimlik ve e-imza ile hız, güvenlik ve zaman tasarrufu sağlanacak E-dönüşüm kapsamı içerisinde yer alan birçok uygulama, iş süreçlerini hızlandırırken, zaman ve maliyetten önemli oranda tasarruf edebilmeyi mümkün kılıyor. 2017 yılının Ocak ayında tüm Türkiye’de dağıtılmaya başlanacak yeni çipli kimlik kartları ile devlet kapsamında sunulan hizmetlere, internetin bulunduğu her yerden kimlik kartı ile erişilebilecek. Yeni çipli kimliklerle vatandaşlar; bankacılık, noter, okul, emniyet ve tapu işlemlerinin yanı sıra sağlık ve sigorta işlemlerinde de güvenli doğrulama işlemi yapabilecek. Yeni kimlik kartlarının içerisine uzun vadede isteğe bağlı olarak e-imza dahil edilebilecek. Yeni çipli kimliklerle bireysel e-imza kullanımı daha fazla yaygınlaşacak.

E-imza kullanımı yüzde 4,2 oranında yükseldi

Teknolojinin gelişimi ile bireylerin ve kurumların birçok avantaj ve fırsatlara sahip olabildiklerini belirten E-GÜVEN Genel Müdürü Can Orhun, “Yenilikçi teknolojiler hayatımızın vazgeçilmez bir parçasını oluşturuyor. Akıllı telefonlar ve yenilikçi uygulamalar, hayatımızı kolaylaştırıyor. Dünya genelinde yapılan araştırmalara baktığımızda, 3.419 milyar insanın internete bağlandığını görüyoruz. BTK verilerine göre, 2016 yılının üçüncü çeyreğinde geniş bant internet abone sayısı 59,1 milyonu aşmış durumda. E-imza’nın yüzde 4,2 oranında yükseldiği görülüyor.”

Android Auto artık sesli komut alıyor

0
Android’in otomobillerde kullanılan versiyonu, sürücülerin geniş ikonlar ve rahat okunan haritalar sayesinde daha güvenli yolculuk yapmasını sağlıyor. Android Auto sistemi sayesinde araç içinde multimedya içerikleri daha rahat kontrol edilebilirken, otomobil de Android temelli diğer cihazlarla kolayca iletişim kurabiliyor.

Android Auto’ya OK Google desteği

Google şimdi Android Auto’da yaptığı güncellemeyle bu işletim sistemine sesli komut verebilme imkanını kullanıma açtı. Kullanıcılar artık telefon bağlamaya gerek duymadan, doğrudan otomobilin işletim sistemine “OK Google,” şeklinde seslenerek, aracın sesli komut almasını sağlayabilecek. Böylece şoför, hiçbir şekilde elini direksiyondan indirmeden, harita üzerinde arama yapabilecek, beğendiği müziği çalabilecek veya otomobilin diğer fonksiyonlarına ulaşabilecek.  

Teknokentlerimiz girişimcileri bekliyor

0
Startuplar için teknokentler büyük önem taşıyor. Bu yerleşkeler, sağladıkları alt yapı imkanları ile teknoloji üreten girişimler için gerekli olgunlaşma ortamını sunuyor. TechInside olarak teknokentler hakkında özel bir dosyayı açıyoruz. Bu özel dosya çalışmamızda, üç gün boyunca üç ayrı video ile teknokent konusunu masaya yatıracağız ve okurlarımıza teknokentler hakkında bilmek istediklerini ulaştıracağız. Teknokentlerin özellikleri ve kapasiteleri nedir, Teknokent’ten faydalanmak isteyen girişimler hangi yolu takip etmeliler? Bilmek isteyeceğiniz tüm detaylar dosya konumuzda yer alacak. (Araştırmamızın 2. bölümüne bu linkten ulaşabilirsiniz) Üç gün sürecek teknokentler dosyamızın ilk videosunu aşağıda izleyebilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=c0HRYmc5ZjI&feature=youtu.be  

Kodlama müfredata girecek mi?

0
Microsoft, eğitim alanındaki çözümlerini 15 Aralık’ta İstanbul’da düzenlenen Eğitim Teknolojileri Zirvesi’nde anlattı. Minecraft Eğitim Sürümü öğretmen demolarından, Türkiye’de STEM eğitimi ve oyun tabanlı eğitim panellerine kadar birçok etkinliğin yer aldığı zirveye Microsoft Genel Müdürü Murat Kansu, Milli Eğitim Bakanlığı Yeğitek Genel Müdürü Bilal Tırnakçı’nın yanı sıra Eğitim Bilimci ve Akademisyen Dr. Özgür Bolat ve Doç. Dr Selçuk Özdemir katıldı. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Microsoft Türkiye Genel Müdürü Murat Kansu, dijital devrimin eğitim için çok önemli fırsatlar sunduğuna dikkat çekti. Kansu sözlerine şöyle devam etti: “Eğitimde dijital dönüşüm sadece bilgiye ulaşma ve ders anlatma yöntemlerimizi değil, öğrenime olan bakış açımızı değiştiriyor. Artık bilgiye ulaşmanın pek çok yeni yolu var; önemli olan ise güvenilir bilgiye en kısa yoldan ulaşabilmek. Office 365 ve Windows 10 gibi ürünlerimiz sayesinde öğrencilerin bilgiye ulaşma yöntemleri ile öğretmenlerin sınıf içindeki rolleri de değişiyor. Araştırmalar Office 365 ve OneNote kullanan öğrencilerin fen bilimleri problemlerini çözerken yüzde 25 ile 38 oranında daha başarılı olduğunu gösteriyor.”

Öğretmenler de kendini geliştiriyor

“21. yüzyılda öğretmenler teknoloji sayesinde öğrencilerle birlikte öğreniyor ve gelişiyor. Eskiden tek yönlü olan bilgi paylaşımı artık çok yönlü kanallardan besleniyor” diyen Kansu, şunları söyledi: “Yapılan araştırmalar şuan öğrenci olanların yüzde 65’inin bugün adını bilmediğimiz mesleklerde çalışacaklarını gösteriyor. Bu da, şu anda bir işte çalışanların bundan 10-20 yıl sonra hayatlarını nasıl kazanacaklarını düşünmeye başlamaları gerektiği anlamına da geliyor. Bu noktada sıkça karşılaştığımız soru ise “Peki robotlar mesleğimizi elimizden mi alacak?” yönünde oluyor. Hayır, biz insanlar yaratıcıyız, empati kurabiliyoruz, duygusal yeteneklerimiz sayesinde yapay zekâ ile işbirliği yaptığımız alanlarda muazzam fırsatlar yaratma potansiyeline sahibiz.  Bir başka deyişle, otomasyona geçirilemeyecek kadar yaratıcılık gerektiren meslekler ya da getiren mimarlık, mühendislik gibi mesleklerin gelişme olasılığı çok daha yüksek.”

“Kodlama eğitimlerinin müfredata girmesi için çalışıyoruz”

Microsoft Türkiye olarak eğitimde fırsat eşitliğini önemsediklerinin altını çizen Kansu sözlerine şöyle devam etti: “Endüstri 4.0’ı konuştuğumuz bugünlerde, geleceği yaratacak olan gençleri ne kadar erken kodlamayla ve algoritmik düşünceyle tanıştırırsak o kadar hızlı Endüstri 4.0’a geçiş yapacağımızı düşünüyoruz. Nüfusunun yarısından fazlası genç olan, 10 milyondan fazla öğrencisi olan Türkiye’nin, 2023 hedeflerine ulaşabilmesi için yazılıma öncelik vermesi ve eğitimin doğal bir parçası haline getirmesi çok kritik. Her sene Bilgisayar Mühendisliği bölümlerinden 5000 civarı öğrencinin mezun oluyor ve bu sayı, Türkiye’nin potansiyelini karşılayamayacak kadar düşük. 1.3 milyon nüfusu olan Estonya’da bile bu sayı 4000! O nedenle de, daha erken yaşlarda eğitim alanında kodlama eğitimlerinin müfradata girmesi, sınıfların teknolojik çözümlerle donatılıp, eğitimin zaman ve mekandan bağımsız olarak, güvenli bir platform üzerinden karşılanması için çalışıyoruz.” Bunun yanı sıra Öğretmen Elçileri Programlarımız, Office 365 odaklı öğretmen mesleki gelişim eğitimlerimiz, Hour of Code etkinliklerimiz, Türkiye’nin ilk ve tek ücretsiz uygulama eğitimi veren en büyük sanal kampüsü Açık Akademi ile sınıflarda dijital dönüşümü gerçekleştirmek için birden fazla girişimimizle kıvılcımlar yakmaya devam edeceğiz. Kod yazan çocukların özgüvenli sunumlarına tanıklık edince, Türkiye’nin hikâyesinin değişeceğine olan inancım artıyor. Çocuklarımıza imkân verildiği takdirde ne kadar hazır olduklarını görüyorum.  Parlak fikirli, zihni açık bu nesil ile daha güzel bir geleceğin bizleri beklediğine eminim. Bu güzel geleceğin mimarları ise siz eğitmenler ve öğretmenler olacaksınız.”

Evernote mahremiyet skandalı ile sarsıldı

0
Evernote, özellikle iş dünyasında çok popüler olan, bulut tabanı ve kullanışlı bir not alma uygulaması olarak büyük beğeni topluyordu. Ancak şimdi Evernote mahremiyet konusunda ağır bir yara almış görünüyor. Uygulama, 23 Ocak’ta yapay zekanın daha etkin olması için yapılacak çalışmalara yönelik olarak yeni bir kullanıcı sözleşmesi yayınlayacağını duyurunca, tam anlamıyla kıyamet koptu. Şirketin yeni kullanıcı sözleşmesi, Evernote çalışanlarının, kullanıcıların kişisel notlarını rahatça okuyabilmesine imkan tanıdığı için çok sayıda kullanıcıdan tepki aldı.

Hata yaptık özür dileriz, ama…

Evernote, bu yöntemin, yapay zeka çalışmalarını sürdürebilmek için gerekli olduğunun altını çizse de tepkiler çığ gibi büyüyünce, Evernote’ın CEO’su bugün yaptığı açıklamada, hata yaptıklarını kabul etti  ve kullanıcı sözleşmesini yenilemeyeceklerini vurguladı. Şirketin yeni çözümü ise, eski sistemin devam etmesi. Mevut sistemde yazılım mühendisleri veya teknik elemanlar, bir kullanıcının notlarını görmek durumunda kaldıklarında, kullanıcının kimliğini göremiyorlar. Bu notları “anonim” bir kimlik altında okuyabiliyorlar. Öte yandan, Evernote üzerine alınan notlarda, kaçınılmaz olarak, kullanıcının kimliğini belli eden sayısız veri de bulunduğundan, notların anonim kalmasının zor olduğu da biliniyor. Bu küçük kriz, Evernote’a çok pahallıya mal olabilir ve popüler not alma uygulaması çok sayıda kullanıcısını kaybedebilir. Evernote, piyasadaki en eski ve en kullanışlı, üstelik de ücretsiz olarak hizmet veren not alma uygulaması olarak büyük beğeni topluyor. Son yıllarda yaptığı atılımla bulut tabanlı bir sisteme dönüşen Evernote sayesinde kullanıcılar tüm cihazlarında aldıkları notları senkronize olarak bulut üzerinde tutabiliyorlar. Ayrıca kullanışlı tarayıcı eklentileri sayesinde, internette gördükleri görsel ve metin materyali, ayrıntılı şekilde bulut üzerinde saklayabiliyorlar.  

Facebook’taki sahte haber sorununa gazeteciler el attı

Trump’ın beklenmedik şekilde seçim kazanmasının ardında, Facebook’taki sahte haberlerden etkilenen seçmenlerin olduğunu düşünen Hillary Clinton ve ABD Demokrat Parti, Facebook’a ağır eleştiriler yöneltirken, Zuckerberg de sorunu çözmek için sürekli yeni çalışmaları gündeme getiriyor. Facebook sadece birkaç gün önce, kullanıcıların haberlerin doğruluğunu oylamasına yönelik bir güncellemeyi yayına almıştı.

Uzman gazeteciler haberlerin doğruluğunu kontrol edecek

Sosyal medya devi şimdiyse, uzman gazetecilerden oluşan Poynter Ağı ile işbirliği yapacağını duyurdu. Poynter, internetteki haberlerin doğruluğunu kontrol eden ve sağlama yapan bir deneyimli bir gazetecilik ağı olarak tanınıyor. Zuckerberg, kullanıcıların oylama sonuçları ile Poynter ağındaki sonuçları birleştirerek, sahte haber şüphesi doğuran haberler hakkında kullanıcıları haberdar edecek ve bu haberleri paylaşmaya kalkan kullanıcıları, “sahte haber paylaşıyor olabileceğine” dair uyarı ile haberin doğruluğunu kontrol etmeye davet edecek. Zuckerberg’ün son çözümü, internette haber üretmenin ve paylaşmanın, “çocuk oyuncağı” olmadığını gösteren önemli bir delil. ABD’de sonra Avrupa’da da şimdi devlet kurumları, siber güvenlik uzmanları ve politik liderler, Facebook’un seçmenleri yanıltma potansiyeli nedeniyle bir ülkenin kaderini değiştirebilecek tehlikeli bir silah olabileceğini vurguluyorlar.

Merkel tüm Avrupa’yı Facebook konusunda uyardı

Almanya Başbakanı Merkel, önümüzdeki dönemde Almanya’da yaşanacak seçimlerde Facebook’un yabancı ajanlar tarafından üretilen sahte haberlerle Almanya’daki seçimleri etkilemek için kullanılacağına dair şüphelerini açık açık dile getirmiş ve bunu engellemek için seçim döneminde Facebook’a erişimin yasaklanmasının da tartışılabileceğini vurgulamıştı. Almanya’da zaten çok sevilmeyen Facebook’un seçim döneminde yasaklanması hiç sürpriz olmayacak. Ancak asıl sürpriz, diğer Avrupa ülkelerinin de seçimleri manüple etme potansiyeli nedeniyle Facebook’a farklı gözle bakmaya başlaması oldu. Öyle görünüyor ki, internette herkesin haber yazıp serbestçe yayınlayabilmesine hoşgörüyle bakılan dönemin sonuna geliyoruz. Politika yapıcıların yakın dönemde, internette haber yayınlanmasına dair önemli regulasyonları hayata geçirmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Özellikle batı toplumlarında, ciddi online haber organizasyonları ve gazeteciler ile sahte haber üreterek “tık” kazanmak ve reklam satmak hedefiyle uydurulmuş pazarlama amaçlı web servislerinin ayrımını yapmak için özel bazı işaretlerin ortaya çıkması hiç şaşırtıcı olmayacak.

Elektrikli otomobilde dengeler değişiyor mu?

0
Elektrikli otomobilde bugüne kadar en büyük endişe, menzil problemiydi. Otomobil kullanıcıları, şehir içi mesafelerde şarj imkanı bulabilirken özellikle  yüzlerce kilometre süren şehirler arası yolculuklarda şarj istasyonu bulamama endişesiyle elektrikli otomobil tercih etmekten çekiniyorlardı. Devletler, bu tür endişeleri gidermek için şehirler arası yollara elektrik şarj istasyonları yerleştirmek üzere planlar yaparken, bu planların hayata geçmesine de uzun yıllar olduğu biliniyor. Elektrikli otomobillere destek olmak isteyen birkaç devlet bu konuda adım atsa da, dünyanın geri kalanı için elektrikli otomobiller hala “lüks bir oyuncak” olarak kalmaya devam edecek. Ancak, yeni bir tasarım bu konudaki dengeleri değiştirebilir. ABD’li elektrikli otomobil üreticisi Lucid Motors, 650 km menzile sahip lüks bir elektrikli sedan tanıtarak, menzil konusundaki endişelerin giderileceği günlere girmek üzere olduğumuzu hatırlattı. Air isimli yeni model, hem Tesla’ya, hem de BMW ve Mercedes’e rakip olarak konumlanıyor. Tek şarjla 650 km yol gidebilen Air, bu özelliği ile dünyadaki en geniş menzile sahip elektrikli otomobil ünvanını da alıyor. Rakiplerinin artık onunla yarışabilmesi için daha uzun menzil yeteneği kazanması gerekiyor.

Lucid Air 2018 yılında üretim bandına giriyor

Lucid Motors’un Air modeli, 2018 yılında Arizona’daki fabrikasında üretime girecek. Samsung ile ortaklık yapan firma, Samsung’un 130 kWh pillerini kullanarak, aracın menzilini 650 km’ye çıKarmayı başarmış. Lüks segmentte yer alacak otomobil fiyatı 100 bin dolar seviyesinde olacak ve benzinli lüks sedanlar gibi, araç içi konfordan ödün vermeyecek. Üstelik, 0’dan 100 km/s hıza sadece 2,5 saniyede çıkacak olan Air, aynı zamanda spor otomobil karakteristiği de gösterecek.

Microsoft güvenlik zirvesi düzenledi

0
Siber güvenliğin önemi hızla ortaya çıkıyor. 2016, tüm interneti global olarak çökerten ddos saldırılarına sahne olmuşken, bugün artık ABD başkanlık seçim sonuçları bile, siber güvenlik açıklarının gölgesi altında tekrar sorgulanıyor. Yabancı devletlerin istihbarat örgütlerinin siber saldırılarla başkanlık seçimlerini etkilediği şüphesi aktif olarak soruşturuluyor.

Güvenliği sağlamak için ne yapabiliriz?

Dünya üzerindeki 1.5 milyar cihazın güvenliğinden sorumlu ve milyonlarca şirketin güvendiği, dünyanın en büyük bulut platformlarının güvenliğini 7 gün 24 saat sağlayan Microsoft, siber güvenlik konusunda birçok alanda çalışmalar yapıyor. Yapılan bu çalışmalar, Microsoft’un siber güvenlik çözümleri, örnek vakalar ve iş ortaklarının katılımı ile 14 Aralık’ta İstanbul’da düzenlenen Güvenlik Zirvesi’nde ele alındı. 300’ün üzerinde katılımcının katıldığı etkinlikte siber dünyanın tehlikeleri ve kurumların siber güvenliği konuları ele alındı, olası tehlikeleri karşı hazırlıklı olmanın önemi masaya yatırıldı.

Siber güvenliğimiz pamuk ipliğine bağlı

Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Microsoft Türkiye Genel Müdürü Murat Kansu, geleceğin başarısının, güvenliğin başarısına bağlı olduğuna dikkat çekerek, bugün güvenli bir teknolojik altyapının şirketler için sürdürülebilir büyümenin ön koşulu olduğunu vurguladı. Siber saldırıların her geçen gün giderek arttığını ve 2016 yılının ilk 3 ayında gerçekleşen siber saldırıların iş dünyasında 209 milyon dolar zarar verdiğini belirten Kansu, ülkemizde de internet altyapısını ve siber güvenliğin pamuk ipliğine bağlı olduğuna dikkat çekti. Kansu, “Gün geçmiyor ki yeni bir siber saldırı alarmı verilmesin. Günümüzün dijital dünyasında siber saldırılar ne yazık ki tüm özel şirketlerin, kamu kurumlarının ve tüketicilerin karşı karşıya kaldığı bir tehdit. Araştırmalara göre, kimlik çalınmaları ve saldırının fark edilmesi arasında geçen ortalama 229 günde 160 milyon müşteri kaydı ele geçiriliyor, bu da pazarda 3 trilyon dolar değerinde bir zarara yol açıyor. Siber suçluların, bilgisayar sunucularını gasp etme tehdidiyle 2016’nın ilk üç ayında işletme ve kurumlardan 209 milyon dolar topladığını biliyor muydunuz? Birçok şirketin çeşitli nedenlerle bu tür saldırıları bildirmediği düşünülürse gerçek tutar herhalde bundan çok daha yüksektir. Bu tehditleri göz önünde bulundurduğumuzda Microsoft Türkiye olarak sizleri olası ataklara karşı bilgilendirmek üzere gerçekleştireceğimiz Microsoft Güvenlik Zirvesi ile Microsoft Türkiye olarak siber güvenlik alanında yaptığımız yenilikçi çalışmaları ve bilgi birikimimizi siber güvenlik alanındaki uzmanlarımızla birlikte aktarmayı planlıyoruz” dedi.

Türkiye siber saldırganların hedefinde

Microsoft tarafından üç ayda bir yayınlanan Güvenlik İstihbarat Raporu’nda (SIR) yer alan bilgilere göre Türkiye, yüzde 40.3 kötü amaçlı yazılım bulunma oranı ile yüksek riske sahip ülkeler arasında yer aldı. Siber Tehdit Durum Raporu’na (CTM) göre Türkiye, Avrupa bölgesinde fidye yazılım saldırılarını en fazla yaşayan ülke durumundayken, dünyada ABD ve Brezilya’dan sonra üçüncü sırada yer alıyor.

Trump, teknoloji patronlarıyla toplandı

1
Teknoloji dünyasında merakla beklenen Trump ve teknoloji patronları toplantısı gerçekleşti. Toplantıya, Apple’ın, Google’ın, Tesla’nın, Microsoft’un, Intel’in ve diğer büyük teknoloji firmalarının CEO’ları katılırken, süprizler de yaşandı. Toplantıya katılmayacağı düşünülen Jeff Bezos’un da davete olumlu cevap vermesi şaşkınlık yarattı. Başkanlık seçim süresinde Amazon’un kurucusu Jeff Bezos ve Donald Trump’ın arası çok gerilmiş ve ikili şahsi olarak atışmaya başlamışlardı. Trump, seçimden sonra Amazon’la şahsi olarak ilgileneceğini üstüne vurgulayarak belirtmişti. Bezos’un davete katılması, ABD Başkanı ile arasını yumuşatma çabası olarak yorumlandı. Öte yandan teknoloji dünyasının en güçlü ismi kabul edilen Mark Zuckerberg’in davete katılmaması gözlerden kaçmadı. Facebook içindeki çok sayıda çalışanın ve önemli mühendisin Trump’tan hiç hoşlanmadığı biliniyor ve daha önce Trump yüzünden çıkan tartışmalarda Facebook çalışanlarını istifa etmeleri nedeniyle Zuckerberg’ün, şirket içinde yeni bir isyana neden olmamak için toplantıya katılmadığı düşünülüyor. Toplantıda asıl dikkat çeken detay ise, Trump’ın çok yoğun şekilde kullandığı ve tüm tartışmalarını yürüttüğü platfrom, yani Twitter’ın CEO’su  Jack Dorsey’in toplantıda bulunmamasıydı. Trump’ın sözcüsü, Dorsey’in toplantıya davetli olmadığını belirtirken bunun nedeni olarak da Twitter’ın yeterince büyük bir şirket olmamasını gösterdi. Ancak teknoloji dünyası, Trump’ın Dorsey’i sevmediğini ve başkanlık seçim dönemi sırasında Dorsey’in Hillary Clinton’a destek verdiği için Dorsey’i affetmediğini düşünüyorlar. Trump, Hillary ile alay eden bir emoji oluşturmuş ve bunun Twitter’da yayınlanmasını istemişti ancak Dorsey emojiyi engellemişti.

Toplantıda ne konuşuldu?

Henüz resmen Başkanlık koltuğuna oturmayan Trump’ın teknoloji liderleri ile resmi bir görüşme yapmadığının altının çizilmesi gerekiyor. Trump’ın bu toplantısı, seçim döneminde gerginlik yaşadığı teknoloji endüstrisi ile barışma işareti olarak yorumlanıyor. Toplantının içeriğine dair medyaya detaylı bilgi aktarılmış değil ancak Trump’ın konuşmaya başlarken, “Sizi buraya, inovatif ürünler geliştirmeye devam etmenizi söylemek için çağırdım,” dediği biliniyor. Trump’un teknoloji patronlarıyla, siber güvenlik, göçmen politikaları, teknoloji şirketlerinde çalışan göçmenler ve vergi indirimi konularını konuştuğu biliniyor. ABD’deki %35 oranındaki kurumlar vergisi nedeniyle dev teknoloji şirketleri bütün paralarını İrlanda, İngiltere ve Hollanda merkezli yan şirketlerinde tutuyorlar. Trump ise vergi indirimi karşılığında teknoloji şirketlerinin bu parayı ABD’ye getirmelerini istiyor. Ayrıca masadaki patronların hepsinin, yapay zeka ve otonom teknolojiler geliştiren şirketlerden geliyor olması da dikkat çeken bir diğer detaydı.

Intel Security’nin yeni McAfee Labs Tehditler Raporu hazır

0
Intel’in yerni raporunda kurumların güvenlik operasyon merkezi (SOC) faaliyetlerine, 2016 yılında fidye yazılımlarındaki gelişmelere ve siber suçluların güvenilir kodları hedefleyen Trojan (Truva atı) ile yarattıkları fark edilmesi zor zararlı yazılımlara odaklanılıyor. Rapor aynı zamanda, fidye yazılımı, mobil uygulamalara yönelik zararlı yazılım, makro zararlı yazılım, Mac OS’e yönelik zararlı yazılım ve diğer tehdit alanlarındaki 2016 yılı 3. çeyrek verilerini de içeriyor. Aralık raporunun sektörün yüz yüze olduğu temel zorlukları incelediğine değinen McAfee Labs’in Başkan Yardımcısı Vincent Weafer; “Bugün güvenlik sektörünün en zor problemlerinden biri, güvenilir yazılım gibi hareket etmek üzere tasarlanan kodların zararlı eylemlerini çok düşük bir yanlış pozitif oranıyla tespit etmek. Bir kod ne kadar güvenilir görünürse, göz ardı edilmesi o kadar kolaylaşıyor. 2016 yılında fidye yazılımları “sandbox” çözümüne duyarlılığını artırırken, zararlı yazılım eylemlerinin gizlenmesi ihtiyacı da güvenilir uygulamaların Trojan ile ele geçirilmesi trendini doğurdu. Bu gelişmeler kurumların güvenlik operasyon merkezindeki (SOC) iş yükünü daha da artırıyor. Dijital dünyanın güvenliğini başarı ile sağlamak için tehditleri hızlı bir şekilde tespit etme, detaylıca analiz etme ve engelleme kabiliyeti kazanmak gerekiyor” dedi.

Intel Security, SOC’un bugünü ve yarınına ışık tutuyor

2016 yılında Intel Security, kurumların güvenlik operasyon merkezini (SOC) nasıl kullandıklarını, zamanla bu merkezlerin nasıl bir değişim gösterdiğini ve gelecekte nasıl bir yapı kazanacaklarını incelemek üzere kapsamlı bir araştırma gerçekleştirdi. Farklı coğrafyalarda farklı endüstrilerden ve kurumlardan 400 güvenlik uzmanıyla yapılan görüşmeler neticesinde SOC’ler hakkında detaylı bilgilere ulaşıldı. Uyarı yükü: Kurumlar güvenlik uyarılarının %25’i için yeterli bir araştırma ve takip yapamıyor. Öncelik belirleme sorunu: Katılımcıların çoğu, yoğun güvenlik alarmlarının yorucu olduğunu belirtirken, %93’ü potansiyel tehditleri önceliklendiremiyor. Güvenlik olaylarında artış: Katılımcıların %67’si güvenlik olaylarında artış olduğunu belirtiyor. Bu yükselişte saldırıların artması kadar daha iyi takip sistemleri sayesinde daha fazla tehdit tespit etme de rol alıyor. Artışın nedeni: Güvenlik olaylarında artış olduğunu belirten katılımcıların %57’si kurumlarına daha fazla saldırı gerçekleştirildiğini belirtirken, %73’ü ise saldırıları daha iyi tespit ettiklerine inanıyor. Tehdit bildirimleri: Kurumların çoğu (%64) için en yaygın tehdit tespit bildirimi geleneksel güvenlik kontrol noktalarından geliyor. Bunlar arasında zararlı yazılım analiz sistemleri, güvenlik duvarı ve izinsiz giriş saptama sistemleri (IPS) yer alıyor. Proaktif ve reaktif: Katılımcıların büyük bir çoğunluğu proaktif ve optimize güvenlik operasyonu hedefine yaklaştıklarını belirtirken, halen %26’lık bir bölüm reaktif modda, gelen tehditleri avlama ve saldırılara yanıt verme şeklinde operasyonlarını yürütüyor. Saldırılar: 2015 yılında yapılan güvenlik araştırmalarının üçte ikisinden fazlası (%68), planlı bir dış saldırı ya da içeriden bir tehdit olmak üzere spesifik bir teşebbüsle ilintiliydi. Araştırmanın kaynağı: Güvenlik araştırmalarına neden olan olayların başında %30’luk bir oranla genel zararlı yazılımlar geliyor. Bunu, %17 ile hedefli zararlı yazılım saldırıları, %15 ile hedefli network tabanlı saldırılar, %12 ile potansiyel tehdit ya da bilgi kaybına neden olan kullanıcı hataları, %10 ile kasıtlı iç tehditler, %7 ile direkt ulus-devlet saldırıları ve %7 ile indirekt ya da politik/sosyal amaçlı hack’leme eylemleri kapsamında yapılan ulus-devlet saldırıları takip ediyor. Araştırmaya katılan uzmanlar, SOC’lere yapılan yatırımlarda en çok doğrulanan saldırılara yanıt verme kabiliyetinin geliştirilmesine odaklandıklarını belirtiyor. Bu alandaki çalışmalar arasında koordinasyon, iyileştirme, temizleme, öğrenme ve benzer olayların önüne geçme faaliyetleri yer alıyor.

Saldırıya uğrayan güvenilir yazılımlarda artış yaşanıyor

Raporda siber suçluların saldırılarını gizlemek üzere genel olarak kabul görmüş kodlar içerisine Truva atı yerleştirme yöntemleri de detaylı bir şekilde yer aldı. McAfee Labs bu konuda yapılan pek çok farklı yaklaşımı tespit etti: -MITM (Ortadaki Adam) atağı ile çalıştırılabilir dosyaların indirilmesi esnasında yamalanarak zararlı kodların eklenmesi -Bağlayıcı ve birleştirici programlar kullanarak “temiz” ve “kirli” dosyaların bir paket haline dönüştürülmesi -Yorumlanmış, açık kaynaklı veya ayrıştırılmış kod aracılığıyla değiştirme -Yama programlarla yürütülebilir dosyaların değiştirilmesi ve böylece uygulama kullanımının pürüzsüzce sürdürülmesi -Ana kaynak kodun zehirlenmesi (özellikle yeniden dağıtımı yapılmış kütüphanelerde)

2016, fidye yazılımlarının en hareketli yılı oldu

3. çeyrek sonu itibariyle, bu yıl ortaya çıkan yeni fidye yazılımı örneklerinin toplam sayısı, yılın başından itibaren %80 artışla 3.860.603’e ulaştı. Hacimsel büyümenin yanı sıra fidye yazılımları teknik anlamda da önemli bir gelişim kaydetti. Tüm verilerin ya da belirli klasör ve dosyaların şifrelenmesi, güvenilir uygulamalar tarafından kullanılan web sitelerinin şifrelenmesi, “sandbox” çözümüne karşı önlemler, fidye yazılımı için çok daha sofistike saldırı kitleri ve fidye yazılımının bir servis olarak sağlanması, başlıca gelişmeler olarak tespit edildi. Fidye yazılımlarında 2015 yılında başlayan artışın 2017’de yavaşlayacağını öngördüklerini belirten Vincent Weafer, “Bu yıl fidye yazılımlarının hem sayısında hem de yapılarında önemli bir gelişime şahit olduk. Bu zararlı yazılımla gerçekleştirilen büyük çaplı saldırılar kamuoyunun gündeminde yer aldı. Bununla birlikte güvenlik sektörü ile kanun uygulayıcıların daha yakın çalışmaya başlaması ve rakip güvenlik şirketlerinin artan iş birliği ile daha iyi sonuçlar artık alınabiliyor. Dolayısıyla, 2017 yılında fidye yazılımlarında düşüş yaşanmasını bekliyoruz” dedi.

Siber tehditler 3. çeyrekte de yükselişte

2016 yılı 3. çeyreğinde McAfee Labs’in Global Tehdit İstihbarat ağı; fidye yazılımları, mobil uygulamalara yönelik zararlı yazılımlar ve makro zararlı yazılımlarda kayda değer bir artış gözlemledi: Fidye yazılımı: Fidye yazılımları 3. çeyrek itibarıyla %18, yıl başından itibaren ise %80 oranında büyüdü. Mac OS zararlı yazılımı: Mac OS’leri hedef alan yeni zararlı yazılımlar 3. çeyrekte %637’lik rekor bir büyüme sağladı, ancak bu büyüme Bundlore adlı tek bir reklam yazılımı ailesinden kaynaklandı. Toplam Mac OS zararlı yazılımı, diğer platformlara kıyasla oldukça düşük bir oranda seyrediyor. Yeni zararlı yazılım: 3. çeyrekte yeni tekil zararlı yazılımlar %21 oranında düşüş gösterdi. Mobil uygulamalara yönelik zararlı yazılımlar: 3. çeyrek döneminde, mobil ugulamalara yönelik 2 milyondan fazla yeni zararlı yazılım tespit edildi. Makro tabanlı zararlı yazılımlar: Başta Word olmak üzere Microsoft Office programlarını hedef alan makro tabanlı yeni zararlı yazılımlar artış göstermeye devam etti. Spam botnet’ler: Necurs botnet 2. çeyreğe kıyasla hacmini neredeyse 7 kat artırarak 3. çeyreğin en yüksek hacimli spam botnet’i oldu. Kelihos ile yapılan spam saldırıları ise 2016 yılında ilk kez 3. çeyrek döneminde keskin bir düşüş yaşadı. Dünya çapında botnet yayılımı: Solucan ve indirme uygulamaları dağıtan Wapomi’nin 2. çeyrekte %45 olan yayılımında düşüş görülmesine rağmen 3. çeyrekte de yine de ilk sırada yer aldı. Botnet’ler aracılığıyla dağıtılan CryptXXX fidye yazılımı ise bir önceki çeyrekte sadece %2 oranında trafik sağlarken 3. çeyrekte ikinci sıraya yükseldi.