Tim Cook, çalışanlarına açıklama yapmak zorunda kaldı
ABD Başkanlık seçimleri sırasında Donald Trump özellikle teknoloji şirketlerinin çalışanları tarafından büyük tepki aldı.
Göçmenlere yönelik ağır sözler sarf eden ve yabancı düşmanlığı yapan Trump’a karşı nefret beslemeye başlayan teknoloji şirketlerinin çalışanları, Trump başkan seçildiğinde de büyük şok yaşadılar.
LinkedIn hesaplarını yine çaldılar!
Microsoft’un rekor fiyata satın aldığı kariyer sosyal ağı LinkedIn, saldırılara hedef olmaktan kurtulamıyor.
Kısa süre önce önemli bir saldırı atlatan ve çok sayıda kullanıcı hesabının verilerini hacker’lara kaptıran LinkedIn’de şimdi de Lynda.com krizi çıktı.
LinkedIn üzerinde online eğitimler vermesi için satın alınan Lynda.com’daki bir açığı kullanan hacker’ların, 550 bin kişinin verilerine ulaştığı açıklandı.
Şifreleriniz çalındı ama hesaplarınız güvende
Microsoft, kullanıcıların gerekli önlemi alması için Lynda.com üyelerine bir uyarı mesajı göndererek, şifrelerini güvene almalarının doğru olacağını hatırlattı. Tüm şifrelerin ve kişisel verilerin, şifrelenmiş halde saklandığının altını çizen Microsoft, hacker’ların bu verileri kullanmasının imkansız olduğunu düşünüyor ancak yine de kullanıcılarının ihtiyatlı davranarak şifrelerini değiştirmelerini istiyor. 9,5 milyon kullanıcısı olan Lynda.com güvenlik önlemlerini yeniden gözden geçirirken, 2012’de meydana gelen ve 117 milyon LinkedIn kullanıcısının verilerinin hacker’ların eline geçtiği saldırı da yeniden hatırlanmış oldu. LinkedIn’i kendi sistemlerine adapte etmek için henüz yeni çalışmaya başlamış olan Microsoft’un ise bu açıkları bir anda bulması ve kapatması beklenmiyor. Yani, yeni Linkedin veya Lynda saldırıları da gündeme gelebilir.Veri merkezi güvenliği için NetBotz 250
Schneider Electric, veri merkezlerinin fiziksel güvenliklerinin daha yalın bir şekilde sağlanması için NetBotz 250’yi geliştirdiğini duyurdu. Bu düşük maliyetli, ölçeklenebilir yeni kabin erişim denetimi ve çevresel izleme cihazı, kritik IT varlıklarını gerçek zamanlı ve proaktif olarak izliyor. Böylece IT operasyonlarını aksatabilecek ve güvenilirliği azaltabilecek fiziksel tehditlere, çevresel risklere veya insan hatalarına karşı koruma sağlıyor. NetBotz 250, yalnızca çevre izleme, yalnızca kabin erişimi veya ikisinin bir birleşimi olmak üzere değişen uygulamaların IT dağıtımları için kullanılabiliyor.
Veri merkezleri kurumlar için stratejik bir varlık
NetBotz 250’yi işin devamlılığı açısından kritik önem taşıyan veri merkezlerini kapsamlı bir koruma altına almak için geliştirdiklerini belirten Schneider Electric Orta Doğu Bölgesi BT İş Birimi Genel Müdür Yardımcısı Filiz Gökler; “Veri merkezleri kurumlar için stratejik bir varlıktır ve iş sürekliliğinin sağlanması açısından büyük bir önem taşırlar. Bu nedenle reaktif izleme yerine, proaktif izleme yaparak tehditleri durdurmak, bugünün kritik öncelikleri arasında yer alıyor. NetBotz 250, şirketlerin tehditlere karşı proaktif bir koruma sağlayabilmeleri ve kesinti süresi maliyetlerini ortadan kaldırmak için geliştirildi. Böylece veri merkezi sistemlerinin daha güvenilir ve kapsamlı bir şekilde korunması için ölçeklenebilir, ekonomik, yalın ve verimli bir yöntem sunuyoruz” dedi.
İş risklerini en aza indirmek için geliştirildi
NetBotz 250’nin gelişmiş özellikleri NetBotz’a bağlı kablosuz sıcaklık ve nem sensörleri için hızlı ve esnek dağıtıma yardımcı yerel destek sunuyor. Aynı zamanda spot sıvı, titreşim ve duman algılama gibi ilave kablolu sensörleri de destekliyor. Bu özellikler, çevresel tehlikeleri anında tespit etmek, kesintileri önlemek ve kesinti sürelerini en aza indirmek için hızlı müdahale yapılabilmesini sağlıyor. NetBotz 250, APC kabinleri ve StruxureWare Data Center Expert ile uyumlu, bu sayede mevcut bir kurulum tabanına sorunsuz bir şekilde entegre olarak kolay ve verimli dağıtım, yapılandırma ve yönetim imkanı sağlıyor ve IT ekipmanını korumaya birkaç dakika içinde başlıyor. Kabin erişim kontrolü işlevselliği, 125 kHz ve 13,56 MHz okuyucu frekanslarında olmak üzere iki kol kitinde mevcut ve kabin erişimini yalnızca kimliği onaylanmış olan kullanıcılarla kısıtlıyor. Bir güvenlik ihlali durumunda IT personelini bilgilendirmek üzere uyarılar ve sinyal alarmları gibi çıktılar yapılandırılabiliyor. NetBotz 250’nin StruxureWare Data Center Expert ile entegrasyonu, veri merkezinin her düzeyinde etkinlik ve bağlanabilirlik sağlıyor. Enerji tüketimini azaltmak, sistemin çalışma süresini korumak ve planlama ve operasyonel performansı artırmak için fiziksel altyapı ve ağa bağlı cihazların merkezi olarak izlenmesine ve yönetilmesine olanak tanıyor.Türkiye’de dijital dönüşüm nasıl işliyor?
Dijital dönüşüm, artık dünyanın önemli bir gerçeği. Bilişim teknolojileri sektörü bu günleri çok önceden öngörmüştü. Önceleri yalnızca teknik bir konu olarak algılanan dijital dönüşüm ilk olarak felsefi bir yaklaşıma daha sonra da elle tutulur ve gözle görülebilir seviyede, yaşamsal bir pratiğe dönüştü. VMware Türkiye Ülke Müdürü Murat Mediçeler, Türkiye’de dijital dönüşümün son durumunu değerlendirdi. Murat Mediçeler’e göre dijital dönüşümü kabaca üç alanda inceleyebiliriz.
BT politikasında merkezden yerele dağılım artıyor
Sekiz ülkede BT alanında 1.200 karar alıcı ve iş kolu yöneticilerinin görüşlerine yer veren araştırmaya göre şirket liderlerinin neredeyse üçte ikisi (%61) teknoloji yönetiminin BT’den diğer departmanlara kaydırıldığına inanıyor. Araştırma, EMEA bölgesindeki kurumlarda iş kollarının teknoloji önderliğindeki inovasyonun kontrolünü aldığını ortaya koyuyor.
BT yetki dağılımında merkezden yerele doğru kayışın faydaları arasında yeni ürün ve hizmetlerin piyasaya daha hızlı sunulma becerisi (%59), kurumda inovasyon için daha fazla özgürlük sağlanması (%58) ve pazar koşullarına karşı daha hızlı çözüm üretebilme becerisi (%56) gibi unsurlar öne çıkıyor. Araştırmada dönüşümün beceri bakış açısıyla da olumlu yönlerine dikkat çekiliyor. Teknolojinin BT departmanlarından daha geniş kitlelerce sahiplenilmesinin, çalışan mutluluğunu artırdığı (%55) ve daha iyi yeteneklerin kuruma çekilmesine yardımcı olduğu (%54) göze çarpıyor.
Olumlu görüşlere rağmen bu dönüşümün zorluklar getirdiği de görülüyor. Şirketteki liderler, teknoloji yönetimindeki yetki dağılımının BT hizmeti harcamalarında yinelemelere neden olduğuna inanırken (%55), BT konusunda sınırları net olarak çizilmiş bir sahiplenme ve sorumluluk eksikliği (%53) de bir endişe olarak görülüyor. Güvenli olmayan çözümlerin satın alınma ihtimali de (%49) bir diğer endişe kaynağı olarak öne çıkıyor. Merkezin teknoloji yönetim yetkilerini dağıtmaya odaklanan bu yaklaşımın BT ekiplerinin isteklerine aykırı olduğu da görülüyor. %59’luk çoğunluk, BT politikasının daha merkezi olmasını istiyor. BT liderleri, ağ güvenliği ve uyumluluk (%56), depolama (%34) ve özel bulut tabanlı servisler (%33) gibi kilit öneme sahip işlevlerin kendi kontrollerinde kalmasından yana.
Bu değişimi yönetmek, şirketlerin günümüzde karşılaştığı organizasyonel zorlukların başında geliyor. Bulutun yükselişi, BT’yi demokratikleştirdi. Erişim kolaylığı ve çekici maliyet modelleri ışığında Özetle, EMEA’daki kurumlar bu dönüşüm nedeniyle maliyetlerini yükseltip güvenlikten feragat edebiliyor ve bir yandan büyümeye çalışırken diğer yandan hangi yetkinin kimde olduğu karmaşasını yaşayabiliyorlar. Yetkinin merkezden yerele dağıtılması hareketi halihazırda gerçekleşiyor ve günümüzün iş dünyasının hız ihtiyacından kaynaklanıyor. BT, bu değişimin yaşandığını kabul edip ona uyum sağlanması suretiyle bu değişimin yönetiminde yine de çok önemli bir paya sahip olabilir. En yeni teknolojiler ya da uygulamalar dijital dönüşümü gerçek anlamda ancak her türlü bulut ortamı arasında sunulmalarıyla, hız ve kolaylık sağlamalarıyla ve güvenli bir ortamda bulunmalarıyla sağlayabilirler.
Kurumlarda BT dönüşümü
İlk olarak dijital dönüşümün iş yapış şekillerini nasıl değiştirdiğine eğilirsek, dönüşümün boyutlarını daha somut bir şekilde kavrayabiliriz. Dijital dönüşüm sayesinde genelde katı ve fiziksel yapılanmalara bağlı olan iş süreçleri dijital, mobil ve bulut tabanlı bir yapılanmaya kavuştu. Üretim ve geliştirme süreçleri tamamen bu yapılanmaya göre dizayn edilirken, kurumlarda merkez ve saha çalışanları arasındaki iletişim, etkileşim ve verimlilik artışı sağlandı. Bunun bir yansıması da iş dünyasının 7 gün 24 saat fonksiyonel hale gelmesi oldu. Akıllı telefonlar ve tabletler sahada üretkenliği sağlarken, güçlü bilişim altyapıları da merkezden tüm iş süreçlerinin anlık olarak takip edilebilmesini sağladı. Fiziksel donanımlara olan yatırımlar azalırken, yazılım tabanlı çözümlere yönelik ilgi ve yatırımlar arttı. Enerji harcayan, yer kaplayan donanımların yerini bu iki boyutta da daha avantajlı yazılım tabanlı çözümlerin almasıyla birlikte kurumsal BT anlayışı da etraflıca “planlanması” ve “yönetilmesi” gereken bir politika halini aldı. 2016, bu alandaki trendlere ışık tutan bir yıl oldu. VMware olarak yaptırdığımız kapsamlı bir araştırma da bunun sonuçlarını gösteriyor. Ortaya çıkan en önemli sonuç, BT’de yetki dağılımının merkezden yerele doğru kaydırılmasının somut iş faydaları yaratması ancak bununla birlikte başta güvenlik olmak üzere birçok kaygıyı da beraberinde getirmesi.
Hizmet sunma şekli değişti
Dijital dönüşüm, kurumların iş yapış şekillerinin yanı sıra hizmet sunma yaklaşımlarını da kökten değiştirdi. Artık geleneksel alışveriş anlayışında olduğu gibi tüketicilerle kurumlar, “hizmeti al, parayı ver” ekseninde değil, çok daha karmaşık düzlemlerde bir araya geliyorlar. Artık istediği an, istediği yerde iletişim kurma, hizmet ve ürün araştırma ve bu ürün ve hizmetleri satın alma kudretine sahip bir tüketici ile karşı karşıyayız. Artık, bir satın alma kararı, bir mağaza ya da ofise gelmeden çok daha önce veriliyor. Almayı düşündüğümüz ürün ya da hizmet hakkındaki tüm bilgilere, daha o ürüne doğrudan dokunmadan erişebiliyor, o ürünü kullanmış olan başka tüketicilerin yorumlarını görebiliyoruz. Kurumlar da, tüketiciyi yüksek hız ve geniş seçeneklerle donatan bu dönüşüme “çeviklikle” karşılık vererek rekabet güçlerini koruma yoluna gidiyorlar. Bunun için BT altyapılarını, ihtiyaçlarına en uygun şekilde dizayn etmeleri ve yönetmeleri gerekiyor. İçinde bulunduğumuz “Yazlım Tabanlı Gelecek” yaklaşımı içerisinde işletmeler, kendilerine sunulan yazılım odaklı teknolojilerle hitap ettikleri kitleleri etkileyip, onları satışa yönlendirebiliyor. İşletmeler, aynı konseptle müşterilerinin sorunlarını da kolayca çözebiliyor. Gelecekte ağır işleyen ve değişime açık olmayan donanımlar yerine, iş süreçlerinin merkezine yerleşen yenilikçi sistemler hayatımızın ve iş dünyasının odağında olacak. Kurumsal mobilite ve bulut altyapılarından ayrı düşünülemeyen bu teknolojiler, donanımın tamamıyla metalaştığı, her şeyin yazılım üzerinden yürütüldüğü ve farklı ölçeklerdeki şirketlerin kolaylıkla uygulayabildiği bir sistem olarak iş yapma biçimlerimizi şekillendirmeye ve bizi değişime zorlamaya devam edecek. Bir BT altyapısı ya da bir veri merkezi kurmak, şirketler için çok zahmetli ve maliyetli olabilir. Yazılım Tanımlı Gelecek Yaklaşımı ise bunu kolay ve uygun maliyetli hale getiriyor. Hiper bütünleşik altyapı larak tanımladığımız bu yaklaşımda sunucu, depolama, ağ yapısı, yönetim yazılımları, yedekleme ve uygulamalar tek ve merkezi bir noktadan kurulup yönetilebiliyor. VMware olarak sunduğumuz Cross-Cloud mimarisiyle bu yaklaşımın çıtasını bir hayli yükselttik. Yazılım tanımlı veri merkezinin temelinde yer alan hiper bütünleşik altyapıların, 2017’de daha da merkezi bir konumda yer alacağını düşünüyoruz. Bu alanda önem verdiğimiz bir diğer alan da sanallaştırma ve “bulut yerlisi” uygulamalar. Bulut yerlisi uygulama teknolojilerimiz, geliştiricilere ve operasyon mühendislerine yeni nesil uygulamaları hızla inşa edip yönetme imkânı veriyor. VMware Photon Platformu, BT ekiplerinin modern uygulamalar çalıştırılırken veri merkezinin güvenlik, kontrol ve performansının hep üst seviyede tutulmasına yönelik araç ve servislerin sunulduğu bir platform. Sektörün lider arakatmanı, ağ sanallaştırması ve hiper bütünleşik çözümlerini temel alıyor ve müşterilerimize yazılım çözümlerini piyasaya daha hızlı sunmaya yönelik benzersiz bir kurumsal hız ve çeviklik kazandırıyor. VMware Photon platformu, artık Kubernetes gibi modern uygulamaların oluşturulması ve kullanımına yönelik servislere erişimi müşterilerin veri merkezlerinde talep üzerine bir servis olarak sunacak. Photon platformu, BT altyapı konfigürasyonunu otomatikleştirerek kurumların özgün bir çözüm oluşturmaya yönelik tasarım, işletim ve destek süreçlerinin aksine geliştirme çabalarına odaklanmalarına da imkân tanıyacak.Güvenlik
2016’da farklı sektörlerde çok büyük ölçekli siber saldırıların yaşandığına tanık oldu. Siber savaş artık sektörler ya da kurumlardan bağımsız olarak ülkeler arasında yürütülür hale geldi. Ülkemizde de bu saldırılar nedeniyle interneti uzun süre kullanamadığımız günler yaşadık. Güvenlik, gerek BT sektörü gerekse şirketimiz açısından her zaman için en önemli konuydu fakat 2016’da, diğer konularda olduğu gibi önceleri teknik olarak değerlendirilen güvenlik konusu da tüm dünyanın gündemine oturdu. Önümüzdeki yıl bu alanda göreceğimiz beş trendi şöyle sıralayabilirim: 1- Uygulamanın krallığı 2- Bulutu güvence altına almaya karşı güvenlik için bulutu kullanmak 3- Sadelik ve otomasyonun güvenlik inovasyonunun yeni boyutları haline gelmesi 4- Basit saldırganlardan karmaşık saldırılar gelmeye başlaması 5- Mobil güvenlik ve kimlik kontrolünün çakışması Uygulamanın krallığı, hibrit bulut çağında uygulamaların ve verilerin en çok korunması gereken unsurlar olmasından yola çıkan bir kavram. Güvenlik ekipleri önceleri, veri merkezi altyapısını korumaya odaklanıyorlardı. 2017’de uygulamaların, güvenlik ekiplerinin odağındaki yeni birimler olacağını düşünüyoruz. Bugüne kadar gerek genel gerekse özel bulut hakkındaki güvenlik tartışmaları, bulut ortamının nasıl güvence altına alınacağına ilişkindi. 2017 yılında, geleneksel veri merkezleri dünyasında mümkün olmayan bir yaklaşımın devreye alınabileceğini ve güvenlikte buluta başvurulabilineceğini düşünüyoruz. Güvenlik ciddi oranda karmaşık hale gelirken, genelde bu alandaki nitelikli insan kaynağı eksikliğinin birçok kurum için zorluk oluşturduğunu görüyoruz. Bu alandaki nitelikli insan kaynağının bir gecede yetiştirilemeyeceği malum. Dolayısıyla kısa vadede kritik öneme sahip altyapı ve uygulamaların güvenliğini hem basitleştiren hem de otomatikleştiren güvenlik teknolojilerinin yükselişine tanık olabiliriz. Bu basitlik ve otomasyonun bir de olumsuz tarafı var. Otomatikleştirmeyi kolaylaştıran araçlar, basit nitelikteki siber suçluların çok ciddi sonuçlara yol açacak saldırılar gerçekleştirmelerine aracılık edebilirler. Siyasi ya da farklı amaçlar için daha gelişmiş bir saldırı ve saldırgan topluluğuyla karşı karşıya kalabiliriz. Mobil güvenlik ve kimlik yönetimi bugüne kadar birbirlerinden ayrı iki pazardı. Mobile yönelik eğilimdeki artışla birlikte kimlik de risk tabanlı bir davranış modeline geçmeye başladı. Bu iki bileşeni aynı çatı altında toplayacak birleşik güvenlik çözümlerinin örneklerini görmeye başladık. 2017’de de bunların sayısının artacağını düşünüyorum.Boğaziçi’nden Vaka Analizi Yarışması
Boğaziçi Üniversitesi’nin kişisel gelişim ve kariyer kulüplerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi Yöneylem Araştırma Kulübü (BÜYAK), öğrenci kulüpleri arasında bir vaka analizi yarışması düzenliyor.
Yarışmaya katılım iki kişilik takımlar şeklinde olacak. Ön eleme sonrasında 40 takım toplamda 80 kişi yarışmaya katılmaya hak kazanacak.
Marketing ve Strategy roundlarında katılımcılar rastgele oluşturulmuş dörder kişilik takımlar halinde, Negotiation roundunda ise katılımcılar yarışmaya beraber katıldıkları takım arkadaşlarıyla iki kişilik takım halinde çalışacaklar.
3 round sonunda takım arkadaşıyla beraber en çok puan toplayan takım Türkiye’nin AllRounder’ı sıfatını alacak ve büyük ödülü kazanacak.

Son başvuru 3 Ocak’ta
2017 için birinci olan takım 5000 TL, ikinci olan takım ise 2500 TL ödül alacak. Eğitim açısından önemli bir yarışma olan Vaka Analizi yarışmasının sonunda yarışmacılar 3 farklı tarzda vaka çözme tecrübesi edinmiş ve çeşitli ödüller kazanmış olacak. Hemen başvurmak için bu linki kullanabilirsiniz. Daha detaylı bilgi için bu adresi ziyaret edebilirsiniz: http://all-rounder.orgTeknokentlerimiz girişimcileri bekliyor – 3.bölüm
Türkiye için stratejik öneme sahip teknokent konusunu incelediğimiz araştırmamızın üçüncü bölümünü yayınlıyoruz.
Bu özel dosya çalışmamızda, üç gün boyunca üç ayrı video ile teknokent konusunu masaya yatıracağız ve okurlarımıza teknokentler hakkında bilmek istediklerini ulaştıracağız.
Teknokentlerin özellikleri ve kapasiteleri nedir, teknokent’ten faydalanmak isteyen girişimler hangi yolu takip etmeliler? Bilmek isteyeceğiniz tüm detaylar dosya konumuzda yer alacak.
(Dosya konumuzun ilk bölümüne bu linkten ulaşabilirsiniz. İkinci bölümüne ise bu linkten ulaşabilirsiniz.)
https://www.youtube.com/watch?v=pNhFJ06h1fk
Almanya, Facebook’a sahte haber cezası kesmeye hazırlanıyor
Sahte haberler Facebook’un başını ağrıtmaya devam ediyor. Üstelik bu defa sadece eleştiri değil, ciddi bir para cezası da gündemde.
Almanya Başbakanı Merkel kısa süre önce Facebook’taki sahte haberlerin seçmenleri etkileyerek bir ülkenin kaderini değiştirebilecek boyutlara ulaştığını dile getirerek Facebook’un yarattığı tehlikeye dikkat çekmişti.
Almanya Facebook’a milyonlarca Euro ceza yazacak
Almanya şimdi Facebook’a, Almanya’da yayınlanacak her sahte haber için 500 bin Euro boyutunda ceza kesmeye hazırlanıyor. Bu da pratik olarak, Facebook’un Almanya’dan çıkmak zorunda kalması anlamına gelebilir. Facebook’un bu sonla karşılaşmaması için Almanya’da yasal bir iletişim bürosu kurması gerekiyor ve Alman mahkemelerinden bu büroya ulaştırılacak kararları dikkate alarak, sahte haberleri 24 saat içinde kaldırması isteniyor. Aksi halde, Facebook’un Almanya macerası sona erecek gibi görünüyor ama asıl büyük tehlike, Avrupa’da yaşanacak. Çünkü diğer Avrupa ülkelerinin de Almanya örneğini dikkate alarak benzer bir uygulamaya gitmesi mümkün görünüyor. Başka bir deyişle, Facebook yakında bütün Avrupa ülkelerinde bir iletişim bürosu kurmak zorunda kalabilir.Teknokentlerimiz girişimcileri bekliyor – 2.bölüm
Türkiye için stratejik öneme sahip teknokent konusunu incelediğimiz araştırmamızın ikinci bölümünü yayınlıyoruz.
Bu özel dosya çalışmamızda, üç gün boyunca üç ayrı video ile teknokent konusunu masaya yatıracağız ve okurlarımıza teknokentler hakkında bilmek istediklerini ulaştıracağız.
Teknokentlerin özellikleri ve kapasiteleri nedir, teknokent’ten faydalanmak isteyen girişimler hangi yolu takip etmeliler? Bilmek isteyeceğiniz tüm detaylar dosya konumuzda yer alacak.
(Dosya konumuzun ilk bölümüne bu linkten ulaşabilirsiniz)
https://www.youtube.com/watch?v=YUvQG4QOmUw
E-imza sayısı iki milyonu aştı
BTK verilerine göre, Eylül 2016 sonu itibarıyla, 2.042.051 elektronik imza ve 424.657 mobil imza olmak üzere toplam 2.466.708 elektronik sertifika oluşturuldu.
2016 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki döneme göre, elektronik imza sayısında yüzde 4,2 ve mobil imza sayısında yüzde 3,6 oranında artış gerçekleşti.
2015 yılının üçüncü çeyreğinde ise toplam 1.915.627 elektronik sertifika oluşturuldu.
Çipli kimlik ve e-imza ile hız, güvenlik ve zaman tasarrufu sağlanacak
E-dönüşüm kapsamı içerisinde yer alan birçok uygulama, iş süreçlerini hızlandırırken, zaman ve maliyetten önemli oranda tasarruf edebilmeyi mümkün kılıyor.
2017 yılının Ocak ayında tüm Türkiye’de dağıtılmaya başlanacak yeni çipli kimlik kartları ile devlet kapsamında sunulan hizmetlere, internetin bulunduğu her yerden kimlik kartı ile erişilebilecek.
Yeni çipli kimliklerle vatandaşlar; bankacılık, noter, okul, emniyet ve tapu işlemlerinin yanı sıra sağlık ve sigorta işlemlerinde de güvenli doğrulama işlemi yapabilecek. Yeni kimlik kartlarının içerisine uzun vadede isteğe bağlı olarak e-imza dahil edilebilecek. Yeni çipli kimliklerle bireysel e-imza kullanımı daha fazla yaygınlaşacak.
E-imza kullanımı yüzde 4,2 oranında yükseldi
Teknolojinin gelişimi ile bireylerin ve kurumların birçok avantaj ve fırsatlara sahip olabildiklerini belirten E-GÜVEN Genel Müdürü Can Orhun, “Yenilikçi teknolojiler hayatımızın vazgeçilmez bir parçasını oluşturuyor. Akıllı telefonlar ve yenilikçi uygulamalar, hayatımızı kolaylaştırıyor. Dünya genelinde yapılan araştırmalara baktığımızda, 3.419 milyar insanın internete bağlandığını görüyoruz. BTK verilerine göre, 2016 yılının üçüncü çeyreğinde geniş bant internet abone sayısı 59,1 milyonu aşmış durumda. E-imza’nın yüzde 4,2 oranında yükseldiği görülüyor.”Android Auto artık sesli komut alıyor
Android’in otomobillerde kullanılan versiyonu, sürücülerin geniş ikonlar ve rahat okunan haritalar sayesinde daha güvenli yolculuk yapmasını sağlıyor.
Android Auto sistemi sayesinde araç içinde multimedya içerikleri daha rahat kontrol edilebilirken, otomobil de Android temelli diğer cihazlarla kolayca iletişim kurabiliyor.
Android Auto’ya OK Google desteği
Google şimdi Android Auto’da yaptığı güncellemeyle bu işletim sistemine sesli komut verebilme imkanını kullanıma açtı. Kullanıcılar artık telefon bağlamaya gerek duymadan, doğrudan otomobilin işletim sistemine “OK Google,” şeklinde seslenerek, aracın sesli komut almasını sağlayabilecek. Böylece şoför, hiçbir şekilde elini direksiyondan indirmeden, harita üzerinde arama yapabilecek, beğendiği müziği çalabilecek veya otomobilin diğer fonksiyonlarına ulaşabilecek.Teknokentlerimiz girişimcileri bekliyor
Startuplar için teknokentler büyük önem taşıyor. Bu yerleşkeler, sağladıkları alt yapı imkanları ile teknoloji üreten girişimler için gerekli olgunlaşma ortamını sunuyor.
TechInside olarak teknokentler hakkında özel bir dosyayı açıyoruz. Bu özel dosya çalışmamızda, üç gün boyunca üç ayrı video ile teknokent konusunu masaya yatıracağız ve okurlarımıza teknokentler hakkında bilmek istediklerini ulaştıracağız.
Teknokentlerin özellikleri ve kapasiteleri nedir, Teknokent’ten faydalanmak isteyen girişimler hangi yolu takip etmeliler? Bilmek isteyeceğiniz tüm detaylar dosya konumuzda yer alacak.
(Araştırmamızın 2. bölümüne bu linkten ulaşabilirsiniz)
Üç gün sürecek teknokentler dosyamızın ilk videosunu aşağıda izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=c0HRYmc5ZjI&feature=youtu.be
Kodlama müfredata girecek mi?
Microsoft, eğitim alanındaki çözümlerini 15 Aralık’ta İstanbul’da düzenlenen Eğitim Teknolojileri Zirvesi’nde anlattı.
Minecraft Eğitim Sürümü öğretmen demolarından, Türkiye’de STEM eğitimi ve oyun tabanlı eğitim panellerine kadar birçok etkinliğin yer aldığı zirveye Microsoft Genel Müdürü Murat Kansu, Milli Eğitim Bakanlığı Yeğitek Genel Müdürü Bilal Tırnakçı’nın yanı sıra Eğitim Bilimci ve Akademisyen Dr. Özgür Bolat ve Doç. Dr Selçuk Özdemir katıldı.
Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Microsoft Türkiye Genel Müdürü Murat Kansu, dijital devrimin eğitim için çok önemli fırsatlar sunduğuna dikkat çekti. Kansu sözlerine şöyle devam etti: “Eğitimde dijital dönüşüm sadece bilgiye ulaşma ve ders anlatma yöntemlerimizi değil, öğrenime olan bakış açımızı değiştiriyor. Artık bilgiye ulaşmanın pek çok yeni yolu var; önemli olan ise güvenilir bilgiye en kısa yoldan ulaşabilmek. Office 365 ve Windows 10 gibi ürünlerimiz sayesinde öğrencilerin bilgiye ulaşma yöntemleri ile öğretmenlerin sınıf içindeki rolleri de değişiyor. Araştırmalar Office 365 ve OneNote kullanan öğrencilerin fen bilimleri problemlerini çözerken yüzde 25 ile 38 oranında daha başarılı olduğunu gösteriyor.”
Öğretmenler de kendini geliştiriyor
“21. yüzyılda öğretmenler teknoloji sayesinde öğrencilerle birlikte öğreniyor ve gelişiyor. Eskiden tek yönlü olan bilgi paylaşımı artık çok yönlü kanallardan besleniyor” diyen Kansu, şunları söyledi: “Yapılan araştırmalar şuan öğrenci olanların yüzde 65’inin bugün adını bilmediğimiz mesleklerde çalışacaklarını gösteriyor. Bu da, şu anda bir işte çalışanların bundan 10-20 yıl sonra hayatlarını nasıl kazanacaklarını düşünmeye başlamaları gerektiği anlamına da geliyor. Bu noktada sıkça karşılaştığımız soru ise “Peki robotlar mesleğimizi elimizden mi alacak?” yönünde oluyor. Hayır, biz insanlar yaratıcıyız, empati kurabiliyoruz, duygusal yeteneklerimiz sayesinde yapay zekâ ile işbirliği yaptığımız alanlarda muazzam fırsatlar yaratma potansiyeline sahibiz. Bir başka deyişle, otomasyona geçirilemeyecek kadar yaratıcılık gerektiren meslekler ya da getiren mimarlık, mühendislik gibi mesleklerin gelişme olasılığı çok daha yüksek.”“Kodlama eğitimlerinin müfredata girmesi için çalışıyoruz”
Microsoft Türkiye olarak eğitimde fırsat eşitliğini önemsediklerinin altını çizen Kansu sözlerine şöyle devam etti: “Endüstri 4.0’ı konuştuğumuz bugünlerde, geleceği yaratacak olan gençleri ne kadar erken kodlamayla ve algoritmik düşünceyle tanıştırırsak o kadar hızlı Endüstri 4.0’a geçiş yapacağımızı düşünüyoruz. Nüfusunun yarısından fazlası genç olan, 10 milyondan fazla öğrencisi olan Türkiye’nin, 2023 hedeflerine ulaşabilmesi için yazılıma öncelik vermesi ve eğitimin doğal bir parçası haline getirmesi çok kritik. Her sene Bilgisayar Mühendisliği bölümlerinden 5000 civarı öğrencinin mezun oluyor ve bu sayı, Türkiye’nin potansiyelini karşılayamayacak kadar düşük. 1.3 milyon nüfusu olan Estonya’da bile bu sayı 4000! O nedenle de, daha erken yaşlarda eğitim alanında kodlama eğitimlerinin müfradata girmesi, sınıfların teknolojik çözümlerle donatılıp, eğitimin zaman ve mekandan bağımsız olarak, güvenli bir platform üzerinden karşılanması için çalışıyoruz.” Bunun yanı sıra Öğretmen Elçileri Programlarımız, Office 365 odaklı öğretmen mesleki gelişim eğitimlerimiz, Hour of Code etkinliklerimiz, Türkiye’nin ilk ve tek ücretsiz uygulama eğitimi veren en büyük sanal kampüsü Açık Akademi ile sınıflarda dijital dönüşümü gerçekleştirmek için birden fazla girişimimizle kıvılcımlar yakmaya devam edeceğiz. Kod yazan çocukların özgüvenli sunumlarına tanıklık edince, Türkiye’nin hikâyesinin değişeceğine olan inancım artıyor. Çocuklarımıza imkân verildiği takdirde ne kadar hazır olduklarını görüyorum. Parlak fikirli, zihni açık bu nesil ile daha güzel bir geleceğin bizleri beklediğine eminim. Bu güzel geleceğin mimarları ise siz eğitmenler ve öğretmenler olacaksınız.”Evernote mahremiyet skandalı ile sarsıldı
Evernote, özellikle iş dünyasında çok popüler olan, bulut tabanı ve kullanışlı bir not alma uygulaması olarak büyük beğeni topluyordu. Ancak şimdi Evernote mahremiyet konusunda ağır bir yara almış görünüyor.
Uygulama, 23 Ocak’ta yapay zekanın daha etkin olması için yapılacak çalışmalara yönelik olarak yeni bir kullanıcı sözleşmesi yayınlayacağını duyurunca, tam anlamıyla kıyamet koptu.
Şirketin yeni kullanıcı sözleşmesi, Evernote çalışanlarının, kullanıcıların kişisel notlarını rahatça okuyabilmesine imkan tanıdığı için çok sayıda kullanıcıdan tepki aldı.
Hata yaptık özür dileriz, ama…
Evernote, bu yöntemin, yapay zeka çalışmalarını sürdürebilmek için gerekli olduğunun altını çizse de tepkiler çığ gibi büyüyünce, Evernote’ın CEO’su bugün yaptığı açıklamada, hata yaptıklarını kabul etti ve kullanıcı sözleşmesini yenilemeyeceklerini vurguladı. Şirketin yeni çözümü ise, eski sistemin devam etmesi. Mevut sistemde yazılım mühendisleri veya teknik elemanlar, bir kullanıcının notlarını görmek durumunda kaldıklarında, kullanıcının kimliğini göremiyorlar. Bu notları “anonim” bir kimlik altında okuyabiliyorlar. Öte yandan, Evernote üzerine alınan notlarda, kaçınılmaz olarak, kullanıcının kimliğini belli eden sayısız veri de bulunduğundan, notların anonim kalmasının zor olduğu da biliniyor. Bu küçük kriz, Evernote’a çok pahallıya mal olabilir ve popüler not alma uygulaması çok sayıda kullanıcısını kaybedebilir. Evernote, piyasadaki en eski ve en kullanışlı, üstelik de ücretsiz olarak hizmet veren not alma uygulaması olarak büyük beğeni topluyor. Son yıllarda yaptığı atılımla bulut tabanlı bir sisteme dönüşen Evernote sayesinde kullanıcılar tüm cihazlarında aldıkları notları senkronize olarak bulut üzerinde tutabiliyorlar. Ayrıca kullanışlı tarayıcı eklentileri sayesinde, internette gördükleri görsel ve metin materyali, ayrıntılı şekilde bulut üzerinde saklayabiliyorlar.Facebook’taki sahte haber sorununa gazeteciler el attı
Trump’ın beklenmedik şekilde seçim kazanmasının ardında, Facebook’taki sahte haberlerden etkilenen seçmenlerin olduğunu düşünen Hillary Clinton ve ABD Demokrat Parti, Facebook’a ağır eleştiriler yöneltirken, Zuckerberg de sorunu çözmek için sürekli yeni çalışmaları gündeme getiriyor.
Facebook sadece birkaç gün önce, kullanıcıların haberlerin doğruluğunu oylamasına yönelik bir güncellemeyi yayına almıştı.
Uzman gazeteciler haberlerin doğruluğunu kontrol edecek
Sosyal medya devi şimdiyse, uzman gazetecilerden oluşan Poynter Ağı ile işbirliği yapacağını duyurdu. Poynter, internetteki haberlerin doğruluğunu kontrol eden ve sağlama yapan bir deneyimli bir gazetecilik ağı olarak tanınıyor. Zuckerberg, kullanıcıların oylama sonuçları ile Poynter ağındaki sonuçları birleştirerek, sahte haber şüphesi doğuran haberler hakkında kullanıcıları haberdar edecek ve bu haberleri paylaşmaya kalkan kullanıcıları, “sahte haber paylaşıyor olabileceğine” dair uyarı ile haberin doğruluğunu kontrol etmeye davet edecek. Zuckerberg’ün son çözümü, internette haber üretmenin ve paylaşmanın, “çocuk oyuncağı” olmadığını gösteren önemli bir delil. ABD’de sonra Avrupa’da da şimdi devlet kurumları, siber güvenlik uzmanları ve politik liderler, Facebook’un seçmenleri yanıltma potansiyeli nedeniyle bir ülkenin kaderini değiştirebilecek tehlikeli bir silah olabileceğini vurguluyorlar.Merkel tüm Avrupa’yı Facebook konusunda uyardı
Almanya Başbakanı Merkel, önümüzdeki dönemde Almanya’da yaşanacak seçimlerde Facebook’un yabancı ajanlar tarafından üretilen sahte haberlerle Almanya’daki seçimleri etkilemek için kullanılacağına dair şüphelerini açık açık dile getirmiş ve bunu engellemek için seçim döneminde Facebook’a erişimin yasaklanmasının da tartışılabileceğini vurgulamıştı. Almanya’da zaten çok sevilmeyen Facebook’un seçim döneminde yasaklanması hiç sürpriz olmayacak. Ancak asıl sürpriz, diğer Avrupa ülkelerinin de seçimleri manüple etme potansiyeli nedeniyle Facebook’a farklı gözle bakmaya başlaması oldu. Öyle görünüyor ki, internette herkesin haber yazıp serbestçe yayınlayabilmesine hoşgörüyle bakılan dönemin sonuna geliyoruz. Politika yapıcıların yakın dönemde, internette haber yayınlanmasına dair önemli regulasyonları hayata geçirmesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Özellikle batı toplumlarında, ciddi online haber organizasyonları ve gazeteciler ile sahte haber üreterek “tık” kazanmak ve reklam satmak hedefiyle uydurulmuş pazarlama amaçlı web servislerinin ayrımını yapmak için özel bazı işaretlerin ortaya çıkması hiç şaşırtıcı olmayacak.Elektrikli otomobilde dengeler değişiyor mu?
Elektrikli otomobilde bugüne kadar en büyük endişe, menzil problemiydi. Otomobil kullanıcıları, şehir içi mesafelerde şarj imkanı bulabilirken özellikle yüzlerce kilometre süren şehirler arası yolculuklarda şarj istasyonu bulamama endişesiyle elektrikli otomobil tercih etmekten çekiniyorlardı.
Devletler, bu tür endişeleri gidermek için şehirler arası yollara elektrik şarj istasyonları yerleştirmek üzere planlar yaparken, bu planların hayata geçmesine de uzun yıllar olduğu biliniyor. Elektrikli otomobillere destek olmak isteyen birkaç devlet bu konuda adım atsa da, dünyanın geri kalanı için elektrikli otomobiller hala “lüks bir oyuncak” olarak kalmaya devam edecek.
Ancak, yeni bir tasarım bu konudaki dengeleri değiştirebilir.
ABD’li elektrikli otomobil üreticisi Lucid Motors, 650 km menzile sahip lüks bir elektrikli sedan tanıtarak, menzil konusundaki endişelerin giderileceği günlere girmek üzere olduğumuzu hatırlattı.
Air isimli yeni model, hem Tesla’ya, hem de BMW ve Mercedes’e rakip olarak konumlanıyor.
Tek şarjla 650 km yol gidebilen Air, bu özelliği ile dünyadaki en geniş menzile sahip elektrikli otomobil ünvanını da alıyor. Rakiplerinin artık onunla yarışabilmesi için daha uzun menzil yeteneği kazanması gerekiyor.
Lucid Air 2018 yılında üretim bandına giriyor
Lucid Motors’un Air modeli, 2018 yılında Arizona’daki fabrikasında üretime girecek. Samsung ile ortaklık yapan firma, Samsung’un 130 kWh pillerini kullanarak, aracın menzilini 650 km’ye çıKarmayı başarmış. Lüks segmentte yer alacak otomobil fiyatı 100 bin dolar seviyesinde olacak ve benzinli lüks sedanlar gibi, araç içi konfordan ödün vermeyecek. Üstelik, 0’dan 100 km/s hıza sadece 2,5 saniyede çıkacak olan Air, aynı zamanda spor otomobil karakteristiği de gösterecek.Microsoft güvenlik zirvesi düzenledi
Siber güvenliğin önemi hızla ortaya çıkıyor. 2016, tüm interneti global olarak çökerten ddos saldırılarına sahne olmuşken, bugün artık ABD başkanlık seçim sonuçları bile, siber güvenlik açıklarının gölgesi altında tekrar sorgulanıyor. Yabancı devletlerin istihbarat örgütlerinin siber saldırılarla başkanlık seçimlerini etkilediği şüphesi aktif olarak soruşturuluyor.
Kansu, “Gün geçmiyor ki yeni bir siber saldırı alarmı verilmesin. Günümüzün dijital dünyasında siber saldırılar ne yazık ki tüm özel şirketlerin, kamu kurumlarının ve tüketicilerin karşı karşıya kaldığı bir tehdit. Araştırmalara göre, kimlik çalınmaları ve saldırının fark edilmesi arasında geçen ortalama 229 günde 160 milyon müşteri kaydı ele geçiriliyor, bu da pazarda 3 trilyon dolar değerinde bir zarara yol açıyor. Siber suçluların, bilgisayar sunucularını gasp etme tehdidiyle 2016’nın ilk üç ayında işletme ve kurumlardan 209 milyon dolar topladığını biliyor muydunuz? Birçok şirketin çeşitli nedenlerle bu tür saldırıları bildirmediği düşünülürse gerçek tutar herhalde bundan çok daha yüksektir. Bu tehditleri göz önünde bulundurduğumuzda Microsoft Türkiye olarak sizleri olası ataklara karşı bilgilendirmek üzere gerçekleştireceğimiz Microsoft Güvenlik Zirvesi ile Microsoft Türkiye olarak siber güvenlik alanında yaptığımız yenilikçi çalışmaları ve bilgi birikimimizi siber güvenlik alanındaki uzmanlarımızla birlikte aktarmayı planlıyoruz” dedi.
Güvenliği sağlamak için ne yapabiliriz?
Dünya üzerindeki 1.5 milyar cihazın güvenliğinden sorumlu ve milyonlarca şirketin güvendiği, dünyanın en büyük bulut platformlarının güvenliğini 7 gün 24 saat sağlayan Microsoft, siber güvenlik konusunda birçok alanda çalışmalar yapıyor. Yapılan bu çalışmalar, Microsoft’un siber güvenlik çözümleri, örnek vakalar ve iş ortaklarının katılımı ile 14 Aralık’ta İstanbul’da düzenlenen Güvenlik Zirvesi’nde ele alındı. 300’ün üzerinde katılımcının katıldığı etkinlikte siber dünyanın tehlikeleri ve kurumların siber güvenliği konuları ele alındı, olası tehlikeleri karşı hazırlıklı olmanın önemi masaya yatırıldı.Siber güvenliğimiz pamuk ipliğine bağlı
Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Microsoft Türkiye Genel Müdürü Murat Kansu, geleceğin başarısının, güvenliğin başarısına bağlı olduğuna dikkat çekerek, bugün güvenli bir teknolojik altyapının şirketler için sürdürülebilir büyümenin ön koşulu olduğunu vurguladı. Siber saldırıların her geçen gün giderek arttığını ve 2016 yılının ilk 3 ayında gerçekleşen siber saldırıların iş dünyasında 209 milyon dolar zarar verdiğini belirten Kansu, ülkemizde de internet altyapısını ve siber güvenliğin pamuk ipliğine bağlı olduğuna dikkat çekti.
Türkiye siber saldırganların hedefinde
Microsoft tarafından üç ayda bir yayınlanan Güvenlik İstihbarat Raporu’nda (SIR) yer alan bilgilere göre Türkiye, yüzde 40.3 kötü amaçlı yazılım bulunma oranı ile yüksek riske sahip ülkeler arasında yer aldı. Siber Tehdit Durum Raporu’na (CTM) göre Türkiye, Avrupa bölgesinde fidye yazılım saldırılarını en fazla yaşayan ülke durumundayken, dünyada ABD ve Brezilya’dan sonra üçüncü sırada yer alıyor.Trump, teknoloji patronlarıyla toplandı
Teknoloji dünyasında merakla beklenen Trump ve teknoloji patronları toplantısı gerçekleşti.
Toplantıya, Apple’ın, Google’ın, Tesla’nın, Microsoft’un, Intel’in ve diğer büyük teknoloji firmalarının CEO’ları katılırken, süprizler de yaşandı.
Toplantıya katılmayacağı düşünülen Jeff Bezos’un da davete olumlu cevap vermesi şaşkınlık yarattı. Başkanlık seçim süresinde Amazon’un kurucusu Jeff Bezos ve Donald Trump’ın arası çok gerilmiş ve ikili şahsi olarak atışmaya başlamışlardı. Trump, seçimden sonra Amazon’la şahsi olarak ilgileneceğini üstüne vurgulayarak belirtmişti.
Bezos’un davete katılması, ABD Başkanı ile arasını yumuşatma çabası olarak yorumlandı.
Öte yandan teknoloji dünyasının en güçlü ismi kabul edilen Mark Zuckerberg’in davete katılmaması gözlerden kaçmadı. Facebook içindeki çok sayıda çalışanın ve önemli mühendisin Trump’tan hiç hoşlanmadığı biliniyor ve daha önce Trump yüzünden çıkan tartışmalarda Facebook çalışanlarını istifa etmeleri nedeniyle Zuckerberg’ün, şirket içinde yeni bir isyana neden olmamak için toplantıya katılmadığı düşünülüyor.
Toplantıda asıl dikkat çeken detay ise, Trump’ın çok yoğun şekilde kullandığı ve tüm tartışmalarını yürüttüğü platfrom, yani Twitter’ın CEO’su Jack Dorsey’in toplantıda bulunmamasıydı.
Trump’ın sözcüsü, Dorsey’in toplantıya davetli olmadığını belirtirken bunun nedeni olarak da Twitter’ın yeterince büyük bir şirket olmamasını gösterdi. Ancak teknoloji dünyası, Trump’ın Dorsey’i sevmediğini ve başkanlık seçim dönemi sırasında Dorsey’in Hillary Clinton’a destek verdiği için Dorsey’i affetmediğini düşünüyorlar.
Trump, Hillary ile alay eden bir emoji oluşturmuş ve bunun Twitter’da yayınlanmasını istemişti ancak Dorsey emojiyi engellemişti.

Toplantıda ne konuşuldu?
Henüz resmen Başkanlık koltuğuna oturmayan Trump’ın teknoloji liderleri ile resmi bir görüşme yapmadığının altının çizilmesi gerekiyor. Trump’ın bu toplantısı, seçim döneminde gerginlik yaşadığı teknoloji endüstrisi ile barışma işareti olarak yorumlanıyor. Toplantının içeriğine dair medyaya detaylı bilgi aktarılmış değil ancak Trump’ın konuşmaya başlarken, “Sizi buraya, inovatif ürünler geliştirmeye devam etmenizi söylemek için çağırdım,” dediği biliniyor. Trump’un teknoloji patronlarıyla, siber güvenlik, göçmen politikaları, teknoloji şirketlerinde çalışan göçmenler ve vergi indirimi konularını konuştuğu biliniyor. ABD’deki %35 oranındaki kurumlar vergisi nedeniyle dev teknoloji şirketleri bütün paralarını İrlanda, İngiltere ve Hollanda merkezli yan şirketlerinde tutuyorlar. Trump ise vergi indirimi karşılığında teknoloji şirketlerinin bu parayı ABD’ye getirmelerini istiyor. Ayrıca masadaki patronların hepsinin, yapay zeka ve otonom teknolojiler geliştiren şirketlerden geliyor olması da dikkat çeken bir diğer detaydı.Intel Security’nin yeni McAfee Labs Tehditler Raporu hazır
Intel’in yerni raporunda kurumların güvenlik operasyon merkezi (SOC) faaliyetlerine, 2016 yılında fidye yazılımlarındaki gelişmelere ve siber suçluların güvenilir kodları hedefleyen Trojan (Truva atı) ile yarattıkları fark edilmesi zor zararlı yazılımlara odaklanılıyor.
Rapor aynı zamanda, fidye yazılımı, mobil uygulamalara yönelik zararlı yazılım, makro zararlı yazılım, Mac OS’e yönelik zararlı yazılım ve diğer tehdit alanlarındaki 2016 yılı 3. çeyrek verilerini de içeriyor.
Aralık raporunun sektörün yüz yüze olduğu temel zorlukları incelediğine değinen McAfee Labs’in Başkan Yardımcısı Vincent Weafer; “Bugün güvenlik sektörünün en zor problemlerinden biri, güvenilir yazılım gibi hareket etmek üzere tasarlanan kodların zararlı eylemlerini çok düşük bir yanlış pozitif oranıyla tespit etmek. Bir kod ne kadar güvenilir görünürse, göz ardı edilmesi o kadar kolaylaşıyor. 2016 yılında fidye yazılımları “sandbox” çözümüne duyarlılığını artırırken, zararlı yazılım eylemlerinin gizlenmesi ihtiyacı da güvenilir uygulamaların Trojan ile ele geçirilmesi trendini doğurdu. Bu gelişmeler kurumların güvenlik operasyon merkezindeki (SOC) iş yükünü daha da artırıyor. Dijital dünyanın güvenliğini başarı ile sağlamak için tehditleri hızlı bir şekilde tespit etme, detaylıca analiz etme ve engelleme kabiliyeti kazanmak gerekiyor” dedi.