Twitter’ın TV’ler için önemi ölçüldü
Dünya çapındaki medya şirketleri, TV kanallarındaki yeni sezon programları için çeşitli tanıtım kampanyalarına girişir, farklı pekçok isimden de reklam alır. Programların ilk bölümleri hem kanal sahibi medya şirketleri hem de reklamverenler için oldukça önemlidir. Peki ya Twitter gibi mecraların bu akıştaki etkisi ne kadar önemli olabilir?
Nielsen’ın yaptığı bir araştırmada Twitter’daki TV etkinlikleri 7/24 takip edilmiş, yeni programların ilk bölümlerindekin izleyici üzerideki etkilerini ve dolayısıyla reklamverenler için önemini ortaya çıkartmış. Şayet bu akış düzenli şekilde takip edilir ve diğer veri kanallarından gelen detaylar da doğru şekilde kullanılırsa, her iki taraf için de reklam konusunda önemli bir yol alınmış olacağı tespit edilmiş. Bu, hem olası kazananları kesinleştirirken hem de reklam satışlarını önceden yükseltme opsiyonu doğuruyor.
Ağustos – Kasım 2014 tarihleri arasında hem İngilizce, hem de İspanyolca yayın yapan 42 ayrı genel kanal ve kablolu TV servisi araştırmanın odak noktası yapılmış. 18 – 34 yaş arası izleyicilerin izledikleri TV reklamları ile programların prömiyerlerindeki izleyici sayısı arasındaki bağ araştırılırken, daha çok reklamı yapılan içeriklerin daha fazla seyirciye kavuştuğu, dolayısı ile başka markaların reklamlarının da daha çok kişiye ulaştığı tespit edilmiş.
Her bir programın prömiyerinden iki hafta önce biten, dört haftalık bir süreç dikkatle izlenmiş. Hem reklamlar hem de Twitter’daki TV etkinlikleri izlenerek, reklamlar ve seyirci sayısındaki orana dikkatle incelenmiş. İki başlığın, izleyici kitlesiyle olan bağı her ne kadar önemli gözükse de, Twitter, TV ve sosyal medyanın daha çok kitle çektiği fikri kesinliğe ulaşmış değil. Mecranın dikkat çektiği şey, bu verilerin diğer ağlar ve reklam şirketlerinin programlar için kullanacağı stratejilere destek olabileceği fikri.
Perakende bulutların üzerine taşınıyor
Microsoft, yeni yılı e-ticaret dinamiklerini değiştirecek bir iş birliğiyle karşıladı. Microsoft’un bulut bilişim teknolojisi ve e-ticaret çözümleriyle altyapısını güçlendiren Markafoni, tüketicilerini “Bulut AVM”de yeni bir alışveriş deneyimine davet ederken, Türkiye’deki e-ticaret ve perakende sektörüne de yeni bir dinamizm kazandıracak.
Microsoft ve Markafoni arasındaki iş birliği, Markafoni Grubu CEO’su İlker Baydar, Naspers Grubu E-ticaret COO’su Lawrence Illg, Microsoft Türkiye CEO’su Tamer Özmen ve Kurumsal Hizmetler Genel Müdür Yardımcısı Eda Uluca’nın katıldığı basın toplantısıyla bugün duyuruldu.
Markafoni Grubu CEO’su İlker Baydar, yeni iş birliği kapsamında Markafoni’nin Türkiye’nin ilk ve en değerli online alışveriş platformunu hayata geçireceklerini belirterek şöyle konuştu: “Markafoni olarak e-ticaret alanındaki yerel tecrübemizi Naspers’ın küresel deneyimi ile bir araya getirerek Türkiye’deki moda şirketlerinin hizmetine sunmayı hedefliyoruz. Perakende sektöründe onlarca başarılı projeyi hayata geçirmiş olan Microsoft Türkiye ile yarattığımız güç birliğiyle, Türk moda şirketlerine, e-ticarete doğru bir planla başlamalarını sağlayacak danışmanlığı ve çözümleri sunacağız. Moda markalarının e-ticaret yatırımlarını bilinçli yapmaları ve bu alanda doğru adımları atmaları, pazarın sağlıklı büyümesi açısından önemli. Bu nedenle Markafoni ve Microsoft olarak onlara bu alanda kolaylaştırıcı olmayı umut ediyoruz. Bu güç birliği bizi gerek grubumuza, gerekse Türk moda sektörüne sağlayacağı katkılar açısından çok heyecanlandırıyor.”
Bulut AVM, markalar için sürekli değer yaratma gücüne sahip olacak
İş birliğinin detayları hakkında bilgi veren Tamer Özmen, şöyle konuştu: “Microsoft olarak işletmelere yönelik verimliliği yeniden tanımlıyoruz, onların gücüne güç katıyoruz. Microsoft Türkiye ve Markafoni iş birliğiyle, moda ve yaşam perakendesini teknolojinin gücüyle bulutların üzerine taşıyoruz, bir üretkenlik platformu yaratıyoruz. Microsoft’un Bulut Bilişim altyapısına yapmış olduğu yatırımın tutarı 15 milyar doların üzerinde. 100’den fazla veri merkezinde yer alan bir milyonun üzerinde sunucudan oluşan bu kadar kapsamlı bir bulut platformunu, sadece Microsoft sunabiliyor. Bulut AVM dediğimiz bu platform, hem tüketicilere, hem de platformu kullanarak satış yapan markalara sunduğu çözümlerle sürekli değer yaratma gücüne sahip olacak.”
CNN’in insansız hava aracına onay geldi
Medya kuruluşlarının insansız hava araçlarını kullanmaları pek çok gündeme gelse de resmi kurumlar bu konuda izin vermekte pek de istekli değildi. Ancak ABD Sivil Havacılık Kurumu (FAA – Federal Aviation Administration) CNN’e bu izni verdi. Drone kullanmak isteyen markalara red cevabı veren kurum bu kez CNN’e olur yanıtını verdi. CNN, insansız hava aracını kendi haberleri için kullanacak.
CNN’in onay alması aslında çok da şaşılacak bir gelişme değil, zira ünlü isim Georgia Teknoloji Enstitüsü ile birlikte bu konuda Haziran ayından beri çeşitli çalışmalar yürütüyor. Amaç hem haberler için materyal toplayabilmek, hem de güvenliksiz bölgelere sadece drone ile giriş yapmak.
CNN bir dönem daha birden fazla profesyonel drone’u test edecek ve FAA’e rapor sunacak. Bunun neticesinde ise her drone için yeni kurallar kendilerine iletilecek.
Benzer bir durum daha önce İngiltere’de BBC’nin de başına gelmişti. Haber çekimlerinde bu cihazları kullanmak isteyen kurumun da izni alması CNN sonrası kolaylaşacak.
FAA’nın bu tavrı önemli bir değişimi de işaret ediyor. Çok değil, yaklaşık 1 yıl önce, ABD’de yerel bir gazeteciye haber çekimlerinde drone kullandığı için soruşturma açılmıştı.
Romoss Sailing 5 ile sürekli tam güç
Teknoloji severlerin tercihi Romoss mobil şarj ünitelerinin Sailing 5 modeli ile güç hep yanınızda. 13 bin mAH’lık Romoss Sailing 5 ile her zaman her yerde telefon, tablet, dizüstü bilgisayar ve uyumlu diğer tüm teknoloji ürünlerinizi şarj edebilirsiniz. İkili çıkış, geniş uyumluluk, eş zamanlı şarj edebilme, hızlı ve güçlü şarj kapasitesi özellikleri ile Romoss Sailing 5 sadece 296 gr. ağırlığında.
Beyaz renk ve ergonomik tasarımıyla teknolojik şıklığınıza da bütünlük katan Romos Sailing 5 yanınızdayken gücünüz hep tam.
Tavsiye edilen perakende satış fiyatı: 55 dolar + KDV.
EMC Pazarlama Direktörü’nden teknoloji tahminleri
Teknoloji dünyasındaki gelişmelere yalnızca, işin teknik yönünü üstlenen isimlerin gözünden bakmamak gerekiyor. Sonuçta bu ürünler, pazarlama konusundaki kişiler ve ekiplerince milyonlarca, hatta milyarlarca kişiye ulaşıyor.
Bu isimlerden biri olan EMC Pazarlama Direktörü Jeremy Burton, 2015’teki teknoloji trendlerine biraz da bu gözle, bir pazarlamacı olarak bakıyor. Burton tarafından kaleme alınan yazıyı aşağıda bulabilirsiniz;
– – –
Uzun yıllar önce, web hizmetlerinin geleceğin büyük yeniliği olup olmadığı konusunda dahil olduğum bir görüşmede, Oracle’ın Kurucusu ve CEO’u Larry Ellison şu yorumu yapmıştı: “Modayı göz ardı etmemeniz gerektiğini bilecek kadar uzun bir süre İtalya’da kaldım.” Teknolojide, yeni bir trendden daha çok sevdiğimiz bir şey yoktur. Ayrıca hepimiz modanın önemli olduğunu biliriz. O nedenle biz de bu düşünceye katıldık. Sektör olarak yeni trendleri abartma konusunda usta olduğumuzu da açıkça gösterdik. Bu trendler için gerçekçi olmayan yüksek beklentiler yarattık. Zaman zaman ise bu trendler üzerinden para kazandık.
Gerçekten giyilebilir mi?
Dünyanın dört bir yanındaki Apple fanatikleri, giyilebilir teknoloji ürünlerinin Apple Watch’ın ortaya çıkışı ardından yaygınlaşacağı beklentisi içindeydi. Ben o kadar da emin değilim. Bir gerçeği kabul edelim; 35 yaş altı kimse artık saat takmıyor. Bunun yerine her konuda akıllı cep telefonlarına güveniyorlar. Şu an bu pazarı destekleyen tek kitlenin, tüm gün Bluetooth kulaklıkla gezen insanlar olduğu düşünülürse, giyilebilir birçok teknoloji ürünü başarısız olacaktır. Elbette tamamı değil. Sektörü olumlu yönde etkileyecek olan; nabız, tansiyon gibi hayati verileri ya da sağlıkla ilgili etkinlikleri takip eden FitBit ya da JawBone gibi bağımsız, teknoloji ürünleri büyümeye devam edecek ve spor giyimin, ayakkabıların ya da ekipmanların bir parçası olacak.
“Suçüstü” yakalanan tüketiciler
Mobil cihazlar hemen hemen her sektörde yeni teknolojilerin geliştirilmesi için itici güç görevi görüyor. Mobil cihazları iş yaşamına uyarlayan ve hizmetlerini bu cihazlara taşıyan işletmeler, tüketiciyle doğrudan bir ilişki kurabiliyor. Bu da pazarlamacılar için adeta Nirvana’ya ulaşma fırsatı yaratıyor. Zira tüketicileri “suçüstündeyken” yakalama imkânına sahip olarak, dikkati ilgili ürün ve hizmetlere toplayabiliyorlar. Tüketicilerin mağaza içindeki konumu hakkında bilgili olan bir perakendeciyi ya da egzersiz rutinlerinden ve müşterilerinin sağlık durumlarından anlayan bir spor giyim mağazasını düşünün. Tam bir altın madeni değil mi? Ancak tüketiciler kararsız ve sabırsız. Birçok şirket bu konu üzerinde yıllardır çalışıyor. Konunun yakın zamanda kapsamlı bir şekilde yaygınlaşmasını bekliyorum. Bu da çok büyük miktarlarda verinin gerçek zamanlı olarak işlenmesi gerekeceği anlamına geliyor. Bellek içi veri tabanları ve flash depolama gibi teknolojilerin de kullanımını oldukça artıracak.
Asıl konu yazılımla ilgili
Geçtiğimiz 10 sene içinde birçok şirket yazılım işini bıraktı. BT departmanları, veri merkezi altyapısı yönetme ve ERP sistemlerinin kurulumunu yapma konusunda uzmanlaştı. Önümüzdeki 10 sene içinde hemen hemen tüm sektörler, yazılımlarla yeniden tanımlanacak ve bu yazılımların birçoğu da mobil cihazlarda ortaya çıkacak. Akıllı telefonlar ve tabletlerin dışında otomobillerde, uçak motorlarında, koşu ayakkabılarında ve hatta insanlarda! Tesla’yı düşünün. Tesla elektrikli bir otomobildir, öyle değil mi? Evet, ama dahası, Tesla yazılım-tanımlı bir otomobildir. Tesla, Apple’ın cep telefonu deneyimine yaptığını araç sürüş deneyimine yapmıştır. Otomobiliniz artık üzerinde yenilikler yapılabilecek bir yazılım platformudur. Bu şekilde yenilikler yapmayan şirketlerin ömrü uzun olmayacak.
Bu trend, aynı zamanda bizi de yakından ilgilendiriyor. EMC’nin de içinde olduğu veri merkezi altyapısı sektörünü bunun dışında tutmuyorum. Veri depolama dizilimleri, sunucular, ağ sistemleri ve tüm veri merkezi sistemleri, gelecekte akıllı yazılımlarla çalışacak ve yönetilecek.
Çevik yazılım geliştirme + Y kuşağı = Yeni BT
Önümüzdeki 10 sene içinde işin dönüşümünü yeni, farklılaşmış, mobil cihazlar üzerinde çalışan yazılımlar yönlendirecek. Ancak bu yazılımlar, 20 sene önceki gibi olmayacak. Şu an 40’lı yaşlarda olanlarımız, okulda yazılım geliştirme yaşam döngüsünün geç bir evresinde herhangi bir değişiklik yapmanın pahalı bir iş olduğunu öğrendi. Bu yüzden de gereksinimleri erkenden belirleyip değişimle savaşmak zorundaydık. Değişim kötüydü. Birçoğumuz meslek yaşamımız boyunca, yıllarca süren ve sonuçta yanlış şeyi veren projeler üzerinde çalıştık.
Eğer işte dönüşüm olacaksa, bu dönüşümü işletmenin kendisi yönlendirecek. Daha çevik teknikler benimsenecek, iş öncelikli olacak ve sonra işten gelen geri bildirimlere göre birkaç haftada bir yeniden bu döngü tekrar edecek. Burada BT için yeni bir modelden bahsediyoruz. Neredeyse anında mükâfat ve memnuniyet sunan, iş yaşamına bu dönemde başlayacak olan Y Kuşağı için, oldukça uygun olan bir model. 2015 BT’nin merkeziyetten uzaklaşma sürecinin başlangıcını temsil edebilir. BT operasyonları merkezi kalmakla beraber, yazılım geliştirme ise farklı iş birimlerine geçecek.
Bunu herkese öğretin!
2015, eğitimde yeni bir çağın başlangıcı olacak. Sınıflarda verilen dersler için sonun başlangıcını göreceğiz. Öğrenim metodu olarak profesörlerin sınıfta ders anlatması yöntemi geçerliliğini yitiriyor. Öncü üniversitelerde yapılan deneme çalışmaları, ortalama bir öğrencinin 40 dakikalık bir dersin yalnızca 7 dakikasına dikkatini verdiğini gösteriyor. Eğer bu ders 60 dakika olursa, dikkat süresi daha da düşüyor. Sınıflardaki derslerin yerini internet ortamındaki derslere bıraktığı bu dönemde, üniversitelerde bütünleme sınavlarına girme oranı da yüzde 50’lerden tek haneli rakamlara düştü. Tek iyi haber ise bu değil. İçerikleri internet ortamına taşımak, eğitim içeriğini dünyaya yayma olanağı da sunuyor. Herkesin Ivy League (Amerika’nın en iyi sekiz üniversitesi) üniversitelerinde öğrenim görme imkânına sahip olduğu bir dünya hayal edin! Çocuklarınız Khan Academy’de* eğitim görürken daha dikkatli bakın. İş yaşamında eğitimin geleceğine bakıyor olacaksınız.
Akıllı telefonda “oyun yeniden başlıyor”
Türkiye PC pazarının lideri Lenovo, uzun zamandır merakla beklenen akıllı telefon lansmanını gerçekleştirdi. Lenovo Kıdemli Başkan Yardımcısı ve EMEA Başkanı Aymar de Lencquesaing ve Lenovo Türkiye Genel Müdürü Gülfem Çakmakçı’nın katılımıyla gerçekleşen lansmanda, Lenovo’nun farklı kullanıcı segmentlerine yönelik üstün teknolojili akıllı telefonları tanıtıldı. Lenovo’nun akıllı telefonları üstün tasarım ve teknolojisiyle öne çıkarken, özellikle VIBE serisi dikkatleri üzerine çekti.
Kısa bir süre önce KVK ve İndeks Bilgisayar ile distribütörlük anlaşması imzalayan Lenovo, akıllı telefonlarının satışını, operatör, bayi ağı ve perakende zincirleri ile gerçekleştirecek.
Lenovo Kıdemli Başkan Yardımcısı ve EMEA Başkanı Aymar de Lencquesaing, Lenovo’nun Türkiye’deki başarısı ve akıllı telefon pazarına girmesi ile ilgili olarak şunları söyledi:
“Lenovo, bu yıl IBM’in x86 sunucu biriminin satın alınmasının da içinde olduğu önemli satın alma ve ortaklıklara imza attı. Bu satın alma, Lenovo’yu 42,3 milyar dolarlık pazarda 3. büyük oyuncu haline getirdi. Geçtiğimiz yıl dünyada 55 milyon adet PC satışı gerçekleştirirken, tablet ve telefon satışlarının toplamından oluşan akıllı cihazlarda, bu rakamı geçerek 59 milyon adet satışa ulaştı. Lenovo, 2014 yılında Google’dan Motorola Mobility’i satın almasını resmi olarak tamamladı ve bu satın alma işlemiyle dünyanın üçüncü büyük akıllı telefon üreticisi pozisyonuna geldi. Lenovo, Dünya PC pazarındaki liderliğini Türkiye’de de son 5 çeyrektir devam ettiriyor. Şimdi ise farklı fiyat segmentleriyle her kesimden tüketicinin ihtiyacını karşılayacak yepyeni bir ürün grubu olan akıllı cep telefonları ile Türkiye gibi önemli bir pazara girmenin heyecanını yaşıyoruz.”
Lenovo Türkiye’yi bir yetenek havuzu olarak gördüğünü dile getiren Aymar de Lencquesaing sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye’ye tüm ürün portföyümüzle ve çok iddialı bir giriş yapıyoruz. Türk tüketicileri tarafından büyük ilgi göreceğine inandığımız ileri teknolojili ve uygun fiyatlı ürünlerimizle artık bizi Türkiye’de büyük oyuncular arasında göreceksiniz.”
Lenovo Türkiye Genel Müdürü Gülfem Çakmakçı ise bugün Türkiye’de satılan her 4 üründen birini Lenovo olduğunu dile getirirken aynı gücü akıllı telefon pazarına da yansıtacaklarını dile getirerek şunları söyledi:
“Türkiye’de PC’de liderliğini son beş çeyrektir kimseye bırakmayan Lenovo, akıllı telefon pazarında da önemli bir oyuncu olmak için Türkiye’ye geliyor. Akıllı telefon pazarında oyunu yeniden başlatıyoruz. Hızlı büyümemizi sürdürürken yeni akıllı telefonlarımızla tüketicinin fiyat performans alışkanlıklarını yeniden belirlemekte kararlı olacağız. Bizim Türkiye akıllı telefon pazarındaki iddiamız sadece küreselde elde ettiğimiz başarılardan değil aynı zamanda ürünlerimize ve ekibimize olan güvenimizden kaynaklanıyor.”
Lenovo’nun operatör, bayi ağı ve perakende zincirleri ile akıllı telefon satışını gerçekleştireceğini belirten Çakmakçı sözlerine şöyle devam etti:
“Lenovo, Türkiye’de çok geniş bir ürün yelpazesinde üstün kaliteli ve uygun fiyatlı ürünleriyle yer alacak. En yeni teknolojilerle tasarlanmış ürünlerimiz kendi fiyat aralıklarındaki ürünlere göre ekran büyüklüğünden pil ömrüne, kamera kalitesinden tasarıma kadar birçok artı özelliğe sahip. Bütün dünyada büyük beğeni kazanan telefonlarımızı, tüketicilerimizin kısa sürede benimseyip çok seveceklerine inanıyoruz.”
Lenovo akıllı telefonların en önemli özelliklerinden biri de uygulamaları olacak. Lenovo’nun diğer akıllı telefonlarla kurduğu Wi-Fi bağlantısıyla fotoğraf ve doküman paylaşımına izin veren SHAREit uygulaması sayesinde Bluetooth’tan 40 kat daha hızlı aktarım yapılabiliyor. Üstelik resimler, notlar ve rehber de dahil telefonunuzda bulunan tüm bilgiler (IOS, Win8 ve Android dahil tüm platformlar) yeni Lenovo telefonlara sadece dakikalar içinde aktarılabilecek. Ayrıca özel Security uygulaması ile telefon performansı hızlanacak, virüs ve diğer zararlı yazılımlardan korunma sağlanacak.
Huawei, 2014 yılı finansal sonuçlarını açıkladı
Huawei, 2014 yılına dair denetlenmemiş finansal sonuçlarını açıkladı. Huawei’nin küresel satış geliri bir önceki yıla göre Yuan bazında yüzde 20, ABD doları bazında yüzde 18 artış göstererek 31 Aralık itibariyle 287 – 289 milyar Yuan (46,5 milyar ABD doları) seviyesine ulaştı.
Huawei CFO’su Meng Wanzhou, Huawei’nin 2014 yılı için ana iş kollarından elde ettiği kârın 2013’e oranla yüzde 12’lik artış göstererek 33,9 ile 34,3 milyar Yuan’a ulaşacağını belirtti. Bu dönemde şirketin operasyon faaliyetlerinden elde ettiği nakit akışı ve şirketin varlıklarının borcuna oranı dengeli seyretti.
4G yatırımları avantaj sağladı
Huawei’nin Telekom Hizmetleri geliri yaklaşık yüzde 15’lik büyüme ile bir önceki yılın üzerine çıktı. Büyümenin önemli bölümünü dünya genelinde yapılan 3G yatırımları ve 4G’ye geçiş yatırımları oluşturdu.
Huawei’nin Kurumsal Çözümler Bölümü ise, yaklaşık yüzde 27 oranında büyüme gösterdi. Bölüm, dünyanın en büyük 500’ü içinde yer alan 100’den fazla şirkete hizmet veriyor. Firma aynı zamanda, SAP ve Accenture gibi önemli firmalarla bulut bilişim ve büyük veriler de dahil olmak üzere müşterek yenilik için stratejik ortaklıklar kurdu.
Huawei Tüketici Hizmetleri ise dünya genelinde hızla büyümekte olan akıllı telefon pazarında orta ve üst segment ürünlerde gerçekleştirdiği yüksek satışlarla bir önceki yıla göre yüzde 32’lik bir büyüme kaydederek gelişmekte olan pazarlardaki güçlü büyümesine devam etti.
Kurumlar için yeni erişim noktası
TP-LINK, geniş alana sahip işyerlerinde, okullarda, konferans salonlarında, otellerde ve AVM’lerde kablosuz ağ sinyalini güçlendirerek daha geniş alanda, daha güçlü sinyal elde etmeyi sağlayan EAP120’yi duyurdu.
Kablosuz ağa çok sayıda cihazın bağlandığı bu tip ortamlarda hem kolay monte edilebilen, hem kolay yönetilebilen, güvenli ve sağlam erişim noktaları gerekiyor.
Duvara ya da tavana kolayca monte edilebilen EAP120, işyerlerinin iç mekanlarına rahatlıkla uyum sağlayacak şık bir tasarıma sahip. Power over Ethernet (PoE) desteği olan ürün, elektrik kablosuna ihtiyaç duymadan, ucu PoE switch’e bağlı bir ethernet kablosu ile çalıştırılıp her yere monte edilebiliyor.
Merkezi Wi-Fi yönetimi
Yüksek yoğunluklu kablosuz ağ kullanan işyerleri için yeni nesil iç mekan erişim noktası olan EAP120, yönetim açısından da kurumlara kolaylık sağlıyor. Merkezi Wi-Fi yönetim özelliklerine sahip olan ürün, Cluster işlevi sayesinde tek bir aygıttan birden çok erişim noktasını yönetebilme olanağı sunuyor.
Yönetici olan AP, tüm kablosuz ağ ayarlarını otomatik olarak diğer AP’lere dağıtıyor. Bu şekilde toplam 23 AP’yi bir cihazdan yönetme olanağı bulunuyor. Tek bir cihazda kurulum yapıldıktan sonra diğer cihazlarda tek tek kurulum yapılması gerekmiyor; sadece açma-kapama düğmesine basmak yeterli oluyor. İlk cihaz, ‘master’ cihaz olarak kabul ediliyor ve sonradan eklenen her erişim noktası, ayarları otomatik olarak ilk cihazdan alıyor.
Misafir ağı yönetimi
TP-LINK EAP120, çok sayıda ve farklı kişilerin kablosuz ağa bağlanması gereken iş yerlerinde Misafir Ağı Yönetimi (Captive Portal – kısıtlı portal) uygulaması ile güvenli bir ağ oluşturuyor.
Ağa misafir olarak bağlanacak kişiler için pratik bir kimlik doğrulama sağlayan bu uygulama ile ağ yöneticisi misafir olarak ağa bağlanacakların kullanıcı adı ya da şifre girme gibi giriş koşullarını önceden basitçe belirleyebiliyor; mevcut Radius veritabanı ile uyumlu çalışabiliyor. Ayrıca EAP120 sağlam güvenlik stratejileri ile kablosuz ağın güvenliğini en üst düzeyde tutuyor.
EAP120 erişim noktası, Cluster’a üye her cihaz üzerine bağlı kullanıcı sayısını limitleyebiliyor. Ayrıca cihazların kendi aralarında yük paylaşımı yapması da ürünün bir başka özelliği.
Integreen’den Boğaziçi Üniversitesi’ne rüzgar santrali
Dünyada yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasında çevre dostu eğitim kampüslerinin önemi büyük. Pek çok köklü kurum, düşük emisyon oranları için mevcut binalarını revize ederken enerji tasarrufu projeleriyle örnek oluyor.
Köklü eğitim kurumlarından biri olan Boğaziçi Üniversitesi de benzer bir yol izlemekle birlikte, yenilenebilir enerjiden üst düzey fayda sağlamak için bir çalışma gerçekleştirdi. Integreen Yenilenebilir Enerji Sistemleri tarafından, üniversitenin Kilyos’ta bulunan kampüsüne yerleştirilen rüzgar türbinleri, kampüsün ihtiyaç duyduğu enerjinin tamamını karşılayacak potansiyele sahip.
27 Aralık 2014’te enerji üretmeye başlayan 900 kW gücündeki santral aynı zamanda Türkiye’nin en büyük lisanssız rüzgar enerjisi santrallerinden biri olma niteliği de taşıyor. Kilyos’un ardından Tokat’ta yeni bir projeyi hayata geçirmeye hazırlanan Integreen, burada Reşadiye İlçesi Köylere Hizmet Götürme Birliği Başkanlığı ile çalışıyor. Integreen Yenilenebilir Enerji Sistemleri Genel Müdürü Ömer Özkan, yaklaşık 1000 kW kapasiteye sahip projenin 2015 yılı içinde tamamlanmasının planlandığını belirtiyor.
Ucuz ve temiz enerji vizyonuyla müşterilerine kaliteli ve uzun soluklu bir hizmet sunan Integreen Yenilenebilir Enerji Sistemleri, Boğaziçi Üniversitesi Kilyos Kampüsün’de kurduğu Türkiye’nin en büyük lisanssız rüzgar enerjisi santralinin ardından, Tokat’ta yeni bir rüzgar enerjisi santrali projesini hayata geçirmeye hazırlanıyor.
Integreen Yenilenebilir Enerji Sistemleri Genel müdürü Ömer Özkan konu ile ilgili yaptığı açıklamada, “Integreen Yenilenebilir Enerji Sistemleri A.Ş olarak dünya’nın sayılı rüzgar türbin üreticilerinden Alman Enercon ve Boğaziçi Üniversitesi ile yaptığımız ortak çalışmanın neticesinde 900 kW rüzgar santralin kurulumunu 31 Aralık’ta tamamladık ve Boğaziçi Üniversitesi’nin dünya’nın kendi enerjisini rüzgarla üreten ilk kampüsü olmasını sağladık.”dedi
Pazarlama dünyası müşteriyi analitikle tanıyacak
Kurumların başarısında, müşterilerini ne kadar iyi tanıdığının büyük önemi var. Müşterilerin davranışlarını, kullanım alışkanlıklarını belirlemek başarının anahtarlarından biri haline gelmiş durumda. Bunun yolu ise, alınan hizmet ya da üründe firmaların müşteriye eşlik etmesinden geçiyor.
SAS’ın sponsorluğunda Harvard Business Review tarafından yapıaln bir araştırma müşteri ilişkilerinin analitikle ele alınmasının önemini ortaya koydu.
“Müşteri Deneyimi Yönetiminin Liderlerinden Alınacak Dersler” adını taşıyan araştırmaya göre, kurumların müşteri deneyiminde yaşadığı en önemli zorluk, yüzde 52’lik oran ile müşteriye yönelik yapılan pazarlama yatırımlarının geri dönüşünü olabilecek en üst seviyeye getirmek olarak ortaya çıktı. Bunu, müşteri ile ilgili tek bir görüntü oluşturmak ve yeni müşteri deneyimleri yaratmak izlerken; müşterilerden elde edilen verilerin anlamlandırılması da kurumların karşılaştığı zorluklar arasında yer alıyor.
Araştırmaya göre, verilerin analiz edilerek müşteri davranışlarının tahmin edilmesi ve ona göre pazarlama planlarının yapılması yüzde 40 ile en zorlu süreçlerden biri olarak gözüküyor.
Sektöründe lider konumda olan firmaların sağlam temelli bir müşteri deneyimi oluşturmanın önemini kavradığının belirtildiği araştırmada, bu firmaların veri kaynaklı müşteri deneyimi kararları almak için uygun araç ve sistemlerin kullanılması gerektiği konusunda büyük oranda hemfikir olduğu görülüyor.
Araştırmaya dahil olan, alanında lider kurumların yüzde 61’i, müşteri deneyimi ve davranışlarını analiz etmelerini sağlayacak analitik çözümleri tercih ediyor.
Yakın geleceğin teknoloji liderleri
20 farklı endüstri, 600 farklı isim. Ortak özellikleri hepsinin 30 yaş altında olması. Forbes’un “Dünyayı değiştirecek isimler” sloganıyla lanse ettiği bu liste, yalnızca teknoloji dünyasından değil, pek çok alanda adından sıkça söz ettirecek isimlerin derli toplu bir listesi olma niteliği taşıyor.
Geçtiğimiz yıla oranla beş yeni kategorinin eklendiği liste, beraberinde 450 önemli ismin 600’e çıkmasına da neden olmuş. Sektörler artarken jüri de farklı sektörlerden oluşmuş. Jüride, spor kategorisini teknoloji dünyasının yakından tanıdığı Steve Ballmer değerlendirmiş. Microsoft’un eski CEO’sunun bir basketbol tutkunu olması ve Ağustos ayında Los Angeles Clippers takımını satın alması bu kategoride olmasını sağlamış diyebiliriz. Teknoloji kategorisi Daniel Ek tarafından incelenirken girişim sermayesindeki isim ise Josh Kopelman olmuş.
Örnek aldıkları isim Steve Jobs ya da Bill Gates değil
Forbes, kurumsal teknoloji kategorideki 30 sırayı oluşturan kişi ya da gruplarla ilgili farklı bilgiler de paylaşmış. Buna göre yüzde 76’sı bekar. Yüzde 20 evliyken yüzde 4’ü ise nişanlı. Çocukları olup olmadığına bakıldığında ise yüzde 93’ünün çocuk sahibi olmadığı ortaya çıkıyor.
Örnek aldıkları isimse beklentinin aksine Steve Jobs ya da Bill Gates değil. Bu isimlerin çoğunun favori lideri Elon Musk. Tesla Motors ile elektrikli otomobil çağına geçişi hızlandıran Musk, SpaceX ile uzayın kapısını da aralamaya hazırlanıyor. Elon Musk’ı takip eden isimler ise Steve Jobs, Bill Gates, Jeff Bezos, Richard Branson, Benjamin Franklin, Sheryl Sandberg, Mark Cuban, Peter Thiel ve Warren Buffett olarak sıralanıyor.
İşte kurumsal teknoloji dünyasının 30 genç yıldızı
TechInside’da tüm kategorileri değil ama kurumsal teknoloji kategorisini ele alacağız. İşte, Forbes’un 30 yaş altındaki kurumsal teknoloji liderleri…
1) Austin McChord, 29, Datto
2) Fadel Adib, 25, MIT
3) Mark43, Mark43
4) Baldwin Cunnigham, 26, Partnered
5) Nicolas Desmerais, 29
6) Maisie Devine, 26 & Isaac Rothenbaum, 25, Poacht
7) Paul Doersch, 26, Kespry
8) Taso Du Val, 29, TopTal
9) Segment (4 kurucu), Segment
10) Dmitri Gaskin, 19, Branchmetrics
11) Ishaan Gulrajani, 20, Watchsend
12) Jilliene Helman, 28, Realty Mogul
13) William Hockey, 25 & Zach Perret, 27
14) Nancy Hua, 29, Apptimize
15) Joanna Huey, Casetext
16) Jay Kaplan, 29, Synack
17) Dan Kimerling, 28 & Zachary Townsend, 28, Treasury
18) Marcin Kleczynski, 25, Malwarebytes
19) Andrew Levy, 29, Crittercism
20) Max Lynch, 27, Drifty
21) Om Marwah, 26, Walmart Labs
22) Winith Misra, IBM Watson Group
23) Dan Pinto, 27 & Dmitriy Rokhfeld, 27, Machinio
24) Georg Polzer, 26, Teralytics
25) Kira Radinsky, 28, SalesPredict
26) Vivek Ravisankar, 27, HackerRank
27) Mehdi Samadi, 29, Solvvy
28) Kyle Vogt, 29, Cruise Automation
29) Junyu Wang, 29, Wandoujia
30) Yan Zhu, 23, Yahoo
TechInside Analizi:
Bu tür listeler yalnızca gelecekte hangi isimlerin öne çıkacağını göstermiyor. Aynı zamanda ilgi alanlarına bakarak, teknolojinin nasıl bir geleceğe bizi taşıdığını algılamamızı da sağlıyor. Bu yıl yok, ama önümüzdeki yıllarda Türk teknoloji liderlerinin de burada yer almasını diliyoruz. Bir bakıma Ar-Ge, teşvikler ve eğitim sistemi derken, bu yönde bir gelişime olanak sağlayacak ortamı yaratmak kamunun önceliği olmalı, siz ne dersiniz?
Forbes’un bu listesinde önceki yıllarda yer alan isimlerin ulaştığı başarı bu adayların da nasıl başarılı olabileceğini gösteriyor bir anlamda. Kimler mi var? Dropbox’ın kurucusu Drew Houston, Box kurucu ortağı Aaron Levie ve Cloudera’dan Jeff Hammerbacher…

İnceleme – Brother MFC-L2700DW
İş dünyası her ne kadar dijitalleşse de baskı sektöründeki rekabet son sürat devam ediyor. Bu sektörün önde gelen oyuncularından biri olan Brother’ın MFC-L2700DW modelini incelemek için masaya yatırdık.
Çok fonksiyonlu yazıcı sınıfındaki ürünün en öne çıkan özelliği 2600 sayfayı bulan toner kapasitesiydi. Bulunduğu ürün gamında L2700D ve L2740DW arasında konumlanan ürün, işini iyi yapan, istenileni veren bir görüntü çizdi. Küçük ve orta ölçekli şirketler için uygun bir seçenek olan L2700DW’nin sunduklarından fazlasını isteyenler, tarayıcısında taranan verileri doğrudan bulut ortamına aktarabilen bir üst modeli de tercih edebilir.
Görüntülü görüşme iş dünyasıyla tüketicileri buluşturuyor
Görüntülü görüşme dönemi gittikçe yaygınlaşıyor. Geliştirdiği video sıkıştırma teknikleriyle, mobil cihazlar dahil yüksek çözünürlüklü görüntülü iletişim olanağı sunan Vidyo, yakın geleceğin önemli oyuncularından olmaya aday.
Cern Laboratuvarları’ndaki çalışmalara tüm dünyadan bilim insanlarının katılımını da sağlayan Vidyo’nun Kıdemli Genel Müdür Yardımcısı Michal Raz ile hizmetlerini ve teknolojisini konuştuk.
Ar-Ge ve girişimcilik için yeni teşvikler açıklandı
Geçen hafta 2015’in ilk Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu (BTYK) toplantısı gerçekleştirildi. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da katıldığı BTYK’nın gündeminde 2015’teki Ar-Ge teşvik ve politikaları vardı.
Başbakan Davutoğlu, konuşmasında yeni akademik anlayışın yeşermesi gerektiğine dikkat çekti. Akademisyenlerin özlük haklarında iyileştirmeler yaptıklarını belirten Davutoğlu, ekosistemin önemine dikkat çekti.
Peki toplantıda hangi kararlar alındı? Bu karaları üç ana başlıkta toplamak mümkün;
Üniversiteler ve Ar-Ge
Yeni Ar-Ge stratejilerinin hazırlanmasına vurgu yapılan bu kararda, üniversitelerin sahip oldukları insan kaynakları ve altyapılarına değinildi. Üniversitelerin Ar-Ge stratejilerinin dünyadaki bilimsel ve teknolojik değişime uygun olması gerektiği belirtilirken, Kanada örneği kararın gerekçesinde belirtildi. Kanada, Kanada Araştırma Kürsüleri (Canada Researh Chairs) destek programı sayesinde üniversitelerin uzmanlaşmasının etkilerinden bahsedildi.
Doktora derecesine sahip kişilerin yetkinliğinin artırılması
Toplantıda alınan ikinci karar, “Doktora derecesine sahip insan kaynağının nicelik ve nitelik olarak artırılmasına yönelik çalışmalar” yapılmasıydı. Bu kapsamda üniversiteler için yeni bir destek programı oluşturulması, doktora tez danışmanına yönelik kalite odaklı teşvik sisteminin geliştirilmesi, doktora derecesine sahip insan kaynağına yönelik ihtiyaç analizinin yapılmasına karar verildi.
Aynı konuyu ilgilendiren bir başka madde ise özel sektörün sahip olduğu Ar-Ge merkezlerine yönelik. Yeni alınan kararla, özel sektör Ar-Ge merkezlerine, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri‘ndeki firmalara ve Tübitak’tan Ar-Ge desteği alıp başarılı biçimde tamamlayan özel sektör firmalarına destek sağlanması gerektiği ifade edildi.
Kararın gerekçesinde ise doktora derecesine sahip kişilerin oran olarak azlığı belirtildi. 2012’de Türkiye’de doktora derecesini alanların sayısı 4506 iken, bin kişi başına doktora mezunu sayısı ise sadece binde 4. Bir önceki yıla göre küçük bir düşüşü de simgeleyen bu değer diğer ülkelerde daha iyi durumda. Japonya’da doktora mezunu oranı 1,1 iken, Güney Kore’de 1,4, AB-28’de 1,5 ve ABD’de 1,7. Oran anlamında en iyi olan ülke ise Çin. Çin’de bin kişi başına 2,2 doktora mezunu kişi bulunuyor.
TechInside Analizi:
Toplantıda alınan bu kararları tek başına değil, önceki toplantılarda alınanlarla birlikte değerlendirmek daha doğru olur. Ancak Ar-Ge’nin öneminden, ekosistemin mevcudiyetinden bahsederken; paydaşlar arasında yalnızca ilgili bakanlıklar ve Tübitak değil, yapılanları ticari değere çevirecek özel sektöre ait çok sayıda STK’nın da bulunması daha uygun olacaktır.
Yerli teknolojiyi kullanan daha fazla kazanacak
Toplantıda alınan son karar ise girişimcileri ilgilendiriyor. Buna göre yerli teknolojinin gelişimi için desteklerin artması kararı alınırken, verilecek destekte yerli teknolojiyi yoğun kullanan başlangıç firmalarının gelişimi için uluslararası kuluçka merkezi destek mekanizmalarının geliştirilmesi için çalışılacağı açıklandı.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı ve Tübitak dışında KOSGEB, Türkiye İhracatçılar Meclisi, TOBB gibi kurumların da dahil edileceği süreçte diğer ülkelerde kullanılan yöntemlerin uygulanması sürpriz olmayacak. Zira, kararın gerekçesinde Çin’in Silikon Vadisi, San Fransisco ve Toronto’da kuluçka merkezleri açtığına vurgu yapılıyor. Bununla birlikte Brezilya’nın da benzer bir yapıyla “Start-up Brasil” destek programına sahip olduğu, Meksika’nın ise ABD ve Kanada’da yatırımları olduğu ifade ediliyor. Sürücüsüz Audi ile 900 kilometre
Bu yılki CES tüketici elektroniği fuarının yıldızlarından biri otomobillerdi. Bunlar içinde en dikkat çekenlerden biri ise Audi’nindi.
Las Vegas’taki fuar alanına gitmek için Silikon Vadisi’nden yola çıkan Audi A7 Sportback, şoförün direksiyona dokunmasına gerek bırakmadan yolculuğunu tamamlamayı başardı.
Bu test sürüşüyle, 2016 yılında sürücüsüz otomobil geliştirme hedefine bir adım daha yaklaşan Audi, markanın mühendisleri tarafından özel olarak tasarlanan ve geliştirilen “Jack” takma adlı A7 Sportback 3.0 TFSI quattro model otomobil, Amerika’daki Silikon Vadisi’nden sürücüsüz olarak başladığı yolculuğunu 900 kilometre sonra Las Vegas’taki CES 2015 Tüketici Elektroniği Fuarı’nda sonlandırdı.
Üretime hazır teknolojiler kullanıldı
A7 Sportback, otoyollardaki yolculuğunu sürücüsüz olarak gerçekleştirdi. Ancak ABD yasalarına göre, direksiyon başında herhangi acil bir duruma karşı bir sürücü bulunması gerektiği için, yolculuk sırasında bir kişi direksiyon başında hazır bulundu. Jack, yolculuğunu seri üretime hazır sensörlerin yanında, Audi’nin hali hazırda diğer modellerinde de kullandığı Adaptif Cruise Control (ACC) ve Audi Şerit Asistanı (ASA) gibi sürüş asistanları yardımıyla tamamladı.
Şerit değiştirdi, sollama yaptı
Otomobilin arkasında, önünde, sağında ve solunda bulunan sensörler, 360 derece görüş sağlarken, öndeki ve arkadaki kameralar da otomobilin çevresiyle olan iletişimini sağladı. Yüksek çözünürlüklü 3D kamera da A7 Sportback’in etrafındaki trafiği algılamasına yardımcı oldu. Tüm bu teknoloji, otomobilin sürücüden bağımsız olarak hızlanmasını, fren yapmasını, şerit değiştirmesini ve önündeki araçları sollamasını sağladı.
Şerit değiştirme sırasında, otomobil önce kendi hızını çevresindeki araçların hızıyla karşılaştırdı. Hız ve aradaki mesafenin uygun ve güvenli olduğu kararını alınca da şerit değişimi yaptı. Yolculuğun, şehir merkezi gibi sürücünün devreye girmesinin gerektiği durumlarda sürücüler, ses ve görsel uyarılarla uyarıldı.
Geçen yıl da pistte yarışmıştı
Audi’nin geliştirdiği bir diğer sürücüsüz konsept araç olan RS7 Concept, geçen yıl Ekim ayında, Alman DTM Yarışları’nın sezon finali öncesinde piste çıkmış ve saatte 240 kilometre hıza çıkarak, pistteki turunu tamamlamıştı.
Sahte e-fatura saldırılarında yeni evre
ESET tarafından tespit edilen ve VirLock olarak adlandırılan bu yeni tür zararlı yazılım, çok biçimli parazit virüs olarak tanımlanıyor. VirLock, bir fidye yazılımı olarak kurbanlarının hem bilgisayar ekranlarını kilitliyor hem de cihazlara zararlı şifre yazılımı bulaştırıyor. Virlock bu özelliği ile şekil değiştiren ilk fidye yazılımı niteliğini taşıyor.
Günümüze kadar fidye yazılımları iki ana gruba ayrılmıştı: LockScreens ve Filecoders. Dosyaların şifrelenmesi Filecoder türü zararlı yazılımlarla gerçekleşiyordu. Bu türün en popüler zararlısı Cryptolocker olarak tanımlandı. LockScreen tarzı yazılımlar ise ekranı kilitleyerek, fidye mesajını kurbana iletiyordu. Genellikle mesaj, açılan pencereler halinde ulaştırılıyor ve şifrelenen dosyalar dışında bilgisayar diğer fonksiyonlarını yerine getirebiliyordu.
Her iki işlevi de üstleniyor
Yeni fidye yazılımı VirLock ise her iki rolü de üstlenerek hem dosyaları şifreliyor hem de fidye mesajını görüntülemek için ekranı kilitliyor. Teknik olarak Win32/VirLock olarak adlandırılan, fidye yazılımları ailesinin bu yeni üyesini analiz eden ESET araştırmacıları, ilk defa bir fidye yazılımının kurbanların cihazlarının ekranını kilitlediğini ve ayrıca cihazlar üzerindeki etkilenmiş dosyalarda çok biçimli parazit virüs şeklinde rol oynadığını tespit ettiler.
Polimorfik çalışıyor
ESET Güvenlik Araştırmacısı Robert Lipovsky, “Teknik açıdan bakıldığında VirLock virüsünün ilginç tarafı, virüsün polimorfik yani çok biçimli çalışmasıdır. Bunun anlamı şu: Virüsün ana yapısı, her bir etkilenen dosya için farklı çalışıyor. Ayrıca, bizim analizlerimiz sonucunda şifrelemenin çok yönlü olarak yapıldığı ortaya çıkmıştır. Kötü amaçlı yazılım yazarları, yazılımın kodları ile oynamış görünüyor” açıklamasını yaptı.
Hacker’lar nasıl para kazanıyor?
Sanal dünyanın tehlikeli yüzleri olan hacker’lar aslında sadece zarar verme peşinde değil. Kodlama konusunda üst seviye yeteneğe sahip olan bazı hacker’lar yan projeleri sayesinde her ay binlerce dolar kazanabiliyor. Oyun stüdyosu Ubisoft’un başkanı Cezar Floroiu‘nun özel bir hacker forumunda bir süre önce açtığı başlık sayesinde ortaya çıkan detaylar oldukça şaşırtıcı.
Kendini imha edebilen e-posta hesap hizmetleri, evcil hayvan çözümleri ve banka destek yazılımları sayesinde yasa dışı işlere adım atmadan büyük paralar kazanabilen hacker’lar adına konuşan Floroiu, Business Insider’a bu kazancın sebebinin gelen yoğun talep olduğunu belirtmiş. İnsanların kendilerine tüm platformlarda çözüm yaratacak kişilere ihtiyaç duyduğunu söyleyen Floroiu, hacker’ların bu ihtiyacı karşılayarak para kazandıklarını tekrarlıyor.
Bankalar arası aktarma için liste sunan bir hizmet reklamlar sayesinde yazılımcısına para kazandırıyor. Bir başka yöntem ise 10MinuteMail’de olduğu gibi 10 dakika sonra kendini imha eden e-posta hizmetleri. Sistem aylık 1 milyon tekil kullanıcı sayısına ulaşıyor.
Bir başka hacker ise kurduğu tasarım ve uygulama arayüzleri kütüphanesi sayesinde tasarımcı ve geliştiricilere destek sunarak 2014 yılında 45 bin dolar kazanmış. İçlerindeki en dikkat çekenlerden biri ise online ödemeler ile ilgili e-kitap yazarak 42 bin dolar kazanç elde etmiş.
Bu yan projelerin en kazançlısı ise video ayıklama siteleri. Belli video sitelerinin linkleri üzerinden medya dosyasını indirmenizi sağlayan servislerden biri olan savdeo, geliştiricisine ayda neredeyse hiç masraf yapmadan 30 bin dolar gelir sağlıyor.
İnovasyon liderinizi tanıyın
Çoğumuz şirketlerimizin başındaki liderlerin bizlere inovasyon konusunda ne gibi destekleri olabilir diye düşünebiliyor. Yenilik ve gelişme için kaynak yönetimini dikkatli biçimde yönetmek ise en büyük gereklilik. Peki ya başınızdaki lider aslında nasıl bir yönetici?
Paul Hobcraft, Innovation Excellence’daki yazısında Jean-Philippe Deschamps ve Beebe Nelson tarafından yazılan Innovation Governance kitabına dikkat çekiyor. Kitaba göre iki tip lider var. Bir tanesi önde duran ve diğeri ise arka kısımda kalıp işlerin yürümesini sağlayan. Yazarlara göre organizasyonlar birer kabile formunda yaşar ve her grup kendi kuralları çerçevesinde işlerini görür. Yaptıkları işler, izlemeleri gereken yol ve kurallar ise liderler tarafından yaratılmalıdır.
Kitap, her iki lider tipinin de birbirini tamamladığından bahsederken doğru kombinasyona ihtiyaç olduğunu belirtiyor. İki kişi de yönetmek ve yol göstermek için beraber olmalı. Bu iki lider tipini birbirinden ayırt edebilmek içinse geçmişlerindeki takip ettikleri kurallar ve genel yönetim şekli ile davranışları göz önüne almak gerekiyor.
Verilen iki örnekten bir tanesi öndeki lider olarak lanse edilen Steve Jobs. Jobs, yeni fikirler için yanıp tutuşan, farklı tasarım ve fikirleri birlikte kombine etmek isteyen biri olarak görülüyor. Büyük kazançlara yoğunlaşan Jobs, risk alıyor, hataları tolore edebiliyor. Beraber çalıştığı kişilere özgürlüklerini de veren isim kontrolü elden bırakmıyor ancak aşırı baskıcı olmuyor.
Jobs’ın ölümü sonrası Apple’ın CEO’su olan Tim Cook ise arka plandaki lider tipi olarak örnek gösterilmiş. Cook doğru zamanda doğru ürün düsturunu izleyen, üretim aşamasına özen gösteren, atılımları daha yere basan ve stabilite sağlayan bir yönetici.
Her iki isim de birer lider ancak farklı yöntemleri kabul edip, bunları uygulayan yöneticiler.
Microsoft’tan Azure için güvenlik atılımı
Microsoft, bulut hizmeti Azure‘u güçlendirmeye devam ediyor. Yeni eklenen güvenlik anahtarı bankası ile bulut işyükünü ve daha geniş sanal makineler ile Docker sanallaştırma tabanlı işyüklerini çok daha güvenli bir ortamda yürütüyor.
Microsoft’tan Corey Sanders yaptığı açıklamada, halen bulut bazlı çözümleri basit ve uygun bütçeli formda sürdürüyoruz” şeklinde konuşuyor. Sanders küçük bir de ekleme yapıyor, “Şirketler yeni ölçeklenebilir uygulamalar yazabilirken, bulut da onlarla birlikte hareket edecek”.
Azure Key Vault sayesinde organizasyonlar verileri güvenlik altına almak ve şifreleri saklamak için, şifreleme anahtarlarını depolayabilecekleri bir platforma kavuşmuş oluyor. Günümüz donanım güvenlik modülleri ise bu içeriği saklarken yönetim esnasında sıkıntı yaşatabiliyor, yüksek veri trafiğinde aksamalara neden olabiliyor.
Yeni hizmet, ekstra trafik akışı sözkonusu olduğunda ölçeklenebilir yapısı sebebiyle birkaç dakika içerisinde yeni veri bankaları ve şifre anahtarlarını talep gelen merkeze yönlendirebiliyor.
Hizmet anahtarları Amerikan hükümetinin FIPS (Federal Information Processing Standart) kurallarına uygun olarak 140-2 seviye 2 şifreleme yöntemini kullanıyor.
Azure Key Vault halihazıra ön sürümüyle Amerika’nın belli bölgeleri, Avrupa ve Asya’da denemeye açıldı. Diğer bölgeler ise kısa bir süre içerisinde bu servise kavuşacak.