Rüzgar günü zirvesi’nde Yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji dönüşümü konuşuldu

0

Enerji sektörünün sürdürülebilir geleceği için önemli bir rol oynayan yenilenebilir enerji kaynakları hakkında farkındalık yaratmak ve gençlerin sektöre olan ilgisini artırmak amacıyla her yıl düzenlenen Enerjisa Üretim Rüzgar Günü Zirvesi bu yıl, Harvard Business Review Türkiye’nin stratejik ortaklığı ve “Enerjimiz Rüzgarla, Geleceğimiz Seninle” temasıyla düzenlendi. Online olarak gerçekleştirilen zirvede alanında yetkin isimler yenilenebilir enerjinin geleceğini, enerjinin dönüşümünü, enerji dönüşümünde fırsatları, alınacak aksiyonları ve rüzgar santrallerinin yolculuğunu konuştu.

Yaşama saygı duyarak daha güzel bir gelecek için enerji üreten Enerjisa Üretim, her yıl düzenlediği Rüzgar Günü Zirvesi’ni, bu yıl Harvard Business Review Türkiye’nin stratejik ortaklığı ile gerçekleştirdi. “Enerjimiz Rüzgarla, Geleceğimiz Seninle” temasıyla düzenlenen Rüzgar Günü Zirvesi’nde, enerji sektörünün önde gelen isimleri konuşmacı olarak yer aldı ve rüzgar enerjisinin sürdürülebilir geleceğimizdeki rolünü değerlendirdi. Zirvenin açılış konuşmasını gerçekleştiren Harvard Business Review Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turan, geleceğin yenilenebilir enerji ile şekilleneceğini vurguladı.

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu ve TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş “İklim Krizinde Ne Durumdayız?” sunumu ile ortalama sıcaklık artışı konusunu vurgulayarak katılımcıları bilgilendirdi.

“Yenilenebilir Enerjinin Geleceği: Fırsatlar ve Aksiyonlar” başlıklı oturumda Serdar Turan ile sohbet eden Enerjisa Üretim CEO’su İhsan Erbil Bayçöl, “Bu yıl ikincisini düzenlediğimiz Enerjisa Üretim Rüzgar Günü Zirvesi kapsamında sektör katılımcıları ve gençler ile birlikte olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Geleceğimizi şekillendirecek olan gençleri, sektörümüz ve özellikle rüzgar enerjisi konusunda bilgilendirmek ve enerji sektörüne kazandırmak en büyük önceliklerimiz arasında yer alıyor. Rüzgar enerjisi, geleceğimiz demek çocuklarımız demek. Her yıl gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz Rüzgar Günü Zirvesi de bundan dolayı bizim için büyük önem taşıyor” dedi.

Yenilenebilir enerjideki payımızı yüzde 60’a yükseltmeyi hedefliyoruz

Enerjisa Üretim olarak emisyon salımlarında 2032’de ‘başa baş’, 2045’te ise ‘net sıfır’ olma hedefleri olduğunu belirten Bayçöl, “Yenilenebilir enerjide Türkiye’nin büyük ve güçlü bir potansiyeli bulunuyor. Rüzgar da Türkiye için önemli bir fırsat. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de enerji üretiminde rüzgarın kapasitesi yükseliyor. Geleceğin anahtarının yenilenebilir enerjide olduğu bilinci ile doğru strateji ve planlamalar ile Türkiye’nin, orta ve uzun vadede bu alanda merkez olabileceğine inanıyoruz. Enerjisa Üretim olarak Türkiye’nin en yüksek kurulu güce sahip temiz enerji üreticisiyiz. Bu alanda gerçekleştireceğimiz yatırımlar ile yenilenebilir enerji payımızı yüzde 60’a yükseltmeyi hedefliyoruz. Yakın zamanda Enercon ile birlikte heyecan ve gurur duyduğumuz bir anlaşmaya daha imza attık. Anlaşma ile Türkiye’de ilk kez kurulacak olan yeni bir karasal rüzgar türbini modeli olan E-175 EP5’in prototipini Bandırma Enerji Üssümüz ve Balıkesir Rüzgar Enerji Santrali’mizde test edebileceğiz. Yatırımların yanı sıra Enerjisa Üretim bünyesinde toplumsal cinsiyet eşitliğine de büyük önem veriyoruz. Bir santralimizin tamamen kadınlardan oluşması için çalışıyoruz. 3 yıl içinde santral müdürümüzden kadın teknisyenler ve kadın mühendislere kadar Womentum programımız sayesinde bu hedefe ulaşmayı amaçlıyoruz” dedi.

Enerjiyi Merkeze Koyan Yeni Nesil Meslekler başlıklı oturumda Enerjisa Üretim İnsan ve Kültür Genel Müdür Yardımcısı Ayşegül Gürkale; “Enerjisa Üretim yenilenebilir enerji alanındaki yeni yatırımları ile büyüme trendinde olan bir enerji şirketi. Bu noktada kişisel gelişimden kariyer planlamasına, sürdürülebilirlikten enerji teknolojilerine ve üretimine bir çok konuda eğitim ve gelişim alanlarıyla hem çalışanlarımızı hem de sektörümüzü desteklemeye devam ediyoruz. Enerjisa Üretim olarak farklı alanlarda projeler gerçekleştiriyoruz; sadece kendi çalışanlarımız için değil, tüm sektörün ve enerji ekosistemindeki tüm paydaşlarımızın gelişimi için yeni işler yapma arzusundayız. Bununla birlikte enerji sektörü ilk bakışta her ne kadar erkek egemen bir sektör olarak algılansa da, aslında bizim yaptığımız işin kadını, erkeği yok, işimizi tamamen akıl, bilgi ve teknoloji ile yapıyoruz. Bu bakış açımız doğrultusunda enerji sektöründe rüzgar alanında daha fazla kadın çalışan kazandırmak için Rüzgarı Enerjiye Dönüştüren Kadınlar programını başlattık” dedi.

Öğrenciler ve katılımcılar rüzgar enerji santralleri hakkında bilgi aldı

Yaklaşık 1600 katılımcının online olarak takip ettiği “Enerjimiz Rüzgarla, Geleceğimiz Seninle” temasıyla düzenlenen Rüzgar Günü Zirvesi’nde katılımcılar ve öğrenciler enerji sektörünün önde gelen isimlerinden rüzgar enerjisi ve santralleri hakkında bilgi aldı. Uzmanların perspektifinden yenilenebilir enerjinin geleceği, enerji dönüşümü ve enerjinin geleceği konuları katılımcılara aktarıldı.

Türkiye’de bankalara Truva Atı saldırılarında inanılmaz artış!

0

Kaspersky’n, Kazakistan’da bu yıl 8’incisini düzenlediği Siber Güvenlik META 2023 etkinliğinde Orta Doğu, Türkiye ve Afrika (META) bölgesi ve dünya çapındaki dijital tehdit ortamındaki gelişmeleri paylaştı. Kaspersky uzmanları, özellikle hükümetleri, işletmeleri ve endüstriyel kuruluşları hedef alan en büyük siber tehditler ve gelecekte siber güvenlik ortamını etkileyecek eğilimlerle ilgili olarak iç görülerini paylaştı. Yapay zeka, kurumsal verilerin Darknet üzerindeki etkisi, deepfakes’in taşıdığı riskler ve sektöre özgü kritik tehditler etkinlikte masaya yatırılan konular arasında yer aldı. Kaspersky’nin ortaya koyduğu ve ödün verilmemesi gereken ve olası güvenlik açıklarının sayısını en aza indiren çözümler oluşturmanın bir yolunu açan “Siber Bağışıklık” yaklaşımı hakkında paylaşılan bilgiler de ilgi çeken konulardan biri oldu.   

Kazakistan’da bu yıl 8’incisini düzenlediği Siber Güvenlik META 2023 etkinliğinde Kaspersky’i ile buluştuk. Türkiye Genel müdürü İlkem Özar ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Siber tehdit ortamı gelişmeye devam ediyor. 2023 yılında riskleri artmaya devam edecek olan bulut güvenliği ihlalleri gibi dikkat edilmesi gereken birçok faktör bulunuyor. IoT cihazlarının güvenliği konusunda artan endişeler de bulunuyor. Saldırganlar, kullanıcıların kişisel verilerine ve ağlara erişmek için IoT cihazlarını hedef alacak. Yapay zeka destekli siber saldırılarda da artışlar olacak. Saldırganlar, güvenlik açıklarını tanımlamak ve daha sofistike saldırılar başlatmak için makine öğrenme algoritmalarını ve diğer yapay zeka teknolojilerini kullanacak. Giderek daha yaygın hale gelen tedarik zinciri saldırıları ise 2023 yılında da artmaya devam edecek. Saldırganlar, müşterilerinin ağlarına ve verilerine erişmek için üçüncü taraf satıcıları ve tedarikçileri hedef alacak.

META Global Araştırma ve Analiz Ekibi (GReAT) Başkanı Dr. Amin Hasbini, “Tehdit ortamının hızla genişleyen sınırları ve sürekli olarak artış gösteren yeni dijital cihazların sayısı göz önüne alındığında, günde 400.000’den fazla kötü amaçlı dosya tespit etmemiz şaşırtıcı değil ve bu sayı her geçen yıl artıyor” diyor. Bireylerin, işletmelerin ve hükümetlerin sistemlerini ve verilerini bu gelişen tehditlerden korumak için güçlü siber güvenlik önlemlerini uygulamaları, ortaya çıkan tehditlere karşı tedbirler almaları ve en son güvenlik trendlerini ve en iyi uygulamaları takip ederek bu doğrultuda proaktif önlemler almaları kritik bir önem taşıyor. 

Kimlik avı saldırılarında kademeli artış 

Sosyal mühendislik siber saldırılarını derinlemesine inceleyen Kaspersky, META bölgesinde en yaygın olan kimlik avı saldırıları hakkında bilgiler paylaştı. 2022 yılının ilk çeyreği ile 2023’ün ilk çeyreği karşılaştırıldığında, Mısır (%49), BAE (%33), Katar (%88), Umman (%28), Kuveyt (%27) ve Bahreyn (%20) özelindeki kullanıcılara yönelik kimlik avı saldırılarında artışlar tespit edildi. Öte yandan, Suudi Arabistan’daki kimlik avı saldırılarında, 2022’nin aynı dönemine kıyaslandığında bu senenin ilk çeyreğinde %1’lik hafif bir gerileme yaşandığı görüldü. Afrika bölgesinde, 2022’nin ilk çeyreğine kıyasla 2023 yılının ilk çeyreğinde Güney Afrika (%7), Nijerya (%53) ve Kenya’da (%87) kimlik avı saldırıları artış gösterdi. Türkiye’de ise 2022’nin ilk çeyreğine kıyasla 2023’ün aynı döneminde %53’lük bir artış gözlemlendi.  

Fidye yazılımı

Kaspersky verilerine göre, 2023’nin ilk çeyreğinde META bölgesinde 2022 yılının aynı dönemine kıyasla kurumları hedef alan fidye yazılımı saldırıları sayısı büyük ölçüde düşüş gösterdi. Bu düşüş ise B2B fidye yazılımı tespitlerinin sayısının %61 oranında düştüğü Orta Doğu bölgesinde gözlendi. Aynı dönemde Türkiye’de fidye yazılım saldırıları da %59 azalırken, Afrika’da %65 oranında düştü.

Kaspersky Kıdemli Güvenlik Araştırmacısı Dmitry Galov, “META bölgesinde fidye yazılımı saldırılarında görülen bu düşüş tehlikenin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Fidye yazılımlarının daha sofistike ve hedefli hale geldiğini ve kurbanları daha fazla tehditle karşı karşıya bıraktığı belirgin bir eğilimi açıkça görebiliyoruz. Son yıllarda uzun bir yol kat eden fidye yazılımı grupları, dağınık çeteler olmaktan çıkıp tam teşekküllü bir endüstrinin ayırt edici özelliklerine sahip işletmeler haline geldiler. Bu gruplar, çapraz platform fidye yazılımı geliştirmek, kendi kendine yayılma yeteneklerini yerleştirmek ve hatta daha önce yalnızca APT aktörleri için uygun olan sıfırıncı gün güvenlik açıklarını kullanmak gibi teknikleri benimseyerek gelişmeye devam ediyor. Bu durum, bu yazılımların tespit sayılarının azalıyor olmasına rağmen neden iş dünyası için en önemli tehditlerden biri olmaya devam ettiğini açıklıyor. Bu durum küresel bir eğilimdir, ancak hükümet ve organizasyon düzeylerinde uygun koruma önlemleri almak için daha fazla çaba harcayan bölgelerde düşüş daha yüksek olarak gözlemleniyor. Siber güvenlik konusunda fazla yol kat edilememiş ülkeler için fidye yazılımı saldırıları kritik bir tehdit olmaya devam ediyor.”

Bankacılık hedefli Truva Atı saldırılarının hızlı büyümesi

Yeni kötü amaçlı yazılım aileleri ve siber saldırı kampanyaları, 2022’nin 1. çeyreğine kıyasla 2023’ün aynı döneminde bankacılık hedefli Truva Atı saldırılarının yaygın bir şekilde artmasına katkıda bulundu. Bu artışın en fazla rastlandığı ülke ise %238’lik bir oranla Türkiye oldu. Genel olarak, Orta Doğu da 2023’ün ilk çeyreğinde bankacılık hedefli Truva Atı saldırılarında; Kuveyt (%218), Mısır (%186), Suudi Arabistan (%168), Umman (%115), Katar (%99), BAE (%67) ve Bahreyn (%33) özelinde bir artış görüldü. Nijerya (%268) ve Kenya’da da (%129) artış görüldü. 

META Bölgesi’nde öngörülen siber güvenlik trendleri

Suç Yazılımları ve Gelişmiş Kalıcı Tehditlerin (APT) siber suçlardaki büyümenin başlıca itici gücü olarak ön planda olması öngörülüyor.

  • Bilgisayarlara gizlice yüklenen kötü amaçlı yazılımlar olan suç yazılımları (crimeware) Ortadoğu Bölgesi’nde artış gösterecek. Truva atları, keyloggerlar veya casus yazılımları olabilen suç yazılımı programları, yeni bir tehdit türünü temsil ederek yeni zorluklar ve güvenlik açıkları oluşturabilir. Yazılan içerikleri kaydetmek (keylogger), bankacılık web sitelerini kullanırken ekran görüntülerini yakalamak, diğer kötü amaçlı kodları indirmek ve hackerların kişinin sistemine erişmesine izin vermek için kullanılan çok çeşitli Truva Atları bulunuyor. Her birinin ortak noktası ise kullanıcının şifreler ve PIN’ler gibi gizli bilgilerini ‘çalmak’ ve doğrudan hackera göndermek olarak öne çıkıyor. Bu bilgilere sahip olan siber suçlular ise bunları kişinin banka hesaplarına erişmek içi kullanıyor. Özellikle, Kuzey ve Güney Afrika Bölgelerinde suç yazılımlarına sıkça rastlanması bekleniyor.
  • Orta ve Doğu Afrika’da APT saldırıları: Kaspersky uzmanlarına göre, Orta ve Doğu Afrika ülkelerinde hükümet, diplomatik kurumlar ve endüstriyel kuruluşlarda artan dijital dönüşüm çalışmaları, kuruluşları bu yıl sinsi APT saldırıları için zengin hedefler haline getirebilir. Bu ortamda APT modellerini belirleyip ortaya çıkarmak, siber suçluları etkisiz hale getirmek ve ölüm zincirini bozmak için güçlü bir siber savunma ve istihbarat paylaşımı kritik bir önem taşıyor.
  • APT’lerin coğrafi olarak genişletilmesi: Kaspersky uzmanları, Avrupa, ABD, Orta Doğu ve Asya’nın çeşitli bölgelerine odaklı saldırılar gerçekleştiren gelişmiş aktörler gözlemledi. Çoğu aktör daha önce belirli ülkelerdeki kişileri hedef alırken, giderek daha fazla sayıda APT şimdi küresel anlamda faaliyet gösteriyor. Örneğin, daha önce Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı hedef alan bir aktör olan MuddyWater, kötü niyetli faaliyetlerini Azerbaycan, Ermenistan, Malezya ve Kanada’daki kuruluşları da hedef alacak şekilde genişletti.

 

Depremzede işletmeler için Turkcell’den destek

0

Türkiye’nin Turkcell’i, başlattığı ‘Gönül Bağı Projeleri’yle depremzedelerin yaralarını sarmaya devam ediyor. Önceliği bölgedeki istihdama ve iş hayatının canlanmasına veren Turkcell, son olarak kurumsal müşterilerine hizmet verdiği İşTurkcell markasıyla ‘Açık İşletmeler Projesi’ni hayata geçirdi. Bölgedeki hasarlı işletmeler afet sonrası birçok zorlukla baş ederek dükkânlarını yeniden açarken, Turkcell de bu projeyle işletmelerin seslerini tüm Türkiye’ye duyurmak ve ticari faaliyetlerini desteklemek için yanlarında yer alıyor.

Hayatın her alanına dokunarak topluma katkı sağlayan Turkcell, tüm kesimleri kapsayan projelerine devam ediyor; #UnutmakYok sloganıyla afet bölgesine el uzatarak yaraları yerinde sarmayı hedefliyor. Kahramanmaraş depremlerinin ardından bölgenin kalkınması için ekosistem markalarıyla hayata geçirdiği ‘Gönül Bağı Projeleri’ni sürdüren Turkcell, son olarak İşTurkcell markasıyla kapılarını yeniden açan işletmeleri desteklemeye başladı.

İşletmeler hayatın can damarı

Projeyle ilgili konuşan Turkcell Kurumsal Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ceyhun Özata; “Esnaf ve küçük işletmeler şehirlerdeki hayatın can damarı. Bu işletmelerin, esnafın kapılarını açması, ürünlerini dükkânının önünde çıkarması, insanların o dükkânlara girip çıkması, buraların hayata tekrar katılması adına çok önemli ve aynı zamanda bir moral kaynağı. Bu yüzden ‘Gönül Bağı Projeleri’mizden biri de işletmelere ve esnafımıza yönelik. İşTurkcell olarak ‘Açık İşletmeler Projesi’ ile de tekrar kapılarını açan işletmelerin seslerini duyurmak istiyoruz. Bu amaçla işletmeleri gezip firma sahipleriyle ve orada çalışanlarla sohbet ediyor, onların hikâyelerini dinliyoruz. Anlattıklarını kayıt altına alıyor; Turkcell’in kurumsal platformlarını kullanarak bu hikâyeleri tüm Türkiye’ye ulaştırmalarını sağlıyoruz. Tüm sosyal medya ve iletişim kanallarımızla Türkiye’ye bu işletmelerin kapılarını yeniden açtığını duyuruyoruz. Bu zorlukların altından hep beraber kalkmak için çalışıyoruz” dedi.

Esnaf müşterisine videolarla sesleniyor

Turkcell’in kurumsal müşterilerine hizmet verdiği İşTurkcell, ‘Açık İşletmeler Projesi’ ile afet sonrası birçok zorlukla baş ederek iş yerlerini yeniden açan işletmelerin seslerini duyurmalarına aracı oluyor. ‘Açık İşletmeler Projesi’yle esnaf, işlerini hızlandırıp büyütmek için Turkcell’in teknolojisinden ve iletişim ağından faydalanıyor. Bu sayede işletmeler, seslerini hazırlanan videolar ve farklı içeriklerle, Turkcell’in kurumsal sosyal medya araçlarıyla tüm Türkiye’deki müşterilerine duyurabiliyor. Depremden zarar gören şehirlerde, farklı iş alanlarından seçilen işletmelerin, kendi yerlerinde yapılan video çekimleriyle müşterilerine seslenmeleri sağlanıyor. Böylece esnafın satışlarını artırması hedefleniyor. Proje aynı zamanda afetzede şehirlerin ayağa kalkan işletmeleri sayesinde morale ve manevi kalkınmaya da katkı sağlıyor.

Açık İşletmeler’ ile KOBİ’lerin de yanında

Turkcell’in bölgeyi iyileştirmek için istihdamdan üretime, sanattan gastronomiye, psikolojiden eğitime kadar pek çok alanda yürüttüğü projeleri eş zamanlı sürüyor. Turkcell, istihdamın artması ve iş hayatının canlanmasının bölgenin kalkınmasını hızlandıracağı düşüncesiyle İşTurkcell’in ‘Açık İşletmeler Projesi’nde bölgedeki KOBİ’ler de destekleniyor.

İşletmeler siber risklere karşı yeterli hazırlığa sahip değil

0

Siber riskler azalıyor, ancak işletmelerin yüzde 78’i yeterince hazırlanamadıkları için önümüzdeki yıl siber saldırıların başarıya ulaşma olasılığının daha yüksek olduğuna inanıyor. Dünyanın önde gelen siber güvenlik şirketlerinden Trend Micro, siber risklerin ilk kez “yüksek” düzeyinden “orta” düzeye gerilediğini ancak iç tehditlerin küresel işletmeler için kalıcı bir tehdit oluşturmaya devam ettiğini açıkladı.

Trend Micro Tehdit İstihbaratından Sorumlu Başkan Yardımcısı Jon Clay, “Siber Risk Endeksini hazırlamaya başladığımız ilk günden bu yana ilk kez küresel siber risk endeksinin iyileşmekle kalmayıp +0,01 ile pozitif bölgeye geçiş yaptığını gördük. Bu, işletmelerin siber saldırılara karşı hazırlık düzeylerini artırmak için adım atıyor olabilecekleri anlamına geliyor. Ancak, çalışanlar risk kaynağı olmaya devam ettiğinden hala yapılması gereken çok şey bulunuyor. Bunun ilk adımı, tam ve sürekli saldırı yüzeyi görünürlüğü ve kontrolü elde etmek” dedi.

Trend Micro Türkiye Ülke Müdürü Hasan Gültekin, “Siber Risk Endeksinde risk düzeyinin azalması olumlu ancak bu işletmelerin tedbiri elden bırakmaları anlamına gelmiyor. Giderek genişleyen saldırı yüzeyi ve siber saldırılardaki artış daha da tedbirli olmalarını gerektiriyor. Türkiye’deki işletmelere siber saldırılara karşı her zaman hazırlıklı olmaları gerektiğini tekrar hatırlatmak istiyoruz” dedi.

Siber Risk Endeksi, son altı ay içerisinde siber saldırılara karşı hazırlığın Avrupa ve Asya-Pasifik bölgesinde arttığını, Kuzey ve Latin Amerika bölgesinde biraz da olsa gerilediğini ortaya koyuyor. Siber tehditler birçok bölgede azalma eğilimi gösterse de Avrupa’da artmaya devam ediyor. Diğer yandan işletmelerin büyük bölümünün önümüzdeki yıl için beklentileri pek de olumlu değil. Siber Risk Endeksi çalışmasına dahil olan işletmelerin büyük bölümü (yüzde 70) müşteri verilerinin ihlali, sızma girişimi (yüzde 69) veya siber saldırıyla karşı karşıya kalma (yüzde 78) olasılığının “biraz” ila “muhtemel” olduğunu belirtiyor.

Bu rakamlar, son rapora göre sırasıyla yalnızca yüzde 1, yüzde 2 ve yüzde 7’lik düşüşleri temsil ediyor.

Çalışmada katılımcılar tarafından belirtilen ilk dört tehdit bir önceki çalışmaya göre değişmedi: 

  1. Clickjacking
  2. Kurumsal E-posta Gizliliğinin İhlali (BEC)
  3. Fidye yazılımları
  4. Dosyasız saldırılar

“Botnetler” beşinci sırada yer alan “oturum açma saldırılarının” yerini aldı.

Küresel katılımcılar ayrıca en önemli beş altyapı riskinden üçünü çalışanların temsil ettiğini belirtti:

  1. İhmalkar çalışanlar
  2. Bulut bilişim altyapısı ve sağlayıcıları
  3. Mobil/uzaktan çalışanlar
  4. Nitelikli personel eksikliği
  5. Sanal bilgi işlem ortamları (sunucular, uç noktalar)

Ponemon Enstitüsü’nün başkanı ve kurucusu Dr. Larry Ponemon, “Hibrit çalışmaya geçiş hız kazandıkça, işletmeler ihmalkar çalışanların ve uzaktan çalışanları desteklemek için kullanılan altyapının yarattığı riskler konusunda haklı olarak endişe duyuyor. Bu riskleri azaltmaya yardımcı olmak için yalnızca teknoloji çözümlerine değil, insanlara ve süreçlere de odaklanmaları gerekiyor” dedi.

Dünya genelinde işletmeler arasında yapılan çalışmanın sonuçlarına göre, işletmelerin siber hazırlıkla ilgili en büyük endişe alanları arasında şunlar yer alıyor:

İnsanlar: “Kurumumun üst düzey yöneticileri güvenliği bir rekabet avantajı olarak görmüyor.”

Süreçler: “Kurumumun BT güvenlik birimi, saldırgan hakkında istihbarat elde etmek için karşı önlemleri (bal küpleri gibi) devreye alma kabiliyetine sahip değil.”

Teknolojiler: “Kurumumun BT güvenlik birimi, iş açısından kritik veri varlıklarının ve uygulamalarının fiziksel konumunu tespit etme becerisine sahip değil.”

Kargo, kurye, lojistik zirvesi ve fuarı bin 100 ziyaretçi ağırladı

0

2022 yılında 1,7 milyar adet posta gönderisini dağıtan ve hacmini iki katına çıkarabilecek yatırımları devreye alan kargo ve posta işletmecileri, Kargo, Kurye, Lojistik Zirvesi ve Fuarı’nda buluştu.

Kargo, kurye ve lojistik sektörü temsilcileri ve sektör paydaşlarını buluşturan II. Kargo, Kurye, Lojistik Zirvesi ve Fuarı , 4-5 Mayıs 2023 tarihlerinde Pullman İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşti. Türkiye Kargo, Kurye ve Lojistik İşletmecileri Derneği’nin (KARİD) öncülüğünde Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK)’nun destekleriyle hayata geçirilen PPSE, iki gün boyunca sektörün bugününe ve geleceğine ışık tuttu. PPSE, bin 100 ziyaretçiyi ağırladı. Zirve’ye 55 firma stand ile katıldı.

Taşıdığımız kargo sayısını iki katına çıkarabilecek güce sahibiz

Bu yıl ikincisi düzenlenen Kargo, Kurye, Lojistik Zirvesi ve Fuarı’nın sektörü ileriye taşıyacak teknolojilere ev sahipliği yaptığını ifade eden  Türkiye Kargo, Kurye ve Lojistik İşletmecileri Derneği Başkanı Fatih Önyol, “PPSE, sektörümüzün büyümesine ve gelişmesine aracılık ediyor. Kargo, kurye ve lojistik sektörü Türk ekonomisine sağladığı faydalarla ülkemizin kritik bir bileşeni haline geldi. Sektör olarak tüm sektörler için hayati öneme sahip olduğumuzun farkındayız ve yatırımlarımızı da bu doğrultuda şekillendiriyoruz. 2022 yılında 1,7 milyar adet posta gönderisini dağıtan kargo ve posta işletmecileri olan şu an taşıdığımız kargo sayısını iki katına çıkarabilecek şekilde yatırımlarımızı yaptık. Bunun için sektörün dijitalleşmesi ve otonom teknolojilerle dönüşmesi kritik önem taşıyor. PPSE’de iki gün boyunca hem bugünün hem de geleceğin teknolojilerini konuştuk.”

Bakan Yardımcısı Sayan ve BTK Başkanı yeni teknolojileri PPSE’de inceledi

Zirve’nin açılışını gerçekleştiren T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Dr. Ömer Fatih Sayan ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı Ömer Abdullah Karagözoğlu, stand alanlarını da ziyaret ederek sektör temsilcilerinden en yeni  teknolojiler hakkında bilgi aldı.

Sektörün gündemindeki gelişmeler tartışıldı

PPSE’de iki gün boyunca beş oturum, sekiz özel sunu konusunda  alanında uzman 43 konuşmacı önemli bilgiler paylaştı. PPSE’de sektörü ilgilendiren regülasyonlar, altın çağını yaşayan e-ticaret sektörünün gelecek vizyonu, doğal afetlerde hızlı aksiyon alan lojistik sektörünün önemi, sıfır karbon hedefiyle uyumlu yeşil lojistik uygulamalarıyla, sektörün müşterisinin beklentilerini öğrenebildiği çağrı merkezlerindeki gelişme alanları tartışıldı.

PPSE hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz www.ppis.istanbul adresini ziyaret edebilirsiniz.

İstanbul finans merkezi’ndeki ilk ekonomi zirvesi gerçekleşti

0

İstanbul Finans Merkezi’ndeki ilk ekonomi zirvesi Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin katılımıyla Ziraat Bankası Oditoryumu’nda gerçekleşti.

HAZİNE VE MALİYE BAKANI NUREDDİN NEBATİ: ‘’Bu Merkez, Türkiye’yi, önce bölgesel ve sonrasında da küresel bir finans merkezi haline getirmek hedefiyle milletimize kazandırdığımız güçlü bir potansiyeldir.’’ Son teknolojiyle donatılmış ofisleri, sahip olduğu imkânlar ve bünyesinde yer alacak dev finans kuruluşları ile adını dünyanın önde gelen finans merkezleri arasına yazdıracak olan İstanbul Finans Merkezi’ndeki ilk ekonomi zirvesi Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin katılımıyla Ziraat Bankası Oditoryumu’nda gerçekleşti.

Turkuaz Medya tarafından düzenlenen ‘’İstanbul Finans Merkezi Zirvesi’’ne Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof Dr.  Göksel Aşan, SPK Başkanı İbrahim Ömer Gönül, BDDK Başkanı Mehmet Ali Akben, İstanbul Finans Merkezi Genel Müdürü Ahmet İhsan Erdem, İFM’de yer alan kamu banklarının genel müdürleri ile finans ve ekonomi dünyasından önemli isimler katıldı.

Zirvenin açılış konuşmasını yapan Hazine ve Maliye Bakanı Doç. Dr. Nureddin Nebati Finans Merkezi’nin İstanbul ve Türkiye’ye büyük güç katacağını söyledi:

‘’Küresel finansın ağırlık merkezi giderek daha belirgin şekilde Batı’dan Doğu’ya doğru kayarken, bizler de 10 yıllık bir gayret sonrasında İstanbul Finans Merkezi’ni ülkemize kazandırdık. Tarihi olarak doğu ve batı arasında bir köprü görevi üstlenen İstanbul, günümüzde finansal piyasalar arasında da aynı bağı kurma potansiyeline sahip olan göz bebeğimiz, kadim şehrimizdir. Bu Merkez, Türkiye’yi, önce bölgesel ve sonrasında da küresel bir finans merkezi haline getirmek hedefiyle milletimize kazandırdığımız güçlü bir potansiyeldir. Bizler, finansal piyasalarımız ve reel sektör arasındaki ilişkinin sağlıklı ve güçlü olmasını ve finans sektörünün sağlam temeller üzerinde gelişmesini çok önemsiyoruz. Son 21 yıllık süreçte attığımız devrim niteliğindeki adımlar, ülkemizin gerek yasal altyapısıyla gerek denetim ve gözetim çerçevesiyle dünyada parmakla gösterilen bir finansal sisteme kavuşmasını sağlamıştır. ‘’

Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, Türk finans sektörünün son yıllarda yaşanan küresel şoklara rağmen aynı güvenle yoluna devam ettiğini söyledi: ‘’Küresel finansal krizde ve sonrasındaki şok dönemlerinde, birçok gelişmiş ekonomide finans sektörü ile reel sektör arasındaki bağın kopmuş olmasının tetiklediği sorunlara şahit olduk. Bizler, finansal piyasalarımız ve reel sektör arasındaki ilişkinin sağlıklı ve güçlü olmasını ve finans sektörünün sağlam temeller üzerinde gelişmesini çok önemsiyoruz. Bu doğrultuda gereken tüm çalışmaları kararlılıkla sürdürüyoruz. Son 21 yıllık süreçte attığımız devrim niteliğindeki adımlar, ülkemizin gerek yasal altyapısıyla gerek denetim ve gözetim çerçevesiyle dünyada parmakla gösterilen bir finansal sisteme kavuşmasını sağlamıştır. Hayata geçirdiğimiz yapısal reformlarla güçlenen finansal sektörümüz, son yıllarda karşılaştığımız küresel şoklar karşısında ekonomimizin en önemli direnç unsurlarından birisi olmuştur. Bugün, uluslararası standartlarda düzenleme ve denetleme alt yapısına sahip olan Türk bankacılık sektörü, hem aktif kalitesi hem de sermaye yeterliliği açısından sağlamlığını sürdürmeye, Basel kriterlerini karşılamaya devam ediyor.’’

Zirvenin açılışında konuşan İstanbul Finans Merkezi Genel Müdürü Ahmet İhsan Erdem İFM’nin küresel bir finans merkezi haline geleceğini söyledi: ‘’Sahip olduğu coğrafi konum ile İstanbul, bölgesinde ve dünyada doğal bir merkezdir. Sadece birkaç saatlik uçuşla, trilyonlarca dolarlık pazar hacmi bulunan bir bölgeye İstanbul’dan ulaşmak mümkündür. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, ülkemizin son 20 yılda, ulaşımdan – altyapıya, enerjiden – finansa, turizmden -sağlığa, eğitimden -teknolojiye, sanayiden – ticarete kısacası her alanda yaşadığı büyük değişim ve dönüşüm, İstanbul’umuzun doğal merkez olma konumunu daha da perçinlemiştir. Bugün İstanbul küresel ekonominin kalbinin attığı uluslararası bir üretim, ticaret ve yönetim merkezi konumundadır. İnşallah İstanbul finans merkeziyle birlikte İstanbul’umuz finans sektöründe de bölgesel ve küresel bir merkez haline gelecektir.   

Ahmet İhsan Erdem İstanbul Finans Merkezi hakkında da zirveye katılanlara bilgi verdi: ‘’Bir bölgenin finans merkezi hüviyetini kazanabilmesi için çeşitli bileşenlerin bir araya gelmesi gerekmektedir. Bu bileşenlerden biri de günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek modern fiziki şartların oluşturulmasıdır. İstanbul Finans Merkezi; 1,3 milyon metrekare ofis alanı, 100 bin metrekare ticari ve sosyal alan, 2.100 kişilik kongre merkezi, akademi ve araştırma merkezi ve 5 yıldızlı otel ile tüm bu ihtiyaçlara cevap verecek nitelikte tasarlanmıştır. Dünyanın en gelişmiş teknolojileriyle donatılan, enerji verimliliği ve sürdürülebilirliği ön planda tutan tüm bu fiziki tesis yapısının yanı sıra tasarlandığı ilk günden itibaren İFM’nin bir gayrimenkul projesi olmanın çok daha ötesinde bir amaca hizmet etmesi amaçlanmıştır.  Bu doğrultuda, Yüce Meclisimizin takdiri ve Cumhurbaşkanımızın onayıyla İFM Kanunu 2022 yılının haziran ayında yürürlüğe girmiştir. Ülkemizin uluslararası finansal rekabet gücünü artırmayı hedefleyen İFM kanunu, merkezimizde yer alacak katılımcılara çeşitli teşvikler ve operasyonel kolaylıklar sunmaktadır. ‘’

Erdem, düzenlemeyle birlikte İstanbul Finans Merkezi’nin yakın gelecekte küresel alanda ön plana çıkacağını ifade etti: ‘’Yerli ve uluslararası şirketler ile yatırımcılara çeşitli iş ve yatırım fırsatları sunacak olan İstanbul Finans Merkezi, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ve finansal piyasaların gelişimine önemli katkılar sağlayacaktır. İFM bünyesinde, finans alanında faaliyet gösteren tüm kamu ve özel sektör paydaşları ile sektörü destekleyecek danışmanlık ve finansal teknoloji şirketleri gibi geniş yelpazedeki kurum ve kuruluşlar tek bir çatı altında birleşecek, böylelikle çok boyutlu bir finansal hizmetler ekosistemi oluşacaktır. Ayrıca, stratejik sektörlere yönelik başta diğer finans merkezleri olmak üzere uluslararası kurumlar ve ülkelerle yapılacak iş birlikleri, önümüzdeki dönem İstanbul Finans Merkezi’ni küresel alanda ön plana çıkaracaktır. ‘’

Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Dr. Göksel Aşan ise zirvede yaptığı kıonuşmada, “Doğu ile Batı arasındaki çekişmenin nereye gideceğini de önceden kestirip ona göre pozisyon alabilirsek, coğrafi konum itibarıyla Türkiye’nin önünde çok büyük bir potansiyel var” dedi. Aşan,  Doğu ile Batı arasındaki çekişmenin iyice su üzerine çıktığını belirterek, dünya ticaretinin çok büyük bir kısmının Doğu ile Batı arasında yapılıyor olsa da bunun istikrarlı bir şekilde devam etmeyebileceğini söyledi. 

Bu büyük çekişmenin ticaret ve üretim alanında başladığını ve artık çok belirgin hale geldiğine dikkati çeken Aşan, “Doğu ile Batı’nın çekişmesinde henüz o kadar belirginleşmediği alan finans ve parasal taraftı. Son 1-2 yıldır, savaş da bunu hızlandırmış olabilir, görüyoruz ki artık finansal tarafta da çekişme hızlanacak. Bu durum üretimdeki kayma kadar basit ve hızlı olmayabilir ama birtakım gelişmeler olacağı açık” diye konuştu.

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı İbrahim Ömer Gönül ise açılış konuşmasında finans merkezlerinin ülkelere pek çok avantaj sağladığını belirterek, “İstanbul’un kısa vadede bölgesel, orta ve uzun vadede küresel finans merkezi olmasıyla Türkiye’ye farklı ülkelerden global şirketler gelecektir. İFM ile sermaye piyasamız, dünya klasmanında önemli bir yere sahip olacaktır. Böylece İFM’de oluşturulacak sinerji, toplumun tüm kesimlerine pozitif yansıyacaktır” dedi.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mehmet Ali Akben de İstanbul Finans Merkezi’nde düzenlenen ilk etkinlikte konuşmacı olmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti ifade ederek, İstanbul Finans Merkezi’nin, Türkiye‘nin finansal ve ekonomik bir güç haline gelme sürecinde önemli bir adım olduğunu söyledi.

Metin ile görüntü entegrasyonu yapan yapay zeka

DeepFloyd metin ile görüntü entegrasyonu yapan yapay zeka geliştirdi. Üretken yapay zeka, sanatta da kullanılabilir.

Stability AI tarafından desteklenen bir araştırma grubu olan DeepFloyd, metni görüntülere entegre edebilen DeepFloyd IF’yi tanıttı.

Bir milyardan fazla görüntü ve metinden oluşan bir veri kümesi üzerinde eğitilen DeepFloyd IF, çalışması için en az 16 GB RAM’e sahip bir GPU gerektiren bir görüntü oluşturabiliyor. DeepFloyd IF, şimdilik ticari kullanımı yasaklayacak şekilde lisanslanmış açık kaynak olarak mevcut. Kısıtlama, büyük olasılıkla üretken yapay zeka sanat modellerinin mevcut zayıf yasal durumundan kaynaklanıyor. Metin ile görüntü entegrasyonu sayesinde yenilikçi çalışmalar yapılabiliyor.

Metinden görüntüye çözüm

Birkaç ticari model satıcısı, satıcıların bu işi izinsiz olarak web’den kazıyarak tazminat ödemeden işlerinden kar elde ettiklerini iddia eden sanatçılar tarafından eleştirildi.

Nightcafe CEO’su Angus Russell, DeepFloyd IF’yi diğer metinden görüntüye modellerden farklı kılan ve üretken yapay zeka için neden önemli bir adımı temsil edebileceği hakkında konuştu. Russell’a göre DeepFloyd IF’nin tasarımı, Google’ın hiçbir zaman halka açıklanmayan Imagen modelinden büyük ölçüde ilham aldı. OpenAI’nin DALL-E 2 ve Stable Diffusion gibi modellerinin aksine DeepFloyd IF, görüntüler oluşturmak için modüler bir mimaride bir araya yığılmış çok sayıda farklı işlem kullanıyor.

Tipik bir difüzyon modeli ile model, neredeyse tamamen gürültüden oluşan bir başlangıç ​​görüntüsünden gürültüyü kademeli olarak çıkarmayı öğreniyor ve onu adım adım hedef komut istemine yaklaştırıyor. DeepFloyd IF, bir kez değil birkaç kez difüzyon gerçekleştirerek 64×64 piksellik bir görüntü oluşturuyor. Ardından görüntüyü 256×256 piksele ve son olarak da 1024×1024 piksele yükseltiyor.

DeepFloyd IF oldukça yetenekli bir şekilde resimlerde metin oluşturabildiği için Russell, logo tasarımı, web tasarımı, posterler, reklam panoları ve hatta memler gibi yeni üretken sanat olasılıkları ortaya çıkarmasını bekliyor.

Yapay zeka çalışmaları için endişe artıyor

Elon Musk yapay zeka çalışmaları için 6 ay boyunca durudurulması yönünde bir çağrıya çıktı. Bu çağrıya önde gelen isimler imza attı.

Elon Musk ve binden fazla katılımcı, güçlü yapay zeka sistemleri oluşturma sürecimizi yavaşlatmazsak bu risklerin çok yakın olduğuna inandıklarını belirten açık bir mektup imzalamak için bir araya geldi.

Stability AI CEO’su Emad Mostaque, Alphabet’in sahip olduğu DeepMind araştırmacıları ve yapay zeka uzmanları Yoshua Begio ve Stuart Russell’ın da dahil olduğu destekçiler, büyük ölçüde Musk Vakfı tarafından finanse edilen Future of Life Institute ile birleşiyor. Grup, tüm “dev yapay zeka deneylerinde” altı aylık bir duraklama çağrısı yapıyor.

6 ay boyunca çalışmaların durdurulması isteniyor

Mektupta, “Güçlü yapay zeka sistemleri, yalnızca etkilerinin olumlu olacağından ve risklerinin yönetilebilir olacağından emin olduğumuzda geliştirilmelidir. Toplum, toplum üzerinde potansiyel olarak yıkıcı etkileri olan diğer teknolojilere ara verdi. Bunu burada yapabiliriz” dedi.

Yapay zekanın “Dünyadaki yaşam tarihinde derin bir değişikliği” temsil edebileceğini söyleyen mektubun destekçileri, şu anda bu potansiyele uyan bir planlama ve yönetim düzeyi olmadığını, özellikle de yapay zeka laboratuvarları “dış-dışı” olmaya devam ederken söylüyor.

Yapay zeka sistemleri genel görevlerde insan yeteneklerine ayak uydurabilir hale geldikçe, mektupta makinelerin bilgi kanallarını propaganda ile doldurmasına, işleri otomatikleştirmesine, insan olmayan zihinleri geliştirmesine izin verip vermememizle ilgili bir dizi “yapmalı mıyız” sorusu soruluyor.

Ancak, beklendiği gibi, herkes aynı fikirde değil. OpenAI CEO’su Sam Altman mektubu imzalamadı ve Umea Üniversitesi’nden yapay zeka araştırmacısı Johanna Bjorklund yapay zeka endişesinin tamamen boş olduğunu söyledi.

Seçim sürecinde dezenformasyonla mücadele için TikTok’tan yeni adımlar

0

Türkiye’de milyonlarca insan 14 Mayıs’ta gerçekleşecek genel ve cumhurbaşkanı seçimlerinde oylarını kullanmaya hazırlanırken TikTok, seçim sürecinde topluluğunun doğru ve teyitli bilgilere erişimi için çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor.

TikTok Türkiye ve Levant Bölgesi Kamu Politikaları Yöneticisi ve TikTok Türkiye sözcüsü Emir Gelen, TikTok’un aslında siyasi tartışmaları ve siyasi içerikleri merkezine alan bir uygulama olmadığını belirterek şu ifadeleri kullanıyor: “TikTok’u hiç bir zaman siyaseti, siyasi tartışmaları, toplumu etkileyecek sosyal ve siyasal gelişmeleri, sıcak haberleri merkezine alan bir platform olarak konumlar ndırmadık. Ancak geldiğimiz noktada Türkiye’de milyonlarca insanın TikTok’ta seçimler hakkında içerik ürettiği de bir gerçek. Dolayısıyla TikTok’u herkes için güvenli bir yer olarak muhafaza etmek için çalışmaya devam ediyoruz. Bu güvenlik taahhüdümüzün bir dayanağı olan Topluluk Kurallarımıza uygun tüm içeriklere platformumuzda memnuniyetle yer verdik, vermeye de devam edeceğiz.”

TikTok’un dezenformasyon ve mezenformasyonla mücadeleye yönelik çalışmaları

Sektörde sıkça duyduğumuz dezenformasyon (yanlış bilgi) ve mezenformasyonun (bilinçli olarak yayılan yanlış bilgi) sosyal ağların ve basın organlarının mücadele etmek zorunda olduğu yeni bir sorun olmadığını vurgulayan Emir Gelen sözlerine şöyle devam etti: “Dezenformasyon ve mezenformasyon yeni bir sorun değil ancak internet kullanımında dünya genelinde yaşanan büyük artış eski bir sorunu farklı bir şekilde yeniden önümüze sürmüş durumda. Mezenformasyonun halk sağlığına, seçim süreçlerine, gerçeklere ve bilime olan güveni azaltma üzerindeki etkisinin farkındayız. Bu konudaki kararlı çalışmalarımızı sürdürüyoruz” 

TikTok’ta, mezenformasyon ve dezenformasyonun yayılmasını tespit etmeyi ve sınırlandırmayı içeren Topluluk Kurallarını uygulamak için yapay zeka ve dünya genelinde 40 binden fazla güvenlik uzmanı birlikte çalışıyor. 

Gelen konuya ilişkin şu yorumda bulundu: “Bağlam ve doğruluk kontrolü (teyit), dezenformasyon politikalarını tutarlı ve doğru bir şekilde uygulamak için kritik önem taşıyor. Bu nedenle TikTok, potansiyel yanlış bilgileri tespit etmeye yardımcı olmak için makine öğrenimi başta olmak üzere her türlü teknolojik imkanı kullansa da bugünkü yaklaşım nihai olarak moderasyon ekibinin yanlış bilgi ihlallerini değerlendirmesi, onaylaması ve kaldırması üzerine kurulu.”

TikTok tüm bilgi doğrulama kuruluşlarıyla iş birliği içerisinde

Öte yandan TikTok’un yanlış bilgiyle mücadele için gelişmiş eğitim, uzmanlık ve araçlara sahip dezenformasyon moderatörleri var. Bu ekibe ek olarak TikTok geçtimiz yıl uluslararası alanda da tanınan doğruluk kontrol organizasyonu Teyit.org‘la iş birliğine gitmişti. Bu iş birliğini Dogrulukpayi.com ve Dogrula.org ile yapılan ortaklıklar takip etti. 

Bu işbirlikleriyle birlikte TikTok, Uluslararası Doğruluk Kontrol Ağı IFCN (International Fast-Checking Network) çatısı altındaki tüm yerel doğruluk kontrol kuruluşlarıyla iş birliği yapan ilk platform oldu. TikTok dezenformasyonla mücadeleye ne kadar önem verdiğini yürüttüğü iş birliklerini genişleterek göstermeye devam edecek.

Yanlış bilgilendirme toplum için kritik öneme sahip

TikTok, dezenformasyon ve mezenformasyonun toplumun geneli üzerindeki etkisini daha iyi anlamak için Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) ile iş birliği yaparak Türkiye’de Dijital Okuryazarlık başlıklı bir rapor yayınladı.

Şubat ayında ülkemizde yaşanan deprem felaketi nedeniyle duyurusu ertelenen rapor, insanların yüzde 63’ünün internetteki bilgilerin çoğunun gerçeği yansıtmadığını düşündüğünü ortaya koydu.

Rapora göre ayrıca: 

– İnsanların yüzde 59’u güvenilir bir uluslararası veya ulusal kurum tarafından paylaşılan bilgileri dikkate alıyor; 

– İnsanların yüzde 52’si arkadaşlar ve aile tarafından paylaşıldığında bilgi kaynaklarının güvenilir olduğuna inanıyor

– İnsanların yüzde 71’iyse anonim hesapları ciddiye almıyor ancak bu eğilim 18-24 yaş grubunda yüzde 61,5’e kadar düşüyor.

Emir Gelen rapora ilişkin şu çarpıcı noktayı vurguluyor: “Araştırmanın son bulgusu önemli bir soruyu gündeme getiriyor; Neden gençler anonim kaynaklardan gelen bilgilere itibar etmeye ya da en azından bunları dikkate almaya daha meyilli? İşte bu noktada sorumluluk bizim gibi platformlara düşüyor. Politikalarımızı güçlendirmeye ve uygulamaya devam ederken şeffaf olmaya çalışıyor ve bu zorluğun üstesinden gelmek için uzmanlarla iş birliği yapıyoruz.”

Eğitimin önemi

TikTok’taki gibi büyük toplulukları bir araya getiren platformların toplumda kritik bir rol oynadığını belirten Gelen, bu zorlukların tek başına ele alınamayacağını vurguladı: 

“EDAM tarafından hazırlanan rapor, dijital teknoloji hayatın ayrılmaz bir parçası olmaya devam ettikçe dijital okuryazarlık eğitiminin rolünün kritik olacağı sonucuna varıyor. Örgün eğitimin tüm kademelerinde dijital okuryazarlık eğitiminin, bireylerin dijital dünyada daha güvenli ve etkili bir şekilde varlık göstermeleri için ihtiyaç duyduğu beceri ve bilgiyle donatılmasına yardımcı olacağına inanıyoruz”

EDAM Direktörü Sinan Ülgen de rapora ilişkin şu ifadeleri kullandı;”TikTok’un desteğiyle EDAM tarafından hazırlanan raporumuz, Türkiye’de dijital okuryazarlığa dair somut tespitlerde bulunuyor. 14 Mayıs’ta ülkemizde yapılacak seçimlerde seçmenlerin  demokrasiyle yönetilen bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, bilgiye dayalı bir enformasyon eko-sistemine güvenmeleri kritik önemde. Bu bağlamda da dijital okuryazarlık büyük önem taşıyor. Dijital okuryazarlığın güçlendirilmesi demokrasinin daha iyi işleyişine katkı yapacağı kuşkusuzdur. Tam da bu nedenle raporumuzda özellikle dezenformasyon ile mücadele açısından dijital okuryazarlığın önemini vurguluyor ve bu alanda Türkiye’de atılması gereken adımlara dair bazı somut önerilere yer veriyoruz.”

Gelen, dijital okuryazarlık eğitiminin, günümüz ekonomisinde başarılı olmak için herkesin eşit fırsatlara sahip olmasını sağlamak açısından da kritik öneme sahip olduğunu ve bireylerin girişimcilik, yenilikçilik ve dijital vatandaşlık becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabileceğini söylüyor. TikTok, kullanıcılarına eriştiği ilk günden bu yana eğlenceli içeriklerin merkezi oldu. Kullanıcıların yaratıcılıklarını ifade ettiği eğlenceli içerikler üretirken, dünyada olup bitenlere, sıcak gelişmelere ve toplumsal olaylara kayıtsız kalması beklenemez. Üretilen tüm içerikleri Topluluk Kuralları süzgecinden geçiren Tiktok, bu bilinçle platformu her geçen gün daha güvenli kılmak için çalışmaya devam edecek.   

Airbus kuantum bilişim odaklı çalışıyor

Airbus kuantum bilişim odaklı çalışmalara ağırlık veriyor. Bu çalışmalarla zaman ve maliyet tasarrufu hedefleniyor.

Q2B konferansında konuşan Airbus merkezi araştırma ve teknolojiden sorumlu başkan yardımcısı Isabell Gradert’e göre, kuantum hesaplama havacılık için bir sonraki oyun değiştiricilerden biri olabilir.

Airbus belki de en çok ikonik A380 de dahil olmak üzere yolcu uçaklarıyla tanınıyor. Ancak aynı zamanda gözlem, telekomünikasyon ve navigasyon uyduları da dahil olmak üzere Avrupa’nın en büyük askeri uçak ve uzay aracı üreticilerinden biri. Airbus kuantum bilişim ile zaman ve maliyet tasarrufu sağlayacak.

Q2B konferansından notlar

Gradert’e göre şirketin bugün ürettiği çözümler, onu hem fiziksel hem de dijital olarak sürdürülebilir, daha güvenli ve daha iyi bağlantılı bir havacılık geleceğine doğru kritik bir yola soktu ve kuantum bu hedefe ulaşmada rol oynuyor.

Gradert: “Mühendisler olarak, mevcut teknolojileri kullanarak ve aynı zamanda yeni ortaya çıkan teknolojilerden yararlanarak geleceğin teknolojisini geliştirmek için tasarım yapmaya başladık. Kuantumu gelişmekte olan en umut verici teknolojilerden biri olarak görüyoruz” dedi.

Gradert, Airbus’ın üç kuantum sütununun hepsinde net kullanım örnekleri gördüğünü söyledi: bilgi işlem, iletişim ve kuantum algılama. Gradert, “Mühendisler, bir uçağın yakın düzende uçan 10.000 mekanik parça olduğunu söylerdi. Bugün havacılık, mekanik parçalarının toplamından çok daha fazlası. Basit bir iş dünyasından dünyanın en zengin ve en çok veriye bağımlı sektörlerinden birine dönüştü” dedi.

Gmail reklam stratejisini değiştiriyor

Google reklam stratejisini agresif yönde değiştiriyor. Gmail kullanıcılara artık daha fazla reklam gösterecek.

Reklamlar, Google’ın işinin merkezi bir parçası ve çoğu durumda şirketin ürünlerinin ücretsiz olarak sunulmasında kullanılıyor. Buna, birçok kişi için daha fazla reklam göstermeye başlayan Gmail de dahildir.

Gmail’den yeni detaylar

Gmail, yıllardır reklamlar gösteriyor. Google, reklamları on yıl önce mobil uygulamalara getirdi ve o zamandan beri, zaman zaman yeni yerleşimler ve görünümlerle gelişerek devam etti. Ancak geçtiğimiz birkaç gün içinde, Google’ın Gmail’de hem mobil cihazlarda hem de web’de kaç reklam gösterildiği konusunda kadranı çevirdiği görülüyor.

Mobil cihazlardan başlayarak, Google’ın artık gelen kutunuzun “Güncellemeler” filtresinde reklam gösterdiğini gözlemledik. Bu otomatik filtre, siparişler, belirli promosyonlar, fatura ekstreleri ve daha fazlasıyla ilgili e-postaları yakalamak için tasarlanmış durumda.

Artık Gmail, tıpkı diğer sekmelerde olduğu gibi “Güncellemeler” sekmesinin üst kısmında iki reklam göstermeye başlıyor. Gmail’in masaüstündeki reklamlarını Gmail sekmeleri altındaki e-posta listesi boyunca karıştırmaya başladığı da görülüyor.

Gelen kutusu listelerindeki reklamların yerleşimini değiştirmek için herhangi bir yeni ayar yok gibi görünüyor. Bunun Google’ın tüm kullanıcılara sunduğu bir değişiklik olup olmadığı da net değil. Her halükarda, ezici görüş değişimle ilgili olumsuz görünüyor.

Google, yaptığı bir açıklamada, asla reklamlar için Gmail verilerini satmadığını veya Gmail verilerini kullanmadığını ve Workspace hesapları için reklamların etkinleştirilmediğini yineliyor. Ancak şirket bu yeni yerleşimler ve biçimlerle “denemeler yaptığını” söylüyor .

Kripto madenciliği için vergi geliyor

Biden yönetimi kripto madenciliği için vergi getiriyor. Yeni vergilendirmeyle madenciler yüzde 30 daha fazla ödeme yapacak.

Biden yönetimi, kripto para madenciliği operasyonlarının kullandığı elektriğe yüzde 30 vergi getirmek istiyor. Yönetim bu teklifi 2024 mali yılı bütçesine dahil etti. Vergilendirme, Dijital Varlık Madenciliği Enerjisi veya DAME tüketim vergisi olarak uygulanacak.

Çevre kirliliği ve yüksek enerji fiyatları dahil olmak üzere “başkalarına yükledikleri tam maliyeti” ödemedikleri için kripto madencilik şirketlerini vergilendirmek istediğini açıkladı.

Yüzde 30’luk tüketim vergisi alınacak

Beyaz Saray, kripto madenciliğinin “çevre üzerinde olumsuz etkileri” olduğunu ve yarattığı kirliliğin “orantısız bir şekilde düşük gelirli mahallelere ve beyaz olmayan topluluklara düştüğünü” belirtti. Operasyonların “genellikle değişken güç tüketiminin” çevrelerindeki insanlar için elektrik fiyatlarını artırabileceğini ve hizmet kesintilerine neden olabileceğini de sözlerine ekledi. Ayrıca, yerel enerji şirketleri, hizmetlerini daha istikrarlı hale getirmek için ekipmanlarını yükseltmeye karar verirlerse risk alıyorlar, çünkü madenciler yurt dışında bile başka bir yere kolayca taşınabiliyor.

Kripto para madenciliği sürecinin büyük miktarda elektrik tükettiği bir sır değil. Nisan ayında New York Times, ABD’de tespit ettiği 34 büyük ölçekli Bitcoin madencisinin kullandığı gücü detaylandıran bir rapor yayınladı. Görünüşe göre, sadece bu 34 operasyon, ülkedeki üç milyon hane ile aynı miktarda elektriği kullanıyor. Times, Bitcoin madenciliğinin çoğunun Çin’de 2021 yılına kadar yapıldığını ve ülkenin yasakladığını ve ABD’yi yeni lider yaptığını açıkladı. Önceki raporlar, yalnızca Bitcoin ile ilgili elektrik tüketiminin, Arjantin, Norveç ve Hollanda da dahil olmak üzere bazı ülkelerden daha fazla olduğunu tahmin ediyordu.

GM otonom sürüş verilerini açıkladı

GM otonom sürüş verileriyle ilgili detaylı bir analiz açıkladı. Cruise, sürüş güvenliği konusunda geçer not aldı.

Cruise, güvenlik sicilinin bazı ayrıntılı analizlerini yaptı. Cruise’un güvenlik ve sistemlerden sorumlu başkan yardımcısı Louise Zhang’a göre, analiz sonuçlarında gurur duyulacak çok şey var. Analiz sonuçlarına göre GM otonom sürüş konusunda önemli bir seviyeye ulaştı.

Cruise karıştığı kazalarda çoğunlukla haklıydı

Zhang: “Karşılaştırılabilir bir sürüş ortamında insan sürücülerle kıyaslandığında, otonom araçlar genel olarak yüzde 54 daha az çarpışmaya, birincil katkı olarak yüzde 92 daha az çarpışmaya ve anlamlı yaralanma riski taşıyan yüzde 73 daha az çarpışmaya dahil oldu. Otonom araçlarımız karşılaştığı çarpışmaların çoğu düşük hızlarda meydana geldi ve otonom araçlarımızın sürüş davranışından kaynaklanmadı” dedi.

Cruise şu anda San Francisco’da ticari sürücüsüz taksiler işletiyor ve yakın zamanda Phoenix, Arizona ve Austin, Texas’a genişledi. Lidar, radar ve kameraları kapsayan teknolojisiyle modifiye edilmiş Chevrolet Bolt araçlarını kullanıyor ve aynı zamanda amaca yönelik direksiyon simidi olmayan bir otonom araç.

Cruise’un ilk 1.6 milyon km boyunca karşılaştığı yalnızca 36 çarpışma kaydedildi ve bunların %94’ü diğer taraflara atfedilerek araştırmada detaylandırıldı. Her ikisi de bu yılın başlarında meydana gelen bunlardan sadece ikisinde bir Cruise sürücüsüz taksi birincil katkı olarak kabul edildi. İlkinde, Cruise aracı bir minibüsün sağa döndüğünü fark edemedi. Diğeri ise kendi kendine giden bir taksinin, bir ticari kamyonun bulunduğu bir şeride birleşmek için yeterli alan bırakmadığını gördü.

Discord kullanıcı adı değişikliği yaptı

0

Discord kullanıcı adı değişikliği anlaşmazlığa neden oldu. Kullanıcılar adları rezerve etmek için yarışa girdi.

Milyonlarca Discord kullanıcısı eski dört haneli ekli adlarına veda etmek zorunda kalacak. Bu durum, herkesin platform çapında yeni bir ortak tanıtıcı kullanmasını gerektiriyor. Discord için bu, ana akım sosyal ağ sözleşmelerine doğru bir hareket. Yine de bazı kullanıcılar için bu, Discord’un temellerinde bir değişiklik.

Değişikliğe neden gerek duyuldu?

Discord, tarihsel olarak kullanıcı adlarını sayısal bir son ek sistemiyle ele almıştı. “Ayırıcı” olarak bilinen dört basamaklı bir kod ekleyerek yinelenen adlara izin verdi. (TheVerge#1234 gibi) Ancak bu konuda, yön değiştirdiğini ve Twitter tarzı “@”ile benzersiz tanımlayıcılara doğru ilerlediğini duyurdu.

Kurucu ortak ve CTO Stanislav Vishnevskiy, değişikliğin bazı insanlar için “zor” olacağını kabul etti. Aancak ayrımcı unsurların çok kafa karıştırıcı olduğunu söyledi. Kullanıcıların yüzde 40’ından fazlasının ayırt edici numaralarını bilmediğini, bunun da tüm arkadaşlık isteklerinin “neredeyse yarısının”büyük ölçüde yanlış yazılan sayılar nedeniyle insanları doğru kişiye bağlamada başarısız olmasına yol açtığını belirtti.

Reddit’te Vishnevskiy, Discord’un kullanıcıların benzersiz olmayan ayrı bir görünen ad belirlemesine izin verdiği için yeni tanıtıcıların arayüzde bile görünmeyeceğini savundu. Değişiklik sırasında, Discord kullanıcıları belirsizlik ve kıyasıya rekabetle dolu bir süreçten geçmek zorunda kalacak. Kullanıcıların, “birkaç ay” boyunca tüm kullanıcılara sunulacak olan yeni bir kullanıcı adı seçme sırasının kendilerine gelmesi için uygulama içi bir istem beklemesi gerekecek.

Slack, otomasyon verimliliği araştırmasını yayınladı

Slack otomasyon verimliliği araştırması ile çalışan optimizasyonuna dikkat çekti. Otomasyon ile her yıl 1 aylık tasarruf sağlanabilir.

Yeni araştırmaya göre, üretici yapay zeka araçlarını benimseyen şirketlerdeki personelin daha yüksek üretkenlik düzeyleri bildirme olasılığı yüzde 90 daha fazla.

Slack‘in dünya çapında 18 binden fazla masa başı çalışanıyla anket yaptığı Çalışma Durumu raporu, personelin işyerlerinde benimsenen üretken yapay zeka araçlarına giderek daha açık olduğunu ortaya koydu.

Her çalışanı yılda bir aylık işten kurtulabilir

Yanıt verenlerin dörtte üçünden fazlası (yüzde 77), harcama raporu onayları gibi rutin görevleri otomatikleştirebilmenin üretkenliklerini önemli ölçüde artıracağını söyledi.  Çalışma, şu anda işyerinde otomasyon kullananların haftada ortalama 3.6 saat tasarruf ettiklerini tahmin ettiğini ortaya koydu. Rapora göre bu, otomasyon sayesinde artan üretkenlik nedeniyle her yıl yaklaşık bir aya denk geliyor.

Salesforce başkanı ve insan kaynakları sorumlusu Brent Hyder, çalışmanın üretken yapay zeka araçlarının kullanımı ve günlük görevlerin otomasyonu için personel arasında artan isteğin altını çizdiğini söyledi. Hyder: “İş yeri sürekli gelişiyor ve hiçbir zaman son birkaç yılda olduğu kadar gelişmedi. Şirketler bugün üretkenliği artırmak için çalışan deneyimini yeniden düşünmelidir. Esneklik, otomasyon ve yapay zeka gibi yeni çalışma yöntemlerini ve işbirliği araçlarını benimseyen kuruluşlar, çalışanlarının daha büyük başarı elde etmesine yardımcı olacaktır” dedi.

Slack GPT, kullanıcılara üretken yapay zeka uygulama entegrasyonlarını kullanma yeteneğinin yanı sıra Customer 360 ve Data Cloud işlevlerinden güvenli müşteri veri içgörülerine erişme şansı dahil olmak üzere yerel yapay zeka özellikleri sağlayacak.

Tim Cook yapay zeka çalışmalarına odaklanıyor

0

Tim Cook yapay zeka çalışmalarına odaklanarak, Apple’ın ürünlerinde yapay zeka çözümlerini daha fazla kullanacak.

Tim Cook, Apple’ın yapay zekayı ürünlerinde daha yoğun şekilde kullanmayı planladığını açıkladı. Ancak teknolojiyle ilgili hala “düzenlenmesi gereken sorunlar” olduğunu düşündüğünü söyledi.

Cook:,”potansiyelin kesinlikle çok ilginç” olduğunu ve Apple’ın yapay zekayı bazı ürünlerine entegre ettiğini ve aynısını gelecek ürünlerle yapacağını söyledi. Apple’ın kazanç görüşmesi sırasında “Yapay zekayı çok büyük görüyoruz” dedi. Bu sonuçlar, iPhone satışlarında sürpriz bir sıçrama olduğunu ve Apple’ın hizmet işinde, Mac satışlarındaki düşüşün dengelenmesine yardımcı olan güçlü büyümenin devam ettiğini gösterdi.

Cook yol planını çizdi    

Bu sonuçlar açıklandıktan sonra Cook’a yapay zeka hakkında ne düşündüğü ve şirketin onu nerede kullanmayı planladığı soruldu. Şirketin “ürün yol haritalarını” açıklamayacağını ancak bunun Apple için önemli bir odak noktası olduğunu söyledi ve düşme algılama gibi halihazırda bu tür sistemler üzerine kurulu ürünlere işaret etti.

Tim Cook: “Bu tür şeylere nasıl yaklaştığınız konusunda kasıtlı ve düşünceli olmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir dizi farklı yerde konuşulduğu gibi, sıralanması gereken bir dizi konu var. Ancak potansiyel kesinlikle çok ilginç” dedi.

Apple henüz, ChatGPT gibi metin sistemlerine veya Midjourney gibi görüntü oluşturma araçlarına güç veren üretken yapay zeka türü üzerine inşa edilmiş herhangi bir ürünü henüz piyasaya sürmedi. Cook’a özellikle bu teknoloji sorulmuş olsa da, bu soruya değinmedi. The Information’da yayınlanan yakın tarihli bir rapor, Siri’deki görece ilerleme eksikliğinin Apple’ın yapay zekadan en iyi şekilde yararlanamadığının kanıtı olduğunu iddia etti.

Google geçiş anahtarları şifrelerin yerini alacak

Google geçiş anahtarları kullanımını yaygınlaştırıyor. Yeni yöntem, parolaların yerini alacak gibi görünüyor.

Google gibi şirketler, kullanıcı güvenliği için çok fazla potansiyel güvenlik açığı oluşturan şifrelerden artık sıkıldı. Herkes bunun bir sorun olduğunu biliyor. Geçiş anahtarları bu konuda yenilik getiriyor.

Temel olarak geçiş anahtarı, bir kullanıcıyı ve hesabını tanımlamak için kullanılan benzersiz bir anahtardır. Cihazlar arasında kolayca ve güvenli bir şekilde paylaşılmak üzere tasarlanmış bir oturum açma paketi olarak görev yapar. Geçiş anahtarları şu anda WebAuthn standardı ile oluşturulmaktadır ve açık anahtarlı şifreleme kullanmakta.

Bir kullanıcı geçiş anahtarı teknolojisiyle ilk kez oturum açtığında, teknoloji bir anahtar çifti oluştururyo. Anahtarlardan biri cihazınızda özel olarak bulunur ve başka hiçbir şeyle paylaşılmaz. Diğer anahtar bir hizmetin sunucularında bekler. İki anahtar eşleştiğinde, oturum açma bilgileri paylaşılır. Kullanıcılar, anahtarın kilidini açmak ve paylaşmak için Android telefonlarının yerleşik biyometrisini veya diğer kimlik doğrulamasını kullanabilir.

Geçiş anahtarları bazı yenilikler getiriyor. Birincisi, hiçbir şey hatırlamanıza gerek yok. Geçiş anahtarları, parolalara kıyasla çok uzun dizilerdir ve bu onlara sağlam güvenlik sağlar. Ancak manuel olarak yazılmak üzere tasarlanmamıştır. Bunun yerine, cihazınız ve web sunucusu geçiş anahtarı çiftini güvende tutar ve gerektiğinde hızlı bir anlaşma ile eşleştirir. Ardından, kimlik doğrulama cihazınızda oturum açmak için biyometri veya benzer bir güvenlik kullanabilirsiniz. İkincisi, geçiş anahtarları, bilgisayar korsanlığı girişimlerine karşı doğal olarak dirençli. Özel anahtarınız cihazınızda güvenli bir şekilde saklanır ve hiçbir şeyle paylaşılmaz. Bunun yerine sunucu, yalnızca özel anahtarın doğru şekilde çözebileceği bir sorgulama dizisi sağlar ve döndürülen diziyi kabul eder. Özel anahtar ele geçirilemez. Teorik olarak, sunuculardaki ortak anahtarlar saldırıya uğrayabilir ancak bilgisayar korsanları bunları herhangi bir şeyi tanımlamak veya hesaplara giriş yapmak için kullanamaz.

Google 2022 yılında geçiş anahtarları eklemişti

Google, geliştiriciler için geçiş anahtarı desteğini geçen yıl ekledi ve 2022’nin sonuna kadar tüm kullanıcılara sundu. Google Chrome, Google Password Manager gibi mevcut araçları kullanarak Android, Windows 11 ve macOS’ta geçiş anahtarlarını destekliyor.

Google, Mayıs 2023’te kişisel Google hesapları için geçiş anahtarlarını duyurarak programı genişletti. Workspace kullanıcıları, yakın gelecekte geçiş anahtarlarına erişebilecek. İşlem şu anda kaydolma aşamasında. Bu nedenle şimdilik parolaları ve 2AD’yi kullanmaya devam edebilirsiniz.

Avrupa, Starlink rakibi projeye başlıyor

Avrupa Starlink rakibi başlayacak. AB tarafında Deutsche Telekom, Hispasat gibi şirketlerin katılımıyla yeni bir konsorsiyum oluşturuldu.

Avrupa uydu şirketlerinden oluşan bir konsorsiyum, küresel iletişim sağlamak için önerilen bir uydu takımyıldızı için teklif vermeyi planladığını duyurdu. Böyle bir takımyıldızı, Avrupa Birliği’ne SpaceX’in Starlink‘in sunduğuna benzer şekilde alçak Dünya yörüngesinden bağlantı sağlayacak.

Airbus Defence and Space, Eutelsat, SES ve Thales Alenia Space gibi büyük oyuncuların yer aldığı teklif, Avrupa Birliği’nin askeri hizmetler de dahil olmak üzere devlet hizmetleri için güvenli iletişim sağlamak üzere egemen bir takımyıldızın inşasına yönelik yardım talebine yanıt olarak geldi. Avrupa Starlink konusunda böylelikle yeni bir rakip çıkarmış olacak.

Konsorsiyum detayları netleşti

Avrupa Birliği Komiseri Thierry Breton, kıtanın bu takımyıldıza ilişkin planlarını geçtiğimiz Kasım ayında açıkladı. Avrupa Birliği, Avrupa Uzay Ajansı ve özel yatırımlardan beklenen ek katkılarla birlikte 2.4 milyar euro sağlayacak.

Breton o sırada “Avrupa’nın gerçek bir uzay gücü olarak rolünü artırıyor. Açık bir hırs ve yön duygusuyla” dedi. Deutsche Telekom, Hispasat, OHB, Orange, Hisdesat ve Telespazio’nun da yer aldığı ortaklık, çok yörüngeli bir mimariye dayalı son teknoloji bir uydu takımyıldızı oluşturmayı amaçlayacak. Yerleşik endüstri oyuncuları ile çok ağır olmasına rağmen, ortaklık, Avrupa uzay sektöründeki girişimleri koalisyona katılmaya teşvik edeceğini söyledi.

Şu anda Avrupa, bu takımyıldızın maliyetinin yaklaşık 6 milyar euro olduğunu tahmin ediyor ve 2027 yılına kadar küresel kapsama sağlamaya hazır olmasını istiyor. Gereken koordinasyon miktarı göz önüne alındığında, bu projenin hem bütçesi hem de zaman çizelgesi iddialı. Ayrıca Avrupa’nın Ariane 6 roketinin 2020’lerin ortalarından itibaren yüzlerce uyduyu alçak Dünya yörüngesine sokmak için yedek fırlatma kapasitesine sahip olma ihtimali. Ariane 6 roketi en erken 2024’e kadar çıkış yapmayacak.

Microsoft Edge’i zorlamaya devam ediyor

Microsoft, Edge kullanımını konusunda kullanıcıları varsayılan ayarları değiştirerek, pek kabul edilebilir olmayan bir şekilde zorluyor

Yaklaşık 1.4 milyar Windows PC’de önceden yüklenmiş olarak gelen varsayılan web tarayıcısı Microsoft Edge oldukça iyi bir performans göteriyor. Son birkaç yılda Microsoft, Chrome ile rekabet edebilmek için özelliklerini genişletmeye çok fazla zaman ve para harcadı. Ancak Microsoft, kullanıcılarını birinci taraf tarayıcısına zorlamak için Windows yayıncısı olarak konumunu kötüye kullanıyor.

Varsayılan ayarlara müdahale ediliyor

Mayın ayında bazı Windows kullanıcıları Chrome‘u her açtıklarında Windows varsayılan uygulama ayarları penceresinin de açıldığını fark etti. Bazıları, Chrome varsayılan olarak ayarlandığı sürece, tarayıcıda bir bağlantıya her tıkladıklarında pencerenin açılacağını bildirdi. Sorun, özellikle Windows Enterprise kullanıcıları için yaygın görünüyordu. Görünüşe göre, Nisan ayında yayınlanan ve Google’ın geçen yıl tanıttığı bir özellik olan Chrome’un varsayılan tarayıcıyı tek tıklamayla değiştirme seçeneğini bozan KB5025221 Windows güncellemesiyle ilgili bir sorun yaşandıı. Gizmodo, yalnızca Chrome yürütülebilir dosyasının adını değiştirmenin sorunu önlemek için yeterli olduğunu bildiriyor ve bu da Microsoft’un güncellemesinin özellikle Chrome’un varsayılan düğme davranışını hedeflediğini gösteriyor.

Ancak bu hikayenin sonu değil. Microsoft, Outlook ve Teams’in masaüstü sürümlerine yönelik yeni bir güncellemenin, başka bir tarayıcıya atanmışlarsa kullanıcının varsayılan ayarlarını yok sayarak, bağlantıları Edge tarayıcısında açılmaya zorlayacağını duyurdu.

Edge’i bu şekilde agresif taktiklerle kullanıcılara zorlamak Microsoft için yeni bir şey değil. Aslında, beş yıl önce varsayılan Posta programıyla tam olarak aynı taktiği denedi. Uygulamalar için Ayarlar menüsü, varsayılan tarayıcıyı ilk kez değiştirdiğinizde halen Edge’i denemeniz için ısrar ediyor ve Başlat menüsünden web aramaları yapmak, Edge değilse varsayılan tarayıcı ayarınızı yok sayacak.