Trump yapay zeka politika başkanını duyurdu

0

Göreve yeni başlayan Başkan Donald Trump, yakın zamana kadar Andreessen Horowitz’de (a16z) genel ortak olan Sriram Krishnan’ın Beyaz Saray Bilim ve Teknoloji Politikası Ofisi’nde yapay zeka kıdemli politika danışmanı olarak görev yapacağı yönündeki haberleri doğruladı.

Trump yapay zeka politikaları için ortak çalışma yapacak

Trump, yaptığı açıklamada Krishnan’ın “bilim ve teknoloji konusunda başkanın danışmanlar kuruluyla birlikte çalışarak hükümet genelindeki yapay zeka politikasını şekillendirmeye ve koordine etmeye yardımcı olacağını” söyledi. Krishnan, X’te yaptığı bir paylaşımda ise yakın zamanda Trump’ın kripto ve yapay zeka ‘çarı’ olarak atanan eski PayPal COO’su David Sacks ile yakın bir şekilde çalışacağını söyledi.

Krishnan: “Ülkemize hizmet edebildiğim ve AI’da Amerikan liderliğinin devam etmesini sağlayabildiğim için onur duyuyorum. Bu fırsat için teşekkürler” dedi. Girişimci ve VC Krishnan, daha önce Microsoft, Twitter, Yahoo!, Facebook ve Snap’te ürün ekiplerine liderlik etti. Kendisi ve eşi Aarthi Ramamurthy, 2021’de “The Aarthi and Sriram Show” podcast’inin sunucuları olarak daha da öne çıktılar.

Krishnan, 2022’de Musk’ın şirketi satın almasının ardından Twitter’ı yeniden inşa etmek için birlikte çalıştığı milyarder Elon Musk ile yakın bir ilişkiye sahip. Musk, hükümetin yeniden yapılandırılması ve federal harcamalarda kesintiler öneren bir politika grubu olan Hükümet Verimliliği Departmanı’na eş başkanlık ediyor.Krishnan, Şubat 2021’de a16z’de genel ortak olarak atandı ve 2023’te firmanın ABD dışındaki ilk lokasyonu olan Londra ofisini yönetmek üzere seçildi. Kasım ayı sonlarında ayrıldı.

Krishnan, geçen yıl The New York Times’da yayınlanan bir fikir yazısında mevcut AI eğilimlerine ilişkin birkaç görüşünü dile getirdi . Web sitelerinin OpenAI’nin ChatGPT’si ve diğer AI destekli sohbet robotlarıyla değer “değişimi” için “temelden farklı bir mekanizma” çağrısında bulundu.

Huawei Mate 70 serisi, Çin pazarında satış rekorları kırıyor!

0

Huawei’nin geçtiğimiz ay tanıttığı Mate 70 serisi, Çin pazarında beklenenden çok daha büyük bir satış başarısı yakalayarak dikkatleri üzerine çekti. Digital Chat Station tarafından aktarılan bilgilere göre, seri tanıtıldığı ilk iki hafta içinde, selefi Mate 60’ı önemli ölçüde geride bıraktı.

Huawei Mate 70 serisi, Çin pazarında satış rekorları kırdı

Satış rakamlarının şimdiden 10 milyon barajına yaklaştığı ve bazı modellerin tamamen tükendiği bildiriliyor. Mate 60 serisine göre daha geniş bir tedarik kapasitesine sahip olan Mate 70 serisi, buna rağmen yüksek talep nedeniyle stok sıkıntısı yaşıyor. Huawei’nin bu duruma çözüm olarak üretim kapasitesini %30 oranında artırdığı ifade ediliyor.

Huawei Mate 70 serisi, Çin pazarında satış rekorları kırdı.

Mate 70 serisinin özellikle Pro ve Ultimate Design gibi modelleri büyük ilgi görerek kısa sürede tükenmiş durumda. Şu an yalnızca serinin standart versiyonu piyasada bulunabiliyor. Talep nedeniyle, bu özel modeller karaborsa fiyatlarıyla kullanıcıların karşısına çıkarken, seriye ulaşamayan müşterilerin alternatif olarak Huawei’nin Pura 70 serisine yöneldiği belirtiliyor. Bu yoğun ilginin serinin toplam satışını 10 milyon sınırının üzerine taşıdığı aktarılıyor.

Huawei, ABD yaptırımları nedeniyle son yıllarda zorlu bir süreçten geçse de Çin’deki etkileyici yükselişiyle dikkat çekiyor. Şirket, bu yılın üçüncü çeyreğinde satışlarını bir önceki yıla göre %42 artırarak %15,3’lük pazar payına ulaştı ve Apple’ın ardından üçüncü sıraya yerleşti. Mate 70 serisinin bu başarısı, Huawei’nin yeniden liderlik koltuğunu hedeflemesi açısından önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Özellikle elektrikli araçlardan akıllı cihazlara kadar geniş bir yelpazede yaptığı atılımlarla Huawei, yerel pazarda adeta bir diriliş hikayesi yazıyor.

Evrenin ilk dönemine ait devasa karadelik keşfedildi!

Evrenin erken dönemlerinde ortaya çıkan ve “galaksi katili” olarak adlandırılan devasa bir karadelik keşfedildi. Bilim insanları, bu kara deliğin bir süre aşırı madde tüketerek doyuma ulaştığını ve ardından hareketsiz hale geçtiğini gözlemledi. Cambridge Üniversitesi liderliğindeki uluslararası bir ekip tarafından James Webb Uzay Teleskobu kullanılarak yapılan bu keşif, kara deliklerin oluşumu ve evrimiyle ilgili önemli sorular doğurdu. Kara deliğin, kendi galaksisinin büyük bir kısmını yok ettiği ve sonrasında “uyuklayan” bir durumda olduğu belirtiliyor.

Evrenin ilk dönemine ait devasa karadelik tespit edildi

Bu karadelik, Büyük Patlama’dan yaklaşık 800 milyon yıl sonra oluşmuş ve Güneş’in kütlesinin 400 milyon katı büyüklüğünde. Bu, erken evrende James Webb teleskobunun tespit ettiği en büyük kara deliklerden biri olmasını sağlıyor. Kara deliğin bu devasa kütlesi, galaksisinin toplam kütlesinin yüzde 40’ına eşdeğer ki bu, günümüz galaksilerindeki kara deliklerin genellikle toplam kütlenin yüzde 0.1’i kadar olduğu gerçeğiyle karşılaştırıldığında oldukça şaşırtıcı bir oran. Böylesine devasa bir kara deliğin, bu denli erken bir evrede oluşmuş olması mevcut kara delik modellerini de ciddi şekilde sorgulatıyor.

Araştırmacılar, kara deliğin büyüme hızının şaşırtıcı derecede yavaş olduğunu ifade ediyor. Bu devasa kara delik, teorik olarak yutabileceği maddenin yalnızca yüzde 1’ini tüketiyor. Bilim insanları bu durumu, kara deliğin büyüme süreçlerine dair önceki varsayımlarla çelişkili olarak, kara deliğin şu anda “uyku modunda” olduğu şeklinde açıklıyor. Cambridge Üniversitesi’nden Profesör Roberto Maiolino, bu gibi kara deliklerin ya başlangıçta inanılmaz derecede büyük kütlelerle doğduğunu ya da çok kısa süreli aşırı hızlı bir büyüme döneminden geçtiklerini düşünüyor. Maiolino’ya göre, Webb’in tespit ettiği bu tür kara delikler, evrenin erken dönemlerinde ya hiperaktif bir büyüme dönemi yaşamış olabilir ya da baştan büyük kütlelerle oluşmuş olabilir.

Bilgisayar simülasyonları, kara deliklerin kısa bir süre boyunca Eddington limitini aşarak hızla büyüyebileceğini ve ardından uzun bir hareketsizlik dönemine girdiğini gösteriyor. Buna göre, aktif olarak madde tüketim süresi yalnızca 5 ila 10 milyon yıl sürerken, hareketsizlik dönemleri yaklaşık 100 milyon yıl gibi uzun bir zaman dilimini kapsıyor. Bu durum, evrenin bu kadar erken bir döneminde tespit edilen devasa kara deliklerin, genellikle “uyku” dönemlerinde yakalanmasının nedenini de açıklıyor.

Eddington sınırından da bahsetmek gerekirse, bu sınır gök cisimlerinin, kütle çekimi ve radyasyon basıncı arasındaki dengenin bir göstergesi olarak kabul edilir. Kara delikler için bu limit, madde biriktirme hızını belirleyen kritik bir faktör olarak kabul edilse de bazı kara deliklerin bu sınırı aşabildiği son araştırmalarla ortaya konmuş durumda. Bu da, evrenin ilk dönemlerinde kara deliklerin nasıl hızla büyüdüğüne ve bu büyümenin ardından nasıl “uyuyan” bir döneme geçtiğine dair bilim insanlarına yeni ipuçları sunuyor.

Bilim insanları, gıda alerjileri için kalıcı çözüm sunacak!

0

Tokyo Bilim Üniversitesi araştırmacılarının gerçekleştirdiği yeni bir çalışma, gıda alerjilerinin tedavisine yönelik doğal bir çözüm sunabilecek önemli bir keşfi ortaya koyuyor. Meyve, sebze ve çeşitli şifalı bitkilerde doğal olarak bulunan kaempferol adlı flavonoid, bağışıklık sistemindeki alerjik tepkileri baskılama potansiyeli taşıyor. Özellikle çay, brokoli, fasulye, elma ve çilek gibi sık tüketilen besinlerin yanı sıra aloe vera, biberiye ve Ginkgo biloba gibi bitkilerde bolca yer alan kaempferol, sadece anti-inflamatuar etkileriyle değil, aynı zamanda kalp hastalığı ve kanser riskini azaltma özellikleriyle de dikkat çekiyor.

Bilim insanları, gıda alerjileri için kalıcı çözüm sunuyor

Araştırmacılar, laboratuvar ortamında 40’a yakın farklı flavonoidi analiz ederek kaempferolün bağışıklık sistemi üzerindeki eşsiz etkilerini belirledi. Bağırsaktaki dendritik hücreler üzerinde önemli bir etkiye sahip olan bu molekül, RALDH2 enziminin üretimini artırarak düzenleyici T hücrelerinin gelişimini teşvik ediyor. Bu hücreler, bağışıklık sisteminin dengesini koruyarak alerjik tepkilerin kontrol altına alınmasında kritik bir rol oynuyor.

Bilim adamları, gıda alerjileri için kalıcı çözüm sunuyor.

Laboratuvar çalışmalarının ardından hayvan deneyleriyle bulgular test edildi. Fareler üzerinde yapılan deneylerde kaempferolün, yumurta beyazı proteiniyle tetiklenen alerjik semptomları önemli ölçüde azalttığı gözlemlendi. Alerjinin neden olduğu ishal ve vücut ısısı düşüşü gibi belirtiler hafiflerken, bağışıklık sistemi hücrelerinde olumlu değişiklikler kaydedildi.

Çalışmaya liderlik eden Profesör Chiharu Nishiyama, kaempferolün yalnızca alerjik reaksiyonları değil, aynı zamanda iltihap ve otoimmün hastalıkları da önleyebileceğini belirtti. Flavonoidlerin düzenli beslenme yoluyla alınmasının bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu etkileri, doğal tedavi yöntemleri arayışında umut vadeden bir yaklaşım olarak değerlendiriliyor. Bu buluş, giderek artan gıda alerjisi vakalarına karşı etkili ve doğal bir alternatif sunabilir.

Hem enerji depolayan hem de hidrojen üreten batarya geliştirildi!

0

Hollandalı Battolyser Systems, enerji depolama ve hidrojen üretimi alanında çığır açan teknolojisiyle dikkat çekiyor. Şirket, Rotterdam’da 1 GW yıllık üretim kapasitesine sahip bir “Battolyser” fabrikası kurma hazırlığında. 2026’da faaliyete geçmesi planlanan bu tesis, Avrupa Komisyonu’nun İnovasyon Fonu tarafından desteklenmeyi amaçlıyor. Rotterdam Liman İdaresi ve VDL gibi güçlü ortaklarla yürütülen proje, yeşil enerji üretimi ve enerji depolama sektörlerine yenilikçi bir çözüm sunmayı hedefliyor.

Hem enerji depolayan hem de hidrojen üreten batarya tasarlandı

Battolyser, hem batarya hem de elektrolizör işlevi gören benzersiz bir teknolojiye sahip. Bu çift yönlü sistem, yeşil hidrojen üretim maliyetlerini %20 oranında azaltarak yenilenebilir enerji projelerinin daha erişilebilir ve kârlı hale gelmesini sağlıyor. Ürün, yenilenebilir enerji kaynaklarını şebekeye daha etkin entegre ederek şebeke tıkanıklığını hafifletiyor. Avrupa Birliği sınırları içinde kolaylıkla tedarik edilebilen düşük kaliteli demir ve nikel kullanılması, AB’nin Çin’e olan bağımlılığını azaltma stratejisine de uyumlu bir çözüm sunuyor.

Hem enerji depolayan hem de hidrojen üreten batarya tasarlandı.
Hem enerji depolayan hem de hidrojen üreten batarya tasarlandı.

Teknolojinin temelinde, geleneksel bir batarya gibi enerji depolama işlevinin yanı sıra “aşırı şarj” mekanizmasıyla hidrojen ve oksijen üretimi yatıyor. Şarj sırasında elektrotlar, katotta hidrojen, anotta ise oksijen gazı oluşumunu sağlayan bir elektrokimyasal reaksiyona giriyor. Battolyser ürün ailesi, 2.5 MW, 5 MW ve 25 MW kapasiteli modellerden oluşuyor. İlk model olan 2.5 MW kapasiteli sistemin 2025’in ilk çeyreğinde piyasaya sürülmesi planlanırken, daha büyük kapasiteye sahip modellerin takip eden yıllarda sunulması hedefleniyor.

Battolyser, yeşil hidrojen üretim maliyetini uygun bölgelerde kilogram başına 2 avroya kadar düşürebiliyor. 20-30 yıllık bir hizmet ömrüne sahip olan sistem, nikel-demir elektrotları ve kanıtlanmış alkali elektroliz teknolojileri ile yüksek verimlilik ve uzun ömür sağlıyor. Fabrikanın toplam maliyeti için 40 milyon avroluk Avrupa Yatırım Bankası finansmanı sağlanırken, Hollandalı yatırımcılardan da 30 milyon avroluk ek destek alınmış durumda. Bu girişim, yenilenebilir enerji sektöründe Avrupa’nın stratejik önemini artıran bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.

Çinli Agibot, insansı robotların seri üretimine başlıyor!

0

Çin merkezli teknoloji firması Agibot, insansı robot üretiminde seri üretime geçerek önemli bir kilometre taşına ulaştı. Tesla’nın Optimus robot projesinden önce harekete geçen Agibot, bu yıl sonuna kadar 1.000 insansı robotu üretip piyasaya sunmayı hedefliyor. Şirketin üretim süreçlerinde kaydettiği hızlı ilerleme, hem robotik teknolojisi hem de bu alanın ticari uygulamaları açısından dikkat çekici bir başarı olarak değerlendiriliyor.

Çinli Agibot, insansı robotların seri üretimine start veriyor

Agibot’un Şanghay’daki Lingang Fengxian fabrikasında üretilen robotlar, kendilerini diğer projelerden ayıran ilginç bir uygulamayla doğrudan üretim hatlarında çalışıyor. Montaj, test, temizlik ve parça yerleştirme gibi görevlerde aktif rol alan bu robotlar, sadece üretilmekle kalmıyor; üretim süreçlerine entegre edilerek fonksiyonel kapasiteleri gösteriliyor.

Şu ana kadar 962 robotun montajı tamamlanmış durumda ve bu durum Agibot’u, Tesla gibi dev rakiplerinden daha önce genel amaçlı insansı robotları seri üretme noktasına taşıyor.

Henüz tüketicilere satış tarihleri veya ürün fiyatlandırması netlik kazanmış değil. Ancak mevcut bilgiler, bu robotların öncelikle endüstriyel ve kurumsal kullanımlar için geliştirilmiş olduğunu işaret ediyor. Tesla’nın Optimus robotlarının ticari olarak 2026 yılında kullanıcılarla buluşması beklenirken, Agibot bu pazarda liderliği ele geçirmek için ciddi bir avantaja sahip. Bu durum, Çin’in teknoloji geliştirme hızını ve küresel pazarda rekabet edebilirliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tesla’nın Avrupa’daki satışları çakıldı! Peki neden?

Tesla, Avrupa’da bu yıl önemli ölçüde satış kaybı yaşadı. Avrupa genelindeki elektrikli araç satışlarının ufak bir düşüş göstermesine rağmen, Tesla’nın kayıpları pazarın genel düşüş oranını önemli ölçüde aştı. Avrupa Otomobil Üreticileri Birliği’nin (ACEA) verilerine göre Tesla, yılın ilk 11 ayında geçtiğimiz seneye kıyasla %13,7 daha az araç satışı gerçekleştirdi. Geçen yıl 327.635 araç satışı yapan şirket, bu yıl aynı dönemde yalnızca 282.692 araç teslim etti ve pazar payını %2,8’den %2,4’e düşürdü.

Tesla’nın Avrupa’daki satışları oldukça düştü

Kasım ayına özel verilere bakıldığında Tesla’nın Avrupa genelinde 26.200 araç teslim ettiği görülüyor. Bu rakam, geçtiğimiz yılın Kasım ayına kıyasla yaklaşık 10.000 adet daha düşük ve genel düşüş oranından da fazla bir gerilemeye işaret ediyor. Tesla’yı çıkararak yapılan bir değerlendirme, Avrupa’daki elektrikli araç satışlarının bu süreçte aslında %1,3 artış kaydettiğini ortaya koyuyor.

Tesla'nın Avrupa'daki satışları oldukça düştü.

Tesla’nın bu düşüşünde artan rekabet, hükümet teşviklerinin azalması ve pazar dinamiklerindeki değişiklikler başlıca faktörler arasında gösteriliyor. Diğer yandan, Tesla’nın kendi anavatanı ABD’de de işler istediği gibi gitmiyor. Cybertruck’ın piyasaya çıkışı ve federal teşviklere rağmen satışlar sabit bir seyir izliyor. ABD’deki teşviklerin kaldırılma planı ise Tesla için yeni zorluklar yaratabilir.

Şirket CEO’su Elon Musk, bu durumun diğer elektrikli araç üreticilerini daha fazla etkileyeceği ve Tesla’nın pazar payını artırabileceği yönünde umut taşıyor. Ancak, Tesla’nın gerek Avrupa’da gerekse ABD’de artan rekabete uyum sağlayarak ve daha agresif stratejiler geliştirerek bu düşüşün önüne geçmesi kritik bir öneme sahip.

Yapay zekanın yazdığı kod kime ait?

0

Westport, Conn. merkezli SmartEdgeLaw Group’un kurucu üyesi olan avukat Richard Santalesa, teknoloji işlemleri, veri güvenliği ve fikri mülkiyet konularına odaklanıyor. Sözleşme hukuku ve telif hakkı hukuku sorunlarının da olduğunu ve bunların farklı şekilde ele alındığını belirtiyor. Sözleşmesel bir bakış açısından, Santalesa, AI tarafından üretilen kod üreten çoğu şirketin, “diğer tüm IP’lerinde olduğu gibi, sağlanan materyalleri — AI tarafından üretilen kod dahil — kendi mülkleri olarak kabul edeceğini” iddia ediyor.

Yapay zekanın yazdığı kod için sahiplik karmaşası

OpenAI (ChatGPT’nin arkasındaki şirket), üretilen içeriğin mülkiyetini iddia etmiyor. Hizmet şartlarına göre OpenAI, burada size Çıktı üzerindeki tüm hak, mülkiyet ve çıkarlarını devreder. Ancak, açıkça, bir AI tarafından yazılmış kod kullanan bir uygulama oluşturuyorsanız, kimin neye sahip olduğunu (veya sahip olduğunu iddia ettiğini) dikkatlice araştırmanız gerekecektir.

ABD dışındaki kod sahipliğine ilişkin bir görüş için ZDNET, Kanadalı bir iş hukuku firması olan McMillan LLP’de Teknoloji Grubu’nda Vancouver merkezli bir ortak olan Robert Piasentin’e yöneldi. AI tarafından üretilen çalışmalarla ilgili olarak sahipliğin hala “hukukun belirsiz bir alanı” olduğunu söylüyor. Bununla birlikte, sorunu açıklığa kavuşturmaya yönelik çalışmalar yapıldı. 2021’de, Kanada ajansı ISED (İnovasyon, Bilim ve Ekonomik Kalkınma Kanada) soruya üç yaklaşım önerdi:

  • Mülkiyet, eserin yaratılmasını ayarlayan kişiye aittir.
  • Mülkiyet ve telif hakkı yalnızca insanlar tarafından üretilen eserler için geçerlidir ve bu nedenle, ortaya çıkan kod telif hakkı koruması için uygun olmayacaktır.
  • Yapay zeka tarafından üretilen eserler için yeni bir “yazarsız” haklar kümesi yaratılmalıdır.

İngiltere ve Galler’de de avukatlık yapan Piasentin, “Kanada’ya benzer şekilde, yapay zeka sistemlerinin tasarımını, gelişimini ve kullanımını doğrudan düzenleyen bir İngiliz mevzuatı yoktur. Ancak, Birleşik Krallık, bilgisayar tarafından üretilen bir eserin yazarının kim olabileceğini açıkça tanımlayan dünyadaki ilk ülkelerden biridir.” diyor. Piasenten, yapay zekaya değil, video oyunu davalarına dayanan bazı Birleşik Krallık içtihatları emsalinin zaten mevcut olabileceğini söylüyor. Yüksek Mahkeme’de görülen bir dava (kabaca ABD Yüksek Mahkemesi’ne benzer), bir video oyununda üretilen görüntülerin oyuncunun değil, oyun geliştiricisinin malı olduğunu belirledi.

SandboxAQ LQM çalışmaları için fon aldı

0

SandboxAQ, büyük niceliksel modellerinin (LQM’ler) ve diğer yapay zeka uygulamalarının gelişimini hızlandırmak için 300 milyon dolardan fazla fon sağladığını duyurdu. SandboxAQ LQM bu bağlamda ön plandadır. Fred Alger Management, T. Rowe Price ve Breyer Capital liderliğindeki fonlama turu, şirketin para öncesi bazda 5.3 milyar dolar değerinde olduğunu gösteriyor.

SandboxAQ LQM çalışmaları

LQM’ler, doğal dili işleyen büyük dil modellerinin (LLM’ler) aksine, büyük miktarda sayısal veya bilimsel veriyi işlemesi gereken sektörlerdeki karmaşık bilim ve iş sorunlarını çözmek için tasarlanmıştır. SandboxAQ LQM çözümleri bu ihtiyaçları karşılar.

SandboxAQ CEO’su Jack Hidary: “Büyük niceliksel modeller, havacılık, biyofarmasötik, kimyasallar, savunma, enerji, finans ve daha fazlası dahil olmak üzere büyük sektörler için bilim ve iş sorunlarını çözme konusunda güçlü bir yetenek sağladıkları için yapay zekanın bir sonraki dalgasıdır” diyor. SandboxAQ LQM platformu bu güçleri optimize eder.

Hidary: “Bugün duyurduğumuz sermaye artışı, bize ölçekte derin etki yaratmak için ek kaynaklar sağlıyor. LLM’ler ve LQM’ler, B2B uygulamaları dünyasında ihtiyaç duyulan tamamlayıcı platformlardır. SandboxAQ’ya bu kadar çok uzun vadeli yatırımcının bağlılığını görmekten mutluluk duyuyoruz” dedi.

SandboxAQ, yatırımı farklı uygulamalardaki 2024 başarıları bağlamında duyurdu. AQBioSim bölümü, nörojeneratif hastalıklar için ilaç keşfini hızlandırdı ve önde gelen akademik kurumlar ve biyofarmasötik şirketleriyle işbirliklerini genişletti. Yeni jenerasyonel AI aracı IDOLPro, klinik geliştirmeyi optimize etmek için ilaç molekülleri tasarlıyor. SandboxAQ LQM sistemleri bu başarılara katkıda bulunur.

SandboxAQ’nun AQChemSim bölümü, lityum iyon pil ömrü tahmini ve kimyasal üretim için katalitik aktivitede çığır açan buluşlar elde ederek malzeme tasarım yeteneklerini geliştirdi. Nvidia ve Novonix ile ortaklıklar, hesaplama verimliliğini ve veri doğruluğunu artırdı.

GPS’siz navigasyon için kuantum sensörleri kullanan AQNav sistemi, ABD Hava Kuvvetleri ile dönüm noktalarına ulaştı ve daha geniş uçak uygulamaları için bir sözleşme uzatması sağladı.

CardiAQ araştırma cihazı, Mayo Clinic ve UCSF Tıp Merkezi gibi önde gelen kurumlarda klinik araştırma iş birlikleriyle manyetokardiyografi yoluyla kardiyak teşhislerde devrim yaratmayı hedefliyor.

AQtive Guard kriptografi çözümü, Accenture ile ortaklık kurarak finansal hizmetler ve yaşam bilimlerindeki dağıtımlarını genişletti.

Otomotiv sektörü Generative AI için ekip oluşturuyor

0

PTC, fiziksel ürünlerde yazılım geliştirme için üretken bir yapay zeka ürünü üzerinde Microsoft ve Volkswagen Grubu ile ortaklık kurduğunu doğruladı. Otomotiv sektörü Generative AI ile gelişiyor.

Codebeamer Copilot, yazılım mühendislerinin ürün gereksinimlerini daha verimli bir şekilde oluşturmalarını ve yönetmelerini sağlamanın yanı sıra bunları test etmelerine, doğrulamalarına ve yayınlamalarına olanak tanıyan PTC’nin Codebeamer uygulama yaşam döngüsü yönetimi (ALM) teknolojisine dayanmaktadır.

VW örnek olacak: Otomotiv sektörü Generative AI ile gelişecek

Boston merkezli PTC, VW Grubunun birden fazla markada yeni nesil elektrikli araçlarında yazılım geliştirmeyi desteklemek için Codebeamer’ı benimsediğinin duyurulduğu 2023 yılından bu yana otomobil üreticisine Codebeamer tedarik ediyor.

VW grubu, Volkswagen, Volkswagen Ticari Araçlar, Çek Cumhuriyeti’nin Skoda’sı, İspanya’nın SEAT ve Cupra’sı (PTC’nin daha önce birlikte çalıştığı), Almanya’nın Audi ve Porsche’si, İngiltere’nin Bentley’i ve İtalyan süper otomobil üreticisi Lamborghini’nin hepsi sorumluluğunda olmak üzere otomotiv endüstrisindeki en büyük portföylerden birine sahiptir.

Şimdi PTC ve VW Group, Microsoft Azure AI yetenekleriyle üretken AI’yı birleştirerek Codebeamer’a katma değer sağlamak için Microsoft ile iş birliği yapıyor. Otomotiv sektörü Generative AI ile önemli gelişmeler kaydediyor. VW Group’ta BT mühendisliği başkanı olan Robert Kattner, Copilot’un şirketin gelecekte yeni ürünler geliştirmesine nasıl yardımcı olacağını açıkladı. Kattner: “Codebeamer yazılımında Microsoft Azure AI’nın olması, yeni özellikler ve test durumları oluşturmamıza yardımcı olabilir. Ayrıca, yinelenenleri kaldırarak ve mevcut kalite standartlarıyla karşılaştırarak gereksinimlerimizin kalitesini artırabilir. Ayrıca, ekiplerimizin eski BT sistemlerinden gereksinim referanslarını içe aktarmalarına yardımcı olabilir. Gereksinimleri içe aktarma, inceleme ve yazma süresini azaltarak üretkenlik kazanımlarımızı artıracak. Özetle, mühendislerimiz işlerini daha verimli bir şekilde yapacak” dedi.

Microsoft’tan Dayan Rodriguez: “Üretim sektörü, üretken AI kullanım durumları için muazzam fırsatlar sunuyor. Bu özellikle otomotiv sektörü Generative AI kullanarak büyük ilerlemeler kaydedebilir. Codebeamer Copilot, üretken yapay zekanın ürün geliştirme gibi uzun süredir devam eden karmaşık bir süreci nasıl daha basit ve daha verimli hale getirebileceğinin anlamlı bir örneğidir” ifadelerini kullandı. Codebeamer Copilot’un beta sürümünün 2025’in başlarında yayınlanması bekleniyor.

Apple AirPods için daha fazla özellik ekleyecek

0

Apple, kamera ve sağlık sensörlerine sahip AirPods’ları “öncelikli” hedef olarak belirledi. Apple CEO’su Tim Cook yakın zamanda Wired ile bir röportaj yaptı ve Apple’ın öngörülebilir gelecekteki odak noktası hakkında bilgi verdi. Sağlık ve zindelik, tekrar eden bir unsur olarak öne çıktı. Yakın zamanda bir işitme cihazı tesisi edinen AirPods, bu hedeflerin merkezinde açıkça yer alıyor. Şimdi, Bloomberg kulaklıkların cephaneliğine yakında kameralar ve sağlık sensörleri ekleyeceğini bildiriyor.

Apple AirPods için önceliklendirme yaptı

Bir ara Apple’ın kablosuz kulaklıklara kamera entegre etmek için çalıştığı bildirilmişti ancak proje askıya alındı. Görünüşe göre, neredeyse her ürün kategorisinde AI tabanlı iş akışlarının son zamanlardaki patlaması Apple’ı bu çabayı yeniden canlandırmaya teşvik etti.

Bloomberg raporunda, “Şirketin AI ve Apple Intelligence platformu etrafında toplanmasıyla proje yeniden canlandırıldı,” deniyor. Apple’ın ekiplere öncelikli bir proje olarak üzerinde çalışmalarını görevlendirmesi dikkat çekici, ancak gerçekleşmesi birkaç yıl sürebilir.Apple’dan bir başka “ilk” gibi duyulsa da, ses ekipmanında kamera fikri tam olarak yeni bir kavram değil. Dahası, Apple oyunda tek oyuncu olmayacak ve hatta giyilebilir ve yapay zeka meraklısı Meta’ya karşı yarışı kaybedebilir.

The Information’a göre Meta ayrıca yerleşik kameralara sahip kulaklıklar üzerinde çalışıyor. CameraBuds kod adı altında geliştirilmekte olduğu bildirilen Meta’nın uygulaması, dil çevirisi ve nesne tanımlama gibi olanaklar için üretken AI becerilerini benimseyecek.

Bu tür olanaklar için halihazırda çok sayıda emsal mevcut. Bu ayın başlarında, Meta Ray-Ban akıllı gözlükler Canlı AI, çeviri ve Shazam destekli müzik tanımlama gibi yetenekleri tanıtan bir güncelleme aldı . Canlı AI, yerleşik kamera görünümlerinde göründüğü gibi dünyayı anlamlandırmak için AI’ya güvendiği için özellikle etkileyici. Apple, yazılım-donanım ekosisteminde dağıtıma hazır bu tür olanaklara zaten sahip.

Bulut yapay zeka yarışında kim lider?

0

Bulut devleri AWS, Microsoft Azure ve Google Cloud Platform (GCP), bulut altyapısı büyümesinin temel itici gücü olarak yapay zekayı kullanmak üzere konumlanıyor. Microsoft, özellikle genAI’da hem AWS’yi hem de Google’ı geçerek bulut AI lideri olarak ortaya çıkıyor.

Microsoft, genAI odaklı projelerin %62’si de dahil olmak üzere yeni bulut AI vaka çalışmalarının %45’ini oluşturdu. Başarı büyük ölçüde pazar konumunu iyileştiren OpenAI ile iş birliği yapması ve onu satın alması sayesinde gerçekleşti. Buna karşılık AWS, geleneksel AI’da öne çıkıyor. Yeni bulut AI vaka çalışmalarının %15’ini ele geçirdi ve %85’i genAI dışı konulara odaklandı ve bu da eski AI’daki gücünü gösteriyor. Hacim açısından geride kalsa da Google Cloud, AI’yı operasyonlarına daha derinlemesine entegre ediyor. AI, Google’ın yeni bulut vaka çalışmalarının %36’sını yönlendiriyor.

Bulut yapay zeka yarışından veriler

  • Microsoft: AI katılımı %45’te kaldı ve %29’luk bulut pazar payını aştı.
  • Google: AI katılımı %17’ye ulaştı ve %9’luk pazar payını neredeyse ikiye katladı.
  • AWS: %34’te, AI katılımı %37’lik bulut pazar payının gerisinde kaldı.

Özellikle genAI’da, Microsoft’un katılım oranı genel pazar payının iki katıydı, AWS ise %21 geride kaldı ve Microsoft’un bu alandaki artan hakimiyetini vurguladı.

Yapay zekaya olan artan talep, hiper ölçekleyicileri altyapı harcamalarını artırmaya yöneltiyor. Amazon, AWS’yi ve yapay zeka yeteneklerini geliştirmek için 2025’te 75 milyar dolarlık sermaye harcaması planlıyor. Benzer şekilde, Microsoft ve Google, büyüyen iş yüklerini desteklemek için yapay zeka odaklı veri merkezlerini genişletiyor.

Synergy Research Group’a göre, küresel bulut altyapısı harcamaları, yapay zeka yatırımlarının da etkisiyle 2024’ün 3. çeyreğinde yıllık %23 artışla 84 milyar dolara ulaştı. ABI Research, 2030 yılına kadar veri merkezlerinin %43’ünün, yapay zeka ve diğer veri yoğun uygulamaları barındırmak için mevcut %28’den büyük ölçekli tesisler olacağını öngörüyor.

Microsoft’un bulut yapay zekası ve genAI katılımındaki hakimiyeti, yapay zeka destekli bulut inovasyonu yarışında lider konumunu sağlamlaştırıyor. Hiper ölçekleyiciler arasındaki rekabet yoğunlaştıkça, Microsoft’un ortaklıkları ve stratejisi onu bulut bilişimin geleceğini şekillendirmede önemli bir oyuncu haline getiriyor.

Yapay zeka yönetimi küresel düzenlemeleri etkiliyor

0

Hükümetler, veri gizliliği, önyargı, güvenlik ve daha fazlasıyla ilgili çok sayıda endişeyi dile getirerek AI’yı yönetecek düzenlemeler oluşturmak için çabalıyor. Bu çabalar, yapay zeka yönetimi için kritik öneme sahiptir.

Oxylabs’ta Kıdemli Hukuk Müşaviri olan Nerijus Sveistys bu konuda önemli noktalara değiniyor. Sveistys: “Son birkaç yıldaki patlama, AI yönetimi için düzenleyici çerçeveler oluşturma yönünde bir baskıyı tetiklemiş gibi görünüyor. Bu doğal bir gelişme, çünkü AI’nın yükselişi, veri gizliliği ve koruması, önyargı ve ayrımcılık, güvenlik, fikri mülkiyet ve diğer yasal alanların yanı sıra ele alınması gereken etik konularında sorunlar yaratıyor” diyor. Yapay zeka yönetimi bu nedenle büyük bir önem arz ediyor.

Yapay zeka yönetimi

Avrupa Birliği’nin AI Yasası, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bölgeyi katı ve merkezi bir yaklaşımla konumlandırdı. Bu yıl yürürlüğe giren düzenlemenin 2026 yılına kadar tamamen yürürlüğe girmesi planlanıyor. Sveistys, AB’nin diğer yargı bölgelerine kıyasla nispeten hızlı hareket ettiğini belirtti. Sveistys: “Gördüğümüz temel fark, AB’nin her türlü yapay zekanın kullanımını yöneten tek tip bir düzenlemeyi ne kadar hızlı çıkardığıdır” dedi. AI yasası, yapay zeka yönetimi sürecinin bir parçasıdır.

Bu arada, diğer bölgeler daha parça parça yaklaşımları tercih etti. Örneğin Çin, belirli yapay zeka teknolojilerine özgü düzenlemeleri aşamalı olarak uygulamaya koyuyor. Sveistys’e göre Çin, yapay zeka yönetimi konusunda erken bir başlangıç yaparak 2021 yılı gibi erken bir tarihte düzenlemelere başladı.

Sveistys: “2021 yılında, dijital reklamcılıktaki yeteneklerini artıran öneri algoritmaları hakkında düzenleme getirdiler. Bunu 2022 yılında derin sentez modelleri veya genel tabirle deepfake’ler ve içerik üretimi hakkında düzenlemeler izledi. Ardından, 2023 yılında, bu modeller ticari kullanımda ses getirirken, üretken yapay zeka modelleri hakkında düzenleme getirildi” dedi. Bu düzenlemeler, yapay zeka yönetimi kapsamında değerlendirilebilir.

ABD ise yaklaşımında nispeten koordineli değil. Federal düzeydeki düzenlemeler henüz yürürlüğe girmedi ve çabalar çoğunlukla eyalet düzeyinde ortaya çıkıyor. ABD’de birleşik yapay zeka düzenlemelerinin uygulanmasındaki bu gecikme, iş dünyasının tepkisinin yavaş uygulamaya ne ölçüde katkıda bulunabileceği konusunda soruları gündeme getirdi. Sveistys, lobicilerin baskısının bilinen bir faktör olduğunu ancak bunun tek olası neden olmadığını söyledi. Yapay zeka yönetimi konusunda ABD’nin durumu belirsizliğini koruyor.

Apple akılı ev ekosisteminde başarılı olacak mı?

Apple’ın kendi Wi-Fi ve Bluetooth çipi Proxima, geliştirme hamlesi akıllı ev stratejisinde önemli bir değişime işaret edebilir. Apple TV ve HomePod mini, yeni donanım için ilk test alanları olacak. Bloomberg’in son raporuna göre, Broadcom bileşenlerinden geçiş 2025’te başlayacak ve potansiyel olarak Apple’ın cihazlarının ev ekosistemi içinde nasıl etkileşime gireceğini yeniden şekillendirecek. Bu, Apple akılı ev hedeflerinin bir parçasıdır.

Apple akılı ev ekosisteminde yer alacak

Bloomberg’e göre, yeni çip birkaç yıldır geliştiriliyor ve Apple’ın dikey entegrasyona doğru attığı son adımı temsil ediyor. Bileşen, Apple’ın M ve A serisi işlemciler gibi diğer şirket içi çiplerinde oluşturulan modeli izleyerek Taiwan Semiconductor Manufacturing Company (TSMC) tarafından üretilecek. Apple, bu adımla akılı ev teknolojisine daha fazla yatırım yapıyor.

Raporlar, Proxima çipinin ilk lansmanının 2025’te Apple TV set üstü kutusu ve HomePod mini akıllı hoparlör güncellemeleriyle başlayacağını öne sürüyor. Bu dikkatli yaklaşım, Apple’ın yeni teknolojiyi uygulamada ölçülü bir duruş sergilediğini, önce ev içi cihazlarda test ettiğini, ardından aynı yılın ilerleyen zamanlarında iPhone’lar gibi daha kritik ürünlere, 2026’ya kadar da iPad’lere ve Mac’lere genişleteceğini gösteriyor.

Geçişin zamanlaması Apple’ın akıllı ev hedefleri için özellikle önemli. Şirketin önümüzdeki yıl “önemli bir akıllı ev hamlesi” planladığı bildiriliyor. Bu plana duvara veya yüzeye monte edilebilen yeni bir yapay zeka destekli ev merkezi cihazı geliştirmek de dahil. Proxima çipinin bu cihazlara entegre edilmesi çeşitli avantajlar sağlayabilir:

Apple akıllı ev ürünleri arasında potansiyel olarak daha hızlı veri aktarımı ve gelişmiş cihaz senkronizasyonu,

Diğer Apple bileşenleriyle daha sıkı entegrasyon sayesinde Apple akılı ev ürünlerinde daha verimli güç tüketimi,

Apple ekosistemi için Apple akılı ev ürünlerine özel özellikler sağlayan kablosuz teknoloji yığını üzerinde daha fazla kontrol,

Daha iyi bant genişliği ve artırılmış hızlar vaat eden Wi-Fi 6E standardı desteği.

Ancak, geçişin riskleri var. Bloomberg’in belirttiği gibi, Broadcom kablosuz bileşenlerde pazar lideridir ve Apple’ın birinci nesil Wi-Fi çipi, yerleşik rakibinin donanım yetenekleriyle eşleşmede zorluklarla karşılaşabilir. Wi-Fi ve Bluetooth bileşenleri, ağ bağlantılarından çevre birimi eşleştirmesine kadar her şeyi ele alarak cihaz bağlantısı için çok önemlidir ve güvenilirlik müşteri memnuniyeti için olmazsa olmazdır. Bu nedenle Apple akılı ev çözümlerinde başarılı olup olmayacağı önem arz ediyor.

Biyogaz enerji santralleri, karbon negatif hale geliyor!

Almanya merkezli bir girişim, biyogaz enerji santrallerini dönüştürerek karbon negatif hale getirecek yenilikçi bir sistem geliştirdi. Bu yöntem, tarım atıkları ve hayvan gübrelerinden elde edilen biyogazı doğrudan yakmak yerine yakıt hücreleri aracılığıyla elektriğe dönüştürmeyi temel alıyor. Yakıt hücreleri sayesinde sistem, geleneksel biyogaz motorlarına kıyasla iki kat daha fazla enerji üretebiliyor. Ayrıca, bu teknoloji, hem yenilenebilir doğal gaz hem de yeşil hidrojen üretimini mümkün kılıyor ve tersine çevrilebilir bir enerji kaynağı işlevi görüyor. İhtiyaç halinde şebekeden enerji çekerek depolama yeteneğiyle de dikkat çekiyor.

Biyogaz enerji santralleri, karbon negatif hale gelecek

Yeni geliştirilen bu mimari, sadece verimliliği artırmakla kalmıyor, aynı zamanda CO2 yakalama ve depolama özelliği ile santralleri karbon negatif hale getiriyor. Saflaştırılan karbon dioksit ya ticari amaçlarla satılabiliyor, tekrar metan üretiminde kullanılabiliyor ya da uzun vadeli depolanarak atmosfere salınımı engelleniyor. Üretilen hidrojen de ihtiyaç halinde elektrik üretimi için kullanılabilirken, geri dönüş verimi yaklaşık %75 gibi oldukça iyi bir seviyeye ulaşıyor. Bunun yanı sıra, Avrupa’daki aşırı yenilenebilir enerji üretimi durumlarında oluşan negatif elektrik fiyatlarından yararlanarak sistem kendini şarj edebiliyor ve bu süreçte gelir elde edebiliyor.

Girişimin tasarladığı sistem, taşınabilir ve pratik bir kullanım sunuyor. 100 kW gücünde olan versiyon yarım konteynere, 500 kW gücünde olan ise tam bir konteynere sığacak şekilde kompakt bir biçimde üretilmiş. Ayrıca, “tak çalıştır” mantığıyla geliştirilen bu sistemlerin kurulumu oldukça basit. Gerekli olan sadece bir biyogaz bağlantısı ve elektrik hattı. Bu özellikleri sayesinde santraller, rüzgar veya güneş gibi değişken enerji kaynaklarının yetersiz kaldığı dönemlerde devreye girerek şebekenin ihtiyacını karşılayabiliyor.

Reverion isimli bu şirket, projeyi daha da ileri taşımak için yatırımcılarından 62 milyon Euro toplamış durumda. İki yıl içinde 100 adet enerji santralini seri üretimle piyasaya sürmeyi hedefleyen şirketin, bu sistemler için şimdiden 100 milyon Euro değerinde ön sipariş aldığı bildiriliyor. Uzun ömürlü tasarımı sayesinde bu sistemler 20 yıl boyunca kullanılabiliyor. Ancak, bazı bileşenlerin, örneğin katı oksit yakıt hücrelerinin, beş yılda bir değiştirilmesi gerekiyor. Yine de teknolojideki gelişmelerle birlikte bu bileşenlerin ömrünün ilerleyen yıllarda uzaması bekleniyor.

Bulut ve güvenlik teknolojileri birleşiyor!

Günümüzde dijital dönüşüm süreçlerinin temelinde yer alan veri güvenliği, bulut  teknolojilerinin kullanımında da kritik önem taşıyan bir alan olarak öne çıkıyor. Gartner’ın 2024 raporuna göre, işletmelere yönelik siber saldırıların %80’inde bulut tabanlı sistemler hedef alınıyor. IDC verilerine göre ise, bulut güvenliğine yatırım yapan şirketler, veri ihlallerine karşı %70 oranında daha güçlü bir koruma sağlıyor. Bu bağlamda, güvenilir ve yenilikçi çözümler sunan Karmasis ve Bulutistan işletmelere dijital dönüşüm süreçlerinde güvenli bir yol haritası çizmeyi amaçlıyor.

Karmasis ve Bulutistan arasındaki güç birliğinin ana odak alanları; bulut tabanlı veri yönetimi, gelişmiş siber güvenlik uygulamaları ve büyük veri analitiği ile güvenlik çözümleri olarak belirlendi. Bunun yanında, farklı sektörler için optimize edilmiş hizmetler geliştirilerek, işletmelerin özel ihtiyaçlarına yönelik çözümlerin sunulması da hedefleniyor. Veri güvenliği, tehdit algılama ve raporlama gibi alanlarda öne çıkan teknolojiler ile müşteri odaklı, fark yaratan hizmetler sunulacak.

Yüksek performanslı bulut altyapıları ve operasyonel verimlilik

Bu ortaklık, işletmelere yüksek performanslı bulut altyapıları, gelişmiş veri güvenliği ve hızlı ölçeklenebilir hizmetlerle operasyonel verimlilik kazandırıyor. Aynı zamanda, maliyet tasarrufu sağlayarak, müşterilerin kaynak kullanımını optimize etmeleri ve rekabet avantajı elde etmeleri için yenilikçi ve esnek çözümler sunuyor.

Karmasis ve Bulutistan, sektördeki lider pozisyonlarını sağlamlaştırmayı ve uluslararası pazarlarda büyümeyi hızlandırmayı hedefliyor. Orta Asya ve Avrupa gibi stratejik pazarlara yönelik yenilikçi çözümler geliştirilerek, teknoloji ve inovasyon alanında fark yaratılması planlanıyor.

Dataskope veri tabanlarını sürekli olarak izliyor

Bu iş birliğinin lokomotif ürünlerinden olan ve Türk mühendisler tarafından geliştirilen Dataskope, veri tabanında gerçekleşen olayları, güvenli ve değiştirilemez bir biçimde kayıt altına alarak ve gerçek zamanlı izleme imkânı sunarak olası saldırılar öncesinde uyarı sağlıyor, önlem alma fırsatı yaratıyor. Yeni nesil teknolojisi sayesinde kısa sürede birçok kritik kurum tarafından tercih edilen bu ürün, Karmasis Bulutistan arasındaki iş ortaklığı kapsamında global arenada hedeflenen yükselişte önemli rol üstleniyor.

Volkswagen, toplu işten çıkarma için sendikayla anlaştı!

0

Alman otomotiv devi Volkswagen, IG Metall sendikasıyla anlaşmaya vararak 2030 yılına kadar 35 binden fazla çalışanın işten çıkarılması ve kapasite düşürülmesi gibi önemli önlemleri hayata geçireceğini duyurdu. Şirket, bu adımlarla yıllık 1,5 milyar euro işçilik maliyeti tasarrufu sağlamayı ve toplamda yılda 15 milyar euroyu aşan bir maliyet tasarrufuna ulaşmayı hedefliyor. Bu kapsamlı değişiklikler, firmanın üretim süreçlerini yeniden şekillendirecek ve küresel talebe daha uygun bir yapıya bürünmesini sağlayacak.

Volkswagen, toplu işten çıkarma için sendikayla anlaşmaya vardı

Volkswagen Grubu CEO’su Oliver Blume, anlaşmanın markanın sürdürülebilirliği açısından kritik bir adım olduğunu belirtti. Blume, kabul edilen önlemler sayesinde Volkswagen’in geleceğini maliyet, kapasite ve yapı bakımından daha iyi yönlendirebileceğini vurguladı. Wolfsburg fabrikasında ID.3 ve Cupra Born modellerinin üretimi sürdürülecek, ancak Golf ve Golf Estate üretimi 2027’de Meksika’ya kaydırılacak. Almanya’da on yılın sonunda ise elektrikli Golf ve SSP platformuna dayalı yeni elektrikli modellerin üretileceği açıklandı.

Diğer fabrikalara gelince, Emden fabrikasında ID.4 ve ID.7 üretimi devam edecek, ancak Osnabrück’te T-Roc Cabrio üretimi 2027’de sona erecek. Dresden fabrikasında ise ID.3 üretiminin gelecek yıl sonlandırılacağı belirtildi. Volkswagen, bu tesisin devri gibi alternatif seçenekleri değerlendirdiğini söyledi. Zwickau fabrikası Audi Q4 e-tron ve Q4 e-tron Sportback üretimine odaklanırken, Hanover’da ID.Buzz ve Multivan üretimi sürdürülecek. Ayrıca Kassel, Braunschweig, Salzgitter, Hannover, Wolfsburg ve Chemnitz’deki Volkswagen Group Components tesisleri faaliyetlerine devam edecek.

Bu yeniden yapılandırma süreci, Volkswagen’in üretim operasyonlarını geleceğin elektrikli araçlarına uygun hale getirme ve maliyet etkinliğini artırma çabalarının bir parçası. Ancak işten çıkarmaların ve kapasite düşürmelerinin, çalışanlar üzerinde yaratacağı etkiler de dikkate alınıyor. Bu önlemler, yalnızca şirketin ekonomik performansı açısından değil, aynı zamanda çalışanlar ve sendika arasındaki dengelerin korunması bağlamında da önemli bir sınav niteliğinde.

Honda, Nissan ve Mitsubishi resmen birleşiyor!

0

Japon otomotiv endüstrisinin önde gelen isimleri olan Nissan, Honda ve Mitsubishi, bugün düzenledikleri ortak basın toplantısında güçlerini birleştirme kararı aldıklarını resmen açıkladı. Üç dev şirket, küresel otomotiv sektöründe daha etkili bir konum elde etmek amacıyla iş birliği yapmayı planlıyor. Bu büyük adımın ilk aşaması olarak birleşme görüşmeleri başlatıldı.

Honda, Nissan ve Mitsubishi resmen birleşecek

Ancak şu an için birleşmenin kesinleşmediği ve çalışmaların Haziran 2025’e kadar devam edeceği belirtildi. Bu sürecin sonunda anlaşma olumlu sonuçlanırsa imzalar atılacak. Ayrıca Mitsubishi’nin bu yeni yapıya katılması için kararını 2025 sonuna kadar verebileceği ifade edildi. Eğer tüm taraflar birleşmeyi kabul ederse, üç şirketin eşit ortak olacağı bir çatı şirketi kurulacak.

Honda, Nissan ve Mitsubishi resmen birleşmek üzere.

Planlanan bu birleşme, küresel çapta büyük bir etki yaratmayı hedefliyor. Birleşme sonrasında oluşturulacak holding şirketinin yıllık 8 milyonun üzerinde araç satışına ulaşarak Toyota ve Volkswagen’in ardından dünyanın en büyük üçüncü otomobil üreticisi konumuna gelmesi bekleniyor. Hem Honda’nın hem de Nissan’ın ana şirketi olarak Tokyo Borsası’nda yer alacak bu yeni yapı, hisselerini 2026 itibarıyla borsada işlem görmeye açacak. Grubun yıllık gelirinin 30 trilyon yenin, yani yaklaşık 191,4 milyar doların üzerinde olacağı ve işletme karının da 3 trilyon yene ulaşabileceği öngörülüyor.

Birleşmenin en dikkat çeken yönlerinden biri de elektrikli araçlar ve yazılım geliştirme gibi yenilikçi teknolojilerdeki iş birliğini derinleştirecek olması. Şirketler, Tesla ve BYD gibi sektördeki güçlü rakiplere karşı daha sağlam bir rekabet ortamı yaratmak için kaynaklarını ve teknolojilerini birleştirecek. Mitsubishi Motors’un mevcut teknoloji altyapısı da bu ittifaka önemli katkılar sağlayacak. Bu hamle, elektrikli araç pazarında daha güçlü bir konum elde etmenin yanı sıra otomotiv sektöründe yeni standartlar belirleme hedefini de barındırıyor.

CHIPS Teşvik Programı ödülleri belli oldu

0

DOC, Samsung, Texas Instruments ve Amkor için toplamda yaklaşık 7 milyar dolarlık yarı iletken ödüllerini kesinleştirdi. ABD, CHIPS Teşvik Programı kapsamında yarı iletken üretimini genişletmeyi umuyor.

CHIPS Teşvik Programı detayları

ABD Ticaret Bakanlığı, Samsung, Texas Instruments ve Amkor Technology için CHIPS Teşvik Programı kapsamında toplamda 6.75 milyar dolardan fazla olan ödüllerini duyurdu. Programın amacı, yurt içi yarı iletken üretimini genişletmek. Samsung’a 4,745 milyar dolara kadar doğrudan fon sağlandı – bu yılın başlarında duyurulan 6,4 milyar dolarlık ön ödülden daha az bir miktar – Texas Instruments’a 1,61 milyar dolara kadar ve Amkor’a 407 milyon dolara kadar verildi.

DOC, Samsung’un önümüzdeki birkaç yıl içinde ABD’de çip geliştirme ve üretimini artırmak için 37 milyar dolar yatırım yapmayı planladığını söyledi. Şirket, Teksas’taki operasyonlarını iki yeni üretim tesisi ve bir araştırma ve geliştirme sahası içerecek şekilde genişletecek. Ayrıca Austin’deki mevcut bir tesisi de genişletmeyi planlıyor. Texas Instruments, 2029’a kadar 18 milyar dolardan fazla yatırım yapacağı söylenen iki tanesi Teksas’ta ve bir tanesi Utah’ta olmak üzere üç yeni tesis inşa etmek için çalışıyor. Amkor, Arizona, Peoria’da gelişmiş bir paketleme ve test tesisi oluşturmak için 2 milyar dolarlık bir yatırım planlıyor. Reuters’a göre, bu, türünün ülkedeki en büyük tesisi olacak.

Ticaret Bakanlığı, ödüllerin şirketler belirli proje kilometre taşlarını tamamladıkça dağıtılacağını söylüyor. Fonlamanın proje başına binlerce iş yaratılmasını desteklemesini bekliyor.