Boston Dynamics tarafından YouTube’da yayınlanan video, robotu dışarıdan bir perspektiften ve aynı zamanda çevresini nasıl yorumladığını ve yönlendirdiğini göstermek için görüş sistemi aracılığıyla gösteriyor.
Ekip, “İnsansı robotumuz güç, algı ve hareket kabiliyetini birleştirerek gerçek çalışmaya hazırlanıyor.” dedi.
Boston Dynamics tarafından “dünyanın en dinamik insansı robotu” olarak tanımlanan Atlas, daha önce kontrollü bir fabrika kurulumunda bir işçiye nesneleri toplama ve yerleştirme, merdiven çıkma ve engellerin üzerinden atlama gibi konularda yardımcı olarak atletik yeteneklerini sergilemişti.
Güncelleme, insansı robotları ticarileştirme yarışının arttığı bir dönemde geliyor.
Sadece birkaç hafta önce, Figure Robotics, otomobil üreticisi BMW’nin depolarında “zor, güvensiz veya sıkıcı” görevleri otomatikleştirmek için genel amaçlı robotlarını yerleştirmek üzere bir anlaşma imzaladı. Bu arada, Elon Musk, yatırımcılara yaptığı bir kazanç konferansında Tesla’nın insansı robotu Optimus’un bazı birimlerinin gelecek yıl sevkiyatına “iyi bir şans” olduğunu belirtti.
Aynı zamanda, Agility Robotics, insansı tasarımlarının Amazon depolarında test edilmesi için Amazon ile bir anlaşma imzaladı ve Apptronik son zamanlarda Apollo adlı insansı tasarımını ticarileştirmek için NASA ile işbirliği yapacaklarını duyurdu.
Boston Dynamics, büyük bir atılımın eşiğinde
Boston Dynamics, 2023’ün son çeyreğinde; konuşmaya başlayan robotları ve her geçen gün daha da gelişen robot kolu Stretch gibi başlıklarla gündemde genişçe bir yer kapladı. Bir yanda, katlanarak gelişen yapay zeka ve diğer taraftan da robot teknolojilerinde artış gösteren yatırımlar bize bambaşka bir geleceği işaret ediyor. Boston Dynamics de bunun öncülerinden olmaya aday.
ABD Siber Güvenlik ve Altyapı Güvenliği Ajansı (CISA) tarafından yayınlanan bir bildiri, Çin bağlantılı bilgisayar korsanlarının en az beş yıldır belirli ABD sistemlerinde faaliyet gösterdikleri ve kritik altyapıya yönelik istikrarı bozucu siber saldırılar gerçekleştirmeye hazırlandıkları konusunda uyarıda bulunuyor. Raporda hackerlar kritik altyapıya en ciddi tehdit olarak gösteriliyor.
CISA tarafından yayınlanan bildiri, geçen hafta açıklanan ve Çin bağlantılı Volt Typhoon hackleme kampanyasının ardından elde edilen bulgulara dayandırılıyor. CISA Direktör Yardımcısı Eric Goldstein, tavsiye kararıyla ilgili bir brifing sırasında gazetecilere verdiği demeçte, “Elimizdeki tüm kanıtlar, Çin Halk Cumhuriyeti devletiyle ilintili siber saldırı aktörlerinin gelecekte ulusal güvenlik, ekonomik güvenlik ya da kamu sağlığı ve güvenliği üzerinde etki yaratabilecek yıkıcı ya da bozucu siber saldırılar düzenlemek üzere önceden konumlandıklarını güçlü bir şekilde göstermektedir” dedi.
Bilgisayar korsanlarının sistemlerin içinde gizlenmelerine ve tespit edilmeden kalmalarını sağlayan özel teknikler kullandıklarını belirten rapor, siber saldırganların Guam’daki Amerikan tesislerinin yanı sıra hem ABD içindeki hem de dışındaki tesislerdeki diğer kilit altyapıları ihlal ettiklerini belirtiyor. Geçtiğimiz ay düzenlenen bir FBI operasyonunda ABD Güney Teksas’taki ev internet yönlendiricilerinde Çinli hacker grubunun izleri aranmıştı. Çin Büyükelçiliği Sözcüsü Liu Pengyu ise hack girişimlerini yalanlamış ve Amerikan istihbarat camiasını Pekin’e yönelik “sorumsuz eleştirilere” son vermeye davet etmişti.
FBI’ın siber güvenlik bölümünün müdür yardımcısı Cynthia Kaiser’e göre ABD’li ajanlar hackleme girişimlerini Yabancı İstihbarat Gözetleme Yasası’nın 702. Bölümü olarak bilinen tartışmalı bir gözetleme aracını kullanarak tespit ediyor. İlgili yasal mevzuat FBI ve NSA’nın hedef denizaşırı bir yabancı ülke olduğunda geleneksel anlamda bir arama emri olmadan elektronik veri toplamasına izin veriyor. Ancak ele geçirilen bu görüşmeler bazen Amerikalılarla yapılan konuşmaları da içeriyor ve bu da mahremiyet endişeleri yaratıyor.
FBI Direktörü Christopher Wray yaptığı açıklamada, “Çin’in bilgisayar korsanları Amerikan sivil kritik altyapısını hedef alıyor ve çatışma durumunda Amerikan vatandaşlarına ve toplumlarına gerçek dünyada zarar vermek için önceden hazırlık yapıyor” dedi. Wray daha önce de Çinli hacker sayısının FBI siber personeli sayısını geçtiğini açıklamıştı.
Bu arada, tüm bu süreci bir komplo teorisi olarak görenler de azımsanmayacak kadar fazla. ABD’li istihbarat birimlerinin (NSA, CISA, FBI gibi) sahte bir “Çinli hackerlar” algısı ve korkusu yaratmaya çalıştığı ve bu sayede geniş kapsamlı izleme ve dinleme faaliyetlerine hız kesmeden devam edebildikleri ileri sürülüyor.
Apple, uzun bir sessizlik döneminin ardından, katlanabilir teknolojiye odaklandığına dair güçlü işaretler gösteriyor. The Information‘ın son raporuna göre, şirket, Galaxy Z Flip‘e benzer iki adet katlanabilir iPhone prototipi üretti ancak henüz form faktörü üzerindeki çalışmalar devam ediyor.
Katlanabilir iPhone ne Zaman gelecek?
Apple’ın katlanabilir iPhone için belirlediği lansman tarihi hakkında henüz net bir bilgi bulunmamakla birlikte, şirketin teknik zorlukları aşmak ve çekici bir tasarım ortaya koymak için yoğun çaba harcadığı ifade ediliyor.
Teknik sorunlar ve tasarım zorlukları:
Apple’dan katlanabilir iPhone raporuna göre, Apple’ın katlanabilir iPhone ile ilgili başlıca zorlukları, teknik sorunların henüz çözülememiş olması ve tasarımcıların tüketicileri çekmek adına yeterince çekici özellikler bulma konusundaki zorluklarıdır. Ayrıca, katlandığında iPhone’a benzer bir kalınlığa sahip bir telefon üretmek istemeleri, pil boyutları ve ekran kısıtlamaları nedeniyle şu an için mümkün görünmüyor.
Apple’ın katlanabilir teknolojiye adım atarken ilk cihazının iPad olabileceği konuşuluyor. Bu, şirketin en önemli ürünü olan iPhone’un katlanabilir versiyonunu çıkarmaktan daha az riskli olabilir. Ancak, katlanabilir iPad üzerinde de bazı zorluklar olduğu belirtiliyor, özellikle ekranın defalarca katlanması sonucu ortaya çıkan kırışıklık sorunu.
Apple’dan katlanabilir iPhone teknoloji konusundaki sessizliğini bozması, teknoloji dünyasında heyecan yaratmış durumda. Ancak, katlanabilir iPhone’un tam olarak ne zaman piyasaya sürüleceği konusunda net bir tarih henüz belirlenmemiş gibi görünüyor. Şirketin, teknik ve tasarım zorluklarına çözüm bulma konusundaki çabalarını sürdürdüğünü göz önünde bulundurarak, kullanıcıların sabırla beklemesi gerekebilir.
Microsoft’un güvenlik amacıyla kullanıcı verilerini şifreleyen BitLocker, Raspberry Pi Pico‘nun hızlı ve etkili bir şekilde kırılmasıyla dikkat çekiyor. YouTube yayıncısı stacksmashing’in paylaştığı videoda, BitLocker şifreleme sistemine yönelik yapılan saldırı adım adım gösteriliyor ve bu durum, güvenlik açıklarına karşı kullanıcıları uyarmak adına önemli bir konu haline geliyor.
Saldırı, stacksmashing’in Güvenilir Platform Modülü veya TPM’yi hedef almasıyla gerçekleşti. TPM, genellikle bilgisayar sistemlerinde harici bir donanım olarak bulunur ve BitLocker, kritik verilerin güvenliğini sağlamak için bu modülü kullanır. Ancak, saldırganlar stacksmashing’in ortaya koyduğu gibi, fiziksel erişim ve gelişmiş bilgi birikimi ile bu güvenlik önlemlerini aşabilir.
Yayıncı, yığın parçalamayı kullanarak LPC veri yolundaki şifrelenmemiş iletişim yolları aracılığıyla CPU ile etkileşim kurdu. Bu saldırı, eski bir Lenovo dizüstü bilgisayarın anakartında bulunan ancak kullanılmayan bir LPC konektörü üzerinden gerçekleştirildi. Raspberry Pi Pico, bu konektöre bağlanarak sistem başlatıldığında TPM’den gelen ikili verileri ele geçirdi ve BitLocker şifrelerini çözmek için gerekli olan anahtarları elde etti.
Microsoft, bu tür saldırıların mümkün olduğunu kabul etmekle birlikte, uzun süreli fiziksel erişim ve gelişmiş bilgi birikimi gerektirdiğini belirtiyor. Ancak, kullanıcıları daha iyi koruma amacıyla BitLocker PIN’i ayarlamaya teşvik ediyor. Ancak, bu adımın uygulanması bazen Grup İlkesi konfigürasyonunu gerektirebilir, bu da kullanıcıların güvenlik önlemlerini dikkatlice ele almalarını sağlar.
Sonuç olarak, bu olay, güvenlik bilinci ve alınacak önlemler konusunda kullanıcıları uyarmanın önemini vurgulamaktadır. Fiziksel erişimi sınırlamak, güçlü şifreleme yöntemleri kullanmak ve gelişmiş güvenlik özelliklerini etkinleştirmek, bireyleri potansiyel güvenlik tehditlerinden korumak için önemli adımlardır.
İş dünyasının dinamiklerinin hızla değişmesiyle ortaya çıkan farklı ihtiyaçlarla karşı karşıya kalan işletmeler, çözümü iş süreçlerini kolaylaştıran ve otomatikleştiren bulut tabanlı ERP (Kurumsal Kaynak Planlama) uygulamalarında buluyor. LinkedIn’in yayımladığı son verilere göre bugün büyük kuruluşların %70’inden fazlası ERP çözümlerinden yararlanıyor. İşletmelerin %53’ünden fazlası ERP uygulamalarından olumlu bir yatırım getirisi elde ettiğini belirtirken, neredeyse 2 şirketten biri halen istediği verimi alamıyor. Bunun sebeplerinin başında ise ERP sistemlerinin uygulanmasında net bir vizyona ve organizasyonu uyumlu hale getirecek yeteneklere sahip olmamaları yer alıyor. ERP ve iş dijitalleşme çözümleri sunan 1Ci platformu, İstanbul’dan sonra şimdi de Ankara’daki öğrenciler için gerçekleştireceği eğitim programıyla, kurumların ihtiyacı olan, geleceğin yetkin çalışanlarını yetiştiriyor.
Dünya genelinde 60’tan fazla ülkede iş ortakları aracılığıyla esnek ERP ve iş dijitalleşme çözümleri sunan 1Ci, ilk adımının 3-4 Şubat tarihlerinde Rusya Bilim Ve Kültür Merkezi’nde yapılan ücretsiz eğitim programıyla işletme, endüstri ve bilgisayar mühendisliği öğrencilerini geleceğin teknoloji liderlerine dönüştürecek. Yüz yüze başlayan program, 1 ay boyunca online eğitimlerle devam edecek. Eğitimin ilk aşamasında katılımcılara ERP süreçlerinin temel prensipleri aktarılırken ardından 1C:Drive üzerinde eğitim alacak öğrenciler, ürün oturumları, pratik görevler ve uygulama, yeniden yapılandırma gibi çeşitli etkinliklerle ürünün işlevselliğini deneyimleme şansı bulacak.
Ankara’daki 8 üniversiteden öğrenciler katılıyor
Eğitim programlarına Ankara’daki 8 üniversiteden yoğun talep aldıklarını belirten 1Ci Türkiye Ülke Müdürü Mert Onay konuya dair, “Türkiye’nin dünya çapında başarılara imza atmış Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Çankaya Üniversitesi gibi Türkiye’nin dünya çapında başarılara imza atmış eğitim kurumlarındaki öğrencilerin ilgisini görmek, bizi motive ediyor. Hazırladığımız eğitim programının sonunda üretim odaklı şirketlerin kalbi olan ERP konusunda belirli bir seviyeye gelmiş öğrenciler kazanacağız. Bu öğrencilerin yetiştirilmesine katkıda bulunmak bizim için çok önemli” açıklamasını yaptı.
Partner Mükemmeliyeti Müdürü ve Eğitim Direktörü Marina Mareeva ise değerlendirmelerini şöyle paylaştı: “Eğitim programımızın en temel özelliği, öğrencileri ERP’ye sıfırdan başlatarak 1C: Drive’da uzman seviyeye ulaşmalarını sağlamak. Hem öğrencilere hem de iş dünyasına faydalı bir proje gerçekleştirdiğimiz için mutluyuz.”
1Ci’den edinilen bilgilere göre en başarılı katılımcılar, program mezunu olarak sertifika alarak 1Ci topluluğunun bir parçası olma imkanı elde edecek. Türkiye’deki 1Ci partner yazılım şirketlerinden biriyle çalışmaya devam edebilecek veya 1Ci ile partner olabilecek.
Yapay zeka ve makine öğrenimi alanındaki hızlı gelişmelere liderlik edenHugging Face, Abacus AI‘nin yeni açık kaynak dil modeli olan “Smaug-72B” ile dikkatleri üzerine çekiyor. Bugün kamuoyuna duyurulan bu model, Alibaba Group’un Qwen ekibinin geliştirdiği “Qwen-72B” modelinin ince ayarlanmış bir versiyonu olarak karşımıza çıkıyor.
Smaug-72B, özellikle doğal dil işleme (NLP) alanında çığır açan bir başarı elde etti. Hugging Face’in Open LLM liderlik tablosuna göre, Smaug-72B şu anda ortalama 80 puanın üzerinde bir performans sergileyerek, tüm büyük dil modellerini geride bırakan ilk açık kaynak modeli oldu. Bu, gelişmiş tescilli modellerden olan GPT-3.5 ve Mistral Medium‘u geride bırakmasıyla dikkat çekiyor.
Abacus AI CEO’su Bindu Reddy, Smaug-72B‘nin Hugging Face liderlik tablosunun zirvesinde yer aldığını vurgulayarak, “Dünyanın en iyi açık kaynak temel modeli” olduğunu belirtti. Ayrıca, Abacus AI’nin bu teknikleri gelecekteki projelerinde uygulamayı planladığını ve bu alanda daha fazla başarı elde etmeyi hedeflediklerini açıkladı.
Smaug-72B‘nin yanı sıra, Qwen ekibi de Qwen 1.5‘i açık kaynak olarak piyasaya sürdü. Bu model, Mistral-Medium ve GPT-3.5 gibi popüler tescilli modellerden daha üstün performans gösteriyor ve çeşitli araçlarla uyumlu bir şekilde çalışıyor. Qwen, aynı zamanda Google ve OpenAI’nın önde gelen özel vizyon dil modelleri Gemini Ultra ve GPT-4V‘ye rakip olan Qwen-VL-Max‘i de kullanıcıların erişimine açtı.
Açık kaynak modellerin bu hızlı yükselişi, yapay zeka topluluğunda büyük bir heyecan yaratırken, birçok uzman ve influencer Abacus AI ve Qwen’in başarılarını övgüyle karşıladı. Yapay zeka analisti Sahar Mor, LinkedIn’deki bir gönderisinde, açık kaynaklı modellerin son bir yılda kaydettiği ilerlemeyi övgüyle bahsederek, “Dolly gibi modeller için heyecanlandığımıza inanmak zor” dedi.
Smaug-72B ve Qwen 1.5 şu anda Hugging Face platformunda herkes tarafından erişilebilir, indirilebilir ve özelleştirilebilir durumda. Abacus AI ve Qwen, modellerini llmsys insan değerlendirme lider tablosuna göndererek insan benzeri görevlerdeki performanslarını değerlendirmeyi planlıyor. Ayrıca, gelecekte daha fazla açık kaynaklı model geliştirmeyi ve farklı alanlarda kullanmayı amaçlayan projelerini duyurdular.
Smaug-72B ve Qwen 1.5, bu yıl içinde açık kaynak yapay zekanın hızlı ve dikkat çekici gelişiminin sadece birer örneği olarak öne çıkıyor. Bu modeller, geleneksel teknoloji şirketlerinin egemenliğine meydan okuyarak, yapay zeka inovasyonunda ve demokratikleşmesinde yeni bir dönemi simgeliyor.
Alibaba Group Holding Ltd., 2023 yılında küresel teknoloji sektöründeki işten çıkarma trendine katılarak, personel sayısını yaklaşık 20.000 kişi azalttığını açıkladı. Silikon Vadisi’nden Hangzhou’ya kadar geniş coğrafyada faaliyet gösteren şirket, Çarşamba günü tatil çeyreğine ilişkin kazançlarını detaylandırırken, Aralık ayını bir önceki yıla göre 240.000’den fazla olan çalışan sayısını 219.260’a düşürdüğünü bildirdi. Alibaba, 2022 yılında da benzer bir oranda personel azaltması gerçekleştirdiği için işten çıkarma hızı dikkat çekici bir istikrar gösterdi.
Bu işten çıkarma hamlesi, ABD merkezli rakipleri arasında bulunan Meta Platforms Inc. gibi şirketlerin uyguladığı politikadan farklı bir strateji izleyen Alibaba’nın, Çarşamba günü geri alım yetkisini 25 milyar dolar daha uzatarak personel azaltımını geri alım programlarıyla dengelediği ortaya çıktı. Şirket, 2023 yılında 9,5 milyar dolar değerinde hisse geri alımı gerçekleştirmişti.
Bir zamanlar Çin’in en değerli şirketi olan Alibaba, geniş bir iş yelpazesini desteklemek amacıyla büyük bir çalışan kadrosuna sahipti. Ancak son dönemde, çevre holdinglerini elden çıkarma ve ana iş birimlerini ayrı varlıklara bölmeye yönelik bir strateji benimseyerek iş modelini revize etmeye çalıştı. Bu strateji, İcra Kurulu Başkanı Eddie Wu ve Yönetim Kurulu Başkanı Joe Tsai liderliğindeki yeni yönetim altında maliyet kesintilerini ve varlık satışlarını gerektirdi.
Alibaba’nın bu stratejik dönüşümü, şirketin rekabet avantajını sürdürmek ve değişen pazar koşullarına uyum sağlamak amacıyla aldığı önlemler arasında yer alıyor. Ancak bu kararın etkileri, sadece şirketin finansal durumu üzerinde değil, aynı zamanda çalışanlar ve endüstri genelinde de önemli bir yankı uyandırabilir. İlerleyen dönemde Alibaba’nın bu stratejisinin nasıl şekilleneceği ve şirketin gelecekteki planları merakla bekleniyor.
Dijitalleşme, markaların en önemli değeri haline geldi. Kurumsal bilgileri depolamak ve sonrasında kolayca erişebilmek için geliştirilmiş sistemler olan veri depolama, kişisel ya da kurumsal verilerin saklanmasını, depolanmasını ve sınıflandırılmasını sağlayan en önemli araçtır. Saklanacak verilerin büyüklüğüne göre kullanılabilecek farklı veri depolama araçları bulunuyor.
Bulut teknolojisinin çeşitli yazılımlar aracılığıyla internet üzerinden depolama yapmayı sağladığını ifade eden Türkiye’nin ilk veri ve analitik teknolojilerine ilişkin danışmanlık hizmetleri sunan şirketlerinden Ereteam’in CTO’su Abdulkadir Kesimli, sanal depolama ile verilerin internet üzerinde depolandığını söyledi. Böylece sabit disk gibi fiziksel depolama alanlarına ihtiyaç kalmadığını belirten Kesimli, ayrıca istenilen anda da verilere erişilebilmenin mümkün olduğunu söyledi. Markaların sık sık veri kaybına uğradığını ifade eden Kesimli, “Bulut depolamanın ne gibi avantajları olduğunu soranlar da var. Bulut depolama, dosyalara her yerden her zaman ulaşılabilmeyi sağlar. Buluta yüklenen dosyalar bilgisayarda yer kaplamaz. Buluttaki birçok hizmet ücretsizdir. Bilgisayarın bozulması, çökmesi durumunda dosyalar zarar görmez” dedi.
Bulut depolama ile birçok alandaki verinin (fotoğraf, pdf, video vs.) sanal ortamda muhafaza edildiğini söyleyen Kesimli, bulut depolamaya eklenen verilerin 3. kişiler tarafından kesinlikle paylaşılamayacağını belirtti. Kesimli, “22 yıllık tecrübemizle datanın olduğu her yerdeyiz. Farklı kıtalardan 20’ye yakın global ölçekli markaya partner hizmeti sağlıyoruz. Ereteam olarak sürdürülebilir yarınlar oluşturmak ve geleceğimizi garanti altına almak için bulut sistemin sektörlere entegre edilmesi konusunda profesyonel çalışmalara imza atıyoruz” dedi. Bulut depolama ne kadar güvenli sorusuna da değinen Ereteam’in CTO’su Abdulkadir Kesimli, bulut içinde hareket hâlindeyken verinin ele geçirilme riskinin daha fazla olduğunu söyledi. Bir depolama konumu ile diğeri arasında taşınırken veya uygulamaya aktarılırken verilerin savunmasız olduğunu söyleyen Kesimli, bu nedenle uçtan uca şifreleme ve önemli veriler için en iyi çözümün bulut güvenlik olduğunun özenle altını çizdi.
Apple, fotoğraf düzenleme konusunda odaklanan yeni yapay zeka modeli olan MGIE’yi duyurdu. Kaliforniya Üniversitesi Santa Barbara’daki araştırmacılarla birlikte geliştirilen bu model, metinsel komutlar aracılığıyla görsel düzenleme işlemlerini gerçekleştirebiliyor. MGIE, kullanıcılara Photoshop benzeri kırpma, yeniden boyutlandırma, ters çevirme ve filtre ekleme gibi işlemleri metinsel komutlarla yapma imkanı sunuyor.
MGIE’nin özellikleri ve kullanım alanları
MGIE, MLLM-Guided Image Editing’in kısaltmasıdır ve metinsel komutlarla basit veya karmaşık görevleri yerine getirebilme yeteneğine sahiptir. Bu model, görsel düzenleme görevlerini yerine getirmek için çok modlu dil modellerini kullanır. Kullanıcı komutlarını anlama ve düzenlemenin nasıl görüneceğini tahmin etme yetenekleriyle öne çıkar. Örneğin, bir kullanıcı “Daha sağlıklı yap.” komutuyla bir pizza fotoğrafını düzenleyerek sebzeler ekleyebilir veya “Daha fazla ışığı simüle etmek için daha fazla kontrast ekle.” komutuyla bir karanlık fotoğrafı daha parlak hale getirebilir.
MGIE’nin çalışma mekanizması ve kullanılabilirliği
Model, DeepSpeed kullanılarak geliştirilmiştir, ancak şu anda Apple donanımında yerel olarak çalışmada bazı kısıtlamalar bulunmaktadır. Apple, MGIE’yi GitHub üzerinden indirilebilir hale getirmiş ve Hugging Face Spaces üzerinde bir web demosu sunmuştur. Şirket, modelin gelecekteki kullanım alanlarına dair henüz net bir plan açıklamamıştır.
Yapay zeka yarışındaki Apple ve diğer oyuncular
Görsel üretim ve düzenleme alanında pek çok oyuncu harekete geçmiştir. OpenAI’ın DALL-E 3 modeli ve Adobe’nin Firefly AI gibi önemli adımlar atılmıştır. Microsoft, Meta ve Google gibi teknoloji devleriyle birlikte Apple, yapay zeka özelliklerini cihazlarına entegre etme konusunda yarış içindedir. MGIE, Apple’ın bu alandaki atılımlarının sadece bir örneğidir.
Apple’ın MGIE modeli, fotoğraf düzenleme konusunda metinsel komutlarla kullanıcı deneyimini zenginleştiren yenilikçi bir adımdır. Ancak, modelin şu anda Apple donanımında sınırlı bir kullanılabilirliğe sahip olması, gelecekteki gelişmeleri takip etmek adına önemli bir faktördür. Apple’ın yapay zeka odaklı araştırmalarının ilerleyen dönemde nasıl bir evrim geçireceğini görmek için heyecanla bekliyoruz.
Bir Amazon.com şirketi (NASDAQ: AMZN) olan Amazon Web Services (AWS), son teknoloji görüntü işleme ve yapay zekadan yararlanarak mobil uygulamalar geliştiren Lyrebird Studio’nun, fotoğraf düzenleme uygulamaları, ses ve video düzenleyicileri ile sosyal araçlardan oluşan koleksiyonunu geliştirmek için bulut sağlayıcısı olarak AWS’i tercih ettiğini duyurdu.
Yapay zeka devi Lyrebird Studio, AWS ile güç birliği yapıyor
Lyrebird Studio’nun yolculuğu, 2010 yılında şirketin kurucusu Ömer Gündeşli’nin bir fotoğraf işleme/değiştirme yazılımı yaratmasıyla tek kişilik bir operasyon olarak başladı. Bugün, Lyrebird Studio çoğunlukla ToonApp (kendinizi çizgi film karakterine dönüştürme), FaceLab (yapay zeka ile yüz değiştirme) Cosmo (güzellik kamerası) gibi yapay zeka destekli fotoğraf düzenleme uygulamalarına odaklanıyor.
Bu uygulamalarla kullanıcılar fotoğraflarına efektler ekleyebiliyor, makyaj yapabiliyor, ışığı ve arka planı değiştirebiliyor veya sağlanan yapay zeka araçlarıyla fotoğraflarını “büyülü” bir hale getirebiliyor. Piyasada 50’den fazla ürünü bulunan Lyrebird Studio’nun uygulamaları şu anda Android ve iOS’ta 1,7 milyar indirmeyi geçmiş durumda ve kullanıcılarına 20’den fazla ülkede 150’den fazla dilde hizmet veriyor.
Lyrebird Studio’nun buluta geçişi, hem ihtiyaç hem de bulut sunucuların en uygun maliyetli seçenek olduğunu görmeleri doğrultusunda 2015 yılında, AWS servislerini kullanmaya başlamalarıyla oldu.
Tek bir bilgisayarda birden fazla sanal makine çalıştırabilirsiniz, ancak sanal makineleri bulut ortamında çalıştırdığınızda, bunlara bulut sunucu adı veriliyor. Sanal makineleri bulutta çalıştırmak, kuruluşların kaynakları paylaşarak ve ölçeklendirerek maliyet etkinliğinden yararlanmalarına olanak tanıyor.
Lyrebird Studio, 2022 yılında AWS üzerinde G5 bulut sunucularından (instance) AWS’in kendi üretimi olan EC2 inf2 bulut sunucularına geçti. Bu süreçte, kavram kanıtı (POC) aşaması 2-3 hafta sürdü ve ardından hizmet başına yaklaşık bir ay zaman aldı. Şirket, AWS Inferentia kullanarak yaratmaya ve büyümeye devam ediyor, kullanıcılarıyla birlikte görsel hikayeler anlatmanın olağanüstü yollarını keşfediyor.
AWS Inferentia, maliyetleri yüzde 31 azalttı. AWS Inferentia, arama ve öneri motorları, bilgisayarlı görü, konuşma tanıma, doğal dil işleme (NLP), kişiselleştirme ve dolandırıcılık tespiti gibi makine öğrenimi çıkarım uygulamalarını çalıştırmak isteyen şirketler için ve ayrıca üretken yapay zeka modelleri (büyük dil modelleri ve difüzyon modelleri) gibi daha karmaşık modelleri eğitmek ve dağıtmak için ideal bir çözüm.
Uygulama mağazası listelerinde en üst sırada yer alacak uygulamalar geliştirmeyi hedefleyen Lyrebird Studio, AWS Inferentia2 tarafından desteklenen Amazon EC2 Inf2 bulut sunucuları ile maliyetleri düşürme, yanıt sürelerini kısaltma, ölçeklenebilirlik konusunda daha esnek olma ve aynı kalitede hizmetleri daha fazla kullanıcıya daha düşük maliyetle sunma imkanı elde etti.
Derin öğrenme (deep learning – DL) odaklı tasarlanan Amazon EC2, üretken yapay zeka modelleri için de en düşük maliyetlerle yüksek performans sunuyor. Amazon EC2, büyük dil modelleri (LLM) ve ‘vision transformer’ gibi derin öğrenme modellerini de destekliyor.
Inf2 bulut sunucuları metin özetleme, kod geliştirme, video ve görüntü geliştirme, konuşma tanıma, kişiselleştirme ve dolandırıcılık tespiti çıkarımlarının yürütülmesi için de kullanılıyor. Amazon EC2 Inf2 bulut sunucuları, şirketin yüzde 10 daha hızlı çıkarım, GPU tabanlı Amazon EC2 bulut sunucularına kıyasla yüzde 24 daha yüksek işlem hacmi ve maliyetlerde yüzde 31’lik önemli bir azalma kaydetmesini sağladı.
Gündeşli, AWS Inferentia2 çipleri ile özellikle ölçeklendirme kabiliyetlerini güçlendirdiklerini belirtiyor. Önceden, yeterince GPU kaynak bulamama ihtimalleri olduğu için uygulamalarının ücretsiz özelliklerini az sayıda tutmak zorunda kalıyorlardı. Bu da daha düşük gelir elde ettikleri ülkelerde bazı özellikleri kullanıma sunamayacakları anlamına geliyordu.
Lyrebird Studio Kurucusu Ömer Gündeşli konuyla ilgili şunları söyledi:
“Kullanıcılarımıza en yeni özellikleri sunmak için çalışan özel bir yapay zeka ekibimiz var ve en hızlı ve sorunsuz hizmeti sunmamızı sağlayan servislerden yararlanmak istediğimiz için AWS ile yakın bir şekilde çalışıyoruz.
Bu doğrultuda AWS Inferentia2 tarafından desteklenen Amazon EC2 Inf2 bulut sunucuları ile, kullanıcı sayıları açısından daha düşük maliyetlerle daha yüksek ölçeklendirme yapmamızı sağlayarak, yanıt sürelerimizi kısaltmamıza ve daha iyi bir deneyim oluşturmamıza olanak tanıyor.
Bir trend yakaladığımızda yeterli sayıda bulut sunucuya erişebildiğimiz için, ürün ve kullanıcı tabanımızı büyütmeye devam ederken her trafik seviyesinde aynı kalitede hizmet sunabiliyoruz.”
AWS Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın şunları söyledi:
“Lyrebird Studio, AWS servislerinden yararlanarak en son yapay zeka teknolojileriyle kullanıcılarına kesintisiz ve sorunsuz deneyimler sunuyor. Yapay zeka ve üretken yapay zeka gibi teknolojiler çok heyecan verici ve fırsatlarla dolu, ancak bazı zorlukları da beraberinde getiriyor.
AWS, Lyrebird Studio gibi şirketlerin, yüksek uygulama performansı elde etmelerine, keyifli kullanıcı deneyimleri oluşturmalarına ve rekabetçi ve sürdürülebilir bir şekilde büyürken her şeyi uygun maliyetle yönetmelerine olanak tanıyor. Onlarla çalışmaktan ve başarı yolculuklarında onları desteklemekten heyecan duyuyoruz”
Gemini Başkan Yardımcısı ve Genel Müdürü Sissie Hsiao, bugün yaptığı bir duyuruda Bard’ın piyasaya sürülmesinden bu yana insanların yapay zeka ile nasıl etkileşime girdiğini paylaştı. Hsiao, iş görüşmesi hazırlığından yaratıcı imaj oluşturmaya kadar çeşitli uygulamaların altını çizerek, “Dünyanın her yerindeki insanlar bunu yapay zeka ile tamamen yeni bir şekilde işbirliği yapmak için kullandı” dedi ve Google’ın yapay zeka yeniliklerini tanıttı.
Google bugün yaptığı duyuruda, yapay zekâ hizmeti Gemini’ın yeni ve daha fazla yeteneklere sahip bir versiyonu olan Gemini Advanced’ı da duyurdu. Bu yeni hizmet Google’ın en son yapay zekâ modeli Ultra 1.0’i kullanıyor. Google, bu yapay zekâ modelinin şimdiye kadar geliştirilmiş en yetenekli yapay zekâ sistemi olduğunu iddia ediyor.
Gemini Advanced, kodlama, mantıksal akıl yürütme ve yaratıcı çalışma gibi karmaşık görevlerde başarılı olmak için tasarlandı. Uzun konuşmalar sürdürebiliyor ve önceki etkileşimlerden bağlamı anlayabiliyor.
Google, Gemini Advanced’in kişisel bir öğretmen olabileceğini, kodlama tavsiyeleri verebileceğini ve içerik oluşturucuların yeni fikirler üretmesine yardımcı olabileceğini belirtiyor.
Google, Gemini Advanced’i geliştirmeye devam ettikçe kullanıcılar, yeni özellikler, çok modlu yetenekler, etkileşimli kodlama ve veri analizi araçları dahil olmak üzere sürekli iyileştirmelerle karşılaşacak. Gemini Advanced şu anda 150’den fazla ülkede İngilizce olarak kullanılabiliyor. Google, süreç içinde yeni diller ekleneceğini de belirtti.
Google One AI Premium
Gemini Advanced duyurusu sırasında bir de Google One AI Premium adı verilen yeni bir premium abonelik planının da sunulduğu açıklandı. Gemini Advanced, Google One AI Premium Planı’nın bir parçası olarak aylık 719.99 TL karşılığında, ilk iki ay ücretsiz deneme fırsatı ile kullanıma sunulacak. Bu plan, Google AI’nın en iyi ve en son yenilikleri ile birlikte 2TB depolama kapasitesine sahip. Ayrıca, AI Premium aboneleri yakında eskiden Duet AI olarak da bilinen Gmail, Docs, Slides, Sheets ve daha fazlası için Gemini’yi de kullanabilecekler. Google, Gemini Advanced’ı piyasaya sürmeden önce yapay zekanın cesur ve güvenli kullanımı yaklaşımıyla kapsamlı güvenlik kontrolleri yaptı. Geri bildirimlere dayalı olarak ve takviyeli öğrenmeyi de kullanarak temel model daha da geliştirildi.
Yeni planla aboneler yakında Gemini teknolojisini Gmail, Google Dokümanlar, Slaytlar ve E-Tablolar dahil olmak üzere Google’ın üretkenlik araçlarında kullanabilecek.
Gemini mobilde de kullanılabilecek
Kullanıcıların mobil erişilebilirlik talebine yanıt veren Google, Android için yeni bir uygulamayı ve iOS’taki Google uygulamasıyla entegrasyonu da kullanıma sunuyor.
Gemini, bağlı ev cihazları ile deneyimleme ve ses kontrolü için Android cihazlarda Google Asistan ile entegre edilecek. iOS Google uygulaması yakında benzer özellikler sunulacağı belirtildi.
Gemini uygulaması şu anda Android’de mevcut ve iOS’taki Google uygulamasıyla entegrasyon önümüzdeki haftalarda gerçekleşecek. Uygulama başlangıçta İngilizce dilini destekleyecek, Japonca ve Korece dilleri de yakında eklenecek. Ek ülke kullanıma sunulması ve dil desteği de planlanıyor. Google, kullanıcılardan Gemini’yi denemelerinin ve deneyimin iyileştirilmesine yardımcı olmak için geri bildirimde bulunmalarını istiyor. Şirket, ayrıca yayınladığı Yapay Zeka İlkeleri uyarınca kapsamlı güvenlik testleri ve önyargıları ve güvenli olmayan içeriği ele alma çabaları da dahil olmak üzere sorumlu yapay zeka gelişimine bağlılığını sürdürdüğünü de belirtti.
Dünya çapında tanınan bir otomotiv devinin ticari sırları ve kaynak kodu, bir dikkatsizlik açığı nedeniyle internet üzerinde yayınlandı. İngiltere merkezli bir güvenlik şirketi tarafından yapılan açıklamada, bir yazılım kaynak kod paylaşımı sitesi üzerinde yayınlanarak hassas bilgilerin genel erişime açık olduğu belirlendi.
Türkiye’nin önde gelen siber güvenlik şirketlerinden BeyazNet’in CEO’su Fatih Zeyveli, insani hataların veya göz ardı edilen açıkların milyarlarca dolarlık zararlara yol açabileceğini vurgulayarak, güvenliğin öneminin özellikle yerli üretim yapan şirketlere hatırlatılması gerektiğini ifade etti.
Zeyveli, dünyadaki açıkların çoğunun güncellemelerin ihmal edilmesi veya bulunan açıkların ertelenmesi nedeniyle oluştuğuna dikkat çekerek, “Türkiye’deki katma değer üreten şirketler artık kendine özgün yeniliklere ve kritik bilgilere sahip. Hassas bilgiler, şirket mahremiyetinin bir parçasıdır. İş disiplini ile tanınan dünya devlerinde bile bu tür hatalar yaşanabiliyor. Bilgi açığı fark edildiğinde ise genellikle aylar geçmiş oluyor. Şirketlerimiz ve kurumlarımız, bilgilerini ve özellikle hassas bilgilerini korumalı, düzenli olarak kontrol etmeli ve bu tür risklere karşı hazırlıklı olmalıdır. Bu noktada, deepinfo gibi saldırı yüzeyini anlık olarak izleyen sistemlerin kullanımı oldukça önemli.” dedi.
Zeyveli, Türkiye’deki şirketlerin ve kurumların bilgi hassasiyeti konusunda ciddi sınavlar verdiğini belirterek, “Her kurumun ve şirketin bir mahremiyeti bulunmaktadır. Bilgi, en değerli sırdır. Bu nedenle, sahip olduğumuz bilginin hangi kısmının paylaşılacağına dair bir politika oluşturulmalıdır. İnsani hatalar kaçınılmaz olabilir, ancak bu tür bir açığı önce şirket içinde fark etmek önemlidir. Deepinfo gibi saldırıları anlık olarak takip eden sistemlerin kullanılması, itibar ve güvenlik açısından büyük önem taşır.” şeklinde konuştu.
2023 yılında 10 girişime yatırım yapan Logo Ventures, 6 devam yatırımı gerçekleştirerek yatırım yaptığı toplam girişim sayısını 16’ya çıkardı. Yatırım yaptığı şirketleri Figopara ve Kamion gibi yerleşik oldukları pazarlarda lider konuma gelebilecek veya Quin AI, Flowla ve CarbonCentrum gibi teknoloji ihracatı yapabilecek girişimler arasından seçen şirket, girişimlerin geleceğin sorunlarına çözüm üretmesini dikkate alıyor. Geçtiğimiz yıl Türkiye, Orta ve Doğu Avrupa ile Baltık ülkelerindeki girişimlere yatırım yapan Logo Ventures, girişimleri daha iyi bir noktaya hızla ulaşmalarını sağlamak için iş ağını girişimlere açarak globalleşme yolculuklarına katkı sağlıyor.
Logo Ventures, 2023 yılında yatırım süreçlerinde yenilikçi bir bakış açısı getirerek veriye dayalı girişim değerlendirme yazılımını devreye aldı. Farklı kaynaklardan toplanan geniş veri setleri, fon için geliştirilmiş özel bir uygulama aracılığıyla anlamlandırılarak Logo Ventures’a yeni girişimleri hızlı ve önyargısız sistematik bir şekilde değerlendirme yeteneği kazandırdı. Fon, bu yöntemle yatırım süreçlerinde verimliliği ve başarıyı artırmayı hedefliyor.
Logo Ventures, sürdürülebilir ve sorumlu yatırım anlayışının bir yansıması olarak, 2023 yılında yarattığı pozitif etkiyi anlamak ve ölçmek için çalışmalara başladı. Yatırım süreçlerinde potansiyel yatırımların ESG (Çevresel, Sosyal ve Yönetişim) parametreleri ile değerlendirme ve yatırım sonrasında da belirlenen etki hedeflerini takip edilme pratiğine geçildi. Alınan bu aksiyonların kurulan ortaklıklar üzerinden daha geniş bir gruba aktarılıp pozitif etkinin yayılması amaçlanıyor.
2024’te hedef 25 girişim
Logo Ventures Yönetici Ortağı Merve Zabcı, 2023 yılındaki yatırımlarıyla ilgili yaptığı açıklamada, “Ürün ve teknolojileriyle geleceğe yön verebilecek girişimlere yatırım yapmaya devam ediyoruz. Yatırım sonrasında girişimlere yalnızca maddi destek sağlamakla kalmayıp, uluslararası mentör ve global yatırımcı ağımızı da açıyoruz. Amacımız bu coğrafyadan küresel rekabet yarışında başarılı girişimler çıkarabilmek. Bu kapsamda 2024 yılında öncelikli olarak yapay zekanın farklı sektör uygulamaları, siber güvenlik ve iklim teknolojileri sektörlerine odaklanmayı planlıyoruz.” dedi.
ABD’de Google’ın arama hakimiyetiyle ilgili dev antitröst davası sürerken, yine ABD’de bir başka mahkeme Google’ın Apple ile yaptığı varsayılan arama anlaşmasının antitröst yasasını ihlal ettiğine yönelik yeni bir başvuruyu reddetti.
Google ve Apple aleyhine yapılan yeni antitöst davası başvurusu 26 kullanıcı adına açılmıştı ve kullanıcılar, Google ile Apple arasında gizli bir anlaşma yapıldığını ve Google’ın arama pazarından uzak durması karşılığında Apple’a para ödediğini iddia ediyorlardı. Ayrıca kullanıcılar Google’ın özellikle Apple’ın genel arama pazarında rekabet etmesini engellemek için arama motorunu Apple’ın Safari web tarayıcısında varsayılan hale getiren bir anlaşma yaptığını ileri sürmüşlerdi.
Kullanıcılar, Apple’a yapılan bu ödemelerin “inovasyonu engellediğini” ve kullanıcıları “Google’ın rekabete aykırı davranışları olmasaydı yararlanabilecekleri kalite, hizmet ve gizlilikten mahrum bıraktığını” iddia ettiler. Ayrıca, kullanıcıların daha az seçeneğe sahip olduğu bir dünya yaratarak Google’ın kendi reklamverenlerini tercih etmesini sağladığını ve bunun da arama sonuçlarında “can sıkıcı ve zarar verici bir bozulmaya” neden olduğunu iddia ediyorlar.
ABD Bölge Yargıcı Rita Lin, teknoloji şirketlerinin davayı reddetme talebini kabul eden bir kararda, kullanıcıların iddialarını desteklemek için yeterli kanıt sunmadıklarını söyledi. Lin, dava başvurusunu reddetmekle birlikte kullanıcılara destekleyici kanıtlar sunmak ve başvurularını güncellemek için 30 günlük bir süre verdiğini de açıkladı.
Kullanıcılar, Google ve Apple’ın yaptıkları anlaşmayla ilgili gerçekleri kasıtlı olarak kamuoyundan gizlediğini iddia etmeye çalıştılar, ancak Lin, “davalıların ‘gizlice toplantılar düzenledikleri’ ve ‘iç iletişimleri gizlemek için davranışlarda bulundukları’ yönündeki belirsiz iddialarının açıkça yetersiz olduğunu” yazdı.
Google’dan Sundar Pichai ve Apple’dan Tim Cook’un bir restoranda Pichai’nin dirseğinin altına sıkıştırılmış bir klasörle buluşmasını belgeleyen görgü tanığı fotoğraflarının paylaşılması da kullanıcıların davasına yardımcı olmadı. Lin ayrıca, kullanıcıların Google’ın kanıtları yok etme geçmişi olduğunu göstermelerinden de etkilenmedi, çünkü yargıca göre “bu dava başvurusunda iddia sahipleri davalıların bunu yaptığına dair net bir kanıt ortaya koymadılar.”
Apple ve Google avukatları davanın reddi dilekçesinde, temel olarak kullanıcıların kendi başlarına antitröst davası açamayacaklarını savunmuşlardı. Ayrıca teknoloji şirketleri “Apple’ın bir arama motoru inşa etmekten kaçınmamak için yaptığı iddia edilen anlaşmanın sektördeki yenilikçiliği ve gizlilik uygulamalarını nasıl azalttığını ve hatta davacıların iddia ettikleri zararların hangi ilgili pazardan kaynaklandığını” açıklamalarını talep etmişlerdi. Şirketler ayrıca, kullanıcıların ABD Adalet Bakanlığı’nın antitröst davasında ileri sürdüğü argümanları “papağan gibi tekrarlama” girişimlerini de eleştirdiler.
Teknopark İstanbul’un kuluçka merkezi Cube Incubation, teknoloji ve yenilikçi iş fikri olan girişimci adaylarına yönelik İstanbul Ticaret Üniversitesi, Sakarya Teknokent, Sanofi, Türk Telekomünikasyon ve Başkent Üniversitesi ile birlikte BİGG Cube Incubation programını başlattı. BİGG Cube Incubation programında akıllı ulaşım, temiz teknolojiler, akıllı üretim sistemleri, iletişim ve sayısal dönüşüm, sağlık ve iyi yaşam, sürdürülebilir tarım ve beslenme alanlarında iş fikri olan girişimler desteklenecek.
Teknoloji ve yenilikçi iş fikirlerine 900.000 TL’ye kadar TÜBİTAK’tan yatırım desteği sağlayan BİGG Cube Programına, ön lisans, lisans, yüksek lisans, doktora öğrencileri ve mezunlar https://bit.ly/biggcubeincubation linki üzerinden başvurabiliyor. Programa kabul edilen girişimcilere teknik ve dikey mentorluk, mevcut durum ve stratejik analizler, iş birliği ağlarından faydalandırma, iş planı hazırlama, proje yazımı atölye çalışmaları gibi destekler sağlanacak.
Cube Incubation’ın olanaklarından yararlanacaklar
BİGG Cube Incubation Programı kapsamında girişimciler, Avrupa’nın kritik altyapılarına sahip kuluçka merkezlerinden biri olan Cube Incubation’ın uluslararası standartlarda sunduğu ofis, ıslak kuru laboratuvar ve temiz oda imkanlarından da yararlanacak. Girişimler, Teknopark İstanbul’un sunacağı geniş network sayesinde çeşitli şirketlerle görüşme imkanı bulabilecek ve derin teknoloji tabanlı geliştirmeler yapan girişimlerle aynı ekosistemde çalışmalarını hayata geçirecek. Girişimciler ayrıca Teknopark İstanbul Teknoloji Transfer Ofisi (TTO) aracılığıyla patent desteğinin yanında dijital medya ve PR çalışmaları kapsamında sunulan desteklerden de yaralanabilecek.
Geniş imkan ve destekler sunan BİGG Cube Incubation programına başvurabilmek için daha önce Teknogirişim Sermayesi ya da TÜBİTAK 1512 ve 1812 desteği almamış olmak ve herhangi bir şirkette ortaklığın bulunmaması gerekiyor.
Teknopark İstanbul’un kuluçka merkezi Cube Incubation, bugüne kadar 1000’den fazla girişime hizmet vermenin yanı sıra, çok sayıda BİGG girişimcisine de ev sahipliği yaptı.
Sürücüsüz bir Waymo aracı San Francisco’da bir bisikletliye çarparak hafif yaralanmasına neden oldu. Bu olay, sürücüsüz bir Cruise aracının bir yayayı yaralamasının ardından otonom araçlarla ilgili tansiyonun özellikle yüksek olduğu San Francisco’da yaşanan son olay oldu.
Kazanın yaşandığı kavşağın Google Maps sokak görünümü, her iki sokakta da korumasız bisiklet şeritleri bulunan depolarla çevrili düz, iyi aydınlatılmış bir alan gösteriyor. San Francisco polisi kamu bilgilendirme görevlisi Eve Laokwansathitaya’ya göre, olay yerine gelen polis memurları otonom bir aracın bir bisikletliye çarptığını ve sadece “hayati tehlike arz etmeyen yaralanmalar” bildirdiğini tespit etti. Kaza sırasında Waymo aracında bulunan yolcu yaralanmadı. Laokwansathitaya, olayın halen soruşturma altında olduğunu belirtti.
Waymo sözcüsü Julia Ilina ise olayla ilgili daha fazla ayrıntı paylaştı. Şirket sözcüsüne göre karşıdan gelen büyük bir kamyon kavşağa dönmeye başladığında Waymo aracı dört yönlü bir durakta durmuştu. Araç kendi sırası gelene kadar bekledi ve ardından kamyonun arkasında seyahat eden bisikletliyi fark etmeyerek kavşakta ilerlemeye başladı. Ilina, “Bisikletli kamyon tarafından engellendiği için görünmüyor ve kavşak dönüşünde hızla kamyonun arkasından giderek Waymo aracının yoluna giriyor,” dedi ve ekledi: “Bisikletli tamamen görünür hale geldiği anda aracımız ağır fren uyguladı ancak çarpışmayı önleyemedi.” Ilina, olaydan sonra Waymo’nun polisle temasa geçtiğini, ancak bisikletlinin kendi başına ayrıldığını ve sadece “küçük çizikler” rapor ettiğini de sözlerine ekledi.
Sürücüsüz araçlar dünya çapında daha fazla şehirde kullanılmaya başlandıkça, bu gibi olayların artması kaçınılmaz. Ancak teknoloji henüz yeni olduğu için, küçük çaplı kazaların bile incelenmesi, şirketlerin bu kazaların ardından uygun adımları attığından emin olmak açısından son derece önemli. Geçtiğimiz yıl Waymo’nun baş rakibi Cruise çok daha ciddi bir olaya karışmıştı. Sürücülü bir aracın çarparak yol kenarına fırlattığı bir yayayı fark etmeyen Cruise aracı, yayanın üzerinden geçmiş ve altında sıkışmış olduğunu fark etmeden yol kenarına çekmeye devam etti.
Yayanın sürüklenmesiyle ilgili ayrıntı, şirketin kazayla ilgili ilk açıklamasında yer almadı. Ancak detaylar ortaya çıktıktan sonra Cruise’un sürücüsüz araç kullanma izni askıya alındı ve şirket ülke çapındaki tüm operasyonlarını durdurdu.
Vodafone Türkiye’nin bu dönemde mobil abone sayısı 24,9 milyon, M2M (Makinelerarası İletişim) dahil toplam mobil abone sayısı 29,1 milyon oldu. Faturalı abone sayısı ise toplam bazın %78’ini oluşturdu ve 19,4 milyona ulaştı. Genişbant teknolojilerinde de hizmet kalitesini sürekli artıran Vodafone Türkiye’nin sabit genişbant abone sayısı 1,4 milyon olarak gerçekleşti.
Vodafone’un Vodafone Yanımda ve Online Self Servis gibi dijital kanallarını kullanan aylık aktif müşteri sayısı 17,5 milyona ulaştı. Vodafone’un dijital kanallarını kullanan müşterilerin aylık toplam etkileşimi ise 390 milyon oldu.
2023-24 mali yılının 3. çeyreğinde Vodafone Türkiye müşterilerinin toplam mobil data kullanımı geçen yılın aynı dönemine kıyasla %18,7 artışla 1,227 petabayt olarak gerçekleşti.
Vodafone Türkiye, bu dönemde dijital servis şirketi olma yolunda da önemli gelişme kaydetti. Şirketin Vodafone Yanımda mobil uygulaması üzerinden hayata geçirdiği Her Şey Yanımda online alışveriş platformunun ziyaret edilme sayısı 178 milyona ulaştı. Vodafone’un yeni nesil mobil finans çözümü Vodafone Pay’in ürünlerini kullanan toplam kullanıcı sayısı ise 5.1 milyona ulaştı. Şirketin 1.000’e yakın farklı işlem yapabilen kişisel dijital asistanı TOBi’nin aylık tekil kullanıcı sayısı 9 milyona, aylık sohbet sayısı ise 30 milyona yükseldi.
Vodafone Türkiye CEO’su Engin Aksoy, 2023-24 mali yılının 3. çeyrek performansını şöyle değerlendirdi:
Vodafone Türkiye CEO’su Engin Aksoy
“Vodafone Türkiye olarak, başarılı bir dönemi daha geride bıraktık. Buna göre, Ekim-Aralık 2023 dönemini kapsayan 3. çeyrekte servis gelirlerimiz 13 milyar TL olarak gerçekleşti. Bununla birlikte, müşterilerimize en iyi dijital deneyimi yaşatmaya devam ettik. Dijital kanallarımızı kullanan aylık aktif müşteri sayımız 17.5 milyona ulaştı. Müşterilerimiz için en iyi deneyimi sunmaya ve ülkemizin dijital hedeflerine katkıda bulunmaya devam edeceğiz.
Vodafone Türkiye’nin 2023-24 mali yılının üçüncü çeyrek sonuçları, şirketin büyüme performansını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu dönemde, Vodafone Türkiye’nin servis gelirleri 13 milyar TL’ye ulaşarak, hem yerel pazarda hem de global endüstrisinde dikkat çekti.
Vodafone Türkiye’den rekor büyüme! Gelirler ne kadar oldu?
Şirketin mobil abone sayısı, 3. çeyrekte 24.9 milyona ulaşırken, Makinelerarası İletişim (M2M) dahil edildiğinde toplam mobil abone sayısı 29.1 milyona yükseldi. Faturalı abone sayısı da toplam abone bazının yüzde 78’ini oluiturarak 19.4 milyona ulaştı. Bu artış, Vodafone Türkiye’nin mobil hizmetler alanında müşteri sayısını sürekli yükselttiğini gösteriyor.
Bunun yanı sıra, Vodafone Türkiye’nin sabit genişbant abone sayısı da 1.4 milyon olarak kaydedildi. Dijitalleşme trendinin hız kazandığı günümüzde, sabit genişbant hizmetlerine olan talebin artması, Vodafone Türkiye’nin bu alandaki yatırımlarının önemini daha da artırıyor.
Şirket aynı zamanda dijital müşteri deneyimine büyük önem veriyor. Vodafone Yanımda ve Online Self Servis gibi dijital kanalları kullanarak aylık aktif müşteri sayısını 17.5 milyona çıkarmayı başardı. Bu kanallardaki aylık toplam etkileşim sayısı da 390 milyon oldu.
Data kullanımı konusunda da önemli bir artış kaydeden Vodafone Türkiye, müşterilerinin toplam mobil data kullanımının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18.7 artarak 1,227 petabyte seviyesine kadar çıktığını bildirdi.
Her Şey Yanımda platformunun 178 milyon ziyaretçi sayısına ulaşması ve Vodafone Pay kullanıcı sayısının 5.1 milyona çıkması, şirketin dijital servisler alanındaki başarısını gösteriyor. Ayrıca, kişisel dijital asistan TOBi’nin aylık tekil kullanıcı sayısının 9 milyona, aylık sohbet sayısının ise 30 milyona yükselmesi, müşteri hizmetlerinde yapay zeka ve otomasyonun giderek daha fazla önem kazandığını gözler önüne seriyor.
Vodafone Türkiye CEO’su Engin Aksoy’un da belirttiği gibi, şirket başarılı bir çeyreği daha geride bırakmanın mutluluğunu yaşıyor.
Finansal teknoloji girişimleri kuran, bu girişimleri geliştiren ve büyümeleri için gerekli stratejilerle aktif olarak güçlendiren girişim kurucu teknoloji şirketi Pionr, KOBİ’lerin farklı ihtiyaçlarını karşılamayı ve karşı karşıya kaldıkları zorlukların kolayca üstesinden gelmelerini sağlamayı amaçlayan finans çözümü Norma’yı satın aldı. Şirket, satın almanın ardından Norma’yı yeni özelliklerle daha geniş bir kitleye hitap edecek şekilde müşterileriyle yeniden buluşturuyor. Pionr, Norma ile 2024 yılında 585.000, 2025 yılında 2,2 milyon, 2026 yılında 4,5 milyon ve 2027 yılında ise 12 milyon işlemle önemli bir kilometre taşına ulaşmayı hedefliyor.
Pionr Kurucusu Yakup Sezer ile Norma’nın Kobi’lere getirdiği avantajları ve seçenekleri konuştuk:
KOBİ’lerin finansal ihtiyaçlarına farklı bir yaklaşım getiren ve yenilikçi çözümleriyle dikkat çeken Norma’yı Pionr Kurucusu Yakup Sezer ile değerlendirdik. pic.twitter.com/WL1nSIPyld
Fintek sektörünün önde gelen oyuncularından Pionr, KOBİ’lerin finansal ihtiyaçlarına farklı bir yaklaşım getiren ve yenilikçi çözümleriyle dikkat çeken Norma’yı satın aldığını duyurdu. Pionr, Norma ile küçük ve orta ölçekli işletmeler olarak adlandırılan mikro kuruluşların ticari hesap açılışı, kart ve para transferleri, fatura takibi gibi temel finansal işlemlerini tek bir platform üzerinden yönetmelerine olanak sağlamayı hedefliyor. Norma müşterileri, şirket kuruluşu ve sanal ofis kiralama gibi hizmetleri de uygulama üzerinden kolayca ve zahmetsizce gerçekleştirebiliyor. TR IBAN hesabı ve Norma Visa Card üzerinden 7/24 FAST ve EFT ile kolay ve ücretsiz para transferi yapmak da mümkün hale geliyor.
Kobi’ler mobil POS ve ücretsiz sadakat programından da yararlanabiliyor
KOBİ’ler Norma ile ticari krediler, dijital sigorta, mobil POS ve ücretsiz sadakat programından da yararlanabiliyor. Tüm bu işlemler birbirine entegre bir şekilde çalışıyor ve işletmeler finansal durumlarını tek bir ekrandan kontrol altında tutabiliyor. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin temel sorunlarına çözüm getiren Norma, müşterilerin ihtiyaçlarını tek bir noktadan karşılama ve iş süreçlerini geliştirme fırsatı sunuyor, işletmelerin kendi potansiyellerine odaklanmalarını sağlayarak daha verimli bir geleceğe yol açıyor.
KOBİ’lerin benzersiz ihtiyaçlarını karşılamada öncü bir güç olan Norma’nın Pionr bünyesine katıldığını açıklamaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade eden Pionr Kurucusu Yakup Sezer, “Pionr olarak mikro işletmelerin yeterince değer görmediklerine ve bu alanda ciddi bir boşluk olduğuna inanıyoruz. Biz kendi işini kuran bir mikro işletmenin kuruluşundan itibaren tüm ihtiyaçlarını tek bir yerden yönetebilmesini ve bu öngörülerle gelecekte de finansal bir otopilot gibi bazı servislerin otomatik olarak gerçekleştirilebilmesini istiyoruz. 2024 yılında 585.000, 2025 yılında 2,2 milyon, 2026 yılında 4,5 milyon ve 2027 yılında ise 12 milyon işlemle önemli bir kilometre taşına ulaşmayı hedefliyoruz.”, dedi.
Küçük ve orta ölçekli işletmelere yeterince odaklanılmıyor
Faaliyetlerine yeni başlayacak ya da halihazırda faaliyet gösteren küçük ve orta ölçekli işletmeleri için geleneksel bankacılık hizmetlerinin ötesine geçen kapsamlı bir finans ürünleri platformu sunduklarını belirten Pionr Kurucusu Yakup Sezer, “Norma olarak ticari bankacılığı bir adım öteye taşıyoruz ve kredi, mobil POS, açık bankacılık gibi çözümlerimizin yanı sıra hesap yönetimi, kart hizmetleri, para transferi, fatura düzenleme ve muhasebe gibi kapsamlı hizmetler sunarak iş dünyasının ihtiyaçlarını karşılama konusuna odaklanıyoruz.
Yakın zamanda küresel pazarda faaliyet gösteren şirketlerin ve şahıs firmalarının da finansal ihtiyaçlarını karşılamak üzere direkt banka hesapları ve uluslararası para transferleri gibi hizmetler sunacağız. Amacımız, işletmelerin uluslararası düzeyde özel bankacılık çözümlerine ulaşmalarını sağlamak ve finansal gereksinimlerini en hızlı ve kolay şekilde karşılamak. Ülkemizdeki şahıs firmalarına, küçük ve orta ölçekli işletmelere değer katacak bu satın almayla finansal deneyimi daha da üst düzeye çıkarmayı hedefliyoruz” dedi.