Bulut güvenliği riski 2024’te dikkat çekecek

2024’teki en büyük bulut güvenliği riski kimlik bilgilerinin çalınması ve açığa çıkması olacak. Hesapları çok faktörlü kimlik doğrulamayla kilitlemek ve şifre ihlallerini araştırmak, saldırganların dışarıda kalmasına yardımcı olabilir.

Bir güvenlik operasyon merkezi (SOC) tarafından araştırılan olayların analizine göre, bilgisayar korsanları iş uygulamalarına ve bulut altyapısına sızma girişimlerini iki katına çıkarıyor. Yönetilen tespit ve yanıt şirketi Expel, SOC’nin araştırdığı tüm olayların yüzde 64’ünü “kimlik tehditlerinin” oluşturduğunu ve bunların hacminin 2022’ye göre yüzde 144 arttığını söyledi.

Bulut güvenliği riski için tahminler

Firmanın analizi, geçen yıl boyunca bulut altyapısı olaylarında yüzde 72’lik bir artış olduğunu ve beş olaydan ikisinden çalınan veya sızdırılan kimlik bilgilerinin sorumlu olduğunu gösterdi. Kimlik tehdidi olayları ya yetkisiz e-posta oturum açma işlemleri yüzde 60’ını oluşturuyordu. Bu, Microsoft Entra ID (eski adıyla Azure Active Directory), Okta, Ping ve Duo gibi kimlik platformlarında yapılan kimlik doğrulamalardan kaynaklanıyordu.

Expel raporunda, kar amacı gütmeyen bir kuruluşun 255 kez hedef alınmasına rağmen, kuruluşların yıl içinde ortalama sekiz kimlik temelli olayla karşılaştığı belirtildi. Bu olayların üçte ikisi, beklenmedik barındırma sağlayıcıları veya proxy’ler gibi şüpheli altyapılardan kötü niyetli oturum açma işlemlerini içeriyordu. Expel, saldırganların daha fazla proxy ve VPN kullanma yönünde bir değişim gördüğünü ve kuruluşların çok faktörlü kimlik doğrulama (MFA) gibi sürekli olarak “etkili birlikte gösterimler” uygulamaya koymasına kadar bunun devam edeceğini söyledi.

Expel, bu saldırıların artan hacminin, daha fazla kimlik avı platformunun kullanıma sunulmasının doğrudan bir sonucu olduğunu ve bu platformların, şüphelenmeyen kullanıcıları şifrelerini teslim etmeleri için kandırabilecek ikna edici giriş sayfaları oluşturmayı kolaylaştırdığını söyledi. Firma, SOC’nin bu yıl araştırdığı en fazla sayıda hedefli kimlik saldırısından “The Com” olarak bilinen belirli bir grubun sorumlu olduğunu söyledi. Bu grup öncelikle Okta ve Microsoft hesaplarını hedef alarak şifre politikalarını kötüye kullanmaya çalıştı.

Bu saldırganlar, hesapları kilitlenen bir personelin üyesi gibi davranarak BT yardım masalarını arayacak ve şifrelerin sıfırlanmasını isteyecek. Yardım masası veya self servis sistemi aracılığıyla yapılan talepler başarılı olursa saldırgan, gerçek kullanıcıya MFA push’ları gönderir. Kullanıcı MFA push’u kabul ederse saldırgan hesaba erişim kazanıyor. Expel, oturum açma işlemi MFA tarafından engellense bile, güvenliği ihlal edilmiş bir kullanıcı parolasına ilişkin her türlü kanıtı bir kimlik olayı olarak sınıflandırdığını söyledi.   

Apple TSMC’nin 2 nm çiplerini alan ilk şirket olacak

0

Apple, teknoloji dünyasında çığır açan adımlarına devam ediyor. Şirket, dünyanın önde gelen çip üreticilerinden biri olan Taiwan Semiconductor Manufacturing Company (TSMC)‘nin 2 nanometre (nm) üretim sürecinden geçen çipleri kullanacak ilk şirket olma onuruna nail olacak. Beklentilere göre, Apple TSMC’nin 2nm çip üretimine 2025’in ikinci yarısında başlaması planlanıyor ve bu çipleri ilk olarak entegre edecek firma olarak Apple öne çıkıyor.

iPhone 17 Pro serisinin bu yeni teknolojiyle güçlendirilmiş çipleriyle donatılacağı iddia ediliyor. apple TSMC’nin 2nm teknolojisinin, mevcut 3nm çiplere göre %20 daha yüksek GPU hızı, %10 daha yüksek CPU hızı ve 2 kat daha hızlı Neural Engine gibi önemli iyileştirmeler sunacağı söyleniyor. Ayrıca, Mac bilgisayarlarında kullanılan M3 serisi çiplerde de benzer performans artışlarına tanık olabiliriz.

Apple TSMC

Bu devrimsel adım, TSMC’nin 2nm çiplerinde FinFET yerine nano tabaka tabanlı GAAFET teknolojisini benimsemesiyle gerçekleşecek. Bu, daha küçük transistör boyutları ve daha düşük çalışma voltajı ile daha yüksek hızları mümkün kılacak bir teknoloji değişikliğini ifade ediyor. Ancak, bu değişikliğin beraberinde getirdiği zorluklar ve maliyetler göz önüne alındığında, TSMC’nin bu teknolojiye geçiş için milyarlarca dolar harcadığı belirtiliyor.

Apple, bu teknoloji devrimine uyum sağlamak için çip tasarımında da değişikliklere gidecek. TSMC’nin 2nm çiplerini alan ilk şirket olacak olması, Apple’ın teknoloji liderliğini sürdürme kararlılığını yansıtıyor. Ayrıca, TSMC’nin 1.4 nanometre çipler üzerinde çalıştığı ve bu çiplerin 2027’de piyasaya sürülmesinin beklendiği de gelen bilgiler arasında.

Bu gelişmelerle birlikte, teknoloji dünyasında heyecanlı bir dönemin başladığını söylemek mümkün. İleriye dönük, Apple ve TSMC’nin işbirliğiyle geleceğin teknolojik trendlerine yön verecek daha birçok yenilik bekleniyor.

OPPO, Türkiye’yi telefon üretim üssü yapıyor!

0

Türkiye, OPPO ile gerçekleştirilen tarihi bir anlaşmayla akıllı telefon üretiminde dünya çapında bir merkez olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Mıstaçoğlu Holding şirketlerinden AGM A.Ş. ile OPPO arasında gerçekleştirilen bu stratejik iş ortaklığı, Türkiye’nin teknoloji sektöründeki konumunu bir adım ileri taşıyacak. İşte detaylar…

OPPO, Türkiye’de telefon üretimi yapacak!

Mıstaçoğlu Holding, bünyesindeki AGM A.Ş. aracılığıyla, OPPO’nun Türkiye’deki üretim, satış ve servis hizmetlerini üstlenerek, Türkiye’yi cep telefonu üretimi konusunda dünya çapında bir merkez haline getirmeyi hedefliyor. Bu büyük yatırım, teknoloji, mobil iletişim, madencilik, gayrimenkul geliştirme ve işletmeciliği alanlarında fayda sağlayacak.

OPPO

Stratejik ortaklık, ortak satış ve pazarlama çalışmaları, hizmet operasyonları ve yerel üretim girişimleri gibi çeşitli alanları kapsayarak geniş bir iş birliği yelpazesini ortaya koyuyor. Anlaşma kapsamında, AGM A.Ş., İstanbul Tuzla’daki fabrikasında OPPO ürünlerinin yerel üretimini üstlenecek. Şüphesiz ki bu hamle, GSM sektöründeki istihdam artışı, yurt dışından bilgi transferi ve teknoloji gelişimi gibi alanlarda Türkiye ekonomisine ciddi katma değerler sağlayacak.

OPPO MEA Başkanı Chico Zhou ve Mıstaçoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Mıstaçoğlu’nun katılımıyla gerçekleştirilen imza töreninde, iki tarafın da bu ortaklığın getireceği karşılıklı büyüme, yenilikçilik ve müşterilere sunulacak olağanüstü ürün ve hizmetler konusundaki heyecanları ve kararlılıkları vurgulandı.

Gerçekleştirilen iş birliği ile Türkiye’nin OPPO’nun yurt dışındaki en önemli ve güçlü pazarlarından biri olacağına dikkat çeken Mıstaçoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Mıstaçoğlu şunları söyledi:

“Birçok önemli kilometre taşını içeren bu ortaklık, şirketimiz açısından gurur verici olduğu kadar, Türkiye’nin milli ticari gücüne güç katacak bir yatırım oldu. Yeni dönemle birlikte ülkemizde yapılacak yüksek teknolojiye dayalı üretimin, istihdama katkısının yanı sıra yüksek teknolojinin gelişimini kolaylaştırması açısından da önemli olduğunu düşünüyoruz.

Bu adımın ülkemizin geleceğine yapacağı katkı ve inovasyon potansiyeli bize büyük mutluluk veriyor. Amacımız kısa bir süre içeresinde ülkemizi akıllı cep telefonu üretimi konusunda bir dünyada önde gelen ülkelerden biri konumuna getirmek ve tüm dünyaya teknolojik bu ürünleri ihraç etmek”

Fidye yazılımları yapay zekâ ile güçlenecek!

İngiltere’de istihbarat teşkilatı GCHQ çatısı altında 2016 yılında kurulan Ulusal Siber Güvenlik Merkezi (NCSC), siber suçluların halihazırda yapay zekâ uygulamalarını çeşitli amaçlarla kullandığını ve bu olgunun önümüzdeki iki yıl içinde daha da kötüleşerek siber saldırıların hacmini ve şiddetini artırmaya yardımcı olmasının beklendiğini söylüyor.

NCSC, yapay zekânın aslında deneyimsiz tehdit aktörlerinin, kiralık bilgisayar korsanlarının ve düşük vasıflı hacktivistlerin, aksi takdirde önemli ölçüde zaman, teknik bilgi ve operasyonel çaba gerektirecek daha etkili, özel saldırılar gerçekleştirmelerini sağlayacağına inanıyor. ChatGPT ve Bing Chat gibi mevcut büyük öğrenme modeli (LLM) platformlarının çoğu, platformun kötü amaçlı içerik oluşturmasını engelleyen güvenlik önlemlerine sahip. Ancak kısa bir süre önce Robust Intelligence ve Yale Üniversitesi’ndeki araştırmacıların da bilimsel bir makalede ortaya koyduğu üzere bu güvenlik önlemlerini yine bir yapay zekâ kullanarak aşmak son derece kolay.

NCSC de tam olarak bu konuya dikkat çekerek siber suçluların suç faaliyetlerini desteklemek için özel olarak tasarlanmış üretken yapay zekâ hizmetleri hazırladıkları ve pazarladıkları konusunda uyarıyor. Örnekler arasında, tehdit aktörlerinin kötü amaçlı yazılım ve kimlik avı yemleri de dahil olmak üzere kötü amaçlı içerik oluşturmasına olanak tanıyan ücretli bir LLM hizmeti olan WormGPT yer alıyor.

Bu durum, teknolojinin kontrollü ve güvenli çerçevelerin sınırlarını çoktan aştığını ve daha geniş bir suç ekosisteminde erişilebilir hale geldiğini gösteriyor. NCSC ayrı bir tehdit değerlendirmesinde “Fidye yazılımı aktörleri de dahil olmak üzere tehdit aktörleri, keşif, kimlik avı ve kodlama gibi siber operasyonların verimliliğini ve etkinliğini artırmak için halihazırda yapay zekâyı kullanıyor” uyarısında bulunuyor: “Bu eğilim neredeyse kesin olarak 2025 ve sonrasında da devam edecektir.”

Rapor, yapay zekânın siber risk ortamındaki rolünün, dönüştürücü olmaktan ziyade mevcut tehditleri geliştiren evrimsel bir rol olmasının beklendiğini belirtiyor. NCSC’nin değerlendirmesinin kilit noktasında ise siber operasyonlarda sofistike YZ kullanımının, 2025 yılına kadar esas olarak kaliteli verilere, uzmanlığa ve kaynaklara erişimi olan aktörlerle sınırlı kalacağı ancak akabinde ciddi bir artış yaşanacağı uyarısı yer almakta. Değerlendirmeye göre yapay zekâ, daha hızlı, daha etkili veri analizi ve YZ modellerinin eğitilmesini sağlayarak siber saldırıları daha etkili hale getirecek.

Yukarıda yer alan tablo, yapay zekânın üç beceri seviyesi için belirli tehdit alanları üzerindeki etkilerini özetliyor. NCSC, sofistike APT’ler için yapay zekânın, kaçamak özel kötü amaçlı yazılımları daha kolay ve daha hızlı üretmelerine yardımcı olacağına inanıyor. NCSC, “Yapay zekâ, mevcut güvenlik filtreleri tarafından tespit edilmekten kaçınabilecek kötü amaçlı yazılımlar üretme potansiyeline sahiptir, ancak yalnızca kaliteli istismar verileri üzerinde eğitilirse,” diye açıklıyor ve ekliyor: “Son derece yetenekli devletlerin, bu amaçla bir yapay zekâ modelini etkili bir şekilde eğitecek kadar büyük kötü amaçlı yazılım depolarına sahip olması gerçekçi bir olasılıktır.”

Genel olarak NCSC, üretken yapay zekâ ve büyük dil modellerinin, deneyim ve beceri düzeyi ne olursa olsun herkesin kimlik avı, sahtekarlık ve sosyal mühendislik girişimlerini tespit etmesini oldukça zorlaştıracağı konusunda uyarıyor.

Google’ın Lumiere yapay zekası, video üretiminde çığır açtı

Yapay zeka teknolojileri, metin ve görsel üretimdeki başarılarından sonra şimdi de video üretiminde çığır açan bir evreye geçiyor. Google’ın yeni yapay zeka modeli Lumiere, olağanüstü difüzyon özellikleriyle dikkat çekiyor. Will Smith’in spagetti yemesinden itibaren geçen 10 ayda, Lumiere beş saniyeye kadar oldukça gerçekçi veya yüksek kaliteli video klipler üretebiliyor.

Lumiere, doğal dil metin istemlerine yanıt olarak hareketsiz görüntüleri canlandırma yeteneği ile öne çıkıyor. Google Research tarafından geliştirilen bu proje, Uzay-Zaman U-Net mimarisi ile bir videonun tüm zamansal süresini tek bir model geçişinde oluşturabiliyor.

Geleneksel video modellerinden farklı olarak Lumiere, global zamansal tutarlılığı daha erişilebilir kılan benzersiz bir yaklaşım benimsemektedir. Bu mimari, önceden eğitilmiş bir metinden görüntüye difüzyon modeli ile uzamsal ve zamansal aşağı/yukarı örnekleme içermektedir.

Lumiere’in en etkileyici özelliklerinden biri, herhangi bir görüntünün stilini klonlama yeteneği ve bu stili kullanarak bir dizi benzer görünen ve hissettiren video oluşturabilmesidir. Ayrıca, kaynak materyali Lego’ya, origamiye veya çiçeklere dönüştürme gibi sınırları zorlayan görevleri başarıyla gerçekleştirebilmektedir.

Ancak Google, Lumiere’in henüz bir araştırma projesi olduğunu ve çoklu çekimler veya geçişler içeren sahneler içeren videolar için tasarlanmadığını belirtiyor. Ayrıca, modelin yüksek çözünürlüklü görüntü üretimi için uzamsal bir süper çözünürlük modülü gerektirdiğini vurguluyor.

Şu an için Lumiere, Google’ın telif hakkı, güvenlik, yanlış bilgilendirme gibi konularda sistemi kısıtlamak zorunda kalmadığı bir araştırma projesi olarak öne çıkıyor. Ancak, Lumiere projesi, metinden videoya yapay zeka üretiminde gerçekçi ve tutarlı hareket sentezlemeye yeni bir yaklaşım getirerek büyük bir devrim anlamını taşıyor.

Toyota başkanı: küresel elektrikli araç satışları %30’da kalacak

Toyota’nın yönetim kurulu başkanı Akio Toyoda, tamamen elektrikli araçların küresel otomobil satışlarının yalnızca %30’unu oluşturacağına inandığını açıkladı. Elektrikli araçlara yeterince yatırım yapmamakla eleştirilen Toyota, Toyoda’nın liderliğindeki tutumunu sürdürüyor.

Akio Toyoda, düzenlenen bir iş etkinliğinde yaptığı konuşmada, bataryalı elektrikli araçların ilerleme kaydetse bile hibrit araçlar, yakıt hücreli elektrikli araçlar ve hidrojen yanmalı motorlu araçların otomotiv pazarının %70’ini oluşturacağına inandığını vurguladı. Toyoda, Toyota’nın çeşitli ürün yelpazesine vurgu yaparak güç aktarım mekanizması teknolojisinin müşteri ve pazarın karar vereceği bir konu olduğunu belirtti.

Toyota başkanı

Elektriğe erişim sorununu öne sürerek, Toyoda, dünya genelinde yaklaşık bir milyar insanın elektriğe erişim sorunu yaşadığını iddia etti. Ancak, Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre bu sayı 775 milyona yakın.

Toyoda, Toyota’nın misyonunun CO2 emisyonlarını azaltmak olduğunu ve zorunlu olarak elektrikli veya yakıt hücreli araçlara dönüşmek olmadığını söyledi. Elektrikli araç teknolojisinin neden en iyi çözüm olduğuna dair medyanın bir açıklama yapmadığını öne sürdü, ancak bu görüşü çeşitli kaynaklar tarafından tartışılmış durumda.

Toyota, uzun süredir tamamen elektrikli araç politikasına karşı çıkıyor ve çeşitli alternatif güç aktarma teknolojilerini geliştirmeye devam ediyor. Ancak, şirketin Akio Toyoda’nın liderliğinde elektrikli araç üretimine daha fazla odaklanmaya başladığı gözlemleniyor.

Sosyal medya ve dijital pazarlama eğitimi ile kariyer fırsatlarını keşfedin!

0

Sosyal Medya ve Dijital Pazarlama dünyasına adım atmak isteyenler için heyecan verici bir fırsat sunuyoruz! Alanında uzman eğitmenler eşliğinde zengin bir içerik sunan yeni bir eğitim modülü, “Sosyal Medya ve Dijital Pazarlama Uzmanlığı”, katılımcılarını bekliyor.

Bu kapsamlı program, 19 Şubat 2024’te başlayarak toplamda 72 saat sürecek. Eğitim, Hakan Er, Yasin Kaplan ve Eren Ümit Kaplan gibi sektörün önde gelen isimleri tarafından verilecek ve katılımcılara dijital pazarlamanın temellerinden en gelişmiş tekniklerine kadar geniş bir perspektif sunacak.

Eğitim takvimi şu şekilde detaylandırılmıştır:

  • 30 Saat Temel Sosyal Medya Eğitimleri: Sosyal medya platformlarının kullanımı, içerik stratejileri ve topluluk yönetimi üzerine yoğunlaşan dersler
  • 12 Saat Reklam ve Kampanya Yönetimi: Etkili dijital reklamcılık ve kampanya yönetimi teknikleri, dönüşüm oranlarını artırma yolları
  • 21 Saat İleri Seviye SEO & SEM Eğitimleri: Arama motoru optimizasyonu (SEO) ve arama motoru pazarlaması (SEM) konularında ileri düzey bilgi ve teknikler
  • 9 Saat Sunumlar ve Kariyer Planlaması: Etkili sunum teknikleri ve kariyer yolculuğunda başarılı adımlar atmak için stratejiler.

Bu eğitim modülü, katılımcılara sosyal medya ve dijital pazarlama alanlarında derinlemesine bilgi ve beceri kazandırmayı amaçlıyor. Kurs, aynı zamanda, teorik bilgilerin pratiğe dökülmesine olanak tanıyan gerçek dünya örnekleri ve uygulamalı projeler içerecek.

Katılımcılar, bu eğitimle birlikte dijital dünyada markalarını nasıl konumlandıracaklarını, etkili stratejileri nasıl oluşturacaklarını, içerik üretimi ve online topluluk yönetimi gibi konularda usta olacaklar. Ayrıca, Google Analytics, Meta Business Manager ve diğer dijital araçların kullanımı konusunda da bilgi sahibi olacaklar.

Eğitim sonunda, katılımcılar dijital pazarlama ve sosyal medya konularında sağlam bir temele sahip olacaklar ve bu bilgileri kariyerlerinde veya işlerinde etkin bir şekilde kullanabilecekler. “Sosyal Medya ve Dijital Pazarlama Uzmanlığı” eğitim modülü, sektördeki en güncel bilgileri ve uygulamaları sunmak üzere tasarlanmıştır. Bu eğitimle birlikte, katılımcılar dijital dünyada rekabet edebilir ve başarılı olabilirler. Şimdi kaydolun ve sosyal medya ve dijital pazarlama dünyasında yerinizi alın!

Detaylı bilgi ve başvuru için burayı tıklayabilirsiniz.

Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi yorumlarda paylaşın!

3 yıl içinde 3000 yeni şarj istasyonu!

Sıfır emisyonlu gelecek için yola çıkan ve önümüzdeki 3 yıl içinde 3000 adet istasyon kurma hedefi olan Solarşarj, kısa sürede kurduğu farklı yerlerde birçok AC ve DC istasyonun yanı sıra her geçen gün istasyon sayısını artırarak büyümeye devam ediyor. Bir Solarçatı iştiraki olan Solarşarj, uzun yıllardır yenilenebilir enerji sektöründe oluşturduğu deneyimi hızlıca sahaya yansıtarak ve doğru bir dijitalleşme stratejisi ile 6 ayda tüm lisans taahhütlerini uçtan uca yerine getirdi. Gelecek vizyonu olarak temiz enerjiye olan inancı ve karbon salımını azaltma hedefiyle enerjisini yenilenebilir kaynaklardan elde eden üniversite, otel, fabrika, avm ve site gibi birçok farklı işletmede şarj istasyon kurulumları yaparak büyümesini sürdürüyor. 

Pazar bir önceki yıla göre 7 kat büyüdü

Solarşarj Genel Müdürü Murat Karagözoğlu
Solarşarj Genel Müdürü Murat Karagözoğlu

Bu kapsamda kullanıcı deneyimini merkeze alarak geliştirmelerini yapan Solarşarj, en iyi donanımlarla en doğru yazılım çözümünü birleştirerek uçtan uca, müşterileri için mükemmel bir akış tasarladı. Solarşarj Genel Müdürü  Murat Karagözoğlu, “Dünya çapında olduğu gibi ülkemizde de elektrikli araçlara olan talep çok fazla, pazar ciddi bir büyüme içerisinde. 2023 yılında yerli otomobilimiz Togg’un da devreye girmesiyle pazar bir önceki yıla göre 7 kat büyüdü. Vatandaşlarımız için yeni olan elektrikli araç kullanımı, markamızın dijitalleşmeyi ön olanda tutan müşteri odaklı yaklaşımımıyla bu deneyimi en iyi hale getirmek için bir ekosistem geliştirdik. Sürekli üzerine yeni yaklaşımlar ekleyerek ve müşterilerimizden gelen geri bildirimleri değerlendirerek basit, hızlı ve güvenli işlemler yapılmasını sağlıyoruz. Ortaya koyduğumuz yüksek Solarşarj standartlarıyla bir kez tanışan müşterilerimiz daha sonra bu özellikleri arar hale geliyor ve bu yönde çok sayıda pozitif dönüşüm alıyoruz.” dedi.

Solarçatı ekosistemi ve emisyonsuz şarj!

Firma uzun yıllardır biriktirdiği tecrübeyi sahaya yansıtarak kısa zamanda birçok yerde kurulum gerçekleştirdi. Özellikle güneş enerji santrali kurulumu ya da projesi devam eden yerlere odaklanarak, karbon azaltımında kritik öneme sahip “Şarj İstasyonu” konseptini ana strateji haline getirdi. Bu kapsamda Türkiye’nin önde gelen ve enerjisini güneş ya da rüzgârdan sağlayan işletmeler ile iş birliğine giderek elektrikli araç sahiplerinin sıfır emisyon beklentisini karşılamak adına atılan adımlarda çok önemli bir pay sahibi oldu. “Temiz enerji ülkemiz ve dünyamız açısından kritik bir öneme sahip. Aynı zamanda ülkemizin enerji bağımsızlığını elde edebilmesi, cari açığın azaltılması için uzun yıllardır emek verdiğimiz güneş ve rüzgâr odaklı santralleri şarj istasyonları ile bir araya getirmek bizim en önemli önceliğimiz. Mevcut durumda elektrikli araçların sayılarının artması ve şebekeden farklı zamanlarda enerji talep etmesi, altyapıya ekstra bir yük getirecek olup, şarj işlemlerinin yapıldığı yerlerin enerjilerini yenilenebilir kaynaklardan alması bu şebeke üzerindeki yükü karşılaması adına pozitif olarak yardımcı olacaktır.” diyen Solarşarj Yönetim Kurulu Başkanı Utku Korkmaz, ileride   bu kapsamdaki çalışmalarını genişleteceklerini ifade etti.

Tesla, 2025’te yeni elektrikli araçlarla pazara giriyor

Elektrikli otomobil devi Tesla, 2025 yılında model çeşitliliğini artırmayı ve Çinli rakiplerine karşı güçlenmeyi hedefliyor. Reuters’in özel haberine göre, Tesla’nın 2025 yılında “Redwood” kod adlı yeni bir kitlesel pazar elektrikli aracı üretme planları bulunuyor. Bu araç, kompakt bir crossover olarak karşımıza çıkacak.

Elektrikli otomobil devi Tesla CEO’su Elon Musk, uzun zamandır yeni nesil, uygun fiyatlı elektrikli araçlar ve sürücüsüz robotaksiler konusunda planlarını açıklıyordu. 25.000 dolarlık giriş seviyesi bir otomobil de dahil olmak üzere bu yeni modeller, daha uygun fiyatlı benzinli araçlar ve Çinli üreticilerin artan rekabetine karşı bir cevap olacak. Tesla’nın bu hedefler doğrultusunda çalıştığı, 2023 yılında dünya genelinde en büyük elektrikli araç üreticisi olarak Çinli BYD tarafından geçildiği dikkate alındığında önem kazanıyor.

Planlanan “Redwood” adlı yeni elektrikli aracın üretimi için Tesla’nın 2023‘te tedarikçilerle görüştüğü ve başlangıçta haftalık 10.000 araçlık üretim kapasitesini hedeflediği belirtiliyor. Üretimin Haziran 2025’te başlaması bekleniyor. Ancak, Tesla’nın önceki lansmanlarda fiyatlandırma ve hedeflere ulaşma konusunda zorluklar yaşadığı hatırlanmalıdır. Örneğin, Cybertruck‘ın üretimi gecikti ve başlangıç fiyatı Musk’ın 2019’da belirttiğinden %50 daha yüksek oldu.

Elon Musk’ın daha önceki açıklamalarına göre, uygun fiyatlı modelin üretimi başlangıçta Teksas’taki fabrikada gerçekleşecek. Ancak kaynaklar, Tesla’nın ayrıca Berlin yakınlarındaki fabrikasında daha ucuz otomobiller üretme ve Hindistan’da bir fabrika kurma konularında da çalışmalar yaptığını belirtiyor.

Sıvı metal RAM, giyilebilir teknolojiler için devrim yaratabilir

Pekin’deki Tsinghua Üniversitesi’nden araştırmacılar, sıvı formda esnek bir bellek türü olan FlexRAM’i geliştirdi. Bu teknoloji, giyilebilir teknolojilerden implantlara kadar bir devrimin kapılarını aralayabilir.

FlexRAM adı verilen bellek cihazı, galyum bazlı sıvı metal kullanarak geleneksel okuma ve yazma işlemlerini gerçekleştiriyor. Bu sıvı metal damlacıkları, düşük voltaj uygulandığında gerilebilir bir biyopolimer olan Ecoflex içinde oksitlenerek “1” veya “açık” durumunu temsil ediyor. Tersine çevrildiğinde ise “0” veya “kapalı” durumuna geçiyor.*

Sıvı metal RAM

Esnek tasarım ve mükemmel stabilite

3D yazıcılar kullanılarak yapılan Sıvı metal RAM Ecoflex kalıplarına sıvı metal ve polivinil asetat hidrojel çözeltisi eklenerek FlexRAM prototipleri üretildi. Bu hidrojel katkısı, FlexRAM’in mekanik özelliklerini güçlendirirken çözelti sızıntısını da önlemeye yardımcı oldu. Araştırmacılar, belleği 3.500’den fazla kez test ederek FlexRAM’in son derece kararlı olduğunu tespit ettiler.

FlexRAM geçici bir bellek türü olmasına rağmen, güç sağlandığı sürece verileri koruyabiliyor. Düşük veya sıfır oksijenli ortamlarda dahi, güç kesildiğinde verileri sınırlı bir süre boyunca koruyabilme özelliğine sahiptir. Testler, bu tür ortamlarda verilerin 43.300 saniye (12 saat) boyunca saklanabildiğini gösterdi.*

Uzun süreli depolama için çalışmalar devam ediyor

FlexRAM’in geçici olmasının yanı sıra, araştırmacılar uzun süreli depolama için geçici olmayan bellek üzerinde de çalışmaktadır. Bu, gelecekteki teknolojik gelişmelerde uzun vadeli veri depolamanın mümkün olabileceği anlamına gelebilir.*

Pekin’deki Tsinghua Üniversitesi’nde biyomedikal mühendisliği profesörü olan Jing Liu, IEEE Spectrum’a yaptığı açıklamada, buluşlarının geleneksel esnek bellek kavramlarını temelden değiştirdiğini ve damlacık boyutunun hassasiyeti arttıkça bellek tepkisinin daha da iyileştiğini belirtti.

Bu çığır açan gelişme, esnek robotlardan çok yönlü implante edilebilir elektroniklere ve tam beyin-makine arayüzlerine kadar geniş bir uygulama alanı bulabilir. Sıvı metal RAM teknolojisi, geleceğin teknolojik gelişmelerine önemli bir katkı sağlayabilir.

Web Summit CEO’su yine değişiyor!

Dünyaca ünlü etkinlik şirketi Web Summit’in CEO’su Katherine Maher, firmadan ayrılıyor. Maher, ABD medya şirketi National Public Radio’nun (NPR) başkanlığını devralacak.  

Katherine Maher, Ekim 2023’ün sonlarında, İsrail hakkında yaptığı yorumlar n edeniyle Alphabet ve Meta Platforms gibi büyük markaların Kasım 2023’teki Web Summit etkinliğinden çekilmesine neden olan ve firmadan ayrılan Paddy Cosgrave’in yerine Web Summit CEO’su olarak atanmıştı. Cosgrave hala Web Summit’in yüzde 80’ine sahip ancak yönetimde aktif olarak yer almıyor.

Maher, X’te yayınladığı bir gönderi ile 25 Mart’ta National Public Radio’nun başına geçeceğin, ancak Web Zirvesi’nin yönetim kurulunda kalmayı planladığını açıkladı.

Apple, iPhone 16’da bulutsuz yapay zeka kullanacak

Apple, gelecekteki iPhone’larında bulut tabanlı yapay zeka yerine yerleşik donanımı tercih edecek. Şirket, üretken yapay zeka modellerini cihazın kendi donanımı üzerinde çalıştırmayı planlıyor, bu da hız ve güvenlik avantajları sağlayabilir.

Firma, rakiplerinin aceleci uygulamalarının aksine, henüz büyük bir üretken yapay zeka projesi duyurmadı. Ancak, bu durum bazı çevrelerde Apple’ın sektörde geride kalıyor olabileceği şeklinde yorumlanmıştır. Şirket, teknolojinin olası kusurlarından kaçınmak ve güvenlik endişelerini hafifletmek amacıyla temkinli bir yaklaşım benimsediğini belirtmiştir.

Apple’ın işe alım kayıtları ve analist yorumları, şirketin bu yıl içinde üretken yapay zekaya yönelik yatırımlarının somut sonuçlarını gösterebilir. Muhtemelen, Apple’ın gelecekteki ürünleri bulut hizmetleri yerine yerleşik donanım kullanarak yapay zeka modellerini çalıştıracaktır.

Analizlere göre, Apple’ın bu yıl içinde yapay zeka alanında önemli adımlar atması bekleniyor. Yapılan iş ilanları ve CEO Tim Cook’un açıklamalarına göre, şirket, Google ve OpenAI gibi öncülerin yaşadığı sorunları yaşamamak adına dikkatli bir strateji izlemek istiyor.

Önde gelen analistler, Apple’ın Haziran ayında düzenlenecek WWDC etkinliğinde tanıtılacak iOS 18’in yapay zekaya odaklanmasını bekliyor. Ayrıca, Apple’ın içsel olarak “Ajax GPT” olarak adlandırılan büyük bir dil modelini kullanarak Siri’nin geliştirilmiş bir versiyonunu sunabileceği belirtiliyor. Yapay zekalı iOS 18’in, Eylül ayında piyasaya sürülecek olan iPhone 16 serisinde yer alması bekleniyor.

Apple’ın yapay zeka modelleri, en yeni çipleri olan M3 ve A17 Pro’nun nöral motorlarından (NPU) yararlanabilir. Şirketin, yapay zeka çalışmalarına odaklanan iş ilanlarının sayısının artması, sektörde agresif bir atılımın habercisi olarak görülüyor.

Son olarak, Apple’ın bu ay içinde yayınladığı yapay zeka çalışması, cihazlarda yerleşik donanım kullanılmasını önererek, şirketin bu yönde bir strateji izlemeye odaklandığının net bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Öte yandan, benzer bir yaklaşımı benimseyen Samsung’un Galaxy S24 serisi, görüntü düzenleme, gerçek zamanlı metin çevirisi ve diğer görevler için yerleşik yapay zeka donanımını kullanarak dikkat çekmişti.

Kripto para ve yapay zeka, veri merkezlerinin elektrik tüketimini artırıyor

Günümüzde, veri merkezleri dijital dünyanın temel taşlarından biri haline gelmiş durumda. Uluslararası Enerji Ajansı‘nın (IEA) yeni raporuna göre, kripto paralar ve yapay zeka teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, veri merkezlerinin elektrik tüketimi adeta balon gibi şişiyor.

IEA’nın yayınladığı yıllık elektrik raporuna göre, 2022 yılında veri merkezleri, kripto paralar ve yapay zeka kullanımıyla küresel elektrik talebinin yüzde 2’sini karşıladı ve 460TWh elektrik tüketti. Bu, Türkiye’nin 2023 yılındaki toplam elektrik tüketiminin neredeyse 1.5 katına denk geliyor. Rapor, kripto para madenciliğinin tek başına 110TWh elektrik tüketerek bu miktarın dörtte birini oluşturduğunu gösteriyor.

Veri Merkezlerinin Elektrik Tüketimi

2026 yılına kadar, merkezlerinden kaynaklanan elektrik tüketiminin, kripto paralar ve yapay zeka kullanımıyla birlikte 1.050TWh’ye kadar çıkması bekleniyor. Bu durum, çevresel etkiler konusunda endişelere yol açıyor.

ABD, dünya genelindeki 8.000 veri merkezinin yüzde 33’üne ev sahipliği yaparken, aynı zamanda en fazla Bitcoin madenciliğinin yapıldığı ülke konumunda. IEA, ABD’deki veri merkezi elektrik tüketiminin önümüzdeki yıllarda “hızlı bir şekilde” artacağını ve 2026’da ülkenin toplam elektrik talebinin yüzde 6’sını oluşturacağını tahmin ediyor.

Veri merkezlerinin temel görevi bilgisayarları depolamak olmasına rağmen, yapay zeka kullanımıyla birlikte elektrik talepleri artıyor. IEA raporuna göre, Google Arama gibi tamamen yapay zekayı içeren uygulamaların elektrik talepleri on kat artabiliyor.

Kripto paraların elektrik talebinin 2026’ya kadar yüzde 40 oranında artması bekleniyor. Ancak, Ethereum’un enerji verimliliğini artırarak elektrik kullanımını yüzde 99’dan fazla azalttığı örnekler de bulunuyor. Diğer yandan, Bitcoin ağı çevresel etkileri sınırlamak konusunda aynı adımları atmıyor.

Bu gelişmeler, veri merkezlerinin sürdürülebilir enerji ve çevresel etkileri konusundaki önemi üzerine düşündürüyor.

OpenAI, şeffaflık taahhüdünden vazgeçti

OpenAI, kuruluş ilkelerinden sapmaya devam ederken, şirketin önemli belgelerini kamuya açıklama sözünü yerine getirmediği bildiriliyor. Elon Musk’ın da aralarında bulunduğu zengin teknoloji girişimcileri tarafından 2015 yılında kar amacı gütmeyen bir araştırma laboratuvarı olarak kurulan OpenAI, toplumu yapay zeka gelişmeleri konusunda bilgilendirmeyi amaçlayan şeffaflık ilkelerine vurgu yapmıştı.

Ancak Wired’e göre, OpenAI’ın şeffaflık politikasında önemli değişiklikler yaşandı. Şirketin yönetimindeki kriz ve CEO değişiklikleri, özellikle Sam Altman’ın kovulup sonra tekrar göreve dönmesi, OpenAI’ın şeffaflık sorunları ve hedeflerindeki belirsizlikleri artırmış gibi görünüyor.

OpenAI şeffaflık belgelerinin gün ışığına çıkarılmaması, şirketin içsel krizlerini ve Microsoft gibi büyük destekçilerle olan ilişkilerindeki potansiyel değişiklikleri anlamak açısından önem arz ediyor. Wired, belgelere erişim talebinde bulunsa da, olumlu bir dönüş alamadı ve bu durum şirketin giderek kapalı bir yapıya doğru evrildiği endişelerini artırıyor.

Elon Musk, geçmişte OpenAI’ın adının “Super-Closed-Source-for-Maximum-Profit-AI” olması gerektiğini belirtti. Bu açıklama, şirketin şeffaflıkta kaybettiği ivmeyi ve yapay zeka gelişimindeki öncü rolünü sorgulayan bir yaklaşımı yansıtıyor. OpenAI’ın önceki GPT modelleriyle ilgili detaylı raporlar yayınlamasına rağmen, son GPT-4 modelinde detayların azaldığı gözlemleniyor.

OpenAI’ın şeffaflık konusundaki kayıpları, şirketin 2019’da kar amacı güden bir yan kuruluş oluşturarak ve dışarıdan yatırım çekerek mali durumunu gizleme yoluna gitmesiyle daha belirgin hale geldi. Bu durum, OpenAI’ın teknoloji devi Microsoft’un cömertliğine dayanarak geleceğini şekillendirmesini ve aynı zamanda mali durumunu gizlemesini sağladı.

Startuplar için inovasyon çağrısı!

Açık inovasyon programı İnci Radar ve Türkiye’nin lider jant üreticisi Maxion İnci Jant Grubu; teknoloji tedarikçisi firmalara “Konteyner Sevkiyatlarında Yenilikçi ve Sürdürülebilir Palet Çözümleri” başlığıyla inovasyon çağrısı yaptı.

Çağrıya katılmak isteyen startuplar, başvurularını 20 Şubat 2024 tarihine kadar https://inciradar.com/ web sitesi üzerinden yapabilecek.

Çağrıda, teknoloji tedarikçilerinden “Alternatif jant taşıma malzemelerinin araştırılması ve 1 adet konteynere mevcutta 432 adet yükleme yapılan “22,5×11,75” trailer jantının yükleme adedinin artırılarak çevreci ve yenilikçi ürün geliştirilmesi” isteniyor.

İnovasyon

İnci Radar, başvuru yapacak teknoloji tedarikçilerinden; tahta palet yerine karbon ayak izini azaltacak alternatif malzemeler sunmalarını, farklı paketleme malzemelerinin kullanılmasını, CO2 salınımının ve birim navlun maliyetlerinin azaltılmasını, konteyner içi yükleme adedinin artırılmasını, maliyet avantajı sağlamasını, çözümün müşteri tarafında da uygulanabilir ve yaygınlaştırılabilir olmasını bekliyor.

Şirket, aradığı teknoloji tedarikçisi özelliklerini ise şöyle sıraladı:

Çevresel Uyum ve Sürdürülebilirlik: Teknoloji tedarikçisinin sunacağı palet alternatifleri, çevre dostu malzemeler kullanarak üretilmiş olmalı ve lojistik operasyonların çevresel etkilerini en aza indirgeyerek sürdürülebilirliği desteklemelidir.

İnovatif Malzeme Teknolojileri: Yenilikçi malzeme teknolojilerine odaklanan tedarikçiler tercih edilmelidir. Örneğin, hafif ve dayanıklı kompozit malzemeler, geleneksel paletlere göre avantaj sağlayabilir.

Modüler Tasarım: Paletlerin modüler tasarımı, farklı taşıma ihtiyaçlarına uygun çözümler sunabilir. Modüler paletler, ölçeklendirme ve özelleştirme konularında esneklik sağlayabilir.

Dayanıklılık ve Performans: Palet alternatifleri, ağır yükleri taşıma kapasitesine sahip olmalı ve çeşitli lojistik ortamlarında dayanıklılığı kanıtlanmış olmalıdır.

Lojistik Entegrasyon Yetenekleri: Teknoloji tedarikçisi, paletlerin mevcut lojistik sistemlere sorunsuz bir şekilde entegre edilebilmesini sağlayacak teknolojik altyapıya sahip olmalıdır.

Maliyet Etkinlik: Çözümün maliyet etkin olması, palet değişimini veya geçişini düşünen işletmeler için önemlidir. Daha az bakım gerektiren ve uzun ömürlü paletler sunabilen tedarikçiler avantaj sağlayabilir.

İnovasyon çağrısı ile ilgili başvurular 26 Ocak 2024 tarihinde başlıyor. Çağrıya katılmak isteyen firmalar, başvurularını 20 Şubat 2024 tarihine kadar https://inciradar.com/ web sitesi üzerinden yapabilecekler.

İşlerini büyütme fırsatı sunuyor

Üç modüllü kapsayıcı yapısı ile geliştirdiği teknolojiye değer katan İnci Radar, teknoloji alanında faaliyet gösteren girişimcileri, İnci Holding ve ağındaki tüm profesyonellerle bir araya getirerek girişimcilere işlerini büyütme, sektör oyuncuları ise mevcut sorunlarına çözüm fırsatları bulabilecekleri bir ekosistem sağlıyor.

Üç farklı alanda destek sağlıyor

Karşılıklı sinerji oluşturulabilmesi için İnci Radar’a, İnci Holding’in stratejik odak alanlarıyla paralel şekilde enerji depolama, Endüstri 4.0, otomotiv, tedarik zinciri-lojistik ve endüstride sürdürülebilirlik alanlarında çözüm sunacak teknoloji şirketleri başvurabiliyor. Program, ağ oluşturma, mentorluk-danışmanlık ve doğrudan yatırım fırsatı olmak üzere 3 farklı alanda sunduğu desteklerle, girişimcilere büyüme odaklı değer katmayı amaçlıyor.

Programa kabul edilen girişimler, İnci Holding ve ağında yer alan sanayi kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, kamu kuruluşları, yatırımcılar ve mentorlar gibi tüm paydaşlara ulaşma fırsatı yakalıyor; bu girişimlere ayrıca eşleştirme ve danışmanlık desteği de sunuluyor. Teknoloji firmasının geliştirdiği çözüm önerisi, İnci Holding Grup şirketlerinin ve tedarikçilerinin iş problemlerine yönelik ise Pazar Uyumu Testi de yapılabiliyor.

İnci Radar girişimcileri yatırım fırsatları için ise, İnci Holding’in stratejik yatırımcısı olduğu Vinci Girişim Sermayesi şirketiyle doğrudan görüşme ve kendini tanıtma imkanı bulabiliyor. Vinci ayrıca, kriterlerinin uygunluğuna göre girişimciyi ağında yer alan diğer risk sermayesi ve kurumsal risk sermayesi ile iletişim kurması için de yönlendirebiliyor.

İş dünyasına yapay zeka avatarları geliyor!

Gelişen teknoloji, yapay zeka (YZ) tarafından oluşturulan video içeriklerin iş dünyasında daha fazla kullanımını beraberinde getiriyor. “Deepfake” videoların endişe yaratmasına rağmen, işyerlerinde kullanılacak yeni yapay zeka araçları, kurum içi iletişimi, eğitim videolarını ve pazarlama materyallerini oluşturmak için vazgeçilmez hale geliyor.

GenAI (Yapay Zeka) araçları ve derin öğrenme algoritmaları, insan benzeri dijital avatarları oluşturmak için kullanılarak, şirketlere video içerik üretiminde çığır açan avantajlar sunuyor. Özellikle işletmeler, kurumsal iletişim, çalışan eğitimi, görev kılavuzları ve pazarlama videolarını daha hızlı ve maliyet etkin bir şekilde üretebilirler.

IDC’de yapay zekadan sorumlu grup başkan yardımcısı Ritu Jyoti, yapay zeka tabanlı video oluşturma araçlarının iş bağlamında büyük potansiyel taşıdığını belirtiyor. Bu araçların pazarlama, eğitim ve öğretimde etkili bir şekilde kullanılabileceğini vurguluyor.

Çeşitli girişimler, şirketlerin gerçeğe yakın dijital avatarlar oluşturmalarına yardımcı olmak amacıyla ortaya çıkıyor. Bu girişimler arasında son iki yılda 156 milyon dolar fon alan Synthesia, D-ID, HeyGen ve Hour One gibi şirketler bulunuyor. Büyük teknoloji şirketleri de benzer özelliklere sahip araçlar geliştiriyor, örneğin, Microsoft’un Azure AI Speech hizmeti.

Synthesia’nın CEO’su Victor Riparbelli, işletmeler için en önemli avantajın maliyetleri düşürmek olduğunu ifade ediyor. Video prodüksiyon süreçlerinin masraflarını azaltmanın yanı sıra, araçlar aynı zamanda hızlı ve kişiselleştirilebilir içerik oluşturma imkanı sağlıyor.

D-ID’nin ticari stratejiden sorumlu başkan yardımcısı Matthew Kershaw, yapay zeka avatarlarının özellikle öğrenme ve geliştirme içeriği oluşturmak için geleneksel belgelerin yerini aldığını belirtiyor. Video formatının, bilgiyi daha etkili bir şekilde iletebildiğini ve izleyenlerin bilgileri daha iyi anlayabildiğini vurguluyor.

Ancak, uzmanlar bu yeni teknolojinin kullanımında güvenlik ve yönetişim konularına dikkat çekiyor. Şirketlerin, yapay zeka video oluşturma araçlarını kullanmadan önce titiz testler ve risk değerlendirmeleri yapmaları ve kullanıcı kabul testlerine önem vermeleri gerekiyor.

Yapay zeka tarafından üretilen içeriklerin doğruluğu ve güvenilirliği konusunda da dikkatli olunması gerektiği vurgulanıyor. Şirketler, içerik filtreleme önlemleri alarak, olası hataları ve yanlış anlamaları azaltmalıdır.

Özetle, sentetik medyanın yükselişi, iş dünyasında daha hızlı ve etkili iletişimi mümkün kılabilir. Ancak, bu yeni teknolojinin sağladığı avantajları kullanırken, güvenlik ve içerik kontrolü gibi konuların da göz ardı edilmemesi önemlidir.

Avrupa Birliği ve Türkiye arasında dijital işbirliği!

TBV, TÜBİSAD, TESİD işbirliğinden oluşan Dijital Türkiye Platformu ve KPMG Türkiye tarafından hazırlanan “Türkiye ile Avrupa Birliği Arasında Bilgi ve İletişim Teknolojileri Alanında İşbirliklerini Artırma” raporu, Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı’nın ev sahipliğinde düzenlenen toplantıda kamu kurumları ve ilgili sivil toplum kuruluşlarına tanıtıldı. Etkinliğe TÜBİSAD Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Tombalak ve TESİD Yönetim Kurulu Başkanı Yaman Tunaoğlu’nun yanı sıra iş dünyasından önemli isimler katıldı.

Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay, Dijital Türkiye Platformu Başkanı Faruk Eczacıbaşı ve KPMG Türkiye Başkanı Murat Alsan’ın açılış konuşmalarını yaptığı toplantıda, Dijital Türkiye Platformu tarafından raporun temel bulguları kamuoyu ile paylaşılarak, kamu kurum ve kuruluşları ile bilgi ve iletişim alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alındı.

Açılış konuşmasında rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunan Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Avrupa Birliği Başkanı Büyükelçi Bozay, çağımızda dijital dönüşümün en önemli olgulardan biri haline geldiğini, bu alanda ülkemiz ve AB’nin ortak çıkarlara sahip olduğunu belirterek, ülkemizin dijitalleşme alanındaki öncelikleri, hedefleri ve ihtiyaçları doğrultusunda AB’yle işbirliğinin geliştirilmesi çağrısında bulundu. Büyükelçi Bozay, raporun ülkemizde ve AB’de dijitalleşme alanındaki mevcut durumu ve potansiyel işbirliği alanlarına yönelik tavsiyeleri ortaya koyarak, önümüzdeki dönemde hayata geçirilecek çalışmalarla ilgili önemli bir referans kaynağı olacağını belirtti. Öte yandan, Türkiye ile AB arasında dijitalleşme konusundaki en önemli işbirliği araçlarının başında AB Programlarının geldiğine değinen Büyükelçi Bozay, programların genel koordinasyonundan ve ülkemiz performansının artırılmasından sorumlu AB Başkanlığının dijitalleşme alanındaki fırsatlardan azami seviyede faydalanılması için çalışmalarına kararlılıkla devam edeceğini ifade etti.

Kamu, özel sektör ve sivil toplum işbirliği önemli

Dijital Türkiye Platformu adına konuşan Türkiye Bilişim Vakfı Başkanı Faruk Eczacıbaşı, Dijital Türkiye Platformu’nun Türkiye’nin uluslararası işbirliklerini artırma isteği ve gereksinimini göz önüne alarak bu raporu tamamladığını belirtti. Raporun sadece öneri değil, uygulama modeli de sunduğunu ifade eden Eczacıbaşı, dijitalleşme alanında kamu, özel sektör ve sivil toplum işbirliğinin önemini vurguladı.
KPMG Türkiye Başkanı Murat Alsan ise yaptığı konuşmada, raporun bilgi ve iletişim sinerjisini nasıl artırabileceğine dair önemli bilgiler ortaya koyduğunu ve raporda yer alan aksiyon önerilerinin hayata geçirilmesi ile AB-Türkiye işbirliğinin daha iyi noktalara geleceğine inandığını ifade etti.

Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

F-35 savaş uçağı yazılım sorunlarıyla boğuşuyor!

Tüm ihtişamına ve başarılı tatbikatlara rağmen, F-35 sorunları büyümeye devam ediyor. Lockheed dördüncü çeyrek kazançlarını açıklarken Başkan ve CEO Jim Taiclet gecikmelerden, ilk kez 2015 yılında ABD ordusuna teslim edilen uçakların modernizasyon çalışmalarının önemli bir bileşeni olan Technology Refresh 3 (TR-3) ile ilgili yazılımı sorumlu tuttu.

Taiclet, “Bu sistem olgunlaşma süreci ilerlemeye devam ederken, başlangıçta öngördüğümüzden biraz daha fazla zaman alıyor” dedi. Lockheed hala TR-3 donanımlı F-35’lerin teslimatı için 2024’ün ikinci çeyreğini hedefliyor, ancak CEO “artık TR-3 yazılımının kabulü için üçüncü çeyreğin daha olası bir senaryo olabileceğine inanıyoruz” diye ekledi.

TR-3 yazılımı, uçağı sürekli olarak yükseltilebilir hale getirmek için tasarlanan “Blok 4” kod bloğunun önemli bir parçasıdır. TR-3 paketi veri depolama ve işlemede iyileştirmelerin yanı sıra algılama, sinyal karıştırma, siber güvenlik, hedef tanıma ve ek mühimmat yeteneklerine odaklanan gelişmiş bir kullanıcı arayüzü içeriyor.

Geçen yılın Temmuz ayında Lockheed ilk TR-3 donanımlı uçağını 2023 yılında teslim etmeyi bekliyordu. TR-3 hazırlığı ile birlikte Lockheed geçen yıl 100 ila 120 arasında yükseltilmiş uçak teslim edeceğine inanıyordu, ancak Taiclet yatırımcı toplantısı sırasında yıl sonuna kadar dünya çapındaki müşterilere sadece 98 jetin ulaştığını söyledi. 

Eylül ayında ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’na yapılan bir başvuru TR-3’ün hazır olma tarihini Nisan ve Haziran 2024 arasına çekti. TR-3 ile donatılmış bir F-35 ilk olarak Ocak 2023’te uçtu ancak test uçuşları hala sonlandırılabilmiş değil.  

F-35 için daha fazla yazılım, daha fazla sorun

Lockheed’in TR-3’ün bu yıl hazır olacağını iddia etmesine rağmen F-35 teslimat rakamları düşmeye devam ediyor. Taiclet, dünkü finansal sonuç açıklamasında Lockheed’in önümüzdeki yıl 75 ila 110 arasında bir uçak teslim etmeyi beklediğini söyledi; bu rakamın daha küçük olması, geçen yılki azalan teslimatların bile altına düşmesine neden olacak.

Bu arada TR-3 gecikmeleri F-35’in başına gelen sorunların sadece bir tanesi. Geçen yıl bir pilotun uçaktan fırlaması ve uçağın düşmeden önce 60 mil boyunca uçmaya devam etmesinin ardından uçaklardan biri kaybolmuş ve hayalet avcı uçağının kalıntılarının günlerce aranmasına yol açmıştı.

Bu olaydan kısa bir süre sonra Hükümet Sorumluluk Ofisi (GAO), F-35 uçaklarının karmaşık bakım ihtiyaçları, eğitim ve parça eksikliği nedeniyle uçuşa hazır sürenin yalnızca yüzde 55’lerde kaldığını bildirmişti. GAO ayrıca Eylül ayındaki raporunun ardından Aralık ayında Blok 4 ile ilgili modernizasyon maliyetlerinin milyarlarca dolar arttığı ve ABD Savunma Bakanlığı’nın bunun nedenlerini tam olarak bildirmediği yönündeki endişelerini dile getirmişti.

GAO raporu “Blok 4 başlangıçta 66 yetenek olarak tanımlanmıştı ve 10.6 milyar dolara mal olacağı tahmin ediliyordu. Geliştirmenin ise 2026 mali yılında tamamlanması bekleniyordu. Oysa firma daha sonra Mayıs 2023’te Blok 4 maliyetlerinin 16,5 milyar dolara çıktığını ve çalışmanın 2029’da tamamlanmasının tahmin edildiğini bildirdi.”

Apple App Store dışı uygulamalardan para alacak!

Teknoloji devi Apple, Avrupa Birliği düzenlemeleri kapsamında kendi uygulama mağazası dışından da uygulama indirilmesine izin vermeye hazırlanıyor. Bu adımın ardında ise Apple’ın, Epic Games ile yaşadığı Apple App Store dışı satın alımlara yönlendirme davasını kazanmış olsa da, yeni düzenlemelere uyum sağlamak için adımlar atması yatıyor. Ancak bu durum, Cupertino merkezli şirketin rahat bir nefes aldığı anlamına gelmiyor. Avrupa Birliği’nin talebi doğrultusunda Apple, kapalı ekosisteminin dışından uygulamalar indirilmesine de izin vermek zorunda kalacak.

Apple, yıllardır iPhone’ların apple App Store üzerinden indirmeler yapılmasını zorunlu tuttuğu politikalarını, kullanıcı güvenliği ve virüslerden uzaklığı gerekçesiyle savunuyor. Ancak bu politikaların, rekabeti engellediği ve yüksek komisyon ücretleri nedeniyle geliştiricilere adil bir platform sunmadığı eleştirilere maruz kalıyor. Avrupa Birliği’nin bu konuda verdiği kararla birlikte, Apple’ın kapalı ekosisteminin dışında da uygulama indirilmesine olanak tanınacak.

Bu değişiklikle birlikte, Apple’ın App Store dışında indirilen uygulamalardan gelir elde etmeyi planladığına dair bilgiler ortaya çıktı. Apple’a yakın kaynaklara göre, şirket, bu tür indirmelerden de bir gelir elde etmeyi düşünüyor.

Meta, Spotify ve Microsoft gibi şirketler strateji geliştiriyor

Bu kararın etkisi sadece Apple’ı değil, aynı zamanda diğer büyük teknoloji şirketlerini de etkileyecek gibi görünüyor. Meta, Facebook reklamları üzerinden indirme sağlamayı düşünürken, Spotify kendi web sitesinden indirilebilecek bir uygulama planlıyor. Microsoft ise doğrudan üçüncü parti uygulamaları barındıran bir mağaza açma niyetinde.

Apple, bu hamlesiyle birlikte uygulamalar üzerindeki kontrolünü sürdürmeye devam etmeyi hedefliyor. Ancak bu durum, özellikle ücretsiz olarak kullanıcılara ulaşmayı planlayan geliştiriciler için stratejilerini gözden geçirmelerine neden olabilir.

Analizlere göre, Apple’ın operasyonel kârının büyük bir kısmı, %70-80’i App Store’dan geliyor. Bu nedenle, şirketin yeni düzenlemelerle birlikte nasıl bir gelir modeli oluşturacağı ve geliştiricilere nasıl bir ortam sunacağı merak konusu.